YÜKSEK LİSANS TEZİ - Çukurova Üniversitesi
YÜKSEK LİSANS TEZİ - Çukurova Üniversitesi
YÜKSEK LİSANS TEZİ - Çukurova Üniversitesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
T.C.<br />
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ<br />
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />
İKTİSAT ANABİLİM DALI<br />
BEŞERİ SERMAYENİN İKTİSADİ GELİŞMEDEKİ ROLÜ<br />
VE<br />
ÖNEMİ: ADANA İLİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA<br />
Bilgehan GÖKÇEN<br />
<strong>YÜKSEK</strong> <strong>LİSANS</strong> <strong>TEZİ</strong><br />
ADANA - 2006
T.C.<br />
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ<br />
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />
İKTİSAT ANABİLİM DALI<br />
BEŞERİ SERMAYENİN İKTİSADİ GELİŞMEDEKİ ROLÜ<br />
VE<br />
ÖNEMİ: ADANA İLİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA<br />
Bilgehan GÖKÇEN<br />
Danışman: Prof. Dr. Nejat ERK<br />
<strong>YÜKSEK</strong> <strong>LİSANS</strong> <strong>TEZİ</strong><br />
ADANA - 2006
<strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,<br />
Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında <strong>YÜKSEK</strong> <strong>LİSANS</strong> <strong>TEZİ</strong><br />
olarak kabul edilmiştir.<br />
Başkan : Prof. Dr. Nejat ERK<br />
(Danışman)<br />
Üye : Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU<br />
Üye : Prof. Dr. Altan ÇABUK<br />
ONAY<br />
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.<br />
....../...../…….<br />
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ<br />
Enstitü Müdürü<br />
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve<br />
fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri<br />
Kanunu'ndaki hükümlere tabidir.
ÖZET<br />
BEŞERİ SERMAYENİN İKTİSADİ GELİŞMEDEKİ ROLÜ<br />
VE<br />
ÖNEMİ: ADANA İLİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA<br />
Bilgehan GÖKÇEN<br />
Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı<br />
Danışman: Prof Dr. Nejat ERK<br />
Ağustos 2006, 111 sayfa<br />
21. yüzyıl ekonomilerinin analizinde, ülkelerin sosyo-ekonomik göstergeleri daha<br />
fazla önem kazanmıştır. Sonuç olarak, son 25 yıla kadar hak ettiği ilgiyi göremeyen beşeri<br />
sermaye daha fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Böylece işgücü, sermaye, doğal kaynaklar ve<br />
girişimci gibi klasik üretim faktörlerine ilave olarak, son yıllarda beşeri sermayenin artan<br />
önemi büyüme ve gelişme politikalarının yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmıştır. Bu<br />
bağlamda, bu tezde beşeri sermaye ve rekabet arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığı<br />
araştırılmıştır. Özellikle, Adana bölgesindeki imalat sanayinden seçilen firmaların beşeri<br />
sermaye ölçümü olarak 14 soruyu içeren bir anket geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Bağımlı<br />
değişken tarafında, rekabet gücü göstergesi olarak firmaların vergi matrahları kullanılmıştır.<br />
Firmalar, kar bildiren ve zarar bildiren firmalardan oluşan iki gruba ayrılmıştır. Böyle ikili bir<br />
ayırıma, zarar bildiren firmalar için hiçbir vergi matrahı mümkün olmadığı için gerek<br />
duyulmuştur. Sonuçta, beşeri sermaye göstergelerinin firmaların kar olasılıkları üzerindeki<br />
etkisini değerlendirmek için bir Probit Modeli oluşturulmuş ve kullanılmıştır. Sonuçlar, bütün<br />
beşeri sermaye göstergeleri içinden yalnızca toplam çalışma süresinin ve bayan işgücü<br />
katılımının kar olasılıklarını önemli ölçüde arttırdığını açıklamaktadır. Ayrıca tekstil kukla<br />
değişkeni, tekstil endüstrisindeki firmaların diğer firmalardan daha düşük kar olasılıklarına<br />
sahip olduğunu belirtmektedir.<br />
Anahtar Kelimeler:Beşeri Sermaye, Ekonomik Büyüme, Ekonomik Gelişme, Probit Modeli.<br />
ii
ABSTRACT<br />
THE ROLE AND IMPORTANCE OF HUMAN CAPITAL IN THE ECONOMIC<br />
DEVELOPMENT: AN APPLICATION FOR ADANA<br />
Bilgehan GÖKÇEN<br />
M.A. Thesis, Department of Economics<br />
Supervisor: Professor Nejat ERK<br />
August 2006 111 pages<br />
In the analysis of the 21st century economies, the socio-economic indicators of<br />
countries have gained more significance. As a result, human capital, which has not received<br />
the attention it deserves until the last quarter century, has started to attract more attention.<br />
Thus, the increasing importance of human capital, in addition to classical production factors,<br />
such as labor, capital, natural resources, and entrepreneurship, in recent years has necessitated<br />
reconsideration of growth and development policies. In this regard, whether a meaningful<br />
relationship exists between human capital and competition is investigated in the following<br />
thesis. Specifically, an inquiry which consists of 14 questions was developed and used as a<br />
measure of human capital of selected firms in manufacturing in the Adana area. On the<br />
dependent variable side, the tax bases of the firms were used as a proxy for competitiveness.<br />
In particular, the firms were divided into two groups consisting of firms reporting profits and<br />
firms reporting losses. Such a binary division was needed since no tax base was available for<br />
the firms, reporting losses. Finally, a Probit Model was constructed and used to assess the<br />
impact of human capital indicators on the firms' profit probabilities. The results reveal that of<br />
all the human capital indicators only seniority and female participation increase the profit<br />
probabilities significantly. Also, a textile dummy indicates that the firms in the textile industry<br />
have lower profit probabilities than others.<br />
Keywords: Human Capital, Economic Growth, Economic Development, Probit Model.<br />
iii
TEŞEKKÜR<br />
Tez çalışmam süresince çalışmalarımda bana her türlü yardımı ve desteği sağlayan,<br />
ilgisini esirgemeyen danışmanım Prof. Dr. Nejat ERK’ e, tez jürisinde yer alan ve tezimin<br />
şekillenmesinde önemli katkıları bulunan Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU’ na ve Prof. Dr. H.<br />
Altan ÇABUK’ a sağlamış oldukları katkılardan dolayı sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı<br />
sunarım.<br />
Tez süresi boyunca gerek en değerleri fikirleri ve yardımlarıyla tezimin kitlendiği<br />
noktalarda bana çıkış noktası sağlayan gerekse bu sıkıntılı süreçte her türlü manevi<br />
desteklerini benden esirgemeyen Doç Dr. Seda ŞENGÜL’ e, Yrd. Doç. Dr. Kenan LOPCU’<br />
ya, Yrd. Doç. Dr. Sanlı ATEŞ’ e ve arkadaşım Arş. Gör. Selim ÇAKMAKLI’ ya şükranlarımı<br />
bir borç bilirim.<br />
Sadece bu süreçte değil, hayatımın her aşamasında maddi ve manevi her türlü<br />
desteklerini benden esirgemeyen, bugünlere gelmemde ki en büyük katkıyı sağlayan ve asla<br />
haklarını ödeyemeyeceğim değerli aileme minnet ve şükranlarımı sunarım.<br />
iv
İÇİNDEKİLER<br />
ÖZET.................................................................................................................................ii<br />
ABSTRACT......................................................................................................................iii<br />
TEŞEKKÜR……………………………………………………………………………..iv<br />
TABLOLAR LİSTESİ....................................................................................................viii<br />
ŞEKİLLER LİSTESİ.......................................................................................................ix<br />
GİRİŞ.................................................................................................................................1<br />
BÖLÜM I<br />
BEŞERİ SERMAYE, KALKINMA VE REKABET GÜCÜ<br />
1.1. Beşeri Sermaye Kavramı.............................................................................................4<br />
1.1.1.Beşeri Sermayenin Tanımı..................................................................................4<br />
1.1.2.Beşeri Sermayenin Ölçümü................................................................................7<br />
1.1.3.Literatür Taraması............................................................................................12<br />
1.1.4.Beşeri Sermaye Kavramının Gelişimi ve Büyüme Teorilerinde Beşeri Sermayeye<br />
Bakış................................................................................................................19<br />
1.1.4.1. Klasik Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye ........................................19<br />
1.1.4.2. Marxist Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye ......................................22<br />
1.1.4.3. Neo-klasik Büyüme Modeli ve Beşeri Sermaye...................................23<br />
1.1.4.3.1.Schultz ve Beşeri Sermaye Teorisi(Schultz Modeli)..............26<br />
1.1.4.3.2.Zvi Grilliches........................................................................30<br />
1.1.4.3.3.Mankiw-Romer-Weil(MRW) ...............................................31<br />
1.1.4.4. İçsel Büyüme Teorileri Kapsamında Beşeri Sermaye .........................32<br />
1.1.4.4.1.Romer...................................................................................33<br />
1.1.4.4.2.Lucas ....................................................................................34<br />
1.1.4.4.3.Jones.....................................................................................36<br />
1.2. Kalkınma ..................................................................................................................39<br />
1.2.1.Kalkınma Kavramının Tanımı, İçeriği ve Gelişimi ...........................................39<br />
1.2.2.Kalkınma Kavramının Gelişimi ve Kalkınma Teorilerinin Ortaya Çıkış<br />
Süreci...............................................................................................................43<br />
1.3.Rekabet Gücü............................................................................................................46<br />
1.3.1.Rekabet Gücü: Tanımı, Göstergeleri, Beşeri Sermaye ve Kalkınmayla İlişkisi..46<br />
v
BÖLÜM II<br />
TÜRKİYE’NİN KALKINMA SÜRECİNDE BEŞERİ SERMAYENİN YERİ<br />
2.1.Türkiye’nin Kalkınma Sürecinde Eğitimin Önemi.......................................................50<br />
2.2.Türkiye Kalkınma Sürecinde Sağlık Sektörünün İncelenmesi......................................59<br />
2.3.Göç Olgusunun Türkiye’nin Kalkınma Süreci Açısından İncelenmesi.........................61<br />
BÖLÜM III<br />
ADANA İMALAT SANAYİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA<br />
3.1 Adana İmalat Sanayi Üzerine Bir Uygulama...............................................................64<br />
3.1.1.Araştırmanın Yöntemi........................................................................................65<br />
3.1.1.1.Hipotez...................................................................................................65<br />
3.1.1.2.Tanımlar.................................................................................................66<br />
3.1.1.3. Veriler ve Toplanması ..........................................................................66<br />
3.1.1.4.Verilerin Çözümü ve Yorumlanması ......................................................67<br />
3.1.2. Örneklemin Genel Nitelikleri ...........................................................................67<br />
3.1.3. Örneklemin Çapraz Tablolar Aracılığıyla Analizi.............................................73<br />
3.1.3.1.Bireylerin ve Ebeveynlerinin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki.......73<br />
3.1.3.1.1.Babaları ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki...74<br />
3.1.3.1.2.Anneleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki..75<br />
3.1.3.2.Ebeveynlerin Meslekleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki<br />
İlişki .....................................................................................................77<br />
3.1.3.2.1.Babaların Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları...77<br />
3.1.3.2.2.Annelerin Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları ..78<br />
3.1.3.3.Bireylerin Niteliklerine Göre Gelirlerinin Dağılımı.................................80<br />
3.1.3.3.1.Deneyime Göre Gelir Dağılımı ...............................................80<br />
3.1.3.3.2.Öğrenim Düzeylerine Göre Gelir Dağılımı..............................81<br />
3.2.Örneklemin Probit Aracılığı ile Analizi.......................................................................82<br />
3.2.1.Veri Tabanları....................................................................................................83<br />
3.2.2.Değişkenler ve Tanımları...................................................................................83<br />
3.2.3.Metodoloji ve Ampirik Sonuçlar........................................................................85<br />
SONUÇ ..........................................................................................................................................90<br />
KAYNAKÇA ................................................................................................................................92<br />
vi
EK ....................................................................................................................................108<br />
ÖZGEÇMİŞ ...............................................................................................................................111<br />
vii
TABLOLAR LİSTESİ<br />
Tablo 1.1. Bölgelere Göre Eğitimin Ortalama Getirisi (yüzde) ............................................16<br />
Tablo 1.2. Cinsiyet İtibariyle Eğitimin Getirisi (yüzde) .......................................................16<br />
Tablo 2.1. Türkiye’deki Okur-Yazar Oranının Yıllara ve Cinsiyete Göre Artış Oranları .......54<br />
Tablo 2.2. Türkiye’de 6 ve Daha Yukarı Yaştaki Nüfusun Eğitim Durumu(2000 yılı) .........55<br />
Tablo 2.3. MEB Bütçesinin GSMH ve Konsolide Bütçeye Oranı(%)....................................56<br />
Tablo 2.4. Bütçe İçerisinde Eğitim Hizmetleri (Cari Fiyatlarla, Milyar TL) .........................57<br />
Tablo 2.5. Sağlıkla İlgili Demografik Göstergeler ................................................................61<br />
Tablo 3.1. Verilerin Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı............................................................68<br />
Tablo 3.2. Verilerin Toplam Çalışma Süresi ve Yaşa Göre Dağılımı.....................................69<br />
Tablo 3.3. Verilerin Toplam Çalışma Süresi ve Cinsiyete Göre Dağılımı..............................70<br />
Tablo 3.4. Eğitim Durumuna Göre Cinsiyetlerin Dağılımı....................................................71<br />
Tablo 3.5. Eğitim Durumuna Göre Yaş Dağılımı..................................................................72<br />
Tablo 3.6. Babanın Eğitim Durumu*Kişinin Eğitim Durumu Çapraz Tablosu......................74<br />
Tablo 3.7. Annenin Eğitim Durumu*Kişinin Eğitim Durumu Çapraz Tablosu......................76<br />
Tablo 3.8. Babanın Mesleği*Eğitim Durumu Çapraz Tablosu..............................................78<br />
Tablo 3.9. Annenin Mesleği*Eğitim Durumu Çapraz Tablosu..............................................79<br />
Tablo 3.10. Aylık Toplam Gelir*Toplam Çalışma Süresi Çapraz Tablosu............................80<br />
Tablo 3.11. Aylık Toplam Gelir*Eğitim Durumu Çapraz Tablosu........................................82<br />
Tablo3.12. Probit Modelinin Tahmin Edilen Katsayılarına İlişkin Hesaplanan Test<br />
viii<br />
İstatistikleri......................................................................................................88
ŞEKİLLER LİSTESİ<br />
Şekil 1.1. İnsani Kalkınma İndeksi......................................................................................42<br />
Şekil 1.2. Rekabet Gücü Göstergeleri..................................................................................48<br />
ix
GİRİŞ<br />
Bugünün dünyasında hazır olarak bulduğumuz pek çok bilgi, beceri, yetenek<br />
aslında yüzlerce yıllık bir kültürel gelişimin ve birikimin ürünüdür. Birbirini izleyen<br />
nesiller bir önceki dönemden gelen çeşitli bilgileri öğrendiler, kendilerine uygun<br />
olanları kullandılar, uygun olmayanlara da uyum sağlamaya çalıştılar ve onlar da<br />
öğrendiklerini kendilerinden sonra gelenlere aktardılar. Dünyanın insanla tanışmasından<br />
beri süregelen bu durum, iletişimin ve teknolojinin akıl almaz bir hızla ilerlediği bilgi<br />
çağına geçilmesiyle hızına yetişilemez bir sürece dönüştü.<br />
İçinde bulunduğumuz bu çağ pek çok yazar ve araştırmacı tarafından bilgi çağı<br />
olarak adlandırılmaktadır. Artık bu yüzyılda gelişebilmek ve büyüyebilmek için<br />
teknolojiye başvurulması olmazsa olmazlardan olmuştur. Yani kalkınma ve büyümenin,<br />
ticarette başarı sağlamanın ve daha adil bir gelir dağılımı elde etmenin temelinde bilim,<br />
teknoloji ve ar-ge çalışmaları vardır. Tabi bu süreçte başarılı olabilmenin temel<br />
koşullarından birisi de bu teknolojiyi kullanabilecek ve bu teknolojiye uyum<br />
sağlayabilecek nitelikli insan gücüne yani beşeri sermayeye sahip olmaktır. Çünkü siz<br />
ne kadar en son teknolojiye sahip olursanız olun bunu işleyebilecek nitelikli emek<br />
olmadıktan sonra sahip olunan teknoloji de tek başına hiçbir anlam taşımaz.<br />
Teknolojinin giderek bir savaşa dönüşmesi, bu savaşın temel taşı olan ve giderek<br />
daha fazla eğitilmek zorunda kalan insan gücü kavramına daha fazla önem verilmesini<br />
gerekli kılmıştır. Beşeri sermaye, kendinin bilgisini, yeteneklerini ve gücünü<br />
arttırabilmesini sağlayan eğitim, sağlık vb. gibi beşeri sermaye yatırımlarına yatırım<br />
yapan, yaptığı yatırımın karşılığını bekleyen, niteliksiz emekten farklılaşmış bir<br />
kavramdır (Tepecik, 2000, s.4; Dinler,2002, s.418).<br />
Özellikle 1950’ lerle birlikte daha çok önem kazanan ve literatürde de sık sık yer<br />
verilmeye başlanan beşeri sermaye, bundan önceki süreçte hak ettiği ilgiyi yeterince<br />
görememiştir. Bu süreçten itibaren, önce neo- klasik temellere dayanan modellerde,<br />
daha sonra ise içsel büyüme teorisine dayanan modellerde kullanılarak hem büyüme<br />
hem de kalkınma süreçleriyle ilişkilendirilmiştir. Beşeri sermayenin büyüme ve<br />
kalkınmada oynadığı temel rol, azgelişmişlerle gelişmişler arasındaki farkın<br />
1
kapatılmasındaki fonksiyonu ve toplumun nicel ve nitel değerlerini etkilemesi olarak<br />
belirtilebilir.<br />
Beşeri sermayenin bu makro düzeydeki etkilerinin yanında, mikro düzeyde de<br />
ülke içinde faaliyet gösteren firmaların ve endüstrilerin arasındaki rekabet gücünü<br />
etkilemesi anlamında bir etkiye sahiptir. Özellikle küreselleşme, artan yatırım hacmi ve<br />
hızla gelişen ve yayılan teknoloji sayesinde dünya ve ülke ölçeğinde giderek şiddetlenen<br />
rekabet koşullarında, firmalar ve sanayiler küresel piyasada daha fazla pay sahibi olmak<br />
için yoğun çaba göstermektedirler. Yaşanan bu küreselleşme süreci ile birlikte en üst<br />
düzeyde gerçekleşmeye başlayan rekabet ve giderek karmaşıklaşan rekabet ortamının<br />
bir sonucu olarak da rekabet avantajı sağlayabilme, rekabet avantajı yaratan kaynakların<br />
ve faktörlerin neler olduğu ve bununda ötesinde rekabet üstü olabilmenin yolları,<br />
işletmelerin ve ülkelerin temel gündemini oluşturmuştur.<br />
İşte böyle yoğun bir mücadelenin yaşandığı bu ortamda beşeri sermaye ve<br />
yatırımlarına önem verilmesi, verimliliğin ve yatırımların artmasına neden olacaktır. Bu<br />
da büyümeye yardımcı olacak ve artan gelirler aracılığı ile daha iyi sosyal koşulların<br />
oluşması sağlanacaktır. Bütün geliştirilen bu koşullar da kalkınmaya doğrudan etki<br />
edecektir.<br />
Bu çalışmada aslında beşeri sermayenin mikro boyutunun araştırılmasına<br />
yönelik bir çalışmadır. Adana imalat sanayinde faaliyet gösteren firmaların sahip<br />
oldukları beşeri sermaye ile rekabet edebilme güçleri arasındaki ilişki bulunmaya<br />
çalışılmıştır.<br />
Çalışmanın ilk bölümünde beşeri sermayenin teorik temellerinin yanı sıra,<br />
gelişimi ve eleştirildiği noktalar sunulmuştur. Kökenleri Klasiklerde Adam Smith ve<br />
Ricardo, Neo- klasik çağda Schutz, Grilliches, Mankiw-Romer-Weil ve İçsel Büyüme<br />
Teorilerinde Romer, Lucas ve Jones’a kadar inen bir analiz yapılmıştır. Beşeri<br />
sermayenin büyüme teorilerindeki yeri incelendikten sonra, kalkınma kavramından,<br />
içeriğinden, gelişme sürecinden ve bu sürece katkı yapmış kişilerden bahsedilmiştir.<br />
Bölümün sonunda ise rekabet gücü tanımı, göstergeleri ve beşeri sermaye ve<br />
kalkınmayla ilişkisi bağlamında ele alınmıştır.<br />
2
İkinci bölümde ise beşeri sermayenin kalkınma sürecindeki yeri ve bu iki<br />
kavramın da birlikte Türkiye’ deki önemi ve etkileri üzerinde durulmuştur. Ayrıca<br />
Türkiye’ nin yaşadığı kalkınma sorunlarına da çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır.<br />
Üçüncü bölümde ilk olarak beşeri sermaye ile ilgili bir literatür taraması<br />
yapılmış, daha sonra ise uygulama çerçevesinde, Adana imalat sanayi için yapılan<br />
anketlerden elde edilen veriler üzerinde çapraz tablolar aracılığı ile çeşitli analizler<br />
yapılmıştır. Bundan sonra uygulama sürecinde elde edilen verilerle klasik regresyon<br />
yapmak uygun olmayacağı için probit uygulamasına gidilmiş ve bölümün en sonunda<br />
da bu uygulamadan elde edilen sonuçlar yorumlanmıştır.<br />
3
BİRİNCİ BÖLÜM<br />
BEŞERİ SERMAYE, KALKINMA VE REKABET GÜCÜ<br />
1.1. Beşeri Sermaye Kavramı<br />
1.1.1. Beşeri Sermayenin Tanımı<br />
Kalkınma ekonomisinde sermaye birikimi denildiğinde, genelde akla yalnızca<br />
makineler, fabrikalar, binalar gibi fiziki sermayede ortaya çıkan gelişmeler gelmektedir.<br />
Ancak ekonomiler, çalışanların sahip oldukları ve ekonomistlerin de insan sermayesi ya<br />
da beşeri sermaye olarak adlandırdıkları diğer bir tür sermayeye de sahiptirler (Yıldırım<br />
ve Kahraman, 2003, s.74).<br />
Bir ülke ekonomisinin veya ülke ekonomisi içindeki işletmelerin gelişip,<br />
büyüyebilmesi, uluslar arası piyasalarda söz sahibi olabilmesi, verimliliğini ve<br />
karlılığını arttırabilmesi için salt fiziksel yatırım yeterli değildir. Makro ve mikro<br />
ekonomik seviyelerde başarılı olabilmenin en önemli ve etkin nedenlerinden biri de<br />
yapılacak işin kapsamının gerektirdiği nitelikte yetenek ve eğitime-öğrenime sahip<br />
insan kaynaklarına sahip olmaktır. Başka bir deyişle, bir ülke ekonomisinin veya bir<br />
işletmenin uzun vadede başarısı, sahip olunan insan gücü kaynaklarının nitelikleri ile<br />
sınırlı ve orantılıdır. Fiziksel (makineler- tesisler), mali veya doğal kaynaklar ne denli<br />
büyük olursa olsun nitelikli insan gücü (beşeri sermaye) olmadan, ne ülke ekonomisinin<br />
ne de işletmelerin uzun vadede kalıcı bir başarıya ulaşması düşünülemez (Gürak, 2004).<br />
Özellikle sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmanın elde edilebilmesi için etkin olarak<br />
kullanılması gereken kaynaklardan (ekonomik kaynaklar:beşeri sermaye, fiziki sermaye<br />
ve doğal kaynaklar vb.; sosyal kaynaklar: adil gelir dağılımının sağlanmasına yönelik<br />
politika uygulanması vb. ve çevresel kaynaklar)(Haris, 2000) en önemlilerinden biri<br />
olan beşeri sermaye, işgücünün verimliliğini arttırması ve bilgi teknolojilerinin üreticisi<br />
ve kullanıcısı olması nedeniyle ekonomik kalkınmada da önemli bir yere sahiptir.<br />
Günümüzde üretken bir sermaye olarak kabul edilen beşeri sermaye, klasik<br />
4
iktisatçılardan günümüze kadar birçok iktisatçı (Schultz, 1971 ve 1973; Becker,1974,<br />
1976, 1985, 1986 ve 1990; Psacharopoulos,1995 ve 2002; Barro, 1993, 1994, 1998 ve<br />
2001; Chiswick, 1962) tarafından incelenmiş ve kullanıldığı alana göre çeşitli şekillerde<br />
ele alınmıştır (Yu, 2001, ss.1-28).Bu bağlamda da beşeri sermayeye ilişkin pek çok<br />
tanımlama yapılmıştır.<br />
Bu tanımlamalardan Jim Saxton’ a ait olan tanımlamada beşeri sermaye, bireylerin<br />
işgücü piyasasındaki değerlerini arttırmak için kazandıkları beceri ve bilgi olarak<br />
tanımlanmıştır (Saxton, 2000, s.30).Bartola tarafından yapılan tanımlamaya göre ise<br />
beşeri sermaye, bireyin gelir üretebilme yeteneğinin bir değerlendirmesidir (Bartolo,<br />
1999, s.56). Yumuşak ve Bilen’in OECD’ den alıntı yaparak aktardığı tanımda ise,<br />
beşeri sermaye kavramı, iktisadi faaliyetlerle ilgili olarak bireylerde oluşan bilgi, beceri<br />
ve diğer nitelikleri kapsamaktadır. Bu tanım geniş anlamda ele alındığında ise insanın<br />
üretken olarak ortaya koyabileceği tüm nitelikleri içermektedir (Yumuşak ve Bilen,<br />
2000, s.85). Bu çerçevede beşeri sermaye bir yandan bireylerin sahip olduğu bilgiyi<br />
temsil ederken, diğer yandan bireylerin diğer bireylerden öğrenme ve değişen koşullara<br />
uyum yeteneğinin bir göstergesi olmaktadır (Saygılı ve Cihan, 2006, s.19).<br />
Burada belirtilen tanımlamalardan başka, literatürde beşeri sermayeye ilişkin pek<br />
çok tanımlama yapılmasına rağmen genel olarak kabul edilmiş bir tanımlama mevcut<br />
değildir. Ama genel bir ifadeyle beşeri sermayenin ekonomide ve ekonomik büyümede<br />
rol oynayan temel faktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Özellikle 1960 ‘lardan bu yana beşeri sermayenin iktisadi büyümedeki yeri,<br />
teknolojik gelişmelerle beraber ekonomi literatüründe önemli ölçüde yer almış ve beşeri<br />
sermaye yatırımlarının kişisel ve toplumsal gelişmeye etkisi inceleme konusu<br />
yapılmıştır (Colombo ve Grilli, 2005; Ortigueira, 2003; Asteriou ve Agiomirgianakis,<br />
2001; Wolff, 2000; Kalemli-Özcan, Ryder ve Weil, 2000; Wong ve Yip, 1999; Oketch,<br />
2002; Temple, 1999; Romer, 1989b). Son dönemlerde de beşeri sermayenin ekonomik<br />
büyümedeki öneminin artmasında, ekonomik büyümedeki (mal ve hizmet<br />
çıktılarındaki) artışı analiz etmek için yapılan çalışmaların sayısının artmasının büyük<br />
bir etkisi olmuştur. Genellikle araştırmacılar çıktının büyüme tahminlerinde, modeldeki<br />
geleneksel girdiler (fiziki sermaye, işgücü) tarafından açıklanamayan büyük bir artıkla<br />
(residual) karşılaşmaktadırlar. Şöyle ki çıktıdaki değişim (bağımlı değişken) yalnızca<br />
5
açıklayıcı değişkenlerdeki ya da bağımsız değişkenlerdeki değişmeler tarafından<br />
açıklanamamaktadır. Böyle bir büyüme muhasebesinde beşeri sermayeye başvurulması,<br />
araştırmacıların ekonomik büyümeyi daha iyi açıklamalarına izin vermiştir ve<br />
araştırmacılar sonunda beşeri sermayedeki artışın ekonomik büyüme üzerinde önemli<br />
bir etkisinin olduğunu bulmuşlardır (Saxton, 2000, s.37; Grilliches, 1997, s.331).<br />
Tabi ki beşeri sermayenin etkileri üzerine yapılan teorik ve uygulamalı<br />
çalışmalar sadece verimlilik ve büyüme ile sınırlı değildir. Beşeri sermayenin diğer<br />
etkilerinden bazıları şunlardır: Beşeri sermaye işgücünün değişen koşullara uyumunu<br />
kolaylaştırmakta ve özellikle kadınların işgücüne katılımını arttırarak işgücü<br />
potansiyelinin etkin kullanılmasını sağlamaktadır. Nitelikli insan gücü (beşeri sermaye)<br />
farklı talep yapısı nedeniyle dış ticaret ve üretim yapısının bileşimini etkilemektedir.<br />
Beşeri sermaye, istihdam ve gelirin (ücretin) artmasına neden olarak işsizliğin ve<br />
yoksulluğun azalmasına, gelir dağılımının iyileşmesine etki edecektir. Eğitim,<br />
demokratikleşme, katılımcılık, insan hakları ve sosyal uyum gibi toplumsal değerlerin<br />
yerleşmesinde ve çevrenin korunması ve geliştirilmesinde büyük önem taşımaktadır<br />
(Saygılı ve Cihan, 2006, s.25 ).<br />
Bu kadar önemli olan ve etkilerinin de bir bu kadar önemli olduğu beşeri<br />
sermayenin daha etkin bir yapıya sahip olabilmesi ve kendisini oluşturan bilgi, beceri ve<br />
diğer nitelikleri kazanmasına yönelik olarak yapılan faaliyetlere beşeri sermaye<br />
yatırımları denilmektedir.<br />
Her toplumsal formasyon kendi geleceğini garantiye almak için çeşitli yatırımlar<br />
yapmak zorundadır. İnsan yatırımı ise bu yatırımların en ciddi olanıdır ve diğerlerine<br />
göre daha uzun vadede ürün verecek olan yatırımlardır. Ayrıca Schultz’a göre bu<br />
yatırımlar, insanın niteliğinin iyileşmesine ve verimliliğinin artmasına sebep olmaktadır.<br />
Dolayısıyla da fert başına reel gelir artışının önemli bir kısmı insana yapılan yatırımdan<br />
kaynaklanmaktadır (Koçancı,2002; Tunç,1993,s.7).<br />
Schutz, beşeri sermaye yatırımlarını, kaynağı ne olursa olsun bir halkın sahip<br />
olduğu faydalı yeteneklerin toplamı olarak ifade etmiştir (Schutz, 1968, s.277) ve insana<br />
yapılan yatırımları eğitim, yüksek eğitim, işbaşında eğitim (on- the- job training ), göç,<br />
sağlık ve iktisadi bilgi olarak sıralamıştır. Ama Ona göre bu yatırımlar gelirin kişisel<br />
6
dağılımı, uluslar arası ticaret, becerikli kişilerin uluslar arası hareketliliği, eğitim<br />
