Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Urumcuk!’” (CD-Oİ)., “Ortada daha kesin bir ihanet olmadığı halde, arabacıya için için öfkeleniyordu.” (AA-YÖT)., “"Onu, sizden daha güzel diye kıskanıp, ölmesini mi istemiştiniz için için?” (AK-AA)., “Sıkılıyor mu sadece, yoksa için için alay mı ediyor?” (EB-BG)., “Ondan pek hoşlanmadığını için için hissederdim.” (OB-HYD). → ağla- [12], üzül- [6], sevin- [5], de- [4], kız- [4], konuş- [3], öfkelen- [3], duyul- [2], iste- [2], kana- [2], kork- [2], titre- [2], alın-, araştır-, bitir-, çırpın-, değerlendir-, duy-, eksil-, endişelen-, eri-, erit-, homurdan-, işle-, kıskan-, kızar-, kok-, kudur-, küçümse-, oku-, örsele-, övün-, özümle-, sez-, sezinle-, sırıt-, sor-, söylen-, suçlan-, tara- {araştırmak}, ürper-, yap-, yaşa-. ║ alay et- [2], hisset- [2], belli et-, dehşete kapıl-, gıpta et-, gözleri parla-, huzursuz et-, iftihar duy-, kazan kayna-, kazan kaynat-, keşfet-, kin duy-, merak et-, nefret et-. ║ yiyip bitir- [2]. → için için gülmek (veya gülümsemek), için için kaynamak, için için yanmak. ⇒ için için ağlamak, için için üzülmek. içkili:⌠1⌡/3. İçki içmiş olarak./ “Üç akşam önce, Emin içkili geldi; gece geç vakit...” (AMD-O). → gel-. içkisiz: Ø içre: Ø-- içten:⌠45⌡/2. Yürekten, candan, samimi davranmak./ “…içten konuşabilir ve onun bütün şairlere ve şiire açık; ne kıskançlık, ne haset, ne küçümseme, âdeta bir ermiş olduğunu hemen anlardınız.” (BN-DY1)., “… bunun olanak içi bir şey olduğuna içten inanmıştı.” (NSÖ-AD)., “O da karıma çok içten davrandı.” (CK-BR)., “Oysa güzel kız kardeşime ne yaraşırdı, nar çiçeği rengi; içten söylüyorum.” (AMD-O)., “Usta şair iseler hayranlık duymuş, ama hiçbir zaman içten sevmemişimdir.” (AO-NSBE). ; /3. En önemli, can alıcı noktadan./ “Böylece henüz erkek mı, yoksa kız mı olduğu bilinmeyen başka bir Hidayet, ılık kıpırtılarla içten kuşatıyor onu;…” (HAT-KHK)., “Elke öyle içten eksikleniyor, öyle üzgün özürler diliyor ki, ne kolu kalıyor, ne kanadı;…” (Aİ-OKB)., “Dışgücü sağlayacak eğitim, iş, para ve mevkiden önce onu içten güçlendirmeliyiz.” (İO-LBA)., “Sen bilici ocaklarına danışırken benim çaşıtlarım, Gordium surlarını ölçüp biçiyordu savunakları koruganları içten çökertiyordu.” (GD-TO1). 2. ⌠38⌡→ konuş- [5], duy- {hissetmek} [3], davran- [2], inan- [2], söyle- [2], ağla-, alkışla-, anlat-, azarla-, bağır-, belirlen-, benimse-, etkile-, gül-, gülümse-, iste-, öp-, sars-, sev-*, sevin-, üz-, yap- (bir şeyi), yaz-. ║ gerek duy-*, kahkaha at-, saygı duy-*, tanıklık et-, teşekkür et-, teşekkürlerini sun-, yardımcı ol-. 