GİRİŞ VE AMAÇ
GİRİŞ VE AMAÇ
GİRİŞ VE AMAÇ
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>GİRİŞ</strong> <strong>VE</strong> <strong>AMAÇ</strong><br />
Tümörleri karakterize etmede vaskülaritelerinin noninvaziv olarak<br />
değerlendirildiği tekniklerin kullanılması son yıllarda sık kullanılan bir tanısal yaklaşım<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır. Vasküleritenin değerlendirilmesi tümör<br />
anjiyogenezisinin patofizyolojisine dayanır ve dolayısıyla tümör biyolojisi hakkındaki<br />
bu bilgi, olguların tanısında, prognozunun öngörülmesinde ve tedavi cevabının<br />
saptanmasında kullanılabilmektedir. Doppler (renkli ve power) ultrasonografi (US) ve<br />
dinamik kontrastlı manyetik rezonans görüntüleme (MRG); tümör morfolojisine bağlı<br />
vasküler özellikleri araştıran iki tekniktir. Saptanan ileri derecedeki vaskülarite malign<br />
tümörün agresif yapısına işaret edebileceği gibi hipervasküler benign bir tümör de<br />
benzer bir görünüm verebilmektedir. Gadolinium şelatları kullanılarak elde olunan<br />
dinamik MRG başta meme olmak üzere beyin, serviks, prostat, akciğer tümörleri gibi<br />
birçok tümöral proçesin tanısında çalışılmıştır. Histolojik çalışmalara göre malign<br />
tümörlerdeki artmış kapiller permeabilite benign proçesi malign olandan ayırt etmede<br />
en önemli kriterdir. Damar yoğunluğunun bütününe oranla permeabilite ve perfüzyon<br />
faktörü daha tanısal bulunmuştur. Gerek Doppler US için kullanılan kontrast ajanlar<br />
gerekse de MRG’de kullanılan gadolinium şelatları kullanılarak elde edilen veriler<br />
intratümoral kan volümü ve vasküler permeabiliteyi hesaplamada umut vericidir.<br />
Tümörde kan akımının varlığı ve hızı damarlar yeterince büyükse Doppler US ile<br />
belirlenebilir. Doppler US aynı zamanda intratümoral kan akım direncinin (Rezistiv<br />
indeks-RI) hesaplanmasında kullanılmaktadır.<br />
1
Bu çalışmada, gri skala, renkli ve power Doppler US teknikleri ile kontrastlı<br />
dinamik MRG’nin yüzeyel yumuşak doku kitlelerinin malign-benign ayırımındaki<br />
tanısal etkinlikleri irdelenmeye çalışılacaktır.<br />
2
GENEL BİLGİLER<br />
BENİGN YUMUŞAK DOKU TÜMÖRLERİ<br />
Benign yumuşak doku kitleleri genellikle homojen görünümde, düzgün<br />
sınırlıdır ve nörovasküler yapıları infiltre etmezler. Aşağıda en sık görülen ve çalışma<br />
grubumuzda da bulunan kitlelerin patolojileri ve radyolojik özellikleri özetle<br />
irdelenecektir.<br />
Lipom<br />
Yumuşak doku lipomları homojen, düzgün sınırlıdır ve internal fibröz septa<br />
içerebilir ya da içermeyebilir. Lipomlar en sık görülen yumuşak doku tümörleridir ve<br />
genellikle yaşamın beşinci ya da altıncı dekadında yoğunlaşırlar. En sık sırt ve omuz<br />
cilt altı bölgelerinde bulunurlar ancak herhangi bir yerde ciltaltı dokuda da<br />
görülebilirler. Lipomlar genelde cilt altı yağdan köken alır ama kaslar arasında ya da<br />
kas içi lipomlarda görülebilir. Derin yerleşimli kas içi lipomlar, özellikle paraspinal<br />
bölgedekiler, nadiren kapsüllüdürler ve tekrarlama eğilimindedirler. Nadiren komşu<br />
kas dokusuna infiltrasyon gösterebilirler (1).<br />
Direkt grafide iyi sınırlı radyolusent kitle olarak izlenirler. Kemiğe yakın<br />
yerleşen lipomlar kronik seyir nedeni ile kortikal kalınlaşma ya da hiperostoza neden<br />
olabilir (2).<br />
3
Ultrasonografide lipomlar komprese edilebilir, iyi sınırlı, eliptik ya da oval<br />
şekilli, uzun aksları cilt yüzeyine paralel, ekojenik çizgiler içeren kitleler şeklinde<br />
karşımıza çıkarlar (3).<br />
Bilgisayarlı Tomografi (BT)’de yağın karakteristik atenüasyonu nedeni ile<br />
lipomları ayırt etmek genellikle kolaydır ve dansitometrik incelemelerde Hounsfield<br />
Unit skalasında eksi değerlerde saptanırlar. Subkutan bir lipomu ince bir yumuşak<br />
doku kapsülü çevreleyebilir. Lezyon içinde homojen yağ dansitesi olmalıdır ve pek<br />
azında internal septa görülebilir. Büyük lezyonlar kan damarları içerebilirler. Yağlı<br />
lezyondaki atenüasyonun heterojen görünüm alması liposarkoma işaret edebilir (4).<br />
Manyetik rezonans görüntülemede lipomlar T1 ağırlıklı (T1A) imajlarda parlak<br />
sinyal gösterirler ve T2 ya da yağ baskılı T2 ağırlıklı (T2A) fast spin eko sekanslarda<br />
artmış sinyal intensitesi göstermezler. Short Tau Inversion Recovery (STIR) imajlarda<br />
bu lezyonlardaki yağ sinyali önemsizdir. T1 ve T2A imajlarda düşük sinyal<br />
intensitesinde septasyonlar görülebilir. Lipomlar paramagnetik kontrast maddenin<br />
enjeksiyonu sonrasında parlaklaşma göstermezler. Manyetik rezonans görüntüleme<br />
parosteal lipomların cerrahi öncesi değerlendirilmesinde ve beraberindeki kas atrofisi<br />
ile sinir tutulumunu göstermede yararlıdır (1).<br />
Hemanjiom<br />
Hemonjiomlar kemik ya da yumuşak dokularda görülebilirler ve görünümleri<br />
oldukça değişken olabilir. Histopatolojik görünüm; fibröz dokuların ayırdığı oldukça<br />
büyük vasküler yapıları içeren kavernöz tipinden, oldukça sellüler ve fibröz septa<br />
içermeyen kapiller tipine değişir. Kas içi hemanjiomlar belirsiz sınırlı tümörlerdir ve<br />
genç erişkinlerin gluteal bölge kaslarında olma eğilimi gösterirler. Ağrı en sık görülen<br />
semptomdur. Hemanjiomun kas içi tipinde belli bir miktar yağ, düz kas, miksoid<br />
stroma ve hemosiderin bulunur. Histolojik olarak benign oldukları halde kas içi<br />
hemanjiomlar tekrarlayabilirler (1).<br />
Direkt grafide su dansitesinde, nonhomojen, lokalize ya da diffüz kitle olarak<br />
saptanırlar. Hemanjiomatöz doku proliferasyonuna bağlı tek ya da multiple nodül<br />
izlenebilir. Sınırları belirsizdir. Hemanjiomda flebolit ve amorf kalsifikasyon tipik olarak<br />
bulunabilir. Nadiren metaplastik ossifikasyon bulunabilir (2).<br />
4
Ultrasonografide kompleks bir kitle olarak izlenirler. Eğer flebolitler ya da<br />
kalsifikasyon varsa akustik gölgelenme saptanabilir. Doppler incelemede düşük<br />
rezistanslı akım örnekleri görülebilir (5).<br />
Hemanjiomların BT görünümleri tanısal olabilir. Vasküler alanlar IV kontrast<br />
uygulanımı sonrası opaklaşabilir. Ama BT’de karakteristik olarak kalsifikasyonlar<br />
(flebolit) ve lezyondaki anormal damarların opaklaşmalarının zamanı lezyonun<br />
büyüklüğüne ve kan akım hızına göre değişiklik gösterebilir (4).<br />
Manyetik rezonans görüntülemede hemanjiyomlar T1A imajlarda düşük-orta<br />
sinyal intensitesi gösterirlerken T2A imajlarda hiperintens görünümdedirler.<br />
Hemanjiomlar, santral hemorajide bulunan hemosiderin depozitleri ya da periferal<br />
hemosiderin yüklü makrofajlara ikincil olarak, paramanyetik etkiler sonucu T1 ve T2A<br />
imajlarda düşük sinyal intensitesi gösterebilirler. Seçilmiş vakalarda STIR imajlarda<br />
besleyici damarlar identifiye edilebilir. Kortikal kemiğin sekonder tutulumu söz konusu<br />
olabilir (1).<br />
Nörofibromatozis<br />
Nörofibromatozis; nöroektoderm, mezoderm ve endodermi tutan herediter,<br />
otozomal dominant, hamartomatöz bir hastalıktır. Kapsülsüz sinir kılıfı lezyonu olarak<br />
izlenirler ve üç formda görülür: 1) Soliter lokalize nodüller, 2) Deri ve subkutan<br />
dokularda diffüz kalınlaşma, 3) Multinodüler gelişim gösteren pleksiform tümör (1).<br />
Büyük boyutlara ulaşmadıkça direkt grafide saptanmaları zordur. Kalsifiye<br />
olabilirler. Çevre yapıları etkileyip, komşu kemikte osseöz erozyonlara yol açabilirler<br />
(2).<br />
Bilgisayarlı tomografide periferal nörofibromlar uzun aksı sinir trasesi boyunca<br />
yerleşmiş, iyi sınırlı oval ya da yuvarlak yumuşak doku dansiteleri şeklinde izlenirler.<br />
Genellikle komşu kastan daha düşük dansiteye sahiptirler (4).<br />
Nörofibromatoziste MRG yalnızca hastalığın yumuşak dokudaki miktarını<br />
değerlendirmekle kalmaz aynı zamanda spinal kanalı, komşu kemik korteks ve kemik<br />
iliği tutulumunu ortaya koyabilir. Nörofibromatozis; T1A sekanslarda düşük-orta<br />
düzeyde sinyal intensitesi ve T2A sekanslarda uniform parlak sinyal intensitesi<br />
gösterir. Gadolinium kontrastlı T1A görüntülerde lezyonlarda parlaklaşma saptanır.<br />
Pleksiform nörofibromlar nonpleksiform tiplerinden lobüle bir formda nöral fasiküller<br />
5
oyunca longitüdinal ilerlemesiyle ayırt edilirler. Nörofibromlarda malign<br />
schwannoma’ya dönüşüm görülebilir (1).<br />
Hematom<br />
Hematomlar cilt altı doku ve kaslarda görülebilir. Direkt grafide lezyon<br />
lokalizasyonunda yumuşak doku dansitesinde artış izlenebilir. Kalsifikasyon nadiren<br />
görülür ve genellikle periferinde lokalizedir. Bilgisayarlı tomtgrafide ise kas içi<br />
yerleşimli hematomun ilerleyişi saptanabilir.<br />
Hematomda MRG görünümü lezyonun evresine bağlıdır. Hiperakut hematom<br />
oksihemoglobin ile serum içerir ve T1A imajlarda ara sinyal intensitesinde, T2A<br />
imajlarda yüksek sinyal intensitesinde görülürler. Saatler içerisinde ya da günler<br />
sonra kan ürünlerinin deoksihemoglobine yıkımıyla hem T1 hem de T2A sekanslarda<br />
ara sinyal intensitesi izlenir. Bir hafta ile üç ay arası dönemde hematomda (subakut<br />
hematom dönemi) T1A sekanslarda yüksek sinyal görülür. T2A sekanslarda<br />
methemoglobin intrasellüler olduğu zaman düşük sinyal, methemoglobin zamanla<br />
ekstrasellüler hale geçince yüksek sinyal saptanır. Kronik hematomun (3 aydan<br />
sonra) periferinde hemosiderin birikimine bağlı sinyal yokluğu, santralinde ise tüm<br />
sekanslarda yüksek sinyal görülür (4).<br />
İnfeksiyon<br />
Bilgisayarlı tomografide absenin görünümü spesifik olup, santralinde düşük<br />
atenüasyon ve çevresinde kontrast sonrası tutulum gözlenen daha dens bir duvar<br />
bulunan lezyondur. Nadiren yumuşak doku infeksiyonlarında gaz saptanabilir.<br />
Manyetik rezonans görüntülemede yumuşak dokularda sellülit, abse<br />
formasyonu ve osteomyelitte kontrast madde kullanımı ile tanı konulabilir. Sellülit<br />
belirsiz sınırlı bir alan olarak izlenir. Abse ise düzgün sınırlı bir kitledir. T1A imajlarda<br />
düşük, T2A imajlarda yüksek sinyal gösterirler. Yumuşak doku infeksiyonunun<br />
infiltratif ve homojen paterni birçok yumuşak doku kitlesinde izlenen iyi sınırlı ve<br />
heterojen görünümden ayırt edilebilir. Osteomiyelit anormal kemik iliği ve<br />
çevresindeki yumuşak doku kitlesi ile diğer infeksiyöz proçeslerden ayırt edilebilir.<br />
Manyetik rezonans görüntüleme aynı zamanda diabetik ayak infeksiyonunun<br />
saptanmasında faydalıdır. Kortikal defekt, deri ülserasyonu ve sinüs traktı gibi<br />
bulguların varlığı infeksiyon tanısını kolaylaştırır (4).<br />
6
Kistler<br />
Gangliyon kistleri eklemlerin çevresinde yerleşen yumuşak doku kitleleri olarak<br />
izlenirler. Kistik lezyonlar düzgün sınırlı olup, çevresinde ödem izlenmez. Kistlerin sıvı<br />
içeriği T1A imajlarda kasa göre homojen izointens ya da hafif hiperintens, T2A<br />
imajlarda kasa göre belirgin hiperintenstir. Kist duvarında parlaklaşma ya hafiftir ya<br />
da izlenmez (6).<br />
MALİGN YUMUŞAK DOKU TÜMÖRLERİ<br />
Malign yumuşak doku lezyonları homojen olmayan, düzensiz sınırlı ve çevre<br />
kas dokusunda ödem yaratmaya meyillidirler (1).<br />
Liposarkom<br />
Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilirler. Erişkin yağ hücresinden çok<br />
primitif mezenkimal hücrelerden gelişirler. Sıklıkla ekstremitelerde bulunurlar ve<br />
miksoid tip genellikle kalça ve popliteal bölgede görülen formudur. Pik insidans 50-<br />
70. yaşlar arasındadır. Bu neoplazmlar derin dokularda yerleşirler ve iyi sınırlı<br />
görünmelerine rağmen genellikle multilobüler olup doku planları arasına uzanan<br />
projeksiyonları vardır. Hemoraji, nekroz alanları ve kistik yumuşama bulunabilir. Dört<br />
histopatolojik tip tanımlanmış olup bunlar: 1) İyi differansiye 2) Yuvarlak hücreli 3)<br />
Miksoid 4) Pleomorfik şeklindedir. Miksoid liposarkomlar en sık görülen tiptir. Agresif<br />
davranış ve uzak metastaz eğilimi en çok yuvarlak hücreli ve pleomorfik tipte izlenir<br />
(1).<br />
Direkt grafide nonhomojen, kötü sınırlı, kalsifiye olabilen kitle olarak izlenirler.<br />
Fakat iyi differansiye liposarkomlar genellikle muntazam sınırlıdırlar ve içerilerinde<br />
belirgin yağ içeriği saptanabilir (2).<br />
Bilgisayarlı tomografide nonhomojen, belirsiz sınırlı, su dansitesinde yapılar ve<br />
yağ içeren kitle olarak saptanır. Su dansitesine yakın olan bölgelerde IV kontrast<br />
madde injeksiyonu sonrası parlaklaşma izlenir ve bu bölgeler hipervasküler alanlara<br />
karşılık gelir (2).<br />
Liposarkomlar lipomlara göre daha heterojen olma eğilimindedirler. T1A<br />
sekanslarda fazla miktarda sellüler komponent içeren lezyonlar yağlı elemanlara<br />
7
göre daha düşük sinyal intensitesi gösterirler. Lipomatö matrikste fokal malign<br />
değişim alanları T1A sekanslarda düşük-ara sinyal intensitesi, T2A sekanslarda ise<br />
yüksek sinyal gösterirler. İyi differansiye liposarkomlar T2A sekanslarda hiperintens,<br />
kalın septalı yağ kompozisyonu gösterirler. Miksoid tümörler hafif hetorejen ve daha<br />
agresif olan yuvarlak hücreli ile pleomofik subtipleri ise daha heterojendir.<br />
Heterojenite yüksek gradeli liposarkomlar ile birliktelik gösterir. İyi differansiye<br />
subtipleri yağ içerdiği halde diğer histopatolojik tipler yağ sinyal intensitesi<br />
göstermeyebilir. Miksoid liposarkomlar MRG’de daha kistik bir görünüm verirler.<br />
Gadolinyum parlaması T2A imajlarda her zaman görülmeyen santral miksoid<br />
dejenerasyonu ortaya koyabilir (1).<br />
Malign Fibröz Histiyositom<br />
Malign Fibröz Histiyositom (MFH) 50-70 yaş arası hastalarda en sık görülen<br />
yumuşak doku sarkomudur. Genellikle büyük, multinodüler, hipervasküler olan bu<br />
tümörde hemoraji ve nekroz alanları izlenir (1).<br />
Direkt grafide iyi sınırlı, kalsifiye olabilen, homojen yumuşak doku kitlesi olarak<br />
izlenir ve nadiren kemiği erode eder (2).<br />
Bilgisayarlı tomografide bazı alanlarında parlaklaşma izlenebilen, kistik,<br />
hemorajik ve nekrotik alanlarında ise parlaklaşma saptanmayan kitle olarak<br />
tanımlanır (2).<br />
Malign Fibröz Histiyositom MRG’de nonspesifiktir. T1A imajlarda düşük-ara<br />
sinyal intensitesi ve T2A imajlarda yüksek sinyal intensitesi ile olan sinyal<br />
inhomojenitesi hemoraji, nekroz ve kalsifikasyon dağılımını yansıtır. Düşük sinyal<br />
intensiteli damarlar tümörün hipervasküler bölgelerine karşılık gelirler. Bu lezyon,<br />
sinyali homojen olduğunda ve agresif görünüm sergilemediği zaman yanlışlıkla<br />
travmatik hemorajik koleksiyon olarak değerlendirilebilir. Bu durumda IV gadolinyum<br />
parlamasının saptanması yararlıdır (1).<br />
Fibrosarkom<br />
Nadir bir malign tümör tipidir. Kas, tendon ve fasyadaki fibröz bağ dokusundan<br />
