07.06.2013 Views

EĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ - Aile ve Toplum ...

EĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ - Aile ve Toplum ...

EĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ - Aile ve Toplum ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

AİLE TOPLUMUN TEMELİDİR<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Ekim - Kasım - Aralık 2011 Yıl: 12 Cilt: 7 Sayı: 27<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong> <strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Üç Aylık Dergi<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Yıl: 12 • Cilt: 7 • Sayı 27<br />

ISSN: 1303 - 0256<br />

• İnternet <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong><br />

• Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları<br />

• Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan<br />

Reklamların İçerik Analizi<br />

• Türkiye’de Ergen Profili<br />

• Türkiye’de Yaşlılık Dönemine İlişkin<br />

Beklentiler Araştırması<br />

T.C AİLE <strong>VE</strong> SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI<br />

AİLE <strong>VE</strong> TOPLUM HİZMETLERİ<br />

GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINIDIR


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

T.C. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />

<strong>Aile</strong> <strong>Toplum</strong> Hizmetleri Genel Müdürlüğü<br />

Eğitim - Kültür <strong>ve</strong> Araştırma Dergisi<br />

Yıl: 12 • Cilt: 7 • Sayı: 27 • Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Sahibi<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Hizmetleri Genel Müdürlüğü Adına<br />

•<br />

Ömer BOZOĞLU<br />

Genel Müdür<br />

•<br />

Editör<br />

Mustafa TURĞUT<br />

•<br />

Ed. Yrd.<br />

Doç. Dr. Emine ÖZMETE<br />

Doç. Dr. Melek ARDAHAN<br />

Yrd. Doç. Dr. Hatice DEMİRBAŞ<br />

Doç. Dr. Aynur BÜTÜN AYHAN<br />

Yrd. Doç. Dr. Selahattin AVŞAROĞLU<br />

Dr. Dursun AYAN<br />

İrfan ÇAYBOYLU<br />

Dr. Nesrin TÜRKASLAN<br />

•<br />

Yayın Kurulu<br />

Dr. Dursun AYAN<br />

Sadık GÜNEŞ<br />

Ahmet Rasim KALAYCI<br />

Mehmet Emin SEZGİN<br />

•<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Dergisi ULAKBİM <strong>ve</strong>ri tabanında taranmaktadır.<br />

•<br />

Adres<br />

Tunus Caddesi No: 24 06680 Kavaklıdere-ANKARA<br />

Tel : (0.312) 416 80 00 • Faks : (0.312) 419 29 70<br />

www.aile<strong>ve</strong>toplum.gov.tr<br />

•<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Dergisi’nde yayınlanan yazılardaki görüşler yazarına aittir.<br />

•<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Dergisi üç ayda bir yayınlanır.<br />

•<br />

Baskı <strong>ve</strong> Tasarım<br />

Ames Matbaacılık<br />

Gersan Sanayi Sitesi 2306. Sokak No: 63 Ergazi/Ankara<br />

Tel : (0.312) 257 09 97 • Faks : (0.312) 257 30 90<br />

•<br />

01.12. 2011


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Danışma Kurulu<br />

Prof.Dr. Rengin AKBOY ....................................................... Dokuz Eylül Ü. Eğitim Bi. Bl.Psi. Dan. <strong>ve</strong> Reh. ABD Bşk.<br />

Prof.Dr. Gönül AKÇAMETE .................................................. Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dekanı<br />

Prof.Dr. Aliye Mavili AKTAŞ ................................................. Selçuk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Konya Sağlık Y.O. Müdürü<br />

Prof.Dr. Aysel KÖKSAL AKYOL .......................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />

Prof.Dr. Emine AKYÜZ ......................................................... A.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Fatma ALİSİNANOĞLU .......................................... Gazi Ü. Gazi Eğitim Fak. Okul Öncesi Eğit. ABD<br />

Prof.Dr. Neriman ARAL ........................................................ Ankara Ü. Sağlık Bl. Fak. Çocuk Gel. Bl.<br />

Doç.Dr. Melek ARDAHAN .................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y. O. Halk Sağlığı Hemşireliği<br />

Prof.Dr. Çiğdem ARIKAN ..................................................... Selçuk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Konya Sağlık Y.O.Sosyal Hizmet Böl. Öğr.Ü.<br />

Doç.Dr. Fatma ARPACI ......................................................... G.Ü. Mesleki Eğitim Fak. <strong>Aile</strong> Ekonomisi Eğitimi A.B.D.<br />

Prof.Dr. Hediye ARSLAN ...................................................... Maltepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü<br />

Doç.Dr. Metin ARSLAN ........................................................ Kırıkkale Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. İbrahim ARSLANOĞLU .......................................... Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Ayten EREN ARTAN ......................................... İzzet Baysal Ü.Eğitim Fak.<br />

Prof.Dr. Sevil ATAUZ ............................................................ H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı<br />

Yrd.Doç.Dr. Selahattin AVŞAROĞLU .................................. S.Ü.Ahmet Keleşoğlu Eğt. Fak.Özel E. Bl. Z. Eng. Öğrt.<br />

Prof.Dr. Orhan AYDIN ........................................................... H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Aynur Bütün AYHAN ............................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />

Yrd.Doç. Dr. Melike TÜRKAN BAĞLI ................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Eğitim Psik. ABD<br />

Prof.Dr. Aylin GÖRGÜN BARAN ......................................... H.Ü. Edebiyat Fak. Sosyoloji Böl. Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Gülen BARAN ......................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />

Prof.Dr. Handan ASUDE BAŞAL ......................................... Uudağ Ü. Eğit. Fak. İlköğr. Bl.Okul Ön. Eğitmi ABD.<br />

Prof.Dr. Pınar BAYHAN ........................................................ H.Ü. Sağlık Bilimleri Fak. Çocuk Gelişimi Böl. Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Ayşe BEŞER ............................................................ Dokuz Eylül. Ü. Hemşirelik Yüksekokulu<br />

Doç.Dr. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU ................................ H.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Sema BUZ ................................................................ H.Ü. İ.İ.B. Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü<br />

Prof.Dr. Latife BIYIKLI .......................................................... A.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Kamil Ufuk BİLGİN ................................................. TODAİE Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Işıl BULUT ............................................................... Başkent Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Sağlık Bilimleri Fak. Sos. Hiz. Bölüm Bşk.<br />

Prof.Dr. Esra BURCU ............................................................ H.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Ayda BÜYÜKŞAHİN ......................................... A.Ü. Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fak. Psikoloji Böl. Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Saynur CANAT ........................................................ A.Ü. Tıp Fakültesi Ergen Psikiyatrisi Bölüm Başkanı<br />

Yrd.Doç.Dr. Ayşe CANATAN ................................................ Gazi Ün. Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bölümü<br />

Doç.Dr. Özlem ÖNTAŞ CANKURTARAN ............................ H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof. Dr. Funda Pınar ÇAKIROĞLU ..................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Beslenme <strong>ve</strong> Diyetetik Böl.<br />

Prof.Dr. Bülent ÇAPLI .......................................................... A.Ü. İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Nilgün ÇELEBİ ........................................................ Emekli Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. İhsan DAĞ ............................................................... H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Ilgın GÖKLER DANIŞMAN ............................... Maltepe Ü. Fen-Edebiyat Fak.Psikoloji Böl. Başkanı<br />

Yrd.Doç.Dr. Hatice DEMİRBAŞ ............................................ Başkent Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Nükhet DEMİRTAŞLI ............................................... A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Beylü DİKEÇLİGİL .................................................. Erciyes Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bölümü<br />

Doç.Dr. Zait DİRİK ................................................................ Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. İsmail DOĞAN ......................................................... A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Yıldırım B. DOĞAN ................................................. A.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Zehra DÖKMEN ....................................................... A.Ü. Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölümü<br />

Prof.Dr. Necate BAYKOÇ DÖNMEZ ..................................... Hacettepe Ü. Sağlık Bil. Fak.Çocuk Gel. <strong>ve</strong> Eğit. Bl.<br />

Yrd.Doç. Dr. Gülsüm ÇAMUR DUYAN ................................. Kırıkkale Ü. Sağlık Bil. Fak.<br />

Prof.Dr. Veli DUYAN .............................................................. A.Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Yıldız ECEVİT .......................................................... O.D.T.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Le<strong>ve</strong>nt ERASLAN .............................................. Kırıkkale Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Böl.<br />

Yrd.Doç.Dr. Şafak ERGÜL .................................................... Ege Ü.Hemşirelik Y.O Halk Sağ.Hemşireliği ABD<br />

Doç.Dr. Sibel ERKAL ............................................................ H.Ü.İİBF. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Bölümü<br />

Prof.Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU ....................................... Ankara Ü. Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı<br />

Yrd.Doç.Dr. Ayşe Sezen BAYOĞLU ..................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />

Prof. Dr. Özgün BENER ......................................................... Hacettepe Ü. İ.İ.B.F. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Böl.<br />

Yrd.Doç.Dr. Elif GÖKÇEARSLAN CİFÇİ .............................. Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />

Doç.Dr. Rüstem ERKAN........................................................ Dicle Ü. Edebiyat Fak. Sosloji Böl. Başkanı<br />

Yrd.Doç.Dr. Ali ERYILMAZ ................................................... Osman Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi.<br />

Prof.Dr. Gelengül HAKTANIR .............................................. Ankara Ü.Eğt. Bil. Fak.İlköğrt. Böl. Okul Öncesi Eğit.ABD<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

3


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Danışma Kurulu<br />

Doç.Dr. Zeynep HAMAMCI ................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />

Doç.Dr. Erdal HAMARTA ...................................................... S.Ü. Eğitim Fak. Eğitim Bil. Reh. <strong>ve</strong> Psi. Danışmanlık ABD<br />

Prof.Dr. Mübeccel GÖNEN ................................................... H.Ü. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Firdevs GÜNEŞ ....................................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Sınıf Öğretmenliği ABD<br />

Doç.Dr. Hüdayar CİHAN GÜNGÖR ...................................... Erciyes Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi<br />

Prof.Dr. Tülin GÜNŞEN İÇLİ ................................................. H.Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Böl. Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Figen GÜRSOY ....................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />

Prof.Dr. Gülden GÜ<strong>VE</strong>NÇ ..................................................... Okan Ü. Fen-Edebiyat Fak. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Sunay İL ................................................................... H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmetler Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Zafer İLBARS .......................................................... A.Ü. D.T.C.F. Sosyal Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Emel İRGİL .............................................................. Uludağ Ü. Tıp Fakültesi Halksağlığı A.B.D.<br />

Prof.Dr. Sibel KALAYCIOĞLU .............................................. O.D.T.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı<br />

Prof.Dr. Emine Gül KAPÇI ................................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Eğitimde Psi. Hizmetler Böl.<br />

Doç.Dr. Ayten KAPLAN ........................................................ H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Ahmet KARAARSLAN ............................................ Dumlupınar Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü<br />

Prof.Dr. Velittîn KALINKARA ............................................... Pamukkale Üni<strong>ve</strong>rsitesi Denizli Meslek Yüksek Okulu<br />

Doç.Dr. Nilay ÇABUK KAYA ................................................ Ankara Ü.Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğr. Fak. Kurumlar Sos. ABD Bşk.<br />

Prof.Dr. Kurtuluş KAYALI ..................................................... Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Efser KERİMOĞLU ................................................. A.Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölüm Başkanı<br />

Prof.Dr. Şermin KÜLAHOĞLU ............................................. Uludağ Ü. Eğitim Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü<br />

Yrd.Doç.Dr. Andaç DEMİRTAŞ MADRAN ............................ Başkent Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Prof.Dr. Duyan MAĞDEN ..................................................... H.Ü. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Ferhan ODABAŞI .................................................... A.Ü. Eğitim Fak. Bilgisayar <strong>ve</strong> Öğretim Teknolojileri Böl.Öğr.Ü.<br />

Prof.Dr. Hülya OKUMUŞ ....................................................... Dokuz Eylül Ü. Hemşirelik Y.O. Doğum <strong>ve</strong> Kadın Hst. Hemşireliği<br />

Prof.Dr. Selahattin ÖĞÜLMÜŞ ............................................. A.Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Psikolojik Dan. <strong>ve</strong> Rehberlik Bl. Bşk.<br />

Yrd.Doç.Dr. Şevket ÖKTEN .................................................. Harran Ü. Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bl. Bşk.<br />

Prof.Dr. Alev ÖNDER ............................................................ M.Ü. Atatürk Eğt.Fak. İlköğretim Bl. Okul Ön. Öğret. A.B.D. Öğr. Ü.<br />

Prof.Dr. Esra ÖMEROĞLU ................................................... G.Ü. Mesleki Eğitim Fak. Okulöncesi A.B.D. Başkanı<br />

Yrd.Doç.Dr. Cengiz ÖZBESLER ........................................... Başkent Ün. Sağlık Bilimleri F. Sos.Hiz. Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Yrd.Doç.Dr. Arif ÖZER .......................................................... Gazi Ü. Meslek Eğit. Fak. Eğitim Bil. Böl. Reh. <strong>ve</strong> Psi. Dan. ABD<br />

Prof.Dr. Ayşe ÖZFER ÖZÇELİK ........................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Beslenme <strong>ve</strong> Diyetetik Böl.<br />

Prof.Dr. Havva Neşe ÖZGEN ................................................ Okan Ü. Fen-Ed.Fak.Sosyoloji Bl.<br />

Doç.Dr. Emine ÖZMETE ........................................................ Ankara Ü.Sağlık Bil. Fak.Sosyal Hiz. Bl.<br />

Doç.Dr. Yasemin ÖZKAN ..................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />

Prof.Dr. Süheyla ÖZSOY ...................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y.O. Halk Sağlığı Hemşireliği ABD<br />

Yrd.Doç.Dr. Candan ÖZTÜRK .............................................. Dokuz Eylül Ü. Hemşirelik Y.O. Çocuk Sağlığı <strong>ve</strong> Hastalıkları ABD<br />

Doç.Dr. Reşat PEKER .......................................................... Uludağ Ü. Eğitim Fak, Eğitim Bilimleri Bölümü<br />

Yrd.Doç.Dr. Eda PURUTÇUOĞLU ....................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />

Yrd.Doç.Dr. Gülcem SALA RAZI .......................................... Doğu Akdeniz Ü. Sağlık Bil. Fak.<br />

Prof.Dr. Işık SAYIL ................................................................ A.Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Ümran SEVİL ........................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y.O. Doğum <strong>ve</strong> Kadın Sağlığı Hast.Hem. ABD<br />

Doç.Dr. Seher SEVİM ........................................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Reh. <strong>ve</strong> Psik. Danışmanlık ABD<br />

Öğr.Gör.Dr. Onur SUNAL ...................................................... Başkent Ü. Ticari Bilimler Fak. Bankacılık Böl.<br />

Prof.Dr. Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU ..................................... A.Ü. Sağlık Bil. Fak. Beslenme <strong>ve</strong> Diyetetik A.B.D. Başkanı<br />

Doç.Dr. Fatih ŞAHİN ............................................................. Başkent Ü. Sağlık Bil. Fakültesi Sosyal Hizmet Bl.<br />

Prof.Dr. Ahsen ŞİRİN ............................................................ Ege Üniv. Hemşirelik Y.O. Kadın Sağlığı <strong>ve</strong> Hast.Hem. A.D.<br />

Yrd.Doç.Dr. Ebru TANJU ...................................................... Başkent Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Ayla BAYIK TEMEL ................................................. Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hemşirelik Y.O. Halk Sağlığı Bl. Başkanı<br />

Prof.Dr. Günsel TERZİOĞLU ............................................... H.Ü.İ.İ.B.F. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Bölüm Başkanı<br />

Prof.Dr. Mahmut TEZCAN .................................................... A.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Gülay TOKSÖZ ....................................................... A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU .......................................... Selçuk Üniv. Edebiyat Fakültesi Genel Sosyoloji <strong>ve</strong> Metodoloji<br />

Prof.Dr. Sevda ULUĞTEKİN ................................................. H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmetler Bölümü Öğretim Üyesi<br />

Prof.Dr. Ozana URAL ............................................................ Marmara Ü. Atatürk Eğitim Fak. Dekan Yardımcısı<br />

Prof.Dr. Hamza UYGUN ........................................................ H.Ü. İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi<br />

Doç.Dr. Aynur UYSAL .......................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y. O. Halk Sağlığı Hemşireliği<br />

Prof.Dr. Serhat ÜNAL ........................................................... H.Ü. Tıp Fakültesi Dekanı<br />

Doç.Dr. Nurhan ÜNÜSAN ..................................................... S.Ü. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak.İlköğretim Bl.Okul Ön. Öğrt.<br />

Prof.Dr. Canan YERTUTAN .................................................. H.Ü.İİBF. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Bölümü<br />

Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK ............................................ A.Ü. EBB. Eğt. Hiz. A.D. Reh. <strong>ve</strong> Psi. Danış. Böl. Öğr. Üyesi<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

5


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

İçindekiler<br />

İnternet <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong>........................................................................................09<br />

Doç. Dr. Abdullah KUZU<br />

Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları......................................................33<br />

Yrd. Doç Dr. Bekir S. GÜR<br />

Dr. Türker KURT<br />

Televizyon Programları, Reklamlar <strong>ve</strong> Çocuklar ...................................63<br />

Murat ŞENTÜRK<br />

Mustafa TURĞUT<br />

Türkiye’de Ergen Profili..........................................................................89<br />

Mustafa ŞEN<br />

Türkiye’de Yaşlılık Dönemine İlişkin Beklentiler Araştırması................103<br />

Mehmet AKÖZER<br />

Cenap NUHRAT<br />

Şebnem SAY<br />

Yayın Kuralları......................................................................................129<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

7


İnternet <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong>*<br />

Internet and Family<br />

Doç. Dr. Abdullah KUZU**<br />

Öz<br />

Bu projenin amacı, Türkiye’de ailelerin İnternet<br />

kullanımıyla kolaylaşan <strong>ve</strong> yaygınlaşan konularla ilgili<br />

sorunlar <strong>ve</strong> alınabilecek önlemler açısından profillerini<br />

bütün yönleri ile değerlendirmektir. Bu çerçe<strong>ve</strong>de,<br />

iletişim, sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik-etik, mekân alt boyutlarında<br />

İnternet’in Türkiye’de İnternet kullanan aile <strong>ve</strong> aile<br />

bireylerinin sosyal yaşantısındaki yeri aile bireylerinin<br />

görüşlerine başvurularak değerlendirilmiştir. Ayrıca<br />

Türkiye’de son yıllarda gençler arasında çok popüler<br />

olan İnternet kafelere yönelik değerlendirmelere de yer<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Anahtar kelimeler: aile, internet<br />

Abstract<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

This project aims to evaluate the Internet use profile<br />

of Turkish families with a reference to issues which<br />

ha<strong>ve</strong> become easier or widespread through Internet<br />

use. Such an approach will also include problems<br />

experienced in Internet use and potential solutions to<br />

those problems. The current situation of Internet in<br />

Turkish families’ li<strong>ve</strong>s is evaluated through in<strong>ve</strong>stigating<br />

family members’ perspecti<strong>ve</strong>s within four subtitles<br />

namely, communication, health, safety and ethics, and<br />

location. In addition, a section regarding Internet cafés is<br />

provided since these locations ha<strong>ve</strong> been quite popular<br />

for children recently.<br />

Keywords: family, internet<br />

* Bu makale T.C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün 2007 yılında gerçekleştirdiği İnternet Kullanımı<br />

<strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> Araştırmasından üretilmiştir.<br />

** Anadolu Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi, Bilgisayar <strong>ve</strong> Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölüm Başkan Yardımcısı<br />

9


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

10<br />

GİRİŞ<br />

Bilgi çağının en etkili araçlarından biri olan İnternet,<br />

eğitimden sağlığa, haberleşmeden, pazarlama <strong>ve</strong><br />

ekonomiye kadar pek çok alanı etkisi altına alma gücüne<br />

sahip olduğunu son on beş yıldaki hızlı gelişimi ile<br />

kanıtlamış görünmektedir. İnternet’in hızlı gelişimi pek<br />

çok toplumda, bu teknolojinin toplumun kültürel yapısı<br />

<strong>ve</strong> değerleriyle bütünleşmesi sürecinde bazı sorunları<br />

da beraberinde getirmiştir. Ülkemizin ilk tanıştığı 90’lı<br />

yıllardan günümüze toplumun pek çok kesiminin ilgisini<br />

çeken, gittikçe hızı artan, yapısı değişen <strong>ve</strong> zenginleşen<br />

İnternet ülkemizde de toplumsal yapının değişmesinde<br />

önemli roller oynamıştır. İnternet dünyayı küresel bir köy<br />

haline getirdikçe ülkemizde bundan payına düşeni almakta<br />

gecikmemiştir. Artık karşımızda bir İnternet nesli vardır.<br />

Öğrenciler önce öğrenen daha sonrada yeni milenyum<br />

öğrenenleri olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Çekirdek<br />

aileye İnternet adeta ailenin yeni bir üyesi olarak çok sessiz<br />

<strong>ve</strong> hızlı bir şekilde girmiştir.<br />

İnternet sağladığı pek çok zengin kaynaklar sayesinde<br />

inanılmaz bir bilgi <strong>ve</strong> iletişim kaynağıdır. Eğitimciler bu<br />

kaynaktan eğitimde nasıl yararlanabiliriz sorusunun<br />

cevabını ararken ticari firmalar ise büyük bir reklam <strong>ve</strong><br />

tanıtım platformu olarak gördükleri İnternet’i şirketlerinin<br />

karlılıklarını nasıl artırabileceği konusundaki çalışmaları<br />

yapmakta pek de geç kalmamışlardır. İnternet ilk zamanlarda<br />

her derde deva bir ilaç gibi görünürken, beraberinde<br />

getirdiği bir takım etik <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik problemlerinin patlak<br />

<strong>ve</strong>rmesi <strong>ve</strong> konunun gazete manşetleri <strong>ve</strong> televizyonlara<br />

taşınması belirli toplumsal kaygıları da beraberinde<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

getirmiştir. İnternet’i değerlendirirken onun kendine özgü<br />

belirli yapılarının iyi analiz edilmesi <strong>ve</strong> bu konuda ulusal<br />

bazı politikaların geliştirilmesi, toplumsal yapı ile İnternet’in<br />

sağlıklı bir biçimde bütünleştirilmesi için gereklidir. Merkezi<br />

kontrolü olmayan <strong>ve</strong> gelişme hızı kontrol edilemeyen<br />

İnternet, her ülkenin kendi dilini, değerlerini <strong>ve</strong> kimliğini<br />

kollamasını gerektirmektedir (Moble & Wilson, 1998).<br />

Ülkemizde <strong>ve</strong> pek çok ülkede İnternet’le ilgili adli <strong>ve</strong><br />

etik sorunların yanı sıra iletişim, sağlık <strong>ve</strong> psikososyal<br />

sorunların temelinde İnternet ile ilgili ulusal politikaların<br />

oluşturulmasında yaşanan aksaklıklar bulunabilir.<br />

Ulusal politikaların <strong>ve</strong> devletin İnternet konusunda<br />

yapabileceklerinin sadece bilişim yasası çıkarmak türünden<br />

bir takım yaptırımsal önlemler olmaması gerektiği çok açık<br />

ortadadır. Bu nedenle İnternet’in toplumumuzla sağlıklı bir<br />

biçimde bütünleşmesi için, toplumsal yapımız <strong>ve</strong> kültürel<br />

değerlerimiz ile entegrasyon sürecini gerçekleştirebilecek<br />

eğitime vurgu yapan geniş çapta projelerin yürütülmesine<br />

çok büyük gereksinim vardır.<br />

Bu bağlamda bu projenin amacı, Türkiye’de ailelerin<br />

İnternet kullanımıyla kolaylaşan <strong>ve</strong> yaygınlaşan konularla<br />

ilgili sorunlar <strong>ve</strong> alınabilecek önlemler açısından profillerini<br />

bütün yönleri ile değerlendirmektir. Bu çerçe<strong>ve</strong>de, iletişim,<br />

sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik-etik, mekân alt boyutlarında İnternet’in<br />

Türkiye’de İnternet kullanan aile <strong>ve</strong> aile bireylerinin<br />

sosyal yaşantısındaki yeri aile bireylerinin görüşlerine<br />

başvurularak değerlendirilmiştir. Ayrıca Türkiye’de son<br />

yıllarda gençler arasında çok popüler olan İnternet<br />

kafelere yönelik değerlendirmelere de yer <strong>ve</strong>rilmiştir.


