Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SONUÇ<br />
141<br />
Anadolu, 8.500 yıl önceye dayanan bir kent kültürü ile dünyanın en eski<br />
uygarlık havzalarından birisidir. Bu saha, Tunç Çağından itibaren, bu köklü uygarlık<br />
birikimine doğru orantılı olarak bünyesinden, bölgenin ve dolayısıyla o dönemki<br />
dünyanın sosyal, ekonomik ve politik gidişatına doğrudan etki edebilen devlet<br />
örgütlenmelerini çıkarmıştır. Bu devlet örgütlenmeleri de tabiatı gereği beraberlerinde<br />
kendilerinin siyasal erklerini var edici ordu denilen kurumu ortaya çıkarmışlardır.<br />
Hititlerle başlayan süreç, Urartu, Frigya, Lidya krallıkları ile İyon siteleri ile<br />
Anadolu’nun tüm bölgelerinde etkin biçimde yaşanmıştır. Adları sayılan bu devletlerin<br />
askeri faaliyetleri de, kendi bölgelerinin getirdiği coğrafi, iktisadi ve politik koşullara<br />
göre biçimlenmiştir. Buna bağlı olarak bu bölgesel farklılıklar İlkçağ Anadolu<br />
Devletlerinde ayrı ayrı izlenebilecek derecede açıktır. Örneğin Hitit, Urartu, Frigya,<br />
Lidya krallıkları kara ordularına ağırlık vermişken, coğrafi ve iktisadi yapısı gereği İyon<br />
sitelerinde donanmanın daha etkin olduğu görülmektedir. Yine yaşanılan çağın<br />
kendilerine tanıdığı imkanları ve sınırlılıklar ise İlkçağ Anadolu Devletleri ordularına<br />
hem donanım bakımından hem de strateji ve harekat yeteneği ve niteliği bakımından<br />
ortak bir renk kazanmışlardır.<br />
Hititler, Urartular, Frigya, ve Lidya krallıkları iç bünyelerindeki merkezkaç<br />
güçleri ordu ile birbirine kenetledikten sonra, ordunun dışa doğru hamle yapmasına<br />
olanak sağlamışlardır. Aslında olanak sağlamaktan da öte buna muhtaç kalmışlardır..<br />
Zira İlkçağ Anadolu devletleri, politik anlamda, Anadolu gibi kavimler köprüsü olan ve<br />
köklü uygarlık alanlarını birbirine bağlayan mümbit bir sahada siyasal anlamda ayakta<br />
kalabilmek için koşulların kendilerini genişleyip büyümeye zorladığının farkına<br />
varmışlardır.. Bu doğrultuda “yükselmelisin, yoksa düşersin, fethetmelisin yoksa<br />
fethedilirsin, çekiç olmaya bak yoksa örs olursun anlayışı” bu devletlere yerleşmiş ve bu<br />
amaçla ordular sürekli seferlere çıkmışlardır. Bu ortamda normal olan barış değil savaş<br />
durumu olmuştur. Örneğin Hititlerde görüldüğü üzere her başa geçen kral önce dağılan<br />
ülkeleri Hatti ülkesine yeniden bağlamış, yani merkezkaç güçlere boyun eğdirmiş, daha<br />
sonra batıda Arzava, güneyde Kuzey Suriye ve doğuda Huriler sefer yapmıştır. Bu her<br />
defasında tekrar eden bir durumdur. Yine Urartular da güneyde Asur ile ölüm kalım