Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
öpüş-*, seç-*, tanış-*, tanıştırıl-*, toparla-, uyu-*, ver-, yan-*, yanaş-*, yat-, yaz-*, yazıl-*, ye-*, yürü-*, yüz-*. ║ yemek ye-* [4], yüzünü gör-* [2], cevap ver-, denize çık-*, eğitim gör-, eleştiri yap-, gam çal-*, haber al-*, ilan ver-*, iş yap-, işine bak-, kahvaltı et-, karnı doy-, kaybol-, kayıtlara geç-*, kulak ver-*, muayene ol-, rasgel-, sanat yap-*, sofra kur-*, sohbet kur-*, sokağa çık-*, teşhir et-*, uyku uyu-*, yanıt ver-*, yüreğini aç-. ║ sürüp ek-*. ⇒ doğru dürüst bilmemek, doğru dürüst konuşmak, doğru dürüst yapmak. doğrusu: Ø-- dolayı: Ø-- dolayısıyla: Ø-- dolaysız:⌠4⌡/2. Araya herhangi bir araç girmeden./ “Bir bakış, dokunma; vücudun pozisyonu, duyguları daha etkili ve dolaysız ifade eder.” (DC-Yİİ)., “Bu sebeple, 13-16 Ocak 1964'de Kahire'de 13 Arap devletinin katılmasıyla yapılan Arap Zirve Konferansında ve 5-11 Eylül 1964'de yine Kahire'de yapılan ikinci Arap zirvesinde, dolaylı veya dolaysız Yemen meselesi de ele alındı.” (FA-YST)., “Eğretilemede, benzetmelerde olduğu gibi benzetme ilgeci (gibi, tıpkı, vb.) kullanılmaz. 'O, tilkiye benzer örneğinde olduğu gibi, benzetme ilgecinin kullanıldığı benzetmelerde, varlıklar arasında dolaysız ve mantıklı bir karşılaştırma yapılır.” (Öİ-YSÜ). → yapıl-. ║ ifade et- [2], ele alın-. doludizgin:⌠43⌡/1. Son hızla, çok hızlı bir biçimde./“Birkaç atlı doludizgin geliyordu.” (SK- D)., “Topal ata bindi, doludizgin kasabaya sürdü.” (YK-İM1)., “Alaettin, birlikte yaşadığı bu bayanın öğrettikleriyle, bilim ve düşünce yaşamımıza var gücüyle, yoğunlaşan bir atılımla doludizgin girdi.” (VG-GHO)., “Kalemim beni nereye sürüklerse, oraya doludizgin koşardım.” (Sİ-ÖKS)., “Kumral ve uzun bir genç kumandan elinde bayrak, dolu dizgin hepsinin önünde ilerledi.” (HEA-VK)., “Ayrıca da sırf benim olan bir romanı dolu dizgin yaşarım.” (AHT-YG)., “Çiğnedik geçtik herifleri. Doludizgin, dal kılıç, düştük İzmir yoluna.” (SK-D). ; /2. Tam anlamıyla./ “Ve bu ülke doludizgin sürükleniyor savaşa...” (CD-SNYB)., “Yine de ölçülü davranmayı yeğledi, kendini doludizgin umuda salmadı.” (SKA-GA)., “Savaşa bunların götürdüğü yoldan girecek bu İmparatorluk doludizgin...” (KT-YS)., “İyi ama doktorcuğum, meselâ, nasıl sevinmem dolu dizgin, gördükçe ben [ .] burda [..........] elle tutulur hale geldiğini, yahut bu nisan ayında Fransa seçimlerinde en çok bizimkilerin oy aldığını?” (NH-YŞ). 1.⌠39⌡→ gel- [5], sür- (at) [5], gir- [3], git- [3], koş-* [3], yaşa- [2], yürü- [2], ağla-, ak-, atıl-, boşan- (yağmur, kin vb.), dön-, döndür-, gazla-, geç-, giriş-, ilerle-, in- {gitmek}, kaç-, uç-, yuvarlan-. ║ yola düş- [2], at doldur-, at koştur-. 2.⌠4⌡→ sevin-*, sürüklen-. ║ kendini sal-*, savaşa gir-. → dolu dizgin gitmek. domur domur:⌠6⌡/1. Boncuk gibi iri taneler durumunda./ “Sesini yükseltti, alnında domur domur terler:Bizi perişan ettiler.” (YK-BE)., “Yüzü pespembeydi. Domur domur terlemişti.” (YK-OD). ; /2. Kabarık kabarık./ “……. yel estikçe domur domur domurur kanatlarım ……” (HH-HÖZ)., “Islak tüyleri domur domur kabarmıştı.” (YK-BE)., “Gövdesi domur domur yarılmış, dalları bükülmüş, yere sarkmıştı.” (YK-BE). 192
