19.07.2013 Views

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

O<br />

oburca:⌠4⌡/1. Doymak bilmez bir biçimde, oburcasına./ “Bilecik Ortaokulu'nda kütüphane<br />

elimdeydi. Oburca ama sistemsiz okudum.” (CS-GC)., “Böyle kibar bir doygunlukla oturma, oburca saldır yemeklere.”<br />

(OB-EA). ; /2. Gereğinden çok, oburcasına./ “Bilecik Ortaokulu'nda kütüphane elimdeydi. Oburca ama sistemsiz<br />

okudum.” (CS-GC)., “Böyle kibar bir doygunlukla oturma, oburca saldır yemeklere.” (OB-EA).<br />

1.⌠2⌡→ saldır-, oku-.<br />

2.⌠2⌡→ gözlerini boşluğa sapla-, karşına dikil-.<br />

oburcasına: Ø<br />

o denli:⌠51⌡/Çok, {o kadar da …. ki}./ “Kendisine verilen iş o denli çoğalmış ki, bir ara<br />

sabredememiş, İrfan Alıcıoğlu'na, «Beyefendi, sizin başka ağabeyiniz yok mu?» diye takılmış.” (CK-İSDY)., “Behçet o denli<br />

heyecanlandı ki, yarı ciddi, yarı şaka, gülerek «Tuh Allah kahretsin» diyerek çantasını fırlatıp attı.” (CK-İSDY)., “Gerçek<br />

benliğine o denli yabancılaşmıştır.” (EG-İO)., “Örgüt zamanla o denli büyür ki, artık, siyasal bir parti içinde bile herkesin<br />

doğrudan doğruya yönetime katılması olanaksızlaşır. Gerek yönetim, gerek iletişim sorunları, o denli karmaşıklaşmıştır ki,<br />

bunların içinden ancak yüksek uzmanlık düzeyinde olanlar çıkabilirler.” (EK-DT..A)., “Ölüm, rengârenk çiçeklerle bezenmiş<br />

tabutta yatan kadına o denli aykırı düşüyor, o denli yakışmıyordu ki, onun huzurlu, muzip ve güzel yüzüne o kadar uzak ve<br />

yabancıydı ki, sanki bu bir cenaze töreni değildi de, bir düğündü.” (AK-AA)., “1980'lerden önce ideolojik ayırımlar<br />

üniversite öğrencileri arasında o denli önem kazanmıştı ki, sağcı ya da solcu öğrenciyi giyinişinden ayırt edilebiliyordu.”<br />

(DC-Yİİ).<br />

→ işle- (etkilemek) [3], çoğal- [2], heyecanlan- [2], yabancılaş- [2], büyü-, çekin-,<br />

değiş-, etkile-, inan-, kaç-, karmaşıklaş-, küçül-, parla-*, parlat-, sev-, sıkıl-, tanıt-*, utan-,<br />

üstele-, üz-*, yakış-*, yoğunlaş-, yozlaş-*. ║ ileriye git- [2], aykırı düş-, azınlıkta kal-,<br />

huysuzluk et-, ihtiyaç hisset-*, ileri götür-, ilgisini çek-, iyimser ol-*, önem kazan-, önem ver-<br />

, şaşkına dön-, temiz tut-, yetersiz kal-.<br />

oflaya puflaya:⌠11⌡/Sıkılarak, acı çekerek, bunalarak./ “Pablo oflaya puflaya geliyor<br />

kucağında minicik bir terrier” (ŞY-1997)., “….bir zamanlar herkese anlata anlata bitiremediği hayalindeki evi görüyor,<br />

görünce de gelip oflaya puflaya avlu kapısının ağzına oturuyor….” (HAT-KHK). “Çok ihtiyar değildi, ama oflaya puflaya,<br />

"estağfurullah," dedi, "naçizane" keşfini iç cebinden çıkardı: Bir cep saatiydi, ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o<br />

zaman kendiliğinden duruyordu ve o vakit mutluluğun da sonsuza kadar uzuyordu.” (OP-YH).<br />

→ gel- [3], otur-, tırman-. ║ arpa yol-, cebinden çıkar-, sahneye gir-.<br />

oğul oğul: Ø<br />

oğulsuz:⌠6⌡/2. Oğlu olmadan./ “Oğullar içinde oğulsuz, kızlar içinde kızsız koymasın!” (FB-ID).,<br />

“Kocasız kaldı genç yaşında. Oğulsuz kalmasın. Oğulsuz kalmasın.” (YK-İM1).<br />

→ kal-* [2], koy-*.<br />

o hâlde: Ø--<br />

351

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!