Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

nokta nokta:⌠3⌡/Hafif hafif, belli belirsiz./ “Ki vururmuş nokta nokta...” (ANA-BBRB)., “Tuzlu su tabanlarını karınca ısırıkları gibi nokta nokta yakıyor.” (EÖ-GSA)., “Her zaman, yalnız seni seveceğim... Nokta nokta eriyip gidiyorum.” (EB-BG). → vur-, yak-. ║ eriyip git-. noktası noktasına: Ø nöbetleşe:⌠10⌡/Nöbet sırasıyla, nöbetle, münavebe ile./ “Uykusundan kaldırıp getirdiğimiz hekimin verdiği ilaçlar etkisini gösterene kadar, annesiyle birlikte, başucunda nöbetleşe bekledik.” (AA-ETY)., “Öyleyse biz üç yayamızı, yoruldukça nöbetleşe bindiririz!” (KT-YS)., “Yattılar, uyudular. Nöbetleşe uyudular, uyandılar.” (YK-İM1)., “Dâima ikişeri nöbetleşe vazifelerini ifâ ederler.” (YKB-Aİ)., “Rasgele yazarı avcıdan öğrendim: Yabanördekleri donmasın diye, Suya nöbetleşe kanat vururlar.” (CS-SS). kanat vur-. → bekle- [2], bağrış-, bindir-, sırtlaş-, uyu-. ║ dert dök-, hallol-, ifâ et- (görev vb.), ⇒ nöbetleşe beklemek. numerik: Ø 350

O oburca:⌠4⌡/1. Doymak bilmez bir biçimde, oburcasına./ “Bilecik Ortaokulu'nda kütüphane elimdeydi. Oburca ama sistemsiz okudum.” (CS-GC)., “Böyle kibar bir doygunlukla oturma, oburca saldır yemeklere.” (OB-EA). ; /2. Gereğinden çok, oburcasına./ “Bilecik Ortaokulu'nda kütüphane elimdeydi. Oburca ama sistemsiz okudum.” (CS-GC)., “Böyle kibar bir doygunlukla oturma, oburca saldır yemeklere.” (OB-EA). 1.⌠2⌡→ saldır-, oku-. 2.⌠2⌡→ gözlerini boşluğa sapla-, karşına dikil-. oburcasına: Ø o denli:⌠51⌡/Çok, {o kadar da …. ki}./ “Kendisine verilen iş o denli çoğalmış ki, bir ara sabredememiş, İrfan Alıcıoğlu'na, «Beyefendi, sizin başka ağabeyiniz yok mu?» diye takılmış.” (CK-İSDY)., “Behçet o denli heyecanlandı ki, yarı ciddi, yarı şaka, gülerek «Tuh Allah kahretsin» diyerek çantasını fırlatıp attı.” (CK-İSDY)., “Gerçek benliğine o denli yabancılaşmıştır.” (EG-İO)., “Örgüt zamanla o denli büyür ki, artık, siyasal bir parti içinde bile herkesin doğrudan doğruya yönetime katılması olanaksızlaşır. Gerek yönetim, gerek iletişim sorunları, o denli karmaşıklaşmıştır ki, bunların içinden ancak yüksek uzmanlık düzeyinde olanlar çıkabilirler.” (EK-DT..A)., “Ölüm, rengârenk çiçeklerle bezenmiş tabutta yatan kadına o denli aykırı düşüyor, o denli yakışmıyordu ki, onun huzurlu, muzip ve güzel yüzüne o kadar uzak ve yabancıydı ki, sanki bu bir cenaze töreni değildi de, bir düğündü.” (AK-AA)., “1980'lerden önce ideolojik ayırımlar üniversite öğrencileri arasında o denli önem kazanmıştı ki, sağcı ya da solcu öğrenciyi giyinişinden ayırt edilebiliyordu.” (DC-Yİİ). → işle- (etkilemek) [3], çoğal- [2], heyecanlan- [2], yabancılaş- [2], büyü-, çekin-, değiş-, etkile-, inan-, kaç-, karmaşıklaş-, küçül-, parla-*, parlat-, sev-, sıkıl-, tanıt-*, utan-, üstele-, üz-*, yakış-*, yoğunlaş-, yozlaş-*. ║ ileriye git- [2], aykırı düş-, azınlıkta kal-, huysuzluk et-, ihtiyaç hisset-*, ileri götür-, ilgisini çek-, iyimser ol-*, önem kazan-, önem ver- , şaşkına dön-, temiz tut-, yetersiz kal-. oflaya puflaya:⌠11⌡/Sıkılarak, acı çekerek, bunalarak./ “Pablo oflaya puflaya geliyor kucağında minicik bir terrier” (ŞY-1997)., “….bir zamanlar herkese anlata anlata bitiremediği hayalindeki evi görüyor, görünce de gelip oflaya puflaya avlu kapısının ağzına oturuyor….” (HAT-KHK). “Çok ihtiyar değildi, ama oflaya puflaya, "estağfurullah," dedi, "naçizane" keşfini iç cebinden çıkardı: Bir cep saatiydi, ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu ve o vakit mutluluğun da sonsuza kadar uzuyordu.” (OP-YH). → gel- [3], otur-, tırman-. ║ arpa yol-, cebinden çıkar-, sahneye gir-. oğul oğul: Ø oğulsuz:⌠6⌡/2. Oğlu olmadan./ “Oğullar içinde oğulsuz, kızlar içinde kızsız koymasın!” (FB-ID)., “Kocasız kaldı genç yaşında. Oğulsuz kalmasın. Oğulsuz kalmasın.” (YK-İM1). → kal-* [2], koy-*. o hâlde: Ø-- 351

nokta nokta:⌠3⌡/Hafif hafif, belli belirsiz./ “Ki vururmuş nokta nokta...” (ANA-BBRB)., “Tuzlu<br />

su tabanlarını karınca ısırıkları gibi nokta nokta yakıyor.” (EÖ-GSA)., “Her zaman, yalnız seni seveceğim... Nokta nokta<br />

eriyip gidiyorum.” (EB-BG).<br />

→ vur-, yak-. ║ eriyip git-.<br />

noktası noktasına: Ø<br />

nöbetleşe:⌠10⌡/Nöbet sırasıyla, nöbetle, münavebe ile./ “Uykusundan kaldırıp getirdiğimiz<br />

hekimin verdiği ilaçlar etkisini gösterene kadar, annesiyle birlikte, başucunda nöbetleşe bekledik.” (AA-ETY)., “Öyleyse biz<br />

üç yayamızı, yoruldukça nöbetleşe bindiririz!” (KT-YS)., “Yattılar, uyudular. Nöbetleşe uyudular, uyandılar.” (YK-İM1).,<br />

“Dâima ikişeri nöbetleşe vazifelerini ifâ ederler.” (YKB-Aİ)., “Rasgele yazarı avcıdan öğrendim: Yabanördekleri donmasın<br />

diye, Suya nöbetleşe kanat vururlar.” (CS-SS).<br />

kanat vur-.<br />

→ bekle- [2], bağrış-, bindir-, sırtlaş-, uyu-. ║ dert dök-, hallol-, ifâ et- (görev vb.),<br />

⇒ nöbetleşe beklemek.<br />

numerik: Ø<br />

350

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!