19.07.2013 Views

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Öykü başladığı gibi yine bir dış mekân ögesi olan parkta son bulur. Arkadaşı<br />

Yunus’u görebilme umuduyla parka giden öykü kişisi buranın kısa bir tasvirini yapar:<br />

“O gün hava pek güzeldi. Kuşlardan ıslık sesleri, çığrışmalar geliyordu.<br />

Köpeğini gezdiren kadınlar, coşkulu gençler, kendi dünyalarında çocuklar… Kanepede<br />

oturan yok, biraz soluklanayım istedim. Önümden gelip geçenler var. Biri oturmak<br />

istiyor, vazgeçiyor, yürüyüp gidiyor. Sonra biri daha, genç bir kadın, kanepenin ucuna<br />

ilişti. Siyah saçlı, esmere yakın, çevresiyle ilgisiz. Belki Yunanlıydı, belki de İspanyol,<br />

Türk de olabilir. Elindeki torba benzeri çantasını karıştırmaya başladı” 222 .<br />

Yazarın burada parka bir kamera-göz tuttuğunu görürüz. Kamera-göz parkta<br />

gezdirilirken parka ait fiziksel ögelerden çok, insanların öne çıkarıldığını görürüz.<br />

“Işıltı” adlı öyküde dış mekân Berlin’dir. Öyküde kente ait herhangi bir ayrıntıya<br />

yer verilmemiş sadece isim belirtilmiştir. Öyküde öğrencileriyle tartışan öğretmen<br />

düşünceli bir şekilde dışarı çıktığında gittiği yer U-Bahn’dır. Yazar burada da bir ayrıntı<br />

vermemiştir.<br />

Yazarın Almanya öykülerinden biri olan “Bir Ses” evde başlar. Sıkıntıyla<br />

kendini sokağa atan ben/anlatıcı cadde ve sokaklarda bir süre dolaşır ve tekrar eve<br />

döner. Öykünün başı ve sonu dışında tamamıyla dış mekânda geçtiğini ve yazarın diğer<br />

öykülerine oranla, bu öyküde mekânı öykünün merkezine oturttuğunu görürüz.<br />

Öykünün önemli bir bölümünü ben/anlatıcının bu dolaşma sırasında gördüklerini<br />

aktarması oluşturur. Yazarın dış mekân ögelerini aktarırken onu insan ile verme tutumu<br />

burada da kendini göstermektedir:<br />

“Çiçekliklerin, süs ağaçlarının arasından geçtim. Komşu kilisenin önünde<br />

papazla karşılaştım, merhaba dedim Türkçe, gülüştük, son günlerde Türkçe<br />

öğreniyordu. Bir küme Panka geliyordu karşıdan, biri para istedi, “yok” anlamında<br />

başımı salladım. Önünde yeşil bereli Türklerin bekleştiği bir yapının önünde durdum,<br />

camekânında Müslüman olmuş ünlü kişilerin fotoğrafları sergiliydi, biri Garaudy biri<br />

Amerikalı bir uzay adamı. Fotoğrafların altında o kişiler hakkında bilgiler yazılıydı.<br />

Uzay adamı ay’a ayak bastığında ne hava ne su ne rüzgar, uçsuz bucaksız enginlerde<br />

dalga dalga bir ses duyar, ezan sesi, hemen orada şahadet getirir. Sonra bir Dörtyol<br />

ağzında durdum, lambanın yeşile dönmesini bekledim. Buradaki dükkanlardan birkaçı<br />

Almanlarındı, ama şu dört dükkan, köşedeki, değildi. Arkaya düşen bakkaliyeydi ve<br />

sahibi beyaz peyniri tenekeden hep eliyle çıkarırdı. Karşı köşedeki lokantaydı,<br />

222 Yusuf Ziya Bahadınlı, “Milyarlarca İstiridye”, Geçeneğin Karanlığında, s.71<br />

80

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!