Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
→ bul- [2], bırakıl-, din- (yağmur), dön-*, düşün- {halletmek}, ertele-, geç- (yolları), git-, görüş-, konuş-, sal- {uğurlamak}, yetiş-, ║ bir şeyciği kalma-, yolları ayrıl-. ║ çıkıp gel-, çıkıp git-. sabaha doğru:⌠21⌡/Sabaha karşı./ “Sabaha doğru karanlığın içinde hiç sebepsiz ağlaya ağlaya uyandım.” (RNG-ÇK)., “Sabaha doğru koridordaki ayak seslerini bekliyorduk.” (FRA-Ç)., “Karısı Remziye Acar bütün gece kum sancıları çektiğinden ötürü uyuyamamış, sabaha doğru biraz dalmıştı.” (SKA-GA)., “Daha sonraları öğrendim ki, Selimiye'de yer kalmadığı için, Kadıköy'de oturanlar, benim gibi, sabaha doğru serbest bırakılmış.” (MU-BDA)., “Mustafa Kemal, sabaha doğru Ocak 1921 tarihli anayasanın birinci maddesinin sonuna şu fıkranın eklenmesine karar verdiler: ‘Türkiye devletinin şekli, Hükûmet-i Cumhuriyyedir.’ Eski rejimin son günü idi.” (FRA-Ç)., “Eğer Aliş'i getirdilerse, banyoya saklanmalı, geldiği yere gittikten sonra kendisi de sabaha doğru çıkıp gitmeliydi.” (RI-KG). → uyan- [4], bekle-, bit-, dal- {uyuklamak}, dön-, gel-, hatırla-, in- (şehre), uyu-, yürü- . ║ düş gör-, haber ver-, karar ver-, muvaffak ol-, serbest bırakıl-. ║ çıkıp gel-, çıkıp git-. sabah akşam:⌠41⌡/Her vakit, daima, sürekli, devamlı./ “Mustafa Kemal Dolmabahçe Sarayı'nda can çekişirken, bizler, üniversiteli gençler, sabah akşam sarayın önündeki caddeye giderdik.” (MU-BDA)., “Lîli Marlene yok mu, ortalığı besbelli kırıp geçirecek; sabah akşam çalışıyor,…” (Aİ-OKB)., “Kışı sevdiği dizeleri sabah akşam söyler.” (CS-GC). “Yayınına ara vermeyen bilgiç bir iki gazete, yeniden eski cam bardaklarla toprak çömleklere dönmenin tek çıkar yol olduğunu aynı yaygaracı anlatımlarıyla sabah akşam bağırıp duruyorlardı.” (EÖ-P/S)., “Burada kalmayınız, kızınıza Adanın mebzul güneşleri, sık çamları altında uzun seyranlar yaptırınız! demişlerdi, ve üç aydan beri Adada, ihtiyar halanın, tek atlı arabasında sabah akşam baba ile kıza tesadüf olunuyordu.” (HZU-AM)., “Denizlerimiz var, güneş içinde; Ağaçlarımız var, yaprak içinde; sabah akşam gider gider geliriz, Denizlerimizle ağaçlanınız arasında, Yokluk içinde.” (OVK-BŞ) → git- [2], oku- [2], alış-, ayıkla-, bölüşül-, buğula-, çalış-, de-, dinle-, duy-, geçir-, gel- , gör-, gül-, imzala-, inle-, kucaklaş-, parılda-, sağ-, sarıl-, söyle- {okumak}, ütüle-. ║ aklına gel-, dua et-, ısrar et-, inanç ör-, kavgaya tutuş-, kokusu gel-, mum ada-, paspas yap-, resim çektir-, seyran ol-, seyret-, telefon et-, telefona sarıl-, tesadüf olun-, yanak uzat-, yoldaşlık et-. ║ bağırıp dur-. ║ gider gider geliriz. sabahın köründe:⌠14⌡/Sabahın en erken saatinde, erkenden, ortalık iyice aydınlanmadan./ “Bir gün, sabahın köründe, yalı basılır.” (SB-BŞM)., “Ama, o adam sabahın köründe içki içmeye başlar ve bütün gün boyunca içerse, alkol bir keyif olmaktan çıkar, insanı mahveden bir bağımlılığa dönüşür.” (MU-BDA)., “İşe yetişmek için sabahın köründe çıkacaktı evden...” (DK-Z)., “15 Eylül, Pazar Columbo Haydar, sabahın köründe uyandırdı beni ve sağ salim İstanbul'a döndüğünü sanki sevinçle bildirdi.” (PK-BCR)., “İşçi sabahın köründe sıkma canımı.” (GD-TO1). → basıl-, başla-, çık- (-den), gel-, git-, kalk-, öt- (hoparlör), uyan-, uyandır-, yakalan- {tutuklanmak}. ║ can sık-*, ekmek et-, sokağa çık-. sabahları:⌠76⌡/1. Sabah vaktinde./ “İŞÇİ - Gül sabahları çok güzel kokar.” (Mİ-SD)., “Onur'u uyandırmak zor oluyor. Sabahları çekilmez olur.” (İA-ÖEK)., “Artık Artık Mine Höyük dibinde sabahları horozla öter...” (FO-KSA). ; /2. Her sabah./ “"Benim kızım yıllardır yalnız uyanır sabahları," derim.” (F-PY)., “Ben geldim mi 384
kalkacak sabahları bütün çocuklar ….” (AKB-BŞ)., “Aylardan Temmuz gene erken kalkıyorum sabahları.” (FE-HBM-O)., “Artık sabahları geç kalkıyordu.” (YA-AA)., “Sabahları bana uğrar da birer kahve içersek sana esnaflığın meziyetlerini izah ederim.” (HZU-MvS)., “Sabahları gelsin yine tereyağda pişmiş yumurta.” (SB-BŞM)., “Sabahları yürüyorum.” (İA- İKG)., “Sabahları erken kalkıyor, hazırlanıyor, Melahat'i uyandırmadan çıkıp gidiyordu.” (SKA-GA). 1. ⌠9⌡→ iste-*, kok-, sat-. ║ (horoz) öt-* [2], suratsız ol-. ║çekilmez ol-. 2. ⌠67⌡→ kalk- (erken veya geç) [17], uğra-* [7], gel- [4], hazırlan- [2], ye-* [3], yürü- [3], alış-*, ara-, başla-, buluş-, çık-, dağıt-, dolaş-, fırla-, gerin-, git-, giy-, giyin-, gör-, gözük-, içir-, ilgilen-, rastlan-*, sal-, taran-*, toplan- ║ (denize) in- [2], işe git- [2], balığa çık-, erken git-, erkenden kaldırıl-, erkenden kalk-, gözü yaşar-, kahvaltı et-*, … lafını konuş-, perdelerini aç-*, sesi kısık ol-, sırtını sıvazla-, şiir yaz-, vaktinde gel-*, yağmur çisele-. ║ kalkıp dolaş-. sabahleyin:⌠146⌡/Sabah vaktinde, sabahın ilk saatlerinde./ “Ben sabahleyin kalktım köyü kolaçan ettim.” (YK-İM1)., “Ben gidiyorum. Sabahleyin gelir seni alırım.” (PNB-AGUG)., “Ben sabahleyin gittim, dedi.” (SFA-SS)., “Erken yattılar, sabahleyin erken uyandılar, vardılar baktılar, Baytar daha olduğu gibi dudaklarını sündüre sündüre uyuyor.” (YK-KSİ)., “Yağmur sabahleyin durmuş, güneş açmıştı.” (YK-BE)., “Dedikodu çekirdeği çoklukla plajda ve sabahleyin başlar.” (ES-SUYK)., “Sabahleyin baktım, bulamadım.” (TDK.