Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

→ bul- [2], bırakıl-, din- (yağmur), dön-*, düşün- {halletmek}, ertele-, geç- (yolları), git-, görüş-, konuş-, sal- {uğurlamak}, yetiş-, ║ bir şeyciği kalma-, yolları ayrıl-. ║ çıkıp gel-, çıkıp git-. sabaha doğru:⌠21⌡/Sabaha karşı./ “Sabaha doğru karanlığın içinde hiç sebepsiz ağlaya ağlaya uyandım.” (RNG-ÇK)., “Sabaha doğru koridordaki ayak seslerini bekliyorduk.” (FRA-Ç)., “Karısı Remziye Acar bütün gece kum sancıları çektiğinden ötürü uyuyamamış, sabaha doğru biraz dalmıştı.” (SKA-GA)., “Daha sonraları öğrendim ki, Selimiye'de yer kalmadığı için, Kadıköy'de oturanlar, benim gibi, sabaha doğru serbest bırakılmış.” (MU-BDA)., “Mustafa Kemal, sabaha doğru Ocak 1921 tarihli anayasanın birinci maddesinin sonuna şu fıkranın eklenmesine karar verdiler: ‘Türkiye devletinin şekli, Hükûmet-i Cumhuriyyedir.’ Eski rejimin son günü idi.” (FRA-Ç)., “Eğer Aliş'i getirdilerse, banyoya saklanmalı, geldiği yere gittikten sonra kendisi de sabaha doğru çıkıp gitmeliydi.” (RI-KG). → uyan- [4], bekle-, bit-, dal- {uyuklamak}, dön-, gel-, hatırla-, in- (şehre), uyu-, yürü- . ║ düş gör-, haber ver-, karar ver-, muvaffak ol-, serbest bırakıl-. ║ çıkıp gel-, çıkıp git-. sabah akşam:⌠41⌡/Her vakit, daima, sürekli, devamlı./ “Mustafa Kemal Dolmabahçe Sarayı'nda can çekişirken, bizler, üniversiteli gençler, sabah akşam sarayın önündeki caddeye giderdik.” (MU-BDA)., “Lîli Marlene yok mu, ortalığı besbelli kırıp geçirecek; sabah akşam çalışıyor,…” (Aİ-OKB)., “Kışı sevdiği dizeleri sabah akşam söyler.” (CS-GC). “Yayınına ara vermeyen bilgiç bir iki gazete, yeniden eski cam bardaklarla toprak çömleklere dönmenin tek çıkar yol olduğunu aynı yaygaracı anlatımlarıyla sabah akşam bağırıp duruyorlardı.” (EÖ-P/S)., “Burada kalmayınız, kızınıza Adanın mebzul güneşleri, sık çamları altında uzun seyranlar yaptırınız! demişlerdi, ve üç aydan beri Adada, ihtiyar halanın, tek atlı arabasında sabah akşam baba ile kıza tesadüf olunuyordu.” (HZU-AM)., “Denizlerimiz var, güneş içinde; Ağaçlarımız var, yaprak içinde; sabah akşam gider gider geliriz, Denizlerimizle ağaçlanınız arasında, Yokluk içinde.” (OVK-BŞ) → git- [2], oku- [2], alış-, ayıkla-, bölüşül-, buğula-, çalış-, de-, dinle-, duy-, geçir-, gel- , gör-, gül-, imzala-, inle-, kucaklaş-, parılda-, sağ-, sarıl-, söyle- {okumak}, ütüle-. ║ aklına gel-, dua et-, ısrar et-, inanç ör-, kavgaya tutuş-, kokusu gel-, mum ada-, paspas yap-, resim çektir-, seyran ol-, seyret-, telefon et-, telefona sarıl-, tesadüf olun-, yanak uzat-, yoldaşlık et-. ║ bağırıp dur-. ║ gider gider geliriz. sabahın köründe:⌠14⌡/Sabahın en erken saatinde, erkenden, ortalık iyice aydınlanmadan./ “Bir gün, sabahın köründe, yalı basılır.” (SB-BŞM)., “Ama, o adam sabahın köründe içki içmeye başlar ve bütün gün boyunca içerse, alkol bir keyif olmaktan çıkar, insanı mahveden bir bağımlılığa dönüşür.” (MU-BDA)., “İşe yetişmek için sabahın köründe çıkacaktı evden...” (DK-Z)., “15 Eylül, Pazar Columbo Haydar, sabahın köründe uyandırdı beni ve sağ salim İstanbul'a döndüğünü sanki sevinçle bildirdi.” (PK-BCR)., “İşçi sabahın köründe sıkma canımı.” (GD-TO1). → basıl-, başla-, çık- (-den), gel-, git-, kalk-, öt- (hoparlör), uyan-, uyandır-, yakalan- {tutuklanmak}. ║ can sık-*, ekmek et-, sokağa çık-. sabahları:⌠76⌡/1. Sabah vaktinde./ “İŞÇİ - Gül sabahları çok güzel kokar.” (Mİ-SD)., “Onur'u uyandırmak zor oluyor. Sabahları çekilmez olur.” (İA-ÖEK)., “Artık Artık Mine Höyük dibinde sabahları horozla öter...” (FO-KSA). ; /2. Her sabah./ “"Benim kızım yıllardır yalnız uyanır sabahları," derim.” (F-PY)., “Ben geldim mi 384

