ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
161<br />
Açılın Kapılar romanı da Berlin metrosunda, Kerem’in gözlemleriyle<br />
başlamaktadır. Burada Almanlar ve Türkler karşılaştırılmış, iki farklı dünya<br />
sergilenmeye çalışılmıştır:<br />
“Almanlar anlamadıkları bağrılarak söylenen bu sözlerin nerden geldiğine<br />
bakıyor arada bir sonra suskunluklarını sürdürüyorlardı. Orta yaşlı bir adam kanapenin<br />
bir köşesine başını dayamış uyuyordu, insan başkasının yanında uyumamalı diye<br />
düşündüm. Bir genç kız pantolonu diz altlarından bağlı, yerde önünde yatan köpeğini<br />
azarlıyordu boynundaki kayış bağı çekerek, köpek havlıyordu durmadan. ‘Almanlar<br />
birine buyurmak isterler her zaman’ demişti Hasan, ‘onun için köpek beslerler. Bir de<br />
yalnızlık tabii.’ Köpekli kızın yanında bir kız daha vardı, bir genç adamla yarı uyur<br />
haldeydiler, gözleri kaymıştı, başları birbirine yaslı. Kızın ayağı çarpık duruyordu,<br />
gözaltları mor, kimse ilgilenmiyordu. Karşımda bir genç oturuyordu, kara kalın kaşlı,<br />
pos bıyıklı. Elindeki tespihi cebine koydu, eğildi ellerini ayaklarına değdirdi,<br />
gülümsedi. Bıyığını sıvazladı, birkaç kez bir elini yukarı kaldırdı indirdi, bir süre de<br />
sağa sola çevirdi. Sağ bacağını titretmeye başladı topuğunu kaldırarak. Ağzını birkaç<br />
kez açtı kapadı, gülümsedi ve bir eliyle kanepenin demirinden tuttu, konuşan kadınlara<br />
bakmaya başladı” 340 .<br />
Lidya Gözleri Yaprak Yeşili’nde bu kez Eren, otobüs yolculuğunda<br />
gözlemlerini aktarır. Annesinin hasta olduğu haberini alan Eren, Morbenek’ten<br />
Egeşehrine doğru yolculuk yapmaktadır. Yolculuk, Morbenek’ten farklı özellikleri olan<br />
bir yerleşim yerine yapılır. Eren, bu farklılığı yadırgar, kendi kültürüne düşman görür:<br />
“Otobüs hayli eskiceydi: Koltuk yaylarının bozukluğu, daha çok köyler arasında<br />
işleyen bir araba izlenimi veriyordu ve durmadan sallıyordu. Yakınımda oturanları<br />
otobüsün eskiliği, rahatsızlığı pek etkilemiyor olmalıydı. Pencereden dışarı baktım, aynı<br />
sarılık: Uzakta tek başına kalmış, yaprakları yeşil ya da mor bir dağ armudu, üstünde bir<br />
kuş yuvası.<br />
Yanımdaki genç adamı tanımak istiyorum, sorular soruyorum, her seferinde ‘ben<br />
mi?’ diyor! Ne kadar ağırkanlı. O yöredenmiş, sonradan anlıyorum, sıradan bir soruma<br />
bile ‘ben mi?’ diyerek düşünmek için zaman kazanıyor.<br />
[ … ]<br />
Koltuklara tutuna tutuna indim. Tam karşımda bir yapının duvarında iri harflerle<br />
bir yazı gözüme ilişti: “Elimizde Kur’an…’ Gerisini tamamlayamadım o anda (sonra<br />
340 Bahadınlı, Açılın Kapılar, s. 9