Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

devam ediyordu: Biz, bataklığı dolduran kurbağalar gibi, mutlaka busessizliği bozmak istiyoruz...” (GY-H1)., “Nitekim öyle de olagelmişti.” (TB-KA). ; /3. O denli, o kadar, o derece./ “Bu renk ona öyle yaraşırdı ki...” (AA-TO3)., “Derken fiyatlar öyle yükseldi ki Müdür Bey, bir bin liralığı binikiyüz liraya mal etmeye başladık.” (AN-AZDE)., “Diğerleri de öyle düştü...” (FO-KSA)., “Öyle hoşuma gitti ki...” (TDK-KO)., “Herkes ağlamaktan öyle perişan olmuştu ki, kimse içeri girip Zübür Amcayı bikez daha goremiyordu.” (AN-AZDE)., “Kabuğumun içine öyle büzülüyorum ki gene.” (OK-AY)., “Baba, şimdi seni öyle seviyorum ki...” (TÖ-TO3). ; //Ardından, sonra.// “…istersen bir duş al, öyle git.” (ÇA-BAG)., “Beyefendi çay, beyefendi kahve?.. -Görelim de öyle içeriz...” (Mİ-DHB)., “Herifler iyi bir sarhoşlatıp öyle döveceğiz...” (AN-AZDE)., “-Ana temiz temiz bir öpeyim de öyle yatayım, dedi.” (TB-KA)., “Ağasının elçisi Kandahar'a iki konak kala, oğlan haber aldı, öyle sevindi ki, duru durağı yitirdi.” (KT-Gİ).. “O gece, öyle zengin oldum, öyle zengin oldum ki...” (AN- AZDE). 2. ⌠455⌡→ de-* [60], ol-* [60], san-* [39], yap-* [24], söyle-* [19], dur- [16], kal- [16], bak-* [14], düşün-* [11], iste-* [9], yaz- [7], git- {sürmek} [6], geç- [5], otur- [4], anlaşıl- [3], bil- [3], konuş- [3], yürü- [3], al-* [2], anla- [2], bekle- [2], bul- [2], çık-* {olmak} [2], göster- [2], incele- [2], vur- [2], yapıl- [2], ağla-, al-* {değerlendirmek}, alış-, ateşlen-*, ayarla-, bağır-, biçimlen-, çarp-, dal-, davran-, den-, dinle-, doğ-, dön-, duy-, es-, ez-, geçir-, gel-, getir-, gez-, görün-, görüş-, götür-, gözük-, gül-, gülümse-, hazırla-, iç-, inan-, kavra-, kaynaş-, kıskan-, kışkırt-, okun-*, öğret-, saklan-, say-, sayıl-, sınırla-, sulan-, şiş-, tertiplen-*, titre-, tutun-, unut-, uydur-, uyu-, yakıl-*, yaptır-, yaratıl-*, yaşa-, yat-, yazıl-*, ye-, yerleştir-, yorumla-, yozlaş-, yumul-. ║ zannet- [14], kalakal- [7], canı iste- [2], devam et- [2], hisset- [2], içinden doğ- [2], ağzından çık-, ayarı bozul-, birbirine karış-, canını kurtar-, elini öp-, göresi gel-, hâkim ol-, hareket et-, icabet et-, içinden gel-, kabul et-, kafası işle-, kendini kapat-, olagel-, oyun et-, sokağa çık-, ümit et-, üstüne al-, yararı dokun-, yorgun düş-. ║ durdum kal-, durup dur-, duruş dur-, esip dur-*, susmuş otur-, sallanıp dur-, oturup kal-. ║ donmuş kalmış. 3. ⌠19⌡→ sev- [5], kork- [2], sevin- [2], alış -, art-, büyü-, beğenil-, benimse-, büzül-, çıldır-, çoğal-, dal-, hoşlan-, içerle-, iste-, kok-, sev-, tepin-, yara-, yayıl-, yüksel-. ║ zengin ol- [3], diğeri düş-, dikkat et-, hoşuna git-, rahatsız et-, (fiyatlar) uslu dur-*, perişan ol-. //…// ⌠8⌡→ git- [3], başla-, döv-, götür-, iç-, yat-. ⇒ öyle demek (söylemek), öyle sanmak, öyle olmak, öyle düşünmek, öyle zannetmek, öyle kalakalmak. öylece:⌠605⌡/{1.O biçimde, tam öyle., 2. Öylelikle.}/ “Asırlardan beri öylece, ilk defa nereye konmuşsa orada duruyor.” (BRE-KY)., “ (İki eli öylece boşlukta kalakalır.)” (OA-KO)., “Alinin gözleri gökteydi. Öylece bakıyordu.” (YK-OD)., “Belki bir, belki iki saat öylece oturdular.” (CD-Oİ)., “Ama öylece yattı.” (FÇ-UV)., “Gövdesi uyuşmuş, ağzı kuru, elleri soğuk, öylece bekliyordu, Reis-i Cumhur Hazretlerinin, Dolmabahçe Sarayı'ndaki çalışma odasının kapısında sırtında muslin esvabı, boynunda annesinin bir dizi incisiyle...” (EA-DÖY)., “Elinde telefon öylece kalır.” (VT-BÖKDYO)., “Öylece sustular.” (NM-TÖ2)., “Başını yere eğmiş ve öylece kalakalmış.” (FE-Ç)., “Fakat şimdi toparlayamıyordu. Öylece Nemide'yi seyrediyor, kopuk kopuk konuşuyordu.” (SK-D)., “En bozuk şekliyle verdim, öylece 364

