19.07.2013 Views

YÜKSEK LİSANS TEZİ - Çukurova Üniversitesi

YÜKSEK LİSANS TEZİ - Çukurova Üniversitesi

YÜKSEK LİSANS TEZİ - Çukurova Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C.<br />

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ<br />

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />

İKTİSAT ANABİLİM DALI<br />

BEŞERİ SERMAYENİN İKTİSADİ GELİŞMEDEKİ ROLÜ<br />

VE<br />

ÖNEMİ: ADANA İLİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA<br />

Bilgehan GÖKÇEN<br />

<strong>YÜKSEK</strong> <strong>LİSANS</strong> <strong>TEZİ</strong><br />

ADANA - 2006


T.C.<br />

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ<br />

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />

İKTİSAT ANABİLİM DALI<br />

BEŞERİ SERMAYENİN İKTİSADİ GELİŞMEDEKİ ROLÜ<br />

VE<br />

ÖNEMİ: ADANA İLİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA<br />

Bilgehan GÖKÇEN<br />

Danışman: Prof. Dr. Nejat ERK<br />

<strong>YÜKSEK</strong> <strong>LİSANS</strong> <strong>TEZİ</strong><br />

ADANA - 2006


<strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,<br />

Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında <strong>YÜKSEK</strong> <strong>LİSANS</strong> <strong>TEZİ</strong><br />

olarak kabul edilmiştir.<br />

Başkan : Prof. Dr. Nejat ERK<br />

(Danışman)<br />

Üye : Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU<br />

Üye : Prof. Dr. Altan ÇABUK<br />

ONAY<br />

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.<br />

....../...../…….<br />

Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ<br />

Enstitü Müdürü<br />

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve<br />

fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri<br />

Kanunu'ndaki hükümlere tabidir.


ÖZET<br />

BEŞERİ SERMAYENİN İKTİSADİ GELİŞMEDEKİ ROLÜ<br />

VE<br />

ÖNEMİ: ADANA İLİNE İLİŞKİN BİR UYGULAMA<br />

Bilgehan GÖKÇEN<br />

Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı<br />

Danışman: Prof Dr. Nejat ERK<br />

Ağustos 2006, 111 sayfa<br />

21. yüzyıl ekonomilerinin analizinde, ülkelerin sosyo-ekonomik göstergeleri daha<br />

fazla önem kazanmıştır. Sonuç olarak, son 25 yıla kadar hak ettiği ilgiyi göremeyen beşeri<br />

sermaye daha fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Böylece işgücü, sermaye, doğal kaynaklar ve<br />

girişimci gibi klasik üretim faktörlerine ilave olarak, son yıllarda beşeri sermayenin artan<br />

önemi büyüme ve gelişme politikalarının yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmıştır. Bu<br />

bağlamda, bu tezde beşeri sermaye ve rekabet arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığı<br />

araştırılmıştır. Özellikle, Adana bölgesindeki imalat sanayinden seçilen firmaların beşeri<br />

sermaye ölçümü olarak 14 soruyu içeren bir anket geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Bağımlı<br />

değişken tarafında, rekabet gücü göstergesi olarak firmaların vergi matrahları kullanılmıştır.<br />

Firmalar, kar bildiren ve zarar bildiren firmalardan oluşan iki gruba ayrılmıştır. Böyle ikili bir<br />

ayırıma, zarar bildiren firmalar için hiçbir vergi matrahı mümkün olmadığı için gerek<br />

duyulmuştur. Sonuçta, beşeri sermaye göstergelerinin firmaların kar olasılıkları üzerindeki<br />

etkisini değerlendirmek için bir Probit Modeli oluşturulmuş ve kullanılmıştır. Sonuçlar, bütün<br />

beşeri sermaye göstergeleri içinden yalnızca toplam çalışma süresinin ve bayan işgücü<br />

katılımının kar olasılıklarını önemli ölçüde arttırdığını açıklamaktadır. Ayrıca tekstil kukla<br />

değişkeni, tekstil endüstrisindeki firmaların diğer firmalardan daha düşük kar olasılıklarına<br />

sahip olduğunu belirtmektedir.<br />

Anahtar Kelimeler:Beşeri Sermaye, Ekonomik Büyüme, Ekonomik Gelişme, Probit Modeli.<br />

ii


ABSTRACT<br />

THE ROLE AND IMPORTANCE OF HUMAN CAPITAL IN THE ECONOMIC<br />

DEVELOPMENT: AN APPLICATION FOR ADANA<br />

Bilgehan GÖKÇEN<br />

M.A. Thesis, Department of Economics<br />

Supervisor: Professor Nejat ERK<br />

August 2006 111 pages<br />

In the analysis of the 21st century economies, the socio-economic indicators of<br />

countries have gained more significance. As a result, human capital, which has not received<br />

the attention it deserves until the last quarter century, has started to attract more attention.<br />

Thus, the increasing importance of human capital, in addition to classical production factors,<br />

such as labor, capital, natural resources, and entrepreneurship, in recent years has necessitated<br />

reconsideration of growth and development policies. In this regard, whether a meaningful<br />

relationship exists between human capital and competition is investigated in the following<br />

thesis. Specifically, an inquiry which consists of 14 questions was developed and used as a<br />

measure of human capital of selected firms in manufacturing in the Adana area. On the<br />

dependent variable side, the tax bases of the firms were used as a proxy for competitiveness.<br />

In particular, the firms were divided into two groups consisting of firms reporting profits and<br />

firms reporting losses. Such a binary division was needed since no tax base was available for<br />

the firms, reporting losses. Finally, a Probit Model was constructed and used to assess the<br />

impact of human capital indicators on the firms' profit probabilities. The results reveal that of<br />

all the human capital indicators only seniority and female participation increase the profit<br />

probabilities significantly. Also, a textile dummy indicates that the firms in the textile industry<br />

have lower profit probabilities than others.<br />

Keywords: Human Capital, Economic Growth, Economic Development, Probit Model.<br />

iii


TEŞEKKÜR<br />

Tez çalışmam süresince çalışmalarımda bana her türlü yardımı ve desteği sağlayan,<br />

ilgisini esirgemeyen danışmanım Prof. Dr. Nejat ERK’ e, tez jürisinde yer alan ve tezimin<br />

şekillenmesinde önemli katkıları bulunan Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU’ na ve Prof. Dr. H.<br />

Altan ÇABUK’ a sağlamış oldukları katkılardan dolayı sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı<br />

sunarım.<br />

Tez süresi boyunca gerek en değerleri fikirleri ve yardımlarıyla tezimin kitlendiği<br />

noktalarda bana çıkış noktası sağlayan gerekse bu sıkıntılı süreçte her türlü manevi<br />

desteklerini benden esirgemeyen Doç Dr. Seda ŞENGÜL’ e, Yrd. Doç. Dr. Kenan LOPCU’<br />

ya, Yrd. Doç. Dr. Sanlı ATEŞ’ e ve arkadaşım Arş. Gör. Selim ÇAKMAKLI’ ya şükranlarımı<br />

bir borç bilirim.<br />

Sadece bu süreçte değil, hayatımın her aşamasında maddi ve manevi her türlü<br />

desteklerini benden esirgemeyen, bugünlere gelmemde ki en büyük katkıyı sağlayan ve asla<br />

haklarını ödeyemeyeceğim değerli aileme minnet ve şükranlarımı sunarım.<br />

iv


İÇİNDEKİLER<br />

ÖZET.................................................................................................................................ii<br />

ABSTRACT......................................................................................................................iii<br />

TEŞEKKÜR……………………………………………………………………………..iv<br />

TABLOLAR LİSTESİ....................................................................................................viii<br />

ŞEKİLLER LİSTESİ.......................................................................................................ix<br />

GİRİŞ.................................................................................................................................1<br />

BÖLÜM I<br />

BEŞERİ SERMAYE, KALKINMA VE REKABET GÜCÜ<br />

1.1. Beşeri Sermaye Kavramı.............................................................................................4<br />

1.1.1.Beşeri Sermayenin Tanımı..................................................................................4<br />

1.1.2.Beşeri Sermayenin Ölçümü................................................................................7<br />

1.1.3.Literatür Taraması............................................................................................12<br />

1.1.4.Beşeri Sermaye Kavramının Gelişimi ve Büyüme Teorilerinde Beşeri Sermayeye<br />

Bakış................................................................................................................19<br />

1.1.4.1. Klasik Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye ........................................19<br />

1.1.4.2. Marxist Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye ......................................22<br />

1.1.4.3. Neo-klasik Büyüme Modeli ve Beşeri Sermaye...................................23<br />

1.1.4.3.1.Schultz ve Beşeri Sermaye Teorisi(Schultz Modeli)..............26<br />

1.1.4.3.2.Zvi Grilliches........................................................................30<br />

1.1.4.3.3.Mankiw-Romer-Weil(MRW) ...............................................31<br />

1.1.4.4. İçsel Büyüme Teorileri Kapsamında Beşeri Sermaye .........................32<br />

1.1.4.4.1.Romer...................................................................................33<br />

1.1.4.4.2.Lucas ....................................................................................34<br />

1.1.4.4.3.Jones.....................................................................................36<br />

1.2. Kalkınma ..................................................................................................................39<br />

1.2.1.Kalkınma Kavramının Tanımı, İçeriği ve Gelişimi ...........................................39<br />

1.2.2.Kalkınma Kavramının Gelişimi ve Kalkınma Teorilerinin Ortaya Çıkış<br />

Süreci...............................................................................................................43<br />

1.3.Rekabet Gücü............................................................................................................46<br />

1.3.1.Rekabet Gücü: Tanımı, Göstergeleri, Beşeri Sermaye ve Kalkınmayla İlişkisi..46<br />

v


BÖLÜM II<br />

TÜRKİYE’NİN KALKINMA SÜRECİNDE BEŞERİ SERMAYENİN YERİ<br />

2.1.Türkiye’nin Kalkınma Sürecinde Eğitimin Önemi.......................................................50<br />

2.2.Türkiye Kalkınma Sürecinde Sağlık Sektörünün İncelenmesi......................................59<br />

2.3.Göç Olgusunun Türkiye’nin Kalkınma Süreci Açısından İncelenmesi.........................61<br />

BÖLÜM III<br />

ADANA İMALAT SANAYİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA<br />

3.1 Adana İmalat Sanayi Üzerine Bir Uygulama...............................................................64<br />

3.1.1.Araştırmanın Yöntemi........................................................................................65<br />

3.1.1.1.Hipotez...................................................................................................65<br />

3.1.1.2.Tanımlar.................................................................................................66<br />

3.1.1.3. Veriler ve Toplanması ..........................................................................66<br />

3.1.1.4.Verilerin Çözümü ve Yorumlanması ......................................................67<br />

3.1.2. Örneklemin Genel Nitelikleri ...........................................................................67<br />

3.1.3. Örneklemin Çapraz Tablolar Aracılığıyla Analizi.............................................73<br />

3.1.3.1.Bireylerin ve Ebeveynlerinin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki.......73<br />

3.1.3.1.1.Babaları ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki...74<br />

3.1.3.1.2.Anneleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki..75<br />

3.1.3.2.Ebeveynlerin Meslekleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki<br />

İlişki .....................................................................................................77<br />

3.1.3.2.1.Babaların Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları...77<br />

3.1.3.2.2.Annelerin Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları ..78<br />

3.1.3.3.Bireylerin Niteliklerine Göre Gelirlerinin Dağılımı.................................80<br />

3.1.3.3.1.Deneyime Göre Gelir Dağılımı ...............................................80<br />

3.1.3.3.2.Öğrenim Düzeylerine Göre Gelir Dağılımı..............................81<br />

3.2.Örneklemin Probit Aracılığı ile Analizi.......................................................................82<br />

3.2.1.Veri Tabanları....................................................................................................83<br />

3.2.2.Değişkenler ve Tanımları...................................................................................83<br />

3.2.3.Metodoloji ve Ampirik Sonuçlar........................................................................85<br />

SONUÇ ..........................................................................................................................................90<br />

KAYNAKÇA ................................................................................................................................92<br />

vi


EK ....................................................................................................................................108<br />

ÖZGEÇMİŞ ...............................................................................................................................111<br />

vii


TABLOLAR LİSTESİ<br />

Tablo 1.1. Bölgelere Göre Eğitimin Ortalama Getirisi (yüzde) ............................................16<br />

Tablo 1.2. Cinsiyet İtibariyle Eğitimin Getirisi (yüzde) .......................................................16<br />

Tablo 2.1. Türkiye’deki Okur-Yazar Oranının Yıllara ve Cinsiyete Göre Artış Oranları .......54<br />

Tablo 2.2. Türkiye’de 6 ve Daha Yukarı Yaştaki Nüfusun Eğitim Durumu(2000 yılı) .........55<br />

Tablo 2.3. MEB Bütçesinin GSMH ve Konsolide Bütçeye Oranı(%)....................................56<br />

Tablo 2.4. Bütçe İçerisinde Eğitim Hizmetleri (Cari Fiyatlarla, Milyar TL) .........................57<br />

Tablo 2.5. Sağlıkla İlgili Demografik Göstergeler ................................................................61<br />

Tablo 3.1. Verilerin Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı............................................................68<br />

Tablo 3.2. Verilerin Toplam Çalışma Süresi ve Yaşa Göre Dağılımı.....................................69<br />

Tablo 3.3. Verilerin Toplam Çalışma Süresi ve Cinsiyete Göre Dağılımı..............................70<br />

Tablo 3.4. Eğitim Durumuna Göre Cinsiyetlerin Dağılımı....................................................71<br />

Tablo 3.5. Eğitim Durumuna Göre Yaş Dağılımı..................................................................72<br />

Tablo 3.6. Babanın Eğitim Durumu*Kişinin Eğitim Durumu Çapraz Tablosu......................74<br />

Tablo 3.7. Annenin Eğitim Durumu*Kişinin Eğitim Durumu Çapraz Tablosu......................76<br />

Tablo 3.8. Babanın Mesleği*Eğitim Durumu Çapraz Tablosu..............................................78<br />

Tablo 3.9. Annenin Mesleği*Eğitim Durumu Çapraz Tablosu..............................................79<br />

Tablo 3.10. Aylık Toplam Gelir*Toplam Çalışma Süresi Çapraz Tablosu............................80<br />

Tablo 3.11. Aylık Toplam Gelir*Eğitim Durumu Çapraz Tablosu........................................82<br />

Tablo3.12. Probit Modelinin Tahmin Edilen Katsayılarına İlişkin Hesaplanan Test<br />

viii<br />

İstatistikleri......................................................................................................88


ŞEKİLLER LİSTESİ<br />

Şekil 1.1. İnsani Kalkınma İndeksi......................................................................................42<br />

Şekil 1.2. Rekabet Gücü Göstergeleri..................................................................................48<br />

ix


GİRİŞ<br />

Bugünün dünyasında hazır olarak bulduğumuz pek çok bilgi, beceri, yetenek<br />

aslında yüzlerce yıllık bir kültürel gelişimin ve birikimin ürünüdür. Birbirini izleyen<br />

nesiller bir önceki dönemden gelen çeşitli bilgileri öğrendiler, kendilerine uygun<br />

olanları kullandılar, uygun olmayanlara da uyum sağlamaya çalıştılar ve onlar da<br />

öğrendiklerini kendilerinden sonra gelenlere aktardılar. Dünyanın insanla tanışmasından<br />

beri süregelen bu durum, iletişimin ve teknolojinin akıl almaz bir hızla ilerlediği bilgi<br />

çağına geçilmesiyle hızına yetişilemez bir sürece dönüştü.<br />

İçinde bulunduğumuz bu çağ pek çok yazar ve araştırmacı tarafından bilgi çağı<br />

olarak adlandırılmaktadır. Artık bu yüzyılda gelişebilmek ve büyüyebilmek için<br />

teknolojiye başvurulması olmazsa olmazlardan olmuştur. Yani kalkınma ve büyümenin,<br />

ticarette başarı sağlamanın ve daha adil bir gelir dağılımı elde etmenin temelinde bilim,<br />

teknoloji ve ar-ge çalışmaları vardır. Tabi bu süreçte başarılı olabilmenin temel<br />

koşullarından birisi de bu teknolojiyi kullanabilecek ve bu teknolojiye uyum<br />

sağlayabilecek nitelikli insan gücüne yani beşeri sermayeye sahip olmaktır. Çünkü siz<br />

ne kadar en son teknolojiye sahip olursanız olun bunu işleyebilecek nitelikli emek<br />

olmadıktan sonra sahip olunan teknoloji de tek başına hiçbir anlam taşımaz.<br />

Teknolojinin giderek bir savaşa dönüşmesi, bu savaşın temel taşı olan ve giderek<br />

daha fazla eğitilmek zorunda kalan insan gücü kavramına daha fazla önem verilmesini<br />

gerekli kılmıştır. Beşeri sermaye, kendinin bilgisini, yeteneklerini ve gücünü<br />

arttırabilmesini sağlayan eğitim, sağlık vb. gibi beşeri sermaye yatırımlarına yatırım<br />

yapan, yaptığı yatırımın karşılığını bekleyen, niteliksiz emekten farklılaşmış bir<br />

kavramdır (Tepecik, 2000, s.4; Dinler,2002, s.418).<br />

Özellikle 1950’ lerle birlikte daha çok önem kazanan ve literatürde de sık sık yer<br />

verilmeye başlanan beşeri sermaye, bundan önceki süreçte hak ettiği ilgiyi yeterince<br />

görememiştir. Bu süreçten itibaren, önce neo- klasik temellere dayanan modellerde,<br />

daha sonra ise içsel büyüme teorisine dayanan modellerde kullanılarak hem büyüme<br />

hem de kalkınma süreçleriyle ilişkilendirilmiştir. Beşeri sermayenin büyüme ve<br />

kalkınmada oynadığı temel rol, azgelişmişlerle gelişmişler arasındaki farkın<br />

1


kapatılmasındaki fonksiyonu ve toplumun nicel ve nitel değerlerini etkilemesi olarak<br />

belirtilebilir.<br />

Beşeri sermayenin bu makro düzeydeki etkilerinin yanında, mikro düzeyde de<br />

ülke içinde faaliyet gösteren firmaların ve endüstrilerin arasındaki rekabet gücünü<br />

etkilemesi anlamında bir etkiye sahiptir. Özellikle küreselleşme, artan yatırım hacmi ve<br />

hızla gelişen ve yayılan teknoloji sayesinde dünya ve ülke ölçeğinde giderek şiddetlenen<br />

rekabet koşullarında, firmalar ve sanayiler küresel piyasada daha fazla pay sahibi olmak<br />

için yoğun çaba göstermektedirler. Yaşanan bu küreselleşme süreci ile birlikte en üst<br />

düzeyde gerçekleşmeye başlayan rekabet ve giderek karmaşıklaşan rekabet ortamının<br />

bir sonucu olarak da rekabet avantajı sağlayabilme, rekabet avantajı yaratan kaynakların<br />

ve faktörlerin neler olduğu ve bununda ötesinde rekabet üstü olabilmenin yolları,<br />

işletmelerin ve ülkelerin temel gündemini oluşturmuştur.<br />

İşte böyle yoğun bir mücadelenin yaşandığı bu ortamda beşeri sermaye ve<br />

yatırımlarına önem verilmesi, verimliliğin ve yatırımların artmasına neden olacaktır. Bu<br />

da büyümeye yardımcı olacak ve artan gelirler aracılığı ile daha iyi sosyal koşulların<br />

oluşması sağlanacaktır. Bütün geliştirilen bu koşullar da kalkınmaya doğrudan etki<br />

edecektir.<br />

Bu çalışmada aslında beşeri sermayenin mikro boyutunun araştırılmasına<br />

yönelik bir çalışmadır. Adana imalat sanayinde faaliyet gösteren firmaların sahip<br />

oldukları beşeri sermaye ile rekabet edebilme güçleri arasındaki ilişki bulunmaya<br />

çalışılmıştır.<br />

Çalışmanın ilk bölümünde beşeri sermayenin teorik temellerinin yanı sıra,<br />

gelişimi ve eleştirildiği noktalar sunulmuştur. Kökenleri Klasiklerde Adam Smith ve<br />

Ricardo, Neo- klasik çağda Schutz, Grilliches, Mankiw-Romer-Weil ve İçsel Büyüme<br />

Teorilerinde Romer, Lucas ve Jones’a kadar inen bir analiz yapılmıştır. Beşeri<br />

sermayenin büyüme teorilerindeki yeri incelendikten sonra, kalkınma kavramından,<br />

içeriğinden, gelişme sürecinden ve bu sürece katkı yapmış kişilerden bahsedilmiştir.<br />

Bölümün sonunda ise rekabet gücü tanımı, göstergeleri ve beşeri sermaye ve<br />

kalkınmayla ilişkisi bağlamında ele alınmıştır.<br />

2


İkinci bölümde ise beşeri sermayenin kalkınma sürecindeki yeri ve bu iki<br />

kavramın da birlikte Türkiye’ deki önemi ve etkileri üzerinde durulmuştur. Ayrıca<br />

Türkiye’ nin yaşadığı kalkınma sorunlarına da çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır.<br />

Üçüncü bölümde ilk olarak beşeri sermaye ile ilgili bir literatür taraması<br />

yapılmış, daha sonra ise uygulama çerçevesinde, Adana imalat sanayi için yapılan<br />

anketlerden elde edilen veriler üzerinde çapraz tablolar aracılığı ile çeşitli analizler<br />

yapılmıştır. Bundan sonra uygulama sürecinde elde edilen verilerle klasik regresyon<br />

yapmak uygun olmayacağı için probit uygulamasına gidilmiş ve bölümün en sonunda<br />

da bu uygulamadan elde edilen sonuçlar yorumlanmıştır.<br />

3


BİRİNCİ BÖLÜM<br />

BEŞERİ SERMAYE, KALKINMA VE REKABET GÜCÜ<br />

1.1. Beşeri Sermaye Kavramı<br />

1.1.1. Beşeri Sermayenin Tanımı<br />

Kalkınma ekonomisinde sermaye birikimi denildiğinde, genelde akla yalnızca<br />

makineler, fabrikalar, binalar gibi fiziki sermayede ortaya çıkan gelişmeler gelmektedir.<br />

Ancak ekonomiler, çalışanların sahip oldukları ve ekonomistlerin de insan sermayesi ya<br />

da beşeri sermaye olarak adlandırdıkları diğer bir tür sermayeye de sahiptirler (Yıldırım<br />

ve Kahraman, 2003, s.74).<br />

Bir ülke ekonomisinin veya ülke ekonomisi içindeki işletmelerin gelişip,<br />

büyüyebilmesi, uluslar arası piyasalarda söz sahibi olabilmesi, verimliliğini ve<br />

karlılığını arttırabilmesi için salt fiziksel yatırım yeterli değildir. Makro ve mikro<br />

ekonomik seviyelerde başarılı olabilmenin en önemli ve etkin nedenlerinden biri de<br />

yapılacak işin kapsamının gerektirdiği nitelikte yetenek ve eğitime-öğrenime sahip<br />

insan kaynaklarına sahip olmaktır. Başka bir deyişle, bir ülke ekonomisinin veya bir<br />

işletmenin uzun vadede başarısı, sahip olunan insan gücü kaynaklarının nitelikleri ile<br />

sınırlı ve orantılıdır. Fiziksel (makineler- tesisler), mali veya doğal kaynaklar ne denli<br />

büyük olursa olsun nitelikli insan gücü (beşeri sermaye) olmadan, ne ülke ekonomisinin<br />

ne de işletmelerin uzun vadede kalıcı bir başarıya ulaşması düşünülemez (Gürak, 2004).<br />

Özellikle sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmanın elde edilebilmesi için etkin olarak<br />

kullanılması gereken kaynaklardan (ekonomik kaynaklar:beşeri sermaye, fiziki sermaye<br />

ve doğal kaynaklar vb.; sosyal kaynaklar: adil gelir dağılımının sağlanmasına yönelik<br />

politika uygulanması vb. ve çevresel kaynaklar)(Haris, 2000) en önemlilerinden biri<br />

olan beşeri sermaye, işgücünün verimliliğini arttırması ve bilgi teknolojilerinin üreticisi<br />

ve kullanıcısı olması nedeniyle ekonomik kalkınmada da önemli bir yere sahiptir.<br />

Günümüzde üretken bir sermaye olarak kabul edilen beşeri sermaye, klasik<br />

4


iktisatçılardan günümüze kadar birçok iktisatçı (Schultz, 1971 ve 1973; Becker,1974,<br />

1976, 1985, 1986 ve 1990; Psacharopoulos,1995 ve 2002; Barro, 1993, 1994, 1998 ve<br />

2001; Chiswick, 1962) tarafından incelenmiş ve kullanıldığı alana göre çeşitli şekillerde<br />

ele alınmıştır (Yu, 2001, ss.1-28).Bu bağlamda da beşeri sermayeye ilişkin pek çok<br />

tanımlama yapılmıştır.<br />

Bu tanımlamalardan Jim Saxton’ a ait olan tanımlamada beşeri sermaye, bireylerin<br />

işgücü piyasasındaki değerlerini arttırmak için kazandıkları beceri ve bilgi olarak<br />

tanımlanmıştır (Saxton, 2000, s.30).Bartola tarafından yapılan tanımlamaya göre ise<br />

beşeri sermaye, bireyin gelir üretebilme yeteneğinin bir değerlendirmesidir (Bartolo,<br />

1999, s.56). Yumuşak ve Bilen’in OECD’ den alıntı yaparak aktardığı tanımda ise,<br />

beşeri sermaye kavramı, iktisadi faaliyetlerle ilgili olarak bireylerde oluşan bilgi, beceri<br />

ve diğer nitelikleri kapsamaktadır. Bu tanım geniş anlamda ele alındığında ise insanın<br />

üretken olarak ortaya koyabileceği tüm nitelikleri içermektedir (Yumuşak ve Bilen,<br />

2000, s.85). Bu çerçevede beşeri sermaye bir yandan bireylerin sahip olduğu bilgiyi<br />

temsil ederken, diğer yandan bireylerin diğer bireylerden öğrenme ve değişen koşullara<br />

uyum yeteneğinin bir göstergesi olmaktadır (Saygılı ve Cihan, 2006, s.19).<br />

Burada belirtilen tanımlamalardan başka, literatürde beşeri sermayeye ilişkin pek<br />

çok tanımlama yapılmasına rağmen genel olarak kabul edilmiş bir tanımlama mevcut<br />

değildir. Ama genel bir ifadeyle beşeri sermayenin ekonomide ve ekonomik büyümede<br />

rol oynayan temel faktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Özellikle 1960 ‘lardan bu yana beşeri sermayenin iktisadi büyümedeki yeri,<br />

teknolojik gelişmelerle beraber ekonomi literatüründe önemli ölçüde yer almış ve beşeri<br />

sermaye yatırımlarının kişisel ve toplumsal gelişmeye etkisi inceleme konusu<br />

yapılmıştır (Colombo ve Grilli, 2005; Ortigueira, 2003; Asteriou ve Agiomirgianakis,<br />

2001; Wolff, 2000; Kalemli-Özcan, Ryder ve Weil, 2000; Wong ve Yip, 1999; Oketch,<br />

2002; Temple, 1999; Romer, 1989b). Son dönemlerde de beşeri sermayenin ekonomik<br />

büyümedeki öneminin artmasında, ekonomik büyümedeki (mal ve hizmet<br />

çıktılarındaki) artışı analiz etmek için yapılan çalışmaların sayısının artmasının büyük<br />

bir etkisi olmuştur. Genellikle araştırmacılar çıktının büyüme tahminlerinde, modeldeki<br />

geleneksel girdiler (fiziki sermaye, işgücü) tarafından açıklanamayan büyük bir artıkla<br />

(residual) karşılaşmaktadırlar. Şöyle ki çıktıdaki değişim (bağımlı değişken) yalnızca<br />

5


açıklayıcı değişkenlerdeki ya da bağımsız değişkenlerdeki değişmeler tarafından<br />

açıklanamamaktadır. Böyle bir büyüme muhasebesinde beşeri sermayeye başvurulması,<br />

araştırmacıların ekonomik büyümeyi daha iyi açıklamalarına izin vermiştir ve<br />

araştırmacılar sonunda beşeri sermayedeki artışın ekonomik büyüme üzerinde önemli<br />

bir etkisinin olduğunu bulmuşlardır (Saxton, 2000, s.37; Grilliches, 1997, s.331).<br />

Tabi ki beşeri sermayenin etkileri üzerine yapılan teorik ve uygulamalı<br />

çalışmalar sadece verimlilik ve büyüme ile sınırlı değildir. Beşeri sermayenin diğer<br />

etkilerinden bazıları şunlardır: Beşeri sermaye işgücünün değişen koşullara uyumunu<br />

kolaylaştırmakta ve özellikle kadınların işgücüne katılımını arttırarak işgücü<br />

potansiyelinin etkin kullanılmasını sağlamaktadır. Nitelikli insan gücü (beşeri sermaye)<br />

farklı talep yapısı nedeniyle dış ticaret ve üretim yapısının bileşimini etkilemektedir.<br />

Beşeri sermaye, istihdam ve gelirin (ücretin) artmasına neden olarak işsizliğin ve<br />

yoksulluğun azalmasına, gelir dağılımının iyileşmesine etki edecektir. Eğitim,<br />

demokratikleşme, katılımcılık, insan hakları ve sosyal uyum gibi toplumsal değerlerin<br />

yerleşmesinde ve çevrenin korunması ve geliştirilmesinde büyük önem taşımaktadır<br />

(Saygılı ve Cihan, 2006, s.25 ).<br />

Bu kadar önemli olan ve etkilerinin de bir bu kadar önemli olduğu beşeri<br />

sermayenin daha etkin bir yapıya sahip olabilmesi ve kendisini oluşturan bilgi, beceri ve<br />

diğer nitelikleri kazanmasına yönelik olarak yapılan faaliyetlere beşeri sermaye<br />

yatırımları denilmektedir.<br />

Her toplumsal formasyon kendi geleceğini garantiye almak için çeşitli yatırımlar<br />

yapmak zorundadır. İnsan yatırımı ise bu yatırımların en ciddi olanıdır ve diğerlerine<br />

göre daha uzun vadede ürün verecek olan yatırımlardır. Ayrıca Schultz’a göre bu<br />

yatırımlar, insanın niteliğinin iyileşmesine ve verimliliğinin artmasına sebep olmaktadır.<br />

Dolayısıyla da fert başına reel gelir artışının önemli bir kısmı insana yapılan yatırımdan<br />

kaynaklanmaktadır (Koçancı,2002; Tunç,1993,s.7).<br />

Schutz, beşeri sermaye yatırımlarını, kaynağı ne olursa olsun bir halkın sahip<br />

olduğu faydalı yeteneklerin toplamı olarak ifade etmiştir (Schutz, 1968, s.277) ve insana<br />

yapılan yatırımları eğitim, yüksek eğitim, işbaşında eğitim (on- the- job training ), göç,<br />

sağlık ve iktisadi bilgi olarak sıralamıştır. Ama Ona göre bu yatırımlar gelirin kişisel<br />

6


dağılımı, uluslar arası ticaret, becerikli kişilerin uluslar arası hareketliliği, eğitim<br />

hizmetlerinde kaynak dağılımı, ayrımcılığın okul performansındaki motivasyona olan<br />

etkileri, üretim fonksiyonu altında eğitilmiş işgücü ve aile planlamasına kadar<br />

genişletilebilir (Schultz, 1971, s.8).<br />

Bu durumda “Beşeri Sermaye”, işgücünün verimliliğini arttıracak eğitim düzeyi,<br />

yetenek, sağlık, beslenme gibi faktörlerin tesiri altında kalır. Daha iyi eğitilen, beslenen,<br />

sağlıklı ve yetenekli işgücünün daha verimli ve kapsamı geniş bir beşeri sermaye<br />

yaratacağı açıktır (Dülgeroğlu,1997,s.89).<br />

1.1.2. Beşeri Sermayenin Ölçümü<br />

Ülkelerin sahip oldukları beşeri sermaye stoklarının karşılaştırılması ve beşeri<br />

sermayenin başta ekonomik büyüme olmak üzere diğer makro değişkenler üzerindeki<br />

etkisinin araştırılabilmesi için beşeri sermayenin ölçülebilir göstergelerle ifade edilmesi<br />

gerekmektedir (Dura, Atik ve Türker, 2004, s.14).<br />

Bununla birlikte beşeri sermayenin ölçülebilirliği konusu yeni değildir. Geçen<br />

yüzyılda Karl Marx ve 20. yüzyılın ortalarında da Joan Robinson ve Luigi Passinetti’ yi<br />

içeren Cambridge iktisatçıları bu konuyla ilgilenmişlerdir. Mulligian ve Sala-i Martin’in<br />

çalışmaları da beşeri sermaye literatürüne, konuyu çok fazla özelleştirmeden bir dönüş<br />

yapılmasını sağlamıştır (Wachtel, 1997, ss. 193 -196).<br />

Bu bağlamda en çok kullanılan beşeri sermaye göstergelerinin başında eğitim,<br />

sağlık ve göçle ilgili göstergeler gelmektedir. Belirtilen bu beşeri sermaye göstergeleri<br />

içinde ise eğitim özel bir önem taşımaktadır. Bunun temel nedeni beşeri sermayeyi<br />

oluşturan diğer bileşenleri ölçmedeki zorluktur. Ayrıca eğitime yapılan yatırımlar ve<br />

harcamalar vasıtasıyla oluşan işgücü, bir ülkenin beşeri sermaye stokunun ölçümü için<br />

kullanılabilecek en gerçekçi göstergelerin başında gelmektedir.<br />

Yukarıda sayılan bu temel beşeri sermaye göstergelerinden eğitimi<br />

çalışmalarında kullanan bilim adamlarının başında Mankiw-Romer-Weil, Ağır-Kar, O’<br />

7


Neill ve Wolff-Gittleman gelmektedir. Mankiw-Romer-Weil çalışmalarında beşeri<br />

sermaye ölçüsü olarak orta öğretime kayıt yaptırmış 15-19 yaş arası nüfusun aktif<br />

nüfusa oranını kullanırken (Mankiw, Romer and Weil, 1992), Ağır-Kar ise eğitim ve<br />

sağlık harcamalarının GSMH içindeki yerini kullanmışlardır (Ağır ve Kar, 2003). O’<br />

Neill ise okullaşma kayıtlarını kullanarak yaptığı eğitim-büyüme ilişkisini inceleyen<br />

yatay-kesit çalışmasında az gelişmiş ülkelerin, sayısal manada okullaşma ve eğitim<br />

alanında, diğer gelişmiş devletlerle olan açığını son zamanlarda giderek kapattığını<br />

tespit etmiştir. Ancak söz konusu ülkelerin hala eğitimden elde ettikleri faydalar<br />

(bilinçli, düşük suç oranı ve siyasi istikrara sahip toplum vb.) açısından gelişmiş<br />

ülkelerin çok gerisinde olduğu gerçeğini de vurgulamıştır (O’Neill,1995). Wolff ve<br />

Gittleman ise hem okula kayıt yaptırma (enrollment) hem de okula gitme (attainment)<br />

temelinde, ilkokul, ortaokul ve üniversite olmak üzere üç eğitim seviyesinin yakınsama<br />

sürecindeki göreceli rollerini veya etkilerini açıklamaya çalışmışlardır (Wollf ve<br />

Gittlman, 1993).<br />

Bu yazarlardan farklı olarak Tuna ve Yumuşak ise beşeri sermayeyi kalkınma<br />

indeksiyle ölçmüşlerdir (Tuna ve Yumuşak, 2002). Beşeri Kalkınma İndeksi uzun ve<br />

sağlıklı bir yaşam, bilgi ve eğitim ile ekonomik olanaklar olmak üzere üç boyuttan<br />

oluşmaktadır. Beşeri Kalkınma İndeksinin birinci boyutu olan uzun ve sağlıklı yaşam,<br />

ortalama yaşam beklentisi ile ölçülmektedir. Bireylerin sağlık ve beslenmeyle ilgili<br />

hizmetler konusunda iyi durumda oldukları ülkelerde, ortalama yaşam süresi diğer<br />

ülkelere göre yüksek olmaktadır. Beşeri Kalkınma İndeksinin ikinci boyutunu oluşturan<br />

bilgi ve eğitim ise okur- yazarlık oranı ve okullaşma oranı ile ölçülmektedir. İyi bir<br />

yaşam sürdürebilmek için gerekli kaynaklara sahip olabilmek, beşeri kalkınmanın<br />

