Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

→ bastır- (gece, sıcak, yağmur vb.) [4], alış- [3], karar- (hava, ortalık vb.) [3], art- (güven, uğultu vb.) [2], çök- (karanlık vb.) [2], hatırla- [2], hırslan- [2], acık-, açıklan-, aydınlan-, anla-, azal-, bak-, boktanlaştır- (durum), bunalt-, çoğal-, değiştir-, devinimsizleş-, dönüş-, duy-, düşür- {hastalanmak}, etkile-, genişle- (sınırı), gevşe-, görül-, hesaplan-, inan-, itibarsızlaş-, kalabalıklaş-, kapan- (gökyüzü), konuş-, pekiştir-, sakinleş-, sar- {kaplamak}, sar- {etkisine almak}, sarart-, sersemle-, sinirlen-, soğu- (hava), solu-, takıl- {alay etmek}, tatsızlaş- (iş), uğraş-, unut-, uyan-, yadırgat-, yalvar-, yarala-, yayıl-, yerleş-, yerleştir- (dile), yıpran-, yumuşat-, zorlaş-. ║ içine kapan- [2], kendini ver- [2], abayı yak-, açıklık kazan-, aklı takıl-, akşam ol-, arası açıl-, ayaza çek-, boş kıl-, dudağını sarkıt-, geçimini sağla-, geçmişe bağlan-, gün ışı-, içi burkul-, ipin ucunu kaçır-, istintak et-, kafası kız-, karanlık çök-, kaşları çatıl-, kaybol-, kaybet-, kendini bırak-, koluna asıl-, merakı art-, siniri bozul-, söze karış-, şiir yaz-, tarif et-, tebellür et-, ürküye kapıl-, zaafa düş-, zihne yerleştir-, zıvanadan çık-. iyi kötü:⌠30⌡/Ne çok uygun ne çok aykırı, şöyle böyle./ “O elinin tersiyle bıyıklarını düzeltirken, iyi kötü yaşadım ve şimdi her şeyden uzağım, diyordu.” (AHT-H)., “Karasenir Mahallesi'nden bir göz yer tutsak, bize yeter iyi kötü...” (FB-ID)., “Eski musikimizi seviyoruz, iyi kötü anlıyoruz.” (AHT-H)., “Başka şey olsa aklım erer iyi kötü!” (FB-T)., “Fakat biz işitiyor ve iyi kötü biliyoruz ki.” (TB-KA)., “Fransa'da dili iyi kötü söktüm.” (ZA-MAAİ). → yaşa- [3], yet- [2], anla-, barın-, benzet-, besle-, bil-, çalış-, git-, oku-, sök- {öğrenmek}, sürdür-, tanı-, uzlaşıl-, yap-, yargıla-. ║ aklı er-, aklı kes-, cevap yetiştir-, hüküm ver-, iletişim kur-, karnını doyur-, kendini topla-, mürekkep yala-, ortaya koy-, yemek ye-, yerini bul-. iyilikle: Ø izafeten: Ø izansızca: Ø izinsiz:⌠12⌡/3. İzin almadan./ “Ustadan izinsiz, makine dairesine bile girmezlerdi.” (DC-BSKY)., “Onlar buradan izinsiz gitmişler.” (ZA-MAAİ)., “Sen de izinsiz dinlemeseydin büyük kimselerin konuşmasını.” (AA-AD). → gir-* [4], git- [3], dinle-*, kal-, konuş-*. 288

K kabaca:⌠19⌡/2. Yaklaşık olarak./ “Uzunca bir araştırma döneminden sonra kabaca yöntem üstünde anlaştık.” (AD-Y)., “Tüm sahne baştan sona kabaca prova ediliyordu.” (AD-Y)., “İkinci büyük başkalaşma kabaca 1920'lere denk gelmiştir: Proust, Joyce, Musil üçlüsünün başı çektiği bir yolda.” (EB-YU). ; /3. Yaklaşık oyarak, {özetle, genel hatlarıyla}./ “Büyükbabamın birçok "mutad hasbıhal"de belirttiği üzere, bu "okul içi düşmanlar" kabaca üç sınıfa ayrılabilirdi: ….” (TY-AÖ)., “Varmak istediğimiz yeri biri şöyle kabaca anlatmıştı bize.” (EÖ-GSA)., “Kabaca söylersek özel diller bunlar, özel durumlarda başvurduğumuz diller.” (NU-DG)., “Kabaca bir karşılaştırma yaparsak, ‘Düdüklü Tencere’ ile ‘Horozdan Korkan Oğlan’ birbirine benzer içeriklerin ayrı bir dil işleyişiyle yazıldığı kanısına varabiliriz.” (DH-SS). 2.⌠6⌡→ anlaş-, onayla-, anlatıl-, denk gel-, prova edil-, yerli yerine oturt-. 3.⌠13⌡→ ayır- {sınıflandırmak} [4], anlat-, belirle-, değin-, düşün-, özetlen-, söyle-. ║ karşılaştırma yap-, ortaya çık-, söz edil-. kabadayıca:⌠2⌡/2. Kabadayıca yakışır bir biçimde./ “Fesini kabadayıca sedire fırlattı, odanın ortasında, elleriyle yüzünü kapamış duran Neriman'a yaklaşıp bileklerini tuttu.” (KT-YS)., “Büyük oğlan öküzü çökertmiş arslan heykeline doğru uzaklaşan bir çocuğu omuzuyla kabadayıca gösterdi: Ceplerini yoklayacaktı.” (KT-YS). → fırlat-, göster-. kabala (II): Ø kabilinden: Ø-- kablelvuku: Ø kaça:⌠52⌡/Ne kadara?/ “Köylüye, Doğru söyle dedim, sen bu eşeği kaça aldın?” (AN-AZDE)., “Tüccar kaygılanmış: - Kaça satarsın?” (İS-DÖV)., “Yahut bizim minyatürler... -Yenisi kaça çıkar, acaba?” (AHT-H)., “Yaşımız kaça geldi, ondan mı acaba?” (CS-GC)., “Alalım biz bu eşeği. Kaça vereceksin?” (AN-AZDE)., “Bu düğün bana kaça patladı biliyor musun?” (ÜA-TÖ)., “Bu zamanda bir oda kaça tutulur hanım?” (SFA-HBSK)., “Herbir tane beşbin liralık devlete kaça mal oluyor?” (AN-AZDE). → al- [10], sat- [7], çık- [4], gel- (saat, yaş) [4], ver- [4], gel- [2], ol- [2], yap- [2], boya-, böl-, düş-, geçir- (karşıya), git-, satıl-, tak-, tutul- {kiralamak}, var- (toplam), yaptır-, ye-. ║ mal ol- [2], satın al-, mal et-. → kaça patlamak. ⇒ kaça almak, kaça satmak. kaçak:⌠13⌡/6. Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice./ “‘Tabii kaçak gireceğiz!’ ‘Ben çıkamam,’ dedim duvarın yüksekliğini gözlerimle ölçerek.” (HAT-KHK)., “…beni polisler götürmüştü sırasında birkaç ay paris'te kaçak yaşadım…” (Aİ-BSM)., “Hapsettiler, kaçtı: Bir zaman kaçak gezdi, sonra, bir yolunu bulup kendini Anadolu'ya attı.” (MŞE-MA)., “‘Evet anneciğim, kaçak geldim.’” (HT-GF). 289