hizmetlerinde kaynak dağılımı, ayrımcılığın okul performansındaki motivasyona olan<br />
etkileri, üretim fonksiyonu altında eğitilmiş işgücü ve aile planlamasına kadar<br />
genişletilebilir (Schultz, 1971, s.8).<br />
Bu durumda “Beşeri Sermaye”, işgücünün verimliliğini arttıracak eğitim düzeyi,<br />
yetenek, sağlık, beslenme gibi faktörlerin tesiri altında kalır. Daha iyi eğitilen, beslenen,<br />
sağlıklı ve yetenekli işgücünün daha verimli ve kapsamı geniş bir beşeri sermaye<br />
yaratacağı açıktır (Dülgeroğlu,1997,s.89).<br />
1.1.2. Beşeri Sermayenin Ölçümü<br />
Ülkelerin sahip oldukları beşeri sermaye stoklarının karşılaştırılması ve beşeri<br />
sermayenin başta ekonomik büyüme olmak üzere diğer makro değişkenler üzerindeki<br />
etkisinin araştırılabilmesi için beşeri sermayenin ölçülebilir göstergelerle ifade edilmesi<br />
gerekmektedir (Dura, Atik ve Türker, 2004, s.14).<br />
Bununla birlikte beşeri sermayenin ölçülebilirliği konusu yeni değildir. Geçen<br />
yüzyılda Karl Marx ve 20. yüzyılın ortalarında da Joan Robinson ve Luigi Passinetti’ yi<br />
içeren Cambridge iktisatçıları bu konuyla ilgilenmişlerdir. Mulligian ve Sala-i Martin’in<br />
çalışmaları da beşeri sermaye literatürüne, konuyu çok fazla özelleştirmeden bir dönüş<br />
yapılmasını sağlamıştır (Wachtel, 1997, ss. 193 -196).<br />
Bu bağlamda en çok kullanılan beşeri sermaye göstergelerinin başında eğitim,<br />
sağlık ve göçle ilgili göstergeler gelmektedir. Belirtilen bu beşeri sermaye göstergeleri<br />
içinde ise eğitim özel bir önem taşımaktadır. Bunun temel nedeni beşeri sermayeyi<br />
oluşturan diğer bileşenleri ölçmedeki zorluktur. Ayrıca eğitime yapılan yatırımlar ve<br />
harcamalar vasıtasıyla oluşan işgücü, bir ülkenin beşeri sermaye stokunun ölçümü için<br />
kullanılabilecek en gerçekçi göstergelerin başında gelmektedir.<br />
Yukarıda sayılan bu temel beşeri sermaye göstergelerinden eğitimi<br />
çalışmalarında kullanan bilim adamlarının başında Mankiw-Romer-Weil, Ağır-Kar, O’<br />
7
Neill ve Wolff-Gittleman gelmektedir. Mankiw-Romer-Weil çalışmalarında beşeri<br />
sermaye ölçüsü olarak orta öğretime kayıt yaptırmış 15-19 yaş arası nüfusun aktif<br />
nüfusa oranını kullanırken (Mankiw, Romer and Weil, 1992), Ağır-Kar ise eğitim ve<br />
sağlık harcamalarının GSMH içindeki yerini kullanmışlardır (Ağır ve Kar, 2003). O’<br />
Neill ise okullaşma kayıtlarını kullanarak yaptığı eğitim-büyüme ilişkisini inceleyen<br />
yatay-kesit çalışmasında az gelişmiş ülkelerin, sayısal manada okullaşma ve eğitim<br />
alanında, diğer gelişmiş devletlerle olan açığını son zamanlarda giderek kapattığını<br />
tespit etmiştir. Ancak söz konusu ülkelerin hala eğitimden elde ettikleri faydalar<br />
(bilinçli, düşük suç oranı ve siyasi istikrara sahip toplum vb.) açısından gelişmiş<br />
ülkelerin çok gerisinde olduğu gerçeğini de vurgulamıştır (O’Neill,1995). Wolff ve<br />
Gittleman ise hem okula kayıt yaptırma (enrollment) hem de okula gitme (attainment)<br />
temelinde, ilkokul, ortaokul ve üniversite olmak üzere üç eğitim seviyesinin yakınsama<br />
sürecindeki göreceli rollerini veya etkilerini açıklamaya çalışmışlardır (Wollf ve<br />
Gittlman, 1993).<br />
Bu yazarlardan farklı olarak Tuna ve Yumuşak ise beşeri sermayeyi kalkınma<br />
indeksiyle ölçmüşlerdir (Tuna ve Yumuşak, 2002). Beşeri Kalkınma İndeksi uzun ve<br />
sağlıklı bir yaşam, bilgi ve eğitim ile ekonomik olanaklar olmak üzere üç boyuttan<br />
oluşmaktadır. Beşeri Kalkınma İndeksinin birinci boyutu olan uzun ve sağlıklı yaşam,<br />
ortalama yaşam beklentisi ile ölçülmektedir. Bireylerin sağlık ve beslenmeyle ilgili<br />
hizmetler konusunda iyi durumda oldukları ülkelerde, ortalama yaşam süresi diğer<br />
ülkelere göre yüksek olmaktadır. Beşeri Kalkınma İndeksinin ikinci boyutunu oluşturan<br />
bilgi ve eğitim ise okur- yazarlık oranı ve okullaşma oranı ile ölçülmektedir. İyi bir<br />
yaşam sürdürebilmek için gerekli kaynaklara sahip olabilmek, beşeri kalkınmanın<br />
üçüncü boyutunu oluşturmaktadır. Bu boyut beşeri kalkınma indeksinde ortalama gelir<br />
ile ölçülmektedir (Dura, Atik ve Türker, 2004, ss.14-15).<br />
Beşeri sermaye ile ilgili çalışmaların asıl kaynağını eğitim oluşturmakla birlikte,<br />
toplumun sağlık düzeyi de beşeri sermayeyi besleyen ve gelişmesine önemli katkıda<br />
bulunan diğer bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir toplumun sağlık düzeyi ile<br />
ekonomik gelişmişliği arasında yakın ve karşılıklı bir nedensellik ilişkisi bulunmaktadır.<br />
Ekonomik gelişmesini belli bir düzeye getirebilmiş toplumlarda sağlık için ayrılan<br />
kaynaklar arttığı gibi, bireylerin sağlık bilinci de yükselmektedir. Bununla birlikte<br />
8
sağlık düzeyinin gelişimi de ekonomik gelişimi hızlandırmaktadır (Mazgit,2002, s.<br />
405).<br />
Bu göstergeyi çalışmalarında kullananlar arasında Taban (2004), Kalemli-<br />
Ryder-Weil (2000), Bloom-Canning-Sevilla (2004) ve Grossman (1999)’i gösterebiliriz.<br />
Taban ‘ın hazırladığı bildiride Türkiye’de sağlık ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki,<br />
1980-2000 dönemine ait yıllık veriler kullanılarak nedensellik testi ile incelenmiştir.<br />
Sağlık göstergeleri olarak toplam sağlık harcamaları ile doğuşta yaşam beklentisi<br />
verilerinin kullanıldığı çalışmada, doğuşta yaşam beklentisi ile ekonomik büyüme<br />
arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi görülürken, sağlık harcamaları ile ekonomik<br />
büyüme arasında ise herhangi bir nedensellik ilişkisine rastlanmamıştır. Toplam sağlık<br />
harcamaları ile ekonomik büyüme arasında herhangi bir nedenselliğe rastlanılmaması,<br />
bu alana yapılan harcamaların yetersiz ve verimsiz olduğunu göstermektedir.<br />
Dolayısıyla bu harcamaların daha etkin ve verimli alanlarda kullanılması için bu konuda<br />
acil reformlara gereksinim bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır (Taban, 2004).<br />
Kalemli-Ryder-Weil‘ e göre ise, toplumların sağlık durumlarının gelişmiş<br />
olmasının önemli bir sonucu, ortalama hayatın uzunluğudur. Buna göre azgelişmiş<br />
toplumlardaki ortalama ömür gelişmiş toplumlara kıyasla daha kısadır. Sözkonusu bu<br />
olgu beşeri sermaye stokunu önemli ölçüde etkilemektedir. Bu etkileşimin önemli bir<br />
göstergesi, ortalama ömrün uzamasıyla, insanların çalışma sürelerinde ortaya çıkan<br />
ilave süredir. Çünkü ömür uzadıkça insanların aktif olarak üretimde bulunma imkanları<br />
da artmaktadır. Böyle bir olayın beşeri sermaye stokuna etkisi şu manada ortaya<br />
çıkmaktadır: Aktif olarak çalışan her bir insanın beşeri sermaye bağlamında belli bir<br />
yatırıma tabi olduğu kabul edilirse, bu yatırımdan yararlanma süresinin uzaması<br />
yatırımın verimliliğini arttıracaktır. Bu da ömrün uzamasına bağlı olarak çalışma<br />
döneminin uzamasıyla gerçekleştirilecektir (Kalemli-Ryder-Weil, 2000).<br />
Grossman ise ilk defa sağlık sermayesinin tek iktisadi sermaye biçimi olduğunu<br />
iddia etmiştir. Çünkü ona göre sağlık sermayesi ve beşeri sermaye birbirinden farklı<br />
özellikler taşıyan iki ayrı değerdir. Bu farklılığın en önemli yanı ise, beşeri sermayenin<br />
sadece kişilerin piyasalardaki üretkenliğini etkilemesi iken, sağlık sermayesinin kişinin<br />
mal ve para edinme zamanının miktarını da belirlemesidir (Grossman, 1999).<br />
9
Sağlık konusunda oldukça önemli çalışmalar yapan Bloom, Canning ve Sevilla,<br />
bu çalışmalarında da toplumun sağlık düzeyindeki yetersizliklerin etkilerinin en az<br />
makro düzeyde görüldüğü gibi, mikro düzeyde de yoğun bir şekilde yaşandığını iddia<br />
etmişler ve sağlık harcamalarının toplum üzerindeki etkilerini eğitim harcamalarıyla<br />
birlikte değerlendirmişlerdir. Onlara göre ömrün kısalığı, kişilerin aktif olarak<br />
çalışabilme sürelerini düşürerek bir yandan emek arzını daraltırken öte yandan eğitimin<br />
toplam verimliliğini büyük ölçüde düşürmektedir. Böylelikle eğitime yapılan yatırımın<br />
sosyal ve kişisel getirisi azaldığı için cazibesi kalmamakta, bu da beşeri sermaye<br />
birikimini azaltmakta ve buna bağlı olarak genel manada kişilerin verimliliği<br />
zayıflamaktadır. Öte yandan ortalama ömrün uzaması, hem eğitimin maliyeti-getirisi<br />
ilişkisini pozitif yönde etkilemekte, hemde ülkelerin çalışabilir işgücü miktarını<br />
arttırmaktadır (Bloom, Caning ve Sevilla, 2004).<br />
Beşeri sermaye birikiminde, eğitimin ve toplumun sağlık düzeyinin yanında,<br />
genç ve dinamik bir nüfus yapısı ile beşeri sermaye göçü de önemli bir role sahiptir.<br />
Sağlıklı bir toplum yapısı, hem eğitimin verimliliğini arttırma açısından, hem de beşeri<br />
sermayeden daha uzun süre yararlanabilme yönünden önemli katkı sağlamaktadır. Genç<br />
ve dinamik bir nüfus yapısı ise, beşeri sermaye için diğer önemli bir kaynaktır. Çünkü<br />
ülke nüfusunun ağırlıklı olarak gençlerden oluşması, eğitim verilebilecek ve<br />
çalışabilecek kişi sayısının çokluğu anlamına gelmektedir. Bu da ilgili ülkenin beşeri<br />
sermaye stoğuna önemli katkı yapmaktadır. Başka ülkelerden kişilerin çalışmak ve<br />
eğitim almak amacıyla gelmesi veya bizim ülkemizden başka ülkelere gitmesi, beşeri<br />
sermayenin göçünde çok etkili olan sebeplerin başında gelmektedir. Bunun yanında, iş<br />
bulma imkanlarının çokluğu, ücretlerin yüksekliği, iş ortamının uygunluğu ve okuma<br />
fırsatlarının bolluğu beşeri sermayenin göçünde etkili olan diğer sebepler arasında<br />
gösterilebilir. Hatta azgelişmiş ülkelerdeki politik baskıların yoğunluğu, bu ülkelerden<br />
gelişmiş ülkelere olan beyin göçünde oldukça önemli bir paya sahiptir (Eakın, Lovely<br />
ve Tosun, 2000, s.20).<br />
Özellikle gelişmiş ülkelerin sıkça başvurdukları önemli bir kaynak olan ve<br />
mevcut beşeri sermayenin nispeten getirisinin az olduğu ülkelerden, daha yüksek<br />
getirisi olan ülkelere çekilmesi olarak tanımlanan beyin göçünü (Karagül, 2002, s.76)<br />
çalışmalarında kullanan önemli araştırmacılar arasında Becker-Ichino-Peri (2001), Ben-<br />
Gad (2003), Tansel ve Güngör (2004) ve Wong ve Yip (1999) gelmektedir. Becker-<br />
10
Ichino-Peri çalışmalarında, 1990’lı yılların İtalya’sında toplam göç edenlerin oranının<br />
sabit kalmasına rağmen, göç yoluyla artan oranda bir beşeri sermaye kaybı yaşandığını<br />
belirtmişlerdir. Bunu da ülkeden ayrılan eğitimli kişilerin sayısının göç eden toplam kişi<br />
saysına göre artış göstermesine bağlamaktadırlar. Bunun sonucu olarak da, 1990’ların<br />
ortalarından itibaren göç edenlerin ortalama beşeri sermayeleri İtalya’ da yaşamayı<br />
tercih eden insanların ortalama beşeri sermayelerinden daha büyük olmaktadır.<br />
Şimdilerde ise İtalya’da bir kolejde okuyup mezun olanların %3 ile %5’i arasında bir<br />
oranı yurdışına gitmeyi tercih etmektedir (Becker-Ichino-Peri, 2001).<br />
Ben-Gad ‘ın çalışmasında ise Amerika’daki göç sorunundan bahsedilmiştir. Bu<br />
çalışmaya göre Amerika’da sıkı göç politikaları uygulanmasına rağmen göçle ilgili<br />
olarak duyulan temel endişe, ülkelerine son zamanlarda gelen düşük eğitim ve beceri<br />
düzeyine sahip göçmenlerin sayısındaki artıştır. Bu endişelerin sonucu olarak da eğitim<br />
ve beceri seviyesi düşük olan bu göçmenlerin Amerikan ekonomisini ve yerli Amerikan<br />
halkının ekonomik refahını olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir (Ben-Gad,<br />
2003).<br />
Tansel ve Güngör’ ün çalışmalarında ise Türkiye’ den yurt dışına gerçekleşen<br />
beyin göçü üzerinde durulmuştur. Çalışma 2002 senesinin ilk yarısında gerçekleştirilen<br />
bir anket uygulamasının sonuçlarına dayanmaktadır. Anketin hedef kitlesi, yurtdışında<br />
öğrenimlerini sürdüren lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile üniversite<br />
eğitimli işgücü olarak belirlenmiştir. Anketlerden elde edilen verilerle, çalışan<br />
profesyonellerin ve öğrecilerin Türkiye‘ ye geri dönme olasılıkları ve nedenleri<br />
hakkında kestirimler yapılmıştır. Genellikle yutdışında kazanılan yüksek maaşlar, beyin<br />
göçünün en önemli nedenlerinden biri olarak görülmesine rağmen, bu çalışmada<br />
beklenenin aksine yurt dışında çalışanların Türkiye’ ye geri dönmeme kararında yurt<br />
dışındaki yüksek gelirler istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Ayrıca yurt dışında<br />
çalışanların Türkiye’ye dönmeme kararındaki en önemli itici nedenlerden biri ise<br />
Türkiye’deki ekonomik ve siyasi istikrarsızlık olmuştur (Tansel ve Güngör, 2004).<br />
Göç konusuyla ilgili son olarak ele alacağımız çalışma ise Wong ve Yip (1999)’<br />
e aittir. Bu çalışmada beyin göçünün, büyüme, eğitim ve gelir dağılımı üzerindeki<br />
etkilerine bakılmıştır. Çalışmada beyin göçünün ekonomik büyümeye zarar verdiği<br />
gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca eğer başlangıç seviyesindeki beşeri sermaye birikimi<br />
11
göreceli olarak düşükse, bu durum göç etmeyenlerin gelirlerini ve faydalarını olumsuz<br />
yönde etkileyebilecektir. Ama hükümet bu beyin göçünün zarar verici büyüme etkilerini<br />
azaltabilmek için, eğitime daha fazla yatırım yapmayı tercih edebilir (Wong ve Yip,<br />
1999).<br />
Görüldüğü gibi aslında beşeri sermayeyi ölçmek için kullanılan göstergeler çok<br />
çeşitli olmasına rağmen, kullanılan bu göstergeler karşılaştırıldığında temel olarak<br />
beşeri sermayenin eğitim düzeyi, sağlık şartları ve hayat standardını temsil eden<br />
göstergelerle (verimlilik büyümesi: istihdam oranı, işsizlik oranı vb. ve ekonomik<br />
büyüme: yatırımlar (fiziki ve beşeri) ve tasarruf) (Rosen,2003) ölçüldüğü ortaya<br />
çıkmaktadır. Bu göstergelerin ölçüm için kullanılmasının temel nedeni ise, toplumların<br />
kalkınmasında önemli bir unsur olan insan unsurunun iyi bir eğitim düzeyine, sağlıklı<br />
bir yaşama ve yüksek bir hayat standardına sahip olması gerektiği düşüncesidir (Dura,<br />
Atik ve Türker, 2004,s.15).<br />
1.1.3. Literatür Taraması<br />
Bu bölümde ise 1960’lı yıllardan günümüze doğru uzanan bu önemli süreçte,<br />
beşeri sermayenin teoride güçlü bir yer kazanmasına neden olan araştırmacıların<br />
görüşlerine yer verilmiştir.<br />
Beşeri sermayenin büyüme ve gelişme literatüründe önemli bir yere gelmesinde,<br />
özellikle 1960 ve 1990 arası dönemin büyük bir katkısı olmuştur. Bu döneme kadar<br />
gerek büyüme gerekse gelişme teorilerinde hak ettiği yeri bulamayan beşeri sermaye,<br />
neo-klasik iktisada dayanan beşeri sermaye yaklaşımlarıyla birlikte önem kazanmaya<br />
başlamış ve içsel büyüme teorileriyle de neo-klasik temele dayanan modellerin<br />
eksiklikleri tamamlanarak beşeri sermayenin literatürdeki yerinin bir kere daha<br />
sağlamlaşmasına yardımcı olunmuştur.<br />
Bu dönemde literatüre katkı yapan önemli iktisatçıların başında Barro<br />
gelmektedir. Yazar Barro “Human Capital and Growth in Cross-Country Regressions”<br />
(Yatay Kesit Regresyonda Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme) adlı makalesinde<br />
12
insan kaynağının ekonomik büyümeye etkisi üzerine çok önemli bilgiler vermektedir.<br />
Bunu yaparken de 100 ülkeye ait 1960-1995 dönemi verilerini kullanmıştır. Bu<br />
çalışmadan elde ettiği sonuçta erkeklerin ortaokul ve lise seviyesinde okula gitme<br />
yıllarıyla büyüme arasında pozitif bir ilişki bulunurken, bayanlar için bu eğitim<br />
seviyelerinde okula gitme yılı ile büyüme arasında önemli bir etki bulunmamıştır. Yine<br />
aynı çalışmada eğitimin kalitesini ölçmek için uluslar arası karşılaştırılabilir sınavların<br />
sonuçları kullanılmıştır. Ulaşılan sonuçta bilim testlerine ait skorlar büyümeyle pozitif<br />
ilişkili, okuma üzerine testlerin skorları ise büyümeyle ilişkisiz bulunmuştur (Baro,<br />
1998).<br />
1993 yılında Barro ve Lee, 1960-1985 yıllarını kapsayan 129 ülkeye ve 25 yaş<br />
ve üzeri nüfusa ait tamamlanmış okul yılı verilerini kullanarak, eğitimin büyümeye<br />
katkısını tahmin etmişlerdir. Sonuçta, ilkokul seviyesinde, hem erkek hem de bayanların<br />
toplam okula gitme yılları ile büyüme arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunurken,<br />
ortaokul ve yüksek eğitimde bayanların büyümeye katkısı pozitif ve anlamlı iken<br />
erkeklerin ise anlamsız çıkmıştır (Barro ve Lee, 1993).<br />
2001 yılında güncelleştirilen çalışmada, 1960-1985 dönemi için 129 ülkeye ait<br />
veriler 1960-2000 dönemini ve 142 ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Burada<br />
hem 15 hem de 25 yaş üzeri nüfusun eğitime katılma oranları gösterge olarak<br />
kullanılmış ve eğitimin ekonomik büyümeye katkısı hem genel eğitim seviyeleri hem de<br />
özel eğitim seviyeleri için araştırılmıştır. Bulunan sonuçlar bundan önce 1993 yılında<br />
bulunan sonuçlara paralel olmuştur (Barro-Lee, 2001).<br />
Mulligian ve Salai-Martin toplam beşeri sermayeyi ölçmek için hazırladıkları<br />
makalelerinde 1940-1990 dönemi için ABD’ye ait verileri kullanarak, beşeri sermaye<br />
ölçümüne yönelik farklı indeksler oluşturmuşlar ve oluşturdukları bu indekslerin her<br />
birinin sonucunun birbirinden farklı olduğunu görmüşlerdir. Bu araştırmanın sonucunda<br />
da ortalama okul yılı göstergesinin, mevcut büyüme teorilerine ilişkin yapılan ampirik<br />
çalışmalarda yanıltıcı olacağını iddia etmişlerdir (Mulligian, ve Sala-i Martin, 2000).<br />
Nelson ve Phelps, bir ülkenin çok fazla beşeri sermayeye sahip olması<br />
durumunda, bu ülkenin başka bir yerde yapılan icatları, kolayca adapte etmeye meyilli<br />
olduğunu ifade etmişlerdir. Buradan şu sonuç çıkar; taklitçinin ülkesindeki beşeri<br />
13
sermayenin fazlalığı teknoloji lideri ülkelerin teknolojilerinin daha kolay adapte<br />
edilmesini sağlar. Bu da taklitçinin ülkesinin daha hızlı bir büyüme oranına sahip<br />
olmasına neden olur (Nelson ve Phelps, 1966).<br />
Becker, Murphy, Tamura büyük orandaki beşeri sermaye stokunun, ücretleri<br />
arttıracağını, fakat bununda çocuk yetiştirmenin maliyetini yükselteceği kanaatini<br />
taşımışlardır. Çocuk yetiştirmenin maliyetinin, mal ve yeni beşeri sermaye üretmek<br />
kadar getirisinin artmayacağı ifade edilmiştir. Büyük miktardaki beşeri sermaye, aileleri<br />
düşük oranda doğurgan olmaya teşvik ettiği gibi çocuk başına yapılan beşeri sermaye<br />
yatırımlarının da artmasına neden olur ve büyük orandaki beşeri sermaye stoku yüksek<br />
oranda ekonomik büyümeye neden olur (Becker, Murphy ve Tamura, 1990).<br />
Lucas’a göre ise büyümenin ana motoru beşeri sermaye birikimidir (bilgi) ve<br />
ülkeler arası yaşam standardı farklılıklarının temel sebebi de beşeri sermayedeki<br />
farklılıklardır (Lucas, 1993).<br />
Ayrıca Lucas geliştirdiği üç modelde;<br />
• Fiziki sermaye ve teknolojinin önemini vurgulayan model,<br />
• Eğitim aracılığıyla beşeri sermayenin önemini vurgulayan model,<br />
• Yaparak öğrenme kanalıyla beşeri sermayenin önemini vurgulayan model,<br />
içsel büyümenin başka kaynakları olmadığını vurgulamıştır (Lucas, 1988).<br />
Romer 1990 yılında Rivera-Batiz ile yaptığı “Economic Integration and<br />
Endogenous Growth”(Ekonomik Entegrasyon ve İçsel Büyüme) adlı çalışmada ve tek<br />
başına yaptığı “Endogenous Technological Change”(İçsel Teknolojik Değişim) adlı<br />
çalışmada, teknolojik gelişme ile oluşturulan yeni fikirlerin ve ürünlerin üretilmesinde<br />
son derece önemli olan araştırma sektörü için temel girdinin beşeri sermaye olduğunu<br />
belirtmişlerdir. Bunun anlamı şudur; yüksek beşeri sermaye stokuna sahip ülkeler daha<br />
çok büyümeye eğilimlidir. Ayrıca teknolojik değişimle ilgili yapılan çoklu ülke<br />
modellerinde yeni düşüncelerin ve bilgilerin ülkeler arası yayılma hızları da son derece<br />
önemlidir (Rivera-Batiz ve Romer, 1990; Romer, 1990, ss. 71-102).<br />
14
1989 yılına ait “Human Capital and Growth: Theory and Evidence” adlı<br />
çalışmasıyla, Romer içsel büyüme teorisinde beşeri sermayenin önemine ilişkin bir<br />
vurgu yapmıştır ve çalışma iki önemli soruya dikkat çekmiştir:<br />
• Eğitim ve tecrübe gibi ya da bilgi ve bilim gibi görünmez varlıklar arasındaki<br />
fark nedir?<br />
• Bilim ve bilgi gerçekten üretimi nasıl etkiler?<br />
Bu çalışmadan elde edilen sonuçlardan biri, okur-yazarlık gibi başlangıç<br />
seviyesine ait bir değişkenin büyümeyle ilişkisinin anlamlı ve önemli bulunmasıdır.<br />
Makalenin temel ampirik sonucu ise, büyümenin yatırım veya diğer değişkenler<br />
üzerindeki etkisini ölçmeye çalışan yatay kesit bir regresyonda okur-yazarlık oranının<br />
ek bir açıklama gücüne sahip olmadığıdır. Ama modelle uyumlu olarak başlangıç<br />
seviyesi okur-yazarlık oranı, yatırım oranlarını ve dolaylı olarak büyüme oranlarını<br />
tahmin etmeye yardımcı olmaktadır (Romer, 1989b).<br />
Özellikle uzmanlaşma, artan getiriler gibi farklı uzmanlaşma alanlarına yönelen<br />
Romer, “Growth Based on Increasing Returns Due to Specialization” (Uzmanlaşmadan<br />
Kaynaklanan Artan Getirilere Dayanan Büyüme) adlı çalışmasında uzmanlaşmadan<br />
kaynaklanan artan getirileri modellemeyi denemiştir (Romer, 1987).<br />
En önemli beşeri sermaye yatırımlarından biri olarak kabul ettiğimiz eğitimin<br />
getirileriyle ilgili 1950’li yıllardan beri çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuda sık sık<br />
çalışma yapan ve çalışmaları sürekli güncelleyen isimlerden biri de Psacharopoulos’dur.<br />
Psacharopoulos 1995 yılındaki çalışmasında (The Profitability of Invesment in<br />
Education: Concepts and Methods), ilköğretimin, orta öğretim kendisinden sonra<br />
gelmek üzere, en fazla faydalı eğitim yatırımı olduğunu söylemiştir. Orta öğretimin<br />
faydasının düşmesinin nedeni, ilköğretimin başka öğretimle karşılaştırılınca maliyetinin<br />
düşük olması ve ilköğretim mezunu ile hiç okula gitmemiş kimse arasında üretkenlik<br />
bakımından muazzam bir farkın bulunmasıdır. İlköğretim mezunlarının üretkenliği<br />
yalnızca onların kazançlarıyla bulunmaz, bunun yanında erken fiziki üretim, eğitim<br />
üretimi olarak da hesaplanır (Psacharopoulos,1995).<br />
15
Tablo 1.1. Bölgelere Göre Eğitimin Ortalama Getirisi<br />
(Yüzde)<br />
Kamu Kamu Kamu Özel Özel Özel<br />
BÖLGE P S H P S H<br />
Asya 16,2 11,1 11,0 20,0 45,8 18,2<br />
Avrupa/Ortadoğu/Kuzey<br />
Afrika*<br />
15,6 9,7 9,9 13,8 13,6 18,8<br />
Latin<br />
17,4 12,9 12,3 26,6 17,0 19,5<br />
Amerika/Karabyan<br />
OECD 8,5 9,4 8,5 13,4 11,3 11,6<br />
Alt Sahra Afrikası 25,4 18,4 11,3 37,6 24,6 27,8<br />
Dünya 18,9 13,1 10,8 26,6 17,0 19,0<br />
Kaynak: Psacharopoulos tarafından “Return to Invesment in Education A Further Update” adlı<br />
makalesinde ülkelerin bulunabilen en son verilerine dayanarak 2001 yılında oluşturulmuştur (s13).<br />
* OECD’ye üye olmayan ülkeler<br />
P: primary (ilkokul)<br />
S: secondary (ortaokul)<br />
H: higher (yüksek eğitim)<br />
Ayrıca Psacharopoulos kadınlar için yapılan eğitim harcamalarının erkeklerden<br />
daha fazla bir getiriye sahip olduğunu belirtmiş ve bunu da daha fazla eğitim görmüş<br />
kadının, yüksek bir iş gücüne katılma oranı olmasına bağlamıştır.<br />
Tablo 1.2. Cinsiyet İtibariyle Eğitimin Getirisi (Yüzde)<br />
Eğitim düzeyi Erkek Kadın<br />
İlk 20,1 12,8<br />
Orta 13,9 18,4<br />
Yüksek 11,0 10,8<br />
Genel 8,7 9,8<br />
Kaynak: Psacharopoulos,G. Ve H.A. Patrinos (2002) ”Returns to Invesment in Education A Further<br />
Update”,s15.<br />
Bu geniş beşeri literatürde önem kazanan diğer konuların başında beşeri sermaye<br />
yakınsaması ve beşeri sermayeye bağlı gelir yakınsaması konusu gelmektedir. Örneğin<br />
Tamura 1991 yılında yazdığı makalesinde, beşeri sermayeye yapılan yatırımların<br />
dışsallığı sayesinde, düşük beşeri sermayeye sahip bireylerin, yüksek beşeri sermayeye<br />
sahip bireylere göre daha hızlı gelişebileceklerini söylemektedir (Tamura ,1991).<br />
Yakınsama konusunda çalışma yapan diğer önemli araştırmacıların başında,<br />
O’Neill ve Goetz & Hu gelmektedir. O’Neill 1995 yılında yazdığı “Eğitim ve Gelir<br />
16
Büyümesi” adlı makalesinde hangi seviyeye kadar hangi beşeri sermaye yakınsama<br />
modelinin, ülkeler arasındaki gelir eşitsizliklerini açıkladığını bulmaya çalışmıştır.<br />
Bunu yaparken de geliri üç parçaya ayırmıştır:<br />
• Bir parça eğitim düzeyine bağlıdır.<br />
• Bir parça eğitimin getirisini yansıtmaktadır.<br />
• Bir parça da artık terimdir.<br />
Daha sonra da bunların her birinin gelir dağılımındaki eşitsizliklere katkısı<br />
hesaplanmaya çalışılmıştır. Gelişmiş ülkeler arasında, eğitim düzeylerindeki<br />
yakınsamanın gelir dağılımı eşitsizliklerinde azalmaya yol açtığı bulunmuştur<br />
(O’Neill,1995).<br />
Goetz ve Hu’nun çalışmasında ise, günümüz çalışmalarında, beşeri sermayenin<br />
büyüme etkilerinin ihmal edilmesi durumunda, gelirin yakınsama hızının ve beşeri<br />
sermayenin ekonomik büyümeye katkısının eksik tahmin edileceğini iddia etmişlerdir<br />
(Goetz ve Hu, 1996).<br />
Beşeri sermaye literatüründe beşeri sermayeye farklı bakış açıları kazandıran<br />
araştırmacılardan biri olan Becker’in beşeri sermaye konusunda yapmış olduğu sayısız<br />
çalışmalardan en önemlilerinden olduğu düşünülen birkaç çalışması da burada<br />
özetlenecektir.<br />
İlki 1985 yılında yazılan “Human Capital, Effort and the Sexual Division of<br />
Labor” (Beşeri Sermaye, Çaba ve İşgücünün Cinsiyete Göre Ayırımı) adlı çalışmasıdır.<br />
Becker bu çalışmasında çocuk bakımı ve ev işlerinin, diğer ev faaliyetlerinden ve boş<br />
zamandan daha fazla çaba harcanmasını gerektiren aktiviteler olduğu için, piyasada aynı<br />
saati çalışan bayanların, aynı saati çalışan erkeklere göre, daha az çaba sarf ettiklerini<br />
söylemektedir. Böylece aynı saatleri çalışmalarına rağmen evli bayanlar, evli erkeklere<br />
göre daha az kazanmaktadırlar. Yani evli bayanların çocuk bakımı ve ev işleriyle ilgili<br />
sahip oldukları sorumluluklar, erkekler ve kadınlar arasında hem mesleki hem de<br />
kazançlar konusunda farklılıkların oluşmasına neden olmaktadır (Becker, 1985).<br />
17
Becker ve Tomes tarafından 1986 yılında hazırlanan çalışmada ise (Human<br />
Capital and the Rise and the Fall of Families) (Beşeri Sermaye, Ailelerin Yükselişi ve<br />
Düşüşü) kazançların, gayrimenkullerin ve tüketimin anne ve babadan çocuklarına ve<br />
torunlarına geçişini anlatan bir model geliştirilmiştir. Model, çocuklarının refahlarıyla<br />
ilgilenen ailelerin fayda maksimizasyonunu varsaymıştır. Bu nesiller arasındaki<br />
hareketliliğin derecesi de, farklı nesillerdeki tüketim ve yatırım fırsatlarından meydana<br />
gelen fayda maksimizasyonu ile farklı şans çeşitleri arasındaki etkileşim tarafından<br />
belirlenmektedir. Konuyla ilgili yapılan regresyonlar sonucunda, zengin ülkelerdeki<br />
gelir avantajlarının daha hızlı olduğu ve ataların hemen hemen bütün kazanç avantajları<br />
veya dezavantajlarının üç nesilde silineceği bulunmuştur (Becker, 1986).<br />
1976 yılında Becker ve Tomes tarafından yapılan “Child Endowments, and the<br />
Quantity and Quality of Children” adlı çalışma, sosyal ilişkiler ve çocukların niteliğini<br />
arttırmaya yönelik faaliyetlere olan talebe ilişkin farklı bir açıklama getirmiştir. Bu<br />
açıklamalarda anne ve babanın tüketim tercihleri çocukların tüketimlerine, okula<br />
yapılan kamu harcamalarına ve genetik kalıtıma dayandırılmaktadır. Becker ayrıca<br />
sosyal etkileşimin, çocuğun eğitim kalitesine olan talebin gelir esnekliğine ilişkin<br />
gözlemlenebilen yüksek esnekliği de açıkladığını göstermiştir (Becker ve Tomes,1976).<br />
Becker’ın ele alacağımız son çalışması ise burada anlatılan diğer çalışmalarıyla<br />
da bağlantılı olan “A Theory of Social Interactions” (Sosyal Etkileşimin Teorisi)’ dir.<br />
Bu çalışmada, ekonomik teorinin basit araçları kullanılarak, bazı insanların<br />
davranışlarıyla diğer insanların bazı davranışları arasındaki etkileşim bulunmaya<br />
çalışılmıştır.<br />
Analizin temel kavramı olarak tanımlanan ve kişinin kendi geliriyle parasal<br />
değerine yönelik değerlerinin toplanmasıyla elde edilen sosyal gelir, yazar tarafından<br />
sosyal çevre olarak adlandırılmıştır. Sosyal gelir kavramı, çeşitli harcamalardaki gelirin<br />
farklı kaynaklarını ve farklı fiyatlardaki değişimleri açıklamak için kullanmıştır.<br />
Aynı zamanda aynı ailedeki bireyler arasındaki sosyal etkileşimde büyük bir ilgi<br />
alanı olmuştur. Örneğin cinsiyete veya yaşa göre değil, bir birey olarak tanınan ailenin<br />
reisi, satın alma gücü paritesini ailenin tüm bireylerine aktarmaktadır. Çünkü burada<br />
hem kendi hem de ailesinin refahını dikkate almaktadır. Makalenin genel sonucu olarak<br />
18
da, kişilerin ailelerinin arasındaki ilişkilerin bilinmesiyle nesillerin ekonomik ve sosyal<br />
durumlarıyla ilgili bir genelleme veya sabit bir açıklamaya gidilemeyeceği yargısına<br />
ulaşılmaktadır (Becker, 1974).<br />
Bu görüşlerden çıkan genel sonuç, beşeri sermayenin gerek büyüme konusunda<br />
