Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

apten:⌠1⌡/Bağlı olarak, tutturulmuş biçimde./ “Olay hakkında tanzim edilen tahkikat evrakı sanıklarla birlikte memura teslimen dizi pusulasına rapten gönderilmiştir.” (TÖ-E). → gönderil-. rastgele:⌠43⌡/2. Seçmeden, iyisini kötüsünü ayırmadan, gelişigüzel, lalettayin./ “Sarsak, şaşkın, bunak ortalıkta dolaşıyor, önüne çıkana rastgele vuruyor.” (İA-GKD)., “Aslında onun benim karşıma çıkması ve öyle rastgele evlenivermiş olmamız daha çok çevrenin suçudur.” (İA-ÖEK)., “Sokağa fırladım. Rastgele yürüdüm.” (SKA-GA)., “Daha doğrusu seçmem, rasgele olur bu iş.” (SKA-GA)., “Dionisyak ve Apolloncu sözlerini rasgele kullanmıyor elbet Balıkçı.” (AO-ZS)., “Şundan bundan! Rastgele konuştuk işte!” (OCK-KE)., “Karanlıkta rastgele ateş ettik.” (NC-SY). → vur- [4], evlen- [3], konuş- [2], ol-* (iş vb.) [2], yürü- [2], aydınlat-, bak-, bırak-*, çömel-, dal- (-e), de-, düşün-, eyle-*, getirtil-, giy-, hazırlan-, ışıklandırıl-, kullan-*, kullanıl-, öğren-, savur-, seril-, sevil-, söyle-, uç-, yapıl-, yapıştır-. ║ ateş et-, boca et-*, karşılık ver-, mermi yak-, (para) harca-*, resim yap-, sırtına geçir- {giyinmek}. ║ gidip gel-. rastlantısal: Ø resen: Ø resmen:⌠153⌡/1. Devlet adına, devletçe, resmî olarak./ “Birleşik Amerika ancak 1933 yılında Sovyet rejimini resmen tanımıştır.” (FA-YST)., “Hatta hatta, daha da ilginci, bütün bunları bilmeme rağmen, bundan bir iki yıl önce, Milliyet'te çok darda kaldık da, bir işçi bulabilmek için bu matbaacılık okuluna yazıyla resmen başvurduk.” (DC- BSKY)., “Eylül başlarında resmen bildirildi: Kore'ye, gönderilecek değiştirme birliğimize katılmak üzere 15 tercüman asteğmen aranıyordu.” (RE-G)., “Üç gün sonra yine hapisten çıkınca resmen yaşayamayacağım.” (AN-AZDE)., “Bu arada Türkiye, Sarı Avni'yi İsviçre'den resmen istedi.” (SY-BECO)., “Bu esaslar çerçevesi içinde hazırlanan Kıbrıs Anayasası 16 Ağustos 1960 da yürürlüğe girerek Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kurulmuştur.” (FA-YST)., “Haşim, uzun süredir tanıdığı ve tedaviye gittiği Frankfurt'dan "Yanımda olmayışın beni harap ediyor" diyerek aşk mektupları yazdığı kadınla, ölmeden üç hafta önce resmen nikâhlanmıştı.” (MU-BDA)., “Japonya Çin'e hiçbir zaman resmen savaş ilan etmedi.” (FA-YST)., “Romanya Başbakanı İon Maurer, yanında daha başka bakanlar olduğu halde, 27-31 Temmuz 1964 tarihlerinde Fransayı resmen ziyaret etti.” (FA-YST)., “Resmen bir dilekçe verdik.” (FA-SUYK)., “İşgalci güçler, Ankara'ya halka gözdağı vermek üzere, İstanbul'da yönetime resmen el koyarlar.” (TÖ-ŞÇT)., “Hükümetini resmen tanımış ve iki hükümet arasında diplomatik münasebetler resmen kurulmuştur.” (FA-YST)., “Hasta şair şubeye çağrıldı, karar kendisine resmen tebliğ edildi.” (RE-G). ; /2. Kanuna, yönteme uygun olarak, yöntemince./ “IMF çıkması gereken yasaları resmen belirliyor, değişecek hususları bildiriyor, maddeleri dikte ediyor ve AKP iktidarı bunları acele tarafından çıkarıyor.” (EÇ- TY2005)., “İktidar partisine resmen teslim edilecek.” (EÇ-TY2005). ; /3. Kesinlikle, açıkça, kesin olarak./ “Çok şık dedim ama ne var, ceketinin cebinden bir ip sarkıyor, kalınca pis bir şey, şöyle 10-15 santim, çapı iki parmak gibi, renk menk gitmiş, yağ bağlamış kirden artık, resmen parlıyor...” (LT-OÖY)., “Bir el kaldırma ile milletvekili maaşlarına milyarlık zam yapanlar, gariban memurla resmen alay ediyorlar.” (EÇ-TY2005)., “Şimdi, doktorun annesi resmen görücü gidecek ve Reis Beyden Allahm emriyle kızını isteyecek.” (RNGBKD)., “Bir gece resmen davet edilmiştik.” (RNGBKD)., “Gülme gülme, ben açıkça söylerim. Resmen el koydum Kenan'a.” (NM-TÖ2)., 1.⌠91⌡→ tanı- (bağımsızlık, devlet, rejim vb.) [8], başvur- [4], bildir- [4], yaşa-* [3], iste- [2], bildiril- [2], açıl- (hizmete), atan-, başla- (savaş), boşan-, dağıl- (meclis), den-, doğ-*, 380