üçüncü boyutunu oluşturmaktadır. Bu boyut beşeri kalkınma indeksinde ortalama gelir<br />

ile ölçülmektedir (Dura, Atik ve Türker, 2004, ss.14-15).<br />

Beşeri sermaye ile ilgili çalışmaların asıl kaynağını eğitim oluşturmakla birlikte,<br />

toplumun sağlık düzeyi de beşeri sermayeyi besleyen ve gelişmesine önemli katkıda<br />

bulunan diğer bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir toplumun sağlık düzeyi ile<br />

ekonomik gelişmişliği arasında yakın ve karşılıklı bir nedensellik ilişkisi bulunmaktadır.<br />

Ekonomik gelişmesini belli bir düzeye getirebilmiş toplumlarda sağlık için ayrılan<br />

kaynaklar arttığı gibi, bireylerin sağlık bilinci de yükselmektedir. Bununla birlikte<br />

8


sağlık düzeyinin gelişimi de ekonomik gelişimi hızlandırmaktadır (Mazgit,2002, s.<br />

405).<br />

Bu göstergeyi çalışmalarında kullananlar arasında Taban (2004), Kalemli-<br />

Ryder-Weil (2000), Bloom-Canning-Sevilla (2004) ve Grossman (1999)’i gösterebiliriz.<br />

Taban ‘ın hazırladığı bildiride Türkiye’de sağlık ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki,<br />

1980-2000 dönemine ait yıllık veriler kullanılarak nedensellik testi ile incelenmiştir.<br />

Sağlık göstergeleri olarak toplam sağlık harcamaları ile doğuşta yaşam beklentisi<br />

verilerinin kullanıldığı çalışmada, doğuşta yaşam beklentisi ile ekonomik büyüme<br />

arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi görülürken, sağlık harcamaları ile ekonomik<br />

büyüme arasında ise herhangi bir nedensellik ilişkisine rastlanmamıştır. Toplam sağlık<br />

harcamaları ile ekonomik büyüme arasında herhangi bir nedenselliğe rastlanılmaması,<br />

bu alana yapılan harcamaların yetersiz ve verimsiz olduğunu göstermektedir.<br />

Dolayısıyla bu harcamaların daha etkin ve verimli alanlarda kullanılması için bu konuda<br />

acil reformlara gereksinim bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır (Taban, 2004).<br />

Kalemli-Ryder-Weil‘ e göre ise, toplumların sağlık durumlarının gelişmiş<br />

olmasının önemli bir sonucu, ortalama hayatın uzunluğudur. Buna göre azgelişmiş<br />

toplumlardaki ortalama ömür gelişmiş toplumlara kıyasla daha kısadır. Sözkonusu bu<br />

olgu beşeri sermaye stokunu önemli ölçüde etkilemektedir. Bu etkileşimin önemli bir<br />

göstergesi, ortalama ömrün uzamasıyla, insanların çalışma sürelerinde ortaya çıkan<br />

ilave süredir. Çünkü ömür uzadıkça insanların aktif olarak üretimde bulunma imkanları<br />

da artmaktadır. Böyle bir olayın beşeri sermaye stokuna etkisi şu manada ortaya<br />

çıkmaktadır: Aktif olarak çalışan her bir insanın beşeri sermaye bağlamında belli bir<br />

yatırıma tabi olduğu kabul edilirse, bu yatırımdan yararlanma süresinin uzaması<br />

yatırımın verimliliğini arttıracaktır. Bu da ömrün uzamasına bağlı olarak çalışma<br />

döneminin uzamasıyla gerçekleştirilecektir (Kalemli-Ryder-Weil, 2000).<br />

Grossman ise ilk defa sağlık sermayesinin tek iktisadi sermaye biçimi olduğunu<br />

iddia etmiştir. Çünkü ona göre sağlık sermayesi ve beşeri sermaye birbirinden farklı<br />

özellikler taşıyan iki ayrı değerdir. Bu farklılığın en önemli yanı ise, beşeri sermayenin<br />

sadece kişilerin piyasalardaki üretkenliğini etkilemesi iken, sağlık sermayesinin kişinin<br />

mal ve para edinme zamanının miktarını da belirlemesidir (Grossman, 1999).<br />

9


Sağlık konusunda oldukça önemli çalışmalar yapan Bloom, Canning ve Sevilla,<br />

bu çalışmalarında da toplumun sağlık düzeyindeki yetersizliklerin etkilerinin en az<br />

makro düzeyde görüldüğü gibi, mikro düzeyde de yoğun bir şekilde yaşandığını iddia<br />

etmişler ve sağlık harcamalarının toplum üzerindeki etkilerini eğitim harcamalarıyla<br />

birlikte değerlendirmişlerdir. Onlara göre ömrün kısalığı, kişilerin aktif olarak<br />

çalışabilme sürelerini düşürerek bir yandan emek arzını daraltırken öte yandan eğitimin<br />

toplam verimliliğini büyük ölçüde düşürmektedir. Böylelikle eğitime yapılan yatırımın<br />

sosyal ve kişisel getirisi azaldığı için cazibesi kalmamakta, bu da beşeri sermaye<br />

birikimini azaltmakta ve buna bağlı olarak genel manada kişilerin verimliliği<br />

zayıflamaktadır. Öte yandan ortalama ömrün uzaması, hem eğitimin maliyeti-getirisi<br />

ilişkisini pozitif yönde etkilemekte, hemde ülkelerin çalışabilir işgücü miktarını<br />

arttırmaktadır (Bloom, Caning ve Sevilla, 2004).<br />

Beşeri sermaye birikiminde, eğitimin ve toplumun sağlık düzeyinin yanında,<br />

genç ve dinamik bir nüfus yapısı ile beşeri sermaye göçü de önemli bir role sahiptir.<br />

Sağlıklı bir toplum yapısı, hem eğitimin verimliliğini arttırma açısından, hem de beşeri<br />

sermayeden daha uzun süre yararlanabilme yönünden önemli katkı sağlamaktadır. Genç<br />

ve dinamik bir nüfus yapısı ise, beşeri sermaye için diğer önemli bir kaynaktır. Çünkü<br />

ülke nüfusunun ağırlıklı olarak gençlerden oluşması, eğitim verilebilecek ve<br />

çalışabilecek kişi sayısının çokluğu anlamına gelmektedir. Bu da ilgili ülkenin beşeri<br />

sermaye stoğuna önemli katkı yapmaktadır. Başka ülkelerden kişilerin çalışmak ve<br />

eğitim almak amacıyla gelmesi veya bizim ülkemizden başka ülkelere gitmesi, beşeri<br />

sermayenin göçünde çok etkili olan sebeplerin başında gelmektedir. Bunun yanında, iş<br />

bulma imkanlarının çokluğu, ücretlerin yüksekliği, iş ortamının uygunluğu ve okuma<br />

fırsatlarının bolluğu beşeri sermayenin göçünde etkili olan diğer sebepler arasında<br />

gösterilebilir. Hatta azgelişmiş ülkelerdeki politik baskıların yoğunluğu, bu ülkelerden<br />

gelişmiş ülkelere olan beyin göçünde oldukça önemli bir paya sahiptir (Eakın, Lovely<br />

ve Tosun, 2000, s.20).<br />

Özellikle gelişmiş ülkelerin sıkça başvurdukları önemli bir kaynak olan ve<br />

mevcut beşeri sermayenin nispeten getirisinin az olduğu ülkelerden, daha yüksek<br />

getirisi olan ülkelere çekilmesi olarak tanımlanan beyin göçünü (Karagül, 2002, s.76)<br />

çalışmalarında kullanan önemli araştırmacılar arasında Becker-Ichino-Peri (2001), Ben-<br />

Gad (2003), Tansel ve Güngör (2004) ve Wong ve Yip (1999) gelmektedir. Becker-<br />

10


Ichino-Peri çalışmalarında, 1990’lı yılların İtalya’sında toplam göç edenlerin oranının<br />

sabit kalmasına rağmen, göç yoluyla artan oranda bir beşeri sermaye kaybı yaşandığını<br />

belirtmişlerdir. Bunu da ülkeden ayrılan eğitimli kişilerin sayısının göç eden toplam kişi<br />

saysına göre artış göstermesine bağlamaktadırlar. Bunun sonucu olarak da, 1990’ların<br />

ortalarından itibaren göç edenlerin ortalama beşeri sermayeleri İtalya’ da yaşamayı<br />

tercih eden insanların ortalama beşeri sermayelerinden daha büyük olmaktadır.<br />

Şimdilerde ise İtalya’da bir kolejde okuyup mezun olanların %3 ile %5’i arasında bir<br />

oranı yurdışına gitmeyi tercih etmektedir (Becker-Ichino-Peri, 2001).<br />

Ben-Gad ‘ın çalışmasında ise Amerika’daki göç sorunundan bahsedilmiştir. Bu<br />

çalışmaya göre Amerika’da sıkı göç politikaları uygulanmasına rağmen göçle ilgili<br />

olarak duyulan temel endişe, ülkelerine son zamanlarda gelen düşük eğitim ve beceri<br />

düzeyine sahip göçmenlerin sayısındaki artıştır. Bu endişelerin sonucu olarak da eğitim<br />

ve beceri seviyesi düşük olan bu göçmenlerin Amerikan ekonomisini ve yerli Amerikan<br />

halkının ekonomik refahını olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir (Ben-Gad,<br />

2003).<br />

Tansel ve Güngör’ ün çalışmalarında ise Türkiye’ den yurt dışına gerçekleşen<br />

beyin göçü üzerinde durulmuştur. Çalışma 2002 senesinin ilk yarısında gerçekleştirilen<br />

bir anket uygulamasının sonuçlarına dayanmaktadır. Anketin hedef kitlesi, yurtdışında<br />

öğrenimlerini sürdüren lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile üniversite<br />

eğitimli işgücü olarak belirlenmiştir. Anketlerden elde edilen verilerle, çalışan<br />

profesyonellerin ve öğrecilerin Türkiye‘ ye geri dönme olasılıkları ve nedenleri<br />

hakkında kestirimler yapılmıştır. Genellikle yutdışında kazanılan yüksek maaşlar, beyin<br />

göçünün en önemli nedenlerinden biri olarak görülmesine rağmen, bu çalışmada<br />

beklenenin aksine yurt dışında çalışanların Türkiye’ ye geri dönmeme kararında yurt<br />

dışındaki yüksek gelirler istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Ayrıca yurt dışında<br />

çalışanların Türkiye’ye dönmeme kararındaki en önemli itici nedenlerden biri ise<br />

Türkiye’deki ekonomik ve siyasi istikrarsızlık olmuştur (Tansel ve Güngör, 2004).<br />

Göç konusuyla ilgili son olarak ele alacağımız çalışma ise Wong ve Yip (1999)’<br />

e aittir. Bu çalışmada beyin göçünün, büyüme, eğitim ve gelir dağılımı üzerindeki<br />

etkilerine bakılmıştır. Çalışmada beyin göçünün ekonomik büyümeye zarar verdiği<br />

gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca eğer başlangıç seviyesindeki beşeri sermaye birikimi<br />

11


göreceli olarak düşükse, bu durum göç etmeyenlerin gelirlerini ve faydalarını olumsuz<br />

yönde etkileyebilecektir. Ama hükümet bu beyin göçünün zarar verici büyüme etkilerini<br />

azaltabilmek için, eğitime daha fazla yatırım yapmayı tercih edebilir (Wong ve Yip,<br />

1999).<br />

Görüldüğü gibi aslında beşeri sermayeyi ölçmek için kullanılan göstergeler çok<br />

çeşitli olmasına rağmen, kullanılan bu göstergeler karşılaştırıldığında temel olarak<br />

beşeri sermayenin eğitim düzeyi, sağlık şartları ve hayat standardını temsil eden<br />

göstergelerle (verimlilik büyümesi: istihdam oranı, işsizlik oranı vb. ve ekonomik<br />

büyüme: yatırımlar (fiziki ve beşeri) ve tasarruf) (Rosen,2003) ölçüldüğü ortaya<br />

çıkmaktadır. Bu göstergelerin ölçüm için kullanılmasının temel nedeni ise, toplumların<br />

kalkınmasında önemli bir unsur olan insan unsurunun iyi bir eğitim düzeyine, sağlıklı<br />

bir yaşama ve yüksek bir hayat standardına sahip olması gerektiği düşüncesidir (Dura,<br />

Atik ve Türker, 2004,s.15).<br />

1.1.3. Literatür Taraması<br />

Bu bölümde ise 1960’lı yıllardan günümüze doğru uzanan bu önemli süreçte,<br />

beşeri sermayenin teoride güçlü bir yer kazanmasına neden olan araştırmacıların<br />

görüşlerine yer verilmiştir.<br />

Beşeri sermayenin büyüme ve gelişme literatüründe önemli bir yere gelmesinde,<br />

özellikle 1960 ve 1990 arası dönemin büyük bir katkısı olmuştur. Bu döneme kadar<br />

gerek büyüme gerekse gelişme teorilerinde hak ettiği yeri bulamayan beşeri sermaye,<br />

neo-klasik iktisada dayanan beşeri sermaye yaklaşımlarıyla birlikte önem kazanmaya<br />

başlamış ve içsel büyüme teorileriyle de neo-klasik temele dayanan modellerin<br />

eksiklikleri tamamlanarak beşeri sermayenin literatürdeki yerinin bir kere daha<br />

sağlamlaşmasına yardımcı olunmuştur.<br />

Bu dönemde literatüre katkı yapan önemli iktisatçıların başında Barro<br />

gelmektedir. Yazar Barro “Human Capital and Growth in Cross-Country Regressions”<br />

(Yatay Kesit Regresyonda Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme) adlı makalesinde<br />

12


insan kaynağının ekonomik büyümeye etkisi üzerine çok önemli bilgiler vermektedir.<br />

Bunu yaparken de 100 ülkeye ait 1960-1995 dönemi verilerini kullanmıştır. Bu<br />

çalışmadan elde ettiği sonuçta erkeklerin ortaokul ve lise seviyesinde okula gitme<br />

yıllarıyla büyüme arasında pozitif bir ilişki bulunurken, bayanlar için bu eğitim<br />

seviyelerinde okula gitme yılı ile büyüme arasında önemli bir etki bulunmamıştır. Yine<br />

aynı çalışmada eğitimin kalitesini ölçmek için uluslar arası karşılaştırılabilir sınavların<br />

sonuçları kullanılmıştır. Ulaşılan sonuçta bilim testlerine ait skorlar büyümeyle pozitif<br />

ilişkili, okuma üzerine testlerin skorları ise büyümeyle ilişkisiz bulunmuştur (Baro,<br />

1998).<br />

1993 yılında Barro ve Lee, 1960-1985 yıllarını kapsayan 129 ülkeye ve 25 yaş<br />

ve üzeri nüfusa ait tamamlanmış okul yılı verilerini kullanarak, eğitimin büyümeye<br />

katkısını tahmin etmişlerdir. Sonuçta, ilkokul seviyesinde, hem erkek hem de bayanların<br />

toplam okula gitme yılları ile büyüme arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunurken,<br />

ortaokul ve yüksek eğitimde bayanların büyümeye katkısı pozitif ve anlamlı iken<br />

erkeklerin ise anlamsız çıkmıştır (Barro ve Lee, 1993).<br />

2001 yılında güncelleştirilen çalışmada, 1960-1985 dönemi için 129 ülkeye ait<br />

veriler 1960-2000 dönemini ve 142 ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Burada<br />

hem 15 hem de 25 yaş üzeri nüfusun eğitime katılma oranları gösterge olarak<br />

kullanılmış ve eğitimin ekonomik büyümeye katkısı hem genel eğitim seviyeleri hem de<br />

özel eğitim seviyeleri için araştırılmıştır. Bulunan sonuçlar bundan önce 1993 yılında<br />

bulunan sonuçlara paralel olmuştur (Barro-Lee, 2001).<br />

Mulligian ve Salai-Martin toplam beşeri sermayeyi ölçmek için hazırladıkları<br />

makalelerinde 1940-1990 dönemi için ABD’ye ait verileri kullanarak, beşeri sermaye<br />

ölçümüne yönelik farklı indeksler oluşturmuşlar ve oluşturdukları bu indekslerin her<br />

birinin sonucunun birbirinden farklı olduğunu görmüşlerdir. Bu araştırmanın sonucunda<br />

da ortalama okul yılı göstergesinin, mevcut büyüme teorilerine ilişkin yapılan ampirik<br />

çalışmalarda yanıltıcı olacağını iddia etmişlerdir (Mulligian, ve Sala-i Martin, 2000).<br />

Nelson ve Phelps, bir ülkenin çok fazla beşeri sermayeye sahip olması<br />

durumunda, bu ülkenin başka bir yerde yapılan icatları, kolayca adapte etmeye meyilli<br />

olduğunu ifade etmişlerdir. Buradan şu sonuç çıkar; taklitçinin ülkesindeki beşeri<br />

13


sermayenin fazlalığı teknoloji lideri ülkelerin teknolojilerinin daha kolay adapte<br />

edilmesini sağlar. Bu da taklitçinin ülkesinin daha hızlı bir büyüme oranına sahip<br />

olmasına neden olur (Nelson ve Phelps, 1966).<br />

Becker, Murphy, Tamura büyük orandaki beşeri sermaye stokunun, ücretleri<br />

arttıracağını, fakat bununda çocuk yetiştirmenin maliyetini yükselteceği kanaatini<br />

taşımışlardır. Çocuk yetiştirmenin maliyetinin, mal ve yeni beşeri sermaye üretmek<br />

kadar getirisinin artmayacağı ifade edilmiştir. Büyük miktardaki beşeri sermaye, aileleri<br />

düşük oranda doğurgan olmaya teşvik ettiği gibi çocuk başına yapılan beşeri sermaye<br />

yatırımlarının da artmasına neden olur ve büyük orandaki beşeri sermaye stoku yüksek<br />

oranda ekonomik büyümeye neden olur (Becker, Murphy ve Tamura, 1990).<br />

Lucas’a göre ise büyümenin ana motoru beşeri sermaye birikimidir (bilgi) ve<br />

ülkeler arası yaşam standardı farklılıklarının temel sebebi de beşeri sermayedeki<br />

farklılıklardır (Lucas, 1993).<br />

Ayrıca Lucas geliştirdiği üç modelde;<br />

• Fiziki sermaye ve teknolojinin önemini vurgulayan model,<br />

• Eğitim aracılığıyla beşeri sermayenin önemini vurgulayan model,<br />

• Yaparak öğrenme kanalıyla beşeri sermayenin önemini vurgulayan model,<br />

içsel büyümenin başka kaynakları olmadığını vurgulamıştır (Lucas, 1988).<br />

Romer 1990 yılında Rivera-Batiz ile yaptığı “Economic Integration and<br />

Endogenous Growth”(Ekonomik Entegrasyon ve İçsel Büyüme) adlı çalışmada ve tek<br />

başına yaptığı “Endogenous Technological Change”(İçsel Teknolojik Değişim) adlı<br />

çalışmada, teknolojik gelişme ile oluşturulan yeni fikirlerin ve ürünlerin üretilmesinde<br />

son derece önemli olan araştırma sektörü için temel girdinin beşeri sermaye olduğunu<br />

belirtmişlerdir. Bunun anlamı şudur; yüksek beşeri sermaye stokuna sahip ülkeler daha<br />

çok büyümeye eğilimlidir. Ayrıca teknolojik değişimle ilgili yapılan çoklu ülke<br />

modellerinde yeni düşüncelerin ve bilgilerin ülkeler arası yayılma hızları da son derece<br />

önemlidir (Rivera-Batiz ve Romer, 1990; Romer, 1990, ss. 71-102).<br />

14


1989 yılına ait “Human Capital and Growth: Theory and Evidence” adlı<br />

çalışmasıyla, Romer içsel büyüme teorisinde beşeri sermayenin önemine ilişkin bir<br />

vurgu yapmıştır ve çalışma iki önemli soruya dikkat çekmiştir:<br />

• Eğitim ve tecrübe gibi ya da bilgi ve bilim gibi görünmez varlıklar arasındaki<br />

fark nedir?<br />

• Bilim ve bilgi gerçekten üretimi nasıl etkiler?<br />

Bu çalışmadan elde edilen sonuçlardan biri, okur-yazarlık gibi başlangıç<br />

seviyesine ait bir değişkenin büyümeyle ilişkisinin anlamlı ve önemli bulunmasıdır.<br />

Makalenin temel ampirik sonucu ise, büyümenin yatırım veya diğer değişkenler<br />

üzerindeki etkisini ölçmeye çalışan yatay kesit bir regresyonda okur-yazarlık oranının<br />

ek bir açıklama gücüne sahip olmadığıdır. Ama modelle uyumlu olarak başlangıç<br />

seviyesi okur-yazarlık oranı, yatırım oranlarını ve dolaylı olarak büyüme oranlarını<br />

tahmin etmeye yardımcı olmaktadır (Romer, 1989b).<br />

Özellikle uzmanlaşma, artan getiriler gibi farklı uzmanlaşma alanlarına yönelen<br />

Romer, “Growth Based on Increasing Returns Due to Specialization” (Uzmanlaşmadan<br />

Kaynaklanan Artan Getirilere Dayanan Büyüme) adlı çalışmasında uzmanlaşmadan<br />

kaynaklanan artan getirileri modellemeyi denemiştir (Romer, 1987).<br />

En önemli beşeri sermaye yatırımlarından biri olarak kabul ettiğimiz eğitimin<br />

getirileriyle ilgili 1950’li yıllardan beri çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuda sık sık<br />

çalışma yapan ve çalışmaları sürekli güncelleyen isimlerden biri de Psacharopoulos’dur.<br />

Psacharopoulos 1995 yılındaki çalışmasında (The Profitability of Invesment in<br />

Education: Concepts and Methods), ilköğretimin, orta öğretim kendisinden sonra<br />

gelmek üzere, en fazla faydalı eğitim yatırımı olduğunu söylemiştir. Orta öğretimin<br />

faydasının düşmesinin nedeni, ilköğretimin başka öğretimle karşılaştırılınca maliyetinin<br />

düşük olması ve ilköğretim mezunu ile hiç okula gitmemiş kimse arasında üretkenlik<br />

bakımından muazzam bir farkın bulunmasıdır. İlköğretim mezunlarının üretkenliği<br />

yalnızca onların kazançlarıyla bulunmaz, bunun yanında erken fiziki üretim, eğitim<br />

üretimi olarak da hesaplanır (Psacharopoulos,1995).<br />

15


Tablo 1.1. Bölgelere Göre Eğitimin Ortalama Getirisi<br />

(Yüzde)<br />

Kamu Kamu Kamu Özel Özel Özel<br />

BÖLGE P S H P S H<br />

Asya 16,2 11,1 11,0 20,0 45,8 18,2<br />

Avrupa/Ortadoğu/Kuzey<br />

Afrika*<br />

15,6 9,7 9,9 13,8 13,6 18,8<br />

Latin<br />

17,4 12,9 12,3 26,6 17,0 19,5<br />

Amerika/Karabyan<br />

OECD 8,5 9,4 8,5 13,4 11,3 11,6<br />

Alt Sahra Afrikası 25,4 18,4 11,3 37,6 24,6 27,8<br />

Dünya 18,9 13,1 10,8 26,6 17,0 19,0<br />

Kaynak: Psacharopoulos tarafından “Return to Invesment in Education A Further Update” adlı<br />

makalesinde ülkelerin bulunabilen en son verilerine dayanarak 2001 yılında oluşturulmuştur (s13).<br />

* OECD’ye üye olmayan ülkeler<br />

P: primary (ilkokul)<br />

S: secondary (ortaokul)<br />

H: higher (yüksek eğitim)<br />

Ayrıca Psacharopoulos kadınlar için yapılan eğitim harcamalarının erkeklerden<br />

daha fazla bir getiriye sahip olduğunu belirtmiş ve bunu da daha fazla eğitim görmüş<br />

kadının, yüksek bir iş gücüne katılma oranı olmasına bağlamıştır.<br />

Tablo 1.2. Cinsiyet İtibariyle Eğitimin Getirisi (Yüzde)<br />

Eğitim düzeyi Erkek Kadın<br />

İlk 20,1 12,8<br />

Orta 13,9 18,4<br />

Yüksek 11,0 10,8<br />

Genel 8,7 9,8<br />

Kaynak: Psacharopoulos,G. Ve H.A. Patrinos (2002) ”Returns to Invesment in Education A Further<br />

Update”,s15.<br />

Bu geniş beşeri literatürde önem kazanan diğer konuların başında beşeri sermaye<br />

yakınsaması ve beşeri sermayeye bağlı gelir yakınsaması konusu gelmektedir. Örneğin<br />

Tamura 1991 yılında yazdığı makalesinde, beşeri sermayeye yapılan yatırımların<br />

dışsallığı sayesinde, düşük beşeri sermayeye sahip bireylerin, yüksek beşeri sermayeye<br />

sahip bireylere göre daha hızlı gelişebileceklerini söylemektedir (Tamura ,1991).<br />

Yakınsama konusunda çalışma yapan diğer önemli araştırmacıların başında,<br />

O’Neill ve Goetz & Hu gelmektedir. O’Neill 1995 yılında yazdığı “Eğitim ve Gelir<br />

16


Büyümesi” adlı makalesinde hangi seviyeye kadar hangi beşeri sermaye yakınsama<br />

modelinin, ülkeler arasındaki gelir eşitsizliklerini açıkladığını bulmaya çalışmıştır.<br />

Bunu yaparken de geliri üç parçaya ayırmıştır:<br />

• Bir parça eğitim düzeyine bağlıdır.<br />

• Bir parça eğitimin getirisini yansıtmaktadır.<br />

• Bir parça da artık terimdir.<br />

Daha sonra da bunların her birinin gelir dağılımındaki eşitsizliklere katkısı<br />

hesaplanmaya çalışılmıştır. Gelişmiş ülkeler arasında, eğitim düzeylerindeki<br />

yakınsamanın gelir dağılımı eşitsizliklerinde azalmaya yol açtığı bulunmuştur<br />

(O’Neill,1995).<br />

Goetz ve Hu’nun çalışmasında ise, günümüz çalışmalarında, beşeri sermayenin<br />

büyüme etkilerinin ihmal edilmesi durumunda, gelirin yakınsama hızının ve beşeri<br />

sermayenin ekonomik büyümeye katkısının eksik tahmin edileceğini iddia etmişlerdir<br />

(Goetz ve Hu, 1996).<br />

Beşeri sermaye literatüründe beşeri sermayeye farklı bakış açıları kazandıran<br />

araştırmacılardan biri olan Becker’in beşeri sermaye konusunda yapmış olduğu sayısız<br />

çalışmalardan en önemlilerinden olduğu düşünülen birkaç çalışması da burada<br />

özetlenecektir.<br />

İlki 1985 yılında yazılan “Human Capital, Effort and the Sexual Division of<br />

Labor” (Beşeri Sermaye, Çaba ve İşgücünün Cinsiyete Göre Ayırımı) adlı çalışmasıdır.<br />

Becker bu çalışmasında çocuk bakımı ve ev işlerinin, diğer ev faaliyetlerinden ve boş<br />

zamandan daha fazla çaba harcanmasını gerektiren aktiviteler olduğu için, piyasada aynı<br />

saati çalışan bayanların, aynı saati çalışan erkeklere göre, daha az çaba sarf ettiklerini<br />

söylemektedir. Böylece aynı saatleri çalışmalarına rağmen evli bayanlar, evli erkeklere<br />

göre daha az kazanmaktadırlar. Yani evli bayanların çocuk bakımı ve ev işleriyle ilgili<br />

sahip oldukları sorumluluklar, erkekler ve kadınlar arasında hem mesleki hem de<br />

kazançlar konusunda farklılıkların oluşmasına neden olmaktadır (Becker, 1985).<br />

17


Becker ve Tomes tarafından 1986 yılında hazırlanan çalışmada ise (Human<br />

Capital and the Rise and the Fall of Families) (Beşeri Sermaye, Ailelerin Yükselişi ve<br />

Düşüşü) kazançların, gayrimenkullerin ve tüketimin anne ve babadan çocuklarına ve<br />

torunlarına geçişini anlatan bir model geliştirilmiştir. Model, çocuklarının refahlarıyla<br />

ilgilenen ailelerin fayda maksimizasyonunu varsaymıştır. Bu nesiller arasındaki<br />

hareketliliğin derecesi de, farklı nesillerdeki tüketim ve yatırım fırsatlarından meydana<br />

gelen fayda maksimizasyonu ile farklı şans çeşitleri arasındaki etkileşim tarafından<br />

belirlenmektedir. Konuyla ilgili yapılan regresyonlar sonucunda, zengin ülkelerdeki<br />

gelir avantajlarının daha hızlı olduğu ve ataların hemen hemen bütün kazanç avantajları<br />

veya dezavantajlarının üç nesilde silineceği bulunmuştur (Becker, 1986).<br />

1976 yılında Becker ve Tomes tarafından yapılan “Child Endowments, and the<br />

Quantity and Quality of Children” adlı çalışma, sosyal ilişkiler ve çocukların niteliğini<br />

arttırmaya yönelik faaliyetlere olan talebe ilişkin farklı bir açıklama getirmiştir. Bu<br />

açıklamalarda anne ve babanın tüketim tercihleri çocukların tüketimlerine, okula<br />

yapılan kamu harcamalarına ve genetik kalıtıma dayandırılmaktadır. Becker ayrıca<br />

sosyal etkileşimin, çocuğun eğitim kalitesine olan talebin gelir esnekliğine ilişkin<br />

gözlemlenebilen yüksek esnekliği de açıkladığını göstermiştir (Becker ve Tomes,1976).<br />

Becker’ın ele alacağımız son çalışması ise burada anlatılan diğer çalışmalarıyla<br />

da bağlantılı olan “A Theory of Social Interactions” (Sosyal Etkileşimin Teorisi)’ dir.<br />

Bu çalışmada, ekonomik teorinin basit araçları kullanılarak, bazı insanların<br />

davranışlarıyla diğer insanların bazı davranışları arasındaki etkileşim bulunmaya<br />

çalışılmıştır.<br />

Analizin temel kavramı olarak tanımlanan ve kişinin kendi geliriyle parasal<br />

değerine yönelik değerlerinin toplanmasıyla elde edilen sosyal gelir, yazar tarafından<br />

sosyal çevre olarak adlandırılmıştır. Sosyal gelir kavramı, çeşitli harcamalardaki gelirin<br />

farklı kaynaklarını ve farklı fiyatlardaki değişimleri açıklamak için kullanmıştır.<br />

Aynı zamanda aynı ailedeki bireyler arasındaki sosyal etkileşimde büyük bir ilgi<br />

alanı olmuştur. Örneğin cinsiyete veya yaşa göre değil, bir birey olarak tanınan ailenin<br />

reisi, satın alma gücü paritesini ailenin tüm bireylerine aktarmaktadır. Çünkü burada<br />

hem kendi hem de ailesinin refahını dikkate almaktadır. Makalenin genel sonucu olarak<br />

18


da, kişilerin ailelerinin arasındaki ilişkilerin bilinmesiyle nesillerin ekonomik ve sosyal<br />

durumlarıyla ilgili bir genelleme veya sabit bir açıklamaya gidilemeyeceği yargısına<br />

ulaşılmaktadır (Becker, 1974).<br />

Bu görüşlerden çıkan genel sonuç, beşeri sermayenin gerek büyüme konusunda<br />

gerekse kalkınma konusunda temel bir rol oynadığı ve meydana getirdiği etkinin de,<br />

geleneksel üretim faktörleriyle açıklanamayan etkinin büyük bir kısmını açıklayarak,<br />

büyümeye ve kalkınmaya pozitif katkıda bulunduğu yönündedir.<br />

1.1.4.Beşeri Sermaye Kavramının Gelişimi Ve Büyüme Teorilerinde Beşeri<br />

Sermayeye Bakış<br />

1.1.4.1.Klasik Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye<br />

İktisat biliminin bundan 230 yıl önce Adam Smith ile başladığı varsayılmaktadır.<br />

Bu geçen süre içinde nitelikli emek ve teknolojik yeniliklerin iktisadi düşünce içindeki<br />

konumunun ne olduğu ve nitelikli emek ve teknoloji kavramına nasıl bakıldığı önemli<br />

bir uğraşı alanı olmuştur.<br />

Klasik iktisat okulunun başlangıcı olarak Adam Smith’ in 1776 tarihinde<br />

yayınlanan “Ulusların Zenginliği” adlı eserini göstermek doğru kabul edilebilir. Ayrıca<br />

Adam Smith’ e ek olarak, David Ricardo, Jean B. Say, John Stuard Mill, Jeremy<br />

Bentham, Thomas Malthus gibi filozoflar da modern iktisat biliminin temellerine ilk<br />

katkı yapan kişiler olmuşlardır (Foley, 1999, ss.4-147; Özel, 2002, s.147).<br />

Bu iktisatçılar arasında klasik iktisadın temelini oluşturan görüşlere sahip olan<br />

ve iktisat biliminin kurucuları arasında sayılan Adam Smith’ e göre, emek ülkelerin<br />

zenginliğini (servetini) yaratan başlıca sermayedir. Bir ülkede refahın en belirleyici<br />

işareti, o ülkedeki insanların sayısındaki artıştır (Smith, çevirenler Ayşe Yunus ve<br />

Mehmet Bakırcı, 1997, s.67). Adam Smith bir ülkenin vatandaşlarının kullanılabilir ve<br />

kazanılmış yeteneklerini o ülkenin sabit sermayesinin bir parçası olarak görür. Hatta<br />

Ona göre bir insanın yetenekleri, bir maliyeti olan ve kar getiren bir makine gibi<br />

düşünülebilir (Teixeira, 2002, s.3; Schultz, 1971, s.27).<br />

19


Smith’ in Ulusların Zenginliği isimli eserinde eğitim ile ekonominin temellerini<br />

attığı ifadeler yer almaktadır. Smith’ e göre bireylerin aldıkları eğitim harcamayı<br />

gerektirir. Yapılan bu harcamalar ve neticesinde elde edilen birikim de sermaye<br />

birikiminden başka bir şey değildir ve bu birikimden sadece o birey değil yaşadığı<br />

toplumda faydalanır (Çanakçı ve Tutar, 2006, s.3). Yine Smith’ e göre bir bireyin<br />

eğitimi, gelecekte getirisi olan bir çeşit yatırım gibi görülebilir (Gürak, 2003, s.5).<br />

Üretim olanaklarını belirlemede, Smith eğitimin önemi kadar işgücü<br />

bölüşümünün, yaparak öğrenmenin ve beceri şekillenmesinin de önemini vurgulamıştır<br />

(Sen, 1997, s.1959-1961) ve: “Gerçekte insanlar arasında doğal olarak bulunan yetenek<br />

farklılığı sandığımızdan çok daha azdır; ve değişik mesleklerden insanları ayırt eder<br />

görünen çok farklı yetenekler, çoğu zaman işbölümünün nedeni olmaktan çok<br />

sonucudur. Birbirine hiç benzemeyen insanlar arasındaki fark, örneğin bir filozofla basit<br />

bir sokak hamalı arasındaki fark, pek o kadar yaratılıştan değil, alışkanlık, gelenek ve<br />

eğitimden kaynaklanıyor gibi görünmektedir. Bu iki insan doğduklarında ve<br />

yaşamlarının ilk altı ya da sekiz yılında, belkide birbirlerine çok benziyorlardı, ne ana-<br />

babaları ne de oyun arkadaşları bu ikisinin arasında dikkat çekici bir fark<br />

görememişlerdir” diyerek de bu konu hakkındaki düşüncelerini bir kere daha belirgin<br />

şekilde eserinde yazılı olarak ifade etmiştir (Smith, çevirenler Ayşe Yunus ve Mehmet<br />

Bakırcı, 1997, s. 27).<br />

Smith’ in ülkelerin zenginliğinin temelinde yattığını ileri sürdüğü işbölümü de,<br />

zihinsel emeğin bir ürünü, sonucuydu. İşbölümü bireyin yeteneklerini, yaratıcılığını,<br />

ustalığını, muhakeme yeteneğini ortaya çıkararak ve geliştirerek, işgücü verimliliğinde<br />

artış sağlayarak, beşeri faktörün kalitesinde gelişmeye yol açmakta ve böylece meydana<br />

gelen beşeri sermaye ile fiziki sermaye arasında tamamlayıcılık ilişkisi oluşmaktadır<br />

(Türker, 2000, ss.46-48). Bu tamamlayıcılık ilişkisi 1962 yılında Grilliches tarafından<br />

hazırlanan “Üretim Fonksiyonunda ve Büyüme Muhasabesinde Eğitimin Rolü Üzerine<br />

