19.07.2013 Views

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

dışında başka bir kent isminin kullanılmamış olması bu öykülerin de mekânının Berlin<br />

olabileceğini düşündürmektedir.<br />

Bahadınlı’nın değişen yaşamına paralel olarak öykülerinin mekânı da<br />

değişmiştir. İlk iki öykü kitabı İtin Olayım Ağam ve Haçça Büyüdü Hatiş Oldu’da<br />

“köy”, sonraki öykü kitapları Geçeneğin Karanlığında ve Titanik’te Dans’ta ise<br />

“Almanya/Berlin” öykülerin mekânı olarak öne çıkmaktadır. Yazarın genel tutumu bu<br />

öykülerde de değişmemiş ve mekânlar tasvir ve betimlemelerden uzak bir tutumla<br />

verilmiştir. Yazar yabancı bir yer olarak Berlin’i ayrıntılı olarak anlatmayı tercih etmez;<br />

Almanya’ya dair anlatılanlarda farklılık mekândan çok insan ve onun uygarlığı<br />

üzerinden somutlaştırılır.<br />

Yazarın konularını Almanya’dan alan öykülerinde seslendiği toplumsallık yine<br />

Türklerdir. Bu durum akla yabancı bir yerde geçen öykülerde mekâna ait tanıtıcı ve<br />

açıklayıcı unsurların daha fazla olması gerektiğini getirebilir. Öykülere baktığımızda ise<br />

yazarın böyle bir noktadan hareket etmemiş olduğunu görürüz. Kimi öykülerde<br />

öncekilere kıyasla daha fazla yer verilen doğa tasvirleri, yer yer açıklayıcı bilgiler hiçbir<br />

zaman kendi başına öne çıkmaz. Bu öykülerde de öykünün bir ögesi olarak mekân, arka<br />

plandadır.<br />

“Geçeneğin Karanlığında” adlı öyküde, öykü kahramanı kaldığı yurtta sıkılır ve<br />

bu sıkıntıyla kendisini dışarı atar. Burada yazarın daha önceki öykülerinde<br />

karşılaşmadığımız uzunlukta bir dış mekân tasviri ile karşılaşırız:<br />

“Yol dardı, kıvrım kıvrım. Arada bir araba geçiyordu yanımdan, değercesine.<br />

Gözlerime çarpan ışıktan sicimler, beni yürüdüğüm yolun romantizminden sıyırıyordu.<br />

Sonra güneşli bir başka dünyaya girmiş gibi oldum. Bir yanda mini dinlenme evleri, ulu<br />

ağaçlar dizili bir yanda ve çağlayanın oluşturduğu göl. Direklerden, ağaçlardan ışık<br />

yağıyor. Göldeki ördekler yeşilbaşlı, sonra kuğular: Uzun bir boyun üstünde iki<br />

karagöz, kırmızı burun, kıpırtısız, işlevli. Kuşlar! Dallar, çatılar, direklerin tepesi sarı<br />

gagalı, sığırcık benzeri kuşlar. Fısıldıyorlar, iç çekiyorlar, ıslık çalıyor, çığrışıyorlar.<br />

Gölün suyu evlerin aralarına uğultuyla dökülüyor, yukarda öfkeli, aşağıda sakin!<br />

Çimenli-çiçekli evler, mini havuzlar, kırmızı balıklar, salıncaklar, gölgelikler,<br />

köpekler… bir ağaç, salkımsöğüt. İnsan dalları arasında yaprakları iteleyerek ortaya<br />

çıkacak gülümseyen bir çift kadın gözü arıyor. Ve ben bu ortamla uyum içindeyim<br />

77

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!