gelişen kitle olarak tanımlanır. Ekstremitelerin eksternal yumuşak dokusunda,<br />
özellikle kalçada sık yerleşir. Nadiren travma ya da radyoterapi sonrası nedbe<br />
8
dokusundan gelişebilir. Erkeklerde daha sık görülür. Hem erişkin hem de çocuklarda<br />
saptanır. Makroskopik olarak sert, kötü sınırlı, boyutları değişkendir. Fibromatozis ile<br />
ayrımı güç olabilir. Hipervasküler bir tümördür (7).<br />
Direkt grafide nonspesifik yumuşak doku dansite artımı şeklinde görülebilirler.<br />
Sık olmamakla birlikte komşu kemikte infitrasyon, destrüksiyon ve kalsifikasyon<br />
saptanabilir (7).<br />
Bilgisayarlı tomografide histolojik tip tayini yapmak için yeterli güvenilirlikte<br />
kriter mevcut değildir ve görünüm nonspesifiktir (7).<br />
Fibrosarkomun MRG karakteristikleri T1A imajlarda düşük sinyal intensitesi,<br />
T2A imajlarda hiperintensite ve IV gadolinyum ile parlayan alanlar olup görünüm<br />
nonspesifiktir (1).<br />
Sinoviyal Sarkom<br />
Yapılan çalışmalar bu tümörün sinoviyal hücrelerden köken aldığını<br />
desteklememekte olup bunun yerine kaynağının multipotansiyel mezenkimal hücreler<br />
olduğu tanımlanmaktadır. Sinoviyal sarkomlar sıklıkla 15-35 yaş arası hastaların<br />
eklem bölgelerinde saptanırlar. Genellikle ekstraartiküler lokalizasyonlu olup, alt<br />
ekstremitelere yerleşirler. Bu tümörlerin %10’dan azı eklem kavitesinde yerleşir.<br />
Sinoviyal sarkomlar lenf nodlarına metastaz yapabilirler (1).<br />
Direkt grafide periferal kenarları düzgün ve belirsiz sınırlı olabilen yumuşak<br />
doku kitlesine ait dansite artımı vardır. Noktasal kalsifikasyonlar sık olup olguların<br />
1/3’ünde görülür. Tümör komşu kemikte osteoporoz ve destrüksiyona neden olabilir<br />
(2).<br />
Bilgisayarlı tomografide komşu yapıları infiltre edebilen yumuşak doku kitlesi<br />
olarak izlenirler. Hipervasküler bir lezyon olduğu için kontrast madde enjeksiyonu<br />
sonrasında opaklaşma görülür (2).<br />
Manyetik Rezonans görüntüleme ile sinoviyal sarkomların eklem içi ya da<br />
eklem dışı tutulumu saptanabilir ve evreleme yapılabilir. Bu lezyonlar T1A imajlarda<br />
düşük-ara sinyal gösterirler ve T2A imajlarda homojen parlaktırlar. MRG’de<br />
multiloküler, heterojen internal septasyonları olan kitle karakteristik görünüm olabilir.<br />
Kanamaya bağlı büyük lokülasyonlar ve çok sayıda sıvı-sıvı seviyelenmeleri<br />
görülebilir. Santral nekroz alanları yüksek sinyalli izlenebilir. Fokal kalsifikasyonlar<br />
BT’ de daha iyi saptanır (1).<br />
9
Kondrosarkom<br />
Kondrosarkomlar malign, kıkırdak kökenli neoplazmlardır. Genellikle erişkin ve<br />
yaşlılarda görülürler. Pik insidansı 4.,5. ve 6. dekadlardır. Genellikle pelvis ve kotlar<br />
gibi santral iskelet yapılarından gelişirler. Klinik ve biyolojik davranışları histolojik<br />
evrelerine bağlıdır (1).<br />
İskelet dışı yumuşak doku kondrosarkomları direkt grafide kalsifiye yumuşak<br />
doku kitlesi olarak izlenirler ve komşu kemikte tutulum saptanabilir. Bilgisayarlı<br />
tomografide kalsifikasyonlar net olarak saptanabilir (2).<br />
Agresif iskelet dışı kondrosarkomun değerlendirilmesinde MRG faydalıdır. Bu<br />
lezyonlarda MRG parlaklaşmayı, lobülasyonları ve hastalığın yayılımını değerlendirir.<br />
T2A imajlarda yüksek sinyal intensiteli tümörün içinde kalsifikasyonlar düşük sinyalli<br />
foküs olarak izlenirler. Yüksek sinyal intensitesindeki hyalen kıkırdak lobüllerinin<br />
arasında düşük sinyal intensitesinde fibröz septalar görülebilir. Heterojen sinyal<br />
intensitesi daha sellüler ve yüksek gradeli lezyonlarda izlenir. IV gadolinyum<br />
verilmesinden sonra halkasal ya da septal parlaklaşma izlenebilir (1).<br />
Leiomyosarkom<br />
Yumuşak dokuda nadir görülen primer olarak erişkinleri etkileyen neoplazmdır.<br />
Retroperiton, periferal yumuşak dokular ya da büyük kan damarlarından gelişebilirler.<br />
Yumuşak doku kitlelerinin boyutu değişkendir ve hipervaskülarite ile kemik invazyonu<br />
görülebilir (7).<br />
Rabdomyosarkom<br />
Erişkin ya da çocuklarda görülebilir ve 45-50 yaşından sonra nadirdir. Pediatrik<br />
yaş grubunda (juvenil rabdomyosarkom, embriyonel rabdomyosarkom) başlıca baş,<br />
boyun ve ürogenital traktusta izlenir.<br />
Radyografik incelemede yumuşak doku kitleleri nadiren kalsifiye olup, komşu<br />
kemik invazyonu yaparlar. Erişkin rabdomyosarkomunda birçok lezyon<br />
ekstremitelerin daha derin dokularında ve gövdede yerleşir. Kemik erozyonu nadir<br />
olup, el ve ayak tümörlerinde izlenebilir (7).<br />
10
Metastazlar<br />
Bazı primer malign neoplazmlarda, yumuşak dokuda tek ya da multiple<br />
metastatik tutulum görülebilir. Komşu kemik erode olabilir. Bu röntgenografik<br />
görünüme en sık neden olan bronkojenik karsinom metastazıdır (2,7).<br />
ANJİYOGENEZİS<br />
Anjiyogenezis daha önceden varolan mikrodamarlardan yeni damar oluşumu<br />
olarak tanımlanır. İnsan vücudunda embriyogenez, uterin maturasyon, plasenta<br />
gelişimi, yara iyileşmesi gibi normal fizyolojik süreçlerde anjiyogenezis hızı artmıştır.<br />
İstenilen fonksiyon sağlandığında anjiyogenezis sonlanır. Çeşitli hastalıklarda, tümör<br />
gelişimi ve metastazda düzensiz anjiyogenik aktivite rol oynar.<br />
Solid tümörlerin büyümesi anjiyogenezise bağımlıdır. Başlangıçta tümör besin<br />
ve oksijen kaynağını konağın vasküler yapısından diffüzyon ile alır. Tümör gelişiminin<br />
bazı evrelerinde tümör hücreleri yeni damar oluşumunu indükleme yeteneği<br />
kazanırlar. Anjiyogenezis farklı mekanizmalar ile başlatılır. Hipoksi, düşük pH, artmış<br />
laktat seviyesi ve tümör tarafından anjiyogenik faktör oluşumu bu<br />
mekanizmalardandır. Ayrıca p53 baskılayıcı genin inaktivasyonu da anjiyogenezisi<br />
başlatabilir.<br />
Tümör hücreleri anjiyogenik oldukları zaman neovaskülarizasyon başlar ve<br />
tümör hızla büyür. Anjiyogenik süreçte ilk önce konak kapilleri anjiyogenik uyarı ile<br />
dilate olup, hiperpermeabl hale gelirler. Fibrin eksuda kapillerden perivasküler alana<br />
sızıp, burayı hücre büyümesi için elverişli hale getirir. Proteaz ve kollejenazlar aktive<br />
olup, perikapiller bazal membranı yıkarlar. Anjiyogenik uyarıya cevap olarak<br />
endotelial hücreler çoğalır ve yıkılmış bazal membrana migrasyon gösterirler. Yeni<br />
oluşan endotelial hücreler fonksiyonel neovasküler yapıyı oluşturmak üzere<br />
düzenlenirler.<br />
Anjiyogenezis tümör gelişiminde olduğu kadar tümör metastazında da önemli<br />
rol oynar. Anjiyogenezis faktörleri hem tümör hem de konağın hücreleri (endotelial<br />
hücreler, fibroblastlar, makrofajlar, mast hücreleri) tarafından oluşturulabilir. Hem<br />
anjiyogenik hem de antianjiyogenik olabilirler. En önemli anjiyogenik faktörler<br />
vasküler permeabilite faktörü ve ‘basic fibroblast growth faktör’dür.<br />
11
Anjiyogenezisin preklinik araştırmalarında dinamik kontrastlı MRG plazma<br />
volümü ve mikrovasküler geçirgenliği tahmin etmede kullanılabilir (8). Vandijke ve<br />
ark. (9) fareye implante edilmiş R3230 meme karsinomunda plazma volümü ve<br />
mikrovasküler geçirgenliği saptamada kan havuzu prototip ajanı olan albümin<br />
Gadolinyum Dietilentriamin Pentaasetik Asit (Gd-DTPA) kullanmışlardır. Bulgular<br />
mikrodamar yoğunluk ölçümleri ile karşılaştırılmış ve oldukça korele oldukları<br />
saptanmıştır. Artmış mikrodamar yoğunluğunun artmış kapiller permeabilite ve<br />
plazma volümü ile birlikte olduğu görülmüştür. Fakat günümüzde klinik olarak<br />
kullanılabilen kan havuzu kontrast ajan bulunmamaktadır ve albümin-Gd-DTPA<br />
toksisitesi nedeniyle klinikte kullanılmaz.<br />
Klinikte renkli Doppler US tümör neovaskülarizasyonunu saptamak için<br />
kullanılır. Dinamik kontrastlı MRG yeni ve hızlı görüntüleme tekniklerini kullanarak<br />
tümör kontrastlanmasından kinetik bilgi sağlayabilir. Son çalışmalar parlaklaşma<br />
oranı ile tümör mikrodamar yoğunluğu arasında bir korelasyon olduğunu göstermiştir<br />
(8).<br />
YUMUŞAK DOKU TÜMÖRLERİNDE GÖRÜNTÜLEMENİN AMACI<br />
Kas-iskelet sistemi tümörlerini evrelemede 3 ana bileşen vardır: (i) tümörün<br />
histolojik evresi, (ii) tümörün lokal yayılımı, (iii) metastazın varlığı ya da yokluğudur.<br />
Görüntüleme yöntemleri ile bu kriterler ile ilgili bilgi sağlamak amacı ile tümörün<br />
varlığı, lokalizasyonu ve yaygınlığı, nörovasküler invazyon olup-olmadığı, kortikal<br />
infiltrasyon varlığı, bölgesel lenf nodu metastazı varlığı araştırılmaktadır ve biyopsiye<br />
(lokalizasyon ve canlı dokudan örnekleme yapılabilmesi için) kılavuzluk yapmaktadır.<br />
Yumuşak doku kitlelerini görüntüleme kriterleri genel olarak;<br />
-Büyüklük (büyüme hızı)<br />
-Lokalizasyon<br />
-Kompartman yayılımı<br />
-Tümör sınırları<br />
-Sinyal intensitesi<br />
-Parlama karakteristikleri<br />
-Nörovasküler invazyon<br />
-Kemik infiltrasyonu, destrüksiyonu<br />
-Komşu yumuşak doku sinyal intensitesi şeklinde sıralanabilir.<br />
12
Kompartman tümör büyümesine doğal bariyer oluşturan anatomik yapı ya da<br />
alandır. Ana nöro-vasküler yapıları içeren interfasiyal planlar kompartman olmayıp,<br />
proksimal ya da distal bariyer içermezler. Tümörün ekstra-kompartmantal yayılımı<br />
agresif davranışına işaret eder ve bu gibi olgularda prognoz kötüdür. Bazı benign<br />
tümörler de (lipoma, kavernöz hemanjiom gibi) birden fazla kompartmana yayılım<br />
görülebilir (4).<br />
YUMUŞAK DOKULARI GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ<br />
Konvansiyonel Radyografi<br />
Direkt grafide yumuşak dokular gösterilebilir. Filmlerin çoğunluğu kemik<br />
yapıları göstermek için alınır ve yumuşak dokuları yeterince iyi gösterebilmek için<br />
parlak ışıklandırma gerekir. Yumuşak doku spesifik filmler için düşük kilovolt ve<br />
düşük filtrasyon gereklidir. Yoğun kasa göre yeterince farklı bir absorbsiyon katsayısı<br />
vardır ve bu da normal yağlı planların görülmesine olanak sağlar.<br />
Radyografide, lezyon malign ise yumuşak doku şişliği ile birlikte dansitede<br />
diffüz artış, yağlı planlarda distorsiyon ve kemik destrüksiyonu, benign ise yağlı<br />
planların yer değiştirmesi, kemikte erozyon ve skalloping (kronik basıya ikincil) ve<br />
skleroz izlenebilir. Ayrıca direkt grafi kalsifikasyon varlığını göstermek için<br />
kullanılmaktadır.<br />
Hem benign hem de malign tümörlerde çeşitli tipte kalsifikasyonlar gelişebilir.<br />
Nörofibromatoziste multiple süperfisyel deri nodülleri mevcuttur. Direkt radyografide<br />
hemanjiomlardaki flebolitler görüntülenebilir. Lipomda santral kalsifiye nekroz<br />
izlenebilirse de kalsifikasyon liposarkomda daha sık görülür. Yumuşak doku<br />
osteojenik sarkomunda ya da sinoviyal sarkomda büyük düzensiz, kalsifiye alanlar<br />
bulunabilir. Primer yumuşak doku kondosarkomları nadir olup beraberindeki<br />
kalsifikasyonlar amorf veya noktasal olabilir. Diğer sarkomlarda da benzer<br />
kalsifikasyonlar tanımlanmıştır (2,4).<br />
Ultrasonografi<br />
Ultrasonografi düşük maliyeti, kolay kullanımı ve tekrarlanabilirliği, iyonizan<br />
radyasyon içermemesi ve yüksek rezolüsyona (7.5-10 MHz) sahip transduserleri<br />
13
nedeni ile yumuşak doku kitlelerini araştırmada ideal bir görüntüleme yöntemidir.<br />
Yumuşak doku anomalisi, boyutu ve çevre yapılar ile ilişkisi değerlendirilebilir.<br />
Ultrasonogafinin yumuşak doku kitlelerinin gerçek natürünü ortaya koymada<br />
özgüllüğü sınırlıdır. Diğer bir dezavantajı ise tanısal etkinliğinin kullanıcıya bağımlı<br />
olmasıdır. Ancak, US birçok olguda klinik bilgi ile birleştirildiğinde gangliyon kisti,<br />
lipom, Morton nöroma ve vasküler malformasyonlar gibi olgularda tanıyı doğrulukla<br />
öngörebilmektedir (10).<br />
Ultrasonografi ile yumuşak doku lezyonlarında solid-kistik ayrımı yapılabilir<br />
ancak, genellikle lezyonun histolojik doğası hakkında çok az bilgi sağlanır. Bunun<br />
bazı istisnaları vardır. Yağ dokusu belirgin ekojenik görünür ve US ile lipom tanısı<br />
genellikle yanlışsız bir şekilde konulabilir. Vasküler tümörlerin tanısında ve kısmen de<br />
karakterize edilmesinde Doppler US ile yararlı bilgiler verebilmektedir (11). Ayrıca<br />
US’ de sinir kılıfı tümörlerinde olduğu gibi kitle ile normal sinir arasındaki ayrım<br />
noktası saptanarak lezyonun uzanımı hakkında fikir edinilebilir. Ekojenik izlenen iyi<br />
differansiye liposarkomlar hariç malign yumuşak doku tümörlerinin birçoğu düşük<br />
ekojeniteye sahiptir (12).<br />
Doppler Ultrasonografi<br />
Sabit frekanslı bir ses kaynağı yaklaştıkça daha tiz (artmış frekans),<br />
uzaklaştıkça daha pes (azalmış frekans) olarak işitilir. Aynı olay kaynak sabit,<br />
dedektör hareketli olduğunda da gözlenir. Ses frekansındaki harekete bağlı bu<br />
değişime Doppler kayması adı verilir. Bu fizik kuralı uygulamaya geçirilerek, kan<br />
akımının kalifikasyon ve kantifikasyonunda temel yöntem konumundaki Doppler US<br />
yöntemi geliştirilmiştir.<br />
Ses dalgalarının longitidunal hareket eden sıkışma ve gevşeme<br />
periyotlarından oluştuğunu, ardarda gelen sıkışma periyotlarının arasındaki<br />
mesafeye dalga boyu (λ), bu hareketin zaman içindeki tekrarlama hızına frekans (f)<br />
denildiğini ve sesin biyolojik dokulardaki hızının ise ortalama 1540 m/sn kabul<br />
edildiğini biliyoruz. Doppler bilgisi hem sürekli salınan ses demeti ile hem de puls<br />
şeklinde üretilen ses ile elde edilebilir. Görüntü elde etmek için ise sesin puls<br />
şeklinde gönderilmesi zorunludur. Uyarılan transduser elementlerinin ürettikleri ses<br />
maksimum ve minimum değerlere sahip bir dalga boyu spektrumu şeklindedir.<br />
14
Doppler US ile kan akımı incelenirken eko kaynağı eritrositlerin yüzeyidir.<br />
Sesin karşılaştığı yüzey sesin dalga boyundan büyükse yansıma, yaklaşık eşitse<br />
kırılma, küçükse saçılma olayı ortaya çıkar. Gönderilen US dalga boyu eritrosit<br />
yüzeyinden çok büyük olduğu için temel olay saçılmadır. Bu tip saçılma ‘Rayleigh’<br />
saçılma olarak adlandırılır ve miktarı sesin frekansının 4. kuvveti ile doğru orantılıdır.<br />
Akan eritrositlerden saçılan ses üst üste binerek transdusere ulaşır. Bu nedenle<br />
Doppler US’de penetrasyon faktörü kollanarak olabildiğince yüksek frekans<br />
seçilmelidir.<br />
Doppler US ile kan akımı değerlendirilirken temel prensip damara belirli bir<br />
açıyla gönderilen ultrason demetinin frekansının akımın yönüne ve hızına göre<br />
değişmesini saptamaktır. Gönderilen ses demetinin frekansındaki değişim Doppler<br />
eşitliği ile gösterilir: FD= 2F0 V Cos θ/ c<br />
Doppler eşitliğine göre Doppler kayması, transduserin frekansı, kan akımının<br />
hızı ve ses demetinin damar duvarı ile yaptığı açının kosinüsü ile (açı daraldıkça<br />
