ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
168<br />
Güllüce’de geçen bir diğer roman olan Güllüceyi Sel Aldı’da ise köyün<br />
kahveleri mekân ögesi olarak işlevsel bir biçimde kullanılmıştır. Romanın hemen<br />
başında Memiş Kahya’nın kasabada kaymakamlığın açılmasını beklemek için girdiği<br />
kahve, romandaki aksiyonun ilk konuşulduğu mekân olur. Bu bölümde kahveyle ilgili<br />
bir ayrıntı verilmezken kahvedekiler ve Memiş Kahya, Güllüce’de yapılacak seçimleri<br />
konuşurlar.<br />
Güllüce Köyü’nde Mustafa’nın Kahvesi bir seçim meydanı işlevi görür. Taraflar<br />
toplantılarını burada yaparlar. Köylüler seçim hakkında burada konuşurlar. Hatta seçim<br />
kavgası bile Mustafa’nın Kahvesi’nde olur. Yazar, köyde yapılan bir seçimle ilgili<br />
olarak köylülerin en önemli buluşma mekânı olan kahveyi işlevsel olarak kullanmıştır.<br />
Romanda, Mustafa’nın Kahvesi ile ilgili bir tasvir ya da ayrıntı yoktur. Kahvede<br />
yaşanan olaylar, insanlar ve konuşulanlar ön plandadır.<br />
Lidya Gözleri Yaprak Yeşili romanında kahve mekân ögesi olarak sadece bir<br />
yerde karşımıza çıkar. Eren’in annesinin ölümü üzerine gittiği Egeşehri’nde oturduğu<br />
kahve, onun için hem canını sıkan gerçeklerle karşılaştığı hem de bu gerçeklere<br />
kendince meydan okuduğu bir muharebe alanı olur:<br />
“Kahvelere gittim, yine domino, yine altmışaltı, ‘çay biir! diye yine bağırıyor<br />
garson. En çok gittiğim birinde oturmak istedim.<br />
Bu kahve, birkaç basamaklı merdivenle çıkılan, köşede ve pencerelerinin<br />
bazılarının caddeye, bâzılarının da bir meydana baktığı geniş bir yerdi. Şimdi<br />
oturduğum masadan hem cadde hem meydan görünüyordu ve bu nedenle de kahvenin<br />
en aranılan yeriydi. Kahve sahibi, gözleri kapı ve pencerelerde, müşteriye belli bir<br />
mesafeden bakan, kendinden emin biriydi. Kahveye gelenler ortaya bir selâm veriyor,<br />
boş bulduğu bir sandalyeyi çekip oturuyor; kahve sahibine havadan sudan iki söz<br />
söyledikten sonra ne içeceğini söylüyordu. Kahve sahibiyse ‘evet’, ‘hayır’, ‘doğru’,<br />
‘haklısın’ türünden cevaplar veriyordu.<br />
Kahveci beni yakından tanıyordu; babamın öldüğünü biliyordu, annemin<br />
öldüğünü de duymuştu.<br />
‘Başın sağolsun üzüldük’ dedi; ardından da beklenen soru geldi:<br />
‘Uzaklardaymışsın, dedikleri doğru mu?’ Sonra ekledi:<br />
‘Baban Morbenekliymiş, Hacıdeden biliyor muydu?’<br />
‘Hayır’ dedim, kahveciye ne anlatabilirdim ki! Konuşmanın sürmesini<br />
istemediğimi bilsin istedim, cebimden çıkardığım gazeteye bakmaya başladım.<br />
[ … ]