Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

çıkartarak hava aldırmak istedim.” (SB-HAY)., “Ne var ki, eğer bir insan oynadığı bu rollere kendisini fazlaca kaptırırsa, oynamakta olduğu rol ile kendi gerçek benliğini birbirinden ayırdedemez bir duruma gelir.” (EG-İO). → kaçır- (yemek) [3], yor- [2], üzül-* [2], abartıl-, duygulan-, duyul-, etkile-*, iç-, ilgilendir-*, kal-, kes-, küçümse-, önemse-*, sev-, sokul-, titre-, yorul-, yudumla-. ║ kendini kaptır- [2], ciddiye al-, dozu aş-, duygusallığa kapıl-, eli titre-*, gözü al-, gürültü et-, iltifat et-, masraf et-, merak çek-*, önem kazan-, (paspal) giyin-, saçını kabart-, tazyik et-, tuhafına git-, üstüne düş-, yadırgan-*, yanına sokul-, zaman al-*. ⇒ (yemek) fazlaca kaçırmak. fazladan:⌠10⌡/Alışılana ek olarak, alışılandan çok, bol bol, çok çok./“Kendi valizleri yetmeyeceği için fazladan bir de valiz almışlardı.” (HAG-AS)., “Çiftliği kıraç olmasa, ne demeye fazladan para versin.” (YK-OD)., “Kâtip, Mektupçu Bey'e, birkaç kere gittiyse de söz anlatamamış, fazladan terslenmişti.” (KT-Gİ). → al-* [3], ver- [2], alın-, ekle-, kal-, taşı-, terslen-. fazlasıyla:⌠42⌡/Olağandan, gerekenden çok, pek çok, ziyadesiyle./ “Halit Fahri, edebiyata borcunu fazlasıyla ödedi.” (BN-DY1)., “…..bireysel etkilerle açıklayamayacağımız bir olgudur, onu fazlasıyla aşar: toplumu ve bireyi etkisi altında tutan genel etkenlerden söz etmek gerekir.” (TY-YGY)., “Sözün kısası baba Mozart'ın reklam planı görevini fazlasıyla yapmış, bir çok zihinlerde gerçeğe aykırı bir Wolfgang Mozart imgesinin yaratılmasına yol açmıştır.” (NN-DM)., “Gerçek ve gerçeklik ondan öcünü fazlasıyla almıştı.” (MM-ÜAKO)., “Klasik numaralar kendilerini fazlasıyla ele verirler, ama hiç ölmezler.” (MM-ÜAKO). → öde- (borç vb.) [6], aş-, bil-, boyan- {makyaj yapmak}, değ-, etkilen-, ilgilendir-, karşılaş-*, ödet-, ödüllendir-, sıkıl-, şaşırt-, tut-, üşü-, yararlan-. ║ görevini yap- [2], acısını çıkar-, alıştır-, eksiğini tamamla-, görevini yerine getir-, gücünü aş-, güçlendir- (izlenim), hak et-, hak veril-, ihracatı art-, karşılık ver-, kendi dünyasına gömül-, kendini ele ver-, kendini kaptır-, moralini yükselt-, mutlu et-, nasibini al-, öc al-, pay al-, rahatsız ol-, yardımcı ol-. ⇒ (borç) fazlasıyla ödemek. fedaice: Ø fedakârca:⌠2⌡/2. Özverili olarak./ “Bir yandan Giustiniani ve komutasındaki Cenevizliler, öte yandan Guaçardi kardeşler ve komutalarmdaki Venedikliler kahramanca çarpışıyor, kenti en az Bizanslı askerler kadar fedakârca savunuyorlardı.” (NG-BKR)., “Vakti geldiği zaman ben ondan daha fedakârca ortaya atılırım...” (SA-K/S). → savun-. ║ ortaya atıl-. fehvasınca: Ø fellek fellek: Ø fellik fellik:⌠3⌡/Telaşla, heyacanla, koşarak, koşuşturarak, felek felek./“Şimdi bizi fellik fellik arıyorlardır.” (YK-İM1)., “Horali, İnce Memedi tuzağa düşürmek için fellik fellik arıyordu.” (YK-İM1). → ara- [3]. 214

