28.06.2013 Views

yüKseK dAğlARdAKi tApInAKlARI, sARp KAyAlIKlARA OyUlMUŞ ...

yüKseK dAğlARdAKi tApInAKlARI, sARp KAyAlIKlARA OyUlMUŞ ...

yüKseK dAğlARdAKi tApInAKlARI, sARp KAyAlIKlARA OyUlMUŞ ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>yüKseK</strong> <strong>dAğlARdAKi</strong><br />

<strong>tApInAKlARI</strong>, <strong>sARp</strong><br />

<strong>KAyAlIKlARA</strong> <strong>OyUlMUŞ</strong><br />

MezARlARI, sAKin<br />

KOylARdAKi liMAn<br />

KentleRiyle,<br />

çAlIŞKAn Ve düRüst<br />

insAnlARIn ülKesi<br />

KARIA<br />

Lykia ülkesiyle sınır çizen Dalaman Çayı’nın<br />

kıyısındaki liman kenti Kaunos’un,<br />

bir Hellen tapınağının cephesi şeklinde kayalara<br />

oyulmuş mezarları, Karia uygarlığının<br />

en görkemli anıtları arasında.<br />

54 national geographic • eylül 2010 karIa 55


ANADOLU UYGARLIKLARI<br />

“Yüzyılın buluntusu; Tutankhamun’un mezarından bile daha<br />

önemli” diyordu bir uzman. Bütün dünyanın gözü, Karia<br />

uygarlığının ilk başkenti Milas’ta bulunan mezar odasındaydı.<br />

İÖ 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen lahit olasılıkla, Karia satrabı<br />

Hekatomnos ya da ondan satraplığı devralan Halikarnassos<br />

Mausoleion’un sahibi oğlu Mausollos’a aitti. Mezar odasındaki<br />

resimlere zarar veren nem kontrol altına alınmaya çalışılırken,<br />

lahit ve çevresi yaklaşık 200 yıldır araştırmacıların dikkatini<br />

çeken Karia uygarlığının önemli sırlarını barındırıyor olabilir.<br />

Labris (çift başlı balta)<br />

Karia’nın simgesi (üstte).<br />

Heykeli Lagina kazılarında<br />

bulunan Cehennem<br />

Tanrıçası Hekate, iş hayatında<br />

başarı, savaşta zafer,<br />

tartışmada güç verebiliyor<br />

ya da geri alabiliyordu<br />

(karşı sayfada). Bereket<br />

Tanrıçası Demeter için bir<br />

adak: Hydria Taşıyan Kadın<br />

heykelciği Kaunos kazılarında<br />

gün ışığına çıkan<br />

eserler arasında (solda).<br />

karIa 57


YAZI: ŞENGÜL AYDINGÜN<br />

FOTOĞRAFLAR: MURAT TÜREMİŞ<br />

Geçtiğimiz Ağustos ayının ilk günleriydi.<br />

Tarihi eser kaçakçılarının bulduğu<br />

bir mezar odasıyla ilgili haber<br />

bütün dünyanın gözünü Milas’ta bir<br />

eve çevirdi. Halk arasında, Uzunyuva<br />

olarak bilinen, Zeus Karios Kutsal<br />

Alanı olarak adlandırılan yerde bulunan<br />

evin içinde, yerin 10 metre kadar altında,<br />

define avcıları tarafından soyulan bir kral mezarı<br />

bulunmuştu. Muhteşem kabartmalar ve resimlerle<br />

süslü mezar, pek çok arkeolog tarafından<br />

“Anadolu’da son yüzyılın en önemli buluntusu”<br />

olarak değerlendirildi. Hatta bazı uzmanlar,<br />

mezar odası ve lahiti “Tutankhamun’un mezarından<br />

bile önemli” buluyordu. Bunun nedeni,<br />

İÖ 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen mezarın,<br />

Pers krallığının ilk valilerinden Karia Satrabı<br />

58 national geographic • eylül 2010<br />

Hekatomnos’a ya da sartaplığı devrettiği, dünyanın<br />

yedi harikasından biri olan Halikarnassos<br />

Mausoleion’un sahibi oğlu Mausollos’a ait olduğuna<br />

yönelik tahminlerdi.<br />

Araştırmaları yakından izleyen arkeologlar<br />

mezar odasının ağırlıklı olarak Hekatomnos’a ait<br />

olduğunda yoğunlaşıyordu. Bazı arkeologlar ise<br />

şu soruyu sormadan edemiyordu: “Mausollos’un<br />

lahti, Halikarnassos Mausoleion’u bitirilene kadar,<br />

geçici olarak Milas’taki bu mezar odasında<br />

tutulmuş olabilir mi?” Hekatomnos’un ölümünden<br />

sonra, oğlu Mausollos, başkenti Mylasa’dan<br />

(Milas) Halikarnassos’a taşımış, kız kardeşi Artemisia<br />

ile evlenerek Karia’yı bağımsız bir hükümdar<br />

gibi yönetmişti. Adına yapılan Halikarnassos<br />

Mausoleion’u, onun ve karısının ölümünden<br />

sonra inşaatı sürdüren ustalar tarafından bitiri-<br />

lebilmişti. Günümüzde Mausoleion’un kalıntıları<br />

British Museum’da bulunuyor.<br />

Arkeologların, buranın Hekatomnos ya da<br />

Mausollos’un mezarı olabileceği üzerinde durmalarının<br />

nedenlerinden biri lahtin üzerindeki<br />

kabartmalar. Lahtin dört bir yanında mezar sahibinin<br />

farklı betimlemeleri Mausollos’un British<br />

Museum’daki heykeliyle benzerlikler taşıyor.<br />

Ancak mezar odasında kaçakçıların verdiği<br />

tahribat büyük. Mezarı bir süredir yağmalayanlar<br />

lahtin, kalınlığı yaklaşık 1,5 metre olan mermer<br />

bloklardan oluşan tavanını delmiş, lahtin içinde-<br />

Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Şengül Aydıngün daha önce NG Türkiye<br />

için Lydia makalesini kaleme almıştı. Fotoğrafçı Murat<br />

Türemiş NG Türkiye’ye sık katkıda bulunan isimlerden.<br />

Latmos Herakleiası günümüzde Bafa Gölü kenarında<br />

yer almasına rağmen, yaklaşık 2 bin yıl önce<br />

denizle bağlantılı, korunaklı bir körfezdi (solda).<br />

Karia’nın batı sınırı kuzeyde Menderes Nehri’nin<br />

Ege Denizi’ne döküldüğü yerden başlıyor, güneyde<br />

Dalaman Çayı’na kadar uzanıyordu (üstte).<br />

ki ve mezar odasındaki pek çok eseri kaçırmışlar.<br />

Kaçakçıların mezarın mermerini keserken<br />

su kullanmasının yanı sıra çevre foseptiklerden<br />

sızan sular da mezar odasındaki duvar resimlerinin<br />

kısmen bozulmasına neden olmuş.<br />

Kazıya başlayacak ekibin, mezar odasının<br />

çevresinde önemli arkeolojik yapılara rastlama<br />

olasılığı yüksek. Ama önce arkeolojik bulguları,<br />

dönüşü olmayacak şekilde tahrip edebilecek<br />

nemin nasıl kurutulacağının yolunu bulmaları<br />

gerekiyor. Dergimiz yayına girdiği sıralarda uzmanlar<br />

bu sorunun yanıtını araştırıyordu.<br />

Milas’ta bulunan mezar, Karia tarihi için çok<br />

önemli sırları barındırıyor olabilir. Anadolu’daki<br />

pek çok uygarlıkla karşılaştırıldığında hakkında<br />

az şey bilinen Karia uygarlığı yaklaşık 200 yıldır<br />

araştırmacıların dikkatini çekiyor.<br />

karIa 59


Karia kentleri arasında yer alan Aphrodisias, her ne<br />

kadar Karia dönemine ait kabartmalar, seramikler<br />

ve heykelleri barındırsa da, daha sonra bu kente<br />

yerleşen Romalıların izleri çok daha belirgin. Kutsal<br />

alana girişi sağlayan tören kapısı Tetrapylon, restorasyon<br />

çalışması sonrasında ayağa kaldırıldı.<br />

60 national geographic • eylül 2010 karIa 61


Bodrum Yarımadası’nın iç kesiminde yerleşik Pedasa, Karia’nın bilinen en eski halkı Lelegler<br />