kabul ettiler.” (FA-SUYK)., “Dönmedi, duralamadı, öylece yürüyüp gitti.” (TY-AÖ)., “Bırakıp gitmişsin öylece her şeyi, sevmediğin halde dağınıklığın her türlüsünü.” (ŞY-1999). → dur- [132], kal- [110], bak- [54], otur- [39], bırak- [16], bekle- [15], yat- [15], dikil- [12], sus- [10], bırakıl- [5], dolaş- [5], tut- [5], düşün- [4], uzan- [4], dinle- [3], git- [3], yürü- [3], bekleş- [2], bul- [2], çık- [2], dal- [2], dön- [2], gömül- [2], in- [2], sürdür- [2], uyu- [2], yakala- [2], anla-, atlat-, at-, bakış-, başla-, beklet-, belir-, benimse-, bit-, buyur-, büyüle-, çırp-*, doldur-, gel-, gelin-, getir-, gezin-, gör-, iliş-, kabullen-, kaç-, kapan-, kararlaştır-, kımılda-*, koru-, koş-, koy-, kullanıl-, olgunlaş-, oyna-, öğren-, öl-*, serpil-, söyle-, süzül-, süz-, tanış-, tanıt-, taşın-, uzat-, yapıl-, yap-, yaralan-, yayıl-, yayınlan-, yen- {kazanmak}, yüksel-. ║ kalakal- [32], kabul et- [6], seyret- [4], bakakal- [3], kendini bırak- [2], (zihni) ak-, açık kal-, asılı kal-, cama vur- {yansımak}, çeşni oluş-, çeşni tattır-, çırılçıplak bırak-, dertop kal-, devam et-, düşünceye dal-, eli böğründe kal-, eli havada kal-, elinden al-, etrafını sar-, (göz) dikil-, gözlerinden sız-, havada asılı kal-, kafa tut-, kendine bağla-, ortaya çık-, taklit et-, (toplantı) dağıl-, taş kesil-, uyuyakal-, yerini al-, yola koyul-. ║ bırakıp git- [3], donup kal- [3], durup bak- [2], geçip git- [2], oturup kal- [2], akıp dur-, alıp götür-, bırakıp çekil-, bırakıp çık-, çırpınıp dur-, durup bekle-, katılıp kal-, kaykılıp kal-, sızıp kal-, silip götür-, susup otur-, sürüp git-, uzanıp kal-, yatıp uyu-, yürüyüp git-, yüzüstü bırakıp çık-. ║ artar durur, bak dur, bakar kalır, çekip ayırdı, çıkıp gider, çöker kalır, dikildi durdu, dikildi kaldı, dikilir kalır, dikilmiş kalmış, düşündü durdu, kurudu kaldı, oturdu kaldı. öylelikle:⌠3⌡/Bu biçimde, en sonunda./ “Öylelikle yüzünü görürüz!” (NC-SY)., “Bunlar da İngilizce öğrensin, öylelikle gelişsin, ilerlesin.” (OS-HT)., “Türkiye'deki toplantıları anlattım. öylelikle ben yazdım yazdım, kahvelerden bahsettim.” (FA-SUYK). → geliş-, gör-, ilerle-, yaz-. öylemesine: Ø öyle öyle:⌠1⌡/Böylece, yavaş yavaş./ “Resmin, müziğin, derken bakışların ve hayatın ve şiirin perspektifini de öyle öyle buldum.” (EA-DY). → bul-. öylesine:⌠475⌡/Aşırı bir biçimde, fazla, o kadar çok./ “Cinsel alanda her erkeğin akıl yoksulluğuna sürüklenebileceği gerçeğine hepimiz öylesine alışmışız ki, o yönde en inanılmaz söylentileri bile sorgusuz soruşuz doğal karşılamaya hazırız her zaman.” (RE-G)., “Ama, kadın konuşurken giysisindeki çiçeklerin ve tırnaklarındaki ojenin pembesinde boyanmış, yumuşacık görünen dudaklarının kıpırdayışına öylesine dalmıştı ki ne dediğini algılayamadı.” (HAG-AS)., “Çocuk kâğıttan uçaklarına öylesine dalmıştır ki, adamların geldiğini duymaz.” (AA-TO3)., “Çocukluğumun mutsuzluğu beni öylesine etkilemişti ki, yıllar yılı bunu yenmek, -sevgili, dost, arkadaş bir kocaya karşın- kişiliğimi pekiştirmek için çırpındım durdum.” (NM-TÖ2)., “İsmet Faşa Millî Şefliği öylesine benimsemiştir ki, ona kalsa, 365

