19.07.2013 Views

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

apartmanda kapıcıydı. Ben korkuyordum; kentte beni dövebilirler, belki de öldürürlerdi.<br />

Bu duygumu babama açtım bir gün:<br />

‘Beni kesmezler mi kentte, baba?’ dedim” 326 .<br />

154<br />

Romanda bunun dışında iki yerde kent ile ilgili bilgi verilir. Kâzım’ın ağzından<br />

aktarılan bilgilerde tasvirden çok kente dair sosyolojik bilgilerle karşılaşırız:<br />

“Kent bir koyağın eteğinde, uzun zamandır akan bir selin bıraktığı moloz<br />

yığınlarını andırıyordu. İçinde çocuklar evcilik oynamış da molozları sağa sola saçıp<br />

dökmüştü sanki! Yüzyılların ilgisizliği her taşında kendini gösteriyordu. Koyağın bir<br />

yanı yıl boyu yeşil, çam, meşe, ardıç koyun koyuna, bir yanıysa taştı, kayalıktı. Bir de<br />

kötü bir olay geçmişti, kötü bir anıydı kent için. Bir başkaldırı. Bir haksızlığa, bir<br />

zorbalığa ya da bir halkın onurunu hedef alan bir güce değildi ama. Bin dokuz yüz<br />

yirmilerde kent beyinin derebeylik düzenini sürdürmede engel saydığı yeni oluşan<br />

ulusal güce karşıydı. Ve kentlinin başkaldıran bu soya karşı belli bir tavrı olmamıştı.<br />

Karşı mıydılar, yanında mı, anlaşılmıyordu. Ama şu bir gerçekti ki, kravatlı, pantolonlu,<br />

diplomalı kentli, haftada bir pazara gelen, kravata eşek yuları diyen, şalvarlı, alfabesiz<br />

kimi köylüden daha bağnaz, daha tutucuydu…” 327 .<br />

Romanda kent bir mekân olarak Kâzım için neredeyse canlı bir düşmandır.<br />

Kâzım’ın aşağılandığı, horlandığı bu kente karşı duyduğu kin, arkadaşıyla uzandığı bir<br />

tümsekten görünen kenti anlatışında kendisini göstermektedir:<br />

“ ‘Of’ dedi Hasan, ‘yorulmuşum, biraz dinlenelim.’<br />

Yere gelişgüzel uzandık.<br />

Kent çok aşağılardaydı şimdi. Her yeri bir bir görüyorduk. İşte Büyük Cami.<br />

Yapısının görkemine, nice emeğin sonucu göklere yükselen minaresine bakarak,<br />

yapanın eline sağlık diyorum. Bir yandan da geniş, yüksek kubbelerinde yankılanan<br />

beni dışlayan, beni aşağılayan sese başkaldırıyorum! İşte saat kulesi, her saat başı,<br />

zamanı duyuran sesiyle beni hüzünlendiren, yaşama sevincimi kıran saat kulesi. Parke<br />

taşlarına korka korka bastığım, dükkânlarına girmeye çekindiğim, kahvelerinde çayıma<br />

tükürülen, lokantalarında etin kemiğini, yemeğin artığını veren çarşı!sonra evler,<br />

kapılarında eli sopalı, beni dövmeye hazır amcaların beklediği duygusunu veren evler!<br />

Ve ‘ne yatıyorsunuz burada lan!’ korkusuyla her an kalkıp kaçmaya hazır yarı uzatılı<br />

326 Yusuf Ziya Bahadınlı, Güllüceli Kâzım, s.92.<br />

327 Bahadınlı, age., s.117.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!