tarafından kurulmuştu. Pedasa’da üç yıldır sürdürülen kazılarda Athena Tapınağı ve Athena<br />

heykeliyle birlikte çok sayıda eser gün ışığına çıkarıldı.<br />

KerBeros KÖpeğİ<br />

Karlar’ın inancına göre, öteki<br />

dünyanın kapısını bekleyen üç<br />

başlı köpek Kerberos’un gövdesi<br />

Lagina Hekate Kutsal Alanı’nda<br />

yapılan kazılarda ele geçti.<br />

deMeTer’e adaK<br />

Kaunos kazılarında bulunan<br />

Bereket Tanrıçası Demeter<br />

için bir adak: Tapınak Çocuğu.<br />

İÖ 4. yüzyıla tarihleniyor.<br />

Karıa seraMİğİ<br />

Aphrodisias kazılarında<br />

ele geçen Karia seramiği<br />

Aphrodisias Müzesi’nde<br />

sergileniyor.<br />

Bu, inatla araştırmaya devam etme ve keşif<br />

duygusu, Karia uygarlığının önemli alanlarından<br />

olan Latmos Herakleiası’nda 12 yıl önce<br />

Karia döneminin sosyal yaşamına dair önemli<br />

bulgulara ulaşmamızı sağlamıştı.<br />

Prof.Dr. Wolfgang Blüemel ile 1998 yılının<br />

Ağustos ayında, antik adı Latmos olan Bafa Gölü<br />

ve çevresinde epigrafik (artık kullanılmayan ölü<br />

dilleri, onların bıraktıkları yazıtları inceleyerek<br />

ortaya çıkaran bilim dalı) araştırma yapıyorduk.<br />

Sabah erkenden göldeki adalara doğru yola koyulup,<br />

40 derecelik sıcaktan bunalmış halde eski<br />

yazılı taş bulma umuduyla çalı çırpı, yılan, çıyan<br />

arasında saatlerce dolaşıyorduk. Daha önce farklı<br />

bilim insanlarınca yayınlanmış birkaç yazıt dışında<br />

umduğumuzu bulamamıştık. Biraz dinlenmek,<br />

açlık ve susuzluğumuzu gidermek üzere<br />

Kapıkırı Köyü’ndeki mazbut restoranlardan birisine<br />

girdik. Blüemel daha önceki yıllarda da bölgeye<br />

pek çok kez araştırmaya geldiğini, Latmos<br />

yazıtlarının kendisi ve başka araştırmacılarca yayınlandığını,<br />

artık yeni bir yazıt bulma konusunda<br />

pek de umutlu olmadığından söz ediyordu.<br />

Ancak bölgenin şaşırtıcı özelliklerini bildiğimden<br />

umutla araştırmayı sürdürmekten yanaydım.<br />

Bir yandan da restoranı işletenlere çevrede yazıtlı<br />

taşların olup olmadığını soruyordum. Servisimizi<br />

yapan genç adam Kapıkırı’nın yayla evlerinin<br />

birisinin kapısı önünde, bir su küpünün altında<br />

yıllar önce böyle bir taş olduğunu söyledi. Bizi<br />

oraya götürebilecekti. Birkaç kilometrelik yürüyüşten<br />

sonra ahşap bir kulübenin önünde durduk.<br />

Her taraf kapalıydı ve yazıtlı taş ortada yoktu.<br />

Çok emin olduğu bir taşın ortada olmaması<br />

bizden çok genç adamı üzmüş ve hırslandırmıştı.<br />

Kulübenin etrafını dolaşırken birden bağırdı:<br />

“İçerde, içerde!” Yarım saat sonra kulübe açılmış<br />

içeride örümcek ağları arasından yazıtlı (su küpü<br />

altlığımız) taşımız çıkmıştı.<br />

duvara YaslanMış MerMer bloğa doğru<br />

eğilen Prof.Dr. Blüemel, bir şey söylemeden<br />

uzun süre aynı şekilde kaldı. Gözünü yazıttan<br />

ayıramıyordu. Dikkatini dağıtmamak için uzun<br />

süre bekledim ve ilk hareketinden yararlanıp, ne<br />

olabileceğini sordum. “Bir anlaşma metni” dedi.<br />

Yaklaşık 1900 yıllık bir anlaşmayla karşı karşıyaydık.<br />

Bir gazete sayfası büyüklüğündeki taş<br />

yazıtı, Milas Müzesi’ne götürmek üzere, elimizdeki<br />

resmi belgeleri göstererek köy muhtarı ve<br />

kulübenin sahibinden teslim aldık. Bu, bölge<br />

tarihiyle ilgili son derece önemli açıklamalarda<br />

genç adam, etrafı<br />

dolaşırken bİrden<br />

bağırmaya başladı:<br />

“İçerde, İçerde!” yarım<br />

Saat Sonra kulübe<br />

açılmış, örümcek<br />

ağları araSından<br />

yazıtlı taşımız çıkmıştı.<br />

bulunan bir belgeydi: İS 2. yüzyılda, bölgenin<br />

önemli iki kenti arasında yapılmış bir dostluk ve<br />

kardeşlik anlaşması. Çok az bir bölümü kırılmış,<br />

kaybolmuştu. Antik Çağ’da Karia olarak tanınan<br />

bölgede, Latmos ve Pidasa kentlerinde dini törenlerden<br />

kız alıp vermeye, mal mülk edinmeden<br />

savaşlarda yaptıkları işbirliklerine kadar çok çeşitli<br />

konulara yazıtta yer verilmişti. (Yazıtın çevirisi<br />

sayfa 70’te.)<br />

Yazıtı bulunduğumuz dağlarla kaplı Karia bölgesinde,<br />

İÖ 1. binyıla kadar Lelegler hâkimdi. Bu<br />

tarihten sonra ise Anadolu’nun güneybatı ucunda<br />

Karlar egemen oldu. Karlar, Leleglerin kültürel<br />

yapılarını sürdüren gelenekselci bir halktı.<br />

Leleglerin kurduğu sekiz kent Karialılar’ın da<br />

kentleri olmuş, daha sonra yeni kentler inşa<br />

etmişlerdi.<br />

Leleg kentleri içerisinde ulaşılması en kolay<br />

yerleşim Pedasa’ydı. Karialılar’ın Persler’i<br />

yenilgiye uğrattığı Pedasa kentinin yeri uzun<br />

süre tartışıldı. Ancak, W. R. Paton–J. C. Myres<br />

tarafından yapılan çalışmaların yanında, Atina<br />

Vergi Listeleri’nin de yardımıyla George Bean,<br />

A.B. Cook ve W. Radt, kentin Bodrum’un yanı<br />

başındaki Gökçeler’de yer aldığını belirledi. Dil<br />

bilimciler, Pedasa yakınlarındaki Bitez Köyü’nün<br />

isminin de Pedasa’nın etimolojik yansıması olarak<br />

günümüze ulaştığını düşünüyor.<br />

Pedasa İÖ 6.–5. yüzyıllarda oldukça söz edilen<br />

62 national geographic • eylül 2010<br />

karIa 63


Karia her ne kadar “Dağların Ülkesi” olarak<br />

anılsa da Kaunos gibi (bugünkü Dalyan) pek çok<br />

liman kentini barındırıyordu. Öncesinde adalarda<br />

yaşarken daha sonra Anadolu Egesi’ni yurt<br />

edinen Lelegler’in ardından gelen Karlar,<br />

denizle bağlı bir Anadolu halkıydı.<br />

FOTOĞRAF: pROF.DR. cengiz işiK<br />

64 national geographic • eylül 2010 karIa 65


Pedasa, Karia Bölgesi yerleşmelerinde kentleşme döneminin en iyi izlenebildiği merkez olarak<br />

