Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
yayıl-, yerleş-, yoksullaş-, yumuşa-, zorlan-. ║ …haline gel- [3], …hal al-, …hale gel-, alışkanlık yarat-, fark açıl-, güvenilirliğini yitir-, hava boz-, işler sarpa sar-, kaybet-, kaybol-, merakı art-, mesafe kısal-, ön plana çık-, saygınlığını yitir-, tansiyon tırman-, yalnız kal-, yeteneğini körelt-, yoğunluk kazan-, yok ol-, yüzü kızar-. ║ öfkelenip köpür-. ║ görülmez ol-. ⇒ giderek artmak, giderek (…e) dönüşmek, giderek hızlanmak. gine:⌠7⌡/Gene, yine./ “Küçük Hacı, nefes nefese: -Durdu durdu da gine azıttı mübarek, dedi.” (TB-KA)., “Gine mi geldin? Gine mi sırıtın durun?" diye terslenecek, amma Salih eğilip de elini öperken, bir yandan "hadi, hadi" diye elini çeker gibi yapacak, bir yandan da sol eliyle Salih'in sırtını tapalamaktan kendini alamayacaktı.” (TB-KA) → gel- [2], azıt-, git-, in-* (şişlik), yit-. ║ sırıtın durun. gitgide:⌠159⌡/Zaman ilerledikçe, giderek, gittikçe, ileride./ “Amerikan halkı içinde "sağlıklı ölme" istemi gitgide artmaktadır.” (BO-GP)., “Çan sesleri büyürdü gitgide.” (NC-SY)., “Bir çığlıktı; gitgide eriyordu.” (Sİ- ÖKS)., “Beyaz pantalonlu, uçuk renk gömlekli, o sırılsıklam, saçları kıvrım kıvrım Sevdicek gitgide uzaklaşıyordu sanki.” (Sİ-ÖKS)., “Çehreler gitgide siliniyor.” (YKK-Y)., “Dünya gitgide kalabalıklaşıyor, Özcan. İnsanlarsa gitgide yalnızlaşıyor.” (TÖ-TO1)., “Denizle gökyüzünün birleştiği yerdeki ince çizgi belirginleşiyor gitgide.” (İA-ÖEK)., “El izini gördün mü, kayboluyor gitgide.” (ÜA-TÖ). → art- [21], büyü- [11], azal- [9], uzaklaş- [6], seyrekleş- [4], genişle- [3], yaklaş- [3], yüksel- [3], ağırlaş- [2], artır- [2], belirginleş- [2], boşal- [2], çoğal- [2], daral- [2], daralt- [2], endişelen- [2], eri- [2], güçlen- [2], karar- [2], küçül- [2], silin- [2], ufal- [2], uza- [2], açıl-, ağırlaştır-, allan-, anla-, aralan-, arttır-, az-, azıt-, bastır-, benimse-, bozul-, bunal-, cıvıt-, çürü- *, dikleş-, dol-, dön-, düzel-, düzgünleş-, edilginleş-, esmerleş-, fanatikleş-, fenalaş-, geril-, gevşe-, hafifle-, hızlan-, ısın-, incel-, kalabalıklaş-, katılaş-, kavra-, keskinleş-, kısal-, kız-, koyul- {koyulaşmak}, koyulaş-, köstebekleş-, kötüleş-, öl-, sıkış-, sıklaş-, süratlen-, unut-, ustalaş-, uzat-, vahşileş-, yakınlaş-, yalnızlaş-, yaralan-, yasaklan-, yerleş-, yit-, yoğunlaş-, yumuşa-, zayıfla-, zebanileş-, zorlaş-. ║ kaybol- [2], başına buyruk kesil-, belirgin hale gel-, dengeler otur-, egemen ol-, görüş değiştir-, hoş ol-, kalite düş-, kaybet-, uçurum açıl-, yok