Notlar” adlı çalışmasında da ortaya konulmuştur (Grilliches, 1962, ss. 71-115).<br />

Klasik çağda beşeri unsurun sermaye olarak ele alınmasında ilk önemli katkıyı<br />

yapan ve işbölümü sonucu ortaya çıkan verimlilik artışının aslında zihinsel emekten<br />

kaynaklandığını vurgulayan Smith maalesef, bundan öteye gidip ortaya zihinsel emek-<br />

20


üyüme ilişkisi üzerine kurulu bir büyüme teorisi üretememiştir. Ama gene de içinde<br />

bulunduğu ortama göre bu konuda önemli katkıları olmuştur.<br />

Klasik iktisatçılar arasında büyüme kuramına önemli katkı yapan iktisatçılardan<br />

bir diğeri de Ricardo’ dur. Ricardo, Smith gibi milli gelirin kaynaklarını değil, milli<br />

gelirin üretim faktörleri arasında nasıl dağıtıldığını araştırmıştır (Dinler,2001, ss. 262-<br />

272; Dinler,2002, ss. 434 -442).<br />

Ricardo zamanında İngiltere’ de yatırımlar sayesinde sanayi üretimi ve istihdamı<br />

hızla artmaktaydı. Teknolojik yenilikler kapitalistler için sürekli yeni kar olanakları<br />

yaratıyordu. Ancak Ricardo da, büyüme ile “yeni” teknolojiler arasında bir ilişki kurma<br />

denemesine girişmedi. Oysa Ricardo teknolojik yenilikler sayesinde sanayide artan<br />

verimler yasasının geçerli olduğuna inanıyordu. Buna rağmen bu ilişkiyi gösterme<br />

çabasına girmemesini kendisinin öncelikli olarak daha başka şeyleri ispatlama çabasına<br />

girmesine bağlayabiliriz. Örneğin, Ricardo bir yandan Smith’ in modelinde gördüğü<br />

eksiklikleri eleştirirken, bir yadan da daha tutarlı bir değer/fiyat kuramı oluşturmaya<br />

çalışıyor, ölçüm yapabilmek amacıyla kendi değeri “değişmeyen” bir değer arıyordu<br />

(Ricardo, 1821, ss. 8-38). İlgi duyduğu konulardan biri olan rant kuramıyla, toprak<br />

sahiplerinin uzun dönemde gelir dağılımında daha avantajlı olduklarını göstermeye<br />

çalışıyordu (Ricardo, 1821, ss.39-50). Sanayi sektöründe yeni teknolojilerden<br />

kaynaklanan artan verimlerin tarım için geçerli olmadığını ve uzun dönemde<br />

ekonominin tümünde “azalan verimler yasasının” geçerli olacağını ve eninde sonunda<br />

ekonomik büyümenin duracağını iddia edecek kadar olumsuz düşünerek teknolojik<br />

yeniliklerin etkisini küçümsemiş oluyordu (Gürak, 2003, s.5).<br />

Ricardo, klasik iktisada bu kadar önemli katkılar yapmasına rağmen, yeni<br />

teknolojiler gibi, nitelikli emek kavramı ve büyümeye katkısı da Ricardo’ nun<br />

modelinde gereken yeri ve ilgiyi bulamamıştır.<br />

Smith gibi düşünen H. Von Thünen de, insanlara uygulanan sermaye kavramının<br />

insanların değerini azaltmadığı ve onurlarını, özgürlüklerini zedelemediğini iddia<br />

ederek, tam aksine, sermaye kavramının insanlara uygulanmamasının, özelikle harp<br />

zamanında çok tehlikeli olacağını belirtmiştir. Von Thünen kitabında bu konudaki<br />

fikirlerini şöyle açıklamaktadır: “Muharebede bir topu kurtarmak için yüz insan,<br />

21


hayatlarına mal olacak olsa dahi feda edilir, çünkü bir top kamu kaynaklarından<br />

yapılacak harcamalarla satın alınır, buna karşılık insanlar sadece bir kararname ile<br />

askere alınabilirler” (Schultz, 1971, s. 27).<br />

Bu dönemin diğer önemli isimlerinden biri olan Irwing Fisher, oldukça soyut<br />

olan sermaye teorisinde, sermayenin beşeri unsurunu incelemiştir ve beşeri sermayeyi<br />

geniş bir anlamda tanımlamasına rağmen sermaye kavramının insanlara uygulanmasının<br />

uygun olmadığı fikir akımını benimsemiştir (Schultz, 1971, s. 27).<br />

1.1.4.2. Marxist Büyüme Teorisinde Beşeri Sermaye<br />

Schumpeter öncesi döneme baktığımızda önde gelen iktisatçılar arasında<br />

teknolojik değişime özel önem veren biri olarak Marx’ ı görürüz. Marx’ ı daha çok<br />

ilgilendiren konu, teknolojik değişimin büyümeye etkisi değil, artı değeri yaratan ve<br />

çoğaltan koşullardır (Marx, 1986, ss.165-524).<br />

Bu ise Marksist yazında üretken olan ve üretken olmayan emeğin nasıl ayırt<br />

edileceği konusunu gündeme getirmiştir. Marx’ da üretken emeğin statüsü biraz<br />

farklıdır. Marx’ ın tanımı, kapitalist üretimin yalnızca bir emek süreci olmayıp aynı<br />

zamanda bir artı-değer üretimi olmasıyla ilişkilidir. Kapitalist toplumda üretken emek<br />

artık-değer yaratan emektir. Fikir basit ancak içerimleri geniştir (Başkaya, 2005, s.690).<br />

Ayrıca Marx’ a göre sabit sermaye olarak adlandırılan makinalar, aletler, araçlar,<br />

gereçler, binalar üretken emeğin verimliliğinin artmasını sağlamaktadır, ancak sabit<br />

sermayenin varlığı tek başına bir şey ifade etmemektedir.<br />

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Smith, Ricardo, Marx gibi klasik iktisatçılar<br />

“içsel” teknolojik yeniliklerin ve nitelikli emeğin büyüme süreci ile çok yakından ilişkili<br />

olduğunu bildikleri halde, farklı konular üzerine yoğunlaştıklarından genellikle<br />

analizlerinde bu konuları ihmal etmişlerdir.<br />

22


1.1.4.3. Neo- Klasik Büyüme Modeli Ve Beşeri Sermaye<br />

Neo-klasik iktisat okulu liberal perspektiften klasik iktisat okulunu eleştiren ve<br />

aynı zamanda bu okula katkıda bulunan iktisatçıları ve bu iktisatçıların oluşturduğu<br />

ekolleri kapsar. Başlıca neo- klasik iktisat okulları arasında Lozan okulu, Cambridge<br />

okulu, İsveç okulu sayılabilir (Acar, 2005, ss. 1-12).<br />

Alfred Marshall Cambridge okulunun temsilcilerinden olup neo- klasik iktisadın<br />

da en önemli temsilcilerinden biridir. Marshall matematiksel ve soyut olarak<br />

düşünüldüğünde, insanların sermaye olmasının inkar edilemeyeceğini belirtirken, pratik<br />

analizlerde insanların sermaye olarak kabul edilmesini tamamen yanlış bulmaktadır.<br />

Marshall’a göre üretim faktörü olan insanlar, diğer üretim faktörlerindekine benzer bir<br />

alışverişe konu olmamalıdırlar. Bu düşünceye göre, işçi işgücünü satabilir, ancak gene<br />

de işgücünün sahibi kendisidir. Sermaye piyasasında alım-satım konusu olmayan<br />

insanın sermaye olarak kabul edilmesi ekonomik analize hiçbir yarar sağlamaz.<br />

Marshall’ ın böyle düşünmesi, ekolün üzerindeki etkisi ve kendisinden sonra gelen<br />

iktisatçılar üzerinde uyandırdığı saygınlıktan ötürü, beşeri sermaye kavramının<br />

gelişmesini uzunca bir süre geciktirmiştir (Schultz, 1971, s. 27).<br />

Böyle görüşler ileri süren Marshall da bilgi ile büyüme arasındaki ilişkiyi<br />

sergileyen bir teori arayışı içinde olmamıştır.<br />

Marshal’dan sonra ise Neo-klasik büyüme modelleri özellikle 1950’li yıllarda<br />

başlayan bir trendle değişime uğramaya başlamıştır. Özellikle bu trend değişmesinde<br />

Solow tarafından yayınlanan çalışmalar, fiziki sermaye akışı ve teknolojik ilerlemenin<br />

sürdürülebilir bir ekonomi için oynadığı hayati rolün incelenmesine yardımcı olmuş ve<br />

1915 -1955 arası dönemde ABD ekonomik büyümesinin klasik üretim fonksiyonlarıyla<br />

açıklanamayan çok büyük bir üretim faktörüne bağlı olduğunu bulmuştur (Çanakçı ve<br />

Tutar, 2006, s.3).<br />

Solow’un 1956 yılında yayınladığı “Ekonomik Büyüme Teorisine Katkı” isimli<br />

makalede bugünün ekonomik büyüme kavramının temellerini atması bakımından<br />

oldukça önemlidir. Solow Büyüme modelinin değişik ülkelere uygulanması ile çıkan<br />

23


sonuçlar ekonomik büyüme motorunun daha çok yatırım ve işgücü artış hızı olduğu,<br />

ancak uzun dönemli sürdürülebilir bir büyüme için teknolojik gelişmenin çok önemli bir<br />

etken olduğunu göstermiştir (Mankiw-Romer-Weil, 1992, ss. 407-437).<br />

Solow bu makalesinde tek sektörlü, standart neo- klasik iktisadi büyüme<br />

modelinin temel varsayımlarını; ölçeğe göre getirilerin sabit olması, sermayenin<br />

marjinal verimliliğinin azalması, teknolojinin dışsal olarak belirlenmesi, faktörler arası<br />

ikamenin mümkün olması ve bağımsız bir yatırım fonksiyonunun bulunması (tasarruf<br />

yatırım eşitliğinin sağlanması) şeklinde sıralamıştır (Demir, 2002, s.2).<br />

Standart neo- klasik büyüme modelinin yukarıda özetlenen varsayımları<br />

çerçevesinde Cobb Douglas tipi bir makroekonomik üretim fonksiyonu yardımıyla,<br />

uzun dönemli veya durağan durum büyüme oranının “sıfır” olduğu sonucuna<br />

ulaşılmakta; başka bir deyişle hükümet politikalarının uzun dönemli iktisadi büyüme<br />

üzerindeki etkisi oldukça zayıf kalmaktadır. Model; kamu yatırımlarının, kişi başına<br />

gelir ve kişi başına sermaye düzeylerini etkileyebildiğini ama reel hasılanın uzun<br />

dönemli büyüme oranını etkileyemediğini gösterir. Oluşacak dışsal bir teknolojik<br />

gelişme ise, sermayenin marjinal verimliliğindeki azalmaların iktisadi büyüme<br />

üzerindeki olumsuz etkisini kısmen telafi edebilir ve bu kaçınılmaz azalmaları<br />

geciktirebilir. Bu anlamda, neo- klasik modelde teknolojik gelişme olduğu sürece<br />

pozitif hasıla büyüme oranları elde edilebilir. Bu sıradan modelde, nüfus dışsal olarak<br />

belirlenen sabit bir hızla büyümekte ve kişi başına reel hasılanın asıl belirleyicisi<br />

olmaktadır (Kibritçioğlu, 1998, s.215).<br />

Neo- klasik büyüme modeli, sonuç itibariyle teknoloji düzeyinin bütün ülkelerde<br />

tamamen aynı olduğu ve değişmediği varsayımı altında, gelişmekte olan ve gelişmiş<br />

ekonomilerin uzun dönem reel büyüme oranlarının aynı uzun dönem değerine<br />

yaklaşacağı ve bu oranın da “sıfır” olduğu sonucunu vermektedir. Bu hipotez literatürde<br />

“yakınlaşma hipotezi” ve gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ekonomileri<br />

yakalamalarına da “yakalama süreci” (catching up process) adı verilmektedir<br />

(Kibritçioğlu,1998, s.215).<br />

Ancak neo- klasiklerin bu varsayımlarıyla birlikte yakınsama hipotezinin temel<br />

öngörülerinin dünya ekonomileriyle ilgili gözlemlere uymadığı ve teknolojinin dışsal ve<br />

24


sabit olduğu varsayımının gerçekçi olmadığı ortaya çıkmıştır (Ağır ve Kar, 2003,<br />

s.183). Ayrıca neo- klasik öğreti teknolojik değişimin neden olduğundan ziyade hangi<br />

sonuçları olduğu konusuyla ilgilenmiş ve teknolojik yenilikler dışsal bir etken olmaktan<br />

öteye gitmemiştir. Solow‘ un modelinde nereden geldiği belli olmayan dışsal teknolojik<br />

yenilikler, böylece sistem dışına itilmiş oluyor ve teknolojik değişimin nasıl<br />

gerçekleştiği konusu hiç ele alınmıyordu. Böylece neo- klasik doktrinin “akademik”<br />

iktisadi modellerindeki “dengeler” bozulmamış oluyordu. Ama aynı zamanda da neo-<br />

klasik doktrinin gerçek ekonomik olguları algılama ve açıklayabilme konusundaki<br />

kısırlığı da devam etmiş oluyordu (Gürak, 2003, s. 7).<br />

Neo- klasik iktisat teorisinin büyümeyi sadece geleneksel üretim faktörleriyle<br />

açıklamaya çalışması, 1960’ lı yıllara kadar beşeri sermaye kavramının hiç dikkate<br />

alınmamasına neden olmuştur.<br />

İnsanı sermaye olarak almanın ahlaki sorunlar doğuracağı, beşeri sermayenin<br />

piyasası olmadığı için ekonomik etkilerini tespit etmenin zor olduğu, beşeri sermayenin<br />

doğrudan ölçülebilen bir değişken olmadığı, fiziki sermaye olmadan insanın ekonomik<br />

açıdan anlamının olmadığı, hatta bundan dolayı nüfusun dışsal olarak alındığı, maddi<br />

(pozitif) olmayan koşulların dikkate alınmaması gerektiği gibi gerekçelerle beşeri<br />

sermaye büyüme modellerine dahil edilmemiştir (Mathur, 1999, ss. 203- 216).<br />

Ancak, toplumsal gelişmeler ve uygulamalı çalışmalarla büyümenin standart<br />

üretim faktörlerindeki büyümeyle açıklanamadığının tespit edilmesi ve II. Dünya Savaşı<br />

sonrasında Almanya ve Japonya’nın ekonomik kalkınmasında beşeri sermayenin<br />

rolünün anlaşılması, iktisatçıların beşeri sermaye kavramına eğilmesini zorunlu hale<br />

getirmiş ve beşeri sermaye yatırımları iktisadi analiz araçları kullanılarak incelenmeye<br />

başlanmıştır (Gümüş, 2005, s.71).<br />

Böylece beşeri sermaye teorisi, temelleri bulunduğu klasik çağdan sonra neo-<br />

klasik çağda iki farklı ama birbirini tamamlayıcı yönde gelişme eğilimi göstermiştir:<br />

Schultz, Denison, Grillches ve takipçilerinin kullandığı büyüme ve verimliliğin<br />

kaynağını analiz etme yönü olarak beşeri sermaye ve Becker, Mincer ve takipçilerinin<br />

bireysel gelir dağılımında ve genel denge analizlerinde kullandığı beşeri sermaye.<br />

Büyümenin kaynağı olarak kullanılan beşeri sermaye teorisi, ülkelerin makro niteliksel<br />

25


ve niceliksel değişkenlerinin kullanıldığı Solowyen Artığın analizi ile başlayan ve içsel<br />

büyüme teorileri ile devam eden son derece karmaşık ve uzun bir süreç oluşturmaktadır.<br />

Diğer yandan bireysel getirilerin üzerinde durulduğu, beşeri sermayenin maliyet ve<br />

getirilerinin karşılaştırıldığı, maliyetlerin finansmanı için politika önerilerinin<br />

sunulduğu, ekonominin çalışma, maliye, tarım ekonomileri gibi çok çeşitli alanlarında<br />

hizmet veren bir alan haline gelmiştir (Tepecik, 2000,ss.16-17).<br />

1.1.4.3.1. Schultz ve Beşeri Sermaye Teorisi (Schultz Modeli)<br />

Eğitimin ekonomideki rolünü açıklayan en eski yaklaşım olarak kabul edilen<br />

insan sermayesi kuramına ilk teorik katkı Schultz tarafından yapılmıştır. Kurama göre;<br />

insan sermayesi yatırımları üretimi, dolayısıyla da verimliliği arttıran etkili<br />

yatırımlardır. İnsan sermayesi Batı Toplumlarında klasik anlamdaki (insana özgü<br />

olmayan) sermayeden daha hızlı ve büyük oranda bir büyümeye sebep olmaktadır.<br />

Başka bir deyişle, gelişmiş ülkelerin büyümesinin önemli bir bölümü insan<br />

sermayesindeki artışlar ile açıklanmakta ve bu durum insan sermayesinin önemini<br />

açıkça göstermektedir (Tunç, 1993, ss.6-7; Grilliches, 1997, s.331).<br />

Ekonomik büyümede meydana gelen değişmenin bu kısmını “artık faktöre”<br />

dayandıran Schultz, üretim fonksiyonu yardımıyla “artık faktör”ün en önemli<br />

açıklayıcısının beşeri sermaye olduğunu ileri sürerek, modern beşeri sermaye teorisinin<br />

temelini atmıştır (Schultz, 1971, ss.10 -48).<br />

Neo-klasik iktisadın, varsayımlarını ve analiz araçlarını kullanan beşeri sermaye<br />

teorisi, eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin hesaplanmasına yöneliktir.<br />

Schultz’un burada beşeri sermaye yatırımları içinden eğitimi kullanmayı tercih<br />

etmesinin nedeni, eğitim harcamalarının öğrencinin gelecekteki verimliliği ve kazancını<br />

arttırması oranında diğer beşeri sermaye yatırımlarına göre önemli bir yatırım olduğunu<br />

düşünmesinden kaynaklanmaktadır (Kurtkan,1977, ss.63-66).<br />

Eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin hesaplanması amacıyla ortaya<br />

atılan beşeri sermaye modelinin elde edilmesinde, üretimin emek ve sermaye<br />

26


faktörlerince belirlendiğinden hareketle türetilen üretim fonksiyonu kullanılmaktadır.<br />

Y’nin üretimi, K’nın sermaye indeksini, L’nin toplam emek indeksini temsil ettiği söz<br />

konusu fonksiyon şu şekilde yazılabilmektedir;<br />

( K L)<br />

Y = f ,<br />

(1.1.)<br />

(1.1. nolu eşitliğin zamana göre diferansiyeli aşağıdaki gibidir:<br />

dY<br />

dt<br />

dK dL<br />

= . f K + . f L<br />

(1.2.)<br />

dt dt<br />

(1.2.) nolu eşitlikte ( f K ) ve ( f L ) sırasıyla sermayenin ve emeğin marjinal verimliliğini<br />

göstermektedir. Bu eşitliğin tüm terimleri büyüme oranını elde etmek üzere, Y’ye<br />

bölündüğünde;<br />

1 dY dK f K dL f L<br />

. = . + .<br />

(1.3.)<br />

Y dt dt Y dt Y<br />

eşitliği elde edilmektedir. Bu eşitliğin sol tarafı g y ile gösterilmekte ve üretimdeki artış<br />

oranını yani büyüme oranını vermektedir. Eşitliğin sağ tarafı ise L ile çarpılıp L’ye<br />

bölündüğünde dK<br />

dt<br />

= Ι yatırımı, f K sermayenin marjinal çıktısı, L g dt dL L = ) / )( / 1 (<br />

emek girdisinin büyüme oranını, ( f L / Y).<br />

L = sL<br />

toplam üretimde emeğin payını<br />

(çıktının emeğe göre esnekliği), I / Y = k yatırım çıktı oranını göstermaktedir. Buna<br />

göre büyüme oranı ( g y ) şu şekilde yazılmaktadır:<br />

Ι<br />

g y = . f K + g L.<br />

sL<br />

veya g y = k . f K + g L.<br />

sL<br />

(1.4.)<br />

Y<br />

Bu teorik açıklamaların ışığında, Becker’ in getiri oranı yaklaşımını da kullanan<br />

Schultz (1.4.) nolu eşitlikte yer alan sermayeyi (K), fiziki sermaye ( K m)<br />

ve beşeri<br />

sermaye ( K h ) şeklinde ikiye ayırmıştır. Buna göre beşeri sermaye üretim fonksiyonuna<br />

eğitim yatırımı olarak girmektedir. Schultz’un elde ettiği model şu şekildedir:<br />

27


Ι<br />

m<br />

h<br />

g y = . rm<br />

+ . rh<br />

+ g L.<br />

sL<br />

Y<br />

Ι<br />

Y<br />

(1.5.)<br />

I h / Y = eğitim yatırımı/ulusal gelir; eğitimin getiri oranı (r)=(eğitim sonucu elde<br />

edilen ek gelir/eğitimin ek maliyeti)*100 şeklinde tanımlanmaktadır. Bu eşitliğe göre<br />

eğitimin büyümeye katkısı ( I h / Y).<br />

rh<br />

şeklinde ifade edilmektedir. Farklı eğitim<br />

düzeylerine göre eğitimin büyümeye katkısını, ilk (p), orta (s) ve yüksek (hi) öğretim<br />

I h<br />

olarak alan Schultz . rh<br />

ifadesini şu şekilde formüle etmiştir:<br />

Y<br />

yazılmaktadır:<br />

Ι Ι<br />

h<br />

p Ι Ι<br />

s<br />

. rh<br />

= . rp<br />

+ . rs<br />

+<br />

Y Y Y Y<br />

h i<br />

. r<br />

hi<br />

(1.6.)<br />

Bu eşitlik (1.5.) nolu eşitlikte yerine konulduğunda Schultz modeli şu şekilde<br />

Ι<br />

Y<br />

Ι<br />

Ι<br />

Y<br />

Ι<br />

Y<br />

m<br />

p s hi<br />

g y = . rm<br />

+ . rp<br />

+ . rs<br />

+ . rhi<br />

+ g L.<br />

sL<br />

Y<br />

(1.7.)<br />

Beşeri sermaye unsurlarından eğitimin büyümeye katkısının bu şekilde<br />

ölçülmesi beşeri sermaye literatüründe “Schultz Tipi Üretim Fonksiyonu” olarak ifade<br />

edilmektedir (Schultz’dan aktaran Gümüş, 2005, ss.73-74).<br />

Bu modelle ekonomik büyüme sürecinde insan sermayesi yatırımlarının etkisini<br />

araştıran Schultz, eğitimin çeşitli öğrenim düzeylerine ilişkin getiri oranlarını<br />

hesaplamıştır ve 18 ile 64 yaşları arasında ABD’de erkek çalışanların gelirlerinin eğitim<br />

düzeylerine göre değiştiğini öne sürmüştür. Dört yada daha uzun yıl yüksek öğrenim<br />

görmüş 18-64 yaşındaki erkeklerin hayatı boyunca elde ettiği gelirin (1930 yılı<br />

verilerine göre), orta öğrenim görmüş olanların hayatı boyunca kazandığı gelirden<br />

39.000 $ fazla olduğunu bulmuştur (Tunç, 1993, s.11).<br />

Neo-klasik iktisada dayalı olarak ortaya atılan beşeri sermaye teorisinin (Schultz<br />

Modeli) kalkınma literatürüne en büyük katkısı, büyümenin “artık” kısmına ikna edici<br />

bir açıklama getirmesidir. Bu şekilde fiziki sermayedeki artışların yanı sıra beşeri<br />

28


sermaye artışlarının da ekonomik büyümeyi etkilediği görüşü kalkınma literatürüne<br />

girmiş ve beşeri kaynakların sermaye olduğu fikri iktisatçılar arasında genel kabul<br />

görmeye başlamıştır (Gümüş, 2005, ss. 74-75).<br />

Schultz’un özenle hazırladığı Beşeri Sermaye Teorisinin büyüme konusuna<br />

önemli ve faydalı açıklamalar getirdiği kesin olmakla birlikte, zamanla modele yönelik<br />

çeşitli eleştirilerin ortaya çıkması da gecikmemiştir.<br />

Modele getirilen en önemli eleştiri modelin modellenmesine yönelik olup, bu<br />

modellerde esas araştırılanın “bilgi düzeyi” mi yoksa daha dar olarak eğitim üzerine mi<br />

olduğunun karıştırıldığı yönündedir. Bilginin sürekliliği o bilgiyi üreten toplumun<br />

sürekliliğine ve aynı zamanda toplum tarafından özümsenip özümsenmediğine bağlıdır.<br />

Bilginin toplumsallaştırılması olarak adlandırılabilecek bu olgunun gerçekleşme<br />

düzeyinin okullaşma oranları ile ne kadar ölçülebileceği, teorinin geleceği açısından<br />

tartışılan önemli noktalardan birisi olarak görülmektedir (Tepecik, 2000, s. 46).<br />

Bu konuyla ilgili olarak yapılan bir diğer eleştiri ise Solow’dan gelmiştir. Solow<br />

beşeri sermaye literatüründeki pek çok makalenin bilgiyi, yeniliğin ve ekonominin<br />

temeline koyduğunu belirtmiştir. Hatta maliyet indirimleri bile çoğu zaman bilginin<br />

üretilmesi aracılığıyla gerçekleşmektedir. Solow’a göre tabiki bilgi teknolojik değişimin<br />

ve ilerlemenin en temel özelliklerinden birisidir ama bu gelişim ve ilerleme için tek ya<br />

da en iyi yol sadece bilgi midir? sorusunu sormuştur (Solow, 1994, s. 53).<br />

Modelin varsayımına yönelik olarak yapılan eleştirilerden en önemlilerinden biri<br />

ise, teorinin genelde uluslar arası karşılaştırmalarda ve özelde bireysel gelirlerin<br />

karşılaştırılmasında kullandığı varsayımdır. Uluslar arası karşılaştırmalar için ekonomik<br />

büyümenin istikrarlı kabul edilmiş olması, bireysel karşılaştırmalarda ise tüm bireylerin<br />

aynı yetenek ve zekaya, aynı refah olanaklarına, aynı zaman tercihine ve aynı şansa<br />

sahip olduğunun varsayılmasıdır.<br />

29


1.1.4.3.2. Zvi Grilliches<br />

Grilliches “Üretim Fonksiyonunda ve Büyüme Muhasebesinde Eğitimin Rolü<br />

Üzerine Notlar” adlı makalesinde, üretim fonksiyonunda eğitim değişkenlerinin rolünü<br />

açıklamaya çalışmıştır ve ilgiyi, yeni eğitim değişkenlerinin ve alternatif üretim<br />

fonksiyonlarının tanımlanmasına çekmiştir. Makalesinin geri kalan kısmında ise eğitim-<br />

yetenek-gelir ilişkisini, eğitim-gelir farklılıklarını, işgücüne olan talep artışı ve fiziksel<br />

sermaye-beşeri sermaye arasındaki tamamlayıcılık ilişkisini açıklamada kullanmıştır<br />

(Grilliches,1962, ss.71-115).<br />

başlamıştır:<br />

Grilliches analizine Cobb- Douglas tipi basit bir üretim fonksiyonu ile<br />

Y .<br />

α β<br />

= A.<br />

K L<br />

(1.8.)<br />

Y çıktıyı, K sermayeyi ve L işgücü girdisini temsil etmektedir. İşgücü girdisi ise,<br />

L= E.N (1.9.)<br />

fonksiyonu ile ölçülebilmektedir. Burada N ağırlıklandırılmamış işçi sayısını, E<br />

işgücünün kalite indeksini temsil etmektedir. E.N yi L için üretim fonksiyonunda ikame<br />

edersek;<br />

Y .<br />

α β β<br />

= A.<br />

K . E N<br />

(1.10.)<br />

fonksiyonunu elde ederiz. Bu fonksiyon bize E işi için belirli bir adayın uygunluğunu<br />

test etme imkanı vermektedir. Eğer bu tahmin seviyesinde, bizim indeksimizin kalitesi<br />

doğru ve uygun çıkarsa, toplam üretim fonksiyonu N ve E’ yi ayrı değişkenlermiş gibi<br />

kullanıp tahmin ettiğinde, kalitenin katsayısı (E) hem istatistiki anlamda hem de işgücü<br />

sayısının katsayısı olarak (N) büyüklük bağlamında anlamlı olmalıdır (Grilliches,1962,<br />

s.81; Grilliches, 1997, s.333). Grilliches’ in çalışmasında tespit ettiği bu noktalar<br />

gerçekleştiği taktirde eğitim ayrı bir değişken olarak üretim fonksiyonuna dahil<br />

30


edildiğinde, bu üretim fonksiyonu ile çıktıdaki değişimin büyük bir kısmı<br />

açıklanabilmektedir.<br />

1.1.4.3.3. Mankiw- Romer- Weil (MRW)<br />

Mankiw- Romer- Weil, beşeri sermaye ile ilgili uygulamalı çalışmaların beşeri<br />

sermayenin ekonomik kalkınmaya katkısı konusundaki teorik çatışmayı çözemediğini,<br />

bunun nedeninin ise neo- klasik büyüme modeline yönelik gereksiz şüphelerin<br />

olmasından, çalışmaların taraflı olmasından ve bunun yanı sıra fiziki sermayeye verilen<br />

önemin abartılı olmasından kaynaklandığını ileri sürerek bu konuda kendi modellerini<br />

ortaya atmışlardır (Mankiw-Romer-Weil, 1992, s. 420).<br />

Araştırmacılar neo- klasik büyüme modeline beşeri sermaye faktörünü<br />

ekleyerek, neo- klasik büyüme modelinin geçerliliğini ortaya koymayı ve ülkelerarası<br />

gelir farklılıklarının nedenlerini açıklamayı amaçlamışlardır.<br />

Mankiw, Romer ve Weil’e göre farklı tasarruf oranlarına ve nüfus artış hızına<br />

sahip ekonomiler, kendilerine özgü durağan denge durumuna ve kişi başına gelir<br />

düzeyine sahip olacaklardır. Bu nedenle gelir farklılıkları kararlı bir yapıdadır.<br />

Yakınsama süreci ise, ülkelerin başlangıçta sahip oldukları üretim faktörlerinin<br />

miktarına bağlıdır. Ölçeğe göre sabit getiri varsayımında bulunan araştırmacılar,<br />

ülkelerarası gelir farklılıklarını ve yakınsamayı açıklayan faktörlerden birinin beşeri<br />

sermaye olduğunu vurgulamışlardır. Neo-klasik büyüme modelinin ekonomik<br />

büyümeyi açıklamada yetersiz olduğu şeklindeki eleştirilere tepki olarak, ulusal gelir<br />

farklılıklarını en iyi açıklayan modelin genişletilmiş Solow modeli olduğunu<br />

savunmuşlardır (Bernanke ve Gürkaynak, 2001, ss.1-29).<br />

Bu araştırmacılara göre neo-klasik büyüme modeli tamamen başarılı değildir.<br />

Ancak beşeri sermaye dikkate alındığında ve ülkeler arası tasarruf oranı farklılıklarının<br />

olduğu kabul edildiğinde büyüme farklılıklarını açıklamada, bu modelin yeterli<br />

olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kendi modellerinde hasıla, fiziki ve beşeri sermaye ile<br />

emek tarafından üretilmektedir ve hasıla fiziki ve beşeri sermaye yatırımı ile tüketim<br />

31


için kullanılmaktadır. Ayrıca kendi modelleri büyüme modellerinin tanımlayıcısı<br />

değildir. Ancak ekonomik büyümenin neo-klasik çerçevede açıklanıp<br />

açıklanmayacağına yönelik sorulara yanıt verebileceğini belirtmişlerdir (Mankiw-<br />

Romer-Weil, 1992, s. 432).<br />

Araştırmacılara göre, beşeri sermaye modele dahil edildiğinde ülkeler arası<br />

büyüme farklılıklarının %80’i açıklanabilmektedir. Ayrıca yine bu araştırmacılara göre<br />

beşeri sermaye, ekonomik büyüme ve kalkınmada önemli bir üretim faktörüdür ve<br />

beşeri sermaye olmaksızın ne uluslar arası gelir farklılıkları ne de uygulamalı<br />

yakınsama oranları belirlenebilir (Jones,1996, ss.1 -25).<br />

Günümüzde içsel büyüme modelleri olarak isimlendirilen son teorik ilerlemelere<br />

rağmen, MRW Modeli beşeri sermayenin ekonomik kalkınmaya miktarsal etkisini<br />

belirleyen parametreleri ölçebildiği ve üretim faktörlerinin esnekliklerini doğrudan<br />

tahmin edebildiği için çoğu uygulamanın başlangıç noktasını oluşturmaktadır (Gümüş,<br />

2005, s. 81).<br />

Neo-klasik iktisada dayanan beşeri sermaye yaklaşımlarıyla birlikte, beşeri<br />

sermayenin ekonomide ve ekonomik büyümede fiziki sermaye kadar önemli bir üretim<br />

faktörü olduğu kabul edilmiş ve beşeri sermaye teorisine sistematik bir bütünlük<br />

kazandırabilmek için beşeri sermaye kavramı daha detaylı olarak incelenmeye<br />

başlanmıştır. Ama beşeri sermayenin yalnızca bir üretim faktörü olarak görülüp,<br />

kalkınmaya yönelik açıklamalara katılmaması bu teorilerin bir eksikliği olarak görülmüş<br />

ve 1980’li yıllardan itibaren bu eksikliği giderdiğine inanılan içsel büyüme teorilerine<br />

dayanan beşeri sermaye modelleri geliştirilmeye başlanmıştır.<br />

1.1.4.4. İçsel Büyüme Teorileri Kapsamında Beşeri Sermaye<br />

1980’lerin ortalarına dek iktisat literatüründeki egemenliğini sürdüren neo-klasik<br />

büyüme teorilerinin niceliksel büyümeye önem veren yaklaşımlarının ardından<br />

kökenleri, Smith, J.Schumpeter, N.Kaldor ve K.Arrow gibi iktisatçılara dek<br />

dayandırılan yeni bir takım yaklaşımlar doğmuştur. Yeni büyüme modelleri olarak ifade<br />

32


edilen ve büyümeyi endojen unsurlarla açıklayan bu yaklaşımlarda, beşeri sermaye<br />

etkin bir rol oynamaktadır (Yumuşak ve Tuna, 2000, s. 4). Böylece beşeri sermayenin<br />

bilgi ve yeteneklerce içerilmiş (embodied) olmasından dolayı, ekonomik büyüme,<br />

teknoloji ve bilimsel bilgideki (beşeri sermaye birikimi) ilerlemelere bağlı olacaktır<br />

(Becker, Murphy ve Tamura, 1990, s. 13).<br />

Neo-klasik ve içsel büyüme modelleri arasındaki en önemli fark sermayenin<br />

getirisine ilişkin kabul ettikleri varsayımdan kaynaklanmaktadır. Neo-klasik büyüme<br />

modelleri sermayenin azalan getirisini kabul ederken, içsel büyüme modelleri beşeri<br />

sermayeyi de kapsayan sermayenin, artan getirisinin olabileceğini ve bu artan getirinin<br />

de uzun dönemde büyümeyi azaltmayacağını kabul etmektedir (Shaw, 1992, s.620;<br />

Solow, 1994, ss. 652 -653).<br />

Ayrıca içsel büyüme modellerinde, ekonomik büyümenin içsel iktisadi temelleri<br />

olacağı söylenmekte ve ülkelerin gelir seviyelerinin kendiliğinden birbirine yaklaşacağı<br />

tezi yıkılmaktadır. Neo-klasik modelin aksine, az gelişmiş ülkeler eğer gerekli önlemleri<br />

almazlarsa gelişmiş ülkeler ile arasındaki fark daha da artacaktır (Romer, 1994, ss. 628-<br />

636).<br />

İçsel büyüme teorilerinin diğer önemli bir varsayımı ise teknolojiyi içsel büyüme<br />

teorisinin bir parçası yapma yani teknolojinin içselleştirilmesi varsayımıdır (Barro,<br />

1998, s.2; Solow, 1994, s.655).<br />

İçsel büyüme teorisinin temelini oluşturan modeller arasında Lucas (1988)’ın<br />

beşeri sermayenin önemini vurgulamak için hazırladığı model, Jones’un (1996) ve<br />

Romer’in (1987, 1989a, 1989b ve 1994) hazırladıkları modeller yer almaktadır.<br />

1.1.4.4.1. Romer<br />

Romer’in çalışmaları içsel büyüme teorilerine farklı bir boyut getirmiştir.<br />