öne çıkıyor. Lelegler’in yuvarlak yapı geleneği Pedesalılar tarafından da kullanılıyordu.<br />

bir kent konumuna gelmişti. Herodot’un aktardığına<br />

göre, “Persler İÖ 546 yılında Sardeis’i ele<br />

geçirdikten sonra Harpagos yönetimindeki bir<br />

orduyu Karia üzerine göndermiş ve sadece Pedasa<br />

kentinde dirençle karşılaşmış”.<br />

İÖ 499 yılından sonra İonia ihtilaline katılan<br />

Karialılar’ı cezalandırmak için, Daurises komutasında<br />

sefere çıkan Pers ordusu, Labranda’da<br />

düşmanlarını bozguna uğratmış olsa da, Pedasa<br />

yolunda pusuya düşürülmüş.<br />

İÖ 494 yılında Miletos’u ele geçirdikten sonra<br />

zorluk çıkaran Pedasalılar’ın bir bölümü yeni<br />

kurulan bir kente yerleştirilmiş ve bu kent Pedasa<br />

adını almış. Kent imar edilirken Tanrıça Athena<br />

adına bir tapınak da inşa edilmiş. Herodot ayrıca<br />

“Pedasalılar’ın başına kötü bir şey gelecek olursa<br />

Athena rahibesinin sakalının uzayacağına inanıldığını<br />

ve bu olayın kentin tarihinde üç kez<br />

gerçekleştiğini” aktarıyor.<br />

Bölgede üç yıldır Muğla Üniversitesi adına<br />

araştırma ve kazıları yürüten Bilim Heyeti Başkanı<br />

Prof.Dr. Adnan Diler,“Henüz kazı başlangıcında<br />

olmamıza karşın önemli keşiflerden söz<br />

edebiliriz” diyor ve ekliyor: “Athena Tapınağı,<br />

aynı yerde bulunan Athena heykeli, yazıt ve diğer<br />

buluntularla gün ışığına çıkarıldı. Bu yazıtla birlikte<br />

kentin Herodot’un sözünü ettiği Pedasa olduğu<br />

netlik kazandı.” Araştırmalar, Pedasalılar’ın<br />

eski bir Anadolu geleneği olan “ölülerin tanırlaştırılması”<br />

inancını taşıdıklarını ve Lelegler’e özgü<br />

yaygın bir gelenek olan taş tümülüslerin tapınak<br />

olarak kullanıldığı gösteriyor.<br />

Karia Bölgesi yerleşmelerinde kentleşme<br />

döneminin en iyi izlenebildiği merkez olarak<br />

öne çıkan Pedasa’nın bir diğer önemli özelliği<br />

de geleneksel Leleg mimarisinin tüm öğelerini<br />

barındırması. Yuvarlak çiftlik evleri, Lelegler’in<br />

yarımadada yarattığı kendine özgü yapı türlerinin<br />

başında geliyor. Pedasa, Karia Bölgesi’nin<br />

hem dip tarihine hem de ilerleyen dönemlerine<br />

ve kentleşme sürecine ilişkin sorulara yanıtların<br />

bulunabileceği bir merkez olarak öne çıkıyor.<br />

Ancak Leleg ve Kar kavimlerini bünyesinde<br />

barındırmış ve denizciliğiyle ünlü bu iki topluluğun<br />

hem birbiriyle kaynaşmasına hem de<br />

Mausollos dönemiyle birlikte Hellenleşmesine<br />

sahne olmuş Karia Bölgesi’nin daha kapsamlı<br />

çalışmalara ihtiyacı var.<br />

Kökenleri İÖ 3. binyıla kadar uzanan eski<br />

Anadolu halklarından olan Karialılar’ın bili-<br />

Karia Satrabı Mausollos döneminde (İÖ 4. yüzyıl) yeniden inşa edilen Myndos liman kentinde yürütülen<br />

sualtı araştırmaları, Karlar’ın deniz ticaretiyle ilişkisi konusunda ipuçlarına ulaşmaya çalışıyor.<br />