kalkacak sabahları bütün çocuklar ….” (AKB-BŞ)., “Aylardan Temmuz gene erken kalkıyorum sabahları.” (FE-HBM-O)., “Artık sabahları geç kalkıyordu.” (YA-AA)., “Sabahları bana uğrar da birer kahve içersek sana esnaflığın meziyetlerini izah ederim.” (HZU-MvS)., “Sabahları gelsin yine tereyağda pişmiş yumurta.” (SB-BŞM)., “Sabahları yürüyorum.” (İA- İKG)., “Sabahları erken kalkıyor, hazırlanıyor, Melahat'i uyandırmadan çıkıp gidiyordu.” (SKA-GA). 1. ⌠9⌡→ iste-*, kok-, sat-. ║ (horoz) öt-* [2], suratsız ol-. ║çekilmez ol-. 2. ⌠67⌡→ kalk- (erken veya geç) [17], uğra-* [7], gel- [4], hazırlan- [2], ye-* [3], yürü- [3], alış-*, ara-, başla-, buluş-, çık-, dağıt-, dolaş-, fırla-, gerin-, git-, giy-, giyin-, gör-, gözük-, içir-, ilgilen-, rastlan-*, sal-, taran-*, toplan- ║ (denize) in- [2], işe git- [2], balığa çık-, erken git-, erkenden kaldırıl-, erkenden kalk-, gözü yaşar-, kahvaltı et-*, … lafını konuş-, perdelerini aç-*, sesi kısık ol-, sırtını sıvazla-, şiir yaz-, vaktinde gel-*, yağmur çisele-. ║ kalkıp dolaş-. sabahleyin:⌠146⌡/Sabah vaktinde, sabahın ilk saatlerinde./ “Ben sabahleyin kalktım köyü kolaçan ettim.” (YK-İM1)., “Ben gidiyorum. Sabahleyin gelir seni alırım.” (PNB-AGUG)., “Ben sabahleyin gittim, dedi.” (SFA-SS)., “Erken yattılar, sabahleyin erken uyandılar, vardılar baktılar, Baytar daha olduğu gibi dudaklarını sündüre sündüre uyuyor.” (YK-KSİ)., “Yağmur sabahleyin durmuş, güneş açmıştı.” (YK-BE)., “Dedikodu çekirdeği çoklukla plajda ve sabahleyin başlar.” (ES-SUYK)., “Sabahleyin baktım, bulamadım.” (TDK.-ÖÖ)., “Geciktim biraz. Sabahleyin sordum, "hiçbir yere gitmeyeceğim", dedin.” (ÇA-BAG)., ”İyisi mi burada yatalım. Sabahleyin arar buluruz.” (YK-İM1)., “Sabahleyin erkenden yola düşmüş.” (PNB-AGUG)., “Sabahleyin kahvaltı ediyordum, telefon ettiler.” (TDK.-ÖÖ). → kalk- (erken ya da geç) [15], gel- [13], git- [12], uyan- [12], de- [5], dön- [4], çık- [4], ara- [3], bul-* [3], uğra- [3], anlat- [2], buluş- [2], gir- [2], giyin- [2], gör- [2], hazırlan- [2], kaldır- [2], kuşan- [2], sor- [2], ye-* [2], açıl- (kapı), ağla-, anla-, bak-, başla-, bırak-, bin-, bindir-, geç- , getiril-, gidil-, giy-, görül- {anlaşılmak}, götür-, gülümse-, hatırla-, hazırla-, iç-, in-, kapan-, konuş-, kus-, oku-, ol-, rastla-, sıvış-, söyle-, süslen-, taş-, tüy-, uğurla-, uyandır-, var-, yaz-. ║ telefon et- [3], dükkân aç- [2], (yağmur vb.) yağ- [2], yola çık- [2], …in yolunu tut-, avdet et-, bulaşık yıka-, çıkagel-, (fikrini) değiştir-, göç yüklen-, görücü gel-, güneş aç-, (haber) gel-, havadis getir-, havuza gir-, kahvaltı et-, (sesi) gel-, seyret-, suratından düşen bin parça ol-, (tanyeri) ağar-, (yağmur) dur-, (yağmur) kesil-, yola düş-, yola revan ol-. ║ alıp gel-, çıkıp gel-. ║ arar bulur, gelmiş oturmuş, çıkar gider. sabah sabah:⌠38⌡/Sabahleyin, erkenden./ “Ne ağlıyorsun sabah sabah?” (CD-Oİ)., “Nerden geliyorum sabah sabah biliyor musun?” (RI-KG)., “PETROF: Sabah sabah nereye gidilir?” (NH-YM)., “Git ordan sabah sabah benimle eğleniyor musun?” (PNB-AGUG)., “Alo Gülizar, karıcım nerdesin sen yaa, sabah sabah kaybolmuşun evden?” (AA-AD)., “Topal, avradını babanızın yüzünden boşamamış olsa, Topal'ın avradı sabah sabah kalkıp gelmez!” (OK-KT). → ağla- [2], gel- [3], git- (-e) [2], ara-, bağır-, damla- {gelmek}, de-, duyul- (ses), düşün-, eğlen- {dalga geçmek}, fırlandır-, gidil-, gül-, iste-, karış- {benzemek}, keyiflen-, oyna-, öt- (müzik), sevin-, sula-, üşü-, yapıl-*. ║ aklı git-, başını belâya sok-*, hangi yel at-, 385