gerekse kalkınma konusunda temel bir rol oynadığı ve meydana getirdiği etkinin de,<br />
geleneksel üretim faktörleriyle açıklanamayan etkinin büyük bir kısmını açıklayarak,<br />
büyümeye ve kalkınmaya pozitif katkıda bulunduğu yönündedir.<br />
1.1.4.Beşeri Sermaye Kavramının Gelişimi Ve Büyüme Teorilerinde Beşeri<br />
Sermayeye Bakış<br />
1.1.4.1.Klasik Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye<br />
İktisat biliminin bundan 230 yıl önce Adam Smith ile başladığı varsayılmaktadır.<br />
Bu geçen süre içinde nitelikli emek ve teknolojik yeniliklerin iktisadi düşünce içindeki<br />
konumunun ne olduğu ve nitelikli emek ve teknoloji kavramına nasıl bakıldığı önemli<br />
bir uğraşı alanı olmuştur.<br />
Klasik iktisat okulunun başlangıcı olarak Adam Smith’ in 1776 tarihinde<br />
yayınlanan “Ulusların Zenginliği” adlı eserini göstermek doğru kabul edilebilir. Ayrıca<br />
Adam Smith’ e ek olarak, David Ricardo, Jean B. Say, John Stuard Mill, Jeremy<br />
Bentham, Thomas Malthus gibi filozoflar da modern iktisat biliminin temellerine ilk<br />
katkı yapan kişiler olmuşlardır (Foley, 1999, ss.4-147; Özel, 2002, s.147).<br />
Bu iktisatçılar arasında klasik iktisadın temelini oluşturan görüşlere sahip olan<br />
ve iktisat biliminin kurucuları arasında sayılan Adam Smith’ e göre, emek ülkelerin<br />
zenginliğini (servetini) yaratan başlıca sermayedir. Bir ülkede refahın en belirleyici<br />
işareti, o ülkedeki insanların sayısındaki artıştır (Smith, çevirenler Ayşe Yunus ve<br />
Mehmet Bakırcı, 1997, s.67). Adam Smith bir ülkenin vatandaşlarının kullanılabilir ve<br />
kazanılmış yeteneklerini o ülkenin sabit sermayesinin bir parçası olarak görür. Hatta<br />
Ona göre bir insanın yetenekleri, bir maliyeti olan ve kar getiren bir makine gibi<br />
düşünülebilir (Teixeira, 2002, s.3; Schultz, 1971, s.27).<br />
19
Smith’ in Ulusların Zenginliği isimli eserinde eğitim ile ekonominin temellerini<br />
attığı ifadeler yer almaktadır. Smith’ e göre bireylerin aldıkları eğitim harcamayı<br />
gerektirir. Yapılan bu harcamalar ve neticesinde elde edilen birikim de sermaye<br />
birikiminden başka bir şey değildir ve bu birikimden sadece o birey değil yaşadığı<br />
toplumda faydalanır (Çanakçı ve Tutar, 2006, s.3). Yine Smith’ e göre bir bireyin<br />
eğitimi, gelecekte getirisi olan bir çeşit yatırım gibi görülebilir (Gürak, 2003, s.5).<br />
Üretim olanaklarını belirlemede, Smith eğitimin önemi kadar işgücü<br />
bölüşümünün, yaparak öğrenmenin ve beceri şekillenmesinin de önemini vurgulamıştır<br />
(Sen, 1997, s.1959-1961) ve: “Gerçekte insanlar arasında doğal olarak bulunan yetenek<br />
farklılığı sandığımızdan çok daha azdır; ve değişik mesleklerden insanları ayırt eder<br />
görünen çok farklı yetenekler, çoğu zaman işbölümünün nedeni olmaktan çok<br />
sonucudur. Birbirine hiç benzemeyen insanlar arasındaki fark, örneğin bir filozofla basit<br />
bir sokak hamalı arasındaki fark, pek o kadar yaratılıştan değil, alışkanlık, gelenek ve<br />
eğitimden kaynaklanıyor gibi görünmektedir. Bu iki insan doğduklarında ve<br />
yaşamlarının ilk altı ya da sekiz yılında, belkide birbirlerine çok benziyorlardı, ne ana-<br />
babaları ne de oyun arkadaşları bu ikisinin arasında dikkat çekici bir fark<br />
görememişlerdir” diyerek de bu konu hakkındaki düşüncelerini bir kere daha belirgin<br />
şekilde eserinde yazılı olarak ifade etmiştir (Smith, çevirenler Ayşe Yunus ve Mehmet<br />
Bakırcı, 1997, s. 27).<br />
Smith’ in ülkelerin zenginliğinin temelinde yattığını ileri sürdüğü işbölümü de,<br />
zihinsel emeğin bir ürünü, sonucuydu. İşbölümü bireyin yeteneklerini, yaratıcılığını,<br />
ustalığını, muhakeme yeteneğini ortaya çıkararak ve geliştirerek, işgücü verimliliğinde<br />
artış sağlayarak, beşeri faktörün kalitesinde gelişmeye yol açmakta ve böylece meydana<br />
gelen beşeri sermaye ile fiziki sermaye arasında tamamlayıcılık ilişkisi oluşmaktadır<br />
(Türker, 2000, ss.46-48). Bu tamamlayıcılık ilişkisi 1962 yılında Grilliches tarafından<br />
hazırlanan “Üretim Fonksiyonunda ve Büyüme Muhasabesinde Eğitimin Rolü Üzerine<br />
Notlar” adlı çalışmasında da ortaya konulmuştur (Grilliches, 1962, ss. 71-115).<br />
Klasik çağda beşeri unsurun sermaye olarak ele alınmasında ilk önemli katkıyı<br />
yapan ve işbölümü sonucu ortaya çıkan verimlilik artışının aslında zihinsel emekten<br />
kaynaklandığını vurgulayan Smith maalesef, bundan öteye gidip ortaya zihinsel emek-<br />
20
üyüme ilişkisi üzerine kurulu bir büyüme teorisi üretememiştir. Ama gene de içinde<br />
bulunduğu ortama göre bu konuda önemli katkıları olmuştur.<br />
Klasik iktisatçılar arasında büyüme kuramına önemli katkı yapan iktisatçılardan<br />
bir diğeri de Ricardo’ dur. Ricardo, Smith gibi milli gelirin kaynaklarını değil, milli<br />
gelirin üretim faktörleri arasında nasıl dağıtıldığını araştırmıştır (Dinler,2001, ss. 262-<br />
272; Dinler,2002, ss. 434 -442).<br />
Ricardo zamanında İngiltere’ de yatırımlar sayesinde sanayi üretimi ve istihdamı<br />
hızla artmaktaydı. Teknolojik yenilikler kapitalistler için sürekli yeni kar olanakları<br />
yaratıyordu. Ancak Ricardo da, büyüme ile “yeni” teknolojiler arasında bir ilişki kurma<br />
denemesine girişmedi. Oysa Ricardo teknolojik yenilikler sayesinde sanayide artan<br />
verimler yasasının geçerli olduğuna inanıyordu. Buna rağmen bu ilişkiyi gösterme<br />
çabasına girmemesini kendisinin öncelikli olarak daha başka şeyleri ispatlama çabasına<br />
girmesine bağlayabiliriz. Örneğin, Ricardo bir yandan Smith’ in modelinde gördüğü<br />
eksiklikleri eleştirirken, bir yadan da daha tutarlı bir değer/fiyat kuramı oluşturmaya<br />
çalışıyor, ölçüm yapabilmek amacıyla kendi değeri “değişmeyen” bir değer arıyordu<br />
(Ricardo, 1821, ss. 8-38). İlgi duyduğu konulardan biri olan rant kuramıyla, toprak<br />
sahiplerinin uzun dönemde gelir dağılımında daha avantajlı olduklarını göstermeye<br />
çalışıyordu (Ricardo, 1821, ss.39-50). Sanayi sektöründe yeni teknolojilerden<br />
kaynaklanan artan verimlerin tarım için geçerli olmadığını ve uzun dönemde<br />
ekonominin tümünde “azalan verimler yasasının” geçerli olacağını ve eninde sonunda<br />
ekonomik büyümenin duracağını iddia edecek kadar olumsuz düşünerek teknolojik<br />
yeniliklerin etkisini küçümsemiş oluyordu (Gürak, 2003, s.5).<br />
Ricardo, klasik iktisada bu kadar önemli katkılar yapmasına rağmen, yeni<br />
teknolojiler gibi, nitelikli emek kavramı ve büyümeye katkısı da Ricardo’ nun<br />
modelinde gereken yeri ve ilgiyi bulamamıştır.<br />
Smith gibi düşünen H. Von Thünen de, insanlara uygulanan sermaye kavramının<br />
insanların değerini azaltmadığı ve onurlarını, özgürlüklerini zedelemediğini iddia<br />
ederek, tam aksine, sermaye kavramının insanlara uygulanmamasının, özelikle harp<br />
zamanında çok tehlikeli olacağını belirtmiştir. Von Thünen kitabında bu konudaki<br />
fikirlerini şöyle açıklamaktadır: “Muharebede bir topu kurtarmak için yüz insan,<br />
21
hayatlarına mal olacak olsa dahi feda edilir, çünkü bir top kamu kaynaklarından<br />
yapılacak harcamalarla satın alınır, buna karşılık insanlar sadece bir kararname ile<br />
askere alınabilirler” (Schultz, 1971, s. 27).<br />
Bu dönemin diğer önemli isimlerinden biri olan Irwing Fisher, oldukça soyut<br />
olan sermaye teorisinde, sermayenin beşeri unsurunu incelemiştir ve beşeri sermayeyi<br />
geniş bir anlamda tanımlamasına rağmen sermaye kavramının insanlara uygulanmasının<br />
uygun olmadığı fikir akımını benimsemiştir (Schultz, 1971, s. 27).<br />
1.1.4.2. Marxist Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye<br />
Schumpeter öncesi döneme baktığımızda önde gelen iktisatçılar arasında<br />
teknolojik değişime özel önem veren biri olarak Marx’ ı görürüz. Marx’ ı daha çok<br />
ilgilendiren konu, teknolojik değişimin büyümeye etkisi değil, artı değeri yaratan ve<br />
çoğaltan koşullardır (Marx, 1986, ss.165-524).<br />
Bu ise Marksist yazında üretken olan ve üretken olmayan emeğin nasıl ayırt<br />
edileceği konusunu gündeme getirmiştir. Marx’ da üretken emeğin statüsü biraz<br />
farklıdır. Marx’ ın tanımı, kapitalist üretimin yalnızca bir emek süreci olmayıp aynı<br />
zamanda bir artı-değer üretimi olmasıyla ilişkilidir. Kapitalist toplumda üretken emek<br />
artık-değer yaratan emektir. Fikir basit ancak içerimleri geniştir (Başkaya, 2005, s.690).<br />
Ayrıca Marx’ a göre sabit sermaye olarak adlandırılan makinalar, aletler, araçlar,<br />
gereçler, binalar üretken emeğin verimliliğinin artmasını sağlamaktadır, ancak sabit<br />
sermayenin varlığı tek başına bir şey ifade etmemektedir.<br />
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Smith, Ricardo, Marx gibi klasik iktisatçılar<br />
“içsel” teknolojik yeniliklerin ve nitelikli emeğin büyüme süreci ile çok yakından ilişkili<br />
olduğunu bildikleri halde, farklı konular üzerine yoğunlaştıklarından genellikle<br />
analizlerinde bu konuları ihmal etmişlerdir.<br />
22
1.1.4.3. Neo- Klasik Büyüme Modeli Ve Beşeri Sermaye<br />
Neo-klasik iktisat okulu liberal perspektiften klasik iktisat okulunu eleştiren ve<br />
aynı zamanda bu okula katkıda bulunan iktisatçıları ve bu iktisatçıların oluşturduğu<br />
ekolleri kapsar. Başlıca neo- klasik iktisat okulları arasında Lozan okulu, Cambridge<br />
okulu, İsveç okulu sayılabilir (Acar, 2005, ss. 1-12).<br />
Alfred Marshall Cambridge okulunun temsilcilerinden olup neo- klasik iktisadın<br />
da en önemli temsilcilerinden biridir. Marshall matematiksel ve soyut olarak<br />
düşünüldüğünde, insanların sermaye olmasının inkar edilemeyeceğini belirtirken, pratik<br />
analizlerde insanların sermaye olarak kabul edilmesini tamamen yanlış bulmaktadır.<br />
Marshall’a göre üretim faktörü olan insanlar, diğer üretim faktörlerindekine benzer bir<br />
alışverişe konu olmamalıdırlar. Bu düşünceye göre, işçi işgücünü satabilir, ancak gene<br />
de işgücünün sahibi kendisidir. Sermaye piyasasında alım-satım konusu olmayan<br />
insanın sermaye olarak kabul edilmesi ekonomik analize hiçbir yarar sağlamaz.<br />
Marshall’ ın böyle düşünmesi, ekolün üzerindeki etkisi ve kendisinden sonra gelen<br />
iktisatçılar üzerinde uyandırdığı saygınlıktan ötürü, beşeri sermaye kavramının<br />
gelişmesini uzunca bir süre geciktirmiştir (Schultz, 1971, s. 27).<br />
Böyle görüşler ileri süren Marshall da bilgi ile büyüme arasındaki ilişkiyi<br />
sergileyen bir teori arayışı içinde olmamıştır.<br />
Marshal’dan sonra ise Neo-klasik büyüme modelleri özellikle 1950’li yıllarda<br />
başlayan bir trendle değişime uğramaya başlamıştır. Özellikle bu trend değişmesinde<br />
Solow tarafından yayınlanan çalışmalar, fiziki sermaye akışı ve teknolojik ilerlemenin<br />
sürdürülebilir bir ekonomi için oynadığı hayati rolün incelenmesine yardımcı olmuş ve<br />
1915 -1955 arası dönemde ABD ekonomik büyümesinin klasik üretim fonksiyonlarıyla<br />
açıklanamayan çok büyük bir üretim faktörüne bağlı olduğunu bulmuştur (Çanakçı ve<br />
Tutar, 2006, s.3).<br />
Solow’un 1956 yılında yayınladığı “Ekonomik Büyüme Teorisine Katkı” isimli<br />
makalede bugünün ekonomik büyüme kavramının temellerini atması bakımından<br />
oldukça önemlidir. Solow Büyüme modelinin değişik ülkelere uygulanması ile çıkan<br />
23
sonuçlar ekonomik büyüme motorunun daha çok yatırım ve işgücü artış hızı olduğu,<br />
ancak uzun dönemli sürdürülebilir bir büyüme için teknolojik gelişmenin çok önemli bir<br />
etken olduğunu göstermiştir (Mankiw-Romer-Weil, 1992, ss. 407-437).<br />
Solow bu makalesinde tek sektörlü, standart neo- klasik iktisadi büyüme<br />
modelinin temel varsayımlarını; ölçeğe göre getirilerin sabit olması, sermayenin<br />
marjinal verimliliğinin azalması, teknolojinin dışsal olarak belirlenmesi, faktörler arası<br />
ikamenin mümkün olması ve bağımsız bir yatırım fonksiyonunun bulunması (tasarruf<br />
yatırım eşitliğinin sağlanması) şeklinde sıralamıştır (Demir, 2002, s.2).<br />
Standart neo- klasik büyüme modelinin yukarıda özetlenen varsayımları<br />
çerçevesinde Cobb Douglas tipi bir makroekonomik üretim fonksiyonu yardımıyla,<br />
uzun dönemli veya durağan durum büyüme oranının “sıfır” olduğu sonucuna<br />
ulaşılmakta; başka bir deyişle hükümet politikalarının uzun dönemli iktisadi büyüme<br />
üzerindeki etkisi oldukça zayıf kalmaktadır. Model; kamu yatırımlarının, kişi başına<br />
gelir ve kişi başına sermaye düzeylerini etkileyebildiğini ama reel hasılanın uzun<br />
dönemli büyüme oranını etkileyemediğini gösterir. Oluşacak dışsal bir teknolojik<br />
gelişme ise, sermayenin marjinal verimliliğindeki azalmaların iktisadi büyüme<br />
üzerindeki olumsuz etkisini kısmen telafi edebilir ve bu kaçınılmaz azalmaları<br />
geciktirebilir. Bu anlamda, neo- klasik modelde teknolojik gelişme olduğu sürece<br />
pozitif hasıla büyüme oranları elde edilebilir. Bu sıradan modelde, nüfus dışsal olarak<br />
belirlenen sabit bir hızla büyümekte ve kişi başına reel hasılanın asıl belirleyicisi<br />
olmaktadır (Kibritçioğlu, 1998, s.215).<br />
Neo- klasik büyüme modeli, sonuç itibariyle teknoloji düzeyinin bütün ülkelerde<br />
tamamen aynı olduğu ve değişmediği varsayımı altında, gelişmekte olan ve gelişmiş<br />
ekonomilerin uzun dönem reel büyüme oranlarının aynı uzun dönem değerine<br />
yaklaşacağı ve bu oranın da “sıfır” olduğu sonucunu vermektedir. Bu hipotez literatürde<br />
“yakınlaşma hipotezi” ve gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ekonomileri<br />
yakalamalarına da “yakalama süreci” (catching up process) adı verilmektedir<br />
(Kibritçioğlu,1998, s.215).<br />
Ancak neo- klasiklerin bu varsayımlarıyla birlikte yakınsama hipotezinin temel<br />
öngörülerinin dünya ekonomileriyle ilgili gözlemlere uymadığı ve teknolojinin dışsal ve<br />
24
sabit olduğu varsayımının gerçekçi olmadığı ortaya çıkmıştır (Ağır ve Kar, 2003,<br />
s.183). Ayrıca neo- klasik öğreti teknolojik değişimin neden olduğundan ziyade hangi<br />
sonuçları olduğu konusuyla ilgilenmiş ve teknolojik yenilikler dışsal bir etken olmaktan<br />
öteye gitmemiştir. Solow‘ un modelinde nereden geldiği belli olmayan dışsal teknolojik<br />
yenilikler, böylece sistem dışına itilmiş oluyor ve teknolojik değişimin nasıl<br />
gerçekleştiği konusu hiç ele alınmıyordu. Böylece neo- klasik doktrinin “akademik”<br />
iktisadi modellerindeki “dengeler” bozulmamış oluyordu. Ama aynı zamanda da neo-<br />
klasik doktrinin gerçek ekonomik olguları algılama ve açıklayabilme konusundaki<br />
kısırlığı da devam etmiş oluyordu (Gürak, 2003, s. 7).<br />
Neo- klasik iktisat teorisinin büyümeyi sadece geleneksel üretim faktörleriyle<br />
açıklamaya çalışması, 1960’ lı yıllara kadar beşeri sermaye kavramının hiç dikkate<br />
alınmamasına neden olmuştur.<br />
İnsanı sermaye olarak almanın ahlaki sorunlar doğuracağı, beşeri sermayenin<br />
piyasası olmadığı için ekonomik etkilerini tespit etmenin zor olduğu, beşeri sermayenin<br />
doğrudan ölçülebilen bir değişken olmadığı, fiziki sermaye olmadan insanın ekonomik<br />
açıdan anlamının olmadığı, hatta bundan dolayı nüfusun dışsal olarak alındığı, maddi<br />
(pozitif) olmayan koşulların dikkate alınmaması gerektiği gibi gerekçelerle beşeri<br />
sermaye büyüme modellerine dahil edilmemiştir (Mathur, 1999, ss. 203- 216).<br />
Ancak, toplumsal gelişmeler ve uygulamalı çalışmalarla büyümenin standart<br />
üretim faktörlerindeki büyümeyle açıklanamadığının tespit edilmesi ve II. Dünya Savaşı<br />
sonrasında Almanya ve Japonya’nın ekonomik kalkınmasında beşeri sermayenin<br />
rolünün anlaşılması, iktisatçıların beşeri sermaye kavramına eğilmesini zorunlu hale<br />
getirmiş ve beşeri sermaye yatırımları iktisadi analiz araçları kullanılarak incelenmeye<br />
başlanmıştır (Gümüş, 2005, s.71).<br />
Böylece beşeri sermaye teorisi, temelleri bulunduğu klasik çağdan sonra neo-<br />
klasik çağda iki farklı ama birbirini tamamlayıcı yönde gelişme eğilimi göstermiştir:<br />
Schultz, Denison, Grillches ve takipçilerinin kullandığı büyüme ve verimliliğin<br />
kaynağını analiz etme yönü olarak beşeri sermaye ve Becker, Mincer ve takipçilerinin<br />
bireysel gelir dağılımında ve genel denge analizlerinde kullandığı beşeri sermaye.<br />
Büyümenin kaynağı olarak kullanılan beşeri sermaye teorisi, ülkelerin makro niteliksel<br />
25
ve niceliksel değişkenlerinin kullanıldığı Solowyen Artığın analizi ile başlayan ve içsel<br />
büyüme teorileri ile devam eden son derece karmaşık ve uzun bir süreç oluşturmaktadır.<br />
Diğer yandan bireysel getirilerin üzerinde durulduğu, beşeri sermayenin maliyet ve<br />
getirilerinin karşılaştırıldığı, maliyetlerin finansmanı için politika önerilerinin<br />
sunulduğu, ekonominin çalışma, maliye, tarım ekonomileri gibi çok çeşitli alanlarında<br />
hizmet veren bir alan haline gelmiştir (Tepecik, 2000,ss.16-17).<br />
1.1.4.3.1. Schultz ve Beşeri Sermaye Teorisi (Schultz Modeli)<br />
Eğitimin ekonomideki rolünü açıklayan en eski yaklaşım olarak kabul edilen<br />
insan sermayesi kuramına ilk teorik katkı Schultz tarafından yapılmıştır. Kurama göre;<br />
insan sermayesi yatırımları üretimi, dolayısıyla da verimliliği arttıran etkili<br />
yatırımlardır. İnsan sermayesi Batı Toplumlarında klasik anlamdaki (insana özgü<br />
olmayan) sermayeden daha hızlı ve büyük oranda bir büyümeye sebep olmaktadır.<br />
Başka bir deyişle, gelişmiş ülkelerin büyümesinin önemli bir bölümü insan<br />
sermayesindeki artışlar ile açıklanmakta ve bu durum insan sermayesinin önemini<br />
açıkça göstermektedir (Tunç, 1993, ss.6-7; Grilliches, 1997, s.331).<br />
Ekonomik büyümede meydana gelen değişmenin bu kısmını “artık faktöre”<br />
dayandıran Schultz, üretim fonksiyonu yardımıyla “artık faktör”ün en önemli<br />
açıklayıcısının beşeri sermaye olduğunu ileri sürerek, modern beşeri sermaye teorisinin<br />
temelini atmıştır (Schultz, 1971, ss.10 -48).<br />
Neo-klasik iktisadın, varsayımlarını ve analiz araçlarını kullanan beşeri sermaye<br />
teorisi, eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin hesaplanmasına yöneliktir.<br />
Schultz’un burada beşeri sermaye yatırımları içinden eğitimi kullanmayı tercih<br />
etmesinin nedeni, eğitim harcamalarının öğrencinin gelecekteki verimliliği ve kazancını<br />
arttırması oranında diğer beşeri sermaye yatırımlarına göre önemli bir yatırım olduğunu<br />
düşünmesinden kaynaklanmaktadır (Kurtkan,1977, ss.63-66).<br />
Eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin hesaplanması amacıyla ortaya<br />
atılan beşeri sermaye modelinin elde edilmesinde, üretimin emek ve sermaye<br />
26
faktörlerince belirlendiğinden hareketle türetilen üretim fonksiyonu kullanılmaktadır.<br />
Y’nin üretimi, K’nın sermaye indeksini, L’nin toplam emek indeksini temsil ettiği söz<br />
konusu fonksiyon şu şekilde yazılabilmektedir;<br />
( K L)<br />
Y = f ,<br />
(1.1.)<br />
(1.1. nolu eşitliğin zamana göre diferansiyeli aşağıdaki gibidir:<br />
dY<br />
dt<br />
dK dL<br />
= . f K + . f L<br />
(1.2.)<br />
dt dt<br />
(1.2.) nolu eşitlikte ( f K ) ve ( f L ) sırasıyla sermayenin ve emeğin marjinal verimliliğini<br />
göstermektedir. Bu eşitliğin tüm terimleri büyüme oranını elde etmek üzere, Y’ye<br />
bölündüğünde;<br />
1 dY dK f K dL f L<br />
. = . + .<br />
(1.3.)<br />
Y dt dt Y dt Y<br />
eşitliği elde edilmektedir. Bu eşitliğin sol tarafı g y ile gösterilmekte ve üretimdeki artış<br />
oranını yani büyüme oranını vermektedir. Eşitliğin sağ tarafı ise L ile çarpılıp L’ye<br />
bölündüğünde dK<br />
dt<br />
= Ι yatırımı, f K sermayenin marjinal çıktısı, L g dt dL L = ) / )( / 1 (<br />
emek girdisinin büyüme oranını, ( f L / Y).<br />
L = sL<br />
toplam üretimde emeğin payını<br />
(çıktının emeğe göre esnekliği), I / Y = k yatırım çıktı oranını göstermaktedir. Buna<br />
göre büyüme oranı ( g y ) şu şekilde yazılmaktadır:<br />
Ι<br />
g y = . f K + g L.<br />
sL<br />
veya g y = k . f K + g L.<br />
sL<br />
(1.4.)<br />
Y<br />
Bu teorik açıklamaların ışığında, Becker’ in getiri oranı yaklaşımını da kullanan<br />
Schultz (1.4.) nolu eşitlikte yer alan sermayeyi (K), fiziki sermaye ( K m)<br />
ve beşeri<br />
sermaye ( K h ) şeklinde ikiye ayırmıştır. Buna göre beşeri sermaye üretim fonksiyonuna<br />
eğitim yatırımı olarak girmektedir. Schultz’un elde ettiği model şu şekildedir:<br />
27
Ι<br />
m<br />
h<br />
g y = . rm<br />
+ . rh<br />
+ g L.<br />
sL<br />
Y<br />
Ι<br />
Y<br />
(1.5.)<br />
I h / Y = eğitim yatırımı/ulusal gelir; eğitimin getiri oranı (r)=(eğitim sonucu elde<br />
edilen ek gelir/eğitimin ek maliyeti)*100 şeklinde tanımlanmaktadır. Bu eşitliğe göre<br />
eğitimin büyümeye katkısı ( I h / Y).<br />
rh<br />
şeklinde ifade edilmektedir. Farklı eğitim<br />
düzeylerine göre eğitimin büyümeye katkısını, ilk (p), orta (s) ve yüksek (hi) öğretim<br />
I h<br />
olarak alan Schultz . rh<br />
ifadesini şu şekilde formüle etmiştir:<br />
Y<br />
yazılmaktadır:<br />
Ι Ι<br />
h<br />
p Ι Ι<br />
s<br />
. rh<br />
= . rp<br />
+ . rs<br />
+<br />
Y Y Y Y<br />
h i<br />
. r<br />
hi<br />
(1.6.)<br />
Bu eşitlik (1.5.) nolu eşitlikte yerine konulduğunda Schultz modeli şu şekilde<br />
Ι<br />
Y<br />
Ι<br />
Ι<br />
Y<br />
Ι<br />
Y<br />
m<br />
p s hi<br />
g y = . rm<br />
+ . rp<br />
+ . rs<br />
+ . rhi<br />
+ g L.<br />
sL<br />
Y<br />
(1.7.)<br />
Beşeri sermaye unsurlarından eğitimin büyümeye katkısının bu şekilde<br />
ölçülmesi beşeri sermaye literatüründe “Schultz Tipi Üretim Fonksiyonu” olarak ifade<br />
edilmektedir (Schultz’dan aktaran Gümüş, 2005, ss.73-74).<br />
Bu modelle ekonomik büyüme sürecinde insan sermayesi yatırımlarının etkisini<br />
araştıran Schultz, eğitimin çeşitli öğrenim düzeylerine ilişkin getiri oranlarını<br />
hesaplamıştır ve 18 ile 64 yaşları arasında ABD’de erkek çalışanların gelirlerinin eğitim<br />
düzeylerine göre değiştiğini öne sürmüştür. Dört yada daha uzun yıl yüksek öğrenim<br />
görmüş 18-64 yaşındaki erkeklerin hayatı boyunca elde ettiği gelirin (1930 yılı<br />
verilerine göre), orta öğrenim görmüş olanların hayatı boyunca kazandığı gelirden<br />
39.000 $ fazla olduğunu bulmuştur (Tunç, 1993, s.11).<br />
Neo-klasik iktisada dayalı olarak ortaya atılan beşeri sermaye teorisinin (Schultz<br />
Modeli) kalkınma literatürüne en büyük katkısı, büyümenin “artık” kısmına ikna edici<br />
bir açıklama getirmesidir. Bu şekilde fiziki sermayedeki artışların yanı sıra beşeri<br />
28
sermaye artışlarının da ekonomik büyümeyi etkilediği görüşü kalkınma literatürüne<br />
girmiş ve beşeri kaynakların sermaye olduğu fikri iktisatçılar arasında genel kabul<br />
görmeye başlamıştır (Gümüş, 2005, ss. 74-75).<br />
Schultz’un özenle hazırladığı Beşeri Sermaye Teorisinin büyüme konusuna<br />
önemli ve faydalı açıklamalar getirdiği kesin olmakla birlikte, zamanla modele yönelik<br />
çeşitli eleştirilerin ortaya çıkması da gecikmemiştir.<br />
Modele getirilen en önemli eleştiri modelin modellenmesine yönelik olup, bu<br />
modellerde esas araştırılanın “bilgi düzeyi” mi yoksa daha dar olarak eğitim üzerine mi<br />
olduğunun karıştırıldığı yönündedir. Bilginin sürekliliği o bilgiyi üreten toplumun<br />
sürekliliğine ve aynı zamanda toplum tarafından özümsenip özümsenmediğine bağlıdır.<br />
Bilginin toplumsallaştırılması olarak adlandırılabilecek bu olgunun gerçekleşme<br />
düzeyinin okullaşma oranları ile ne kadar ölçülebileceği, teorinin geleceği açısından<br />
tartışılan önemli noktalardan birisi olarak görülmektedir (Tepecik, 2000, s. 46).<br />
Bu konuyla ilgili olarak yapılan bir diğer eleştiri ise Solow’dan gelmiştir. Solow<br />
beşeri sermaye literatüründeki pek çok makalenin bilgiyi, yeniliğin ve ekonominin<br />
temeline koyduğunu belirtmiştir. Hatta maliyet indirimleri bile çoğu zaman bilginin<br />
üretilmesi aracılığıyla gerçekleşmektedir. Solow’a göre tabiki bilgi teknolojik değişimin<br />
ve ilerlemenin en temel özelliklerinden birisidir ama bu gelişim ve ilerleme için tek ya<br />
da en iyi yol sadece bilgi midir? sorusunu sormuştur (Solow, 1994, s. 53).<br />
Modelin varsayımına yönelik olarak yapılan eleştirilerden en önemlilerinden biri<br />
ise, teorinin genelde uluslar arası karşılaştırmalarda ve özelde bireysel gelirlerin<br />
karşılaştırılmasında kullandığı varsayımdır. Uluslar arası karşılaştırmalar için ekonomik<br />
büyümenin istikrarlı kabul edilmiş olması, bireysel karşılaştırmalarda ise tüm bireylerin<br />
aynı yetenek ve zekaya, aynı refah olanaklarına, aynı zaman tercihine ve aynı şansa<br />
sahip olduğunun varsayılmasıdır.<br />
29
1.1.4.3.2. Zvi Grilliches<br />
Grilliches “Üretim Fonksiyonunda ve Büyüme Muhasebesinde Eğitimin Rolü<br />
Üzerine Notlar” adlı makalesinde, üretim fonksiyonunda eğitim değişkenlerinin rolünü<br />
açıklamaya çalışmıştır ve ilgiyi, yeni eğitim değişkenlerinin ve alternatif üretim<br />
fonksiyonlarının tanımlanmasına çekmiştir. Makalesinin geri kalan kısmında ise eğitim-<br />
yetenek-gelir ilişkisini, eğitim-gelir farklılıklarını, işgücüne olan talep artışı ve fiziksel<br />
sermaye-beşeri sermaye arasındaki tamamlayıcılık ilişkisini açıklamada kullanmıştır<br />
(Grilliches,1962, ss.71-115).<br />
başlamıştır:<br />
Grilliches analizine Cobb- Douglas tipi basit bir üretim fonksiyonu ile<br />
Y .<br />
α β<br />
= A.<br />
K L<br />
(1.8.)<br />
Y çıktıyı, K sermayeyi ve L işgücü girdisini temsil etmektedir. İşgücü girdisi ise,<br />
L= E.N (1.9.)<br />
fonksiyonu ile ölçülebilmektedir. Burada N ağırlıklandırılmamış işçi sayısını, E<br />
işgücünün kalite indeksini temsil etmektedir. E.N yi L için üretim fonksiyonunda ikame<br />
edersek;<br />
Y .<br />
α β β<br />
= A.<br />
K . E N<br />
(1.10.)<br />
fonksiyonunu elde ederiz. Bu fonksiyon bize E işi için belirli bir adayın uygunluğunu<br />
test etme imkanı vermektedir. Eğer bu tahmin seviyesinde, bizim indeksimizin kalitesi<br />
doğru ve uygun çıkarsa, toplam üretim fonksiyonu N ve E’ yi ayrı değişkenlermiş gibi<br />
kullanıp tahmin ettiğinde, kalitenin katsayısı (E) hem istatistiki anlamda hem de işgücü<br />
sayısının katsayısı olarak (N) büyüklük bağlamında anlamlı olmalıdır (Grilliches,1962,<br />
s.81; Grilliches, 1997, s.333). Grilliches’ in çalışmasında tespit ettiği bu noktalar<br />
gerçekleştiği taktirde eğitim ayrı bir değişken olarak üretim fonksiyonuna dahil<br />
30
edildiğinde, bu üretim fonksiyonu ile çıktıdaki değişimin büyük bir kısmı<br />
açıklanabilmektedir.<br />
1.1.4.3.3. Mankiw- Romer- Weil (MRW)<br />
Mankiw- Romer- Weil, beşeri sermaye ile ilgili uygulamalı çalışmaların beşeri<br />
sermayenin ekonomik kalkınmaya katkısı konusundaki teorik çatışmayı çözemediğini,<br />
bunun nedeninin ise neo- klasik büyüme modeline yönelik gereksiz şüphelerin<br />
olmasından, çalışmaların taraflı olmasından ve bunun yanı sıra fiziki sermayeye verilen<br />
önemin abartılı olmasından kaynaklandığını ileri sürerek bu konuda kendi modellerini<br />
ortaya atmışlardır (Mankiw-Romer-Weil, 1992, s. 420).<br />
Araştırmacılar neo- klasik büyüme modeline beşeri sermaye faktörünü<br />
ekleyerek, neo- klasik büyüme modelinin geçerliliğini ortaya koymayı ve ülkelerarası<br />
gelir farklılıklarının nedenlerini açıklamayı amaçlamışlardır.<br />
Mankiw, Romer ve Weil’e göre farklı tasarruf oranlarına ve nüfus artış hızına<br />
sahip ekonomiler, kendilerine özgü durağan denge durumuna ve kişi başına gelir<br />
düzeyine sahip olacaklardır. Bu nedenle gelir farklılıkları kararlı bir yapıdadır.<br />
Yakınsama süreci ise, ülkelerin başlangıçta sahip oldukları üretim faktörlerinin<br />
miktarına bağlıdır. Ölçeğe göre sabit getiri varsayımında bulunan araştırmacılar,<br />
ülkelerarası gelir farklılıklarını ve yakınsamayı açıklayan faktörlerden birinin beşeri<br />
sermaye olduğunu vurgulamışlardır. Neo-klasik büyüme modelinin ekonomik<br />
büyümeyi açıklamada yetersiz olduğu şeklindeki eleştirilere tepki olarak, ulusal gelir<br />
farklılıklarını en iyi açıklayan modelin genişletilmiş Solow modeli olduğunu<br />
savunmuşlardır (Bernanke ve Gürkaynak, 2001, ss.1-29).<br />
Bu araştırmacılara göre neo-klasik büyüme modeli tamamen başarılı değildir.<br />
Ancak beşeri sermaye dikkate alındığında ve ülkeler arası tasarruf oranı farklılıklarının<br />
olduğu kabul edildiğinde büyüme farklılıklarını açıklamada, bu modelin yeterli<br />
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kendi modellerinde hasıla, fiziki ve beşeri sermaye ile<br />
emek tarafından üretilmektedir ve hasıla fiziki ve beşeri sermaye yatırımı ile tüketim<br />
31
için kullanılmaktadır. Ayrıca kendi modelleri büyüme modellerinin tanımlayıcısı<br />
değildir. Ancak ekonomik büyümenin neo-klasik çerçevede açıklanıp<br />
açıklanmayacağına yönelik sorulara yanıt verebileceğini belirtmişlerdir (Mankiw-<br />
Romer-Weil, 1992, s. 432).<br />
Araştırmacılara göre, beşeri sermaye modele dahil edildiğinde ülkeler arası<br />
büyüme farklılıklarının %80’i açıklanabilmektedir. Ayrıca yine bu araştırmacılara göre<br />
