27.06.2013 Views

akne vulgarisin topikal tedavisinde tretinoin, eritromisin ve tretinoin + ...

akne vulgarisin topikal tedavisinde tretinoin, eritromisin ve tretinoin + ...

akne vulgarisin topikal tedavisinde tretinoin, eritromisin ve tretinoin + ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.<br />

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ<br />

TIP FAKÜLTESİ<br />

DERMATOLOJİ ANABİLİM DALI<br />

Tez Yöneticisi<br />

Prof. Dr. Süleyman PİŞKİN<br />

AKNE VULGARİSİN TOPİKAL TEDAVİSİNDE<br />

TRETİNOİN, ERİTROMİSİN VE TRETİNOİN +<br />

ERİTROMİSİNİN ETKİNLİĞİ<br />

(Uzmanlık Tezi)<br />

Dr. Nalan Jale YAMANER<br />

EDİRNE – 2008


TEŞEKKÜR<br />

Birlikte çalışma onuruna eriştiğim, asistanlık<br />

eğitimim süresince değerli bilgi <strong>ve</strong> tecrübelerinden<br />

faydalandığım, insani değerleri ile örnek aldığım,<br />

her zaman yakın ilgi <strong>ve</strong> desteğini gördüğüm değerli<br />

hocalarım Sayın Prof. Dr. Adnan GÖRGÜLÜ’ye,<br />

aynı zamanda tezimi de yöneten Prof. Dr. Süleyman<br />

PİŞKİN’e, Doç. Dr. Özer ARICAN’a <strong>ve</strong><br />

kliniğimizden emekli olarak ayrılan Prof. Dr. Binnur<br />

TÜZÜN’e, eğitimim süresince sevgi <strong>ve</strong> dostluklarını<br />

benden esirgemeyen, birlikte çalışmaktan mutluluk<br />

duyduğum sevgili asistan arkadaşlarıma, uyum<br />

içerisinde çalıştığım servis hemşire <strong>ve</strong> personeline,<br />

istatistiksel analizlerdeki katkılarından dolayı Dr.<br />

İmran KURT’a en içten teşekkürlerimi sunarım.


İÇİNDEKİLER<br />

GİRİŞ VE AMAÇ ............................................................................................................. 1<br />

GENEL BİLGİLER ......................................................................................................... 2<br />

EPİDEMİYOLOJİ ............................................................................................................ 2<br />

ETYOLOJİ VE PATOGENEZ ........................................................................................ 3<br />

KLİNİK ÖZELLİKLER .................................................................................................. 7<br />

DERECELENDİRME ...................................................................................................... 9<br />

AKNE VULGARİSİ TETİKLEYEN FAKTÖRLER .................................................... 9<br />

DİĞER AKNE TİPLERİ .................................................................................................. 11<br />

AYIRICI TANI .................................................................................................................. 13<br />

LABORATUVAR BULGULARI .................................................................................... 13<br />

HİSTOPATOLOJİ ............................................................................................................ 14<br />

TEDAVİ ............................................................................................................................. 14<br />

GEREÇ VE YÖNTEMLER .......................................................................................... 22<br />

BULGULAR ....................................................................................................................... 24<br />

TARTIŞMA ......................................................................................................................... 40<br />

SONUÇLAR ........................................................................................................................ 46<br />

ÖZET ..................................................................................................................................... 47<br />

SUMMARY ......................................................................................................................... 48<br />

KAYNAKLAR ................................................................................................................... 50<br />

EKLER


SİMGE VE KISALTMALAR<br />

AHA : Alfa hidroksi asit<br />

BPO : Benzoil peroksid<br />

DHEA : Dihidroepiandrosteron<br />

DHEAS : Dihidroepiandrosteron sülfat<br />

DHT : Dihidrotestesteron<br />

E : Eritromisin<br />

ET : Eritromisin <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong> kombinasyonu<br />

FSH : Follikül stimülan hormon<br />

GnRH : Gonadotropin releasing hormon<br />

IL : İnterlökin<br />

LH : Lüteinizan hormon<br />

LT : Lökotrien<br />

MUC : Müsinöz glikoprotein<br />

PPAR : Peroksizom proliferatör akti<strong>ve</strong> reseptörü<br />

RAR : Retinoik asit reseptörü<br />

SHBG : Seks hormon bağlayıcı globulin<br />

T : Tretinoin<br />

TNF-α : Tümör nekrozis faktör alfa


GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Akne vulgaris, pilosebase ünitenin, kronik, inflamatuvar bir hastalığıdır (1-4). Puberte<br />

dönemindeki insanların %80-85’ini etkilediği bildirilmektedir (5). Estetik yakınmaların<br />

yanında, psikolojik sorunlara da neden olabilmektedir (6).<br />

Akne vulgaris etyopatogenezinde rol alan dört ana unsur, sebum üretiminde artış,<br />

anormal folliküler keratinizasyon, Propionibacterium acnes (P. acnes) kolonizasyonunda<br />

artma ile inflamasyon <strong>ve</strong> immünitedir (1-4,7-9).<br />

Patogenezde bu kadar çok faktör rol oynadığı için, <strong>tedavisinde</strong> de birçok <strong>topikal</strong> <strong>ve</strong><br />

sistemik ilaç kullanılmaktadır (5,10,11). Akne vulgariste uygulanacak tedavi tutulan bölgeye,<br />

hastalığın şiddetine, tipine <strong>ve</strong> hastanın psikolojik durumuna göre değişmektedir. Hafif <strong>ve</strong> orta<br />

dereceli <strong>akne</strong> vulgariste ilk tercih, <strong>topikal</strong> tedavidir. Şiddetli formlarda ise sistemik tedavi ön<br />

plana geçmektedir (12-14).<br />

Tretinoin <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong> <strong>akne</strong> <strong>vulgarisin</strong> <strong>topikal</strong> <strong>tedavisinde</strong> kullanılan etkili ajanlardır<br />

(5,10-14). Eritromisin, P. acnes için bakteriyostatik olup antiinflamatuvar <strong>ve</strong> hafif<br />

komedolitik özellik gösterir (15,16). Tretinoin, tanımlanan ilk <strong>topikal</strong> retinoiddir; hem<br />

mikrokomedon oluşumunu önlemekte hem de inflamatuvar lezyonları anlamlı oranda<br />

azaltmaktadır (5,10,13,17).<br />

Çalışmamıza hafif <strong>ve</strong> orta şiddette <strong>akne</strong> vulgarisi olan hastalar alındı. Hastalar<br />

randomize üç gruba ayrıldı; gruplardan birine <strong>tretinoin</strong> %0.05 krem, birine <strong>eritromisin</strong> %4 jel,<br />

birine de <strong>tretinoin</strong> %0.05 krem ile <strong>eritromisin</strong> %4 jel’in birlikte kullanımından oluşan tedavi<br />

protokolleri uygulandı. Çalışmamızda bu ajanların klinik olarak etkinliklerinin <strong>ve</strong> yan<br />

etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

1


GENEL BİLGİLER<br />

Akne vulgaris, komedon, papül, püstül, nodül, kist <strong>ve</strong> skatris şeklinde polimorfik<br />

lezyonlar gösteren, pilosebase ünitenin kronik, iltihabi bir hastalığıdır. Daha çok kozmetik<br />

şikâyetlere neden olduğu düşünülmesine rağmen, etkilenen kişilerde ciddi psikolojik <strong>ve</strong><br />

sosyal sıkıntılara neden olabilmektedir. Bu nedenle <strong>akne</strong> vulgaris, birçok otör tarafından<br />

tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalık olarak kabul edilmektedir (1-4,16,18,19).<br />

Günümüzde birçok sistemik <strong>ve</strong> <strong>topikal</strong> ilaca rağmen, <strong>akne</strong> vulgaris <strong>tedavisinde</strong> hâlâ<br />

birçok zorluklar yaşanmaktadır. Mevcut sistemik <strong>ve</strong> <strong>topikal</strong> ilaçların ciddi yan etkileri <strong>ve</strong><br />

<strong>topikal</strong> ajanlardan da her zaman tam cevap alınamaması ya da direnç gelişimi yeni ilaç<br />

arayışlarının sürmesine neden olmaktadır (13,20).<br />

EPİDEMİYOLOJİ<br />

Akne vulgaris genellikle pubertenin bir göstergesi olarak ergenlik döneminde başlar.<br />

Hastalığa dünyanın her yerinde <strong>ve</strong> bütün ırklarda rastlanır (1,4). Oldukça sık görülen bir<br />

hastalık olup adolesan <strong>ve</strong> genç erişkinlerin yaklaşık %80-85’ini etkilemektedir. Prevalansı 15-<br />

18 yaş grubunda artmakla beraber yenidoğanda <strong>ve</strong> infantil dönemde de görülebilir.<br />

Kadınlarda pubertenin erken başlamasından dolayı daha erken görülmektedir, ancak<br />

erkeklerde daha şiddetli seyreder. Mevcut <strong>akne</strong>nin 25 yaşından sonra devam etmesi<br />

postadolesan <strong>akne</strong> olarak değerlendirilir. Kadınların %5’inde, erkeklerin %1’inde<br />

postadolesan <strong>akne</strong> saptanmıştır (1,21-24). Şiddetli <strong>akne</strong> hastalarının genellikle ailelerinde de<br />

benzer şikâyetler mevcuttur. Klinik tablo, hafif komedonal <strong>akne</strong>den çok ağır sistemik<br />

hastalığa kadar değişebilmektedir (25).<br />

2


ETYOLOJİ VE PATOGENEZ<br />

Akne <strong>vulgarisin</strong> nedeni günümüzde tam bilinmemekle beraber multifaktöriyel<br />

olduğuna inanılmaktadır (26).<br />

Akne vulgaris lezyonlarının gelişiminde rol oynadığı düşünülen faktörler dört grupta<br />

toplanabilir:<br />

1. Sebum salınımında artış,<br />

2. Duktal hiperkornifikasyon,<br />

3. Folliküldeki P. acnes kolonizasyonu,<br />

4. İnflamasyon <strong>ve</strong> immün yanıt (1-4,7-9,26).<br />

Sebase Bezlerin Hiperplazisi <strong>ve</strong> Sebum Üretiminde Artış<br />

Akne vulgaris patogenezinde en önemli bölge pilosebase ünitedir. Pilosebase ünite, bir<br />

kıl follikülü <strong>ve</strong> ona açılan sebase bezden oluşur. Sebase bezler, yüzün orta bölgesi, göğüs <strong>ve</strong><br />

sırtta daha yoğun olmak üzere, ayak tabanı <strong>ve</strong> avuç içi dışında tüm vücutta bulunur<br />

(1,2,4,7,27).<br />

Sebase glandlardaki sebositlerden salgılanan sebum, skualen, sterol esterleri,<br />

kolesterol, polar lipid <strong>ve</strong> trigliseridlerden oluşmuştur. Akneli hastalarda skualen, sterol<br />

esterleri <strong>ve</strong> bazı yağ asitleri yüksek düzeyde, yine bir yağ asidi olan linoleik asit ise düşük<br />

düzeyde bulunmuştur (1,4). Sebumdaki linoleik asit eksikliği, epitelde bariyer bozukluğuna,<br />

dolayısıyla aşırı sebum sekresyonuna <strong>ve</strong> keratin tıkaçta yapışkan görünümün ortaya çıkmasına<br />

neden olur (1,7,28). Aşırı sebum üretimi çoğu zaman, <strong>akne</strong>nin şiddetiyle orantılıdır. Akneli<br />

hastada sebase follikülün genişliği <strong>ve</strong> sebase bezlerdeki lobüllerin sayısı artmıştır (1,4,27).<br />

Gonadal <strong>ve</strong> adrenal kaynaklı seks hormonlarına bağımlı olan sebase aktivite, üç temel<br />

mekanizma ile sebum üretimine yol açar:<br />

a) Artmış androjen üretimi,<br />

b) Seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG) yetersizliği sonucu oluşan serbest androjen<br />

artışı,<br />

c) Hedef dokudaki 5-α redüktaz aktivitesinde <strong>ve</strong>ya intrasellüler reseptörlerin hormona<br />

bağlanma kapasitesinde artış (1,4,27,29,30).<br />

Gonadal <strong>ve</strong> adrenal kaynaklı androjenlerin, sebosit farklılaşmasında geç dönemde<br />

etkili olduğu düşünülmektedir (21,31). Androjenler, sekonder seks karakterlerini stimüle eden<br />

steroid yapıda olan bir grup hormondur; her iki cinste sebum sekresyonunun başlaması <strong>ve</strong><br />

devamından sorumludurlar. Androjen reseptörleri, sebase bezin bazal membranı <strong>ve</strong> kıl kökü<br />

dış kılıf keratinositlerinde intrasellüler alanda bulunur. Sebase bezler dihidroepiandrosteronu<br />

3


(DHEA), en potent androjen olan dihidrotestesteron (DHT)’a çevirmek için gerekli olan 3-<br />

β hidroksisteroid dehidrogenaz, 17-β hidroksisteroid dehidrogenaz <strong>ve</strong> 5-α redüktaz<br />

enzimlerinin hepsine sahiptir. Akneli kişilerin derilerinde testesteronun DHT’a dönüşmesi,<br />

normal deriye göre 30 kat daha fazladır (2,18,30).<br />

Bir çalışmada sebase lipid sentezinin, androjen <strong>ve</strong> peroksizom proliferatör akti<strong>ve</strong><br />

reseptörü (PPAR) ligandı ile stimüle edildiği saptanmıştır (30). PPAR, steroid/tiroid/retinoid<br />

nükleer reseptör ailesi üyesidir <strong>ve</strong> PPAR-γ yağ farklılaşma proçesinde anahtar rol<br />

oynamaktadır. Sebase bezlerde androjen reseptörlerine ek olarak PPAR-γ reseptörlerinin de<br />

bol miktarda bulunduğu tespit edilmiştir (32,33).<br />

Akne vulgarisli erkeklerin plazma testesteron düzeylerinde artış olmadığına dair<br />

genel bir kanı vardır. Fakat şiddetli <strong>akne</strong> formları olan erkeklerde yapılan çalışmalarda, serum<br />

östradiol, dihidroepiandrosteron sülfat (DHEAS) <strong>ve</strong> 17-hidroksi progesteron düzeylerinde<br />

yükseklik <strong>ve</strong> SHBG seviyesinde azalma tespit edilmiştir (30). Akne vulgarisli kadınlarda<br />

durum daha karışıktır; östrojen, androjenlerin aksine sebase glandların hem boyutlarını hem<br />

sekresyonlarını azaltır (4,30,34). Androjenlerin artışı kadınlarda <strong>akne</strong>, androgenetik alopesi <strong>ve</strong><br />

hirsutismus oluşumunda ya da hastalıkların şiddetinin artışında etyolojik faktör olarak rol<br />

oynar. Progesteron ise androjenik etkiyle <strong>akne</strong>de alevlenmeye neden olur. Postadolesan<br />

dönemde ortaya çıkan <strong>ve</strong>ya tedaviye dirençli <strong>akne</strong>si olan kadın hastalarda serumda testesteron<br />

<strong>ve</strong> prolaktin gibi hormonların arttığı gösterilmiştir (21).<br />

Tüm bu bulgulara rağmen <strong>akne</strong> vulgariste, lezyonların asimetrik dağılımı <strong>ve</strong> tüm<br />

sebase folliküllerin etkilenmemesi, durumun androjen seviyesinden çok hedef organın aşırı<br />

cevabından kaynaklandığını düşündürmektedir. Yapılan çalışmalarda <strong>akne</strong> yerleşim<br />

bölgelerindeki sebase bezlerde 5-α redüktaz aktivitesinin arttığı gösterilmiştir (1,3).<br />

Puberte sırasında gelişen <strong>akne</strong>de ise serum androjenlerinin arttığına dair objektif<br />

bulgular mevcut olmadığından pubertal <strong>akne</strong>li hastalarda rutin endokrinolojik araştırma<br />

gerekli görülmemektedir (18,21).<br />

Folliküler Hiperkeratinizasyon<br />

Pilosebase ünite çok katlı yassı epitel ile döşeli infundibulum adı <strong>ve</strong>rilen bölge ile deri<br />

yüzeyine açılır. Aynı epidermiste olduğu gibi follikülü oluşturan hücreler de yenilenip sebum<br />

ile birlikte atılır. Akne oluşumunda ilk olay, follikül kanalının akroinfundubulumundaki<br />

keratinositlerde proliferasyon <strong>ve</strong> adezyon artışıdır (1,7).<br />

4


Normal bir follikülde keratinositler lümene tek tek hücreler halinde dökülür <strong>ve</strong> sonra<br />

atılır. Aknede, monoklonal antikor Ki67’nin follikül kanalındaki keratinositlerin hücre<br />

nükleuslarına bağlanmasıyla, komedonal folliküllerdeki keratinositlerin çok daha hızlı<br />

