Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
⇒ kesin olarak bilmek. kesinkes:⌠8⌡/Kesin olarak./ “Enver Paşa mı? Kesinkes bilmiyorum ama, Enver Paşa'dan uygu nu yoktur.” (KT-YS)., “Gücünüzün yetmeyeceğini kesinkes anlarsanız, son kertede erleri silâhlarıyla alıp çıkabilirsiniz.” (KT- YS)., “Şu ilkelerde kesinkes birleşmeliyiz: Birinci İlke: Osmanlıca, ÖzTürkçe diye bir ayrım kabul edilemez.” (OS-HT)., “Kafamda uydurup, şekillendirdiğim arkadaşlarım üç tane idi, -hepimiz genç kızdık!- Necla olanı, kesinkes "iyi"yi, Menziya isimlisi ise, sevimsiz adından da anlaşılacağı gibi, "tam kötü"yü, temsil ediyorlardı.” (EI-KA). → bil-* [3], anla-, birleş-, ol-, sayıl-*. ║ temsil et-. ⇒ kesinkek bilmek. kesinlikle:⌠206⌡/Kesin bir biçimde, kesin, kesin olarak, yüzde yüz, her hâlde, her hâlükârda, mutlaka, katiyen./ “"Çünkü söylediğim İsmin doğru olduğunu kesinlikle biliyorum."” (OA-BBAR)., “…kesinlikle söyleyebilirim ki, büyükbabam söylevlerinin bu özelliğiyle büyülüyordu insanları: öğretmenler, öğrenciler, veliler onu her dinleyişlerinde aynı bildik alanda buluyorlardı.” (TY-AÖ)., “Buna kesinlikle inanıyorum.” (MF-ES)., “SELDA (Şiddetle karşı koyar) kesinlikle olmaz.” (VT-BÖKDYO)., “Ben senin bana boyun eğmeni kesinlikle istemem.” (İA- ÖEK)., “Yarın gideceğim bu evden ve bir daha kesinlikle dönmeyeceğim.” (İA-ÖEK)., “İnsan, yanında başka bir insan yoksa, bir şeye güzel bile demiyor, kesinlikle söylemiyor bunu…” (LT-OÖY)., “Annem, ablamın mutfağa girmesini kesinlikle yasakladı.” (AN-ŞÇH)., “Bu durumda ölmeyi, hele de öldürmeyi kesinlikle kabul edemem.” (PK-BCR)., “Bir kaç defa, yazdıklarımı kendisine okumamı istedi, kesinlikle reddettim.” (EI-KA)., “Aynı şekilde, İtalya'nın faşist sistemine de kesinlikle karşı çıkmışlardı.” (EK-DT..A)., “Çünkü aptallık ile deliliğin birbirine karıştırılmasına, kesinlikle razı olamam.” (AB-BBYŞ)., “Bahar ve yaz boyunca, onları gözleyelim, diyeceğim ama, Ruslar buna kesinlikle izin vermez.” (GD-AK). → bil-* [25], söyle-* [11], inan-* [9], ol-* [8], iste-* [6], anla- [5], belirt- [5], gel-* [5], de- [4], düşün-* [4], yasaklan- [4], anlaşıl-* [3], git-* [3], yanaş-* [3], yasakla- [3], anımsa-*[2], bildir- [2], duy- [2], gör-* [2], hatırla-* [2], sapta- [2], saptan- [2], sez- [2], söylen-* [2], yap-* [2], ağla-*, aldır-*, anlaş-, ayır-, bağışla-* {affetmek}, beğen-*, beklen-*, belirlen-*, belirtil-, bilin-*, bit-, boşan-, dayan-* {tahammül etmek}, değiştir-, destekle-, dön-*, dur-, düşünül-*, evlen-*, gerçekleş-, görül-, görün-*, görüntülen-*, ilgilendir-*, kanıtlan-*, kararlaştır-, katıl-*, katlan-*, kork-*, kullan-, öldür-, öngör-, san-*, sinirlen-*, suçlan-, tanı-*, uzaklaş-, ver-*, vur- , yadsın-, yanıl-*, ye-*. ║ kabul et-* [5], reddet- [5], izin ver-* [4], birbirinden ayır- {ayırt etmek} [2], karşı çık- [2], belli ol-, birbirinden ayrıl-*, doğru söyle-, engel ol-, hak et-*, hoşgör-*, iddia et-, ifade et-, işe yara-*, itiraz et-*, iyi gel-, kastet-*, kavga et-*, kaybet-, mağlup edil-, minnet duy-*, müsaade et-*, ortadan kalk-, ortaya koy-, öne çık-, razı ol-*, son ver-*, son veril-, sona er-, söz geçir-*, tatmin et-*, taviz ver-*, tavsiye et-*, tayin edil-*, vazgeç-*. ⇒ kesinlikle bilmek, kesinlikle söylemek, kesinlikle inanmak. kesmece: Ø kestirme: Ø 304
kestirmece: Ø kestirmeden:⌠20⌡/Kısa yoldan, kısaca./ “Sizler, benim anladığımca, çok büyük çoğunluklar, kalabalıklar yani, hep kestirmeden gidiyorsunuz; bu çürük çarık akıl yürütmelerinizle de, öyle görünüyor, gide çeksiniz de.” (EA-DY)., “Fakat buna kestirmeden hayır da diyemiyoruz.” (SFA-SS)., “Beşincisi bir yüksek okul öğrencisiydi, saat altıya doğru Beyazıt'tan aşağı vurur, kestirmeden Eminönü'ne inerdi.” (SKA-GA)., “Hüseyin Feyzullah yine kestirmeden konuştu: ‘Sen git, dedi ona, belki ben de gelirim.’” (SKA-GA)., “Burada da saçını kestirmeden önce efendi olmadığı görüşü örtük şekilde dile getirilmektedir.” (ÜD-KŞ). → git-* [3], de- [3], çık- (-e) [2], in- (-e) [2], bitir-, kaç-, konuş-, tırman-, yürü-. ║ dile getiril-, naklet-, paraya çevir-, söze gir-, teşhis koy-. ⇒ kestirmeden gitmek, kastermeden demek. keyfince:⌠11⌡/İsteğine göre, nasıl isterse, dilediğince, keyfine göre, gönlünce./ “Nimet her şeyi hoş görmüş; Avni Bey de keyfince yaşamıştı.” (Sİ-ÖKS)., “Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer.” (YKB-KGK)., “Buna karşılık yazın meraklıları, bir kitabı "kendi dilinde" (gerekirse açıklayıcı başka birtakım kaynaklara başvurarak) okuma meraklıları -sanıldığı denli de azrak yaratıklar değildir öyleleri- bu baskıyı alır, keyfince okur.” (BK-ÖM)., “NEVİN: Keyfince oyna...” (VT-BÖKDYO). mesken bul-. → yaşa- [3], kurul- (taht), oku-, oyna-, savuş-, yorumla-, yüz-. ║ kendinden geç-, ⇒ keyfince yaşamak. keyfi sıra: Ø keza: Ø-- kazalik: Ø kıçın kıçın:⌠2⌡/Geri geri./ “Kokusunu uzaktan almalı ki, kıçın kıçın gelsin...” (SFA-HBSK)., “Araba yine kıçın kıçın buraya yanaşır, jandarmalar yine arabanın çevresine dizilerek tedbir alırlar ve tutuklularla mahkûmlar jandarmalığa sokulur, oradan da ta aşağıdaki zindana indirilirdi.” (ÇA-BAG). → gel-, yanaş-. → kıçın kıçın gitmek kıçüstü:⌠2⌡/Kıçı yere gelecek durumda./ “İşçi yere kıçüstü düşer.” (Mİ-SD). → düş- [2]. → kıçüstü oturmak. kıdemce: Ø kıkır kıkır:⌠5⌡/İçinden gelerek sesli bir biçimde./ “O zaman başını Şerfe'nin karnına basıp kıkır kıkır güldürdü.” (FB-ID)., “….fısıldaşır, kıkır kıkır gülüşürlerdi.” (CK-BR)., “Çok gülerdik. kıkır kıkır kıkırdardık.” (NM- TÖ2 → güldür- [2], gülüş- [2], kıkırda-. 305