beşeri sermaye, ekonomik büyüme ve kalkınmada önemli bir üretim faktörüdür ve<br />
beşeri sermaye olmaksızın ne uluslar arası gelir farklılıkları ne de uygulamalı<br />
yakınsama oranları belirlenebilir (Jones,1996, ss.1 -25).<br />
Günümüzde içsel büyüme modelleri olarak isimlendirilen son teorik ilerlemelere<br />
rağmen, MRW Modeli beşeri sermayenin ekonomik kalkınmaya miktarsal etkisini<br />
belirleyen parametreleri ölçebildiği ve üretim faktörlerinin esnekliklerini doğrudan<br />
tahmin edebildiği için çoğu uygulamanın başlangıç noktasını oluşturmaktadır (Gümüş,<br />
2005, s. 81).<br />
Neo-klasik iktisada dayanan beşeri sermaye yaklaşımlarıyla birlikte, beşeri<br />
sermayenin ekonomide ve ekonomik büyümede fiziki sermaye kadar önemli bir üretim<br />
faktörü olduğu kabul edilmiş ve beşeri sermaye teorisine sistematik bir bütünlük<br />
kazandırabilmek için beşeri sermaye kavramı daha detaylı olarak incelenmeye<br />
başlanmıştır. Ama beşeri sermayenin yalnızca bir üretim faktörü olarak görülüp,<br />
kalkınmaya yönelik açıklamalara katılmaması bu teorilerin bir eksikliği olarak görülmüş<br />
ve 1980’li yıllardan itibaren bu eksikliği giderdiğine inanılan içsel büyüme teorilerine<br />
dayanan beşeri sermaye modelleri geliştirilmeye başlanmıştır.<br />
1.1.4.4. İçsel Büyüme Teorileri Kapsamında Beşeri Sermaye<br />
1980’lerin ortalarına dek iktisat literatüründeki egemenliğini sürdüren neo-klasik<br />
büyüme teorilerinin niceliksel büyümeye önem veren yaklaşımlarının ardından<br />
kökenleri, Smith, J.Schumpeter, N.Kaldor ve K.Arrow gibi iktisatçılara dek<br />
dayandırılan yeni bir takım yaklaşımlar doğmuştur. Yeni büyüme modelleri olarak ifade<br />
32
edilen ve büyümeyi endojen unsurlarla açıklayan bu yaklaşımlarda, beşeri sermaye<br />
etkin bir rol oynamaktadır (Yumuşak ve Tuna, 2000, s. 4). Böylece beşeri sermayenin<br />
bilgi ve yeteneklerce içerilmiş (embodied) olmasından dolayı, ekonomik büyüme,<br />
teknoloji ve bilimsel bilgideki (beşeri sermaye birikimi) ilerlemelere bağlı olacaktır<br />
(Becker, Murphy ve Tamura, 1990, s. 13).<br />
Neo-klasik ve içsel büyüme modelleri arasındaki en önemli fark sermayenin<br />
getirisine ilişkin kabul ettikleri varsayımdan kaynaklanmaktadır. Neo-klasik büyüme<br />
modelleri sermayenin azalan getirisini kabul ederken, içsel büyüme modelleri beşeri<br />
sermayeyi de kapsayan sermayenin, artan getirisinin olabileceğini ve bu artan getirinin<br />
de uzun dönemde büyümeyi azaltmayacağını kabul etmektedir (Shaw, 1992, s.620;<br />
Solow, 1994, ss. 652 -653).<br />
Ayrıca içsel büyüme modellerinde, ekonomik büyümenin içsel iktisadi temelleri<br />
olacağı söylenmekte ve ülkelerin gelir seviyelerinin kendiliğinden birbirine yaklaşacağı<br />
tezi yıkılmaktadır. Neo-klasik modelin aksine, az gelişmiş ülkeler eğer gerekli önlemleri<br />
almazlarsa gelişmiş ülkeler ile arasındaki fark daha da artacaktır (Romer, 1994, ss. 628-<br />
636).<br />
İçsel büyüme teorilerinin diğer önemli bir varsayımı ise teknolojiyi içsel büyüme<br />
teorisinin bir parçası yapma yani teknolojinin içselleştirilmesi varsayımıdır (Barro,<br />
1998, s.2; Solow, 1994, s.655).<br />
İçsel büyüme teorisinin temelini oluşturan modeller arasında Lucas (1988)’ın<br />
beşeri sermayenin önemini vurgulamak için hazırladığı model, Jones’un (1996) ve<br />
Romer’in (1987, 1989a, 1989b ve 1994) hazırladıkları modeller yer almaktadır.<br />
1.1.4.4.1. Romer<br />
Romer’in çalışmaları içsel büyüme teorilerine farklı bir boyut getirmiştir.<br />
Romer’in modelinde içsel büyüme teorisi teknolojik gelişmeyi, ekonomik modelde içsel<br />
olarak açıklamış (Romer,1990, s.72 ve s.99), yapılan yatırımların bir yan ürün olarak<br />
teknolojik bilgiyi arttırdığı ve diğer üretim süreçlerinde bir nevi bedava girdi olarak<br />
33
kullanıldığı, bununda taşmalar (spill-over) sonucu sektör geneline yayıldığı anlaşılmıştır<br />
(Romer, 1990,ss.73-78). Dolayısıyla neo-klasik modellere nazaran yatırımlar daha<br />
düşük maliyetlerle yapılmakta ve getirileri de daha yüksek olmaktadır (Ağır ve Kar,<br />
2003, s.185).<br />
Teknolojinin içselleştirildiği Romer çalışmalarında, teknolojik bilgi üretimi<br />
hakkında birbirleriyle yakından ilişkili olan şu noktaların üzerinde daha fazla<br />
durulduğuna dikkat çekilmektedir (Kibritçioğlu, 1998, s. 217) :<br />
• Bilgi (knowledge), kısmen veya tamamen gizli bir kamusal mal niteliğindedir.<br />
Başka bir deyişle bilginin kullanımında tüketiciler açısından birbirine rakip<br />
olmama ve kimsenin dışlanamaması söz konusudur.<br />
• Teknolojik gelişme sonucu ortaya çıkan bilgiden diğer ekonomik birimlerin ne<br />
ölçüde yararlanabildikleri hayati bir öneme sahiptir (teknolojik dışsallıklar veya<br />
taşma derecesi).<br />
• Ortada bir dışsallık varsa, bilginin üretimine özel kesimin yanaşmak<br />
istemeyeceği ve böylece piyasanın aksayacağı bir gerçektir.<br />
• Teknolojik gelişme (veya bilgi üretimi) ile, fiziki ve beşeri sermaye yatırımları<br />
arasında bir bağlantı, etkileşim bulunmaktadır.<br />
1.1.4.4.2. Lucas<br />
Romer’in içsel büyüme teorisine önemli katkıları olmasına rağmen, içsel<br />
büyüme teorilerinin belkide en çok tanınanı Robert E.Lucas tarafından 1988 yılında<br />
geliştirilen modeldir.<br />
Lucas 1988’de uzun dönemli büyüme sürecinin belirlenmesinde beşeri<br />
sermayenin fiziki sermayeden daha önemli olduğu tezini ileri sürerek, beşeri sermayeye<br />
dayalı ilk içsel büyüme teorisini ortaya atmıştır (Lucas, 1988, s.3 ).<br />
Lucas, büyüme modelinin temel öngörüsü, beşeri sermayesi güçlü olan ülkelerin<br />
zayıf olan ülkelerden daha fazla ekonomik büyüme göstereceğidir. Bu modelde sermaye<br />
34
ve işgücü ayrı ayrı azalan marjinal verime sahipken, beşeri sermayenin azalan verime<br />
konu olmadığı varsayılmaktadır. Beşeri sermayenin en önemli unsuru olan eğitimin<br />
aşağıda belirtilen işlevleri dolayısıyla ölçeğe göre artan getirinin temel kaynaklarından<br />
olan dışsallık olgusunu ortaya koyduğu düşünülmektedir (Çanakçı ve Tutar, 2006, s. 4):<br />
• Eğitimli insanlar çeşitli eğitim kademelerinde aldıkları bilimsel teknik bilgiyi<br />
çalışmakta oldukları üretim birimine aktarmaktadır.<br />
• Eğitimli insanlar değişen çalışma koşullarına, özellikle yeni teknolojileri<br />
benimseyip bunları uygulama ve geliştirmeye daha yatkındırlar.<br />
• Eğitimli insanlar arası etkileşim daha güçlüdür.<br />
Lucas (1988) modelinde bütün ekonomilerin büyümesini tek bir modelle<br />
açıklamanın mümkün olmayacağını belirtmiş, dünyada gerçekleşen büyüme ve gelir<br />
farklılıklarıyla uyumlu, durgun duruma girmeyen, mekanik yapılı bir model kurmak<br />
istemiştir. Modelde standart neo-klasik piyasa şartlarının geçerli olduğu, parasal<br />
faktörlerin analize katılmadığı bir ekonomide çıktı düzeyinin (Y), fiziki sermaye (K) ve<br />
e<br />
e<br />
etkin emek ( N ) girdisi tarafından belirlendiği kabul edilmiştir: Y= F(K, N ). Bir<br />
ekonomide ortalama (h) yetenek düzeyinde, (N) adet işçi varsa ve her bir işçi (u) kadar<br />
zamanını cari üretim için harcarsa etkin emek arzı:<br />
e<br />
N =u.h.N<br />
ve çıktı fonksiyonu aşağıdaki gibi olmaktadır :<br />
Y=F(K,u.h.N) (1.11.)<br />
(1.11) nolu fonksiyona göre çalışılan süre (u) ve işçilerin ortalama yetenek düzeyi (h)<br />
arttıkça çıktı düzeyi artmaktadır. Diğer yandan, sosyal bir olay olduğu kabul edilen<br />
okullaşma oranına bağlanan beşeri sermaye birikimi, çalışmadan arta kalan zamanla (1-<br />
u) ilişkilendirilmektedir:<br />
h(t)=h(t).δ[1-u(t)] (1.12.)<br />
35
(1.12.) nolu fonksiyona göre, u(t)=1 olması halinde zamanın tamamı mevcut üretimi<br />
gerçekleştirmeye gitmekte, işçilerin yeteneklerini geliştirmelerine hiç zaman<br />
kalmamakta ve beşeri sermaye birikimi sıfır olmaktadır. u(t)=0 olması halinde ise<br />
zamanın tamamı yetenekleri geliştirmeye gitmekte ve beşeri sermaye birikimi<br />
maksimum olmaktadır (Lucas, 1988, ss.17-19).<br />
Modelde sosyal bir aktivite olduğu kabul edilen beşeri sermaye birikimi fiziki<br />
sermayenin doğal bir parçası olarak görülmemiş, daha çok okullaşma oranı ile bazı özel<br />
çaba ve harcamalara bağlanarak çalışma dışı zamanla ilişkilendirilmiştir.<br />
İçsel büyüme teorisinin en önemli yazarlarından olan Lucas bazı eleştirilere<br />
maruz kalmıştır. Bunlardan biri Benhahip-Spiegel tarafından yapılmıştır.<br />
Araştırmacılar, beşeri sermayenin sıradan bir girdi olarak ele alınmasını ve teknoloji<br />
yada ürün seti sabit kalsa bile beşeri sermayenin marjinal verimliliğinin, her zaman<br />
pozitif olmasını Lucas modelinin hatalı bir özelliği olarak nitelendirmişlerdir. Onlara<br />
göre bu varsayım, teknolojik ilerleme olmadan beşeri sermayenin büyümeyi etkileme<br />
imkanının olmaması nedeniyle yanlıştır (Benhabib ve Spiegel, 1994, s.145 ve s.163).<br />
Lucas Modeli’ ne yönelik diğer bir eleştiri ise büyüme teorisinin diğer en önemli<br />
yazarlarından olan Romer’den gelmiştir. Romer Lucas modelini, AR-GE sektörünü<br />
üretim anlamında içsel görmemesi ve AR-GE’nin fiziki ve beşeri sermaye<br />
yatırımlarından kaynaklandığını ileri sürmesi açısından eleştirmiştir. Romer’e göre<br />
ekonomide üretime yol açan AR-GE’dir. Beşeri sermaye ise AR-GE’nin üretilmesinde<br />
kullanılmaktadır. Üretim doğrudan beşeri sermayeye bağlandığında, teknolojik bilgi<br />
kısıt altına girmekte ve sınırsız büyüme durumu ortadan kalkabilmektedir (Romer,<br />
1990, s73).<br />
1.1.4.4.3. Jones<br />
Jones 1996 yılında, Nelson-Phelps (N-P), Romer, Mankiw-Romer-Weil (MRW),<br />
Benhabib-Spiegel (B-S) modellerini bir araya getirerek beşeri sermaye, bilgi oluşumu,<br />
AR-GE ve ekonomik büyüme ilişkilerine dayalı modelini ortaya koymuştur. Jones’a<br />
36
göre, Romer büyümenin motoru olarak bilgiyi ve eksik rekabet piyasalarını, N-P beşeri<br />
sermaye ve geri kalmışlığı bütünleştiren teknoloji transferini alarak, MRW ülkeler arası<br />
büyüme oranı farklılıklarının beşeri sermaye farklılıklarından kaynaklandığını ileri<br />
sürerek, B-S ise tekli veya çoklu regresyonlarla beşeri sermaye ile büyüme arasındaki<br />
ilişkiye yoğunlaşarak ekonomik büyümeyi açıklamaya yardımcı olmuştur. Ancak,<br />
araştırmacıya göre farklı dallar gibi görünen bu modeller tek bir model altında<br />
bileştirildiğinde birincil olarak büyümenin açıklanabilen kısmı genişleyecek ve beşeri<br />
sermayenin ekonomik büyüme ve kalkınmadaki rolü daha iyi anlaşılabilecektir (Jones,<br />
1996, s.14-16).<br />
Jones’in modeline göre, ekonomide tüketim malı (çıktı), beşeri sermaye malı<br />
(deneyim ya da beceri), yeni ara sermaye malları (bilgi) şeklinde üç tür mal<br />
üretilmektedir. Tüketim malları (Y) ise işgücü ( L y)<br />
ve ara mallar ( x), i kullanan<br />
rekabetçi firma tarafından üretilmektedir. Firmadaki kişi başına beşeri sermaye miktarı,<br />
firmanın kullanacağı ara sermaye malları düzeyini belirlemektedir. Yani beşeri sermaye,<br />
ileri düzeydeki ara sermaye mallarını kullanan beceri düzeyi yüksek işgücünü<br />
belirlemektedir. Ortalama beceri düzeyindeki işgücünü (h) çalıştıran firmanın üretim<br />
fonksiyonu, ölçeğe göre sabit getirilidir. Buna göre;<br />
h<br />
α<br />
Y= L 1−α<br />
y ∫ xi<br />
. d i<br />
(1.13.)<br />
0<br />
Burada 0
Bu eşitlikte (u) bireyin toplam zamanından beşeri sermaye birikimine ayırdığı<br />
göreceli zamanı, (μ ) herhangi bir pozitif sabiti, (A) teknoloji düzeyini temsil<br />
etmektedir. Jones’a göre, beşeri sermaye ile ilgili olan bu kısım uygulamalı çalışmalarda<br />
duruma göre değiştirilebilme özelliğine sahiptir ve bu şekilde beşeri sermaye<br />
standartlaştırılmış hale gelmektedir (Jones, 2003, s.66). Buna göre bireyin eğitimi<br />
arttıkça ücreti de bununla orantılı olarak artmaktadır. Ayrıca AR-GE sektöründe<br />
istihdam edilmiş çeşitli beceri düzeylerindeki işgücü ( L A),<br />
yeni teknolojik tasarımlar<br />
(ara maddeler) üretmektedir. Bu durum bilgi üretilmesine neden olarak bilgi yayılmaları<br />
yaratmakta ve bireylerin yeni bilgiler üretmesini sağlamaktadır. Bu şekilde gelecekteki<br />
β<br />
Φ<br />
bilgi üretimi üzerinde geçmiş bilginin ( h ) etkileri içselleştirilmiş olmaktadır. ( A )’nın<br />
dışsal bilgi yayılmalarını, ( −<br />
δ)’nin beşeri sermayenin verimliliğini temsil ettiği,<br />
teknolojik birikimin artan bir fonksiyonu (Ф>0) olduğu ara malların birikim fonksiyonu<br />
aşağıdaki gibidir:<br />
β<br />
β Φ<br />
A= δ . . L ≡ δ.<br />
h . L . A<br />
(1.15.)<br />
h A<br />
A<br />
Fiziki sermaye birikimi tüketimden vazgeçilerek yapılmakta ve hasıla cinsinden<br />
belirlenmektedir. S K ’nin tüketimden vazgeçilen kısmı, d’nin sermayenin yıpranma<br />
payını gösterdiği fiziki sermaye birikimi şu şekildedir:<br />
fonksiyonu<br />
h<br />
K= S K . Y − d K = di ∫ x<br />
(1.16.)<br />
i<br />
0<br />
Tüm sektörlere ilişkin teknoloji veri iken, ekonominin Cobb-Douglas üretim<br />
α 1−α<br />
Y = K h.<br />
L ) şeklini almakta ve ekonomide var olan ve dışsal olarak n<br />
.( y<br />
oranında büyüyen toplam işgücünün kullanımı ise = L + L + L , L ≡ u.<br />
L<br />
olmaktadır.<br />
L Y A h h<br />
Buna göre AR-GE sektöründeki bilgiye yönelik değişim, hasıla ve sermaye<br />
birikimi için yapıldığında tüm ekonomi, dengeli büyüme sürecinde,<br />
gY K h A<br />
= g = g = g ≡ g özelliğine sahip olmaktadır (Jones, 1996, ss. 4-9).<br />
38
Özetle neo-klasik temellere dayanan beşeri sermaye teorilerinin ve içsel büyüme<br />
temellerine dayanan beşeri sermaye teorilerinin ayrıntılı olarak incelenmesinden sonra<br />
görülmüştür ki literatürde neo-klasik modelin yetersizliklerini düzeltmek için getirildiği<br />
düşünülen, içsel temellere dayanan beşeri sermaye teorileri aslında neo-klasik modele<br />
bir alternatif olarak ortaya çıkmamış, tam tersine, kendisinden önce gelen beşeri<br />
sermaye teorisinin, kalkınma literatüründeki yerini sağlamlaştırmasına katkıda<br />
bulunmuştur.<br />
1.2. Kalkınma<br />
1.2.1. Kalkınma Kavramının Tanımı, İçeriği Ve Gelişimi<br />
Geri kalmışlık probleminin çözümüne atılacak ilk adım, kalkınma kavramına<br />
nasıl yaklaşılması gerektiği sorusunu da beraberinde getirir. Kalkınma literatüründe,<br />
kavram üzerine geniş tartışmalar yapılmıştır. Kavramın büyüme, yapısal değişme,<br />
sanayileşme ve modernleşme ile ilişkileri kurulmuş, farklılıkları incelenmiştir. Yani<br />
kalkınma kavramı ekonomik ve ekonomik olmayan kaynakları bir bütün olarak içinde<br />
barındıracak şekilde tanımlanmalıdır (Yavilioğlu, 2002b, s.110).<br />
Kalkınma, ilk aşaması üretim faktörlerinin yaratıldığı, ikinci aşaması ise üretim<br />
faktörlerinin en uygun bileşimini içerdiği iki aşamalı bir süreçtir. İlk aşamada, üretim<br />
faktörlerinin oluşturulabilmesi için ekonomiyi de içine alan kurumsal, yapısal bir<br />
değişimin olması gerektiği vurgulanmaktadır. İkinci aşamada ise, iktisadi nitelikte olan<br />
yapılar yanında sosyal, siyasal nitelikteki yapılarında gelişme yönünde önemli bir<br />
değişime, hatta yeni yapıların oluşturulmasını içeren süreçlere işaret ettiği<br />
vurgulanmıştır (Yavilioğlu, 2002a, s.66).<br />
Yani iktisadi kalkınma gelir artışını, eğitim ve sağlık düzeylerinin yükselmesini,<br />
verimlilik artışını, teknolojik gelişmeyi ve benzer birçok faktörü kapsamaktadır. Bu<br />
faktörlerin her biri iktisadi kalkınmayı farklı yönlerden ifade etmektedir (Yumuşak ve<br />
Tuna, 2000, s.2).<br />
39
Tabi ki kalkınmanın içeriği bu kadar dar kapsamlı değildir. Yukarıda belirtilen<br />
içeriğinin yanında kalkınma, bir toplumun üyelerinin sahip oldukları araçlarla<br />
varlıklarını devam ettirecek bir güce dönüştüren sosyal ve zihinsel ilerlemelerini,<br />
geleceğe açık olmayı, temel ihtiyaçların karşılanmasını, önemli derecede bağımsızlığı,<br />
kendine güveni, yaratıcılığı ve kültürel bir kimliği bünyesinde barındırmalıdır. Bu<br />
anlamdaki kalkınma kavramının kökleri sermaye ve teknolojinin kalkınma için<br />
gerekliliği açısından, bir yönüyle ekonomik alanın içindedir. Fakat diğer bir yönüyle bu<br />
alanın dışında; eğitimde, örgütlenmede, disiplinde ve bunların ötesinde siyasal<br />
bağımsızlıkta ve ulusal bir kendine güvenme bilincinde yatmaktadır (Yavilioğlu, 2002b,<br />
s.111).<br />
İktisadi literatürde her zaman için iktisadi kalkınma, iktisadi gelişme ve büyüme<br />
kavramları için kavram karmaşaları meydana gelmiş ve çoğu zaman bu kavramlar<br />
birbirlerinin yerlerine ikame edecek şekilde kullanılmışlardır. İktisadi kalkınma ve<br />
iktisadi büyüme arasında ilişki olduğu bu tanımlamalardan da çıkarılacağı gibi<br />
doğrudur. Ama bu iki kavram, birbirlerinin yerlerine kullanılmalarını sağlayacak kadar<br />
da güçlü bir benzerlik göstermemektedir.<br />
İktisadi büyüme daha çok kalitatif değişmelerin dikkate alındığı, kalkınma ise<br />
daha çok kantitatif yaklaşımla birlikte kalitatif yaklaşımın dikkate alındığı kavramlardır.<br />
Bu belirtilen özellikten de görüldüğü gibi kalkınma her ne kadar iktisadi büyümeyi<br />
içerse de var olanın yalnızca sayısal olarak büyümesi anlamına gelmemekte, olumlu<br />
anlamda yeni bir yapının kurulmasını da öngörmektedir.<br />
Bu kadar geniş bir tanımlaması olan kalkınmayı tetikleyen, hızlandıran bir takım<br />
faktörlerin olması da kaçınılmazdır. Bunların başında teknoloji, doğal kaynakların<br />
zenginliği ve beşeri kaynaklar gelmektedir. Tabi ki bu faktörlerin sayısal olarak çokluğu<br />
tek başına yeterli olmamakla birlikte, niteliksel olarak da farklılıklar taşımaları,<br />
kalkınmanın itici gücü haline gelmelerine neden olmuştur.<br />
Bilgi toplumuna geçiş sürecinde ise iktisadi kalkınmanın temelini bu saydığımız<br />
üç faktörden biri olan beşeri kaynaklar ve beşeri kalkınma oluşturmaktadır. Beşeri<br />
kalkınma insanların seçeneklerini arttırma süreci olarak tanımlanmakta ve sonsuz<br />
tercihler yerine bunlardan sadece üçü üzerinde durmaktadır: Uzun sağlıklı bir ömür,<br />
40
ilgi edinmek ve asgari geçim için gerekli kaynaklara erişmek (Tuna ve Yumuşak,<br />
2002, s.456).<br />
Son yıllarda yapılan pek çok teorik ve pratik çalışmanın da gösterdiği gibi<br />
ekonomik kalkınma ve insani kalkınma arasındaki ilişkiler iki taraflı olabilmektedir.<br />
Yüksek insani kalkınma düzeyi yaratacağı dışsallıklarla yatırımların verimliliğini<br />
etkilerken, diğer yandan ekonomik büyüme ile sağlanacak gelir artışı insani kalkınma<br />
seviyesinin değişmesine yol açabilmektedir. Diğer bir deyişle, yüksek insani kalkınma<br />
düzeyine ulaşmış ülkelerin ekonomik büyüme hızları yüksek olacak ve bu büyümeden<br />
elde edilecek gelir artışı sağlık, eğitim vb. harcamalar için kullanılarak insani kalkınma<br />
düzeyinin daha üst noktalara taşınmasını sağlayacaktır. Buna karşılık insani kalkınma<br />
düzeyi düşük ülkelerde yatırımların verimliliği ve ekonomik büyüme hızı daha az<br />
olacak ve elde edilecek gelir düzeyinin de düşük olması nedeniyle insani kalkınma için<br />
yeteri kadar kaynak aktarılamayacaktır. Böyle bir ortamda, ekonomik büyüme sürecinde<br />
insani kalkınmaya ilişkin olarak kopukluklar ortaya çıkacak ve çoklu denge söz konusu<br />
olacaktır (Yılmazer ve Güloğlu, 2003).<br />
Beşeri sermaye ile iktisadi kalkınma arasındaki ilişkilerin teorik düzeyde<br />
tartışılmaya başlandığı yıllarda Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı (UNDP),<br />
ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ölçmek için beşeri kalkınma endeksi (Human<br />
Development Indeks-HDI) adı altında çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu çalışmalarda<br />
iktisadi gelişmişlik sadece büyüme hızı ile değil refah seviyesini ve kalkınmışlığı<br />
gösteren diğer göstergelerle birlikte ele alınmaktadır (Tuna veYumuşak, 2002,s.457).<br />
sunmaktadır:<br />
Bu endeksin gösterimiyle ilgili olarak aşağıdaki tablo ayrıntılı bir bilgi<br />
41
İnsani Kalkınma Endeksi<br />
Uzun ve sağlıklı bir yaşam Bilgi Kaliteli yaşam standardı<br />
Doğumdaki yaşam Yetişkin Okullaşma Kişi başı GSYİH<br />
beklentisi okur-yazar oranı oranı (SGP,$)<br />
Yaşam beklentisi endeksi Eğitim endeksi Kişi başı GSYİH endeksi<br />
Şekil 1.1. İnsani Kalkınma Endeksi<br />
Kaynak: 2005 İnsani Gelişme Raporundan aktaran Demir,2006, s.8.<br />
Yaşam Beklentisi Endeksi’nin Hesaplanması: En yüksek ve en düşük yaş<br />
sınırları sırasıyla 25 ve 85 olarak belirlenmiştir. Bu aralık dikkate alınarak yaşam<br />
beklentisi endeksi 0 ile 1 arasında bir değer alacak şekilde hesaplanmaktadır. Ülkenin<br />
doğumdaki yaşam beklentisi: n yıl ise, Yaşam Beklentisi Endeksi = (n-25) / (85-25)<br />
Eğitim Endeksi’nin Hesaplanması: Eğitim endeksine ulaşmak için yetişkin<br />
okur-yazar endeksi (15 yaş ve üstü) ve okullaşma endeksi için 0-100 aralığı<br />
kullanılarak, 0 ile 1 arasında bir değer bulunmaktadır.<br />
Ülkenin yetişkin okur yazar oranı: m % ,<br />
Ülkenin okullaşma oranı: r % ise,<br />
Yetişkin Okur-Yazar Endeksi= (m-0) / (100-0)<br />
Okullaşma Endeksi= (r-0)/(100-0)<br />
Eğitim Endeksi= 2 / 3 * (Yetişkin Okur-Yazar Endeksi) + 1 / 3 * (Okullaşma<br />
Endeksi)<br />
GSYİH Endeksi’nin Hesaplanması: GSYİH Endeksi SGP’ye göre<br />
düzenlenmiş kişi başı GSYİH değeriyle ölçülür. Endeksin kullanılmasında 100 dolar alt<br />
42
düzey kişi başına gelir olarak alınırken, üst düzey olarak 40.000 dolar kullanılmıştır. Bu<br />
aralıktan hareketle GSYİH Endeksi 0 ile 1 arasında bir değer olarak hesaplanmaktadır.<br />
Ülkenin kişi başı GSYİH’sı y ise,<br />
GSYİH Endeksi= [log(y)-log(100)] / [log(40.000)-log(100)], olur.<br />
İnsani Gelişme Endeksi’nin Hesaplanması: İnsani Gelişme Endeksi<br />
hesaplanırken Yaşam Beklentisi Endeksi, Eğitim Endeksi ve GSYİH Endeksi’nin<br />
aritmetik ortalaması alınmaktadır:<br />
İGE= 1 /3 * (Yaşam Beklentisi Endeksi) + 1 / 3 * (Eğitim Endeksi) + 1 / 3 *<br />
(GSYİH Endeksi)(Demir, 2006, s.9).<br />
Beşeri sermayenin iktisadi kalkınma sürecinde oynadığı role ilişkin ayrıntılı<br />
açıklama ΙI. Ünitede verileceği için, şimdilik bu konuyu burada noktalayarak kalkınma<br />
kavramının gelişimine ve kalkınma teorilerinin ortaya çıkışına bir göz atalım.<br />
1.2.2. Kalkınma Kavramının Gelişimi Ve Kalkınma Teorilerinin Ortaya Çıkış<br />
Süreci<br />
Kalkınma iktisadının bir bütün olarak ortaya çıkışı, 1930’lardaki büyük<br />
bunalımla başlamıştır. 1939-1945 yılları arasındaki uluslar arası ekonomik sistemin<br />
çöküşünün meydana getirdiği sarsıntı da kalkınma ekonomisine asıl ivmeyi<br />
kazandırmıştır.<br />
İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle başlayan süreci biçimlendirmeye yönelik<br />
müdahaleleri tanımlayan en önemli faktör, dünya ekonomisinin iki dünya savaşı<br />
arasındaki dönemde karşılaştığı sorunlarla karşılaşmadan işlemesini sağlamaya yönelik<br />
kaygıdır. Bu kaygıdan hareketle gerçekleştirilen müdahaleler, savaş sonrası ortaya çıkan<br />
sürece hükmeden dinamik ve eğilimler çerçevesinde anlam kazanmakta, bu dinamik ve<br />
eğilimler ile sınırlanmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi bu süreci belirleyen temel<br />
dinamik, üretici sermayenin uluslararasılaşması için gereken koşulların (teknolojik<br />
43
ilerleme, ulaşım vb.), ortaya çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla söz konusu dinamiğin<br />
objektif gereksinimi, uluslar arası düzeyde para, mal ve sermayenin sorunsuz hareket<br />
edebileceği mümkün olan en geniş ve bütünleşmiş bir uluslar arası sistemin<br />
oluşturulmasıdır. Bu çerçevede, az gelişmiş olarak adlandırılan ülkelerin hem sistemce<br />
içerilmeleri, hem de sistemi belirli oranlarda beslemeleri önem kazanmıştır. Sistemce<br />
içerilmeleri ve belirli oranlarda sisteme katkıda bulunmaları yönündeki bu beklenti, az<br />
gelişmiş ülkelerin gelişmesini temel bir sorun haline getirmiştir. Sorunun bu şekilde<br />
formüle edilmesi, çözüme yönelik arayışları da beraberinde getirmiştir (İşgüden, Ercan<br />
ve Türkay, 1995, ss. 112-115).<br />
Bu bağlamda teknolojik gelişime ayak uyduramayan ve bu konuda dışa bağımlı<br />
olan GOÜ (Gelişmekte Olan Ülke) ekonomileri, kalkınma literatürünün başlıca konusu<br />
olmuştur. Bu ülkelerin gelişmiş bir ekonomik yapıya ulaşmaları için sadece ekonomik<br />
büyümeyi sağlamaları değil, aynı zamanda ekonomilerinin köklü bir yapısal değişimi<br />
gerçekleştirmesi zorunluluğunun ortaya çıkması ile kalkınma kavramı daha kapsamlı bir<br />
içerik kazanmıştır. Nitekim 1950’li yıllardan itibaren, ekonomik kalkınma literatürü,<br />
GOÜ’ lerin ekonomik sorunlarına odaklanmış ve GÜ’ ler (Gelişmiş Ülkeler) ve GOÜ’<br />
ler arasındaki gelişmişlik farklarını vurgulamak için kullanılmıştır. Bu nedenle<br />
kalkınma konusu öncelikle “bir azgelişmişlik sorunu” olarak algılanmakta ve GOÜ’ ler<br />
için kullanılmaktadır. GÜ’ lerde ise ulaşılan kalkınma düzeyinin yeniliklerle korunması<br />
ve geliştirilmesi esastır (Gümüş, 2005, s.18).<br />
Bu durum ise gelişmiş ülkelerde olup da GOÜ ‘lerde olmayan faktörlerin<br />
saptanmasına yol açmıştır. Bunlar bir kez saptanınca, gelişmeyi engelleyen faktörler<br />
ortaya çıkacaktı. Örneğin, GOÜ’ lerde geçerli olduğu ileri sürülen tembellik, başarı<br />
güdüsünün yetersizliği, hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların yetersizliği, sermaye<br />
yetersizliği, girişimci yeteneklerinin gelişmemiş olması gibi faktörler, GOÜ’ lere özgü,<br />
gelişmeyi engelleyici faktörler olarak yorumlanabilmektedir. Doğaldır ki, bu faktörlerin<br />
tam tersi, yani gelişmeyi hızlandırıcı faktörlerinde batı ülkelerinde olduğu<br />
varsayılmaktadır. Bu süreçte P.R.Rodan tarafından ortaya atılan ve gelişme için gerekli<br />
atmosferin ancak asgari bir hız ve miktarda gerçekleştirilebilecek yatırımlar aracılığıyla<br />
ortaya çıkabileceğini vurguladığı ve “büyük itiş” olarak adlandırdığı bu sürecin gelişme<br />
önündeki ekonomik engelleri kaldıracağını ileri sürdüğü “Büyük İtiş Kuramı Modeli”,<br />
R.Nurkse’ nin, azgelişmişliğin, kendini devamlı olarak yinelediği, fakat her defasında<br />
44
yine başlangıç noktasına dönen hareketlerin sonucu olarak verildiği ve bu sürecin<br />
gelişmenin önünü devamlı tıkadığını savunduğu “Kapalı Çember Kuramı”, J.H.Boeke-<br />
W.A.Lewis’ in bugünün GOÜ’ lerinin birbirinden ve ekonomiden yalıtılmış iki ayrı<br />
kesim olduğu gözleminden hareket ettiği “İkili Yapı Kuramları”, W.W.Rostow’ un her<br />
toplumun tarihsel olarak beş aşamadan;<br />
• Geleneksel toplum,<br />
• Hazırlık aşamasındaki geçiş toplumu,<br />
• Harekete geçme aşamasındaki toplum,<br />
• Olgunlaşma yolundaki toplum,<br />
• Kitle tüketim çağındaki toplum,<br />
geçerek kalkınmasını tamamlayacağını ileri sürdüğü “Tarihsel Büyüme Aşamaları<br />
Kuramı”, azgelişmişliğin, bu ülkelerdeki insanların girişim yeteneği ve tercih biçimleri<br />
gibi “temel kişilik niteliklerine” ya da “davranış kalıplarına” bağlandığı “Girişim<br />
Yeteneği ve Davranış Tercihlerine Dayalı Kuramlar” ve O.Hirschman’ ın ekonominin<br />
kendini besleyen bir büyüme sürecine girebilmesi için izlenmesi gereken yolun,<br />
yatırımların ekonominin sektörleri arasında bir denge gözetilmeden gerçekleştirildiğini<br />
savunduğu “Dengesiz Büyüme Modeli” gibi ortaya atılan birçok teori kalkınma<br />
literatürünün oluşmasına katkıda bulunmuştur (İşgüden, Ercan ve Türkay, 1995, ss.140-<br />
157).<br />
Bu temel teorilerin amacı GÜ’ lerle GOÜ’ ler arasındaki gelişmişlik farklarının<br />
azaltılmasını sağlamaktır. Ama bu amaçla birlikte, bu teorilerin hiç birisi tek başına<br />
kalkınma olgusunu tam anlamıyla açıklayamamış, birbirine bağlı olarak, bir sinerji<br />
oluşturabilmişlerdir.<br />
1970’li ve 1980’li yıllarla birlikte dünya petrol krizlerinin yaşanması ve dünya<br />
ekonomisinde yaşanan çevresel bozulma ve toplumsal çözülme gibi diğer pek çok<br />
gelişme, GOÜ’lerin kalkınma sorunlarına verilen önemi azaltmış, ilgiyi farklı alanlara<br />
çekmiştir. 1990’lı yıllarla birlikte teknolojik gelişmenin ve bilginin önem kazanması ve<br />
sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişle birlikte kalkınma konusu tekrar gündeme<br />
gelmiştir. Böylece tartışmalar ve araştırmalar, sanayi ekonomisinin fiziki<br />
45
kaynaklarından ve imkanlarından, bilgi ekonomisinin beşeri kaynaklarına yönelmiştir<br />
ve bu da kalkınma iktisadının hem teorik hem de pratik açıdan farklı bir yapıyla tekrar<br />
önem kazanmasını sağlamıştır.<br />
1.3. Rekabet Gücü<br />
1.3.1. Rekabet Gücü: Tanımı, Göstergeleri, Beşeri Sermaye Ve Kalkınmayla<br />
İlişkisi<br />
Küreselleşme sonucunda rekabetin dünya ölçeğinde giderek şiddetlendiği<br />
günümüzde ülkeler, firmalar veya sanayiler küresel piyasada daha fazla pay sahibi<br />
olmak için rekabet güçlerini arttırma konusunda yoğun çaba göstermektedirler (Turan,<br />
2006, s.1).Yaşanan bu küreselleşme süreci ile birlikte en üst düzeyde gerçekleşmeye<br />
başlayan rekabet ve giderek karmaşıklaşan rekabet ortamının bir sonucu olarak; rekabet<br />
avantajı sağlayabilme, rekabet avantajı yaratan kaynakların ve faktörlerin neler olduğu<br />
