19.07.2013 Views

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

1.⌠9⌡→ uyu- [2], boğuş-, geç-, güreş-, kal-, öl-, uzan-, yürü-.<br />

2.⌠2⌡→ yüz-, büyü-.<br />

⇒ kucak kacağa uyumak.<br />

kucaktan kucağa:⌠3⌡/Pek çok kişi ile ilişki kurarak, {oradan oraya}./ “İşte bu düşünce,<br />

onu kucaktan kucağa dolaştırıyor ve sonunda yorgun, biraz da mahcup Safo'ya döndürüyordu.” (MTT-SS).<br />

→ gezdir-.<br />

→ kucaktan kucağa dolaşmak (veya gezmek).<br />

kudretten:⌠2⌡/Yaradılıştan./ “Bu kara yazılar bize kudretten yazılmış, sileriz sileriz çıkmaz.” (FB-T).<br />

→ yazıl- (alın yazısı) [2].<br />

kulak kulağa:⌠4⌡/Gizlice, başkası duymaksızın./ “Şimdi onlar ikide bir kulak kulağa bir şeyler<br />

fısıldaşıyor ve ikide bir bizim masayı süzüyorlardı.” (OCK-KE)., “….dedikodular el ele verir, kulak kulağa gelir, kapıları<br />

kapanan uzak odaların tenha köşelerinde meşveret kurardı.” (GY-GH)., “Sokak üstündeki sedirin bir kenarında Şakir ile<br />

Hacı Etem kulak kulağa bir şeyler konuşuyorlardı.” (SA-KY).<br />

(RNGBKD).<br />

→ fısıldaş-, gel-, git-, konuş-.<br />

kulaktan:⌠1⌡/Sadece duyarak, dinleyerek./ “Ben, kendi hesabıma kulaktan düşman olmuştum.”<br />

→ düşman ol-.<br />

kulaktan kulağa:⌠16⌡/Bir kimseden bir başkasına, gizlice söylenerek./ “O günlerde bir<br />

dedikodu kulaktan kulağa yayılıyordu: Lice halkı solcuydu.” (SY-BECO)., “Kulaktan kulağa, Memed ölmemiş, Memed<br />

ölmemiş, sözü dolaşıyordu.” (YK-İM1)., “Orak biçmek için kasaba civarında çadır kuran çingene kadınları bile kulaktan<br />

kulağa işi duymuşlar, onlar da bir kafile olarak odacının evine misafir gelmişlerdi.” (RHK-MH)., “Davanın iddianamesinde<br />

şöyle deniyordu: -...O zaman iktidar edenlerinden birinin, bu zaman iktidar edenlerine tavsiyesi kulaktan kulağa<br />

fısıldanıyordu: Gençliği bölünüz!...” (NB-DÜF)., “Zaten onun mûruf bir Hanımefendiye âşık olduğu kulaktan kulağa<br />

rivayet edilirdi.” (AŞH-BM).<br />

→ yayıl- (dedikodu, haber vb.) [4], dolaş- (fısıltı, söz vb.) [2], duy- [2], anlatıl-, bil-,<br />

fısıldan-, öğren-, söylen-, tanı-. ║ rivayet edil-.<br />

⇒ kulaktan kulağa yayılmak, kulaktan kulağa dolaşmak.<br />

kurmaca: Ø<br />

kurnazca:⌠17⌡/2. Kurnaz bir biçimde, kandırarak, aldatarak./ “Ağa kurnazca gülümsedi: -<br />

Açsınlar gözlerini!” (OK-C)., “Gözlerini kısıp kurnazca bakıyor komutan, peki, diyor, ev yanarken kadın size gözükmeden<br />

kaçıp kurtulmuş olamaz mı?” (HAT-KHK)., “Boynunu büktü köylü ve kurnazca fısıldadı : ….” (NH-MİM4)., “Şehzadeniz<br />

Selim çok kurnazca davranır, hak da sırada kendindeyken, tahtta hiç gözü yokmuş gibi davranır, kendini dervişliğe verir.”<br />

(OA-YDBYKL)., “Topal Nuri kurnazca göz kırptı: -Evvel Allah, sonra sayende... tamam!” (OK-KT).<br />

→ gülümse- [4], bak- [3], fısılda- [2], davran- [2], atlatıl-, eğil-, gül-. ║ göz kırp- [2],<br />

başını öne eğ-, düzen çevir-.<br />

319

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!