Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

→ hakikat olmak. hakikaten:⌠83⌡/Gerçekten./ “Beni hakikaten seviyordu.” (AHT-YG)., “Hakikaten Amerika'da bir İngiliz malı göremezsiniz.” (OS-HT)., “Kaya balığını görmedim ama Homongolos'un arkaya kaçan yassı şakakaları ve ağzı hakikaten garip bir balığa benziyor.” (RNGBKD)., “-Bilmiyorum. -Bu, evet, demektir. - hakikaten bilmiyorum, yalnızca aklım karışık biraz. - Bu da evet demektir...” (AA-İGA). “Eğer hakikaten o, Cevriye'den bunu isteseydi.” (SD-FC)., “Bir kaç gezintiden topladığı intihaların mahsulü olan yirmiden fazla taslağını bana gösterdiği zaman tabiat anlayışına hakikaten şaşırdım.” (AHT-YG)., “Memnun tavırla başını salladı. Hakikaten de Ayşen gittikçe gevşiyor, rahatlıyordu.” (RHK-BS)., “Ermenilerin Türklere tahammül edemedikleri herkesçe malumdur: buna rağmen daima bir mazlum rolü takınmış ve bilgi dereceleri ve dinleri neticesi olarak en ağır muamelelerin kurbanı olduklarına bütün dünyayı hakikaten ikna edebilmişlerdir.” (HCY-TPH). → sev-* [6], gör-* [4], benze- [3], bil-* [3], düşün- [3], iste-* [3], kork- [3], şaşır- [3], ol- [2], öl- [2], söyle- [2], acıt-*, ara-, ayrıl-*, beğen-, bık-, bit-, değiş-, dur-, düş-, eğlen-, evlen-, gel-, gevşe-, hoşlan-, inan-, karşılaş-*, kazan-*, kız-, kötüleş-, öp-, rahatla-, soluklaş- (yaşantı), tanı-, telaşlan-, uç- {sevinmek}, utan-, uyu-, üz-, üzül-, yanıl-*. ║ azap çek-, cehenneme çevir-, doğru söyle-, gafil avlan-, gönül ver-, (gözünü) aç-, ikna et-, inanacağı gel- , iyi ol-, kaail ol-, karar ver-, keyfini kaçır-, korkunç bul-, merak et-, salâha kavuş-, şaşkına dön-, talihsiz ol-, teşekkür et-, tüylerini diken diken et-, yetenekli ol-, zevk ol-. ║ kızıp kabar-. hakimane: Ø hâkimane: Ø hakkında: Ø-- hakkıyla:⌠14⌡/Gereği gibi, iyice./ “Ama kanaatimce bugüne kadar uyumuş, görevini hakkıyla yapmamıştır.. ‘Fevzi Paşa'nın yüzü soldu.’ ..Şu anda üç görevi var. (TÖ-ŞÇT)., “Aylin, şaşkınlığını ve acısını hakkıyla yaşayamadı.” (AK-AA)., “Bunu yalnız sizin gibi kendi vicdanının sesini dinleyen, saf kalbli bir tek adam hakkıyla anlar ve itiraf ederse beni hoşnut etmek için kâfidir.” (BN-DY1). “İkisini de hakkıyla okuyamadık.” (EB-YU)., “Oysa iki kulağını uçurmuştu ve hakkıyla 'Gıli Gıli' namını kazanmıştı.” (MK-AR). nam kazan-. → yap- (iş, görev vb.) [4], yaşa-* [3], anla-, başar-, kazan-, kullan-, oku-*. ║ isbat et-, ⇒ hakkıyla (bir işi) yapmak. haksızca:⌠3⌡/2. Hakka, adalete uymaya biçimde./ “Esma elini kaldırdı, başlarına gelen belâları parmaklarıyla saydı:- Macik hastalandı, yattı, bir! Haksızca çoban Seyd Ali'ye sövdün, iki!” (CD-Oİ)., “Bunu Erdinç'e karşı çok haksızca buldu.” (ÜK-BDG). → bul- [2], söv-. haksız yere:⌠18⌡/Haksız olarak, hak etmediği hâlde./ “Hele haksız yere çiğnenmişse şerefi...” (NH-YM)., “Sanırım, eleştirmenliğim ağır bastı burada, çevirmenliğimle denemeciliğimi ve dilciliğimi ezip öne geçti, haksız yere gölgeledi onları...” (FA-SUYK)., “Yalan olduğu için yazacağım, haksız yere tevkif edecekler...” (NH-YM). 248