1. İletişim<br />

Teknolojik alanda özellikle son yıllarda yaşanan ge-<br />

lişmeler, İnternet’in bilgiye erişim <strong>ve</strong> iletişim amaçlı kul-<br />

lanımını ön plana çıkarmıştır. Günümüzde İnternetten<br />

her ne kadar hayatın her alanında yararlanılıyor olsa da,<br />

İnternet’in temelde bilginin sunumu <strong>ve</strong> zaman, mekân<br />

gibi kavramları ortadan kaldıran iletişim hizmetleriyle ön<br />

plana çıktığı görülmektedir. İnternet, özellikle eğitim öğ-<br />

retim sürecinin her aşamasına ilişkin sağlamış olduğu<br />

bilgi altyapısı sayesinde öğretim etkinliklerinin biçimlen-<br />

dirilmesinde sıkça başvurulan <strong>ve</strong> içerdiği bilgi miktarını<br />

sürekli artıran bir teknolojidir.<br />

İnternet’e dayalı iletişimin, bireyler arasında gerçek-<br />

leştirilen yüz yüze iletişimin bir alternatifi olarak değil,<br />

birtakım fiziksel engelleri ortadan kaldıran <strong>ve</strong> hızlı ile-<br />

tişime olanak tanıyan bir teknoloji olarak görülmesinde<br />

yarar vardır. Bu açıdan bakıldığında, özellikle İnternet’e<br />

dayalı e-posta, haber grubu, web sayfası, blog, IRC,<br />

MSN, Facebook vb. gibi teknolojilerin, bireyler arasında<br />

kurulan yüz yüze iletişimin güç <strong>ve</strong>ya olanaksız olduğu<br />

durumlarda işe koşulması olanaklıdır.<br />

Geçmişten günümüze bireyler birbirleriyle haberle-<br />

şebilmek amacıyla çok çeşitli araçları işe koşmuşlardır.<br />

İnsanların ilk çağlarda mağara duvarlarına resim çizerek<br />

birbirleriyle iletişim kurdukları bilinmektedir. Yazının bu-<br />

lunmasıyla birlikte haberleşme yöntem <strong>ve</strong> teknikleri de<br />

çeşitlenmiş, günümüze gelene kadar birçok aşamadan<br />

geçerek gelişim göstermiştir. Özellikle yakın geçmişi-<br />

mizde mektubun en temel iletişim <strong>ve</strong> haberleşme aracı<br />

olduğu dönemler düşünüldüğünde, günümüzde iletişim<br />

araç <strong>ve</strong> yöntemlerinde yaşanan hızlı değişim daha göze<br />

çarpar bir hal almaktadır. Sabit <strong>ve</strong> mobil telefonların<br />

iletişim sürecinde kullanılmaya başlanmasıyla, bireyler<br />

arasındaki iletişimin hızı <strong>ve</strong> kalitesi artmıştır. Özellikle<br />

son dönemlerde İnternet teknolojilerinin iletişim amaç-<br />

lı sağladığı sesli, görüntülü <strong>ve</strong> eş zamanlı hizmetlerin<br />

çeşitlenmesi <strong>ve</strong> gelişmesiyle birlikte, İnternet günlük<br />

iletişimin bir parçası konumuna gelmiştir. Bu durumun<br />

gerek İnternet bağlantı hızında meydana gelen olumlu<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

gelişimler gerekse İnternet’e bağlanma alternatiflerinin<br />

artmasıyla birlikte olanaklı olduğu düşünülmektedir. Bu<br />

açıdan bakıldığında İnternet;<br />

• güncel haber <strong>ve</strong> bilgi sağlama,<br />

• görüş <strong>ve</strong> bilgi paylaşma,<br />

• zaman <strong>ve</strong> mekândan bağımsız iletişim sağlama,<br />

• eş zamanlı <strong>ve</strong> eş zamansız iletişime olanak tanıma,<br />

• ekonomik <strong>ve</strong> hızlı haberleşmeye olanak sağlama,<br />

• görsel <strong>ve</strong> işitsel öğelerle iletişim kalitesini artırma<br />

gibi özellikleri yardımıyla bireylerin birbirleriyle kur-<br />

dukları iletişimde etkin olarak kullanılmaktadır.<br />

Her ne kadar bu olanaklar bireyler arasındaki ileti-<br />

şim etkinliklerinde önemli katkılar sağlıyor olsa da, İnter-<br />

net’le iletişimin, yüz yüze iletişime göre birçok sınırlılığı<br />

da bulunmaktadır. Bilindiği gibi bireyler arası iletişimde<br />

mesajların iletimi amacıyla sözlü <strong>ve</strong> sözsüz öğeler işe<br />

koşulmaktadır. İnternet üzerinden sanal olarak gerçek-<br />

leştirilen iletişimin sözlü <strong>ve</strong> sözsüz iletişim öğeleriyle<br />

yeterince desteklenemiyor olması kuşkusuz bireyler<br />

arasında gerçekleşen iletişimin kalitesini de olumsuz<br />

yönde etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında İnternet’le<br />

iletişim etkinliklerinde;<br />

• bilgi kaynağının gü<strong>ve</strong>nilir olmaması,<br />

• özel <strong>ve</strong> gizli bilgilerin yeterince saklanamaması,<br />

• teknik altyapı gerektirmesi,<br />

• duygu <strong>ve</strong> düşüncelerin iletiminde yeterli gerçeklik<br />

sağlayamaması<br />

gibi noktalarda yüz yüze kurulan iletişim ile karşılaş-<br />

tırıldığında birtakım sınırlılıklar bulunmaktadır. Öte yan-<br />

dan İnternet’in bu sınırlılıklarının, gelişen teknolojiyle<br />

giderek ortadan kaldırılabileceği düşünüldüğünde, gele-<br />

cekte iletişim etkinliklerinin oldukça büyük bir bölümü-<br />

nün İnternet’in sağlamış olduğu olanaklar çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

gerçekleşebileceği öngörülmektedir.<br />

11


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

12<br />

2. Sağlık<br />

Bilgi <strong>ve</strong> iletişim teknolojilerinin toplumdaki bireyler ta-<br />

rafından uzun süreli kullanımı birtakım fizyolojik <strong>ve</strong> psi-<br />

ko-sosyal sorunlara da sebep olabilmektedir. Bilgisayar<br />

ergonomisine ilişkin araştırmaların büyük bir kısmı, uy-<br />

gun olmayan bilgisayar çalışma ortamlarının kas-iskelet<br />

sistemi rahatsızlıklarının oluşmasına yol açan bir etken<br />

olduğunu ortaya koymaktadır (Sheddy, 1992). Zandvli-<br />

et <strong>ve</strong> Straker tarafından (2001) bilgisayar çalışma orta-<br />

mının düzenlenmesine ilişkin Kanada <strong>ve</strong> Avustralya’da<br />

1404 ortaöğretim öğrencisiyle gerçekleştirilen bir araş-<br />

tırma öğrencilerin bilgisayar çalışma ortamını düzenle-<br />

me konusunda yetersiz bilgiye sahip olduklarını ortaya<br />

koymuştur. 95 ilköğretim okulu öğrencisi ile masaüstü<br />

bilgisayarların kullanımına ilişkin olarak gerçekleştirilen<br />

bir diğer bir araştırmada okullardaki çalışma ortamlarının<br />

öğrencilerin kullanımına uygun olmadığı sonucu ortaya<br />

konulmuştur. Araştırmada bilgisayar çalışma ortamları-<br />

na ilişkin sağlık risklerinin çocukları yetişkinlerden daha<br />

fazla etkilemekte olduğu da vurgulanmıştır. Bunun nede-<br />

ninin bilgisayar <strong>ve</strong> çevre birimlerinin genelde çok daha<br />

büyük oranlarda yetişkinler için tasarlanmasıyla ilişkili<br />

olduğu (Oates, Evans, Hedge, 1998) düşünülmektedir.<br />

Bilgisayar kullanımı ile birlikte görülen başlıca fizyo-<br />

lojik sorunlar; görme sorunları, kas-iskelet sistemine iliş-<br />

kin sorunlar <strong>ve</strong> strese bağlı sorunlar olarak belirtilmek-<br />

tedir (Sullivan, 1989; Saito vd. 2000). Özellikle ekran <strong>ve</strong><br />

klavye; kalem kağıt gibi araçlardan biraz farklı olarak,<br />

göz yorgunluğu, gözde ağrı ya da acıma, kuruluk, omuz<br />

tutulması, sırt ağrısı gibi optik <strong>ve</strong> fiziksel bir çok rahatsız-<br />

lıklara neden olabilmektedir.<br />

Ayrıca birçok deneysel çalışmaya göre, bilgisayarda<br />

çalışırken, vücutta gerginlikler <strong>ve</strong> tutulmalar olmaktadır.<br />

11 okuldan 3, 4 <strong>ve</strong> 5. sınıf öğrencileri ile gerçekleştiri-<br />

len bir araştırma bilgisayar çalışma ortamlarının çocuk-<br />

ların kullanımına uygun olmadığını ortaya koymuştur<br />

(Hickey, 1999). Araştırmada monitörlerin <strong>ve</strong> klavyelerin<br />

genelde çok yüksek olarak yerleştirildiği <strong>ve</strong> çocukların<br />

monitörü izlerken boyunlarında fazla gerilme olduğu,<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

bilek <strong>ve</strong> bacaklarının da yine yanlış açıyla durması ne-<br />

deniyle kas <strong>ve</strong> tendonlarda gerilmeler oluştuğu ortaya<br />

konulmuştur. Aynı sorun bilgisayar <strong>ve</strong> bilgisayar çalış-<br />

ma ortamının okuldaki ile benzer ölçülerde olmasından<br />

dolayı evlerde de yaşanmaktadır (Hickey, 1999). Harris<br />

<strong>ve</strong> Straker (2000) tarafından 10-17 yaş arası 314 öğ-<br />

renci ile gerçekleştirilen bir araştırma ise öğrencilerin<br />

bilgisayar kullandıkları zaman artan <strong>ve</strong> en yoğun his-<br />

sedilen rahatsızlıkları boyun, sırt, bilekler <strong>ve</strong> dizlerde<br />

ortaya çıkmıştır. Göz hareketlerinde ise daha yoğun bir<br />

odaklanma söz konusu olduğu için acı ya da yanma söz<br />

konusu olmaktadır (Saito vd., 2000). Jacobs (2002) <strong>ve</strong><br />

Williams (2002), oluşan rahatsızlıkların sürekli bilgisayar<br />

kullanımı <strong>ve</strong> bilgisayar kullanım alanlarının öğrencilerin<br />

duruş <strong>ve</strong> görsel ihtiyaçlarına uygun olmaması ile ilişkili<br />

olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu koşullar aynı zamanda<br />

yetişkinler için de geçerli olan, kas iskelet sistemi <strong>ve</strong> gör-<br />

me ile ilgili rahatsızlıklara ilişkin saptanmış temel olum-<br />

suzluklardır (National Research Council, 2001; Dainoff,<br />

2000; Grandjean 1987).<br />

Bilgi <strong>ve</strong> iletişim teknolojileri fizyolojik sorunlara ne-<br />

den olabilirken psikososyal sorunlara da neden olabil-<br />

mektedir. Özellikle yapılan araştırmalar bilgi <strong>ve</strong> iletişim<br />

teknolojilerinin kullanımına bağlı olarak çocukların ye-<br />

tişkinlere göre daha fazla psikososyal sorunlarla karşı<br />

karşıya kaldıklarını göstermektedir. Karşılaşılan bu so-<br />

runlardan başlıcaları İnternet bağımlılığı, kişilik gelişim<br />

problemleri <strong>ve</strong> ahlaki gelişim problemleridir. Erikson’un<br />

psikososyal gelişim kuramına göre 12-18 yaşları arası<br />

çocuğun kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası yaşadığı<br />

kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocuk kendi kimliğini<br />

sorgulamaya başlar. Çok önemli değişimler yaşadığı bu<br />

dönem de çocuk ailesinden çok akran gruplarından et-<br />

kilenmektedir. Bu nedenle bu dönemde çocuklar akran<br />

gruplarından kaynaklanan antisosyal davranışlar gös-<br />

terebilirler. Bu dönemde ergen, kendine onun kişiliğini<br />

etkileyecek çok önemli sorular sormaktadır. Sağlıklı bir<br />

şekilde kimliğin kazanılması için ergenin çevresinde mo-<br />

del alabileceği yetişkinlerin bulunması önem taşımakta-<br />

dır. Anne <strong>ve</strong> babalar çocuklarına dostluk, saygı <strong>ve</strong> sev-


gi temeline dayalı ilişkiler kurmalıdırlar. Eğer çocuk bu<br />

dönemde kimlik kazanma sorununu çözerse, kendine<br />

gü<strong>ve</strong>nen kendinden emin bir kişi olarak yaşamını sürdü-<br />

rebilir <strong>ve</strong> başarılı olur. Aksi takdirde ergen henüz kişilik<br />

gelişimini tamamlayamamış çocuk gibi davranan yetiş-<br />

kinlerden biri olarak karşımıza çıkacaktır (Senemoğlu,<br />

1998). Böylesine kritik bir dönemde çocuğun kontrolsüz<br />

bir şekilde bağımlılığa doğru gidecek bir İnternet kullanı-<br />

mı, onun çevresiyle yeterince etkileşim kurmadan ken-<br />

dine karşı gü<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong> kişilik kazanma yolunda başarısız<br />

olmasına neden olabilecektir.<br />

3. Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik<br />

Günümüzde ucuz <strong>ve</strong> etkin haberleşme olanağı sun-<br />

masıyla başlı başına bir kitle iletişim aracı haline gelmiş<br />

olan İnternet, birçok genç için televizyonun ya da dışa-<br />

rıda gerçekleştirilebilecek birçok sosyal etkinliğin yerini<br />

almıştır. Ancak iletişimde bilgi <strong>ve</strong> iletişim teknolojilerinin<br />

kullanımı ile artan haberleşme hızı, İnternet üzerinde<br />

gerçekleştirilen eylemlerin etik boyutunun iyice düşünül-<br />

mesi için kullanıcılara yeterince zaman bırakmamakta-<br />

dır (Kalman <strong>ve</strong> Grillo, 1996). Dahası elektronik bilgi çok<br />

daha kolay değiştirilebildiği <strong>ve</strong> yetkisiz girişler için teh-<br />

dide açık olduğundan kağıt üstünde olan bilgiden daha<br />

kırılgandır.<br />

Bilgisayar etiği; sürekli gelişen bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet<br />

teknolojileri ile ilişkili olarak gerçekler, kavramsallaştır-<br />

malar, politikalar <strong>ve</strong> değerler arasındaki ilişkileri ele alan<br />

dinamik <strong>ve</strong> karmaşık bir çalışma alanıdır. Bu bağlamda<br />

duvara asılı sabit bir takım kurallar topluluğu olarak de-<br />

ğil, bilgisayar teknolojisinin doğal <strong>ve</strong> sosyal doğurgula-<br />

rının bir analizi <strong>ve</strong> bu tür teknolojilerin etik kullanım po-<br />

litikalarını formüle etme <strong>ve</strong> etik kullanım yapısının açık-<br />

lanması olarak ele alınması gereken bir çalışma alanıdır<br />

(Şendağ <strong>ve</strong> Odabaşı, 2006).<br />

Karşılaşılabilecek zor <strong>ve</strong> karmaşık sorunlardan do-<br />

layı insanların bilgisayar etiği <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik hakkında bilgi<br />

sahibi olması büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde bu<br />

sorunlar toplumda büyük yaralar açabilecektir. Örneğin,<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

26 Nisan 1999’da ortaya çıkan CIH (Chernobly) virüsü<br />

Türkiye dahil birçok ülkede resmi kuruluşlarda, finans<br />

kurumlarında, hava limanlarında, radyo-televizyon istas-<br />

yonlarında <strong>ve</strong> bankalarda bilgilerin silinmesine neden ol-<br />

muş milyonlarca dolarlık zarara yol açmıştır (BBC News,<br />

1999; Vibert, 1999).<br />

Kidder’in (1999) ahlaki geleceğimiz için önerdiği altı<br />

yeni trendin ilki bilgisayar teknolojilerini de içine alan<br />

teknoloji etiğidir. Teknoloji etiği konusunda atılacak doğ-<br />

ru adımlar <strong>ve</strong> geliştirilecek eğitsel <strong>ve</strong> altyapısal politika-<br />

lar, İnternet’in gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik bağlamında aileler üze-<br />

rinde olumsuz etkiler yaratmasına engel olabilecektir.<br />

İnternet’in etkin rol aldığı etik dışı davranışların bazıları<br />

şunlardır:<br />

• Lisanssız yazılım edinme <strong>ve</strong> kullanma<br />

• Bilgisayar ortamındaki özel <strong>ve</strong>rilere izinsiz erişme<br />

• Başkalarının çalışmalarını kaynak göstermeden<br />

kullanma<br />

• Sanal ortamın sağladığı olanakları kullanarak baş-<br />

kalarını rahatsız etme<br />

• Sanal ortamda başkalarının özel <strong>ve</strong>rilerine ulaşa-<br />

rak yarar elde etme<br />

bilme<br />

• İnternet kafelerde uygunsuz sanal ortamlara gire-<br />

• Müzik, resim <strong>ve</strong> film gibi görsel-işitsel materyalleri<br />

sahibinin izni olmaksızın kullanma<br />

<strong>ve</strong>rme<br />

• İnternet üzerinde yapılan görüşmelerde yanlış bilgi<br />

• İnternet üzerinde yapılan görüşmelerde uygunsuz<br />

konuşmalar yapma<br />

Bunların yanı sıra İnternet kullanımı sırasında tehdit<br />

yaratabilecek birçok unsur bulunmaktadır. Virüs taşıyan<br />

e-postalar, reklam amaçlı mesajlar <strong>ve</strong> istem dışı açılan<br />

reklam siteleri (pop-up), zararlı yazılımlar, ağ üzerinden<br />

13


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

ya da bireysel olarak oynanan şiddet içerikli oyunlar, içe-<br />

riği ahlaka uygun olmayan siteler, yasa dışı örgüt mater-<br />

yalleri ya da yanlış bilgiler İnternet’in bilinçli kullanılması-<br />

nı <strong>ve</strong> ailelerin bu konuda bilinçlenmesini oldukça önemli<br />

kılmaktadır. İçerik filtresi, şifreleme, dijital imza <strong>ve</strong> serti-<br />

fika kullanımı, gü<strong>ve</strong>nlik duvarları, anti virüs uygulamaları<br />

<strong>ve</strong> izleme yazılımları ile İnternet’in zararlı yönlerinden<br />

korunmak <strong>ve</strong> aile bireylerini korumak olasıdır.<br />

14<br />

4. Mekan<br />

Bireylerin yaşamında önemli bir yer tutan İnternet<br />

kullanımı ile ilgili herhangi bir çalışmada öncelikli ola-<br />

rak bakılması gereken değişkenlerden biri de kuşkusuz<br />

mekân olgusudur. Günümüzde her ne kadar kablosuz<br />

İnternet bağlantısı ile sınırlandırılmış alanların dışına çı-<br />

kılmış olsa da, herhangi bir mekân olmaksızın kullanılan<br />

İnternet bağlantısından söz etmek çok anlamlı değildir.<br />

Günümüzde çocuk <strong>ve</strong> gençlerin televizyon, video, bilgi-<br />

sayar, İnternet, sinema, radyo, teyp, video oyunları gibi<br />

kitle iletişim araçlarının karşısında günde ortalama 4-5<br />

saatten daha fazla zaman geçirdikleri görülmektedir. Bu<br />

süre uyku haricinde diğer etkinliklere ayrılan süreden<br />

daha fazladır <strong>ve</strong> bu araçlar etkileşimli olarak kullanıldı-<br />

