Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

elma kurdu gibi” (AB-YÖBV). “Vapurda el ele oturduk.” (HEA-AG). ; //Birlikte, beraberce.// “Seslerle kokular el ele dolaşır; Renklerle şekiller sevişip anlaşır, Bir mükemmeliyet orkestrasında.” (CST-BŞ)., “O nedenle, idare reformu ile demokrasinin gelişmesi el ele gidecektir.” (ASA-AK)., “Millet, el ele istiklal yoluna savaşıyor, savaşın yaralarını sarıyordu.” (SK-D). /…/⌠92⌡→ tutuş- [25], yürü- [22], dolaş- [7], gir- (bahçe, salon vb.) [4], git- [3], kal- [3], tut- [3], çık- (sokak vb.), [2], gel- [2], in- (aşağı vb.) [2], koş- [2], uyu- [2], atla-, bekle-, çarpış-, dur-, geç-, gez-, koşuş-, otur-, oynaş-, tutuşul-, tutuştur-, uzaklaş-. ║ rakset-, seyret-. //…//⌠12⌡→ dolaş- [2], git- [2], katıl-, kur-, savaş-, sor-, tutuş-, uzan-, yaşa-, yürü-. → el ele vermek. ⇒ el ele tutuşmak, el ele yürümek. elhak: Ø elhasıl: Ø elifi elifine:⌠5⌡/Tam, tam olarak, noktası noktasına./ “Ökkeş ağa, meraklanmasın, buyruklarını elifi elifine yapacam diyor. -İyi.” (TB-KA)., “Sana övgü yoksulluğum kime mi tasa Bak elifi elifine geldin, şimdi benim neyim var Emzikli çingenede bir küfe berberaynası “ (ME-TŞ)., “Lamı lamına elifi elifine yaz bu dedihlarımı...” (OA-KO). → yap- [2], gel-, gör-*, yaz-. ⇒ elifi elifine yapmak. eliyle: Ø-- yanında.” (CKM). elverdiğince: Ø-- emaneten:⌠1⌡/Emanet olarak./ “Onun için gelirken bana o dergilerden bir iki tanesini emaneten getir → getir-. en: Ø en azından: Ø-- enayice: Ø enayicesine: Ø ender:⌠22⌡/2. Çok seyrek olarak, çok seyrek bir biçimde./ “Pek ender de olsa, tıpkı bir işaret gibi, gölgeli bir gülümseme geçer yüzünden.” (EB-BKM)., “Nasılsa Nilüfer pek ender geliyor, on beş yirmi günden de fazla kalmıyordu.” (AK-AA)., “Bana doğru uzanıp sigara ikram etti, almadım; «Ben de pek ender içiyorum zaten» dedi özür diler bir tonla.” (BU-GYÇ). → ol- [5], gel- [2], ağla-, bak-, bulun-, gör-, görül-, görüş-, iç-, katıl-, kullanıl-, öfkelen- , rastla-, yap-, yaz-, yazıl-. ║ not al-. ⇒ ender olmak. 202

