Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
→ kıkır kıkır gülmek. kılıcına: Ø kılıçlama: Ø kılı kılına: Ø kıl payı:⌠12⌡/Çok az (kalmak), {az kala}./ “Her seferinde kıl payı kurtuluyorum ezilmekten.” (NE-GT)., “Bir seferinde Aylin o kadar kan kaybetti ki ölümden kıl payı döndü.” (AK-AA)., “Hücresinde intihara teşebbüs ederken ölümden kıl payı kurtarıldı.” (SY-BECO)., “O kadar ki, arada çok yakışıklı din ulularından bazılarının avcuna bile düşmesine kıl payı kalıyordu.” (OK-KT). → kurtul- (-den) [7], dön- (-den) [2], kurtarıl- (-den) [2]. ⇒ kıl payı (-den) kurtulmak kımıl kımıl:⌠3⌡/Durmadan kımıldayarak./ “Ornekse, Rasih Güran'la "kımıl kımıl kımıldanır" dizesi üzerine böyle bir tartışmaları olmuş, Rasih bu görüşü bir türlü kabul edememişti.” (MF-ES)., “Kımıl kımıl bir şeyler oynuyordu paketin içinde.” (NE-GT). → kımıldan- [2], oyna-. ⇒ kımıl kımıl kımıldanmak. kıpır kıpır:⌠8⌡/2. Yerinde duramayarak, sürekli ve aralıksız kımıldayarak./ “Gene de dudakları kıpır kıpır oynuyordu.” (HAT-KHK)., “Bizim bütün tarihimizle, bütün İstanbul'la kıpır kıpır kaynaşıyor rehber!” (OP-KK)., “Kuş kadar canıyla Vedat, olduğu yerde kıpır kıpır, meramını anlatabilmek için çırpınıyor, Şevket Süreyya, gözlüklerinin arkasına çekilmiş, ciddi ve oturaklı bir 'tasvip' içinde görünüyordu; …..” (Aİ-OKB)., “Örtemediği, saklayıp gizleyemediği bir ışık kıpır kıpır oynayıp duruyor gözlerinde: Gönlünü selim tut Irazca, oğlun kurtuldu!” (FB-ID). → oyna- [3], kaynaş- [2], çırpın-, kapırdan-. ║ oynayıp dur-. ⇒ kıpır kıpır oynamak. kıpırtısız:⌠29⌡/2. Kıpırtısı olmadan, {kıpırdamadan}./ “Hâlâ uyuyormuş gibi kıpırtısız duruyordum.” (GY-H2)., “Yavaşçacık okşadı saçları, sonunda kıpırtısız kaldı eli saçlarında kardeşinin.” (F-BS)., “Vicdan kapıda, kıpırtısız ve şaşkın, ona bakıyor.” (EA-DÖY)., “Onlar da onun gibi büzülmüşler, kıpırtısız oturuyorlardı.” (YK- OD)., “Cıbrail Ağa belindeki kuşağı çözüp, kıpırtısız yatar.” (BE-Ç)., “Suskun, gözlerini tekneden ayırmadan kıpırtısız beklediler.” (YK-KSİ)., “Bir tepenin üstünde, öyle durup duruyor, kıpırtısız.” (YK-BE). → dur- [10], kal- [7], bak- [3], otur- [3], yat- [2], bekle-, izle-. ║ kulak kesil-, durup dur-. ⇒ kıpırtısız durmak, kıpırtısız kalmak. kıran kırana:⌠3⌡/2. Acımaksızın, öldürürcesine./ “Güreş tutulan acemi neferler, genç ve tüvana yeniçeriler "kıran kırana" tabiriyle boğuşurlar,…” (REK-Y)., “Güreş kıran kırana geçti.” (NC-SY)., “Onun huzurunda güreşler kıran kırana tutulmuyor.” (SB-BŞM). → boğuş-, geç- (güreş), tutul- (güneş). 306