artar) doğru orantılıdır.<br />
Doppler eşitliğinde bilinmeyen tek değişken kan akımının hızıdır (V). Diğer<br />
faktörler önceden belli olduğundan Doppler frekansı şifti kan akım hızı ile doğru<br />
orantılıdır. Hızı belirlemede önemli bir etken kan damarı ile ses demeti arasındaki<br />
açıdır (θ açısı). 90 ° lik bir açının kosinüsü sıfırdır. Bu nedenle US demetinin akıma dik<br />
olduğu durumlarda Doppler kayması sıfırdır, yani akım saptanamaz. Açının 30 ° den<br />
dar olması sesin büyük bölümünün damar duvarından yansımasına 60°’den geniş<br />
olması ise hız ölçümlerindeki hataların belirginleşmesine neden olur. Bu nedenle<br />
akım hızı ölçülürken Doppler açısı 30°-60° arasında olmalıdır.<br />
Frekanstaki kayma pratikte genellikle 0.2-15 kHZ arasındadır. Bu değer<br />
kulağın işitebileceği sınırlar içerisindedir. Gelen ekolardan demodülasyon yapılarak<br />
alınan bu frekans değişikliğinin zamana göre değişimleri ya ses olarak dinlenir, ya da<br />
bir grafik şeklinde yazdırılır. Renkli Doppler yönteminde ise akım bilgisi renklerle<br />
görüntülenir.<br />
Akan kanda şekilli elemanların hızları farklı olduğu gibi akım yönleri de her<br />
zaman damar duvarına paralel değildir. Bunun nedenleri: a) sürtünme nedeniyle<br />
duvara yakın akımın daha yavaş olması, b) lümen düzensizliklerinin akım hızını<br />
bölgesel olarak değiştirmesi, c) türbülan akımın Doppler açılarını devamlı<br />
değiştirmesi, d) akımın devamlı değil pulsatil karekterde olmasıdır.<br />
15
Doppler US’de kullandığımız parametreler iki tanedir:<br />
1. Kan akımının hızını belirleyen frekans kaymasının miktarı,<br />
2. Transdusere göre akımın yönünü belirleyen Doppler kaymasının faz<br />
değişikliği.<br />
Doppler US klinikte; sürekli dalga Doppler, dupleks Doppler ve renkli Doppler<br />
olmak üzere 3 şekilde uygulanır (13).<br />
Sürekli Dalga (Continuous wave-CW) Doppler: Biri yollayıcı biri alıcı olmak<br />
üzere iki piezoelektrik element içerir. CW özellikle kardiyolojide yaralıdır ve yüksek<br />
hızdaki akımlar için kullanılır (14).<br />
Dupleks Doppler: Bu yöntemde Doppler bilgileri puls şeklinde gönderilen ses<br />
demeti ile elde edilir. Yöntem B-mode görüntüleme ile integredir. Dupleks Doppler Mmode<br />
US’nin anoloğudur ve inceleme bir zamansal çözümleme yöntemidir. Doppler<br />
analizi yapılacak bölgenin lokalizasyonu , boyutu (range gate) ve gönderilen ses<br />
demetinin açısı B-Mode görüntü üzerinde işaretlenir. Seçilen range-gate’den dönen<br />
ekolardan çıkarılan frekans farkı monitorda B-mode görüntünün yanında<br />
hız/zaman(cm/sn) veya frekans(kHZ)/zaman grafiği şeklinde real-time olarak<br />
izlenebilir (13).<br />
Renkli Doppler: Akıma ait Doppler bilgisi dokuya gönderilen bir puls çizgisi<br />
boyunca birçok range-gate alınarak elde edilirse multigate Doppler yapılmış olur. Bu<br />
şekilde birçok örnekleme ile elde edilen akım bilgisi akımın transdusere göre yönü ve<br />
hızına göre renklendirilip, B-mode’daki damar görüntüsünün içerisine yerleştirilirse<br />
renkli Doppler görüntüleme elde edilir. Renkli Doppler görüntüleri akım hakkında<br />
kalitatif bilgiler verir. Bu nedenle pratikte grafik şeklindeki Doppler spektrumu ile<br />
birlikte kullanılır. Dupleks Dopplerden tek farkı damardaki akımın renkli olarak<br />
gösterilmesi olduğundan bu yönteme renkli dupleks adı verilir. Renkli Doppler<br />
görüntüleri aslında bir spektral görüntülemedir, ancak spektral değerler grafikle değil<br />
renkle gösterilir. Transdusere göre akımın yönü mavi veya kırmızıdır (13). Sesin yol<br />
açtığı artefaktlar, alınan bilginin açıya bağımlı olması, alising, imajda tüm Doppler<br />
spektrumunun gösterilmesindeki yetersizlik renkli Doppler’in sınırlamalarındandır<br />
(15).<br />
Power Doppler renkli Dopplere alternatif olarak ortalama frekans kayması<br />
yerine Doppler sinyalinin integre gücünü gösteren renkli bir harita kullanılmasıyla<br />
elde edilir. Frekans kayması verileri kullanılmadığından alising olmaz. İmaj akım yönü<br />
ya da hızına ait bilgi vermez ve power mode Doppler, renkli Dopplere göre daha az<br />
16
açı bağımlıdır. İmajda sesin herhangi bir renkte görüldüğü renkli Dopplerin tersine<br />
power mode Doppler sesin imajı çok etkilemeden arka planda homojen bir şekilde<br />
kalmasını sağlar (15).<br />
Bilgisayarlı Tomografi<br />
Bilgisayarlı tomografi yumuşak doku kitlelerinin yerini, büyüklüğünü ve<br />
yayılımını saptar ve bazı lezyonlarda yağ ya da kalsifiye dansite varlığını gösterir.<br />
Bilgisayarlı tomografide tanımlanabilen yağ dansitesi içerebilen liposarkom hariç<br />
yumuşak doku sarkomlarının histolojik tipi güvenilir olarak saptanamaz. Birçok<br />
yumuşak doku sarkomu BT’de lobüle konturlu ya da iyi sınırlı olarak izlenir. Hemoraji<br />
ya da nekroz alanları lezyonun BT görünümünde heterojen attenüasyon şeklinde<br />
bulgu verebilir. Kontrast tutulumu tümörden tümöre değişkenlik göstermektedir.<br />
Lenfomanın yumuşak doku tutulumu da BT ile saptanabilir. Kas infiltrasyonu olan<br />
olgularda kas sınırında şişlik ve distorsiyon saptanabilir ancak tümörün kendisi kas<br />
dansitesi içerisinde ayırt edilmeyebilir. Yumuşak doku metastatik birikimleri nadirdir<br />
(4).<br />
Magnetik Rezonans Görüntüleme<br />
Manyetik rezonans görüntüleme iyonizan olmayan radyofrekans (RF)<br />
radyasyonu kullanan bir görüntüleme yöntemidir. Yumuşak doku kontrast çözümleme<br />
gücü en yüksek olan radyolojik tanı yöntemidir.<br />
Hidrojen atomu insan vücudunda bol miktarda bulunan, en güçlü dipol<br />
hareketine sahip elementtir ve MRG de sinyal kaynağı olarak kullanılır. Normalde<br />
rastlantısal dizilen hidrojen çekirdeklerinin dipolleri, doku kuvvetli bir manyetik alan<br />
içine konulduğunda manyetik alan vektörüne parelel ve antiparelel konuma geçerler.<br />
Düşük enerji konumundaki parelel dipollerin sayısı yüksek enerji konumundaki<br />
antiparelel dipollerin sayısından (çok az fark olmakla birlikte) fazladır. Sinyaller bu<br />
çok az sayıdaki parelel dipollerden elde edilir. Larmor kuralına göre hidrojen<br />
çekirdekleri ancak kendi frekanslarındaki bir RF ile uyarılabilir.<br />
Manyetik rezonans görüntülemede en sık Fourier transform yöntemi ile<br />
görüntü alınır. Bu yöntemde kesit almak istediğimiz düzleme dik yönde gradient<br />
uygulanarak vücuttaki manyetik alan değiştirilir. Kesit almak istediğimiz düzlemdeki<br />
17
Bο değerinde Larmor frekansına sahip bir RF pulsu gönderdiğimizde sadece o<br />
düzlemdeki protonlar rezonansa girecektir. Bu işleme selektif eksitasyon denir.<br />
Selektif eksitasyonla alınan kesitte faz ve frekans kodlama işlemi ile sinyaller lokalize<br />
edilerek bilgisayar aracılığı ile görüntü elde edilir.<br />
Manyetik rezonans görüntülemede Spin Eko (SE), Inversion Recovery (IR) ve<br />
Gradient Eko (GRE) denilen, sinyal gönderme ve alma şekillerinin farklı olduğu<br />
başlıca üç temel puls sekansı vardır (13).<br />
Spin Eko Puls Sekansı: Manyetik rezonans görüntülemede en çok kullanılan<br />
puls sekansıdır. Önce longitudinal manyetizasyonu ölçümün yapılabildiği transvers<br />
plana yatıran 90 °’ lik bir RF pulsu uygulanır. Bundan kısa bir süre sonra transvers<br />
plana yatırılmış ve defaze olmaya başlamış spinleri refaze etmek için 180°’lik ikinci<br />
bir puls gönderilir. İki puls arasındaki süre kadar sonra spinler refaze olarak bir sinyal<br />
oluşturur. Görüntü bu ekoların ölçülmesiyle üretilir. Bir görüntünün oluşturulmasında<br />
90° ve 180° pulslardan oluşan ardışık pulslar birçok defa tekrarlanır.<br />
Spin eko puls sekansında tekrarlama zamanı (time to repetition-TR) 90° lik<br />
pulslar arasındaki ve eko zamanı (time to echo-TE) ise 90°lik pulsun ortası ile eko<br />
sinyalinin maksimum noktası arasındaki süredir. T1A görüntülerde kısa TR (70-80 msn ) kullanılır. T1 anatomik detayı iyi gösterirken, T2 hastalıkları<br />
saptamada en duyarlı puls sekansıdır. Dengeli veya proton dansite ağırlıklı<br />
görüntülerde ise uzun TR (>2000msn ) ve kısa TE (>30 msn ) kullanılır (13).<br />
Inversion Recovery Puls Sekansı: Inversion Recovery görüntülemede<br />
manyetizasyon başlangıçta 180°lik puls ile tersine çevrilir. ‘Time to Invertion’ denilen<br />
bir süre sonra 90°lik bir puls bu sürede kazanılan longitudinal manyetizasyonu<br />
transvers düzleme yatırır. Daha sonra SE görüntülemede olduğu gibi TE/2 süresinde<br />
180°lik puls uygulanır ve sinyal ölçülür. Sekansın TR değeri ilk uygulanan 180°lik<br />
pulslar arasındaki süredir. Inversion recovery görüntülemenin bir varyantı kısa T1’li IR<br />
görüntüleridir. Short Tau Inversion Recovery görüntülemede hareket artefaktının ana<br />
kaynağı olan yağdan gelen sinyalin yok edilmesi amaçlanır. Görüntüler daha çok T2A<br />
görüntüleri andırır (13).<br />
Gradient Eko Sekansları: Gradient Eko sekansları hızlı görüntü elde etmek<br />
amacıyla geliştirilmişlerdir. Gradient Eko puls sekanslarının temel fikri, SE<br />
sekanslarındaki 180° pulsunun yerine gradient çeviricilerinin konmasıdır. Böylece<br />
18
transvers manyetizasyonda eko oluşturulurken longitudinal manyetizasyona<br />
dokunulmaz. Gradient eko görüntülemede ilk puls longitudinal manyetizasyonu<br />
90°den daha küçük açılarda eğecek şekilde uygulanır. Bu açıya flip angle adı verilir.<br />
Parsiyel vuruş açıları (90°den küçük) kullanıldığında puls sekansları sinyal<br />
ölçümünden hemen sonra tekrarlanabilir. Bu nedenle TR değerleri on milisaniyeler,<br />
total görüntüleme ise saniyelerle ölçülebilecek kısalığa inebilir. GRE puls sekansının<br />
birçok varyantı geliştirilmiştir; Gradient Recalled Acquisition in the Steady-State<br />
(GRASS), Fast Low-Angle Shot (FLASH), Fast Imaging with Steady-State<br />
Precession (FISP), ve Fourier-acquired Steady-State Technique gibi.<br />
Gradient Eko görüntülemede arter ve venlerde akan kan hiperintens,<br />
hemosiderin gibi güçlü paramanyetik etkiye sahip maddeler belirgin hipointens<br />
görülürler (13).<br />
Dinamik Kontrastlı MRG<br />
Gadolinium içeren kontrast madde intravasküler alanda hızlıca dağıldıktan<br />
sonra ekstrasellüler alana geçer ve böbreklerden tümüyle atılır. Kas-iskelet sistemi<br />
uygulamalarında standart doz vücut ağırlığının kg’ı başına 0.5 M konsantrasyonda<br />
0.1 mmol’dür.<br />
Kas-iskelet sistemi kitlelerinde dinamik kontrastlı MRG’de Gd-DTPA’nın erken<br />
intravasküler ve intersitisyel dağılımı izlenebilir. IV bolus injeksiyonundan sonra<br />
lezyonda Gd-DTPA’nın ilk geçişinde ve sonrasında erken kontrastlanmayı saptamak<br />
için ultra-fast T1A snap-shot sekansları alınır. Dinamik görüntüleme tekniği doku<br />
perfüzyonu, vaskülarizasyonu, kapiller permeabilite ve interstisyel aralığın volümü<br />
gibi fizyolojik bilgiler sağlar.<br />
Dinamik kontrastlı incelemede lezyon parlaklaşmasının kantitatif bilgisi bir ya<br />
da daha fazla sirküler ya da serbest seçilen ‘region of interest’ sinyal intensitelerinin<br />
ölçülmesiyle elde edilen zaman-sinyal intensite eğrisi ile grafik olarak gösterilebilir.<br />
Piksel-piksel post-processing teknikleri ile parametrik imajlar elde edilerek<br />
kontrastlanma (substraksiyon imajları) ya da kontrast ajan birikiminin maksimum<br />
oranı gibi (ilk geçiş imajı) fizyolojik bilgi sağlanır.<br />
‘Region of interest’ metodunda tümörün en aktif kısmı ya da tamamı<br />
işaretlenerek zaman-sinyal intensite eğrileri oluşturulur. En basit kalitatif post-<br />
19
processing metodu ilk prekontrast imajın tüm kontrastlı imajlardan çıkartıldığı<br />
subtraksiyon MRG’dir.<br />
İlk geçiş imajlarında en yüksek parlaklaşma oranında pikseller saptanır. Bu<br />
imajların direk görsel bakısı ile tümör, ödem ve normal dokunun kalitatif ayrımına<br />
gidilebilir (16).<br />
YUMUŞAK DOKU LEZYONLARINDA MANYETİK REZONANS<br />
GÖRÜNTÜLEME TEKNİK <strong>VE</strong> UYGULAMALARI<br />
Hastaya magnette supin, dekubit ya da pron poziyon verilebilir. Pron poziyon<br />
patolojinin ekstremitelerin ya da vücudun posterior kesimlerinde olduğundan<br />
şüphelenildiğinde, anatomik distorsiyonu önlemek için verilmektedir. Üst ekstremite<br />
inceleneceği zaman poziyon verilmesi zor olabilir çünkü incelenilen kısmın magnetik<br />
alanın en uniform (homojen) olduğu magnet merkezine mümkün olduğunca yakın<br />
olması gerekir. Yeni magnet sistemlerinin daha büyük inceleme sahası sağlaması<br />
(centre field of view) sayesinde hastanın kolları yanında değerlendirilmesine olanak<br />
sağlamaktadır.<br />
Görüntüleme alanı (field of view-FOV) uzaysal rezolüsyon ile ters orantılıdır ve<br />
incelenen alana göre iyileştirilmelidir. Buna karşın inceleme alanının azaltılması<br />
uzaysal rezolüsyonu iyileştirmesine rağmen beraberinde sinyal-gürültü oranında<br />
azalma ile birliktedir. Bu etkiyi gidermek için yüzey koili kullanılır. En küçük yüzey koili<br />
kullanılması sonucu maksimum sinyal-gürültü oranı ile birlikte en yüksek uzaysal<br />
rezolüsyon elde edilir. Bazı tümörler multipl’dir ya da satellit nodüller içerirler. Bu<br />
durumda ilk olarak tüm ekstremite ya da kompartıman görüntülenmeli, daha sonra<br />
görülen kitle yüzey koili ile görüntülenmelidir. Pelvis, kalça ve omuzdaki lezyonlar<br />
vücut koili ile incelenebilir ama daha yüksek uzaysal rezolüsyon için yüzey koilleri de<br />
kullanılabilir. Yeni koil modelleri çeşitli koillerin eş zamanlı kullanımına izin verebilir.<br />
Bunlarda tek yüzey koili ile sağlanandan daha iyi sinyal-to-noise oranı ve daha büyük<br />
anatomik alan elde edilir. Yağ baskılı ya da baskısız SE, IR ve GRE teknikleri<br />
kullanılır. Olgularda en az iki inceleme planında hem T1 hem de T2A imajlar alınır.<br />
Yağ baskılama/satürasyon teknikleri kas-iskelet sisteminin değerlendirilmesinde<br />
avantaj sağlamaktadır.<br />
Yağ sinyalini baskılamak için iki farklı yol vardır: STIR ve frequency spesific<br />
(spectral) presaturation sekansları. Short tau inversion recovery yağ baskılaması ile<br />
20
T1 ve T2 kontrastı kuvvetlendirir. Yağlı dokudan köken alan yumuşak doku<br />
tümörlerini karakterize etmede yararlı ve lezyonları saptamada duyarlıdır.<br />
Kuvvetlendirilmiş T1 ve T2 kontrastının avantajı uzun T1’e sahip dokuların (organ,<br />
beyin-omurilik sıvısı/eklem sıvısı gibi) parlak görünmesidir. Bu durum uzun T1’e sahip<br />
dokuların düşük sinyal intensitesinde olduğu konvansiyonel SE ve GRE<br />
sekanslarında tam tersidir. Short tau inversion recovery görüntülemede bir takım<br />
dezavantajlar da vardır. T1 ve T2A imajlarla karşılaştırıldığında lezyonun<br />
karakterizasyonun özgüllüğü azalmaktadır.<br />
Yağ baskılaması relaksasyon zamanı değerlerine dayanır ve benzer<br />
