19.07.2013 Views

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

4.⌠102⌡→ bil- [31], gör- [7], ol- [5], yap- [5], anla- [4], anlat- [2], görün- [2], hatırla- [2],<br />

inan- [2], kazan- [2], al-, alış-, anlaş-, anlaşıl-, anlatıl-, baş et-, bayıl-{hoşlanmak}, bekle-,<br />

benimse-, bilin-, çalış-, çalıştır-, de-, dik-, dinle-, dövüş-, duy-, düşün-, ertelen-, geç-, gel-,<br />

gerçekleştir-, git-, kapat-, koştur-, öde-, öğren-, sez-, şaşır-, umursa-, uyu-, yaşa-, yet-, yetiş-,<br />

yürü- (evlilik). ║ işe yara- [2], takdir et- [2], tahmin et-, fark et-, hatıra gel-, idare et-, ispat et-,<br />

iş çıkar-, izale edil-, kabul edil-, mümkün ol-, satın al-, tahayyül et-, ele geçir-.<br />

⇒ pekâlâ bilmek.<br />

pekçe:⌠3⌡/İyice./ “Ardından oda kapısı vuruldu. ‘Gel!’ dedi pekçe.” (MM-KG)., “Düğüncüler akşama<br />

kadar güneş altında pişmiş, bıkmış, yanmış oldukları için, rakı sofralarına pekçe sokuldular.” (MŞE-MA)., “Nezaketten<br />

anlamaz, pekçe vur!.. İhtarile eğlendi.” (RHK-MH).<br />

→ de-, sokul-, vur-.<br />

peki: Ø--<br />

pek pek:⌠9⌡/Olsa olsa, en üstün olarak, {olağandan hızlı bir biçimde}./ “Çok çok vurma,<br />

pek pek çalma.”, “Pek pek vurma, çok çok çalma.” (PNB-AGUG)., ‘Bakmıyor göğüs geçiriyorlardı Kulak kabartıyorlardı<br />

pek pek’ (ME-TŞ).<br />

→ çal-* (çalgı) [2], vur-* (çalgı) [2], atıl- (yerinden), belle-, hesapla-. ║ feshet-, kulak<br />

kabart-, müracaat et-.<br />

peltek: Ø<br />

pençe pençe:⌠5⌡/Genişçe ve sık lekeler durumunda, yer yer kırmızı bir biçimde./<br />

“Yanaklarını pençe pençe al.” (F-PY)., “Sırtında hâlâ pençe pençe durur yanık izleri...” (CD-KB)., “Sabahlan hanımlar,<br />

çoluk çocuk denize gidiyorlar, öğlen üzeri ben kahvaltımı ederken, onları omuzlan, yüzleri, bacakları pençe pençe allanmış,<br />

evlerine dönerken görüyorum.” (EI-KA).<br />

→ al-, allan- (bacak), dur-, pembeleş-. ║ al bas- (yanak).<br />

perde perde:⌠22⌡/Yavaş yavaş./ “Konuşmaları perde perde yükseldi, nutuk oldu.” (DC-Yİİ)., “Sükût<br />

bir kadife örtü üstünde Bu ses yükseliyor başlayan günde Ve örtüyor perde perde her yeri.”(AHT-BŞ)., “Aktı geldi, perde<br />

perde devrildi.” (YK-OD)., “Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.” (AO-<br />

NSBE).<br />

→ yüksel- (ses vb.) [6], devril- [2], canlan-, çekil- (su), duyul-, gölgelen-, kalk- (sis),<br />

kes- (yağmur), kısıl- (ses), ört-, sol-, solu-, sun-, ürper-, yükselt-, yaklaş-.<br />

⇒ (ses) perde perde yükselmek.<br />

pervasızca:⌠14⌡/Pervasız bir biçimde, çekinmeden, sıkınmadan./ “…evde olmanın pijamalı<br />

dallamalığı içinde, pervasızca gidersiniz tuvalete:” (FŞ-EF)., “Niko da bu yüzden onu şimdi daha rahatça, daha emniyetle<br />

süzüyor, kendi üstünlüklerini pervasızca düşünüyordu.” (TB-KA)., “…iskemlelerine pervasızca kurulur ve etrafa sıkılmadan<br />

bakarlar.” (BRE-KY)., “…fuhuş, rezalet göz göre göre işlenir oldu, pervasızca sokağa döküldü.” (REK-Y)., “Gemimiz<br />

gaddarca, pervasızca geçip gidiyor.” (SB-BŞM).<br />

374

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!