ve bunun da ötesinde rekabet üstü olabilmenin yolları, işletmelerin ve ülkelerin temel<br />
gündemi olarak karşımıza çıkmaktadır (Kanıbir, 2004, s.77). Ancak bu kadar önemli<br />
olan rekabet gücü kavramı, literatürde oldukça sık kullanılmasına rağmen, tanımı<br />
üzerinde tam bir anlaşmanın olmadığı ve değişik ortamlarda farklı anlamların<br />
yüklendiği bir kavramdır. Rekabetin tanımlanmasında veya ölçülmesinde ortaya çıkan<br />
temel zorluk ise, rekabetin ülke, bölge veya iktisadi oluşumlar açısından farklılık<br />
göstermesidir (Çoban ve Çoban, 2004, s.165). Bu karışıklığı birazda olsun azaltabilmek<br />
için burada, farklı rekabet gücü tanımlamalarına yer verilecektir.<br />
Kibritçioğlu’ na göre rekabet gücü, yerli bir firmanın ulusal veya uluslar arası bir<br />
piyasada rekabet gücüne sahip olması, ilgili firmanın yerli veya yabancı rakiplerine<br />
karşı fiyat-kalite, zamanında teslim ve satış sonrası hizmet gibi unsurlar açısından hali<br />
hazırda ve gelecekte onlara eşit veya onlardan daha üstün olmasıdır (Kibritçioğlu,1996,<br />
s.4). Yani göreli bir ölçüt olan rekabet gücü, firmaların, sektörlerin veya ülkelerin<br />
birbirlerine göre mevcut durumlarını ortaya koymayı sağlamaktadır. Ayrıca Porter’a<br />
göre, yine firmaların sahip olduğu rekabet gücü, uluslararası rekabet gücünün de en<br />
temel belirleyicisidir. Buna göre, bireysel olarak firmaların rekabet gücüne sahip<br />
46
olması, söz konusu ülkeyi de uluslararası arenada rekabet gücüne sahip bir konuma<br />
getirmektedir (Demir, 2002, s.229).<br />
Rekabetçi Politika Konseyi’ne (Competitiveness Policy Council) göre ise<br />
rekabet gücü, bir taraftan yurt içi piyasalarda istikrarlı bir şekilde gelirleri arttırabilme,<br />
diğer taraftan da uluslararası piyasalarda mal satabilme yeteneğidir (Aiginger, 1998,s.<br />
178). Rekabet gücü genel olarak bu şekilde tanımlanabilir. Ancak bu tanımı firma,<br />
endüstri, küme ve uluslararası rekabet gücü şeklinde bir ayrıma tabi tutmak da<br />
mümkündür. Rekabet gücü, sadece dışarıya mal satma ve dış ticaret dengesini sağlama<br />
yeteneği olarak algılanmamalıdır. Bunun yanı sıra, bir ülkenin gelir ve istihdam<br />
düzeyini arttırabilmesi, yaşam kalitesinde kabul edilebilir ve sürekli artışlar<br />
sağlayabilmesi ve uluslararası pazarlardaki payını arttırabilme yeteneği de ülkenin<br />
rekabet gücünü gösterir (Kesbiç, Baldemir ve Doğan, 2005, s.1).<br />
Ulusal veya uluslararası rekabet gücünden ayrı olarak ve globalleşmeye bağlı<br />
olarak, ülke içinde faaliyet gösteren firmaların ve endüstrilerin yanı sıra endüstriler arası<br />
rekabet gücünün de dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla politika yapıcılar<br />
açısından mikro düzeyde firmaların, makro düzeyde ise ülke ekonomilerinin rekabet<br />
güçlerinin ölçülmesi ve eğilimlerin belirlenmesi önem kazanmaktadır. Rekabet<br />
teorisinde, firmalar tarafından seçilecek stratejilerin öncelikli olarak onların piyasa<br />
içerisindeki performanslarını ve dolaylı olarak üyesi oldukları endüstrinin performansını<br />
önemli ölçüde etkileyeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla rekabet gücünün artırılması<br />
anlamında firmaların tercih edecekleri stratejileri iyi belirlemeleri gerekmektedir. Bu<br />
bağlamda firmaların ve endüstrilerin rekabet güçlerini artırma anlamında tercih<br />
edecekleri stratejiler ve politikalar, mikro ölçekte firmaların piyasa içerisindeki<br />
performanslarını, makro ölçekte ise endüstrilerin uluslar arası piyasalardaki başarılarını<br />
etkilemektedir. Firmaların, endüstrilerin ve hatta ülkelerin rekabet güçleri farklı<br />
göstergeler kullanılarak ölçülmekte ve söz konusu göstergelerde genellikle sayısal<br />
verilerden yararlanılmaktadır ( Çoban ve Çoban, 2004, s.163).<br />
Rekabet gücü hesaplamalarında kullanılan temel göstergeler fiyat rekabeti,<br />
yapısal unsurlar ve diğer göstergeler olmak üzere üç başlık altında incelenebilir. Şekil<br />
1.2.’ de söz konusu göstergeler topluca görülmektedir:<br />
47
Rekabet<br />
Gücü<br />
Hesaplamalarında<br />
Kullanılan<br />
Temel<br />
Göstergeler<br />
Fiyat<br />
Rekabeti<br />
Yapısal<br />
Unsurlar<br />
Diğer<br />
Göstergeler<br />
Kar Marjı AR&GE<br />
Şekil 1.2. Rekabet Gücü Göstergeleri<br />
Kaynak: (Kesbiç, Baldemir ve Doğan, 2005, s.2; Kotan, 2002, ss. 1-20)<br />
Nispi Pozisyon Değişmeleri<br />
Reel Döviz Kuru Endeksi<br />
İhracat Kar Marjı<br />
İşgücü Maliyetleri<br />
Verimlilik<br />
Makro Ekonomik Peformans<br />
Niteliksel Faktörler<br />
Ticari Performans ve Piyasa Payı<br />
Göstergeleri<br />
Açıklanmış Karşılaştırmalı<br />
Üstünlükler Endeksi<br />
Sektör İçi Ticaret<br />
Fiyat–Maliyet Marjı<br />
Şekilde görüldüğü üzere, rekabet gücünün belirleyicileri olarak işgücü<br />
maliyetlerinden verimliliğe, kar marjından AR&GE’ye kadar uzanan birçok faktör söz<br />
konusudur (Yussof ve Ismail, 2002, s.96). Fakat günümüzde sanayi toplumundan bilgi<br />
toplumuna geçişle birlikte, sanayi toplumuna ait temel kurumların, işleyişlerin, algılama<br />
ve anlayışların yani kısaca pazarların ve işletmeler dünyasının genel görünümünün<br />
çarpıcı bir biçimde değişmeye başlamasıyla, günümüzde oluşan bu yeni rekabet<br />
koşullarında etkin mücadeleyi sağlayacak ve daha önceleri çok kullanılmayan bir<br />
belirleyici; nitelikler (beşeri sermaye) üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır<br />
(Yussof ve Ismail, 2002; Huovari, 2001; Silva, 1997). Yeni bilgi toplumuyla birlikte<br />
48
artık, firmalar veya sanayiler rekabet avantajı veya gücü elde edebilmek için daha fazla<br />
bilgiye ve nitelikli insan gücüne başvuracaklardır.<br />
Böylece, rekabet gücü ve yüksek bir büyüme oranı elde edebilmek için beşeri<br />
sermayeye yatırım yapılması gerekliliğini kabul etmeyen pek çok ülke, küreselleşme,<br />
artan yatırım–ticaret hacmi ve hızla gelişen ve yayılan teknoloji sayesinde düşüncelerini<br />
değiştirmek zorunda kalmışlardır. Tabi ki diğer politikalar (ekonomi, ticaret ve yatırım<br />
politikaları) yerinde uygulanmazsa, beşeri sermayeye yatırım tek başına kalkınmaya<br />
yardımcı olamaz ama eğer uygun beşeri sermaye kullanılmazsa da bu politikalar<br />
büyümeye yardımcı olmayacak veya büyüme geçici bir süre için duracaktır. Yeni<br />
toplumda gelecek yüzyılın anahtar endüstrilerini ele geçirmek isteyen görece zengin<br />
ülkeler bile, daha yüksek bir rekabet gücüne sahip olabilmek için gerekli olan çevre ve<br />
koşulları yaratmaya ihtiyaç duyacaklardır. Böyle bir ortamda insanların eğitimlerinin,<br />
bilgilerinin ve becerilerinin geliştirilmesi verimliliğin ve yatırımların artmasına ve bu<br />
yolla da büyümeye yardımcı olacaktır. Bu da artan gelirler aracılığıyla yükselen yaşam<br />
standardı için gerek duyulan kaynakların sağlanmasını, daha adil bir gelir dağılımının<br />
ve daha iyi sosyal koşulların (eğitim, sağlık hizmetleri, barınma ve sosyal güvenlik)<br />
oluşmasını sağlayacaktır. Böylece geliştirilen bu koşullar kalkınmaya doğrudan etki<br />
edecektir (Silva,1997, ss.1-20).<br />
49
2.BÖLÜM<br />
TÜRKİYE‘NİN KALKINMA SÜRECİNDE BEŞERİ SERMAYENİN YERİ<br />
2.1.Türkiyenin Kalkınma Sürecinde Eğitimin Önemi<br />
Günümüzde ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri, milli gelir miktarı yanında; eğitim,<br />
sosyal, kültürel ve politik durumları ile de ölçülmektedir. İktisadi gelişme kişi başına<br />
düşen mal ve hizmet birimleriyle ifade edilebildiği gibi, kişi başına düşen eğitim ve<br />
sağlık harcamaları da gelişmişliğin önemli ölçütleri arasındadır. Bunlara paralel olarak<br />
okur - yazarlık ve okullaşma oranı, ortalama yaşam süresi, aktif nüfusun eğitim düzeyi<br />
ve öğrenci eğitim düzeyi dağılımları gibi değerler de bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin<br />
bir göstergesidir (Dura, 1999, s.14). Bütün bunlar kalkınmanın merkezine insanı<br />
yerleştirmektedir. İnsanın düşüncesi, yetenekleri, eğitim düzeyi ile oluşan ekonomik ve<br />
kültürel ortam, yenilik ve yaratıcılığı gerçekleştirerek üretim sürecinin girdisi olarak<br />
ekonomiye katkı sağlamaktadır (Mayer, 2001, ss.33-34; OECD, 2001, s.17).<br />
Bu yüzden de çağlar boyunca eğitim süreci, toplumsal yapı açısından<br />
şekillendirilerek, bireyin topluma kazandırılmasını hedef alan, genel anlamda onda<br />
meydana gelmesi istenen değişikliklerin hal, hareket ve tavırlarına da yansımasını<br />
isteyen bir yönelimle biçimlenmiştir. Eğitim çok yönlü işlevsel bir süreç olarak<br />
toplumun beklentilerini de karşılama sorumluluğunu üstlenmiştir (Başkaya, 2005, ss.<br />
151-156).<br />
Değişik anlamlara gelen eğitim sözcüğünün bir o kadar da değişik tanımlarına<br />
rastlanmaktadır. Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşayışında yerlerini almak için<br />
hazırlanırken, gereken bilgi, beceri ve anlayışlar elde etmelerine ve kişiliklerini<br />
geliştirmelerine yardım etme etkinliğidir. Başka bir tanıma göre ise, eğitim bir bireyin<br />
davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişim meydana getirme<br />
sürecidir. Eğitim bunların bir zaman akımı içinde yer aldığı süreçte oluşur. Bu<br />
50
ağlamda belirtebiliriz ki, davranış, yaşantı, amaç ve süreç terimleri, eğitimin niteliğini<br />
belirleyen kavramlardır (Çanakçı ve Tutar, 2006, s.2).<br />
Eğitimin beşeri sermayeye olan etkisi irdelenirken, üzerinde durulması gereken<br />
önemli bir ayrıntı ise nasıl bir eğitimden bahsedildiğidir (Miller III, 1992, ss. 227-229).<br />
Crawford bu konuda hazırladığı çalışmasında üç tür eğitimden bahsetmiştir (Krause,<br />
1999, s.3):<br />
• Resmi Eğitim: Bireyin kendi imkanlarıyla katıldığı bu eğitim sürecinde,<br />
bilginin resmi bir dağılımla elde edilmesi mevcuttur.<br />
• İş başında Eğitim: Üretimle alakalı bilginin, çalışma yoluyla elde edilmesi.<br />
• Bireysel Öğrenme: Bilgi, öğrenme ve yetenek süreci için gereken çevresel<br />
faktörlerle ilgili bilginin toplanması.<br />
Eğitim, kişiye bireysel olarak fayda sağlamakla birlikte topluma da çok önemli<br />
faydalar sağlamaktadır:<br />
• İyi eğitim alanlar öncelikle kendilerine fayda sağlarlar, çünkü verimlilikleri ve<br />
etkinlikleri artar. Genellikle iyi eğitim alanların çalıştıkları iş kollarında çalışma<br />
ortamı da caziptir. Dolayısıyla çalıştıkları ortamın kalitesi yaşam kalitesini<br />
etkiler (Karagül, 2002, s.35). Eğitimin verimlilik ve büyümeye olan etkileri,<br />
Bassanini ve Scarpetta tarafından ampirik bir çalışma ile de ayrıca test<br />
edilmiştir. Sözkonusu bu çalışmada 21 OECD ülkesine (Avusturalya, Avusturya,<br />
Belçika, Kanada, Hollanda, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda,<br />
İtalya, Japonya, Danimarka, Yeni Zellenda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç,<br />
İsviçre, İngiltere, Amerika) ait veriler kullanılmış ve ilave bir yıllık eğitimin<br />
uzun vadede üretimdeki verimliliği %6 oranında arttırdığını ve fiziki sermaye<br />
birikimine önemli katkılar sağladığını saptamışlardır (Bassanini ve Scarpeta,<br />
2001, s.24).<br />
Günümüzde çalışma yaşamı, kuşkusuz eğitimli olmak ve başarılı olmak üzerine<br />
kurulmuştur. Bunun için insanlar başarıyı yakalamak ve bir bakıma bir üst sınıfa<br />
(kariyer ve ücret bakımından) yükselmek için eğitime büyük gereksinim<br />
51
duymaktadırlar. Bu yüzden de kaynakların büyük bir kısmını eğitim üzerine<br />
harcamaya başlamışlardır.<br />
• İyi eğitimin yaşam kalitesini olumlu etkilediği diğer alanda, aile içi ilişkilerde<br />
kendini göstermektedir. Örneğin iyi eğitimli anneler sayesinde toplumdaki<br />
çocuk ölümleri ve doğurganlık azalmakta, buna ilave olarak yeni yetişen<br />
çocuklar eğitimli anneler sebebiyle hayata daha bilgili başlayabilmektedir (Sab<br />
and Smith, 2001, s.6; Weir, 2000, s.11-12). Sadece ekonomik büyüme için değil<br />
aynı zamanda bu büyümeyi destekleyen daha geniş bir süreç için de hayati<br />
derecede önemlidir. Daha yüksek kazançlar, daha iyi şahıs ve toplum sağlığı,<br />
bebek ölüm oranında ve bebek doğum oranında düşme, demokratikleşme, siyasi<br />
istikrar (Landman, 1999, s.607), yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılması, daha<br />
düşük suç oranları (McMahon, 2000, s.22) ve çevre bilincinin oluşması gibi<br />
birçok net çıktısı vardır (Türkmen, 2002, ss.4-5; OECD, 2001, ss.33-35). Bu<br />
konulardan beşeri sermayenin gelir dağılımında eşitsizlikleri azalttığı yönünde<br />
çalışma yapan araştırmacıların başında İbrahim Güran Yumuşak ve Mahmut<br />
Bilen gelmektedir. Bu yazarlar çalışmalarında eğitim, sağlık ve mesleki göç gibi<br />
beşeri sermaye harcamalarının gelir dağılımını dolaylı ya da doğrudan<br />
etkileyebileceğini iddia etmişlerdir. Fakat bu etkinin yönü ve şiddeti, içinde<br />
bulunulan duruma göre değişmektedir. Ayrıca ülkenin gelişmişlik düzeyi, piyasa<br />
ekonomisinin egemenliği, genel eğitim seviyesi ve eğitim düzeylerinin dağılımı<br />
gibi birçok faktör beşeri sermaye yatırımlarının gelir dağılımını olumlu veya<br />
olumsuz etkilemesine neden olmaktadır. Fakat Türkiye’ de eğitimle ilgili<br />
kaynaklarda sıkıntı yaşanması ve kamu kesiminin eğitimi ödüllendirmemesi gibi<br />
nedenlerden dolayı, beşeri sermayemizin gelir dağılımında eşitsizlikleri<br />
azaltması yönünde şüpheler mevcuttur (Yumuşak ve Bilen, 2000, ss.89-91). Bu<br />
konuda karamsar olan bir diğer araştırmacı da Tuncer Bulutay’ dır. Bulutay’ a<br />
göre yüksek öğrenimin amacı görünürdekinden ya da söylenenden farklıdır. Bu<br />
amaç toplumda eşitliği sağlamak değil, toplumsal düzeyde ve gelir yönünden<br />
yükselme, ayrıcalıklı duruma geçebilme fırsatlarını eşitlemek, yani mevcut olan<br />
eşitsizliklerden yüksek öğrenimlilerin yararlanmasına olanak tanımaktır<br />
(Bulutay, 2006, s. 41).<br />
52
• İyi eğitim görenlerin kendi sağlıklarına daha özen göstermelerinden ötürü<br />
stresten daha az etkilendikleri ve sorunlara daha kolay çözümler ürettikleri<br />
gözlenmektedir (Moretti, 2005, s.3; Saxton, 2000, s.36).<br />
• Eğitim seviyesi artıkça toplumda yeniliklerin ve teknolojinin benimsenme hızı<br />
da artar. Dolayısıyla, eğitim seviyesi, gelişme ve katma değer için gerekli olan<br />
AR-GE yatırımlarının da artmasına yardımcı olur (David, 2001, s.64).<br />
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında şunu açıkca söylemek mümkündür:<br />
Türk ekonomisinin sürekli ve istikrarlı bir şekilde kalkınabilmesi için fiziki sermayeye<br />
olduğu kadar beşeri sermayeye de ihtiyacı bulunmaktadır. Ekonomimizin ihtiyaç<br />
duyduğu beşeri sermayenin niceliği ve niteliği konusunda net bilgilere ulaşabilmek için<br />
öncelikle ülke ekonomisinin bu husustaki mevcut durumunun ortaya konulması<br />
gerekmektedir. Bu yüzden şimdi ülkenin beşeri sermaye profili ayrıntılı bir şekilde<br />
incelenecektir.<br />
Ekonominin gereklerine uygun bir eğitim sistemi, ülkelerin gelişme<br />
perspektiflerinde belirleyici bir güç konumunda olmuştur. Kişi başına düşen gelir<br />
seviyesinin yanı sıra, özellikle bir ülkede eğitim seviyesini gösteren okullaşma oranı,<br />
okur-yazarlık oranı, eğitimin bütçe ve milli gelir içindeki payı, mesleki-teknik eğitim<br />
düzeyi, nüfusun ilk, orta ve yüksek öğretimdeki dağılımı gibi göstergeler de sosyo-<br />
ekonomik gelişme düzeylerini belirleyen çok önemli ölçütler olmuştur. Böylece, uzun<br />
dönemde eğitim yatırımları, ülkelerin gelişmişlik farklılıklarını da yansıtan önemli bir<br />
gösterge olarak genel kabul görmüştür (Doğan ve Bozkurt, 2003, s.10).<br />
Burada ise Türk toplumunun eğitim düzeyini belirlemek için yukarıda sayılan<br />
göstergelerden okur-yazarlık oranı, 6 ve daha yukarı yaştaki nüfusun eğitim durumu,<br />
MEB bütçesinin GSMH ve konsolide bütçeye oranı ve bütçe içerisinde eğitim<br />
hizmetleri kullanılmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişim sürecini<br />
Tablo 2.1., 2.2., 2.3. ve 2.4’ den izlemek mümkündür.<br />
Türkiye’ deki okur-yazar oranının yıllara göre gelişimi incelendiğinde Tablo<br />
2.1.’ de görüldüğü gibi en fazla artış oranı 1940’1ı yıllarda yaşanmış olup 1960’1ı<br />
yıllarda düşüşe geçmiştir. 1935 yılında kadınların yalnız %9,8’i okur-yazarken, 2000<br />
53
yılında %80,6’sı okur-yazardır. Erkeklerde ise 1935 yılında %29,3’ü okur-yazarken,<br />
2000 yılında %93,9’u okuryazardır. Cinsiyete göre okur-yazar oranındaki uçurum<br />
günümüzde giderek azalmakla beraber halen eşit değildir.<br />
Sayım Yılı<br />
Tablo 2.1. Türkiye'deki Okur-Yazar Oranının Yıllara Ve<br />
Cinsiyete Göre Artış Oranları<br />
Toplam<br />
(%)<br />
Artış oranı<br />
(%)<br />
Okur-Yazar Oranı (%)<br />
Kadın Erkek<br />
(A) (B)<br />
A/B<br />
Artış oranı<br />
1935 19,2 0 9,8 29,3 33 0<br />
1940 24,5 27.6 12,9 36,2 36 9.0<br />
1945 30,2 23.2 16,8 43,7 39 8.3<br />
1950 32,5 7.6 19,4 45,5 43 10.2<br />
1955 41,0 26.1 25,6 55,9 44 2.3<br />
1960 39,5 -3.7 24,8 53,6 45 2.2<br />
1965 48,8 23.5 32,8 64,1 49 8.8<br />
1970 56,2 15.1 41,8 70,3 58 18.3<br />
1975 63,7 13.3 50,5 76,2 63 8.6<br />
1980 67,5 5.9 54,7 80,0 67 6.3<br />
1985 77,4 14.6 68,2 86,5 77 14.9<br />
1990 80,5 4.0 72,0 88,8 79 2.5<br />
2000 87,3 8.4 80,6 93,9 84 6.3<br />
Kaynak: DIE (2003)<br />
Tablo 2.2.’de Türkiye genelinde nüfusun köy ve kentlere göre eğitim durumu<br />
görülmektedir. Tablo 2.2. incelendiğinde Türkiye’de 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına<br />
göre, 6 veya daha yukarı yaşta 59.859.243 kişi bulunmakta, bunların %35’ i<br />
(20.782.889) köylerde ve %65’ i (39.076.354) kentlerde yaşamaktadır. Köylerde<br />
yaşayanların büyük çoğunluğunun (%41,9) eğitim durumu ilkokul iken kentlerde<br />
yaşayanların büyük çoğunluğunun (%34,5) da eğitim durumu köylerle benzerlik<br />
göstermekte ve ilkokul olmaktadır. Sahip olunan eğitim bakımından da hem köylerde<br />
hem de şehirlerde benzerlik gösteren eğitim düzeyi aynı olmakla birlikte,<br />
“yükseköğretim mezunu” olma durumudur.<br />
(%)<br />
54
Tablo 2.2. Türkiye'de 6 ve Daha Yukarı Yaştaki Nüfusun<br />
Eğitim Durumu (2000 yılı)<br />
Nüfusun Eğitim Durumu Toplam % Köy % Kent %<br />
Okuma-Yazma Bilmeyen 7.589.657 12,7 3.829.117 18,4 3.760.540 9,6<br />
Bir Okul Bitirmeyen 12.886.331 21,5 4.767.028 22,9 8.119.303 20,8<br />
İlkokul Mezunu 22.166.827 37,0 8.703.052 41,9 13.463.775 34,5<br />
Ortaokul ve Dengi Meslek Okulu<br />
Mezunu<br />
55<br />
6.027.509 10,1 1.498.615 7,2 4.528.894 11,6<br />
Lise ve Dengi Meslek Okulu Mezunu 8.013.507 13,4 1.506.118 7,2 6.507.389 16,7<br />
Yükseköğretim Mezunu 3.151.964 5,3 476.808 2,3 2.675.156 6,8<br />
Bilinmeyen (1) 23.448 0,0 2.151 0,0 21.297 0,1<br />
Toplam 59.859.243 100,0 20.782.889 100,0 39.076.354 100,0<br />
Kaynak: MEB, DİE<br />
(1) Mezuniyeti ya da okuma yazma durumu bilinmeyen<br />
Türkiye’ de eğitiminin öneminin ne denli anlaşıldığının ya da eğitime hangi ölçüde<br />
değer verildiğinin açık göstergesi hiç şüphesiz bütçeden eğitime ayrılan payla daha net<br />
görülmektedir. Tablo 2.3.’ de yer alan verilere göre, 1996-2005 gibi bir on yıllık süreçte<br />
yıllık olarak GSMH’ nın ortalama olarak %2 civarındaki bir kısmı MEB’e<br />
ayrılmaktadır. Bu oran çok azdır. Çünkü MBE, kamunun personel ve hizmet verdiği fert<br />
itibariyle oldukça geniş ve bir o kadarda da hayati önemi olan, ülkenin geleceği için<br />
yatırım yapılan bir hizmet alanıdır. Dolayısıyla eğitim harcamalarının bu denli göz ardı<br />
edilmesi, bir anlamda ülke geleceğinin yok sayılmasıyla eşanlamlıdır. Çünkü özellikle<br />
içinde bulunduğumuz bu zamanda ve gelecek dönemde eğitime yatırım yapmayan<br />
toplumların gelişmeleri mümkün olmayacaktır.
Tablo 2.3.MEB Bütçesinin GSMH Ve Konsolide Bütçeye<br />
Oranı(%)<br />
YILLAR<br />
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI<br />
BÜTÇESİNİN<br />
GSMH' YA<br />
ORANI (%)<br />
KONSOLİDE<br />
BÜTÇEYE<br />
ORANI (%)<br />
1996 1,72 7,22<br />
1997 1,74 8,05<br />
1998 2,34 8,41<br />
1999 2,72 7,85<br />
2000 2,66 7,17<br />
2001 2,19 8,37<br />
2002 2,66 7,61<br />
2003 2,85 6,91<br />
2004 2,95 8,22<br />
2005 3,09 9,57<br />
Kaynak: MEB 2004-2005 verileri<br />
Aynı şekilde Tablo 2.4.’ de de eğitime yapılan toplam yatırım harcamalarının<br />
konsolide bütçe içindeki payı 1983-2002 gibi yirmi yıllık bir süreçte ortalama %2<br />
civarındadır. Bu da eğitime yapılan yatırım harcamalarının ne kadar yetersiz olduğunu<br />
göstermektedir. Bununla birlikte toplam eğitim harcamalarının konsolide bütçe içindeki<br />
oranı ise tüm bütçenin ortalama %14’ ü civarındadır.<br />
56
Tablo 2.4. Bütçe İçerisinde Eğitim Hizmetleri (cari fiyatlarla, milyar TL)<br />
EĞİTİM<br />
BÜTÇESİ<br />
EĞİTİM<br />
BÜTÇESİ<br />
KONSOLİDE<br />
BÜTÇE<br />
İÇİNDEKİ<br />
PAY (%)<br />
Toplam<br />
YILLAR Toplam Yatırım<br />
Harcama Harcamaları Harcama<br />
1983 342 42 13,1 1,6<br />
1984 478 52 12,6 1,4<br />
1985 706 74 13,3 1,4<br />
1986 961 108 11,8 1,3<br />
1987 1,573 186 12,4 1,5<br />
1988 2,650 398 12,6 1,9<br />
1989 6,020 693 15,8 1,8<br />
1990 12,843 1,414 19,1 2,1<br />
1990 22,873 2,459 17,6 1,9<br />
1992 44,379 5,019 20,0 2,3<br />
1993 81,163 9,267 16,7 1,9<br />
1994 120,698 12,365 13,5 1,4<br />
1995 210,801 21,539 12,3 1,3<br />
1996 370,189 55,192 9,4 1,4<br />
1997 960,905 151,492 15,4 2,4<br />
1998 1,933,475 314,826 13,1 2,1<br />
1999 3,312,108 513,141 12,2 1,9<br />
2000 4,717,099 720,161 10,1 1,5<br />
2001 7,020,442 975,188 14,5 2,0<br />
2002 11,151,091 1,604,699 11,4 1,6<br />
Kaynak: Maliye Bakanlığı, DPT<br />
KONSOLİDE<br />
BÜTÇE<br />
İÇİNDEKİ<br />
PAY (%)<br />
Yatırım<br />
Harcamaları<br />
En genel tanımıyla eğitim, insan davranışlarında, önceden belirlenmiş amaçlara<br />
göre belirli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizisi olarak tanımlanır. Eğitim,<br />
bir bütün olarak düşünüldüğünde ise insanı yetiştirme sürecidir. Bireyin fiziksel veya<br />
içsel etkinlikler sonucu güç oluşturabilmesi ya da davranış değişikliği gösterebilmesi<br />
için planlı, örgün ve yaygın eğitim alması gerekir. Tüm bunların gerçekleşmesinde en<br />
önemli faktör, her ülkenin kendi ekonomik – toplumsa l- kültürel yapısı çerçevesinde<br />
oluşturduğu eğitim sistemidir.<br />
Herhangi bir ülkede, eğitim sistemi oluşturulurken, en yaygın şekilde, temelde<br />
bireyin eğitim hakkını güvenceye alan, eğitim sisteminin kendi içindeki sorunlarını<br />
çözümleyici nitelikler taşıyan, buna bağlı olarak, toplumun gelişme dinamiklerini de<br />
göz önünde bulunduran yapıların oluşturulması beklenir. Bu durum elbette temel bir<br />
57
insan hakkı olarak kabul edilen eğitimin parasız, bilimsel, laik ve demokratik bir içeriğe<br />
sahip olması gerektiğinden bağımsız olarak ortaya çıkmaz. Dolayısıyla eğitim sistemine<br />
ilişkin politikalar oluşturulurken göz önünde bulundurulması gereken evrensel kurallar<br />
ve ülkelerin kendilerine özgü toplumsal gerçeklikleri önem kazanır (Doğan ve Bozkurt,<br />
2003).<br />
Avrupa Birliğine üyelik yolunda Türkiye ekonomisinin büyümesinde ve<br />
gelişmesinde de şüphesiz eğitimin büyük etkileri olmakta ve olacaktır. Hükümet<br />
programlarında da eğitimin, verimliliğin artmasında ve ekonominin gelişmesinde<br />
mevcut bir potansiyel olduğu belirtilmektedir. Türkiye, eğitimin ekonomik büyümedeki<br />
ve gelişmedeki katkısının bilincinde olmakla birlikte, yetersiz ödeneklerden dolayı<br />
Avrupa topluluğu ülkelerinin bulunduğu seviyelerden çok daha gerilerdedir. Ayrıca<br />
Türkiye'de büyük çoğunluk eğitim sisteminin değiştirilmesi gerektiği yönünde görüş<br />
bildirmesine karşın, işe nereden başlanacağı ve sistemin hangi parçalarının<br />
değiştirilmesi gerektiği konusunda genellikle tartışmalar yaşanmaktadır ve bu<br />
tartışmalar her yıl eğitim-öğretim yılının başlaması ile birlikte eğitim sistemi<br />
sorunlarının tekrar gündeme gelmesine neden olmaktadır (Durdu, 2003).<br />
Bu tartışmaların başında “Türk eğitim sistemi bireysel ve toplumsal beklentilere<br />
ne derece yanıt vermektedir?”, “AB’ ne girme sürecinde eğitim sistemi 21. yüzyılın<br />
temel değerlerini öğrencilere aktarabiliyor mu?”, “Toplumsal kalkınmada ve toplumsal<br />
hareketliliğin sağlanmasında eğitim yeterli rolü oynayabiliyor mu?”, ve “Toplumda<br />
demokrasi, eşitlik, adalet anlayışının yerleşmesinde eğitimimiz ne derece etkin bir yapı<br />
sergilemektedir?” gibi sorular gelmektedir (Bahar, 2005).<br />
Bu tartışmalar doğrultusunda toplumsal katmanlar arasında farklı eğitim<br />
koşullarının olması, varolan bu eşitsizliğin öğrencilere yansıması, eğitim kurumlarının<br />
fiziksel altyapı yetersizlikleri, eğitim felsefesinde ki sorunlar ve cinsiyetler arasındaki<br />
eşitsizlik Türk eğitim sisteminin temel sorunları olarak gösterilebilir (Önder, 1999).<br />
Ama Türkiye sahip olduğu genç ve dinamik nüfusu etkin bir şekilde<br />
değerlendirebilirse kendisi için olumsuz olan bu durumları olumluya çevirebilir. Tabi ki<br />
genç nüfus oranı çok yüksek olan ülkemizin bu durumu avantaj haline getirmesi, onlara<br />
verilecek etkin ve revize edilmiş bir eğitime bağlıdır.<br />
58
2.2.Türkiye’nin Kalkınma Sürecinde Sağlık Sektörünün İncelenmesi<br />
Burada şunu önemle belirtmek gerekir ki, beşeri sermayenin kalitesindeki artış<br />
yalnız eğitimle değil insana sunulan sağlık hizmetleriyle de ilgilidir. Beşeri sermaye<br />
yalnızca eğitim boyutuyla alınırsa eksik açıklanmış olur. Bu yüzden sağlıktaki<br />
iyileşmenin ve insan mutluluğuna yönelik diğer etmenlerin de göz önünde<br />
bulundurulması gerekir.<br />
Literatürde de sağlıkla ilgili verilere ve ölçümlere eğitime göre daha az önem<br />
verilmekte ve bu konuda daha az çalışma yapılmaktadır. Bunun temel nedeni bu<br />
yatırımların parasal olmayan getirilerinin eğitimde daha önemli olmasıdır (Appleton ve<br />
Teal, 1998, s.19).<br />
Beşeri sermayenin önemli göstergelerinin başında gelen sağlıkta da tıpkı eğitimde<br />
olduğu gibi ölçme zorluklarıyla karşılaşılmaktadır. Bu zorlukları bir derece olsun<br />
azaltabilmek için de bir takım ölçümler geliştirilmiştir. Bu ölçümlerin başında (Currie<br />
ve Madrian, 1999, s. 3314) :<br />
• kişilerin kendileri tarafından bildirilen sağlık raporları,<br />
• çalışmaya engel bir sağlık problemlerinin olup-olmadığı,<br />
• günlük yaşamını idame etmesini engelleyecek sağlık problemlerinin olup<br />
olmaması,<br />
• psikolojik bozukluk yada alkolizm gibi hastalıkların varlığı,<br />
• sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanılması,<br />
• psikolojik rahatsızlıkların yada alkolizmin klinik tedavisinin yapılması,<br />
• beslenme durumları (boy, kilo vb. unsurların dikkate alınması),<br />
• beklenen ya da gelecek ölüm oranları,<br />
gibi maddeler sıralanabilir.<br />
Sağlıklı bir toplumda beşeri sermaye birikimini arttırmak diğerlerine kıyasla daha<br />
kolay bir işlemdir. Çünkü, çalışan insanın sağlıklı olması ile üretken bir yapıya sahip<br />
olması arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu çerçevede, ruhen ve bedenen sağlıklı<br />
insanların fiziki ve zihinsel eğitimlerinin daha kolay olduğu yadsınamayacak bir<br />
59
gerçektir. Dolayısıyla, beşeri sermaye kapsamında eğitilecek bir insanın ön şart olarak<br />
sağlıklı olması adeta bir zorunluluktur. Bu nedenle, beşeri sermayeyi; eğitim verilebilir<br />
sağlıklı bir toplumu eğitim vererek daha üretken bir hale getirmek şeklinde de<br />
tanımlamak mümkündür (Karagül, 2002, s.71). Ayrıca bu üretken insanların<br />
verimlilikleri sayesinde, hem büyümeye hem de gelişmeye olumlu ve pozitif yönde<br />
katkı yapacağı beklenmektedir (Bloom, Canning ve Sevilla, 2003, s.20).<br />
Ama sağlığın büyümeye yapmış olduğu katkılarının dışında bir takım sosyal getiri<br />
ya da götürüleri de mevcuttur. Örneğin düşük bir sağlık durumuna sahip bireyin işine<br />
konsantre olamaması, işteki verimliliği ve aldığı ücreti düşürmesi, çalışılan saati<br />
etkilemesi, faklı iş seçimleri yapması gibi.<br />
Toplumların sağlık düzeyi beşeri sermayenin kullanılabilirliğini yakından<br />
etkileyen önemli bir faktördür. Çünkü bilgili, tecrübeli ve yetenekli fertler ancak sağlıklı<br />
oldukları müddetçe bu değerlerini kullanarak üretime katkı sağlayabilirler. Öte yandan<br />
aşırı doğurganlık, bebek ölüm oranlarının yüksek olması ve sayıca fazla çocuk, toplum<br />
açısından birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir. Araştırmalar, ailede çocuk<br />
sayısı arttıkça ve doğum aralığı azaldıkça çocuk ölümlerinin arttığı ve çocukların<br />
sağlıklı ve yeterli beslenme imkanlarının azaldığını ortaya koymaktadır (DPT, 2001a,<br />
s.9). Dolayısıyla Türk toplumuna ait sağlık verilerine Tablo 2.5.’ den baktığımız zaman<br />
genel durumun beklentileri karşılamaktan çok uzak olduğu anlaşılmaktadır. Ama ümit<br />
verici bir durum sağlık verilerinde ilerleyen yıllar itibariyle gözle görülür bir gelişme<br />
yaşanıyor olmasıdır. Özellikle 1980-1985 yıllarında binde 9 olan kaba ölüm hızı 2000-<br />