çoğaldıkları gösterilmiştir (4,35). Aknesi olan kişilerdeki keratinositler, daha yüksek miktarda<br />

keratin 6 <strong>ve</strong> 16 içerir (36).<br />

Akne hastalarında duktusta hiperkornifikasyon <strong>ve</strong> follikül hücrelerinde<br />

hiperproliferasyon <strong>ve</strong> bu hücrelerin anormal yapışıklığı nedeniyle hipodeskuamasyon<br />

mevcuttur (18,20). Follikül kanalının üst kısmındaki tıkanma sonucunda sebum alt kısımda<br />

birikir <strong>ve</strong> <strong>akne</strong>nin öncü lezyonları olan mikrokomedonlar meydana gelir. Komedojenezis,<br />

korneositlerin anormal deskuamasyonla sebase follikülde birikmesiyle oluşur. Zamanla<br />

follikül, yağ, bakteri <strong>ve</strong> hücre artıkları ile dolar, açık <strong>ve</strong> kapalı komedonlar belirginleşir.<br />

Bozulmuş keratinizasyon follikül kanalının geçirgenliğini arttırır, bu da P. acnes <strong>ve</strong><br />

inflamatuvar mediyatörlerin geçişini kolaylaştırır. P. acnes kolonizasyonu da olursa<br />

inflamatuvar lezyon belirir (1,4,11,20,35). Şekil 1’de <strong>akne</strong> vulgaris gelişimi gösterilmiştir.<br />

Şekil 1. Akne gelişimi A) Mikrokomedon. Hiperkeratotik infundibulum, korneosit<br />

yapışıklığı, sebum sekresyon artışı, B) Komedon. Sebum <strong>ve</strong> korneosit<br />

artışı, dilate folliküler ostium C) İnflamatuar papül, püstül, perifolliküler<br />

inflamasyon, P. acnes kolonizasyonu D) Nodül. Follikül duvar rüptürü,<br />

perifolliküler inflamasyon, skar (4)<br />

Bakteriyel Proliferasyon<br />

Akne etyopatogenezinde, deri florasında bulunan P. acnes, Staphylococcus<br />

epidermidis (S. epidermidis) <strong>ve</strong> Malassezia furfur (M. furfur) gibi komensal<br />

mikroorganizmalar suçlansa da, <strong>akne</strong> infeksiyöz bir hastalık değildir. Akneli hastaların deri<br />

5


yüzeyinden <strong>ve</strong> follikül kanallarında bu üç major mikroorganizma dışında Propionibacterium<br />

granulosum, Propionibacterium avidum <strong>ve</strong> Pityrosporum orbicular ’ye de rastlanmıştır (1,4).<br />

S. epidermidis <strong>ve</strong> M. furfur follikülün daha çok yüzeye yakın bölümünde bulunurlar <strong>ve</strong><br />

patolojik önem taşımazlar. Follikülde en çok, anaerobik <strong>ve</strong> hareketsiz bir mikroorganizma<br />

olan P. acnes bulunur. P. acnes infeksiyöz olmamakla birlikte hastalığın inflamatuvar sürecini<br />

başlatan en önemli etkendir (35,37).<br />

Derideki P. acnes sayısı ile <strong>akne</strong> şiddeti genelde korele değildir. Floradaki P. acnes<br />

miktarı ergenlikten önce yok denecek kadar azdır. Artmış korneosit proliferasyonu <strong>ve</strong><br />

infindubuler kanalda aşırı sebum birikimi P. acnes üremesi için ideal ortam oluşturur.<br />

Pilosebase kanalda kolonizasyon ile komedon oluşumu ilişkilidir. P. acnes bir dizi kemotaktik<br />

faktör, proinflamatuvar madde <strong>ve</strong> enzimatik faktörler üreterek <strong>akne</strong>nin inflamatuvar fazını<br />

başlatır (5).<br />

P. acnes’in ürettiği lipaz ile sebumdaki trigliseridler, serbest yağ asitlerine parçalanır.<br />

Serbest yağ asitleri komedojeniktir, keratinizasyon bozukluğuna neden olurlar <strong>ve</strong> nötrofiller<br />

için kemotaktiktirler. P. acnes ayrıca düşük molekül ağırlıklı kemotaktik faktörler, fosfataz,<br />

hyalüronidaz, proteaz, nöraminidaz <strong>ve</strong> lesitinaz gibi proteolitik enzimler, histamin, porfirin,<br />

interlökin-1α (ΙL−1α) <strong>ve</strong> tümör nekrozis faktör-α (TNF-α) gibi inflamatuvar mediatörler<br />

salgılar (4,7,35,37).<br />

Bozulmuş keratinizasyon <strong>ve</strong> aşırı sebum üretimi ile artan follikül içi basıncı,<br />

nötrofillerden salınan lizozomal hidrolazlar <strong>ve</strong> P. acnes’ten salınan enzimler ile follikül<br />

duvarı parçalanır. Ayrıca P. acnes’in ürettiği ısı şok proteinleri hipoksi yaparak lokal<br />

inflamasyona <strong>ve</strong> komedon oluşumuna katkıda bulunur. Sonuç olarak P. acnes, hem doğrudan<br />

hem de dolaylı yolla <strong>akne</strong> oluşumunda önemli rol oynar (7,35,37).<br />

İnflamasyon <strong>ve</strong> İmmün Yanıt<br />

Aknede immünolojik mekanizma, patolojik olayı başlatan bir faktör olmayıp,<br />

genellikle diğer faktörlere ikincil olarak oluşur. P. acnes’in ürettiği lipazın etkisiyle oluşan<br />

serbest yağ asitleri keratinizasyon bozukluğuna <strong>ve</strong> nötrofil kemotaksisine neden olur.<br />

Nötrofillerden <strong>ve</strong> P. acnes’ten salınan enzimler ile komedonal follikül duvarında masif rüptür<br />

gelişir. Komedonal içerik dermise yayıldığında P. acnes’in hücre zarfındaki karbonhidratlara<br />

karşı antikor oluşarak, kompleman aracılı inflamasyon başlar (38). Komplemanın litik etkisi<br />

<strong>ve</strong> elastaz ile pilosebase follikül etrafındaki bağ dokusu lifleri parçalanır. Sonuçta papül,<br />

püstül <strong>ve</strong>ya abseler oluşur. Nötrofillerin başlattığı inflamasyon serbest radikaller <strong>ve</strong> follikül<br />

kanalındaki keratinositlerden salınan IL-1α, IL-6, IL-8, TNF-α, lökotrien-B4 (LT-B4) gibi<br />

6


sitokinlerle devam eder. Akne vulgariste en önemli sitokin IL-1α’dir (28). Ancak <strong>akne</strong>de<br />

temel olarak kompleman aracılı hücresel immünitenin rol oynadığı düşünülmektedir (26,35,<br />

39,40). Şekil 2 de <strong>akne</strong> patogenezi özetlenmiştir.<br />

Şekil 2. Akne lezyonlarının gelişimi <strong>ve</strong> <strong>akne</strong> patogenezi (18)<br />

KLİNİK ÖZELLİKLER<br />

Akne vulgaris, en çok yüze, daha az oranda da sırta <strong>ve</strong> göğse yerleşen, alevlenme <strong>ve</strong><br />

remisyonlarla seyreden bir hastalıktır. Gövdeye yerleşen lezyonlar orta hatta yakın olma<br />

eğilimindedir. Akne vulgaris lezyonları polimorfizm gösterir. Görünüme hâkim olan lezyonun<br />

tipine göre komedonlu-komedonsuz, inflamatuvar-noninflamatuvar (inflamasyonluinflamasyonsuz)<br />

diye adlandırılabildiği gibi lezyonların sayı <strong>ve</strong> şiddetine göre hafif, orta<br />

şiddetli <strong>ve</strong> şiddetli <strong>akne</strong> vulgaris gibi tanımlamalar kullanılabilmektedir. Hatta tedaviye<br />

<strong>ve</strong>rdiği yanıta göre, tedaviye iyi yanıt <strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong>ya tedaviye dirençli gibi ayrımlar da<br />

yapılabilmektedir (1,5,11,41). Akne <strong>vulgarisin</strong> noninflamatuvar lezyonları,<br />

mikrokomedonlardan gelişen açık <strong>ve</strong> kapalı komedonlardır (Şekil 3). Mikrokomedonlar,<br />

pilosebase duktal hiperkornifikasyonun klinik prezentasyonudur <strong>ve</strong> <strong>akne</strong> <strong>vulgarisin</strong> erken<br />

gelişen öncü lezyonları olarak kabul edilir (40). Mikrokomedon gelişimi engellendiğinde <strong>akne</strong><br />

<strong>vulgarisin</strong> oluşumunun engellendiğini gösteren çalışmalar bulunmaktadır (23).<br />

7


Kapalı komedonlar, 1-2 mm çapında, soluk, sert papüllerdir, orifisleri yoktur,<br />

inflamasyonlu lezyonların potansiyel öncülleri kabul edilirler (35,39). Açık komedonlar ise<br />

daha çok burun <strong>ve</strong> çene üzerinde yerleşmişlerdir, follikül orifisleri dilatedir <strong>ve</strong> melanin<br />

pigmenti nedeniyle siyah renkte görünürler (2,40).<br />

Şekil 3. A) Kapalı komedon B) Açık komedon (4).<br />

İnflamatuar lezyonlar, komedonun dermise açılmasıyla oluşurlar. Dermiste şiddetli<br />

inflamatuvar reaksiyon, klinik olarak eritemli küçük bir papülden, püstüllere <strong>ve</strong> büyük<br />

nodüllere kadar değişik şekillerin oluşmasıyla sonuçlanır (2,39).<br />

Akne vulgariste gerçek kist nadirdir. Geçmişte büyük nodüllerle seyreden <strong>akne</strong><br />

“nodülokistik <strong>akne</strong>” diye adlandırılmıştır; bugün bunun yerine “nodüler <strong>akne</strong>” tabiri daha çok<br />

tercih edilmektedir. Nodüller derin dermiste yerleşir, palpasyonla ağrılıdır <strong>ve</strong> dışarıdan<br />

bakıldığında sınırları çok net seçilemeyen eritemli kabarıklık olarak izlenir (11).<br />

Akne vulgariste atrofik <strong>ve</strong> hipertrofik skar oluşumu görülebilir. Karakteristik <strong>akne</strong><br />

skarının dış yüzeydeki açıklığı dardır ancak incelerek derine uzanır. Bu tür skarlar “buz<br />

sarkıtı” şeklinde diye tanımlanır. Daha seyrek olarak sırt <strong>ve</strong> omuzlarda hipertrofik skarlar da<br />

görülebilmektedir (42).<br />

Akne <strong>vulgarisin</strong> tanısı genellikle kolaydır. Hastanın yaşı, komedonların varlığı,<br />

lezyonların yerleşim yeri kolaylıkla tanıya götürür (1,4).<br />

8


DERECELENDİRME<br />

Akne hastasında uygulanması gereken en uygun tedavi biçimini belirlemek <strong>ve</strong><br />

tedaviye <strong>ve</strong>rilen yanıtı izlemek için hastanın <strong>akne</strong> lezyonlarının objektif <strong>ve</strong> doğru bir biçimde<br />

değerlendirilmesi gerekmektedir.<br />

Esas olarak <strong>akne</strong>yi lezyonların sayısına <strong>ve</strong> şiddetine göre değerlendiren iki farklı<br />

yaklaşım vardır. Akne vulgarisi en basit derecelendirme yöntemi, Amerikan Dermatoloji<br />

Akademisi tarafından önerilen, inflamatuvar lezyonları hafif, orta <strong>ve</strong> ağır olarak sınıflayan<br />

yöntemdir (Tablo 1). Bu yönteme göre komedonal <strong>akne</strong>, sayısı ne kadar çok olursa olsun,<br />

hafif şiddettedir (26,43,44).<br />

Tablo 1. Amerikan Dermatoloji Akademisi’nin önerdiği <strong>akne</strong> derecelendirmesi (26)<br />

Akne derecesi Papül/Püstül Nodül<br />

Hafif Birkaç tane Yok<br />

Orta Birkaçtan birçoğa kadar Birkaç tane<br />

Ağır Çok fazla <strong>ve</strong>ya yaygın Çok sayıda<br />

Literatürde yer alan en eski <strong>akne</strong> derecelendirme sistemleri lezyon sayısına<br />

dayanmaktadır. 1930’larda Pensilvanya’da Carmen C. Thomas’ın lezyon sayım tekniğini<br />

kullanmaya başladığı bilinmektedir. Takip eden yıllarda <strong>akne</strong> değerlendirmesinde daha<br />

objektif <strong>ve</strong> kalıcı bir yöntem oluşturmak adına klinik fotografların kullanılmaya başlandığı<br />

görülmektedir. Ancak iki boyutlu olan fotograf yöntemi, palpasyonla saptanabilecek<br />

derin/yüzeyel lezyon ayırımını yapamamakta <strong>ve</strong> fotograflar, özellikle mikrokomedonları<br />

saptamakta yetersiz kalmaktadır. 1996’da Lucky <strong>ve</strong> arkadaşları, <strong>akne</strong>nin klinik<br />

değerlendirilmesinde lezyon sayımının gü<strong>ve</strong>nilir bir yöntem olduğunu bildirmişlerdir (45). Bu<br />

yöntemde yüz beş parçaya bölünmüş, her bir parça içindeki lezyonlar, tiplerine göre ayrı ayrı<br />

sayılarak kaydedilmiştir. Özel tecrübe gerektiren bu yöntem, günlük kullanımdan çok, ilaç<br />

etkinliklerini değerlendirmek amacıyla yapılan çalışmalarda kullanılmaktadır (43,45).<br />

AKNE VULGARİSİ TETİKLEYEN FAKTÖRLER<br />

Follikül Reaktivitesi<br />

Güneş ışığı, psikolojik stres, komedojenik kozmetik ürünler, klor, katran, petrol, siklik<br />

hidrokarbon yapılı halojenler, kortikosteroid, potasyum iyodür <strong>ve</strong> izoniazid gibi ilaçlar<br />

follikül reaktivitesinde artmaya neden olurlar. Komedon gözlenmeden, aniden inflamatuvar<br />

lezyonlar gelişir <strong>ve</strong> bunlar monomorf olup genellikle püstül şeklindedir (1,2,7).<br />

9


Genetik Yapı<br />

Yapılan birçok çalışmada genetik faktörlerin <strong>akne</strong>ye yatkınlığı artırdığı gösterilmiştir<br />

(1,2) Çoğu <strong>akne</strong>li hastada serum androjen seviyesi normal olduğu için, genetik olarak<br />

androjen reseptörlerinin <strong>ve</strong>ya 5-α redüktaz enziminin miktar <strong>ve</strong>ya aktivitesindeki değişikliğin<br />

<strong>akne</strong>ye neden olduğu düşünülmektedir (46).<br />

Günümüzdeki moleküler biyolojik çalışmalar, X kromozomunun q11-q12 parçalarının<br />

androjen reseptörü genini taşıdığını <strong>ve</strong> bu genin aktivasyonunun yaşa, cinsiyete <strong>ve</strong> genetik<br />

özelliklere bağlı olarak değiştiğini göstermiştir (36). Özellikle neonatal <strong>akne</strong>, nodüler <strong>akne</strong> <strong>ve</strong><br />

<strong>akne</strong> konglobatada, sitokrom P450 1A1 <strong>ve</strong> müsinöz glikoprotein (MUC1) gen pleomorfizmi<br />

gösterilmiştir (46).<br />

Stres<br />

Aknesi olan hastalarda genellikle psikolojik stres vardır. In vitro ortamda stres<br />

sırasında üretilen substans-P’nin sebase bezlerin sitoplazmik organellerinde değişikliğe neden<br />

olarak germinatif hücreleri uyardığı <strong>ve</strong> sebum vakuollerinin sayısını arttırdığı gösterilmiştir.<br />

Substans-P, sebase bezlerin hem çoğalmasını hem de farklılaşmasını artırır. Ayrıca stres,<br />

glukokortikoid düzeylerinde artış sonucu anabolizan etkiyle de <strong>akne</strong>ye neden olur (4,36).<br />

Sigara<br />

Klinik deneyimler sigara içme ile <strong>akne</strong> arasında bir ilişkinin varlığını<br />

düşündürmektedir. Yapılan bir çalışmada <strong>akne</strong>nin sigara içenlerde beklenenden daha az<br />

olduğu bulunmuş <strong>ve</strong> bu etki nikotinin antiinflamatuvar etkisi ile açıklanmaya çalışılmıştır.<br />

Sigara içeriğinde yüksek oranda araşidonik asit <strong>ve</strong> polisiklik aromatik hidrokarbonlar<br />

bulunmaktadır. Bu maddeler araşidonik asit sentezini stimüle eden fosfolipaz A2 inflamatuvar<br />

yolunu indükler (47,48). Diğer taraftan toplumda <strong>akne</strong> epidemiyolojisi ile ilgili bir<br />

araştırmada <strong>akne</strong> sıklığı <strong>ve</strong> şiddeti ile günlük sigara sayısı arasında da doğrusal bir ilişki<br />

saptanmıştır (49).<br />

Diyet<br />

Diyet <strong>ve</strong> <strong>akne</strong> arasında kesin bir neden sonuç ilişkisi kurulmamış olsa da yüksek<br />

glisemik indekse sahip batı tipi diyetle beslenen kişilerde insülin direnci <strong>ve</strong> insülin benzeri<br />

büyüme faktörünün etkisiyle <strong>akne</strong>ye yatkınlık olduğu düşünülmektedir. Diğer yandan<br />

esansiyel, uzun zincirli, proinflamatuvar omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidin kültüre<br />

insan sebositlerinde IL-8 <strong>ve</strong> IL-6 sentezini stimüle ettiği <strong>ve</strong> sebase lipid sentezini arttırdığı<br />

