Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

o kadar**:⌠572⌡/1. Çok, fazla, {öyle, öylesine}./“Bir kere bağları çüzüldü mü; o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki... bir de bakıyorsun ki, o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş...” (AHT-H)., “Kışa o kadar alışmışım ki yaz günlerinde bile kış âdetlerini bırakamıyorum.” (NA-KD/A)., “Ay, bu suları ve bu geceyi o kadar seviyordu ki güya seyretmekten bıkmıyor, bir türlü uykusu gelmiyor, gözlerini hiç kırpmadan bakıyor giydi.” (AŞH-BM)., “Uçaklar çap bakımından o kadar ilerliyor ki, Avrupa kıtasında komşu veya uzak devletlerin, hava hücumları yönünden, pek ehemmiyetli bir farkları kalmayacağı zamanlara yaklaşıyoruz.” (TDK-D)., “Bu adaya geri döndüğümüze o kadar, o kadar sevindiler ki, ne kaldı şurada, nereden baksan yedi sekiz yıl, bu kızlar evde kalacaklar.” (YK-KSİ)., “Erkek o kadar yaklaşmıştı ki, kısrağın peşi peşine attığı çifteler göğsüne değiyorsa da etkisiz kalıyordu.” (AS-YA)., “Fakat teknik o kadar ileri gitmektedir ki, bütün güzel sanatları, hatta manevî ilimlerin ve felsefenin hayatını tehlikede görenlere rastlanıyor.” (TDK-D)., “Mümtaz bir çocuk gibi yalvardı: -Beni azarlama... O kadar sıkıntı çektim ki.” (AHT-H)., “Saib'den o kadar nefret ederdi ki ne vakit ona lâhırdı söylemek lâzım gelse ağzıyle söz söylemeği tenezzül addederek burnunu konuşma vasıtası ittihaz ederdi: Size sormalı.” (HZU-MvS). → sev- [5], alış- [3], değiş- [3], ilerle- [3], sevin- [3], yaklaş- [3], büyü- [2], iste- [2], sinirlen-* [2], sor- [2], acık-, alın-* {kızmak}, anla-, ara-, ayrıl- {farklılaşmak}, bağlan- {ilgi duymak}, beğen-*, bekle-, benimse-, benze-, bil-, çoğal-, dal-, dinle-, doy-, döv-, geril-, gizle- , güçleş-, ilerlet-, inan-, işle- {etkilemek}, kız-*, kok-, konuş-, kork-, kurcala-*, kuru-, mükemmelleş-, öv-, sar- {etkilemek}, sars-*, sokul-, söyle-, taş- {sinirlenmek}, uğraş-, umursa-*, uy-, üşü-, üzül-*, yakış-, yan-, ye-, yıpran-, yor-, yorul-. ║ ileri git- {haddini aşmak} [5], canı yan-, göklere çıkart- {övmek}, ısrar et-, ıstırap çek-, iç içe geç-, kendini inandır-, merak et-, nefret et-, nüfuz et-, sıkıntı çek-. olasıya: Ø-- oldukça:⌠79⌡/Yetecek kadar, epey, hayli./ “Salâh Birsel denemelerini nasıl yazdığını şöyle anlatır: Denemelerimde tuttuğum yolu sorarsanız o, biraz ya da oldukça değiştir.” (GY-D)., “Doğrusu bu fikri oldukça sevmiştim.” (İO-LBA)., “Patronumsa, yerime geçecek uygun bir kişi bulunana kadar mağaza sahipsiz kalacağından ilkin oldukça telaşlandı, …..” (DK-Z)., “Neyse, geçmişte kaldı bunlar, ama yine de, babam ile yaptığımız tartışmalardan ders almadım diyemem, oldukça yararlandım.” (AB-SD)., “Geniş ve tozlu meydanın kenarlarına dikilen sırıkların üzerinde demir ızgaralar vardı ve bunların arasına sokulan çıralar, meydanı oldukça aydınlatıyordu.” (SA-KY)., “Oldukça hazırlandım.” (EB-YU)., “Dönüşlerinde oldukça sevindik.” (EÖ-GSA)., “Rektörlük odasının kapısında toplandık, oldukça da gürültü ediyoruz.” (OA-BBAR)., “Atıf Yılmaz'ın Gengiz Aytmatov'dan uyarladığı «Selvi Boylum Al Yazmalım» yönetmenin son yıllardaki en başarılı filmi olarak çeşitli ödüller aldı, seyirciden de oldukça ilgi gördü.” (AD-Y). “Oldukça da tepki uyandırdı.” (ZA-MAAİ). → değiş- [3], sev- [2], telaşlan- [2], yararlan- [2], art- (bilgi, kültür vb.), aydınlat-, azal-, beğen-, bil-, değiştir-, dengelen-, durakla-, düşün-, düzelt-, eleştiril-, engelle-, eski-, etkile-, gecik-, geç-, geliştir-, genişlet-, güçlendir-, güçleş-, hafifle- (işi), hazırlan-, hırpalan-, hüzünlen-, ilerle-, ilerle- {gelişmek}, küçül-, perçinle-, rahatlat-, serpil- {gelişmek}, sevin-, şaşır-, tanı-, uğraş-, uzaklaş-, ürk-, üz-, vurgula-, yadırga-, yaklaş-, yaşlan-, yaygınlaş-, yor-, yorul-, yüksel-, zorlaş-. ║ başı ağrı-, değeri düş-, gürültü et-, hoşa git-, içi açıl-, ilgi gör-, ilgisini çek-, kendinden söz ettir-, rahatsız et-, tedirgin et-, tepki uyandır-, ün kazan-. 352

