Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
elma kurdu gibi” (AB-YÖBV). “Vapurda el ele oturduk.” (HEA-AG). ; //Birlikte, beraberce.// “Seslerle kokular el ele dolaşır; Renklerle şekiller sevişip anlaşır, Bir mükemmeliyet orkestrasında.” (CST-BŞ)., “O nedenle, idare reformu ile demokrasinin gelişmesi el ele gidecektir.” (ASA-AK)., “Millet, el ele istiklal yoluna savaşıyor, savaşın yaralarını sarıyordu.” (SK-D). /…/⌠92⌡→ tutuş- [25], yürü- [22], dolaş- [7], gir- (bahçe, salon vb.) [4], git- [3], kal- [3], tut- [3], çık- (sokak vb.), [2], gel- [2], in- (aşağı vb.) [2], koş- [2], uyu- [2], atla-, bekle-, çarpış-, dur-, geç-, gez-, koşuş-, otur-, oynaş-, tutuşul-, tutuştur-, uzaklaş-. ║ rakset-, seyret-. //…//⌠12⌡→ dolaş- [2], git- [2], katıl-, kur-, savaş-, sor-, tutuş-, uzan-, yaşa-, yürü-. → el ele vermek. ⇒ el ele tutuşmak, el ele yürümek. elhak: Ø elhasıl: Ø elifi elifine:⌠5⌡/Tam, tam olarak, noktası noktasına./ “Ökkeş ağa, meraklanmasın, buyruklarını elifi elifine yapacam diyor. -İyi.” (TB-KA)., “Sana övgü yoksulluğum kime mi tasa Bak elifi elifine geldin, şimdi benim neyim var Emzikli çingenede bir küfe berberaynası “ (ME-TŞ)., “Lamı lamına elifi elifine yaz bu dedihlarımı...” (OA-KO). → yap- [2], gel-, gör-*, yaz-. ⇒ elifi elifine yapmak. eliyle: Ø-- yanında.” (CKM). elverdiğince: Ø-- emaneten:⌠1⌡/Emanet olarak./ “Onun için gelirken bana o dergilerden bir iki tanesini emaneten getir → getir-. en: Ø en azından: Ø-- enayice: Ø enayicesine: Ø ender:⌠22⌡/2. Çok seyrek olarak, çok seyrek bir biçimde./ “Pek ender de olsa, tıpkı bir işaret gibi, gölgeli bir gülümseme geçer yüzünden.” (EB-BKM)., “Nasılsa Nilüfer pek ender geliyor, on beş yirmi günden de fazla kalmıyordu.” (AK-AA)., “Bana doğru uzanıp sigara ikram etti, almadım; «Ben de pek ender içiyorum zaten» dedi özür diler bir tonla.” (BU-GYÇ). → ol- [5], gel- [2], ağla-, bak-, bulun-, gör-, görül-, görüş-, iç-, katıl-, kullanıl-, öfkelen- , rastla-, yap-, yaz-, yazıl-. ║ not al-. ⇒ ender olmak. 202
enikonu:⌠41⌡/İyiden iyiye, iyice, oldukça./ “Başmühendis de yetişmiş, kimseye göstermemek istiyormuş gibi yapıp, parayı eline sıkıştırırken enikonu bağırmıştı: Yaşşa Musa Çavuş!” (KT-Gİ)., “Kalktı, iki büklüm birkaç adım attı. Enikonu topallıyordu.” (KT-YS). Berna, enikonu giyinmişti: yine lacivert ve nefti; yine tweed ve shetland! (Aİ-YK)., “Herif golf pantalon, gömlek (montgomeri), kaim bot (çörçil) giyilmesini ileri sürmüş, kafaya da, mantarlı kolonyeller geçirilmesinde enikonu direnmişti.” (KT-Gİ)., “Polisi göremeyince enikonu telâşlandı. «Karakola mı gitti? Cemil'i yüzerken görüp beğenmiş, enikonu baştan çıkarmıştı.” (KT-YS)., “Ülkede hâlâ bir buçuk iki liraya, enikonu karın doyurulabiliyor; 'ambalaj masrafları hariç, fabrikada şekerin toptan fiyatı, kristal şeker için 480, küp şeker için 500 kuruş' ne demek?” (Aİ-OKB). → bağır- [2], topalla- [2], belirsizleş-, çarpıl-, çıkış-, diren-, giyin-, kevserleş-, kuşatıl-, neşelen-, saçmala-, salla-, sapıt-, sevin-, soğu- (ortalık), soruşturul-, sünepeleş-, telâşlan-, tiksin-, yaşlan-, yazıl-. ║ aklına düş-, başı ağırlaş-, baştan çıkar-, biçim al-, (durum) açıklığa kavuş-, düzen ver-, görüş alanı daral-, (gün) ağar-, (hava) serinle-, içkici ol-, ihtiyaç görül-, karın doyurul-, karşılık ver-, musiki ol-, mutluluk duy-, öne çık-, silik kal-, tehdit et-, yabancı ol-, yorgun düş-. eninde sonunda:⌠40⌡/Önünde sonunda./ “Ama kelimeler eninde sonunda gerçeğin en ufak parçaları oluyor, unutmamalı.” (CS-GC)., “Her arayış bir şey bulmak içindir: eninde sonunda aranan bulunur, söz gelişi bu bir aşk da olabilir, milyonda, milyarda bir.” (OA-KO). “Hem böyle ileri geri konuşursanız eninde sonunda başınız bir gün belaya girer, demek geliyor, ama korkumdan sesimi çıkaramıyordum.” (DC-Yİİ)., “Her halde bir çaresini bulmalı, eninde sonunda güzel faydalıya kavuşmalı.” (BRE-DKD)., “Ama eninde sonunda, Gözünü toprak doyurdu.” (ME-TŞ). → ol-* [5], bul- [2], bit-, bitiş-, bulun-, dön-, etkile-, geç-, getir-, git-, işle-, kalıklaş-, kavuş-, paslan-, sez-, söylet-, sürükle-, temizle-, yap-. ║ başına yıkıl- [2], aynı kapıya çık-, başı belaya gir-, çağın gerisinde bırak-, gözünü toprak doyur-, hainlik et-, harap et-, hesap sor-, ıslah ol-, kendini göster-, mecbur kal-, sahne ol-, talip ol-, yerini bul-. ║ çürüyüp git-. ⇒ (bir şey) eninde sonunda olmak. enine boyuna:⌠30⌡/2. Çok ince ayrıntıları ile, eksiksizce, enikonu./ “Sabit Bey bir zaman bu çeşit teklifleri kafasında gezdirdi, enine boyuna inceledi ya, sonuca bir türlü ulaşamıyordu.” (GY-H2)., “Kahvaltıda enine boyuna Hayriye'yi konuştuk.” (EI-KA). “Bunları enine boyuna sanıyorum hesapladı Nâzım.” (RE-G)., “Bu Özel Bölümlerde sırasıyla Tarık Günersel, Halit Asım, Salâh Birsel, Orhan Alkaya ve Haydar Ergülen'in şiiri, söyleşiler, yazılar ve şiir örnekleriyle enine boyuna tartışıldı.” (ŞY-1996)., “Masallar dünyasında çalışacak, hikâye ve roman tarihimizi enine boyuna yerli yerine koyacak, Sait Faik ve Kemal Tahir monografilerini yazacaktı.” (BN-DY1). → incele- [3], hesapla- [2], konuş- [2], tartışıl- [2], anlat-, araştır-, arşınla- (düşünce), donat-, düşün-, eleştir-, görüş-, gözetle-, incelen-, oku-*, sergilen-, tartış-, yaz-. ║ çare ara-, çare düşün-, gün ışığına çıkar-, işi uzat-, sarhoş et-, seyret-, yerli yerine koy-. ║ düşünülüp taşınıl-. ⇒ (bir şeyi) enine boyuna incelemek. 203
- Page 185 and 186: ferahlan-, fırlat-, garipleş-, ge
- Page 187 and 188: caba: Ø C cabadan:⌠1⌡/Bedava o
- Page 189 and 190: cansız:⌠7⌡/3. mec. Güçsüz,
- Page 191 and 192: tarafından cevapsız bırakılmam
- Page 193 and 194: gideriz.” (TB-KA). cumhurca: Ø c
- Page 195 and 196: giy-, göm- {defnetmek}, gönder-,
- Page 197 and 198: üyalardan uyanıl-, saat geç-, sa
- Page 199 and 200: → çalyaka etmek çamçak çamça
- Page 201 and 202: ⇒ çatır çatır yanmak. çatır
- Page 203 and 204: kapatıp çekilmişler..." Meyyale
- Page 205 and 206: → gör-* [3], yet-* [3], yetin-*
- Page 207 and 208: çoktan:⌠707⌡/Çok zaman önce,
- Page 209 and 210: dağ taş: Ø D daha:⌠43⌡/1. Ş
- Page 211 and 212: → atla- [9], konuş-, sıçra-.