ol-. ⇒ gitgide artmak, gitgide büyümek, gitgide azalmak, gitgide uzaklaşmak. gizli:⌠25⌡/4. Saklı olarak, saklayarak./ “Fakat bu işi gizli yapmıştı.” (FA-YST)., “Her şey gizli yapılacak; şimdilik varlığımızı toprak bile duymayacaktır.” (GY-KO)., “O gizli yaşıyordu, ama, yine belki tanıyanı çıkar.” (SD-FC)., “Çocuğu annesine nadir ve gizli getirirlerdi, yalının içinde Bülend arızî görülürdü.” (HZU-AM)., “Aman, sakın bunu yapma, dedi, bana gizli yardım et; fakat ortaya çıkmaktan çekin...”(RNG-YG). → yap- [3], yapıl- [3], yaşa- [3], getir- [2], aç-, ağla-, buluş-, çalış-, gel-, gir-, kur {planlamak}, okun-, ol-, satıl-, söyle-, yan-. ║ yardım et-, takip et-. → gizli tutmak. gizlice:⌠148⌡/Kimseye göstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak./ “Bakıyoruz sayfalardan gizlice yeryüzüne.” (AS-Ş)., “Geçen gün gizlice bir köfte verdi bana. Sümbül Hanım görürse kızar, ama o ortada 230
olmayınca Hacer bazen gizlice veriyor bana.” (FÇ-UV)., “Bütün gün sizleri düşünmekte Geceleri gizlice ağlamaktayım Gözlerim kana kesti, baksana” (GA-TO)., “Ayaklanma şöyle olurdu: Askerler kendi aralarında gizlice konuşurlar, karar verirler ve ansızın, subaylarını içlerine almayarak ve talime çıkmayarak, padişaha müracaat ederler.” (FRA-Ç)., “Ne bileyim, gizlice evlenebiliriz meselâ…” (EB-BG)., “Uşak eliyle Hizmetçi'ye gizlice çıkmasını işaret eder.” (AMD-O)., “Aynı gece, Receb Paşa yeniçeri kışlalarına ve sipahi hanlarına, ‘Musa Çelebi'yi padişah benim sarayıma gönderdi, gelip istesinler, alsınlar!..’ diye gizlice haber yolladı.” (REK-Y). → bak- [10], ver- [5], ağla- [4], buluş- [4], gel- [4], konuş- [4], evlen- [3], öp-* [3], söyle- [3], ürper- [3], yaz- [3], al- [2], çimdikle- [2], geç- [2], gir- [4], git- [2], git- [2], gönder- [2], göster- [2], gülümse- [2], oku- [2], sor- [2], süz- [2], yap- [2], ayrıl-, buluştur-, büyü-, cezalandırıl-, çağır-, çalış-, dağıt-, de-, dön-, duyul-, duyurul-, elle-, emzir-, eri-, getiril-, gidil- , göm-, gözetle-, gül-, iç-, iste-, kaç-, kaçır-, kaçırt-, kararlaştır-, kork-, korkut-, küs-, ölç-, öner-, renklen-, satıl-, sev-, sevin-, sız-, sokul-, tart-, taşı-, tırman-, ulaş-, um-, uzat-, yaptır-, yeşer-, yıka-, yolla-, zehirle-. ║ işaret et- [5], sınava gir- [2], aylık al-, bir araya gel-, çare bul-, devam et-, elden ele geç-, emir ver-, faaliyete giriş-, fotoğraf çek-, geçip git-, gözyaşı dök-, haber yolla-, içeri al-, itiraf et-, kaçıp git-, kapı dinle-, parmağını ısır-, selam sal-, sevk edil-, seyre dal-, seyret-, sigara iç-, teşvik eyle-, yanağını