→ bul- [2], bırakıl-, din- (yağmur), dön-*, düşün- {halletmek}, ertele-, geç- (yolları),<br />

git-, görüş-, konuş-, sal- {uğurlamak}, yetiş-, ║ bir şeyciği kalma-, yolları ayrıl-. ║ çıkıp gel-,<br />

çıkıp git-.<br />

sabaha doğru:⌠21⌡/Sabaha karşı./ “Sabaha doğru karanlığın içinde hiç sebepsiz ağlaya ağlaya<br />

uyandım.” (RNG-ÇK)., “Sabaha doğru koridordaki ayak seslerini bekliyorduk.” (FRA-Ç)., “Karısı Remziye Acar bütün<br />

gece kum sancıları çektiğinden ötürü uyuyamamış, sabaha doğru biraz dalmıştı.” (SKA-GA)., “Daha sonraları öğrendim ki,<br />

Selimiye'de yer kalmadığı için, Kadıköy'de oturanlar, benim gibi, sabaha doğru serbest bırakılmış.” (MU-BDA)., “Mustafa<br />

Kemal, sabaha doğru Ocak 1921 tarihli anayasanın birinci maddesinin sonuna şu fıkranın eklenmesine karar verdiler:<br />

‘Türkiye devletinin şekli, Hükûmet-i Cumhuriyyedir.’ Eski rejimin son günü idi.” (FRA-Ç)., “Eğer Aliş'i getirdilerse,<br />

banyoya saklanmalı, geldiği yere gittikten sonra kendisi de sabaha doğru çıkıp gitmeliydi.” (RI-KG).<br />