ğında, süre 8 saate kadar çıkabilmektedir. Bu durumda,<br />

günde ortalama 4-5 saat süre harcanan bu yerin neresi<br />

olduğu, ne tür fiziksel özelliklere sahip olduğu <strong>ve</strong> bu ye-<br />

rin kullanma amacına uygunluğu sorularının cevaplan-<br />

ması önem kazanmaktadır. Bu bağlamda mekân boyutu<br />

aile bireylerinin İnternet kullanımında iletişim, sağlık, gü-<br />

<strong>ve</strong>nlik gibi boyutları da doğrudan etkilemektedir. Bu ba-<br />

kımdan İnternet kullanımında mekân seçimi özenle üze-<br />

rinde durulması gereken konulardan birisidir. Bireylerin<br />

İnternet bağlantısını gerçekleştirdikleri mekânlar arasın-<br />

da ev, İnternet kafe, okul, işyeri <strong>ve</strong> arkadaş evleri bulun-<br />

maktadır. Evlerinden İnternet bağlantısını gerçekleştiren<br />

bireyler için evde bilgisayarın <strong>ve</strong> İnternet bağlantısının<br />

bulunduğu yer, aile bireyleri arasında sağlıklı iletişimin<br />

gerçekleşmesinde, gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> sağlık konularında önem<br />

kazanmaktadır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Arnas’ın (2005) yaptığı araştırmada, evlerinde bilgi-<br />

sayar bulunan ailelerin %21,3’ünde bilgisayarın çocu-<br />

ğun odasında, % 7,4’ünde salonda <strong>ve</strong> % 5,6’sında da<br />

çalışma odasında bulunduğunu belirlenmiştir. Ayrıca<br />

evlerinde bilgisayar bulunan ailelerin %59’unda İnternet<br />

bağlantısının da bulunduğu belirlenmiştir.<br />

Woodard <strong>ve</strong> Gridina’nın (2000) yaptıkları çalışmada<br />

8–16 yaş grubundaki çocukların %20’sinin kendi oda-<br />

sında bilgisayar olduğu <strong>ve</strong> bilgisayarı bulunan çocukla-<br />

rın %54’ünün İnternet bağlantısına sahip olduğu sonu-<br />

cuna ulaşılmıştır.<br />

NetRatings’in (2005) Avustralya’da internet bağlantı-<br />

sı olan evlerde yaşayan 8-13 yaş arası çocuklar üzerin-<br />

de yaptığı araştırmaya göre, evlerinde İnternet bağlan-<br />

tısı olan ailelerin %48’inin İnternet bağlantısını çalışma<br />

odasına, %25’inin de salon <strong>ve</strong>ya oturma odasına koy-<br />

dukları sunucu ortaya çıkmıştır. Araştırma, az bir oranda<br />

da olsa %5’lik bir kesimin, İnternet bağlantısını çocuk<br />

odasında ya da ebe<strong>ve</strong>yn yatak odasında bulundurdu-<br />

ğunu göstermektedir. Aynı araştırmada gerçekleştiri-<br />

len tartışma gruplarında ebe<strong>ve</strong>ynler, evlerinde İnternet<br />

bağlantısını nereye koyacaklarına nasıl karar <strong>ve</strong>rdikle-<br />

rini belirtmişlerdir. Bazı aileler için, İnternet bağlantısını<br />

evde nereye koyacaklarına karar <strong>ve</strong>rmede, kolay takip<br />

edebilme olanağı birincil sebep olmuştur. <strong>Aile</strong> üyeleri-<br />

nin sıklıkla bir araya geldiği ya da vakit geçirdiği oturma<br />

odası ya da salon gibi yerlerin, bazı aileler tarafından,<br />

çocuklarının İnternette neler yaptıklarını takip edebilme<br />

adına daha uygun yerler oldukları belirtilmiştir. Ancak<br />

bu gerekçe, herkes için geçerli olmamıştır. Bazıları ise,<br />

telefon hatlarına uygun olan yerleri tercih ettiklerini, bu<br />

durumda da İnternet bağlantısı daha çok çalışma odası<br />

gibi yerlerden sağladıklarını belirtmişlerdir.<br />

Bireylerin İnternet bağlantısını gerçekleştirdiği bir di-<br />

ğer mekân da, iktisadi <strong>ve</strong> sosyal yapımıza yeni bir sektör<br />

olarak giren, sayıları her geçen gün artan neredeyse her<br />

sokak başında hizmete giren İnternet kafelerdir. Yakla-<br />

şık 24.000 İnternet kafenin (Güçlü, 2006) bulunduğu ül-<br />

kemizde ilk olarak üni<strong>ve</strong>rsitelerde kullanılan, daha sonra


işyerlerine <strong>ve</strong> evlere girerek yaygınlaşan İnternet’in kul-<br />

lanıcı kitlesinin genişlemesi İnternet kafeler aracılığıyla<br />

gerçekleşmiştir.<br />

İlk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan<br />

İnternet kafeler saat üzerinden kiralama sistemi ile ça-<br />

lışan genel olarak ev ya da işyerinde İnternet erişimine<br />

sahip olmayan kişilere İnternet <strong>ve</strong> bilgisayar kullanma<br />

olanağı sağlayan mekânlardır (Bölükbaş, 2005). 30<br />

Aralık 1999 tarihli Resmi Gazete’de “içerisinde bulunan<br />

İnternet bağlantılı bilgisayarlar sayesinde müşterilere<br />

uluslararası bilgi-iletişim ağını kullanma olanağı sunan,<br />

oyun oynamaya <strong>ve</strong> uluslar arası yayınları takip etmeye<br />

müsait, alkolsüz içeceklerle birlikte hafif yiyeceklerin de<br />

<strong>ve</strong>rildiği umuma açık işyerleri” olarak tanımlanan İnter-<br />

net kafelerin tanımı 21 Aralık 2003 tarihli Resmi Gaze-<br />

te’de “İçerisinde bulunan İnternet bağlantılı bilgisayarlar<br />

sayesinde müşterilere uluslararası bilgi-iletişim ağını<br />

kullanma olanağı sunan, alkolsüz içeceklerle birlikte ha-<br />

fif yiyeceklerin de <strong>ve</strong>rildiği ticari amaçla işletilen umuma<br />

açık yer" olarak değiştirilmiştir.<br />

Net kafeler, sanal kafeler, sörf istasyonları olarak da<br />

adlandırılan İnternet kafeler, bilgisayarı <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya modem<br />

bağlantısı olmayan bireylerin para karşılığı sınırlı bir<br />

süre için İnternet’e erişimini sağlayan ticari işletmelerdir<br />

(Yıldız 2002). Bir başka deyişle içinde İnternet bağlantılı<br />

bilgisayarları olan, içecek <strong>ve</strong> yiyecek servisi de yapılan,<br />

modern dinlenme <strong>ve</strong> öğrenme yerleridir (Yıldız <strong>ve</strong> Bö-<br />

lükbaş, 2005). Dünyanın dört bir yanında yaygınlık ka-<br />

zanan, kendi başına bir sektör haline gelen <strong>ve</strong> dünya<br />

çapında en hızlı büyüyen hizmet kollarından birisi olan<br />

İnternet kafeleri Reinhardt (2001) “İnternet erişiminin<br />

McDonalds’ları” olarak adlandırmaktadır.<br />

Deryakulu <strong>ve</strong> Eşgi (2000) tarafından yapılan araştır-<br />

mada İnternet kafe kullanıcılarının %87.5’ini erkeklerin<br />

oluşturduğu, üni<strong>ve</strong>rsite öğrencilerinin %66,1’inin İnter-<br />

net kafeleri kullandığı, İnternet kafelerin en çok e-posta<br />

amacıyla kullanıldığı, bunu sırasıyla sohbet, oyun, eğ-<br />

lence <strong>ve</strong> bilgi aramanın izlediği sonuçlarına ulaşmışlar-<br />

dır. Baran <strong>ve</strong> Kuloğlu (2001) tarafından gerçekleştirilen<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

“İnternet Kafelerdeki İnternet Kullanımı <strong>ve</strong> Sanal-Sosyal<br />

İlişkiler: Ankara Örneği” isimli araştırmada gençlerin İn-<br />

ternet kafelere eğlenmek, arkadaşlarıyla birlikte olmak<br />

amacıyla gelmekte oldukları <strong>ve</strong> kullanımlarının bilimsel<br />

olmaktan daha çok eğlence amaçlı olduğu sonuçlarına<br />

ulaşılmıştır. Güler <strong>ve</strong> Eroğlu (2003) tarafından gerçek-<br />

leştirilen araştırmada internet kafe kullanıcılarının büyük<br />

çoğunluğunun evinde bilgisayar bulunduğunu ancak in-<br />

ternete bağlanmak için internet kafelere gittikleri ortaya<br />

çıkmıştır. Bu bağlamda çalışmada İnternet kafelere özel<br />

incelemelerde de bulunulacaktır.<br />

Evren <strong>ve</strong> Örneklem<br />

Araştırmanın evrenini, Türkiye Cumhuriyeti sınırları<br />

içinde yer alan tüm kentsel yerleşim birimlerinde ya-<br />

şayan, İnternet erişimine sahip ya da İnternet kullanan<br />

ailelerdeki anne <strong>ve</strong> babalar ile bu aileler içerisinde İnter-<br />

net’e erişebilen 18 yaş altı çocuklar oluşturmaktadır. Ör-<br />

nekleme birimi hane halkı olarak belirlenmiş; Çocuksuz<br />

ailelerde eşler örnekleme dahil edilmiş; aile içerisinde<br />

İnternet’e erişimi bulunan ya da İnternet’i kullanan bir-<br />

den fazla 18 yaş altında çocuk olması durumunda bu<br />

çocukların tamamı araştırmaya dahil edilmiştir.<br />

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Türkiye İsta-<br />

tistik Kurumu (TUİK) 2000 genel nüfus sayımı <strong>ve</strong>rileri-<br />

ne göre, kentsel yerleşim birimlerinde yaşayan nüfusun<br />

tamamı 26.582.232’dir. Ancak, bu sayıdan aralarında<br />

akrabalık ilişkileri bulunsa dahi aynı evde kalan öğrenci<br />

ya da işçilerden oluşan hanehalkları ile hanehalkı teşkil<br />

etmeyen okul, yurt, otel, çocuk yuvası, huzurevi, hasta-<br />

ne <strong>ve</strong> hapishanede bulunanlar ile kışla <strong>ve</strong> ordu evlerinde<br />

ikamet eden kişiler kapsam dışı tutulmuş <strong>ve</strong> araştırma<br />

kapsamında kullanılan anket bu kişilere uygulanmamış-<br />

tır.<br />

Araştırmanın örneklem büyüklüğü; Türkiye kent nü-<br />

fusunu temsil eden, İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflama-<br />

sı (İBBS) 2. Düzey (26 bölge)’den 26 il seçilerek, ülke<br />

genelinde tahmin <strong>ve</strong>rebilecek düzeyde tasarlanmıştır.<br />

Ankara, İstanbul, İzmir, Adana <strong>ve</strong> Bursa kent nüfusunun<br />

büyüklüğünden dolayı seçilmiş iller olarak saha çalış-<br />

masına dahil edilmiştir. Araştırmada %95 gü<strong>ve</strong>n sınırın-<br />

15


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

da, 0.03 hata payı ile 2000 haneden <strong>ve</strong>ri toplanmıştır.<br />

Hanehalkı örneklem seçiminde Türkiye İstatistik Kuru-<br />

mu’ndan (TÜİK) yardım alınmıştır. Her ile düşen örnek<br />

hacimleri aşağıda belirlenmiştir. Toplanan anket sayısı<br />

2000 anne, 2000 baba <strong>ve</strong> 819 çocuk olmak üzere top-<br />

lam 4819’dur.<br />

İl Adı Örneklem Hacmi<br />

Adana 90<br />

Ankara 280<br />

Hatay 10<br />

Kırıkkale 20<br />

Van 10<br />

Mardin 10<br />

Antalya 70<br />

Bursa 110<br />

Şanlıurfa 20<br />

Erzurum 20<br />

Ağrı 10<br />

Gaziantep 60<br />

İstanbul 780<br />

Tekirdağ 10<br />

Kocaeli 20<br />

Balıkesir 20<br />

İzmir 220<br />

Aydın 10<br />

Manisa 20<br />

Kayseri 50<br />

Konya 60<br />

Malatya 30<br />

Zonguldak 10<br />

Kastamonu 10<br />

Samsun 30<br />

Trabzon 20<br />

Toplam 2000<br />

16<br />

Veri Toplama Aracı <strong>ve</strong> Veri Analizi<br />

Veriler araştırma ekibi tarafından geliştirilen aile bi-<br />

reylerine ilişkin çeşitli demografik <strong>ve</strong>riler ile aile bireyleri-<br />

nin İnternet’in iletişim, sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik, mekan alt<br />

boyutlarına ilişkin görüşlerinin alındığı bir anket ile top-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

lanmıştır. Anketin ön kısmında bulunan kişisel bilgi for-<br />

munda katılımcıların yaşları, cinsiyetleri, eğitim durum-<br />

ları, ailenin gelir düzeyi, bireyin aile içindeki rolü (anne/<br />

baba/çocuk) <strong>ve</strong> benzeri bilgiler sorulmuştur. Anket for-<br />

munda her şeyden önce evlerinde bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet<br />

bulunup bulunmadığı, varsa bilgisayar sayısı, İnternet<br />

bağlantısı bulunup bulunmadığı, bilgisayarın bulunduğu<br />

mekân, bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet’in kullanım sıklığı <strong>ve</strong> kulla-<br />

nım amaçları <strong>ve</strong> benzeri sorular sorulmuş, daha sonra<br />

aile bireyleri arasındaki iletişim, bilgisayarın bulunduğu<br />

<strong>ve</strong>ya kullanıldığı mekan, İnternet <strong>ve</strong> bilgisayar kullanımı<br />

ile ilintili olduğu düşünülen psikolojik <strong>ve</strong> fizyolojik sağ-<br />

lık konularına <strong>ve</strong> bilgisayarın gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> etik kullanımı-<br />

na ilişkin konulara ilişkin sorular yöneltilmiştir. Anketteki<br />

demografik bilgiler <strong>ve</strong> anketin iletişim, sağlık, mekân,<br />

gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik alt boyutlarına ilişkin anket maddeleri<br />

araştırma ekibi tarafından yapılan doküman analizleri <strong>ve</strong><br />

uzman katılımının sağlandığı oturumlarda gerçekleşti-<br />

rilen beyin fırtınası çalışması sonucunda geliştirilmiştir.<br />

Anketin geçerlik çalışması için uzman görüşü alınmış-<br />

tır. Uzman görüşünden dönen anket, Eskişehir’deki 30<br />

aile üzerinde uygulanmış, gerekli düzenlemeler yapıla-<br />

rak pilot çalışma gerçekleştirilmiştir. Pilot çalışma, be-<br />

lirlenen soruların araştırma amaçlarına hizmet edecek<br />

<strong>ve</strong>rileri sağlıklı bir şekilde sağlayıp sağlayamayacağını<br />

saptamak amacıyla yapılmıştır. Pilot çalışmadan gelen<br />

<strong>ve</strong>rilerin gözden geçirilmesi ile anket formunda gerekli<br />

düzenlemeler yapılmış <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ri toplama aracına son şekli<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir. Gü<strong>ve</strong>nilirlik çalışması olarak Cronbach alfa iç<br />

tutarlılık katsayısı kullanılmış, katsayıların en az .70 <strong>ve</strong><br />

üzerinde olması şartı aranmıştır (Huck, 2000; Pallant,<br />

2001). Bunun yanı sıra <strong>ve</strong>ri toplama işlemi, geçersiz<br />

<strong>ve</strong>ya yanıtsız <strong>ve</strong>ri oranının asgariye indirilmesi için her<br />

bir aile bireyi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilmiş-<br />

tir.<br />

Veriler SPSS 15.0 ile çözümlenmiş, faktör analizleri<br />

yardımıyla Likert şeklinde hazırlanan kısımların yapı ge-<br />

çerliği incelenmiş, daha sonra bu kısımların ortalamaları<br />

alınarak diğer parametrik testlere başvurulmuştur. Ço-<br />

ğunlukla t-test, ANOVA <strong>ve</strong> çoklu regresyon gibi analizle-


e başvurulan çalışmalarda sürekli olmayan (kategorik)<br />

değişkenler için de çok sayıda Ki Kare testi uygulanmış-<br />

tır.<br />

Bulgular<br />

Anketlerden elde edilen <strong>ve</strong>riler doğrultusunda yapı-<br />

lan çeşitli istatistiksel çözümlemeler doğrultusunda yapı-<br />

lan değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur.<br />

1. <strong>Aile</strong> Bireylerinin Demografik Özelliklerine İliş-<br />

kin Değerlendirmeler<br />

Araştırma kapsamındaki bireylerin %41,5’ini anne-<br />

ler, % 41,5’ini babalar, %17’sini ise çocuklar oluşturmak-<br />

tadır. Araştırmaya katılan babaların yaş ortalamaları<br />

yaklaşık 39; annelerin yaş ortalamaları yaklaşık 35; ço-<br />

cukların yaş ortalamaları ise yaklaşık 14’tür. Ebe<strong>ve</strong>ynle-<br />

rin yaklaşık % 36’sı iki yıllık üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong> daha yüksek<br />

bir okul mezunu iken yalnızca % 0,25’i okuryazar değil-<br />

dir. İnternet kullanan ailelerde ebe<strong>ve</strong>ynlerin okuryazarlık<br />

oranlarının çok yüksek olduğu görülmektedir. Bir başka<br />

deyişle Türkiye’de İnternet kullanan ailelerde ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin % 99,75’i en az okuma-yazma bilmektedir. Bunun<br />

yanı sıra annelerin öğrenim düzeyleri babalardan an-<br />

lamlı ölçüde düşüktür. Ayrıca araştırma kapsamındaki<br />

her üç aileden birinde en az bir tane iki yıllık üni<strong>ve</strong>rsite<br />

mezunu bulunmaktadır. Araştırmada hiç çocuğu olma-<br />

yan ailelerin oranı sadece %19,5’tir. Buna göre araştır-<br />

maya katılan her beş aileden dördü en az bir çocuğa<br />

sahiptir. Araştırmaya katılan ailelerin büyük çoğunluğu 1<br />

– 3 arasında çocuğa sahiptir. Çocukların yaklaşık % 45’i<br />

kızdır. Akademik başarıları ile ilgili soruya yanıt <strong>ve</strong>ren<br />

çocukların sadece yaklaşık % 4’ü başarısızdır. İnternet<br />

kullanan ailelerin yaklaşık %86’sının gelir düzeyi en az<br />

781 Ytl <strong>ve</strong> üzerindedir. Gelir düzeyi 1581 Ytl’ nin üzerin-<br />

deki ailelerin oranı %36’dır. Evinde hiç bilgisayar olma-<br />

yan aile sayısı tüm örneklemin yaklaşık %21’ ini oluş-<br />

tururken araştırmaya katılan ailelerin yaklaşık %68’inin<br />

evinde bir bilgisayar bulunmaktadır. Bir başka deyişle<br />

araştırmaya katılan her beş aileden dördünün evinde<br />

en az bir bilgisayar bulunmaktadır. Araştırmaya katılan<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

bireylerin yaklaşık %77’sinin İnternet kullandığı belir-<br />

lenmiştir. İnternet kullanmayanların yaklaşık %76,7’sını<br />

anneler; yüzde 22,8’ini babalar; %0,6’sını çocuklar oluş-<br />

turmaktadır.<br />

<strong>Aile</strong> bireyleri İnternet’e en çok bilgi edinme (%67,71,)<br />

amaçlı olarak bağlanmaktadırlar. Bunu sırasıyla, ha-<br />

ber okuma (% 42,12), eğitim /ders /araştırma yapma<br />

(%40,42), haberleşme (%38,18) izlemektedir. <strong>Aile</strong> birey-<br />

leri İnternet’i en az bahis oyunları oynama (%2,12) <strong>ve</strong><br />

iş (%2,39) amaçlı kullanmaktadır. İnternet’i bir seferde<br />

30 dakikadan az kullanan aile bireylerinin oranı yaklaşık<br />

%12’dir. İnternet bir seferde %28,86 ile en çok 30 daki-<br />

ka - 1 saat arasında kullanılırken; bir seferde 30 dakika<br />

ile 3 arasında kullananların oranı yaklaşık %53’dür. <strong>Aile</strong><br />

bireylerinin %11’i ise bir seferde 3 saatten fazla İnternet<br />

kullandığını belirtmiştir. Araştırmaya katılan aile bireyle-<br />

rinin %51’i günde en az bir kez İnternet’i kullanmaktadır.<br />

<strong>Aile</strong> bireyleri İnternet’i gün için de en çok 15:00–18:00<br />

saatleri arasında kullanmaktadır. Bunu sırasıyla 18:00–<br />

21:00 <strong>ve</strong> 12:00–15:00 saatleri izlemektedir. İnternet’in<br />

mesai saatlerinde (9:00 ile 18:00 arsında) kullanım ora-<br />

nı yaklaşık %45’tir.<br />

2. İnternet’in İletişim Amaçlı Olarak Kullanımına<br />

İlişkin Değerlendirmeler<br />

2.1. İletişim Amaçlı İnternet Kullanımının Sağla-<br />

dığı Yararlar<br />

Araştırma kapsamında ebe<strong>ve</strong>ynlerin, iletişim alt bo-<br />

yutunda İnternetten en çok görüntülü <strong>ve</strong> sesli iletişim<br />

kurma amacıyla yararlandıkları belirlenmiştir. Bunun<br />

yanı sıra ebe<strong>ve</strong>ynler, İnternet aracığıyla tanıdıklarıyla<br />

uzun süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurduklarını <strong>ve</strong> İnternet’in<br />

iletişimi ekonomik hale getirdiğini belirtmişlerdir. Ebe-<br />

<strong>ve</strong>ynler İnternet’in sosyalleşmelerine katkı sağladığı gö-<br />

rüşüne katılmakla birlikte bu görüşe İnternet’in iletişim<br />

boyutunda sağladığı diğer yararlara oranla daha az dü-<br />

zeyde katıldıklarını belirtmişlerdir.<br />

İletişim amaçlı İnternet kullanımının ebe<strong>ve</strong>ynler <strong>ve</strong><br />