-ÖÖ)., “Geciktim biraz. Sabahleyin sordum, "hiçbir yere gitmeyeceğim", dedin.” (ÇA-BAG)., ”İyisi mi burada yatalım. Sabahleyin arar buluruz.” (YK-İM1)., “Sabahleyin erkenden yola düşmüş.” (PNB-AGUG)., “Sabahleyin kahvaltı ediyordum, telefon ettiler.” (TDK.-ÖÖ). → kalk- (erken ya da geç) [15], gel- [13], git- [12], uyan- [12], de- [5], dön- [4], çık- [4], ara- [3], bul-* [3], uğra- [3], anlat- [2], buluş- [2], gir- [2], giyin- [2], gör- [2], hazırlan- [2], kaldır- [2], kuşan- [2], sor- [2], ye-* [2], açıl- (kapı), ağla-, anla-, bak-, başla-, bırak-, bin-, bindir-, geç- , getiril-, gidil-, giy-, görül- {anlaşılmak}, götür-, gülümse-, hatırla-, hazırla-, iç-, in-, kapan-, konuş-, kus-, oku-, ol-, rastla-, sıvış-, söyle-, süslen-, taş-, tüy-, uğurla-, uyandır-, var-, yaz-. ║ telefon et- [3], dükkân aç- [2], (yağmur vb.) yağ- [2], yola çık- [2], …in yolunu tut-, avdet et-, bulaşık yıka-, çıkagel-, (fikrini) değiştir-, göç yüklen-, görücü gel-, güneş aç-, (haber) gel-, havadis getir-, havuza gir-, kahvaltı et-, (sesi) gel-, seyret-, suratından düşen bin parça ol-, (tanyeri) ağar-, (yağmur) dur-, (yağmur) kesil-, yola düş-, yola revan ol-. ║ alıp gel-, çıkıp gel-. ║ arar bulur, gelmiş oturmuş, çıkar gider. sabah sabah:⌠38⌡/Sabahleyin, erkenden./ “Ne ağlıyorsun sabah sabah?” (CD-Oİ)., “Nerden geliyorum sabah sabah biliyor musun?” (RI-KG)., “PETROF: Sabah sabah nereye gidilir?” (NH-YM)., “Git ordan sabah sabah benimle eğleniyor musun?” (PNB-AGUG)., “Alo Gülizar, karıcım nerdesin sen yaa, sabah sabah kaybolmuşun evden?” (AA-AD)., “Topal, avradını babanızın yüzünden boşamamış olsa, Topal'ın avradı sabah sabah kalkıp gelmez!” (OK-KT). → ağla- [2], gel- [3], git- (-e) [2], ara-, bağır-, damla- {gelmek}, de-, duyul- (ses), düşün-, eğlen- {dalga geçmek}, fırlandır-, gidil-, gül-, iste-, karış- {benzemek}, keyiflen-, oyna-, öt- (müzik), sevin-, sula-, üşü-, yapıl-*. ║ aklı git-, başını belâya sok-*, hangi yel at-, 385
- Page 367 and 368: aşka bir biçimde dile getirmiş o
- Page 369 and 370: muttasıl dönüyor… uyuyamıyord
- Page 371 and 372: müştereken:⌠9⌡/Ortaklaşa, bi
- Page 373 and 374: N naçizane:⌠2⌡/1. Önemsiz bir
- Page 375 and 376: adayı?” (YK-KSİ)., “Nasıl ku
- Page 377 and 378: → söyle- [2], konuş-, ol-. ║
- Page 379 and 380: → ol-* [4], bak-, dokun-, mahzunl
- Page 381 and 382: soluksuz kal-, soyu tüken-, sökü
- Page 383 and 384: astla-, sez-, sol-, sus-, tamamlan-
- Page 385 and 386: O oburca:⌠4⌡/1. Doymak bilmez b
- Page 387 and 388: oldum bittim:⌠20⌡/Oldum olası.