3. ⌠7⌡→ çökert-, eksiklen-, güçlendir-, işle-, kemir-, kuşat-, saldır-. içten içe:⌠43⌡/Gizli gizli, belli etmeden./ “Dincilerden ayrı görünmek istiyorlar içten içe tabii.” (İA-GKD)., “Dilara Hanım'ın peşine düştü ama içten içe bu baskıya da sinirlendi; bu tuhaf kadına bir türlü itiraz edemiyor, işin kötüsü gitmekle kalmak arasında kendisi de karar vermekte güçlük çekiyordu.” (AA-İGA)., “Bakışlarım da değişmişti bu sırada, hissediyordum ve üstüne üstlük, bu çocukların sana ikide bir musallat olduklarını hatırlayıp içten içe öfkeleniyordum.” (HAT-KHK)., “Çevredekiler ‘ya sabır’ çekip adamı dinler gibi gözükürler; içten içe de söylenirler: - 274
Toplantının içine etti.” (İS-DÖV). “O, hadiseler çıkacak diye kaygılanırken belki de en yakın arkadaşları, büyük bir mücadeleyi paylaştığını düşündüğü dostları içten içe onunla alay ediyorlardı.” (AA-İGA). → iste- [2], sinirlen- [2], bekle-, bozul-, duy-, duyul-, duyur-, düşün-, eleştir-, gururlan- , gül-, gülümse-, inan-, işle-, kayna-, kederlendir-, kemir-, konuş-, öfkelen-, önemse-, paylaş-, sar-, sev-, sevin-, sez-, sırıt-, söylen-, titret-, ürper-, üzül-, yalvar-, zorla-. ║ alay et-, birbirlerini çekeme-, dua et-, harekete geç-, hisset-, kabul et-*, memnun ol-, rahatsız et-, yüreği kana-. içtenlikle:⌠79⌡/Her türlü çıkar düşüncesinden uzak olarak, temiz yürekle, içten bir biçimde, samimiyetle, halisane./ “Yorgunluğunuza değeceğine içtenlikle inanıyorum.” (CKM)., “Bu yazışmalar Çanakkale döneminde de sürdü, Mustafa Kemal mektup yazmayı çok seviyor Ye bu yazılarında başından geçenleri, günlük olayları ve düşüncelerini içtenlikle anlatıyordu.” (HT-GF)., “‘Son olsun, Nilüfer,’ dedi Aylin, içtenlikle.” (AK-AA)., “Ona baktım ve içtenlikle sordum: Gerçekten bir deliyle karşılaştığına inanıyor musun?” (DC-Yİİ)., “İkisi de içtenlikle gülümsemişler.” (EA-DÖY)., “Ama, hepsini içtenlikle sevmişti.” (EA-DÖY)., “İstanbul tezgâhına dair, topladıkları çalışma grubuna, kendilerine dair bir sürü sorumuz vardı., onlar, içtenlikle cevap verdiler..” (EI-NS). → inan- [8], anlat- [6], de- [4], sev-* [4], sor- [4], gülümse- [3], katıl- [3], konuş- [3], söyle- [3], açıkla- [2], kutla- [2], kutlan- [2], yaz- [2], alkışla-, bağır-, bağlan-, benimse-, davran- , destekle-, dile-, gül-, hazırlan-, iç-, iste-, kına-, okşa-, paylaş-, savun-, tartış-, yanıtla-, yap-, yaşa-, yazıl-. ║ cevap ver- [2], özür dile- [2], alay et-, dile getir-, göğüs geçir-, itiraf et-, karar ver-*, karşı çık-*, rahatsız ol-, teşekkür et-, yardım et-, yüzüne bak-. ⇒ içtenlikle inanmak. idarece: Ø idareli:⌠5⌡/3. Tutumlu biçimde, ekonomik olarak./ “Doktor gayet ustalıkla ve idareli içiyor.” (EB-BG)., “Bıraktığım paralan idareli harca.” (F-PY)., “Nohutla karıştırın da idareli kullanın, birkaç ay sonra hiç bulamayacağız.” (SFA-SS). → harca- [2], iç-, kullan-. ║ yiyip bitir-. idareten:⌠1⌡/İdare etmek üzere. {Belli bir süre için, geçici olarak.}/ “Müzik derslerini idareten dolduruyordu.” (HA-SİE). → ders doldur-. ifil ifil: Ø ifrat derecede: Ø iğneleyici: Ø ihtimal: Ø 275