kırım kırım:⌠2⌡/Kırıtarak, kırıta kırıta./ “Çatladıkları oğulları da bunlar gibidir; yoksul çocuklarına caka satıp kırım kırım kırıtıyorlardır.” (BŞ-DKO)., “‘Yok, yok, o kadar da değil, hem sen aydın bir adamsın, bir sanatçı!’ diye kırım kırım kırıtırdı karşısında.” (Sİ-İGÇÖ2). → kırıt- [2]. ⇒ kırım kırım kırıtmak. kırış kırış: Ø kırıtım kırıtım: Ø kırk kere:⌠9⌡/Pek çok, {defa}./ “Kırk kere anlatıyoruz, dünyanın her yerinden misâl veriyoruz; gene de biri kalkıp ‘ben size katılıyorum ama,...’ diyor.” (OS-HT)., “Otuz defa hesap yapıyor, kırk kere danışıyor, elli kere besmele çekiyor.. (TÖ-TO1)., “Belki kırk kere gittim.” (NFK-ST)., “Seit Rıza - (Dik durma çabasında) Komutan sana kırk kere söylemişim...” (BE-Ç)., “Mahalledeki delikanlıları belki kırk kere gözden geçirmişlerdir.” (MŞE-VÇ). → anlat- [2], danış-, git-, gör-, konuş-, söyle-. ║ gözden geçir-, tövbe boz- kırkyıl:⌠16⌡/Çok uzun süre./ “Sonuçta, kırk yıl düşünseniz neyin nesi, neyin çevirisi olduğunu zor çıkaracağınız anlamsız laflarla karşılaşırsınız.” (FA-ZY)., “Bıraksan kırk yıl susacaklar.” (NM-TK)., “Babanla evleneceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, on besindeydim ilk kocama vardığımda.” (F-PY)., “Yook, nasibi varsa, değil yılkı, kırk yıl aç sefil bıraksan kılı kıpırdamaz...” (AS-YA)., “O işgal yıllarının ağır loşluğu sanki şehre öylesine sindi ki, orada görecek hısım akraba ve can arkadaşlar olmasa, orasını kırk yıl görmesem, göresim gelmez.” (GY-GH) → düşün-, gör-*, sat-*, söylen-, sus-, uğraş-, ver-*. ║ aklına gel-* (düşünse) [6], aç sefil bırak- [2], kılı kıpırdama- [2], geresi gel-* ⇒ kırk yıl düşünse aklına gelmemek. kırkyılda bir:⌠26⌡/Çok seyrek olarak./ “Güzide'yi bana yıktın gene, diyor. kırk yılda bir iyilik istedim senden.” (İA-ÖEK)., “Neyse, kırk yılda bir olur.” (GD-ADM)., “Olmaz gitmemek... Kırk yılda bir çağırmış...” (KT- YS)., “Buralara kar kırk yılda bir yağarmış.” (BK-USBGA)., “Uyumayın, ses, yine seees!. Kırk yılda bir elimize sesli çekmek imkânı geçmiş….” (AA-RÜ). → iste- [3], ol- [3], çık- [2], gel- [2], çağır-, dinle-, git-, gör-, rastla-. ║ eline (imkan, para vb.) geç- [3], (kar) yağ- [2], işi düş-, gaflet bas-, gönlünü et-, gözü gönlü açıl-, istekte bulun-. ║ çıkıp var-. kırkyılın başı:⌠4⌡/Çok uzun süre içinde bir kez./ “‘Otur hadi otur, darılma! Kırk yılın başı bir geldin hemen kalkma...’” (NC-SY)., “Aklını kaybediyorsun, bırak, kırk yılın başı şöyle sessiz oturalım, hepimizin içi sıkıntı dolu.” (ÜA-TÖ)., “KSANTİPE: Bari evde otur da yardım et karına, kırk yılın başı bir işe yara!” (TO-SS). → gel-, otur-, vur- {kazanmak}. ║ bir işe yara-. kırt kırt:⌠1⌡/‘Kırt’ sesi çıkararak./ “Yaşlı atlar, başları yem torbalarında, kırt kırt sesler çıkarıyorlar.” (Sİ-İGÇÖ2). → ses çıkar-. 307