oldum bittim:⌠20⌡/Oldum olası./ “Oldum bittim alışveriş yapmayı hiç mi hiç sevmedim, benimseyemedim zaten.” (EC-GDA)., “Ayıp değil ya, ben Aslardan oldum bittim hoşlanmam.” (Sİ-İGÇÖ2)., “Hem temizliğe oldum bittim alışamadın.” (F-BS)., “Düğünlerde oyun oynayan bu fıkırdak kadından oldum bittim pek hazzederdi.” (HT-KSA)., “Zaten, Arapça ve Acemce karması Osmanlıca adlı uyduruk bir dil, oldum bittim halktan uzak kalmıştır.” (VG-GHO). → sev-* [4], hoşlan-* [2], alış-*, benimse-*, gül-, kork-, söyle-*. ║ ağır bas-, hazzet-, kilitli tut-, uzak kal-. ⇒ oldum bittim sevmemek (veya hoşlanmamak). oldum olası:⌠57⌡/Eskiden beri, kendimi bildiğimden beri, oldum bittim, oldum olasıya./ “Onun gülüşünü oldum olası çok sevmişimdir.” (BB-BBÇ)., “Oldum olası beyaz önlüklüleri sevmem.” (CB- BO3)., “Oldum olası deyimlerden hoşlanmazdım, büsbütün çıkarttım dilimden deyimleri.” (FA-SUYK2)., “İçi ürperdi. Oldum olası soğuk elden korkardı.” (YK-OD)., “Esra oldum olası telefondan nefret ederdi.” (ÜK-BDG)., “Ben oldum olası, öğretmenliğimde öğrencilerimin diş sağlığına çok önem verdim ve birçok öğrencimi diş doktorlarının eline teslim ettim.” (VG-GHO)., “İnsansız doğa, oldum olası yavan gelmiştir bana.” (DH-SS). → sev-* [10], hoşlan-* [2], bak-*, bayıl- {hoşlanmak}, beklen-*, dayan-* {tahammül etmek}, geçin-* {anlaşmak}, gör-*, güven-*, inan-*, it- {hoşlanmamak}, kız- {sinirlenmek}, kork-, say- {…olarak değerlendirmek}, sor-, söyle-*. ║ ava git-, ihanet et-, kan içinde yüz-, nefret et-, önem ver-, rahat gün görme-, yavan gel-, yokuşa sür-. ⇒ (bir şeyi) oldum olası sevmemek. oldum olasıya:⌠12⌡/Oldum olası./ “Konçinaların bu içler acısı durumu bana oldum olasıya dokunmuştur.” (Sİ-İGÇÖ2)., “Akşamüzerleri oldum olasıya Süha Rikkat'i etkilerdi.” (Sİ-ÖKS)., “Fakat o zaman insan ne kadar olsa tecrübesiz, bilgisiz, toy olduğu için aşk meşk denilince kendini oldum olasıya kapıp koyuveriyor dalganın akıntısına...” (OCK-KE)., “Oldum olasıya kadın yüzünde benden nefret ederim.” (OA-KO). → dokun- {etkilenmek}, etkile-, şükret-, unut-. ║ kendini ver-, nefret et-. ║ kendini kapıp koyuver-, sayar döker. (TÖ-ŞÇT). oldu olacak: Ø-- olgunca:⌠1⌡/2. Olgun gibi, olguna benzer bir biçimde./ “Bu tepkiyi olgunca sineye çektiler.” → sineye çek-. olsa olsa: Ø oluk oluk:⌠22⌡/Pek çok./ “Herhalde kolundan oluk oluk kan akıyordu...” (NH-YM)., “Bir sinemanın arka kapısından oluk oluk insanlar boşalıyordu.” (OA-SİO)., “İşte o felaket fotoroman, gazetenin seslenmek istediği o adamlarla kontağı hemen kurmuş. Oluk oluk çekiyordu onları.” (DC-BSKY)., “Doldurur uyanan kablelvukular şuuru oluk oluk.” (FHD-50S)., “Düşman Adsız Tepe'ye de saldırıyordu, oluk oluk.” (FHD-ÜŞD)., “Memed, bir yanına döndü. Oluk oluk terlemişti.” (YK-İM1). 353