- Page 213 and 214: dan dan: Ø dangadak: Ø dangalakç
- Page 215 and 216: Linlin geldi:"Camızı köfüne koy
- Page 217 and 218: ⇒ derhâl anlamak, derhâl cevap
- Page 219 and 220: TÖ2). → bul-, dur-, gir-, giyin-
- Page 221 and 222: → dilden dile dolaşmak. ⇒ dild
- Page 223 and 224: diz boyu: Ø diz dize:⌠17⌡/Dizl
- Page 225 and 226: doğrudan katılmadım.” (NG-BKR)
- Page 227 and 228: 1.⌠2⌡→ terle- [2]. 2.⌠4⌡
- Page 229 and 230: etti.” (BŞ-DKO). ; //Açığa vu
- Page 231 and 232: düğünsüz:⌠2⌡/2. Düğün ol
- Page 233 and 234: E ebediyen:⌠15⌡/1. Sonsuza kada
- Page 235: → anlat- [2], bil- [2], işit-* [
- Page 239 and 240: düşündü. - Çingene olamazlar.
- Page 241 and 242: erken:⌠121⌡/1. vaktinden önce,
- Page 243 and 244: esefle:⌠11⌡/Üzülerek, acınar
- Page 245 and 246: evvela:⌠36⌡/Önce, ilk önce, i
- Page 247 and 248: fakirce: Ø falsosuz: Ø faraza: Ø
- Page 249 and 250: fena:⌠80⌡/6. Çok./“…..öyl
- Page 251 and 252: 2.⌠1⌡→ boğul-. //…//⌠7
- Page 253 and 254: fi tarihinde:⌠7⌡/Oldukça eski
- Page 255 and 256: gayrı bu Türk milletiyle başa ç
- Page 257 and 258: yatağa uzan-, yatağını paylaş-
- Page 259 and 260: → gel- [21], başla- [6], gir- [4
- Page 261 and 262: 1.⌠1⌡→ izle-. 2.⌠1⌡→ g
- Page 263 and 264: gide gele:⌠4⌡/Aynın yere süre
- Page 265 and 266: olmayınca Hacer bazen gizlice veri
- Page 267 and 268: “Görünüşte klasik, aldatıcı
- Page 269 and 270: “Sonunda güçlükle başarırlar
- Page 271 and 272: → art- (sayı, değer vb.) [20],
- Page 273 and 274: [2], yolda kal-, küskün kal-, kap
- Page 275 and 276: → çök-. gürül gürül:⌠41
- Page 277 and 278: ⇒ güzel güzel konuşmak (anlatm
- Page 279 and 280: ⇒ ha bire konuşmak (demek). hadd
- Page 281 and 282: sallanıyor Yapraklar ağaçlarda
- Page 283 and 284: → gölgele- {engellemek}, götür
- Page 285 and 286: hant hant:⌠2⌡/‘Bir şeye aş
enikonu:⌠41⌡/İyiden iyiye, iyice, oldukça./ “Başmühendis de yetişmiş, kimseye göstermemek<br />
istiyormuş gibi yapıp, parayı eline sıkıştırırken enikonu bağırmıştı: Yaşşa Musa Çavuş!” (KT-Gİ)., “Kalktı, iki büklüm<br />
birkaç adım attı. Enikonu topallıyordu.” (KT-YS). Berna, enikonu giyinmişti: yine lacivert ve nefti; yine tweed ve shetland!<br />
(Aİ-YK)., “Herif golf pantalon, gömlek (montgomeri), kaim bot (çörçil) giyilmesini ileri sürmüş, kafaya da, mantarlı<br />
kolonyeller geçirilmesinde enikonu direnmişti.” (KT-Gİ)., “Polisi göremeyince enikonu telâşlandı. «Karakola mı gitti?<br />
Cemil'i yüzerken görüp beğenmiş, enikonu baştan çıkarmıştı.” (KT-YS)., “Ülkede hâlâ bir buçuk iki liraya, enikonu karın<br />
doyurulabiliyor; 'ambalaj masrafları hariç, fabrikada şekerin toptan fiyatı, kristal şeker için 480, küp şeker için 500 kuruş'<br />