- Page 289 and 290: ⇒ hayranlıkla bakmak, hayrınlı
- Page 291 and 292: git-, (elini cebine) at-, (elini)
- Page 293 and 294: sesler birbirlerine geçen halkalar
- Page 295 and 296: yak-, (başını) çevir-, boynuna
- Page 297 and 298: hasapça:⌠5⌡/Hasaba göre, hesa
- Page 299 and 300: 4. ⌠2⌡→ değiş-, sar-. //…
- Page 301 and 302: ver-* [2], acı ver-*, aç kal-*, a
- Page 303 and 304: ⇒ horul horul uyumak. hoş**:⌠3
- Page 305 and 306: I ığıl ığıl:⌠2⌡/Ağır a
- Page 307 and 308: iblisane: Ø iblisçe: Ø icabında
- Page 309 and 310: Toplantının içine etti.” (İS-
- Page 311 and 312: irkil-, kaç-, kas-, kay-, kısıl-
- Page 313 and 314: “Eğer bunu yaparsanız, yani kay
- Page 315 and 316: illa bundan gayri bir suç kabul et
- Page 317 and 318: çekincesiz ağlaması çok dokunak
- Page 319 and 320: istinaden: Ø-- istisnasız:⌠5⌡
- Page 321 and 322: [2], aydınlan- (ortalık) [2], bak
- Page 323 and 324: K kabaca:⌠19⌡/2. Yaklaşık ola
- Page 325 and 326: kafaca:⌠2⌡/Düşünce bakımın
- Page 327 and 328: kararlama: Ø kararlamadan:⌠1⌡/
- Page 329 and 330: 3.⌠224⌡→ otur-* [51], iç- [1
- Page 331 and 332: katiyetle:⌠4⌡/Kesinlikle./ “V
- Page 333 and 334: kelepçeli:⌠4⌡/3. Kelepçe tak
- Page 335 and 336: dert icat et-, dert uydur-, dert ya
- Page 337 and 338: → de-, güven-, in- (akşam), yaz
- Page 339: kestirmece: Ø kestirmeden:⌠20⌡
- Page 343 and 344: → de- [2], gül-, parla-. kısın
- Page 345 and 346: → eleştir- [3], vuruş- [3], ba
- Page 347 and 348: → anlaşıl-* [9], atlat-* [5], g
- Page 349 and 350: *, kork-*, koy-*, kurtar-*, oku-*,
- Page 351 and 352: koşar adım:⌠21⌡/2. Hızlı ad
- Page 353 and 354: 1.⌠9⌡→ uyu- [2], boğuş-, ge
- Page 355 and 356: kürek kürek:⌠1⌡/Kürekler dol
- Page 357 and 358: → git-. lappadak: Ø larghetto:
- Page 359 and 360: maada: Ø M maaile:⌠3⌡/Ailece,
- Page 361 and 362: gel-, arkaya kal-, ayağa kalk-*, g
- Page 363 and 364: ve yerli Rumların zenginleriyle g
- Page 365 and 366: mesutça: Ø meşruten: Ø metazori
- Page 367 and 368: aşka bir biçimde dile getirmiş o
- Page 369 and 370: muttasıl dönüyor… uyuyamıyord
- Page 371 and 372: müştereken:⌠9⌡/Ortaklaşa, bi
- Page 373 and 374: N naçizane:⌠2⌡/1. Önemsiz bir
- Page 375 and 376: adayı?” (YK-KSİ)., “Nasıl ku
- Page 377 and 378: → söyle- [2], konuş-, ol-. ║
- Page 379 and 380: → ol-* [4], bak-, dokun-, mahzunl
- Page 381 and 382: soluksuz kal-, soyu tüken-, sökü
- Page 383 and 384: astla-, sez-, sol-, sus-, tamamlan-
- Page 385 and 386: O oburca:⌠4⌡/1. Doymak bilmez b
- Page 387 and 388: oldum bittim:⌠20⌡/Oldum olası.