- Page 287 and 288: → haşla-. haşur huşur:⌠2⌡/
- Page 289 and 290: ⇒ hayranlıkla bakmak, hayrınlı
- Page 291 and 292: git-, (elini cebine) at-, (elini)
- Page 293 and 294: sesler birbirlerine geçen halkalar
- Page 295 and 296: yak-, (başını) çevir-, boynuna
- Page 297 and 298: hasapça:⌠5⌡/Hasaba göre, hesa
- Page 299 and 300: 4. ⌠2⌡→ değiş-, sar-. //…
- Page 301 and 302: ver-* [2], acı ver-*, aç kal-*, a
- Page 303 and 304: ⇒ horul horul uyumak. hoş**:⌠3
- Page 305 and 306: I ığıl ığıl:⌠2⌡/Ağır a
- Page 307 and 308: iblisane: Ø iblisçe: Ø icabında
- Page 309 and 310: Toplantının içine etti.” (İS-
- Page 311 and 312: irkil-, kaç-, kas-, kay-, kısıl-
- Page 313 and 314: “Eğer bunu yaparsanız, yani kay
- Page 315 and 316: illa bundan gayri bir suç kabul et
- Page 317 and 318: çekincesiz ağlaması çok dokunak
- Page 319 and 320: istinaden: Ø-- istisnasız:⌠5⌡
- Page 321 and 322: [2], aydınlan- (ortalık) [2], bak
- Page 323 and 324: K kabaca:⌠19⌡/2. Yaklaşık ola
- Page 325 and 326: kafaca:⌠2⌡/Düşünce bakımın
- Page 327 and 328: kararlama: Ø kararlamadan:⌠1⌡/
- Page 329 and 330: 3.⌠224⌡→ otur-* [51], iç- [1
- Page 331 and 332: katiyetle:⌠4⌡/Kesinlikle./ “V
- Page 333 and 334: kelepçeli:⌠4⌡/3. Kelepçe tak
- Page 335 and 336: dert icat et-, dert uydur-, dert ya
- Page 337: → de-, güven-, in- (akşam), yaz
- Page 341 and 342: kırım kırım:⌠2⌡/Kırıtarak
- Page 343 and 344: → de- [2], gül-, parla-. kısın
- Page 345 and 346: → eleştir- [3], vuruş- [3], ba
- Page 347 and 348: → anlaşıl-* [9], atlat-* [5], g
- Page 349 and 350: *, kork-*, koy-*, kurtar-*, oku-*,
- Page 351 and 352: koşar adım:⌠21⌡/2. Hızlı ad
- Page 353 and 354: 1.⌠9⌡→ uyu- [2], boğuş-, ge
- Page 355 and 356: kürek kürek:⌠1⌡/Kürekler dol
- Page 357 and 358: → git-. lappadak: Ø larghetto:
- Page 359 and 360: maada: Ø M maaile:⌠3⌡/Ailece,
- Page 361 and 362: gel-, arkaya kal-, ayağa kalk-*, g
- Page 363 and 364: ve yerli Rumların zenginleriyle g
- Page 365 and 366: mesutça: Ø meşruten: Ø metazori
- Page 367 and 368: aşka bir biçimde dile getirmiş o
- Page 369 and 370: muttasıl dönüyor… uyuyamıyord
- Page 371 and 372: müştereken:⌠9⌡/Ortaklaşa, bi
- Page 373 and 374: N naçizane:⌠2⌡/1. Önemsiz bir
- Page 375 and 376: adayı?” (YK-KSİ)., “Nasıl ku
- Page 377 and 378: → söyle- [2], konuş-, ol-. ║
- Page 379 and 380: → ol-* [4], bak-, dokun-, mahzunl
- Page 381 and 382: soluksuz kal-, soyu tüken-, sökü
- Page 383 and 384: astla-, sez-, sol-, sus-, tamamlan-
- Page 385 and 386: O oburca:⌠4⌡/1. Doymak bilmez b
- Page 387 and 388: oldum bittim:⌠20⌡/Oldum olası.