nen yazılı tarihi İÖ 1. binyıla kadar uzanıyor.<br />

İÖ 1200’lerde Anadolu’da hâkim uygarlık Hititler<br />

dağılmış, tüm coğrafyada büyük bir ekonomik<br />

çöküntü yaşanıyordu. Dor akınları sonucunda<br />

Anadolu’nun kıyı kentleriyle Yunan adaları arasında<br />

göçler başlamıştı. Bir kaç yüzyıl boyunca,<br />

arkeologların Karanlık Çağ olarak tanımladığı<br />

bir dönem yaşanmıştı. Bu döneme ait yazılı belge<br />

olmadığından, daha sonra yazılmış bazı yazıtlardan<br />

bu çağın sonunda kültürel yapıda ve ekonomide<br />

hareketlenmenin başladığını öğreniyoruz.<br />

anadolu’nun BaTısında, ıonıa, Lydia, Karia ve<br />

Lykia uygarlıklarının yeşermesi, İÖ 1. binyılın<br />

ilk çeyreğine rastlıyor. Bu uygarlıklardan Karia,<br />

“Dağların Ülkesi”olarak tanınıyordu.<br />

Bugünkü Muğla’nın tamamını Aydın ve<br />

Denizli’nin bir kısmını kaplayan Karia’nın üç<br />

bin yıl önceki sahipleri tarihçi Herodot’a göre;<br />

Ege adalarından bu kıyılara gelmiş olmalıydılar.<br />

Ancak Herodot, “Karialılar bunu kabul etmez,<br />

kendilerini Anadolu’nun yerlisi ve hep şimdiki<br />

adlarını taşıdıklarını söylerler” diye açıklıyor.<br />

Troya Savaşı’nda Troya halkının yanında yer<br />

almaları, Anadolu halklarından olduklarının bir<br />

göstergesi sayılabilir.<br />

Karia ülkesinin batı sınırı, kuzeyde Menderes<br />

Nehri’nin Ege Denizi’ne döküldüğü yerden başlıyor,<br />

güneyde Dalaman Çayı’na kadar uzanıyordu.<br />

Karialılar dağlık, ancak bereketli ülkelerinde,<br />

aynı dili konuşan, dillerine başka dillerin karışmasına<br />

izin vermeyen, komşularıyla iyi geçinen,<br />

haklının yanında, çalışkan ve dürüst insanlar<br />

olarak tanınıyorlar.<br />

Prof. Blüemel ile bulduğumuz antlaşma metninde<br />

sözü geçen Karia kentlerinden Latmos, günümüzde<br />

Bafa Gölü kenarında yer almasına rağmen,<br />

yaklaşık iki bin yıl önce denizle bağlantılı,<br />

oldukça korunaklı bir körfezdi. Burası denizciler<br />

için güvenli bir barınaktı ve bu nedenle deniz ticareti<br />

burada çok yoğundu. Deniz kıyısında inşa<br />

edilmiş kent zamanla, yarı tanrı–yarı kahraman<br />

Herakles’e (Herkül) adanmış ve Herakleia adını<br />

alarak anıtsal yapılarıyla Antik Çağ’ın en ünlü<br />

kentleri arasına girmişti.<br />

Günümüzdeki adı Beşparmak olan Latmos<br />

dağlarından fışkırarak çevreye saçılmış volkanik<br />

kaya bloklarının Herakles’in eliyle fırlatıldığı düşünülmüş<br />

olmalı ki kente, gücü eksilmeyen mitolojik<br />

kahramanın adı verilmiş. Jeolojik olarak<br />

66 national geographic • eylül 2010 karIa 67


ilginç bir oluşum gösteren bu coğrafya aslında<br />

mitolojik kahramanlar çağından çok daha önce<br />

insanlar için yaşam alanı olmuş.<br />

Alman Prof.Dr. Anneliese Peschlow–Bindokat<br />

tarafından keşfedilen prehistorik kaya resimleri<br />

(İÖ 6000), Kalkolitik Çağ’a tarihlenen (İÖ<br />

5500–3200) kap kacaklar, heykelcik parçaları ve<br />

hatta Hitit hityeroglifleri bölgenin bilinen tarihini<br />

şaşırtıcı bir şekilde değiştirdi. Antik Latmos<br />

Dağları’nda bulunan kaya resimleri, benzersiz<br />

tasvir dili ve renkleriyle Anadolu’nun tarih öncesi<br />

arkeolojisine dair en önemli keşiflerden biri.<br />

Latmos’daki kulübede bulduğumuz antlaşma<br />

metninde adı geçen iki kent dışında, Karia’da<br />

Mylasa, Halikarnassos, Aphrodisias, Lagina,<br />

Stratonikeia, Iassos, Bargylia, Euromos, Alinda,<br />

Alabanda, Gerga, Kaunos, Keramos, Nysa, Tralleis,<br />

Amyzon gibi pek çok kent vardı.<br />

Öncelerİ MYlasa olan Karıa’nın başkenti,<br />

Persler’in kentin önemli ailelerinden Hekatomnos<br />

ailesini satrap olarak atamasıyla, bu aileden<br />

Mausollos’un (İÖ 377–353) yönetimi sırasında<br />

Halikarnassos’a taşındı.<br />

İÖ 334’te, Büyük İskender’in eline geçen Karia<br />

yönetimi, Mausollos’un kız kardeşi Kraliçe<br />

Ada’ya bırakıldı. 1989 yılında Bodrum’da bir temel<br />

kazısı sırasında bulunan ve canlandırılması<br />

yapılan iskelet ile seçkin takı ve mücevherlerle<br />

dolu lahtin Kraliçe Ada’ya ait olduğu tahmin<br />

ediliyor.<br />

Eski başkent Milas’taki antik kapı üzerindeki<br />

Karia labris’i (çift yüzlü balta) ise Karia’nın<br />

inanç sembolleri hakkında bilgi veriyor. Girit’in<br />

eski uygarlığı Minos ve Yunan anakarasındaki<br />

Mikenler de aynı labrisi kullanmışlardı. Kültürel<br />

etkileşimi gösteren bu seçkin örnek, Karialılar’ın<br />

sembolü olarak kabul ediliyor.<br />

Bodrum’un Karia çağındaki adından etkilenerek<br />

Halikarnas Balıkçısı adını kullanan Cevat Şakir<br />

Kabaağaçlı, Anadolu efsanelerinden söz ederken<br />

labris’in aslanla birlikte Kilikyalı Herküles’in<br />

Yatağan yakınlarındaki Lagina Hekate Kutsal<br />

Alanı’ndaki kutsal alana giriş kapısının (Propylon)<br />

üzerinde Roma İmparatoru Augustus’un, Lagina’ya<br />

bağış kitabesi yer alıyor (solda). Bu kapı ilk Türk<br />

arkeolog ve müzecilerinden Osman Hamdi Bey’in<br />

891–1892 yıllarında alanda yürüttüğü kazılarda<br />

ortaya çıkmıştı. Osman Hamdi Bey’in Lagina<br />

kazılarında gün ışığına çıkardığı Karia dönemine<br />

ait pek çok eser bugün İstanbul Arkeoloji<br />

Müzeleri’nde sergileniyor (üstte).<br />

belirtileri olduğundan söz ediyor ve ekliyor: “Bu<br />

iki belirticiye Sardis’te de rasgeliniyor. Efsanelerin<br />

kraliçesi Omphale’den ta Kandaules’e kadar<br />

bu belirteçler Lydia krallarının kutsal belirtileri<br />

olarak tanınırdı. Gyges kral olduğu zaman<br />

bu simgeleri Güneybatı Anadolu’da, Karia’daki<br />

Zeus’a armağan gönderdi. Ondan sonra Karia<br />

Zeus’u Labrandeos sanını aldı.”<br />

2008 yılında Yatağan yakınlarındaki Lagina ve<br />

Gökova Ören’deki Keramos antik kentinde yapılan<br />

kazılarda Zeus Labrandeos’un çift ağızlı kutsal<br />

baltası labris’in, altından yapılmış küçük sembolleri<br />

gün ışığına çıkarıldı. Lagina kazı başkanı<br />

Prof.Dr. Ahmet Adil Tırpan’a göre; “Tanrı Zeus<br />

68 national geographic • eylül 2010 karIa 69


Milas’ta, tarihi eser kaçakçıları tarafından soyulan, Karia Satrabı Hekatomnos’a ya da oğlu<br />

Mausollos’a ait olduğu tahmin edilen lahit, mezar sahibinin kabartmalarıyla bezeli.<br />

