19.07.2013 Views

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

diz boyu: Ø<br />

diz dize:⌠17⌡/Dizleri birbirine değecek biçimde, birbirine yakın olarak (oturmak)./<br />

“Halbuki söz vermişti, gelmesi lazımdı; diz dize oturmalı, göz göze bakmalıydık.” (Aİ-YK)., “Salkım salkım yıldızlar bize<br />

bütün sarhoşluklarını dökecek diz dize geliriz eski günahlarla” (İB-E)., “Yine omuz omuza, nefes nefese, saç saça, diz dize<br />

gidiyorlardı.” (KK-SE)., “Geçen yıl çok sevdiğim, özlediğim şair bir kızım evime geldi, onunla iki gün diz dize yaşadık.”<br />

(BŞ-DKO).<br />

→ otur- [13], gel- [2], git-, yaşa-.<br />

⇒ diz dize oturmak.<br />

dizi dizi:⌠10⌡/2. Dizilerek, dizim dizim, diziler durumunda./ “Gelip gelip, dizi dizi bu yeni<br />

açılan yoldan geçiyorlar...” (NM-TÖ2)., “Fişlerini dizi dizi cüzdanlarına yerleştiriyorlar.” (NM-TÖ2)., “Suların altında,<br />

kilimin çizgileri boyunca dizi dizi koşuyorlar.” (GY-H2).<br />

→ geç- [2], yerleştir- [2], dol-, doldur-, gel-, koş-, parla-, sırala-.<br />

dizim dizim:⌠1⌡/2. Dizilmiş olarak, dizi dizi./ “Sanki:Onların ataları Eren köy'lerde eski<br />

saraylarda, dizim dizim salınırlardı.” (F-PY).<br />

→ salın-.<br />

diz üstü:⌠15⌡/2. Dizleri yere gelecek biçimde./ “Doğuş anını kendi kaleminden okuyalım:Hıçkıra<br />

hıçkıra ağlayarak kapıya dizüstü düştüm.” (AO-ZS)., “Kadınlarla birlikte dizüstü oturdu sofranın başına.” (EÖ-P/S).,<br />

“Enver, duvarın gerisinde dizüstü duruyor.” (CD-Oİ)., “Muhtar öfke içinde bir gidip, bir geliyor, ocağın yanında elleri<br />

arkasına bağlı, dizüstü çöküp oturmuş Koca Halile başını kaldırıp da bakmıyordu.” (YK-OD).<br />

→ düş- [3], otur- [3], dur- [2], gel- [2], dal-, kalk-, yıkıl-. ║ af dile-. ║ çöküp otur-.<br />

→ diz üstü çökmek.<br />

dobra dobra:⌠9⌡/Sakınmadan, çekinmeden (söylemek, konuşmak)./ “Beni kentteki<br />

olayların etkisinden sıyırmak, o yörenin bu kentten farklı olduğunu anlatmak için dobra dobra konuşuyordu.” (FA-SUYK).,<br />

“Bir tek Aziz Nesin, "ben tanrıtanımazım" derdi dobra dobra.” (MU-BDA)., “«Otobiyografi» şiirinde bir gerçeği kendi<br />

vurguluyor dobra dobra:Kadınlarımı aldattım.” (RE-G).<br />

→ konuş- [4], de-, sor-, söyle-, vurgula-, yaz-.<br />

⇒ dobra dobra konuşmak.<br />

doğaçlama:⌠1⌡/2. O anda, birdenbire, içine doğduğu gibi./ “Kimini bir çırpıda, doğaçlama,<br />

başarıyor.” (GY-H2).<br />

→ başar-<br />

doğaçtan:⌠1⌡/Birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi (söylemek, konuşmak),<br />

irticalen./ “Muhaliflerin ileri gelenlerinden Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey, Ziya Hurşit (İzmir'de asıldı), Mersin<br />

mebusu Selahattin Bey doğaçtan (irticalen) uzun uzun konuşurlardı.” (SB-HAY).<br />

→ konuş-<br />

189

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!