enikonu:⌠41⌡/İyiden iyiye, iyice, oldukça./ “Başmühendis de yetişmiş, kimseye göstermemek istiyormuş gibi yapıp, parayı eline sıkıştırırken enikonu bağırmıştı: Yaşşa Musa Çavuş!” (KT-Gİ)., “Kalktı, iki büklüm birkaç adım attı. Enikonu topallıyordu.” (KT-YS). Berna, enikonu giyinmişti: yine lacivert ve nefti; yine tweed ve shetland! (Aİ-YK)., “Herif golf pantalon, gömlek (montgomeri), kaim bot (çörçil) giyilmesini ileri sürmüş, kafaya da, mantarlı kolonyeller geçirilmesinde enikonu direnmişti.” (KT-Gİ)., “Polisi göremeyince enikonu telâşlandı. «Karakola mı gitti? Cemil'i yüzerken görüp beğenmiş, enikonu baştan çıkarmıştı.” (KT-YS)., “Ülkede hâlâ bir buçuk iki liraya, enikonu karın doyurulabiliyor; 'ambalaj masrafları hariç, fabrikada şekerin toptan fiyatı, kristal şeker için 480, küp şeker için 500 kuruş' ne demek?” (Aİ-OKB). → bağır- [2], topalla- [2], belirsizleş-, çarpıl-, çıkış-, diren-, giyin-, kevserleş-, kuşatıl-, neşelen-, saçmala-, salla-, sapıt-, sevin-, soğu- (ortalık), soruşturul-, sünepeleş-, telâşlan-, tiksin-, yaşlan-, yazıl-. ║ aklına düş-, başı ağırlaş-, baştan çıkar-, biçim al-, (durum) açıklığa kavuş-, düzen ver-, görüş alanı daral-, (gün) ağar-, (hava) serinle-, içkici ol-, ihtiyaç görül-, karın doyurul-, karşılık ver-, musiki ol-, mutluluk duy-, öne çık-, silik kal-, tehdit et-, yabancı ol-, yorgun düş-. eninde sonunda:⌠40⌡/Önünde sonunda./ “Ama kelimeler eninde sonunda gerçeğin en ufak parçaları oluyor, unutmamalı.” (CS-GC)., “Her arayış bir şey bulmak içindir: eninde sonunda aranan bulunur, söz gelişi bu bir aşk da olabilir, milyonda, milyarda bir.” (OA-KO). “Hem böyle ileri geri konuşursanız eninde sonunda başınız bir gün belaya girer, demek geliyor, ama korkumdan sesimi çıkaramıyordum.” (DC-Yİİ)., “Her halde bir çaresini bulmalı, eninde sonunda güzel faydalıya kavuşmalı.” (BRE-DKD)., “Ama eninde sonunda, Gözünü toprak doyurdu.” (ME-TŞ). → ol-* [5], bul- [2], bit-, bitiş-, bulun-, dön-, etkile-, geç-, getir-, git-, işle-, kalıklaş-, kavuş-, paslan-, sez-, söylet-, sürükle-, temizle-, yap-. ║ başına yıkıl- [2], aynı kapıya çık-, başı belaya gir-, çağın gerisinde bırak-, gözünü toprak doyur-, hainlik et-, harap et-, hesap sor-, ıslah ol-, kendini göster-, mecbur kal-, sahne ol-, talip ol-, yerini bul-. ║ çürüyüp git-. ⇒ (bir şey) eninde sonunda olmak. enine boyuna:⌠30⌡/2. Çok ince ayrıntıları ile, eksiksizce, enikonu./ “Sabit Bey bir zaman bu çeşit teklifleri kafasında gezdirdi, enine boyuna inceledi ya, sonuca bir türlü ulaşamıyordu.” (GY-H2)., “Kahvaltıda enine boyuna Hayriye'yi konuştuk.” (EI-KA). “Bunları enine boyuna sanıyorum hesapladı Nâzım.” (RE-G)., “Bu Özel Bölümlerde sırasıyla Tarık Günersel, Halit Asım, Salâh Birsel, Orhan Alkaya ve Haydar Ergülen'in şiiri, söyleşiler, yazılar ve şiir örnekleriyle enine boyuna tartışıldı.” (ŞY-1996)., “Masallar dünyasında çalışacak, hikâye ve roman tarihimizi enine boyuna yerli yerine koyacak, Sait Faik ve Kemal Tahir monografilerini yazacaktı.” (BN-DY1). → incele- [3], hesapla- [2], konuş- [2], tartışıl- [2], anlat-, araştır-, arşınla- (düşünce), donat-, düşün-, eleştir-, görüş-, gözetle-, incelen-, oku-*, sergilen-, tartış-, yaz-. ║ çare ara-, çare düşün-, gün ışığına çıkar-, işi uzat-, sarhoş et-, seyret-, yerli yerine koy-. ║ düşünülüp taşınıl-. ⇒ (bir şeyi) enine boyuna incelemek. 203

enikonu:⌠41⌡/İyiden iyiye, iyice, oldukça./ “Başmühendis de yetişmiş, kimseye göstermemek<br />

istiyormuş gibi yapıp, parayı eline sıkıştırırken enikonu bağırmıştı: Yaşşa Musa Çavuş!” (KT-Gİ)., “Kalktı, iki büklüm<br />

birkaç adım attı. Enikonu topallıyordu.” (KT-YS). Berna, enikonu giyinmişti: yine lacivert ve nefti; yine tweed ve shetland!<br />

(Aİ-YK)., “Herif golf pantalon, gömlek (montgomeri), kaim bot (çörçil) giyilmesini ileri sürmüş, kafaya da, mantarlı<br />

kolonyeller geçirilmesinde enikonu direnmişti.” (KT-Gİ)., “Polisi göremeyince enikonu telâşlandı. «Karakola mı gitti?<br />