çocuklar açısından sağladığı yararların, çeşitli demogra-<br />

17


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

fik değişkenler ile ilişkisinin incelemesi sonucunda aşa-<br />

ğıdaki saptamalarda bulunulmuştur.<br />

18<br />

• İlkokul, ortaokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin yük-<br />

sek lisans <strong>ve</strong> doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlere oranla İnter-<br />

netten iletişim amaçlı olarak daha fazla yararlandıkları;<br />

• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları<br />

arttıkça İnternetten iletişim amaçlı yararlanma oranları-<br />

nın arttığı; yaşları arttıkça İnternetten iletişim amaçlı ya-<br />

rarlanma oranlarının düştüğü;<br />

• İnternet’i dosya <strong>ve</strong> program indirme, haber okuma,<br />

oyun oynama, müzik dinleme, film izleme, yeni insanlar-<br />

la tanışma, sohbet etme amaçlarıyla kullanan ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin, İnternet’i diğer farklı amaçlar için kullanan ebe-<br />

<strong>ve</strong>ynlere göre daha yararlı buldukları tespit edilmiştir.<br />

İletişim amaçlı İnternet kullanımının çocuklar açısın-<br />

dan sağladığı yararlar incelendiğinde, çocukların en çok<br />

görüntülü <strong>ve</strong> sesli iletişim kurmak amacıyla İnternetten<br />

yararlandıkları ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra çocuk-<br />

ların tanıdıklarıyla uzun süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurma,<br />

fikir alış <strong>ve</strong>rişinde bulunma açısından da oldukça üst dü-<br />

zeyde İnternetten yararlandıkları belirlenmiştir. Çocuklar<br />

da ebe<strong>ve</strong>ynler gibi İnternet’in sosyalleşmelerine katkı<br />

sağladığı görüşüne katılmakla birlikte bu görüşe İnter-<br />

net’in iletişim boyutunda sağladığı diğer yararlara oranla<br />

daha az düzeyde katıldıklarını belirtmişlerdir.<br />

Çocukların;<br />

• İnternet kullanım süreleri arttıkça, İnternetten<br />

görüntülü <strong>ve</strong> sesli iletişim kurma, görüş <strong>ve</strong> düşüncelerini<br />

rahatlıkla dile getiren bir ortam bulma, tanıdıklarla uzun<br />

süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurma açısından yararlanma dü-<br />

zeylerinin de arttığı;<br />

• İnternet kullanım sıklıkları arttıkça İnternetten<br />

tanıdıklarıyla uzun süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurma ama-<br />

cıyla yararlanma düzeylerinin de anlamlı olarak arttığı;<br />

İnternet’i vatandaşlık hizmetleri, haber okuma, oyun<br />

oynama, müzik dinleme, film izleme <strong>ve</strong> yeni insanlarla<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

tanışma, haberleşme <strong>ve</strong> sohbet etme amaçlarıyla kul-<br />

lanan çocukların İnternet’i diğer farklı amaçlar için kul-<br />

lanan çocuklara göre daha yararlı buldukları tespit edil-<br />

miştir. Bunun yanı sıra çocukların İnternet’i iletişim ama-<br />

cıyla kullanmada hem annelerden hem de babalardan<br />

daha yararlı buldukları tespit edilmiştir.<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin iletişimde en çok kullandığı medya türü<br />

cep telefonu iken, bunu sırasıyla televizyon <strong>ve</strong> sabit te-<br />

lefon izlemiş, İnternet dördüncü sırayı almıştır. Çocuklar<br />

ise iletişimde en çok İnternet’i kullandıklarını belirtirken,<br />

bunu cep telefonu, televizyon <strong>ve</strong> sabit telefonunun iz-<br />

lediği görülmüştür. Ayrıca aşamalı olarak yapılan çok<br />

değişkenli ilişki incelemeleri sonunda aile bireylerinin<br />

İnternet’in iletişim boyutunda sağladığı yararlara ilişkin<br />

görüşlerini yordayan en önemli değişkenlerin sırasıyla<br />

İnternet kullanım süresi, öğrenim düzeyi, İnternet kulla-<br />

nım sıklığı <strong>ve</strong> yaş olduğu ortaya çıkmıştır. <strong>Aile</strong> bireylerin<br />

İnternet’in iletişim boyutunda sağladığı yararlar ilişkin<br />

görüşlerinin İnternet kullanım sıklığı <strong>ve</strong> süresine bağ-<br />

lı olarak arttığı, yaş <strong>ve</strong> eğitim düzeylerine bağlı olarak<br />

7azaldığı ortaya çıkmıştır.<br />

2.2. İletişim Amaçlı İnternet Kullanımının Neden<br />

Olduğu Sorunlar<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin <strong>ve</strong> çocukların iletişim amaçlı İnternet<br />

kullanımının neden olduğu sorunlara ilişkin görüşleri<br />

araştırıldığında, bu alt boyuttaki görüşlere çoğunlukla<br />

katılmadıkları ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin <strong>ve</strong> çocukların -bu konuda kararsız kalmakla birlikte-<br />

en çok İnternet’in Türkçenin düzgün kullanımını engelle-<br />

mesine yol açtığı görüşünde oldukları ortaya çıkmıştır.<br />

İletişim amaçlı İnternet kullanımının ebe<strong>ve</strong>ynler <strong>ve</strong><br />

çocuklar açısından yarattığı sorunların, çeşitli demogra-<br />

fik değişkenler ile ilişkisinin incelemesi sonucunda aşa-<br />

ğıdaki saptamalarda bulunulmuştur.<br />

• İlkokul mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin diğer eğitim düze-<br />

yindeki ebe<strong>ve</strong>ynlere kıyaslandığında, İnternet’in daha<br />

az soruna neden olduğu görüşünde birleştikleri; ilkokul<br />

dışında kalan diğer eğitim düzeyindeki ebe<strong>ve</strong>ynlerin bir-


irleriyle benzer görüşte oldukları tespit edilmiştir.<br />

• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım süreleri arttıkça, İn-<br />

ternet’in aileleri ile geçirdikleri zamanı azalttığı, aile çev-<br />

resinden uzaklaşmayı arttırdığı, yüz yüze iletişimi daha<br />

çok engellediği, çevrenin ebe<strong>ve</strong>ynin bilgisayar başında<br />

çok vakit geçirdiği şikayetini anlamlı ölçüde arttırdığı or-<br />

taya çıkmıştır.<br />

• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım sıklıkları arttıkça,<br />

aileleri ile geçirdikleri zamanın azaldığı; çevrenin ebe-<br />

<strong>ve</strong>ynin bilgisayar başında çok vakit geçirdiği şikayetini<br />

anlamlı ölçüde arttırdığı ortaya çıkmıştır.<br />

• İnternet’i eğitim/ders/araştırma, alış<strong>ve</strong>riş yapma,<br />

bahis oyunları oynama, bankacılık işlemleri, oyun oy-<br />

nama <strong>ve</strong> yeni insanlarla tanışma amacıyla kullanan<br />

ebe<strong>ve</strong>ynler diğer farklı amaçlar için kullananlara göre İn-<br />

ternet’in daha fazla soruna neden olduğunu belirtirken;<br />

İnternet’i haberleşme amacıyla kullananlar İnternet’in<br />

daha az soruna neden olduğunu belirtmişlerdir.<br />

• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin yaşları arttıkça İnternet’in kullanımı-<br />

nın aile bireyleri <strong>ve</strong> çevre ile ilişkili neden olduğu çeşitli<br />

sorunların da anlamlı ölçüde arttığı görüşünün hakim<br />

olduğu tespit edilmiştir.<br />

• Çocukların İnternet kullanım süreleri arttıkça, aile-<br />

leri ile geçirdikleri zamanın azaldığı, İnternet’in aile içi<br />

çatışmaya daha çok neden olduğu, insanların yüz yüze<br />

zaman geçirmelerini daha fazla engellediği, günlük iliş-<br />

kileri daha çok aksattığı <strong>ve</strong> daha fazla zaman kaybına<br />

neden olduğu, çevrenin çocuğun bilgisayar başında çok<br />

vakit geçirdiği şikayetini de anlamlı ölçüde arttırdığı or-<br />

taya çıkmıştır.<br />

• İnternet’i dosya/program indirme, oyun oynama,<br />

müzik dinleme, film izleme, yeni insanlarla tanışma <strong>ve</strong><br />

sohbet etme amacıyla kullanan çocuklar diğer farklı<br />

amaçlar için kullananlara göre İnternet’in daha fazla so-<br />

runa neden olduğunu belirtirken; İnternet’i bilgi edinme<br />

amacıyla kullananlar İnternet’in daha az soruna neden<br />

olduğunu belirtmişlerdir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• Çocukların ailelerinin gelir düzeyleri arttıkça İnter-<br />

net’in Türkçenin düzgün kullanımına engel olduğu <strong>ve</strong><br />

çevrenin çocuğun bilgisayar başında çok vakit geçirdiği<br />

görüşünün de arttığı belirlenmiştir.<br />

3. İnternet’in Sağlık Boyutuna İlişkin Değerlen-<br />

dirmeler<br />

3.1 İnternet/Bilgisayar Kullanımının Neden Oldu-<br />

ğu Fizyolojik Sorunlar<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet/bilgisayar kullanımına bağ-<br />

lı olarak yaşadıkları fizyolojik sorunlar incelendiğinde,<br />

aile bireylerinin çoğunun İnternet/bilgisayar kullanımına<br />

bağlı olarak bazen sorun yaşadığı ortaya çıkmıştır. Bu-<br />

nunla birlikte aile bireylerinin en çok yaşadıkları fizyolo-<br />

jik sorunun göz yorgunluğu/göz kızarıklığı olduğu ortaya<br />

çıkmıştır. Bunu sırasıyla sırt/boyun ağrısı, baş ağrısı, ek-<br />

lem/kas ağrısı, yorgunluk <strong>ve</strong> uykusuzluk izlemiştir. <strong>Aile</strong><br />

bireyleri tarafından en az yaşanan fizyolojik sorun ise<br />

yemek yeme düzenin bozulması olarak tespit edilmiştir.<br />

Babaların, çocuklara göre daha sık fizyolojik sorun<br />

yaşadığı; aile bireylerinin İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong><br />

sıklıkları artıkça yaşanan fizyolojik sorunların da sıklı-<br />

ğının arttığı ortaya çıkmıştır. İnternet’i eğitim/ders/araş-<br />

tırma, vatandaşlık hizmetlerinden yararlanma, dosya/<br />

program indirme, haber okuma, alış<strong>ve</strong>riş yapma, bahis<br />

oyunları oynama, bankacılık işlemleri, müzik dinleme,<br />

film izleme, yeni insanlar ile tanışma, haberleşme <strong>ve</strong> iş<br />

amaçlı kullananlar diğer farklı amaçlar için kullananlarla<br />

karşılaştırıldığında daha sık fizyolojik sorun yaşadıkları-<br />

nı belirtmişlerdir.<br />

Aşamalı olarak yapılan çok değişkenli ilişki ince-<br />

lemeleri sonunda aile bireylerinin İnternet/bilgisayar<br />

kullanımına bağlı olarak yaşadıkları fizyolojik sorunları<br />

yordayan en önemli değişkenlerin sırasıyla İnternet kul-<br />

lanım süresi, yaş, öğrenim düzeyi <strong>ve</strong> ailenin gelir düzeyi<br />

olduğu tespit edilmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerin İnternet/bilgisayar<br />

kullanımına bağlı olarak yaşadıkları sorunların sıklığı<br />

İnternet kullanım süresi, yaş <strong>ve</strong> öğrenim düzeyinin ar-<br />

tışına bağlı olarak arttığı; ailenin gelir düzeyinin artışına<br />

19


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

bağlı olarak ta azaldığı belirlenmiştir.<br />

20<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />

sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek fizyo-<br />

lojik sorunlara ilişkin yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadık-<br />

ları ortaya çıkmış; çocukların fizyolojik sorunlara karşı<br />

alınabilecek önlemler konusundaki bilgi düzeylerinin<br />

hem annelerden hem de babalardan anlamlı ölçüde<br />

az olduğu tespit edilmiştir. İlkokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe-<br />

<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora<br />

mezunlarından; ortaokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />

ailelerinin 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezunla-<br />

rından; 2 yıllık <strong>ve</strong> 4 yıllık üni<strong>ve</strong>rsite mezunu ebe<strong>ve</strong>ynle-<br />

rin ailelerinin Y.Lisans/Doktora mezunlarından daha az<br />

düzeyde bilgi sahibi oldukları belirlenmiştir. Bir başka<br />

ifadeyle ebe<strong>ve</strong>ynlerin öğrenim düzeyi arttıkça ailelerin<br />

fizyolojik sorunlara ilişkin bilgi düzeylerinin arttığı görül-<br />

mektedir.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />

sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek fiz-<br />

yolojik sorunlara ilişkin çok az önlem aldıkları ortaya<br />

çıkmış; ayrıca çocukların fizyolojik sorunlara karşı alına-<br />

bilecek önlemler konusundaki bilgi düzeylerinin hem an-<br />

nelerden hem de babalardan anlamlı ölçüde az olduğu<br />

tespit edilmiştir. İlkokul <strong>ve</strong> ortaokul mezunu ebe<strong>ve</strong>ynle-<br />

rin ailelerinin; 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans / doktora mezu-<br />

nu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden; lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />

ailelerinin 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin ailelerine göre fizyolojik sorunlara karşı daha az<br />

önlem aldıkları belirlenmiştir.<br />

3.2. İnternet/Bilgisayar Kullanımının Neden Ol-<br />

duğu Psikososyal Sorunlar<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet/bilgisayar kullanımına bağlı<br />

olarak yaşadıkları psikososyal sorunlar incelendiğinde,<br />

aile bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgisayar<br />

kullanımına bağlı olarak hemen hiç psikososyal sorun<br />

yaşamadığı ortaya çıkmıştır. Ancak ara sırada olsa da<br />

psikososyal sorunlar yaşadığını belirten bireyler, en çok<br />

MSN açık olmadığı zamanlarda kendilerini huzursuz<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

hissettiklerini belirtmişlerdir. Bunun yanında aile birey-<br />

lerinin İnternetten alış <strong>ve</strong>riş yapmayı engelleyememe,<br />

İnternet’e giremediğinde kendini huzursuz hissetme,<br />

pornografi <strong>ve</strong> kumar/bahis sitelerine girmekten kendini<br />

alıkoyamama gibi psikososyal sorunları hiçbir zaman<br />

yaşamadıkları ortaya çıkmıştır.<br />

Çocukların, babalardan, babaların ise annelerden<br />

daha sık psikososyal sorun yaşadıkları ortaya çıkmış;<br />

aile bireylerinin İnternet kullanım süreleri arttıkça, ya-<br />

şadıkları psikosoyal soruların da arttığı belirlenmiştir.<br />

Ayrıca aşamalı olarak yapılan çok değişkenli ilişki in-<br />

celemeleri sonunda aile bireylerinin İnternet/bilgisayar<br />

kullanımına bağlı olarak yaşadıkları psikososyal sorun-<br />

ları yordayan en önemli değişkenlerin sırasıyla İnternet<br />

kullanım süresi, yaş <strong>ve</strong> ailenin gelir düzeyi olduğu tespit<br />

edilmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerin İnternet/bilgisayar kullanımına<br />

bağlı olarak yaşadıkları psikosoyal sorunların sıklığının<br />

İnternet kullanım süresine bağlı olarak arttığı; bireyin<br />

yaşına <strong>ve</strong> ailenin gelir düzeyinin artışına bağlı olarak ta<br />

azaldığı belirlenmiştir.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />

sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek psi-<br />

kososyal sorunlara ilişkin çok az bilgi sahibi oldukları<br />

ortaya çıkmış; çocukların psikososyal sorunlara karşı<br />

alınabilecek önlemler konusundaki bilgi düzeylerinin<br />

hem annelerden hem de babalardan anlamlı ölçüde az<br />

olduğu tespit edilmiştir. İlkokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin ailelerinin 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezu-<br />

nu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden; ortaokul mezunu ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin ailelerinin lise, 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora<br />

mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden; 2 yıllık <strong>ve</strong> 4 yıllık<br />

üni<strong>ve</strong>rsite mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin Y.Lisans/<br />

Doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden daha düşük<br />

düzeyde bilgi sahibi olduğu tepsi edilmiştir. Bir başka<br />

deyişle ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitim düzeyleri arttıkça aile birey-<br />

lerin İnternet/bilgisayar kullanımına bağlı olarak ortaya<br />

çıkan sorunlara ilişkin bilgi sahibi olma düzeylerinin de<br />

arttığı söylenebilir.


<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />

sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek psiko-<br />

sosyal sorunlara ilişkin çok az önlem aldıkları; ailedeki<br />

kadınların oluşabilecek psikososyal sorunlara karşı er-<br />

keklerden daha fazla önlem aldıkları ortaya çıkmıştır.<br />

İlkokul <strong>ve</strong> ortaokul mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin 2<br />

yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans / doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />

ailelerinden; lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin 4 yıllık<br />

<strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden,<br />

İnternet/bilgisayar kullanımına bağlı olarak oluşabilecek<br />

psikososyal sorunlara karşın daha az önlem aldıkları<br />

belirlenmiştir. Bunun yanı sıra aile üyelerinin İnternet/bil-<br />

gisayar kullanımlarına bağlı olarak yaşadıkları fizyolojik<br />

<strong>ve</strong> psikososyal sorunlar arasında olumlu yönde <strong>ve</strong> orta<br />

düzeyde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yani aile birey-<br />

lerinin İnternet/bilgisayar kullanımlarına ilişkin olarak ya-<br />

şadıkları fizyolojik sorunlar artıkça, yaşanan psikososyal<br />

sorunların da arttığı görülmüştür.<br />

4. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />

Değerlendirmeler<br />

4.1. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />

Tehlikeli İçerikler<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin internette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />

tehlike oluşturabilecek içeriklerin neler olduğuna ilişkin<br />

görüşleri incelendiğinde, en fazla soruna pornografi,<br />

şiddet, terör içerikli siteler <strong>ve</strong> kumar oynama sitelerinin<br />

neden olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan en az soruna<br />

neden olduğuna inanılan içerikler ise hazır ödev siteleri-<br />

ni kullanma, alış<strong>ve</strong>riş yapma <strong>ve</strong> bankacılık işlemleri yap-<br />

ma olarak belirlenmiştir.<br />

Orta <strong>ve</strong> üst gelir grubundaki çocukların alt gelir gru-<br />

bundaki çocuklara oranla İnternette yapılan görüşme-<br />

lerde uygunsuz konuşmalar yapmanın tehlike oluştur-<br />

duğuna; üst gelir gruplarındaki ailelerin çocuklarının alt<br />

gelir gruplarındaki ailelerin çocuklara oranla pornografi<br />

sitelerine girmenin tehlikeli olduğuna inançlarının daha<br />

fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Erkek çocukların, kızlara<br />

oranla, kopya yazılım kullanmanın tehlikeli olduğuna<br />

inançlarının daha fazla olduğu belirlenmiştir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan<br />

sorun yaratan içeriklere ilişkin olarak görüşlerinin çeşit-<br />

li demografik değişkenlerle değişimi incelenmiştir. Elde<br />

edilen bulgular sonucunda aşağıdaki tespitlerde bulu-<br />

nulmuştur.<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />

• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım sıklıkları <strong>ve</strong> sü-<br />

releri arttıkça kopya yazılım kullanma;<br />

• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım sıklıkları art-<br />

tıkça bilgisayar ortamındaki özel <strong>ve</strong>rilere izinsiz erişim;<br />