sil-, yola çıkarıl-. ⇒ gizlice bakmak, gizlice buluşmak, gizlice işaret etmek. gizliden gizliye:⌠21⌡/Kimsenin haberi olmadan, kimseye haber vermeden, el altından, kimseye duyurmadan, gizlice./ “İhanete uğramış her erkek gibi, bu ihanete ne kadar öfkelenirse öfkelensin, gizliden gizliye, onu çektiği acıdan ancak acıyı yaratanın kurtarabileceğine inanmış, hayaller kurmuştu; Mehpare Hanım'ın dönmesini, hastanedeki odasına bir sabah, yüzünde, utangaçlığını saklayan o mesafeli bakışıyla girmesini, özür dileyip yalvarmasını beklemişti.” (AA-İGA)., “Babayım; her şeyi bilmek zorundayım. gizliden gizliye inceleyeceğim; neler okuyor, hangi sitelerde geziyor, kimlere gönül koyuyor?” (CD-KB)., “Yeni açılmış sahil yolunun altında, yolun kuytusunda kalan çakıllı dar sahile, açıkgözün biri birkaç tahta masn ile birkaç tabure atmış; gizliden gizliye, çay bardağında şarap veriyordu.” (OB-HYD). “Herkes Salih'in elbisesini gizliden gizliye bir iyice süzmüştü.” (TB-KA)., “Anadolu'ya sıçrayan bu kıvılcım henüz duman çıkarmıyor, sadece şüphelere, ithamlara, isnatlara, o da gizliden gizliye sebep olabiliyordu.” (TB-KA). → inan- [2], incele- [2], ver- [2], bak-, buluş-, gururlan-, özle-, sev-, sevindir-, süz-, yaşa-. ║ alay et-, diş gıcırdat-, hayal kur-, hoşuna git-, ırkçılık güt-, mutlu et-, sebep ol-, tahkikat yap-. ⇒ gizliden gizliye inanmak. göğüs göğse:⌠7⌡/Karşı karşıya, yüz yüze./ “Parmaklığın dışında o, içinde ben, göğüs göğüse geldik ve onun koynundan benim koynuma aktardık dergiyi.” (MM-KG)., “Bu orta kitap, Üvercinka'nın içerdiği programı tek tek özenle seçilmiş dilimlere ayırır: Zamanla ilk burada göğüs göğüse çarpışır, yolculuğunu ilk burada paftalarma böler.” (EB- YU)., “Tutuştular göğüs göğüse.” (FB-T). → gel- [3], çarpış-, kapan-, tutuş-, yürüt- ⇒ göğüs göğse gelmek. 231
- Page 213 and 214: dan dan: Ø dangadak: Ø dangalakç
- Page 215 and 216: Linlin geldi:"Camızı köfüne koy
- Page 217 and 218: ⇒ derhâl anlamak, derhâl cevap
- Page 219 and 220: TÖ2). → bul-, dur-, gir-, giyin-
- Page 221 and 222: → dilden dile dolaşmak. ⇒ dild
- Page 223 and 224: diz boyu: Ø diz dize:⌠17⌡/Dizl
- Page 225 and 226: doğrudan katılmadım.” (NG-BKR)
- Page 227 and 228: 1.⌠2⌡→ terle- [2]. 2.⌠4⌡
- Page 229 and 230: etti.” (BŞ-DKO). ; //Açığa vu
- Page 231 and 232: düğünsüz:⌠2⌡/2. Düğün ol
- Page 233 and 234: E ebediyen:⌠15⌡/1. Sonsuza kada
- Page 235 and 236: → anlat- [2], bil- [2], işit-* [
- Page 237 and 238: enikonu:⌠41⌡/İyiden iyiye, iyi
- Page 239 and 240: düşündü. - Çingene olamazlar.