- Page 389 and 390: on parasız:⌠8⌡/2. Parası olma
→ kıkır kıkır gülmek.<br />
kılıcına: Ø<br />
kılıçlama: Ø<br />
kılı kılına: Ø<br />
kıl payı:⌠12⌡/Çok az (kalmak), {az kala}./ “Her seferinde kıl payı kurtuluyorum ezilmekten.”<br />
(NE-GT)., “Bir seferinde Aylin o kadar kan kaybetti ki ölümden kıl payı döndü.” (AK-AA)., “Hücresinde intihara teşebbüs<br />
ederken ölümden kıl payı kurtarıldı.” (SY-BECO)., “O kadar ki, arada çok yakışıklı din ulularından bazılarının avcuna bile<br />
düşmesine kıl payı kalıyordu.” (OK-KT).<br />
→ kurtul- (-den) [7], dön- (-den) [2], kurtarıl- (-den) [2].<br />
⇒ kıl payı (-den) kurtulmak<br />
kımıl kımıl:⌠3⌡/Durmadan kımıldayarak./ “Ornekse, Rasih Güran'la "kımıl kımıl kımıldanır"<br />
dizesi üzerine böyle bir tartışmaları olmuş, Rasih bu görüşü bir türlü kabul edememişti.” (MF-ES)., “Kımıl kımıl bir şeyler<br />
oynuyordu paketin içinde.” (NE-GT).<br />
→ kımıldan- [2], oyna-.<br />
⇒ kımıl kımıl kımıldanmak.<br />
kıpır kıpır:⌠8⌡/2. Yerinde duramayarak, sürekli ve aralıksız kımıldayarak./ “Gene de<br />
dudakları kıpır kıpır oynuyordu.” (HAT-KHK)., “Bizim bütün tarihimizle, bütün İstanbul'la kıpır kıpır kaynaşıyor rehber!”<br />
(OP-KK)., “Kuş kadar canıyla Vedat, olduğu yerde kıpır kıpır, meramını anlatabilmek için çırpınıyor, Şevket Süreyya,<br />
gözlüklerinin arkasına çekilmiş, ciddi ve oturaklı bir 'tasvip' içinde görünüyordu; …..” (Aİ-OKB)., “Örtemediği, saklayıp<br />
gizleyemediği bir ışık kıpır kıpır oynayıp duruyor gözlerinde: Gönlünü selim tut Irazca, oğlun kurtuldu!” (FB-ID).<br />
→ oyna- [3], kaynaş- [2], çırpın-, kapırdan-. ║ oynayıp dur-.<br />
⇒ kıpır kıpır oynamak.<br />
kıpırtısız:⌠29⌡/2. Kıpırtısı olmadan, {kıpırdamadan}./ “Hâlâ uyuyormuş gibi kıpırtısız<br />
duruyordum.” (GY-H2)., “Yavaşçacık okşadı saçları, sonunda kıpırtısız kaldı eli saçlarında kardeşinin.” (F-BS)., “Vicdan<br />
kapıda, kıpırtısız ve şaşkın, ona bakıyor.” (EA-DÖY)., “Onlar da onun gibi büzülmüşler, kıpırtısız oturuyorlardı.” (YK-<br />
OD)., “Cıbrail Ağa belindeki kuşağı çözüp, kıpırtısız yatar.” (BE-Ç)., “Suskun, gözlerini tekneden ayırmadan kıpırtısız<br />
beklediler.” (YK-KSİ)., “Bir tepenin üstünde, öyle durup duruyor, kıpırtısız.” (YK-BE).<br />
→ dur- [10], kal- [7], bak- [3], otur- [3], yat- [2], bekle-, izle-. ║ kulak kesil-, durup dur-.<br />
⇒ kıpırtısız durmak, kıpırtısız kalmak.<br />
kıran kırana:⌠3⌡/2. Acımaksızın, öldürürcesine./ “Güreş tutulan acemi neferler, genç ve tüvana<br />
yeniçeriler "kıran kırana" tabiriyle boğuşurlar,…” (REK-Y)., “Güreş kıran kırana geçti.” (NC-SY)., “Onun huzurunda<br />
güreşler kıran kırana tutulmuyor.” (SB-BŞM).<br />
→ boğuş-, geç- (güreş), tutul- (güneş).<br />
306