şiddet <strong>ve</strong>ya terör içerikli sitelere girme;<br />

• İnternet kullanım süresi arttıkça müzik, resim, film,<br />

program <strong>ve</strong> dosya gibi materyalleri izinsiz kullanma;<br />

• İnternet kullanım sıklıkları arttıkça reklam içerikli e-<br />

postaları açma;<br />

• Eğitim düzeyleri arttıkça İnternet’te başkalarını<br />

rahatsız etme; İnternet’te yapılan görüşmelerde yanlış<br />

bilgi <strong>ve</strong>rme; İnternet’te yapılan görüşmelerde uygunsuz<br />

konuşmalar yapma; pornografi içeren sitelere girme; ku-<br />

mar sitelerine girme; İnternet aracılığı ile alış <strong>ve</strong>riş yap-<br />

ma; yabancılara gü<strong>ve</strong>nme <strong>ve</strong> yabancılarla mesajlaşma<br />

gibi olguları sorun olarak görme oranlarının da arttığı<br />

görülmüştür.<br />

• Özellikle iki yıllık üni<strong>ve</strong>rsite, lisans <strong>ve</strong> lisansüstü<br />

düzeydeki ebe<strong>ve</strong>ynlerin hazır ödev sitelerini kullanma-<br />

yı; arkadaşlık sitelerini kullanmayı sorun olarak görme<br />

oranlarında diğer eğitim düzeylerine göre artış görül-<br />

mektedir.<br />

İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan sorun yaratan<br />

içeriklerin bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişimi<br />

incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda aşağıdaki<br />

tespitlerde bulunulmuştur:<br />

• Babaların, annelere <strong>ve</strong> çocuklara oranla kopya ya-<br />

zılım kullanmayı;<br />

21


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

22<br />

• Babalar <strong>ve</strong> çocukların annelere oranla bilgisayar<br />

ortamındaki özel <strong>ve</strong>rilere izinsiz erişimi; İnternet’te ya-<br />

pılan görüşmelerde yanlış bilgi <strong>ve</strong>rmeyi; bankacılık iş-<br />

lemleri yapmayı;<br />

• Çocukların, babalar <strong>ve</strong> annelere oranla İnternet’te<br />

başkalarını rahatsız etmeyi;<br />

• Babaların çocuklara, çocukların da annelere oranla<br />

müzik, resim, film, program <strong>ve</strong> dosya gibi materyalleri<br />

izinsiz kullanmayı; reklam içerikli e-postaları açmayı;<br />

• Çocukların babalara, babaların da annelere oranla<br />

İnternet’te yapılan görüşmelerde uygunsuz konuşmalar<br />

yapmayı; pornografi içeren sitelere girmeyi; şiddet <strong>ve</strong>ya<br />

terör içerikli sitelere girmeyi; kumar sitelerine girmeyi;<br />

arkadaşlık sitelerini kullanmayı; ödev sitelerini kullanma-<br />

yı; İnternet aracılığı ile alış <strong>ve</strong>riş yapmayı; yabancılara<br />

gü<strong>ve</strong>nme <strong>ve</strong> yabancılarla mesajlaşmayı daha çok sorun<br />

olarak gördükleri belirlenmiştir.<br />

4.2. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />

Tehlikeli Teknolojiler<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />

tehlike oluşturabilecek teknolojilerin neler olduğuna iliş-<br />

kin görüşleri incelendiğinde, en fazla soruna virüs yazı-<br />

lımlarının <strong>ve</strong> casus programlarının neden olduğu ortaya<br />

çıkmıştır. Öte yandan en az soruna neden olduğuna ina-<br />

nılan teknolojiler ise Acti<strong>ve</strong>X, Javascript, Java, <strong>ve</strong> Web<br />

tarayıcıları olarak belirlenmiştir.<br />

Ayrıca İnternet kullanım sıklığı arttıkça çocukların<br />

casus programların; web tarayıcılarının tehlike oluştur-<br />

duğu görüşünde de artış olduğu belirlenmiştir. İnternet’e<br />

evden bağlanan çocukların bağlanmayanlara oranla ca-<br />

sus programların tehlike oluşturduğuna ilişkin görüşleri-<br />

nin arttığı; İnternet’e okuldan bağlanan çocuklar bağlan-<br />

mayanlara oranla İstenmeyen (spam) / önemsiz (junk)<br />

e-postaların tehlike oluşturduğuna ilişkin görüşlerinin<br />

arttığı tespit edilmiştir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan<br />

sorun yaratan teknolojilere ilişkin olarak görüşlerinin çe-<br />

şitli demografik değişkenlerle ilişkisi incelenmiştir. Elde<br />

edilen bulgular sonucunda aşağıdaki tespitlerde bulu-<br />

nulmuştur.<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />

• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sık-<br />

lıkları arttıkça virüs yazılımlarının; casus programların;<br />

Acti<strong>ve</strong>X, Javascript, Java vb. teknolojilerin; sohbet prog-<br />

ramlarının tehlike oluşturduğu görüşünün de attığı;<br />

• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım süreleri arttık-<br />

ça dosya paylaşım programlarının tehlike oluşturduğu<br />

görüşünün de attığı;<br />

• İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları arttıkça web<br />

tarayıcılarının tehlike oluşturduğu görüşünde de attığı;<br />

• Eğitim düzeyleri arttıkça istenmeyen (spam) /<br />

önemsiz (junk) e-postaların <strong>ve</strong> İnternet tabanlı oyunların<br />

tehlike oluşturduğu görüşünün de attığı tespit edilmiştir.<br />

İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan tehlike yaratan<br />

teknolojilerin, bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişi-<br />

mi incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda aşağı-<br />

daki tespitlerde bulunulmuştur:<br />

• Çocukların babalara, babaların da annelere oranla<br />

virüs yazılımlarının daha çok tehlike oluşturduğu<br />

• Çocuklar <strong>ve</strong> babaların, annelere oranla casus prog-<br />

ramlarının; istenmeyen (spam) / önemsiz (junk) e-pos-<br />

taların; dosya paylaşım programlarının; İnternet tabanlı<br />

oyunların daha çok tehlike oluşturduğu<br />

• Babaların çocuklara, çocukların da annelere oranla<br />

Acti<strong>ve</strong>X, Javascript, Java vb. teknolojilerinin; web tara-<br />

yıcılarının <strong>ve</strong> sohbet programlarının daha çok tehlike<br />

oluşturduğu yönünde görüş bildirdikleri tespit edilmiştir.


4.3. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />

Karşılaşılan Sorunlar<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />

karşılaştıkları sorunların neler olduğuna ilişkin görüşleri<br />

incelendiğinde, en fazla karşılaşılan sorunun virüs ya-<br />

zılımları <strong>ve</strong> Web sayfalarında gezinirken şiddet, terör<br />

<strong>ve</strong> pornografi gibi içeriklerle istek dışında karşılaşılması<br />

olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan en az karşılaşılan<br />

sorunlar ise kişisel bilgilerin bireylerin izni olmadan İn-<br />

ternette yayınlanması <strong>ve</strong> kişisel bilgilerin paylaşılması<br />

sonucu maddi-manevi zarara uğranması olarak belirlen-<br />

miştir.<br />

Çocukların;<br />

• İnternet kullanım sıklıkları <strong>ve</strong> evden bağlanma<br />

oranları arttıkça bilgisayar virüsleri yüzünden sıkıntılarla<br />

karşılaşma oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet kafeden İnternet’e bağlanma oranları at-<br />

tıkça İnternet’teki kimliği belirsiz kişilerce şahıslarına<br />

yönelik hakaret, tehdit <strong>ve</strong>ya ahlaksız teklifle karşılaşma<br />

oranlarının da arttığı;<br />

• Çocukların yaşları arttıkça web sayfalarında gezi-<br />

nirken şiddet <strong>ve</strong> pornografi gibi içeriklerle istekleri dışın-<br />

da karşılaşma oranlarının da arttığı belirlenmiştir.<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />

• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süre <strong>ve</strong> sıklıkları<br />

arttıkça bilgisayar virüsleri yüzünden sıkıntılarla karşı-<br />

laşma oranlarının da arttığı;<br />

• Eğitim düzeyleri arttıkça İnternet üzerinden yaptık-<br />

ları yazışmalarda istekleri dışında başkaları tarafından<br />

izlenme oranlarının da arttığı;<br />

• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süre <strong>ve</strong> sıklıkları<br />

arttıkça web sayfalarında gezinirken şiddet <strong>ve</strong> pornogra-<br />

fi gibi içeriklerle istekleri dışında karşılaşma oranlarının<br />

da arttığı;<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• İnternet kullanım süreleri arttıkça İnternet’teki kim-<br />

liği belirsiz kişilerce şahıslarına yönelik hakaret, tehdit<br />

<strong>ve</strong>ya ahlaksız tekliflerle karşılaşma oranlarının da arttığı<br />

belirlenmiştir.<br />

İnternet’teki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan karşılaşılan<br />

problemlerin, bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişi-<br />

mi incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda aşağı-<br />

daki tespitlerde bulunulmuştur:<br />

• Çocukların babalara, babaların annelere oranla<br />

bilgisayar virüsleri; İnternet üzerinden yaptıkları yazış-<br />

malarda istekleri dışında başkaları tarafından izlenme;<br />

İnternet üzerindeki hesaplarına ait kullanıcı parolaları-<br />

nın ele geçirilmesi; İnternet’teki kimliği belirsiz kişilerce<br />

şahıslarına yönelik hakaret, tehdit <strong>ve</strong>ya ahlaksız teklifte<br />

bulunulma ile daha çok karşılaştığı belirlenmiştir.<br />

• Çocukların <strong>ve</strong> babaların, annelere oranla web say-<br />

falarında gezinirken şiddet <strong>ve</strong> pornografi gibi içeriklerle<br />

istekleri dışında daha çok karşılaştıkları tespit edilmiştir.<br />

• Babaların çocuklara, çocukların annelere oranla<br />

arkadaşlık siteleri, kumar içerikli siteler nedeniyle maddi<br />

<strong>ve</strong>ya manevi zarara uğrama; kişisel bilgilerinin izinleri<br />

olmadan İnternet’te yayınlanması ile daha çok karşılaş-<br />

tıkları tespit edilmiştir.<br />

4.4. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />

Karşılaşılan Sorunlara Karşı Alınan Önlemler<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />

karşılaştıkları sorunlara karşı alınan önlemler incelen-<br />

diğinde, en çok başvurulan önlemlerin, orijinal yazılım<br />

kullanma, virüs temizleme <strong>ve</strong> casus yazılım önleme<br />

programları olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan en az<br />

başvurulan önlemler ise izleme yazılımları <strong>ve</strong> elektronik<br />

imza kullanma olarak belirlenmiştir.<br />

Çocukların;<br />

• İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları, İnternet’e ev-<br />

den bağlanma oranları arttıkça gü<strong>ve</strong>nlik duvarı, reklam<br />

önleyici vb. programlar kullanma oranlarının da arttığı;<br />

23


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

24<br />

• İnternet kullanım süreleri arttıkça izleme yazılımları<br />

kullanarak İnternet üzerinde yapılan etkinlikler hakkında<br />

bilgi sahibi olma; dosyalarını şifreleme; İnternet üzerin-<br />

deki hesaplarında kolay tahmin edilemeyecek şekilde<br />

karmaşık <strong>ve</strong> uzun şifreler kullanma oranlarının da arttığı;<br />

• Yaşları, İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları arttık-<br />

ça dosyalarını yedekleme oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet kullanım süreleri arttıkça <strong>ve</strong> akademik ba-<br />

şarı düzeyi düştükçe yazışmalarında elektronik imza<br />

kullanma oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet’e evden bağlanma oranları <strong>ve</strong> İnternet kul-<br />

lanım sıklıkları arttıkça bilgisayarlarında orijinal yazılım<br />

kullanmaya dikkat etme oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet’e kafeden bağlanma oranları azaldıkça,<br />

evden bağlanma oranları <strong>ve</strong> İnternet kullanım sıklıkları<br />

arttıkça virüs temizleme, casus yazılım önleme vb. prog-<br />

ramları kullanma oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet kullanım sıklıkları arttıkça içerik filtreleme<br />

programları kullanma oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet’e evden bağlanma oranları <strong>ve</strong> İnternet kul-<br />

lanım sıklıkları arttıkça kullandıkları programların gün-<br />

cellemelerini yapma oranlarının da arttığı;<br />

• İnternet’e okuldan bağlanma oranları arttıkça bil-<br />

gisayarın evdeki ortak kullanım alanında bulunmasını<br />

isteme oranlarının da arttığı;<br />

• Yaşları arttıkça halka açık yerlerde İnternet banka-<br />

cılığı yapma oranlarının da düştüğü;<br />

• Başarı düzeyi düştükçe yazışmalarında elektronik<br />

imza kullanma oranlarının da arttığı tespit edilmektedir.<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />

• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süresi <strong>ve</strong> sıklığı,<br />

arttıkça bilgisayarında orijinal yazılım kullanmaya dikkat<br />

etme; virüs temizleme, casus yazılım önleme vb. prog-<br />

ramları kullanma; gü<strong>ve</strong>nlik duvarı, reklam önleyici vb.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

programlar kullanma; içerik filtreleme programları kul-<br />

lanma; izleme yazılımları kullanarak İnternet üzerinde<br />

yapılan etkinlikler hakkında bilgi sahibi olma; kullandık-<br />

ları programların güncellemelerini yapma; geçici İnter-<br />

net dosyalarını <strong>ve</strong> Web gezinti geçmişlerini inceleme;<br />

herkesin kullanımına açık bir bilgisayardan ayrılmadan<br />

önce geçici İnternet dosyalarını <strong>ve</strong> Web gezinti geç-<br />

mişlerini silme; E-posta filtreleme yazılımları kullanma;<br />

dosyalarını yedekleme; İnternet sitelerine girerken ge-<br />

nellikle sık kullanılanlar listesini kullanma; sohbet (Chat)<br />

yaparken dosya transferi yapma oranlarının da arttığı;<br />

bilgisayarındaki dosyaları paylaşıma açma; halka açık<br />

yerlerde İnternet bankacılığı yapma oranlarının da düş-<br />

tüğü;<br />

• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım süresi arttıkça<br />

dosyalarını şifreleme; elektronik imza kullanma; karşı-<br />

laştıkları hukuka aykırı durumları ilgililere bildirme; oran-<br />

larının da arttığı;<br />

• Eğitim düzeyleri, yaşı, İnternet kullanım süresi <strong>ve</strong><br />

sıklığı arttıkça İnternet üzerindeki hesaplarında kolay<br />

tahmin edilemeyecek şekilde karmaşık <strong>ve</strong> uzun şifreler<br />

kullanma; bilgisayarın evdeki ortak kullanım alanında<br />

bulunmasını isteme oranlarının da arttığı;<br />

• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım sıklığı arttıkça<br />

halka açık yerlerde İnternet’ten alış<strong>ve</strong>riş yapma oranla-<br />

rının da düştüğü tespit edilmiştir.<br />

İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan karşılaşılan prob-<br />

lemlere karşı alınan önlemlerin bireyin ailedeki rolüne<br />

bağlı olarak değişimi incelenmiştir. Elde edilen bulgular<br />

sonucunda aşağıdaki tespitlerde bulunulmuştur:<br />

• Babalar <strong>ve</strong> çocukların annelere oranla bilgisayarla-<br />

rında orijinal yazılım kullanmaya; içerik filtreleme prog-<br />

ramları kullanmaya; dosyalarını yedeklemeye; yazışma-<br />

larında elektronik imza kullanmaya; İnternet sitelerine<br />

girerken genellikle sık kullanılanlar listesini kullanmaya;<br />

elektronik imza kullanmaya daha çok dikkat ettikleri gö-<br />

rülmektedir.


• Çocukların babalara, babaların annelere oranla<br />

virüs temizleme, casus yazılım önleme vb. program-<br />

ları kullanmaya; gü<strong>ve</strong>nlik duvarı, reklam önleyici vb.<br />

programlar kullanmaya; izleme yazılımları kullanarak<br />

İnternet üzerinde yapılan etkinlikler hakkında bilgi sa-<br />

hibi olmaya; kullandıkları programların güncellemeleri-<br />

ni yapmaya; geçici İnternet dosyalarını <strong>ve</strong> Web gezinti<br />

geçmişlerini incelemeye; herkesin kullanımına açık bir<br />

bilgisayardan ayrılmadan önce geçici İnternet dosyaları-<br />

nı <strong>ve</strong> Web gezinti geçmişlerini silmeye; dosyalarını şifre-<br />

lemeye; İnternet üzerindeki hesaplarında kolay tahmin<br />

edilemeyecek şekilde karmaşık <strong>ve</strong> uzun şifreler kullan-<br />

maya; sohbet (Chat) yaparken daha az dosya transferi<br />

yapmaya; bilgisayarın evdeki ortak kullanım alanında<br />

bulunmasını istemeye daha çok dikkat ettikleri halka<br />

açık yerlerde daha az İnternet bankacılığı yaptıkları <strong>ve</strong><br />

İnternetten daha az alış <strong>ve</strong>riş yaptıkları tespit edilmiştir.<br />

• Babaların çocuklara, çocukların annelere oranla<br />

E-posta filtreleme yazılımları kullanmaya; hukuka aykırı<br />

durumları ilgililere bildirmeye daha çok dikkat ettikleri;<br />

bilgisayarındaki dosyaları daha az paylaşıma açtıkları<br />

tespit edilmiştir.<br />

5. İnternet’in Mekan Boyutuna İlişkin Değerlen-<br />

dirmeler<br />

Araştırmanın mekan alt boyutundan elde edilen bul-<br />

gular doğrultusunda ailelerin % 57.13 ile İnternet’e en<br />

çok evden bağlandıkları, bunu %27.23 ile işyerlerinin,<br />

%10.04 ile İnternet kafelerin, %3.76 ile okulların izlediği<br />

görülmüştür. Bununla birlikte İnternet kafelerden İnter-<br />

net’e en çok bağlananların çocuklar olduğu ortaya çık-<br />

mıştır. Çocuklardan sonra ise en çok babaların İnternet<br />

kafeleri kullandıkları ortaya çıkmıştır. İşten İnternet’e<br />

bağlanmada babalar, okuldan İnternet bağlanma da ise<br />

çocuklar ilk sırada yer almaktadır.<br />

Çocukların İnternet’e bağlandıkları mekanların, çe-<br />

şitli demografik değişkenler açısından değişimlerinin in-<br />

celenmesi sonucunda:<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• İnternet evden bağlanan çocukların bir seferde<br />

İnternet kullanım süreleri incelendiğinde çocukların sa-<br />

dece yaklaşık %5’inin 30 dakikadan daha az İnternet’e<br />

bağlı kaldıkları % 8,5’inin 5 saatin üzerinde İnternet’e<br />

bağlı kaldıkları; büyük çoğunlunun bir seferde (yaklaşık<br />

%80) 1 ile 5 saat arsında İnternet’e bağlı kaldıkları; Bu<br />

anlamda İnternet’e evden bağlanan çocukların bağlan-<br />

mayanlara göre İnternet’e bir seferde bağlı kalma süre-<br />

lerinin daha fazla olduğu;<br />

• İnternet’e evden bağlanan çocukların sadece<br />

%1,5’i ayda birkaç kez İnternet’e bağlanırken yaklaşık<br />

%82’sinin günde en az bir kez İnternet’e bağlandığı; bu<br />

sonuçlara göre evden İnternet’e bağlanan çocukların<br />

yaklaşık %80’i günde en az bir kez 1–5 saat arasında<br />

İnternet’e bağlı kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bir başka<br />

deyişle Türkiye de evinde İnternet bağlantısı bulunan<br />

her on çocuktan sekizi günde en az bir kez 1–5 arasında<br />

İnternet’e bağlandığı;<br />

• Çocukların İnternet’e bağlanma sıkları arttıkça İn-<br />

ternet’e okuldan <strong>ve</strong> İnternet kafeden bağlanma oranları-<br />

nın da arttığı;<br />

• <strong>Aile</strong>nin gelir düzeyi artıkça çocukların İnternet’e ev-<br />

den bağlanma oranlarının da arttığı;<br />

• Erkek çocukların kızlara göre İnternet kafeleri ter-<br />

cih etme oranlarının daha yüksek olduğu;<br />

• İnternet’e evden bağlanan çocukların daha çok<br />

dosya indirme <strong>ve</strong> müzik dinleme amacıyla İnternet’i<br />

kullandıkları; okuldan bağlananların ise eğitim, ders <strong>ve</strong><br />

araştırma amacıyla kullandıkları; internet kafeden bağ-<br />

lanma ile kullanım amaçları arasında anlamlı bir ilişki<br />

olmadığı,<br />

• Çocukların akademik başarı düzeyleri yükseldik-<br />

çe İnternet’e kafeden bağlanma oranlarının da düştüğü<br />

tespit edilmiştir.<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet’e bağladıkları mekanların, çe-<br />

şitli demografik değişkenler ile ilişkilerinin incelenmesi<br />

sonucunda aşağıdaki saptamalarda bulunulmuştur.<br />

25


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

26<br />

• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitim düzeyleri, yaşları, bir seferde<br />

internet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları ile evden bağlan-<br />

ma oranları arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu; yani<br />

evden bağlanma oranları arttıkça bu değişkenlerde de<br />

artış görüldüğü;<br />

• Lisansüstü mezunlarının İnternet’e kafeden bağ-<br />

lanma oranların diğer eğitim düzeylerine göre oldukça<br />

düşük olduğu; İnternet’e kafeden bağlanan bireylerin<br />

genellikle 30 – 60 dakika arasında İnternet’i kullandık-<br />

ları; ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kulanım sıklıkları <strong>ve</strong> yaşları<br />

arttıkça kafeden bağlanma oranlarının düştüğü;<br />

• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitim düzeyleri, İnternet kullanım sü-<br />

releri <strong>ve</strong> sıklıkları arttıkça, yaşları azaldıkça İnternet’e iş<br />

yerinden bağlanma oranlarının arttığı;<br />

• İnternet’e evden <strong>ve</strong> iş yerinden bağlanan ebe<strong>ve</strong>yn-<br />

lerin hemen her türlü amaç için İnternet’i kullandıkları;<br />

İnternet’e kafeden bağlanan ebe<strong>ve</strong>ynlerin ise genellikle<br />

bilgi edinme, eğitim/ders/araştırma yapma, vatandaşlık<br />

hizmetlerinden yararlanma, bahis oyunları oynama, film<br />

izleme, haberleşme, iş <strong>ve</strong> sohbet amacıyla İnternet’e<br />

bağlandıkları belirlenmiştir.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet’e bağladıkları mekanların<br />

bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişiminin incelen-<br />

mesi sonucunda İnternet’e evden, okuldan <strong>ve</strong> kafeden<br />

en çok çocukların, iş yerinden ise en çok babaların bağ-<br />

landıkları tespit edilmiştir. Evde bilgisayar için en çok<br />

tercih edilen mekanların çocuk odası <strong>ve</strong> ortak kullanım<br />

alanları olduğu tespit edilmiştir.<br />

6. İnternet Kafelere İlişkin Değerlendirmeler<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin internet kafelere ilişkin görüşleri in-<br />

celendiğinde, İnternet kafelerde; öğretmen gibi bir da-<br />

nışman bulunması gerektiği; kullanıcıların erişebildiği<br />

sitelerin yeterince denetlenmediği; olumsuz arkadaşlık<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

deneyimlerinin yaşanabildiği; kafelerin çocukların kötü<br />

alışkanlıklar edinmesine neden olduğu; genellikle oyun<br />

amaçlı kullanıldığı; bireylerin sağlıklı iletişim kurmaları-<br />

na engel olduğu; akademik başarıyı olumsuz etkilediği<br />

görüşlerine katıldıkları belirlenmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerinin en<br />

çok benimsedikleri görüş ise İnternet kafelerde öğret-<br />

men gibi bir danışmanın bulunması gerekliliğidir. <strong>Aile</strong><br />

bireyleri kafelerin fiziksel koşullarının insan sağlığına<br />

uygun olmadığını; çocukların boş zamanlarını İnternet<br />

kafelerde geçirmelerinden tedirgin olduklarını belirtmiş-<br />

tir. Evinde İnternet bağlantısı olan bireylerin İnternet ka-<br />

felere gitmekten hoşlanmadıkları da araştırmada ortaya<br />

çıkan sonuçlardandır.<br />

Ayrıca çocukların İnternet kafelerle ilgili olumlu dü-<br />

şüncelerinin ebe<strong>ve</strong>ynlere göre anlamlı ölçüde yüksek<br />

olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle çocuklar ebe-<br />

<strong>ve</strong>ynlere oranla İnternet kafelere daha olumlu bir bakış<br />

açısına sahiptirler. Bununla birlikte erkek çocukların kız-<br />

lara oranla İnternet kafeleri daha olumlu yerler olarak<br />

buldukları saptanmıştır. Ayrıca düşük gelir gruplarındaki<br />

aile bireylerinin İnternet kafelere bakışlarının yüksek<br />

gelir gruplarındakilere göre daha olumsuz olduğu tespit<br />

edilmiştir. Aşamalı olarak yapılan çoklu ilişki inceleme-<br />

ler sonucunda aile bireylerinin İnternet kafelere ilişkin<br />

olumlu görüşlerini yordayan değişkenlerin sırasıyla,<br />

psikososyal sorunlar, yaş, iletişim amaçlı İnternet’in kul-<br />

lanımının sağladığı yararlar <strong>ve</strong> İnternet kullanım süresi<br />

olarak belirlenmiştir. Buna göre;<br />

• Bireylerin yaşları <strong>ve</strong> iletişim amaçlı İnternet kullanı-<br />

mının sağladığı yararlar arttıkça İnternet kafelere ilişkin<br />

olumlu görüşlerinin azaldığı;<br />

• Bireylerin İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> psikososyal<br />

sorunları arttıkça İnternet kafelere bakış açılarının daha<br />

olumlu olduğu ortaya çıkmıştır.