10


ulunmuştur (50). Ayrıca yapılan çalışmalarda plazma A <strong>ve</strong> E vitamin seviyelerindeki<br />

düşüklüğün de <strong>akne</strong> patogenezinde önemli rolü olduğu gösterilmiştir (51).<br />

Premenstruel Alevlenme<br />

Akneli kadın hastaların %70’inde premenstruel dönemde, sebase follikül epitelindeki<br />

hidrasyon değişiklikleri sonucunda follikülün tıkandığı <strong>ve</strong> bu sebeple <strong>akne</strong>iform lezyonlarda<br />

artış olduğu bildirilmektedir (1).<br />

Ultraviyole Radyasyon<br />

Hastalar <strong>ve</strong> hekimler, doğal güneş ışığının çoğu kez <strong>akne</strong>ye iyi geldiğini iddia etseler<br />

de bunun bilimsel bir dayanağı yoktur. Hatta ultraviyole radyasyon sebumun komedojenik<br />

etkisini arttırmaktadır (1).<br />

Terleme<br />

Terleme ile <strong>akne</strong> lezyonlarının arttığı görülür. Bu olaydan folliküler kanalın su<br />

içeriğinin artması sonucu oluşan tıkanma sorumlu tutulmaktadır (1).<br />

Meslek<br />

Meslekleri gereği, aromatik hidrokarbonlar, mineral yağlar, petrol ürünleri, katran,<br />

bitkisel yağlar gibi <strong>akne</strong> oluşumuna yol açan şimik maddelerle temas halinde olanlarda, <strong>akne</strong><br />

lezyonları artmaktadır (1).<br />

DİĞER AKNE TİPLERİ<br />

Akne Konglobata<br />

Ciddi <strong>akne</strong> formları içinde en sık görülen tablodur. Erkeklerde daha sıktır. Nodül,<br />

abse, drene olan sinus, fistüle komedonlar, kist <strong>ve</strong> derin skarların baskın olduğu bir tablodur.<br />

Yüz, göğüs, sırt, kol, abdomen, kalça <strong>ve</strong> saçlı deri tutulur. Skar, en önemli uzun süreli<br />

prognostik faktördür. Fistüller <strong>ve</strong>ya birden fazla açıklığı olan komedonlar tipiktir (2,52).<br />

Akne Fulminans<br />

Akut febril ülseratif <strong>akne</strong> olarak da isimlendirilir. Sırt <strong>ve</strong> gövdede ani başlayan,<br />

inflamatuvar, yaygın, hassas lezyonlar hızlıca ülserleşir. Yüz genelde korunmuştur.<br />

11


Erkeklerde daha sık görülür. Ateş, titreme, halsizlik, kilo kaybı, poliartralji, lökositoz gibi<br />

sistemik bulgular eşlik eder (3,7).<br />

Tropikal Akne<br />

Sıcak <strong>ve</strong> nemli iklimlerde görülen sırt, kalça <strong>ve</strong> bacaklarda nodül, kist <strong>ve</strong> püstüler<br />

lezyonlarla seyreden <strong>akne</strong> tipidir (3,7).<br />

Neonatal <strong>ve</strong> İnfantil Akne<br />

Neonatal <strong>akne</strong> yenidoğan <strong>ve</strong> erken infantil dönemde, kapalı komedonların ağırlıklı<br />

olduğu <strong>akne</strong> tipidir; bir-üç ay içinde kendiliğinden geriler. Maternal <strong>ve</strong> hiperaktif neonatal<br />

adrenal bez kaynaklı androjenlerin sebase bezleri uyarmasının etyolojide rolü olduğu<br />

düşünülmektedir.<br />

İnfantil <strong>akne</strong> ise geç infantil dönemde ortaya çıkar. Lezyonlar sayıca fazla <strong>ve</strong> daha<br />

dirençlidir. İnfantil <strong>akne</strong>ye, gonadlardan erken androjen salınımının yol açtığı ileri<br />

sürülmektedir (2,7,53).<br />

Kontakt Akne<br />

Yapısında bitkisel, hayvani <strong>ve</strong>ya madeni yağlar içeren maddelerle temas, <strong>akne</strong>ye<br />

yatkın kişilerde komedon oluşumunu başlatabilir. Pomad <strong>akne</strong>si <strong>ve</strong> kozmetik <strong>akne</strong>si bu<br />

mekanizma ile oluşan kontakt <strong>akne</strong> şekilleridir. Klor <strong>akne</strong>si, mesleki bir kontakt <strong>akne</strong>dir <strong>ve</strong><br />

toksik klorlu hidrokarbonlara maruz kalma sonucu oluşur (3,4).<br />

Akne Ekskoriye<br />

Genç kadınlarda daha fazla görülen, sıklıkla psikojenik bir durumdur. Hastanın <strong>akne</strong><br />

lezyonlarını sıkması <strong>ve</strong>ya koparması ile oluşur. Primer <strong>akne</strong> lezyonlarından çok,<br />

ekskoriyasyonlar görülür (3,4).<br />

İlaç Aknesi<br />

Bazı ilaçların kullanımı ile <strong>akne</strong>iform lezyonlar oluşabilir (2,3). Bu ilaçlardan<br />

başlıcaları Tablo 2’de gösterilmiştir<br />

12


Tablo 2. Akneiform lezyonlara yol açabilen ilaçlar (2)<br />

Sık<br />

Kortikosteroidler<br />

Hidantoin<br />

Lityum<br />

Daha nadir<br />

Oral kontraseptifler<br />

Androjenler<br />

İsoniazid, etambutol, rifampin<br />

Tetrasiklinler<br />

Disülfiram<br />

Barbitüratlar<br />

Siklosporin<br />

Halotan<br />

Vitamin B2, B6, B12<br />

Epidermal büyüme faktör reseptör inhibitörleri<br />

AYIRICI TANI<br />

Akne <strong>vulgarisin</strong> ayırıcı tanısı, lezyonların tipi göz önüne alınarak yapılır. Kapalı<br />

komedon ön planda ise milia, sebase hiperplazi, kolloid milyum, osteoma kutis,<br />

trikoepitelioma, trikodiskoma, fibrofolliküloma, erüptif <strong>ve</strong>llüs kıl kisti, steatokistoma<br />

multipleks <strong>ve</strong> daha nadir olarak da klor <strong>akne</strong>, kontakt <strong>akne</strong> <strong>ve</strong> sistemik ilaçlara bağlı <strong>akne</strong> ile<br />

ayırıcı tanıya girer.<br />

Açık komedon ön planda ise ayırıcı tanıda Favre-Racouchot hastalığı, nevus<br />

komedonikus <strong>ve</strong> daha nadir olarak klor <strong>akne</strong>, kontakt <strong>akne</strong> <strong>ve</strong> sistemik ilaçlara bağlı <strong>akne</strong> akla<br />

gelmelidir.<br />

İnflamatuar lezyonlar ön planda ise <strong>akne</strong> rozasea, perioral dermatit, sakalın<br />

psödofollikülliti, <strong>akne</strong> keloidalis, pilar keratoz, <strong>akne</strong> ekskoriye, lupus miliyaris disseminatus<br />

fasiei <strong>ve</strong> daha nadir olarak da sistemik ilaçlara bağlı <strong>akne</strong>, stafilokoklara bağlı <strong>akne</strong>, gram (-)<br />

follikülit, eozinofilik follikülit, fronkül <strong>ve</strong> karbonkül düşünülmelidir (4).<br />

LABORATUVAR BULGULARI<br />

Akne vulgariste laboratuvar bulguları, hiperandrojenizmi olan olgular <strong>ve</strong> şiddetli <strong>akne</strong><br />

formları dışında, önemli değildir. Şiddetli <strong>akne</strong> formlarında yüksek eritrosit sedimantasyon<br />

hızı, proteinüri, lökositoz, lösemik reaksiyon <strong>ve</strong> anemi görülür (1,2,5). Etkili tedavilere<br />

rağmen tekrarlayan <strong>akne</strong> vulgarisi olan bir kadın hastada, adet düzensizliği, hirsutismus, erkek<br />

tipi alopesi, akantozis nigrikans, trunkal obesite <strong>ve</strong> libido artışı da mevcutsa mutlaka o<strong>ve</strong>r<br />

<strong>ve</strong>ya adrenal tümörleri, polikistik o<strong>ve</strong>r sendromu, adrenal hiperplazi <strong>ve</strong> inkomplet enzim<br />

13


eksikliği araştırılmalıdır. Ayrıca hastanın ekzojen androjen, gonodotropin, glukokortikoid <strong>ve</strong><br />

ACTH alıp almadığı sorgulanmalıdır (7,34).<br />

HİSTOPATOLOJİ<br />

Aknenin elemanter lezyonu komedondur. Komedon, ince bir duvara <strong>ve</strong> az sayıda<br />

sebase hücreye sahiptir. Komedon içinde, keratinöz materyal, lamellar <strong>ve</strong> konsantrik bir<br />

şekilde bulunur. Lipid boyaları ile keratinin lipid içeriği gösterilebilir. Enine kesitlerde,<br />

keratinöz materyalin kıl gibi yapıların çevresinde lamellar halkalar şeklinde bulunduğu<br />

görülür. Açık komedonlarda folliküler orifisler genişken, kapalı komedonlarda dardır (4,11).<br />

TEDAVİ<br />

Akne vulgariste tedavinin amacı hastalığın şiddetini <strong>ve</strong> süresini azaltarak, bu süreci en<br />

az fiziksel <strong>ve</strong> psikolojik hasarla atlatmaktır (1). Tedavi <strong>akne</strong> lezyonlarının tipine, şiddetine,<br />

tutulum yerine <strong>ve</strong> hastanın yanıtına göre seçilmeli, uzun süreli tedavi uygulanmalı <strong>ve</strong><br />

iyileştikten sonra da idame tedavi ile devam edilmelidir. Bu nedenle her hastaya göre farklı<br />

tedavi yöntemleri tercih edilir. Akne vulgaris <strong>tedavisinde</strong> yaklaşım, etyopatogenezde rol alan<br />

dört ana unsurun azaltılmasına yönelik olmalıdır. Bunlar arasında keratolitik, antibakteriyel,<br />

antiinflamatuvar <strong>ve</strong> sebum salgısını azaltan çok sayıda sistemik <strong>ve</strong> <strong>topikal</strong> ajan bulunmaktadır<br />

(5,10,11).<br />

Topikal Tedavi<br />

Topikal ilaçlar, komedonal <strong>ve</strong> hafif <strong>ve</strong> orta şiddetteki inflamatuvar <strong>akne</strong>de tek başına<br />

kullanılır; sistemik tedavi gerektiren orta şiddette <strong>ve</strong> şiddetli <strong>akne</strong>de ise sistemik tedaviye ek<br />

olarak <strong>ve</strong>rilir. Hem etkileri, hem de yan etkileri sistemik tedavilerden azdır. Bugün en fazla<br />

kullanılan <strong>topikal</strong> ajanlar, vitamin A türevleri, alfa hidroksi asitler (AHA), azelaik asit,<br />

salisilik asit, benzoil peroksit (BPO) <strong>ve</strong> <strong>topikal</strong> antibiyotiklerdir (3,5,10,12,13).<br />

Hafif şiddette <strong>akne</strong>de bazen tek <strong>topikal</strong> ilaçla tedavi, bazen de bu ilaçların etki<br />

mekanizmalarına göre kombinasyonları tercih edilebilir. Tablo 3’de <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong><br />

kullanılan <strong>topikal</strong> ilaçlar <strong>ve</strong> etki mekanizmaları özetlenmiştir (13,23).<br />

14


Tablo 3. Akne <strong>tedavisinde</strong> kullanılan <strong>topikal</strong> ilaçlar <strong>ve</strong> etki mekanizmaları (23)<br />

Topikal ilaçlar Etki mekanizmaları<br />

Topikal retinoidler Komedolitik<br />

Antiinflamatuvar<br />

Benzoil peroksit Antimikrobiyal<br />

Hafif komedolitik<br />

Antiinflamatuvar<br />

Topikal antibiyotikler Antimikrobiyal<br />

Hafif komedolitik<br />

Antiinflamatuvar<br />

Salisilik asit Komedolitik<br />

Antiinflamatuvar<br />

Azelaik asit Antimikrobiyal<br />

Komedolitik<br />

Hafif antiinflamatuvar<br />

Aknenin esas tedavisi ilaçlarla yapılsa da hastaya uygun olarak seçilecek komedojenik<br />

olmayan temizlik <strong>ve</strong> bakım ürünlerinin kullanımı tedavinin etkinliğini arttırabilir. Topikal<br />

<strong>akne</strong> ilaçları deride kuruluk <strong>ve</strong> iritasyona yol açabildiklerinden yumuşak ya da nötr pH’da bir<br />

temizleyici ile günde bir <strong>ve</strong>ya iki kez temizlik önerilebilir (2,18).<br />

1. Topikal retinoidler: Topikal retinoidler mikrokomedon oluşumunu inhibe eder;<br />

yeni lezyonların oluşumunu engelleyerek <strong>akne</strong> remisyonunu uzatır; matür komedonları<br />

azaltır; prostaglandin, lökotrien, interferon-γ, IL-1α gibi proinflamatuvar sitokinleri inhibe<br />

ederek <strong>ve</strong> nötrofil kemotaksisini önleyerek antiinflamatuvar etki gösterir; folliküler epitelin<br />

normal deskuamasyonunu başlatır <strong>ve</strong> diğer <strong>topikal</strong> ilaçların deriye penetrasyonunu artırır<br />

(13,17,20).<br />

Günümünüzde en sık kullanılan <strong>topikal</strong> retinoidler all-trans retinol (retinol), all-trans<br />

retinoik asit (<strong>tretinoin</strong>), adapalen, tazaroten, retinaldehit, 13-cis retinoik asit (izo<strong>tretinoin</strong>),<br />

motretinid <strong>ve</strong> β-retinol glukroniddir (5,12,13,54).<br />

a) Tretinoin: Tretinoin, retinoik asit <strong>ve</strong>ya A vitamini asidi olarak da bilinir. Üzerinde<br />

ilk çalışılan <strong>topikal</strong> retinoid olup 30 yıldan uzun süredir <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong> kullanılmaktadır.<br />

(Şekil 4). Tretinoin, keratinize hücreler arasındaki bağları azaltarak, keratin tıkacın<br />

parçalanmasını <strong>ve</strong> atılmasını, komedonların kaybolmasını <strong>ve</strong>ya kapalı komedonların açık<br />

komedona dönüşmesini sağlar; yeni komedon oluşmasını da engeller. Komedolitik etkisinin<br />

yanı sıra antiinflamatuvar etkisi de vardır, ancak sebase bez aktivitesi üzerinde etkili değildir.<br />

Sitozoldeki retinoik asit reseptörleri (RAR)’ne bağlanıp çekirdeğe taşınarak, genlerin<br />

ekspresyonunu düzenler. α, β <strong>ve</strong> γ olmak üzere üç tip RAR vardır <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong>, her üçüne de<br />

15


ağlanabilir. Tek başına kullanımda etkisi yavaştır; kombine kullanımda, diğer ilaçların<br />

penetrasyonunu arttırdığı için, sinerjistik bir etki oluşturur (5,12,54,55).<br />

Şekil 4. Tretinoin molekülü (43)<br />

Konsantrasyonları ülkeden ülkeye değişmektedir. %0.025, %0.05, %0.1’lik krem,<br />

%0.025, %0.01’lik jel, %0.05, %0.1 <strong>ve</strong> %0.2’lik solüsyonları vardır; mikrosfer jel <strong>ve</strong> polimer<br />

krem olarak iki yeni formülasyonu geliştirilmiştir; ülkemizde ise sadece %0.05 krem formu<br />

bulunmaktadır. Tretinoinin en önemli dezavantajı erken dönemde ortaya çıkan iritasyondur.<br />

Deride eritem, deskuamasyon, yanma, kaşıntı olabilir. Bu yüzden <strong>tretinoin</strong> tedavisi düşük<br />

dozda başlanmalıdır. Uygulama sıklığını azaltmak <strong>ve</strong> nemlendiriciler de bu problemi aşmada<br />

yardımcı olabilir. Yeni geliştirilen mikrosfer jel <strong>ve</strong> polimer krem selektif olarak follikülde<br />

lokalize kaldıklarından bu tolerabilite problemlerini azaltmakta; derideki konsantrasyonu <strong>ve</strong><br />

iritasyonu da daha az olmaktadır. Fotoiritan etkisi nedeniyle ilacın akşam uygulanıp, gündüz<br />

temizlenmesi önerilmelidir (5,12,54,55).<br />

b) Adapalen: Adapalen üçüncü kuşak bir retinoiddir. %0.1’lik jel, krem, solüsyon <strong>ve</strong><br />

