19.07.2013 Views

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ayağımızın sinirli devinimleriyle bir tavşan önlemliliği içinde dibine yattığımız çam<br />

ağaçları!..” 328 .<br />

155<br />

Güllüceyi Sel Aldı romanında kent, seçimler ile gelişmelerin zaman zaman<br />

ilgilendirdiği kadarıyla yer alır. Bunlardan birinde Bizim Parti’den Ali ve arkadaşları<br />

adaylık durumunu görüşmek üzere kente giderler. Romanda gidilen kentin neresi<br />

olduğu hakkında bilgi verilmemiştir. “İl, kent” sözcükleriyle belirtilen bu kentin neresi<br />

olabileceğine dair bir ipucu da yoktur.<br />

Sadık da adaylık görüşmesi için Ankara’ya gider. Burada Meclis’e giderek<br />

milletvekili Engin Markacıoğlu ile görüşür fakat kente dair bir ayrıntı yoktur.<br />

Lidya Gözleri Yaprak Yeşili adlı romanda dış mekân ögesi olarak kent yer alır.<br />

İlk olaral Lidya ve ailesi Morbenek’ten ayrılarak kente taşınırlar. Yazar, kentin neresi<br />

olduğu hakkında bilgi vermez, sadece “İl” olarak bahseder. Romanda annesinin hasta<br />

olduğu haberini alan Eren de Morbenek’ten ayrılarak kente doğru yol alır. Kent,<br />

Bahadınlı’nın diğer romanlarına benzer bir kimlikle karşımızdadır. Kent, farklı olduğu<br />

için onları kabul etmeyen ve sürekli huzursuz eden bir yerdir. Eren, yolculuk yaptığı<br />

Egeşehrine giderken Lidya’ların yaşadığı İl’e uğrar. Otobüsten iner inmez saldırıyla<br />

karşılaşır. Lidya’nın ailesi yaşamlarına kentin nasıl girdiğini anlatırken yazarın bir<br />

başka romanında Kâzım’ın başına gelenlerin bir benzerini Lidya’nın da yaşamış olduğu<br />

dikkati çeker:<br />

“Lidya, okulun ilk günlerinde çok sevinçliydi. Şehir, köyden çok farklıydı.<br />

Sözgelimi yollar taş döşemeydi; çarşısı, pazarı, hamamı vardı. Renk renk araba, polis,<br />

asker, büyük büyük yapı onu, kendininmişçesine gururlandırıyor; köydeki arkadaşlarına<br />

övgülü mektuplar yazıyordu. Lidya’nın hayatı sanki değişmişti, daha doğrusu öyle<br />

düşünüyordu: Lâcivert okul önlüğü, şapka, her gün boyayıp parlattığı ayakakbılar… Ve<br />

yeni bilgiler ediniyordu; dili de düzeliyor, değişiyordu: ‘Kölge’ demiyordu sözgelimi,<br />

‘gidek-gelek’ demiyordu, ‘gelirkene-giderkene’ demiyordu; boynunu sağa sola<br />

döndürerek kütletmiyordu, parmaklarını da; yemek yerken ağzını şapırdatmıyordu. Yeni<br />

yeni arkadaş ediniyordu, herkes onu seviyordu. Önceleri ders kitaplarından<br />

öğrendikleri, arkadaşlarının öğrendiklerinin benzeriydi kuşkusuz. Ama bunun yetmediği<br />

bir gün anlaşıldı: Öğretmeninin ‘nerelisin?’ diye sormasıyla çok şey değişti; o günden<br />

sonra kim ‘nerelisin?’ diye sormuşsa, ardından her türlü üzüntüyü birlikte getirmiş,<br />

dersliği bir sis bulutu kaplar olmuştu: O gülümseyen bakışlar, o candan davranışlar<br />

328 Yusuf Ziya Bahadınlı, Güllüceli Kâzım, s.118.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!