evlen-*, görül- {anlaşılmak}, görün-, kurul- (devlet), nikâhlan-, okut-, otur-, öl-, seçil-, sun-*, tanın- (bağımsızlık, devlet, rejim vb.), yasakla-. ║ ilan et-* (savaş, bağımsızlık, devlet vb.) [6], ilan edil- (savaş, bağımsızlık, devlet vb.) [4], ziyaret et- [4], müracaat et- [2], el koy-*[2], ad ver-, anlaşma imzalan-, (baraj) aç-, beyan et-, celbedil-, davet edil-, davet et-, devletinin başında bulun-, dilekçe ver-, emekli edil-, emir ver-*, haber gel-, imza yapıl- (anlaşma), işgal et-, izah et-, kabul edil-, katolik ol-, lağv edil-, mahkûm et-, men edil-, münasebet kur-*, münasebet kurul-, sona er-, şikâyet et-, talep olun- (izdivaca), tavsiye edil-, tebliğ edil-, tebliğ et-, telkin edil-, tescil et-, tescil ettir-, teyid et-, üyesi ol-, yardım iste-, yazı yaz-, zafer kutlan-. 2.⌠2⌡→ yasa belirle-, teslim edil-. 3.⌠60⌡→ parla- [2], iste-* (kız) [2], de- [2], açıklan-*, ağla-, anlat-, bağır-, bil-, bildir- *, çağır-, dilen-, gel-, giriş-, göç-, kaç-, kullan-, küs-, öl-, sor-, söndür-, söv-, sürün-, tanı-, unut-, vınla-, yakalan-, yarıl- (aşırı gülmek), yit-. ║ davet edil- [2], alay et-, ayak öp-, baba parası ye-, bela iste-, dili uyuştur-, el koy-, görücü git-, ilân et-, iştah aç-, kafa tut-, kavat ol-, kelle iste-, mor ol- (suratı), patlak ver- (iç savaş), reddet-, rezil ol-, rüya gör-, sorguya çek-, sual sorul-, talep et-, teslim ol-, utanç duy-, yaşamını birleştir- {evlenmek}, yerden kop- {havalanmak}, yok edil-, zaptet-. ⇒ resmen tanımak, resmen başvurmak, resmen bildirmek. rezilce:⌠2⌡/2. Rezil bir biçimde./ “….işportacı kör oğlan rezilce gülüyordu ….” (HH-HÖZ)., “Baria rezilce rakı içiyordu, 'Bıyıklarını kes,' diyordu, 'beni seviyor musun?' diyordu.” (EB-BG). → gül-, iç- (rakı) rindane: Ø rintçe: Ø riyakârane: Ø riyakârca: Ø riyasız:⌠1⌡/2. İki yüzlü davranmadan/ Şair Zatî, sayısı altmış kadar bu latifelerde, nasılsa öyle, riyasız kaçırmasız gösteriyor kendini. (BN-DY1). → kendini göster-. ruhen:⌠6⌡/Ruh bakımından./ “Canım ruhen yani manen anlaşamıyorlarmış.” (İO-LBA)., “Nitekim Şükûfe Nihal Hanımla her buluşmamızda fikren, ruhen biraz daha birbirimize bağlanıyorduk.” (GY-GH)., “Fakat sefalet hoyratlaştırır; ruhen sefil eder.” (AHT-H). → anlaş-* [2], bağlan-, kop-, yaşlan-*. ║ sefil et-. ruzuşeb: Ø 381