→ gölgele- {engellemek}, götür- {tutuklamak}, önemsizleş-, söylen-, suçla-, suçlan-. ║ şerefi çiğnen- [2], azar işittir-, (ellerini) kestir-, günaha gir-, (güven kaybına) uğra-, hükmet- , işgal et-, işten atıl-, itham et-*, tevkif et-. hâlâ**:⌠1203⌡/Şimdiye kadar, o zamana kadar, hâlen, henüz./ “Acemi bir horoz muydu, öten? Hâlâ bilemem.” (F-PY)., “«Hayatım mahvolup gitti, muhabbet bitmiyor hâlâ!»” (AŞH-BM)., “…pirinç tokmaklan hâlâ duruyordu.” (F-PY)., “Bak bana, üç oğul gömdüm, hâlâ yaşarım.” (F-PY)., “Alana çıktıklarında güneş batmış, aydınlığı hâlâ sürüyordu.” (F-PY)., “Müfit, 'aşılmanın' dehşetinden, birden çıkamamıştı: için için, hâlâ titriyor.” (Aİ-YK)., “Az bir muarefeden sonra şahsiyetinin sihrine kapıldım ve üzerimde o tesir hâlâ da devam ediyor.” (YKB-SEP)., “Efem demeyi de ondan öğ rendim. Hâlâ da vazgeçemem.” (F-PY)., “Ayakkabı boyacısı ise hem ayakkabıları fırçalıyor, hem hâlâ bakıp duruyordu kendisine.” (ÇA-BAG). → bil-* [6], bit-* [5], dur- [5], yaşa- [5], anla-* [4], bağır- [4], sür- {devam etmek}[4], bak- [3], duy-* {hissetmek} [3], gel-* [3], görün-* [3], gül- [3], hatırla- [3], inan-* [3], konuş- [3], titre- [3], yan- [3], ağla- [2], anlat- [2], de- [2], diren- [2], duy- {işitmek} [2], düzel-* [2], geç- * [2], oyna- [2], sev- [2], söylen- [2], unut-* [2], uyu- [2], devam et- [11], vazgeç-* [3], ak-, akıllan-*, alkışla-, anımsa-, ayıl-*, başla-*, bekle-, besle-, bitir-*, bul-*, çabala-, çalın- (müzik), çalış-, çek- (çile), çekin-, çöz-*, dayan-, dikil-, dokun-, dolaş-, duyul-, düşün-, gerin-, getir-*, gezin-, git-, gör-, görüş-*, gözetlen-, harcan-, ilgilen-*, inle-, iste-, işlet-, konuşul-, kork-, otur-, oyalan-, öğret-, rastla-*, sallan-, say- {söylemek}, solu-, söv-, söyle-, sus-, şaş-, taşı- (nitelik), toplan-, tüt-{varlığını korumak}, uğraş-, üstele-, üşü-, yazıl-*. ║ bağlı kal-, bahset-, (canlılığını) koru-, cevap bekle-, cevap iste-, dua et-, elini tut-, gözü doy-*, hisset-, kalbi çarp-, karanlık çök-*, karnını doyur-*, (sesi) gel-, şarkı söyle-, (taptaze) dur-, (tazeliğini) koru-, tereddüt içinde çırpın-, yabancı tut-, (yağmur) yağ-, yerinden kımılda-*. ║ bakıp dur-, deyip dur-, sorup soruştur-, sövüp say-, sürüp git-. ║ sallanır durur. haldır haldır:⌠6⌡/Hızlı ve ses çıkararak, {çokça}./ “Bir zamanlarmış onlar da, bir eski zamanlar... ‘Oysa ben,’ dedi, ‘haldır haldır koş oraya, haldır haldır koş buraya.’” (NM-TÖ2)., “O da sosyalizmdi! Haldır haldır Marksist klasikleri okuyordun.” (HC-KKKY)., “Bir kere zahmete katlanıp oku istersen. Haldır haldır piyese çalışıyorum.” (CKM). → koş- [2], boşal-, çalış-, oku-. ║ süregel-. ⇒ haldır haldır koşmak. hâlen:⌠34⌡/Şimdi, şu anda, bugünkü günde./ “Halen bir kamu kuruluşunda çalışmakta ve Şiir Odası dergisinin yayın yönetmenliğini yapmaktadır.” (AB-EZ)., “Bir üniversiteli gencin -suç işlemişse- asılma özgürlüğü vardır, halen sürmektedir bu özgürlüğü.” (AB-SD)., “Aşut'un önerisi bana da akla yakın geldi, zaten çok az sayıda da olsa bazı dergiler bunu halen yapıyor.” (ŞY-2001)., “Halen aynı şirketim devam etmektedir.” (TÖ-E). → çalış- [3], sür- {devam etmek} [3], yap- [3], …de bulun-, …de otur-, …i yürüt- {devam ettirmek}, bil-*, bit-*, boğuş-, mücadele etmek}, geç-, kal-, satıl-, sev-, sürdür- {devam ettirmek}, sürdürül-, tanı-*, yaşa-. ║ devam et- [5], …de görev yap-, geçerliliğini 249

→ gölgele- {engellemek}, götür- {tutuklamak}, önemsizleş-, söylen-, suçla-, suçlan-.<br />

║ şerefi çiğnen- [2], azar işittir-, (ellerini) kestir-, günaha gir-, (güven kaybına) uğra-, hükmet-<br />

, işgal et-, işten atıl-, itham et-*, tevkif et-.<br />

hâlâ**:⌠1203⌡/Şimdiye kadar, o zamana kadar, hâlen, henüz./ “Acemi bir horoz muydu,<br />