Romer’in modelinde içsel büyüme teorisi teknolojik gelişmeyi, ekonomik modelde içsel<br />

olarak açıklamış (Romer,1990, s.72 ve s.99), yapılan yatırımların bir yan ürün olarak<br />

teknolojik bilgiyi arttırdığı ve diğer üretim süreçlerinde bir nevi bedava girdi olarak<br />

33


kullanıldığı, bununda taşmalar (spill-over) sonucu sektör geneline yayıldığı anlaşılmıştır<br />

(Romer, 1990,ss.73-78). Dolayısıyla neo-klasik modellere nazaran yatırımlar daha<br />

düşük maliyetlerle yapılmakta ve getirileri de daha yüksek olmaktadır (Ağır ve Kar,<br />

2003, s.185).<br />

Teknolojinin içselleştirildiği Romer çalışmalarında, teknolojik bilgi üretimi<br />

hakkında birbirleriyle yakından ilişkili olan şu noktaların üzerinde daha fazla<br />

durulduğuna dikkat çekilmektedir (Kibritçioğlu, 1998, s. 217) :<br />

• Bilgi (knowledge), kısmen veya tamamen gizli bir kamusal mal niteliğindedir.<br />

Başka bir deyişle bilginin kullanımında tüketiciler açısından birbirine rakip<br />

olmama ve kimsenin dışlanamaması söz konusudur.<br />

• Teknolojik gelişme sonucu ortaya çıkan bilgiden diğer ekonomik birimlerin ne<br />

ölçüde yararlanabildikleri hayati bir öneme sahiptir (teknolojik dışsallıklar veya<br />

taşma derecesi).<br />

• Ortada bir dışsallık varsa, bilginin üretimine özel kesimin yanaşmak<br />

istemeyeceği ve böylece piyasanın aksayacağı bir gerçektir.<br />

• Teknolojik gelişme (veya bilgi üretimi) ile, fiziki ve beşeri sermaye yatırımları<br />

arasında bir bağlantı, etkileşim bulunmaktadır.<br />

1.1.4.4.2. Lucas<br />

Romer’in içsel büyüme teorisine önemli katkıları olmasına rağmen, içsel<br />

büyüme teorilerinin belkide en çok tanınanı Robert E.Lucas tarafından 1988 yılında<br />

geliştirilen modeldir.<br />

Lucas 1988’de uzun dönemli büyüme sürecinin belirlenmesinde beşeri<br />

sermayenin fiziki sermayeden daha önemli olduğu tezini ileri sürerek, beşeri sermayeye<br />

dayalı ilk içsel büyüme teorisini ortaya atmıştır (Lucas, 1988, s.3 ).<br />

Lucas, büyüme modelinin temel öngörüsü, beşeri sermayesi güçlü olan ülkelerin<br />

zayıf olan ülkelerden daha fazla ekonomik büyüme göstereceğidir. Bu modelde sermaye<br />

34


ve işgücü ayrı ayrı azalan marjinal verime sahipken, beşeri sermayenin azalan verime<br />

konu olmadığı varsayılmaktadır. Beşeri sermayenin en önemli unsuru olan eğitimin<br />

aşağıda belirtilen işlevleri dolayısıyla ölçeğe göre artan getirinin temel kaynaklarından<br />

olan dışsallık olgusunu ortaya koyduğu düşünülmektedir (Çanakçı ve Tutar, 2006, s. 4):<br />

• Eğitimli insanlar çeşitli eğitim kademelerinde aldıkları bilimsel teknik bilgiyi<br />

çalışmakta oldukları üretim birimine aktarmaktadır.<br />

• Eğitimli insanlar değişen çalışma koşullarına, özellikle yeni teknolojileri<br />

benimseyip bunları uygulama ve geliştirmeye daha yatkındırlar.<br />

• Eğitimli insanlar arası etkileşim daha güçlüdür.<br />

Lucas (1988) modelinde bütün ekonomilerin büyümesini tek bir modelle<br />

açıklamanın mümkün olmayacağını belirtmiş, dünyada gerçekleşen büyüme ve gelir<br />

farklılıklarıyla uyumlu, durgun duruma girmeyen, mekanik yapılı bir model kurmak<br />

istemiştir. Modelde standart neo-klasik piyasa şartlarının geçerli olduğu, parasal<br />

faktörlerin analize katılmadığı bir ekonomide çıktı düzeyinin (Y), fiziki sermaye (K) ve<br />

e<br />

e<br />

etkin emek ( N ) girdisi tarafından belirlendiği kabul edilmiştir: Y= F(K, N ). Bir<br />

ekonomide ortalama (h) yetenek düzeyinde, (N) adet işçi varsa ve her bir işçi (u) kadar<br />

zamanını cari üretim için harcarsa etkin emek arzı:<br />

e<br />

N =u.h.N<br />

ve çıktı fonksiyonu aşağıdaki gibi olmaktadır :<br />

Y=F(K,u.h.N) (1.11.)<br />

(1.11) nolu fonksiyona göre çalışılan süre (u) ve işçilerin ortalama yetenek düzeyi (h)<br />

arttıkça çıktı düzeyi artmaktadır. Diğer yandan, sosyal bir olay olduğu kabul edilen<br />

okullaşma oranına bağlanan beşeri sermaye birikimi, çalışmadan arta kalan zamanla (1-<br />

u) ilişkilendirilmektedir:<br />

h(t)=h(t).δ[1-u(t)] (1.12.)<br />

35


(1.12.) nolu fonksiyona göre, u(t)=1 olması halinde zamanın tamamı mevcut üretimi<br />

gerçekleştirmeye gitmekte, işçilerin yeteneklerini geliştirmelerine hiç zaman<br />

kalmamakta ve beşeri sermaye birikimi sıfır olmaktadır. u(t)=0 olması halinde ise<br />

zamanın tamamı yetenekleri geliştirmeye gitmekte ve beşeri sermaye birikimi<br />

maksimum olmaktadır (Lucas, 1988, ss.17-19).<br />

Modelde sosyal bir aktivite olduğu kabul edilen beşeri sermaye birikimi fiziki<br />

sermayenin doğal bir parçası olarak görülmemiş, daha çok okullaşma oranı ile bazı özel<br />

çaba ve harcamalara bağlanarak çalışma dışı zamanla ilişkilendirilmiştir.<br />

İçsel büyüme teorisinin en önemli yazarlarından olan Lucas bazı eleştirilere<br />

maruz kalmıştır. Bunlardan biri Benhahip-Spiegel tarafından yapılmıştır.<br />

Araştırmacılar, beşeri sermayenin sıradan bir girdi olarak ele alınmasını ve teknoloji<br />

yada ürün seti sabit kalsa bile beşeri sermayenin marjinal verimliliğinin, her zaman<br />

pozitif olmasını Lucas modelinin hatalı bir özelliği olarak nitelendirmişlerdir. Onlara<br />

göre bu varsayım, teknolojik ilerleme olmadan beşeri sermayenin büyümeyi etkileme<br />

imkanının olmaması nedeniyle yanlıştır (Benhabib ve Spiegel, 1994, s.145 ve s.163).<br />

Lucas Modeli’ ne yönelik diğer bir eleştiri ise büyüme teorisinin diğer en önemli<br />

yazarlarından olan Romer’den gelmiştir. Romer Lucas modelini, AR-GE sektörünü<br />

üretim anlamında içsel görmemesi ve AR-GE’nin fiziki ve beşeri sermaye<br />

yatırımlarından kaynaklandığını ileri sürmesi açısından eleştirmiştir. Romer’e göre<br />

ekonomide üretime yol açan AR-GE’dir. Beşeri sermaye ise AR-GE’nin üretilmesinde<br />

kullanılmaktadır. Üretim doğrudan beşeri sermayeye bağlandığında, teknolojik bilgi<br />

kısıt altına girmekte ve sınırsız büyüme durumu ortadan kalkabilmektedir (Romer,<br />

1990, s73).<br />

1.1.4.4.3. Jones<br />

Jones 1996 yılında, Nelson-Phelps (N-P), Romer, Mankiw-Romer-Weil (MRW),<br />

Benhabib-Spiegel (B-S) modellerini bir araya getirerek beşeri sermaye, bilgi oluşumu,<br />

AR-GE ve ekonomik büyüme ilişkilerine dayalı modelini ortaya koymuştur. Jones’a<br />

36


göre, Romer büyümenin motoru olarak bilgiyi ve eksik rekabet piyasalarını, N-P beşeri<br />

sermaye ve geri kalmışlığı bütünleştiren teknoloji transferini alarak, MRW ülkeler arası<br />

büyüme oranı farklılıklarının beşeri sermaye farklılıklarından kaynaklandığını ileri<br />

sürerek, B-S ise tekli veya çoklu regresyonlarla beşeri sermaye ile büyüme arasındaki<br />

ilişkiye yoğunlaşarak ekonomik büyümeyi açıklamaya yardımcı olmuştur. Ancak,<br />

araştırmacıya göre farklı dallar gibi görünen bu modeller tek bir model altında<br />

bileştirildiğinde birincil olarak büyümenin açıklanabilen kısmı genişleyecek ve beşeri<br />

sermayenin ekonomik büyüme ve kalkınmadaki rolü daha iyi anlaşılabilecektir (Jones,<br />

1996, s.14-16).<br />

Jones’in modeline göre, ekonomide tüketim malı (çıktı), beşeri sermaye malı<br />

(deneyim ya da beceri), yeni ara sermaye malları (bilgi) şeklinde üç tür mal<br />

üretilmektedir. Tüketim malları (Y) ise işgücü ( L y)<br />

ve ara mallar ( x), i kullanan<br />

rekabetçi firma tarafından üretilmektedir. Firmadaki kişi başına beşeri sermaye miktarı,<br />

firmanın kullanacağı ara sermaye malları düzeyini belirlemektedir. Yani beşeri sermaye,<br />

ileri düzeydeki ara sermaye mallarını kullanan beceri düzeyi yüksek işgücünü<br />

belirlemektedir. Ortalama beceri düzeyindeki işgücünü (h) çalıştıran firmanın üretim<br />

fonksiyonu, ölçeğe göre sabit getirilidir. Buna göre;<br />

h<br />

α<br />

Y= L 1−α<br />

y ∫ xi<br />

. d i<br />

(1.13.)<br />

0<br />

Burada 0


Bu eşitlikte (u) bireyin toplam zamanından beşeri sermaye birikimine ayırdığı<br />

göreceli zamanı, (μ ) herhangi bir pozitif sabiti, (A) teknoloji düzeyini temsil<br />

etmektedir. Jones’a göre, beşeri sermaye ile ilgili olan bu kısım uygulamalı çalışmalarda<br />

duruma göre değiştirilebilme özelliğine sahiptir ve bu şekilde beşeri sermaye<br />

standartlaştırılmış hale gelmektedir (Jones, 2003, s.66). Buna göre bireyin eğitimi<br />

arttıkça ücreti de bununla orantılı olarak artmaktadır. Ayrıca AR-GE sektöründe<br />

istihdam edilmiş çeşitli beceri düzeylerindeki işgücü ( L A),<br />

yeni teknolojik tasarımlar<br />

(ara maddeler) üretmektedir. Bu durum bilgi üretilmesine neden olarak bilgi yayılmaları<br />

yaratmakta ve bireylerin yeni bilgiler üretmesini sağlamaktadır. Bu şekilde gelecekteki<br />

β<br />

Φ<br />

bilgi üretimi üzerinde geçmiş bilginin ( h ) etkileri içselleştirilmiş olmaktadır. ( A )’nın<br />

dışsal bilgi yayılmalarını, ( −<br />

δ)’nin beşeri sermayenin verimliliğini temsil ettiği,<br />

teknolojik birikimin artan bir fonksiyonu (Ф>0) olduğu ara malların birikim fonksiyonu<br />

aşağıdaki gibidir:<br />

β<br />

β Φ<br />

A= δ . . L ≡ δ.<br />

h . L . A<br />

(1.15.)<br />

h A<br />

A<br />

Fiziki sermaye birikimi tüketimden vazgeçilerek yapılmakta ve hasıla cinsinden<br />

belirlenmektedir. S K ’nin tüketimden vazgeçilen kısmı, d’nin sermayenin yıpranma<br />

payını gösterdiği fiziki sermaye birikimi şu şekildedir:<br />

fonksiyonu<br />

h<br />

K= S K . Y − d K = di ∫ x<br />

(1.16.)<br />

i<br />

0<br />

Tüm sektörlere ilişkin teknoloji veri iken, ekonominin Cobb-Douglas üretim<br />

α 1−α<br />

Y = K h.<br />

L ) şeklini almakta ve ekonomide var olan ve dışsal olarak n<br />

.( y<br />

oranında büyüyen toplam işgücünün kullanımı ise = L + L + L , L ≡ u.<br />

L<br />

olmaktadır.<br />

L Y A h h<br />

Buna göre AR-GE sektöründeki bilgiye yönelik değişim, hasıla ve sermaye<br />

birikimi için yapıldığında tüm ekonomi, dengeli büyüme sürecinde,<br />

gY K h A<br />

= g = g = g ≡ g özelliğine sahip olmaktadır (Jones, 1996, ss. 4-9).<br />

38


Özetle neo-klasik temellere dayanan beşeri sermaye teorilerinin ve içsel büyüme<br />

temellerine dayanan beşeri sermaye teorilerinin ayrıntılı olarak incelenmesinden sonra<br />

görülmüştür ki literatürde neo-klasik modelin yetersizliklerini düzeltmek için getirildiği<br />

düşünülen, içsel temellere dayanan beşeri sermaye teorileri aslında neo-klasik modele<br />

bir alternatif olarak ortaya çıkmamış, tam tersine, kendisinden önce gelen beşeri<br />

sermaye teorisinin, kalkınma literatüründeki yerini sağlamlaştırmasına katkıda<br />

bulunmuştur.<br />

1.2. Kalkınma<br />

1.2.1. Kalkınma Kavramının Tanımı, İçeriği Ve Gelişimi<br />

Geri kalmışlık probleminin çözümüne atılacak ilk adım, kalkınma kavramına<br />

nasıl yaklaşılması gerektiği sorusunu da beraberinde getirir. Kalkınma literatüründe,<br />

kavram üzerine geniş tartışmalar yapılmıştır. Kavramın büyüme, yapısal değişme,<br />

sanayileşme ve modernleşme ile ilişkileri kurulmuş, farklılıkları incelenmiştir. Yani<br />

kalkınma kavramı ekonomik ve ekonomik olmayan kaynakları bir bütün olarak içinde<br />

barındıracak şekilde tanımlanmalıdır (Yavilioğlu, 2002b, s.110).<br />

Kalkınma, ilk aşaması üretim faktörlerinin yaratıldığı, ikinci aşaması ise üretim<br />

faktörlerinin en uygun bileşimini içerdiği iki aşamalı bir süreçtir. İlk aşamada, üretim<br />

faktörlerinin oluşturulabilmesi için ekonomiyi de içine alan kurumsal, yapısal bir<br />

değişimin olması gerektiği vurgulanmaktadır. İkinci aşamada ise, iktisadi nitelikte olan<br />

yapılar yanında sosyal, siyasal nitelikteki yapılarında gelişme yönünde önemli bir<br />

değişime, hatta yeni yapıların oluşturulmasını içeren süreçlere işaret ettiği<br />

vurgulanmıştır (Yavilioğlu, 2002a, s.66).<br />

Yani iktisadi kalkınma gelir artışını, eğitim ve sağlık düzeylerinin yükselmesini,<br />

verimlilik artışını, teknolojik gelişmeyi ve benzer birçok faktörü kapsamaktadır. Bu<br />

faktörlerin her biri iktisadi kalkınmayı farklı yönlerden ifade etmektedir (Yumuşak ve<br />

Tuna, 2000, s.2).<br />

39


Tabi ki kalkınmanın içeriği bu kadar dar kapsamlı değildir. Yukarıda belirtilen<br />

içeriğinin yanında kalkınma, bir toplumun üyelerinin sahip oldukları araçlarla<br />

varlıklarını devam ettirecek bir güce dönüştüren sosyal ve zihinsel ilerlemelerini,<br />

geleceğe açık olmayı, temel ihtiyaçların karşılanmasını, önemli derecede bağımsızlığı,<br />

kendine güveni, yaratıcılığı ve kültürel bir kimliği bünyesinde barındırmalıdır. Bu<br />

anlamdaki kalkınma kavramının kökleri sermaye ve teknolojinin kalkınma için<br />

gerekliliği açısından, bir yönüyle ekonomik alanın içindedir. Fakat diğer bir yönüyle bu<br />

alanın dışında; eğitimde, örgütlenmede, disiplinde ve bunların ötesinde siyasal<br />

bağımsızlıkta ve ulusal bir kendine güvenme bilincinde yatmaktadır (Yavilioğlu, 2002b,<br />

s.111).<br />

İktisadi literatürde her zaman için iktisadi kalkınma, iktisadi gelişme ve büyüme<br />

kavramları için kavram karmaşaları meydana gelmiş ve çoğu zaman bu kavramlar<br />

birbirlerinin yerlerine ikame edecek şekilde kullanılmışlardır. İktisadi kalkınma ve<br />

iktisadi büyüme arasında ilişki olduğu bu tanımlamalardan da çıkarılacağı gibi<br />

doğrudur. Ama bu iki kavram, birbirlerinin yerlerine kullanılmalarını sağlayacak kadar<br />

da güçlü bir benzerlik göstermemektedir.<br />

İktisadi büyüme daha çok kalitatif değişmelerin dikkate alındığı, kalkınma ise<br />

daha çok kantitatif yaklaşımla birlikte kalitatif yaklaşımın dikkate alındığı kavramlardır.<br />

Bu belirtilen özellikten de görüldüğü gibi kalkınma her ne kadar iktisadi büyümeyi<br />

içerse de var olanın yalnızca sayısal olarak büyümesi anlamına gelmemekte, olumlu<br />

anlamda yeni bir yapının kurulmasını da öngörmektedir.<br />

Bu kadar geniş bir tanımlaması olan kalkınmayı tetikleyen, hızlandıran bir takım<br />

faktörlerin olması da kaçınılmazdır. Bunların başında teknoloji, doğal kaynakların<br />

zenginliği ve beşeri kaynaklar gelmektedir. Tabi ki bu faktörlerin sayısal olarak çokluğu<br />

tek başına yeterli olmamakla birlikte, niteliksel olarak da farklılıklar taşımaları,<br />

kalkınmanın itici gücü haline gelmelerine neden olmuştur.<br />

Bilgi toplumuna geçiş sürecinde ise iktisadi kalkınmanın temelini bu saydığımız<br />

üç faktörden biri olan beşeri kaynaklar ve beşeri kalkınma oluşturmaktadır. Beşeri<br />

kalkınma insanların seçeneklerini arttırma süreci olarak tanımlanmakta ve sonsuz<br />

tercihler yerine bunlardan sadece üçü üzerinde durmaktadır: Uzun sağlıklı bir ömür,<br />

40


ilgi edinmek ve asgari geçim için gerekli kaynaklara erişmek (Tuna ve Yumuşak,<br />

2002, s.456).<br />

Son yıllarda yapılan pek çok teorik ve pratik çalışmanın da gösterdiği gibi<br />

ekonomik kalkınma ve insani kalkınma arasındaki ilişkiler iki taraflı olabilmektedir.<br />

Yüksek insani kalkınma düzeyi yaratacağı dışsallıklarla yatırımların verimliliğini<br />

etkilerken, diğer yandan ekonomik büyüme ile sağlanacak gelir artışı insani kalkınma<br />

seviyesinin değişmesine yol açabilmektedir. Diğer bir deyişle, yüksek insani kalkınma<br />

düzeyine ulaşmış ülkelerin ekonomik büyüme hızları yüksek olacak ve bu büyümeden<br />

elde edilecek gelir artışı sağlık, eğitim vb. harcamalar için kullanılarak insani kalkınma<br />

düzeyinin daha üst noktalara taşınmasını sağlayacaktır. Buna karşılık insani kalkınma<br />

düzeyi düşük ülkelerde yatırımların verimliliği ve ekonomik büyüme hızı daha az<br />

olacak ve elde edilecek gelir düzeyinin de düşük olması nedeniyle insani kalkınma için<br />

yeteri kadar kaynak aktarılamayacaktır. Böyle bir ortamda, ekonomik büyüme sürecinde<br />

insani kalkınmaya ilişkin olarak kopukluklar ortaya çıkacak ve çoklu denge söz konusu<br />

olacaktır (Yılmazer ve Güloğlu, 2003).<br />

Beşeri sermaye ile iktisadi kalkınma arasındaki ilişkilerin teorik düzeyde<br />

tartışılmaya başlandığı yıllarda Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı (UNDP),<br />

ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ölçmek için beşeri kalkınma endeksi (Human<br />

Development Indeks-HDI) adı altında çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu çalışmalarda<br />

iktisadi gelişmişlik sadece büyüme hızı ile değil refah seviyesini ve kalkınmışlığı<br />

gösteren diğer göstergelerle birlikte ele alınmaktadır (Tuna veYumuşak, 2002,s.457).<br />

sunmaktadır:<br />

Bu endeksin gösterimiyle ilgili olarak aşağıdaki tablo ayrıntılı bir bilgi<br />

41


İnsani Kalkınma Endeksi<br />

Uzun ve sağlıklı bir yaşam Bilgi Kaliteli yaşam standardı<br />

Doğumdaki yaşam Yetişkin Okullaşma Kişi başı GSYİH<br />

beklentisi okur-yazar oranı oranı (SGP,$)<br />

Yaşam beklentisi endeksi Eğitim endeksi Kişi başı GSYİH endeksi<br />

Şekil 1.1. İnsani Kalkınma Endeksi<br />

Kaynak: 2005 İnsani Gelişme Raporundan aktaran Demir,2006, s.8.<br />

Yaşam Beklentisi Endeksi’nin Hesaplanması: En yüksek ve en düşük yaş<br />

sınırları sırasıyla 25 ve 85 olarak belirlenmiştir. Bu aralık dikkate alınarak yaşam<br />

beklentisi endeksi 0 ile 1 arasında bir değer alacak şekilde hesaplanmaktadır. Ülkenin<br />

doğumdaki yaşam beklentisi: n yıl ise, Yaşam Beklentisi Endeksi = (n-25) / (85-25)<br />

Eğitim Endeksi’nin Hesaplanması: Eğitim endeksine ulaşmak için yetişkin<br />

okur-yazar endeksi (15 yaş ve üstü) ve okullaşma endeksi için 0-100 aralığı<br />

kullanılarak, 0 ile 1 arasında bir değer bulunmaktadır.<br />

Ülkenin yetişkin okur yazar oranı: m % ,<br />

Ülkenin okullaşma oranı: r % ise,<br />

Yetişkin Okur-Yazar Endeksi= (m-0) / (100-0)<br />

Okullaşma Endeksi= (r-0)/(100-0)<br />

Eğitim Endeksi= 2 / 3 * (Yetişkin Okur-Yazar Endeksi) + 1 / 3 * (Okullaşma<br />

Endeksi)<br />

GSYİH Endeksi’nin Hesaplanması: GSYİH Endeksi SGP’ye göre<br />

düzenlenmiş kişi başı GSYİH değeriyle ölçülür. Endeksin kullanılmasında 100 dolar alt<br />

42


düzey kişi başına gelir olarak alınırken, üst düzey olarak 40.000 dolar kullanılmıştır. Bu<br />

aralıktan hareketle GSYİH Endeksi 0 ile 1 arasında bir değer olarak hesaplanmaktadır.<br />

Ülkenin kişi başı GSYİH’sı y ise,<br />

GSYİH Endeksi= [log(y)-log(100)] / [log(40.000)-log(100)], olur.<br />

İnsani Gelişme Endeksi’nin Hesaplanması: İnsani Gelişme Endeksi<br />

hesaplanırken Yaşam Beklentisi Endeksi, Eğitim Endeksi ve GSYİH Endeksi’nin<br />

aritmetik ortalaması alınmaktadır:<br />

İGE= 1 /3 * (Yaşam Beklentisi Endeksi) + 1 / 3 * (Eğitim Endeksi) + 1 / 3 *<br />

(GSYİH Endeksi)(Demir, 2006, s.9).<br />

Beşeri sermayenin iktisadi kalkınma sürecinde oynadığı role ilişkin ayrıntılı<br />

açıklama ΙI. Ünitede verileceği için, şimdilik bu konuyu burada noktalayarak kalkınma<br />

kavramının gelişimine ve kalkınma teorilerinin ortaya çıkışına bir göz atalım.<br />

1.2.2. Kalkınma Kavramının Gelişimi Ve Kalkınma Teorilerinin Ortaya Çıkış<br />

Süreci<br />

Kalkınma iktisadının bir bütün olarak ortaya çıkışı, 1930’lardaki büyük<br />

bunalımla başlamıştır. 1939-1945 yılları arasındaki uluslar arası ekonomik sistemin<br />

çöküşünün meydana getirdiği sarsıntı da kalkınma ekonomisine asıl ivmeyi<br />

kazandırmıştır.<br />

İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle başlayan süreci biçimlendirmeye yönelik<br />

müdahaleleri tanımlayan en önemli faktör, dünya ekonomisinin iki dünya savaşı<br />

arasındaki dönemde karşılaştığı sorunlarla karşılaşmadan işlemesini sağlamaya yönelik<br />

kaygıdır. Bu kaygıdan hareketle gerçekleştirilen müdahaleler, savaş sonrası ortaya çıkan<br />

sürece hükmeden dinamik ve eğilimler çerçevesinde anlam kazanmakta, bu dinamik ve<br />

eğilimler ile sınırlanmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi bu süreci belirleyen temel<br />

dinamik, üretici sermayenin uluslararasılaşması için gereken koşulların (teknolojik<br />

43


ilerleme, ulaşım vb.), ortaya çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla söz konusu dinamiğin<br />

objektif gereksinimi, uluslar arası düzeyde para, mal ve sermayenin sorunsuz hareket<br />

edebileceği mümkün olan en geniş ve bütünleşmiş bir uluslar arası sistemin<br />

oluşturulmasıdır. Bu çerçevede, az gelişmiş olarak adlandırılan ülkelerin hem sistemce<br />

içerilmeleri, hem de sistemi belirli oranlarda beslemeleri önem kazanmıştır. Sistemce<br />

içerilmeleri ve belirli oranlarda sisteme katkıda bulunmaları yönündeki bu beklenti, az<br />

gelişmiş ülkelerin gelişmesini temel bir sorun haline getirmiştir. Sorunun bu şekilde<br />

formüle edilmesi, çözüme yönelik arayışları da beraberinde getirmiştir (İşgüden, Ercan<br />

ve Türkay, 1995, ss. 112-115).<br />

Bu bağlamda teknolojik gelişime ayak uyduramayan ve bu konuda dışa bağımlı<br />

olan GOÜ (Gelişmekte Olan Ülke) ekonomileri, kalkınma literatürünün başlıca konusu<br />

olmuştur. Bu ülkelerin gelişmiş bir ekonomik yapıya ulaşmaları için sadece ekonomik<br />

büyümeyi sağlamaları değil, aynı zamanda ekonomilerinin köklü bir yapısal değişimi<br />

gerçekleştirmesi zorunluluğunun ortaya çıkması ile kalkınma kavramı daha kapsamlı bir<br />

içerik kazanmıştır. Nitekim 1950’li yıllardan itibaren, ekonomik kalkınma literatürü,<br />

GOÜ’ lerin ekonomik sorunlarına odaklanmış ve GÜ’ ler (Gelişmiş Ülkeler) ve GOÜ’<br />

ler arasındaki gelişmişlik farklarını vurgulamak için kullanılmıştır. Bu nedenle<br />

kalkınma konusu öncelikle “bir azgelişmişlik sorunu” olarak algılanmakta ve GOÜ’ ler<br />

için kullanılmaktadır. GÜ’ lerde ise ulaşılan kalkınma düzeyinin yeniliklerle korunması<br />

ve geliştirilmesi esastır (Gümüş, 2005, s.18).<br />

Bu durum ise gelişmiş ülkelerde olup da GOÜ ‘lerde olmayan faktörlerin<br />

saptanmasına yol açmıştır. Bunlar bir kez saptanınca, gelişmeyi engelleyen faktörler<br />

ortaya çıkacaktı. Örneğin, GOÜ’ lerde geçerli olduğu ileri sürülen tembellik, başarı<br />

güdüsünün yetersizliği, hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların yetersizliği, sermaye<br />

yetersizliği, girişimci yeteneklerinin gelişmemiş olması gibi faktörler, GOÜ’ lere özgü,<br />

gelişmeyi engelleyici faktörler olarak yorumlanabilmektedir. Doğaldır ki, bu faktörlerin<br />

tam tersi, yani gelişmeyi hızlandırıcı faktörlerinde batı ülkelerinde olduğu<br />

varsayılmaktadır. Bu süreçte P.R.Rodan tarafından ortaya atılan ve gelişme için gerekli<br />

atmosferin ancak asgari bir hız ve miktarda gerçekleştirilebilecek yatırımlar aracılığıyla<br />

ortaya çıkabileceğini vurguladığı ve “büyük itiş” olarak adlandırdığı bu sürecin gelişme<br />

önündeki ekonomik engelleri kaldıracağını ileri sürdüğü “Büyük İtiş Kuramı Modeli”,<br />

R.Nurkse’ nin, azgelişmişliğin, kendini devamlı olarak yinelediği, fakat her defasında<br />

44


yine başlangıç noktasına dönen hareketlerin sonucu olarak verildiği ve bu sürecin<br />

gelişmenin önünü devamlı tıkadığını savunduğu “Kapalı Çember Kuramı”, J.H.Boeke-<br />

W.A.Lewis’ in bugünün GOÜ’ lerinin birbirinden ve ekonomiden yalıtılmış iki ayrı<br />

kesim olduğu gözleminden hareket ettiği “İkili Yapı Kuramları”, W.W.Rostow’ un her<br />

toplumun tarihsel olarak beş aşamadan;<br />

• Geleneksel toplum,<br />

• Hazırlık aşamasındaki geçiş toplumu,<br />

• Harekete geçme aşamasındaki toplum,<br />

• Olgunlaşma yolundaki toplum,<br />

• Kitle tüketim çağındaki toplum,<br />

geçerek kalkınmasını tamamlayacağını ileri sürdüğü “Tarihsel Büyüme Aşamaları<br />

Kuramı”, azgelişmişliğin, bu ülkelerdeki insanların girişim yeteneği ve tercih biçimleri<br />

gibi “temel kişilik niteliklerine” ya da “davranış kalıplarına” bağlandığı “Girişim<br />

Yeteneği ve Davranış Tercihlerine Dayalı Kuramlar” ve O.Hirschman’ ın ekonominin<br />

kendini besleyen bir büyüme sürecine girebilmesi için izlenmesi gereken yolun,<br />

yatırımların ekonominin sektörleri arasında bir denge gözetilmeden gerçekleştirildiğini<br />

savunduğu “Dengesiz Büyüme Modeli” gibi ortaya atılan birçok teori kalkınma<br />

literatürünün oluşmasına katkıda bulunmuştur (İşgüden, Ercan ve Türkay, 1995, ss.140-<br />

157).<br />

Bu temel teorilerin amacı GÜ’ lerle GOÜ’ ler arasındaki gelişmişlik farklarının<br />

azaltılmasını sağlamaktır. Ama bu amaçla birlikte, bu teorilerin hiç birisi tek başına<br />

kalkınma olgusunu tam anlamıyla açıklayamamış, birbirine bağlı olarak, bir sinerji<br />

oluşturabilmişlerdir.<br />

1970’li ve 1980’li yıllarla birlikte dünya petrol krizlerinin yaşanması ve dünya<br />

ekonomisinde yaşanan çevresel bozulma ve toplumsal çözülme gibi diğer pek çok<br />

gelişme, GOÜ’lerin kalkınma sorunlarına verilen önemi azaltmış, ilgiyi farklı alanlara<br />

çekmiştir. 1990’lı yıllarla birlikte teknolojik gelişmenin ve bilginin önem kazanması ve<br />

sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişle birlikte kalkınma konusu tekrar gündeme<br />

gelmiştir. Böylece tartışmalar ve araştırmalar, sanayi ekonomisinin fiziki<br />

45


kaynaklarından ve imkanlarından, bilgi ekonomisinin beşeri kaynaklarına yönelmiştir<br />

ve bu da kalkınma iktisadının hem teorik hem de pratik açıdan farklı bir yapıyla tekrar<br />

önem kazanmasını sağlamıştır.<br />

1.3. Rekabet Gücü<br />

1.3.1. Rekabet Gücü: Tanımı, Göstergeleri, Beşeri Sermaye Ve Kalkınmayla<br />

İlişkisi<br />

Küreselleşme sonucunda rekabetin dünya ölçeğinde giderek şiddetlendiği<br />

günümüzde ülkeler, firmalar veya sanayiler küresel piyasada daha fazla pay sahibi<br />

olmak için rekabet güçlerini arttırma konusunda yoğun çaba göstermektedirler (Turan,<br />

2006, s.1).Yaşanan bu küreselleşme süreci ile birlikte en üst düzeyde gerçekleşmeye<br />

başlayan rekabet ve giderek karmaşıklaşan rekabet ortamının bir sonucu olarak; rekabet<br />

avantajı sağlayabilme, rekabet avantajı yaratan kaynakların ve faktörlerin neler olduğu<br />

ve bunun da ötesinde rekabet üstü olabilmenin yolları, işletmelerin ve ülkelerin temel<br />

gündemi olarak karşımıza çıkmaktadır (Kanıbir, 2004, s.77). Ancak bu kadar önemli<br />

olan rekabet gücü kavramı, literatürde oldukça sık kullanılmasına rağmen, tanımı<br />

üzerinde tam bir anlaşmanın olmadığı ve değişik ortamlarda farklı anlamların<br />

yüklendiği bir kavramdır. Rekabetin tanımlanmasında veya ölçülmesinde ortaya çıkan<br />

temel zorluk ise, rekabetin ülke, bölge veya iktisadi oluşumlar açısından farklılık<br />

göstermesidir (Çoban ve Çoban, 2004, s.165). Bu karışıklığı birazda olsun azaltabilmek<br />

için burada, farklı rekabet gücü tanımlamalarına yer verilecektir.<br />

Kibritçioğlu’ na göre rekabet gücü, yerli bir firmanın ulusal veya uluslar arası bir<br />

piyasada rekabet gücüne sahip olması, ilgili firmanın yerli veya yabancı rakiplerine<br />

karşı fiyat-kalite, zamanında teslim ve satış sonrası hizmet gibi unsurlar açısından hali<br />

hazırda ve gelecekte onlara eşit veya onlardan daha üstün olmasıdır (Kibritçioğlu,1996,<br />

s.4). Yani göreli bir ölçüt olan rekabet gücü, firmaların, sektörlerin veya ülkelerin<br />

birbirlerine göre mevcut durumlarını ortaya koymayı sağlamaktadır. Ayrıca Porter’a<br />

göre, yine firmaların sahip olduğu rekabet gücü, uluslararası rekabet gücünün de en<br />

temel belirleyicisidir. Buna göre, bireysel olarak firmaların rekabet gücüne sahip<br />

46


olması, söz konusu ülkeyi de uluslararası arenada rekabet gücüne sahip bir konuma<br />

getirmektedir (Demir, 2002, s.229).<br />

Rekabetçi Politika Konseyi’ne (Competitiveness Policy Council) göre ise<br />

rekabet gücü, bir taraftan yurt içi piyasalarda istikrarlı bir şekilde gelirleri arttırabilme,<br />

diğer taraftan da uluslararası piyasalarda mal satabilme yeteneğidir (Aiginger, 1998,s.<br />

178). Rekabet gücü genel olarak bu şekilde tanımlanabilir. Ancak bu tanımı firma,<br />

endüstri, küme ve uluslararası rekabet gücü şeklinde bir ayrıma tabi tutmak da<br />

mümkündür. Rekabet gücü, sadece dışarıya mal satma ve dış ticaret dengesini sağlama<br />

yeteneği olarak algılanmamalıdır. Bunun yanı sıra, bir ülkenin gelir ve istihdam<br />

düzeyini arttırabilmesi, yaşam kalitesinde kabul edilebilir ve sürekli artışlar<br />

sağlayabilmesi ve uluslararası pazarlardaki payını arttırabilme yeteneği de ülkenin<br />

rekabet gücünü gösterir (Kesbiç, Baldemir ve Doğan, 2005, s.1).<br />

Ulusal veya uluslararası rekabet gücünden ayrı olarak ve globalleşmeye bağlı<br />

olarak, ülke içinde faaliyet gösteren firmaların ve endüstrilerin yanı sıra endüstriler arası<br />

rekabet gücünün de dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla politika yapıcılar<br />

açısından mikro düzeyde firmaların, makro düzeyde ise ülke ekonomilerinin rekabet<br />

güçlerinin ölçülmesi ve eğilimlerin belirlenmesi önem kazanmaktadır. Rekabet<br />

teorisinde, firmalar tarafından seçilecek stratejilerin öncelikli olarak onların piyasa<br />

içerisindeki performanslarını ve dolaylı olarak üyesi oldukları endüstrinin performansını<br />