→ uyan- [4], bekle-, bit-, dal- {uyuklamak}, dön-, gel-, hatırla-, in- (şehre), uyu-, yürü-<br />

. ║ düş gör-, haber ver-, karar ver-, muvaffak ol-, serbest bırakıl-. ║ çıkıp gel-, çıkıp git-.<br />

sabah akşam:⌠41⌡/Her vakit, daima, sürekli, devamlı./ “Mustafa Kemal Dolmabahçe<br />

Sarayı'nda can çekişirken, bizler, üniversiteli gençler, sabah akşam sarayın önündeki caddeye giderdik.” (MU-BDA)., “Lîli<br />

Marlene yok mu, ortalığı besbelli kırıp geçirecek; sabah akşam çalışıyor,…” (Aİ-OKB)., “Kışı sevdiği dizeleri sabah akşam<br />

söyler.” (CS-GC). “Yayınına ara vermeyen bilgiç bir iki gazete, yeniden eski cam bardaklarla toprak çömleklere dönmenin<br />

tek çıkar yol olduğunu aynı yaygaracı anlatımlarıyla sabah akşam bağırıp duruyorlardı.” (EÖ-P/S)., “Burada kalmayınız,<br />

kızınıza Adanın mebzul güneşleri, sık çamları altında uzun seyranlar yaptırınız! demişlerdi, ve üç aydan beri Adada, ihtiyar<br />

halanın, tek atlı arabasında sabah akşam baba ile kıza tesadüf olunuyordu.” (HZU-AM)., “Denizlerimiz var, güneş içinde;<br />

Ağaçlarımız var, yaprak içinde; sabah akşam gider gider geliriz, Denizlerimizle ağaçlanınız arasında, Yokluk içinde.”<br />

(OVK-BŞ)<br />

→ git- [2], oku- [2], alış-, ayıkla-, bölüşül-, buğula-, çalış-, de-, dinle-, duy-, geçir-, gel-<br />

, gör-, gül-, imzala-, inle-, kucaklaş-, parılda-, sağ-, sarıl-, söyle- {okumak}, ütüle-. ║ aklına<br />

gel-, dua et-, ısrar et-, inanç ör-, kavgaya tutuş-, kokusu gel-, mum ada-, paspas yap-, resim<br />

çektir-, seyran ol-, seyret-, telefon et-, telefona sarıl-, tesadüf olun-, yanak uzat-, yoldaşlık et-.<br />

║ bağırıp dur-. ║ gider gider geliriz.<br />

sabahın köründe:⌠14⌡/Sabahın en erken saatinde, erkenden, ortalık iyice<br />

aydınlanmadan./ “Bir gün, sabahın köründe, yalı basılır.” (SB-BŞM)., “Ama, o adam sabahın köründe içki içmeye<br />

başlar ve bütün gün boyunca içerse, alkol bir keyif olmaktan çıkar, insanı mahveden bir bağımlılığa dönüşür.” (MU-BDA).,<br />

“İşe yetişmek için sabahın köründe çıkacaktı evden...” (DK-Z)., “15 Eylül, Pazar Columbo Haydar, sabahın köründe<br />

uyandırdı beni ve sağ salim İstanbul'a döndüğünü sanki sevinçle bildirdi.” (PK-BCR)., “İşçi sabahın köründe sıkma<br />

canımı.” (GD-TO1).<br />

→ basıl-, başla-, çık- (-den), gel-, git-, kalk-, öt- (hoparlör), uyan-, uyandır-, yakalan-<br />

{tutuklanmak}. ║ can sık-*, ekmek et-, sokağa çık-.<br />

sabahları:⌠76⌡/1. Sabah vaktinde./ “İŞÇİ - Gül sabahları çok güzel kokar.” (Mİ-SD)., “Onur'u<br />

uyandırmak zor oluyor. Sabahları çekilmez olur.” (İA-ÖEK)., “Artık Artık Mine Höyük dibinde sabahları horozla öter...”<br />

(FO-KSA). ; /2. Her sabah./ “"Benim kızım yıllardır yalnız uyanır sabahları," derim.” (F-PY)., “Ben geldim mi<br />

384

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!