Labrandos’a, Karia’da İÖ 9 ila 7. yüzyıl arasında<br />

tapınılıyordu. Bu, batı Anadolu’daki uygarlığın,<br />

Antik Yunan uygarlığından bağımsız ve en az<br />

onun kadar eskiye dayalı olduğunu kanıtlıyor.”<br />

Mİlas’ın HeMen KuzeYİnde Karİa halkının kutsal<br />

saydığı Labranda Dağı’nın tepesindeki Labranda<br />

kenti, kartalların ya da mitolojide yer alan<br />

kanatlı atların ulaşabildiği yükseklikte konumlandırılmış,<br />

Karialılar’ın tanrılara olan bağlılığını<br />

simgeleyen bir anıt gibi yükseliyor. Milas’a 13<br />

km uzaklıktaki Labranda, Milas Ovası’nın doğusundaki<br />

dağların üzerinde yer alıyor.<br />

Mitolojiye göre, Labranda adını ana tanrıça<br />

Kybele’nin toprağın oğulları olarak adlandırılan<br />

rahiplerinden olan Labrandos’tan alıyor. Antik<br />

döneme ait kaynaklar; kutsal Labranda’ya ilkbaharda<br />

bembeyaz papatyalarla birlikte, zeytin,<br />

incir, nar, çam ve çınar ağaçlarıyla kaplı kıvrılarak<br />

yükselen bir yolla ulaşıldığını aktarıyor. Söylenceye<br />

göre, yolda aralıklarla yer alan küçük<br />

kulübelerde sıcakta susayan yolcular için toprak<br />

testilerde buz gibi Labranda suyu dururmuş.<br />

Kutsal Labranda, Pers Valisi Mausollos tarafından,<br />

her yıl bahar ayında Latmos’tan buraya<br />

70 national geographic • eylül 2010<br />

yapılan kutsal yürüyüş için, Karia uygarlığının<br />

en büyük tanrısı Zeus Labrandos’un adına yaptırılmış.<br />

(İÖ 546’dan, İÖ 334 Büyük İskender’in<br />

gelişine kadar Persler tüm Anadolu’yu ve Ege’yi<br />

işgal etmiş ve buralara kendi yöneticilerini atamışlardı.)<br />

Labranda’da büyük bir tapınak, kapılar,<br />

merdivenler, şölen (Andronlar) evleri vardı.<br />

Zeus Labrandos’la ilgili söylenceler de dilden<br />

dile dolaşıyor: Zeus, Labranda’ya kanat takıp indiğinde<br />

oradaki tüm atlar şahlanırmış. Güneşin<br />

altın rengine boyadığı merdivenlerden ulaşılırmış<br />

tapınağa. Halikarnassos, Herakleia, Mylasa,<br />

Sardeis ve diğer kentlerden gelen binlerce insan<br />

sıra beklermiş tapınağa girip, ona adaklar sunmak<br />

için. Keçiler, inekler, boğalar kurban edilirmiş<br />

Zeus’a. Testilerde şarap, zeytinyağı, sepetler<br />

dolusu meyva ve erzak getirilirmiş hayvanların<br />

sırtında. Genç tapınak rahibeleri şarkı söyler gibi<br />

dua edermiş...<br />

Andronlar’da (yalnızca soylu erkeklerin girebildiği<br />

şölen odaları) soylular için kurulan zengin<br />

sofralarda yemekler sunulur, diğer konuklar<br />

için meydanlarda kurulan mutfaklarda lezzetli<br />

yemekler pişirilirmiş. Kutsal tören günlerinde<br />

Labranda sessiz, sakin görünümünden çıkar,<br />

FOTOĞRAF: MİLAS MÜzeSİ ARşİVİ<br />

Kapıkırı’da bir<br />

yayla evinde bulunan<br />

grekçe yazıt, Karlar’ın<br />

sosyal hayatı ve inancı<br />

hakkında önemli<br />

bilgiler içeriyor.<br />

“--- ŞehiR diRliK Ve düzen içinde yAŞAsIn diye göReVlileR KURbAn bAyRAMI düzenleMelileR;<br />

(4) bUndAn bAŞKA VAR OlAn MAhAlle öRgütünün yAnI sIRA yeni MAhAlle<br />

öRgütü OlUŞtURUlMAlI Ve bU AsAndRis AdInI tAŞIMAlIdIR. bU öRgütlenMenin içinde<br />

KURA çeKMe yönteMiyle heM lAtMOs’tA Ve heM de pidAsA’dA bUlUnAn MAhAlle<br />

öRgütü teMsilcileRi Ve dOstlUK deRneKleRi teMsilcileRi yeR AlMAlIdIRlAR; (8)<br />

fAKAt geRi KAlAn pidAsA VAtAndAŞlARI KURA çeKMe yönteMiyle OlAbildiğince eŞit<br />

sAyIdA hAlen MeVcUt OlAn diğeR MAhAlle öRgütleRine dAğItIlMAlIdIR. bU ŞeKilde<br />

pAylAŞtIRIlMIŞ OlAn pidAsAlIlAR tüM dini tApInIM töRenleRine KAtIlMA hAKKInA,<br />

dOstlUK deRneği üyeleRi OlAnlAR dOstlUK hAKlARInA, MAhAlle öRgütleRi, bUnlARIn<br />

dAhA önceden sAhip OldUKlARI hAKlARA sAhip OlMAlIdIRlAR; (13) pidAsA Ve<br />

lAtMOs’lUlAR’In KUtsAl yAsAlAR Ve diğeR nedenleRle hAK ettiKleRi geliRleR ORtAK<br />

(MAl) OlMAlI Ve AyRI biR MülK yA dA geliR sAhibi OlMAK heR iKi ŞehRe de yAsAKlAnMAlIdIR;<br />

(17) Ve heR iKi ŞehRin ŞiMdiye deK diOs AyInA KAdAR MeVcUt OlAn bORçlARInI<br />

KendileRi ödeMelileR; (19) Ve lAtMOslUlAR pidAsAlIlAR’A biR yIl yeteceK KAdAR KOnUt<br />

Ve AhIR tAhsis etMelileR; (21) Ve ARAlARIndA eVlenMe yOlUylA AKRAbAlIK tesis<br />

etMeleRi için, hiçbiR lAtMOslU biR bAŞKA lAtMOslU’yA KIzInI VeReMeMeli VeyA ( biR<br />

lAtMOs’lUdAn) KIz AlMAMAlI Ve hiç biR pidAsAlI biR pidAsAlI’yA dA KIz VeRMeMeli<br />

VeyA AlMAMAlI, AltI yIl süReyle lAtMOslU pidAsAlI’yA Ve pidAsAlI lAtMOslU’yA KIz<br />

VeRip AlMAlI;(25) Ve tüM yönetiM KURUMlARI pedAsA Ve lAtMOslUlAR’dAn OlUŞtU-<br />

RUlMAlI;(27) Ve pidAsAlIlAR’A belediye ARAzisi dAhilinde istediKleRi yeRde KOnUtlAR<br />

inŞA etMeleRine;(29) Ve pidAsAlIlAR ARAsIndAn lAtMOslUlAR’In öneReceği 100<br />

yetiŞKin eRKeK Ve lAtMOslUlAR’dAn pidAsAlIlAR’In öneReceği 200 yetiŞKin eRKeK, biR<br />

bOğA Ve biR eRKeK dOMUz üzeRine AgORA’dA bU hAlK Meclisi KARARInA Ve bU deVletsel<br />

OlUŞUMA sAdIK KAlAcAKlARInA dAiR yeMin etMelidiRleR; (33) Ve bU KARAR tAŞtAn<br />

stelleR üzeRine yAzIlIp bUnlARdAn biRi zeUs lAbRAUndOs (KUtsAl AlAnInA) Ve<br />

biRi de lAtMOs’dAKi AthenA KUtsAl AlInInA yOllAnMAlI Ve AdAnMAlI; (36) Ve AROpOs<br />

döneMinde göReVlendiRilMiŞ OlAn MeMURlAR bU hUsUsUn geRçeKleŞtiRilMesini<br />

sAğlAMAlIdIRlAR. (38) lAtMOslUlAR’In etMesi geReKen yeMin: “zeUs ge heliOs pOseidOn<br />

AthenA AReiA Ve KOç KORUyAn (= ARteMis) (Ve diğeR tAnRIlAR üzeRine) yeMin<br />

ediyORUM Ki; --- pidAsAlIlAR’lA biRliKte VAtAndAŞ OlARAK yAŞAyAcAğIM---”<br />

fotoğraf: şengül aydıngün. kaynak: Prof. dr. Wolgang Blümel yayını. ePıgrahıca anatolıca dergısı. 30, 1998, s.185