fena:⌠80⌡/6. Çok./“…..öyle dinler gibi görünmeme fena bozuluyor.” (FA-SUYK)., “O yapsatçının şaklabanlıklarına katılmamı bekledi!.. Fena içerlemişti..” (EA-DÖY)., “Boğazım fena ağrıyordu, ağır bir grip geçiriyordum, ateşim vardı.” (MU-BDA)., “Güzinim, Bu sabah da mektubun geldi, fena alıştım mektuplarına…..” (GD-ADM)., “Sıkılıyorum artık, fena sıkılıyorum.” (EI-KA). → bozul- (moral) [9], içerle- [9], ağrı- [4], bat- [4], alış- [3], hırpala- [3], öfkelen- [3], acı- (ağrı) [2], dokun- (duygu) [2], kız- [2], sıkıl- [2], sıkış- [2], sızla- [2], sinirlen- [2], yorul- [2], az-, azarla-, bağır-, bunal-, çarp-, döv-, etkile-, gıdıklan-, gücen-, ıslan-, kay-, kork-, koy- {içerletmek}, payla-, sars-, sarsıl-, sıkıştır-, suçla-, terle-, terlet-, tutul-, uyu-, üşüt-, yan-, yor-. ║ canı sıkıl- [2], kalbini kır- [2], canı yan-, dişli çık-, eziyet et-, kafa kurcala-, kahret-, midesi bulan-, nefret et-, yağmur bas-. → (birini) fena etmek, (biri) fena olmak. ⇒ fena bozulmak, fena içerlemek. fena halde:⌠180⌡/Aşırı ölçüde, son derece, pek çok, adamakıllı./“Bu son düşüncesine fena halde kızdı. -Bir felaketle alay etmek bana yakışmaz.” (AHT-H)., “Bundan fena halde bozuldu; sevinçlerini kaybetti.” (AMD-O)., “Babaannesine birdenbire fena halde içerledi.” (OK-C)., “Tayibe hem kızmış hem de fena halde sıkılmıştı.” (AK-AA)., “Şaşırıyor fena halde.” (FÇ-UV)., “Bu vaziyet karşısında Mustafa Kemal fena halde sinirlenmiş.” (EK-DT..A)., “Fena hâlde canım sıkıldı, kalkıp bir kokakola içtim, mutfakta oyalandım.” (EI-KA)., “Bu kadın fena hâlde sinirine dokunuyordu.” (HEA-T)., “Bu bağıran kimdi, kimin fena halde canı yanmıştı ki yürekleri yerinden oynatan bu acı feryadı basmıştı.” (OCK-KE)., “Aylinler yan yana durduklarında birbirlerine hiç benzemiyorlardı, ama tarifleri fena halde kafa karıştırıyordu. ‘Hangi Aylin?’ diye sorana, Aylinlere ait hangi sıfat söylense işin içinden çıkılamıyordu.” (AK-AA). → bozul- (moral) [20], kız- [19], içerle- [8], sıkıl- [6], şaşır- [6], öfkelen- [5], sars- [5], azarla- [4], kızdır- [3], telaşlan- [3], acı- [2], boz- (moral) [2], çarp- [2], darıl- [2], duygulan- [2], kır- [2], kok- [2], kork- [2], sarsıl- [2], sinirlen- [2], yanıl- [2], aldatıl-, alış-, azarlan-, batır-, benzet-, bocala-, buna-, çoğal-, dışla-, döv-, eleştir-, gururlan-, haşla-, hırpala-, ıslan-, iç-, kıstır-, kızar-, korkut-, küçümse-, manyaklaş-, payla-, sarar-, sık-, sıkış-, sıkıştır-, sırıt-, sızla-, şaşırt-, tutul-, ürk-, üşüt-, üz-, üzül-, yadırga-, yoğunlaş-. ║ canı sıkıl- [8], (sinirine) dokun- [3], canı yan- [2], abayı yak-, aklına takıl-, aşık et-, âşık ol-, başı ağrı-, başını çarp-, birbirleriyle karıştır-, canı iste-, çaresiz kal-, çehresi bozul-, derde gir-, dişli çık-, faka bastır-, gözü ısır-, gücüme git-, halsiz düş-, ilgisini çek-, itici gel-, kadeh tokuştur-, kafa kurcala-, kafası karış-, kafası karıştır-, kafayı tak-, kahret-, kalbi sıkış-, kanına dokun-, karnı acık-, kayıp veril-, muazzep ol-, müteessir et-, müteessir ol-, onuruna dokun-, peşine düş-, pirelendir-, rahatsız ol-, tempo düşür-, tokat ye-. sıkılmak. ⇒ fena halde kızmak, fena halde bozulmak, fena halde içerlemek, fena halde canı ferah fahur: Ø 215