Sonuç <strong>ve</strong> Öneriler<br />

Araştırma kapsamında çocukların <strong>ve</strong> ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />

İnternet kullanımlarına ilişkin iletişim, sağlık, mekan,<br />

gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik alt boyutlarına yönelik olarak sonuçlar<br />

çıkartılmış <strong>ve</strong> öneriler geliştirilmiştir.<br />

1. Yapılan incelemeler sonucunda ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />

okuma-yazma oranları her ne kadar yüksek olsa da<br />

annelerin eğitim düzeylerinin, babalardan daha düşük<br />

olması, annelerin İnternet’i babalardan <strong>ve</strong> çocuklardan<br />

daha az kullanması kadınların İnternet’i erkeklere göre<br />

daha az kullanması gibi nedenler göz önüne alındığında<br />

annelerin İnternetteki bazı içerik <strong>ve</strong> teknolojileri gü<strong>ve</strong>nlik<br />

<strong>ve</strong> etik açısından babalara <strong>ve</strong> çocuklara göre daha az<br />

tehlikeli görmesinin altında yatan neden olarak karşımı-<br />

za çıkmaktadır. Bu bağlamda özellikle annelerin siber<br />

farkındalık bilincini geliştirmesinin yolları aranmalıdır.<br />

Annelerin eğitim düzeylerinin düşük olması ülkemizin<br />

büyük sorunlarından bir olan kız çocuklarının okula gön-<br />

derilme oranlarının düşük olmasıyla da ilişkili olduğu<br />

düşünülmektedir. Bu nedenle öncelikle ülkemizde kız<br />

çocuklarının okula gitme <strong>ve</strong> eğitime devam etmelerini<br />

teşvik eden projeler geliştirilmesine ya da mevcut proje-<br />

lere <strong>ve</strong>rilen desteğin artırılmasına, bu konuda kamuoyu<br />

oluşturulması için gerekli politik mekanizmaların işletil-<br />

mesine gereksinim vardır.<br />

2. Araştırmada hem ebe<strong>ve</strong>ynlerin hem çocukların<br />

gerek fizyolojik <strong>ve</strong> gerekse psikosoyal sorunlar açısın-<br />

dan bilgi <strong>ve</strong> önlem alma düzeylerinin çok yetersiz olduğu<br />

ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sağlıklı İnternet/bilgisayar<br />

kullanımı ile ilgili anne-baba eğitimine önem <strong>ve</strong>rilmeli,<br />

sağlıklı bilgisayar kullanımıyla ilgili fiziksel koşulların dü-<br />

zenlenmesi <strong>ve</strong> ergonomik oturuş biçimi ile ilgili broşürler<br />

hazırlanarak, özellikle kamu kuruluşlarında muhtelif yer-<br />

lerde fotoğraflarla ergonomik oturuş biçimini gösteren<br />

panoların kullanılmasının teşvik edilmesi gibi yapılan-<br />

malara gidilmelidir. Bu bağlamda çocukların bu konuda<br />

eğitimlerini sağlamak için özellikle ilk <strong>ve</strong> ortaöğretimde<br />

mevcut teknoloji <strong>ve</strong> medya kullanımı derslerinde konuya<br />

gereken ilgilinin gösterilmesi sağlanmalı, derslerin zen-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

ginleştirilmesi için bu derslerin mevcut programlarının<br />

gelişmeler doğrultusunda dinamik olarak güncellenme-<br />

sini sağlayan yapılanmalara gidilmelidir.<br />

3. Araştırmada ortaya çıkan önemli sonuçlardan<br />

birisi de yetişkinlerin iletişimde en çok kullandıkları tek-<br />

nolojinin cep telefonu; çocukların iletişimde en çok kul-<br />

landığı teknolojinin ise İnternet olduğunun tespit edilme-<br />

sidir. Bu durum ebe<strong>ve</strong>ynlere erişmenin en kolay yolunun<br />

mobil teknolojiler olduğunun açık bir göstergesidir. Bu<br />

bağlamda çocuklar yetişkinliğe doğru adım attıkça cep<br />

telefonunu daha çok kullanmaya başlamakta <strong>ve</strong> iletişim-<br />

de mobilite daha popüler hala gelmektedir. Özellikle gü-<br />

nümüzde üçüncü nesil cep telefonları <strong>ve</strong> PDA (Personel<br />

Digital Assistant)’ların da popülaritesinin artması nede-<br />

niyle ebe<strong>ve</strong>ynlerin siber farkındalık <strong>ve</strong> sağlıklı teknoloji<br />

kullanımları ile ilgili eğitimlerinde bu teknolojilerin kulla-<br />

nılmasını sağlayan ülke çapında projeler gerçekleştiril-<br />

mesine gereksinim vardır.<br />

4. Araştırmada çocukların hem annelerden hem<br />

de babalardan internette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından ma-<br />

ruz kaldıkları tehlikelerin daha çok olduğu tespit edilmiş-<br />

tir. Özellikle bilişim suçları, şiddet <strong>ve</strong> terör, pornografi,<br />

çocuk istismarı gibi konularda yasal tedbirlerin alınması<br />

yaptırım gücü yüksek cezaların <strong>ve</strong>rilmesi, kurumsal an-<br />

lamda sıkı teknik önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu<br />

bağlamda 23 Mayıs 2007 tarihinde yürürlüğe giren “İn-<br />

ternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi <strong>ve</strong><br />

Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi<br />

Hakkında Kanun (No: 5651)”, intihara yönlendirme, ço-<br />

cukların cinsel istismarı, uyuşturucu madde kullanımının<br />

kolaylaştırılması, müstehcenlik, fuhuş <strong>ve</strong> kumar içerikli<br />

sitelerin yayınını engelleme konusunda önemli bir adım-<br />

dır. Dahası bilgi <strong>ve</strong> içerik sağlayan sitelerin yayınladıkla-<br />

rı her türlü içerikten sorumlu tutulmaları da sevindirici bir<br />

gelişmedir.<br />

5. Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultu-<br />

sunda çocukların İnternet’i en çok görüntülü <strong>ve</strong> sesli ile-<br />

tişim kurmak amacıyla kullandıkları, psikososyal sorun-<br />

lar içinde MSN açık olmadığı zamanlarda bireyin ken-<br />

27


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

dini huzursuz hissetmesi konusunun ön plana çıkması,<br />

çocukların iletişimde en çok İnternet’i tercih etmeleri,<br />

öte yandan İnternette gezinirken en çok karşılaşılan so-<br />

runların başında şiddet, terör <strong>ve</strong> pornografik içeriklerin<br />

gelmesi <strong>ve</strong> çocukların evden İnternet’e bağlanma oran-<br />

larının yüksek olması gibi nedenler göz önünde bulun-<br />

durulduğunda:<br />

28<br />

a. Çocukların evden İnternet’e bağlanmaları an-<br />

ne-baba kontrolünde olmalıdır.<br />

b. Evde bilgisayarın ortak kullanım alanlarında<br />

bulunması sağlanmalı; İnternet’e bağlanma <strong>ve</strong> bilgi-<br />

sayar kullanma sürelerine sınırlandırma getirilmelidir.<br />

Gerekirse çocuk <strong>ve</strong> aile arasında İnternet kullanım söz-<br />

leşmesi tarzında bir belge hazırlanarak kararlılıkla uygu-<br />

lanmalıdır.<br />

c. Çocukların İnternet üzerinden kimlerle tanıştı-<br />

ğı <strong>ve</strong> görüştüğü takip edilmeli, filtreleme programları <strong>ve</strong><br />

çocukların İnternette yaptığı bağlantıların günlüklerini<br />

tutan programlardan yararlanılmalı; bu tür programların<br />

kullanımının teşvik edilmesi için seminerler yapılmalıdır,<br />

d. İlgili bakanlıklar bünyesinde İnternet adabı, İn-<br />

ternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik ile ilgili bilgi, yardım <strong>ve</strong> desteğin<br />

sağlandığı web portalları hazırlanmalı, bu konuda var<br />

olan web sitelerinin çeşitli medya kanalları yardımıyla<br />

reklamı yapılarak kullanımının yaygılaştırılması sağlan-<br />

malıdır.<br />

6. Araştırmada hem ebe<strong>ve</strong>ynler hem çocuklar<br />

açısından öne çıkan sonuçlardan bir tanesi İnternet’in<br />

Türkçenin düzgün kullanımını engellemesi konusudur.<br />

Bu nedenle çocuklarda İnternet adabı kültürünün yer-<br />

leştirilmesi için okul <strong>ve</strong> ailede eğitimlere gereksinim du-<br />

yulmakla birlikte bu konuda yapılabilecek yasal <strong>ve</strong> tek-<br />

nik önlemlerin alınması sağlanmalı; İnternet içeriklerinin<br />

Türkçenin düzgün kullanımına uygunluğunu denetleyen<br />

mekanizmaların kurulması sağlanmalıdır.<br />

7. Gü<strong>ve</strong>nlik açısından ortaya çıkan sorunların<br />

başında lisansız yazılım kullanma <strong>ve</strong> bilgisayar virüsle-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

ri gelmektedir. Bunun nedeni lisanslı yazılımlarının çok<br />

pahalı olmasının yanı sıra lisanslı yazılım kullanma kül-<br />

türünün ülkemizde yerleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle<br />

ülkemizde bilişim yazılımları sektörünün geliştirilerek bir<br />

rekabet ortamının oluşturulmasına <strong>ve</strong> ucuz lisanslı yazı-<br />

lım kullanımının yaygınlaştırılması gerekmektedir.<br />

8. Ayrıca ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım süreleri<br />

<strong>ve</strong> sıklıkları arttıkça aileleri ile geçirdikleri zamanın azal-<br />

dığı <strong>ve</strong> çevrenin bilgisayar başında çok vakit geçirdik-<br />

lerinden şikayetlerinin artması, yine İnternet kullanım<br />

süre <strong>ve</strong> sıklıklarına bağlı olarak fizyolojik <strong>ve</strong> psikososyal<br />

sorunların artması gibi nedenler, ailelerin İnternet kültü-<br />

rünü sosyal yaşamla bütünleştirmekte sorunlar yaşan-<br />

dığını gözler önüne sermektedir. Her ne kadar ülkemiz-<br />

de çok konuşulmasa da ilgili alanyazın incelemesinde<br />

İnternet bağımlılığının dünyada pek çok ülkenin sorun<br />

yaşadığı bir konu olduğu ortaya çıkmıştır. Sağlıklı bir<br />

toplumsal yapının tesis edilmesi, bireyler arası iletişimin<br />

sağlıklı olması hem fiziksel hem de psikolojik açıdan<br />

sağlam bireyler yetiştirilmesi ile olanaklıdır. Sosyal et-<br />

kinlikler <strong>ve</strong> hobi faaliyetleri ailelerin yaşamında büyük<br />

önem taşımaktadır. Hızlı yaşam temposu içinde hem<br />

yetişkinlerin hem çocukların toplumsal kaynaşmayı sağ-<br />

layacak sosyal etkinlikler içinde olması sağlanmalıdır.<br />

Bu amaçla;<br />

a. Teknoloji ile daha çok çalışmak yerine daha<br />

kısa süreli ancak <strong>ve</strong>rimli çalışmanın yolları araştırılmalı,<br />

bu konuda yapılacak araştırma projelerine destek <strong>ve</strong>ril-<br />

meli <strong>ve</strong> bunun Türk toplumunun yaşam tarzı ile enteg-<br />

rasyonu sağlanmalıdır.<br />

b. Araştırmada özellikle babaların işyerinden me-<br />

sai saatleri içinde İnternet’e bağlanma oranlarının olduk-<br />

ça yüksek olduğu görülmüştür. Bu nedenle iş yerlerinde<br />

belirli zaman dilimlerinde İnternet kullanımın kısıtlanma-<br />

sına ya da bireylerin molalar <strong>ve</strong>rerek <strong>ve</strong>rimli çalışmaları-<br />

na olanak tanıyan yapılanmalara gidilmelidir.<br />

9. Araştırmada çocukların İnternet kafeden İn-<br />

ternet’e bağlanma oranları arttıkça İnternet’teki kimliği


elirsiz kişilerce şahıslarına yönelik hakaret, tehdit <strong>ve</strong>ya<br />

ahlaksız teklifle karşılaşma oranlarının arttığı görül-<br />

müştür. <strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet kafelere ilişkin görüş-<br />

leri incelendiğinde, İnternet kafelerde; öğretmen gibi<br />

bir danışman bulunması gerektiğine olan inançlarını<br />

vurgulamaları ön plana çıkmaktadır. İnternet kafelerde<br />

kullanıcıların erişebildiği sitelerin yeterince denetlenme-<br />

diği görüşünün hakim olması; kafelerin çocukların kötü<br />

alışkanlıklar edinmesine <strong>ve</strong> çocukların akademik başa-<br />

rılarının düşmesine neden olduğuna ilişkin bir kanının<br />

ebe<strong>ve</strong>ynlerde oluşması; ailelerin çocuklarının İnternet<br />

kafede geçirdiği vakitlerde tedirgin olmaları gibi etmenler<br />

de göz önünde bulundurulduğunda toplumumuzda gün<br />

geçtikçe yeri <strong>ve</strong> önemi artan toplumun sosyal yapısını<br />

<strong>ve</strong> ilişkilerini etkileyen, ekonomik doğurgularının yanı<br />

sıra kültürel değerleri de etkileyerek toplumsal dönü-<br />

şümü hızlandıran İnternet’in vazgeçilmez mekanı olan<br />

İnternet kafelerin içinde bulundukları konumdan birer<br />

eğitim, kültürel etkinlik <strong>ve</strong> diyalog merkezleri haline geti-<br />

rilmesini sağlamak için projeler geliştirilmeli <strong>ve</strong> geliştiril-<br />

mesi teşvik edilmelidir. İnternet kafelerin ıslahına yönelik<br />

bu tür projelerde annelerin katılımının sağlanmasına <strong>ve</strong><br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

süreçte aktif rol almalarına olanak tanınmalıdır. Ayrıca<br />

araştırmada aile bireyleri tarafından en çok benimsenen<br />

görüş, İnternet kafelerde öğretmen gibi bir danışmanın<br />

bulunması gerektiğidir. Bu nedenle internet kafeler için<br />

geliştirilen projelerde bu konudaki bilincin arttırılmasına<br />

vurgu yapan projeler özellikle teşvik edilmelidir.<br />

10. Bir ülkenin bilim <strong>ve</strong> teknolojik alanda gelişim<br />

kaydetmesi pek çok faktöre bağlı dinamik <strong>ve</strong> karmaşık<br />

bir süreçtir. Teknoloji toplum entegrasyonunun sağlık-<br />

lı bir şekilde gerçekleştirilmesi bu konuda geniş çaplı<br />

bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik hedeflerin belirlenmesi kapsamlı<br />

politikaların geliştirilmesiyle sağlanabilir. Türkiye’de İn-<br />

ternet kullanan ailelerin profillerinin betimlendiği bu ça-<br />

lışmada iletişim, sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik, mekan alt bo-<br />

yutlarında bazı sorunlar tespit edilmiş <strong>ve</strong> bu sorunların<br />

çözümü için öneriler geliştirilmiştir. Bu çalışmada gelişti-<br />

rilen önerilerin sağlıklı bir şekilde uygulanması, yukarıda<br />

belirtilen nedenler de göz önünde bulundurulduğunda,<br />

ülkemizde bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik alanlardaki gelişmeler<br />

konusunda kısa <strong>ve</strong> uzun vadeli politikalar geliştirilmesini<br />

zorunlu kılmaktadır.<br />

29


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

30<br />

KAYNAKLAR<br />

Arnas, A. Y. (2005). 3-18 Yaş Grubu Çocuk <strong>ve</strong><br />

Gençlerin İnteraktif İletişim Araçlarını Kullanma Alışkan-<br />

lıklarının Değerlendirilmesi. The Turkish Online Journal<br />

of Educational Technology-TOJET, Volume 4, Issue 4,<br />

59-66 URL: http://www.tojet.net/volumes/v4i4.pdf, Eri-<br />

şim Tarihi: 28.02.2007.<br />

Baran, A.G.& Kuloğlu, C.(2001). İnternet Kafelerde-<br />

ki İnternet Kullanımı <strong>ve</strong> Sanal-Sosyal İlişkiler: Ankara<br />

Örneği. Bilişim <strong>Toplum</strong>una Giderken Psikoloji, Sosyoloji<br />

<strong>ve</strong> Hukukta Etkiler Sempozyumu, Ankara.<br />

BBC News, (2006). British Broadcasting Corpo-<br />

ration. Erişim Adresi: http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/<br />

tech/329688.stm, Erişim Tarihi: 21.02.2006.<br />

Bölükbaş, K. (2005). İnternet kafeler. Ahmet Tarcan<br />

(Edt).İnternet <strong>ve</strong> toplum Ankara: Anı Yayıncılık<br />

Dainoff, M., (2000). Safety and health effects of the<br />

video display terminal, in Patty's Industrial Hygiene, R.<br />

Harris, L., (Edt). John Wiley and Sons, Inc.<br />

Deryakulu, D.& Eşgi, N. (2001). İnternet kafelerin<br />

ortam <strong>ve</strong> kullanıcı profili. Eğitim Araştırmaları Dergisi,<br />

5, 52-60.<br />

Grandjean, E., (1987). Ergonomics in computerized<br />

offices. London: Taylor & Francis.<br />

Güler, A.D. & Eroğlu, E (2003). İnternet Kafe Müş-<br />

teri Profili: Eskişehir Örneği. I.Uluslararası Çocuk <strong>ve</strong><br />

İletişim Konferansı, İstanbul.<br />

Güçlü, A. (2006). “İnternet melek mi, şeytan mı?<br />

Milliyet http://www.milliyet.com.tr/2006/03/18/yazar/<br />

guclu.html, Erişim Tarihi: 04.03.2007<br />

Harris, C. and L. Straker (2000)., Sur<strong>ve</strong>y of physical<br />

ergonomics issues associated with school children's<br />

use International Journal of Industrial Ergonomics, 26,<br />

337-346.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Hickey, Mary. (1999). “Mom, My Back Really Hurts:<br />

Computer Use and Heavy Backpacks are Taking a Toll<br />

on Kids,” Business Week, 16(8), 3642, 115.<br />

Huck, S. W. (2000). Reading statistics and resear-<br />

ch. New York: Addison Wesley Longman.<br />

Jacobs, K.(2002). Children's computer use and<br />

musculoskeletal discomfort. Work, 18(3).<br />

Kalman, E. A., Grillo, J. P. (1996). Ethical decision<br />

making and ınformationtechnology. New York: McG-<br />

raw-Hill.<br />

Kidder, R. M. (1999). Six trends for our moral futu-<br />

re. Erişim Adresi: http://www.globalethics.org/newsline/<br />

members/issue.tmpl?articleid=03230019014377. Eri-<br />

şim Tarihi: 07.03.2007<br />

Moble, M., & Wilson, M. (1998). Cultural aspects of<br />

Internet usage: A preliminary inquiry. Educational Tech-<br />

nology, Research and De<strong>ve</strong>lopment, 46 (3), 109-113.<br />

National Research Council.(2001). Musculoskele-<br />

tal disorders and the workplace: Low back and upper<br />

extremities, ed. National Research Council Washing-<br />

ton, D.C.: National Academy Press.<br />

NetRatings Australia (2005). Internet use in Australi-<br />

an homes. s.17–18. Erişimadresi:http://www.acma.gov.<br />

au/webwr/aba/about/recruitment/kidsonline.pdf Erişim<br />

Tarihi: 04.03.2007<br />

Oates, S., Evans, G. W., & Hedge, A. (1998). An<br />

anthropometric and postural risk assessment of child-<br />

ren's school computer work environments. Computers<br />

in the Schools, 14(3/4), 55-63.<br />

Pallant, J. (2001). SPSS survival manual. Maiden-<br />

head, PA: Open Uni<strong>ve</strong>rsity Press.<br />

Reinhardt, A (2001). The McDonald’s of net ac-<br />

cess?. Business Week International Edition, Sayı 3740,<br />

s. 13.


