28.06.2013 Views

gelişmekte olan ülkelere yönelik finansal sermaye hareketleri ve ...

gelişmekte olan ülkelere yönelik finansal sermaye hareketleri ve ...

gelişmekte olan ülkelere yönelik finansal sermaye hareketleri ve ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Sürdürülemez bir ekonomi politikası uygulanan Türk ekonomisinde krize götüren ilk<br />

adım bütçe açıkları yüzünden atılmıştır. Artan hazine bonosu faizleri iç borcun<br />

çevrilebilmesini engellemeye başlamıştır. Enflasyonun çok üzerinde rakamlarla<br />

borçlanamayacak hale gelen hükümet, faizleri indirebilmek için bono <strong>ve</strong> tahvil arzını kısmıştır<br />

(Karabulut, 2002: 128). Bu durum faizleri indirme yolunda başarılı olabilecek bir adım gibi<br />

görünmektedir. Ancak hükümetin büyük boyutlardaki bütçe açıklarını kapatabilmek için<br />

borçlanma seçeneğinden vazgeçmesi, geriye tek seçenek olarak merkez bankası kaynaklarının<br />

kalmasına sebep olmuştur. 1993 yılında çıkartılan yasalarla hükümetin merkez bankasından<br />

kullanabileceği avans miktarı arttırılmıştır (Güloğlu-Altunoğlu, 2002: 17). Böylece hükümet<br />

borçlanmak için daha fazla avans almış <strong>ve</strong> ekonomideki likiditeyi büyük ölçüde arttırmıştır.<br />

Artan likidite öncelikle ithalatı arttırıcı bir etki yapmakla birlikte, orta vade de döviz<br />

piyasalarına yönelmiş <strong>ve</strong> kurlar üzerinde artış yönlü bir baskı oluşturmuştur. Dövize talebin<br />

artması üzerine merkez bankası Türk Lira’sının değerini koruyabilmek için döviz satarak<br />

piyasalara müdahale etmeye başlamıştır (TCMB, 2002: 33). 1994 yılı başında uluslararası<br />

derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki kredi notunu düşürmesi<br />

ise piyasalardaki beklentileri olumsuz yönde değiştirmiştir (Karabulut, 2002: 128). Bu<br />

gelişmelerin üzerine merkez bankasının kurları baskı altında tutarak sabitlemek zorunda<br />

olması ciddi bir devalüasyon beklentisine sebep olmuştur. Ocak ayından itibaren ise Türk<br />

Lira’sının devalüe edileceği beklentisi spekülatif ataklara sebep olmuştur. Uluslararası<br />

<strong>sermaye</strong> yatırımları piyasalarda yaşanan dalgalanmanın etkisiyle Türkiye’den hızla çıkmaya<br />

başlamıştır. Tablo 20’de görüldüğü gibi Türkiye’ye yönelen uluslararası portföy yatırımları,<br />

kısa vadeli <strong>ve</strong> uzun vadeli uluslararası <strong>sermaye</strong> yatırımları 1990’lı yılların başlarında düzenli<br />

olarak artmıştır. Ancak 1993 yılının sonlarından itibaren hem piyasaların çeşitli sebeplerden<br />

daha cazip hale gelmesi hem de spekülatif amaç güden fon sahiplerinin de Türk piyasalarına<br />

yönelmesiyle <strong>sermaye</strong> girişleri büyük ölçüde artmıştır. Ekonomik krizin yaşandığı 1994<br />

yılında ise girişler tamamen durmuş, uluslararası fonlarda ciddi bir kaçış yaşanmaya<br />

başlamıştır. 1994 yılında ülkeyi terk eden uluslararası fonların toplamı GSYİH’nın %3,8’i<br />

oranında gerçekleşmiştir (Tiryaki, 2002: 16).<br />

Merkez bankasının dövize sürekli müdahalesi, resmi döviz rezervlerini hızla eritmeye<br />

başlamıştır. 1994 başlarından itibaren bankacılık sektörü de açık pozisyonlarını kapatabilmek<br />

için artan likiditenin de desteğiyle döviz taleplerini arttırmıştır. Merkez bankası, bankalar<br />

arası para piyasalarına müdahale ederek faiz oranlarını yükseltmiş dövize <strong>olan</strong> hücumu<br />

112

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!