%1’lik jel formunda bulunur. Ülkemizde %0.1 <strong>ve</strong> %1’lik jel formları bulunmaktadır. Etki<br />

mekanizması <strong>tretinoin</strong>le aynıdır, ancak adapalen daha lipofiliktir. Bu nedenle pilosebase<br />

ünitede <strong>tretinoin</strong>den daha yüksek konsantrasyonlara ulaşabilir. Adapalen, <strong>tretinoin</strong>e göre daha<br />

iyi tolere edilir (5,12,54,55).<br />

c) İzo<strong>tretinoin</strong>: İzo<strong>tretinoin</strong>, oral formu dışında, %0.05’lik jel, %0.05 <strong>ve</strong> %0.1’lik krem<br />

formlarında bulunur. Ülkemizde <strong>topikal</strong> olarak <strong>eritromisin</strong> ile kombine jel formunda<br />

bulunmaktadır. İzo<strong>tretinoin</strong>in <strong>topikal</strong> formunun etkileri oral formundan çok farklıdır. Etkileri<br />

<strong>topikal</strong> <strong>tretinoin</strong>e benzer ancak daha az iritasyon yapar (5,12,54,55).<br />

d) Tazaroten: Bu yeni geliştirilen asetil retinoid hızla aktif metaboliti olan tazarotenik<br />

asite hidrolize olur. Avrupa’da psoriasis, Amerika’da ise psoriasis <strong>ve</strong> <strong>akne</strong> için endikasyon<br />

almıştır. Formülasyonları %0.05-0.1’lik krem <strong>ve</strong> jel şeklindedir. Ülkemizde<br />

bulunmamaktadır. Klinik çalışmalarda <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong> diğer retinoidler kadar etkili<br />

bulunmuştur. Hafif bir iritasyon dışında ciddi yan etkisi bulunmamaktadır (5,12,54,55).<br />

16


e) Retinaldehit: Keratinositlerdeki doğal A vitamini metabolizmasında anahtar bir ara<br />

molekül olan retinaldehit, all trans retinoik asite dönüşerek düşük konsantrasyonlarda <strong>topikal</strong><br />

retinoik asit gibi etki eder; ülkemizde bulunmamaktadır. Yapılan hayvan çalışmalarında<br />

komedolitik aktivitesi gösterilen ilaç, iyi tolere edilir. Retinaldehitin aynı zamanda in vitro P.<br />

acnes proliferasyonunu da inhibe ettiği gösterilmiştir (5,12,54,55).<br />

f) Retinoil beta glikuronit: Retinol <strong>ve</strong> retinoik asit, retinoil beta glikuronite metabolize<br />

olur, iyi tolere edilir. Ülkemizde bulunmamaktadır (5,13).<br />

g) Motretinid: Motretinid ikinci kuşak monoaromatik retinoiddir; etkisi de yan etkisi<br />

de <strong>tretinoin</strong>den daha azdır. İsviçre’de %1’lik krem <strong>ve</strong> solüsyon formunda bulunmaktadır;<br />

ülkemizde bulunmamaktadır (5,13).<br />

2. Topikal antibiyotikler: Topikal antibiyotikler, hafif inflamatuvar <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong><br />

endikedir. En sık kullanılanları klindamisin <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>dir. Diğer <strong>topikal</strong> antibiyotikler<br />

düşük etkinlik <strong>ve</strong> yüksek yan etkileri nedeniyle tercih edilmezler. Topikal antibiyotikler deri<br />

yüzeyindeki <strong>ve</strong> dolayısıyla folliküldeki P. acnes sayısını azaltırlar. Kemotaksisi inhibe ederek<br />

antiinflamatuvar etki de gösterirler. Dolaylı olarak, en yoğun olarak klindamisinde göze<br />

çarpan, antikomedojenik özellikleri de vardır. Topikal antibiyotikler diğer <strong>topikal</strong> tedavilere<br />

göre daha az iritasyona sebep olurlar; oral antibiyotiklere göre daha yavaş <strong>ve</strong> daha az<br />

etkilidirler. Etkileri yavaş olduğundan <strong>ve</strong> bakteriyel direnç gelişimi nedeniyle tek başlarına<br />

kullanılmaları önerilmez. BPO ile kombine edildiklerinde P. acnes direnci riski de azalır.<br />

Topikal antibiyotik tedavisi inflamatuvar lezyon gerilediğinde kesilmeli <strong>ve</strong>ya BPO <strong>ve</strong> oral<br />

antibiyotik ile kombine edilmelidir (2,5,10,12,18,24).<br />

a) Eritromisin: Eritromisin, 1952’de bulunmuş makrolid grubu bir antibiyotiktir (Şekil<br />

5). Bakteri ribozomlarının 50S kısmı üzerindeki bir reseptöre (23S rRNA) bağlanarak<br />

bakterinin protein sentezini inhibe eder. Genellikle bakteriyostatik etkiye sahiptir; sadece<br />

beta-hemolitik streptokok <strong>ve</strong> streptokok pnömoniaya karşı bakterisid etkisi vardır; anaerob<br />

bakterilere karşı etkisizdir (56,57). Akne <strong>vulgarisin</strong> <strong>topikal</strong> <strong>tedavisinde</strong> 1960’lı yıllardan beri<br />

kullanılmakta, etkisini sebase bez kanallarındaki P. acnes <strong>ve</strong> mikrokokların sayısını azaltarak<br />

<strong>ve</strong> serbest yağ asidi oranını düşürerek göstermektedir. Ayrıca, nötrofil kemotaksisini<br />

baskılayarak, antiinflamatuvar etki de gösterir. Eritromisin tek başına <strong>ve</strong>ya estolat tuzları<br />

halinde, su, propilen glikol, izopropil alkol gibi bazlar içerisinde, %1-2 solüsyon, %2 krem <strong>ve</strong><br />

%2-4 jel şeklinde bulunmaktadır. Ülkemizde %2-3-4 jel formları vardır. Eritromisin, P. acnes<br />

direncini azaltmak amacıyla BPO, <strong>tretinoin</strong>, izo<strong>tretinoin</strong> <strong>ve</strong> çinko ile de kombine edilmiştir<br />

(5,57,58).<br />

17


Şekil 5. Eritromisin molekülü (58)<br />

b) Klindamisin: Klindamisinin <strong>akne</strong> vulgaris <strong>tedavisinde</strong> <strong>topikal</strong> olarak etkili olduğu<br />

1970’lerin sonlarında anlaşılmıştır. %0.1’lik solüsyon, jel <strong>ve</strong> losyon formlarında<br />

bulunmaktadır. Nadir olmakla birlikte <strong>topikal</strong> klindamisin fosfat <strong>ve</strong> klindamisin hidroklorid<br />

tedavisi sonrası psödomembranöz kolit gelişebildiği bildirilmiştir (5,13).<br />

c) Benzoil peroksit: BPO, <strong>topikal</strong> <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong> kullanılan gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> etkili bir<br />

ajandır. Güçlü antimikrobiyal, zayıf antiinflamatuvar <strong>ve</strong> antikomedojenik etkiye sahiptir. %1-<br />

10 arasında değişen çok çeşitli konsantrasyonlarda bulunmaktadır. Ülkemizde %5-10 losyon,<br />

%2.5-5 krem, %2.5-5-10 jel formları vardır (10,13). Hiçbir <strong>topikal</strong> antibiyotik, BPO’den daha<br />

etkili bulunmamıştır (20). Oral <strong>ve</strong>ya <strong>topikal</strong> antibiyotik tedavisi sırasında P. acnes direncinin<br />

en aza indirilmesi için tedaviye eklenmelidir (2,13,20). BPO, <strong>topikal</strong> antibiyotik ile kombine<br />

kullanıldığında tek başına kullanımına göre daha etkili bulunmuştur <strong>ve</strong> daha iyi tolere edilir.<br />

Kullanımını kısıtlayan etkileri konsantrasyona bağlı ortaya çıkan iritasyon, kuruluk <strong>ve</strong><br />

kıyafetlerin rengini açmasıdır. Eritem, deskuamasyon <strong>ve</strong> kaşıntı ile ortaya çıkan bir iritan<br />

dermatit yapabilir; bu durum, genelde tedavinin ilk günlerinde olur <strong>ve</strong> devamında azalır<br />

(10,24). Retinoik asitle kombine olarak kullanılması hafif-orta şiddetteki <strong>akne</strong> için ideal bir<br />

tedavi seçeneğidir (5).<br />

d) Tetrasiklin: Tetrasiklin bakteriostatik etkilidir; ribozomun 30S subünitine<br />

bağlanarak protein sentezini engeller. Ülkemizde %3’lük pomad formu vardır. Fotosensivite<br />

etkisi belirgindir. Lokal iritasyon yapabilir <strong>ve</strong> sistemik antibiyotikler kadar ciddi olmasa da<br />

18


deri florasında değişiklik <strong>ve</strong> dirence neden olabilir. Sistemik emilimi olabileceği için<br />

gebelikte tercih edilmemelidir (5).<br />

e) Sodyum sülfasetamid: Paraaminobenzoik asit ile kompetitif inhibisyon yaparak<br />

bakteriostatik etki gösterir. Ülkemizde %10’luk losyon formu vardır. Genellikle sülfür ile<br />

kombine edilerek kullanılmaktadır (10,59). Literatürde sodyum sülfosetamide karşı direnç<br />

bildirilmemiştir. Diğer <strong>topikal</strong> antibiyotikler kadar etkili, ancak onlardan daha az iritasyona<br />

neden olduğu düşünülmektedir. Fotosensitizasyon yapmadığından gündüz kullanılabilir. En<br />

önemli yan etkisi hipersensitivitedir; Ste<strong>ve</strong>ns-Johnson sendromu <strong>ve</strong> eksfolyatif dermatit gibi<br />

ciddi reaksiyonlara da neden olabilmektedir (59).<br />

3. Diğer <strong>topikal</strong> <strong>akne</strong> tedavileri:<br />

a) Azelaik asit: Azelaik asit, bir dikarboksilik asittir. Aerobik <strong>ve</strong> anaerobik bakterilere<br />

karşı bakteriyostatik etki gösterir, keratinizasyonu inhibe eder, antiinflamatuvar etkisi vardır.<br />

Aknenin hem inflamatuvar hem de noninflamatuvar lezyonlarına etkilidir. %15-20’lik krem<br />

formunda bulunur. Ülkemizde %20 krem <strong>ve</strong> %15 jel formu vardır. Yapılan çalışmalar<br />

komedonal <strong>ve</strong> inflamatuvar <strong>akne</strong>de azelaik asitin diğer <strong>topikal</strong> tedaviler kadar etkili olduğunu<br />

göstermektedir. Azelaik asite karşı bakteri direnci bildirilmemiştir (5,10,13,41).<br />

b) Salisilik asit: Salisilik asit, <strong>topikal</strong> keratolitik bir ajandır ancak komedolitik etkisi<br />

retinoidler kadar belirgin değildir. Akne <strong>tedavisinde</strong> %0.5-10 konsantrasyonlarda kullanılır;<br />

ülkemizde %2 jel formunda bulunmaktadır. Daha yüksek konsantrasyonları kimyasal peeling<br />

işlemleri sırasında kullanılır. Ultraviyoleye karşı duyarlılığı arttırıcı etkisi yoktur. İritasyon,<br />

kuruluk, eritem <strong>ve</strong> soyulma yapabilir (5,10,13).<br />

c) α-hidroksi asit türevleri: AHA’lar ikinci α karbonunda bir hidroksi grubu içeren<br />

doğal karboksilik asitlerdir. En sık kullanılanlar, glikolik asit <strong>ve</strong> glukonolaktondur. Keratolitik<br />

etkileri nedeniyle komedonal <strong>akne</strong>de tercih edilirler. Akne <strong>tedavisinde</strong> glikolik asidin %5-<br />

10’luk su bazlı losyonları <strong>ve</strong> hidroalkolik solüsyonları kullanılmaktadır, ülkemizde<br />

bulunmaktadır (5,10,59).<br />

Sistemik Tedavi<br />

Aknenin papülopüstüler <strong>ve</strong> nodüler <strong>akne</strong> gibi orta <strong>ve</strong> şiddetli formlarında izo<strong>tretinoin</strong>,<br />

oral antibiyotikler <strong>ve</strong> hormonal ajanlar gibi sistemik ilaçlar tercih edilir.<br />

1- İzo<strong>tretinoin</strong>: İzo<strong>tretinoin</strong>, A vitamini metabolizasyonu sonucu oluşan sentetik bir<br />

bileşiktir. Oral izo<strong>tretinoin</strong>, 1982’de şiddetli <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong> kullanılmak üzere Amerikan<br />

19


Gıda <strong>ve</strong> İlaç Dairesi (FDA) onayı almıştır (60). Akne patogenezinde rol alan major etyolojik<br />

faktörlerin tümüne etkili tek ajandır. Genellikle 120-150 mg/kg’lık kümülatif doza ulaşacak<br />

şekilde dört-altı aylık tedavi yeterli olmaktadır (10,24,40,61). İzo<strong>tretinoin</strong> kullanan hastaların<br />

bir kısmında tedaviye başlandığı ilk iki ay içinde <strong>akne</strong> lezyonlarında bir alevlenme görülebilir<br />

(61).<br />

İzo<strong>tretinoin</strong>in yan etkileri, teratojenite, hiperkolesterolemi, trombositoz, lökopeni,<br />

hiperürisemi, hiperkalsemi, deri <strong>ve</strong> mukozalarda kuruluk, el <strong>ve</strong> ayaklarda soyulma, keilitis,<br />

nazal irrritasyon <strong>ve</strong> epistaksis, bleferokonjuktivit, kornea ülserasyonu, gece körlüğü,<br />

fotosensitivite, alopesi, artralji, baş ağrısı <strong>ve</strong> depresyondur (5,10). Nadiren hepatit, pankreatit<br />

görülebilir. Oral retinoidlerin tetrasiklin <strong>ve</strong> minosiklin ile birlikte alınması halinde intrakranial<br />

basınç artabilir. Alkol alımı <strong>ve</strong> metotreksat tedavisi ile birlikte karaciğer toksisitesi artar. A<br />

vitamini ile birlikte alındığında ise A hipervitaminozu gelişir (62). Ayrıca hastalara alkol<br />

almamaları <strong>ve</strong> güneşten koruyucu kullanmaları önerilmelidir (63).<br />

2- Oral antibiyotikler: Sistemik antibiyotik kullanımının temel endikasyonu orta <strong>ve</strong><br />

şiddetli inflamatuvar <strong>akne</strong>dir (5,40). Antibiyotikler, inflamatuvar mediyatörleri sentezleyen P.<br />

acnes’in çoğalmasını süprese ederler; komedojenezisi tetikleyen perifolliküler lenfosit<br />

infiltrasyonunu önleyerek komedon oluşumunu azaltırlar. Tetrasiklin <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>in aynı<br />

zamanda antiinflamatuvar etkileri de vardır (10,13,40).<br />

P. acnes, makrolidler, tetrasiklin, penisilin, klindamisin, aminoglikozidler,<br />

sefalosporinler, trimetoprim <strong>ve</strong> sülfonamidler gibi farklı sınıftan pek çok antibiyotiğe karşı<br />

duyarlıdır. Akne <strong>tedavisinde</strong> tercih edilen antibiyotikler, tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin,<br />

<strong>eritromisin</strong>, trimetoprim <strong>ve</strong> azitromisindir. Antibiyotiğin <strong>akne</strong> <strong>tedavisinde</strong> etkili olabilmesi<br />

için P. acnes’in prolifere olduğu pilosebase follikülün yağdan zengin ortamına ulaşması<br />

gerekir (55). Penisilinler <strong>ve</strong> sefalosporinler hidrofilik olduklarından etkili değillerdir.<br />

Klindamisin <strong>ve</strong> trimetoprim-sülfometaksazol toksik epidermal nekroliz <strong>ve</strong> psödomembranöz<br />

enterokolit gibi yan etkilerinden dolayı pek tercih edilmezler (2-5,7,13,24,40).<br />

3- Hormonal tedavi: Androjen hormonlar, <strong>akne</strong> patogenezinde önemli rol<br />

oynamaktadır (11). Hormonal tedavide amaç, kadın hastalarda androjenlerin sebase bezler<br />

üzerindeki etkilerini engelleyerek sebum üretimini baskılamaktır (40). Androjenlerin etkisini<br />

bloke etmenin birkaç yolu vardır. Birincisi, gonadlardaki ya da adrenal bezdeki testesteron<br />

üretimini azaltmak; ikincisi potent androjenlere çevrimi gerçekleştiren enzimlerin<br />

inhibisyonu; üçüncüsü androjen reseptörlerinin blokajı <strong>ve</strong> sonuncusu ise serbest <strong>ve</strong> dolaşan<br />

20


iyolojik olarak aktif androjenleri azaltmaktır. Bu amaçla, östrojenler, antiandrojenler<br />