ne demek?” (Aİ-OKB).<br />
→ bağır- [2], topalla- [2], belirsizleş-, çarpıl-, çıkış-, diren-, giyin-, kevserleş-, kuşatıl-,<br />
neşelen-, saçmala-, salla-, sapıt-, sevin-, soğu- (ortalık), soruşturul-, sünepeleş-, telâşlan-,<br />
tiksin-, yaşlan-, yazıl-. ║ aklına düş-, başı ağırlaş-, baştan çıkar-, biçim al-, (durum) açıklığa<br />
kavuş-, düzen ver-, görüş alanı daral-, (gün) ağar-, (hava) serinle-, içkici ol-, ihtiyaç görül-,<br />
karın doyurul-, karşılık ver-, musiki ol-, mutluluk duy-, öne çık-, silik kal-, tehdit et-, yabancı<br />
ol-, yorgun düş-.<br />
eninde sonunda:⌠40⌡/Önünde sonunda./ “Ama kelimeler eninde sonunda gerçeğin en ufak<br />
parçaları oluyor, unutmamalı.” (CS-GC)., “Her arayış bir şey bulmak içindir: eninde sonunda aranan bulunur, söz gelişi<br />
bu bir aşk da olabilir, milyonda, milyarda bir.” (OA-KO). “Hem böyle ileri geri konuşursanız eninde sonunda başınız bir<br />
gün belaya girer, demek geliyor, ama korkumdan sesimi çıkaramıyordum.” (DC-Yİİ)., “Her halde bir çaresini bulmalı,<br />
eninde sonunda güzel faydalıya kavuşmalı.” (BRE-DKD)., “Ama eninde sonunda, Gözünü toprak doyurdu.” (ME-TŞ).<br />
→ ol-* [5], bul- [2], bit-, bitiş-, bulun-, dön-, etkile-, geç-, getir-, git-, işle-, kalıklaş-,<br />
kavuş-, paslan-, sez-, söylet-, sürükle-, temizle-, yap-. ║ başına yıkıl- [2], aynı kapıya çık-, başı<br />
belaya gir-, çağın gerisinde bırak-, gözünü toprak doyur-, hainlik et-, harap et-, hesap sor-,<br />
ıslah ol-, kendini göster-, mecbur kal-, sahne ol-, talip ol-, yerini bul-. ║ çürüyüp git-.<br />
⇒ (bir şey) eninde sonunda olmak.<br />
enine boyuna:⌠30⌡/2. Çok ince ayrıntıları ile, eksiksizce, enikonu./ “Sabit Bey bir zaman<br />
bu çeşit teklifleri kafasında gezdirdi, enine boyuna inceledi ya, sonuca bir türlü ulaşamıyordu.” (GY-H2)., “Kahvaltıda<br />
enine boyuna Hayriye'yi konuştuk.” (EI-KA). “Bunları enine boyuna sanıyorum hesapladı Nâzım.” (RE-G)., “Bu Özel<br />
Bölümlerde sırasıyla Tarık Günersel, Halit Asım, Salâh Birsel, Orhan Alkaya ve Haydar Ergülen'in şiiri, söyleşiler, yazılar<br />
ve şiir örnekleriyle enine boyuna tartışıldı.” (ŞY-1996)., “Masallar dünyasında çalışacak, hikâye ve roman tarihimizi enine<br />
boyuna yerli yerine koyacak, Sait Faik ve Kemal Tahir monografilerini yazacaktı.” (BN-DY1).<br />
→ incele- [3], hesapla- [2], konuş- [2], tartışıl- [2], anlat-, araştır-, arşınla- (düşünce),<br />
donat-, düşün-, eleştir-, görüş-, gözetle-, incelen-, oku-*, sergilen-, tartış-, yaz-. ║ çare ara-,<br />
çare düşün-, gün ışığına çıkar-, işi uzat-, sarhoş et-, seyret-, yerli yerine koy-. ║ düşünülüp<br />
taşınıl-.<br />
⇒ (bir şeyi) enine boyuna incelemek.<br />
203