- Page 241 and 242: erken:⌠121⌡/1. vaktinden önce,
- Page 243 and 244: esefle:⌠11⌡/Üzülerek, acınar
- Page 245 and 246: evvela:⌠36⌡/Önce, ilk önce, i
- Page 247 and 248: fakirce: Ø falsosuz: Ø faraza: Ø
- Page 249 and 250: fena:⌠80⌡/6. Çok./“…..öyl
- Page 251 and 252: 2.⌠1⌡→ boğul-. //…//⌠7
- Page 253 and 254: fi tarihinde:⌠7⌡/Oldukça eski
- Page 255 and 256: gayrı bu Türk milletiyle başa ç
- Page 257 and 258: yatağa uzan-, yatağını paylaş-
- Page 259 and 260: → gel- [21], başla- [6], gir- [4
- Page 261 and 262: 1.⌠1⌡→ izle-. 2.⌠1⌡→ g
- Page 263: gide gele:⌠4⌡/Aynın yere süre
- Page 267 and 268: “Görünüşte klasik, aldatıcı
- Page 269 and 270: “Sonunda güçlükle başarırlar
- Page 271 and 272: → art- (sayı, değer vb.) [20],
- Page 273 and 274: [2], yolda kal-, küskün kal-, kap
- Page 275 and 276: → çök-. gürül gürül:⌠41
- Page 277 and 278: ⇒ güzel güzel konuşmak (anlatm
- Page 279 and 280: ⇒ ha bire konuşmak (demek). hadd
- Page 281 and 282: sallanıyor Yapraklar ağaçlarda
- Page 283 and 284: → gölgele- {engellemek}, götür
- Page 285 and 286: hant hant:⌠2⌡/‘Bir şeye aş
- Page 287 and 288: → haşla-. haşur huşur:⌠2⌡/
- Page 289 and 290: ⇒ hayranlıkla bakmak, hayrınlı
- Page 291 and 292: git-, (elini cebine) at-, (elini)
- Page 293 and 294: sesler birbirlerine geçen halkalar
- Page 295 and 296: yak-, (başını) çevir-, boynuna
- Page 297 and 298: hasapça:⌠5⌡/Hasaba göre, hesa
- Page 299 and 300: 4. ⌠2⌡→ değiş-, sar-. //…
- Page 301 and 302: ver-* [2], acı ver-*, aç kal-*, a
- Page 303 and 304: ⇒ horul horul uyumak. hoş**:⌠3
- Page 305 and 306: I ığıl ığıl:⌠2⌡/Ağır a
- Page 307 and 308: iblisane: Ø iblisçe: Ø icabında
- Page 309 and 310: Toplantının içine etti.” (İS-
- Page 311 and 312: irkil-, kaç-, kas-, kay-, kısıl-
- Page 313 and 314: “Eğer bunu yaparsanız, yani kay
yayıl-, yerleş-, yoksullaş-, yumuşa-, zorlan-. ║ …haline gel- [3], …hal al-, …hale gel-,<br />
alışkanlık yarat-, fark açıl-, güvenilirliğini yitir-, hava boz-, işler sarpa sar-, kaybet-, kaybol-,<br />
merakı art-, mesafe kısal-, ön plana çık-, saygınlığını yitir-, tansiyon tırman-, yalnız kal-,<br />
yeteneğini körelt-, yoğunluk kazan-, yok ol-, yüzü kızar-. ║ öfkelenip köpür-. ║ görülmez ol-.<br />
⇒ giderek artmak, giderek (…e) dönüşmek, giderek hızlanmak.<br />
gine:⌠7⌡/Gene, yine./ “Küçük Hacı, nefes nefese: -Durdu durdu da gine azıttı mübarek, dedi.” (TB-KA).,<br />
“Gine mi geldin? Gine mi sırıtın durun?" diye terslenecek, amma Salih eğilip de elini öperken, bir yandan "hadi, hadi" diye<br />
elini çeker gibi yapacak, bir yandan da sol eliyle Salih'in sırtını tapalamaktan kendini alamayacaktı.” (TB-KA)<br />
→ gel- [2], azıt-, git-, in-* (şişlik), yit-. ║ sırıtın durun.<br />