- Page 257 and 258: yatağa uzan-, yatağını paylaş-
- Page 259 and 260: → gel- [21], başla- [6], gir- [4
- Page 261 and 262: 1.⌠1⌡→ izle-. 2.⌠1⌡→ g
- Page 263 and 264: gide gele:⌠4⌡/Aynın yere süre
- Page 265 and 266: olmayınca Hacer bazen gizlice veri
- Page 267 and 268: “Görünüşte klasik, aldatıcı
- Page 269 and 270: “Sonunda güçlükle başarırlar
- Page 271 and 272: → art- (sayı, değer vb.) [20],
- Page 273 and 274: [2], yolda kal-, küskün kal-, kap
- Page 275 and 276: → çök-. gürül gürül:⌠41
- Page 277 and 278: ⇒ güzel güzel konuşmak (anlatm
- Page 279 and 280: ⇒ ha bire konuşmak (demek). hadd
- Page 281 and 282: sallanıyor Yapraklar ağaçlarda
- Page 283 and 284: → gölgele- {engellemek}, götür
- Page 285 and 286: hant hant:⌠2⌡/‘Bir şeye aş
- Page 287 and 288: → haşla-. haşur huşur:⌠2⌡/
- Page 289 and 290: ⇒ hayranlıkla bakmak, hayrınlı
- Page 291 and 292: git-, (elini cebine) at-, (elini)
- Page 293 and 294: sesler birbirlerine geçen halkalar
- Page 295 and 296: yak-, (başını) çevir-, boynuna
- Page 297 and 298: hasapça:⌠5⌡/Hasaba göre, hesa
- Page 299 and 300: 4. ⌠2⌡→ değiş-, sar-. //…
- Page 301 and 302: ver-* [2], acı ver-*, aç kal-*, a
- Page 303 and 304: ⇒ horul horul uyumak. hoş**:⌠3
- Page 305 and 306: I ığıl ığıl:⌠2⌡/Ağır a
- Page 307: iblisane: Ø iblisçe: Ø icabında
- Page 311 and 312: irkil-, kaç-, kas-, kay-, kısıl-
- Page 313 and 314: “Eğer bunu yaparsanız, yani kay
- Page 315 and 316: illa bundan gayri bir suç kabul et
- Page 317 and 318: çekincesiz ağlaması çok dokunak
- Page 319 and 320: istinaden: Ø-- istisnasız:⌠5⌡
- Page 321 and 322: [2], aydınlan- (ortalık) [2], bak
- Page 323 and 324: K kabaca:⌠19⌡/2. Yaklaşık ola
- Page 325 and 326: kafaca:⌠2⌡/Düşünce bakımın
- Page 327 and 328: kararlama: Ø kararlamadan:⌠1⌡/
- Page 329 and 330: 3.⌠224⌡→ otur-* [51], iç- [1
- Page 331 and 332: katiyetle:⌠4⌡/Kesinlikle./ “V
- Page 333 and 334: kelepçeli:⌠4⌡/3. Kelepçe tak
- Page 335 and 336: dert icat et-, dert uydur-, dert ya
- Page 337 and 338: → de-, güven-, in- (akşam), yaz
- Page 339 and 340: kestirmece: Ø kestirmeden:⌠20⌡
- Page 341 and 342: kırım kırım:⌠2⌡/Kırıtarak
- Page 343 and 344: → de- [2], gül-, parla-. kısın
- Page 345 and 346: → eleştir- [3], vuruş- [3], ba
- Page 347 and 348: → anlaşıl-* [9], atlat-* [5], g
- Page 349 and 350: *, kork-*, koy-*, kurtar-*, oku-*,
- Page 351 and 352: koşar adım:⌠21⌡/2. Hızlı ad
- Page 353 and 354: 1.⌠9⌡→ uyu- [2], boğuş-, ge