45 işaretli dil: Karca<br />

bugüne kadar ortaya çıkarılan az sayıda Karca yazıt, kendine özgü<br />

harflerden oluşuyor ve grek alfabesiyle benzerlikler taşıyor.<br />

Karia dilinde yazılmış metinlerin en eskileri<br />

Karia bölgesinde değil, Mısır’da Abu Simbel,<br />

Abydos, Memphis ve Sakkara’da ortaya çıktı.<br />

Sayısı 150’den fazla olan Karca yazıtların Mısır’da bulunmasının<br />

nedeni, Mısır firavunlarının emrinde paralı<br />

asker olarak görev yapan Karialı askerlerdi. İÖ 7. ve<br />

6. yüzyıllara tarihlenen bu metinler, genellikle kutsal<br />

alanlarda duvarlarda yazılan grafitti türü yazıtlarla<br />

adak eşyaları ve mezar hediyeleri üzerine yazılmış<br />

isimlerden oluşuyor.<br />

Mısır dışında bulunan Karca yazıtların sayısı ise<br />

şimdilik 51’i geçmiyor. Bunların bir kısmı duvarlara<br />

kazınmış şekilde Kos, Sardeis, Smyrna ve Ephesos<br />

ile Tire arasındaki Belevi mezar anıtı yakınındaki taş<br />

ocağında görülürken, İÖ 6. yüzyıla tarihlenen Karca–Eski<br />

Yunanca çift dilli bir yazıt<br />

Atina’da, bir bronz kap da İran’da<br />

bulundu. Karia’ya komşu Lykia’da<br />

ise sadece iki Karca yazıt gün ışığına<br />

çıkarılabildi.<br />

Anadolu’da bulunan en eski Karca<br />

yazıt, İÖ 6. yüzyıla tarihlenen ve<br />

Sardeis kazılarında bulunan grafittiler.<br />

Diğerleri ise Euromos, Tralleis,<br />

Kildara, Hyllarima, Sinuri, Mylasa,<br />

Stratonikeia ve Kaunos’ta ortaya<br />

çıkarıldı. İÖ 5. yy’a ait pek çok keramik<br />

kap ve kap parçası üzerindeki<br />

Karca yazıtlar kapların işçiliği yorumlanarak<br />

tarihlendi. Taş üzerindeki<br />

Karca yazıtların ise eski Yunanca<br />

yazıtların harf karakterleriyle karşılaştırılarak İÖ 4.<br />

yüzyıla ait olduğu belirlenebildi.<br />

Karca yazıtlar Karia dilinin kendine özgü harf yazısıyla<br />

yazılmış. Karia alfabesi 45 işaretten oluşuyor<br />

ve kısmen Grek alfabesi ile benzerlikler gösteriyor.<br />

Bu işaretlerin bir kısmı yerel nitelikte, bir kısmı da ses<br />

değerleriyle ilgili vurgulamalar için kullanılmış olmalı.<br />

Halen tam olarak çözümlenememiş olan Karia dili<br />

harflerinin ses değerleri, bilinen Grek harfleriyle kar-<br />

Hititler hakimiyetinin geniş topşılaştırılarak<br />

anlaşılmaya çalışılıyor. Uzmanlar, Mısır’da<br />

raklara tasvir sanatına ait imge-<br />

hiyeroglif ve Karca yazıtların yan yana bulunduğu<br />

lerin karışmasını geniş.<br />

mezar yazıtlarındaki şahıs isimlerinden hareketle<br />

Karca’nın ses değerlerini bulmak için çabalıyor. Bu<br />

çalışmalar Karia bölgesinde bulunmuş Karca–Grekçe<br />

iki dildeki yazıtlardaki şahıs isimleriyle Karca alfabenin<br />

çözümlenmesi çalışmalarıyla daha da gelişti.<br />

Kaunos’ta 1996’da bulunan, İÖ 320 yılına tarihlenen<br />

ve iki Atinalı’ya vatandaşlık hakkı veren Karca–Grekçe<br />

çift dilli yazıt ise bu dilin Grek harflerine<br />

benzeyen harflerinin ses değerlerinin her zaman<br />

Grekçe’deki ses değerleriyle aynı olmadığını ortaya<br />

koydu. Karca yazıtların İÖ 4. hatta 3. yüzyıl ortalarına<br />

kadar uzanan döneme tarihlendikleri biliniyor.Karia<br />

dilinin Karia’da İÖ 3. yy’dan sonra ne kadar kullanıldığı<br />

sorusunun yanıtı için Karia’da yeni Karca yazıtlar<br />

bulunmasını beklemek gerek. Kaunos çift dilli<br />

yazıtı, Karca’nın İÖ 4. yy son çeyreğinde<br />

halen yaşayan resmi dil olduğunu gösteriyor.<br />

Karca’nın yazı dili olarak kullanımının<br />

İÖ 3. yy’ın ikinci yarısından itibaren bırakıldığı<br />

tahmin ediliyor.<br />

Karia Satrapı Mausollos ise, Milas’ta<br />

taş üzerine, devlete ihanet eden üç<br />

Karialı’ya uygulanan cezaları yazdırdığı<br />

metinlerde Karca’yı değil Grekçe’yi tercih<br />

etmiş. Karialılar kültürel benliklerini<br />

korumaya özen göstererek Grekçe’yi<br />

bölgelerarası iletişim ve resmi yazışma<br />

dili olarak olarak kullanırken Karca’yı da<br />

ana dilleri olarak kullanmaya devam etmiş<br />

ve bu dili yazılı hale getirerek Karca’nın yazılı<br />

belgelerinin günümüze ulaşmasını sağlamışlar. Karia<br />

dilindeki yazılı belgelerin Karia dışında daha fazla<br />

Karialılar’ın ana vatanında daha az olmasının nedenlerinden<br />

biri Karia bölgesindeki kentlerde yapılan<br />

kazıların sayısının azlığı olabilir. Diğer neden ise anavatanları<br />

dışında yaşayan Karialılar’ın kökenlerini Karca<br />

yazarak özellikle vurgulamaları ve bazen de Karialı<br />

olduklarını şahıs isimlerinin yanında belirtmeleri<br />

olabilir. Bununla birlikte bugüne kadar elde edilen<br />

buluntulara bakarak, Karialılar’ın günlük hayatla ilgili<br />

her konuyu yazılı hale getirmeye çok fazla önem vermediklerini<br />

söyleyebiliriz. —Prof.Dr. Mustafa H. Sayar<br />

sabaha kadar sönmeyen ateşlerle aydınlanan bir<br />

doğa şenliğine sahne olurmuş...<br />

Karia’nın aslında pek çok kutsal alanı var ve<br />

törensel yollarla kentler ve kutsal alanlar birleşiyor.<br />

Karialılar’ın birlikteliklerini uzun süre koruyabilmelerinin<br />

nedeni de bu inanç birliği olmalı.<br />

Muğla, Yatağan’daki Turgut Kasabası’nda yer<br />

alan Lagina Hekate Kutsal Alanı Karialılar’ın en<br />

önemli dini merkezlerinden biri. Yakın zamana<br />

kadar beldenin ismi Leyne olarak biliniyordu. Ele<br />

geçen yazıt ve buluntular Lagina Hekate Kutsal<br />

Alanı’nın İÖ 4. yüzyılda iki satrap ile yönetilen<br />

Koranza adlı bir kent içinde yer aldığını ve yakın<br />

çevresinde İÖ 3000 yılına kadar giden bir<br />

yerleşme bulunduğunu gösteriyor. Seleukoslar<br />

döneminde Lagina Hekate Tapınağı’nın önem<br />

kazanmasıyla Koranza ismi geri planda kalmış<br />

ve kent Lagina olarak isimlendirilmiş.<br />

Yıllar Önce lagİna’Ya YapTığıM ziyaretlerden<br />

birinde girişte, yerde yatan bir sütun başlığına<br />

oturmuş bir adam hafif baygın gözlerle bana bakıp<br />