(Siproteron asetat, spironolakton, flutamid), oral kontraseptifler, glukokortikoidler <strong>ve</strong><br />

gonadotropin releasing hormon (GnRH) agonistleri kullanılır (1,2,4,7,12,31).<br />

Östrojenler, gonadotropin salınımını azaltarak <strong>ve</strong> karaciğerde SHBG sentezini<br />

uyararak androjen seviyesini azaltır (4,5,12). Oral kontraseptifler, Lüteinizan hormon (LH) <strong>ve</strong><br />

Follikül stimülan hormon (FSH)’yı inhibe ederek ovaryan androjen sentezini azaltır; SHBG<br />

sentezini de arttırarak serbest testesteron düzeyini düşürür (4,12). Spironolakton, hem<br />

androjen reseptör blokeri hem de 5-α redüktaz inhibitörüdür (4,31). Siproteron asetat,<br />

progestasyonel bir antiandrojen olup androjen reseptör blokeridir (4,12). Glikokortikoidler,<br />

kortikosteroidler adrenal <strong>ve</strong> ovaryan androjenlerin supresyonunu sağlarlar (40). Flutamid,<br />

androjen reseptör blokeridir. Nafarelin, löprolid, buserelin gibi GNRH agonistleri ise<br />

hipofizden siklik LH <strong>ve</strong> FSH salınımını bloke ederek ovaryan androjen sentezini inhibe<br />

ederler (4,5).<br />

Diğer Tedaviler: Akne <strong>tedavisinde</strong> yukarıdakilere ek olarak komedon ekstraksiyonu,<br />

kimyasal peeling, fototerapi gibi yöntemler; ibuprofen, oral glukokortikoidler <strong>ve</strong> çinko gibi<br />

antiinflamatuvar ajanlar denenmiştir (4,5,24,64). Akne skarlarının <strong>tedavisinde</strong> ise<br />

intralezyonel kortikosteroid, lazer, dermabrazyon, skar eksizyonu, zımba greftler <strong>ve</strong> kollajen<br />

injeksiyonu kullanılabilir (1,4,42).<br />

21


GEREÇ VE YÖNTEMLER<br />

Bu çalışma öncesinde Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu onayı (TÜTFEK<br />

16.11.2006/173) alındı (Ek-1). Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı<br />

Polikliniği’ne Ağustos 2007-Mart 2008 tarihleri arasında başvuran <strong>ve</strong> hafif-orta şiddetli <strong>akne</strong><br />

vulgaris tanısı alan ardışık 150 hasta çalışmaya alındı.<br />

Hastaların 12 yaş üzerinde olmalarına, <strong>akne</strong>iform döküntüye neden olabilecek ilaç<br />

kullanım öykülerinin olmamasına, 15 gün öncesine kadar <strong>topikal</strong> tedavi, bir ay öncesine kadar<br />

sistemik antibiyotik <strong>ve</strong> altı ay öncesine kadar da oral izo<strong>tretinoin</strong> kullanmamış olmalarına<br />

dikkat edildi. Amerikan Dermatoloji Akademisi tarafından önerilen <strong>akne</strong> derecelendirme<br />

sistemine göre yüz tutulumu hafif <strong>ve</strong> orta şiddette olan hastalar çalışmaya dâhil edildi.<br />

Hiperandrojenizmi düşündürecek adet düzensizliği <strong>ve</strong> kıllanma artışı gibi belirtilere sahip<br />

olan hastalar çalışmaya alınmadı (26,43,44).<br />

Çalışmaya alınan her hastaya ya da <strong>ve</strong>lisine, çalışma hakkında bilgi içeren <strong>ve</strong> hastanın<br />

onayının alındığını belgeleyen “Bilgilendirilmiş Olur Formu” (Ek 2) imzalatıldı; “Akne<br />

Vulgaris Takip Formu” (Ek 3) dolduruldu; fotograf çekilmesi için onay <strong>ve</strong>ren hastaların<br />

fotografları çekildi.<br />

Çalışmamızda, <strong>akne</strong>de ilaç etkinliğini araştırmak için yapılan çalışmalarda daha uygun<br />

olduğu düşünülen “lezyon sayma yöntemi” kullanıldı (43,45). Tedavi başlangıcında, olguların<br />

yüzlerindeki <strong>akne</strong> lezyonlarının tamamı noninflamatuvar <strong>ve</strong> inflamatuvar olarak iki gruba<br />

ayrılarak sayıldı. Yüz alın, sağ yanak, sol yanak, burun <strong>ve</strong> çene olmak üzere beş bölgeye<br />

ayrıldı. Burun üzerindeki lezyonlar sayılmadı, yüz dışındaki lezyonlar dikkate alınmadı. Aynı<br />

işlem tedavinin ikinci, dördüncü <strong>ve</strong> sekizinci haftasında tekrarlandı. Ayrıca kontrollerde, ilaç<br />

uygulanan bölgelerde bulunan eritem <strong>ve</strong> kuruluk kontrol edildi <strong>ve</strong> yanma hissi hastaya<br />

22


soruldu. Bu bulgular yok=0, hafif=1, orta=2 <strong>ve</strong> şiddetli=3 şeklinde dört kategoriye ayrılarak<br />

kaydedildi.<br />

Hastalar, randomize olarak, 50’şer kişilik üç gruba ayrıldı. Birinci gruba <strong>eritromisin</strong><br />

%4 jel (E), ikinci gruba <strong>tretinoin</strong> %0.05 krem (T) <strong>ve</strong> üçüncü gruba %4 <strong>eritromisin</strong> jel+%0.05<br />

<strong>tretinoin</strong> krem kombinasyonu (ET) <strong>ve</strong>rildi (Tablo 4); tedavi sekiz hafta olarak planlandı.<br />

Tretinoin kullanan hastaların ilacı akşam, <strong>eritromisin</strong> kullanan hastaların ilacı sabah-akşam,<br />

kombine tedavi alanların ise <strong>eritromisin</strong>i sabah, <strong>tretinoin</strong>i akşam kullanmaları; ilacı<br />

kullanmadan önce yüzlerini pH’sı deri pH’sına yakın bir sindet ile yıkamaları <strong>ve</strong> ilaçları tüm<br />

yüzlerine ince bir tabaka halinde sürmeleri söylendi.<br />

Tablo 4. Hasta gruplarına <strong>ve</strong>rilen tedaviler<br />

Tedavi grupları Tedaviler<br />

E %4 <strong>eritromisin</strong> jel<br />

T %0.05 <strong>tretinoin</strong> krem<br />

ET %4 <strong>eritromisin</strong> jel+%0.05 <strong>tretinoin</strong> krem<br />

E: Eritromisin, T: Tretinoin, ET: Eritromisin <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong> kombinasyonu<br />

Çalışmamızın istatistiksel analizleri, Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik<br />

Anabilim Dalı’na ait Minitab paket programı kullanılarak yapıldı (Lisans no:WCP1331-<br />

00197).<br />

Cinsiyet değişkeninin gruplara göre karşılaştırılmasında Ki-kare testi kullanıldı.<br />

Tedavi grupları arasındaki yaş, hastalığın başlama yaşı, hastalık süresi, başlangıç<br />

noninflamatuvar, inflamatuvar <strong>ve</strong> toplam lezyon sayısı gibi nicel değişkenlerin normal<br />

dağılıma uygunluğu Kolmogorov-Smirnov testi ile incelendi. Gruplar içinde noniflamatuar <strong>ve</strong><br />

inflamatuvar lezyonların takiplerdeki değişimin karşılaştırılmasında Friedman testi <strong>ve</strong> çoklu<br />

karşılaştırmalar için de Tukey testi; gruplara göre lezyon sayısındaki azalma oranlarının<br />

karşılaştırılmasında ise iki örneklem oranına dayalı t-testi kullanıldı. Nicel değişkenlerin tümü<br />

normal dağılıma uygunluk göstermediği için <strong>ve</strong> eritem, kuruluk <strong>ve</strong> yanma gibi skor<br />

değişkenler için gruplar arası karşılaştırmalarda Kruskal-Wallis testi <strong>ve</strong> çoklu karşılaştırmalar<br />

için de Dunn testi uygulandı. Analizler sonucunda tanımlayıcı istatistikler medyan (%25-%75<br />

persantil) olarak tablolarda gösterildi. 0.05’in altındaki p değerleri istatistiksel olarak anlamlı<br />

kabul edildi.<br />

23


BULGULAR<br />

Çalışmamıza, 112’si kadın, 38’i erkek olmak üzere 150 hasta alındı. Her bir tedavi<br />

grubunda 50’şer hasta vardı. Hastalardan biri, dördüncü hafta kontrolünde hormonal patoloji<br />

saptanması, biri yan etkileri tolere edememesi, yedisi kontrollere gelmemesi nedeniyle<br />

çalışmadan çıkarıldı. Çalışmayı 109’u kadın, 32’si erkek olmak üzere 141 hasta tamamladı.<br />

E grubunda dokuzu erkek, 36’sı kadın toplam 45 hasta; T grubunda 10’u erkek, 38’i<br />

kadın toplam 48 hasta, ET grubunda ise 13’ü erkek, 35’i kadın toplam 48 hasta vardı. Tedavi<br />

grupları arasında cinsiyet dağılımı açısından fark bulunmadı (p=0.668) (Tablo 5).<br />

Tablo 5. Tedavi gruplarındaki hasta sayıları <strong>ve</strong> cinsiyet dağılımı<br />

Cinsiyet<br />

E<br />

Tedavi grupları<br />

T<br />

(n=45)<br />

(n=48)<br />

Erkek<br />

9 (%20) 10 (%20.8)<br />

Kadın<br />

36 (%80) 38 (%79.2)<br />

E: Eritromisin, T: Tretinoin, ET: Eritromisin <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong> kombinasyonu<br />

24<br />

ET<br />

(n=48)<br />

13 (%27.1)<br />

35 (%72.9)<br />

Tüm hastaların yaşlarının medyanı 20 (18-22), E grubundakilerin 20 (18-23), T<br />

grubundakilerin 19 (17-22), ET grubundakilerin 19 (17-21) olarak hesaplandı. Tedavi grupları<br />

arasında yaş meydanları açısından fark bulunmadı (p= 0.054) (Tablo 6).<br />

Hastalığın başlangıç yaşı medyanı tüm hastalar değerlendirildiğinde 16 (14-17), E <strong>ve</strong><br />

T grubunda 15 (14-17), ET grubunda 15 (14-16) olarak hesaplandı. Tedavi grupları arasında<br />

başlangıç yaşı açısından fark bulunmadı (p=0.186) (Tablo 6).


Hastalık süresi medyanı, çalışmaya alınan tüm hastalarda 48 (24-72) ay, E grubunda<br />

48 (24-82) ay, T grubunda 36 (12-72) ay, ET grubunda 48 (36-72) ay olarak bulundu. Tedavi<br />

grupları arasında hastalık süreleri açısından anlamlı farklılık bulunmadı (p=0.162) (Tablo 6).<br />

Tablo 6. Tedavi gruplarının yaş, başlangıç yaşı, hastalık süreleri <strong>ve</strong> toplam<br />

başlangıç lezyon sayısı meydanları<br />

Demografik özellikler E<br />

Tedavi grupları<br />

T<br />

ET<br />

p<br />

(n=45) (n=48) (n=48)<br />

Yaş 20 (18-23) 19 (17-22) 19 (17-21) 0.054<br />

Başlangıç yaşı 15 (14-17) 15 (14-17) 15 (14-16) 0.186<br />

Hastalık süresi(ay) 48 (24-82) 36 (12-72) 48 (36-72) 0.162<br />

Toplam lezyon sayısı<br />

Kruskal-Wallis.<br />

114 (89-147) 155 (124-188) 164 (125-210)


Tablo 7. E grubunda tedavi süresince saptanan lezyon sayıları medyanı <strong>ve</strong> başlangıca<br />

göre azalma oranları<br />

Kontrol zamanları<br />

Lezyon tipi<br />

Başlangıç İkinci Dördüncü Sekizinci<br />

hafta hafta hafta<br />

*<br />

Ni lez. sayısı medyanı 93 (68-128) 90 (64-118) 81 (60-108) 74 (57-102)<br />

**<br />

Ni lez.azalma oranı<br />

(%3.23) (%12.90) (%20.43)<br />

***<br />

İnf lez. sayısı medyanı 18 (14-23) 12 (7-17) 9 (5-13) 6 (4-10)<br />

****<br />

İnf lez. azalma oranı<br />

(%33.33) (%50.00) (%66.67)<br />

*****<br />

Top. lez. sayısı medyanı 114 (89-147) 104 (73-131) 91 (66-119) 86 (62-114)<br />

******<br />

Top. lez. azalma oranı<br />

(%8.77) (%20.18) (%24.56)<br />

Friedman testi, p


Tablo 8. T grubunda tedavi süresince saptanan lezyon sayıları medyanları <strong>ve</strong> başlangıca<br />

göre azalma oranları<br />

Kontrol zamanları<br />

Lezyon tipi<br />

Başlangıç İkinci Dördüncü Sekizinci<br />

hafta hafta<br />

hafta<br />

*<br />

Ni lez. sayısı medyanı 145 (97-167) 121 (85-142) 99 (72-126) 78 (54-112)<br />

**<br />

Ni lez. azalma oranı<br />

(%16.55) (%31.72) (%46.21)<br />

***<br />

İnf lez. sayısı medyanı 15 (8-23) 14 (8-21) 12 (7-18) 10 (4-16)<br />

****<br />

İnf lez. azalma oranı<br />

(%6.67) (%20) (%33.33)<br />

*****<br />

Top. lez. sayısı medyanı 164 (124-189) 137 (103-164) 112 (83-142) 87 (67-126)<br />

******<br />

Top. lez. azalma oranı<br />

(%11.61) (%27.74) (%43.87)<br />

Friedman testi, p


Tablo 9. ET grubunda tedavi süresince saptanan lezyon sayıları medyanları <strong>ve</strong><br />

başlangıca göre azalma oranları<br />

Kontrol zamanları<br />

Lezyon tipi<br />

Başlangıç İkinci Dördüncü Sekizinci<br />

hafta hafta hafta<br />

*<br />

Ni lez. say.med.<br />

138 (98-177) 123 (88-152) 97 (68-135) 85 (58-114)<br />

**<br />

Ni lez.az. oranı<br />

(%10.86) (%29.71) (%37.68)<br />

***<br />

İnf lez. say.med.<br />

26 (19-39) 19 (12-28) 13 (7-21) 8 (4-14)<br />

****<br />

İnf lez. az. oranı<br />

(%26.92) (%50) (%69.23)<br />

*****<br />

Top. lez. say. med. 164 (125-210) 140 (102-192) 118 (80-153) 103 (66-131)<br />

******<br />

Top. lez. az. oranı<br />

(%14.63) (%28.05) (%37.20)<br />

Friedman testi, p


istatistiksel olarak anlamlı oranda azalma olmadığı (p>0.05), diğer kontrol zamanlarında<br />

anlamlı oranda azalma olduğu (p0.05), diğer kontrol<br />

zamanlarında anlamlı oranda azalma olduğu (p


Hasta Sayısı<br />

Hasta Sayısı<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Eritem Skorları<br />

Şekil 9. Gruplara göre ikinci haftada görülen eritem sayıları<br />

45<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Eritem Skorları<br />

Şekil 10. Gruplara göre dördüncü haftada görülen eritem sayıları<br />

30<br />

E<br />

T<br />

ET<br />

E<br />

T<br />

ET


Hasta Sayısı<br />

45<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Eritem Skorları<br />

Şekil 11. Gruplara göre sekizinci haftada görülen eritem sayıları<br />

Kuruluk, E grubunda ikinci haftada 17 (%37.8) hastada hafif, beş (%11.1) hastada orta<br />

<strong>ve</strong> beş (%11.1) hastada şiddetli; dördüncü haftada, 11 (%24.4) hastada hafif, dört (%8.9)<br />

hastada orta, bir (%2.2) hastada şiddetli <strong>ve</strong> sekizinci haftada altı (%13.3) hastada hafif, iki<br />

(%4.4) hastada orta, bir (%2.2) hastada şiddetli; T grubunda, ikinci haftada, 12 (%25) hastada<br />

hafif, 18 (%37.5) hastada orta, 15 (%31.3) hastada şiddetli, dördüncü haftada, 29 (%60.4)<br />

hastada hafif, dokuz (%18.8) hastada orta <strong>ve</strong> sekizinci haftada 21 (%43.8) hastada hafif, dört<br />

(%8.3) hastada orta; ET grubunda ikinci haftada 12 (%25) hastada hafif, 15 (%31.3) hastada<br />

orta, 17 (%35.4) hastada şiddetli, dördüncü haftada 24 (%50) hastada hafif, altı (%12.5)<br />

hastada orta, bir (%2.1) hastada şiddetli <strong>ve</strong> sekizinci haftada 21 (%43.8) hastada hafif, bir<br />

(%2.1) hastada orta <strong>ve</strong> bir (%2.1) hastada şiddetli düzeyde bulundu.<br />

Kuruluk skorları, görülme oranları <strong>ve</strong> kontrol zamanlarına göre değişimleri Tablo 11<br />