gitgide:⌠159⌡/Zaman ilerledikçe, giderek, gittikçe, ileride./ “Amerikan halkı içinde "sağlıklı<br />
ölme" istemi gitgide artmaktadır.” (BO-GP)., “Çan sesleri büyürdü gitgide.” (NC-SY)., “Bir çığlıktı; gitgide eriyordu.” (Sİ-<br />
ÖKS)., “Beyaz pantalonlu, uçuk renk gömlekli, o sırılsıklam, saçları kıvrım kıvrım Sevdicek gitgide uzaklaşıyordu sanki.”<br />
(Sİ-ÖKS)., “Çehreler gitgide siliniyor.” (YKK-Y)., “Dünya gitgide kalabalıklaşıyor, Özcan. İnsanlarsa gitgide<br />
yalnızlaşıyor.” (TÖ-TO1)., “Denizle gökyüzünün birleştiği yerdeki ince çizgi belirginleşiyor gitgide.” (İA-ÖEK)., “El izini<br />
gördün mü, kayboluyor gitgide.” (ÜA-TÖ).<br />
→ art- [21], büyü- [11], azal- [9], uzaklaş- [6], seyrekleş- [4], genişle- [3], yaklaş- [3],<br />
yüksel- [3], ağırlaş- [2], artır- [2], belirginleş- [2], boşal- [2], çoğal- [2], daral- [2], daralt- [2],<br />
endişelen- [2], eri- [2], güçlen- [2], karar- [2], küçül- [2], silin- [2], ufal- [2], uza- [2], açıl-,<br />
ağırlaştır-, allan-, anla-, aralan-, arttır-, az-, azıt-, bastır-, benimse-, bozul-, bunal-, cıvıt-, çürü-<br />
*, dikleş-, dol-, dön-, düzel-, düzgünleş-, edilginleş-, esmerleş-, fanatikleş-, fenalaş-, geril-,<br />
gevşe-, hafifle-, hızlan-, ısın-, incel-, kalabalıklaş-, katılaş-, kavra-, keskinleş-, kısal-, kız-,<br />
koyul- {koyulaşmak}, koyulaş-, köstebekleş-, kötüleş-, öl-, sıkış-, sıklaş-, süratlen-, unut-,<br />
ustalaş-, uzat-, vahşileş-, yakınlaş-, yalnızlaş-, yaralan-, yasaklan-, yerleş-, yit-, yoğunlaş-,<br />
yumuşa-, zayıfla-, zebanileş-, zorlaş-. ║ kaybol- [2], başına buyruk kesil-, belirgin hale gel-,<br />
dengeler otur-, egemen ol-, görüş değiştir-, hoş ol-, kalite düş-, kaybet-, uçurum açıl-, yok ol-.<br />
⇒ gitgide artmak, gitgide büyümek, gitgide azalmak, gitgide uzaklaşmak.<br />
gizli:⌠25⌡/4. Saklı olarak, saklayarak./ “Fakat bu işi gizli yapmıştı.” (FA-YST)., “Her şey gizli<br />
yapılacak; şimdilik varlığımızı toprak bile duymayacaktır.” (GY-KO)., “O gizli yaşıyordu, ama, yine belki tanıyanı çıkar.”<br />
(SD-FC)., “Çocuğu annesine nadir ve gizli getirirlerdi, yalının içinde Bülend arızî görülürdü.” (HZU-AM)., “Aman, sakın<br />
bunu yapma, dedi, bana gizli yardım et; fakat ortaya çıkmaktan çekin...”(RNG-YG).<br />
→ yap- [3], yapıl- [3], yaşa- [3], getir- [2], aç-, ağla-, buluş-, çalış-, gel-, gir-, kur<br />
{planlamak}, okun-, ol-, satıl-, söyle-, yan-. ║ yardım et-, takip et-.<br />
→ gizli tutmak.<br />
gizlice:⌠148⌡/Kimseye göstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak./ “Bakıyoruz<br />
sayfalardan gizlice yeryüzüne.” (AS-Ş)., “Geçen gün gizlice bir köfte verdi bana. Sümbül Hanım görürse kızar, ama o ortada<br />
230