2005 yıllarında binde 6,6’ ya gerilemiştir. Aynı iyileşmeyi bebek ölüm oranlarında<br />
sırasıyla binde 82’ den binde 28’ e düşüş ve ortalama ömrün uzamasında; 63 yaştan<br />
70,30 yaşa yükselmesi şeklinde görmek mümkündür. Bu durumlar Türkiye<br />
ekonomisinde etkin sağlık yatırımlarının yavaş da olsa giderek artan bir önem<br />
kazandığını göstermektedir. Ancak bu göstergelerin daha iyi bir konuma getirilebilmesi<br />
için daha fazla kaynak aktarılması ve kaynakların daha etkin kullanılması<br />
gerekmektedir.<br />
60
Yıllar Nüfus Artış<br />
Hızı (%)<br />
Tablo 2.5. Sağlıkla İlgili Demografik Göstergeler<br />
Kaba<br />
Doğum<br />
Hızı<br />
(Binde)<br />
Kaba Ölüm<br />
Hızı<br />
(Binde)<br />
Bebek<br />
Ölüm Hızı<br />
(Binde)<br />
Toplam<br />
Doğurganlık<br />
Oranı (Çocuk)<br />
Doğuşta<br />
Ortalama<br />
Yaşam<br />
1980-1985 2,49 30,8 9,0 82 4,05 63,00<br />
1985-1990 2,17 29,9 7,8 65 3,76 65,58<br />
1990-1995 1,85 25,3 6,7 50 2,80 67,28<br />
1995-2000 1,62 22,2 6,5 39 2,45 68,55<br />
2000-2005* 1,33 20,9 6,6 28 2,32 70,30<br />
Kaynak: Sağlık Bakalığı, DİE ve DPT İstatistiki Verileri<br />
* Tahmini rakamlardır.<br />
2.3. Göç Olgusunun Türkiye’ nin Kalkınma Süreci Açısından İncelenmesi<br />
Süresi (Yıl)<br />
Beyin göçü iyi eğitim görmüş kalifiye ve yetenekli işgücünün yetiştiği az<br />
gelişmiş/gelişmekte olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye akışı/göçü olarak<br />
tanımlanabilir. Kıt ve sınırlı kaynaklarla yetiştirdiği değerli beyinleri kaybeden az<br />
gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin beyin göçü nedeniyle gelişmeleri daha da<br />
yavaşlarken, gelişmiş ülkelerin yetişmiş beyinlere daha yüksek ücret ve daha iyi<br />
olanaklar sağlaması ile gelişmeleri daha da hızlanmaktadır. Yani beyin göçü ülkeler<br />
arasındaki gelişmişlik farkının daha da artmasına neden olmaktadır (Gürak, 2005a,<br />
2005b, 2005c; Mahroum, 2000).<br />
Peki beyin göçünün oluşmasını sağlayan temel nedenler nelerdir?(Kaya, 2003)<br />
Beyin göçünün nedenleri altı grupta toplanabilir:<br />
1.Ekonomik nedenler:<br />
• Düşük ücret politikası varlığı<br />
• Vergi oranlarının yüksek olması<br />
• Ekonomik istikrarsızlığın varlığı<br />
• Gelecek endişesi olması<br />
61
2.Politik / Siyasal nedenler:<br />
• Bilim ve teknoloji politikalarındaki yanlışlıklar<br />
• Siyasal istikrarsızlık oluşumu<br />
• Siyasetin / kayırmacılığın iş hayatına girip, onu kontrol etmesi<br />
3.Bilim ve teknoloji politikalarındaki yanlışlıklar<br />
• Ar-ge’ ye önem vermeme<br />
• Bilim ve teknolojiye değer vermeme<br />
• Fikir üretiminin ve buluşun para etmemesi ve desteklenmemesi<br />
• Ar- ge, altyapı ve teşvik eksikliği<br />
• Ar- ge yatırım yardımı ve vergi indirimi azlığı<br />
4.Eğitim sistemindeki çarpıklıklar<br />
• Kalıcı milli eğitim politikası yokluğu<br />
• Eğitimde fırsat eşitsizliği oluşu.<br />
5.İşsizlik<br />
• Üniversite mezunlarının büyük çoğunluğunun meslekleriyle ilgisiz işlerde<br />
çalışması<br />
• En fazla işsizliğin üniversite mezunları arasında olması<br />
• İş bulamama<br />
6.Yabancı dilde eğitim ve teknolojideki gelişmeler<br />
• Yabancı dilde eğitimin beyin göçünde katalizör görevi görmesi<br />
• Yabancı dilde eğitimin batıya bedavaya (hibe) insan kaynağı üretmeye<br />
yardımcı olması<br />
• İletişim olanaklarının (bilgisayar, internet, faks, cep telefonu vb.)sağladığı<br />
kolaylıklar.<br />
Türkiye yurt dışına beşeri sermaye ihraç eden dünyadaki önemli ülkelerden bir<br />
durumundadır. Yurt dışında yaşayan Türkiye vatandaşlarının sayısı bugün 3.8 milyonun<br />
62
üzerindedir. Bu rakamın, 3.3 milyonu AB ülkelerinde ve bunlardan sadece Almanya’da<br />
yaşayanların sayısı ise, 2.3 milyondur. Bu verilere göre ülke dışında yaşayan Türk<br />
vatandaşlarının %60’ ı Avrupa’da, Avrupa’daki Türklerin ise %70’ i Almanya’ da<br />
yaşamaktadır (DPT,2001b, s.1).<br />
Türkiye’nin günümüzdeki ekonomik koşulları ve istihdam şartları göz önünde<br />
bulundurulduğunda, iş hayatına yeni adım atmış veya atmakta olan genç kitlenin<br />
motivasyonunun kaynağını görmek hiç de zor değildir. Teknolojik gelişmeler ve<br />
globalleşme sonucu yurt dışına gitme kararını vermek gençler için artık eskisi gibi kadar<br />
da zor değildir. Bu durumlara Türkiye ‘nin zor ekonomik ve istihdam koşulları da<br />
eklenince, yurt dışına beyin göçünün gerçekleşmesi hatta oraya giden insanların büyük<br />
bir bölümünün yurt dışına yerleşerek geri dönmemeleri kaçınılmaz olmaktadır.<br />
İyi eğitilmiş beyinlerimizden yararlanmak ve beyin göçü sorununu aşabilmek<br />
için, bu yönde gerekli ortamları ve mekanizmaları oluşturmak için Devlete, Özel<br />
sektöre ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Bu beyinlerimize sahip<br />
çıkmadığımız taktirde bu ülkemizin önemli bir kaybına dönüşebilir. Ayrıca ülkemiz<br />
insanlarının refah ve yaşam koşulları iyileştirilmeli, bilime, buluşlara ve ar-ge’ ye<br />
yatırım yapılmalıdır. Refah seviyemizi de ancak teknoloji üreterek geliştirebiliriz.<br />
Bütün bu değerlendirmelerin ışığında iktisadi manada bir kalkınma modeli için,<br />
ülkede topluca yeni bir yapılanmaya gerek vardır. Bu çerçevede fiziki, beşeri ve sosyal<br />
sermaye birikimleri birbirleri ile tamamlayıcılık özellikleri dikkate alınarak hep bir<br />
arada ele alınmalı ve iktisat politikaları da bu doğrultuda oluşturulmalıdır. Bütün<br />
bunlara bağlı olarak ülkeyi kalıcı manada istikrara kavuşturabilmek için, Türkiye için<br />
üretmeyi merkez kabul eden ve dünya ile kendi çıkarları doğrultusunda bütünleşerek,<br />
daha adil bölüşüme imkan tanıyan, daha sağlıklı ve daha eğitimli bir toplumu<br />
amaçlayan, insanların devletine, devletin de vatandaşlarına güvenebildiği, bir takım<br />
ekonomik, siyasi, hukuki, kültürel ve ahlaki alanlarda kapsamlı yeni açılımlara ihtiyaç<br />
vardır (Karagül, 2002, s.146).<br />
63
3. BÖLÜM<br />
ADANA İMALAT SANAYİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA<br />
3.1. Adana İmalat Sanayi Üzerine Bir Uygulama<br />
Daha önceki bölümlerde üzerinde teorik olarak durulan beşeri sermaye ve<br />
rekabet gücü ilişkisi, bu bölümde Adana il sınırları içindeki imalat sanayi birimlerinde<br />
yapılan bir anket çalışmasının bulguları aracılığıyla tartışılmaktadır. Beşeri sermaye<br />
kavramı işgücü ile birebir ilişkilidir. Bu nedenle, Adana ili anket uygulaması için imalat<br />
sanayi ücretli çalışanları seçilmiştir. Rekabet gücünü temsilen de, firmaların kar veya<br />
zarar durumlarına göre ödedikleri vergi matrahları kullanılmıştır (Vokić ve Frajlić;<br />
Blundell, Dearden, Meghir ve Sianesi, 1999, ss. 13-14; Urrutia, 2003; Heady, 2001;<br />
Salvatore, 2002; McCreecy, 2005 ve Scarabello, 2005).<br />
Firmalar veya sanayiler işgücü ile rekabet göstergesi arasındaki ilişkiyi<br />
incelerken olaya farklı noktalardan bakabilirler; bu noktalardan bir tanesi<br />
makroekonomik göstergeler temelinde rekabetin analiz edilmesini sağlayan makro<br />
boyuttur. Bu makro göstergelere istihdam ve işsizlik oranları, eğitim yatırımları<br />
(okullaşma oranları, okur-yazarlık oranı vb.) ve işgücü maliyetleri örnek olarak<br />
gösterilebilir. Diğer bakış noktası ise, bizim de çalışmamızda kullandığımız mikro<br />
boyuttur. Burada ise beşeri sermayenin değerini ölçmek için işgücünün eğitimi, yaş,<br />
cinsiyet gibi demografik karakterler, hizmet içi eğitim sayısı ve sağlık gibi nedenlerle<br />
işe gitmeme kriterleri kullanılabilir (Vokić ve Frajlić, s.61). Bizim çalışmamızda ise,<br />
bireyin beşeri sermayesini temsil ettiğini düşündüğümüz cinsiyet, bir okul mezunu olup-<br />
olmaması, yabancı dil bilgisi, aile alt yapısını temsil eden anne ve babaya ilişkin eğitim<br />
durumları ve meslekleri, toplam çalışma süresi, iş değiştirme sayısı, alınan hizmet içi<br />
eğitim sayısı ve süresi ve sağlık nedeniyle alınan rapor/izin gibi göstergeleri temsil eden<br />
soruların bulunduğu bir anket çalışması yapılmıştır (LEHD,2003).<br />
64
Uygulama kısmında öncelikli olarak Adana ili imalat sanayinde yapılan anket<br />
çalışmasının verileri üzerinde durulacaktır. İlk kısımda araştırmanın yöntemi ayrıntılı<br />
bir biçimde sunulurken, ikinci kısımda anketin verileri çapraz tablolar aracılığıyla<br />
incelenecek ve üçüncü kısımda da anketin verileri probit analiziyle yorumlanacaktır.<br />
3.1.1.Araştırmanın Yöntemi<br />
Bu kısımda araştırmada kullanılan yöntem ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır.<br />
Araştırmanın hipotezi, kullanılan değişkenlerin tanımları, verilerin toplanması ve<br />
yorumlanmasında izlenilen yöntem aktarılmaktadır.<br />
3.1.1.1.Hipotez<br />
Beşeri sermaye teorisinin Adana imalat sanayi için sınanmasını içeren anket<br />
çalışmasında aşağıdaki hipotezler temel alınmıştır:<br />
• Beşeri sermaye teorisinin tezlerinden biri, kişilerin eğitim seviyeleri ve deneyimi<br />
temsil eden toplam çalışma süresinin yani beşeri sermaye ile firmaların rekabet<br />
unsurunun arasında birebir bir ilişki olduğudur. Bu nedenle Adana ilini anakitle<br />
alarak yapılan anket çalışmasında öncelikle bu tezin sınanması hedeflenmiştir.<br />
Anket çalışmasının temel hipotezi, bu nedenle “Adana’da imalat sanayi<br />
çalışanlarının sahip oldukları beşeri sermaye, firmaların rekabet etme güçleriyle<br />
yakından ilişkilidir” şeklindedir. Burada eğitim seviyesiyle ifade edilen,<br />
bireylerin okulda aldıkları eğitimin seviyesidir. Toplam çalışma süresi ise<br />
bireyin hem şu anda çalıştığı kurumdaki hem de daha önceki çalışma süresini<br />
içeren çalışma süresidir.<br />
• Rekabeti etkilediğini düşündüğümüz eğitim ve toplam çalışma süresine ek<br />
olarak, çalışanların cinsiyetleri ve tekstil sektörü için oluşturulan kukla<br />
değişkenin de rekabetle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Burada sadece tekstil<br />
sektörüne ilişkin kukla oluşturulmasının nedeni, örneklemde yer alan bütün<br />
65
sektörler arasında anlamlı bir farklık olup olmadığının test edilmesi ve sadece<br />
tekstil sektörü için anlamlı bir farklılık bulunmasıdır.<br />
3.1.1.2.Tanımlar<br />
Bu çalışma çerçevesinde kullanılan bazı kavramlar genel hatları ile burada<br />
tanımlanmaya çalışılacaktır. Bu çalışma çerçevesinde kullanılan eğitim kavramı, sadece<br />
okulda alınan eğitim olarak dikkate alınmıştır. İlköğretim, lise, üniversite, yüksek lisans<br />
ve doktora gibi resmi eğitimin basamakları okulda alınan eğitim olarak<br />
değerlendirilmiştir.<br />
Çalışmamızda deneyimi ifade eden değişken olarak toplam çalışma süresini<br />
düşündük. Çünkü uzun çalışma yıllarıyla olgunluğun ve işbaşında öğrenmenin<br />
artabileceği ve bu yüzden deneyim gibi ölçülmesi zor bir kavram yerine toplam çalışma<br />
süresinin ekonometrik çalışmalarda kullanılabileceğini varsaydık.<br />
3.1.1.3.Veriler Ve Toplanması<br />
Araştırmanın firmaların kar/zarar durumuna göre ödedikleri vergi matrahları<br />
verisi dışındaki tüm verileri, hazırlanan bir anket aracılığıyla sağlanmıştır. Anket 14<br />
sorudan oluşmaktadır ve 306 kişinin katılımı ile 45 özel sektör firmasında, erkek ve<br />
bayan çalışanlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Anket çalışması uygulanan bu 45 firma 8<br />
sektöre ait firmalardır. Bu sektörler tekstil, 21 firma; gıda, 6 firma; kimya, 4 firma;<br />
plastik, 6 firma; döküm-makine,4 firma; inşaat malzeme üretim sanayi, 2 firma;<br />
mobilya, 1 firma ve otomobil parça sanayi, 1 firma içermek üzere sıralanabilir.<br />
Uygulanan ankette ise yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mezun olunan üniversite-fakülte-<br />
bölüm, mezun olunan lisenin türü, bilinen yabancı diller ve seviyesi, göreve başlama<br />
ünvanı-tarihi ve şu andaki ünvanı-tarihi, anne ve babanın eğitim durumları ve<br />
meslekleri, aylık toplam gelirleri, toplam çalışma süresi, kurumdaki çalışma süreleri,<br />
çalışma yaşamlarında kaç işyeri değiştirdikleri, alınan hizmet içi eğitimi programı sayısı<br />
66
ve süresi, sağlık nedeniyle alınan rapor veya izinli olunan gün sayısı ile ilgili sorular<br />
sorulmuştur.<br />
Firmaların kar/zarar durumlarına göre ödedikleri vergilere ilişkin veriler ise<br />
Adana Sanayi Odası’ ndan temin edilmiştir. Çalışmada firmaların doğrudan kar ya da<br />
zarar verilerine ulaşılamadığı için kar/zarar durumlarına göre ödedikleri vergiler rekabet<br />
güçlerinin bir göstergesi olarak kullanılmıştır.<br />
Anket uygulamasında Sanayi Odası Web Sitesi’ nden alınan firma listesinden<br />
seçilen iş yerleri ile telefon bağlantıları kurularak izin alınmıştır. Verilen randevu<br />
tarihlerinde gidilerek, izin verilen iş yerlerinde bireylerle yüz yüze görüşülerek, izin<br />
verilmeyen yerlerde ise bir yetkiliye teslim edilerek anketler uygulanmıştır. Anket<br />
örnekleminin seçiminde, toplam işçi sayısı ve bireylerin çalışma statüleri gibi özellikler<br />
göz önüne alınmıştır.<br />
3.1.1.4.Verilerin Çözümü Ve Yorumlanması<br />
Elde edilen veriler birinci adımda beşeri sermaye birikimini görmek hedefine<br />
uygun olarak çapraz tablolar aracılığıyla çözümlenmiştir.<br />
İkinci adımda beşeri sermaye-rekabet ilişkisini açıklama isteği bağlamında E-<br />
views 5.0 paket programıyla probit uygulaması yapılmıştır.<br />
3.1.2.Örneklemin Genel Nitelikleri<br />
Bu bölüm, anketde sorulan sorulardan elde edilen verilerin tablolar halinde<br />
sunulması ve tabloda yer alan bilgilerin yorumlanmasına ayrılmıştır.<br />
Anket çalışmasında bireylere yaşları sorulmuştur. Ankette istenen yaş<br />
bilgilerinden elde edilen veriler, sanayide yoğunluğun %42,5 oran ile 20-30 yaş<br />
aralığında ve %70,9 oran ile erkeklerde oluştuğunu göstermektedir.<br />
67
Tablo 3.1. Verilerin Yaş Ve Cinsiyete Göre Dağılımı<br />
Çalışan kişilerin<br />
Yaşları<br />
20-30<br />
31-40<br />
41-50<br />
51+<br />
Erkek<br />
Kadın<br />
76 (58,46) 54 (41,53)<br />
(35,02)<br />
(60,67)<br />
90 (74,38) 31 (25,61)<br />
(41,47)<br />
(34,83)<br />
35 (89,74) 4 (10,25)<br />
(16,12)<br />
15 (100)<br />
(6,91)<br />
(4,49)<br />
Gözlem<br />
sayısı<br />
Toplam<br />
içindeki<br />
%<br />
130 42,5<br />
121 39,5<br />
39 12,7<br />
- 15 4,9<br />
Kayıp değer 1 - 1 0,3<br />
Toplam 217 89<br />
306 100,0<br />
% 70,9 29,1 100,0<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
Kadınlarda işgücüne en fazla katılım %41,53 ile yine ilk yaş grubu olan 20-30<br />
yaş aralığında olmuştur. Genelde, anket sırasında 35 yaştan sonraki bireylerin ya<br />
yönetici konumunda olmaları ya da çok alt kademe işlere sahip olmaları dikkat<br />
çekmiştir. Sanayi sektöründe 51 ve üzeri yaş grubunda kadın ücretli ile<br />
karşılaşılmamıştır. Anket uygulamasında, benzer şekilde, kadınların üst yaş dilimlerinde<br />
temsilinin erkeklere göre daha düşük olduğu gözlenmektedir. Erkekler ise Adana ili<br />
imalat sanayi sektöründe 31-40 yaş aralığına düşen çalışan sayısı içinde %41,47 ile<br />
diğer yaş gruplarındaki tüm erkek çalışanlar arasında en fazla çalışma oranına sahiptir.<br />
Toplam çalışanlar bağlamında baktığımızda ise erkekler için yoğunluk %89,74 ile 41-50<br />
yaş aralığında görülmektedir. Ayrıca kadınlara oranla, daha yüksek yaş gruplarında<br />
çalışan erkelerin sayısı daha fazladır.<br />
68
Toplam çalısma süresi<br />
Toplam<br />
Tablo 3.2. Verilerin Toplam Çalışma Süresi Ve Yaşa Göre<br />
Dağılımı<br />
0-5 Yıl<br />
6-10 Yıl<br />
20-30<br />
31-40<br />
87 (90,62) 9 (9,37)<br />
(67,96)<br />
(7,56)<br />
33 (41,77) 46 (58,22)<br />
(25,78)<br />
11-15 Yıl<br />
(6,25)<br />
16 ve<br />
Daha Üstü<br />
Kayıp<br />
değer<br />
(38,65)<br />
Çalışan kişilerin yaşları<br />
41-50<br />
8 (16,32) 36 (73,46) 5 (10,20)<br />
-<br />
-<br />
128<br />
(%41,83)<br />
(30,25)<br />
-<br />
-<br />
(13,15)<br />
51+<br />
28 (37,33) 33 (44) 13 (17,33)<br />
(23,52)<br />
-<br />
119<br />
(%38,88)<br />
(86,84)<br />
-<br />
38<br />
(%12,41)<br />
* Parantez içindeki değerler oranları (%) temsil etmektedir.<br />
(100)<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
13<br />
(%4,24)<br />
Kayıp<br />
Değer<br />
-<br />
-<br />
-<br />
1<br />
7<br />
1<br />
(%0,32)<br />
Toplam<br />
Burada toplam çalışma sürelerinden elde edilen deneyim verileri, bireylerin<br />
mezun olduklarını söyledikleri okulları bitirmeleri ile işe başlamış oldukları, yani zaman<br />
kaybetmedikleri varsayımına dayanmaktadır.<br />
Anket içerisinde en yüksek deneyim oranına (16 ve daha üstü yıl) sahip yaş<br />
aralığı %44 ile 41-50 yaş aralığına aittir. En az deneyim ise (0-5 yıl) %90,62 ile 20-30<br />
yaş aralığına aittir. Ayrıca tablo 3.4.’ün sonunda yer alan son sütunda verilen yüzdeler,<br />
toplam çalışma süresi aralıklarına düşen kişilerin, anket yapılan tüm kişiler içindeki<br />
yüzdesini verir. Buna göre en fazla kişi % 31,4 ile 0-5 yıl aralığında deneyime sahipken,<br />
6-10 yıl deneyime sahip kişilerin yüzdesi % 25,8, 11-15 yıl deneyime sahip kişilerin<br />
yüzdesi % 16 ve 16 ve daha üstü deneyime sahip kişilerin yüzdesi ise % 24,5’ dur.<br />
96<br />
79<br />
49<br />
75<br />
7<br />
306<br />
69<br />
%<br />
31,4<br />
25,8<br />
16,0<br />
24,5<br />
2,3<br />
100,0
Cinsiyet konusunda ise Tablo 3.3.’den de görülebileceği gibi tüm deneyim<br />
yıllarında erkekler kadınlardan daha yüksek deneyime sahip olmaktadır. 0-5 yıl<br />
aralığında erkeklerin oranı %59,38, kadınların %40,63; 6-10 yıl aralığında erkeklerin<br />
oranı %65,82, kadınların %34,18; 11-15 yıl aralığında erkeklerin oranı %75,51,<br />
kadınların %24,49; 16 ve üstü yıllarda erkeklerin oranı %88, kadınların ise %12’dir.<br />
Toplam çalışanlar içinde ise, erkekler %70,90 ile %29,10 yüzdeye sahip kadınlara göre<br />
daha yüksek deneyime sahiptirler.<br />
Tablo 3.3. Verilerin Toplam Çalışma Süresi Ve Cinsiyete<br />
Göre Dağılımı<br />
Toplam çalısma süresi<br />
Toplam<br />
Çalışan kişilerin cinsiyetleri<br />
Erkek Kadın<br />
0-5 Yıl<br />
6-10Yıl<br />
11-15 Yıl<br />
16 ve Daha<br />
Ustü<br />
57 (59,38) 39 (40,63)<br />
(26,89)<br />
(44,83)<br />
52 (65,82) 27 (34,18)<br />
(24,53)<br />
(31,03)<br />
37 (75,51) 12 (24,49)<br />
(17,45)<br />
(13,79)<br />
66 (88) 9 (12)<br />
(31,13)<br />
212<br />
(%70,90)<br />
(10,34)<br />
87<br />
(%29,10)<br />
96<br />
(%32,10)<br />
79<br />
(%26,42)<br />
49<br />
(%16,38)<br />
75<br />
(%25,08)<br />
299<br />
(%100)<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
Beşeri sermaye literatüründe önemli beşeri sermaye göstergelerinden biri olarak<br />
sayılan eğitime ilişkin veriler aşağıda Tablo 3.4. ve 3.5. halinde özetle sunulmuştur:<br />
70
Tablo 3.4. Eğitim Durumuna Göre Cinsiyetlerin Dağılımı<br />
Eğitim<br />
durumu<br />
İköğretim<br />
Lise<br />
Üniversite<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
Doktora<br />
Gözlem<br />
sayısı<br />
7<br />
58<br />
215<br />
24<br />
1<br />
%<br />
2,3<br />
19,0<br />
70,3<br />
7,8<br />
,3<br />
Erkek<br />
Kadın<br />
4 (1,84) 3 (3,37)<br />
(57,14)<br />
(42,86)<br />
38 (15,21) 20 (22,47)<br />
(65,52)<br />
(34,48)<br />
153 (70,51) 62 (69,66)<br />
(71,16)<br />
(28,84)<br />
20 (9,22) 4 (4,49)<br />
(83,33)<br />
1 (%0,46)<br />
(100)<br />
(16,67)<br />
Toplam 305 99,7 216 89<br />
Kayıp değer 1 ,3 1 -<br />
Toplam 306 100,0 217<br />
(%70,92)<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
89<br />
-<br />
(%29,08)<br />
Tabloya göre çalışanlar arasında en fazla sahip olunan eğitim düzeyi %70,3 ile<br />
üniversite eğitimidir. Bunun temel nedeni anket yapılan çalışanların hepsinin beyaz<br />
yakalı ve genellikle yönetici kademesinden insanlarla yapılmış olması olabilir. Cinsiyet<br />
olarak da bakarsak üniversite mezunlarının büyük bölümü %70,51 ile üniversite<br />
mezuudur. Üniversite eğitiminden sonra ikinci sırayı %19’luk bir oranla lise eğitimi<br />
almaktadır. Bunun da büyük çoğunluğunu %65,52 ile yine erkekler oluşturmaktadır.<br />
Üniversite eğitiminin de üstü olan yüksek lisans eğitimi yapanların tüm anket yapılan<br />
bireyler arasındaki oranı %7,8 ve bunun %83,33’ünü erkekler, %16,67’sini ise kadınlar<br />
oluşturmaktadır. Temel eğitim düzeyi sayılabilecek ilköğretim eğitimine sahip kişilerin<br />
sayısı oldukça azdır. İlköğretim mezunlarının tüm anket yapılan kişiler arasındaki oranı<br />
%2,3’tür. Buradan çıkan genel sonuç, eğitim düzeyinin üniversite seviyesinde<br />
yoğunlaşması ve genel itibariyle de erkeklerin eğitim seviyelerinin bayanlarınkinden<br />
yüksek olmasıdır.<br />
71
Eğitim durumu<br />
Toplam<br />
Tablo 3.5. Eğitim Durumuna Göre Yaş Dağılımı<br />
20-30<br />
3 (42,86)<br />
İköğretim<br />
(2,31)<br />
Lise<br />
Çalışan kişilerin yaşları Toplam<br />
31-40<br />
41-50<br />
51+<br />
- 2 (28,57) 2 (28,57)<br />
(5,13)<br />
(14,29)<br />
18 (31,03) 25 (43,10) 13 (22,41) 2 (3,45)<br />
(13,85)<br />
Üniversite<br />
(76,15)<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
Doktora<br />
(20,66)<br />
(33,33)<br />
(14,29)<br />
99 (45,83) 83 (38,43) 24 (11,11) 8 (3,70)<br />
(68,60)<br />
(61,54)<br />
(57,14)<br />
10 (41,67) 13 (54,17) - 1 (4,17)<br />
(7,69)<br />
(10,74)<br />
(7,14)<br />
- - - 1 (100)<br />
130<br />
(%42,48)<br />
121<br />
(%39,54)<br />
39<br />
(%12,75)<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
(7,14)<br />
14<br />
(%4,58)<br />
Kayıp<br />
Değer<br />
- 7<br />
(%2,29)<br />
- 58<br />
2<br />
(%18,95)<br />
216<br />
(%70,59)<br />
- 24<br />
(%7,84)<br />
- 1<br />
2<br />
(%0,65)<br />
(%0,33)<br />
306<br />
(%100)<br />
Tablo 3.5.’den eğitim seviyeleri ile yaşı ilişkilendirecek olursak yoğunluğun<br />
yaşandığı gurup olarak %76,15 ile üniversite mezunu 20-30 yaş aralığını görürüz. Bunu<br />
izleyen ikinci en büyük yoğunluk ise %68,60 ile 31-40 yaş aralığında yine üniversite<br />
mezunlarında görülmektedir. Üniversite eğitim seviyesinden sonra gelen diğer önemli<br />
eğitim seviyesi ise lisedir. Lise mezunlarının büyük çoğunluğu da %43,10 ile 31-40 yaş<br />
aralığında birikmişlerdir.Diğer net olarak gözlemlenebilen bir yoğunluğun yaşandığı yaş<br />
grupları ise, üniversite eğitiminin üstü olan yüksek lisansta %54,17 ile 31-40 yaş aralığı<br />
ve doktora eğitimine sahip kişilerde %100 oranla 51 ve üstü yaş aralığıdır. Bu oranların<br />
yüksek olmasını gençlerin artan rekabet koşullarıyla birlikte lisansüstü eğitime<br />
yönelmeleri ve böylece farklılıklar edinerek daha rahat iş bulabilmeyi umut etmeleri<br />
olarak gösterebiliriz.<br />
72
3.1.3.Örneklemin Çapraz Tablolar Aracılığıyla Analizi<br />
Bu bölümde anket çalışmasının ortaya koyduğu Adana imalat sanayinin beşeri<br />
sermayesine ilişkin yapı, çapraz tablolar aracılığıyla incelenmiştir. Tablolar anketin<br />
verilerinden, herhangi bir ağırlıklandırmaya tabi tutulmadan ve SPSS istatistik programı<br />
kullanılarak elde edilmiştir.<br />
Çapraz tablo analizi, ankete katılan bireylerin iki ya da üç niteliğinin bir arada<br />
incelenmesine olanak verecek biçimde tablolaştırılmasıdır. Böylece anket içindeki tüm<br />
nitelikler değişken olarak kabul edilerek ikili üçlü tablolar meydana getirilebilmektedir.<br />
Ama bu bölümde sadece temel alınan beşeri sermaye bakış açısına uygun olan tablolar<br />
yorumlanacaktır.<br />
3.1.3.1. Bireylerin ve Ebeveynlerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki<br />
Toplumda bireylerin konumlarını belirleyen en önemli etken olarak düşünülen<br />
eğitimin aile geçmişi ile birlikte düşünülmesi (Schultz, 1973, ss.8-9), anket uygulanan<br />
bireylerin ve ebeveynlerinin eğitim düzeylerinin birlikte ele alınmasını gerekli<br />
kılmaktadır. Her iki kuşağın eğitimsel farkları veya benzerlikleri, burada farklı analiz<br />
yöntemleri ile ortaya konulmaya çalışılmaktadır.<br />
İlk kullanılan yöntem bireyle ebeveynlerinin eğitimsel farklılıklarını ortaya<br />
koymayı hedeflemektedir. Anketin örneklemi göz önüne alındığında, sanayi sektöründe<br />
ücretli çalışan bireylerin ebeveynlerinden ne kadar farklı eğitim aldıklarını, bir kuşaktan<br />
diğerine geçerken eğitim düzeyinde ne gibi değişiklikler olduğunu, diğer bir ifade ile<br />
kuşaklar arası eğitim hareketliliğinin gelişimini incelemek hedeflenmektedir.<br />
73
3.1.3.1.1. Babaları ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki<br />
Babaların öğrenim durumlarıyla bireylerin öğrenim durumu arasındaki ilişkiyi<br />
gösteren tablo 3.6., çapraz tablo yöntemi ile elde edilmiştir. Tablo 3.6. bütün olarak<br />
ankete katılan bireylerin öğrenim düzeyleri ile babalarının öğrenim durumu arasındaki<br />
ilişkiyi göstermektedir.<br />
Babanın eğitim durumu<br />
Toplam<br />
Tablo 3.6. Babanın Eğitim Durumu * Kişinin Eğitim Durumu<br />
Çapraz Tablosu<br />
değil<br />
İlköğretim<br />
(14,29)<br />
Lise<br />
Eğitim durumu<br />
Üniversite<br />
Okur-yazar 1 (11,11) 2 (22,22) 6 (66,67)<br />
Okur-yazar<br />
İlkoğretim<br />
Mezunu<br />
Lise<br />
Mezunu<br />
Yüksekokul<br />
Mezunu<br />
Üniversite<br />
Mezunu<br />
Y.Lisans/<br />
Doktora<br />
Mezunu<br />
(3,51)<br />
(2,86)<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
- 9 (30) 20 (66,67) 1 (3,33)<br />
5 (3,97)<br />
(71,43)<br />
1 (1,49)<br />
(14,29)<br />
7<br />
-<br />
(%2,34)<br />
(15,79)<br />
(9,52)<br />
-<br />
(4,17)<br />
Doktora<br />
Toplam<br />
- 9<br />
32 (25,40) 81 (64,29) 7 (5,56) 1 (0,79)<br />
(56,14)<br />
(38,57)<br />
(29,17)<br />
14 (20,90) 48 (71,64) 4 (5,97)<br />
(24,56)<br />
(22,86)<br />
(16,67)<br />
- 11 (84,62) 2 (15,38)<br />
(5,24)<br />
(8,33)<br />
- - 40 (81,63) 9 (18,37)<br />
(19,05)<br />
(37,50)<br />
- - 4 (80) 1 (20)<br />
57<br />
(%1,67)<br />
(1,90)<br />
210<br />
(%70,23)<br />
(4,17)<br />
24<br />
(%8,03)<br />
(100)<br />
1<br />
(%3,01)<br />
- 30<br />
(%10,03)<br />
126<br />
(%42,14)<br />
- 67<br />
-<br />
(%0,33)<br />
(%22,41)<br />
13<br />
(%4,35)<br />
- 49<br />
(%16,39)<br />
- 5<br />
(%1,67)<br />
299<br />
(%100)<br />
* Burada 7 gözlem kayıp değer olduğu için analize dahil edilememiştir. Dolayısıyla gözlem sayısı da<br />
299 olarak belirlenmiştir.<br />
74
Tablo 3.6.’ dan da görüleceği gibi çalışan kişinin eğitim durumunun ilköğretim<br />
olması durumunda, babalarının eğitim oranları da %71,43 gibi yüksek bir oranla<br />
ilköğretim eğitim seviyesi ile birinci sıradadır. Aynı şekilde lise, üniversite ve doktora<br />
eğitimine sahip kişilerin babalarının eğitim seviyeleri de sırasıyla %56,14, %38,57 ve<br />
%100 oranlarla ilköğretim eğitim seviyesiyle birinci sıradadır. Bu eğitim seviyelerinin<br />
aksine, yüksek lisans eğitimine sahip kişilerin babalarının eğitim seviyesi ise %37,50<br />
oranla üniversite eğitiminde ilk sırayı almaktadır. Ayrıca genel olarak eğitim durumları<br />
içinde en yüksek paya sahip eğitim durumu %42,14 ile ilköğretimdir. Bunu %22,41 ile<br />
lise eğitimi takip etmektedir. %1,67’ lik oranla en düşük pay ise yüksek lisans/doktora<br />
eğitimine aittir.<br />
3.1.3.1.2.Anneleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki<br />
Aşağıdaki tablo ile, diğer şartlar sabitken, ankete katılan bireylerin eğitim<br />
düzeyleri ile annelerinin eğitim düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir.<br />
75
Annenin eğitim durumu<br />
Toplam<br />
Tablo 3.7.Annenin Eğitim Durumu *Kişinin Eğitim Durumu<br />
Çapraz Tablosu<br />
İlköğretim<br />
2 (7,69)<br />
(28,57)<br />
Okur-yazar değil<br />
Okur-yazar<br />
İlkoğretim<br />
Mezunu<br />
Lise Mezunu<br />
Yüksekokul<br />
Mezunu<br />
Üniversite<br />
Mezunu<br />
Y.Lisans/<br />
Doktora Mezunu<br />
1 (2,44)<br />
(14,29)<br />
3 (2,07)<br />
(42,86)<br />
1 (1,59)<br />
(14,29)<br />
Lise<br />
Eğitim durumu<br />
Üniversite<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
3 (11,54) 20 (76,92) 1 (3,85)<br />
(5,26)<br />
(9,26)<br />
12 (29,27) 28 (68,29)<br />
(21,05)<br />
(12,96)<br />
(4)<br />
Doktora<br />
76<br />
Toplam<br />
- 26<br />
(%8,50)<br />
- - 41<br />
35 (24,14) 98 (67,59) 8 (5,52) 1 (0,69)<br />
(61,40)<br />
(45,37)<br />
(32)<br />
6 (9,52) 48 (76,19) 8 (12,70)<br />
(10,53)<br />
(22,22)<br />
- 1 (14,29) 6 (85,71)<br />
(1,75)<br />
(2,78)<br />
(32)<br />
- - 15 (68,18) 7 (31,82)<br />
(6,94)<br />
(28)<br />
- - 1 (50) 1 (50)<br />
7<br />
(%2,29)<br />
57<br />
(%18,63)<br />
Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
(0,46)<br />
216<br />
(%70,59)<br />
(4)<br />
-<br />
25<br />
(%7,84)<br />
(100)<br />
(%13,40)<br />
145<br />
(%47,39)<br />
- 63<br />
(%20,59)<br />
- 7<br />
(%2,29)<br />
- 22<br />
(%7,19)<br />
- 2<br />
1<br />
(%0,33)<br />
(%0,65)<br />
306<br />
(%100)<br />
Burada karşılaşılan sonuç aslında babanın eğitim durumunda karşılan sonuçla<br />
çok benzerdir. Burada da yine çalışanın ilköğretim mezunu olması durumunda, annenin<br />
eğitim durumunda %42,86’ lık gibi yüksek bir oranla ilköğretim eğitim seviyesi ile ilk<br />
sıradadır. Aynı durum lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora eğitim seviyeleri için de<br />
geçerlidir. Kişinin eğitim seviyesinin lise olması durumunda annenin eğitim seviyesi<br />