Cemil'i yüzerken görüp beğenmiş, enikonu baştan çıkarmıştı.” (KT-YS)., “Ülkede hâlâ bir buçuk iki liraya, enikonu karın<br />

doyurulabiliyor; 'ambalaj masrafları hariç, fabrikada şekerin toptan fiyatı, kristal şeker için 480, küp şeker için 500 kuruş'<br />

ne demek?” (Aİ-OKB).<br />

→ bağır- [2], topalla- [2], belirsizleş-, çarpıl-, çıkış-, diren-, giyin-, kevserleş-, kuşatıl-,<br />

neşelen-, saçmala-, salla-, sapıt-, sevin-, soğu- (ortalık), soruşturul-, sünepeleş-, telâşlan-,<br />

tiksin-, yaşlan-, yazıl-. ║ aklına düş-, başı ağırlaş-, baştan çıkar-, biçim al-, (durum) açıklığa<br />

kavuş-, düzen ver-, görüş alanı daral-, (gün) ağar-, (hava) serinle-, içkici ol-, ihtiyaç görül-,<br />

karın doyurul-, karşılık ver-, musiki ol-, mutluluk duy-, öne çık-, silik kal-, tehdit et-, yabancı<br />

ol-, yorgun düş-.<br />

eninde sonunda:⌠40⌡/Önünde sonunda./ “Ama kelimeler eninde sonunda gerçeğin en ufak<br />

parçaları oluyor, unutmamalı.” (CS-GC)., “Her arayış bir şey bulmak içindir: eninde sonunda aranan bulunur, söz gelişi<br />

bu bir aşk da olabilir, milyonda, milyarda bir.” (OA-KO). “Hem böyle ileri geri konuşursanız eninde sonunda başınız bir<br />

gün belaya girer, demek geliyor, ama korkumdan sesimi çıkaramıyordum.” (DC-Yİİ)., “Her halde bir çaresini bulmalı,<br />

eninde sonunda güzel faydalıya kavuşmalı.” (BRE-DKD)., “Ama eninde sonunda, Gözünü toprak doyurdu.” (ME-TŞ).<br />

→ ol-* [5], bul- [2], bit-, bitiş-, bulun-, dön-, etkile-, geç-, getir-, git-, işle-, kalıklaş-,<br />

kavuş-, paslan-, sez-, söylet-, sürükle-, temizle-, yap-. ║ başına yıkıl- [2], aynı kapıya çık-, başı<br />

belaya gir-, çağın gerisinde bırak-, gözünü toprak doyur-, hainlik et-, harap et-, hesap sor-,<br />

ıslah ol-, kendini göster-, mecbur kal-, sahne ol-, talip ol-, yerini bul-. ║ çürüyüp git-.<br />

⇒ (bir şey) eninde sonunda olmak.<br />

enine boyuna:⌠30⌡/2. Çok ince ayrıntıları ile, eksiksizce, enikonu./ “Sabit Bey bir zaman<br />

bu çeşit teklifleri kafasında gezdirdi, enine boyuna inceledi ya, sonuca bir türlü ulaşamıyordu.” (GY-H2)., “Kahvaltıda<br />

enine boyuna Hayriye'yi konuştuk.” (EI-KA). “Bunları enine boyuna sanıyorum hesapladı Nâzım.” (RE-G)., “Bu Özel<br />

Bölümlerde sırasıyla Tarık Günersel, Halit Asım, Salâh Birsel, Orhan Alkaya ve Haydar Ergülen'in şiiri, söyleşiler, yazılar<br />

ve şiir örnekleriyle enine boyuna tartışıldı.” (ŞY-1996)., “Masallar dünyasında çalışacak, hikâye ve roman tarihimizi enine<br />

boyuna yerli yerine koyacak, Sait Faik ve Kemal Tahir monografilerini yazacaktı.” (BN-DY1).<br />

→ incele- [3], hesapla- [2], konuş- [2], tartışıl- [2], anlat-, araştır-, arşınla- (düşünce),<br />

donat-, düşün-, eleştir-, görüş-, gözetle-, incelen-, oku-*, sergilen-, tartış-, yaz-. ║ çare ara-,<br />

çare düşün-, gün ışığına çıkar-, işi uzat-, sarhoş et-, seyret-, yerli yerine koy-. ║ düşünülüp<br />

taşınıl-.<br />

⇒ (bir şeyi) enine boyuna incelemek.<br />

203

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!