kabul ettiler.” (FA-SUYK)., “Dönmedi, duralamadı, öylece yürüyüp gitti.” (TY-AÖ)., “Bırakıp gitmişsin öylece her şeyi,<br />

sevmediğin halde dağınıklığın her türlüsünü.” (ŞY-1999).<br />

→ dur- [132], kal- [110], bak- [54], otur- [39], bırak- [16], bekle- [15], yat- [15], dikil- [12],<br />

sus- [10], bırakıl- [5], dolaş- [5], tut- [5], düşün- [4], uzan- [4], dinle- [3], git- [3], yürü- [3],<br />

bekleş- [2], bul- [2], çık- [2], dal- [2], dön- [2], gömül- [2], in- [2], sürdür- [2], uyu- [2], yakala-<br />

[2], anla-, atlat-, at-, bakış-, başla-, beklet-, belir-, benimse-, bit-, buyur-, büyüle-, çırp-*,<br />

doldur-, gel-, gelin-, getir-, gezin-, gör-, iliş-, kabullen-, kaç-, kapan-, kararlaştır-, kımılda-*,<br />

koru-, koş-, koy-, kullanıl-, olgunlaş-, oyna-, öğren-, öl-*, serpil-, söyle-, süzül-, süz-, tanış-,<br />

tanıt-, taşın-, uzat-, yapıl-, yap-, yaralan-, yayıl-, yayınlan-, yen- {kazanmak}, yüksel-. ║<br />

kalakal- [32], kabul et- [6], seyret- [4], bakakal- [3], kendini bırak- [2], (zihni) ak-, açık kal-,<br />

asılı kal-, cama vur- {yansımak}, çeşni oluş-, çeşni tattır-, çırılçıplak bırak-, dertop kal-,<br />

devam et-, düşünceye dal-, eli böğründe kal-, eli havada kal-, elinden al-, etrafını sar-, (göz)<br />

dikil-, gözlerinden sız-, havada asılı kal-, kafa tut-, kendine bağla-, ortaya çık-, taklit et-,<br />

(toplantı) dağıl-, taş kesil-, uyuyakal-, yerini al-, yola koyul-. ║ bırakıp git- [3], donup kal- [3],<br />

durup bak- [2], geçip git- [2], oturup kal- [2], akıp dur-, alıp götür-, bırakıp çekil-, bırakıp çık-,<br />

çırpınıp dur-, durup bekle-, katılıp kal-, kaykılıp kal-, sızıp kal-, silip götür-, susup otur-,<br />

sürüp git-, uzanıp kal-, yatıp uyu-, yürüyüp git-, yüzüstü bırakıp çık-. ║ artar durur, bak dur,<br />

bakar kalır, çekip ayırdı, çıkıp gider, çöker kalır, dikildi durdu, dikildi kaldı, dikilir kalır,<br />

dikilmiş kalmış, düşündü durdu, kurudu kaldı, oturdu kaldı.<br />

öylelikle:⌠3⌡/Bu biçimde, en sonunda./ “Öylelikle yüzünü görürüz!” (NC-SY)., “Bunlar da İngilizce<br />

öğrensin, öylelikle gelişsin, ilerlesin.” (OS-HT)., “Türkiye'deki toplantıları anlattım. öylelikle ben yazdım yazdım,<br />

kahvelerden bahsettim.” (FA-SUYK).<br />

→ geliş-, gör-, ilerle-, yaz-.<br />

öylemesine: Ø<br />

öyle öyle:⌠1⌡/Böylece, yavaş yavaş./ “Resmin, müziğin, derken bakışların ve hayatın ve şiirin<br />

perspektifini de öyle öyle buldum.” (EA-DY).<br />

→ bul-.<br />

öylesine:⌠475⌡/Aşırı bir biçimde, fazla, o kadar çok./ “Cinsel alanda her erkeğin akıl<br />

yoksulluğuna sürüklenebileceği gerçeğine hepimiz öylesine alışmışız ki, o yönde en inanılmaz söylentileri bile sorgusuz<br />

soruşuz doğal karşılamaya hazırız her zaman.” (RE-G)., “Ama, kadın konuşurken giysisindeki çiçeklerin ve tırnaklarındaki<br />

ojenin pembesinde boyanmış, yumuşacık görünen dudaklarının kıpırdayışına öylesine dalmıştı ki ne dediğini algılayamadı.”<br />

(HAG-AS)., “Çocuk kâğıttan uçaklarına öylesine dalmıştır ki, adamların geldiğini duymaz.” (AA-TO3)., “Çocukluğumun<br />

mutsuzluğu beni öylesine etkilemişti ki, yıllar yılı bunu yenmek, -sevgili, dost, arkadaş bir kocaya karşın- kişiliğimi<br />

pekiştirmek için çırpındım durdum.” (NM-TÖ2)., “İsmet Faşa Millî Şefliği öylesine benimsemiştir ki, ona kalsa,<br />

365

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!