- Page 389 and 390: on parasız:⌠8⌡/2. Parası olma
- Page 391 and 392: → tüt- (duman) [2].║ içini ya
- Page 393 and 394: öğle vakti:⌠6⌡/Günün öğle
- Page 395 and 396: yavaşladı, sonra durdu…” (Aİ
- Page 397 and 398: ötede beride: Ø öteden beri:⌠6
- Page 399 and 400: kabul ettiler.” (FA-SUYK)., “D
- Page 401 and 402: gir-, hayal meyal hatırla-, hayran
- Page 403 and 404: P palas pandıras:⌠8⌡/1. Gereğ
- Page 405 and 406: parmak parmak:⌠1⌡/2. Parmaklaya
- Page 407 and 408: 3. ⌠298⌡→ sev-* [31], bil-* [
- Page 409 and 410: → git- [2], açıl- (kapı), dü
- Page 411 and 412: pisi pisine:⌠5⌡/Boş yere, boş
- Page 413 and 414: seç-, seçil-, seril-*, sırıt-,
- Page 415 and 416: evlen-*, görül- {anlaşılmak}, g
- Page 417: (tekerlek), döv-, duy-, düşünü
- Page 421 and 422: sabırsızlıkla:⌠79⌡/Büyük b
- Page 423 and 424: sahi:⌠19⌡/Gerçekten, gerçek o
- Page 425 and 426: samimi:⌠16⌡ /3. İçli dışlı
- Page 427 and 428: saygısızca:⌠2⌡/2. Saygısız
- Page 429 and 430: sere serpe:⌠21⌡/Serbest, rahat
- Page 431 and 432: (içki vb.) [2], aç- (göz), aç-
- Page 433 and 434: lafları o kadar sık duydum ki, be
- Page 435 and 436: kaybolur, giderdi.” (AN-MB)., “
- Page 437 and 438: peykesi üstüne serdiği ve kar gi
- Page 439 and 440: → davran [12], bak- [3], karşıl
- Page 441 and 442: → de- [7], bul- [6], başar- [4],
- Page 443 and 444: → dön- (-e, geri) [6], çık- (-
- Page 445 and 446: sürü sürü:⌠4⌡/Pek çok./
- Page 447 and 448: → dur-*, kurtul-, yık-. şaka yo
- Page 449 and 450: şarıl şarıl:⌠7⌡/Su veya ya
- Page 451 and 452: şiddetle:⌠165⌡/Güçlü {sert}
- Page 453 and 454: et-, ayağa kalk-, ayırt et-, baş
- Page 455 and 456: şimdi şimdi:⌠5⌡/Ancak çok ya
- Page 457 and 458: değildir.” (GY-R)., “Evet bu b
- Page 459 and 460: ta: Ø T taammüden:⌠1⌡/1. Bili
- Page 461 and 462: tak tak:⌠12⌡/2. ‘Tak’ sesi
- Page 463 and 464: ⇒ tamamen değişmek, (bir şeyde
- Page 465 and 466: taşımlık: Ø tatlı:⌠38⌡/4.
- Page 467 and 468: tek elden:⌠1⌡/Bir yerin veya bi
→ bul- [2], bırakıl-, din- (yağmur), dön-*, düşün- {halletmek}, ertele-, geç- (yolları),<br />
git-, görüş-, konuş-, sal- {uğurlamak}, yetiş-, ║ bir şeyciği kalma-, yolları ayrıl-. ║ çıkıp gel-,<br />
çıkıp git-.<br />
sabaha doğru:⌠21⌡/Sabaha karşı./ “Sabaha doğru karanlığın içinde hiç sebepsiz ağlaya ağlaya<br />
uyandım.” (RNG-ÇK)., “Sabaha doğru koridordaki ayak seslerini bekliyorduk.” (FRA-Ç)., “Karısı Remziye Acar bütün<br />
gece kum sancıları çektiğinden ötürü uyuyamamış, sabaha doğru biraz dalmıştı.” (SKA-GA)., “Daha sonraları öğrendim ki,<br />
Selimiye'de yer kalmadığı için, Kadıköy'de oturanlar, benim gibi, sabaha doğru serbest bırakılmış.” (MU-BDA)., “Mustafa<br />
Kemal, sabaha doğru Ocak 1921 tarihli anayasanın birinci maddesinin sonuna şu fıkranın eklenmesine karar verdiler:<br />
‘Türkiye devletinin şekli, Hükûmet-i Cumhuriyyedir.’ Eski rejimin son günü idi.” (FRA-Ç)., “Eğer Aliş'i getirdilerse,<br />