relaksasyon zamanı gösteren lezyonlarda baskılanır. Bu genellikle hemoraji ve<br />
gadolinyum injeksiyonu sonrası parlayan lezyonları içerir. Short tau inversion<br />
recovery görüntüleme kontrast injeksiyonu sonrası kullanılmamalıdır. Yağ<br />
relaksasyon değerleri manyetik alanda farklı bölgelerde değişiklik gösterebilir ve<br />
incelenen sahada yağ birikmesi olmayabilir. STIR sekansı, herhangi bir susceptibility<br />
artefaktı (cerrahi sonrası ya da prostetik implant) söz konusuysa spektral<br />
presaturasyon görüntülemeye tercih edilir. Spektral presaturasyon görüntüleme<br />
frekans spesifiktir ve konvansiyonel T1 ve T2A SE ve GRE sekanslara preparatory<br />
pulse olarak uygulanabilir. Spektral presaturasyon görüntüleme STIR’ın<br />
dezavantajlarını içermeksizin bütün yağ baskılama avantajlarını içerir. Büyük<br />
volümdeki dokularda yağ saturasyonu sorun yaratabilir ve diğer sekanslara<br />
eklenmesi gerekebilir. Spektral presaturasyon tekniği hemoraji için daha spesifik ve<br />
gadolinyum injeksiyonu sonrası kullanılabilir. Gadolinyum şelatları ile birlikte spektral<br />
presaturasyon tekniği subkutan yağ ya da kemik iliğindeki lezyonlar için kullanılabilir<br />
(4).<br />
Manyetik rezonans görüntüleme kas-iskelet sisteminin değerlendirilmesinde<br />
en sık kullanılan metoddur. Travma, infeksiyon ve diğer yöntemlerle saptanamamış<br />
yumuşak doku kitlesini araştırmada yararlıdır. Yumuşak doku lezyonlarını saptamada<br />
ve karakterize etmede diğer görüntüleme tekniklerine üstündür fakat<br />
kalsifikasyon/ossifikasyon, komşu kortikal destrüksiyon/periost reaksiyonunun ortaya<br />
konması açısından direkt radyografiler ile kombine edilmelidir. Manyetik rezonans<br />
görüntülemenin yüksek yumuşak doku kontrast rezolüsyonu ve ayırım gücü ile kas,<br />
tendon, kartilaj, disk, menisküs, sinoviyum, sinirler, yağ, sıvı, kortikal kemik ve kemik<br />
iliğini ve bunların patolojik durumlarını gösterebilir. Teknik non-invazif, ağrısızdır ve<br />
21
non-iyonize radyasyon kullanılır ayrıca pediatrik olguların değerlendirilmesinde ve<br />
akut yaralanmalarda hayati öneme sahiptir.<br />
Cerrahi ya da biyopsi sonrası olan hemoraji ve ödem MRG’de değerlendirme<br />
güçlüklerine neden olabilir. Dinamik kontrastlı MRG yumuşak doku kitlelerinin<br />
değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Başlıca endikasyonları biyopsi<br />
yerinin lokalizasyonu, kemoterapiye yanıtın değerlendirilmesi, tedavi sonrası<br />
rekürrensle inflamasyonun veya boyanan psödotumörün birbirinden ayırt edilmesidir.<br />
Ayrıca yumuşak doku tümörlerinin ayırıcı tanı listesini azaltmaya yardımcıdır.<br />
Dinamik inceleme ile doku perfüzyonu, doku vaskülarizasyonu, kapiller permeabilite<br />
ve interstisyel alanın hacmi gibi statik incelemede elde edilemeyen fizyolojik bilgiler<br />
sağlanır ve kantitatif veriler elde edilir. Dinamik inceleme ile boyanabilen vaskülarize<br />
granülasyon dokusu, nekrotik alanlar içindeki neovaskülarite ve reaktif hiperemi, canlı<br />
tümör dokusundan ayırt edilebilir (11).<br />
Dinamik incelemenin temporal rezolüsyonu yüksektir. Kontrast madde bolus<br />
olarak injekte edildikten sonra yaklaşık 3-5 dakika boyunca her 1.5-30 saniyede bir<br />
lezyonun görüntüleri elde edilir ve böylece tümörün boyanma kinetiği incelenir.<br />
Değerlendirilen ölçütler, erken tümör boyanması ile arteryel boyanma arasındaki<br />
süre, boyanma şekli (periferal,diffüz) ve tümör boyanmasının ilerleyişidir ve bu<br />
parametreler zaman-intensite eğrileri ile saptanır. Malign tümörler genellikle erken<br />
boyanmaya başlar ve hızla pik yaparlar, periferden boyanırlar ve kontrast madde<br />
erken yıkanır. Benign lezyonların çoğu ile düşük gradeli kondrosarkomlar ise daha<br />
yavaş boyanır ve daha düşük boyanma eğrisi gösterebilirler (11).<br />
Dinamik kontrastlı MRG’de başlıca üç tip zaman-intensite eğrisi vardır. Tip 1;<br />
erken başlayan ve maksimum sinyal intensitesine hızla ulaşan ve erken yıkanan<br />
boyanmayı gösterir. Bu tip boyanma interstisyel alanı çok küçük, yüksek kapiller<br />
permeabiliteye ve yüksek perfüzyona sahip dokular için tipiktir. Yüksek gradeli<br />
sarkomlarda görülür. Ancak arterio-venöz malformasyon gibi bazı benign lezyonlar<br />
da benzer boyanma örneği gösterebilirler. Tip 2 eğri, erken başlayan, hızla<br />
progresyon gösteren ancak ilk iki dakikadan sonra da artmaya devam eden<br />
boyanmayı gösterirler. Bu tip boyanma pek çok benign ve malign yumuşak doku<br />
tümörlerinde görülür ve bu nedenle doku karekterizasyonuna yardımcı değildir. Tip 3,<br />
yavaş boyanmayı temsil eder; düşük vaskülariteyi ve/veya yavaş perfüzyonu gösterir.<br />
Kavernöz hemanjiom ve kas dokusu bu tipte boyanır (11).<br />
22
Şekil 1. Zaman-sinyal intensite eğrisi: eğri tipleri (Tip1,2 ve 3) (16)<br />
Komşu kas ve yumuşak dokudaki peritümöral ödemin canlı tümör dokusundan<br />
ayırt edilmesi zordur. Yavaş büyüyen tümörlerde periferal veya reaktif zon incedir,<br />
hızlı büyüyenlerde ise daha vasküler ve ödemlidir. Statik kontrastlı MRG ile tümör<br />
dokusu peritümoral ödemden ayırt edilemez. Dinamik kontrastlı MRG ile bu ayrım<br />
yapılabilir. Tümör dokusu peritümoral ödemden daha erken ve hızlı boyanır (11).<br />
Dinamik MRG görüntüleme teknikleri lezyonlara tedavi öncesi doku<br />
karakterizasyonu amacı ile veya tedavi sonrası (cerrahi, kemo-radyoterapi) cevabın<br />
değerlendirilmesinde, nüks-rezidü tümörün granulasyon dokusu ve nekrozdan<br />
ayırımında uygulanmaktadır (4).<br />
23
GEREÇ <strong>VE</strong> YÖNTEMLER<br />
Çalışmamız Ekim 2003-Haziran 2005 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp<br />
Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’ndan periferal yüzeyel yumuşak doku kitlesi ön<br />
tanısı ile MRG istemi yapılan 24 hastayı kapsamakta olup, olguların tanıları<br />
retrospektif olarak değerlendirildi.<br />
Yaşları 6 ile 74 (ortalama yaş: 49±16) arasında değişen 8 kadın ve 16 erkek<br />
hastanın tümüne Sonoline Elegra Siemens Ultrason cihazı ile gri skala, renkli<br />
Doppler ve power Doppler US inceleme yapıldı. Lezyon boyutu ve derinliğine göre<br />
konveks ya da lineer problar (sırasıyla 3.5 ve 7.5 MHz) kullanıldı. Lezyon morfolojisi,<br />
kistik-solid ayrımı, iyi sınırlı ya da kötü sınırlı olup olmadığı, vaskülaritesi, eğer<br />
vasküler ise damarsal yapıların dağılımı (periferal, santral, mikst) ve spektral analiz<br />
yapılarak maksimum sistolik akım hızı (S), diastol sonu akım hızı (D) ve RI (RI=(S-<br />
D)/S) hesaplandı. Renkli Dopplerde spektral analiz için düşük-orta duvar filtreleri ve<br />
800-1500 Hz aralığında puls tekrarlama frekansı kullanıldı. Teorik olarak 60°’den<br />
büyük Doppler açılarında sinyal-ses oranı zayıftır ve Doppler dalga formu belirgin<br />
olarak değişir. Çalışmamızda Doppler açısının 60°’yi aşmamasına dikkat edildi. Gri<br />
skala US’de lezyonlar sınırlarına göre iyi sınırlı ve kötü sınırlı olarak sınıflandırıldı.<br />
Renkli Doppler incelemede tümör vasküler dağılımı periferal ya da santral, veya her<br />
ikisini de içeriyorsa mikst olarak tanımlandı. Spektral analizde benign ile malign<br />
lezyonları ayırmada RI için cut-off değeri olarak 0.73 tespit edildi (0.73’ten az ise<br />
benign, 0.73’e eşit ya da fazla ise malign). Aynı lezyonda farklı RI’ler ölçüldüğü<br />
zaman değerlendirme için en yüksek değer seçildi. Literatürlerde belirtildiğine göre<br />
benign yumuşak doku tümörlerinin RI’ları malign olanlardan daha düşük olma<br />
24
eğilimindedir. Ancak pratikte akım karakteristiklerinin çok spesifik olmadığı<br />
belirtilmiştir.<br />
Manyetik rezonans görüntüleme 20 mT/M gradient gücü olan 1 Tesla magnet<br />
(Magnetom Impact/ Expert; Siemens, Erlangen, Almanya) ile lezyon lokalizasyonuna<br />
uygun koil kullanılarak yapıldı. Rutin T1-SE ve yağ baskılı T1-SE (kontrastlı)<br />
sekansları 540/15 (TR/ TE), 90 ° FA, 360 mm FOV, 128*250 matriks, No acq= 4,<br />
kalınlık: 10 mm,değerleri ile, T2-TSE (turbo spin eko) ve T2FS (fat saturation)<br />
sekansları 3500/99 (TR/TE), 180 ° FA, 360 mm FOV 128*250 matriks, No acq= 4,<br />
kalınlık= 10 mm. ve T1-SE-tra-FS 624/15 (TR/TE), kesit sayısı= 12, 90 ° FA, 360 mm<br />
FOV, 128*256 matriks değerleri ile uygulandı. Ana inceleme düzlemi olarak genellikle<br />
aksiyal plan tercih edilmekle birlikte lezyon uzanımının saptanabilmesi amacı ile<br />
gerekli olgularda koronal ve sagittal planda görüntüler de elde olundu.<br />
Rutin sekansları takiben Dinamik subtraksiyonlu MRG tekniği kullanılarak 22<br />
gauge plastik kanül aracılığı ile manuel olarak kg başına 0.1 mmol IV Gd-DTPA<br />
bolus enjeksiyonundan sonra 5 dakikalık bir süre boyunca ardışık olarak yaklaşık 10<br />
faz tarama yapıldı. Görüntüleme düzlemi olarak genellikle aksiyal plan tercih edildi.<br />
Dinamik kontrastlı tfl-T1 (turboflash) sekansı 11/4.2 (TR/ TE) 128*256 matriks<br />
25,dinamik kontrastlı T1-fl3D-tra (T1-flash3D) 14/ 7 (TR/ TE) 25 ° FA 300 mmFOV<br />
128*256 matriks Noacq=1 değerleri ile elde edildi. Manyetik rezonans görüntüleme<br />
konsolunda post-kontrast sekanslar pre-kontrast sekanlardan çıkartıldı (subtraksiyon<br />
işlemi). Daha sonra lezyonların zaman-sinyal intensite eğrileri oluşturularak<br />
(Maksimum sinyal intensite değeri-Kontrast öncesi sinyal intensinte değeri)X100/<br />
Kontrast öncesi sinyal intensinte değeri formülü eşliğinde her bir olgunun sinyal<br />
intensitesindeki artış oranı yüzde değeri bakımından tespit edildi. Literatürlerde<br />
patolojik olarak malign olduğu kanıtlanan olgularda bu oranın yüksek olduğu ve<br />
genellikle malign dokunun kontrast maddeyi erken (2 dakikadan önce) aldığı rapor<br />
edilmiştir. Benign ile malign lezyonları ayırmada parlaklaşma oranı için cut-off değeri<br />
0.85 olarak saptandı (0.85’ten az ise benign, 0.85’e eşit ya da fazla ise malign).<br />
İstatistiksel analizler T.Ü.T.F. dekanlığına ait S0064 Minitab release<br />
programında (Seri no: WCP1331.00197) yapıldı. ROC analizi, duyarlılık, seçicilik,<br />
pozitif kestirim değeri, negatif kestirim değeri, doğruluk, normal dağılıma uygunluk<br />
için tek örnek Kolmogorov-Smirnov testi, Fisher’s kesin Ki-kare analizi, iki örnek<br />
Kolmogorov-Smirnov testi uygulandı.<br />
25
BULGULAR<br />
Ekim 2003-Haziran 2005 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Radyodiagnostik Anabilim Dalı’na MRG tetkiki istemi ile gelen yüzeyel yumuşak doku<br />
kitlesi ön tanılı 24 hasta çalışma kapsamına alındı. Olguların adı, yaşı, cinsi, protokol<br />
numarası, tetkik tarihi, lezyonların RI’leri ve parlaklaşma oranı ile tanıları Tablo I’de<br />
özetlendi.<br />
Olguların 8’i kadın, 16’sı erkek idi. Olguların yaşları 6 ile 74 arasında<br />
değişmekte olup, yaş ortalamaları 49±16 idi.<br />
Olgunların 12’sine Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalında<br />
ya da fakülte dışında merkezlerdeki incelemelerde histolojik tanı kondu. Diğer<br />
olguların tanısı ise radyolojik ya da klinik olarak kondu.<br />
Sitolojik, klinik ya da radyolojik sonuçlara göre 13 benign, 11 malign lezyon<br />
mevcuttu. Benign 13 lezyonun 9’unu; lipom (n=1), hematom (n=2), granülasyon<br />
dokusu (n=1), kist hidatik (n=2), abse (n=1), inflamasyon (n=1), pleksiform nörofibrom<br />
(n=1) oluşturmaktaydı ve tanıları klinik ve radyolojik olarak konmuştu. Kalan 4 lezyon<br />
ise, hemanjiom (n=2), lipom (n=1), Brusella absesi (n=1) olup, sitolojik olarak tanı<br />
konmuştu.<br />
Malign 11 lezyonun üçü metastatik olup, radyolojik ve klinik olarak tanı<br />
almıştır. Kalan 8 lezyon; malign periferik sinir kılıfı tümörü (n=1), malign mezenkimal<br />
tümör (n=1), malign fibröz histiositom (n=1), skuamöz hücreli karsinom infiltrasyonu<br />
(n=1), indifferansiye pleomorfik sarkom (n=1), iğsi hücreli sarkom (n=1),<br />
dermatofibrosarkoma protuberans (n=1), kondrosarkom (n=1) olarak sitolojik tanı<br />
almıştır.<br />
26
Lezyonlar gri skala US incelemede sınır özelliklerine göre iyi sınırlı ve kötü<br />
sınırlı olarak sınıflandırıldılar. Lezyonların 15’i (10 benign, 5 malign lezyon) iyi sınırlı,<br />
9 lezyon (3 benign, 6 malign lezyon) kötü sınırlı idi. Fisher’s kesin Ki-Kare testine<br />
göre yapılan değerlendirmede sınır özellikleri ile tanısal doğruluk arasında anlamlı<br />
korelasyon bulunmadı (p=0.206).<br />
Lezyonların renkli Doppler incelemede avasküler-vasküler olmalarına,<br />
vasküler olanlar ise vasküler dağılımlarına göre periferal, santral ve miksed (her ikisi<br />
de) olarak sınıflandırıldı. İki örnek Kolmogorov Smirnov testine göre vaskülarizasyon<br />
ile tanısal doğruluk arasında korelasyon bulunamadı (p=0.063).<br />
Renkli Doppler US’de 13 benign lezyonun 6’sında (%46) ve 11 malign<br />
lezyonun 10’unda (%90) akım örnekleri saptanmıştır. Vaskülarite yokluğu 13 benign<br />
lezyonun 7’sinde (%53) ve 11 malign lezyonun 1’inde (%9) saptandı. Ne renkli<br />
Doppler US ne de power Doppler US’de akım izlenmeyen benign lezyonlar lipom<br />
(n=2), pleksiform nörofibrom (n=1), hematom (n=2), granülasyon dokusu (n=1), kist<br />
hidatik (n=2) ve malign lezyon ise malign periferik sinir kılıfı tümörü şeklinde dağılım<br />
göstermekteydi. Vaskülarizasyon saptanmayan bu olgular RI için yapılan çalışmaya<br />
alınmadı.<br />
Benign lezyonlar için RI değerleri 0.55 ile 0.74 (ortalama 0.61) ve malign<br />
lezyonlarda ise 0.70 ile 0.93 (ortalama 0.81) arasında değişiyordu. RI için 0.73 tespit<br />
edilen cut-off değerine göre 6 benign olgunun 5’i, 10 malign olgunun 8’i doğru bir<br />
şekilde değerlendirildi. Çalışmamızda 2 yanlış negatif ve 1 yanlış pozitif sonuç ile<br />
%80 duyarlılık, %83 özgüllük, %83 negatif kestirim değeri, %80 pozitif kestirim değeri<br />
ve %81 doğruluk tespit edildi.<br />
Benign lezyonlar için parlaklaşma oranı 0 ile 130 (ortalama 51.51) malign<br />
lezyonlar için 14 ile 164 (ortalama 103.89) arasında değişmekteydi. Parlaklaşma<br />
oranı için 85,91 saptanan cut-off değerine göre 24 olgunun 17’si doğru bir şekilde<br />
benign (13 olgunun 10’u) ya da malign (11 olgunun 7’si) olarak saptanabildi.<br />
Çalışmamızda 4 yanlış negatif ve 3 yanlış pozitif sonuç; %63 duyarlılık, %76<br />
özgüllük, %71 negatif kestirim değeri, %70 pozitif kestirim değeri ve %70 doğruluk ile<br />
tespit edildi.<br />
27
Tablo 1. Olguların adı,yaşı,cinsi,protokol numarası,tetkik tarihi, RI’i, parlaklaşma<br />
oranı , sitolojik ve radyolojik tanıları<br />
no Ad/Soyad Yaş ve<br />
cinsiyet<br />
Protokol<br />
no<br />
Tarih RI<br />
28<br />
Parlaklaşma<br />
oranı<br />
Tanı<br />
1 S.G 48/K 201790 11.05.2005 0 Lipom<br />
2 S.G 49/K 143979 03.03.2004 28.57 Pleksiform nörofibrom<br />