önemli ölçüde etkileyeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla rekabet gücünün artırılması<br />

anlamında firmaların tercih edecekleri stratejileri iyi belirlemeleri gerekmektedir. Bu<br />

bağlamda firmaların ve endüstrilerin rekabet güçlerini artırma anlamında tercih<br />

edecekleri stratejiler ve politikalar, mikro ölçekte firmaların piyasa içerisindeki<br />

performanslarını, makro ölçekte ise endüstrilerin uluslar arası piyasalardaki başarılarını<br />

etkilemektedir. Firmaların, endüstrilerin ve hatta ülkelerin rekabet güçleri farklı<br />

göstergeler kullanılarak ölçülmekte ve söz konusu göstergelerde genellikle sayısal<br />

verilerden yararlanılmaktadır ( Çoban ve Çoban, 2004, s.163).<br />

Rekabet gücü hesaplamalarında kullanılan temel göstergeler fiyat rekabeti,<br />

yapısal unsurlar ve diğer göstergeler olmak üzere üç başlık altında incelenebilir. Şekil<br />

1.2.’ de söz konusu göstergeler topluca görülmektedir:<br />

47


Rekabet<br />

Gücü<br />

Hesaplamalarında<br />

Kullanılan<br />

Temel<br />

Göstergeler<br />

Fiyat<br />

Rekabeti<br />

Yapısal<br />

Unsurlar<br />

Diğer<br />

Göstergeler<br />

Kar Marjı AR&GE<br />

Şekil 1.2. Rekabet Gücü Göstergeleri<br />

Kaynak: (Kesbiç, Baldemir ve Doğan, 2005, s.2; Kotan, 2002, ss. 1-20)<br />

Nispi Pozisyon Değişmeleri<br />

Reel Döviz Kuru Endeksi<br />

İhracat Kar Marjı<br />

İşgücü Maliyetleri<br />

Verimlilik<br />

Makro Ekonomik Peformans<br />

Niteliksel Faktörler<br />

Ticari Performans ve Piyasa Payı<br />

Göstergeleri<br />

Açıklanmış Karşılaştırmalı<br />

Üstünlükler Endeksi<br />

Sektör İçi Ticaret<br />

Fiyat–Maliyet Marjı<br />

Şekilde görüldüğü üzere, rekabet gücünün belirleyicileri olarak işgücü<br />

maliyetlerinden verimliliğe, kar marjından AR&GE’ye kadar uzanan birçok faktör söz<br />

konusudur (Yussof ve Ismail, 2002, s.96). Fakat günümüzde sanayi toplumundan bilgi<br />

toplumuna geçişle birlikte, sanayi toplumuna ait temel kurumların, işleyişlerin, algılama<br />

ve anlayışların yani kısaca pazarların ve işletmeler dünyasının genel görünümünün<br />

çarpıcı bir biçimde değişmeye başlamasıyla, günümüzde oluşan bu yeni rekabet<br />

koşullarında etkin mücadeleyi sağlayacak ve daha önceleri çok kullanılmayan bir<br />

belirleyici; nitelikler (beşeri sermaye) üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır<br />

(Yussof ve Ismail, 2002; Huovari, 2001; Silva, 1997). Yeni bilgi toplumuyla birlikte<br />

48


artık, firmalar veya sanayiler rekabet avantajı veya gücü elde edebilmek için daha fazla<br />

bilgiye ve nitelikli insan gücüne başvuracaklardır.<br />

Böylece, rekabet gücü ve yüksek bir büyüme oranı elde edebilmek için beşeri<br />

sermayeye yatırım yapılması gerekliliğini kabul etmeyen pek çok ülke, küreselleşme,<br />

artan yatırım–ticaret hacmi ve hızla gelişen ve yayılan teknoloji sayesinde düşüncelerini<br />

değiştirmek zorunda kalmışlardır. Tabi ki diğer politikalar (ekonomi, ticaret ve yatırım<br />

politikaları) yerinde uygulanmazsa, beşeri sermayeye yatırım tek başına kalkınmaya<br />

yardımcı olamaz ama eğer uygun beşeri sermaye kullanılmazsa da bu politikalar<br />

büyümeye yardımcı olmayacak veya büyüme geçici bir süre için duracaktır. Yeni<br />

toplumda gelecek yüzyılın anahtar endüstrilerini ele geçirmek isteyen görece zengin<br />

ülkeler bile, daha yüksek bir rekabet gücüne sahip olabilmek için gerekli olan çevre ve<br />

koşulları yaratmaya ihtiyaç duyacaklardır. Böyle bir ortamda insanların eğitimlerinin,<br />

bilgilerinin ve becerilerinin geliştirilmesi verimliliğin ve yatırımların artmasına ve bu<br />

yolla da büyümeye yardımcı olacaktır. Bu da artan gelirler aracılığıyla yükselen yaşam<br />

standardı için gerek duyulan kaynakların sağlanmasını, daha adil bir gelir dağılımının<br />

ve daha iyi sosyal koşulların (eğitim, sağlık hizmetleri, barınma ve sosyal güvenlik)<br />

oluşmasını sağlayacaktır. Böylece geliştirilen bu koşullar kalkınmaya doğrudan etki<br />

edecektir (Silva,1997, ss.1-20).<br />

49


2.BÖLÜM<br />

TÜRKİYE‘NİN KALKINMA SÜRECİNDE BEŞERİ SERMAYENİN YERİ<br />

2.1.Türkiyenin Kalkınma Sürecinde Eğitimin Önemi<br />

Günümüzde ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri, milli gelir miktarı yanında; eğitim,<br />

sosyal, kültürel ve politik durumları ile de ölçülmektedir. İktisadi gelişme kişi başına<br />

düşen mal ve hizmet birimleriyle ifade edilebildiği gibi, kişi başına düşen eğitim ve<br />

sağlık harcamaları da gelişmişliğin önemli ölçütleri arasındadır. Bunlara paralel olarak<br />

okur - yazarlık ve okullaşma oranı, ortalama yaşam süresi, aktif nüfusun eğitim düzeyi<br />

ve öğrenci eğitim düzeyi dağılımları gibi değerler de bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin<br />

bir göstergesidir (Dura, 1999, s.14). Bütün bunlar kalkınmanın merkezine insanı<br />

yerleştirmektedir. İnsanın düşüncesi, yetenekleri, eğitim düzeyi ile oluşan ekonomik ve<br />

kültürel ortam, yenilik ve yaratıcılığı gerçekleştirerek üretim sürecinin girdisi olarak<br />

ekonomiye katkı sağlamaktadır (Mayer, 2001, ss.33-34; OECD, 2001, s.17).<br />

Bu yüzden de çağlar boyunca eğitim süreci, toplumsal yapı açısından<br />

şekillendirilerek, bireyin topluma kazandırılmasını hedef alan, genel anlamda onda<br />

meydana gelmesi istenen değişikliklerin hal, hareket ve tavırlarına da yansımasını<br />

isteyen bir yönelimle biçimlenmiştir. Eğitim çok yönlü işlevsel bir süreç olarak<br />

toplumun beklentilerini de karşılama sorumluluğunu üstlenmiştir (Başkaya, 2005, ss.<br />

151-156).<br />

Değişik anlamlara gelen eğitim sözcüğünün bir o kadar da değişik tanımlarına<br />

rastlanmaktadır. Eğitim, yeni kuşakların toplum yaşayışında yerlerini almak için<br />

hazırlanırken, gereken bilgi, beceri ve anlayışlar elde etmelerine ve kişiliklerini<br />

geliştirmelerine yardım etme etkinliğidir. Başka bir tanıma göre ise, eğitim bir bireyin<br />

davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişim meydana getirme<br />

sürecidir. Eğitim bunların bir zaman akımı içinde yer aldığı süreçte oluşur. Bu<br />

50


ağlamda belirtebiliriz ki, davranış, yaşantı, amaç ve süreç terimleri, eğitimin niteliğini<br />

belirleyen kavramlardır (Çanakçı ve Tutar, 2006, s.2).<br />

Eğitimin beşeri sermayeye olan etkisi irdelenirken, üzerinde durulması gereken<br />

önemli bir ayrıntı ise nasıl bir eğitimden bahsedildiğidir (Miller III, 1992, ss. 227-229).<br />

Crawford bu konuda hazırladığı çalışmasında üç tür eğitimden bahsetmiştir (Krause,<br />

1999, s.3):<br />

• Resmi Eğitim: Bireyin kendi imkanlarıyla katıldığı bu eğitim sürecinde,<br />

bilginin resmi bir dağılımla elde edilmesi mevcuttur.<br />

• İş başında Eğitim: Üretimle alakalı bilginin, çalışma yoluyla elde edilmesi.<br />

• Bireysel Öğrenme: Bilgi, öğrenme ve yetenek süreci için gereken çevresel<br />

faktörlerle ilgili bilginin toplanması.<br />

Eğitim, kişiye bireysel olarak fayda sağlamakla birlikte topluma da çok önemli<br />

faydalar sağlamaktadır:<br />

• İyi eğitim alanlar öncelikle kendilerine fayda sağlarlar, çünkü verimlilikleri ve<br />

etkinlikleri artar. Genellikle iyi eğitim alanların çalıştıkları iş kollarında çalışma<br />

ortamı da caziptir. Dolayısıyla çalıştıkları ortamın kalitesi yaşam kalitesini<br />

etkiler (Karagül, 2002, s.35). Eğitimin verimlilik ve büyümeye olan etkileri,<br />

Bassanini ve Scarpetta tarafından ampirik bir çalışma ile de ayrıca test<br />

edilmiştir. Sözkonusu bu çalışmada 21 OECD ülkesine (Avusturalya, Avusturya,<br />

Belçika, Kanada, Hollanda, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda,<br />

İtalya, Japonya, Danimarka, Yeni Zellenda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç,<br />

İsviçre, İngiltere, Amerika) ait veriler kullanılmış ve ilave bir yıllık eğitimin<br />

uzun vadede üretimdeki verimliliği %6 oranında arttırdığını ve fiziki sermaye<br />

birikimine önemli katkılar sağladığını saptamışlardır (Bassanini ve Scarpeta,<br />

2001, s.24).<br />

Günümüzde çalışma yaşamı, kuşkusuz eğitimli olmak ve başarılı olmak üzerine<br />

kurulmuştur. Bunun için insanlar başarıyı yakalamak ve bir bakıma bir üst sınıfa<br />

(kariyer ve ücret bakımından) yükselmek için eğitime büyük gereksinim<br />

51


duymaktadırlar. Bu yüzden de kaynakların büyük bir kısmını eğitim üzerine<br />

harcamaya başlamışlardır.<br />

• İyi eğitimin yaşam kalitesini olumlu etkilediği diğer alanda, aile içi ilişkilerde<br />

kendini göstermektedir. Örneğin iyi eğitimli anneler sayesinde toplumdaki<br />

çocuk ölümleri ve doğurganlık azalmakta, buna ilave olarak yeni yetişen<br />

çocuklar eğitimli anneler sebebiyle hayata daha bilgili başlayabilmektedir (Sab<br />

and Smith, 2001, s.6; Weir, 2000, s.11-12). Sadece ekonomik büyüme için değil<br />

aynı zamanda bu büyümeyi destekleyen daha geniş bir süreç için de hayati<br />

derecede önemlidir. Daha yüksek kazançlar, daha iyi şahıs ve toplum sağlığı,<br />

bebek ölüm oranında ve bebek doğum oranında düşme, demokratikleşme, siyasi<br />

istikrar (Landman, 1999, s.607), yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılması, daha<br />

düşük suç oranları (McMahon, 2000, s.22) ve çevre bilincinin oluşması gibi<br />

birçok net çıktısı vardır (Türkmen, 2002, ss.4-5; OECD, 2001, ss.33-35). Bu<br />

konulardan beşeri sermayenin gelir dağılımında eşitsizlikleri azalttığı yönünde<br />

çalışma yapan araştırmacıların başında İbrahim Güran Yumuşak ve Mahmut<br />

Bilen gelmektedir. Bu yazarlar çalışmalarında eğitim, sağlık ve mesleki göç gibi<br />

beşeri sermaye harcamalarının gelir dağılımını dolaylı ya da doğrudan<br />

etkileyebileceğini iddia etmişlerdir. Fakat bu etkinin yönü ve şiddeti, içinde<br />

bulunulan duruma göre değişmektedir. Ayrıca ülkenin gelişmişlik düzeyi, piyasa<br />

ekonomisinin egemenliği, genel eğitim seviyesi ve eğitim düzeylerinin dağılımı<br />

gibi birçok faktör beşeri sermaye yatırımlarının gelir dağılımını olumlu veya<br />

olumsuz etkilemesine neden olmaktadır. Fakat Türkiye’ de eğitimle ilgili<br />

kaynaklarda sıkıntı yaşanması ve kamu kesiminin eğitimi ödüllendirmemesi gibi<br />

nedenlerden dolayı, beşeri sermayemizin gelir dağılımında eşitsizlikleri<br />

azaltması yönünde şüpheler mevcuttur (Yumuşak ve Bilen, 2000, ss.89-91). Bu<br />

konuda karamsar olan bir diğer araştırmacı da Tuncer Bulutay’ dır. Bulutay’ a<br />

göre yüksek öğrenimin amacı görünürdekinden ya da söylenenden farklıdır. Bu<br />

amaç toplumda eşitliği sağlamak değil, toplumsal düzeyde ve gelir yönünden<br />

yükselme, ayrıcalıklı duruma geçebilme fırsatlarını eşitlemek, yani mevcut olan<br />

eşitsizliklerden yüksek öğrenimlilerin yararlanmasına olanak tanımaktır<br />

(Bulutay, 2006, s. 41).<br />

52


• İyi eğitim görenlerin kendi sağlıklarına daha özen göstermelerinden ötürü<br />

stresten daha az etkilendikleri ve sorunlara daha kolay çözümler ürettikleri<br />

gözlenmektedir (Moretti, 2005, s.3; Saxton, 2000, s.36).<br />

• Eğitim seviyesi artıkça toplumda yeniliklerin ve teknolojinin benimsenme hızı<br />

da artar. Dolayısıyla, eğitim seviyesi, gelişme ve katma değer için gerekli olan<br />

AR-GE yatırımlarının da artmasına yardımcı olur (David, 2001, s.64).<br />

Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında şunu açıkca söylemek mümkündür:<br />

Türk ekonomisinin sürekli ve istikrarlı bir şekilde kalkınabilmesi için fiziki sermayeye<br />

olduğu kadar beşeri sermayeye de ihtiyacı bulunmaktadır. Ekonomimizin ihtiyaç<br />

duyduğu beşeri sermayenin niceliği ve niteliği konusunda net bilgilere ulaşabilmek için<br />

öncelikle ülke ekonomisinin bu husustaki mevcut durumunun ortaya konulması<br />

gerekmektedir. Bu yüzden şimdi ülkenin beşeri sermaye profili ayrıntılı bir şekilde<br />

incelenecektir.<br />

Ekonominin gereklerine uygun bir eğitim sistemi, ülkelerin gelişme<br />

perspektiflerinde belirleyici bir güç konumunda olmuştur. Kişi başına düşen gelir<br />

seviyesinin yanı sıra, özellikle bir ülkede eğitim seviyesini gösteren okullaşma oranı,<br />

okur-yazarlık oranı, eğitimin bütçe ve milli gelir içindeki payı, mesleki-teknik eğitim<br />

düzeyi, nüfusun ilk, orta ve yüksek öğretimdeki dağılımı gibi göstergeler de sosyo-<br />

ekonomik gelişme düzeylerini belirleyen çok önemli ölçütler olmuştur. Böylece, uzun<br />

dönemde eğitim yatırımları, ülkelerin gelişmişlik farklılıklarını da yansıtan önemli bir<br />

gösterge olarak genel kabul görmüştür (Doğan ve Bozkurt, 2003, s.10).<br />

Burada ise Türk toplumunun eğitim düzeyini belirlemek için yukarıda sayılan<br />

göstergelerden okur-yazarlık oranı, 6 ve daha yukarı yaştaki nüfusun eğitim durumu,<br />

MEB bütçesinin GSMH ve konsolide bütçeye oranı ve bütçe içerisinde eğitim<br />

hizmetleri kullanılmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişim sürecini<br />

Tablo 2.1., 2.2., 2.3. ve 2.4’ den izlemek mümkündür.<br />

Türkiye’ deki okur-yazar oranının yıllara göre gelişimi incelendiğinde Tablo<br />

2.1.’ de görüldüğü gibi en fazla artış oranı 1940’1ı yıllarda yaşanmış olup 1960’1ı<br />

yıllarda düşüşe geçmiştir. 1935 yılında kadınların yalnız %9,8’i okur-yazarken, 2000<br />

53


yılında %80,6’sı okur-yazardır. Erkeklerde ise 1935 yılında %29,3’ü okur-yazarken,<br />

2000 yılında %93,9’u okuryazardır. Cinsiyete göre okur-yazar oranındaki uçurum<br />

günümüzde giderek azalmakla beraber halen eşit değildir.<br />

Sayım Yılı<br />

Tablo 2.1. Türkiye'deki Okur-Yazar Oranının Yıllara Ve<br />

Cinsiyete Göre Artış Oranları<br />

Toplam<br />

(%)<br />

Artış oranı<br />

(%)<br />

Okur-Yazar Oranı (%)<br />

Kadın Erkek<br />

(A) (B)<br />

A/B<br />

Artış oranı<br />

1935 19,2 0 9,8 29,3 33 0<br />

1940 24,5 27.6 12,9 36,2 36 9.0<br />

1945 30,2 23.2 16,8 43,7 39 8.3<br />

1950 32,5 7.6 19,4 45,5 43 10.2<br />

1955 41,0 26.1 25,6 55,9 44 2.3<br />

1960 39,5 -3.7 24,8 53,6 45 2.2<br />

1965 48,8 23.5 32,8 64,1 49 8.8<br />

1970 56,2 15.1 41,8 70,3 58 18.3<br />

1975 63,7 13.3 50,5 76,2 63 8.6<br />

1980 67,5 5.9 54,7 80,0 67 6.3<br />

1985 77,4 14.6 68,2 86,5 77 14.9<br />

1990 80,5 4.0 72,0 88,8 79 2.5<br />

2000 87,3 8.4 80,6 93,9 84 6.3<br />

Kaynak: DIE (2003)<br />

Tablo 2.2.’de Türkiye genelinde nüfusun köy ve kentlere göre eğitim durumu<br />

görülmektedir. Tablo 2.2. incelendiğinde Türkiye’de 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına<br />

göre, 6 veya daha yukarı yaşta 59.859.243 kişi bulunmakta, bunların %35’ i<br />

(20.782.889) köylerde ve %65’ i (39.076.354) kentlerde yaşamaktadır. Köylerde<br />

yaşayanların büyük çoğunluğunun (%41,9) eğitim durumu ilkokul iken kentlerde<br />

yaşayanların büyük çoğunluğunun (%34,5) da eğitim durumu köylerle benzerlik<br />

göstermekte ve ilkokul olmaktadır. Sahip olunan eğitim bakımından da hem köylerde<br />

hem de şehirlerde benzerlik gösteren eğitim düzeyi aynı olmakla birlikte,<br />

“yükseköğretim mezunu” olma durumudur.<br />

(%)<br />

54


Tablo 2.2. Türkiye'de 6 ve Daha Yukarı Yaştaki Nüfusun<br />

Eğitim Durumu (2000 yılı)<br />

Nüfusun Eğitim Durumu Toplam % Köy % Kent %<br />

Okuma-Yazma Bilmeyen 7.589.657 12,7 3.829.117 18,4 3.760.540 9,6<br />

Bir Okul Bitirmeyen 12.886.331 21,5 4.767.028 22,9 8.119.303 20,8<br />

İlkokul Mezunu 22.166.827 37,0 8.703.052 41,9 13.463.775 34,5<br />

Ortaokul ve Dengi Meslek Okulu<br />

Mezunu<br />

55<br />

6.027.509 10,1 1.498.615 7,2 4.528.894 11,6<br />

Lise ve Dengi Meslek Okulu Mezunu 8.013.507 13,4 1.506.118 7,2 6.507.389 16,7<br />

Yükseköğretim Mezunu 3.151.964 5,3 476.808 2,3 2.675.156 6,8<br />

Bilinmeyen (1) 23.448 0,0 2.151 0,0 21.297 0,1<br />

Toplam 59.859.243 100,0 20.782.889 100,0 39.076.354 100,0<br />

Kaynak: MEB, DİE<br />

(1) Mezuniyeti ya da okuma yazma durumu bilinmeyen<br />

Türkiye’ de eğitiminin öneminin ne denli anlaşıldığının ya da eğitime hangi ölçüde<br />

değer verildiğinin açık göstergesi hiç şüphesiz bütçeden eğitime ayrılan payla daha net<br />

görülmektedir. Tablo 2.3.’ de yer alan verilere göre, 1996-2005 gibi bir on yıllık süreçte<br />

yıllık olarak GSMH’ nın ortalama olarak %2 civarındaki bir kısmı MEB’e<br />

ayrılmaktadır. Bu oran çok azdır. Çünkü MBE, kamunun personel ve hizmet verdiği fert<br />

itibariyle oldukça geniş ve bir o kadarda da hayati önemi olan, ülkenin geleceği için<br />

yatırım yapılan bir hizmet alanıdır. Dolayısıyla eğitim harcamalarının bu denli göz ardı<br />

edilmesi, bir anlamda ülke geleceğinin yok sayılmasıyla eşanlamlıdır. Çünkü özellikle<br />

içinde bulunduğumuz bu zamanda ve gelecek dönemde eğitime yatırım yapmayan<br />

toplumların gelişmeleri mümkün olmayacaktır.


Tablo 2.3.MEB Bütçesinin GSMH Ve Konsolide Bütçeye<br />

Oranı(%)<br />

YILLAR<br />

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI<br />

BÜTÇESİNİN<br />

GSMH' YA<br />

ORANI (%)<br />

KONSOLİDE<br />

BÜTÇEYE<br />

ORANI (%)<br />

1996 1,72 7,22<br />

1997 1,74 8,05<br />

1998 2,34 8,41<br />

1999 2,72 7,85<br />

2000 2,66 7,17<br />

2001 2,19 8,37<br />

2002 2,66 7,61<br />

2003 2,85 6,91<br />

2004 2,95 8,22<br />

2005 3,09 9,57<br />

Kaynak: MEB 2004-2005 verileri<br />

Aynı şekilde Tablo 2.4.’ de de eğitime yapılan toplam yatırım harcamalarının<br />

konsolide bütçe içindeki payı 1983-2002 gibi yirmi yıllık bir süreçte ortalama %2<br />

civarındadır. Bu da eğitime yapılan yatırım harcamalarının ne kadar yetersiz olduğunu<br />

göstermektedir. Bununla birlikte toplam eğitim harcamalarının konsolide bütçe içindeki<br />

oranı ise tüm bütçenin ortalama %14’ ü civarındadır.<br />

56


Tablo 2.4. Bütçe İçerisinde Eğitim Hizmetleri (cari fiyatlarla, milyar TL)<br />

EĞİTİM<br />

BÜTÇESİ<br />

EĞİTİM<br />

BÜTÇESİ<br />

KONSOLİDE<br />

BÜTÇE<br />

İÇİNDEKİ<br />

PAY (%)<br />

Toplam<br />

YILLAR Toplam Yatırım<br />

Harcama Harcamaları Harcama<br />

1983 342 42 13,1 1,6<br />

1984 478 52 12,6 1,4<br />

1985 706 74 13,3 1,4<br />

1986 961 108 11,8 1,3<br />

1987 1,573 186 12,4 1,5<br />

1988 2,650 398 12,6 1,9<br />

1989 6,020 693 15,8 1,8<br />

1990 12,843 1,414 19,1 2,1<br />

1990 22,873 2,459 17,6 1,9<br />

1992 44,379 5,019 20,0 2,3<br />

1993 81,163 9,267 16,7 1,9<br />

1994 120,698 12,365 13,5 1,4<br />

1995 210,801 21,539 12,3 1,3<br />

1996 370,189 55,192 9,4 1,4<br />

1997 960,905 151,492 15,4 2,4<br />

1998 1,933,475 314,826 13,1 2,1<br />

1999 3,312,108 513,141 12,2 1,9<br />

2000 4,717,099 720,161 10,1 1,5<br />

2001 7,020,442 975,188 14,5 2,0<br />

2002 11,151,091 1,604,699 11,4 1,6<br />

Kaynak: Maliye Bakanlığı, DPT<br />

KONSOLİDE<br />

BÜTÇE<br />

İÇİNDEKİ<br />

PAY (%)<br />

Yatırım<br />

Harcamaları<br />

En genel tanımıyla eğitim, insan davranışlarında, önceden belirlenmiş amaçlara<br />

göre belirli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizisi olarak tanımlanır. Eğitim,<br />

bir bütün olarak düşünüldüğünde ise insanı yetiştirme sürecidir. Bireyin fiziksel veya<br />

içsel etkinlikler sonucu güç oluşturabilmesi ya da davranış değişikliği gösterebilmesi<br />

için planlı, örgün ve yaygın eğitim alması gerekir. Tüm bunların gerçekleşmesinde en<br />

önemli faktör, her ülkenin kendi ekonomik – toplumsa l- kültürel yapısı çerçevesinde<br />

oluşturduğu eğitim sistemidir.<br />

Herhangi bir ülkede, eğitim sistemi oluşturulurken, en yaygın şekilde, temelde<br />

bireyin eğitim hakkını güvenceye alan, eğitim sisteminin kendi içindeki sorunlarını<br />

çözümleyici nitelikler taşıyan, buna bağlı olarak, toplumun gelişme dinamiklerini de<br />

göz önünde bulunduran yapıların oluşturulması beklenir. Bu durum elbette temel bir<br />

57


insan hakkı olarak kabul edilen eğitimin parasız, bilimsel, laik ve demokratik bir içeriğe<br />

sahip olması gerektiğinden bağımsız olarak ortaya çıkmaz. Dolayısıyla eğitim sistemine<br />

ilişkin politikalar oluşturulurken göz önünde bulundurulması gereken evrensel kurallar<br />

ve ülkelerin kendilerine özgü toplumsal gerçeklikleri önem kazanır (Doğan ve Bozkurt,<br />

2003).<br />

Avrupa Birliğine üyelik yolunda Türkiye ekonomisinin büyümesinde ve<br />

gelişmesinde de şüphesiz eğitimin büyük etkileri olmakta ve olacaktır. Hükümet<br />

programlarında da eğitimin, verimliliğin artmasında ve ekonominin gelişmesinde<br />

mevcut bir potansiyel olduğu belirtilmektedir. Türkiye, eğitimin ekonomik büyümedeki<br />

ve gelişmedeki katkısının bilincinde olmakla birlikte, yetersiz ödeneklerden dolayı<br />

Avrupa topluluğu ülkelerinin bulunduğu seviyelerden çok daha gerilerdedir. Ayrıca<br />

Türkiye'de büyük çoğunluk eğitim sisteminin değiştirilmesi gerektiği yönünde görüş<br />

bildirmesine karşın, işe nereden başlanacağı ve sistemin hangi parçalarının<br />

değiştirilmesi gerektiği konusunda genellikle tartışmalar yaşanmaktadır ve bu<br />

tartışmalar her yıl eğitim-öğretim yılının başlaması ile birlikte eğitim sistemi<br />

sorunlarının tekrar gündeme gelmesine neden olmaktadır (Durdu, 2003).<br />

Bu tartışmaların başında “Türk eğitim sistemi bireysel ve toplumsal beklentilere<br />

ne derece yanıt vermektedir?”, “AB’ ne girme sürecinde eğitim sistemi 21. yüzyılın<br />

temel değerlerini öğrencilere aktarabiliyor mu?”, “Toplumsal kalkınmada ve toplumsal<br />

hareketliliğin sağlanmasında eğitim yeterli rolü oynayabiliyor mu?”, ve “Toplumda<br />

demokrasi, eşitlik, adalet anlayışının yerleşmesinde eğitimimiz ne derece etkin bir yapı<br />

sergilemektedir?” gibi sorular gelmektedir (Bahar, 2005).<br />

Bu tartışmalar doğrultusunda toplumsal katmanlar arasında farklı eğitim<br />

koşullarının olması, varolan bu eşitsizliğin öğrencilere yansıması, eğitim kurumlarının<br />

fiziksel altyapı yetersizlikleri, eğitim felsefesinde ki sorunlar ve cinsiyetler arasındaki<br />

eşitsizlik Türk eğitim sisteminin temel sorunları olarak gösterilebilir (Önder, 1999).<br />

Ama Türkiye sahip olduğu genç ve dinamik nüfusu etkin bir şekilde<br />

değerlendirebilirse kendisi için olumsuz olan bu durumları olumluya çevirebilir. Tabi ki<br />

genç nüfus oranı çok yüksek olan ülkemizin bu durumu avantaj haline getirmesi, onlara<br />

verilecek etkin ve revize edilmiş bir eğitime bağlıdır.<br />

58


2.2.Türkiye’nin Kalkınma Sürecinde Sağlık Sektörünün İncelenmesi<br />

Burada şunu önemle belirtmek gerekir ki, beşeri sermayenin kalitesindeki artış<br />

yalnız eğitimle değil insana sunulan sağlık hizmetleriyle de ilgilidir. Beşeri sermaye<br />

yalnızca eğitim boyutuyla alınırsa eksik açıklanmış olur. Bu yüzden sağlıktaki<br />

iyileşmenin ve insan mutluluğuna yönelik diğer etmenlerin de göz önünde<br />

bulundurulması gerekir.<br />

Literatürde de sağlıkla ilgili verilere ve ölçümlere eğitime göre daha az önem<br />

verilmekte ve bu konuda daha az çalışma yapılmaktadır. Bunun temel nedeni bu<br />

yatırımların parasal olmayan getirilerinin eğitimde daha önemli olmasıdır (Appleton ve<br />

Teal, 1998, s.19).<br />

Beşeri sermayenin önemli göstergelerinin başında gelen sağlıkta da tıpkı eğitimde<br />

olduğu gibi ölçme zorluklarıyla karşılaşılmaktadır. Bu zorlukları bir derece olsun<br />

azaltabilmek için de bir takım ölçümler geliştirilmiştir. Bu ölçümlerin başında (Currie<br />

ve Madrian, 1999, s. 3314) :<br />

• kişilerin kendileri tarafından bildirilen sağlık raporları,<br />

• çalışmaya engel bir sağlık problemlerinin olup-olmadığı,<br />

• günlük yaşamını idame etmesini engelleyecek sağlık problemlerinin olup<br />

olmaması,<br />

• psikolojik bozukluk yada alkolizm gibi hastalıkların varlığı,<br />

• sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanılması,<br />

• psikolojik rahatsızlıkların yada alkolizmin klinik tedavisinin yapılması,<br />

• beslenme durumları (boy, kilo vb. unsurların dikkate alınması),<br />

• beklenen ya da gelecek ölüm oranları,<br />

gibi maddeler sıralanabilir.<br />

Sağlıklı bir toplumda beşeri sermaye birikimini arttırmak diğerlerine kıyasla daha<br />

kolay bir işlemdir. Çünkü, çalışan insanın sağlıklı olması ile üretken bir yapıya sahip<br />

olması arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu çerçevede, ruhen ve bedenen sağlıklı<br />

insanların fiziki ve zihinsel eğitimlerinin daha kolay olduğu yadsınamayacak bir<br />

59


gerçektir. Dolayısıyla, beşeri sermaye kapsamında eğitilecek bir insanın ön şart olarak<br />

sağlıklı olması adeta bir zorunluluktur. Bu nedenle, beşeri sermayeyi; eğitim verilebilir<br />

sağlıklı bir toplumu eğitim vererek daha üretken bir hale getirmek şeklinde de<br />

tanımlamak mümkündür (Karagül, 2002, s.71). Ayrıca bu üretken insanların<br />

verimlilikleri sayesinde, hem büyümeye hem de gelişmeye olumlu ve pozitif yönde<br />

katkı yapacağı beklenmektedir (Bloom, Canning ve Sevilla, 2003, s.20).<br />

Ama sağlığın büyümeye yapmış olduğu katkılarının dışında bir takım sosyal getiri<br />

ya da götürüleri de mevcuttur. Örneğin düşük bir sağlık durumuna sahip bireyin işine<br />

konsantre olamaması, işteki verimliliği ve aldığı ücreti düşürmesi, çalışılan saati<br />

etkilemesi, faklı iş seçimleri yapması gibi.<br />

Toplumların sağlık düzeyi beşeri sermayenin kullanılabilirliğini yakından<br />

etkileyen önemli bir faktördür. Çünkü bilgili, tecrübeli ve yetenekli fertler ancak sağlıklı<br />

oldukları müddetçe bu değerlerini kullanarak üretime katkı sağlayabilirler. Öte yandan<br />

aşırı doğurganlık, bebek ölüm oranlarının yüksek olması ve sayıca fazla çocuk, toplum<br />

açısından birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir. Araştırmalar, ailede çocuk<br />

sayısı arttıkça ve doğum aralığı azaldıkça çocuk ölümlerinin arttığı ve çocukların<br />

sağlıklı ve yeterli beslenme imkanlarının azaldığını ortaya koymaktadır (DPT, 2001a,<br />

s.9). Dolayısıyla Türk toplumuna ait sağlık verilerine Tablo 2.5.’ den baktığımız zaman<br />

genel durumun beklentileri karşılamaktan çok uzak olduğu anlaşılmaktadır. Ama ümit<br />

verici bir durum sağlık verilerinde ilerleyen yıllar itibariyle gözle görülür bir gelişme<br />

yaşanıyor olmasıdır. Özellikle 1980-1985 yıllarında binde 9 olan kaba ölüm hızı 2000-<br />

2005 yıllarında binde 6,6’ ya gerilemiştir. Aynı iyileşmeyi bebek ölüm oranlarında<br />

sırasıyla binde 82’ den binde 28’ e düşüş ve ortalama ömrün uzamasında; 63 yaştan<br />

70,30 yaşa yükselmesi şeklinde görmek mümkündür. Bu durumlar Türkiye<br />

ekonomisinde etkin sağlık yatırımlarının yavaş da olsa giderek artan bir önem<br />

kazandığını göstermektedir. Ancak bu göstergelerin daha iyi bir konuma getirilebilmesi<br />

için daha fazla kaynak aktarılması ve kaynakların daha etkin kullanılması<br />

gerekmektedir.<br />

60


Yıllar Nüfus Artış<br />

Hızı (%)<br />

Tablo 2.5. Sağlıkla İlgili Demografik Göstergeler<br />

Kaba<br />

Doğum<br />

Hızı<br />

(Binde)<br />

Kaba Ölüm<br />

Hızı<br />

(Binde)<br />

Bebek<br />

Ölüm Hızı<br />

(Binde)<br />

Toplam<br />

Doğurganlık<br />

Oranı (Çocuk)<br />

Doğuşta<br />

Ortalama<br />

Yaşam<br />

1980-1985 2,49 30,8 9,0 82 4,05 63,00<br />

1985-1990 2,17 29,9 7,8 65 3,76 65,58<br />

1990-1995 1,85 25,3 6,7 50 2,80 67,28<br />

1995-2000 1,62 22,2 6,5 39 2,45 68,55<br />

2000-2005* 1,33 20,9 6,6 28 2,32 70,30<br />

Kaynak: Sağlık Bakalığı, DİE ve DPT İstatistiki Verileri<br />

* Tahmini rakamlardır.<br />

2.3. Göç Olgusunun Türkiye’ nin Kalkınma Süreci Açısından İncelenmesi<br />

Süresi (Yıl)<br />

Beyin göçü iyi eğitim görmüş kalifiye ve yetenekli işgücünün yetiştiği az<br />

gelişmiş/gelişmekte olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye akışı/göçü olarak<br />

tanımlanabilir. Kıt ve sınırlı kaynaklarla yetiştirdiği değerli beyinleri kaybeden az<br />

gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin beyin göçü nedeniyle gelişmeleri daha da<br />

yavaşlarken, gelişmiş ülkelerin yetişmiş beyinlere daha yüksek ücret ve daha iyi<br />

olanaklar sağlaması ile gelişmeleri daha da hızlanmaktadır. Yani beyin göçü ülkeler<br />

arasındaki gelişmişlik farkının daha da artmasına neden olmaktadır (Gürak, 2005a,<br />