%61,40 oranla, kişinin eğitim seviyesinin üniversite olması durumunda annesinin eğitim<br />
seviyesi %45,37 oranla, kişinin eğitim seviyesinin yüksek lisans olması durumunda<br />
annesinin eğitim seviyesi %32 oranla ve kişinin eğitim seviyesinin doktora olması
durumunda annesinin eğitim seviyesi %100 oranla ilköğretimdir. Tüm eğitim<br />
durumlarında ise yine %47,39 ile ilköğretim birinci sırada gelmektedir. Bunu %20,59<br />
ile lise takip etmektedir. En az sahip olunan eğitim düzeyi ise %0,65 ile yüksek<br />
lisans/doktora eğitim düzeyidir.<br />
3.1.3.2. Ebeveynlerin Meslekleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki<br />
İlişki<br />
Ebeveynlerin özellikle anne ve babaların işteki konumları, bireyin yetiştikleri<br />
ortamı göstermesi açısından önemli bir gösterge olarak düşünülebilir. Bireylerin<br />
doğuştan getirdikleri yetenekleri, aldıkları eğitimle işlenirken bazı mali sınırlılıkların<br />
engelleyici ya da destekleyici olarak rol oynamaları mümkündür. Bu mali sınırları<br />
belirleyen, en büyük ölçü de babanın gelir düzeyi ve babanın yetiştiği ortamın<br />
kültürüdür. Bu mantığın temelini, aile bireylerinin aynı sınıfsal konumu paylaştıkları, bu<br />
konumun en iyi biçimde erkek aile reisine bakılarak ölçülebileceği, çünkü erkeğin<br />
genellikle ” emek piyasasına katılım açısından en fazla sorumluluğu ve devamlılığı olan<br />
aile üyesi” olduğu iddiası bulunmaktadır (Edgell,1995, s.56).<br />
Bununla birlikte, ankette hem anneye, hem babaya ilişkin meslek ve öğrenim<br />
durumu soruları aracılığıyla ebeveynlerin çocuklarına sağladığı ortamın nitelikleri<br />
belirlenmeye çalışılmaktadır.<br />
3.1.3.2.1. Babaların Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları<br />
Sonuçlarda en dikkat çekici özellik, memur olarak çalışan babaların çocuklarının<br />
%80’nin üniversite mezunu olmasıdır. Tüm üniversite mezunları içinde ise %57,62’<br />
sinin babası emeklidir. İkinci sırayı %10 ile çiftçilik almaktadır. En düşük pay ise<br />
%0,48 ile işsizliktedir. Yüksek lisans mezunları içindeki baba meslek sıralamasında da<br />
emeklilik %43,48 ile en yüksek paya sahiptir. Bunu %21,74 ile esnaf ve sanatkarlık<br />
izlemektedir. Meslek sıralamasında ise ilk sıralamayı %53,59 ile emeklilik, ikinci sırayı<br />
ise %11,07 ile esnaf ve sanatkarlık almaktadır.<br />
77
Babanın mesleği<br />
Tablo 3.8.Babanin Mesleği * Eğitim Durumu Çapraz Tablosu<br />
Yönetici<br />
Memur<br />
Ciftci<br />
Esnaf ve<br />
Sanatkar<br />
İşçi<br />
Emekli<br />
İşsiz<br />
Diğer<br />
İlköğretim<br />
Lise<br />
Eğitim durumu<br />
Üniversite<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
1 (5,88) 3 (17,65) 10 (58,82) 3 (17,65)<br />
(14,29)<br />
(5,26)<br />
(4,76)<br />
(13,04)<br />
- 2 (10) 16 (80) 2 (10)<br />
(3,51)<br />
(7,62)<br />
2 (6,45) 8 (25,81) 21 (67,74)<br />
(28,57)<br />
(14,04)<br />
(10)<br />
(8,70)<br />
1 (3,03) 8 (24,24) 19 (57,58) 5 (15,15)<br />
(14,29)<br />
(14,04)<br />
(9,05)<br />
- 3 (30) 7 (70)<br />
(5,26)<br />
(3,33)<br />
(21,74)<br />
Doktora<br />
Toplam<br />
- 17<br />
(%5,70)<br />
- 20<br />
(%6,71)<br />
- - 31<br />
(%10,40)<br />
- 33<br />
(%11,07)<br />
- - 10<br />
2 (1,25) 26 (16,25) 121 (75,63) 10 (6,25) 1 (0,63)<br />
(28,57)<br />
(45,61)<br />
(57,62)<br />
- 2 (66,67) 1 (33,33)<br />
(3,51)<br />
(0,48)<br />
(43,48)<br />
1 (4,17) 5 (20,83) 15 (62,5) 3 (12,5)<br />
(14,29)<br />
Toplam 7<br />
(%2,35)<br />
* Burada 8 gözlem kayıp değerdir.<br />
(8,77)<br />
57<br />
(%19,13)<br />
(7,14)<br />
210<br />
(%70,47)<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
(13,04)<br />
(100)<br />
(%3,36)<br />
160<br />
(%53,69)<br />
- - 3<br />
23<br />
(%7,72)<br />
(%1,00)<br />
- 24<br />
1<br />
(%0,34)<br />
3.1.3.2.2. Annelerin Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları<br />
(%8,05)<br />
298<br />
(%100)<br />
Tablo 3.9’a göre, evhanımı olan annelerin, çocuklarının %70,45’ nin üniversite<br />
mezunudur. Tüm üniversite mezunları içinde ise %69,67’ sinin annesi evhanımıdır.<br />
İkinci sırayı %12,32 ile emeklilik almaktadır. En düşük pay ise %0,47 ile yönetici,<br />
çiftçi ve işçiye aittir. Yüksek lisans mezunları içindeki anne meslek sıralamasında da<br />
78
evhanımlığı %75 ile en yüksek paya sahiptir. Bunu %12,5 ile emeklilik izlemektedir.<br />
Genel meslek sıralaması içinde ise ilk sırayı %82,06 ile evhanımlığı, ikinci sırayı,<br />
%12,29 ile emeklilik almaktadır.<br />
Annenin mesleği<br />
Tablo 3.9. Annenin Mesleği * Eğitim Durumu Çapraz<br />
Tablosu<br />
Yönetici<br />
Memur<br />
Çiftçi<br />
İşçi<br />
Emekli<br />
Ev<br />
Hanımı<br />
Diğer<br />
İlköğretim<br />
Lise<br />
Eğitim durumu<br />
Üniversite<br />
- - 1 (100)<br />
(0,47)<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
- - 7 (77,78) 2 (22,22)<br />
(3,32)<br />
- 2 (66,67) 1 (33,33)<br />
(3,45)<br />
(0,47)<br />
- - 1 (100)<br />
(0,47)<br />
(8,33)<br />
1 (2,70) 7 (18,92) 26 (70,27) 3 (8,11)<br />
(14,29)<br />
(12,07)<br />
(12,32)<br />
(12,5)<br />
Doktora<br />
Toplam<br />
- - 1<br />
(3,23)<br />
- 9<br />
(3,00)<br />
- - 3<br />
(0,99)<br />
- - 1<br />
(3,23)<br />
- 37<br />
5 (2,02) 49 (19,84) 174 (70,45) 18 (7,29) 1 (0,40)<br />
(71,43)<br />
1 (33,33)<br />
(14,29)<br />
Toplam 7<br />
(2,33)<br />
(84,48)<br />
(69,67)<br />
(75)<br />
- 1 (33,33) 1 (33,33)<br />
5<br />
(19,27)<br />
(0,47)<br />
211<br />
(70,10)<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
(4,17)<br />
24<br />
(7,97)<br />
(100)<br />
(12,29)<br />
247<br />
(82,06)<br />
- 3<br />
1<br />
(3,23)<br />
(0,99)<br />
301<br />
(100)<br />
79
3.1.3.3. Bireylerin Niteliklerine Göre Gelirlerinin Dağılımı<br />
3.1.3.3.1. Deneyime Göre Gelir Dağılımı<br />
Adana imalat sanayii sektörü ücretli çalışanları üzerinde uygulanan anket<br />
sonuçlarından elde edilen gelir verilerinin bireylerin toplam çalışma süresine göre<br />
dağılımı tabloda gösterilmektedir.<br />
Aylık toplam gelir<br />
Tablo 3.10. Aylik Toplam Gelir * Toplam Calişma Süresi<br />
Çapraz Tablosu<br />
300-450 YTL<br />
451-600 YTL<br />
601-750 YTL<br />
751-900 YTL<br />
901-1050 YTL<br />
1051-1500 YTL<br />
1501-2000 YTL<br />
2000 YTL üstü<br />
0-5 Yıl<br />
Toplam çalışma süresi<br />
6-10Yıl<br />
11-15 Yıl<br />
16 ve Daha<br />
Üstü<br />
22 (68,75) 5 (15,63) 2 (6,25) 3 (9,38)<br />
(23,16)<br />
(6,49)<br />
(4,35)<br />
(4,05)<br />
11 (42,31) 10 (38,46) 4 (15,38) 1 (3,85)<br />
(11,58)<br />
(12,99)<br />
(8,70)<br />
(1.35)<br />
10 (32,26) 9 (29,03) 7 (22,58) 5 (16,13)<br />
(10,53)<br />
(11,69)<br />
(15,22)<br />
(6,76)<br />
13 (40,63) 8 (25) 4 (12,5) 7 (21,88)<br />
(13,68)<br />
(10,39)<br />
(8,70)<br />
(9,46)<br />
5 (35,71) 2 (14,29) 1 (7,14) 6 (42,86)<br />
(5,2<br />
(2,60)<br />
(2,17)<br />
(8,11)<br />
18 (38,30) 13 (27,66) 3 (6.38) 13 (27,66)<br />
(18,95)<br />
(16,88)<br />
(6,52)<br />
(1,35)<br />
7 (19,44) 14 (38,39) 5 (13,89) 10 (27,78)<br />
(7,37)<br />
(18,18)<br />
(10.87)<br />
(13,51)<br />
9 (12,16) 16 (21,62) 20 (27,03) 29 (39,19)<br />
(9,47)<br />
Toplam 95<br />
(32,53)<br />
(20,78)<br />
*Burada 6 gözlem kayıp değerdir.<br />
*Parantez içindeki değerler, oranları (%) vermektedir.<br />
77<br />
(26,37)<br />
(43,48)<br />
46<br />
(15,75)<br />
(39,19)<br />
74<br />
(25,34)<br />
80<br />
Toplam<br />
32<br />
(10,96)<br />
26<br />
(8,90)<br />
31<br />
(10,62)<br />
32<br />
(10,96)<br />
14<br />
(4,79)<br />
47<br />
(16,10)<br />
36<br />
(12,33)<br />
74<br />
(25,34)<br />
292<br />
(100)
Bu tablodan çıkaracağımız önemli bir sonuç tecrübeyle birlikte alınan toplam<br />
aylık gelirin artmasıdır. Örneğin; toplam çalışma süresi arttıkça 2000 YTL üzerinde<br />
maaş alanların oranı %12,16’dan %21,62’ye, %21,62’den %27,03’e ve %27,03’den de<br />
%39,19’ a yükselmiştir. Bu da deneyimin-tecrübenin gelirin üzerinde olumlu bir etki<br />
yaptığını göstermektedir. Ayrıca tüm 16 ve daha üstünde çalışma yılına ama farklı<br />
aylık gelire sahip çalışanlar arasında 2000 YTL ve üzerinde gelir alanların oranı %39,19<br />
ile en yüksek paya sahiptir. Bunu ikinci sırada ise %13,51 ile 1501-2000 YTL gelir<br />
aralığı izlemektedir. 300-450 YTL gelir aralığında bir gelire sahip olanların da %68,75<br />
gibi büyük bir oranı 0-5 yıl gibi çok az bir deneyime sahiptir. Çalışanların deneyimleri<br />
arttıkça 2000 YTL ve üstü gelirin tersine, 300-450 YTL gelir aralığında çalışanların<br />
oranlarında bir düşüş görülmektedir; 0-5 yıl: %68,75, 6-10 yıl: %15,63, 11-15 yıl:<br />
%6,25.<br />
3.1.3.3.2.Öğrenim Düzeylerine Göre Gelir Dağılımı<br />
Burada karşımıza çıkan ilginç bir sonuç 300- 450 YTL arası maaş alan kişilerin<br />
eğitim durumlarının çoğunluğunun üniversite olmasıdır (%66,63). Gelir durumu olarak<br />
da en göze çarpan sonuç tüm üniversite mezunları arasında 2000 YTL üzeri gelir alan<br />
kişilerin oranının %27,8 olmasıdır. 2000 YTL’nin üstünde gelir alan kişiler arasında ise<br />
üniversite eğitime sahip olanların oranı %77,3 ile en yüksek payı oluşturmaktadır. Bunu<br />
da %13,33 ile yüksek lisans eğitimi izlemektedir. Bunun temel nedeni anket yapılan<br />
çalışanların hepsinin beyaz yakalı olması ve anketin genellikle yönetici kademesinden<br />
insanlarla yapılması olabilir.<br />
81
Aylık toplam gelir<br />
Tablo 3.11. Aylik Toplam Gelir * Eğitim Durumu Çapraz<br />
Tablosu<br />
300-450<br />
YTL<br />
451-600<br />
YTL<br />
601-750<br />
YTL<br />
751-900<br />
YTL<br />
901-1050<br />
YTL<br />
1051-1500<br />
YTL<br />
1501-2000<br />
YTL<br />
2000 YTL<br />
üstü<br />
İlköğretim<br />
Eğitim durumu<br />
Lise<br />
4 (12,5) 7 (21,88)<br />
(57,14)<br />
(12,5)<br />
- 9 (34,62)<br />
(16,07)<br />
- 11 (35,48)<br />
(19.64)<br />
- 7 (21,21)<br />
(12,5)<br />
- 4 (28,57)<br />
(7,14)<br />
1 (2,08) 9 (18,75)<br />
(14,29)<br />
(16,07)<br />
- 5 (13,16)<br />
(8,92)<br />
2 (2,67) 4 (5,33)<br />
(28,57)<br />
Toplam 7<br />
(2,36)<br />
(7,14)<br />
56<br />
(18,85)<br />
* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />
3.2. Örneklemin Probit Aracılığı İle Analizi<br />
Üniversite<br />
21 (66,63)<br />
(10,04)<br />
17 (65,39)<br />
(8,13)<br />
20 (64,52)<br />
(9,60)<br />
26 (78,78)<br />
(12,44)<br />
10 (71,43)<br />
(4,789<br />
Yüksek<br />
Lisans<br />
29 (60,42) 9 (18,75)<br />
(13,88)<br />
(37,5)<br />
28 (73,69) 5 (13,16)<br />
(13,40)<br />
58<br />
(27.8)<br />
(20,83)<br />
Doktora<br />
82<br />
Toplam<br />
- - 32<br />
(10,74)<br />
- - 26<br />
(8,75)<br />
- - 31<br />
(10,44)<br />
- - 33<br />
(11,11)<br />
- - 14<br />
(77.3) 10 (13,33) 1 (1,33)<br />
209<br />
(70,37)<br />
(41,67)<br />
24<br />
(8,10)<br />
(100)<br />
(4,71)<br />
- 48<br />
(16,16)<br />
- 38<br />
1<br />
(0,34)<br />
(12,79)<br />
75<br />
(25,25)<br />
297<br />
(100)<br />
Bu bölümde beşeri sermayeyi temsil ettiğini düşündüğümüz cinsiyet, çalışma<br />
süresi ve eğitim düzeyleriyle firmaların kar/zarar durumlarına göre ödedikleri vergi<br />
matrahları arasındaki anlamlılık probit analizi aracılığıyla test edilecektir. Anket
çalışması sonucunda kullanılabilecek birçok değişken elde edilmiş gibi görünse de,<br />
yapılan modelleme çalışmaları sonucunda, sahip olunan verilerin çok fazla bir<br />
değişkenlik göstermemesi ve genellikle aynı seçim aralıklarında yeralması nedeniyle<br />
elde edilen tüm değişkenler çalışmamızda kullanılamamış, sadece en uygun ve anlamlı<br />
çıkan değişkenler modele dahil edilmiştir. Çalışmada kullanılan, firmaların kar/zarar<br />
durumuna göre sahip oldukları vergi matrahı ise firmalar arası hatta sektörler arası bir<br />
rekabet değişkeni olarak kabul edilmiştir. Sektör etkisini ise modele tekstil sektörü için<br />
konulan kukla değişkeni temsil etmektedir. Modelde sadece tekstil firmaları için kukla<br />
değişken kullanılmıştır. Bunun nedeni, örneklemde yer alan bütün sektörler arasında<br />
anlamlı bir farklılık olup olmadığının test edilmesi sonucu, sadece tekstil sektörü için<br />
anlamlı bir farklılık bulunmuş olmasıdır.<br />
3.2.1. Veri Tabanları<br />
Veri elde edebilmek için beşeri sermayeye ilişkin 14 soruluk bir anket<br />
hazırlanmıştır. Anket çalışması 306 kişinin katılımı ile 45 özel sektör firmasında, kadın<br />
ve erkek bireyler üzerinde uygulanmıştır. Firmalara ait kar/zarar durumlarına göre<br />
ödenen vergi matrahları ise Adana Sanayi Odası’ ndan temin edilmiştir.<br />
Anket çalışması uygulanan bu 45 firma 8 sektöre ait firmalardır. Bu sektörler<br />
tekstil, 21 firma; gıda, 6 firma; kimya, 4 firma; plastik, 6 firma; döküm-makine,4 firma;<br />
inşaat malzeme üretim sanayi, 2 firma; mobilya, 1 firma ve otomobil parça sanayi, 1<br />
firma içermek üzere sıralanabilir.<br />
3.2.2.Değişkenler ve Tanımları<br />
Açıklamaya çalıştığımız ilişki çerçevesinde beşeri sermayeyi temsil ettiğini<br />
düşündüğümüz değişkenler üç grupta toplanmıştır:<br />
83
• Cinsiyet<br />
• Çalışma süresi<br />
• Eğitim<br />
Cinsiyet: Kadın ve erkek cinsiyetlerinin, firmaların rekabet edebilme güçlerine<br />
bir katkısı olup olmadığını araştırmayı hedefleyen bu değişken, bireyler arasında<br />
cinsiyetten kaynaklanan farklılığın bağımlı değişken olan rekabeti nasıl etkilediğini<br />
öğrenmeyi amaçlamaktadır.<br />
Eğer birey k erkek ise Cine=1<br />
kadın ise Cink=2, olmak üzere değişken tanımlanmıştır.<br />
Çalışma süresi: Burada çalışma süresiyle kastedilen kişilerin toplam çalışma<br />
yıllarıdır. Buradan veri elde edebilmek için dönüştürme işlemi yapılmalıdır. Ankette<br />
toplam çalışma süresi için son seçenek hariç beşer yıllık bir sınıflama kullanılmıştır.<br />
Toplam çalışma süresi verileri, beşer yıllık alt sınıflara ayrılarak aşağıdaki<br />
değişken elde edilmiştir:<br />
Eğer birey k, toplam çalışma süresi verilerine göre;<br />
0 -5 yıllık deneyime sahipse kCALSURE=1<br />
6 -10 yıllık deneyime sahipse kCALSURE=2<br />
11 -15 yıllık deneyime sahipse kCALSURE=3<br />
16 ve daha üstü deneyime sahipse kCALSURE=4,<br />
olmak üzere toplam çalışma süresi 4 alt gruba ayrılmıştır.<br />
Eğitim: Bu değişkenle kastedilen “okulda alınan eğitim” dir. Okulda eğitim<br />
değişkeni için ankette bireylere mezun oldukları eğitim basamağı sorulmuştur. Yani<br />
beşeri sermaye göstergesi olarak alınan okulda eğitim değişkeni bitirilen eğitimin<br />
aşaması temel alınarak tanımlanmıştır. Bu amaçla ankete katılan bireyler, anket<br />
84
sorularına uygun şekilde kategorilere ayrılmıştır: ilköğretim, lise, üniversite, yüksek<br />
lisans ve doktora mezunu olanlar. Değerlendirme aşamasında, ilköğretim mezunu<br />
olanların genel anket içerisinde çok küçük oranda temsil edildiği gözlenmiş ve bu<br />
yüzden ilköğretim kategorik sıralamaya dahil edilmesine rağmen probit uygulamasına<br />
dahil edilmemiştir. Bu durumda:<br />
k bireyi, ilköğretim mezunu ise 1<br />
lise mezunu ise 2<br />
üniversite mezunu ise 3<br />
yüksek lisans mezunu ise 4<br />
doktora mezunu ise 5,<br />
değerleri verilerek bir eğitim değişkeni elde edilmiştir.<br />
Tekstil sektörüne ilişkin kukla değişken: Anket uygulaması sırasında sektörel<br />
bir ayırıma gidilmemesine rağmen, uygulama sonucunda 45 firmanın 21’ inin tekstil<br />
sektörüne ait firmalar olması, çalışmada probit uygulaması sırasında bir kukla değişken<br />
koyma durumunu gündeme getirmiştir. Böylece bu kukla değişkenle, bu sektöre ait<br />
firmaların rekabet edebilme gücüyle ilişkiside bulunmuş olacaktır. Tekstil sektörü için<br />
kukla oluşturulurken;<br />
Tekstil sektörüne ait firmalara = 1<br />
Tekstil sektörüne ait olmayan firmalara = 0 , değerleri verilmiştir.<br />
3.2.3. Metodoloji ve Ampirik Sonuçlar<br />
Çalışmanın bu kısmında beşeri sermaye değişkenlerinin ve tekstil kukla<br />
değişkeninin, firmaların gelecek dönem kar ya da zarar etme olasılıklarını tahmin etme<br />
gücünü sınamak amacıyla istatistiksel regresyon teniklerinden biri olan probit modeli<br />
kullanılmıştır.<br />
85
McFadden (1973) tarafından geliştirilen ve fayda kuramına dayanan Probit<br />
modelinde bağımlı iki uçlu değişken modellerinden Normal Birikimli Dağılım<br />
fonksiyonu kullanılmaktadır. Probit regresyon modelini aşağıdaki gibi gösterebiliriz:<br />
* '<br />
2<br />
Y = . x+<br />
e e ~ ( 0,<br />
σ )<br />
i<br />
Bu denklemde, x i bağımsız değişkenleri ifade etmekte,<br />
86<br />
'<br />
β bağımsız<br />
değişkenlerin katsayısı ve i e ise regresyon hata terimi olup i e ve e j ( i# j)<br />
birbirinden<br />
bağımsızdır. Yukarıdaki model gözlenen gerçek Y değerleri dikkate alındığında<br />
matematiksel olarak aşağıdaki gibi tanımlanabilir:<br />
Y<br />
i<br />
⎧1<br />
= ⎨<br />
⎩0<br />
eger β '. x + e > 0<br />
eger<br />
i<br />
β '. x<br />
i<br />
i<br />
+ e<br />
i<br />
≤ 0<br />
Normal Birikimli Dağılım Fonksiyonu ise şu fonksiyonla gösterilmektedir:<br />
P = Pr( Y = 1)<br />
=<br />
i<br />
β i i<br />
'<br />
β . xi<br />
∫<br />
−∞<br />
φ(<br />
t)<br />
dt = Φ(<br />
β '. x<br />
i<br />
)<br />
Burada Pi olasılığı göstermektedir. Bağımsız gözlemler (independent<br />
observations) varsayımını kullanarak, regresyon denklemindeki katsayıların uygun bir<br />
şekilde tahmin edilmesinde aşağıda verilen Logaritmik Olasılık Fonksiyonu<br />
kullanılacaktır:<br />
L =<br />
N<br />
∑<br />
t=<br />
1<br />
i<br />
i=<br />
1,...., N<br />
'<br />
'<br />
{ Y I [ F(<br />
β<br />
. x ) ] + ( 1−<br />
Y ) I [ 1−<br />
F(<br />
β . x ) ] }<br />
i<br />
n<br />
i<br />
Probit modeli Maksimum Olasılık Tahmin Modeliyle tahmin edilecektir (Akbay,<br />
Boz ve Gül, 2001, ss.169-170; Grene, 1990, ss.663 ve 675).<br />
i<br />
n<br />
Bu söz konusu probit modelinde bağımlı değişken ya da tahmin edilmeye<br />
çalışılan değişken ancak iki farklı değer alabilir. Diğer bir ifade ile bağımlı değişkenin<br />
i
ikilik sistemde ifade edilmesinde ya kar olacağı ya da zarar olacağı öngörüsü<br />
bulunmaktadır. Bu çalışmada bağımlı değişkenin alacağı iki faklı değer şu şekilde<br />
oluşturulmuştur:<br />
Y = 1 , firmalar kar durumunda ise<br />
i<br />
Y = 0 , firmalar zarar durumunda ise.<br />
i<br />
Bu tür bağımlı değişkenler için klasik doğrusal regresyonların kullanılması<br />
uygun olmadığı düşünüldüğünde, doğrusal modellere benzer bir yapı gösteren ikilik<br />
modellerden (binary choice model) biri olan probit modelinin kullanılması daha anlamlı<br />
olmaktadır.<br />
P( Y i+<br />
k =1) =F( β 0 β1.<br />
x1 + β 2.<br />
x2<br />
+ β 3.<br />
x3<br />
+ β 4.<br />
x4<br />
+ )<br />
Yukarıdaki denklemde F normal kümülatif dağılım fonksiyonu olup, β ise<br />
istatiksel hesaplanmış katsayıları göstermektedir. x i (i=1,2,3,4) ise açıklayıcı<br />
değişkenler olup, bir ya da birden fazla değişkenin i dönemi sonuna kadarki ağırlıklı<br />
ortalamasının k dönem sonra Y i+<br />
k ’nın 1 veya 0 değerlerinden hangisini alacağını tahmin<br />
etmek amacıyla kullanılmaktadır. (Akyıldız, 2003, ss.13-14). Yukarıdaki denklemde<br />
ağırlıklı ortalamaların normal dağılım fonksiyonuna uygulanması, i+k dönem<br />
sonrasında kar ya da zarar olasılığını vermektedir. Bu çerçevede söz konusu olasılık<br />
değeri 1’e yaklaştıkça firmaların kar etme ihtimali artmakta, 0’a yaklaştıkça ise zarar<br />
etme ihtimali artmaktadır.<br />
87
Tablo 3.12. Probit Modelinin Tahmin Edilen Katsayılarına İlişkin Hesaplanan<br />
Test İstatistikleri<br />
Değişkenler<br />
Katsayılar<br />
( β)<br />
Standart<br />
Hatalar<br />
(S.E.)<br />
Olasılık<br />
Değerleri<br />
(Prob.<br />
Value)<br />
C 0.532480 0.279352 0.0566<br />
Marjinal<br />
Etkiler<br />
(M.E.)<br />
CIN 0.367799 0.208574 0.0778 0,062238<br />
CALSURE 0.239216 0.080512 0.0030 0,042989<br />
TEK -0.579464 0.179696 0.0013 -0,067729<br />
EGIT1 0.085374 0.201106 0.6712 0,009979<br />
Tablo probit modelinin tahmin edilen katsayıları için hesaplanan test<br />
istatistiklerini göstermektedir. Burada CIN değişkeni cinsiyeti, CALSURE değişkeni<br />
toplam çalışma süresini, TEK değişkeni tekstil sektörüne ait kukla değişkenini ve<br />
EGIT1 değişkeni de lise ve üzerinde eğitime sahip bireylerin eğitim durumlarını temsil<br />
etmektedir. Sabit sayı % 10, cinsiyet değişkeni %10, çalışma süresi değişkeni %1 ve<br />
tekstil kukla değişkeni de %1 önem düzeylerinde istatistiki açıdan anlamlı ve önemli<br />
bulunmuş iken EGIT1 değişkeni hiçbir önem düzeyinde anlamlı ve önemli<br />
bulunmamıştır. Modelin bağımlı değişkeni firmaların kar veya zarar durumlarına göre<br />
ödedikleri vergi matrahlarıdır. Vergi matrahları firmaların diğer firmalarla rekabet<br />
edebilmelerinin bir göstergesi olarak kullanılmıştır.<br />
Bu tablodaki sonuca göre firmalarda çalışan kadınlar firmaların rekabet etme<br />
güçlerine olumlu yönde bir katkı yapmaktadır. Diğer bir deyişle firmalarda çalışan<br />
kadınların sayısının artması firmaların kar olasılıklarını arttırmaktadır. Bu da onların<br />
sanayi sektöründeki diğer firmalara göre daha rekabetçi olmalarını sağlamaktadır.<br />
Modelde kullanılan değişkenlerin ortalamasından hesaplanan marjinal etkiye göre ise,<br />
çalışanların kadın olması firmaların kar olasılığını %6,2238 oranında arttırmaktadır.<br />
Çalışmada, toplam çalışma süresinin ya da deneyimin istatistiki olarak hem çok<br />
anlamlı hem de pozitif işarete sahip bir katsayıya sahip olduğu bulunmuştur. Yani<br />
firmalarda çalışanların toplam çalışma süresi arttıkça diğer bir deyişle çalışanların<br />
88
deneyimleri arttıkça, bu firmanın karlılığını olumlu yönde etkileyecek ve firmalar<br />
böylece olumlu yönde bir rekabet gücüne kavuşacaklardır. Toplam çalışma süresinin<br />
firmaların kar olasılığını arttırma oranı ise hesaplanan marjinal etkiye göre<br />
%4,2989’dur.<br />
Modelde kullanılan diğer bir açıklayıcı değişken olan tekstil sektörüne ilişkin<br />
kukla değişken de istatistiki olarak çok anlamlıdır ama bu değişkene ait katsayının<br />
negatif olması bu sektörün diğer sektörlere göre anlamlı bir şekilde farklılık gösterdiğini<br />
ifade etmektedir. Ama bu farklılık olumsuz yönde bir farklılıktır. Yani eğer bir firma<br />
tekstil sektöründe faaliyet göstermekte ise bu firmanın çok önemli düzeyde karı<br />
azalabilir. Böylece diğer sektörlerdeki firmalara göre ödediği vergi de farklı olacaktır.<br />
Bunun sonucunda da diğer sektörlerdeki firmalara göre daha az rekabet gücüne sahip<br />
olabilir. Bir firmanın tekstil sektöründe faaliyet göstermesi halinde ise, bu firmanın kar<br />
etme olasılığı %6,7729 oranında azalacaktır.<br />
Modeldeki son açıklayıcı değişkenimiz olan eğitim değişkenimiz ise hiçbir önem<br />
düzeyinde anlamlı değildir. Bu değişkenimizi oluşturuken kategorik veri analizinden<br />
yararlanılmış ve sadece lise düzeyinde veya daha üst düzeyde eğitim almış kişiler<br />
ekonometrik uygulamaya katılmıştır. Beşeri sermaye literatürüne göre anlamlı ve pozitif<br />
yönde katkı yapması beklenen bu değişkenin anlamsız çıkması şu sebebe<br />
dayandırılabilir: Anket yapılan kişilerin çoğunun üniversite mezunu olması ve bundan<br />
dolayı verilerin bir değişkenlik göstermemesi.<br />
89
SONUÇ<br />
Yüksek teknolojik gelişme hızı ile birlikte insanların bu teknolojilere uyum<br />
esnekliğinin yükselmesi, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi hızlandırmıştır.<br />
Bilgi toplumu ile birlikte bilgi teknolojisi dolayısıyla bilgi üretimi söz konusu<br />
olmaktadır. Bilgi toplumunda bilginin sürekli üretilmesi, artış göstermesi, iletilebilir ve<br />
paylaşılabilir olması dolayısıyla nitelikli insan gücünün ön plana çıktığı bu dönüşüm<br />
sürecine uyum sağlayabilme gereksinimi, Türkiye’ nin de dahil olduğu gelişmekte olan<br />
ülkelerin kalkınma politikalarında insana verilen önemin arttırılması gerekliliğini açık<br />
bir şekilde ifade etmiştir.<br />
Bu süreçte beşeri sermayenin önem kazanmasında, sanayi toplumuna ait temel<br />
kurumların, işleyişlerin, algılama ve anlayışların yani kısaca pazarların ve işletmeler<br />
dünyasının genel görünümünün çarpıcı bir biçimde değişmeye başlaması ve oluşan bu<br />
yeni rekabet koşullarıyla etkin mücadeleyi sağlamaya çalışmak da oldukça etkili<br />
olmuştur.<br />
Çalışmamızda beşeri sermaye-büyüme-kalkınma-rekabet gücü ilişkisiyle ilgili<br />
olarak sunulan ilk bölümden sonra, Türkiye’ nin kalkınma sürecindeki durumunun<br />
anlatıldığı ikinci bölüm sunulmuştur. Üçüncü ve son bölümde ise kısa bir literatür<br />
taramasının ardından Adana imalat sanayi için uygulamaya geçilmiştir.<br />
Uygulama kısmında beşeri sermayeyi temsil ettiğini düşündüğümüz cinsiyet,<br />
çalışma süresi ve eğitim düzeyleriyle firmaların kar/zarar durumlarına göre ödedikleri<br />
vergi matrahları arasındaki anlamlılık probit analizi aracılığıyla test edilmiştir. Veri elde<br />
edebilmek için beşeri sermayeye ilişkin 14 soruluk bir anket hazırlanmıştır. Anket<br />
çalışması 306 kişinin katılımı ile Adana imalat sanayinde faaliyet gösteren 45 özel<br />
sektör firmasında, kadın ve erkek bireyler üzerinde uygulanmıştır. Firmalara ait<br />
kar/zarar durumlarına göre ödenen vergi matrahları ise Adana Sanayi Odasından (ASO)<br />
temin edilmiştir.<br />
Yapılan anket çalışması sonucunda, kullanılabilecek birçok değişken elde<br />
edilmesine rağmen, yapılan modelleme çalışmaları sonucunda, sahip olunan verilerin<br />
çok fazla bir değişkenlik göstermemesi ve genellikle aynı seçeneklerin tercih edilmesi<br />
90
nedeniyle, elde edilen tüm değişkenler çalışmamızda kullanılamamış, sadece en uygun<br />
ve anlamlı çıkan değişkenler modele dahil edilmiştir. Çalışmada kullanılan, firmaların<br />
kar/zarar durumuna göre sahip oldukları vergi matrahı ise firmalar arası hatta sektörler<br />
arası bir rekabet değişkeni olarak kabul edilmiştir. Sektör etkisini ise modele tekstil<br />
sektörü için konulan kukla değişkeni temsil etmektedir. Modelde sadece tekstil firmaları<br />
için kukla değişken kullanılmıştır. Bunun nedeni, örneklemde yer alan bütün sektörler<br />
arasında anlamlı bir farklık olup olmadığının test edilmesi sonucu, sadece tekstil sektörü<br />
için anlamlı bir farklılığın bulunmuş olmasıdır.<br />
Uygulama sonucunda firmalarda çalışanların kadın olmaları durumunda, bunun<br />
firmaların kar etme olasılığını %6,2238, toplam çalışma süresinin artmasının da<br />
firmaların kar olasılığını %4,2989 oranında arttırdığı hesaplanmıştır. Bu iki değişkenin<br />
firmanın karlılığını olumlu yönde etkilemesi demek, firmaların olumlu yönde bir<br />
rekabet gücüne kavuşacakları anlamına gelmektedir.<br />
Bu iki değişkenden farklı olarak, modelde kullanılan tekstil sektörüne ilişkin<br />
kukla değişkene ait katsayının negatif olması bu sektörün diğer sektörlere göre anlamlı<br />
bir şekilde farklılık gösterdiğini ifade etmektedir. Ama bu farklılık olumsuz yönde bir<br />
farklılıktır. Yani eğer bir firma tekstil sektöründe faaliyet göstermekte ise bu firmanın<br />
kar etme olasılığı %%6,7729 oranında düşecektir. Bunun sonucunda da tekstil<br />
sektöründe faaliyet göstermekte olan firmalar, diğer sektörlerdeki firmalara göre daha<br />
az rekabet gücüne sahip olabilir.<br />
Modelde kullanılan bütün değişkenlerin ortalamalarına göre hesaplanan genel<br />
kar olasılıklarına göre ise bütün firmalar temelinde hesaplanan kar olasılığı %90,7216,<br />
tekstil firmaları için hesaplanan kar olasılığı %83,8577 ve tekstil dışındaki bütün<br />
sektörler için hesaplanan kar olasılığı ise %94,157 olarak bulunmuştur. Bunun anlamı<br />
tüm sektörler bazında, modelde kullandığımız bu değişkenlerin ortalama değerlerinin<br />
gerçekleşmesi durumunda firmaların kar etme olasılığı %90,7216’dır. Eğer firmalar<br />
tekstil sektöründe faaliyet gösteriyorlarsa bu firmaların kar etme olasılığı %83,8577’dir<br />
ama eğer firmalar tekstil dışındaki sektörlerde faaliyet gösteriyorlarsa bu firmaların<br />
sözkonusu değişkenlerin ortalama değerlerindeki kar etme olasılıkları %94,157 olarak<br />
bulunmuştur.<br />
91
KAYNAKÇA<br />
Acar, G.T. (----), “Tarihsel Koşullar Açısından Neoklasik İktisadın Ortaya Çıkış<br />
Süreci”,ErişimAdresi:http://www.geocities.com/ceteris_paribus_tr2/g_acar4.doc<br />
(10.07.2006).<br />
Aiginger, K. (1998), “A Framework for Evaluating the Dynamic Competitiveness of<br />
Countries”, Structural Change and Economic Dynamics, 9, 159-188.<br />
Akbay, C., İ.Boz ve A. Gül (2001), “Tarım Ekonomisi ve Tüketici Davranışları<br />
Alanlarında Sınırlı Bağımlı Değişken Model Tahminleri: Limdep Programlama<br />
Yazılımının Uygulanması”, Tarımda Bilişim Teknolojileri 4. Sempozyumu.<br />
Akyıldız, K. (2003), “Getiri Farkı Ekonomik Aktivitenin Tahmininde Öncü Gösterge<br />
İşlevi Görebilir mi? Türkiye Örneği”, Hazine Dergisi, 2003 sayı:16.<br />
Ağır, H. ve M. Kar (2003), “Türkiye’ de Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme:<br />
Nedensellik Testi (Neo- Klasik Büyüme Teorisi)”, II. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve<br />
Yönetim Kongresi Bildiriler Kitabı, (Derbent-İzmir), 181-190.<br />