<strong>ve</strong> Şekil 12, 13 <strong>ve</strong> 14’te gösterilmiştir.<br />

Tablo 11. Tedavi boyunca kuruluk görülme sayı <strong>ve</strong> oranları<br />

Tedavi<br />

İkinci hafta<br />

Kontrol zamanları<br />

Dördüncü hafta Sekizinci hafta<br />

grupları 0 1 2 3 0 1 2 3 0 1 2 3<br />

E (n=45) 18 17 5 5 29 11 4 1 36 6 2 1<br />

%40 %37.8 %11.1 %11.1 %64.4 %24.4 %8.8 %2.2 %80 %13.3 %4.4 %2.2<br />

T (n=48) 3 12 18 15 10 29 9 0 23 21 4 0<br />

%6.3<br />

%259<br />

%37.5<br />

%31.39<br />

%20.8<br />

31<br />

%60.49<br />

%18.8<br />

ET (n=48) 4 12 15 17 17 24 6<br />

%8.3 %25 %31.3 %35.4 %35.4 %50 %12.5<br />

Skorlar: 0= yok, 1= hafif, 2=orta, 3= şiddetli<br />

E: Eritromisin, T: Tretinoin, ET: Eritromisin <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong> kombinasyonu<br />

0<br />

1<br />

%2.1<br />

%47.9<br />

25<br />

%52.1<br />

%43.8<br />

21<br />

%43.8<br />

E<br />

T<br />

ET<br />

%8.3<br />

1<br />

%2.1<br />

0<br />

1<br />

%2.1


Hasta Sayısı<br />

Hasta Sayısı<br />

18<br />

16<br />

14<br />

12<br />

10<br />

8<br />

6<br />

4<br />

2<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Kuruluk Skorları<br />

Şekil 12. Gruplara göre ikinci haftada görülen kuruluk sayıları<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Kuruluk Skorları<br />

Şekil 13. Gruplara göre dördüncü haftada görülen kuruluk sayıları<br />

32<br />

E<br />

T<br />

ET<br />

E<br />

T<br />

ET


Hasta Sayısı<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Kuruluk Skorları<br />

Şekil 14. Gruplara göre sekizinci haftada görülen kuruluk sayıları<br />

Yanma, E grubunda ikinci haftada 10 (%22.2) hastada hafif, dört (%8.9) hastada orta,<br />

iki (%4.4) hastada şiddetli; dördüncü haftada üç (%6.7) hastada hafif düzeydeydi. Sekizinci<br />

hafta kontrolünde hiçbir hastada yanma yoktu. T grubundaki yanma, ikinci haftada 15<br />

(%31.3) hastada hafif, 11 (%22.9) hastada orta, altı (%12.5) hastada şiddetli; dördüncü<br />

haftada 10 (%20.8) hastada hafif; sekizinci haftada iki (%4.2) hastada hafif; ET grubunda<br />

ikinci haftada, 13 (%27.1) hastada hafif, 10 (%20.8) hastada orta, 15 (%31.3) hastada şiddetli;<br />

dördüncü haftada, 11 (%22.9) hastada hafif, üç (%6.3) hastada orta <strong>ve</strong> sekizinci haftada iki<br />

(%4.2) hastada hafif, bir (%2.1) hastada da orta düzeydeydi.<br />

Yanma skorları, görülme oranları <strong>ve</strong> kontrol zamanlarına göre değişimleri Tablo 12 <strong>ve</strong><br />

Şekil 15, 16 <strong>ve</strong> 17’de gösterilmiştir.<br />

Tablo 12. Tedavi boyunca yanma görülme sayı <strong>ve</strong> oranları<br />

Tedavi<br />

İkinci hafta<br />

Kontrol zamanları<br />

Dördüncü hafta Sekizinci hafta<br />

grupları 0 1 2 3 0 1 2 3 0 1 2 3<br />

E (n=45) 29 10 4 2 42 3 0 0 45 0 0 0<br />

%64.4 %22.2 %8.9 %4.4 %93.3 %6.7 0 0 %100 0 0 0<br />

T (n=48) 16 15 11 6 38 10 0 0 46 2 0 0<br />

%33.3 %31.3 %22.9 %12.5 %79.2 %20.8 0 0 %95.8 %4.2 0 0<br />

ET (n=48) 10 13 10 15 34 11 3 0 45 2 1 0<br />

%20.8 %27.1 %20.8 %31.3 %70.8 %22.9 %6.3 0 %93.8 %4.2 %2.1 0<br />

Skorlar: 0= yok, 1= hafif, 2=orta, 3= şiddetli<br />

E: Eritromisin, T: Tretinoin, ET: Eritromisin <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong> kombinasyonu<br />

33<br />

E<br />

T<br />

ET


Hasta Sayısı<br />

Hasta Sayısı<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Yanma Skorları<br />

Şekil 15. Gruplara göre ikinci haftada görülen yanma sayıları<br />

45<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Yanma Skorları<br />

Şekil 16. Gruplara göre dördüncü haftada görülen yanma sayıları<br />

34<br />

E<br />

T<br />

ET<br />

E<br />

T<br />

ET


Hasta Sayısı<br />

50<br />

45<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

Yok Hafif Orta Şiddetli<br />

Yanma Skorları<br />

Şekil. 17. Gruplara göre sekizinci haftada görülen yanma sayıları<br />

Her üç gruptaki yan etkilerin kontrol zamanlarına göre karşılaştırılması Tablo 13’de<br />

gösterilmiştir. Hastalardan sadece ET grubundan bir kişi yan etkileri tolere edememesi<br />

nedeniyle çalışmayı bıraktı; diğer hastalar için tüm bu yan etkiler tolere edilebilecek<br />

düzeydeydi.<br />

Gruplar eritem gelişimi açısından karşılaştırıldığında, ikinci <strong>ve</strong> dördüncü hafta<br />

kontrollerinde önemli fark olduğu belirlendi (sırasıyla p=0.007 <strong>ve</strong> p=0.020). Bu kontrollerde,<br />

<strong>tretinoin</strong> <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonunun, <strong>eritromisin</strong>e göre daha fazla eriteme<br />

neden olduğu (p


Tablo 13. Her üç grupta yan etkilerin kontrol zamanlarına göre karşılaştırılması<br />

Yan etkiler<br />

E<br />

(n=45)<br />

Tedavi grupları<br />

T<br />

(n=48)<br />

ET<br />

(n=48)<br />

p<br />

2. hafta 0 (0-1) 1 (0-2) 1 (0-2) 0.007<br />

Eritem 4. hafta 0 (0-0) 0 (0-1) 0 (0-1) 0.020<br />

8. hafta 0 (0-0) 0 (0-1) 0 (0-0) 0.152<br />

2. hafta 0 (0-1) 2 (1-3) 2 (1-3)


Şekil 18 <strong>ve</strong> 19’da <strong>eritromisin</strong> %4 jel uygulanan bir olgumuzun tedavi öncesi <strong>ve</strong><br />

sonrasındaki fotografları gösterilmiştir.<br />

Şekil 18. Eritromisin uygulanan hastanın (Olgu no:21) tedavi öncesi<br />

görünümü<br />

Şekil 19. Eritromisin uygulanan hastanın (Olgu no:21) tedavi sonrası<br />

görünümü<br />

37


Şekil 20 <strong>ve</strong> 21’da <strong>tretinoin</strong> %5.05 krem uygulanan bir olgumuzun tedavi öncesi <strong>ve</strong><br />

sonrasındaki fotografları gösterilmiştir.<br />

Şekil 20. Tretinoin uygulanan hastanın (Olgu no:86) tedavi öncesi<br />

görünümü<br />

Şekil 21. Tretinoin uygulanan hastanın (Olgu no:86) tedavi sonrası<br />

görünümü<br />

38


Şekil 22 <strong>ve</strong> 23’te <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonu uygulanan bir olgumuzun tedavi<br />

öncesi <strong>ve</strong> sonrasındaki fotografları gösterilmiştir.<br />

Şekil 22. Eritromisin+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonu uygulanan hastanın<br />

(Olgu no:114) tedavi öncesi görünümü<br />

Şekil 23. Eritromisin+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonu uygulanan hastanın<br />

(Olgu no:114) tedavi sonrası görünümü<br />

39


TARTIŞMA<br />

Akne vulgaris oldukça sık görülen bir hastalık olup, genç erişkinlerin %80-85’ini<br />

etkilemektedir. Görülme sıklığı kadınlarda 14-17, erkeklerde 16-19 yaş grubunda artmaktadır<br />

(1).<br />

Bernstein <strong>ve</strong> Shalita (15) 348 <strong>akne</strong>li hasta üzerinde yaptıkları bir çalışmada yaş<br />

ortalamasını 19.9, kadın oranını %70.2, erkek oranını %29.8 olarak bulmuşlardır. Korkut <strong>ve</strong><br />

Pişkin (65)’in çalışmalarında yaş ortalaması 18.44±3.75, kadın oranı %72, erkek oranı %28<br />

olarak saptanmıştır. Bizim çalışmamızda hastaların yaşlarının medyanı 19 (18-23), kadın<br />

oranı %77.3, erkek oranı %22.7 idi. Akne vulgaris hastalarıyla yapılan çalışmalardaki bu<br />

kadın-erkek oranı farklılığı, kadın hastaların estetik kaygılarının, erkek hastalara göre daha<br />

fazla olması olması <strong>ve</strong> bu nedenle daha çok doktora başvurmasıyla açıklanabilir.<br />

Akne vulgaris erken puberte döneminde başlar <strong>ve</strong> 20’li yaşların ortalarına kadar<br />

devam eder (1). Bizim çalışmamızda, başlangıç yaşı medyanı 15 yaş, hastalık süresi medyanı<br />

48 ay olarak bulundu.<br />

Akne <strong>vulgarisin</strong> <strong>tedavisinde</strong> en sık kullanılan ajanlardan biri <strong>topikal</strong> <strong>eritromisin</strong>dir.<br />

Peker <strong>ve</strong> ark. (66) <strong>topikal</strong> olarak %4 <strong>eritromisin</strong>, %3 tetrasiklin <strong>ve</strong> %1 klindamisin fosfat<br />

uygulanan üç gruptan oluşan 60 hasta üzerinde yaptıkları bir çalışmada, bu ilaçlar arasındaki<br />

tedavi etkinliğini karşılaştırmışlar; üç ayın sonunda her üç ilaçla da istatistiksel olarak anlamlı<br />

düzelme bulmuşlardır (p0.05), tetrasiklin-klindamisin <strong>ve</strong><br />

<strong>eritromisin</strong>-klindamisin arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (p


Bernstein <strong>ve</strong> Shalita (15), 348 hasta üzerinde %2 <strong>eritromisin</strong> <strong>ve</strong> alkol+propilen glikol<br />

ile sekiz hafta süren karşılaştırmalı bir çalışma yapmışlar; inflamatuvar lezyonlardaki<br />

azalmayı ikinci, dördüncü <strong>ve</strong> sekizinci hafta kontrollerinde <strong>eritromisin</strong> grubunda sırasıyla<br />

%32.2, %41 <strong>ve</strong> %50.1; alkol+propilen glikol grubunda %18.4, %27.3, %36.4; toplam lezyon<br />

sayısında ise <strong>eritromisin</strong> grubunda %21.6, %28.2 <strong>ve</strong> %34.9, alkol+propilen glikol grubunda<br />

%16.5, %21.5 <strong>ve</strong> %27.4 olarak bulmuşlardır. Eritromisin, alkol+propilen glikole göre<br />

istatistiksel olarak anlamlı derecede etkili bulunmuştur (p


ülkemizde durum farklı gelişmiş, 1998 yılında, önce <strong>topikal</strong> <strong>eritromisin</strong> ile benzoil peroksit jel<br />

kombinasyonu, 2000 yılında ise <strong>topikal</strong> <strong>eritromisin</strong> formülasyonu kullanıma sunulmuştur.<br />

Ergin <strong>ve</strong> ark. (67) <strong>akne</strong>lilerde P. acnes <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong> direncini araştıran üç yıllık bir<br />

çalışma yapmışlar <strong>ve</strong> ülkemizde <strong>eritromisin</strong> direncinin, henüz yok denilecek kadar az, ancak<br />

giderek artmakta olduğunu bulmuşlar <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong> direncinin, kombine formülasyonların<br />

kullanımı ile de ortaya çıkabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bizim çalışmamızda <strong>eritromisin</strong>in tek<br />

başına kullanımında noninflamatuvar lezyonlarda %20.43, inflamatuvar lezyonlarda %66.67<br />

<strong>ve</strong> toplam lezyon sayısında %23.53 azalma tespit edildi. İnflamatuar lezyonlar üzerindeki<br />

yüksek başarı oranı, ülkemizde henüz <strong>eritromisin</strong> direncinin fazla olmadığı şeklinde<br />

yorumlanabilir.<br />

Akne <strong>vulgarisin</strong> <strong>topikal</strong> <strong>tedavisinde</strong> bir diğer seçenek, <strong>topikal</strong> retinoik asit türevleridir.<br />

Grosshans <strong>ve</strong> ark. (68), 105 hasta üzerinde üç ay süren bir çalışmada, %0.1 adapalen <strong>ve</strong><br />

%0.025 <strong>tretinoin</strong>in etkilerini karşılaştırmışlar; birinci ayda, adapalen grubunda, toplam lezyon<br />

sayısında %42.3, <strong>tretinoin</strong> grubunda %34.1; üçüncü ayda, adapalen grubunda %56.3, <strong>tretinoin</strong><br />

grubunda %72.4 oranında azalma tespit etmişler, ancak istatistiksel olarak anlamlı bir fark<br />

bulmamışlardır.<br />

Ellis <strong>ve</strong> ark. (69), 297 hasta üzerinde yaptıkları bir çalışmada, %0.1 adapalen <strong>ve</strong><br />

%0.025 <strong>tretinoin</strong>in etkilerini karşılaştırmışlar, üç ay sonunda, adapalen grubunda<br />

noninflamatuvar lezyon sayısında %57, <strong>tretinoin</strong> grubunda %54; inflamatuvar lezyon<br />

sayısında adapalen grubunda %47, <strong>tretinoin</strong> grubunda %50 <strong>ve</strong> toplamda ise adapalen<br />

grubunda %54, <strong>tretinoin</strong> grubunda ise %52’lik bir azalma saptamışlardır. Bu çalışmada da<br />

ilaçlar arasında etkinlik bakımından anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />

Shalita <strong>ve</strong> ark. (70), 323 hasta üzerinde yaptıkları bir çalışmada %0.025 <strong>tretinoin</strong> <strong>ve</strong><br />

%0.1 adapalenin etkinliğini karşılaştırmışlar; 12 haftanın sonunda adapalen alan grupta<br />

noninflamatuvar lezyon sayısında %46, <strong>tretinoin</strong> alan grupta %33; inflamatuvar lezyon<br />

sayısında adapalen alan grupta %48, <strong>tretinoin</strong> alan grupta %38; toplamda ise adapalen alan<br />

grupta %49, <strong>tretinoin</strong> alan grupta %37’lik bir azalma tespit etmişlerdir. Noninflamatuvar <strong>ve</strong><br />

toplam lezyonlar üzerinde, adapalen <strong>tretinoin</strong>e göre anlamlı derece daha etkin bulunmuş, fakat<br />

inflamatuvar lezyonlar açısından anlamlı fark saptanmamıştır.<br />

Berger <strong>ve</strong> ark. (71), 178 hasta üzerinde, %0.04 <strong>tretinoin</strong> jel ile 12 hafta süren, çift kör,<br />

randomize, çok merkezli bir çalışma yapmışlar; 12 haftanın sonunda noninflamatuvar,<br />

inflamatuvar <strong>ve</strong> toplam lezyon sayısında sırasıyla <strong>tretinoin</strong>le %33.6, % 38.2 <strong>ve</strong> %35.5;<br />

plaseboyla sırasıyla %20.4, %19.2 <strong>ve</strong> %20.9 azalma tespit etmişlerdir. Buna göre <strong>tretinoin</strong>in<br />

42


tüm lezyonlar üzerine etkisi, plasebo grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede üstün<br />

bulunmuştur (p


uygulanan grupta “iyi” <strong>ve</strong> “çok iyi” olarak değerlendirilen sonuçların toplamını %75, <strong>tretinoin</strong><br />

grubunda %50, <strong>eritromisin</strong> grubunda %45, plasebo grubunda %10 olarak bulmuşlardır.<br />

Bizim çalışmamızda %4 <strong>eritromisin</strong> jel+%0.05 <strong>tretinoin</strong> krem uygulanan grupta,<br />

başlangıca göre, noninflamatuvar lezyon sayısında ikinci, dördüncü <strong>ve</strong> sekizinci hafta<br />

kontrollerinde sırasıyla %10.86, %29.71 <strong>ve</strong> %37.68, inflamatuvar lezyon sayısında %26.92,<br />