1.⌠2⌡→ terle- [2]. 2.⌠4⌡→ domur-, kabar-, ol-, yarıl-. domuzuna:⌠2⌡/1. inat olsun diye, inadına./ “Ben korkusuz ve kuşkusuzum. Domuzuna inanıyorum.” (AKB-BŞ)., “Salih yapmacık bir küskünlükle ama domuzuna domuzuna tekrarladı. -Dediğim gibi işte; o beni tanımadı.” (TB-KA). ; /2. iyiden iyiye, adamakıllı, çok./ “Sıcak domuzuna artmış, esinti inadına kesilmişti.” (KT- Gİ). 1.⌠2⌡→ inan-, tekrarla-. 2.⌠1⌡→ art- (sıcak). don gömlek:⌠14⌡/Üzerinde sadece iç çamaşırı var denilecek kadar soyunmuş durumda./ “BELEDİYE AZASI :Hep öyle... don gömlek fırladık...” (NH-YM)., “Don gömlek, yaka bağır açık Durmuş Ali, beli iki büklüm, dışarı çıktı.” (YK-İM1)., “Bağırtıyı, çağırtıyı duyan komşular don gömlek Abdi Ağanın evine birikmişlerdi.” (YK-İM1)., “Amele, yorganı olmadığı için soyunmadan yatar, öbürü, don gömlek uyurdu.” (SFA-SS)., “Onu soyarak trende don gömlek bırakmıştı.” (OA-BBAR). → fırla- (dışarıya, kapıya, yataktan) [4], çık- (dışarı, sofaya) [2], bırak-, birik-, dolaş-, fırla-, kaç-, otur-, uyu-. ║ koşup dur-. → don gömlek kalmak, don gömlek fırlamak. donuk donuk:⌠10⌡/1. Canlılığı olmayarak./ “Hasan'a donuk donuk baktı.” (AS-YA)., “Başına bir hal gelmesin. Elif donuk donuk kımıldadı.” (YK-OD). ; /2. Rengini ve parlaklığını yitirmiş, mat bir biçimde./ “Ayakkabılarının tokaları donuk donuk parlar yattıkları yerin dibinde.” (F-BS). “Bu beyazlık, Yusuf un yüzüne vurmuştu:İncelen, iyice zayıflayan yüzünü, donuk donuk aydınlatıyor, çukurlaşan gözlerinin derinliklerinde, durgun durgun parlıyordu.” (SK-D)., “Yıldızların altında, boydan boya cephede, taşlık kayalık dağlar, tepeler, donuk donuk, karaltılar halinde görünüyordu:Çal Dağı'ndan, Mangal Dağı'ndan, Türbetepe'den şu sıra ses seda yoktu.” (SK-D). 1.⌠5⌡→ bak- [4], kımılda-. 2.⌠5⌡→ parla- [2], aydınlat-, görün-, parlat-. ⇒ donuk donuk bakmak. doruklama: Ø dosdoğru:⌠52⌡/2. Sağa sola sapmadan, {direkt olarak}./ “Albisrieder Alam'ndan dosdoğru hiç sağa sola sapmadan gideceksin, stadyomun yakınlarında o mahalleyi bulursun, dedim...” (EA-DY)., “Kesin karar vermiş gibi birden döndü, dosdoğru Kızıltaş'a yürüdü.” (CD-Oİ)., “Nebahat hiç gülmeden, dosdoğru bakıyordu ona.” (NM-TÖ2)., “Borusu dosdoğru duvar deliğine giriyordu.” (FRA-Ç)., “Günbatımıydı. Dosdoğru atölyeden geliyordu.” (GY-H2). ; //Açıkça.// “Pekey, ahırın anahtarından kaç tane var? Dosdoğru söyle!” (FB-T). 2.⌠49⌡→ git- [12], yürü-* [8], bak- [5], gir- [4], gel- [3], ak- [2], dön- [2], götür- [2], başla-, çık-, çiz-, geç-, in-, koş-, var-, vurgula-. ║ huzura çıkarıl-, ölüme git-, üstüne gel-. //…//⌠3⌡→ söyle- [3]. 193