- Page 355 and 356: kürek kürek:⌠1⌡/Kürekler dol
- Page 357 and 358: → git-. lappadak: Ø larghetto:
Toplantının içine etti.” (İS-DÖV). “O, hadiseler çıkacak diye kaygılanırken belki de en yakın arkadaşları, büyük bir<br />
mücadeleyi paylaştığını düşündüğü dostları içten içe onunla alay ediyorlardı.” (AA-İGA).<br />
→ iste- [2], sinirlen- [2], bekle-, bozul-, duy-, duyul-, duyur-, düşün-, eleştir-, gururlan-<br />
, gül-, gülümse-, inan-, işle-, kayna-, kederlendir-, kemir-, konuş-, öfkelen-, önemse-, paylaş-,<br />
sar-, sev-, sevin-, sez-, sırıt-, söylen-, titret-, ürper-, üzül-, yalvar-, zorla-. ║ alay et-,<br />
birbirlerini çekeme-, dua et-, harekete geç-, hisset-, kabul et-*, memnun ol-, rahatsız et-,<br />
yüreği kana-.<br />
içtenlikle:⌠79⌡/Her türlü çıkar düşüncesinden uzak olarak, temiz yürekle, içten bir<br />
biçimde, samimiyetle, halisane./ “Yorgunluğunuza değeceğine içtenlikle inanıyorum.” (CKM)., “Bu yazışmalar<br />
Çanakkale döneminde de sürdü, Mustafa Kemal mektup yazmayı çok seviyor Ye bu yazılarında başından geçenleri, günlük<br />
olayları ve düşüncelerini içtenlikle anlatıyordu.” (HT-GF)., “‘Son olsun, Nilüfer,’ dedi Aylin, içtenlikle.” (AK-AA)., “Ona<br />
baktım ve içtenlikle sordum: Gerçekten bir deliyle karşılaştığına inanıyor musun?” (DC-Yİİ)., “İkisi de içtenlikle<br />
gülümsemişler.” (EA-DÖY)., “Ama, hepsini içtenlikle sevmişti.” (EA-DÖY)., “İstanbul tezgâhına dair, topladıkları çalışma<br />
grubuna, kendilerine dair bir sürü sorumuz vardı., onlar, içtenlikle cevap verdiler..” (EI-NS).<br />
→ inan- [8], anlat- [6], de- [4], sev-* [4], sor- [4], gülümse- [3], katıl- [3], konuş- [3],<br />
söyle- [3], açıkla- [2], kutla- [2], kutlan- [2], yaz- [2], alkışla-, bağır-, bağlan-, benimse-, davran-<br />
, destekle-, dile-, gül-, hazırlan-, iç-, iste-, kına-, okşa-, paylaş-, savun-, tartış-, yanıtla-, yap-,<br />
yaşa-, yazıl-. ║ cevap ver- [2], özür dile- [2], alay et-, dile getir-, göğüs geçir-, itiraf et-, karar<br />
ver-*, karşı çık-*, rahatsız ol-, teşekkür et-, yardım et-, yüzüne bak-.<br />
⇒ içtenlikle inanmak.<br />
idarece: Ø<br />
idareli:⌠5⌡/3. Tutumlu biçimde, ekonomik olarak./ “Doktor gayet ustalıkla ve idareli içiyor.”<br />
(EB-BG)., “Bıraktığım paralan idareli harca.” (F-PY)., “Nohutla karıştırın da idareli kullanın, birkaç ay sonra hiç<br />
bulamayacağız.” (SFA-SS).<br />
→ harca- [2], iç-, kullan-. ║ yiyip bitir-.<br />
idareten:⌠1⌡/İdare etmek üzere. {Belli bir süre için, geçici olarak.}/ “Müzik derslerini<br />
idareten dolduruyordu.” (HA-SİE).<br />
→ ders doldur-.<br />
ifil ifil: Ø<br />
ifrat derecede: Ø<br />
iğneleyici: Ø<br />
ihtimal: Ø<br />
275