evlen-*, görül- {anlaşılmak}, görün-, kurul- (devlet), nikâhlan-, okut-, otur-, öl-, seçil-, sun-*,<br />

tanın- (bağımsızlık, devlet, rejim vb.), yasakla-. ║ ilan et-* (savaş, bağımsızlık, devlet vb.) [6],<br />

ilan edil- (savaş, bağımsızlık, devlet vb.) [4], ziyaret et- [4], müracaat et- [2], el koy-*[2], ad<br />

ver-, anlaşma imzalan-, (baraj) aç-, beyan et-, celbedil-, davet edil-, davet et-, devletinin<br />

başında bulun-, dilekçe ver-, emekli edil-, emir ver-*, haber gel-, imza yapıl- (anlaşma), işgal<br />

et-, izah et-, kabul edil-, katolik ol-, lağv edil-, mahkûm et-, men edil-, münasebet kur-*,<br />

münasebet kurul-, sona er-, şikâyet et-, talep olun- (izdivaca), tavsiye edil-, tebliğ edil-, tebliğ<br />

et-, telkin edil-, tescil et-, tescil ettir-, teyid et-, üyesi ol-, yardım iste-, yazı yaz-, zafer kutlan-.<br />

2.⌠2⌡→ yasa belirle-, teslim edil-.<br />

3.⌠60⌡→ parla- [2], iste-* (kız) [2], de- [2], açıklan-*, ağla-, anlat-, bağır-, bil-, bildir-<br />

*, çağır-, dilen-, gel-, giriş-, göç-, kaç-, kullan-, küs-, öl-, sor-, söndür-, söv-, sürün-, tanı-,<br />

unut-, vınla-, yakalan-, yarıl- (aşırı gülmek), yit-. ║ davet edil- [2], alay et-, ayak öp-, baba<br />

parası ye-, bela iste-, dili uyuştur-, el koy-, görücü git-, ilân et-, iştah aç-, kafa tut-, kavat ol-,<br />

kelle iste-, mor ol- (suratı), patlak ver- (iç savaş), reddet-, rezil ol-, rüya gör-, sorguya çek-,<br />

sual sorul-, talep et-, teslim ol-, utanç duy-, yaşamını birleştir- {evlenmek}, yerden kop-<br />

{havalanmak}, yok edil-, zaptet-.<br />

⇒ resmen tanımak, resmen başvurmak, resmen bildirmek.<br />

rezilce:⌠2⌡/2. Rezil bir biçimde./ “….işportacı kör oğlan rezilce gülüyordu ….” (HH-HÖZ)., “Baria<br />

rezilce rakı içiyordu, 'Bıyıklarını kes,' diyordu, 'beni seviyor musun?' diyordu.” (EB-BG).<br />

→ gül-, iç- (rakı)<br />

rindane: Ø<br />

rintçe: Ø<br />

riyakârane: Ø<br />

riyakârca: Ø<br />

riyasız:⌠1⌡/2. İki yüzlü davranmadan/ Şair Zatî, sayısı altmış kadar bu latifelerde, nasılsa öyle,<br />

riyasız kaçırmasız gösteriyor kendini. (BN-DY1).<br />

→ kendini göster-.<br />

ruhen:⌠6⌡/Ruh bakımından./ “Canım ruhen yani manen anlaşamıyorlarmış.” (İO-LBA)., “Nitekim<br />

Şükûfe Nihal Hanımla her buluşmamızda fikren, ruhen biraz daha birbirimize bağlanıyorduk.” (GY-GH)., “Fakat sefalet<br />

hoyratlaştırır; ruhen sefil eder.” (AHT-H).<br />

→ anlaş-* [2], bağlan-, kop-, yaşlan-*. ║ sefil et-.<br />

ruzuşeb: Ø<br />

381

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!