Appleton, S. and F. Teal (1998), “Human Capital and Economic Development”,<br />
Prepared for the African Development Report.<br />
Ankara <strong>Üniversitesi</strong> ‘nin Türk Eğitim Sistemi ve Uygulamaları ile Yükseköğretime<br />
İlişkin İlke Niteliğindeki Görüşleri (2003), Erişim Adresi:<br />
http://www.ankara.edu.tr./yazi.php?yad=1052 (12.02.2006).<br />
Asteriou, D. and G. M. Agiomirgianakis (2001), “Human Capital and Economic<br />
Growth: Time Series Evidence from Greece”,Journal of Policy Modelling 23,<br />
481-489.<br />
Bahar, H.İ. (2005), “Türk Eğitim Sistemi”, Erişim Adresi:<br />
http://www.turkishweekly.net/tukce/makale.php?id=91 (12.02.2006).<br />
92
Barro, R.J. and J.-W. Lee (1993), “International Comparisons of Educational<br />
Attainment”, NBER Working Paper Series, working paper no: 4349,1-31.<br />
Barro, R. (1994), “Recent Research on Economic Growth”, NBER Reporter, Summer:<br />
6-11.<br />
Barro, R.J. (1998), “Human Capital and Growth in Cross - Country<br />
Regressions”,Harvard University Press, 1-46.<br />
Barro, R.J. and J.- W. Lee (2001), “International Data on Educational Attainment<br />
Updates and Implications”, Oxford Economic Papers, July, 53(3), 541-563.<br />
Bassanini, A. and S.Scarpetta (2001), “Does Human Capital Matter For Growth in<br />
OECD Countries? Evidence From Pooled Mean-Group Estimates”, Economic<br />
Development Working Paper, No:01/282.<br />
Bartolo, A.D. (1999), “Human Capital Estimation through Structural Equation Models<br />
with some Categorical Observed Variables”, Prepared for the Intenational<br />
Workshop on Correlated Data: Estimating Function Approach, Trieste- Italy<br />
(22-23 October 99).<br />
Başkaya, F. (2005), Özgür Üniversite Kavram Sözlüğü: Söylem ve Gerçek, Türkiye Ve<br />
Ortadoğu Forumu Vakfı, Maki Basın Yayın.<br />
Becker, G.S., K. M. Murphy and R. Tamura (1990), “Human Capital, Fertility<br />
Economic Growth”, The Journal Of Political Economy, Vol.98, No.5,Part 2:The<br />
Problem of Development:A Conference of the Institute for the Study of Free<br />
Enterprise Systems,12-37.<br />
Becker, G.S. (1985), “Human Capital, Effort, and the Sexual Division of Labor”,<br />
Journal of Labor Economics, Vol.3, No.1, Part 2: Trends in Women’ s Work,<br />
Education, and Family Building, 33-58.<br />
93
Becker, G.S. (1974), “A Theory of Social Interactions”, The Journal of Political<br />
Economy, Vol.82, No. 6, 1063-1093.<br />
Becker, G.S. and N. Tomes (1976), “Child Endowments, and the Quantity and Quality<br />
of Children”, NBER Working Papers, Paper No. 123.<br />
Becker, G. S. (1986), “Human Capital and the Rise and the Fall of Families”, The<br />
Journal of Political Economy, Vol.4, No.3, Part 2: The Family and the<br />
Distribution of Economics Rewards, 1-39.<br />
Becker, S.O., A.Ichino and G.Peri (2001), “The Brain Drain From Italy: anectdes or<br />
Reality?”, Erişim adresi: www.lrz-muenchen.de/~sobecker/braindrain4.pdf<br />
(12.06.2006).<br />
Ben-Gad, M. (2003), “Impoting Human Capital: Immigration in the Endogenous<br />
Growth Model”, Erişim Adresi:<br />
www.ceu.hu/econ/economic/bengadwp_ceuwp.pdf (12.06.2006).<br />
Benhabib, J. and M. M. Spiegel (1994), “The Role of Human Capital in Economic<br />
Development: Evidence From Aggreate Cross-Country Data”, Journal of<br />
Monetary Economics, 34, 143-173.<br />
Bernanke, B.S. and R.S.Gürkaynak (2001), “Is Growth Exogenous? Taking<br />
Mankiw,Romer and Weil Seriously”, Princeton Universirty, NBER Working<br />
Papers Series, Paper No: 8365, 1-50.<br />
Bloom, D.E.; D. Canning and J. Sevilla (2004), “The Effect of Health on Economic<br />
Growth: A Production Function Approach”, World Development, Vol. 32, No.1,<br />
1-13.<br />
Blundell, R.; L. Dearden; C. Meghir and B. Sianesi (1999), “Human Capital Invesment:<br />
The Returns from Education and Training to the Individual, the Firm and the<br />
Economy”, Fiscal Studies, Vol. 20, No. 1, 1-23.<br />
94
Bulutay, T. (2006), “İktisat Kuramı, Eğitim ve Gelir Bölüşümü”, İşletme ve Finans:<br />
İktisat Kuramı, Eğitim ve Gelir Bölüşümü, yıl 21/241, 5 -69.<br />
Chiswick, B.R. (1962), “An Interregional Analysis of Schooling and The Skewnessof<br />
Income”, from “Education, Income and Human Capital” by W.Lee. Hansen,<br />
157-190.<br />
Colombo, M.G. and L.Grilli (2005), “Founders’ Human Capital and the Growth of<br />
New Techonolgy-Based Firms: A Competence-Based View”, Research Policy<br />
34, 795-816.<br />
Currie, J. and B.C. Madrian (1999), “Health, Health Insurance and the Labor<br />
Market”, Handbook of Labor Economics, Vol.3, Edited by O.Ashenfelter and D.<br />
Card.<br />
Çanakçı, D. Ve F. Tutar (2006), “Eğitimin Ekonomik Büyümeye Katkısı”, Erişim<br />
Adresi:http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=629<br />
(12.04.2006).<br />
Çoban, O. Ve S. Çoban (2004), “Globalleşme İndeksiyle Türkiye’nin Rekabet Gücünün<br />
Ölçülmesi:AB Ülkeleriyle Bir Karşılaştırma,1970-2001”, Türkiye-Kırgızistan<br />
Manas <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 10, 163-175.<br />
David, P. A. (2001), “Knowledge, Capabilities and Human Capital Formation in<br />
Economic Growth”, New Zeaand Traesury Working Paper, No: 01/13.<br />
Demir, İ.(2002), “Alt Sektörlerde rekabet Gücü Ölçüm Yöntemleri”, DPT Planlama<br />
Dergisi ,DPT’ nin Kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 229-234.<br />
Demir, O. (2002), “Durgun Durum Büyümeden İçsel Büyümeye”, C.Ü. İktisadi ve<br />
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 1.<br />
Demir, S. (2006), “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişme Endeksi ve<br />
Türkiye Açısından Değerlendirme”, DPT Sosyal Sektörler ve Koordinasyon<br />
95
Genel Müdürlüğü, Erişim Adresi:<br />
http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/demirs/insanige.pdf (05.08.2006).<br />
Dinler, Z. (2001), İktisada Giriş, Yedinci Basım, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa.<br />
Dinler, Z. (2002), Mikro Ekonomi, Ondördüncü Basım,Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa.<br />
Doğan, S. ve H.Y. Bozkurt (2003), “Eğitim-İktisadi Büyüme İlişkisi ve Türkiye İçin<br />
Koentegrasyon Analizi”, Erişim Adresi:<br />
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=255 (04.08.2006).<br />
DPT (2001a), “8. Beş Yıllık Kayıtdışı Ekonomi Ö.İ.K. Raporu”.<br />
DPT (2001b), “8. Beş Yıllık İşgücü Piyasası Ö.İ.K. Yurt Dışında Yaşayan Türkler Alt<br />
Komisyon Raporu”.<br />
Dura, C.(1999), “Bilgi Toplumuna Doğru Eğitimde Temel Eğilimler”, Erciyes<br />
<strong>Üniversitesi</strong> İ.İ.B.F. Dergisi, Kayseri, 1-15.<br />
Dura, C ;H. Atik ve O. Türker (2004), “Beşeri Sermaye Açısından Türkiye’ nin Avrupa<br />
Birliği Karşısındaki Kalkınma Seviyesi”, III. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim<br />
Kongresi, 25- 26 Kasım Eskişehir,<br />
Erişim Adresi http://iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiriler/01-02.pdf (13.04.2006).<br />
Durdu, Ö. (2003), “Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Teknolojisinin Türkiye Ekonomisi<br />
İçin Önemi”, Erişim Adresi:http://ab.org.tr/ab03/tammetin/171.doc<br />
(02.02.2006).<br />
Dülgeroğlu, E. (1997), Kalkınma Ekonomisi, Uludağ <strong>Üniversitesi</strong> Güçlendirme Vakfı<br />
ve İ.İ.B.F. İşletme İktisadı ve Muhasebe Araştırma ve Uygulama Merkezi<br />
Yayın No:14 , III. Basım, Uludağ <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi.<br />
Eakin-Holtz, D., M.E.Lovely and M.S.Tosun (2000), “Generational Conflict, Human<br />
Capital Accumulation and Economic Growth”, NBER Working Paper, Paper No:<br />
96
7762, 1-31.<br />
Edgell, S. (1995), Sınıf, Dost yayınevi, Ankara.<br />
Foley, D.K. (1999), “Notes on the Theoretical Fondations of Political Economy”,<br />
Erişim Adresi: cepa.newschool.edu/~foleyd/poleconprint.pdf (12.06.2006).<br />
Goetz, S. J. and D.Hu (1996), “Economic Growth and human Capital Accumulation:<br />
Simultaneity and Expanded Convergence Tests”, Elsevier Economic Letters 51,<br />
355-362.<br />
Greene, W.H. (1990), Econometric Analysis, Macmillan Publishing Company, First<br />
Edition, Newyork, 662-686.<br />
Grilliches, Z. (1962), “ Notes on the Role of Education in Production Functions and<br />
Growth Accounting”, “Education, Income, and Human Capital” edited by W.<br />
L.Hansen, 71-115.<br />
Grilliches, Z. (1997), “Education, Human Capital and Growth: A Personel Perspective”,<br />
Journal of Labor Economics, Vol. 15, No.1, Part 2: Essays in Honor of Yoram<br />
Ben-Porath, 330-344.<br />
Grossman, M. (1999), “The Human Capital Model of the Demand for Health”, NBER<br />
Working Paper, Paper No: 7078, 1-98.<br />
Gümüş, S. (2005), “Beşeri Sermaye ve Ekonomik Kalkınma: Türkiye Üzerine<br />
Ekonometrik Bir Analiz (1960 -2002)”, Yayınlanmış Doktora Tezi, Atatürk<br />
<strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
Gürak, H. (2004), “Kalkınmada Zihinsel Emek Faktörü”,<br />
Erişim Adresi http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=473<br />
(10.11.2005).<br />
Gürak,H.(2005a), “Beyin Göçü-1”,<br />
97
Erişim Adresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=597<br />
(10.11.2005).<br />
Gürak,H.(2005b), “Beyin Göçü-2”,<br />
Erişim Adresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=610<br />
(10.11.2005).<br />
Gürak,H.(2005c), “Beyin Göçü-3”,<br />
ErişimAdresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=616<br />
(10.11.2005).<br />
Gürak, H.(2003), “Önce Bilgili İnsan Ekonomik Büyüme ve Refahın Gerçek Kaynakları<br />
Olan: Üretken Bilgi (Teknoloji) ve Bilgili İnsan Üzerine”, Erişim Adresi:<br />
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=280 (10.11.2005).<br />
Haris, M.J. (2000), “Basic Principles of Sustainable Development”, Global<br />
Development and Environment Institute Work Paper 00-04.<br />
Heady, C. (2001), “Tax System of Quality:Theory and Practice”, Prepared for<br />
International Seminar on “Tax System and Competitiveness” ,Sao Paulo , 28<br />
May.<br />
Hoşgörür, V. ve G. Keskin (----), “Ekonomik ve Sosyal Kalkınmada Eğitim”, Erişim<br />
Adresi:http://www.efdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_II/vural_hosgor.doc<br />
(11.06.2006).<br />
Huovari, J., A. Kangasharju and A. Alanen (2001), “Constructing An Index For<br />
Regional Competitiveness”, Pellervo Economic Research Institute Working<br />
Papers, No: 44, 1-23.<br />
Jones, C. I. (1996), “Human Capital, Ideas, And Economic Growth”, Prepared for<br />
The VIII Villa Mondragone International Economic Seminaron Finance,<br />
Research, Education, and Growth in Rome, June 25-27, 1-28.<br />
98
Jones, C. I. (2003), “Growth and Ideas”, Department of Economics, U.C.Berkeley and<br />
NBER, Version 1.0, 1-74.<br />
İşgüden, T., F.Ercan ve M. Türkay (1995), Gelişme İktisadi Kuram-Eleştiri-Yorum,<br />
Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.<br />
Kalemli-Özcan Ş., H. E. Ryder and D.N.Weil (2000), “Mortality Decline, Human<br />
Capital Invesment, and Economic Growth”, Journal of Development Economics<br />
Vol.62, 1-23.<br />
Kanıbir, H.(2004), “Yeni Bir rekabet Gücü Kaynağı Olarak Entellekteül Sermaye ve<br />
Organizasyonal Performansa Yansımaları”, Havacılık ve Uzay Teknolojileri<br />
Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, 77-85.<br />
Karagül, M. (2002), Beşeri Sermayenin İktisadi Gelişmedeki Rolü ve Türkiye Boyutu,<br />
Afyon Kocatepe <strong>Üniversitesi</strong>, Yayın No:37, Anıt Matbaa, Ankara.<br />
Kaya, M. (2003), “Beyin Göçü / Erozyonu”,<br />
Erişim Adresi: http://www.populermedikal.com/beyingoc.htm, (11.06.2006).<br />
Kesbiç, C.Y., E.Baldemir ve S.Doğan(----), “Rekabet Gücü Ölçümü ve Önemi:Türk<br />
Tarım Sektörü İçin Bir Analiz”, VII. Ulusal Ekonometri ve İstatistik<br />
Sempozyumu, 26-27 Mayıs 2005, İstanbul üniversitesi, 1-19.<br />
Kibritçioğlu, A. (1996), “Uluslararası Rekabet Gücüne Kavramsal Bir Yaklaşım”,<br />
Verimlilik Dergisi, 96(3), 109-122.<br />
Kibritçioğlu, A. (1998), “İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme<br />
Modellerinde Beşeri Sermayenin Yeri”, Ankara <strong>Üniversitesi</strong> Siyasal Bilgiler<br />
Fakültesi Degisi, Cilt 53, No.1-4, 207-230.<br />
Koçancı, M. (2002), “Türkiye’de İşsizlik ve Üniversite Sorunu”, Bilim, Eğitim ve<br />
Düşünce Dergisi,Haziran,cilt.2, sayı.2.<br />
99
Kotan, Z. (2002), “Uluslararası Rekabet Gücü Göstergeleri ve Türkiye Örneği”, TCMB<br />
Araştırma Genel Müdürlüğü Yayını, 1-20.<br />
Krause, A.W. (1999), “Human Capital Skilling, FDI, and Economic Development:<br />
100<br />
Toward Equity”, Paper presented at the Association for Social Economics (ASE)<br />
at the ASSA meetings in NewYork, NY; 3-5 January 1999. Title of Session:<br />
“Economic Justice: Concerning Income and Its Sources”,1-30.<br />
Kurtkan, A. (1977), Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu ile Kalkınmanın Esasları, İ.Ü. Yayın<br />
No:2262, İktisat Fakültesi Yayın No: 388, İstanbul.<br />
Landman, T. (1999), “Economic Development and Democracy: The View From Latin<br />
America”, Political Studies, No. XLVII.<br />
LEHD (2003), “A Layman’s Guide to the LEHD Human Capital Measures”,<br />
Longitudinal Employer-Household Dynamics Informational Document No. ID-<br />
2003 -04.<br />
Lucas, R.E. (1988), “On the Mechanics of the Economic Development”, Journal of<br />
Monetary Economics 22, 3-42.<br />
Lucas, R.E. (1993), “Making a Miracle”, Econometrica, Vol.61, No.2, 251-272.<br />
Mahroum, S. (2000), “Highly Skilled Globetrotters: Mapping the International<br />
Migration of Human Capital”, R&D Management 30, Blackwell Publishers Ltd.,<br />
23-31.<br />
Mankiw, N.G.; D. Romer and D.N.Weil (1992), “A Contribution to the Empirics of<br />
Economic Growth”, The Quarterly Journal of Economics, Vol. 107, No.2, 407 –<br />
437.<br />
Marks, K. (1986), Kapital, I. Cilt, Sol Yayınları, İstanbul.<br />
Mathur, V. J.(1999), “Human Capital- Based Strategy for Regional Economic
Development”, Economic Development Quarterly, 13(3), 203-216.<br />
Mayer, J. (2001), “Technology Diffusion, Human Capital and Economic Growth in<br />
Developing Countries”,UNCTAD Discussion Papers,No:154,1-43.<br />
Mazgit, İ. (2002), “Bilgi toplumu ve Sağlığın Artan Önemi”, I. Ulusal Bilgi, Ekonomi<br />
ve Yönetim Kongresi, (Hereke-Kocaeli), 405-415.<br />
McCreecy, C. (2005), “Tax and Competitiveness In An EU Context”, KPMG Tax<br />
Conference, Naas (Iraland).<br />
McMahon, W.(2000), “Impact of Human Capital on Non-Market Outcomes and<br />
101<br />
Feedbacks on Economic Development”, Kanada ve OECD tarafından insan<br />
kaynaklarının geliştirilmesi için düzenlenen Contribution of Human and Social<br />
Capital to Sustained economic Growth and Well- Being, adlı Uluslar arası<br />
Sempozyum Bildirisi,19-21 Mart,Quebeck.<br />
Miller III, J.C. (1992), ed. J.Hale, “Commentary: Human Capital and Economic<br />
Growth”, Policies for Long-Run Economic Growth, A Symposium Sponsered by<br />
the Fed. Res. Bank, Kansas City, 225-229.<br />
Moretti, E. (2005), “Social Returns to Human Capital”, NBER Reporter: Research<br />
Summary, 1 -4.<br />
Mulligan, C.B. and X. Sala-I-Martin (2000), “Measuring Aggregate Human Capital”,<br />
Journal of Economic Growth, 5: 215 -252.<br />
Nelson, R. and E. Phelps (1966), “Invesment in Humans, Techonological Diffusion and<br />
Economic Growth”, American Economic Review, Papers and Proceeding, 51(2).<br />
OECD (2001), “The Well-Beings of Nations, The Role of Human and Social<br />
Capital”,OECD Publications, 1-118.<br />
Oketch, M.O. (2005), Determinants of Human Capital Formation and Economic
Growth of African Countries”, Economics of Education Review, 1-11.<br />
O’Neill, D. (1995), “Education and Income Growth: Implications for Cross- Country<br />
Inequality”, The Journal of Political Economy, 103(6), 1289-1301.<br />
Ortigueira, S. (2003), “Equipment Prices, Human Capital and Economic Growth”,<br />
Journal of Economic Dynamics&Control 28, 307-329.<br />
Önder, İ.(1999), “Eğitim Üzerine”,<br />
Erişim Adresi: http://www.metu.edu.tr/home/wwwoes/yaz2.html (10.02.2006).<br />
Özel, H. (2002), “Bir “Zenginlik” Teorisi Olarak Klasik İktisadi Analizin Yöntemi”,<br />
Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (4), 146-171.<br />
Psacharopoulos, G.(1995), “The Profitability of Invesment In Education: Concepts and<br />
102<br />
Methods”, Human Capital Development and Operations Policy, HCO Working<br />
Papers.<br />
Psacharopoulos, G. and H. A. Patrinos (2002), “Returns to Invesment in Education: A<br />
Further Update”, World Bank Policy Research Working Paper 2881, 1 -28.<br />
Ricardo, D.(1821), On the Principls of Political Economy and Taxation, Batoche<br />
Books, Kitchener (Published on 2001).<br />
Rivera-Batiz, L. and P. Romer (1994), “Economic Integration and endogenous Growth:<br />
An Addendum”, The Quarterly Journal of Economics, Vol.109, No.1, 307-308.<br />
Romer, P. (1994), “The Origins of Endogenous Growth”, Journal of Economic<br />
Perspectives 8, 3 -22.<br />
Romer, P.M. (1990), “Endogenous Technical Change”, Journal of Political Economy,<br />
Vol 98, No:5, Part2: The Problem of Development: A Conference of The<br />
Institute for the Study of Free Entrprise Systems, 71-102.
Romer, P.(1987), “Growth Based on Increasing Returns Due to Specialization”, The<br />
103<br />
American Economic Review, Vol.77,No.2, Papers and Proceedings of the<br />
Ninety-Ninth Annual Meeting of the American Economic Association, 56 -62.<br />
Romer, P. (1989a), “Increasing Retuns and New Developments in the Theory of<br />
Growth”, NBER Working Paper Series, Paper No. 3098.<br />
Romer, P.M. (1989b), “Human Capital and Growth: Theory and Evidence”, NBER<br />
Working Paper Series, Paper no. 3173.<br />
Rosen, H. (2003), “Competitiveness: What, Why and How?”, A Presentation by<br />
H.Rosen, January 20.<br />
Sab, R. And S.C.Smith (2001), “Human Capital: International evidence”, IMF Working<br />
Paper, No.32.<br />
Salvatore, D. (2002), “Relative Taxation and Competitiveness in European Union: What<br />
The European Union Can Learn From The United States?”,Journal of Policy<br />
Modelling 24.<br />
Saygılı, Ş. Ve C. Cihan (2006), “Türkiye Ekonomisinde Beşeri Sermaye- Verimlilik<br />
İlişkisi”, İşletme ve Finans: Türkiye’ de Büyüme Sorunsalı ve Gelecek, sayı:240,<br />
Yıl 21,18 -35.<br />
Saxton, J.(2000), “Invesment In Education: Private and Public Retuns”, Joint Economic<br />
Committee United States Congress, 1-13.<br />
Scarabello, J.(2005), “The U.S. International Tax System And The Competitiveness of<br />
American Companies”, National Foreign Trade Concil (NRTC) An Association,<br />
20 April.<br />
Sen, A., (1997), “Editorial: Human Capital and Human Capability”, World<br />
Development, Vol.25, No.12, pp. 1959-1961.
Schutz, T. W.(1968), “Education and Economic Growth: Return to Education”,<br />
Readings in the Economics of Education, UNESCO, France, 277- 292.<br />
Schultz, T. W. (1971), Invesment in Human Capital, The Free Pres A Division of the<br />
Macmillan Company, U.S.A.<br />
Schutz, T. W.(1973), “The Value of Children”, The Journal of Political Economy,<br />
Vol.81, No.2,Part 2:New Economic Approaches to Fertility, 12-13.<br />
Shaw, G.K. (1992), “Policy implications of Endogenous Growth Theory”, Economic<br />
Journal 102, 611 -621.<br />
Silva, de S. (1997), “Human Resources Development For Competitiveness: A Priority<br />
104<br />
For Employers”, Paper presented at the ILO Workshop on Employers'<br />
Organizations in Asia-Pacific in the Twenty-First Century Turin, Italy, 5-13<br />
May, 1-20.<br />
Smith, A. (1997), Ulusların Zenginliği, Çevirenler: Ayşe Yunus-Mehmet Bakırcı, Alan<br />
Yayıncılık, İstanbul.<br />
Solow, R.E. (1994), “Perspectives on Growth Theory”, The Journal of Economic<br />
Perspectives, Vol. 8, No. 1, 45- 54.<br />
Taban, S. (2004), “Türkiye’de Sağlık ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Nedensellik Testi”,<br />
3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 25-26 Kasım, Eskişehir, 1-10.<br />
Tansel, A. ve N.D.Güngör (2004), “Türkiye’den Yurt Dışına Beyin Göçü: Ampirik Bir<br />
Uygulama”, ERC Working Paper in Economic 04/02, 1-10.<br />
Tamura, R. (1991), “Income Convergence in an Endogenous Growth Model”, Journal<br />
of Political Economics, Vol. 99, No.3, 522-540.<br />
Temple, J. (1999), “A Positive Effect of Human Capital on Growth”, Economic Letters<br />
65, 131-134.
Teixeria, A. (2002), “On the Link Between Human Capital and Firm Performance; A<br />
Theoretical and Empirical Survey”, FEB Working Paper, No 121, 1-3.<br />
Tepecik, F. (2000), “Beşeri Sermaye Teorisi ve Eskişehir’de Bireysel Ücret Gelirleri<br />
105<br />
Arasında Farklılıklar”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir Anadolu<br />
<strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
Tuna, Y. ve İ.G.Yumuşak (2002), “Beşeri Kalkınma İndeksi ve Türkiye Analizi”,<br />
I.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Hereke:10-11 Mayıs 2002.<br />
Tunç, M. (1993), “Türkiye’de Eğitimin Ekonomik Kalkınmaya Etkisi”, 9 Eylül<br />
<strong>Üniversitesi</strong> İİBF Dergisi, Cilt:8, Sayı:2, İzmir,1-32.<br />
Turan, S. (2006), “Rekabet Gücü Endeksi ve Türkiye”, Konya Ticaret Odası, Etüd<br />
Araştırma Merkezi Araştırma Raporu, Sayı:2006-42/62, 1-6.<br />
Türker, T. (2000), “İktisadi Büyümede Beşeri Sermaye ve Türkiye’ nin Kalkınma<br />
Sürecinde Beşeri Sermayenin Gelişimi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,<br />
Eskişehir Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
Türkmen, F. (2002), “Eğitimin Ekonomik ve Sosyal Faydaları ve Türkiye’ de Eğitim<br />
Ekonomik Büyüme İlişkisinin Araştırılması”, DPT- Uzmanlık Tezleri, 1 -114.<br />
Urritia, F.(2003), “Taxation As a Competitiveness Factor”, Colombian American<br />
Chamber of Commerce Paper.<br />
Watchel, P. (1997), “A Labor-Income Based Measure of the Value Of Human Capital:<br />
An Application to the States of the US: Comments”, Japan and the World<br />
Economy 9, 193-196.<br />
Weir, S. (2000), “Intergenerational Transfers of Human Capital: Evidence on Two<br />
Types of Education Externalities”, University of Wisconsin, Madison,1-28.
Wolff, E.N. and M.Gittleman (1993), “The Role of Education in Productivity<br />
106<br />
Convergence: Does Gigher Education Matter?”, Elsevier Science Publishers<br />
B.V., 147-167.<br />
Wolff, E.N. (2000), “Human Capital Invesment and Economic Growth: Exploring The<br />
Cross-Country evidence”, Structural Change and Economic Dynamics 11, 433-<br />
472.<br />
Wong, K.Y. and C.K.Yip (1999), “Education, Economic Growth and Brain Drain”,<br />
Journal of Economic Dynamics and Control 23, 699-726.<br />
Vokić, N.P. and D.Frajlić (----), “Croatian Labor Force Competitiveness Indicators:<br />
Results Of Empirical Research”,<br />
http://www.ijf.hr/eng/competitiveness/poloskifrajlic.pdf#search (01.02.2006).<br />
Yavilioğlu, C. (2002), “Kalkınmanın Anlambilimsel Tarihi ve Kavramsal Kökenleri”,<br />
Ç.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 1,59 -77.<br />
Yavilioğlu, C.(2002), “Ekonomik Kalkınma ve Motivasyon Arasındaki İlişki”, C.Ü.<br />
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, 109-130.<br />
Yıldırım, K. ve D. Kahraman (2003), Makroekonomi, Eğitim, Sağlık ve Bilimsel<br />
Araştırma Çalışmaları Vakfı, Yayın No:145.<br />
Yılmazer, M. ve B.Güloğlu (2003), “Ekonomik Büyüme ve İnsani Kalkınma: Panel<br />
Veriler Ekonometrisi Neler Getiriyor?”,<br />
Erişim Adresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=177<br />
(15.10.2005).<br />
Yu, W. (2001), “A Survey of Existing Indicators for Human Capital”, Prepared for the<br />
National Round Table on the Environment and the Economy’s Environment and<br />
Sustainable Development Indicators Initiative.
Yumuşak, İ.G. ve M. Bilen (2000), “Gelir Dağılımı- Beşeri Sermaye İlişkisi ve Türkiye<br />
107<br />
Üzerine Bir Değerlendirme”, K. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:1, Sayı:1, 77 -<br />
96.<br />
Yussof, İ. and R. Ismail (2002), “Human Resource Competitiveness and Inflow of<br />
Foreign Direct Invesment to thr Asean Region”, Asia-Pacific Development<br />
Journal, Vol.9, No:1, 89-107.<br />
Faydalanılan İstatistiki Veri Siteleri:<br />
1) DPT http://www.dpt.gov.tr<br />
2) DİE http://www.die.gov.tr<br />
3) MEB http://www.meb.gov.tr<br />
4) OECD http://www.oecd.org<br />
5) WORLD BANK http://web.worldbank.org
EK<br />
SAYIN KATILIMCI<br />
108<br />
Bu anket çalışmasının amacı, firma düzeyinde beşeri sermaye düzeylerini tespit etmek<br />
ve bu firmaların beşeri sermaye düzeyleriyle rekabet etme düzeyleri arasında anlamlı bir<br />
ilişkinin olup olmadığını belirlemektir. Çalışmanın sonuçları, <strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Sosyal Bilimler Enstitüsüne Yüksek Lisans Tezi olarak sunulacaktır. Bu nedenle,<br />
verdiğiniz cevaplar hiç bir yerde ve hiç bir şekilde açıklanmayacak ve tamamen gizli<br />
tutulacaktır.<br />
İsim, soyisim yazmanıza gerek yoktur. Değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim.<br />
Kuruluşun Adı:<br />
1) Yaşınız:<br />
2) Cinsiyetiniz:<br />
20-30 31-40 41-50 51 ve daha üstü<br />
Erkek Kadın<br />
3) Eğitim durumunuz (En son bitirdiğiniz okul)<br />
a) İlköğretim<br />
b) Lise<br />
c) Üniversite<br />
d) Yüksek Lisans<br />
e) Doktora<br />
4) Üniversite mezunu iseniz mezun olduğunuz üniversitenin:<br />
Adı: Fakülte/YüksekOkul: Bölüm:<br />
5) Lise mezunu iseniz mezun olduğunuz lisenin türü:<br />
a) Anadolu Lisesi<br />
b) Düz Lise<br />
c) Süper Lise<br />
d) Meslek Lisesi<br />
e) Özel Lise<br />
f) Fen Lisesi<br />
g) Diğer ( )
6) Bildiğiniz yabancı dil / diller var mı? Var ise aşağıdakilerden hangisidir ve düzeyi<br />
nedir?<br />
İngilizce Almanca Fransızca Diğer( ) Yok<br />
Çok İyi Çok İyi Çok İyi Çok İyi<br />
İyi İyi İyi İyi<br />
Orta Orta Orta Orta<br />
7) Göreve hangi unvanla başladınız: tarih:<br />
Şu andaki unvanınız: yükseltilme tarihiniz:<br />
8) Anne ve babanızın eğitim durumu:<br />
Anne Baba<br />
a) Okur-yazar değil a) Okur-yazar değil<br />
b) Okur- yazar b) Okur-yazar<br />
c) İlköğretim mezunu c) İlköğretim mezunu<br />
d) Lise Mezunu d) Lise mezunu<br />
e) Yüksekokul mezunu e) Yüksekokul mezunu<br />
f) Üniversite mezunu f) Üniversite mezunu<br />
g)Y.Lisans/Doktora g) Y.Lisans /Doktora<br />
9)Anne ve babanızın mesleği:<br />
Anne Baba<br />
a)Yönetici a) Yönetici<br />
b)Memur b) Memur<br />
c)Çiftçi c) Çiftçi<br />
d)Esnaf ve Sanatkar d) Esnaf ve Sanatkar<br />
e)İşçi e) İşçi<br />
f)Emekli f) Emekli<br />
g)İşsiz g) İşsiz<br />
h)Ev hanımı h) Diğer ( )<br />
ı)Diğer ( )<br />
10) Aylık toplam geliriniz:<br />
300– 450 YTL arası 901 – 1050 YTL arası<br />
451 – 600 YTL arası 1051 – 1500 YTL arası<br />
601 – 750 YTL arası 1501 – 2000 YTL arası<br />
751 – 900 YTL arası 2000 YTL’ den fazla<br />
109
11) Toplam çalışma yılınız ne kadar ve çalıştığınız bu kurumda kaç yıldır<br />
çalışıyorsunuz?<br />
Toplam Çalışma Süreniz Bu Kurumda Kaç Yıldır Çalışıyorsunuz<br />
a) 0-5 yıl a) 0-5<br />
b) 6-10 yıl b) 6-10<br />
c) 11-15 yıl c) 11-15<br />
d) 16 ve daha üstü d) 16 ve daha üstü<br />
12) Çalışma yaşamınızda kaç işyeri değiştirdiniz?<br />
a) Hiç değiştirmedim<br />
b) 1-2<br />
c) 3-5<br />
d) 6 ve daha üstü<br />
13) Şu ana kadar kaç hizmet içi eğitim programına katıldınız ve ortalama kurs süresi ne<br />
kadardı?<br />
Eğitim Programı Kurs Süresi<br />
a) Hiç katılmadım a) 1 gün<br />
b) 1-2 b) 2 gün<br />
c) 3-5 c) 3 gün<br />
d) 5 -7 d) 1 hafta<br />
e) 7 ve daha üstü e) 1 haftadan fazla<br />
14) Son bir yıl içerisinde aldığınız rapor veya izinli olduğunuz gün sayısı ne kadardır?<br />
110<br />
Hiç rapor kullanmadım ve izin almadım 10 gün - 20 gün 20 günden fazla
Adı Soyadı : Bilgehan GÖKÇEN<br />
Doğum Yeri-Yılı : Elazığ- 01.04.1981<br />
ÖZGEÇMİŞ<br />
Adres : Güzelyalı Mah.20. Sok. Altınoluk Ap. No:4/7 Seyhan/ADANA<br />
E-mail : bgokcen@cu.edu.tr<br />
Tel(iş) : 322-338 72 54 (Dahili 166)<br />
Tel (Cep) : 535- 301 77 32<br />
Eğitim Durumu<br />
Yüksek Lisans :<strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat<br />
Anabilim Dalı (2006)<br />
Lisans :<strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,<br />
İktisat Bölümü (2003)<br />
Lise :Elazığ Balakgazi Lisesi (Y.D.A.)(1999)<br />
İş Deneyimi :Araştırma Görevlisi, <strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, İ.İ.B.F. Ekonometri<br />
Bölümü (Kasım 2005- )<br />
Yayınlar :“Bölge Planlaması: AB ve OECD Ülkelerindeki Bölge<br />
111<br />
Planlaması Ve Adana İçin Bir Bölgesel Gelişme Önerisi” ,İzmir<br />
İktisat Kongresi Tebliği, Mart – 2004.<br />
“Rekabet ve Beşeri Sermaye: İmalat Sanayi Üzerine Mikro Bir<br />
Uygulama (2005), 11-13 Eylül TEK Uluslararası Ekonomi<br />
Konferansı, Ankara.<br />
Yabancı Dil : İngilizce