3 R.A 74/K 198384 18.04.2005 122 Hematom<br />
4 O.K 6/E 110635 16.01.2004 0.57 56 Hemanjiom<br />
5 N.H 58/E 135421 10.10.2003 0 Lipom<br />
6 M.Ş 49/E 191246 08.03.2005 0.55 56.62 Brusella absesi<br />
7 H.D 28/E 204313 07.06.2005 53.84 Granülasyon dokusu<br />
8 H.Ö 50/K 153628 25.03.2004 30 Kist hidatik<br />
9 G.Ç 53/K 191468 15.03.2005 0.57 43.47 Kist hidatik<br />
10 A.G 22/E 157764 07.05.2004 0.72 48.64 Abse<br />
11 R.Ş 20/E 198645 02.05.2005 0.74 95.83 Hemanjiom<br />
12 F.K 55/K 207852 07.07.2005 4.6 Lipom<br />
13 B.Ç 60/E 142440 05.07.2005 0.55 130 Diabetik ayak<br />
14 M.K 57/E 64636 13.09.2004 114.28 Malign periferik sinir kılıfı tm<br />
15 M.Ç 55/E 87633 14.04.2005 0.86 14.16 Malign mezenkimal tm<br />
16 M.A 62/E 122352 17.08.2004 0.87 81.818 Malign fibröz histiositom<br />
17 İ.D 55/E 183128 14.03.2005 0.70 59.09 Tümor infiltrasyonu (osteosarkom?)<br />
18 H.Ö 59/E 154018 19.04.2004 0.79 150 Metastaz (akciğer karsinomu)<br />
19 F.Ş 53/E 77247 01.12.2003 0.81 112.5 İndifferansiye pleomorfik sarkom<br />
20 E.Ç 50/E 180642 13.01.2005 0.87 90 Metastaz (akciğer karsinomu)<br />
21 E.K 65/K 158334 04.05.2004 0.70 156.25 İğsi hücreli sarkom<br />
22 A.S 74/K 52609 14.04.2004 0.79 164 Dermatofibrosarkoma protuberans<br />
23 A.T 41/E 192625 18.03.2005 0.93 60.714 Metastaz<br />
24 S.K 48/E 12179 02.06.2004 0.82 140 Kondrosarkom
US<br />
T1A T2 FS<br />
Turbo FLASH dinamik seriler (0. Ve 1. dakika) Dinamik subtraksiyon imajı<br />
Resim 1. Sol femurda vastus lateralis kası içerisinde US’de yağ dokusu ile izoekojen,<br />
düzgün sınırlı, dinamik subtraksiyon MRG’de kontrast tutulumu izlenmeyen<br />
lezyon (lipom) (olgu 1: S.G 48Y/K).<br />
29
IV kontrastlı T1A IV kontrastlı T1A<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0. ve 3. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 2. Sol torakolomber bölge paravertebral alanda multilobüle, dinamik<br />
subtraksiyon MRG’de zamanla artan ve pik oluşturmayan kontrast<br />
fiksasyonu saptanan lezyon (pleksiform nörofibrom) (parlaklaşma oranı:<br />
28.57) (olgu 2: S.G 49Y/K).<br />
30
US Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0., 1. ve 4. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 3. Sağ suprapatellar bursa medialinde US’de düzgün sınırlı, RI’ i 0.57 olan,<br />
dinamik subtraksiyon MRG’de zamanla artan heterojen yoğun fiksasyon<br />
tanımlanan lezyon (sinoviyal hemanjiom) (parlaklaşma oranı: 56) (olgu 4:<br />
Ö.K 6Y/E).<br />
31
IV kontrastlı T1 FS T2A<br />
Turbo FLASH dinamik seriler (1. ve 4. dakikalar) Dinamik subtraksiyon imajı<br />
US<br />
Resim 4. Sağ uyluk proksimalinde US’de düzgün sınırlı yağ dokusu ile izoekojen,<br />
dinamik subtraksiyon MRG’de kontrast fiksasyonu gözlenmeyen lezyon<br />
(lipom) (olgu 5: N.H 58Y/E).<br />
32
IV kontrastlı T1A IV kontrastlı T1A<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 5. L4-L5 seviyesinde sol posteriyor paraspinal alanda Dinamik kontrastlı<br />
MRG’de zamanla artan sinyalgösteren multiloküle koleksiyon (Brucella<br />
absesi) (parlaklaşma oranı: 56.62) (olgu 6: M.Ş 49Y/ E)<br />
33
T1A IV kontrastlı T1A<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 6.Sol el 2. parmak distal falanks düzeyinde doku defekti ve dinamik<br />
subtraksiyon MRG’de zamanla artan fiksasyon gösteren inflamatuar<br />
yumuşak doku kitlesi (granülasyon dokusu) (parlaklaşma oranı: 53.84) (olgu<br />
7: H.D 28Y/K).<br />
34
US<br />
T1A T2A<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 7. Kist hidatik olgusunun dinamik substraction MRG imajında zayıf periferik,<br />
pik oluşturmayan, zamanla artan sinyal izlenmektedir (parlaklaşma oranı: 30)<br />
(olgu 8: H.Ö 50Y/ K).<br />
35
US Spektral Doppler US<br />
T2A FLASH IV kontrastlı T1 FS<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 8. Sol uyluk dorsalinde kist hidatik. Periferinde RI’i 0.57 olan lezyonun<br />
dinamik kontrastlı inceleme subtraksiyon imajında periferal kontrastlanma<br />
görülmektedir (parlaklaşma oranı: 43.47) (olgu 9: G.Ç 53Y/ K).<br />
36
US Spektral Doppler US<br />
IV kontrastlı T1 FS IV kontrastlı T1 FS<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 9. Sağ ayakta yumuşak doku şişliği (abse); RI’i 0.72 olan lezyonun dinamik<br />
kontrastlı inceleme sinyal intensite-zaman eğrisinde zamanla artan<br />
fiksasyon saptanmaktadır (parlaklaşma oranı: 48.64) (olgu 10: A.G 22Y/<br />
E).<br />
37
US Spektral Doppler US<br />
T1 IV kontrastlı T1 FS T2 FS<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 10. Sol uyluk proksimalinde cilt altı yağlı dokudan fasiyal yüzeye uzanım<br />
gösteren, düzensiz sınırlı RI’i 0.74 olan hipervasküler yumuşak doku<br />
kitlesi (hemanjiyom) (parlaklaşma oranı: 95.83) (olgu 11: R.Ş 20Y/ E).<br />
38
US<br />
T1A T2A<br />
Turbo FLASH dinamik seriler (0 ve 2. dakika) Dinamik subtraksiyon imajı<br />
Resim 11. Sağ ayak bileği lateralinde kanama ürünü içerikli, dinamik subtraksiyon<br />
MRG’de kontrast fiksasyonu izlenmeyen lezyon (hematom) (parlaklaşma<br />
oranı: 4.6) (olgu 12: F.K 55Y/K).<br />
39
Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler (0. ,1. ve 4. dakikalar)<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 12. Kalkaneus ventralinde osseöz yapılarda destrüksiyon ile çevre yumuşak<br />
dokularda ödem ve inflamasyon alanında dinamik subtraksiyon MRG’de<br />
yoğun kontrast fiksasyonu saptanmaktadır (osteomyelit) (parlaklaşma<br />
oranı: 130) (olgu 13: B.Ç 60Y/E).<br />
40
US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0., 1. ve 5. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 13. Sol inguinal bölgede dinamik subtraksiyon MRG’de erken dönemde yoğun<br />
kontrast fiksasyonu gösteren yumuşak doku lezyonu (MPNST)<br />
(parlaklaşma oranı: 114.28) (olgu 14: M.K 57Y/ E).<br />
41
US Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0., 1. ve 3. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 14. Sağ inguinal bölgede US’de düzensiz sınırlı, heterojen hipoekojen, RI’i<br />
0.86 olan yumuşak doku kitlesi izlenmektedir. Dinamik subtraksiyon<br />
MRG’de lezyonda erken pik oluşturan kontrast fiksasyonu mevcuttur<br />
(Malign mezenkimal tümör) (parlaklaşma oranı: 14.16) (olgu 15: M.Ç<br />
54Y/ E).<br />
42
US Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0. ve 5. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 15. Sol ön kol ventralinde sonografik incelemede düzgün sınırlı, hipoekoik,<br />
RI’i 0.87 olan, dinamik subtraksiyon MRG’de zamanla artan kontrast<br />
fiksasyonu gözlenen Malign fibröz histiyositom vakası (parlaklaşma oranı:<br />
81.81) (olgu 16: M.A 62Y/ E).<br />
43
Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0.,1.ve 2. dakikalar)<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 16. Sol femur proksimalinde RI’i 0.70 olan, infiltrasyon alanında dinamik<br />
subtraksiyon MRG’de zamanla artan fiksasyon tanımlanmaktadır (skuamöz<br />
hücreli karsinom infiltrasyonu) (parlaklaşma oranı: 59.09) (olgu 17: İ.D<br />
55Y/E).<br />
44
US Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0., 1. ve 5. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 17. Sol uyluk bölgesinde US’de düzgün sınırlı, hipoekoik, RI’i 0.87 olan<br />
dinamik subtraksiyon MRG’de yoğun fiksasyon gösteren yumuşak doku<br />
lezyonu (akciğer karsinomu metastazı) (parlaklaşma oranı: 90) (olgu 20:<br />
E.Ç 50Y/ E).<br />
45
US Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0., 1. ve 5. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 18. Sağ uyluk bölgesinde US’de düzgün sınırlı, RI’i 0.93 olan, dinamik<br />
subtraksiyon MRG’de erken dönemde yoğun fiksasyon gösteren subkutan<br />
metastatik nodül (parlaklaşma oranı: 60.71 (olgu 23: A.T 41Y/ E).<br />
46
US Spektral Doppler US<br />
Turbo FLASH dinamik seriler ( 0., 1. ve 5. dakikalar )<br />
Dinamik subtraksiyon MRG imajı Zaman-Sİ eğrisi<br />
Resim 19.Sağ gluteal bölgede RI’i 0.82 olan, dinamik subtraction MRG’de periferik<br />
düzensiz kontrast fiksasyonu gösteren multiple kistik kitleler<br />
(kondrosarkom) izlenmektedir (parlaklaşma oranı: 140) (olgu 24: S.K<br />
48Y/E).<br />
47
TARTIŞMA<br />
Renkli Doppler US’de ve özellikle de MRG’de tümör vaskülaritesini<br />
araştırmada son yıllarda gelişmeler yaşanmıştır. Bu araştırmaların sıklıkla ayırıcı<br />
tanıyı geliştirmeye yönelik olduğu görülmektedir (17).<br />
Anjiyogenezis daha öncekilerden farklı olarak yeni damar oluşumu şeklinde<br />
tanımlanır ve tümör gelişimi için önemlidir (18-20). Deneysel olarak oluşturulan<br />
tümörlerin anjiyogenezis yokluğunda 1-2 mm’den fazla büyüyemedikleri görülmüştür<br />
(18). Anjiyogenezis, anjiyogenik peptidler tarafından stimüle edilir ve neovaskülarite<br />
patolojik anjiyogenezise uygulanan bir terimdir (20). Anjiyografide neovaskülarite’nin<br />
saptanması malign tümörün benign olandan ayırt edilmesinde önemli bir kriter olarak<br />
geçmiş yıllarda kullanılmıştır (21).<br />
Tümörlerde anjiyogenezis için karakteristik olan vasküler yapısal anomaliler<br />
saptanmıştır (22). Bunlar:<br />
1) Her bir segmentte dilatasyon ve daralmaları içeren kalibrasyonda meydana<br />
gelen değişiklikler,<br />
2) Elongasyon ve kıvrımlanma,<br />
3) Non-hiyerarşik vasküler ağlar ve vasküler halkalar ile sinüzoidler,<br />
4) Normal prekapiller yapı ile birlikte dikomotoz dallanma, yüksek seviyeli<br />
damar çap ve boyutlarında azalmalar,<br />
5) Vasküler duvarın tamamlanmaması olarak tanımlanmıştır.<br />
Ultrasonografi yumuşak-doku tümörlerinin varlığını ve yokluğunu<br />
gösterebilirken aynı zamanda boyutunu, komşuluklarını, matriksini ve vaskülaritesini<br />
de ortaya koyabilir. Gri-skala US ile lezyon morfolojisi hızlı, ucuz ve noninvazif olarak<br />
48
görüntülenebilir. Bu teknik, lezyon lokalizasyonunu saptamada ve iğne biyopsisi<br />
kılavuzluğunda yardımcıdır ancak güvenilir bir şekilde lezyon natürünü yeterince<br />
karakterize edemez (21). Çalışmamızda gri skala US incelemesinde lezyonlar kontur<br />
özelliklerine göre muntazam konturlu ve düzensiz konturlu sınıflandırıldıklarında; 15<br />
lezyonun (10 benign, 5 malign lezyon) iyi sınırlı, 9 lezyonun (3 benign, 6 malign<br />
lezyon) ise kötü sınırlı olduğu görüldü. Fisher’s kesin Ki-Kare testine göre yapılan<br />
değerlendirmede kontur özellikleri ile tanısal doğruluk arasında anlamlı korelasyon<br />
saptanamadı (p=0.206).<br />
Renkli ve power Doppler US 0.2 mm’ye kadar olan vasküler oluşumları<br />
saptayabilirler ve bu sayede tümörlerin vasküleritelerini araştırmada kullanılabilirler<br />
(22). Renkli Doppler US küçük damarların yüksek uzaysal rezolüsyon (7) ile<br />
görüntülenmesine olanak sağlar ve vasküler yumuşak doku anomalilerini ortaya<br />
çıkarma ve karekterize etmede yüksek kapasiteye sahiptir (21). Ayrıca power<br />
Doppler US ile tümör vaskülaritesi renkli doppler incelemeye oranla daha hassas bir<br />
şekilde saptanabilir (22). Buna rağmen renkli, power Doppler ya da spektral dalga<br />
analizinin benign ve malign kas-iskelet sistemi tümörlerinin ayrımını yaptığı kesin<br />
değildir (23-32).<br />
Bazı yumuşak doku tümörlerinin (gangliyon, lipom, sinir kılıfı tümörü ve<br />
hemanjiomlar) US görünümleri ileri araştırma ya da biyopsiye gerek kalmaksızın<br />
kesin tanıyı sağlayabilir (32). Diğer bir çok tümörler için US görünümleri karakteristik<br />
değildir ve malign ya da benign ayırımı yapılamaz. Pratikte Doppler US’de akım<br />
yokluğu lezyonun benign olduğunu göstermez (17). Çalışmamızda da renkli ya da<br />
power Doppler US ile 7 benign olguda [lipom (n=2), pleksiform nörofibrom (n=1),<br />
hematom (n=2), granülasyon dokusu (n=1), kist hidatik (n=1)] ve 1 malign olguda<br />
(malign periferik sinir kılıfı tümörü) vaskülarite saptanamadı. Renkli Doppler US,<br />
yumuşak doku tümörlerinde damarların pattern ve dağılımını da ortaya koyar. Ayrıca<br />
damar akım dalga formunun kantitatif spektral analizini yapar (17).<br />
Kas-iskelet sistemi yumuşak doku tümörlerinin bir çoğuna perkutan ya da ince<br />
iğne aspirasyon biyopsisi yapılır. Klinikte yalnızca US görüntülerine bakarak yumuşak<br />
doku tümörlerini benign ya da malign olarak ayıramayız. Neovaskülarizasyon benign<br />
tümörü malignden ayıran önemli bir belirleyici olduğundan renkli Doppler tümör<br />
vaskülaritesini ortaya koyabilir (21). Histolojik çalışmalar göstermektedir ki tümörlerin<br />
vasküler heterojeniteleri malignite derecelerine bağlıdır. Malign tümörlerin progresif<br />
gelişimi için neoanjiyogenezis ile indüklenen yeni kan damarlarına ihtiyaçları vardır<br />
49
ve bu da başlıca venüllerde başlar ve arterleri içine alır. Malign tümörlerdeki vasküler<br />
anomaliler bölgesel, heterojen akım paternleri ile sonuçlanır (33,34-36).<br />
Malign tümörler doğaları gereği vasküler oldukları halde bütün malign<br />
yumuşak doku tümörleri renkli Doppler görüntülemede vaskülarite göstermezler.<br />
Malign tümörlerin az bir kısmında renkli Doppler görüntülemede damarlanma<br />
gösterilemez (21). 1.5 cm çapından küçük malign tümörlerde US’de malign<br />
neovaskülariteyi göstermek çok güç ya da olanaksız olabilir. Bu yüzden renkli<br />
Doppler ve spektral dalga analizi kullanımında bu tümörler nonspesifiktir. Tamamen<br />
nekrotik tümörlerde de neovaskülarizasyon göstermek olanaksızdır (37-38).<br />
Renkli Doppler aynı zamanda kullanılan transduserin tipine, dokuların akustik<br />
attenuasyonuna, araştırılan tümörün derinliğine, kullanılan cihazın renk duyarlılığına<br />
bağlıdır. Tüm bu faktörler renkli Dopplerin sınırlamalarıdır (21). Griffith ve ark. (21)<br />
vasküler yumuşak doku kitlesi olan 148 hastayı renkli Doppler ile incelemişlerdir.<br />
Renkli Doppler incelemede üç ya da daha fazla damara sahip olan lezyonlar vasküler<br />
yumuşak doku tümörü olarak tanımlanmışlardır. İki ya da daha az vasküler yapıya<br />
sahip olanlar, kistik tümörler ve abseler ileri çalışmaya alınmamışlardır. Vakaların<br />
95’inde (%64) son tanı histolojik olarak kalan 53’ünde (%36) ise klinik ve<br />
görüntüleme özelliklerine göre konmuştur. Renkli Doppler incelemede tümör vasküler<br />
yoğunluk, dağılım ve organizasyonu değerlendirilmiştir. Tümörün vasküler yoğunluğu<br />
yüksek, orta ve düşük vaskülarite olarak sınıflandırılmıştır. Vasküler dağılım santral,<br />
periferal ve mikst olarak kategorize edilmiştir. Vasküler organizasyon ise düzenli,<br />
karışık ya da her ikisini içeriyorsa intermediat patern olarak sınıflandırılmıştır. Gri<br />
skala imajlarda tümörler iyi ya da kötü sınırlı olarak değerlendirilmişlerdir. Akım<br />
karekteristiklerine göre; maksimum, minimum ve ortalama pik sistolik hız (PSVmaks,<br />
PSVmin, PSVorta), maksimum, minimum ve ortalama end diastolik hız (EDVmaks,<br />