2005b, 2005c; Mahroum, 2000).<br />

Peki beyin göçünün oluşmasını sağlayan temel nedenler nelerdir?(Kaya, 2003)<br />

Beyin göçünün nedenleri altı grupta toplanabilir:<br />

1.Ekonomik nedenler:<br />

• Düşük ücret politikası varlığı<br />

• Vergi oranlarının yüksek olması<br />

• Ekonomik istikrarsızlığın varlığı<br />

• Gelecek endişesi olması<br />

61


2.Politik / Siyasal nedenler:<br />

• Bilim ve teknoloji politikalarındaki yanlışlıklar<br />

• Siyasal istikrarsızlık oluşumu<br />

• Siyasetin / kayırmacılığın iş hayatına girip, onu kontrol etmesi<br />

3.Bilim ve teknoloji politikalarındaki yanlışlıklar<br />

• Ar-ge’ ye önem vermeme<br />

• Bilim ve teknolojiye değer vermeme<br />

• Fikir üretiminin ve buluşun para etmemesi ve desteklenmemesi<br />

• Ar- ge, altyapı ve teşvik eksikliği<br />

• Ar- ge yatırım yardımı ve vergi indirimi azlığı<br />

4.Eğitim sistemindeki çarpıklıklar<br />

• Kalıcı milli eğitim politikası yokluğu<br />

• Eğitimde fırsat eşitsizliği oluşu.<br />

5.İşsizlik<br />

• Üniversite mezunlarının büyük çoğunluğunun meslekleriyle ilgisiz işlerde<br />

çalışması<br />

• En fazla işsizliğin üniversite mezunları arasında olması<br />

• İş bulamama<br />

6.Yabancı dilde eğitim ve teknolojideki gelişmeler<br />

• Yabancı dilde eğitimin beyin göçünde katalizör görevi görmesi<br />

• Yabancı dilde eğitimin batıya bedavaya (hibe) insan kaynağı üretmeye<br />

yardımcı olması<br />

• İletişim olanaklarının (bilgisayar, internet, faks, cep telefonu vb.)sağladığı<br />

kolaylıklar.<br />

Türkiye yurt dışına beşeri sermaye ihraç eden dünyadaki önemli ülkelerden bir<br />

durumundadır. Yurt dışında yaşayan Türkiye vatandaşlarının sayısı bugün 3.8 milyonun<br />

62


üzerindedir. Bu rakamın, 3.3 milyonu AB ülkelerinde ve bunlardan sadece Almanya’da<br />

yaşayanların sayısı ise, 2.3 milyondur. Bu verilere göre ülke dışında yaşayan Türk<br />

vatandaşlarının %60’ ı Avrupa’da, Avrupa’daki Türklerin ise %70’ i Almanya’ da<br />

yaşamaktadır (DPT,2001b, s.1).<br />

Türkiye’nin günümüzdeki ekonomik koşulları ve istihdam şartları göz önünde<br />

bulundurulduğunda, iş hayatına yeni adım atmış veya atmakta olan genç kitlenin<br />

motivasyonunun kaynağını görmek hiç de zor değildir. Teknolojik gelişmeler ve<br />

globalleşme sonucu yurt dışına gitme kararını vermek gençler için artık eskisi gibi kadar<br />

da zor değildir. Bu durumlara Türkiye ‘nin zor ekonomik ve istihdam koşulları da<br />

eklenince, yurt dışına beyin göçünün gerçekleşmesi hatta oraya giden insanların büyük<br />

bir bölümünün yurt dışına yerleşerek geri dönmemeleri kaçınılmaz olmaktadır.<br />

İyi eğitilmiş beyinlerimizden yararlanmak ve beyin göçü sorununu aşabilmek<br />

için, bu yönde gerekli ortamları ve mekanizmaları oluşturmak için Devlete, Özel<br />

sektöre ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşmektedir. Bu beyinlerimize sahip<br />

çıkmadığımız taktirde bu ülkemizin önemli bir kaybına dönüşebilir. Ayrıca ülkemiz<br />

insanlarının refah ve yaşam koşulları iyileştirilmeli, bilime, buluşlara ve ar-ge’ ye<br />

yatırım yapılmalıdır. Refah seviyemizi de ancak teknoloji üreterek geliştirebiliriz.<br />

Bütün bu değerlendirmelerin ışığında iktisadi manada bir kalkınma modeli için,<br />

ülkede topluca yeni bir yapılanmaya gerek vardır. Bu çerçevede fiziki, beşeri ve sosyal<br />

sermaye birikimleri birbirleri ile tamamlayıcılık özellikleri dikkate alınarak hep bir<br />

arada ele alınmalı ve iktisat politikaları da bu doğrultuda oluşturulmalıdır. Bütün<br />

bunlara bağlı olarak ülkeyi kalıcı manada istikrara kavuşturabilmek için, Türkiye için<br />

üretmeyi merkez kabul eden ve dünya ile kendi çıkarları doğrultusunda bütünleşerek,<br />

daha adil bölüşüme imkan tanıyan, daha sağlıklı ve daha eğitimli bir toplumu<br />

amaçlayan, insanların devletine, devletin de vatandaşlarına güvenebildiği, bir takım<br />

ekonomik, siyasi, hukuki, kültürel ve ahlaki alanlarda kapsamlı yeni açılımlara ihtiyaç<br />

vardır (Karagül, 2002, s.146).<br />

63


3. BÖLÜM<br />

ADANA İMALAT SANAYİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA<br />

3.1. Adana İmalat Sanayi Üzerine Bir Uygulama<br />

Daha önceki bölümlerde üzerinde teorik olarak durulan beşeri sermaye ve<br />

rekabet gücü ilişkisi, bu bölümde Adana il sınırları içindeki imalat sanayi birimlerinde<br />

yapılan bir anket çalışmasının bulguları aracılığıyla tartışılmaktadır. Beşeri sermaye<br />

kavramı işgücü ile birebir ilişkilidir. Bu nedenle, Adana ili anket uygulaması için imalat<br />

sanayi ücretli çalışanları seçilmiştir. Rekabet gücünü temsilen de, firmaların kar veya<br />

zarar durumlarına göre ödedikleri vergi matrahları kullanılmıştır (Vokić ve Frajlić;<br />

Blundell, Dearden, Meghir ve Sianesi, 1999, ss. 13-14; Urrutia, 2003; Heady, 2001;<br />

Salvatore, 2002; McCreecy, 2005 ve Scarabello, 2005).<br />

Firmalar veya sanayiler işgücü ile rekabet göstergesi arasındaki ilişkiyi<br />

incelerken olaya farklı noktalardan bakabilirler; bu noktalardan bir tanesi<br />

makroekonomik göstergeler temelinde rekabetin analiz edilmesini sağlayan makro<br />

boyuttur. Bu makro göstergelere istihdam ve işsizlik oranları, eğitim yatırımları<br />

(okullaşma oranları, okur-yazarlık oranı vb.) ve işgücü maliyetleri örnek olarak<br />

gösterilebilir. Diğer bakış noktası ise, bizim de çalışmamızda kullandığımız mikro<br />

boyuttur. Burada ise beşeri sermayenin değerini ölçmek için işgücünün eğitimi, yaş,<br />

cinsiyet gibi demografik karakterler, hizmet içi eğitim sayısı ve sağlık gibi nedenlerle<br />

işe gitmeme kriterleri kullanılabilir (Vokić ve Frajlić, s.61). Bizim çalışmamızda ise,<br />

bireyin beşeri sermayesini temsil ettiğini düşündüğümüz cinsiyet, bir okul mezunu olup-<br />

olmaması, yabancı dil bilgisi, aile alt yapısını temsil eden anne ve babaya ilişkin eğitim<br />

durumları ve meslekleri, toplam çalışma süresi, iş değiştirme sayısı, alınan hizmet içi<br />

eğitim sayısı ve süresi ve sağlık nedeniyle alınan rapor/izin gibi göstergeleri temsil eden<br />

soruların bulunduğu bir anket çalışması yapılmıştır (LEHD,2003).<br />

64


Uygulama kısmında öncelikli olarak Adana ili imalat sanayinde yapılan anket<br />

çalışmasının verileri üzerinde durulacaktır. İlk kısımda araştırmanın yöntemi ayrıntılı<br />

bir biçimde sunulurken, ikinci kısımda anketin verileri çapraz tablolar aracılığıyla<br />

incelenecek ve üçüncü kısımda da anketin verileri probit analiziyle yorumlanacaktır.<br />

3.1.1.Araştırmanın Yöntemi<br />

Bu kısımda araştırmada kullanılan yöntem ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır.<br />

Araştırmanın hipotezi, kullanılan değişkenlerin tanımları, verilerin toplanması ve<br />

yorumlanmasında izlenilen yöntem aktarılmaktadır.<br />

3.1.1.1.Hipotez<br />

Beşeri sermaye teorisinin Adana imalat sanayi için sınanmasını içeren anket<br />

çalışmasında aşağıdaki hipotezler temel alınmıştır:<br />

• Beşeri sermaye teorisinin tezlerinden biri, kişilerin eğitim seviyeleri ve deneyimi<br />

temsil eden toplam çalışma süresinin yani beşeri sermaye ile firmaların rekabet<br />

unsurunun arasında birebir bir ilişki olduğudur. Bu nedenle Adana ilini anakitle<br />

alarak yapılan anket çalışmasında öncelikle bu tezin sınanması hedeflenmiştir.<br />

Anket çalışmasının temel hipotezi, bu nedenle “Adana’da imalat sanayi<br />

çalışanlarının sahip oldukları beşeri sermaye, firmaların rekabet etme güçleriyle<br />

yakından ilişkilidir” şeklindedir. Burada eğitim seviyesiyle ifade edilen,<br />

bireylerin okulda aldıkları eğitimin seviyesidir. Toplam çalışma süresi ise<br />

bireyin hem şu anda çalıştığı kurumdaki hem de daha önceki çalışma süresini<br />

içeren çalışma süresidir.<br />

• Rekabeti etkilediğini düşündüğümüz eğitim ve toplam çalışma süresine ek<br />

olarak, çalışanların cinsiyetleri ve tekstil sektörü için oluşturulan kukla<br />

değişkenin de rekabetle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Burada sadece tekstil<br />

sektörüne ilişkin kukla oluşturulmasının nedeni, örneklemde yer alan bütün<br />

65


sektörler arasında anlamlı bir farklık olup olmadığının test edilmesi ve sadece<br />

tekstil sektörü için anlamlı bir farklılık bulunmasıdır.<br />

3.1.1.2.Tanımlar<br />

Bu çalışma çerçevesinde kullanılan bazı kavramlar genel hatları ile burada<br />

tanımlanmaya çalışılacaktır. Bu çalışma çerçevesinde kullanılan eğitim kavramı, sadece<br />

okulda alınan eğitim olarak dikkate alınmıştır. İlköğretim, lise, üniversite, yüksek lisans<br />

ve doktora gibi resmi eğitimin basamakları okulda alınan eğitim olarak<br />

değerlendirilmiştir.<br />

Çalışmamızda deneyimi ifade eden değişken olarak toplam çalışma süresini<br />

düşündük. Çünkü uzun çalışma yıllarıyla olgunluğun ve işbaşında öğrenmenin<br />

artabileceği ve bu yüzden deneyim gibi ölçülmesi zor bir kavram yerine toplam çalışma<br />

süresinin ekonometrik çalışmalarda kullanılabileceğini varsaydık.<br />

3.1.1.3.Veriler Ve Toplanması<br />

Araştırmanın firmaların kar/zarar durumuna göre ödedikleri vergi matrahları<br />

verisi dışındaki tüm verileri, hazırlanan bir anket aracılığıyla sağlanmıştır. Anket 14<br />

sorudan oluşmaktadır ve 306 kişinin katılımı ile 45 özel sektör firmasında, erkek ve<br />

bayan çalışanlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Anket çalışması uygulanan bu 45 firma 8<br />

sektöre ait firmalardır. Bu sektörler tekstil, 21 firma; gıda, 6 firma; kimya, 4 firma;<br />

plastik, 6 firma; döküm-makine,4 firma; inşaat malzeme üretim sanayi, 2 firma;<br />

mobilya, 1 firma ve otomobil parça sanayi, 1 firma içermek üzere sıralanabilir.<br />

Uygulanan ankette ise yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mezun olunan üniversite-fakülte-<br />

bölüm, mezun olunan lisenin türü, bilinen yabancı diller ve seviyesi, göreve başlama<br />

ünvanı-tarihi ve şu andaki ünvanı-tarihi, anne ve babanın eğitim durumları ve<br />

meslekleri, aylık toplam gelirleri, toplam çalışma süresi, kurumdaki çalışma süreleri,<br />

çalışma yaşamlarında kaç işyeri değiştirdikleri, alınan hizmet içi eğitimi programı sayısı<br />

66


ve süresi, sağlık nedeniyle alınan rapor veya izinli olunan gün sayısı ile ilgili sorular<br />

sorulmuştur.<br />

Firmaların kar/zarar durumlarına göre ödedikleri vergilere ilişkin veriler ise<br />

Adana Sanayi Odası’ ndan temin edilmiştir. Çalışmada firmaların doğrudan kar ya da<br />

zarar verilerine ulaşılamadığı için kar/zarar durumlarına göre ödedikleri vergiler rekabet<br />

güçlerinin bir göstergesi olarak kullanılmıştır.<br />

Anket uygulamasında Sanayi Odası Web Sitesi’ nden alınan firma listesinden<br />

seçilen iş yerleri ile telefon bağlantıları kurularak izin alınmıştır. Verilen randevu<br />

tarihlerinde gidilerek, izin verilen iş yerlerinde bireylerle yüz yüze görüşülerek, izin<br />

verilmeyen yerlerde ise bir yetkiliye teslim edilerek anketler uygulanmıştır. Anket<br />

örnekleminin seçiminde, toplam işçi sayısı ve bireylerin çalışma statüleri gibi özellikler<br />

göz önüne alınmıştır.<br />

3.1.1.4.Verilerin Çözümü Ve Yorumlanması<br />

Elde edilen veriler birinci adımda beşeri sermaye birikimini görmek hedefine<br />

uygun olarak çapraz tablolar aracılığıyla çözümlenmiştir.<br />

İkinci adımda beşeri sermaye-rekabet ilişkisini açıklama isteği bağlamında E-<br />

views 5.0 paket programıyla probit uygulaması yapılmıştır.<br />

3.1.2.Örneklemin Genel Nitelikleri<br />

Bu bölüm, anketde sorulan sorulardan elde edilen verilerin tablolar halinde<br />

sunulması ve tabloda yer alan bilgilerin yorumlanmasına ayrılmıştır.<br />

Anket çalışmasında bireylere yaşları sorulmuştur. Ankette istenen yaş<br />

bilgilerinden elde edilen veriler, sanayide yoğunluğun %42,5 oran ile 20-30 yaş<br />

aralığında ve %70,9 oran ile erkeklerde oluştuğunu göstermektedir.<br />

67


Tablo 3.1. Verilerin Yaş Ve Cinsiyete Göre Dağılımı<br />

Çalışan kişilerin<br />

Yaşları<br />

20-30<br />

31-40<br />

41-50<br />

51+<br />

Erkek<br />

Kadın<br />

76 (58,46) 54 (41,53)<br />

(35,02)<br />

(60,67)<br />

90 (74,38) 31 (25,61)<br />

(41,47)<br />

(34,83)<br />

35 (89,74) 4 (10,25)<br />

(16,12)<br />

15 (100)<br />

(6,91)<br />

(4,49)<br />

Gözlem<br />

sayısı<br />

Toplam<br />

içindeki<br />

%<br />

130 42,5<br />

121 39,5<br />

39 12,7<br />

- 15 4,9<br />

Kayıp değer 1 - 1 0,3<br />

Toplam 217 89<br />

306 100,0<br />

% 70,9 29,1 100,0<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

Kadınlarda işgücüne en fazla katılım %41,53 ile yine ilk yaş grubu olan 20-30<br />

yaş aralığında olmuştur. Genelde, anket sırasında 35 yaştan sonraki bireylerin ya<br />

yönetici konumunda olmaları ya da çok alt kademe işlere sahip olmaları dikkat<br />

çekmiştir. Sanayi sektöründe 51 ve üzeri yaş grubunda kadın ücretli ile<br />

karşılaşılmamıştır. Anket uygulamasında, benzer şekilde, kadınların üst yaş dilimlerinde<br />

temsilinin erkeklere göre daha düşük olduğu gözlenmektedir. Erkekler ise Adana ili<br />

imalat sanayi sektöründe 31-40 yaş aralığına düşen çalışan sayısı içinde %41,47 ile<br />

diğer yaş gruplarındaki tüm erkek çalışanlar arasında en fazla çalışma oranına sahiptir.<br />

Toplam çalışanlar bağlamında baktığımızda ise erkekler için yoğunluk %89,74 ile 41-50<br />

yaş aralığında görülmektedir. Ayrıca kadınlara oranla, daha yüksek yaş gruplarında<br />

çalışan erkelerin sayısı daha fazladır.<br />

68


Toplam çalısma süresi<br />

Toplam<br />

Tablo 3.2. Verilerin Toplam Çalışma Süresi Ve Yaşa Göre<br />

Dağılımı<br />

0-5 Yıl<br />

6-10 Yıl<br />

20-30<br />

31-40<br />

87 (90,62) 9 (9,37)<br />

(67,96)<br />

(7,56)<br />

33 (41,77) 46 (58,22)<br />

(25,78)<br />

11-15 Yıl<br />

(6,25)<br />

16 ve<br />

Daha Üstü<br />

Kayıp<br />

değer<br />

(38,65)<br />

Çalışan kişilerin yaşları<br />

41-50<br />

8 (16,32) 36 (73,46) 5 (10,20)<br />

-<br />

-<br />

128<br />

(%41,83)<br />

(30,25)<br />

-<br />

-<br />

(13,15)<br />

51+<br />

28 (37,33) 33 (44) 13 (17,33)<br />

(23,52)<br />

-<br />

119<br />

(%38,88)<br />

(86,84)<br />

-<br />

38<br />

(%12,41)<br />

* Parantez içindeki değerler oranları (%) temsil etmektedir.<br />

(100)<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

13<br />

(%4,24)<br />

Kayıp<br />

Değer<br />

-<br />

-<br />

-<br />

1<br />

7<br />

1<br />

(%0,32)<br />

Toplam<br />

Burada toplam çalışma sürelerinden elde edilen deneyim verileri, bireylerin<br />

mezun olduklarını söyledikleri okulları bitirmeleri ile işe başlamış oldukları, yani zaman<br />

kaybetmedikleri varsayımına dayanmaktadır.<br />

Anket içerisinde en yüksek deneyim oranına (16 ve daha üstü yıl) sahip yaş<br />

aralığı %44 ile 41-50 yaş aralığına aittir. En az deneyim ise (0-5 yıl) %90,62 ile 20-30<br />

yaş aralığına aittir. Ayrıca tablo 3.4.’ün sonunda yer alan son sütunda verilen yüzdeler,<br />

toplam çalışma süresi aralıklarına düşen kişilerin, anket yapılan tüm kişiler içindeki<br />

yüzdesini verir. Buna göre en fazla kişi % 31,4 ile 0-5 yıl aralığında deneyime sahipken,<br />

6-10 yıl deneyime sahip kişilerin yüzdesi % 25,8, 11-15 yıl deneyime sahip kişilerin<br />

yüzdesi % 16 ve 16 ve daha üstü deneyime sahip kişilerin yüzdesi ise % 24,5’ dur.<br />

96<br />

79<br />

49<br />

75<br />

7<br />

306<br />

69<br />

%<br />

31,4<br />

25,8<br />

16,0<br />

24,5<br />

2,3<br />

100,0


Cinsiyet konusunda ise Tablo 3.3.’den de görülebileceği gibi tüm deneyim<br />

yıllarında erkekler kadınlardan daha yüksek deneyime sahip olmaktadır. 0-5 yıl<br />

aralığında erkeklerin oranı %59,38, kadınların %40,63; 6-10 yıl aralığında erkeklerin<br />

oranı %65,82, kadınların %34,18; 11-15 yıl aralığında erkeklerin oranı %75,51,<br />

kadınların %24,49; 16 ve üstü yıllarda erkeklerin oranı %88, kadınların ise %12’dir.<br />

Toplam çalışanlar içinde ise, erkekler %70,90 ile %29,10 yüzdeye sahip kadınlara göre<br />

daha yüksek deneyime sahiptirler.<br />

Tablo 3.3. Verilerin Toplam Çalışma Süresi Ve Cinsiyete<br />

Göre Dağılımı<br />

Toplam çalısma süresi<br />

Toplam<br />

Çalışan kişilerin cinsiyetleri<br />

Erkek Kadın<br />

0-5 Yıl<br />

6-10Yıl<br />

11-15 Yıl<br />

16 ve Daha<br />

Ustü<br />

57 (59,38) 39 (40,63)<br />

(26,89)<br />

(44,83)<br />

52 (65,82) 27 (34,18)<br />

(24,53)<br />

(31,03)<br />

37 (75,51) 12 (24,49)<br />

(17,45)<br />

(13,79)<br />

66 (88) 9 (12)<br />

(31,13)<br />

212<br />

(%70,90)<br />

(10,34)<br />

87<br />

(%29,10)<br />

96<br />

(%32,10)<br />

79<br />

(%26,42)<br />

49<br />

(%16,38)<br />

75<br />

(%25,08)<br />

299<br />

(%100)<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

Beşeri sermaye literatüründe önemli beşeri sermaye göstergelerinden biri olarak<br />

sayılan eğitime ilişkin veriler aşağıda Tablo 3.4. ve 3.5. halinde özetle sunulmuştur:<br />

70


Tablo 3.4. Eğitim Durumuna Göre Cinsiyetlerin Dağılımı<br />

Eğitim<br />

durumu<br />

İköğretim<br />

Lise<br />

Üniversite<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

Doktora<br />

Gözlem<br />

sayısı<br />

7<br />

58<br />

215<br />

24<br />

1<br />

%<br />

2,3<br />

19,0<br />

70,3<br />

7,8<br />

,3<br />

Erkek<br />

Kadın<br />

4 (1,84) 3 (3,37)<br />

(57,14)<br />

(42,86)<br />

38 (15,21) 20 (22,47)<br />

(65,52)<br />

(34,48)<br />

153 (70,51) 62 (69,66)<br />

(71,16)<br />

(28,84)<br />

20 (9,22) 4 (4,49)<br />

(83,33)<br />

1 (%0,46)<br />

(100)<br />

(16,67)<br />

Toplam 305 99,7 216 89<br />

Kayıp değer 1 ,3 1 -<br />

Toplam 306 100,0 217<br />

(%70,92)<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

89<br />

-<br />

(%29,08)<br />

Tabloya göre çalışanlar arasında en fazla sahip olunan eğitim düzeyi %70,3 ile<br />

üniversite eğitimidir. Bunun temel nedeni anket yapılan çalışanların hepsinin beyaz<br />

yakalı ve genellikle yönetici kademesinden insanlarla yapılmış olması olabilir. Cinsiyet<br />

olarak da bakarsak üniversite mezunlarının büyük bölümü %70,51 ile üniversite<br />

mezuudur. Üniversite eğitiminden sonra ikinci sırayı %19’luk bir oranla lise eğitimi<br />

almaktadır. Bunun da büyük çoğunluğunu %65,52 ile yine erkekler oluşturmaktadır.<br />

Üniversite eğitiminin de üstü olan yüksek lisans eğitimi yapanların tüm anket yapılan<br />

bireyler arasındaki oranı %7,8 ve bunun %83,33’ünü erkekler, %16,67’sini ise kadınlar<br />

oluşturmaktadır. Temel eğitim düzeyi sayılabilecek ilköğretim eğitimine sahip kişilerin<br />

sayısı oldukça azdır. İlköğretim mezunlarının tüm anket yapılan kişiler arasındaki oranı<br />

%2,3’tür. Buradan çıkan genel sonuç, eğitim düzeyinin üniversite seviyesinde<br />

yoğunlaşması ve genel itibariyle de erkeklerin eğitim seviyelerinin bayanlarınkinden<br />

yüksek olmasıdır.<br />

71


Eğitim durumu<br />

Toplam<br />

Tablo 3.5. Eğitim Durumuna Göre Yaş Dağılımı<br />

20-30<br />

3 (42,86)<br />

İköğretim<br />

(2,31)<br />

Lise<br />

Çalışan kişilerin yaşları Toplam<br />

31-40<br />

41-50<br />

51+<br />

- 2 (28,57) 2 (28,57)<br />

(5,13)<br />

(14,29)<br />

18 (31,03) 25 (43,10) 13 (22,41) 2 (3,45)<br />

(13,85)<br />

Üniversite<br />

(76,15)<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

Doktora<br />

(20,66)<br />

(33,33)<br />

(14,29)<br />

99 (45,83) 83 (38,43) 24 (11,11) 8 (3,70)<br />

(68,60)<br />

(61,54)<br />

(57,14)<br />

10 (41,67) 13 (54,17) - 1 (4,17)<br />

(7,69)<br />

(10,74)<br />

(7,14)<br />

- - - 1 (100)<br />

130<br />

(%42,48)<br />

121<br />

(%39,54)<br />

39<br />

(%12,75)<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

(7,14)<br />

14<br />

(%4,58)<br />

Kayıp<br />

Değer<br />

- 7<br />

(%2,29)<br />

- 58<br />

2<br />

(%18,95)<br />

216<br />

(%70,59)<br />

- 24<br />

(%7,84)<br />

- 1<br />

2<br />

(%0,65)<br />

(%0,33)<br />

306<br />

(%100)<br />

Tablo 3.5.’den eğitim seviyeleri ile yaşı ilişkilendirecek olursak yoğunluğun<br />

yaşandığı gurup olarak %76,15 ile üniversite mezunu 20-30 yaş aralığını görürüz. Bunu<br />

izleyen ikinci en büyük yoğunluk ise %68,60 ile 31-40 yaş aralığında yine üniversite<br />

mezunlarında görülmektedir. Üniversite eğitim seviyesinden sonra gelen diğer önemli<br />

eğitim seviyesi ise lisedir. Lise mezunlarının büyük çoğunluğu da %43,10 ile 31-40 yaş<br />

aralığında birikmişlerdir.Diğer net olarak gözlemlenebilen bir yoğunluğun yaşandığı yaş<br />

grupları ise, üniversite eğitiminin üstü olan yüksek lisansta %54,17 ile 31-40 yaş aralığı<br />

ve doktora eğitimine sahip kişilerde %100 oranla 51 ve üstü yaş aralığıdır. Bu oranların<br />

yüksek olmasını gençlerin artan rekabet koşullarıyla birlikte lisansüstü eğitime<br />

yönelmeleri ve böylece farklılıklar edinerek daha rahat iş bulabilmeyi umut etmeleri<br />

olarak gösterebiliriz.<br />

72


3.1.3.Örneklemin Çapraz Tablolar Aracılığıyla Analizi<br />

Bu bölümde anket çalışmasının ortaya koyduğu Adana imalat sanayinin beşeri<br />

sermayesine ilişkin yapı, çapraz tablolar aracılığıyla incelenmiştir. Tablolar anketin<br />

verilerinden, herhangi bir ağırlıklandırmaya tabi tutulmadan ve SPSS istatistik programı<br />

kullanılarak elde edilmiştir.<br />

Çapraz tablo analizi, ankete katılan bireylerin iki ya da üç niteliğinin bir arada<br />

incelenmesine olanak verecek biçimde tablolaştırılmasıdır. Böylece anket içindeki tüm<br />

nitelikler değişken olarak kabul edilerek ikili üçlü tablolar meydana getirilebilmektedir.<br />

Ama bu bölümde sadece temel alınan beşeri sermaye bakış açısına uygun olan tablolar<br />

yorumlanacaktır.<br />

3.1.3.1. Bireylerin ve Ebeveynlerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki<br />

Toplumda bireylerin konumlarını belirleyen en önemli etken olarak düşünülen<br />

eğitimin aile geçmişi ile birlikte düşünülmesi (Schultz, 1973, ss.8-9), anket uygulanan<br />

bireylerin ve ebeveynlerinin eğitim düzeylerinin birlikte ele alınmasını gerekli<br />

kılmaktadır. Her iki kuşağın eğitimsel farkları veya benzerlikleri, burada farklı analiz<br />

yöntemleri ile ortaya konulmaya çalışılmaktadır.<br />

İlk kullanılan yöntem bireyle ebeveynlerinin eğitimsel farklılıklarını ortaya<br />

koymayı hedeflemektedir. Anketin örneklemi göz önüne alındığında, sanayi sektöründe<br />

ücretli çalışan bireylerin ebeveynlerinden ne kadar farklı eğitim aldıklarını, bir kuşaktan<br />

diğerine geçerken eğitim düzeyinde ne gibi değişiklikler olduğunu, diğer bir ifade ile<br />

kuşaklar arası eğitim hareketliliğinin gelişimini incelemek hedeflenmektedir.<br />

73


3.1.3.1.1. Babaları ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki<br />

Babaların öğrenim durumlarıyla bireylerin öğrenim durumu arasındaki ilişkiyi<br />

gösteren tablo 3.6., çapraz tablo yöntemi ile elde edilmiştir. Tablo 3.6. bütün olarak<br />

ankete katılan bireylerin öğrenim düzeyleri ile babalarının öğrenim durumu arasındaki<br />

ilişkiyi göstermektedir.<br />

Babanın eğitim durumu<br />

Toplam<br />

Tablo 3.6. Babanın Eğitim Durumu * Kişinin Eğitim Durumu<br />

Çapraz Tablosu<br />

değil<br />

İlköğretim<br />

(14,29)<br />

Lise<br />

Eğitim durumu<br />

Üniversite<br />

Okur-yazar 1 (11,11) 2 (22,22) 6 (66,67)<br />

Okur-yazar<br />

İlkoğretim<br />

Mezunu<br />

Lise<br />

Mezunu<br />

Yüksekokul<br />

Mezunu<br />

Üniversite<br />

Mezunu<br />

Y.Lisans/<br />

Doktora<br />

Mezunu<br />

(3,51)<br />

(2,86)<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

- 9 (30) 20 (66,67) 1 (3,33)<br />

5 (3,97)<br />

(71,43)<br />

1 (1,49)<br />

(14,29)<br />

7<br />

-<br />

(%2,34)<br />

(15,79)<br />

(9,52)<br />

-<br />

(4,17)<br />

Doktora<br />

Toplam<br />

- 9<br />

32 (25,40) 81 (64,29) 7 (5,56) 1 (0,79)<br />

(56,14)<br />

(38,57)<br />

(29,17)<br />

14 (20,90) 48 (71,64) 4 (5,97)<br />

(24,56)<br />

(22,86)<br />

(16,67)<br />

- 11 (84,62) 2 (15,38)<br />

(5,24)<br />

(8,33)<br />

- - 40 (81,63) 9 (18,37)<br />

(19,05)<br />

(37,50)<br />

- - 4 (80) 1 (20)<br />

57<br />

(%1,67)<br />

(1,90)<br />

210<br />

(%70,23)<br />

(4,17)<br />

24<br />

(%8,03)<br />

(100)<br />

1<br />

(%3,01)<br />

- 30<br />

(%10,03)<br />

126<br />

(%42,14)<br />

- 67<br />

-<br />

(%0,33)<br />

(%22,41)<br />

13<br />

(%4,35)<br />

- 49<br />

(%16,39)<br />

- 5<br />

(%1,67)<br />

299<br />

(%100)<br />

* Burada 7 gözlem kayıp değer olduğu için analize dahil edilememiştir. Dolayısıyla gözlem sayısı da<br />

299 olarak belirlenmiştir.<br />

74


Tablo 3.6.’ dan da görüleceği gibi çalışan kişinin eğitim durumunun ilköğretim<br />

olması durumunda, babalarının eğitim oranları da %71,43 gibi yüksek bir oranla<br />

ilköğretim eğitim seviyesi ile birinci sıradadır. Aynı şekilde lise, üniversite ve doktora<br />

eğitimine sahip kişilerin babalarının eğitim seviyeleri de sırasıyla %56,14, %38,57 ve<br />

%100 oranlarla ilköğretim eğitim seviyesiyle birinci sıradadır. Bu eğitim seviyelerinin<br />

aksine, yüksek lisans eğitimine sahip kişilerin babalarının eğitim seviyesi ise %37,50<br />

oranla üniversite eğitiminde ilk sırayı almaktadır. Ayrıca genel olarak eğitim durumları<br />

içinde en yüksek paya sahip eğitim durumu %42,14 ile ilköğretimdir. Bunu %22,41 ile<br />

lise eğitimi takip etmektedir. %1,67’ lik oranla en düşük pay ise yüksek lisans/doktora<br />

eğitimine aittir.<br />

3.1.3.1.2.Anneleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki İlişki<br />

Aşağıdaki tablo ile, diğer şartlar sabitken, ankete katılan bireylerin eğitim<br />

düzeyleri ile annelerinin eğitim düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir.<br />

75


Annenin eğitim durumu<br />

Toplam<br />

Tablo 3.7.Annenin Eğitim Durumu *Kişinin Eğitim Durumu<br />

Çapraz Tablosu<br />

İlköğretim<br />

2 (7,69)<br />

(28,57)<br />

Okur-yazar değil<br />

Okur-yazar<br />

İlkoğretim<br />

Mezunu<br />

Lise Mezunu<br />

Yüksekokul<br />

Mezunu<br />

Üniversite<br />

Mezunu<br />

Y.Lisans/<br />

Doktora Mezunu<br />

1 (2,44)<br />

(14,29)<br />

3 (2,07)<br />

(42,86)<br />

1 (1,59)<br />

(14,29)<br />

Lise<br />

Eğitim durumu<br />

Üniversite<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

3 (11,54) 20 (76,92) 1 (3,85)<br />

(5,26)<br />

(9,26)<br />

12 (29,27) 28 (68,29)<br />

(21,05)<br />

(12,96)<br />

(4)<br />

Doktora<br />

76<br />

Toplam<br />

- 26<br />

(%8,50)<br />

- - 41<br />

35 (24,14) 98 (67,59) 8 (5,52) 1 (0,69)<br />

(61,40)<br />

(45,37)<br />

(32)<br />

6 (9,52) 48 (76,19) 8 (12,70)<br />

(10,53)<br />

(22,22)<br />

- 1 (14,29) 6 (85,71)<br />

(1,75)<br />

(2,78)<br />

(32)<br />

- - 15 (68,18) 7 (31,82)<br />

(6,94)<br />

(28)<br />

- - 1 (50) 1 (50)<br />

7<br />

(%2,29)<br />

57<br />

(%18,63)<br />

Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

(0,46)<br />

216<br />

(%70,59)<br />

(4)<br />

-<br />

25<br />

(%7,84)<br />

(100)<br />

(%13,40)<br />

145<br />

(%47,39)<br />

- 63<br />

(%20,59)<br />

- 7<br />

(%2,29)<br />

- 22<br />

(%7,19)<br />

- 2<br />

1<br />

(%0,33)<br />

(%0,65)<br />

306<br />

(%100)<br />

Burada karşılaşılan sonuç aslında babanın eğitim durumunda karşılan sonuçla<br />

çok benzerdir. Burada da yine çalışanın ilköğretim mezunu olması durumunda, annenin<br />

eğitim durumunda %42,86’ lık gibi yüksek bir oranla ilköğretim eğitim seviyesi ile ilk<br />

sıradadır. Aynı durum lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora eğitim seviyeleri için de<br />

geçerlidir. Kişinin eğitim seviyesinin lise olması durumunda annenin eğitim seviyesi<br />

