ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
“Pencere” adlı öyküde Köy Enstitülerine değinilmektedir. Bu okulların ülke için<br />
ne kadar önemli olduğu aktarıldıktan sonra kapatılması üzerine duyulan kızgınlık<br />
anlatıcı tarafından yansıtılır. Burada söylenenler, kendisi de Köy Enstitüsünde okumuş<br />
olan ve daha sonra bu okullarda öğretmenlik yapan yazarın görüşleri ve duygularıdır:<br />
“Ey eli kalem tutan yazarlar! Ey kürsülerde bağıran politikacılar! Ey aydınlar!<br />
Ey ağalar! Ey vatandaşlar! Size sesleniyorum:<br />
Ben otuz beş yaşında, uzak, çok uzak; yaşlı, çıplak sıradağlar gerisinde<br />
yüzyılların dokunamadığı bir köyden gelen Ali’yim. Yedi yaşımda değilim artık. Benim<br />
gibi binlerce var. Oysaki milyonlarca olabilirdi. Ben demek Türkiye demektir. Çünkü<br />
ben yirmi milyondan biriyim. Şimdi yirmi milyon karanlıklar içindedir...<br />
Temelini ben kazmıştım. Duvarlarını ben örmüştüm. Çatısını ben çatmıştım.<br />
Penceresini ben açmıştım. Bütün bunlar benim öz malımdı.<br />
Temelimi kapattılar, duvarlarımı yıktılar. Çatımı başıma indirdiler. Penceremi<br />
kapadılar. Köy Enstitüleri karanlığa açılan bir pencereydi, kapadılar penceremi.<br />
Kapadılar, ışıktan, aydınlıktan, uyanıştan, haktan, halktan korkanlar, kapadılar.<br />
Bunalıyorum be! Bunalıyorum, açın penceremi..” 61 .<br />
“Liza’nın Elleri” adlı öyküde ise bir resim sergisinde, Mona Lisa tablosu<br />
üzerinden çağrışımlarla anlatıcının bazı anıları aktarılır. Bu öyküde de anlatıcı/yazar<br />
özdeşliğini görürüz. Öyküde insanlar, iyi ve kötü insanlar olarak, el imgesi üzerinden<br />
bir fotoğrafa yerleştirilir.<br />
“Anamı aylardır görmemiştim. On iki, on üç yaşlarındaydım. Anam tarladan<br />
ekin yolmadan dönüyordu. Güneş yeni batmıştı. Ufku kızıllık bürümüştü. Babam atlı,<br />
anam yayaydı. Beni gördüler, bir süre boş boş baktılar. Sonra tanıdılar, çok şaşırdılar.<br />
Babam attan inerken anam bana doğru koştu. Ben de koştum, kucaklaştık. Anamın<br />
ellerini aradım. Bir elinde orak vardı, bir elinde başak demeti. Oraklı elini elime aldım<br />
öpmek için. Eli rende gibiydi. Taze, çocuk dudaklarımı bastırınca anamın rende eline,<br />
dudağımın kanadığını duydum... Anamın orak-başaklı, rende ellerini Leonardo hiç<br />
görmedi...” 62 .<br />
“Tabanca Çekildi mi Vurulur”, yazarın otobiyografik özellikler taşıyan<br />
öykülerindendir. Seçim çalışmaları için bir ilçeye giden parti heyetinin bu ilçede linç<br />
edilmek istenmesi anlatılır ve bir provokasyon sergilenir. Öyküde isim belirtilmemiş<br />
olsa da bahsedilen parti TİP (Türkiye İşçi Partisi)’tir. Yusuf Ziya Bahadınlı da TİP<br />
61 Yusuf Ziya Bahadınlı, “Pencere”, İtin Olayım Ağam, s.67<br />
62 Bahadınlı, “Liza’nın Elleri”, Haçça Büyüdü Hatiş Oldu, s.77-78<br />
21