banyoya saklanmalı, geldiği yere gittikten sonra kendisi de sabaha doğru çıkıp gitmeliydi.” (RI-KG).<br />
→ uyan- [4], bekle-, bit-, dal- {uyuklamak}, dön-, gel-, hatırla-, in- (şehre), uyu-, yürü-<br />
. ║ düş gör-, haber ver-, karar ver-, muvaffak ol-, serbest bırakıl-. ║ çıkıp gel-, çıkıp git-.<br />
sabah akşam:⌠41⌡/Her vakit, daima, sürekli, devamlı./ “Mustafa Kemal Dolmabahçe<br />
Sarayı'nda can çekişirken, bizler, üniversiteli gençler, sabah akşam sarayın önündeki caddeye giderdik.” (MU-BDA)., “Lîli<br />
Marlene yok mu, ortalığı besbelli kırıp geçirecek; sabah akşam çalışıyor,…” (Aİ-OKB)., “Kışı sevdiği dizeleri sabah akşam<br />
söyler.” (CS-GC). “Yayınına ara vermeyen bilgiç bir iki gazete, yeniden eski cam bardaklarla toprak çömleklere dönmenin<br />
tek çıkar yol olduğunu aynı yaygaracı anlatımlarıyla sabah akşam bağırıp duruyorlardı.” (EÖ-P/S)., “Burada kalmayınız,<br />
kızınıza Adanın mebzul güneşleri, sık çamları altında uzun seyranlar yaptırınız! demişlerdi, ve üç aydan beri Adada, ihtiyar<br />
halanın, tek atlı arabasında sabah akşam baba ile kıza tesadüf olunuyordu.” (HZU-AM)., “Denizlerimiz var, güneş içinde;<br />
Ağaçlarımız var, yaprak içinde; sabah akşam gider gider geliriz, Denizlerimizle ağaçlanınız arasında, Yokluk içinde.”<br />
(OVK-BŞ)<br />
→ git- [2], oku- [2], alış-, ayıkla-, bölüşül-, buğula-, çalış-, de-, dinle-, duy-, geçir-, gel-<br />
, gör-, gül-, imzala-, inle-, kucaklaş-, parılda-, sağ-, sarıl-, söyle- {okumak}, ütüle-. ║ aklına<br />
gel-, dua et-, ısrar et-, inanç ör-, kavgaya tutuş-, kokusu gel-, mum ada-, paspas yap-, resim<br />
çektir-, seyran ol-, seyret-, telefon et-, telefona sarıl-, tesadüf olun-, yanak uzat-, yoldaşlık et-.<br />
║ bağırıp dur-. ║ gider gider geliriz.<br />
sabahın köründe:⌠14⌡/Sabahın en erken saatinde, erkenden, ortalık iyice<br />
aydınlanmadan./ “Bir gün, sabahın köründe, yalı basılır.” (SB-BŞM)., “Ama, o adam sabahın köründe içki içmeye<br />
başlar ve bütün gün boyunca içerse, alkol bir keyif olmaktan çıkar, insanı mahveden bir bağımlılığa dönüşür.” (MU-BDA).,<br />
“İşe yetişmek için sabahın köründe çıkacaktı evden...” (DK-Z)., “15 Eylül, Pazar Columbo Haydar, sabahın köründe<br />
uyandırdı beni ve sağ salim İstanbul'a döndüğünü sanki sevinçle bildirdi.” (PK-BCR)., “İşçi sabahın köründe sıkma<br />
canımı.” (GD-TO1).<br />
→ basıl-, başla-, çık- (-den), gel-, git-, kalk-, öt- (hoparlör), uyan-, uyandır-, yakalan-<br />
{tutuklanmak}. ║ can sık-*, ekmek et-, sokağa çık-.<br />
sabahları:⌠76⌡/1. Sabah vaktinde./ “İŞÇİ - Gül sabahları çok güzel kokar.” (Mİ-SD)., “Onur'u<br />
uyandırmak zor oluyor. Sabahları çekilmez olur.” (İA-ÖEK)., “Artık Artık Mine Höyük dibinde sabahları horozla öter...”<br />
(FO-KSA). ; /2. Her sabah./ “"Benim kızım yıllardır yalnız uyanır sabahları," derim.” (F-PY)., “Ben geldim mi<br />
384