%61,40 oranla, kişinin eğitim seviyesinin üniversite olması durumunda annesinin eğitim<br />

seviyesi %45,37 oranla, kişinin eğitim seviyesinin yüksek lisans olması durumunda<br />

annesinin eğitim seviyesi %32 oranla ve kişinin eğitim seviyesinin doktora olması


durumunda annesinin eğitim seviyesi %100 oranla ilköğretimdir. Tüm eğitim<br />

durumlarında ise yine %47,39 ile ilköğretim birinci sırada gelmektedir. Bunu %20,59<br />

ile lise takip etmektedir. En az sahip olunan eğitim düzeyi ise %0,65 ile yüksek<br />

lisans/doktora eğitim düzeyidir.<br />

3.1.3.2. Ebeveynlerin Meslekleri ile Bireylerin Öğrenim Durumları Arasındaki<br />

İlişki<br />

Ebeveynlerin özellikle anne ve babaların işteki konumları, bireyin yetiştikleri<br />

ortamı göstermesi açısından önemli bir gösterge olarak düşünülebilir. Bireylerin<br />

doğuştan getirdikleri yetenekleri, aldıkları eğitimle işlenirken bazı mali sınırlılıkların<br />

engelleyici ya da destekleyici olarak rol oynamaları mümkündür. Bu mali sınırları<br />

belirleyen, en büyük ölçü de babanın gelir düzeyi ve babanın yetiştiği ortamın<br />

kültürüdür. Bu mantığın temelini, aile bireylerinin aynı sınıfsal konumu paylaştıkları, bu<br />

konumun en iyi biçimde erkek aile reisine bakılarak ölçülebileceği, çünkü erkeğin<br />

genellikle ” emek piyasasına katılım açısından en fazla sorumluluğu ve devamlılığı olan<br />

aile üyesi” olduğu iddiası bulunmaktadır (Edgell,1995, s.56).<br />

Bununla birlikte, ankette hem anneye, hem babaya ilişkin meslek ve öğrenim<br />

durumu soruları aracılığıyla ebeveynlerin çocuklarına sağladığı ortamın nitelikleri<br />

belirlenmeye çalışılmaktadır.<br />

3.1.3.2.1. Babaların Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları<br />

Sonuçlarda en dikkat çekici özellik, memur olarak çalışan babaların çocuklarının<br />

%80’nin üniversite mezunu olmasıdır. Tüm üniversite mezunları içinde ise %57,62’<br />

sinin babası emeklidir. İkinci sırayı %10 ile çiftçilik almaktadır. En düşük pay ise<br />

%0,48 ile işsizliktedir. Yüksek lisans mezunları içindeki baba meslek sıralamasında da<br />

emeklilik %43,48 ile en yüksek paya sahiptir. Bunu %21,74 ile esnaf ve sanatkarlık<br />

izlemektedir. Meslek sıralamasında ise ilk sıralamayı %53,59 ile emeklilik, ikinci sırayı<br />

ise %11,07 ile esnaf ve sanatkarlık almaktadır.<br />

77


Babanın mesleği<br />

Tablo 3.8.Babanin Mesleği * Eğitim Durumu Çapraz Tablosu<br />

Yönetici<br />

Memur<br />

Ciftci<br />

Esnaf ve<br />

Sanatkar<br />

İşçi<br />

Emekli<br />

İşsiz<br />

Diğer<br />

İlköğretim<br />

Lise<br />

Eğitim durumu<br />

Üniversite<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

1 (5,88) 3 (17,65) 10 (58,82) 3 (17,65)<br />

(14,29)<br />

(5,26)<br />

(4,76)<br />

(13,04)<br />

- 2 (10) 16 (80) 2 (10)<br />

(3,51)<br />

(7,62)<br />

2 (6,45) 8 (25,81) 21 (67,74)<br />

(28,57)<br />

(14,04)<br />

(10)<br />

(8,70)<br />

1 (3,03) 8 (24,24) 19 (57,58) 5 (15,15)<br />

(14,29)<br />

(14,04)<br />

(9,05)<br />

- 3 (30) 7 (70)<br />

(5,26)<br />

(3,33)<br />

(21,74)<br />

Doktora<br />

Toplam<br />

- 17<br />

(%5,70)<br />

- 20<br />

(%6,71)<br />

- - 31<br />

(%10,40)<br />

- 33<br />

(%11,07)<br />

- - 10<br />

2 (1,25) 26 (16,25) 121 (75,63) 10 (6,25) 1 (0,63)<br />

(28,57)<br />

(45,61)<br />

(57,62)<br />

- 2 (66,67) 1 (33,33)<br />

(3,51)<br />

(0,48)<br />

(43,48)<br />

1 (4,17) 5 (20,83) 15 (62,5) 3 (12,5)<br />

(14,29)<br />

Toplam 7<br />

(%2,35)<br />

* Burada 8 gözlem kayıp değerdir.<br />

(8,77)<br />

57<br />

(%19,13)<br />

(7,14)<br />

210<br />

(%70,47)<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

(13,04)<br />

(100)<br />

(%3,36)<br />

160<br />

(%53,69)<br />

- - 3<br />

23<br />

(%7,72)<br />

(%1,00)<br />

- 24<br />

1<br />

(%0,34)<br />

3.1.3.2.2. Annelerin Mesleklerine Göre Bireylerin Öğrenim Durumları<br />

(%8,05)<br />

298<br />

(%100)<br />

Tablo 3.9’a göre, evhanımı olan annelerin, çocuklarının %70,45’ nin üniversite<br />

mezunudur. Tüm üniversite mezunları içinde ise %69,67’ sinin annesi evhanımıdır.<br />

İkinci sırayı %12,32 ile emeklilik almaktadır. En düşük pay ise %0,47 ile yönetici,<br />

çiftçi ve işçiye aittir. Yüksek lisans mezunları içindeki anne meslek sıralamasında da<br />

78


evhanımlığı %75 ile en yüksek paya sahiptir. Bunu %12,5 ile emeklilik izlemektedir.<br />

Genel meslek sıralaması içinde ise ilk sırayı %82,06 ile evhanımlığı, ikinci sırayı,<br />

%12,29 ile emeklilik almaktadır.<br />

Annenin mesleği<br />

Tablo 3.9. Annenin Mesleği * Eğitim Durumu Çapraz<br />

Tablosu<br />

Yönetici<br />

Memur<br />

Çiftçi<br />

İşçi<br />

Emekli<br />

Ev<br />

Hanımı<br />

Diğer<br />

İlköğretim<br />

Lise<br />

Eğitim durumu<br />

Üniversite<br />

- - 1 (100)<br />

(0,47)<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

- - 7 (77,78) 2 (22,22)<br />

(3,32)<br />

- 2 (66,67) 1 (33,33)<br />

(3,45)<br />

(0,47)<br />

- - 1 (100)<br />

(0,47)<br />

(8,33)<br />

1 (2,70) 7 (18,92) 26 (70,27) 3 (8,11)<br />

(14,29)<br />

(12,07)<br />

(12,32)<br />

(12,5)<br />

Doktora<br />

Toplam<br />

- - 1<br />

(3,23)<br />

- 9<br />

(3,00)<br />

- - 3<br />

(0,99)<br />

- - 1<br />

(3,23)<br />

- 37<br />

5 (2,02) 49 (19,84) 174 (70,45) 18 (7,29) 1 (0,40)<br />

(71,43)<br />

1 (33,33)<br />

(14,29)<br />

Toplam 7<br />

(2,33)<br />

(84,48)<br />

(69,67)<br />

(75)<br />

- 1 (33,33) 1 (33,33)<br />

5<br />

(19,27)<br />

(0,47)<br />

211<br />

(70,10)<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

(4,17)<br />

24<br />

(7,97)<br />

(100)<br />

(12,29)<br />

247<br />

(82,06)<br />

- 3<br />

1<br />

(3,23)<br />

(0,99)<br />

301<br />

(100)<br />

79


3.1.3.3. Bireylerin Niteliklerine Göre Gelirlerinin Dağılımı<br />

3.1.3.3.1. Deneyime Göre Gelir Dağılımı<br />

Adana imalat sanayii sektörü ücretli çalışanları üzerinde uygulanan anket<br />

sonuçlarından elde edilen gelir verilerinin bireylerin toplam çalışma süresine göre<br />

dağılımı tabloda gösterilmektedir.<br />

Aylık toplam gelir<br />

Tablo 3.10. Aylik Toplam Gelir * Toplam Calişma Süresi<br />

Çapraz Tablosu<br />

300-450 YTL<br />

451-600 YTL<br />

601-750 YTL<br />

751-900 YTL<br />

901-1050 YTL<br />

1051-1500 YTL<br />

1501-2000 YTL<br />

2000 YTL üstü<br />

0-5 Yıl<br />

Toplam çalışma süresi<br />

6-10Yıl<br />

11-15 Yıl<br />

16 ve Daha<br />

Üstü<br />

22 (68,75) 5 (15,63) 2 (6,25) 3 (9,38)<br />

(23,16)<br />

(6,49)<br />

(4,35)<br />

(4,05)<br />

11 (42,31) 10 (38,46) 4 (15,38) 1 (3,85)<br />

(11,58)<br />

(12,99)<br />

(8,70)<br />

(1.35)<br />

10 (32,26) 9 (29,03) 7 (22,58) 5 (16,13)<br />

(10,53)<br />

(11,69)<br />

(15,22)<br />

(6,76)<br />

13 (40,63) 8 (25) 4 (12,5) 7 (21,88)<br />

(13,68)<br />

(10,39)<br />

(8,70)<br />

(9,46)<br />

5 (35,71) 2 (14,29) 1 (7,14) 6 (42,86)<br />

(5,2<br />

(2,60)<br />

(2,17)<br />

(8,11)<br />

18 (38,30) 13 (27,66) 3 (6.38) 13 (27,66)<br />

(18,95)<br />

(16,88)<br />

(6,52)<br />

(1,35)<br />

7 (19,44) 14 (38,39) 5 (13,89) 10 (27,78)<br />

(7,37)<br />

(18,18)<br />

(10.87)<br />

(13,51)<br />

9 (12,16) 16 (21,62) 20 (27,03) 29 (39,19)<br />

(9,47)<br />

Toplam 95<br />

(32,53)<br />

(20,78)<br />

*Burada 6 gözlem kayıp değerdir.<br />

*Parantez içindeki değerler, oranları (%) vermektedir.<br />

77<br />

(26,37)<br />

(43,48)<br />

46<br />

(15,75)<br />

(39,19)<br />

74<br />

(25,34)<br />

80<br />

Toplam<br />

32<br />

(10,96)<br />

26<br />

(8,90)<br />

31<br />

(10,62)<br />

32<br />

(10,96)<br />

14<br />

(4,79)<br />

47<br />

(16,10)<br />

36<br />

(12,33)<br />

74<br />

(25,34)<br />

292<br />

(100)


Bu tablodan çıkaracağımız önemli bir sonuç tecrübeyle birlikte alınan toplam<br />

aylık gelirin artmasıdır. Örneğin; toplam çalışma süresi arttıkça 2000 YTL üzerinde<br />

maaş alanların oranı %12,16’dan %21,62’ye, %21,62’den %27,03’e ve %27,03’den de<br />

%39,19’ a yükselmiştir. Bu da deneyimin-tecrübenin gelirin üzerinde olumlu bir etki<br />

yaptığını göstermektedir. Ayrıca tüm 16 ve daha üstünde çalışma yılına ama farklı<br />

aylık gelire sahip çalışanlar arasında 2000 YTL ve üzerinde gelir alanların oranı %39,19<br />

ile en yüksek paya sahiptir. Bunu ikinci sırada ise %13,51 ile 1501-2000 YTL gelir<br />

aralığı izlemektedir. 300-450 YTL gelir aralığında bir gelire sahip olanların da %68,75<br />

gibi büyük bir oranı 0-5 yıl gibi çok az bir deneyime sahiptir. Çalışanların deneyimleri<br />

arttıkça 2000 YTL ve üstü gelirin tersine, 300-450 YTL gelir aralığında çalışanların<br />

oranlarında bir düşüş görülmektedir; 0-5 yıl: %68,75, 6-10 yıl: %15,63, 11-15 yıl:<br />

%6,25.<br />

3.1.3.3.2.Öğrenim Düzeylerine Göre Gelir Dağılımı<br />

Burada karşımıza çıkan ilginç bir sonuç 300- 450 YTL arası maaş alan kişilerin<br />

eğitim durumlarının çoğunluğunun üniversite olmasıdır (%66,63). Gelir durumu olarak<br />

da en göze çarpan sonuç tüm üniversite mezunları arasında 2000 YTL üzeri gelir alan<br />

kişilerin oranının %27,8 olmasıdır. 2000 YTL’nin üstünde gelir alan kişiler arasında ise<br />

üniversite eğitime sahip olanların oranı %77,3 ile en yüksek payı oluşturmaktadır. Bunu<br />

da %13,33 ile yüksek lisans eğitimi izlemektedir. Bunun temel nedeni anket yapılan<br />

çalışanların hepsinin beyaz yakalı olması ve anketin genellikle yönetici kademesinden<br />

insanlarla yapılması olabilir.<br />

81


Aylık toplam gelir<br />

Tablo 3.11. Aylik Toplam Gelir * Eğitim Durumu Çapraz<br />

Tablosu<br />

300-450<br />

YTL<br />

451-600<br />

YTL<br />

601-750<br />

YTL<br />

751-900<br />

YTL<br />

901-1050<br />

YTL<br />

1051-1500<br />

YTL<br />

1501-2000<br />

YTL<br />

2000 YTL<br />

üstü<br />

İlköğretim<br />

Eğitim durumu<br />

Lise<br />

4 (12,5) 7 (21,88)<br />

(57,14)<br />

(12,5)<br />

- 9 (34,62)<br />

(16,07)<br />

- 11 (35,48)<br />

(19.64)<br />

- 7 (21,21)<br />

(12,5)<br />

- 4 (28,57)<br />

(7,14)<br />

1 (2,08) 9 (18,75)<br />

(14,29)<br />

(16,07)<br />

- 5 (13,16)<br />

(8,92)<br />

2 (2,67) 4 (5,33)<br />

(28,57)<br />

Toplam 7<br />

(2,36)<br />

(7,14)<br />

56<br />

(18,85)<br />

* Parantez içindeki değerler, oranları (%) temsil etmektedir.<br />

3.2. Örneklemin Probit Aracılığı İle Analizi<br />

Üniversite<br />

21 (66,63)<br />

(10,04)<br />

17 (65,39)<br />

(8,13)<br />

20 (64,52)<br />

(9,60)<br />

26 (78,78)<br />

(12,44)<br />

10 (71,43)<br />

(4,789<br />

Yüksek<br />

Lisans<br />

29 (60,42) 9 (18,75)<br />

(13,88)<br />

(37,5)<br />

28 (73,69) 5 (13,16)<br />

(13,40)<br />

58<br />

(27.8)<br />

(20,83)<br />

Doktora<br />

82<br />

Toplam<br />

- - 32<br />

(10,74)<br />

- - 26<br />

(8,75)<br />

- - 31<br />

(10,44)<br />

- - 33<br />

(11,11)<br />

- - 14<br />

(77.3) 10 (13,33) 1 (1,33)<br />

209<br />

(70,37)<br />

(41,67)<br />

24<br />

(8,10)<br />

(100)<br />

(4,71)<br />

- 48<br />

(16,16)<br />

- 38<br />

1<br />

(0,34)<br />

(12,79)<br />

75<br />

(25,25)<br />

297<br />

(100)<br />

Bu bölümde beşeri sermayeyi temsil ettiğini düşündüğümüz cinsiyet, çalışma<br />

süresi ve eğitim düzeyleriyle firmaların kar/zarar durumlarına göre ödedikleri vergi<br />

matrahları arasındaki anlamlılık probit analizi aracılığıyla test edilecektir. Anket


çalışması sonucunda kullanılabilecek birçok değişken elde edilmiş gibi görünse de,<br />

yapılan modelleme çalışmaları sonucunda, sahip olunan verilerin çok fazla bir<br />

değişkenlik göstermemesi ve genellikle aynı seçim aralıklarında yeralması nedeniyle<br />

elde edilen tüm değişkenler çalışmamızda kullanılamamış, sadece en uygun ve anlamlı<br />

çıkan değişkenler modele dahil edilmiştir. Çalışmada kullanılan, firmaların kar/zarar<br />

durumuna göre sahip oldukları vergi matrahı ise firmalar arası hatta sektörler arası bir<br />

rekabet değişkeni olarak kabul edilmiştir. Sektör etkisini ise modele tekstil sektörü için<br />

konulan kukla değişkeni temsil etmektedir. Modelde sadece tekstil firmaları için kukla<br />

değişken kullanılmıştır. Bunun nedeni, örneklemde yer alan bütün sektörler arasında<br />

anlamlı bir farklılık olup olmadığının test edilmesi sonucu, sadece tekstil sektörü için<br />

anlamlı bir farklılık bulunmuş olmasıdır.<br />

3.2.1. Veri Tabanları<br />

Veri elde edebilmek için beşeri sermayeye ilişkin 14 soruluk bir anket<br />

hazırlanmıştır. Anket çalışması 306 kişinin katılımı ile 45 özel sektör firmasında, kadın<br />

ve erkek bireyler üzerinde uygulanmıştır. Firmalara ait kar/zarar durumlarına göre<br />

ödenen vergi matrahları ise Adana Sanayi Odası’ ndan temin edilmiştir.<br />

Anket çalışması uygulanan bu 45 firma 8 sektöre ait firmalardır. Bu sektörler<br />

tekstil, 21 firma; gıda, 6 firma; kimya, 4 firma; plastik, 6 firma; döküm-makine,4 firma;<br />

inşaat malzeme üretim sanayi, 2 firma; mobilya, 1 firma ve otomobil parça sanayi, 1<br />

firma içermek üzere sıralanabilir.<br />

3.2.2.Değişkenler ve Tanımları<br />

Açıklamaya çalıştığımız ilişki çerçevesinde beşeri sermayeyi temsil ettiğini<br />

düşündüğümüz değişkenler üç grupta toplanmıştır:<br />

83


• Cinsiyet<br />

• Çalışma süresi<br />

• Eğitim<br />

Cinsiyet: Kadın ve erkek cinsiyetlerinin, firmaların rekabet edebilme güçlerine<br />

bir katkısı olup olmadığını araştırmayı hedefleyen bu değişken, bireyler arasında<br />

cinsiyetten kaynaklanan farklılığın bağımlı değişken olan rekabeti nasıl etkilediğini<br />

öğrenmeyi amaçlamaktadır.<br />

Eğer birey k erkek ise Cine=1<br />

kadın ise Cink=2, olmak üzere değişken tanımlanmıştır.<br />

Çalışma süresi: Burada çalışma süresiyle kastedilen kişilerin toplam çalışma<br />

yıllarıdır. Buradan veri elde edebilmek için dönüştürme işlemi yapılmalıdır. Ankette<br />

toplam çalışma süresi için son seçenek hariç beşer yıllık bir sınıflama kullanılmıştır.<br />

Toplam çalışma süresi verileri, beşer yıllık alt sınıflara ayrılarak aşağıdaki<br />

değişken elde edilmiştir:<br />

Eğer birey k, toplam çalışma süresi verilerine göre;<br />

0 -5 yıllık deneyime sahipse kCALSURE=1<br />

6 -10 yıllık deneyime sahipse kCALSURE=2<br />

11 -15 yıllık deneyime sahipse kCALSURE=3<br />

16 ve daha üstü deneyime sahipse kCALSURE=4,<br />

olmak üzere toplam çalışma süresi 4 alt gruba ayrılmıştır.<br />

Eğitim: Bu değişkenle kastedilen “okulda alınan eğitim” dir. Okulda eğitim<br />

değişkeni için ankette bireylere mezun oldukları eğitim basamağı sorulmuştur. Yani<br />

beşeri sermaye göstergesi olarak alınan okulda eğitim değişkeni bitirilen eğitimin<br />

aşaması temel alınarak tanımlanmıştır. Bu amaçla ankete katılan bireyler, anket<br />

84


sorularına uygun şekilde kategorilere ayrılmıştır: ilköğretim, lise, üniversite, yüksek<br />

lisans ve doktora mezunu olanlar. Değerlendirme aşamasında, ilköğretim mezunu<br />

olanların genel anket içerisinde çok küçük oranda temsil edildiği gözlenmiş ve bu<br />

yüzden ilköğretim kategorik sıralamaya dahil edilmesine rağmen probit uygulamasına<br />

dahil edilmemiştir. Bu durumda:<br />

k bireyi, ilköğretim mezunu ise 1<br />

lise mezunu ise 2<br />

üniversite mezunu ise 3<br />

yüksek lisans mezunu ise 4<br />

doktora mezunu ise 5,<br />

değerleri verilerek bir eğitim değişkeni elde edilmiştir.<br />

Tekstil sektörüne ilişkin kukla değişken: Anket uygulaması sırasında sektörel<br />

bir ayırıma gidilmemesine rağmen, uygulama sonucunda 45 firmanın 21’ inin tekstil<br />

sektörüne ait firmalar olması, çalışmada probit uygulaması sırasında bir kukla değişken<br />

koyma durumunu gündeme getirmiştir. Böylece bu kukla değişkenle, bu sektöre ait<br />

firmaların rekabet edebilme gücüyle ilişkiside bulunmuş olacaktır. Tekstil sektörü için<br />

kukla oluşturulurken;<br />

Tekstil sektörüne ait firmalara = 1<br />

Tekstil sektörüne ait olmayan firmalara = 0 , değerleri verilmiştir.<br />

3.2.3. Metodoloji ve Ampirik Sonuçlar<br />

Çalışmanın bu kısmında beşeri sermaye değişkenlerinin ve tekstil kukla<br />

değişkeninin, firmaların gelecek dönem kar ya da zarar etme olasılıklarını tahmin etme<br />

gücünü sınamak amacıyla istatistiksel regresyon teniklerinden biri olan probit modeli<br />

kullanılmıştır.<br />

85


McFadden (1973) tarafından geliştirilen ve fayda kuramına dayanan Probit<br />

modelinde bağımlı iki uçlu değişken modellerinden Normal Birikimli Dağılım<br />

fonksiyonu kullanılmaktadır. Probit regresyon modelini aşağıdaki gibi gösterebiliriz:<br />

* '<br />

2<br />

Y = . x+<br />

e e ~ ( 0,<br />

σ )<br />

i<br />

Bu denklemde, x i bağımsız değişkenleri ifade etmekte,<br />

86<br />

'<br />

β bağımsız<br />

değişkenlerin katsayısı ve i e ise regresyon hata terimi olup i e ve e j ( i# j)<br />

birbirinden<br />

bağımsızdır. Yukarıdaki model gözlenen gerçek Y değerleri dikkate alındığında<br />

matematiksel olarak aşağıdaki gibi tanımlanabilir:<br />

Y<br />

i<br />

⎧1<br />

= ⎨<br />

⎩0<br />

eger β '. x + e > 0<br />

eger<br />

i<br />

β '. x<br />

i<br />

i<br />

+ e<br />

i<br />

≤ 0<br />

Normal Birikimli Dağılım Fonksiyonu ise şu fonksiyonla gösterilmektedir:<br />

P = Pr( Y = 1)<br />

=<br />

i<br />

β i i<br />

'<br />

β . xi<br />

∫<br />

−∞<br />

φ(<br />

t)<br />

dt = Φ(<br />

β '. x<br />

i<br />

)<br />

Burada Pi olasılığı göstermektedir. Bağımsız gözlemler (independent<br />

observations) varsayımını kullanarak, regresyon denklemindeki katsayıların uygun bir<br />

şekilde tahmin edilmesinde aşağıda verilen Logaritmik Olasılık Fonksiyonu<br />

kullanılacaktır:<br />

L =<br />

N<br />

∑<br />

t=<br />

1<br />

i<br />

i=<br />

1,...., N<br />

'<br />

'<br />

{ Y I [ F(<br />

β<br />

. x ) ] + ( 1−<br />

Y ) I [ 1−<br />

F(<br />

β . x ) ] }<br />

i<br />

n<br />

i<br />

Probit modeli Maksimum Olasılık Tahmin Modeliyle tahmin edilecektir (Akbay,<br />

Boz ve Gül, 2001, ss.169-170; Grene, 1990, ss.663 ve 675).<br />

i<br />

n<br />

Bu söz konusu probit modelinde bağımlı değişken ya da tahmin edilmeye<br />

çalışılan değişken ancak iki farklı değer alabilir. Diğer bir ifade ile bağımlı değişkenin<br />

i


ikilik sistemde ifade edilmesinde ya kar olacağı ya da zarar olacağı öngörüsü<br />

bulunmaktadır. Bu çalışmada bağımlı değişkenin alacağı iki faklı değer şu şekilde<br />

oluşturulmuştur:<br />

Y = 1 , firmalar kar durumunda ise<br />

i<br />

Y = 0 , firmalar zarar durumunda ise.<br />

i<br />

Bu tür bağımlı değişkenler için klasik doğrusal regresyonların kullanılması<br />

uygun olmadığı düşünüldüğünde, doğrusal modellere benzer bir yapı gösteren ikilik<br />

modellerden (binary choice model) biri olan probit modelinin kullanılması daha anlamlı<br />

olmaktadır.<br />

P( Y i+<br />

k =1) =F( β 0 β1.<br />

x1 + β 2.<br />

x2<br />

+ β 3.<br />

x3<br />

+ β 4.<br />

x4<br />

+ )<br />

Yukarıdaki denklemde F normal kümülatif dağılım fonksiyonu olup, β ise<br />

istatiksel hesaplanmış katsayıları göstermektedir. x i (i=1,2,3,4) ise açıklayıcı<br />

değişkenler olup, bir ya da birden fazla değişkenin i dönemi sonuna kadarki ağırlıklı<br />

ortalamasının k dönem sonra Y i+<br />

k ’nın 1 veya 0 değerlerinden hangisini alacağını tahmin<br />

etmek amacıyla kullanılmaktadır. (Akyıldız, 2003, ss.13-14). Yukarıdaki denklemde<br />

ağırlıklı ortalamaların normal dağılım fonksiyonuna uygulanması, i+k dönem<br />

sonrasında kar ya da zarar olasılığını vermektedir. Bu çerçevede söz konusu olasılık<br />

değeri 1’e yaklaştıkça firmaların kar etme ihtimali artmakta, 0’a yaklaştıkça ise zarar<br />

etme ihtimali artmaktadır.<br />

87


Tablo 3.12. Probit Modelinin Tahmin Edilen Katsayılarına İlişkin Hesaplanan<br />

Test İstatistikleri<br />

Değişkenler<br />

Katsayılar<br />

( β)<br />

Standart<br />

Hatalar<br />

(S.E.)<br />

Olasılık<br />

Değerleri<br />

(Prob.<br />

Value)<br />

C 0.532480 0.279352 0.0566<br />

Marjinal<br />

Etkiler<br />

(M.E.)<br />

CIN 0.367799 0.208574 0.0778 0,062238<br />

CALSURE 0.239216 0.080512 0.0030 0,042989<br />

TEK -0.579464 0.179696 0.0013 -0,067729<br />

EGIT1 0.085374 0.201106 0.6712 0,009979<br />

Tablo probit modelinin tahmin edilen katsayıları için hesaplanan test<br />

istatistiklerini göstermektedir. Burada CIN değişkeni cinsiyeti, CALSURE değişkeni<br />

toplam çalışma süresini, TEK değişkeni tekstil sektörüne ait kukla değişkenini ve<br />

EGIT1 değişkeni de lise ve üzerinde eğitime sahip bireylerin eğitim durumlarını temsil<br />

etmektedir. Sabit sayı % 10, cinsiyet değişkeni %10, çalışma süresi değişkeni %1 ve<br />

tekstil kukla değişkeni de %1 önem düzeylerinde istatistiki açıdan anlamlı ve önemli<br />

bulunmuş iken EGIT1 değişkeni hiçbir önem düzeyinde anlamlı ve önemli<br />

bulunmamıştır. Modelin bağımlı değişkeni firmaların kar veya zarar durumlarına göre<br />

ödedikleri vergi matrahlarıdır. Vergi matrahları firmaların diğer firmalarla rekabet<br />

edebilmelerinin bir göstergesi olarak kullanılmıştır.<br />

Bu tablodaki sonuca göre firmalarda çalışan kadınlar firmaların rekabet etme<br />

güçlerine olumlu yönde bir katkı yapmaktadır. Diğer bir deyişle firmalarda çalışan<br />

kadınların sayısının artması firmaların kar olasılıklarını arttırmaktadır. Bu da onların<br />

sanayi sektöründeki diğer firmalara göre daha rekabetçi olmalarını sağlamaktadır.<br />

Modelde kullanılan değişkenlerin ortalamasından hesaplanan marjinal etkiye göre ise,<br />

çalışanların kadın olması firmaların kar olasılığını %6,2238 oranında arttırmaktadır.<br />

Çalışmada, toplam çalışma süresinin ya da deneyimin istatistiki olarak hem çok<br />

anlamlı hem de pozitif işarete sahip bir katsayıya sahip olduğu bulunmuştur. Yani<br />

firmalarda çalışanların toplam çalışma süresi arttıkça diğer bir deyişle çalışanların<br />

88


deneyimleri arttıkça, bu firmanın karlılığını olumlu yönde etkileyecek ve firmalar<br />

böylece olumlu yönde bir rekabet gücüne kavuşacaklardır. Toplam çalışma süresinin<br />

firmaların kar olasılığını arttırma oranı ise hesaplanan marjinal etkiye göre<br />

%4,2989’dur.<br />

Modelde kullanılan diğer bir açıklayıcı değişken olan tekstil sektörüne ilişkin<br />

kukla değişken de istatistiki olarak çok anlamlıdır ama bu değişkene ait katsayının<br />

negatif olması bu sektörün diğer sektörlere göre anlamlı bir şekilde farklılık gösterdiğini<br />

ifade etmektedir. Ama bu farklılık olumsuz yönde bir farklılıktır. Yani eğer bir firma<br />

tekstil sektöründe faaliyet göstermekte ise bu firmanın çok önemli düzeyde karı<br />

azalabilir. Böylece diğer sektörlerdeki firmalara göre ödediği vergi de farklı olacaktır.<br />

Bunun sonucunda da diğer sektörlerdeki firmalara göre daha az rekabet gücüne sahip<br />

olabilir. Bir firmanın tekstil sektöründe faaliyet göstermesi halinde ise, bu firmanın kar<br />

etme olasılığı %6,7729 oranında azalacaktır.<br />

Modeldeki son açıklayıcı değişkenimiz olan eğitim değişkenimiz ise hiçbir önem<br />

düzeyinde anlamlı değildir. Bu değişkenimizi oluşturuken kategorik veri analizinden<br />

yararlanılmış ve sadece lise düzeyinde veya daha üst düzeyde eğitim almış kişiler<br />

ekonometrik uygulamaya katılmıştır. Beşeri sermaye literatürüne göre anlamlı ve pozitif<br />

yönde katkı yapması beklenen bu değişkenin anlamsız çıkması şu sebebe<br />

dayandırılabilir: Anket yapılan kişilerin çoğunun üniversite mezunu olması ve bundan<br />

dolayı verilerin bir değişkenlik göstermemesi.<br />

89


SONUÇ<br />

Yüksek teknolojik gelişme hızı ile birlikte insanların bu teknolojilere uyum<br />

esnekliğinin yükselmesi, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi hızlandırmıştır.<br />

Bilgi toplumu ile birlikte bilgi teknolojisi dolayısıyla bilgi üretimi söz konusu<br />

olmaktadır. Bilgi toplumunda bilginin sürekli üretilmesi, artış göstermesi, iletilebilir ve<br />

paylaşılabilir olması dolayısıyla nitelikli insan gücünün ön plana çıktığı bu dönüşüm<br />

sürecine uyum sağlayabilme gereksinimi, Türkiye’ nin de dahil olduğu gelişmekte olan<br />

ülkelerin kalkınma politikalarında insana verilen önemin arttırılması gerekliliğini açık<br />

bir şekilde ifade etmiştir.<br />

Bu süreçte beşeri sermayenin önem kazanmasında, sanayi toplumuna ait temel<br />

kurumların, işleyişlerin, algılama ve anlayışların yani kısaca pazarların ve işletmeler<br />

dünyasının genel görünümünün çarpıcı bir biçimde değişmeye başlaması ve oluşan bu<br />

yeni rekabet koşullarıyla etkin mücadeleyi sağlamaya çalışmak da oldukça etkili<br />

olmuştur.<br />

Çalışmamızda beşeri sermaye-büyüme-kalkınma-rekabet gücü ilişkisiyle ilgili<br />

olarak sunulan ilk bölümden sonra, Türkiye’ nin kalkınma sürecindeki durumunun<br />

anlatıldığı ikinci bölüm sunulmuştur. Üçüncü ve son bölümde ise kısa bir literatür<br />

taramasının ardından Adana imalat sanayi için uygulamaya geçilmiştir.<br />

Uygulama kısmında beşeri sermayeyi temsil ettiğini düşündüğümüz cinsiyet,<br />

çalışma süresi ve eğitim düzeyleriyle firmaların kar/zarar durumlarına göre ödedikleri<br />

vergi matrahları arasındaki anlamlılık probit analizi aracılığıyla test edilmiştir. Veri elde<br />

edebilmek için beşeri sermayeye ilişkin 14 soruluk bir anket hazırlanmıştır. Anket<br />

çalışması 306 kişinin katılımı ile Adana imalat sanayinde faaliyet gösteren 45 özel<br />

sektör firmasında, kadın ve erkek bireyler üzerinde uygulanmıştır. Firmalara ait<br />

kar/zarar durumlarına göre ödenen vergi matrahları ise Adana Sanayi Odasından (ASO)<br />

temin edilmiştir.<br />

Yapılan anket çalışması sonucunda, kullanılabilecek birçok değişken elde<br />

edilmesine rağmen, yapılan modelleme çalışmaları sonucunda, sahip olunan verilerin<br />

çok fazla bir değişkenlik göstermemesi ve genellikle aynı seçeneklerin tercih edilmesi<br />

90


nedeniyle, elde edilen tüm değişkenler çalışmamızda kullanılamamış, sadece en uygun<br />

ve anlamlı çıkan değişkenler modele dahil edilmiştir. Çalışmada kullanılan, firmaların<br />

kar/zarar durumuna göre sahip oldukları vergi matrahı ise firmalar arası hatta sektörler<br />

arası bir rekabet değişkeni olarak kabul edilmiştir. Sektör etkisini ise modele tekstil<br />

sektörü için konulan kukla değişkeni temsil etmektedir. Modelde sadece tekstil firmaları<br />

için kukla değişken kullanılmıştır. Bunun nedeni, örneklemde yer alan bütün sektörler<br />

arasında anlamlı bir farklık olup olmadığının test edilmesi sonucu, sadece tekstil sektörü<br />

için anlamlı bir farklılığın bulunmuş olmasıdır.<br />

Uygulama sonucunda firmalarda çalışanların kadın olmaları durumunda, bunun<br />

firmaların kar etme olasılığını %6,2238, toplam çalışma süresinin artmasının da<br />

firmaların kar olasılığını %4,2989 oranında arttırdığı hesaplanmıştır. Bu iki değişkenin<br />

firmanın karlılığını olumlu yönde etkilemesi demek, firmaların olumlu yönde bir<br />

rekabet gücüne kavuşacakları anlamına gelmektedir.<br />

Bu iki değişkenden farklı olarak, modelde kullanılan tekstil sektörüne ilişkin<br />

kukla değişkene ait katsayının negatif olması bu sektörün diğer sektörlere göre anlamlı<br />

bir şekilde farklılık gösterdiğini ifade etmektedir. Ama bu farklılık olumsuz yönde bir<br />

farklılıktır. Yani eğer bir firma tekstil sektöründe faaliyet göstermekte ise bu firmanın<br />

kar etme olasılığı %%6,7729 oranında düşecektir. Bunun sonucunda da tekstil<br />

sektöründe faaliyet göstermekte olan firmalar, diğer sektörlerdeki firmalara göre daha<br />

az rekabet gücüne sahip olabilir.<br />

Modelde kullanılan bütün değişkenlerin ortalamalarına göre hesaplanan genel<br />

kar olasılıklarına göre ise bütün firmalar temelinde hesaplanan kar olasılığı %90,7216,<br />

tekstil firmaları için hesaplanan kar olasılığı %83,8577 ve tekstil dışındaki bütün<br />

sektörler için hesaplanan kar olasılığı ise %94,157 olarak bulunmuştur. Bunun anlamı<br />

tüm sektörler bazında, modelde kullandığımız bu değişkenlerin ortalama değerlerinin<br />

gerçekleşmesi durumunda firmaların kar etme olasılığı %90,7216’dır. Eğer firmalar<br />

tekstil sektöründe faaliyet gösteriyorlarsa bu firmaların kar etme olasılığı %83,8577’dir<br />

ama eğer firmalar tekstil dışındaki sektörlerde faaliyet gösteriyorlarsa bu firmaların<br />

sözkonusu değişkenlerin ortalama değerlerindeki kar etme olasılıkları %94,157 olarak<br />

bulunmuştur.<br />

91


KAYNAKÇA<br />

Acar, G.T. (----), “Tarihsel Koşullar Açısından Neoklasik İktisadın Ortaya Çıkış<br />