Saito S, Piccoli B, Smith MJ, et al. (2000). Ergono-<br />

mic guidelines for using notebook personal computers.<br />

Technical Committee on Human-Computer Interaction,<br />

International Ergonomics Association. Ind Health; 38:<br />

421-434.<br />

Senemoğlu, N. (1998). Gelişim öğrenme <strong>ve</strong> öğretim<br />

kuramdan uygulamaya. Ankara: Özsen Matbaası<br />

Sheddy J.E. (1992). VDTs and vision complaints: a<br />

sur<strong>ve</strong>y. Information Display, 4(5), 20-23.<br />

Sullivan M. (1989). Video display terminal health<br />

concerns. AAOHN J; 37: 254-257<br />

Sendag, S. & Odabasi, H. F. (2006). Internet <strong>ve</strong><br />

cocuk: Etik bunun neresinde?(Internet and the child<br />

: where does ethics lie?) Proceedings of the 6th In-<br />

ternational Educational Technology Conference (pp.<br />

1508-1515). Famagusta, Turkish Republic of Northern<br />

Cyprus, 19-21 April.<br />

Vibert, R. (1999). Chernobly virus damage report.<br />

Virus News. 4(5), 1-2. ErişimAdresi:https://www.sss.<br />

ca/sensible/home.nsf/htmlmedia/vnmay99.pdf/$file/vn-<br />

may99.pdf, Erişim Tarihi: 20.02.2006.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Williams, I. (2002). Is there are need for ergonomic<br />

inter<strong>ve</strong>ntions and education in middle school? (submit-<br />

ted for publication)<br />

Woodard E.H. <strong>ve</strong> Gridina N. (2000). Media in the<br />

home. The Fifth Annual Sur<strong>ve</strong>y of Parents And Child-<br />

ren. Erişim Adresi:http://www.annenbergpublicpolicy-<br />

center.org/05_media_de<strong>ve</strong>loping_child/mediasur<strong>ve</strong>y/<br />

sur<strong>ve</strong>y7.pdf Erişim tarihi: 04.03.2007<br />

Yıldız, M.(2002 ). Bir kamu politikası aracı olarak<br />

internet kafeler. Amme İdaresi Dergisi, 35 (2), ss.77-92.<br />

Erişim Adresi: http://www.edevlet.net/eTurkiye/inter-<br />

netkafeler.pdf, Erişim Tarihi: 04.03.2007<br />

Yıldız, C. <strong>ve</strong> Bölükbaş, K.(2005). İnternet kafeler,<br />

gençlik <strong>ve</strong> sosyal sapma. Ahmet Tarcan (Edt).İnternet<br />

<strong>ve</strong> toplum Ankara: Anı Yayıncılık.<br />

Zandvliet, D. and Straker, L. 2001, Physical and<br />

psychosocial aspects of the learning environment in<br />

information technology rich classrooms, Ergonomics<br />

44(9), 838-857.<br />

31


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

32<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011


Türkiye'de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları*<br />

Educational Needs of Families in Turkey<br />

Yrd. Doç Dr. Bekir S. GÜR**<br />

Arş. Gör. Dr. Türker KURT***<br />

Öz<br />

<strong>Aile</strong>lerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi bu<br />

araştırmanın temel amacıdır. Bu amaca yönelik olarak<br />

ailelerin hangi konularda kendilerini yeterli <strong>ve</strong>ya yetersiz<br />

gördükleri, hangi konularda eğitime katılmaya istekli<br />

hangi konularda isteksiz oldukları, bilgi edinme kaynakları<br />

olarak neleri kullandıkları, eğitimleri hangi yöntemlerle<br />

almak istedikleri, eğitime katılmalarını engelleyen<br />

faktörlerin belirlenmesi <strong>ve</strong> ayrıca bunların cinsiyet, yaş,<br />

gelir düzeyi gibi değişkenlere göre karşılaştırılması<br />

yapılmıştır.<br />

Anahtar kelimeler: eğitim, aile, hayat boyu öğrenme<br />

Abstract<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Main purpose of this research is the determination<br />

of educational needs of the families. To this end, the<br />

topics in which families find themsel<strong>ve</strong>s competent<br />

or incompetent, the topics in which they are eager or<br />

reluctant to take part in the training, the sources they<br />

use to obtain information, the methods via which they<br />

want to recei<strong>ve</strong> training and the factors pre<strong>ve</strong>nting them<br />

from participating in the training were determined, and<br />

they were compared according to the variables such as<br />

gender, age and income le<strong>ve</strong>l.<br />

Keywords: education, family, lifelong learning<br />

* Bu araştırma T.C Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce 2009 yılında yapılan Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin<br />

Eğitim İhtiyaçları Araştırması’ndan üretilmiştir.<br />

** Yıldırım Beyazıt Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Mühendislik <strong>ve</strong> Doğa Bilimleri Fakültesi<br />

*** Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri<br />

33


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

34<br />

1. GİRİŞ<br />

İnsan soyu <strong>ve</strong> insanlık kültürü, evlilik sözleşmesi<br />

ile başlayan <strong>ve</strong> insanlık tarihi boyunca bütün toplum-<br />

lar tarafından vazgeçilmez olarak kabul edilen <strong>ve</strong> ortak<br />

değer olarak benimsenen aile kurumu içinde sürdürüle<br />

gelmiştir. İnsan soyunun üremesini sağlaması, toplum<br />

kültürünün yeni nesillere aktarıldığı <strong>ve</strong> toplumsallaşma-<br />

nın öğrenildiği bir eğitim işlevi görmesi, üyelerinin ihtiyaç<br />

duyduğu psikolojik <strong>ve</strong> manevi doyumun sosyal açıdan<br />

gü<strong>ve</strong>nlik içerisinde en üst düzeyde <strong>ve</strong> karşılıksız olarak<br />

sağlanması gibi önemli işlevleri olan aile toplumların te-<br />

melini oluşturan bir birim olarak kabul edilmektedir. <strong>Aile</strong><br />

olgusu, tarihsel <strong>ve</strong> toplumsal dönemsellikler içinde farklı<br />

anlamlar taşısa da içinde nerdeyse evrensel sayılabile-<br />

cek bazı gelişimsel olayların yaşandığı sosyal bir birimi<br />

ifade eder.<br />

<strong>Aile</strong>de çocuk, anne <strong>ve</strong> babanın biyolojik varlıklarının<br />

bir bileşkesi olarak doğar; onların besleme <strong>ve</strong> koruma-<br />

ları ile toplumun bir üyesi durumuna gelir. Bu işin bir<br />

yüzüdür <strong>ve</strong> daha çok dışarıdan görülen kısmıdır. <strong>Aile</strong>,<br />

kolaylıkla kavranabilen küçük bir toplum olarak, büyü-<br />

yen çocuk için çevre <strong>ve</strong> topluma doğru uzanan bir köp-<br />

rü görevini yapar <strong>ve</strong> bu nedenle de, özellikle önemli bir<br />

sosyal deneme alanıdır.<br />

<strong>Toplum</strong>sal yaşamın ana unsurlarından olan aile,<br />

anne, baba, çocuklar <strong>ve</strong> tarafların kan akrabalığından<br />

meydana gelmiş, ekonomik <strong>ve</strong> sosyal bir kurumdur. <strong>Aile</strong><br />

toplumsal kurumlar içinde yaşamsal niteliği gereği birinci<br />

sırayı almaktadır. Çünkü ailenin görevlerinden biri insan<br />

türünü üretmek <strong>ve</strong> devam ettirmektir. <strong>Aile</strong>nin toplumsal<br />

bir kurum olmasının bir başka nedeni de çocuğun top-<br />

lumsallaşmasında oynadığı roldür Böylece aile, çocu-<br />

ğun dünyaya getirilmesinde, yetiştirilmesinde, korunma-<br />

sında <strong>ve</strong> topluma kabul edilmesinde çok büyük bir görev<br />

üstlenmektedir.<br />

<strong>Aile</strong> biyolojik, sosyolojik <strong>ve</strong> psikolojik yapısı dolayı-<br />

sıyla birey <strong>ve</strong> toplumun ihtiyaçları olan cinsel ilişki, üre-<br />

me, korunma <strong>ve</strong> barınma, sevme <strong>ve</strong> sevilme, sevgiyi<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

paylaşma, bağımlı <strong>ve</strong> bağımsız olma, ait olma, statü<br />

edinme, gü<strong>ve</strong>n, kendini gerçekleştirme, çocukların ba-<br />

kımı <strong>ve</strong> eğitimi, toplumsal töre <strong>ve</strong> ideallerin, kazanılan<br />

mal <strong>ve</strong> bilgilerin yeni nesillere aktarımı gibi pek çok gö-<br />

revi yerine getirmektedir. <strong>Aile</strong>nin temel işlevleri toplum<br />

tarafından düzenlenir. Bu görevler beş balık etrafında<br />

toplanabilir:<br />

1. <strong>Aile</strong>nin varlığını koruyan, neslin devamını sağ-<br />

layan biyolojik görev.<br />

2. <strong>Aile</strong> üyelerinin her türlü maddi gereksinimlerine<br />

cevap <strong>ve</strong>ren ekonomik görev<br />

3. <strong>Aile</strong> üyelerini her türlü maddi <strong>ve</strong> manevi zarar-<br />

lara karşı koruyan koruyuculuk görevi<br />

4. <strong>Aile</strong>deki duygusal dengenin geliştirilmesine<br />

olanak <strong>ve</strong>ren psikolojik görev<br />

5. <strong>Aile</strong> üyelerinin yetiştirilmesi <strong>ve</strong> sosyalleştirilme-<br />

sini sağlayan eğitim görevi<br />

Anne, baba, çocuklar <strong>ve</strong> tarafların kan akrabalığın-<br />

dan meydana gelmiş, ekonomik <strong>ve</strong> sosyal bir kurum olan<br />

aile, yerine getirdiği fonksiyonlar açısından toplumsal<br />

yaşamın merkezindedir. Ancak, toplumsal hayatta yaşa-<br />

nan değişimlere bağlı olarak daha önce, mutlu, ahenkli<br />

<strong>ve</strong> dengeli yaşamın merkezi olarak değerlendirilen aile,<br />

bu görünümünden gittikçe uzaklaşmaktadır. <strong>Toplum</strong>da<br />

boşanma oranlarının yükselmesi, tek ebe<strong>ve</strong>ynli aile-<br />

lerin artması, nikâhsız birlikteliklerin çoğalması, evlilik<br />

dışı doğan çocukların sayısının artması, madde bağım-<br />

lılığının yaygınlaşması, evlilik <strong>ve</strong> çocuk sahibi olmanın<br />

reddedilmesi <strong>ve</strong>ya mümkün olduğunca geciktirilmesi,<br />

toplumsal sistemin önemli bir öğesi olan aileyi işlevlerini<br />

yerine getirme noktasında sıkıntıya sokmaktadır.<br />

<strong>Aile</strong>nin toplum içerisindeki temel işlevlerini yerine ge-<br />

tirmesi açısından yaşanan çok çeşitli sıkıntılara rağmen<br />

temelde değişmeyen tek şey, ailenin çocuğun hayatının<br />

merkezinde olduğu <strong>ve</strong> olumlu ya da olumsuz çocuğun<br />

hayatına yön <strong>ve</strong>rdiği gerçeğidir. Dünyaya gelen çocuk,<br />

içinde yaşayacağı toplum <strong>ve</strong> kültüre ait bilgileri ilk <strong>ve</strong> en


somut şekliyle aile içinde almakta, sosyal çevre <strong>ve</strong> diğer<br />

insanlarla temasın başlangıcını burada gerçekleştirmek-<br />

tedir. Ayrıca aile kurumunun birey üzerindeki etkisinin ne<br />

denli kalıcı <strong>ve</strong> biçimlendirici olduğu da düşünülürse, aile<br />

kavramının önemi daha da belirginleşmektedir. Bireyin<br />

doğal çevresi olan ailesi onun yetişmesinde en büyük<br />

güce <strong>ve</strong> işle<strong>ve</strong> sahiptir. Bireyin yaşamında hiçbir şey,<br />

toplumun en küçük birimi olan ailenin yerini dolduramaz.<br />

Anne <strong>ve</strong> babalar çocuklarının eğitim <strong>ve</strong> gelişim sürecinin<br />

doğal üyeleridir. İnsanın yaşam boyu seçme özgürlüğü-<br />

ne sahip olamadığı tek <strong>ve</strong> en önemli şey ailesidir. Bireyin<br />

kendi ailesini seçme hakkına sahip olmamasına karşılık,<br />

çocukların toplumsal <strong>ve</strong> ruhsal açıdan sağlıklı bireyler<br />

olarak yetişebilmeleri için uygun ortamların kurulması<br />

<strong>ve</strong> sürdürülmesi, ailenin bilgili <strong>ve</strong> bilinçli davranmasına<br />

bağlıdır. Bu nedenle çocukların doğal eğitmenleri olarak<br />

anne <strong>ve</strong> babaların bilinçli <strong>ve</strong> sistemli bir şekilde eğitim<br />

sürecine katılmaları gerekmektedir.<br />

Bu kapsamda ele alınan aile eğitimi, günümüzde<br />

çocuk yetiştirme anlayışının <strong>ve</strong> aile ilişkilerini ilerletmek<br />

için gereken iletişim becerilerini kazanmanın bir yolu<br />

olarak görülmektedir. Ana-babaların, günlük deneyim-<br />

leri yoluyla edindikleri davranış çeşitleri dışında “analık<br />

<strong>ve</strong> babalık” rollerini gü<strong>ve</strong>nle gerçekleştirmelerini sağla-<br />

yacak eğitim programlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu<br />

ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak, özellikle son<br />

yıllarda “<strong>Aile</strong> Okulu”, “<strong>Aile</strong> Eğitimi” <strong>ve</strong> “Ana-Baba Oku-<br />

lu” diye adlandırılan ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitilmesine yönelik<br />

programlar hazırlanmakta <strong>ve</strong> yürütülmektedir. <strong>Aile</strong> eği-<br />

timi başlığı altında yürütülen eğitimlerin temel amacı,<br />

ebe<strong>ve</strong>ynlerin kendilerine gü<strong>ve</strong>nlerini kazandırmak, ço-<br />

cuklarının gelişiminde gereksinim duydukları bilgi <strong>ve</strong><br />

becerilerini arttırmak <strong>ve</strong> özellikle babayı da etkin olarak<br />

eğitim programının içine katmaktır. Ayrıca, anne-babala-<br />

rı, anne-babalığın değişik yönleriyle ilgili bilgilendirmek,<br />

bilinçlendirmek <strong>ve</strong> beceri sahibi yapmak, onları hak <strong>ve</strong><br />

sorumlulukları konusunda bilgilendirmek de aile eğitim<br />

programlarının amaçlarındandır.<br />

Günümüzde aile eğitim programlarının gerekliliği ar-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

tık tartışılmamakta; farklı aile eğitim programları geliş-<br />

tirme <strong>ve</strong> yaygınlaştırma çalışmaları yapılmaktadır. <strong>Aile</strong><br />

eğitimi adı altında farklı içerik <strong>ve</strong> konularda yürütülen<br />

bu programların ortak noktası genellikle katılımcılara<br />

anne-babalık hakkında farklı konularda bilgi <strong>ve</strong> farkın-<br />

dalık kazandırmak amacıyla düzenlenmiş programlar<br />

olmalarıdır. Bunun yanında, temel amaçları aynı olma-<br />

sına karşın, uygulamada farklı yöntemlerin kullanıldığı<br />

aile eğitim programları bulunmaktadır. Bunlar, evde aile<br />

eğitimi, okul öncesi kurumlarda çocuk eğitimi ile kaynaş-<br />

tırılmış aile eğitimi, kurumlarda aile eğitimi, bütünleştiril-<br />

miş çocuk gelişimi merkezleri <strong>ve</strong> basın yayın aracılığı ile<br />

yapılan aile eğitimi şeklinde sıralanabilir.<br />

Türkiye’de <strong>ve</strong> çeşitli ülkelerde ailelerin eğitsel ihti-<br />

yaçlarının karşılanmasına yönelik olarak çeşitli prog-<br />

ramlar geliştirilmiş <strong>ve</strong> uygulanmıştır. Bu programlardan<br />

bazıları şunlardır: Ana-Baba Okulu (Türkiye), Sıfır–Dört<br />

Yaş Anne Çocuk Eğitimi Programı (Türkiye), Anne Ço-<br />

cuk Eğitim Projesi (AÇEP) (Türkiye), <strong>Aile</strong>den <strong>Aile</strong>ye<br />

Programı (Amerika Birleşik Devletleri), Erken Çocukluk<br />

Dönemi Gelişim Programı (İrlanda), Portage Projesi<br />

(Peru), Ev Temelli Proje (Kore), HIPPY (İsrail), Head<br />

Start (Amerika Birleşik Devletleri), High/Scope (Amerika<br />

Birleşik Devletleri).<br />

<strong>Aile</strong> eğitimi, ailenin geliştirilmesi <strong>ve</strong> güçlendirilme-<br />

sine yönelik olarak aile bireylerini <strong>ve</strong> aile yaşantısını<br />

desteklemeye yönelik eğitimsel çabalardır. Diğer bir ifa-<br />

deyle aile eğitimi, ailelerin yaşam kalitesinin artırılması<br />

amacıyla aile bireylerinin gerekli bilgi <strong>ve</strong> becerileri ka-<br />

zanacakları eğitim <strong>ve</strong> diğer uygulama olanaklarının su-<br />

nulmasıdır.<br />

<strong>Aile</strong> eğitiminde önemli bir amaç ailede sorunların<br />

ortaya çıkmasını önlemektir. <strong>Aile</strong>lere, aile yaşamında<br />

sorun çıkmasına neden olabilecek temel konularda eği-<br />

tim <strong>ve</strong>rilerek, aileler bu tür sorunlarla karşılaştıklarında<br />

onların üstesinden gelmelerine katkı sağlayacak bilgi <strong>ve</strong><br />

becerilere sahip olmaları sağlanabilir. Böylelikle ailede<br />

sorunların ortaya çıkması büyük ölçüde engellenebilir,<br />

35


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

sorunların büyümeden çözümlenebileceği bir farkındalık<br />

düzeyi oluşturulabilir.<br />

36<br />

<strong>Aile</strong>lerin eğitim ihtiyaçları ile ilgili literatür incelen-<br />

diğinde ülkemizde çok az sayıda bilimsel araştırmanın<br />

(Bergman, 1990; Canpolat, 2001; Güzel, 2006 Aktaş,<br />

1997) yapıldığı görülmektedir. Çeşitli alanlarda ailelerin<br />

eğitim ihtiyaçlarının analizinin yapıldığı bu çalışmalar<br />

mikro düzeyde, genel tarama modelinin kullanıldığı ça-<br />

lışmalar olup daha çok okul öncesi <strong>ve</strong> ilköğretim okulla-<br />

rında çocukları okuyan ailelerin eğitimsel ihtiyaçlarının<br />

analizine yönelik yapılmıştır. Bu eksikliğin fark edilmesi<br />

dolayısıyla, <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlü-<br />

ğü tarafından organize edilen V. <strong>Aile</strong> Şurası’nda aile eği-<br />

timi konusunda mevcut durum ele alınmış <strong>ve</strong> “bu alanda<br />

derinlemesine ihtiyaç analizi” çalışmalarının yapılmadığı<br />

vurgulanmıştır (ASAGEM, 2008b: 41).<br />

İhtiyaç kavramı kısaca, “var olan durum ile ol-<br />

ması istenen durum arasındaki boşluk olarak<br />

tanımlanabilir(Şimşek, 2009: 90). Günümüz uygar top-<br />

lumu, bütün insanlık için ortak olan temel ihtiyaçlar ka-<br />

dar, çoğu zaman daha fazla bu ihtiyaçların karşılanma<br />

yolları üzerinde durmaktadır. İnsanoğlunun ortak, temel<br />

ihtiyaçlarının farklı kültürlerde farklı biçimlerde karşı-<br />

lanması eğitim amaçlarına <strong>ve</strong> süreçlerine bağlanabilir<br />

(Varış, 1994: 137). İhtiyaç tespiti, program geliştirme ça-<br />

lışmalarını önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Prog-<br />

ramın hazırlanması için bir program ihtiyacının ortaya<br />

çıkması <strong>ve</strong> bu ihtiyacın en iyi bir biçimde karşılanması<br />

için de gerçek ihtiyacın ne olduğunun tespiti lazımdır. Bu<br />

amaçla yapılması tasarlanan ihtiyaç tespit çalışmaların-<br />

da <strong>Toplum</strong>un, Bireyin <strong>ve</strong> konu alanı ile ilgili ihtiyaçların<br />

tespiti önemli görülmektedir. Bu amaçla ihtiyaç tespit<br />

araştırmasında şu sorulara cevap aranmalıdır:<br />

1. <strong>Toplum</strong>un beklenti <strong>ve</strong> ihtiyaçları nelerdir?<br />

2. Bireyin ihtiyaçları nelerdir?<br />

3. Konu alanı ile ilgili ihtiyaçlar nelerdir?<br />

Eğitim ihtiyaçlarının tespitinde ya da öncelikli olan-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

ların ayırt edilmesinde bazı yöntemler kullanılır. Bunlar<br />

çok çeşitli olmakla birlikte, en yaygın kullanılanlar, belge<br />

tarama, anket uygulaması, gözlem, tartışma <strong>ve</strong> hayati<br />

olay çözümlemesi olarak sıralanabilir. Bu yöntemlerden<br />

her birinin kendisine özgü üstünlük <strong>ve</strong> sınırlıkları olduğu<br />

için bir kaçı birden kullanılmalıdır.<br />

<strong>Aile</strong> eğitimi, ailenin geliştirilmesi <strong>ve</strong> güçlendirilme-<br />

sine yönelik olarak aile bireylerini <strong>ve</strong> aile yaşantısını<br />

desteklemeye yönelik eğitimsel çabalardır. Diğer bir ifa-<br />

deyle aile eğitimi, ailelerin yaşam kalitesinin artırılması<br />

amacıyla aile bireylerinin gerekli bilgi <strong>ve</strong> becerileri ka-<br />

zanacakları eğitim <strong>ve</strong> diğer uygulama olanaklarının su-<br />

nulmasıdır.<br />

<strong>Aile</strong> eğitiminde diğer önemli bir temel amaç ailede<br />

sorunların ortaya çıkmasını önlemektir. <strong>Aile</strong>lere, aile<br />

yaşamında sorun çıkmasına neden olabilecek temel<br />

konularda eğitim <strong>ve</strong>rilerek, aileler bu tür sorunlarla kar-<br />

şılaştıklarında onların üstesinden gelmelerine katkı sağ-<br />

layacak bilgi <strong>ve</strong> becerilere sahip olmaları sağlanabilir.<br />

Böylelikle ailede sorunların ortaya çıkmaması büyük<br />

ölçüde engellenebilir, sorunların büyümeden çözümle-<br />

nebileceği bir farkındalık düzeyi oluşturulabilir.<br />

Dünyada ailelere yönelik yapılan çalışmalarda aile<br />

eğitimlerinin odaklandığı konular aşağıdaki başlıklar al-<br />

tında toplandığı görülmektedir.<br />

1. <strong>Toplum</strong>sal Bağlamda <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Birey: <strong>Aile</strong>nin di-<br />

ğer kurumlarla olan ilişkileri.<br />

2. <strong>Aile</strong>nin İçsel Dinamikleri: <strong>Aile</strong>nin güçlü <strong>ve</strong> za-<br />

yıf yönlerini <strong>ve</strong> aile bireylerinin birbirleriyle nasıl bir ilişki<br />

içinde olduklarını anlamak.<br />

3. Bireyin Yaşam Boyu Gelişimi: <strong>Aile</strong> bireylerinin<br />

yaşam boyu gelişimsel değişimlerini anlamak.<br />

4. Cinsellik: Fizyolojik, psikolojik <strong>ve</strong> sosyal açıdan<br />

yaşam boyu cinsel gelişimi anlamak.<br />

5. Kişilerarası İlişkiler: Kişilerarası ilişkilerin gelişi-<br />

mini <strong>ve</strong> sürdürülebilmesini anlamak.


