19.07.2013 Views

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

işlevsel olarak kullanmamıştır. Evler, olayların geçtiği yerlerden biri olarak romanlarda<br />

yer alır. Köyü konu alan Güllüceli Kâzım, Güllüceyi Sel Aldı ve Lidya Gözleri<br />

Yaprak Yeşili romanlarında iç mekân olarak köy evi karşımıza çıkar.<br />

Güllüceyi Sel Aldı romanında anlatılan köy evi, yoksulluğuyla öne çıkmaktadır:<br />

163<br />

“Köyün evi tümüyle böyleydi; ahırla seki denilen birer göz odadan ibaretti. Seki,<br />

ahır bölümü tabanından (başıboş hayvanın oturulan yere girmemesi için) biraz<br />

yüksekteydi. Kısacası ev hem ahırdı, hem oturma odası. Zorunluydu, ahırın sıcaklığı<br />

sekiye geçerdi. Bu sıcaklık cümle hayvanın soluğu ve dışkısı sonucuydu!” 344 .<br />

Güllüceyi Sel Aldı’da ev içinde geçen bölümlerde hiçbir ayrıntı verilmemiştir.<br />

Yazar, bu romanda iç mekân ögesi olarak evden işlevsel olarak yararlanmamıştır. Ev,<br />

birkaç yerde yemek yenirken konuşulan bir mekân olarak vardır. Ev, bir mekân ögesi<br />

olarak ön planda değildir. Romanda ev içinde geçen önemli olaylardan biri köy<br />

öğretmeni ve karısının misafir olarak Kâzımlara geldiği ve köylülere nasıl dans<br />

edileceğini öğrettiği bölümdür. Burada da yazar eve ait bir ayrıntı vermez.<br />

Lidya Gözleri Yaprak Yeşili’nde Eren’in Morbenek’e geldiği ve dedesi<br />

Gülveli’nin evini bulduğu bölümde yazarın diğer romanlarında görmediğimiz kadar<br />

ayrıntılı bir ev tasviriyle karşılaşırız. Bu tasvirde, Gülveli’nin destansı kişiliğiyle<br />

yaşadığı yer arasında işlevsel bir ilişki kurulmaya çalışılmıştır:<br />

“Gülveli’nin evi, köyün kıyısında yeni sürülmüş kara toprağın ortasında, koca<br />

bedende küçük bir yürek gibiydi. Aşağıya doğru çayırlar uzanıyordu. Bahçenin bir<br />

köşesinde kaynak, kedilerin oynadığı bir iplik yumağı gibi kıpır kıpırdı ve çıktığı yere<br />

geri dönüyordu sanki!<br />

Eve girdiğimde içim ürpermeyle dolmuştu. Evi, bir masal evi, kendimi de masal<br />

kahramanlarından biri gibi hissetmeye başladım.<br />

Ev büyükçe bir odaydı, salon demek belki daha doğru olurdu. Ancak ‘salon’<br />

şehirlilere özgüydü, ‘evlik’ deniyordu burada: Dört direkli, yüksek tavanlı, tavanın<br />

ortasında büyükçe bir pencere. Hani kibrit çöpleriyle ev yapar ya çocuklar: Önce dört<br />

çöple kare yapılır, daraltılarak üstüne bir kare daha, sonra bir daha ve en üstte bir<br />

pencere. Ve duvarlardan tepedeki pencereye yüksele yüksele ilginç bir tavan oluşur; işte<br />

öyle. Direklerde buğday başağından süslükler asılıydı. Tepeden gelen ışık yetmemiş<br />

olmalı ki evliğin bir duvarına iki pencere daha açılmış; bir yanında da yatak, yorgan,<br />

yastıktan ikinci bir duvar oluşmuştu. Duvarın bir bölümünde raf içinde bakır tabaklar,<br />

344 Bahadınlı, Güllüceyi Sel Aldı, s.16.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!