EDVmin, EDVorta), maksimum, minimum, ortalama RI ve maks/min RI oranı ile<br />
maksimum, minimum, ortalama pulsatilite indeksi saptanmıştır. Yumuşak doku<br />
tümörlerinin 59’u (%40) malign, 89’u (%60) benign olarak tanı almıştır. Bu çalışmada<br />
vasküler patern düzenli ise tümör benign karışık ise tümör malign olma eğilimindeydi.<br />
Diğer renkli Doppler görünümlerinin ve gri skala görüntülemede tümör sınırlarının<br />
tümörün agresif davranışı ile ilişkili olmadığını ortaya koymuşlardır. Sonuç olarak<br />
benign yumuşak doku tümörlerinin renkli Dopplerde belirgin organize vasküler<br />
paterne sahip olduğu görülmüştür. Benign tümörlerin aynı zamanda malign yumuşak<br />
doku tümörlerinden daha yüksek minimum end-diastolik hız ve daha düşük ortalama<br />
50
RI’e sahip olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada renkli Doppler görüntülemenin benign<br />
ve malign yumuşak doku tümörlerini ayırmada sınırlı bir değere sahip olduğu rapor<br />
edilmiştir.<br />
Belli ve ark. (3) 46 vasküler yumuşak doku tümöründe yaptıkları araştırmada<br />
36 benign tümörden 20’sinde organize paternde damarlar ve 20 malign tümörün<br />
16’sında kaotik patern saptamışlardır. PSVmaks haricinde bir çok spektral analiz<br />
indeksi faydalı bulunmamıştır. 20 malign lezyonun 13’ünde PSVmaks 0.5m/ sn’den<br />
büyük iken 36 benign lezyonun 32’sinde PSVmaks 0.5 m/ sn’den az olarak<br />
saptanmıştır.<br />
Lagalla ve ark. (39) 31 vasküler yumuşak doku tümöründe yaptıkları<br />
çalışmada; malignensi saptamada 3 ya da fazla afferent damar (tortioze ve irregüler<br />
damarlar) kullanmışlardır ve % 85 duyarlılık ve %92 özgüllük saptamışlardır. Ancak<br />
bu çalışmada spektral analiz indeksleri yararlı bulunmamıştır.<br />
Latifi ve Siegel (27) 50 yumuşak doku kitlesi ile yaptıkları çalışmada vasküler<br />
dağılımın (periferal, mikst, santral) tanıda non-spesifik olduğunu ortaya koymuşlardır.<br />
Bizim çalışmamızda lezyonlar vasküler ve avasküler oluşlarına ve vasküler olanlarda<br />
ise dağılımın periferal, santral ve mikst oluşuna göre sınıflandırıldılar. Yapılan<br />
istatistiksel analizde vasküler dağılım ile tanısal doğruluk arasında korelasyon<br />
bulunamadı (p=0.063)<br />
Özbek ve ark. (31) 86 yumuşak doku kitlesinde yaptıkları araştırmada; akut<br />
inflamatuar lezyonlarda belirgin düşük RI değerleri bulmuşlar ancak malign, benign<br />
ve akut inflamatuar lezyonu olan hasta gruplarında maksimum sistolik akım hızları<br />
arasında belirgin farklılık saptamamışlardır. Ayrıca malign yumuşak doku tümör alt<br />
grubu malign lenf nodu grubu ile karşılaştırıldığında belirgin yüksek ortalamada RI<br />
değerine sahip olduğunu belirtmişlerdir.<br />
Bodner ve ark. (40) benign ve malign kas-iskelet sistemi tümörlerinin<br />
ayrımında renkli Doppler US, power Doppler US ve spektral dalga analizinin birlikte<br />
kullanımının yararını araştırmışlar ve 34’ü malign 45’i benign olmak üzere 79 kasiskelet<br />
sistemi tümörü incelemişlerdir. Eko yapısı, stenoz, oklüzyon, luplar, şantlar,<br />
trifurkasyonlar, vasküler patern gibi damar karakteristiklerini ve RI’i<br />
değerlendirmişlerdir. Tüm tümörler US eşliğinde ya da açık biyopsi ile histolojik<br />
olarak korele edilmişledir. Sonuç olarak benign ve malign lezyonları ayırt etmede<br />
kombine renkli Doppler US ve power Doppler US ile spektral dalga analizi dört major<br />
(stenoz, oklüzyon, trifurkasyonlar, vasküler patern) ve üç minör (şant, lup, RI) damar<br />
51
karakteristiklerini ortaya koymuşlardır. Eko yapısı orta duyarlılık (%82) ve düşük<br />
özgüllük (%38) göstermiştir. Damar karakteristiklerinin çeşitli kombinasyonlarını<br />
karşılaştırınca herhangi iki major karakteristik en iyi sonucu vermiştir (sensitivite %94,<br />
spesifite %93). İki karakteristikten fazla kombinasyon düşük sensitivite ise<br />
sonuçlanmıştır. Sonuçta kombine renkli, power Doppler US ve spektral dalga analizi<br />
muskuloskeletal tümörlerin değişmiş akımını ve vasküler yapısını ortaya koyabilir.<br />
Vasküler yapı analizi benign ve malign kas-iskelet sistemi lezyonlarının ayrımında<br />
yardımcı olabilir.<br />
Kaushik ve ark. (41) benign kas-iskelet sistemi yumuşak doku kitlelerinin<br />
malign kitlelerden ayrımında spektral dalga analizlerinden elde edilen RI’ların yararlı<br />
olup olmayacağını retrospektif olarak araştırmışlar. Bu çalışma 52 hastadaki 53<br />
yumuşak doku kitlesini içermiş ve bunlara Doppler US uygulanmıştır. Bütün<br />
lezyonlarda internal akım saptanıp, dalga formundan RI’lar hesaplanmış. 19 benign<br />
ve 34 malign lezyon saptanmıştır. Benign lezyonların RI’ları 0.44-1 arasında iken<br />
(mean ± SD 0.72± 0.42), malign kitlelerde 0.28-1 (mean, 0.62 ± 0.36) arasında<br />
saptanmıştır. İstatiksel olarak benign ve malign lezyonların RI’ları arasında anlamlı<br />
farklılık saptanmamıştır. Sonuç olarak RI’ın malign ve benign yumuşak doku<br />
lezyonlarının ayrımında kullanılamayacağını belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda 13<br />
benign lezyonun 7’sinde ve 11 malign lezyonun 1’inde renkli Doppler USG’de akım<br />
saptanamamıştır. Benign lezyonların RI’ları 0.55-0.74 arasında iken (mean±SD<br />
0.61±0.08), malign kitlelerde 0.70-0.93 (mean±SD 0.81±0.07) arasında saptanmıştır<br />
ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p < .05). Kaushik<br />
ve ark.larının çalışmalarından farklı olarak bizim çalışmamızda malign ve benign<br />
lezyonların doppler US incelemede RI’ları arasında anlamlı farklılık bulunması<br />
muhtemelen olgu gruplarındaki değişkenlik ya da olgu sayısının farklılığı ile<br />
açıklanabilir. Ayrıca yapılan Doppler US’nin kullanıcı bağımlı sonuçlar verebilmesi de<br />
farklı sonuçlar için potansiyel bir etmen olabilir. Çalışmamızın doppler US komponenti<br />
RI cut-off değerleri yönünden ele alınacak olursa; 0.73 olarak tespit edilen cut-off<br />
değerine göre 6 benign olgunun 5’i, 10 malign olgunun 8’i ise doğru bir şekilde<br />
değerlendirilebilmiştir ve 2 yanlış negatif ve 1 yanlış pozitif sonuç ile %80 duyarlılık,<br />
%83 özgüllük, %83 negatif kestirim değer ve %80 pozitif kestirim değer ile %81<br />
doğruluk oranlarına ulaşılmıştır.<br />
Manyetik rezonans görüntüleme kas-iskelet sisteminin yumuşak doku<br />
tümörlerini identifiye etmede ve evrelemede ilk metod haline gelmiştir. Manyetik<br />
52
ezonans görüntülemenin yumuşak doku görüntülemedeki bu yeteneğine rağmen,<br />
bazı otorler MRG’nin benign ve malign yumuşak doku kitlelerini ayırt etmede yararsız<br />
olduğunu savunmaktadırlar (42-46).<br />
Çeşitli imaj görünümleri benign lezyonları malignden ayırt etmede yararlıdır.<br />
Yumuşak doku kitlelerinin natürünü tayin etmede lezyon büyüklüğü, sınırları, sinyal<br />
intensitesi ve nörovasküler tutulum gibi morfolojik karakteristikler incelenebilir(44).<br />
Bazı otörler (44,47-50). özellikle hasta yaşı, lezyon lokalizasyonu ve<br />
semptomların devamı gibi klinik verilerin imaj görünümlerine ek olarak lezyonları<br />
karakterize etmede yararlı olabileceğini belirtmektedirler.<br />
Benign lezyonlar iyi sınırlı, homojen sinyal intensitesinde olma eğilimindedirler<br />
ve nörovasküler yapıları çevrelemez ya da kemiği invaze etmezler. Malign lezyonların<br />
sınırları genellikle irregüler olup inhomojen sinyal özelliğindedirler ve sıklıkla<br />
nörovasküler yapıları çevreler ve kemiği invaze ederler (44-47).<br />
Manyetik rezonans tümördeki kalsifikasyon ya da ossifikasyonu saptamada<br />
genellikle başarısızdır. Yumuşak doku kitlelerinin MRG’si her zaman aksiyel planda<br />
başlanılıp hem sagittal hem de koronal planda görüntüleme yapılmalıdr. Hem T1 hem<br />
de multieko T2A pulse sekanslar alınmalıdır (51). T1A’lı SE görüntüleme ile tümörün<br />
kemik iliği ve yağlı dokudan ayrımı yapılırken T2A’lı SE görüntüleme tümör ve çevre<br />
kas dokusunun ayrımını sağlar ve peritümöral ödemi gösterir. Canlı ve nekrotik tümör<br />
dokusunu ayırt etmede ve tümörü peritümöral ödemden ayırt etmekte halen<br />
problemler yaşanabilmektedir .(52-53)<br />
Gadolinyum dietilenetriamin-pentaasetikasit T1 relaksasyon zamanını<br />
kısaltarak T1A’lı SE imajlarda sinyal artışına neden olur (54-57). Sinyal intensitesinde<br />
belirgin artış gösteren alanlar yüksek vaskülarize alanlar ile koreledir. Sinyal<br />
intensitesinde artış olmayan ya da az artış olan alanlar ise genellikle nekrotik ya da<br />
fibrotik alanlar ile koreledir (58-60).<br />
Gradient eko sekanslarının kullanımı ile inceleme zamanının kısalması, hızlı<br />
sekanslarla ve yüksek uzaysal çözünürlük ile dinamik çalışmalara olanak<br />
sağlamaktadır. Açısı 60 ° ’den fazla olan FLASH sekansları Gd-DTPA’nın dokular<br />
tarafından alınmasını gösterir. Parlaklaşma T1 relaksasyon değerlerinde değişiklik<br />
ile sağlanır (61,62).<br />
Hem benign hem de malign bir çok tümörün uzun T1 ve T2 relaksasyon<br />
zamanları vardır. Pek çok vakada yalnızca sinyal intensitesi, kitlenin histolojik natürü<br />
hakkında çok az bilgi sağlayabilmektedir. Lipom, hemanjiom, intralezyonal hemoraji<br />
53
ve iyi differansiye lipoblastik liposarkoma gibi kan ya da yağ içeren lezyonlar bu<br />
kuralın dışında olup T1 ağırlıklı sekanslarda parlamaları ile genellikle tanı alabilirler<br />
(63).Bazı lipomların multiple, ince, düşük sinyalli septaları vardır ve kitlenin sinyal<br />
özelliğini değiştirmezler (64) Lipoblastik liposarkomlar matür yağ dokusu<br />
içerdiklerinden kısa T1 özelliği gösterirler. Liposarkomun en sık görülen şekli miksoid<br />
liposarkoma, az miktarda yağ içerdiği için diğer bir çok yumuşak doku sarkomu gibi<br />
T1A sekanslarında düşük sinyal özelliğindedirler (65,66) Bazı yumuşak doku<br />
lezyonlarında özellikle sarkomlarda hemoraji görülebilir ve yaygın olduğu zaman<br />
hematom ile karışabilirler. Bir çok vakada tümör rimi ya da nodül varlığı klinik bulgular<br />
ile korele edildiğinde hemorajik neoplazmın basit hematomdan ayırt edilmesine<br />
yardımcı olur (51). Hemanjiomlar T1A’lı MRG imajlarında yüksek sinyal<br />
özelliğindedirler ancak bu görünüm değişken olabilir (63,67,68).<br />
Bazı yumuşak doku kitleleri T2A’lı sekanslarda düşük sinyalli ya da<br />
sinyalsizdirler. Bu tip görünüm bazı fibröz lezyonlarda, skar dokusunda, dens<br />
mineralize kitlelerde, hava ya da yabancı cisimlerde düşük proton dansitesi<br />
sonucudurlar (69). Malign fibröz histiyositom ve malign schwannomda da kısa T2<br />
bildirilmiştir (70). Lipomlar, agresif fibromatozis, sinir kılıfı tümörleri ve metastazlar<br />
multipl tümör kitleleri olarak görülebilir (51).<br />
Manyetik rezonans görüntülemede malign tümörleri benign yumuşak doku<br />
tümörlerinden ayırt etmede kullanılan kriterler; sinyal intensitesi, tümör sınırları, sinyal<br />
homojenitesi, nörovasküler invazyon, komşu yumuşak dokuda sinyal değişiklikleri,<br />
büyüme hızı, boyutu ve lokalizasyonu, bir kompartmanda uzanımı ve kemik<br />
destrüksiyonudur. Tek bir kriter genellikle güvenilir olmayıp, kriterler birlikte<br />
değerlendirildiğinde ve klinik bulgular ile korele edildiğinde ayırım sıklıkla mümkün<br />
olabilmektedir. Manyetik rezonans görüntülemede kemoterapi ve radyoterapi sonrası<br />
tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde ve nüks-rezidü kitle araştırılmasında da<br />
kullanılmaktadır (70-72).<br />
Totty ve ark. (73) malignite şüpheli 33 yumuşak doku kitlesinde yaptıkları MRG<br />
çalışmasında benign lezyonları malign’den ayırt eden spesifik karakteristik özellik<br />
bulunamamıştır. Ayrıca yaptıkları BT ile karşılaştırmalı çalışmalarda MRG’nin<br />
yumuşak dokuda gaz ve kalsifikasyonu saptamada başarısız olduğunu<br />
saptamışlardır.<br />
Yumuşak doku kitlelerinde genellikle çevre doku ile sınır ayırımı yapabilmek ve<br />
kitlelerdeki canlı dokuyu demonstre etmek için kullanılan MRG kontrast ajanları<br />
54
özellikle son 5 yılda farklı dinamik MRG protokolleri çerçevesinde<br />
uygulanagelmektedir (74).<br />
Bunlardan ‘Region of interest’ (ROI) tekniğinde imajın seçilen kısmı<br />
kullanılmaktadır ve injeksiyon sonrası kontrast uptake’ini değerlendirmek için eğriler<br />
elde edilmektedir. Tekniğin sınırlaması olarak sadece örneklem alanı içerisindeki<br />
kısma ait datadan veriler elde edilmekte ve örneklem alanı dışındaki doku hakkında<br />
fikir yürütülememektedir. Örneklem alanına dahil olan dokudaki sinyal intensitelerinin<br />
ortalaması alınmaktadır (75).<br />
‘First-pass’ tekniğinde; piksel bazında kontrastın ilk geçişi sırasındaki<br />
maksimum parlaklaşma hesaplanmaktadır (76-78).<br />
Subtraksiyon tekniğinde; öncelikle prekontrast T1A imajlar alınır. Kontrast<br />
maddenin hızlı bolus injeksiyonundan sonra aynı görüntü alanından değişik<br />
intervallerle ve değişik sayıda ardışık akuzisyonlar yapılır. Elde edilen görüntülerin<br />
sayısı bazen yüzlerce olabildiği için değerlendirmeye kolaylık sağlaması bakımından,<br />
postkontrast seriler prekontrast serilerden çıkartılır. Bu işlem genellikle MRG<br />
cihazının konsolunda ya da cihaza bağlı bilgisayar çalışma istasyonlarında<br />
gerçekleştirilmektedir. Kesin bir kural olmamakla birlikte malign canlı dokunun<br />
kontrast maddeyle erken boyanması (genellikle 2 dakikadan önce) ve inflamatuar<br />
değişikliklerde ise geç boyanması (genellikle 2 dakikadan sonra) sözkonusu<br />
olmaktadır (76-78). Bizim çalışmamızda 24 lezyondan iki benign lezyonda (lipom<br />
n=2) boyanma saptanmadı. 13 benign lezyonun 5’inde geç boyanma, 6’sında erken<br />
boyanma izlendi. Malign 11 lezyonun 1’inde geç, 10’unda ise erken boyanma<br />
görüldü.<br />
Günümüzde MRG kontrast maddeler gadolinium şelatlarından temel alırlar ve<br />
intravasküler alandan interstisyuma geçip, parankimal parlaklaşmaya neden olurlar.<br />
Malign tümörler bu ekstrasellüler kontrast ajanlarla sıklıkla normal çevre parankimine<br />
göre daha fazla parlaklaşma gösterirler. Dinamik bir sekansın temporal rezolüsyonu<br />
ve kontrast madde infüzyon hızı parlaklaşma paternini araştırmada birbirleriyle<br />
ilgilidirler. Bu bilgiler ışığında aktif neoanjiyogenezis gösteren tümörde hızla<br />
parlaklaşma ve erken pik sonrasında da wash-out (kontrastlanan tümörün<br />
kontrastının yıkanması) görülmektedir (17).<br />
Bazı tümör tiplerinin (meme tümörleri, boyun tümörleri, servikal kanser gibi)<br />
dinamik MRG ve korele histopatolojik analiz çalışmalarında tümörlerin parlaklaşma<br />
55
paternini sağlayan ana faktörler olarak tümördeki damar yoğunluğu, mikro ve makro<br />
moleküller için geçirgenlik ve ekstrasellüler boşluğun genişliği gösterilmiştir (17).<br />
Dinamik MRG ilgili doku mikrosirkülasyonun non-invaziv olarak<br />