→ bastır- (gece, sıcak, yağmur vb.) [4], alış- [3], karar- (hava, ortalık vb.) [3], art-<br />

(güven, uğultu vb.) [2], çök- (karanlık vb.) [2], hatırla- [2], hırslan- [2], acık-, açıklan-,<br />

aydınlan-, anla-, azal-, bak-, boktanlaştır- (durum), bunalt-, çoğal-, değiştir-, devinimsizleş-,<br />

dönüş-, duy-, düşür- {hastalanmak}, etkile-, genişle- (sınırı), gevşe-, görül-, hesaplan-, inan-,<br />

itibarsızlaş-, kalabalıklaş-, kapan- (gökyüzü), konuş-, pekiştir-, sakinleş-, sar- {kaplamak},<br />

sar- {etkisine almak}, sarart-, sersemle-, sinirlen-, soğu- (hava), solu-, takıl- {alay etmek},<br />

tatsızlaş- (iş), uğraş-, unut-, uyan-, yadırgat-, yalvar-, yarala-, yayıl-, yerleş-, yerleştir- (dile),<br />

yıpran-, yumuşat-, zorlaş-. ║ içine kapan- [2], kendini ver- [2], abayı yak-, açıklık kazan-, aklı<br />

takıl-, akşam ol-, arası açıl-, ayaza çek-, boş kıl-, dudağını sarkıt-, geçimini sağla-, geçmişe<br />

bağlan-, gün ışı-, içi burkul-, ipin ucunu kaçır-, istintak et-, kafası kız-, karanlık çök-, kaşları<br />

çatıl-, kaybol-, kaybet-, kendini bırak-, koluna asıl-, merakı art-, siniri bozul-, söze karış-, şiir<br />

yaz-, tarif et-, tebellür et-, ürküye kapıl-, zaafa düş-, zihne yerleştir-, zıvanadan çık-.<br />

iyi kötü:⌠30⌡/Ne çok uygun ne çok aykırı, şöyle böyle./ “O elinin tersiyle bıyıklarını<br />

düzeltirken, iyi kötü yaşadım ve şimdi her şeyden uzağım, diyordu.” (AHT-H)., “Karasenir Mahallesi'nden bir göz yer<br />

tutsak, bize yeter iyi kötü...” (FB-ID)., “Eski musikimizi seviyoruz, iyi kötü anlıyoruz.” (AHT-H)., “Başka şey olsa aklım<br />

erer iyi kötü!” (FB-T)., “Fakat biz işitiyor ve iyi kötü biliyoruz ki.” (TB-KA)., “Fransa'da dili iyi kötü söktüm.” (ZA-MAAİ).<br />

→ yaşa- [3], yet- [2], anla-, barın-, benzet-, besle-, bil-, çalış-, git-, oku-, sök-<br />

{öğrenmek}, sürdür-, tanı-, uzlaşıl-, yap-, yargıla-. ║ aklı er-, aklı kes-, cevap yetiştir-, hüküm<br />

ver-, iletişim kur-, karnını doyur-, kendini topla-, mürekkep yala-, ortaya koy-, yemek ye-,<br />

yerini bul-.<br />

iyilikle: Ø<br />

izafeten: Ø<br />

izansızca: Ø<br />

izinsiz:⌠12⌡/3. İzin almadan./ “Ustadan izinsiz, makine dairesine bile girmezlerdi.” (DC-BSKY).,<br />

“Onlar buradan izinsiz gitmişler.” (ZA-MAAİ)., “Sen de izinsiz dinlemeseydin büyük kimselerin konuşmasını.” (AA-AD).<br />

→ gir-* [4], git- [3], dinle-*, kal-, konuş-*.<br />

288

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!