%50 <strong>ve</strong> %69.23; toplam lezyon sayısında %14.63, %28.05 <strong>ve</strong> %37.2 azalma saptandı. Buna<br />

göre <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonu, inflamatuvar lezyonlara daha fazla olmak üzere,<br />

hem inflamatuvar hem de noninflamatuvar lezyonlar üzerinde etkili bulundu (p


<strong>eritromisin</strong>+%0.025 <strong>tretinoin</strong> kombinasyonunda %63 oranında, %3 <strong>eritromisin</strong>+%5 BPO<br />

kombinasyonunda %30 oranında yan etki gözlenmiş; bu fark, istatistiksel olarak anlamlı<br />

bulunmuş (p=0.01); yan etkilerin şiddeti ilk iki hafta yoğunken, giderek azalmıştır.<br />

Bizim çalışmamızda yan etkiler açısından gruplar arasında farklılıklar saptandı. Eritem<br />

açısından ikinci <strong>ve</strong> dördüncü hafta kontrollerinde gruplar arasında önemli fark olduğu<br />

belirlendi (sırasıyla p=0.007, p=0.020). Bu kontrol zamanlarında, <strong>tretinoin</strong> <strong>ve</strong><br />

<strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonunun <strong>eritromisin</strong>e göre daha fazla eriteme neden olduğu<br />

(p


SONUÇLAR<br />

Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Polikliniği’nde, 109’u<br />

kadın, 32’si erkek olmak üzere toplam 141 hafif-orta şiddette <strong>akne</strong> vulgarisli olguyla yapılan<br />

bu çalışmada hastalar üç gruba ayrıldı; gruplardan birine <strong>tretinoin</strong> %0.05 krem, birine<br />

<strong>eritromisin</strong> %4 jel, birine de <strong>tretinoin</strong> %0.05 krem ile <strong>eritromisin</strong> %4 jel’in birlikte<br />

kullanımından oluşan tedavi protokolleri uygulandı. Sekiz haftanın sonunda bu ajanların<br />

klinik olarak etkinlikleri <strong>ve</strong> yan etkileri incelendi. Bu çalışmanın sonunda:<br />

1-Üç tedavi de hem noninflamatuvar hem de inflamatuvar lezyonlar üzerinde etkili,<br />

2-Noninflamatuvar lezyonlar üzerinde, <strong>tretinoin</strong> <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong><br />

kombinasyonunun, birbirine yakın etkinlikte <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>e göre daha etkili,<br />

3-İnflamatuar lezyonlar üzerinde, <strong>eritromisin</strong> <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong><br />

kombinasyonunun birbirine yakın etkinlikte <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong>e göre daha etkili,<br />

4-Toplam lezyon sayıları üzerinde, <strong>tretinoin</strong> ile <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonu <strong>ve</strong><br />

<strong>eritromisin</strong> ile <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonunun birbirine yakın etkinlikte, <strong>tretinoin</strong>in<br />

<strong>eritromisin</strong>den daha etkili,<br />

5-Tretinoinin daha çok noninflamatuvar lezyonlarda, <strong>eritromisin</strong>in daha çok<br />

inflamatuvar lezyonlarda olmak üzere, hem inflamatuvar hem noninflamatuvar lezyonlarda<br />

etkili olduğu belirlendi.<br />

6- Eritromisin ile <strong>tretinoin</strong>in kombine kullanımlarının, tek başına kullanımlarına bir<br />

üstünlüğü olmadığı sonucuna varıldı.<br />

7- Tretinoin <strong>ve</strong> <strong>eritromisin</strong>+<strong>tretinoin</strong> kombinasyonun, tüm kontrollerde <strong>eritromisin</strong>e<br />

göre daha fazla eritem, kuruluk <strong>ve</strong> yanmaya yol açtığı görüldü.<br />

8-Yan etkilerin sıklığının <strong>ve</strong> şiddetinin tedavi ilerledikçe tüm gruplarda azaldığı<br />

saptandı.<br />

46


ÖZET<br />

Akne vulgaris, yüz, sırt, göğüs gibi seboreik bölgeleri tutan, komedon, papül, püstül,<br />

nodül <strong>ve</strong> skatris gibi polimorfik lezyonlar gösteren, pilosebase ünitenin kronik, inflamatuvar<br />

bir hastalığıdır.<br />

Akne vulgaris <strong>tedavisinde</strong> birçok <strong>topikal</strong> <strong>ve</strong> sistemik ilaç kullanılmaktadır. Bunlar<br />

arasında keratolitikler, antiinflamatuvarlar, antibakteriyeller <strong>ve</strong> sebum salgısını azaltan ajanlar<br />

vardır.<br />

Çalışmamızda, <strong>tretinoin</strong> %0.05 krem ile <strong>eritromisin</strong> %4 jelin, <strong>akne</strong> vulgaris<br />

<strong>tedavisinde</strong> tek başlarına <strong>ve</strong> kombine kullanıldıklarında etkinliklerinin <strong>ve</strong> yan etkilerinin<br />

(eritem, kuruluk <strong>ve</strong> yanma) karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Hafif <strong>ve</strong> orta şiddette <strong>akne</strong> vulgarisi olan 150 hasta, randomize üç gruba bölünerek, bir<br />

gruba <strong>eritromisin</strong>, bir gruba <strong>tretinoin</strong>, bir gruba da bunların kombinasyonu sekiz hafta<br />

boyunca uygulandı. Başlangıçta hastanın lezyonları, inflamatuvar <strong>ve</strong> noninflamatuvar olarak<br />

iki gruba ayrılarak sayıldı; ikinci, dördüncü <strong>ve</strong> sekizinci haftada aynı işlem tekrarlandı; ayrıca<br />

oluşan yan etkiler gözlendi.<br />

Sekiz hafta sonunda, <strong>tretinoin</strong> daha çok noninflamatuvar lezyonlarda, <strong>eritromisin</strong><br />

inflamatuvar lezyonlarda daha etkili bulundu; etkinlik <strong>ve</strong> yan etkiler bakımından aralarında<br />

istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu görüldü; ancak her üç tedavi de <strong>akne</strong> vulgariste<br />

başarılı bulundu (p


THE EFFICACY OF TRETINOIN, ERYTROMYCIN AND<br />

TRETINOIN+ERYTROMYCIN IN THE TOPICAL TREATMENT OF<br />

ACNE VULGARIS<br />

SUMMARY<br />

Acne vulgaris is a chronic inflammatory disease of the pilosebaseous follicles,<br />

characterized by polimorphous lesions like papules, pustules, nodules and often scars and it<br />

affects sebaseous regions like face, neck, upper trunk.<br />

There are lots of topical and systemic agents used in the treatment of acne vulgaris;<br />

like keratolitics, antiinflammatory agents, antibacterials and agents which reduce sebum<br />

secretion.<br />

We compared the effecti<strong>ve</strong>ness and side effects (erytema, kserosis and burning) of<br />

<strong>tretinoin</strong> 0.05% cream and erythromycin 4% gel when used in treatment of acne vulgaris<br />

separetely and together.<br />

We separete 150 patients with mild and moderate acne vulgaris into three randomized<br />

groups and treated one group with combination of this two for eight weeks. In the beginning,<br />

we count the lesions of patiens in two groups as inflammatory and noninflammatory and we<br />

repeat the same procedure secondary, fourth and eighth weeks and we obser<strong>ve</strong>d the side<br />

effects.<br />

At the end of eighth week, <strong>tretinoin</strong> was more effecti<strong>ve</strong> to noninflammatory lesions,<br />

erythromycin was more effecti<strong>ve</strong> to inflammatory lesions. There was statistycally important<br />

differance effecti<strong>ve</strong>ness and side effects of these between two agents but all of acne vulgaris.<br />

48


We determined that both <strong>tretinoin</strong> and erytromycin were effecti<strong>ve</strong> and tolerable agents<br />

in acne vulgaris; the usage of combination of then was not more effecti<strong>ve</strong> than the usage of<br />

any of these agents on one’s own.<br />

Tretinoin and erytromycin combination caused more side effects than the erytromycin<br />

alone.<br />

Key words: Acne vulgaris, <strong>tretinoin</strong>, erytromycin<br />

49


KAYNAKLAR<br />

1. Cunliffe WJ, Simpson NB. Disorders of sebaceous glands. In: Champion RH, Burton JL,<br />

Burns DA, Brethnach SM (Eds.). Textbook of dermatology. 6 th ed. Oxford: Blackwell<br />

Science Publ; 1998. p.1927-84.<br />

2. Braun-Falco O, Plewig G, Wolf HH, Burgdorf WH. Dermatology. 2 nd ed. Berlin: Spinger<br />

Werlag, 2000:1057-81.<br />

3. Savaşkan H, Acar MA, Memişoğlu HR. Yağ bezi hastalıkları. Tüzün Y, Kotoğyan A,<br />

Aydemir EH, Baransü O (Editörler). Dermatoloji’de. 2 nci baskı. İstanbul: Nobel Tıp<br />

Kitabevleri; 1994. s.483-9.<br />

4. Strauss JS, Thiboutot DM. Diseases of sebaceous glands. In: Freedberg MI, Eisen AZ,<br />

Wolf K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI (Eds). Dermatology in General Medicine. 7 th<br />

ed. New York: McGraw Hill Co; 2008. p.687-712.<br />

5. Tüzün Y, Dolar N. Güncel <strong>akne</strong> tedavisi. Dermatose 2004;3(4):220-9.<br />

6. Harlow D, Poyner T, Finlay AY, Dykes PJ. Impaired quality of life of adults with skin<br />

disease in primary care. Br J Dermatol 2000;143(5):979-82.<br />

7. James WD, Berger TG. Acne. Andrew’s Disease of the Skin Clinical Dermatology. 10 th<br />

ed. Canada: Elsevier Inc, 2006. p.231-51<br />

8. Eskioğlu F, Durmazlar SP. Akne vulgaris: algoritmik yaklaşım. T Klin Dermatol 2004; 14<br />

Suppl:96-9.<br />

9. Arıcan O, Kurutas EB, Sasmaz S. Oxidati<strong>ve</strong> stress in patients with acne vulgaris.<br />

Mediators Inflamm 2005;2005(6):380-4.<br />

10. Bershad SV. The modern age of acne therapy: a review of current treatment options. Mt<br />

Sinai J Med 2001;68(4-5):279-86.<br />

50


11. Cunliffe WJ, Holland DB, Jeremy A. Comedone formation: etiology, clinical<br />

presentation, and treatment. Clin Dermatol 2004;22(5):367-74.<br />

12. Katsambas AD, Stefanaki C, Cunliffe WJ. Guidelines for treating acne. Clin Dermatol<br />

2004;22(5):439-44.<br />

13. Krautheim A, Gollnick HP. Acne: topical treatment. Clin Dermatol 2004;22(5):398-407.<br />

14. Leyden JJ. A review of the use of combination therapies for the treatment of acne<br />

vulgaris. J Am Acad Dermatol 2003;49(3 Suppl):200-10.<br />

15. Bernstein JE, Shalita AR. Topically applied erythromycin in inflammatory acne vulgaris.<br />

J Am Acad Dermatol 1980;2:318-21.<br />

16. Glass D, Boorman GC, Sables GI, Cunliffe WJ, Goode K. A placebo controlled clinical<br />

trial to compare a gel containing a combination of iso<strong>tretinoin</strong> (0,05%) and erythromycin<br />

(2%) with gels containing iso<strong>tretinoin</strong> (0,05%) or erythromycin (2%) alone in the topical<br />

treatment of acne vulgaris. Dermatology 1999;199(3):242-7.<br />

17. Shalita A. The integral role of topical and oral retinoids in the early treatment of acne. J<br />

Eur Acad Dermatol Venereol 2001;15 (Suppl 3):43-9.<br />

18. Erkin G, Boztepe G. Akne vulgaris. Hacettepe Tıp Dergisi 2004;35:207-11.<br />

19. Baz K, Yazıcı K, Köktürk A, Yazıcı AE, Demirseren DD, İkizoğlu G. Effects of<br />

iso<strong>tretinoin</strong> treatment on dermatological quality of life and anxiety/depression in patients<br />

with se<strong>ve</strong>re acne. T Klin J Dermatol 2004;14:75-9<br />

20. Gollnick H, Cunliffe W, Berson D, Dreno B, Finlay A, Leyden JJ et al. Management of<br />

acne: a report from a global alliance to impro<strong>ve</strong> outcomes in acne. J Am Acad Dermatol<br />

2003;49(1):1-37.<br />

21. Kapulu N, Ermertcan AT, Şahin MT, İnanır I, Öztürkcan S. Postadolesan <strong>akne</strong>nin <strong>akne</strong><br />

spektrumu içindeki yeri. ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2003;4(1):5–8<br />

22. Rzany B, Kahl C. Epidemiology of acne vulgaris. J Dtsch Dermatol Ges 2006;4(1):8-9.<br />

23. Thielitz A, Sidou F, Gollnick H. Control of microcomedone formation throughout a<br />

maintenance treatment with adapalene gel, 0.1%. J Eur Acad Dermatol Venereol 2007;<br />

21(6):747-53.<br />

24. Sykes NL Jr, Webster GF. Acne. A review of optimum treatment. Drugs 1994;48(1):59-<br />

70.<br />

25. Ermertcan AT. Akne <strong>ve</strong> yaşam kalitesi. Dermatose 2007;2:91-7.<br />

26. Oberemok SS, Shalita AR. Acne vulgaris, I: pathogenesis and diagnosis. Cutis<br />

2002;70(2):101-5.<br />

27. Zouboulis CC. Acne and sebaceous gland function. Clin Dermatol 2004;22(5):360-6.<br />

51


28. Burkhart CN. Clinical assessment of acne pathogenesis wiht treatment implications. Int<br />

Pediatr 2003;1:14-9.<br />

29. Deplewski D, Rosenfield RL. Role of hormones in pilosebaceous unit de<strong>ve</strong>lopment.<br />

Endocr Rev 2000;21(4):363-92.<br />

30. Thiboutot D. Regulation of human sebaceous glands. J In<strong>ve</strong>st Dermatol 2004;123(1):1-12.<br />

31. Yemisci A, Gorgulu A, Piskin S. Effects and side-effects of spironolactone therapy in<br />

women with acne. J Eur Acad Dermatol Venereol 2005;19(2):163-6.<br />

32. Tri<strong>ve</strong>di NR, Cong Z, Nelson AM, Albert AJ, Rosamilia LL, Sivarajah S et al. Peroxisome<br />

proliferator-activated receptors increase human sebum production. J In<strong>ve</strong>st Dermatol<br />

2006;126(9):2002-9.<br />

33. Sarıfakıoğlu E, Erdal E. Dermatolojide güncel bir konu: Peroksizom proliferatör-akti<strong>ve</strong><br />

reseptörleri (PPAR). Dermatose 2005;3:122-6.<br />

34. Saral Y. Coşkun B. Köse A. Premenarşiyal kızlarda <strong>akne</strong> vulgaris ile serum seks<br />

steroidleri <strong>ve</strong> pubertal gelişme arasındaki ilişki. Dermatose 2004:4;215-9.<br />

35. Farrar MD, Ingham E. Acne inflammation. Clin Dermatol 2004;22(5):380-4.<br />

36. Auffret N. What's new concerning the pathophysiology of acne? Ann Dermatol Venereol<br />

2003;130(1Pt 2):101-6.<br />

37. Nagy I, Pivarcsi A, Kis K, Koreck A, Bodai L, McDowell A et al. Propionibacterium<br />

acnes and lipopolysaccharide induce the expression of antimicrobial peptides and<br />

proinflammatory cytokines/chemokines in human sebocytes. Microbes Infect<br />

2006;8(8):2195-205.<br />

38. Akamatsu H, Horio T, Hattori K. Increased hydrogen peroxide generation by neutrophils<br />

from patients with acne inflammation. Int J Dermatol 2003;42(5):366-9.<br />

39. Webster GF. Inflammation in acne vulgaris. J Am Acad Dermatol 1995;33(2 Pt 1):247-<br />

53.<br />

40. Brown SK, Shalita AR. Acne vulgaris. Lancet 1998;351(9119):1871-6.<br />

41. Shalita AR. Acne: clinical presentations. Clin Dermatol 2004;22(5):385-6.<br />

42. Goodman GJ. Postacne scarring: a review of its pathophysiology and treatment.<br />

Dermatol Surg 2000;26(9):857-71.<br />

43. Korkut C. Akne vulgaris <strong>tedavisinde</strong> <strong>topikal</strong> adapalen <strong>ve</strong> benzoil peroksitin etkinlikleri <strong>ve</strong><br />

yan etkileri (tez). Edirne: Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi; 2003.<br />