“Burası dünyada bir tane” demişti. Yüzüne<br />

garip ve gizemli bir hava vermeye çalışarak gülümsemesinden,<br />

ne anlatmak istediğini az çok<br />

anlamıştım. “Hekate Tapınağı”ndan söz ediyor<br />

olmalıydı. Lagina, antik dünyada “Cehennem<br />

Tanrıçası’na tapınıldığı bilinen tek yer”di.<br />

Hekate, Anadolu kökenli bir tanrıça (kimilerine<br />

göre Kybele’den geliyor). Kymeli Hesiodes,<br />

Anadolu’dan göç ettikten sonra tanrıçayı Grek<br />

inanç sistemine taşımış. İş hayatında başarı, savaşta<br />

zafer, tartışmada ise güç verebiliyor ya da<br />

bunları geri alabiliyor. Zamanla, ölülerin yöneticisi<br />

ve yeraltı dünyasının tanrısı Hades’in kapı<br />

anahtarının bekçisi olarak anılmaya başlıyor. Ayrıca<br />

büyücülük ve büyü işlerinden de sorumlu.<br />

Tanrıça betimlemeleri de üç başlı bir kadın<br />

ya da birbirlerine bitişik üç kadın şeklinde ve<br />

elinde yolunu aydınlatan meşalesini tutuyor.<br />

Hekate’ye adak olarak yol kavşaklarına yapılan<br />

sunaklarda peynir, balık, çörek ve yumurta sunuluyordu.<br />

Aynı zamanda Ay Tanrıçası oldugu için<br />

gece karanlığında, yolların kesiştiği bu yerlerde<br />

Hekate’ye yol gösterici olarak tapınılıyordu.<br />

Lagina kutsal merkezi, eski çağda iki önemli<br />

yolun kesişme noktasındaymış. Stratonikeia’nın<br />

Bouleterionu’ndaki (meclis binası) bir yazıttan<br />

öğrendiğimize göre, Latmos ile Labranda’da<br />

olduğu gibi Lagina da, yakındaki bir başka Karia<br />

kenti olan Stratonikeia’ya kutsal bir yolla<br />

bağlanmıştı.<br />

tanrıça Hekate’ye<br />

adak olarak<br />

yol kaVşaklarına<br />

yaPılan Sunaklarda<br />

Peynİr, balık,<br />

çörek Ve<br />

yumurta<br />

Sunuluyordu.<br />

Lagina Kutsal Alanı 18. yüzyıldan bu yana bir<br />

çok seyyah ve araştırmacının ziyaret ettiği önemli<br />

tarihi mekanlardan biri olmuş. Anadolu’daki<br />

tarihi kalıntıların talan edildigi bu dönemde ilk<br />

Türk müzecilerinden Osman Hamdi Bey ve kardeşi<br />

Halil Edhem Bey, 1892 yılında burada arkeolojik<br />

kazı çalışmalarını başlatmış. Bu çalışmalar<br />

sonucu ele geçen çok sayıdaki röliyef ve heykel<br />

İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne taşındı.<br />

Bir asır boyu unutulan Lagina Hekate Kutsal<br />

Alanı, 1993 yılında Prof.Dr. Ahmet Tırpan başkanlığındaki<br />

bir ekip tarfından yürütülmeye başlanan<br />

arkeolojik çalışmalarla yeniden gündeme<br />

geldi. Bu alanda bugüne kadar yürütülen arkeolojik<br />

kazılarda Kutsal Havuz, Propylon (kutsal<br />

alana giriş kapısı), Altar (kurban ve sunak yeri),<br />

Tapınak ve kutsal alanı çevreleyen Stoa yapıları<br />

ortaya çıkarıldı.<br />

Bugün Lagina’daki Kutsal Havuz, suyunu yakındaki<br />

bir kaynaktan temin etmeyi sürdürüyor.<br />

Kutsal Alan’a girecek olanlar bu havuzda temizleniyorlardı.<br />

İon tarzı kaide ve sütunlara sahip<br />

Propylon’un önünde uzanan ve siyasi merkez<br />

Stratonikeia Antik Kenti’ne bağlanan kutsal yolun<br />

uzunluğu 8 km’yi buluyordu.<br />

Hekate Tapınağı’na ait buluntular, yapının İÖ<br />

4.–1. yüzyıllar arasında çeşitli inşa aşamaları geçirdiğini<br />

gösteriyor. Son haliyle tapınak Korinth<br />

nizamında ve 5 basamaklı bir podyum üzerinde<br />

72 national geographic • eylül 2010 FOTOĞRAF: pROF.DR. cHRiSTiAn MAReK<br />

karIa 73


yer alıyor. Tapınağın dar cephesinde sekiz, uzun<br />

kenarında 11 sütun, giriş cephesinin antresindeyse<br />

iki İon sütunu bulunuyor.<br />

Sütunlar üstündeki frizlerde doğuda Zeus’un<br />

doğumu, batıda tanrılarla gigantların savaşı,<br />

kuzeyde Amazonlar’la yapılan barış, güneyde<br />

Karia tanrılarının toplantısı motifleri işlenmiş.<br />

Duvar frizlerine ait ele geçen iki bloğun üzeri,<br />

ortalarında Artemis’in yer aldığı yarı giysili dokuz<br />

esin perisi (Muse’ler) ile Troya savaşlarının<br />

betimlendiği bir sahneyle kaplı. Diğer frizdeyse<br />

Hermes, Demeter, Hades, Persephone röliyefleri<br />

var. Kutsal Alanı Dor nizamında, stoa olarak adlandırılan<br />

üstü kapalı sütunlu galeriler çevreliyor.<br />

Prof.Dr. Tırpan’ın yönetimindeki kazıların<br />

başlamasından altı yıl sonra arkeologlar<br />

Hakate’nin büyük bir heykeliyle karşılaştı. Tanrıçanın,<br />

elindeki meşalesiyle “haydi buyrun karanlık<br />

yeraltına” der gibi ürkütücü bir hali vardı-<br />

Ancak bu heykelin bulunması arkeologları yeni<br />

bir heyecana sürükledi. Kazı ekibi mitolojik anlatılarda<br />

Hekate’nin yanından ayırmadığı üç başlı<br />

Kerberos Köpeği’ni merak ediyor ve ona ulaşmaya<br />

çalışıyordu. Bunun için dokuz yıl beklemeleri<br />

gerekti. 2008 yılında Kerberos Köpeği de ortaya<br />

çıkarıldı. Ancak üç başı da yoktu.<br />

Tırpan, “Anadolulu Hekate, önemli bir tanrıça.<br />

Gökyüzü, yeryüzü, yeraltı ve denizlerde yetkisi<br />

var. Buralara hâkim olduğu için heykelleri üç<br />

başlı veya dört başlı yapılır” diyor ve açıklamasını<br />

sürdürüyor: “Hekate’nin en iyi bildiğimiz özelliği,<br />

öteki Dünya’nın kapısının anahtarını elinde bulundurması.<br />

Ruhları, mezarlıklardan teslim alır<br />

ve öteki Dünya’da güç gösterir. Bu yüzden işareti<br />

meşaledir. Kerberos Köpeği ise öteki Dünya’nın<br />

kapısını bekler. Böylece Hekate’nin izni olmadan<br />

ne kimseyi içeri sokar, ne de dışarı çıkarır” diyor.<br />

KİMİlerİne lagİna çoK KüçüK gelİr ve tanrıçasına<br />

pek ısınmazsa, Karia başka seçenekler de<br />

sunar. Aydın’ın Karacasu ilçesinden güneye doğru<br />

yol aldığınızda, sizi aşk ve güzellikler tanrıçası<br />

Labranda her yıl bahar aylarında Latmos’tan<br />

başlayan kutsal yürüyüş için Karia Satrabı Mausollos<br />

tarafından Karia uygarlığının en büyük tanrısı<br />

Zeus Labrandos’un adına yaptırılmış. Söylenceler,<br />

Zeus’un tapınağına, güneşin altın rengine boyadığı<br />

merdivenlerden ulaşıldığını anlatıyor (solda).<br />