oldum bittim:⌠20⌡/Oldum olası./ “Oldum bittim alışveriş yapmayı hiç mi hiç sevmedim,<br />

benimseyemedim zaten.” (EC-GDA)., “Ayıp değil ya, ben Aslardan oldum bittim hoşlanmam.” (Sİ-İGÇÖ2)., “Hem<br />

temizliğe oldum bittim alışamadın.” (F-BS)., “Düğünlerde oyun oynayan bu fıkırdak kadından oldum bittim pek<br />

hazzederdi.” (HT-KSA)., “Zaten, Arapça ve Acemce karması Osmanlıca adlı uyduruk bir dil, oldum bittim halktan uzak<br />

kalmıştır.” (VG-GHO).<br />

→ sev-* [4], hoşlan-* [2], alış-*, benimse-*, gül-, kork-, söyle-*. ║ ağır bas-, hazzet-,<br />

kilitli tut-, uzak kal-.<br />

⇒ oldum bittim sevmemek (veya hoşlanmamak).<br />

oldum olası:⌠57⌡/Eskiden beri, kendimi bildiğimden beri, oldum bittim, oldum<br />

olasıya./ “Onun gülüşünü oldum olası çok sevmişimdir.” (BB-BBÇ)., “Oldum olası beyaz önlüklüleri sevmem.” (CB-<br />

BO3)., “Oldum olası deyimlerden hoşlanmazdım, büsbütün çıkarttım dilimden deyimleri.” (FA-SUYK2)., “İçi ürperdi.<br />

Oldum olası soğuk elden korkardı.” (YK-OD)., “Esra oldum olası telefondan nefret ederdi.” (ÜK-BDG)., “Ben oldum<br />

olası, öğretmenliğimde öğrencilerimin diş sağlığına çok önem verdim ve birçok öğrencimi diş doktorlarının eline teslim<br />

ettim.” (VG-GHO)., “İnsansız doğa, oldum olası yavan gelmiştir bana.” (DH-SS).<br />

→ sev-* [10], hoşlan-* [2], bak-*, bayıl- {hoşlanmak}, beklen-*, dayan-* {tahammül<br />

etmek}, geçin-* {anlaşmak}, gör-*, güven-*, inan-*, it- {hoşlanmamak}, kız- {sinirlenmek},<br />

kork-, say- {…olarak değerlendirmek}, sor-, söyle-*. ║ ava git-, ihanet et-, kan içinde yüz-,<br />

nefret et-, önem ver-, rahat gün görme-, yavan gel-, yokuşa sür-.<br />

⇒ (bir şeyi) oldum olası sevmemek.<br />

oldum olasıya:⌠12⌡/Oldum olası./ “Konçinaların bu içler acısı durumu bana oldum olasıya<br />

dokunmuştur.” (Sİ-İGÇÖ2)., “Akşamüzerleri oldum olasıya Süha Rikkat'i etkilerdi.” (Sİ-ÖKS)., “Fakat o zaman insan ne<br />

kadar olsa tecrübesiz, bilgisiz, toy olduğu için aşk meşk denilince kendini oldum olasıya kapıp koyuveriyor dalganın<br />

akıntısına...” (OCK-KE)., “Oldum olasıya kadın yüzünde benden nefret ederim.” (OA-KO).<br />

→ dokun- {etkilenmek}, etkile-, şükret-, unut-. ║ kendini ver-, nefret et-. ║ kendini<br />

kapıp koyuver-, sayar döker.<br />

(TÖ-ŞÇT).<br />

oldu olacak: Ø--<br />

olgunca:⌠1⌡/2. Olgun gibi, olguna benzer bir biçimde./ “Bu tepkiyi olgunca sineye çektiler.”<br />

→ sineye çek-.<br />

olsa olsa: Ø<br />

oluk oluk:⌠22⌡/Pek çok./ “Herhalde kolundan oluk oluk kan akıyordu...” (NH-YM)., “Bir sinemanın<br />

arka kapısından oluk oluk insanlar boşalıyordu.” (OA-SİO)., “İşte o felaket fotoroman, gazetenin seslenmek istediği o<br />

adamlarla kontağı hemen kurmuş. Oluk oluk çekiyordu onları.” (DC-BSKY)., “Doldurur uyanan kablelvukular şuuru oluk<br />

oluk.” (FHD-50S)., “Düşman Adsız Tepe'ye de saldırıyordu, oluk oluk.” (FHD-ÜŞD)., “Memed, bir yanına döndü. Oluk<br />

oluk terlemişti.” (YK-İM1).<br />

353

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!