değerlendirilmesini sağlamaktadır. Kontrast madde sonrası yapılan Dinamik MRG’nin<br />
başlıca katkılarından biri inflamasyon ile tümör ayrımının ayrımının yapılabilmesidir.<br />
Çünkü doku vaskülarizasyonu ve perfüzyonu gösterirler (79).<br />
Dinamik veri setlerinin kullanımıyla iki farklı kriter, lezyon parlaklaşma<br />
kinetiklerini tanımlamada kullanılabilir. İlki kontrast madde verilmesinden sonra erken<br />
fazda sinyal intensite davranışının post kontrast sinyal intensite eğrisinin zirvesi ile<br />
değerlendirilmesidir. Bunun için çeşitli tanımlayıcılar kullanılmıştır. ‘Erken faz<br />
parlaklaşma oranı’ ya da ‘parlaklaşma oranı’ gibi kontrast madde verilmesinden<br />
öncekine göre sinyal intesitesindeki artış yüzdesi ile ortaya konulur. İkincisi ise ara ve<br />
geç postkontrast periyodlardaki sinyal intensite davranışı olup tanısal bilgi için<br />
kullanılabilirler (79).<br />
Lezyonun değişik noktalarına ya da görsel olarak en yoğun parlaklaştığı alana<br />
ROI yerleştirilerek zaman-sinyal intensite eğrisi oluşturulur ve zaman akışı izlenir.<br />
Çeşitli kitle gruplarında zaman-sinyal intensite eğrisinin şekline bakılarak görsel ya da<br />
kantitatif değerlendirme ile lezyonları karakterize etmek amacı ile birtakım<br />
gruplandırmalar sözkonusu olmuştur. Kuhl ve ark. (79) çalışmaları ve literatürde daha<br />
önce yayınlanan tecrübelere göre (80,81) lezyonlar farklı zaman-sinyal intensite<br />
eğrilerine göre sınıflandırmışlardır. Buna göre Tip I zaman eğrisi benign lezyonlar<br />
için, tip II olası malign kitleler için, tip III ise malign lezyonlar için öngörülmüştür.<br />
Literatürde (81) dinamik meme MRG’de erken faz parlaklaşma hızı %60’dan az ya da<br />
eşit ise lezyon benign, %60-80 arası ise belirsiz, %80’den fazla ise malign olarak<br />
sınıflandırılmıştır.<br />
Erlemann ve ark. (82) kemik ve yumuşak doku tümörü olan 69 hastada statik<br />
ve dinamik MRG çalışmaları yapmışlardır. Histolojik olarak 44 hastada malign, 25<br />
hastada benign tümör saptanmıştır. Statik çalışmada IV Gd-DTPA uygulamasından<br />
sonra alınan T1A SE görüntülemede canlı ile nekrotik doku alanlarının ayrımının<br />
daha iyi yapıldığı gözlenmiştir. Dinamik çalışmalarda Prekontrast ilk flash<br />
sekansından sonra İV Gd-DTPA bolus injeksiyonunu takiben 11 flash sekansı daha<br />
alıp, imaj rekonstrüksiyonu yapmışlardır. Her bir flash imajında tümörlerdeki farklı<br />
alanlardan, değişik kontrast fiksasyonu olan yerlerden sinyal intensiteleri ölçülmüştür.<br />
Aynı imajlarda yağlı doku, kas, kemik iliği sinyal intensiteleri de ölçülmüştür. Her doku<br />
56
için enjeksiyon öncesi sinyal intensitesi (Sİpre), Gd-DTPA injeksiyonunun başlangıcı<br />
ile sinyal intensitesindeki maksimum artışın olduğu zaman aralığı (Tmaks) ve<br />
Tmaks’taki sinyal intensitesi (Sİmaks) belirlenmiştir. Her doku için sinyal<br />
intensitesindeki artış yüzdesi ; oran= (Sİmaks-Sİpre)*100/Sİpre şeklinde<br />
hesaplanmıştır. Eğri değeri ise dakika başına sinyal intensite artış yüzdesi eğri<br />
değeri=(Sİmaks-Sİpre)*100/(Sİpre*Tmaks) olarak hesaplanmıştır.Bu oran ve eğri<br />
değerleri lezyondaki en yüksek sinyal intensite artışı bölgelerinden seçilmiştir.<br />
Benign ve malign lezyonların parlaklaşma oranları (p
histopatolojik analizde rekürren tümör olduğu, diğer 3 olgunun ise maksimum<br />
kontrastlanmaya 5 dakika gibi geç bir sürede ulaştığı ve bunların histopatolojik<br />
sonuçlarının ise radyasyona bağlı benign değişiklikler olduğu rapor edilmiştir.<br />
Araştırmacılar bu ayrıntılı çalışmanın sonucunda dinamik kontrastlı MRG<br />
parametrelerinin seçilmiş olgularda tümörlerin inflamatuar değişikliklerden ayırımında<br />
yararlı olabileceği vurgulanmıştır.<br />
Yine diğer bir çalışmada Vanel ve ark. (84) agresif ya da malign yumuşak<br />
doku tümörü nedeniyle cerrahi olarak tedavi edilen 98 hastanın takibinde rekürrensi<br />
araştırmada dinamik kontrastlı subtraksiyonlu MRG’yi kullanmışlar ve sonuç olarak<br />
10 hastada subtraksiyon MRG’nin rekürrensleri rutin sekanslardan daha iyi<br />
karakterize ettiğini ve 4 vakada daha az yardımcı olduğunu göstermişlerdir. Sonuç<br />
olarak agresif ya da malign yumuşak doku tümörlerinin tedavi sonrası izleminde T2A<br />
sekanslarda yüksek sinyal intensitesinde kitle gözlenirse tümörü inflamatuar<br />
değişikliklerden ayırt etmek için T1A dinamik subtraksiyonlu imajlar alınmasını<br />
önermişlerdir.<br />
Verstraete ve ark. (85) 100 muskuloskeletal lezyonu olan 36 bayan ve 64<br />
erkek hastaya dinamik kontrastlı MRG uyguladıkları çalışmalarında kontrastın<br />
kitleden ilk pasajı sırasındaki imajların zaman-sinyal intensite eğrisilerinden<br />
hesaplamalar yapıldığında benign ve malign lezyonların eğri değerleri arasında<br />
belirgin farklılık olduğunu (p< .001) saptamışlardır. Sonuç olarak dinamik kontrastlı ilk<br />
pasaj imajlarının doku vaskülarizasyonunu saptamada yararlı olduğunu ortaya<br />
koymuşlardır.<br />
Fletcher ve ark. (86) ile Hanna ve ark. (87) 15 saniyelik temporal rezolüsyonlu<br />
analog bir metod kullanarak osteosarkom, Ewing sarkom, rabdomyosarkom,<br />
sinoviyosarkom için kemoterapi gören çocuk olguları takip ettikleri çalışmalarında<br />
kemoterapinin sonunda sinyal-intensite eğri değerleride belirgin düşüşün histolojik<br />
cevabı yansıtmakta olduğunu saptamışlardır. Bununla birlikte araştırmacılar dinamik<br />
MRG’de elde ettikleri eğri değerlerinin neoadjuvan kemoterapiye başlanmasından<br />
sonra tümör cevabını tahmin etmede güvenilir olmayacağını belirtmişlerdir. Koenraad<br />
ve arkadaşları çalışmalarında bu bulguları desteklemek için daha yeni ve daha hızlı<br />
dinamik MRG tekniği kullanmışlardır. Benign ve malign lezyonları ayırt etme ile<br />
kemoterapiyi gözlemlemede erken fazda kontrast parlaması çok önemli olduğundan,<br />
kontrast maddenin ilk geçişine odaklanan büyük oranda uygulayıcıdan bağımsız,<br />
daha hızlı bir görüntüleme tekniği geliştirmişlerdir. 100 muskuloskeletal lezyonda<br />
58
gerçekleştirdikleri Dinamik kontrastlı çalışmada ilk geçiş imajlarında zaman-sinyal<br />
intensite eğrilerinin en yüksek eğri değerleri hesaplanmıştır. Benign ve malign<br />
lezyonların değerlerinde anlamlı farklılık gözlenmiştir(p
intensite eğrilerine göre; 13 benign lezyondan ikisinde (lipom n=2) parlaklaşma<br />
saptanmadı. Kalan 11 benign lezyonun tamamında Tip 3, 11 malign lezyondan<br />
3’ünde Tip 3, 1’inde Tip 2 ve 7’sinde Tip 1 zaman-sinyal intensite eğri tipi tespit edildi.<br />
Benign 13 lezyon için parlaklaşma oranı 0 ile 130 (ortalama 51.51) arasında 11<br />
malign lezyonda ise parlaşma oranı değerleri ise 14 ile 164 (ortalama 103,89)<br />
arasında değişmekteydi. Parlaklaşma oranı için 85,91 saptanan cut-off değerine göre<br />
13 benign olgunun 10’u ile 11 malign olgunun 7’si ve toplamda 24 olgunun 17’si<br />
doğru olarak saptanabildi. Çalışmada 4 yanlış negatif ve 3 yanlış pozitif sonuç; %63<br />
sensitivite , %76 spesifite, %71 negatif prediktif değer, %70 pozitif prediktif değer ve<br />
%70 doğruluk ile tespit edildi.<br />
60
SONUÇLAR<br />
Tümör angiogenezisine bağlı vasküler görünümleri değerlendirmede kullanılan<br />
tekniklerden ikisi Doppler US ve kontrastlı MRG’dir ve noninvazif görüntülemeye<br />
olanak sağlarlar. Her iki tekniğin ayrı ayrı kullanılarak yapıldığı çeşitli çalışmalar<br />
mevcuttur. Ancak bu görüntüleme yöntemlerinin birlikte kullanılarak yüzeyel yumuşak<br />
doku kitlelerinin karakterize edildiği çalışma sayısı çok azdır. Bu nedenle<br />
çalışmamızda yüzeysel yumuşak doku kitlelerinin benign-malign ayrımında gri skala<br />
US, Doppler US parametreleri ve dinamik kontrastlı MRG’nin tanı değerleri araştırıldı.<br />
Çalışmamıza yüzeyel yumuşak doku kitlesi ile başvuran 24 hastaya Dinamik<br />
MRG ve US uygulandı. Hastaların 8’i kadın (% 33), 16’sı erkekti (%66). Hastaların<br />
yaşları 6-74 arasında değişiyordu ve ortalama yaş 49±16 idi.<br />
Sitolojik ve klinik sonuçlara göre 13 benign ve 11 malign lezyon mevcuttu.<br />
Malign lezyonlar MPNST(n=1), malign mezenkimal tümör (n=1), MFH (n=1),<br />
fibrosarkom (n=3), kondrosarkom (n=1), tümör infiltrasyonu (skuamöz hücreli)<br />
(n=1)ve metaztaz (n=3) olarak rapor edildi. Benign lezyonlardan MR ve klinik ve<br />
bazıları sitolojik görünümlerine göre olguların lipom (n=2), pleksiform nörofibrom<br />
(n=1), hemanjiom (n=2), hematom (n=2), Brucella absesi (n=1), kist hidatik (n=2),<br />
abse (n=1), granülasyon dokusu (n=1) ve inflamasyon (diabetik ayak) (n=1) olarak<br />
rapor edildi.<br />
Çalışmamızda sonuçlar tanılar ile karşılaştırıldığında Dinamik MRG’nin<br />
duyarlılığı % 63, özgüllüğü % 76, pozitif kestirim değeri % 70, negatif kestirim değeri<br />
%71 ve doğruluk oranı % 70 olarak gerçekleşti.<br />
61
Doppler US’nin duyarlılığı %80, özgüllüğü %83, pozitif kestirim değeri %80,<br />
negatif kestirim değeri %83 ve doğruluk oranı %81 olarak gerçekleşti.<br />
Bu sonuçları topluca değerlendirdiğimizde Dinamik kontrastlı MRG ve US’nin<br />
yüzeyel yumuşak doku kitlelerinin vaskülarite karakteristiklerine dayanarak benignmalign<br />
ayırıcı tanısının yapılmasında uygulaması ve tekrarlaması kolay, noninvazif,<br />
tanı oranı nispeten yüksek değerli tanısal modaliteler olduğunu düşünmekteyiz. Daha<br />
büyük ve seçilmiş hasta gruplarında yapılacak çalışmalar bu yöntemlerin tanısal gücü<br />
hakkında daha fazla bilgi edinmemize olanak sağlayabilir.<br />
62
ÖZET<br />
Dinamik Manyetik Rezonans Görüntüleme ve Doppler Ultrasonografi<br />
vaskülarizasyonu değerlendirmede önemli iki tekniktir. Bu çalışmada yüzeyel<br />
yumuşak doku kitlelerinin karakterize edilmesinde ve mümkünse benign-malign<br />
ayırıcı tanısının yapılmasında Dinamik Manyetik Rezonans Görüntüleme ve Doppler<br />
Ultrasonografi’nin yararını araştırmayı amaçladık. Bu amaçla Ekim 2003-Haziran<br />
2005 tarihleri arasında 24 olguya uygulanan Dinamik Manyetik rezonans<br />
görüntüleme ve Doppler Ultrasonografi verileri retrospektif olarak değerlendirildi.<br />
Klinik ve sitolojik sonuçlara göre 13 benign ve 11 malign lezyon mevcuttu. Dinamik<br />
Manyetik Rezonans Görüntülemede’de lezyon parlaklaşma oranı ile Doppler<br />
Ultrasonografi’de Rezistiv İndeksler’ler son tanılarla karşılaştırıldığında Dinamik<br />
Manyetik Rezonans Görüntüleme’nin duyarlılığı % 63, özgüllüğü % 76, pozitif<br />
kestirim değeri % 70 ve tanısal doğruluğu % 70 oranında bulundu. Doppler<br />
Ultrasonografi’nin duyarlılığı % 80, özgüllüğü % 83, pozitif kestirim değeri % 80 ve<br />
tanısal doğruluğu % 81 oranında saptandı.<br />
Sonuç olarak benign ve malign yumuşak doku lezyonlarını ayırt etmede<br />
Doppler Ultrasonografi ve dinamik subtraksiyonlu Manyetik Rezonans Görüntüleme<br />
kolay uygulanabilir, nispeten doğruluk oranları yüksek noninvazif tanı yöntemleridir.<br />
Anahtar Kelimeler: Dinamik kontrastlı manyetik rezonans görüntüleme,<br />
yüzeyel yumuşak doku kitleleri, Renkli Doppler US<br />
63
THE ROLE of DYNAMIC ENHANCED MAGNETIC RESONANCE<br />
IMAGING, GRAY SCALA and DOPPLER ULTRASONOGRAPHY in<br />
THE CHARACTERIZATION of SUPERFICIAL SOFT TISSUE MASSES<br />
SUMMARY<br />
Dynamic enhanced Magnetic Resonance Imaging and Doppler<br />
Ultrasonography are two important technique for evaluation the vascularization. In<br />
this study we aimed to search the use of dynamic enhanced Magnetic resonance<br />
imaging and Doppler Ultrasonography for making a differential diagnose of benign or<br />
malign in the superficial soft tissue tumors. Dynamic enhanced Magnetic resonance<br />
imaging and Doppler Ultrasonography datas of 24 cases were evaluated<br />
retrospectively.<br />
Benign 13 and malign 11 lesion were present for the result of Magnetic<br />
Resonance Imaging, clinically and sitologically. When Dynamic enhanced Magnetic<br />
Resonance Imaging lesion enhancement patern the Resistive Index’s of Doppler<br />
Ultrasonography compared with the last results. Dynamic enhanced Magnetic<br />
Resonance had a sensitivity of 63 %, specifity of 76 %, pozitive predictive value of<br />
70 % and diagnostic accuracy of 70 %.<br />
Doppler Ultrasonography had a sensivity of 80 %, specifity of 83 %, pozitive<br />
predictive value of 80 % and diagnostic accuracy of 81 %.<br />
Doppler Ultrasonography and Dynamic Magnetic Resonance Imaging can be<br />
used easily in differentiating benign and malign soft tissue tumors.<br />
64
Key words: Dynamic-contrast magnetic resonance imaging, superficial soft<br />
tissue masses, Color Doppler US.<br />
65
KAYNAKLAR<br />
1. Stoller DW, Johnston JD, Steinkirchner TM. Bone and soft-tissue tumors. In:<br />
Stoller DW(Ed). Magnetic resonance imaging in orthopaedics & sports medicine.<br />
2 nd ed. Philadelhia Lippincott-Raven; 1996.p. 1231-339<br />
2. Madewell JE, Sweet DE. Tumors and tumor-like lesions in or about joints. In:<br />
Resnick D, Niwayama G(Eds). Diagnosis of bone and joint disorders. 2 nd ed.<br />
Philadelphia: W.B. Saunders; 1988.p. 3889-943.<br />
3. Belli P, Costantini M, Mirk P, Maresca G, Priolo F, Marano P. Role of color doppler<br />
sonography in the assesment of musculoskeletal soft tissue masses. J Ultrasound<br />
Med 2000; 19: 823-30.<br />
4. Jenkins JPR. The soft tissues. In: Sutton D (Ed). Textbook of radiology and<br />
imaging. 7 th ed. London: Churchill Livingstone; 2003.p. 1417-49.<br />
5. Olsen KI, Stacy GS, Montag A. Soft tissue cavernous hemangioma. Radiographics<br />
2004; 24: 849-54<br />
6. Tung GA, Davis LM. The role of magnetic resonance imaging in the evaluation of<br />
the soft tissue mass. Critical reviews in diagnostic imaging. 1993; 34(5): 239-308.<br />
7. Resnick D, Niwayama G. Soft tissues. In: Resnick D, Niwayama G(Eds). Diagnosis<br />
of bone and joint disorders. 2 nd ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 1988.p. 4171-<br />
294.<br />
8. Passe TJ, Bluemke DA, Siegelman SS. Tumor angiogenesis: tutorial on<br />
implications for imaging. Radiology 1997; 203: 593-600.<br />
66
9. Vandijke C, Brasch R, Roberts T, et al. Mammary carsinoma model: correlation of<br />
macromolecular contrast-enhanced MR imaging characterizations of tumor<br />
microvasculature and histologic capillary density. Radiology 1996; 198: 813-8.<br />
10. Davies AM. Imaging of soft tissues. In: Grainger RG; Allison DJ. Adam A, Dixon<br />
AK (Eds). Diagnostic radiology. 4 th ed. London: Churchill Livingstone; 2003.p.<br />
2075-95.<br />
11. Yazıcı Z. Kemik ve yumuşak doku tümörlerinde tanısal radyoloji. Engin K, Sağlık<br />
Y, Aydınlı U (Editörler). Kemik ve yumuşak doku tümörlerinde Bursa: Nobel Tıp<br />
Kitabevi; 2005. s. 43-78.<br />