- Page 175 and 176: Efendiciğim de İrfan Efendiciğim
- Page 177 and 178: duy- [3], git- {sürmek} [3], kal-
- Page 179 and 180: ucak bucak:⌠2⌡/Her yerde her ya
- Page 181 and 182: ugün yarın:⌠27⌡/Çok yakında
- Page 183 and 184: urcu burcu:⌠12⌡/Pek güzel bir
- Page 185 and 186: ferahlan-, fırlat-, garipleş-, ge
- Page 187 and 188: caba: Ø C cabadan:⌠1⌡/Bedava o
- Page 189 and 190: cansız:⌠7⌡/3. mec. Güçsüz,
- Page 191 and 192: tarafından cevapsız bırakılmam
- Page 193 and 194: gideriz.” (TB-KA). cumhurca: Ø c
- Page 195 and 196: giy-, göm- {defnetmek}, gönder-,
- Page 197 and 198: üyalardan uyanıl-, saat geç-, sa
- Page 199 and 200: → çalyaka etmek çamçak çamça
- Page 201 and 202: ⇒ çatır çatır yanmak. çatır
- Page 203 and 204: kapatıp çekilmişler..." Meyyale
- Page 205 and 206: → gör-* [3], yet-* [3], yetin-*
- Page 207 and 208: çoktan:⌠707⌡/Çok zaman önce,
- Page 209 and 210: dağ taş: Ø D daha:⌠43⌡/1. Ş
- Page 211 and 212: → atla- [9], konuş-, sıçra-.
- Page 213 and 214: dan dan: Ø dangadak: Ø dangalakç
- Page 215 and 216: Linlin geldi:"Camızı köfüne koy
- Page 217 and 218: ⇒ derhâl anlamak, derhâl cevap
- Page 219 and 220: TÖ2). → bul-, dur-, gir-, giyin-
- Page 221 and 222: → dilden dile dolaşmak. ⇒ dild
- Page 223 and 224: diz boyu: Ø diz dize:⌠17⌡/Dizl
- Page 225: doğrudan katılmadım.” (NG-BKR)
- Page 229 and 230: etti.” (BŞ-DKO). ; //Açığa vu
- Page 231 and 232: düğünsüz:⌠2⌡/2. Düğün ol
- Page 233 and 234: E ebediyen:⌠15⌡/1. Sonsuza kada
- Page 235 and 236: → anlat- [2], bil- [2], işit-* [
- Page 237 and 238: enikonu:⌠41⌡/İyiden iyiye, iyi
- Page 239 and 240: düşündü. - Çingene olamazlar.
- Page 241 and 242: erken:⌠121⌡/1. vaktinden önce,
- Page 243 and 244: esefle:⌠11⌡/Üzülerek, acınar
- Page 245 and 246: evvela:⌠36⌡/Önce, ilk önce, i
- Page 247 and 248: fakirce: Ø falsosuz: Ø faraza: Ø
- Page 249 and 250: fena:⌠80⌡/6. Çok./“…..öyl
- Page 251 and 252: 2.⌠1⌡→ boğul-. //…//⌠7
- Page 253 and 254: fi tarihinde:⌠7⌡/Oldukça eski
- Page 255 and 256: gayrı bu Türk milletiyle başa ç
- Page 257 and 258: yatağa uzan-, yatağını paylaş-
- Page 259 and 260: → gel- [21], başla- [6], gir- [4
- Page 261 and 262: 1.⌠1⌡→ izle-. 2.⌠1⌡→ g
- Page 263 and 264: gide gele:⌠4⌡/Aynın yere süre
- Page 265 and 266: olmayınca Hacer bazen gizlice veri
- Page 267 and 268: “Görünüşte klasik, aldatıcı
- Page 269 and 270: “Sonunda güçlükle başarırlar
- Page 271 and 272: → art- (sayı, değer vb.) [20],
- Page 273 and 274: [2], yolda kal-, küskün kal-, kap
- Page 275 and 276: → çök-. gürül gürül:⌠41
1.⌠2⌡→ terle- [2].<br />