Süreci”,ErişimAdresi:http://www.geocities.com/ceteris_paribus_tr2/g_acar4.doc<br />

(10.07.2006).<br />

Aiginger, K. (1998), “A Framework for Evaluating the Dynamic Competitiveness of<br />

Countries”, Structural Change and Economic Dynamics, 9, 159-188.<br />

Akbay, C., İ.Boz ve A. Gül (2001), “Tarım Ekonomisi ve Tüketici Davranışları<br />

Alanlarında Sınırlı Bağımlı Değişken Model Tahminleri: Limdep Programlama<br />

Yazılımının Uygulanması”, Tarımda Bilişim Teknolojileri 4. Sempozyumu.<br />

Akyıldız, K. (2003), “Getiri Farkı Ekonomik Aktivitenin Tahmininde Öncü Gösterge<br />

İşlevi Görebilir mi? Türkiye Örneği”, Hazine Dergisi, 2003 sayı:16.<br />

Ağır, H. ve M. Kar (2003), “Türkiye’ de Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme:<br />

Nedensellik Testi (Neo- Klasik Büyüme Teorisi)”, II. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve<br />

Yönetim Kongresi Bildiriler Kitabı, (Derbent-İzmir), 181-190.<br />

Appleton, S. and F. Teal (1998), “Human Capital and Economic Development”,<br />

Prepared for the African Development Report.<br />

Ankara <strong>Üniversitesi</strong> ‘nin Türk Eğitim Sistemi ve Uygulamaları ile Yükseköğretime<br />

İlişkin İlke Niteliğindeki Görüşleri (2003), Erişim Adresi:<br />

http://www.ankara.edu.tr./yazi.php?yad=1052 (12.02.2006).<br />

Asteriou, D. and G. M. Agiomirgianakis (2001), “Human Capital and Economic<br />

Growth: Time Series Evidence from Greece”,Journal of Policy Modelling 23,<br />

481-489.<br />

Bahar, H.İ. (2005), “Türk Eğitim Sistemi”, Erişim Adresi:<br />

http://www.turkishweekly.net/tukce/makale.php?id=91 (12.02.2006).<br />

92


Barro, R.J. and J.-W. Lee (1993), “International Comparisons of Educational<br />

Attainment”, NBER Working Paper Series, working paper no: 4349,1-31.<br />

Barro, R. (1994), “Recent Research on Economic Growth”, NBER Reporter, Summer:<br />

6-11.<br />

Barro, R.J. (1998), “Human Capital and Growth in Cross - Country<br />

Regressions”,Harvard University Press, 1-46.<br />

Barro, R.J. and J.- W. Lee (2001), “International Data on Educational Attainment<br />

Updates and Implications”, Oxford Economic Papers, July, 53(3), 541-563.<br />

Bassanini, A. and S.Scarpetta (2001), “Does Human Capital Matter For Growth in<br />

OECD Countries? Evidence From Pooled Mean-Group Estimates”, Economic<br />

Development Working Paper, No:01/282.<br />

Bartolo, A.D. (1999), “Human Capital Estimation through Structural Equation Models<br />

with some Categorical Observed Variables”, Prepared for the Intenational<br />

Workshop on Correlated Data: Estimating Function Approach, Trieste- Italy<br />

(22-23 October 99).<br />

Başkaya, F. (2005), Özgür Üniversite Kavram Sözlüğü: Söylem ve Gerçek, Türkiye Ve<br />

Ortadoğu Forumu Vakfı, Maki Basın Yayın.<br />

Becker, G.S., K. M. Murphy and R. Tamura (1990), “Human Capital, Fertility<br />

Economic Growth”, The Journal Of Political Economy, Vol.98, No.5,Part 2:The<br />

Problem of Development:A Conference of the Institute for the Study of Free<br />

Enterprise Systems,12-37.<br />

Becker, G.S. (1985), “Human Capital, Effort, and the Sexual Division of Labor”,<br />

Journal of Labor Economics, Vol.3, No.1, Part 2: Trends in Women’ s Work,<br />

Education, and Family Building, 33-58.<br />

93


Becker, G.S. (1974), “A Theory of Social Interactions”, The Journal of Political<br />

Economy, Vol.82, No. 6, 1063-1093.<br />

Becker, G.S. and N. Tomes (1976), “Child Endowments, and the Quantity and Quality<br />

of Children”, NBER Working Papers, Paper No. 123.<br />

Becker, G. S. (1986), “Human Capital and the Rise and the Fall of Families”, The<br />

Journal of Political Economy, Vol.4, No.3, Part 2: The Family and the<br />

Distribution of Economics Rewards, 1-39.<br />

Becker, S.O., A.Ichino and G.Peri (2001), “The Brain Drain From Italy: anectdes or<br />

Reality?”, Erişim adresi: www.lrz-muenchen.de/~sobecker/braindrain4.pdf<br />

(12.06.2006).<br />

Ben-Gad, M. (2003), “Impoting Human Capital: Immigration in the Endogenous<br />

Growth Model”, Erişim Adresi:<br />

www.ceu.hu/econ/economic/bengadwp_ceuwp.pdf (12.06.2006).<br />

Benhabib, J. and M. M. Spiegel (1994), “The Role of Human Capital in Economic<br />

Development: Evidence From Aggreate Cross-Country Data”, Journal of<br />

Monetary Economics, 34, 143-173.<br />

Bernanke, B.S. and R.S.Gürkaynak (2001), “Is Growth Exogenous? Taking<br />

Mankiw,Romer and Weil Seriously”, Princeton Universirty, NBER Working<br />

Papers Series, Paper No: 8365, 1-50.<br />

Bloom, D.E.; D. Canning and J. Sevilla (2004), “The Effect of Health on Economic<br />

Growth: A Production Function Approach”, World Development, Vol. 32, No.1,<br />

1-13.<br />

Blundell, R.; L. Dearden; C. Meghir and B. Sianesi (1999), “Human Capital Invesment:<br />

The Returns from Education and Training to the Individual, the Firm and the<br />

Economy”, Fiscal Studies, Vol. 20, No. 1, 1-23.<br />

94


Bulutay, T. (2006), “İktisat Kuramı, Eğitim ve Gelir Bölüşümü”, İşletme ve Finans:<br />

İktisat Kuramı, Eğitim ve Gelir Bölüşümü, yıl 21/241, 5 -69.<br />

Chiswick, B.R. (1962), “An Interregional Analysis of Schooling and The Skewnessof<br />

Income”, from “Education, Income and Human Capital” by W.Lee. Hansen,<br />

157-190.<br />

Colombo, M.G. and L.Grilli (2005), “Founders’ Human Capital and the Growth of<br />

New Techonolgy-Based Firms: A Competence-Based View”, Research Policy<br />

34, 795-816.<br />

Currie, J. and B.C. Madrian (1999), “Health, Health Insurance and the Labor<br />

Market”, Handbook of Labor Economics, Vol.3, Edited by O.Ashenfelter and D.<br />

Card.<br />

Çanakçı, D. Ve F. Tutar (2006), “Eğitimin Ekonomik Büyümeye Katkısı”, Erişim<br />

Adresi:http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=629<br />

(12.04.2006).<br />

Çoban, O. Ve S. Çoban (2004), “Globalleşme İndeksiyle Türkiye’nin Rekabet Gücünün<br />

Ölçülmesi:AB Ülkeleriyle Bir Karşılaştırma,1970-2001”, Türkiye-Kırgızistan<br />

Manas <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 10, 163-175.<br />

David, P. A. (2001), “Knowledge, Capabilities and Human Capital Formation in<br />

Economic Growth”, New Zeaand Traesury Working Paper, No: 01/13.<br />

Demir, İ.(2002), “Alt Sektörlerde rekabet Gücü Ölçüm Yöntemleri”, DPT Planlama<br />

Dergisi ,DPT’ nin Kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 229-234.<br />

Demir, O. (2002), “Durgun Durum Büyümeden İçsel Büyümeye”, C.Ü. İktisadi ve<br />

İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 1.<br />

Demir, S. (2006), “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişme Endeksi ve<br />

Türkiye Açısından Değerlendirme”, DPT Sosyal Sektörler ve Koordinasyon<br />

95


Genel Müdürlüğü, Erişim Adresi:<br />

http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/demirs/insanige.pdf (05.08.2006).<br />

Dinler, Z. (2001), İktisada Giriş, Yedinci Basım, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa.<br />

Dinler, Z. (2002), Mikro Ekonomi, Ondördüncü Basım,Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa.<br />

Doğan, S. ve H.Y. Bozkurt (2003), “Eğitim-İktisadi Büyüme İlişkisi ve Türkiye İçin<br />

Koentegrasyon Analizi”, Erişim Adresi:<br />

http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=255 (04.08.2006).<br />

DPT (2001a), “8. Beş Yıllık Kayıtdışı Ekonomi Ö.İ.K. Raporu”.<br />

DPT (2001b), “8. Beş Yıllık İşgücü Piyasası Ö.İ.K. Yurt Dışında Yaşayan Türkler Alt<br />

Komisyon Raporu”.<br />

Dura, C.(1999), “Bilgi Toplumuna Doğru Eğitimde Temel Eğilimler”, Erciyes<br />

<strong>Üniversitesi</strong> İ.İ.B.F. Dergisi, Kayseri, 1-15.<br />

Dura, C ;H. Atik ve O. Türker (2004), “Beşeri Sermaye Açısından Türkiye’ nin Avrupa<br />

Birliği Karşısındaki Kalkınma Seviyesi”, III. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim<br />

Kongresi, 25- 26 Kasım Eskişehir,<br />

Erişim Adresi http://iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiriler/01-02.pdf (13.04.2006).<br />

Durdu, Ö. (2003), “Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Teknolojisinin Türkiye Ekonomisi<br />

İçin Önemi”, Erişim Adresi:http://ab.org.tr/ab03/tammetin/171.doc<br />

(02.02.2006).<br />

Dülgeroğlu, E. (1997), Kalkınma Ekonomisi, Uludağ <strong>Üniversitesi</strong> Güçlendirme Vakfı<br />

ve İ.İ.B.F. İşletme İktisadı ve Muhasebe Araştırma ve Uygulama Merkezi<br />

Yayın No:14 , III. Basım, Uludağ <strong>Üniversitesi</strong> Basımevi.<br />

Eakin-Holtz, D., M.E.Lovely and M.S.Tosun (2000), “Generational Conflict, Human<br />

Capital Accumulation and Economic Growth”, NBER Working Paper, Paper No:<br />

96


7762, 1-31.<br />

Edgell, S. (1995), Sınıf, Dost yayınevi, Ankara.<br />

Foley, D.K. (1999), “Notes on the Theoretical Fondations of Political Economy”,<br />

Erişim Adresi: cepa.newschool.edu/~foleyd/poleconprint.pdf (12.06.2006).<br />

Goetz, S. J. and D.Hu (1996), “Economic Growth and human Capital Accumulation:<br />

Simultaneity and Expanded Convergence Tests”, Elsevier Economic Letters 51,<br />

355-362.<br />

Greene, W.H. (1990), Econometric Analysis, Macmillan Publishing Company, First<br />

Edition, Newyork, 662-686.<br />

Grilliches, Z. (1962), “ Notes on the Role of Education in Production Functions and<br />

Growth Accounting”, “Education, Income, and Human Capital” edited by W.<br />

L.Hansen, 71-115.<br />

Grilliches, Z. (1997), “Education, Human Capital and Growth: A Personel Perspective”,<br />

Journal of Labor Economics, Vol. 15, No.1, Part 2: Essays in Honor of Yoram<br />

Ben-Porath, 330-344.<br />

Grossman, M. (1999), “The Human Capital Model of the Demand for Health”, NBER<br />

Working Paper, Paper No: 7078, 1-98.<br />

Gümüş, S. (2005), “Beşeri Sermaye ve Ekonomik Kalkınma: Türkiye Üzerine<br />

Ekonometrik Bir Analiz (1960 -2002)”, Yayınlanmış Doktora Tezi, Atatürk<br />

<strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

Gürak, H. (2004), “Kalkınmada Zihinsel Emek Faktörü”,<br />

Erişim Adresi http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=473<br />

(10.11.2005).<br />

Gürak,H.(2005a), “Beyin Göçü-1”,<br />

97


Erişim Adresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=597<br />

(10.11.2005).<br />

Gürak,H.(2005b), “Beyin Göçü-2”,<br />

Erişim Adresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=610<br />

(10.11.2005).<br />

Gürak,H.(2005c), “Beyin Göçü-3”,<br />

ErişimAdresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=616<br />

(10.11.2005).<br />

Gürak, H.(2003), “Önce Bilgili İnsan Ekonomik Büyüme ve Refahın Gerçek Kaynakları<br />

Olan: Üretken Bilgi (Teknoloji) ve Bilgili İnsan Üzerine”, Erişim Adresi:<br />

http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=280 (10.11.2005).<br />

Haris, M.J. (2000), “Basic Principles of Sustainable Development”, Global<br />

Development and Environment Institute Work Paper 00-04.<br />

Heady, C. (2001), “Tax System of Quality:Theory and Practice”, Prepared for<br />

International Seminar on “Tax System and Competitiveness” ,Sao Paulo , 28<br />

May.<br />

Hoşgörür, V. ve G. Keskin (----), “Ekonomik ve Sosyal Kalkınmada Eğitim”, Erişim<br />

Adresi:http://www.efdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_II/vural_hosgor.doc<br />

(11.06.2006).<br />

Huovari, J., A. Kangasharju and A. Alanen (2001), “Constructing An Index For<br />

Regional Competitiveness”, Pellervo Economic Research Institute Working<br />

Papers, No: 44, 1-23.<br />

Jones, C. I. (1996), “Human Capital, Ideas, And Economic Growth”, Prepared for<br />

The VIII Villa Mondragone International Economic Seminaron Finance,<br />

Research, Education, and Growth in Rome, June 25-27, 1-28.<br />

98


Jones, C. I. (2003), “Growth and Ideas”, Department of Economics, U.C.Berkeley and<br />

NBER, Version 1.0, 1-74.<br />

İşgüden, T., F.Ercan ve M. Türkay (1995), Gelişme İktisadi Kuram-Eleştiri-Yorum,<br />

Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.<br />

Kalemli-Özcan Ş., H. E. Ryder and D.N.Weil (2000), “Mortality Decline, Human<br />

Capital Invesment, and Economic Growth”, Journal of Development Economics<br />

Vol.62, 1-23.<br />

Kanıbir, H.(2004), “Yeni Bir rekabet Gücü Kaynağı Olarak Entellekteül Sermaye ve<br />

Organizasyonal Performansa Yansımaları”, Havacılık ve Uzay Teknolojileri<br />

Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, 77-85.<br />

Karagül, M. (2002), Beşeri Sermayenin İktisadi Gelişmedeki Rolü ve Türkiye Boyutu,<br />

Afyon Kocatepe <strong>Üniversitesi</strong>, Yayın No:37, Anıt Matbaa, Ankara.<br />

Kaya, M. (2003), “Beyin Göçü / Erozyonu”,<br />

Erişim Adresi: http://www.populermedikal.com/beyingoc.htm, (11.06.2006).<br />

Kesbiç, C.Y., E.Baldemir ve S.Doğan(----), “Rekabet Gücü Ölçümü ve Önemi:Türk<br />

Tarım Sektörü İçin Bir Analiz”, VII. Ulusal Ekonometri ve İstatistik<br />

Sempozyumu, 26-27 Mayıs 2005, İstanbul üniversitesi, 1-19.<br />

Kibritçioğlu, A. (1996), “Uluslararası Rekabet Gücüne Kavramsal Bir Yaklaşım”,<br />

Verimlilik Dergisi, 96(3), 109-122.<br />

Kibritçioğlu, A. (1998), “İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme<br />

Modellerinde Beşeri Sermayenin Yeri”, Ankara <strong>Üniversitesi</strong> Siyasal Bilgiler<br />

Fakültesi Degisi, Cilt 53, No.1-4, 207-230.<br />

Koçancı, M. (2002), “Türkiye’de İşsizlik ve Üniversite Sorunu”, Bilim, Eğitim ve<br />

Düşünce Dergisi,Haziran,cilt.2, sayı.2.<br />

99


Kotan, Z. (2002), “Uluslararası Rekabet Gücü Göstergeleri ve Türkiye Örneği”, TCMB<br />

Araştırma Genel Müdürlüğü Yayını, 1-20.<br />

Krause, A.W. (1999), “Human Capital Skilling, FDI, and Economic Development:<br />

100<br />

Toward Equity”, Paper presented at the Association for Social Economics (ASE)<br />

at the ASSA meetings in NewYork, NY; 3-5 January 1999. Title of Session:<br />

“Economic Justice: Concerning Income and Its Sources”,1-30.<br />

Kurtkan, A. (1977), Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu ile Kalkınmanın Esasları, İ.Ü. Yayın<br />

No:2262, İktisat Fakültesi Yayın No: 388, İstanbul.<br />

Landman, T. (1999), “Economic Development and Democracy: The View From Latin<br />

America”, Political Studies, No. XLVII.<br />

LEHD (2003), “A Layman’s Guide to the LEHD Human Capital Measures”,<br />

Longitudinal Employer-Household Dynamics Informational Document No. ID-<br />

2003 -04.<br />

Lucas, R.E. (1988), “On the Mechanics of the Economic Development”, Journal of<br />

Monetary Economics 22, 3-42.<br />

Lucas, R.E. (1993), “Making a Miracle”, Econometrica, Vol.61, No.2, 251-272.<br />

Mahroum, S. (2000), “Highly Skilled Globetrotters: Mapping the International<br />

Migration of Human Capital”, R&D Management 30, Blackwell Publishers Ltd.,<br />

23-31.<br />

Mankiw, N.G.; D. Romer and D.N.Weil (1992), “A Contribution to the Empirics of<br />

Economic Growth”, The Quarterly Journal of Economics, Vol. 107, No.2, 407 –<br />

437.<br />

Marks, K. (1986), Kapital, I. Cilt, Sol Yayınları, İstanbul.<br />

Mathur, V. J.(1999), “Human Capital- Based Strategy for Regional Economic


Development”, Economic Development Quarterly, 13(3), 203-216.<br />

Mayer, J. (2001), “Technology Diffusion, Human Capital and Economic Growth in<br />

Developing Countries”,UNCTAD Discussion Papers,No:154,1-43.<br />

Mazgit, İ. (2002), “Bilgi toplumu ve Sağlığın Artan Önemi”, I. Ulusal Bilgi, Ekonomi<br />

ve Yönetim Kongresi, (Hereke-Kocaeli), 405-415.<br />

McCreecy, C. (2005), “Tax and Competitiveness In An EU Context”, KPMG Tax<br />

Conference, Naas (Iraland).<br />

McMahon, W.(2000), “Impact of Human Capital on Non-Market Outcomes and<br />

101<br />

Feedbacks on Economic Development”, Kanada ve OECD tarafından insan<br />

kaynaklarının geliştirilmesi için düzenlenen Contribution of Human and Social<br />

Capital to Sustained economic Growth and Well- Being, adlı Uluslar arası<br />

Sempozyum Bildirisi,19-21 Mart,Quebeck.<br />

Miller III, J.C. (1992), ed. J.Hale, “Commentary: Human Capital and Economic<br />

Growth”, Policies for Long-Run Economic Growth, A Symposium Sponsered by<br />

the Fed. Res. Bank, Kansas City, 225-229.<br />

Moretti, E. (2005), “Social Returns to Human Capital”, NBER Reporter: Research<br />

Summary, 1 -4.<br />

Mulligan, C.B. and X. Sala-I-Martin (2000), “Measuring Aggregate Human Capital”,<br />

Journal of Economic Growth, 5: 215 -252.<br />

Nelson, R. and E. Phelps (1966), “Invesment in Humans, Techonological Diffusion and<br />

Economic Growth”, American Economic Review, Papers and Proceeding, 51(2).<br />

OECD (2001), “The Well-Beings of Nations, The Role of Human and Social<br />

Capital”,OECD Publications, 1-118.<br />

Oketch, M.O. (2005), Determinants of Human Capital Formation and Economic


Growth of African Countries”, Economics of Education Review, 1-11.<br />

O’Neill, D. (1995), “Education and Income Growth: Implications for Cross- Country<br />

Inequality”, The Journal of Political Economy, 103(6), 1289-1301.<br />

Ortigueira, S. (2003), “Equipment Prices, Human Capital and Economic Growth”,<br />

Journal of Economic Dynamics&Control 28, 307-329.<br />

Önder, İ.(1999), “Eğitim Üzerine”,<br />

Erişim Adresi: http://www.metu.edu.tr/home/wwwoes/yaz2.html (10.02.2006).<br />

Özel, H. (2002), “Bir “Zenginlik” Teorisi Olarak Klasik İktisadi Analizin Yöntemi”,<br />

Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (4), 146-171.<br />

Psacharopoulos, G.(1995), “The Profitability of Invesment In Education: Concepts and<br />

102<br />

Methods”, Human Capital Development and Operations Policy, HCO Working<br />

Papers.<br />

Psacharopoulos, G. and H. A. Patrinos (2002), “Returns to Invesment in Education: A<br />

Further Update”, World Bank Policy Research Working Paper 2881, 1 -28.<br />

Ricardo, D.(1821), On the Principls of Political Economy and Taxation, Batoche<br />

Books, Kitchener (Published on 2001).<br />

Rivera-Batiz, L. and P. Romer (1994), “Economic Integration and endogenous Growth:<br />

An Addendum”, The Quarterly Journal of Economics, Vol.109, No.1, 307-308.<br />

Romer, P. (1994), “The Origins of Endogenous Growth”, Journal of Economic<br />

Perspectives 8, 3 -22.<br />

Romer, P.M. (1990), “Endogenous Technical Change”, Journal of Political Economy,<br />

Vol 98, No:5, Part2: The Problem of Development: A Conference of The<br />

Institute for the Study of Free Entrprise Systems, 71-102.


Romer, P.(1987), “Growth Based on Increasing Returns Due to Specialization”, The<br />

103<br />

American Economic Review, Vol.77,No.2, Papers and Proceedings of the<br />

Ninety-Ninth Annual Meeting of the American Economic Association, 56 -62.<br />

Romer, P. (1989a), “Increasing Retuns and New Developments in the Theory of<br />

Growth”, NBER Working Paper Series, Paper No. 3098.<br />

Romer, P.M. (1989b), “Human Capital and Growth: Theory and Evidence”, NBER<br />

Working Paper Series, Paper no. 3173.<br />

Rosen, H. (2003), “Competitiveness: What, Why and How?”, A Presentation by<br />

H.Rosen, January 20.<br />

Sab, R. And S.C.Smith (2001), “Human Capital: International evidence”, IMF Working<br />

Paper, No.32.<br />

Salvatore, D. (2002), “Relative Taxation and Competitiveness in European Union: What<br />

The European Union Can Learn From The United States?”,Journal of Policy<br />

Modelling 24.<br />

Saygılı, Ş. Ve C. Cihan (2006), “Türkiye Ekonomisinde Beşeri Sermaye- Verimlilik<br />

İlişkisi”, İşletme ve Finans: Türkiye’ de Büyüme Sorunsalı ve Gelecek, sayı:240,<br />

Yıl 21,18 -35.<br />

Saxton, J.(2000), “Invesment In Education: Private and Public Retuns”, Joint Economic<br />

Committee United States Congress, 1-13.<br />

Scarabello, J.(2005), “The U.S. International Tax System And The Competitiveness of<br />

American Companies”, National Foreign Trade Concil (NRTC) An Association,<br />

20 April.<br />

Sen, A., (1997), “Editorial: Human Capital and Human Capability”, World<br />

Development, Vol.25, No.12, pp. 1959-1961.


Schutz, T. W.(1968), “Education and Economic Growth: Return to Education”,<br />

Readings in the Economics of Education, UNESCO, France, 277- 292.<br />

Schultz, T. W. (1971), Invesment in Human Capital, The Free Pres A Division of the<br />

Macmillan Company, U.S.A.<br />

Schutz, T. W.(1973), “The Value of Children”, The Journal of Political Economy,<br />

Vol.81, No.2,Part 2:New Economic Approaches to Fertility, 12-13.<br />

Shaw, G.K. (1992), “Policy implications of Endogenous Growth Theory”, Economic<br />

Journal 102, 611 -621.<br />

Silva, de S. (1997), “Human Resources Development For Competitiveness: A Priority<br />

104<br />

For Employers”, Paper presented at the ILO Workshop on Employers'<br />

Organizations in Asia-Pacific in the Twenty-First Century Turin, Italy, 5-13<br />

May, 1-20.<br />

Smith, A. (1997), Ulusların Zenginliği, Çevirenler: Ayşe Yunus-Mehmet Bakırcı, Alan<br />

Yayıncılık, İstanbul.<br />

Solow, R.E. (1994), “Perspectives on Growth Theory”, The Journal of Economic<br />

Perspectives, Vol. 8, No. 1, 45- 54.<br />

Taban, S. (2004), “Türkiye’de Sağlık ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Nedensellik Testi”,<br />

3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 25-26 Kasım, Eskişehir, 1-10.<br />

Tansel, A. ve N.D.Güngör (2004), “Türkiye’den Yurt Dışına Beyin Göçü: Ampirik Bir<br />

Uygulama”, ERC Working Paper in Economic 04/02, 1-10.<br />

Tamura, R. (1991), “Income Convergence in an Endogenous Growth Model”, Journal<br />

of Political Economics, Vol. 99, No.3, 522-540.<br />

Temple, J. (1999), “A Positive Effect of Human Capital on Growth”, Economic Letters<br />

65, 131-134.


Teixeria, A. (2002), “On the Link Between Human Capital and Firm Performance; A<br />

Theoretical and Empirical Survey”, FEB Working Paper, No 121, 1-3.<br />

Tepecik, F. (2000), “Beşeri Sermaye Teorisi ve Eskişehir’de Bireysel Ücret Gelirleri<br />

105<br />

Arasında Farklılıklar”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir Anadolu<br />

<strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

Tuna, Y. ve İ.G.Yumuşak (2002), “Beşeri Kalkınma İndeksi ve Türkiye Analizi”,<br />

I.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Hereke:10-11 Mayıs 2002.<br />

Tunç, M. (1993), “Türkiye’de Eğitimin Ekonomik Kalkınmaya Etkisi”, 9 Eylül<br />

<strong>Üniversitesi</strong> İİBF Dergisi, Cilt:8, Sayı:2, İzmir,1-32.<br />

Turan, S. (2006), “Rekabet Gücü Endeksi ve Türkiye”, Konya Ticaret Odası, Etüd<br />

Araştırma Merkezi Araştırma Raporu, Sayı:2006-42/62, 1-6.<br />

Türker, T. (2000), “İktisadi Büyümede Beşeri Sermaye ve Türkiye’ nin Kalkınma<br />

Sürecinde Beşeri Sermayenin Gelişimi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,<br />

Eskişehir Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

Türkmen, F. (2002), “Eğitimin Ekonomik ve Sosyal Faydaları ve Türkiye’ de Eğitim<br />

Ekonomik Büyüme İlişkisinin Araştırılması”, DPT- Uzmanlık Tezleri, 1 -114.<br />

Urritia, F.(2003), “Taxation As a Competitiveness Factor”, Colombian American<br />

Chamber of Commerce Paper.<br />

Watchel, P. (1997), “A Labor-Income Based Measure of the Value Of Human Capital:<br />

An Application to the States of the US: Comments”, Japan and the World<br />

Economy 9, 193-196.<br />

Weir, S. (2000), “Intergenerational Transfers of Human Capital: Evidence on Two<br />

Types of Education Externalities”, University of Wisconsin, Madison,1-28.


Wolff, E.N. and M.Gittleman (1993), “The Role of Education in Productivity<br />

106<br />

Convergence: Does Gigher Education Matter?”, Elsevier Science Publishers<br />

B.V., 147-167.<br />

Wolff, E.N. (2000), “Human Capital Invesment and Economic Growth: Exploring The<br />

Cross-Country evidence”, Structural Change and Economic Dynamics 11, 433-<br />

472.<br />

Wong, K.Y. and C.K.Yip (1999), “Education, Economic Growth and Brain Drain”,<br />

Journal of Economic Dynamics and Control 23, 699-726.<br />

Vokić, N.P. and D.Frajlić (----), “Croatian Labor Force Competitiveness Indicators:<br />

Results Of Empirical Research”,<br />

http://www.ijf.hr/eng/competitiveness/poloskifrajlic.pdf#search (01.02.2006).<br />

Yavilioğlu, C. (2002), “Kalkınmanın Anlambilimsel Tarihi ve Kavramsal Kökenleri”,<br />

Ç.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 1,59 -77.<br />

Yavilioğlu, C.(2002), “Ekonomik Kalkınma ve Motivasyon Arasındaki İlişki”, C.Ü.<br />

İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, 109-130.<br />

Yıldırım, K. ve D. Kahraman (2003), Makroekonomi, Eğitim, Sağlık ve Bilimsel<br />

Araştırma Çalışmaları Vakfı, Yayın No:145.<br />

Yılmazer, M. ve B.Güloğlu (2003), “Ekonomik Büyüme ve İnsani Kalkınma: Panel<br />

Veriler Ekonometrisi Neler Getiriyor?”,<br />

Erişim Adresi: http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=177<br />

(15.10.2005).<br />

Yu, W. (2001), “A Survey of Existing Indicators for Human Capital”, Prepared for the<br />

National Round Table on the Environment and the Economy’s Environment and<br />

Sustainable Development Indicators Initiative.


Yumuşak, İ.G. ve M. Bilen (2000), “Gelir Dağılımı- Beşeri Sermaye İlişkisi ve Türkiye<br />

107<br />

Üzerine Bir Değerlendirme”, K. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:1, Sayı:1, 77 -<br />

96.<br />

Yussof, İ. and R. Ismail (2002), “Human Resource Competitiveness and Inflow of<br />

Foreign Direct Invesment to thr Asean Region”, Asia-Pacific Development<br />

Journal, Vol.9, No:1, 89-107.<br />

Faydalanılan İstatistiki Veri Siteleri:<br />

1) DPT http://www.dpt.gov.tr<br />

2) DİE http://www.die.gov.tr<br />

3) MEB http://www.meb.gov.tr<br />

4) OECD http://www.oecd.org<br />

5) WORLD BANK http://web.worldbank.org


EK<br />

SAYIN KATILIMCI<br />

108<br />

Bu anket çalışmasının amacı, firma düzeyinde beşeri sermaye düzeylerini tespit etmek<br />

ve bu firmaların beşeri sermaye düzeyleriyle rekabet etme düzeyleri arasında anlamlı bir<br />

ilişkinin olup olmadığını belirlemektir. Çalışmanın sonuçları, <strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />

Sosyal Bilimler Enstitüsüne Yüksek Lisans Tezi olarak sunulacaktır. Bu nedenle,<br />

verdiğiniz cevaplar hiç bir yerde ve hiç bir şekilde açıklanmayacak ve tamamen gizli<br />

tutulacaktır.<br />

İsim, soyisim yazmanıza gerek yoktur. Değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim.<br />

Kuruluşun Adı:<br />

1) Yaşınız:<br />

2) Cinsiyetiniz:<br />

20-30 31-40 41-50 51 ve daha üstü<br />

Erkek Kadın<br />

3) Eğitim durumunuz (En son bitirdiğiniz okul)<br />

a) İlköğretim<br />

b) Lise<br />

c) Üniversite<br />

d) Yüksek Lisans<br />

e) Doktora<br />

4) Üniversite mezunu iseniz mezun olduğunuz üniversitenin:<br />

Adı: Fakülte/YüksekOkul: Bölüm:<br />

5) Lise mezunu iseniz mezun olduğunuz lisenin türü:<br />

a) Anadolu Lisesi<br />

b) Düz Lise<br />

c) Süper Lise<br />

d) Meslek Lisesi<br />

e) Özel Lise<br />

f) Fen Lisesi<br />

g) Diğer ( )


6) Bildiğiniz yabancı dil / diller var mı? Var ise aşağıdakilerden hangisidir ve düzeyi<br />

nedir?<br />

İngilizce Almanca Fransızca Diğer( ) Yok<br />

Çok İyi Çok İyi Çok İyi Çok İyi<br />

İyi İyi İyi İyi<br />

Orta Orta Orta Orta<br />

7) Göreve hangi unvanla başladınız: tarih:<br />

Şu andaki unvanınız: yükseltilme tarihiniz:<br />

8) Anne ve babanızın eğitim durumu:<br />

Anne Baba<br />

a) Okur-yazar değil a) Okur-yazar değil<br />

b) Okur- yazar b) Okur-yazar<br />

c) İlköğretim mezunu c) İlköğretim mezunu<br />

d) Lise Mezunu d) Lise mezunu<br />

e) Yüksekokul mezunu e) Yüksekokul mezunu<br />

f) Üniversite mezunu f) Üniversite mezunu<br />

g)Y.Lisans/Doktora g) Y.Lisans /Doktora<br />

9)Anne ve babanızın mesleği:<br />

Anne Baba<br />

a)Yönetici a) Yönetici<br />

b)Memur b) Memur<br />

c)Çiftçi c) Çiftçi<br />

d)Esnaf ve Sanatkar d) Esnaf ve Sanatkar<br />

e)İşçi e) İşçi<br />

f)Emekli f) Emekli<br />

g)İşsiz g) İşsiz<br />

h)Ev hanımı h) Diğer ( )<br />

ı)Diğer ( )<br />

10) Aylık toplam geliriniz:<br />

300– 450 YTL arası 901 – 1050 YTL arası<br />

451 – 600 YTL arası 1051 – 1500 YTL arası<br />

601 – 750 YTL arası 1501 – 2000 YTL arası<br />

751 – 900 YTL arası 2000 YTL’ den fazla<br />

109


11) Toplam çalışma yılınız ne kadar ve çalıştığınız bu kurumda kaç yıldır<br />

çalışıyorsunuz?<br />

Toplam Çalışma Süreniz Bu Kurumda Kaç Yıldır Çalışıyorsunuz<br />

a) 0-5 yıl a) 0-5<br />

b) 6-10 yıl b) 6-10<br />

c) 11-15 yıl c) 11-15<br />

d) 16 ve daha üstü d) 16 ve daha üstü<br />

12) Çalışma yaşamınızda kaç işyeri değiştirdiniz?<br />

a) Hiç değiştirmedim<br />

b) 1-2<br />

c) 3-5<br />

d) 6 ve daha üstü<br />

13) Şu ana kadar kaç hizmet içi eğitim programına katıldınız ve ortalama kurs süresi ne<br />

kadardı?<br />

Eğitim Programı Kurs Süresi<br />

a) Hiç katılmadım a) 1 gün<br />

b) 1-2 b) 2 gün<br />

c) 3-5 c) 3 gün<br />

d) 5 -7 d) 1 hafta<br />

e) 7 ve daha üstü e) 1 haftadan fazla<br />

14) Son bir yıl içerisinde aldığınız rapor veya izinli olduğunuz gün sayısı ne kadardır?<br />

110<br />

Hiç rapor kullanmadım ve izin almadım 10 gün - 20 gün 20 günden fazla


Adı Soyadı : Bilgehan GÖKÇEN<br />

Doğum Yeri-Yılı : Elazığ- 01.04.1981<br />

ÖZGEÇMİŞ<br />

Adres : Güzelyalı Mah.20. Sok. Altınoluk Ap. No:4/7 Seyhan/ADANA<br />

E-mail : bgokcen@cu.edu.tr<br />

Tel(iş) : 322-338 72 54 (Dahili 166)<br />

Tel (Cep) : 535- 301 77 32<br />

Eğitim Durumu<br />

Yüksek Lisans :<strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat<br />

Anabilim Dalı (2006)<br />

Lisans :<strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,<br />

İktisat Bölümü (2003)<br />

Lise :Elazığ Balakgazi Lisesi (Y.D.A.)(1999)<br />

İş Deneyimi :Araştırma Görevlisi, <strong>Çukurova</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, İ.İ.B.F. Ekonometri<br />

Bölümü (Kasım 2005- )<br />

Yayınlar :“Bölge Planlaması: AB ve OECD Ülkelerindeki Bölge<br />

111<br />

Planlaması Ve Adana İçin Bir Bölgesel Gelişme Önerisi” ,İzmir<br />

İktisat Kongresi Tebliği, Mart – 2004.<br />

“Rekabet ve Beşeri Sermaye: İmalat Sanayi Üzerine Mikro Bir<br />

Uygulama (2005), 11-13 Eylül TEK Uluslararası Ekonomi<br />

Konferansı, Ankara.<br />

Yabancı Dil : İngilizce

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!