ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
omanda da çeşitli sebeplerle Almanya’da yaşamak zorunda kalan politik kadroların<br />
yaşamları anlatılır.<br />
140<br />
Açılın Kapılar yazarın Almanya’da yazdığı ilk romanıdır. Bahadınlı bu<br />
romanında, bir grup Türk’ün sürgün yaşamını anlatır. Roman, Kerem Toprak adlı<br />
roman kişisinin gözünden Almanya’da yaşayan ya da yaşamak zorunda kalan politik<br />
insanların üzerine tutulan bir aynadır ve yaşamının bir bölümünü Almanya’da geçirmek<br />
zorunda kalan yazarın yaşamından izler taşır.<br />
Açılın Kapılar romanı, Decameron tarzı bir öykülemeye sahiptir. Berlin’de bir<br />
bahçede biraraya gelen Kerem Toprak, Sümer, Metin, Orhan, Yıldız, Akçay, Yüksel,<br />
Hasan, Engin, Sevgi, Naime Hanım, Yelda, Coşkun (asıl adı Ünal), İnge, Martin, Horst<br />
çeşitli konuları tartışırlar. Roman kişileri, geçmişe dönük bazı olayları anlatırken içinde<br />
yaşadıkları Alman toplumu ve kendileri ile ilgili düşüncelerini aktartırlar. Romanda<br />
anlatıcı Kerem Toprak’tır. Yazarın kendisi olarak düşünebileceğimiz Kerem Toprak,<br />
tartışmaların içinde fazla yer almamakla birlikte, iç monolog biçiminde düşüncelerini<br />
aktarır. Kerem Toprak, bahçede bulunanların bir kısmı hakkında şunları aktarmaktadır:<br />
“Orhan, o iyi bir konukseverdi ve bu duygu gözlerinde bir Samanyolu gibi<br />
şavkıyordu. Bu içtenlikti bizi bir araya getiren belki. Tez kızıyor, tez seviyorduk, tez<br />
üzülüyor tez seviniyorduk. Aynı dili konuşmanın bir güzelliği vardı, aynı ülkede<br />
doğmuş olmanın. Bir de aynı şeyi isteyebilseydik, keşke her şey kebap kokusu gibi<br />
doğal ve birleştirici olsaydı. Sonra ne olacaktı, bunu biliyorduk, bu yüzden kendimize<br />
uyan birer siper kazmıştık. Sözgelimi ben pijamayla kalkıp gelmişim sanki ülkemden ve<br />
kendimi hep pijamalı duyumsuyordum. Üzüntüyü belirlemenin görevi salt gözyaşlarına<br />
verilmemişti. Orhan iyiliğin tablosunu yapıyordu gülümsemeyi fırça gibi tutarak ve<br />
belki bu nedenle hep çiçek resmi yapıyordu. Sümer “düşünce” ile davranış arasında<br />
köprü arıyordu. İnge’yle Yıldız’ı yakından tanıyordu Hasan, Akçay’ın söyleyişiyle<br />
listesindekiler miydi? Yıldız’ın derdi başkaydı şimdi. Yüksel koreograflıktan başka yeni<br />
meslekler arıyordu, yeni serüvenler için. Akçay yirmi yıldır öğrenciydi, Türkiyeli<br />
üniversite adaylarına Almanca dersi veriyordu. Engin işinden memnundu, Alman-<br />
yabancı ilişkilerini inceleyen bir enstitüde çalışıyordu, iyi para alıyordu, bekardı güzel<br />
bir Alman arkadaş edinmişti yeni. Naime Hanım kebapla kuru fasulyeyle oyalanıyordu.<br />
Sevgi’nin sabahki çekingenliği geçmiş gibiydi Coşkun’a çay ikram ediyordu, sık sık.