2.⌠4⌡→ domur-, kabar-, ol-, yarıl-.<br />
domuzuna:⌠2⌡/1. inat olsun diye, inadına./ “Ben korkusuz ve kuşkusuzum. Domuzuna<br />
inanıyorum.” (AKB-BŞ)., “Salih yapmacık bir küskünlükle ama domuzuna domuzuna tekrarladı. -Dediğim gibi işte; o beni<br />
tanımadı.” (TB-KA). ; /2. iyiden iyiye, adamakıllı, çok./ “Sıcak domuzuna artmış, esinti inadına kesilmişti.” (KT-<br />
Gİ).<br />
1.⌠2⌡→ inan-, tekrarla-.<br />
2.⌠1⌡→ art- (sıcak).<br />
don gömlek:⌠14⌡/Üzerinde sadece iç çamaşırı var denilecek kadar soyunmuş<br />
durumda./ “BELEDİYE AZASI :Hep öyle... don gömlek fırladık...” (NH-YM)., “Don gömlek, yaka bağır açık Durmuş<br />
Ali, beli iki büklüm, dışarı çıktı.” (YK-İM1)., “Bağırtıyı, çağırtıyı duyan komşular don gömlek Abdi Ağanın evine<br />
birikmişlerdi.” (YK-İM1)., “Amele, yorganı olmadığı için soyunmadan yatar, öbürü, don gömlek uyurdu.” (SFA-SS)., “Onu<br />
soyarak trende don gömlek bırakmıştı.” (OA-BBAR).<br />
→ fırla- (dışarıya, kapıya, yataktan) [4], çık- (dışarı, sofaya) [2], bırak-, birik-, dolaş-,<br />
fırla-, kaç-, otur-, uyu-. ║ koşup dur-.<br />
→ don gömlek kalmak, don gömlek fırlamak.<br />
donuk donuk:⌠10⌡/1. Canlılığı olmayarak./ “Hasan'a donuk donuk baktı.” (AS-YA)., “Başına bir<br />
hal gelmesin. Elif donuk donuk kımıldadı.” (YK-OD). ; /2. Rengini ve parlaklığını yitirmiş, mat bir<br />
biçimde./ “Ayakkabılarının tokaları donuk donuk parlar yattıkları yerin dibinde.” (F-BS). “Bu beyazlık, Yusuf un yüzüne<br />
vurmuştu:İncelen, iyice zayıflayan yüzünü, donuk donuk aydınlatıyor, çukurlaşan gözlerinin derinliklerinde, durgun durgun<br />
parlıyordu.” (SK-D)., “Yıldızların altında, boydan boya cephede, taşlık kayalık dağlar, tepeler, donuk donuk, karaltılar<br />
halinde görünüyordu:Çal Dağı'ndan, Mangal Dağı'ndan, Türbetepe'den şu sıra ses seda yoktu.” (SK-D).<br />
1.⌠5⌡→ bak- [4], kımılda-.<br />
2.⌠5⌡→ parla- [2], aydınlat-, görün-, parlat-.<br />
⇒ donuk donuk bakmak.<br />
doruklama: Ø<br />
dosdoğru:⌠52⌡/2. Sağa sola sapmadan, {direkt olarak}./ “Albisrieder Alam'ndan dosdoğru hiç<br />
sağa sola sapmadan gideceksin, stadyomun yakınlarında o mahalleyi bulursun, dedim...” (EA-DY)., “Kesin karar vermiş<br />
gibi birden döndü, dosdoğru Kızıltaş'a yürüdü.” (CD-Oİ)., “Nebahat hiç gülmeden, dosdoğru bakıyordu ona.” (NM-TÖ2).,<br />
“Borusu dosdoğru duvar deliğine giriyordu.” (FRA-Ç)., “Günbatımıydı. Dosdoğru atölyeden geliyordu.” (GY-H2). ;<br />
//Açıkça.// “Pekey, ahırın anahtarından kaç tane var? Dosdoğru söyle!” (FB-T).<br />
2.⌠49⌡→ git- [12], yürü-* [8], bak- [5], gir- [4], gel- [3], ak- [2], dön- [2], götür- [2],<br />
başla-, çık-, çiz-, geç-, in-, koş-, var-, vurgula-. ║ huzura çıkarıl-, ölüme git-, üstüne gel-.<br />
//…//⌠3⌡→ söyle- [3].<br />
193