öten? Hâlâ bilemem.” (F-PY)., “«Hayatım mahvolup gitti, muhabbet bitmiyor hâlâ!»” (AŞH-BM)., “…pirinç tokmaklan<br />

hâlâ duruyordu.” (F-PY)., “Bak bana, üç oğul gömdüm, hâlâ yaşarım.” (F-PY)., “Alana çıktıklarında güneş batmış,<br />

aydınlığı hâlâ sürüyordu.” (F-PY)., “Müfit, 'aşılmanın' dehşetinden, birden çıkamamıştı: için için, hâlâ titriyor.” (Aİ-YK).,<br />

“Az bir muarefeden sonra şahsiyetinin sihrine kapıldım ve üzerimde o tesir hâlâ da devam ediyor.” (YKB-SEP)., “Efem<br />

demeyi de ondan öğ rendim. Hâlâ da vazgeçemem.” (F-PY)., “Ayakkabı boyacısı ise hem ayakkabıları fırçalıyor, hem hâlâ<br />

bakıp duruyordu kendisine.” (ÇA-BAG).<br />

→ bil-* [6], bit-* [5], dur- [5], yaşa- [5], anla-* [4], bağır- [4], sür- {devam etmek}[4],<br />

bak- [3], duy-* {hissetmek} [3], gel-* [3], görün-* [3], gül- [3], hatırla- [3], inan-* [3], konuş-<br />

[3], titre- [3], yan- [3], ağla- [2], anlat- [2], de- [2], diren- [2], duy- {işitmek} [2], düzel-* [2], geç-<br />

* [2], oyna- [2], sev- [2], söylen- [2], unut-* [2], uyu- [2], devam et- [11], vazgeç-* [3], ak-,<br />

akıllan-*, alkışla-, anımsa-, ayıl-*, başla-*, bekle-, besle-, bitir-*, bul-*, çabala-, çalın-<br />

(müzik), çalış-, çek- (çile), çekin-, çöz-*, dayan-, dikil-, dokun-, dolaş-, duyul-, düşün-, gerin-,<br />

getir-*, gezin-, git-, gör-, görüş-*, gözetlen-, harcan-, ilgilen-*, inle-, iste-, işlet-, konuşul-,<br />

kork-, otur-, oyalan-, öğret-, rastla-*, sallan-, say- {söylemek}, solu-, söv-, söyle-, sus-, şaş-,<br />

taşı- (nitelik), toplan-, tüt-{varlığını korumak}, uğraş-, üstele-, üşü-, yazıl-*. ║ bağlı kal-,<br />

bahset-, (canlılığını) koru-, cevap bekle-, cevap iste-, dua et-, elini tut-, gözü doy-*, hisset-,<br />

kalbi çarp-, karanlık çök-*, karnını doyur-*, (sesi) gel-, şarkı söyle-, (taptaze) dur-, (tazeliğini)<br />

koru-, tereddüt içinde çırpın-, yabancı tut-, (yağmur) yağ-, yerinden kımılda-*. ║ bakıp dur-,<br />

deyip dur-, sorup soruştur-, sövüp say-, sürüp git-. ║ sallanır durur.<br />

haldır haldır:⌠6⌡/Hızlı ve ses çıkararak, {çokça}./ “Bir zamanlarmış onlar da, bir eski<br />

zamanlar... ‘Oysa ben,’ dedi, ‘haldır haldır koş oraya, haldır haldır koş buraya.’” (NM-TÖ2)., “O da sosyalizmdi! Haldır<br />

haldır Marksist klasikleri okuyordun.” (HC-KKKY)., “Bir kere zahmete katlanıp oku istersen. Haldır haldır piyese<br />

çalışıyorum.” (CKM).<br />

→ koş- [2], boşal-, çalış-, oku-. ║ süregel-.<br />

⇒ haldır haldır koşmak.<br />

hâlen:⌠34⌡/Şimdi, şu anda, bugünkü günde./ “Halen bir kamu kuruluşunda çalışmakta ve Şiir<br />

Odası dergisinin yayın yönetmenliğini yapmaktadır.” (AB-EZ)., “Bir üniversiteli gencin -suç işlemişse- asılma özgürlüğü<br />

vardır, halen sürmektedir bu özgürlüğü.” (AB-SD)., “Aşut'un önerisi bana da akla yakın geldi, zaten çok az sayıda da olsa<br />

bazı dergiler bunu halen yapıyor.” (ŞY-2001)., “Halen aynı şirketim devam etmektedir.” (TÖ-E).<br />

→ çalış- [3], sür- {devam etmek} [3], yap- [3], …de bulun-, …de otur-, …i yürüt-<br />

{devam ettirmek}, bil-*, bit-*, boğuş-, mücadele etmek}, geç-, kal-, satıl-, sev-, sürdür-<br />

{devam ettirmek}, sürdürül-, tanı-*, yaşa-. ║ devam et- [5], …de görev yap-, geçerliliğini<br />

249

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!