çıkartarak hava aldırmak istedim.” (SB-HAY)., “Ne var ki, eğer bir insan oynadığı bu rollere kendisini fazlaca kaptırırsa,<br />

oynamakta olduğu rol ile kendi gerçek benliğini birbirinden ayırdedemez bir duruma gelir.” (EG-İO).<br />

→ kaçır- (yemek) [3], yor- [2], üzül-* [2], abartıl-, duygulan-, duyul-, etkile-*, iç-,<br />

ilgilendir-*, kal-, kes-, küçümse-, önemse-*, sev-, sokul-, titre-, yorul-, yudumla-. ║ kendini<br />

kaptır- [2], ciddiye al-, dozu aş-, duygusallığa kapıl-, eli titre-*, gözü al-, gürültü et-, iltifat et-,<br />

masraf et-, merak çek-*, önem kazan-, (paspal) giyin-, saçını kabart-, tazyik et-, tuhafına git-,<br />

üstüne düş-, yadırgan-*, yanına sokul-, zaman al-*.<br />

⇒ (yemek) fazlaca kaçırmak.<br />

fazladan:⌠10⌡/Alışılana ek olarak, alışılandan çok, bol bol, çok çok./“Kendi valizleri<br />

yetmeyeceği için fazladan bir de valiz almışlardı.” (HAG-AS)., “Çiftliği kıraç olmasa, ne demeye fazladan para versin.”<br />

(YK-OD)., “Kâtip, Mektupçu Bey'e, birkaç kere gittiyse de söz anlatamamış, fazladan terslenmişti.” (KT-Gİ).<br />

→ al-* [3], ver- [2], alın-, ekle-, kal-, taşı-, terslen-.<br />

fazlasıyla:⌠42⌡/Olağandan, gerekenden çok, pek çok, ziyadesiyle./ “Halit Fahri, edebiyata<br />

borcunu fazlasıyla ödedi.” (BN-DY1)., “…..bireysel etkilerle açıklayamayacağımız bir olgudur, onu fazlasıyla aşar: toplumu<br />

ve bireyi etkisi altında tutan genel etkenlerden söz etmek gerekir.” (TY-YGY)., “Sözün kısası baba Mozart'ın reklam planı<br />

görevini fazlasıyla yapmış, bir çok zihinlerde gerçeğe aykırı bir Wolfgang Mozart imgesinin yaratılmasına yol açmıştır.”<br />

(NN-DM)., “Gerçek ve gerçeklik ondan öcünü fazlasıyla almıştı.” (MM-ÜAKO)., “Klasik numaralar kendilerini fazlasıyla<br />

ele verirler, ama hiç ölmezler.” (MM-ÜAKO).<br />

→ öde- (borç vb.) [6], aş-, bil-, boyan- {makyaj yapmak}, değ-, etkilen-, ilgilendir-,<br />

karşılaş-*, ödet-, ödüllendir-, sıkıl-, şaşırt-, tut-, üşü-, yararlan-. ║ görevini yap- [2], acısını<br />

çıkar-, alıştır-, eksiğini tamamla-, görevini yerine getir-, gücünü aş-, güçlendir- (izlenim), hak<br />

et-, hak veril-, ihracatı art-, karşılık ver-, kendi dünyasına gömül-, kendini ele ver-, kendini<br />

kaptır-, moralini yükselt-, mutlu et-, nasibini al-, öc al-, pay al-, rahatsız ol-, yardımcı ol-.<br />

⇒ (borç) fazlasıyla ödemek.<br />

fedaice: Ø<br />

fedakârca:⌠2⌡/2. Özverili olarak./ “Bir yandan Giustiniani ve komutasındaki Cenevizliler, öte yandan<br />

Guaçardi kardeşler ve komutalarmdaki Venedikliler kahramanca çarpışıyor, kenti en az Bizanslı askerler kadar fedakârca<br />

savunuyorlardı.” (NG-BKR)., “Vakti geldiği zaman ben ondan daha fedakârca ortaya atılırım...” (SA-K/S).<br />

→ savun-. ║ ortaya atıl-.<br />

fehvasınca: Ø<br />

fellek fellek: Ø<br />

fellik fellik:⌠3⌡/Telaşla, heyacanla, koşarak, koşuşturarak, felek felek./“Şimdi bizi fellik<br />

fellik arıyorlardır.” (YK-İM1)., “Horali, İnce Memedi tuzağa düşürmek için fellik fellik arıyordu.” (YK-İM1).<br />

→ ara- [3].<br />

214

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!