⇒ kesin olarak bilmek.<br />
kesinkes:⌠8⌡/Kesin olarak./ “Enver Paşa mı? Kesinkes bilmiyorum ama, Enver Paşa'dan uygu nu<br />
yoktur.” (KT-YS)., “Gücünüzün yetmeyeceğini kesinkes anlarsanız, son kertede erleri silâhlarıyla alıp çıkabilirsiniz.” (KT-<br />
YS)., “Şu ilkelerde kesinkes birleşmeliyiz: Birinci İlke: Osmanlıca, ÖzTürkçe diye bir ayrım kabul edilemez.” (OS-HT).,<br />
“Kafamda uydurup, şekillendirdiğim arkadaşlarım üç tane idi, -hepimiz genç kızdık!- Necla olanı, kesinkes "iyi"yi, Menziya<br />
isimlisi ise, sevimsiz adından da anlaşılacağı gibi, "tam kötü"yü, temsil ediyorlardı.” (EI-KA).<br />
→ bil-* [3], anla-, birleş-, ol-, sayıl-*. ║ temsil et-.<br />
⇒ kesinkek bilmek.<br />
kesinlikle:⌠206⌡/Kesin bir biçimde, kesin, kesin olarak, yüzde yüz, her hâlde, her<br />
hâlükârda, mutlaka, katiyen./ “"Çünkü söylediğim İsmin doğru olduğunu kesinlikle biliyorum."” (OA-BBAR).,<br />
“…kesinlikle söyleyebilirim ki, büyükbabam söylevlerinin bu özelliğiyle büyülüyordu insanları: öğretmenler, öğrenciler,<br />
veliler onu her dinleyişlerinde aynı bildik alanda buluyorlardı.” (TY-AÖ)., “Buna kesinlikle inanıyorum.” (MF-ES).,<br />
“SELDA (Şiddetle karşı koyar) kesinlikle olmaz.” (VT-BÖKDYO)., “Ben senin bana boyun eğmeni kesinlikle istemem.” (İA-<br />
ÖEK)., “Yarın gideceğim bu evden ve bir daha kesinlikle dönmeyeceğim.” (İA-ÖEK)., “İnsan, yanında başka bir insan<br />
yoksa, bir şeye güzel bile demiyor, kesinlikle söylemiyor bunu…” (LT-OÖY)., “Annem, ablamın mutfağa girmesini kesinlikle<br />
yasakladı.” (AN-ŞÇH)., “Bu durumda ölmeyi, hele de öldürmeyi kesinlikle kabul edemem.” (PK-BCR)., “Bir kaç defa,<br />
yazdıklarımı kendisine okumamı istedi, kesinlikle reddettim.” (EI-KA)., “Aynı şekilde, İtalya'nın faşist sistemine de<br />
kesinlikle karşı çıkmışlardı.” (EK-DT..A)., “Çünkü aptallık ile deliliğin birbirine karıştırılmasına, kesinlikle razı olamam.”<br />
(AB-BBYŞ)., “Bahar ve yaz boyunca, onları gözleyelim, diyeceğim ama, Ruslar buna kesinlikle izin vermez.” (GD-AK).<br />
→ bil-* [25], söyle-* [11], inan-* [9], ol-* [8], iste-* [6], anla- [5], belirt- [5], gel-* [5],<br />
de- [4], düşün-* [4], yasaklan- [4], anlaşıl-* [3], git-* [3], yanaş-* [3], yasakla- [3], anımsa-*[2],<br />
bildir- [2], duy- [2], gör-* [2], hatırla-* [2], sapta- [2], saptan- [2], sez- [2], söylen-* [2], yap-* [2],<br />
ağla-*, aldır-*, anlaş-, ayır-, bağışla-* {affetmek}, beğen-*, beklen-*, belirlen-*, belirtil-,<br />
bilin-*, bit-, boşan-, dayan-* {tahammül etmek}, değiştir-, destekle-, dön-*, dur-, düşünül-*,<br />
evlen-*, gerçekleş-, görül-, görün-*, görüntülen-*, ilgilendir-*, kanıtlan-*, kararlaştır-, katıl-*,<br />
katlan-*, kork-*, kullan-, öldür-, öngör-, san-*, sinirlen-*, suçlan-, tanı-*, uzaklaş-, ver-*, vur-<br />
, yadsın-, yanıl-*, ye-*. ║ kabul et-* [5], reddet- [5], izin ver-* [4], birbirinden ayır- {ayırt<br />
etmek} [2], karşı çık- [2], belli ol-, birbirinden ayrıl-*, doğru söyle-, engel ol-, hak et-*,<br />
hoşgör-*, iddia et-, ifade et-, işe yara-*, itiraz et-*, iyi gel-, kastet-*, kavga et-*, kaybet-,<br />
mağlup edil-, minnet duy-*, müsaade et-*, ortadan kalk-, ortaya koy-, öne çık-, razı ol-*, son<br />
ver-*, son veril-, sona er-, söz geçir-*, tatmin et-*, taviz ver-*, tavsiye et-*, tayin edil-*,<br />
vazgeç-*.<br />
⇒ kesinlikle bilmek, kesinlikle söylemek, kesinlikle inanmak.<br />
kesmece: Ø<br />
kestirme: Ø<br />
304