44. Usatine RP, Quan MA. Pearls in the management of acne: an advanced approach. Prim<br />

Care 2000;27(2):289-308.<br />

52


45. Witkowski JA, Parish LC. The assessment of acne: an evaluation of grading and lesion<br />

counting in the measurement of acne. Clin Dermatol 2004;22(5):394-7.<br />

46. Herane MI, Ando I. Acne in infancy and acne genetics. Dermatology 2003;206(1):24-8.<br />

47. Zouboulis CC, Böhm M. Neuroendocrine regulation of sebocytes-a pathogenetic link<br />

between stres and acne. Exp Dermatol 2004;13 (Suppl 4):31-5.<br />

48. Rombouts S, Nijsten T, Lambert J. Cigarette smoking and acne in adolescents: results<br />

from a cross-sectional study. J Eur Acad Dermatol Venereol 2007;21:326-33.<br />

49. Sarıcaoğlu H. Sigaranın deri hastalıkları üzerine etkileri TÜRKDERM. 2003;38:248-56.<br />

50. Zouboulis CC, Eady A, Philpott M, Goldsmith LA, Orfanos C, Cunliffe WC et al. What is<br />

the pathogenesis of acne? Exp Dermatol 2005;14:143-52.<br />

51. El-Akawi Z, Abdel-Latif N, Abdul-Razzak K. Does the plasma le<strong>ve</strong>l of vitamins A and E<br />

affect acne condition? Clin Exp Dermatol 2006;31:430-4.<br />

52. Leyden JJ. Acne vulgaris is a multifactorial disease. J Am Acad Dermatol 2003;49(3<br />

Suppl):199.<br />

53. Cantatore-Francis JL, Glick SA. Childhood acne: evaluation and management. Dermatol<br />

Ther 2006;19(4):202-9.<br />

54. Pişkin S, Korkut C, Ertürk İ. Akne vulgaris tedavisi. Galenos 2005;8:22-30.<br />

55. Rolewski SL. Clinical review: topical retinoids. Dermatol Nurs 2003;15(5):447-65.<br />

56. Smith KJ, Dipreta E, Skelton H. Peroxisomes in dermatology. Part I. J Cutan Med Surg<br />

2001;5(3):231-43.<br />

57. Berry FW Jr, Ramsay DL. Erythromycins: identification, mechanisms of action and<br />

usage in dermatology. Int J Dermatol 1978;17(8):635-9.<br />

58. Tütüncü D. Akne vulgaris tedavisinin burun mukozası stafilokok kolonizasyonu üzerine<br />

etkileri (tez). İstanbul: Haydarpaşa Numune Eğitim <strong>ve</strong> Araştırma Hastanesi; 2005.<br />

59. Chivot M. Treatment of mild to moderate acne. Ann Dermatol Venereol 2003;130(1 Pt<br />

2):132-5.<br />

60. Goldsmith LA, Bolognia JL, Callen JP, Chen SC, Feldman SR, Lim HW et al. American<br />

Academy of Dermatology Consensus Conference on the safe and optimal use of<br />

iso<strong>tretinoin</strong>: summary and recommendations. J Am Acad Dermatol 2004;50(6):900-6.<br />

61. Katsambas A, Papakonstantinou A. Acne: systemic treatment. Clin Dermatol<br />

2004;22(5):412-8.<br />

62. Goodman G. Managing acne vulgaris effecti<strong>ve</strong>ly. Aust Fam Physician 2006;35(9):705-9.<br />

53


63. Wooltorton E. Accutane (iso<strong>tretinoin</strong>) and psychiatric ad<strong>ve</strong>rse effects. CMAJ<br />

2003;168(1):66.<br />

64. Cunliffe WJ, Goulden V. Phototherapy and acne vulgaris. Br J Dermatol 2000;142:855-6.<br />

65. Korkut C, Piskin S. Benzoyl peroxide, adapalene, and their combination in the treatment<br />

of acne vulgaris. J Dermatol 2005;32:169-73.<br />

66. Peker M, Taştan HB, Arca E, Erbil AH, Gür AR. Akne vulgariste <strong>topikal</strong> <strong>eritromisin</strong>,<br />

tetrasiklin <strong>ve</strong> klindamisinin etkinliği. TÜRKDERM 2004;38:199-207.<br />

67. Ergin Ç, Ergin Ş, Yavrucuoğlu E, Kaya C. Akne hastalarında propionibacterium acnes <strong>ve</strong><br />

<strong>eritromisin</strong> direnci: üç yıllık prospektif analiz. TÜRKDERM 2001;35:308-10.<br />

68. Grosshans E, Marks R, Mascaro JM, Torras H, Meynadier J, Alirezai M et al. Evaluation<br />

of clinical efficacy and safety of adapalene 0.1% gel <strong>ve</strong>rsus <strong>tretinoin</strong> 0.025% gel in the<br />

treatment of acne vulgaris, with particular reference to the onset of action and impact on<br />

quality of life. Br J Dermatol 1998;139(Suppl 52):26-33.<br />

69. Ellis CN, Millikan LE, Smith EB, Chalker DM, Swinyer LJ, Katz IH et al. Comparison of<br />

adapalene 0.1% solution and <strong>tretinoin</strong> 0.025% gel in the topical treatment of acne vulgaris<br />

Br J Dermatol 1998;(Suppl 52):41-7.<br />

70. Shalita A, Weiss JS, Chalker DK, Ellis CN, Greenspan A, Katz HI et al. A comparison of<br />

the efficacy and safety of adapalene gel 0.1% and <strong>tretinoin</strong> gel 0.025% in the treatment of<br />

acne vulgaris: a multicenter trial. J Am Acad Dermatol 1996;34(3):482-5.<br />

71. Berger R, Barba A, Fleischer A, Leyden JJ, Lucky A, Pariser D et al. A double-blinded,<br />

randomized, <strong>ve</strong>hicle-controlled, multicenter, parallel-group study to assess the safety and<br />

efficacy of <strong>tretinoin</strong> gel microsphere 0.04% in the treatment of acne vulgaris in adults.<br />

Cutis 2007;80(2):152-7.<br />

72. Korting HC, Braun-Falco O. Efficacy and tolerability of combined topical treatment of<br />

acne vulgaris with <strong>tretinoin</strong> and erythromycin in general practice. Drugs Exp Clin Res<br />

1989;15(9):447-51.<br />

73. Kreusch J, Bextermöller R. Efficacy and tolerability of a topical erythromycin/<strong>tretinoin</strong><br />

combination preparation in acne treatment: post-marketing sur<strong>ve</strong>illance study involving<br />

o<strong>ve</strong>r 6500 patients. Curr Med Res Opin 2000;16(1):1-7.<br />

74. Gupta AK, Lynde CW, Kunynetz RA, Amin S, Choi K, Goldstein E. A randomized,<br />

double-blind, multicenter, parallel group study to compare relati<strong>ve</strong> efficacies of the topical<br />

gels 3% erythromycin/5% benzoyl peroxide and 0.025% <strong>tretinoin</strong>/erythromycin 4% in the<br />

treatment of moderate acne vulgaris of the face. J Cutan Med Surg 2003;7(1):31-7.<br />

75. Mills OH Jr, Kligman AM. Treatment of acne vulgaris with topically applied<br />

erythromycin and <strong>tretinoin</strong>. Acta Derm Venereol 1978;58(6):555-7.<br />

54


EKLER<br />

55


EK 1<br />

56


EK 2<br />

BİLGİLENDİRİLMİŞ OLUR FORMU<br />

Bu katıldığınız çalışma bilimsel bir araştırma olup, araştırmanın adı ‘Akne <strong>vulgarisin</strong><br />

<strong>topikal</strong> <strong>tedavisinde</strong> <strong>tretinoin</strong>, <strong>eritromisin</strong> <strong>ve</strong> <strong>tretinoin</strong> + <strong>eritromisin</strong>in etkinliği’dir.<br />

Bu araştırmanın amacı, yukarıda adı geçen ilaçların etki <strong>ve</strong> yan etkilerinin karşılaştırılmasıdır.<br />

Bu araştırmada size <strong>akne</strong> vulgaris tedavisi için Tretin krem <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya Aknilox %4 jel, sürme tedavisi<br />

şeklinde uygulanacaktır. Bu araştırmada yer almanız öngörülen süre 2 (iki) ay olup, araştırmada yer<br />

alacak gönüllülerin sayısı 150’dir.<br />

Bu araştırma ile ilgili olarak uygulanan tedavi şemasına özen gösterme, araştırıcının<br />

önerilerine uyma, kontrollerinize düzenli gelme sizin sorumluluklarınızdır.<br />

Bu araştırmada sizin için yüzde kuruluk, yanma hissi, kızarıklık <strong>ve</strong> akut allerjik kontakt<br />

dermatit gibi riskler <strong>ve</strong> rahatsızlıklar söz konusu olabilir; ancak sizin için beklenen yararlar <strong>akne</strong><br />

lezyonlarının azalmasıdır.<br />

Bu araştırmanın <strong>tedavisinde</strong> uygulanabilecek, ancak şimdilik uygulanmayacak olan başka<br />

<strong>topikal</strong> ilaçlar, sistemik antibiyotikler <strong>ve</strong> retinoidler gibi alternatif gibi alternatif tedavi ya da işlemler<br />

de bulunmaktadır; bunların olası yararları <strong>akne</strong> lezyonlarında azalma sağlamalarıdır. Topikal ilaçlar,<br />

sizin tedavinizde kullanılacak ilaçlara benzer risklere sahipken; sistemik antibiyotiklerin <strong>ve</strong><br />

retinoidlerin yan etkileri daha fazladır.<br />

Araştırmaya bağlı bir zarar söz konusu olduğunda, bu durumun tedavisi sorumlu araştırıcı<br />

tarafından yapılacak; araştırma sırasında sizi ilgilendirebilecek herhangi bir gelişme olduğunda, bu<br />

durum size <strong>ve</strong>ya yasal temsilcinize derhal bildirilecektir. Araştırma hakkında ek bilgiler almak için ya<br />

da çalışma ile ilgili herhangi bir sorun, istenmeyen etki ya da diğer rahatsızlıklarınız için 0284 235 76<br />

41- 1280 no.lu telefondan Dr.Nalan Jale Yamaner’e başvurabilirsiniz.<br />

Bu araştırmada yer almanız nedeniyle size hiçbir ödeme yapılmayacaktır. Ayrıca, bu araştırma<br />

kapsamındaki bütün muayene, tetkik, testler <strong>ve</strong> tıbbi bakım hizmetleri için sizden <strong>ve</strong>ya bağlı<br />

bulunduğunuz sosyal gü<strong>ve</strong>nlik kuruluşundan hiçbir ücret istenmeyecektir.<br />

Bu araştırmada yer almak tamamen sizin isteğinize bağlıdır. Araştırmada yer almayı<br />

reddedebilirsiniz ya da herhangi bir aşamada araştırmadan ayrılabilirsiniz; bu durum herhangi bir<br />

cezaya ya da sizin yararlarınıza engel duruma yol açmayacaktır. Araştırıcı bilginiz dâhilinde <strong>ve</strong>ya<br />

isteğiniz dışında, uygulanan tedavi şemasının gereklerini yerine getirmemeniz, çalışma programını<br />

aksatmanız <strong>ve</strong>ya tedavinin etkinliğini artırmak vb. nedenlerle sizi araştırmadan çıkarabilir.<br />

Araştırmanın sonuçları bilimsel amaçla kullanılacaktır; çalışmadan çekilmeniz ya da araştırıcı<br />

tarafından çıkarılmanız durumunda, sizle ilgili tıbbi <strong>ve</strong>riler de gerekirse bilimsel amaçla<br />

kullanılabilecektir.<br />

Araştırma sırasında fotograflarınızın çekilmesi için sizden onay istenebilir. Fotograflar<br />

araştırıcı tarafından bilimsel amaçlarla kullanılacaktır. Onay <strong>ve</strong>rmemeniz araştırmadan çıkarılmanıza<br />

yol açmayacaktır.<br />

Size ait tüm tıbbi <strong>ve</strong> kimlik bilgileriniz gizli tutulacaktır <strong>ve</strong> araştırma yayınlansa bile kimlik<br />

bilgileriniz <strong>ve</strong>rilmeyecektir, ancak araştırmanın izleyicileri, yoklama yapanlar, etik kurullar <strong>ve</strong> resmi<br />

makamlar gerektiğinde tıbbi bilgilerinize ulaşabilir. Siz de istediğinizde kendinize ait tıbbi bilgilere<br />

ulaşabilirsiniz.<br />

57


Çalışmaya Katılma Onayı:<br />

Yukarıda yer alan <strong>ve</strong> araştırmaya başlanmadan önce gönüllüye <strong>ve</strong>rilmesi gereken bilgileri<br />

okudum <strong>ve</strong> sözlü olarak dinledim. Aklıma gelen tüm soruları araştırıcıya sordum, yazılı <strong>ve</strong> sözlü<br />

olarak bana yapılan tüm açıklamaları ayrıntılarıyla anlamış bulunmaktayım. Çalışmaya katılmayı<br />

isteyip istemediğime karar <strong>ve</strong>rmem için bana yeterli zaman tanındı. Bu koşullar altında, bana ait tıbbi<br />

bilgilerin gözden geçirilmesi, transfer edilmesi <strong>ve</strong> işlenmesi konusunda araştırma yürütücüsüne yetki<br />

<strong>ve</strong>riyor <strong>ve</strong> söz konusu araştırmaya ilişkin bana yapılan katılım da<strong>ve</strong>tini hiçbir zorlama <strong>ve</strong> baskı<br />

olmaksızın büyük bir gönüllülük içerisinde kabul ediyorum.<br />

Gönüllünün,<br />

Adı-Soyadı:<br />

Adresi:<br />

Tel.-Faks:<br />

Tarih <strong>ve</strong> İmza:<br />

Bu formun imzalı bir kopyası bana <strong>ve</strong>rilecektir.<br />

Velayet <strong>ve</strong>ya <strong>ve</strong>sayet altında bulunanlar için <strong>ve</strong>li <strong>ve</strong>ya vasinin,<br />

Adı-Soyadı:<br />

Adresi:<br />

Tel.-Faks:<br />

Tarih <strong>ve</strong> İmza:<br />

Açıklamaları yapan araştırmacının,<br />

Adı-Soyadı: Nalan Jale Yamaner<br />

Görevi: Araştırma Görevlisi (Doktor)<br />

Adresi: Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi<br />

Tel.-Faks: 0284 235 76 41<br />

Tarih <strong>ve</strong> İmza:<br />

Olur alma işlemine başından sonuna kadar tanıklık eden kuruluş görevlisinin/görüşme<br />

tanığının,<br />

Adı-Soyadı: İ. İrem Ertürk<br />

Görevi: Araştırma Görevlisi (Doktor)<br />

Adresi: Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi<br />

Tel.-Faks: 0284 235 76 41<br />

Tarih <strong>ve</strong> İmza:<br />

58


Olgu No:<br />

Prot. No:<br />

İsim:<br />

Yaş:<br />

Cinsiyet:<br />

Adres:<br />

Tlf:<br />

EK 3<br />

AKNE VULGARİS TAKİP FORMU<br />

Başlangıç yaşı:<br />

Daha önce kullandığı tedaviler:<br />

Oral:<br />

Topikal:<br />

En son ne zaman kullanmış:<br />

Adet düzensizliği:<br />

Hirsutizm:<br />

Saç dökülmesi:<br />

Başka ilaç kullanımı: (Oral <strong>ve</strong> <strong>topikal</strong> kortikosteroidler, ACTH, oral kontraseptifler, brom,<br />

iyot, halotan, difenhidantoin, fenobarbital,trimetadion, isoniazit, etionamid, etambutol)<br />

Başlangıç:<br />

Alın<br />

Sağ yanak<br />

Sol yanak<br />

Çene<br />

Toplam<br />

Verilen tedavi: I-<br />

II-<br />

15.gün Kontrolü:<br />

Alın<br />

Sağ yanak<br />

Sol yanak<br />

Çene<br />

Toplam<br />

Noninflamatuvar lezyon<br />

sayısı<br />

Noninflamatuvar lezyon<br />

sayısı<br />

Yan etkiler: Eritem Kuruluk Yanma Akut kontakt dermatit Diğer<br />

59<br />

İnflamatuar lezyon sayısı<br />

İnflamatuar lezyon sayısı


1.Ay Kontrolü:<br />

Alın<br />

Sağ yanak<br />

Sol yanak<br />

Çene<br />

Toplam<br />

Noninflamatuvar lezyon<br />

sayısı<br />

Yan etkiler: Eritem Kuruluk Yanma Akut kontakt dermatit Diğer<br />

2.Ay Kontrolü:<br />

Alın<br />

Sağ yanak<br />

Sol yanak<br />

Çene<br />

Toplam<br />

Noninflamatuvar lezyon<br />

sayısı<br />

Yan etkiler: Eritem Kuruluk Yanma Akut kontakt dermatit Diğer<br />

Sonuç:<br />

Noninflamatua lezyon sayısı<br />

İnflamatuar lezyon sayısı<br />

1. İlaç<br />

İlacın Seri No :<br />

İmal Tarihi :<br />

Son Kullanma Tarihi :<br />

Analiz Sertifikası :<br />

2. İlaç<br />

İlacın Seri No :<br />

İmal Tarihi :<br />

Son Kullanma Tarihi :<br />

Analiz Sertifikası :<br />

60<br />

İnflamatuar lezyon sayısı<br />

İnflamatuar lezyon sayısı<br />

İlk lezyon sayısı Son lezyon sayısı Azalma oranı


EK 4<br />

Hastaların Demografik Özellikleri <strong>ve</strong> Klinik Bulguları<br />

61

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!