12. Fornage BD. Soft tissue masses: The underutilization of sonography. Semin<br />
Musculoskeletal Radiol 1999; 3 (2): 115-34.<br />
13. Tuncel E. Klinik radyoloji. İkinci baskı. Bursa: Güneş& Nobel Tıp Kitabevleri; 2000<br />
.s. 51-87.<br />
14. Sandra L, Hagen-Ansert. Foundations of sonography. In: Sandra L, Hagen-<br />
Ansert.Textbook of diagnostic ultrasonography. 5 th ed. Missouri: Mosby, 2001. p.<br />
3-21.<br />
15. Merritt CRB. Physics of ultrasound. In: Rumack CM, Wilson SR,Charboneau<br />
JW(Eds). Diagnostic ultrasound. 2 nd ed. Missouiri: Mosby; 1998.p. 3-33<br />
16. Verstraete KL, Lang P. Bone and soft tissue tumors: the role of contrast agents<br />
for MR imaging. Eur J Radiol 2000; 34: 229-46.<br />
17. Delorme S, Knopp MV. Non-invasive vascular imaging: Assessing tumour<br />
vascularity. Eur Radiol 1998; 8: 517-27.<br />
18. Dubois J, Soulez G, Olivia VL, Berthiaume MJ, Lapierre C, Therasse E. Softtissue<br />
venous malformations in adult patients: imaging and therapeutic issues.<br />
Radiographics 2001; 21: 1519-31.<br />
19. Folkman J. Angiogenesis in cancer, vascular, rheumatoid and other diseases.<br />
Nature Med 1995; 1: 27-31.<br />
20. Risau W. Mechanism of angiogenesis. Nature 1997; 386: 671-4.<br />
21. Griffith JF, Chan DPN, Kumta SM, Chow LTC, Ahuja AT. Does Doppler analysis<br />
of musculoskeletal soft-tissue tumours help predict tumour malignancy. Clin<br />
Radiol 2004; 59: 369-75.<br />
22. Voelckel S, Bodner G, Voelckel W, Stadlwieser C, De Koekkoek P, Springer P.<br />
Doppler ultrasound determination of vascular resistance in arteriovenous shunts<br />
of the finger tip. Ultraschall Med. 1998; 19: 181-86<br />
67
23. Schroeder RJ, Maeurer J, Vogl TJ, et al. D-galactose-based signal-enhanced<br />
color Doppler sonography of breast tumors and tumorlike lesions. Invest Radiol.<br />
1999; 34: 109-15<br />
24. Taylor KJ, Ramos I, Carter D, Morse SS, Snower D, Fortune K. Correlation of<br />
Doppler ultrasonography tumor signals with neovascular morphologic features.<br />
Radiology 1988; 166: 57-62.<br />
25. Taylor GA, PerIman EJ, Scherer LR, Gearhart JP, Leventhal BG, Wiley J.<br />
Vascularity of tumors in children: evaluation with color doppler imaging. Am J<br />
Roentgenol 1991; 157:1267-71.<br />
26. Dock W, Grabenwoger F, Metz V, Eibenberger K, Farres MT. Tumor<br />
vascularization: assessment with duplex sonography. Radiology 1991; 181:241-<br />
44.<br />
27. Latifi HR, Siegel MJ. Color Doppler flow imaging of pediatric soft tissue masses. J<br />
Ultrasound Med 1994; 13: 165-9.<br />
28. Van Campenhout I, Patriquin H. Malignant microvasculature in abdominal tumors<br />
in children: detection with Doppler ultrasonography. Radiology 1992; 183:445-48.<br />
29. Meyerowitz CB, Fleischer AC, Pickens DR, et aL. Quantification of tumor<br />
vascularity and flow with amplitude color doppler sonography in an experimental<br />
model: preliminary results. J Ultrasound Med 1996; 15: 827-33.<br />
30. Ramos IM, Taylor KJ, Kier R, Burns PN, Snower DP, Carter D. Tumor vascular<br />
signals in renal masses: detection with Doppler ultrasonography. Radiology 1988;<br />
168:633-37.<br />
31. Ozbek SS, Arkun R, Killi R, Memis A, Dagdeviren A, Sevinc E. Image-directed<br />
color Doppler ultrasonography in the evaluation of superficial solid tumors. J Clin<br />
Ultrasound 1995; 23: 233-8.<br />
32. Van deer Woude HJ, Vandersehueren G. Ultrasound in musculoskeletal tumors<br />
with emphasis on its role in tumor follow up. Radiol Clin North Am 1999; 37:753-<br />
66.<br />
33. Less JR, Skalak TC, Sevick EM, Jain RK. Microvascular architecture in a<br />
mammary carcinoma: branching patterns and vessel dimensions. Cancer Res<br />
1991; 51: 265-73.<br />
34. Shubik P. Vascularization of tumors: a review. J Cancer Res Clin Onco 1982;<br />
103: 211-26.<br />
68
35. Vaupel P, Kallinowski F, Okunieff P. Blood flow, oxygen and nutrient supply, and<br />
metabolic microenvironment of human tumors: a review. Cancer Res 1989; 49:<br />
6449-65<br />
36. Kallinowski F, Schlenger KH, Runkel S, et aL. Blood flow, metabolism, cellular<br />
microenvironment, and growth rate of human tumor xenografts. Cancer Res<br />
1989; 49: 3759-64.<br />
37. Paltiel HJ, Burrows PE, Kozakewich HP, Zurakowski D, Mulliken JB. Soft-tissue<br />
vascular anomalies: utility of ultrasonography for diagnosis. Radiology 2000; 214:<br />
747-54.<br />
38. Dubois J, Patriquin HB, Garel L, et al. Soft-tissue hemanjiomas in infants and<br />
children: diagnosis using doppler sonography. Am J Roentgenol 1998; 171: 247-<br />
52.<br />
39. Lagalla R, Iovena A, Caruso G, Lo Bello M, Derchi LE. Color doppler<br />
ultrasonography of soft-tissue masses. Acta Radiol 1998; 39: 421-6.<br />
40. Bodner G, Schocke MF, Rachbauer F, Seppi K, Peer S, Fierlinger A, et al.<br />
Differantiation of malignant and benign musculoskeletal tumors: combined color<br />
and power doppler US and spectral wave analysis. Radiology 2002; 223: 410-6.<br />
41. Kaushik S, Miller TT, Nazarian LN, Foster WC. Spectral doppler sonography of<br />
musculoskeletal soft tissue masses. J Ultrasound Med 2003; 22: 1333-6.<br />
42. Beitran J, Simon DC, Katz W, Weis LD. Increased MR signal intensity in skeletal<br />
muscle adjacent to malignant tumors: pathologic correlation and clinical<br />
relevance. Radiology 1987;162: 251-5<br />
43. Bland KI, McCoy DM, Kinard RE, Copeland EM III. Application of magnetic<br />
resonance imaging and computerized tomography as an adjunct to the surgical<br />
management of soft tissue sarcomas. Ann Surg 1987;205: 473-81.<br />
44. Berquist TH. Magnetic resonance imaging of musculoskeletal neoplasms. Clin<br />
Orthop 1989; 244: 101-18.<br />
45. Sundaram M, McGuire MH, Herbold DR, Beshany SE, Fletcher JW. High signal<br />
intensity solt tissue masses on T1 weighted pulsing sequences. Skeletal Radiol<br />
1987; 16: 30-6.<br />
46. Sundaram M, McGuire MH, Herboid DR. Magnetic resonance imaging of soft<br />
tissue masses: an evaluation of filty-three histologically proven tumors. Magn<br />
Reson Imaging 1988; 6: 237-48.<br />
69
47. Berquist TH, Ehman RL, Richardson ML. Magnetic resonance of the<br />
musculoskeletal system. New York: Raven 1987:85-108<br />
48. Dooms GC, Hricak H, Sollitto RA, Higgins CB. Lipomatous tumors and tumors<br />
with fatty component: MR imaging potential and comparison of MR and CT<br />
results. Radiology 1985; 157: 479-83.<br />
49. Weekes RG, Berquist TH, McLeod RA, Zimmer WD. Magnetic resonance<br />
imaging of solt-tissue tumors: comparison with computed tomography. Magn<br />
Reson Imaging 1985;3: 345-52.<br />
50. Weekes RG, McLeod RA, Reiman HM, Pritchard DJ. CT of soft-tissue<br />
neoplasms. Am J Roentgenol 1985; 144: 355-60.<br />
51. Sundaram M, McLeod RA. MR imaging of tumor and tumorlike lesions of bone<br />
and soft tissue. Am J Roentgenol 1990; 155: 817-24.<br />
52. Aisen AM, Martel W, Braunstein EM, McMillin KI, Phillips WA, Kling TF, MRI and<br />
CT evaluation of primary bone and soft-tissue tumors. Am J Roentgenol 1986;<br />
146:749-56.<br />
53. Bohndorf K, Reiser M, Lochner B, Feaux de Lacroix W, Steinbrich W, Magnetic<br />
resonance imaging of primary tumours and tumour-like lesions of bone. Skeletal<br />
Radiol l986; 15: 511-7.<br />
54. Brasch RC. Work in progress: methods of contrast enhancement for NMR<br />
imaging and potential applications. Radiology 1983; 147: 781-8.<br />
55. Brasch RC, Weinmann HJ, Wesbey GE. Contrast-enhanced NMR imaging:<br />
animal studies using gadolinium-DTPA complex. Am J Roentgenol 1984; 142:<br />
625-30.<br />
56. Carr DH, Brown J, Bydder GM, et al. Gadolinium-DTPA as a contrast agent in<br />
MRI: initial clinical experience in 20 patients. Am J Roentgenol 1984; 143: 215-24.<br />
57. Weinmann HJ, Brasch RC. Press WR, Wesbey GE. Characteristics of<br />
gadolinium-DTPA complex: a potential NMR contrast agent. Am J Roentgenol<br />
1984; 142: 619-24.<br />
58. Pettersson H, Ackerman N, Kaude J, et al. Gadolinium-DTPA enhancement of<br />
experimental soft tissue carcinoma and hemorrhage in magnetic resonance<br />
imaging. Acta Radiol 1987; 28: 75-8.<br />
59. Pettersson H, Eliasson J, Egund N, et al. Gadolinium-DTP A enhancement of soft<br />
tissue tumors in magnetic resonance imaging: preliminary clinical experience in<br />
five patients. Skeletal Radiol 1988; 17: 319-23.<br />
70
60. Revel D, Brasch RC, Paajanen H, et al. Gd-DTPA contrast enhancement and tissue<br />
differentiation in MR imaging of experimental breast carcinoma. Radiology<br />
1986; 158: 319-23.<br />
61. Buxton RB, Edelman RR, Rosen BR, Wismer GL, Brady TJ. Contrast in rapid<br />
MR imaging: Tl- and T2-weighted imaging. J Comput Assist Tomogr 1987; 11: 7-<br />
16.<br />
62. Mills TC, Ortendahl DA, Hylton NM, Crooks LE, Carison jW, Kaufman L. Partial<br />
flip angle MR imaging. Radiology 1987; 162: 531-9.<br />
63. Sundaram M, McGuire MH, Herbold DR, Beshany SE, Fletcher JW. High signal<br />
intensity soft tissue masses on T1 weighted pulsing sequences. Skeletal Radiol<br />
1987; 16(1): 30-6.<br />
64. Bush CH, Spanier SS, Gillespy T III. Imaging of atypical lipomas of the<br />
extremities: report of three cases. Skeletal Radiol 1988; 17: 472-5.<br />
65. London J, Kim EE, Wallace S, Shirkhoda A, Coan J, Evans J. MR imaging of<br />
liposarcomas: correlation of MR features and histology. J Comput Assist Tomogr<br />
1988; 13: 832-5.<br />
66. Sundaram M, Baran G, Merenda G, Mcdonald DJ. Myxoid liposarcoma:MR<br />
appearances with clinical and histological correlation. Skeletal Radiol 1990; 19:<br />
359-62.<br />
67. Yuh WTC, Kathol MH, Sein MA, Ehara S, Chiu L. Hemangiomas of skeletal<br />
muscle: MR findings in fıve patients. Am J Roentgenol 1987; 149: 765-8.<br />
68. Cohen EK, Kressel HY, Perosio T, et aL. MR imaging of soft-tissue<br />
hemangiomas: correlation with pathologic fındings. Am J Roentgenol 1988; 150:<br />
1079-81.<br />
69. Sundaram M, McGuire MH, Schajowicz F. Soft-tissue masses: histologic basis for<br />
decreased signal (short T2) on T2-weighted MR images. Am J Roentgenol 1987;<br />
148: 1247-50.<br />
70. Kransdorf MJ, Jelinek JS, Moser RP Jr, Utz JA, Brower AC, Hudson TM, et aL.<br />
Soft-tissue masses: diagnosis using MR imaging. Am J Roentgenol 1989; 153:<br />
541-7.<br />
71. Vanel D, Lacombe MJ, Couanet D, Kalifa C, Spielmann M, Genin J.<br />
Musculoskeletal tumors: follow-up with MR imaging after treatment with surgery<br />
and radiation therapy. Radiology 1987; 164: 243-5.<br />
71
72. Holscher HC, Bloem JL, Nooy MA, Taminian AHM, Eulderink F, Hermans J. The<br />
value of MR imaging in monitoring the etfect of chemotherapy on bone sarcomas.<br />
Am J Roentgenol 1990; 154: 763-9.<br />
73. Totty WA, Murphy WA, Lee jKT. Soft tissue tumors: MR imaging. Radiology 1986;<br />
160:135-41.<br />
74. Reddick WE, Langston JW, Meyer WH, Gronemeyer SA, Steen RG, Chen G, et<br />
al. Discrete signal processing of dynamic contrast-enhanced MR imaging:<br />
Statistical validation and preliminary clinical application. J Magn Reson Imaging<br />
1994; 4: 397.<br />
75. Vanel D, Verstraete KL, Shapeero LG. Primary tumors of the musculoskeletal<br />
system. Radiol clin North Am 1997; 35: 213-37.<br />
76. Verstraete KL, De Deene Y, Roels H, Dierick A, Uyttendaele D, Kunnen M.<br />
Benign and malignant musculoskeletal lesions: Dynamic contrast-enhanced MR<br />
imaging parametric "firstpass" images depict tissue vascularization and perfusion.<br />
Radiology 1994; 192: 835.<br />
77. Verstraete KL, Dierick A, De Deene Y, Uyttendaele D, Vandamme F, Roels H, et<br />
al. First pass images of musculoskeletal lesions: A new and useful diagnostic<br />
application of dynamic contrast enhanced MRI. Magn Reson Imaging 1994; 12<br />
:687.<br />
78. Verstraete KL, Vanzieleghem B, De Deene Y, Palmans H, De Greef D,<br />
Kristoffersen DT, et al. Static, dynamic and first-pass MR imaging of musculoskeletal<br />
lesions using gadodiamide injection. Acta Radiol 1995; 36: 27.<br />
79. Kuhl CK, Mielcareck P, Klaschik S, Leutner C, Wardelmann E, Gieseke J, et al.<br />
Dynamic breast MR imaging: Are signal intensity time course data useful for<br />
differential diagnosis of enhancing lesions. Radiology 1999; 211: 101-10.<br />
80. Kaiser WA, Zeitler E. MR imaging of the breast: Fast imaging sequences with and<br />
without Gd-DTPA-preliminary abservations. Radiology 1989; 170: 681-6.<br />
81. Gribbestad IS, Nilsen G, Fjosne HE, Kuinnsland S, Haugen OA, Rinck PA.<br />
Comparative signal intensity measurements in dynamic gadolinium-enhanced MR<br />
mammography. J Magn Reson Imaging 1994; 4: 477-80.<br />
82. Erlemann R, Reiser MF, Peters PE, Vasallo P, Nommensen B, Kusnierz-Glaz<br />
CR, Ritter J, Roessner A. Musculoskeletal neoplasms: Static and dynamic Gd-<br />
DTPA-enhanced MR imaging. Radiology 1989; 171: 767-73.<br />
72
83. Vanel D, Shapeero LG, Da Baere T, Gilles R, Tardivon A, Genin J, Guinebretiere<br />
JM. MR imaging in the follow-up of malignant and aggressive soft-tissue tumors:<br />
Results of 511 Examinations. Radiology 1994; 190: 263-8.<br />
84. Vanel D, Shapeero LG, Tardivon A, Western A, Guinebretiere JM. Dynamic<br />
contrast-enhanced MRI with subtraction of aggressive soft tissue tumors after<br />
resection. Skletal Radiol 1998; 27: 505-10.<br />
85.Verstraete KL, Deene YD, Roels H, Dierick A, Uyttendaele D, Kunnen M. Benign<br />
and malignant musculoskeletal lesions: dynamic contrast-enhanced MR imagingparametric“<br />
first-pass’’ images depict tissue vascularization and perfusion.<br />
Radiology 1994; 192:835-43.<br />
86. Fletcher BD, Hanna SL, Fairclough DL, Gronomeyer SA. Pediatric<br />
musculoskeletal tumors: Use of dynamic, contrast-enhanced MR imaging to<br />
response to chemotherapy. Radiology 1992; 184: 243-8.<br />
87. Hanna S, Parham D, Fairclough D, Meyer W, Le A, Fletcher B. Assesment of<br />
osteosarcoma response to preoperative chemotheraphy using dynamic FLASH<br />
gadolinium-DTPA-enhanced magnetic resonance mapping. Invest Radiol 1992;<br />
27: 367-73.<br />
88. Van der Woude HJ, Verstraete KL, Hogendoorn PC, Taminiau AH, Hermans J,<br />
Bloom JL. Musculoskeletal tumors does fast dynamic contrast-enhanced<br />
subtraction MR imaging contribute to the characterization? Radiology 1998; 208:<br />
821-8.<br />
89. Van Rijswijk CSP, Geirnaerdt MJA, Hogendoorn PCW, Taminiau AHM;<br />
Coevorden FV, Zwinderman AH, Pope TL, Bloem JL. Soft tissue tumors: Value of<br />
static and dynamic gadopentetate dimeglumine-enhanced MR imaging in<br />
prediction of malignancy. Radiology 2004; 233: 493-502.<br />
73