Labranda’da<br />

törenlerin yapıldığı şölen odasının köşe taşındaki<br />

aslan vücutlu insan başlı, sakallı sfenks, Bodrum<br />

Müzesi’nde sergileniyor (üstte).<br />

Aphrodite’nin kenti Aphrodisias karşılar. Lagina<br />

ne kadar gizemli ve kapalıysa burası da tanrıçası<br />

gibi o kadar açık ve güzeldir.<br />

Hesiodos, Theogonia’da Aphrodite’nin denizin<br />

köpüklerinden doğduğunu yazar (Yunanca<br />

Aphros köpük demek). Homeros’a göreyse Aphrodite,<br />

Zeus ile Okeanos kızı Dione’den doğmadır.<br />

Tanrıça hep gülümser, işveli, cilveli ve gönül<br />

alıcıdır. Ancak Aphrodite’nin öfkesi ve öç almaları<br />

korkunçtur: Kendisine yeterince tapınmayan<br />

Lemnos kadınlarına ceza olarak kocalarının<br />

bile dayanamayacağı bir koku verdiği söylenir.<br />

Paris’le Helena’nın başına getirdiği bela nedeniyle<br />

dillere destan olan Troya Savaşı’nın çıkması gibi...<br />

74 national geographic • eylül 2010 karIa 75


Kralİçe ada<br />

1989 yılında Bodrum’da<br />

bir temel kazısı sırasında,<br />

bulunan iskelet ve mücevherlerin<br />

Kraliçe Ada’ya ait<br />

olduğu düşünülüyor.<br />

Kraliçenin kafatasının<br />

Manchester<br />

Üniversitesi’nde etlendirilmesiyle<br />

ortaya çıkan<br />

büstü, taç ve diğer<br />

takılarıyla birlikte Bodrum<br />

Müzesi’nde sergileniyor.<br />

1960’da kazıların başladığı kenti, müzenin<br />

hemen yanındaki yoldan gezmeye başlarsanız,<br />

önce sekiz sütun üzerinde yükselen Tetrapylon’u<br />

görürsünüz. Bu anıtsal yapının hemen güneyinde<br />

küçük bir mezar vardır. Antik çağda kentleri<br />

için önemli işler yapan insanların kent içine<br />

gömülme geleneğine uygun olarak, Aphrodisias<br />

kazılarını başlatan Prof. Kenan Erim’in mezarı da<br />

burada. Günümüzde kazılar New York Üniversitesi<br />

adına R. R. R. Smith tarafından yürütülüyor.<br />

Toprak patikayı izlediğinizde, 300 metre kuzey<br />

batısında antik stadyumla karşılaşırsınız. Güneyde<br />

ise Aphrodite Tapınağı durur. Ayağa dikilmiş<br />

sütunlarıyla eski görkemini arar gibidir. Tapınak,<br />

İS 5. yy’da bazilikaya çevrildiğinde içindeki dev<br />

Aphrodite heykelinin kolları ve başı kırılmış,<br />

gövdesi de yeni yapılan savunma duvarlarında<br />

kullanılmış. Kent tiyatrosunun yaslandığı tepe<br />

aslında insan yapısı; binlerce yıl aynı yerde yerleşimler<br />

kurulmasıyla yükselmiş bir höyük. Pekmez<br />

Tepesi olarak tanınan höyükte yapılan kazılarda<br />

yerleşimin tarihi İÖ 5800’e kadar gidiyor.<br />

Karİa’nın en güneY KıYısında, Dalaman<br />

Çayı’yla ayrılan Lykia sınırındaki Kaunos’un, bir<br />

Hellen Tapınağı cephesi şeklinde kayalara oyulmuş<br />

mezarları, bu uygarlığın en görkemli anıtları<br />

arasında. Kaunos, özellikle doğu Akdeniz ve Ege<br />

Denizi arasında seyreden gemiler için stratejik<br />

önemi olan bir liman şehriydi. Bu nedenle, bölgenin<br />

siyasi ve ticari yaşantısında çok önemli<br />

roller oynadığı biliniyor.<br />

Bir Karia kenti olarak anıldığı İÖ 4. yy’ın başlarında,<br />

kentin Hekatomnidler aracılığıyla Persler<br />

tarafından ekonomik açıdan güçlendirilmesinin<br />

nedeni de, Lykia’yı, Kaunos üzerinden ele geçirmeyi<br />

planlamış olmalarıydı.<br />

Son yıllarda Kaunos’ta restorasyon ve onarım<br />

çalışmalarına ağırlık veren kazı başkanı Prof.Dr.<br />

Cengiz Işık, “Kaunos’un Anadolu’nun geçmiş tarihi<br />

içinde de ayrı bir yeri var” diyor ve ekliyor:<br />

“Diliyle ayrıdır; diniyle ayrıdır; örf ve adetleriyle<br />

ayrıdır. Kendine özgün bir kenttir Kaunos. Kentin<br />

anıtsal mermer yapıları yoktur, ama arkeoloji<br />

bilimine hep ilkleri sunmuş ve de sunmaya<br />

devam ediyor.” 1996 yılında burada bulununan<br />

çift dilli yazıt sayesinde Karca, okunabilen bir dil<br />

olmaya aday. Prof. Işık, “Kaunosluların kullandığı<br />

dil, Karca ile birbirine çok yakın. Bu nedenle<br />

hem Karca/Kaunosça, hem de Grekçe olarak<br />

yazılmış bu yazıt, dilin çözümünde bugün için<br />

anahtar belge niteliğinde” diyor.<br />

1996 ylılında<br />

kaunoS’ta bulunan<br />

kaunoSça/karca<br />

Ve grekçe çİft dİllİ<br />

yazıt, karca’nın<br />

çözümü İçİn<br />

bİr anaHtar<br />

nİtelİğİnde.<br />

Bununla birlikte Kaunos süprizlerle dolu bir<br />

kent: Ziyaretçilere geçmişin dilsiz şahitleri gibi<br />

bakan ve cephesi İon tapınaklarının cephesi gibi<br />

işlenmiş kaya mezarları; kentlerin cadde ve sokaklarının<br />

rüzgâr yönüne göre planlanmasında<br />

gerekli “Ölçüm Platformu”; gemicilere iyi yolculuklar<br />

ve tüccarlara bol kazançlar ihsan eden<br />

tanrıça Aphrodite Euploia’ya ait “Altar” ve O’nun<br />

“Kutsal Odası”; son yıllarda gün ışığına çıkartılan<br />

“Tuzla” ve tiyatrolardaki sahne sistemlerinden<br />

biri olan döner perde “Periaktos”.<br />

Prof.Dr. Cengiz Işık, kentin kurucularının yerli<br />

Anadolu insanı olduğunu kanıtlayan pek çok<br />

epigrafik ve arkeolojik belgeye de dikkat çekiyor:<br />

“Artık biliyoruz ki” diyor, “kentin yerel ismi<br />

Kbid’dir ve bu isim, bugünkü bilgilerimize göre<br />

Hellenistik Dönem’e kadar kullanılmıştır”.<br />

Eski Çağ’da, Ionia, Lydia, Phrygia ve Lykia arasında<br />

yer alan Karia, verimli toprakları, akarsuları<br />

ve yerleşime uygun coğrafyasıyla her dönemde<br />

yaşam alanı olarak tercih edilmiş.<br />

Eski çağlardan bu yana kent sınırları tarihsel<br />

gelişime uygun olarak zaman zaman genişleyip<br />

daralmış. İÖ 1. binde Karlar’ın ülkesi olan bu<br />

coğrafya zaman içinde siyasal gelişmelere bağlı<br />

olarak değişik eyaletlere, imparatorluklara bağlanmış<br />

olsa da bunlar sadece idari yönden anlam<br />

taşımış ve bölgenin yerel halkı yüzyıllar boyu geleneklerinden<br />

kopmamış. j<br />

76 national geographic • eylül 2010 karIa 77

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!