6. Ebe<strong>ve</strong>yn Eğitimi: <strong>Aile</strong>nin her yaştan çocuğu<br />

üzerindeki etkilerini <strong>ve</strong> onlara nasıl eğitim <strong>ve</strong> rehberlik<br />

sağlayabileceğini anlamak.<br />

7. <strong>Aile</strong> Hukuku <strong>ve</strong> Kamu Düzeni: <strong>Aile</strong>nin yasal ta-<br />

nımı <strong>ve</strong> aile statüsü üzerinde etkili kanunları kavramak.<br />

8. <strong>Aile</strong> Kaynaklarının Yönetimi: Zaman, Para <strong>ve</strong><br />

Maddi Varlıklar, Arkadaşlar <strong>ve</strong> Komşular, Mekan konu-<br />

larında kaynakların dağılımı <strong>ve</strong> gelişimiyle ilgili olarak<br />

ailenin kararlarını anlamak.<br />

<strong>Toplum</strong>u oluşturan bireyler, sosyalleşme sürecine,<br />

bir aile içinde başlarlar <strong>ve</strong> kişiliklerinin <strong>ve</strong> bireysel özel-<br />

liklerinin önemli bir bölümünü burada kazanırlar. Bu ne-<br />

denle, ailede çocuk eğitimi ile ilgili olarak ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />

tutum <strong>ve</strong> davranışları ile bilinç düzeyleri, bir toplumun<br />

özelliklerini belirleyecek derecede önemli bir konu nite-<br />

liğindedir. Öte yandan, aile içinde bireylerin birbirleriyle<br />

ilişkilerinin sağlıklı olması, bir toplumun sağlıklı olmasını<br />

etkileyecek en önemli unsurlardan birisidir. Sağlıklı bir<br />

toplumu, ancak sağlıklı ailelerle birlikte düşünebiliriz.<br />

Yurt dışında <strong>ve</strong> Türkiye’de yapılan araştırma so-<br />

nuçları göz önüne alınarak ailelerin eğitim ihtiyaçlarının<br />

ortaya çıkarmaya yönelik temel konu başlıkları belirlen-<br />

miştir. Bu konular aşağıda sıralanmıştır:<br />

• <strong>Aile</strong>de iletişim<br />

• <strong>Aile</strong> sağlığı<br />

• <strong>Aile</strong> hukuku<br />

• <strong>Aile</strong> ekonomisi<br />

• <strong>Aile</strong>de medya kullanımı<br />

• <strong>Aile</strong>de eğitim<br />

Belirlenen bu eğitim konularında ailelerin bilgi <strong>ve</strong><br />

bilinç düzeylerinin araştırılması toplum ilişkilerin iyileş-<br />

tirilmesine dönük uygulamalar <strong>ve</strong> eğitim çalışmaları<br />

açısından önem taşımaktadır. <strong>Aile</strong>lere dönük politikala-<br />

rın geliştirilmesinde, ailelere götürülecek çeşitli hizmet<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

uygulamaları <strong>ve</strong> eğitim programlarının geliştirilebilmesi<br />

için, ailelerin bu yönlerin daha yakından tanınmasını<br />

sağlayacak <strong>ve</strong>rilere ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

2. Araştırmanın Amacı<br />

<strong>Aile</strong>lerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi bu araştır-<br />

manın temel amacıdır. Bu amaca yönelik olarak ailelerin<br />

hangi konularda kendilerini yeterli <strong>ve</strong>ya yetersiz gördük-<br />

leri, hangi konularda eğitime katılmaya istekli hangi ko-<br />

nularda isteksiz oldukları, bilgi edinme kaynakları olarak<br />

neleri kullandıkları, eğitimleri hangi yöntemlerle almak<br />

istedikleri, eğitime katılmalarını engelleyen faktörlerin<br />

belirlenmesi <strong>ve</strong> ayrıca bunların cinsiyet, yaş, gelir dü-<br />

zeyi gibi değişkenlere göre karşılaştırılması yapılmıştır.<br />

3. YÖNTEM<br />

Araştırma nicel <strong>ve</strong> nitel araştırma yöntemlerinin bir-<br />

likte kullanıldığı zenginleştirilmiş <strong>ve</strong>ya karmaşık desen<br />

olarak adlandırılan araştırma modelinin kullanıldığı be-<br />

timsel bir çalışmadır. Nicel <strong>ve</strong>ri toplama aracı olarak 76<br />

soruluk bir anket kullanılmıştır. Nitel <strong>ve</strong>ri toplama araç-<br />

ları olarak ailelere, evlilik hazırlığında olan bireyler, uz-<br />

manlara yönelik olarak üç ayrı derinlemesine görüşme<br />

formu <strong>ve</strong> odak grup görüşmesi formu kullanılmıştır.<br />

Çalışmanın örneklemi TÜİK tarafından belirlenmiştir.<br />

TÜİK’ten Türkiye genelinde adrese dayalı nüfus kayıt<br />

sistemi <strong>ve</strong>ri tabanından, çok aşamalı tabakalı, sistema-<br />

tik, küme örneklemesi yöntemiyle 7000 hane adresi <strong>ve</strong><br />

ayrıca yedek olarak bunun % 10’una tekabül eden 700<br />

hane araştırma örneklemidir. Araştırmanın nitel <strong>ve</strong>rileri-<br />

nin toplanması için 12 bölgeden (Adana, Ankara, Bursa,<br />

Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Konya, Malatya,<br />

Samsun, Tekirdağ, Trabzon) 10’ar kişi (toplam 120 kişi)<br />

ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca her böl-<br />

geden 10-12 kişinin katılımıyla odak grup görüşmeleri<br />

yapılmıştır.<br />

Araştırma <strong>ve</strong>rilerinin analizinde SPSS 16.00 progra-<br />

mı kullanılmıştır. <strong>Aile</strong> bireylerinin kendilerini yeterli gör-<br />

me düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin<br />

37


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

değerlendirilmesinde sıklık <strong>ve</strong> yüzde değerleri dikkate<br />

alınmıştır. Bağımsız değişkenlere göre aile bireylerinin<br />

kendilerini yeterli görme düzeylerinin <strong>ve</strong> eğitime katıl-<br />

maya isteklilik düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığının<br />

belirlenmesi amacıyla Ki Kare değerleri hesaplanmıştır.<br />

Nitel <strong>ve</strong>rilerin analizinde ise içerik analizi tekniği kullanıl-<br />

mıştır. Bu anlamda çeşitli tema <strong>ve</strong> kodlar belirlenmiş <strong>ve</strong><br />

bunların sıklıkları belirlenerek yorumlanmıştır.<br />

38<br />

4. BULGULAR <strong>VE</strong> TARTIŞMA<br />

Bu bölümde ailelerin eğitim ihtiyaçlarına ilişkin ola-<br />

rak belirlenen (1) aile ekonomisi, (2) aile hukuku, (3)<br />

aile sağlığı, (4) ailede eğitim, (5) ailede iletişim <strong>ve</strong> (6)<br />

ailede medya kullanımı konularında ailelerin yeterlik dü-<br />

zeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerini ortaya<br />

koymaya yönelik olarak yapılan nicel <strong>ve</strong> nitel analizler<br />

sonucunda elde edilen bulgular sunulmuştur. Her bir<br />

konuya ilişkin bulgular <strong>ve</strong>rilirken öncelikle araştırmanın<br />

nicel kısmında yapılan Ki Kare analizi sonuçları, daha<br />

sonra araştırmanın nitel kısmında yapılan içerik analizi<br />

sonuçları <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

<strong>Aile</strong> Ekonomisi<br />

<strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin olarak ailelerin yeterlik dü-<br />

zeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin belir-<br />

lenmesi amacıyla aile ekonomisinde en önemli konular<br />

olduğuna karar <strong>ve</strong>rilen altı başlık belirlenmiştir. Bu konu-<br />

lar aşağıda sıralanmıştır:<br />

1. Bilinçli alış <strong>ve</strong>riş<br />

2. <strong>Aile</strong> bütçesinin yönetimi (gelir, gider, harcama-<br />

lar arasında denge kurulması)<br />

3. Gelirlerin tasarrufu <strong>ve</strong> yatırım<br />

4. Bilinçli borçlanma (kredi kartı, konut kredisi, tü-<br />

ketici kredisi)<br />

5. Sigortalı yaşam (hayat, yangın, doğal afet, ko-<br />

nut, kasko)<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

6. Enerji tasarrufu<br />

<strong>Aile</strong>lerin yukarıdaki konulara ilişkin olarak eğitim ih-<br />

tiyaçlarının belirlenmesi amacıyla öncelikle kendilerini<br />

yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma<br />

konusunda isteklilik düzeyleri sorulmuştur.<br />

Araştırma bulguları genel olarak, aile ekonomisine<br />

ilişkin konularda aile bireylerinin kendilerini yeterli gör-<br />

düklerini <strong>ve</strong> eğitime katılma konusunda düşük düzeyde<br />

istekli olduklarını ortaya koymaktadır. <strong>Aile</strong>lerin eğitime<br />

katılma konusunda isteklilik düzeyleri sigortalı yaşam,<br />

gelirlerin tasarrufu <strong>ve</strong> yatırım konularında diğer konu-<br />

lara göre daha yüksektir. <strong>Aile</strong>lerin diğer konulara göre<br />

daha isteksiz oldukları konular ise bilinçli alış <strong>ve</strong>riş <strong>ve</strong><br />

aile bütçesinin yönetimidir. <strong>Aile</strong>lerin kendilerini yetersiz<br />

hissettikleri konularda eğitime katılma isteklerinin daha<br />

yüksek olduğu görülmektedir.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin eğitime katılma konusunda yeterlilik<br />

düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri cinsi-<br />

yet, yaş, öğrenim durumu, gelir düzeyi, meslek, medeni<br />

durum, evlilik süresi, aile tipi, aile yaşam dönemi, çocuk<br />

sayısı, daha önce ailelere yönelik bir eğitime katılmış<br />

olup olmama, yerleşim birimi (Büyükşehir, İl, İlçe, Belde/<br />

Kasaba, Köy), yerleşim yeri (kır, kent) <strong>ve</strong> bölge değiş-<br />

kenlerine göre karşılaştırılmalı olarak incelenmiştir. Bu<br />

amaçla yapılan Ki Kare analizi sonuçları aşağıda sunul-<br />

muştur:<br />

Cinsiyet. Ekonomi boyutuna ilişkin olarak kadın <strong>ve</strong><br />

erkek katılımcıların görüşleri kendini yeterli görme dü-<br />

zeyi açısından anlamlı düzeyde farklılaşmaktayken, eği-<br />

time katılmaya isteklilik açısından farklılaşmamaktadır.<br />

Erkek katılımların ekonomi konularına ilişkin olarak ken-<br />

dilerini yeterli görme düzeyi kadın katılımcılardan daha<br />

yüksektir. Bu sonuca dayalı olarak, aile ekonomisi konu-<br />

larında kadınların eğitim ihtiyacının daha yüksek düzey-<br />

de olduğu söylenebilir.<br />

Yaş. <strong>Aile</strong> bireylerin ekonomiye ilişkin tüm konularda<br />

kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya


isteklilik düzeyleri yaş gruplarına göre farklılaşmaktadır.<br />

Alt yaş gruplarındaki aile bireylerinin eğitime katılma<br />

konusundaki isteklilik düzeyleri daha ileri yaş grupla-<br />

rındaki katılımcılardan yüksektir. Bu bulgu, ekonomiye<br />

ilişkin konularda düzenlenecek eğitimlere katılmaya alt<br />

yaş gruplarındaki aile bireylerinin daha istekli olduklarını<br />

göstermektedir. Bu nedenle geliştirilecek eğitim prog-<br />

ramlarının daha çok alt yaş gruplarındaki aile bireyle-<br />

rinin eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması ge-<br />

rektiği söylenebilir. Diğer yandan üst yaş gruplarındaki<br />

aile bireylerinin eğitime katılmalarının sağlanması için<br />

onların teşvik edilmeleri gereklidir.<br />

Öğrenim düzeyi. Öğrenim düzeyine ilişkin sonuçlar<br />

ailelere <strong>ve</strong>rilecek eğitim programlarının nasıl oluşturul-<br />

ması gerektiği ile ilgili önemli ipuçları sunmaktadır. <strong>Aile</strong><br />

ekonomisine ilişkin tüm konularda kendini en yetersiz<br />

hissedenler okuryazar olmayanlardır. Bu grup aynı za-<br />

manda eğitime katılma konusunda en isteksiz gruptur.<br />

Buna karşılık ekonomi konularında kendilerin en yeterli<br />

gören grup olan lisansüstü eğitime sahip olanlar, aynı<br />

zamanda düzenlenecek eğitimlere katılmaya isteklilik<br />

düzeyi en yüksek olanlardır. Özellikle öğrenim görme-<br />

miş kişilerin eğitim alma konusunda nasıl isteklendirile-<br />

bilecekleri <strong>ve</strong> eğitime katılmalarının nasıl sağlanacağı<br />

çok önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Gelir düzeyi. Ekonomi boyutuna ilişkin ailelerin ye-<br />

terlik algısı gelir düzeylerine göre farklılaşmaktayken,<br />

eğitime isteklilik düzeyi farklılaşmamaktadır. Gelir düze-<br />

yi daha yüksek aile fertleri ekonomi konularında kendi-<br />

lerini daha yeterli görürken, alt gelir gruplarındaki aile<br />

fertleri ise kendilerini daha yetersiz görmektedir.<br />

Meslek. Farklı meslek gruplarına göre katılımcıların<br />

ekonomiye ilişkin konularda kendilerini yeterli görme dü-<br />

zeyleri tüm boyutlarda anlamlı düzeyde farklılaşmakta-<br />

dır. Buna göre çiftçiler <strong>ve</strong> işsizler ekonomi konusunda<br />

kendilerini memurlar, işçiler, serbest meslek, ev hanım-<br />

ları <strong>ve</strong> diğer meslekleri yapanlara göre daha yetersiz<br />

hissetmektedirler. Memurlar kendilerin en yeterli hisse-<br />

den meslek grubudur.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Katılımcıların ekonomi konularında düzenlenecek<br />

bir eğitime katılma konusundaki isteklilikleri de mesleğe<br />

göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Çiftçiler <strong>ve</strong> işsiz-<br />

lerin düzenlenecek eğitimlere katılma konusunda istekli-<br />

lik düzeyleri diğer gruplardan daha yüksek iken serbest<br />

melek yapanlar <strong>ve</strong> diğer meslekleri yapanlar en isteksiz<br />

gruplardır. Ekonomi konularında kendilerini en yetersiz<br />

hisseden gruplar olan çiftçiler <strong>ve</strong> işsizler, eğitime katılma<br />

konusunda en istekli olan gruplardır.<br />

Medeni durum. Ekonomi boyutundaki konulara iliş-<br />

kin olarak medeni duruma göre katılımcıların kendilerini<br />

yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> düzenlenecek eğitimlere is-<br />

teklilikleri farklılaşmaktadır. Ekonomi konularında eği-<br />

time katılma konusunda en istekli olanlar bekârlar <strong>ve</strong><br />

sözlü-nişanlı bireylerdir. Eğitime katılma konusunda en<br />

isteksiz olanlar ise eşi <strong>ve</strong>fat etmiş olanlardır.<br />

Evlilik süresi. Katılımcıların ekonomi konularına iliş-<br />

kin olarak kendilerini yeterli hissetme düzeyi evlilik sü-<br />

resi ile doğru orantılı olarak artış gösterirken, eğitime<br />

katılma konusunda isteklilik düzeyi evlilik süresi ile ters<br />

orantılıdır. Evlilik süresi arttıkça eğitime katılma konu-<br />

sundaki isteklilik düzeyleri azalmaktadır. Eğitime katılma<br />

konusunda en istekli olan grup evlilik süresi bir yıldan az<br />

olanlardır. En isteksiz olan grup ise 16 yıl <strong>ve</strong> üzeri evlilik<br />

süresinde olanlardır.<br />

<strong>Aile</strong> tipi. <strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin tüm konularda aile<br />

bireylerinin kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğiti-<br />

me katılmaya isteklilik düzeyleri aile tipine göre anlamlı<br />

düzeyde farklılaşmaktadır. Buna göre çekirdek aile <strong>ve</strong><br />

parçalanmış aile fertleri eğitime katılma konusunda en<br />

istekli kişiler iken bunları geniş aile fertleri takip etmek-<br />

tedir.<br />

<strong>Aile</strong> yaşam dönemleri. Araştırmaya katılan aile fert-<br />

lerinin aile ekonomisi konularında kendini yeterli olarak<br />

algılama düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılma konusunda istek-<br />

lilikleri aile yaşam dönemlerine göre anlamlı düzeyde<br />

farklılaşmaktadır. Buna göre “evlilik öncesi”, “yeni evli”,<br />

“küçük çocuklu evlilik” <strong>ve</strong> “farklı gelişim düzeylerinde<br />

39


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

çocuklu evlilik” yaşam dönemlerindeki aile fertleri eko-<br />

nomi konularında eğitime katılmaya en istekli olanlardır.<br />

“Yetişkin çocuklu” <strong>ve</strong> “çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı<br />

evlilik” yaşam dönemlerindeki aile fertleri ise tüm boyut-<br />

larda eğitime katılma konusunda en isteksiz olan aile<br />

fertleridir.<br />

40<br />

<strong>Aile</strong>nin çocuk sayısı. <strong>Aile</strong>lerin kendilerini ekonomi<br />

konularına ilişkin olarak yeterli görme düzeylerinin <strong>ve</strong><br />

eğitime katılmaya istekliliklerinin ailedeki toplam çocuk<br />

sayısına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmek-<br />

tedir. Eğitime katılmaya isteklilik düzeyi en yüksek olan<br />

grup tek çocuklular iken en isteksiz olanlar üç çocuklu<br />

ailelerdir. Dört <strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerde eğitime katılma<br />

konusunda isteklidirler. Ekonomi konularına ilişkin ola-<br />

rak kendilerini yetersiz görme düzeyi en düşük grup olan<br />

dört <strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerin eğitime katılma konusun-<br />

da istekli olması oldukça tutarlı bir sonuçtur.<br />

<strong>Aile</strong> eğitimi konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benze-<br />

ri bir etkinliğe katılma durumu. <strong>Aile</strong> bireylerinin aile eko-<br />

nomisi konularında kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong><br />

düzenlenecek bir eğitime katılma isteği, aile eğitimi ko-<br />

nusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir etkinliğe ka-<br />

tılma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır.<br />

Daha önce aileye yönelik eğitime katılmış olan kişilerin<br />

ekonomi konusunda düzenlenecek eğitimlere katılma<br />

konusunda daha istekli oldukları görülmektedir.<br />

<strong>Aile</strong>nin ikamet ettiği yerleşim birimi (Büyükşehir, İl,<br />

İlçe, Belde/Kasaba, Köy). <strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin tüm<br />

konularda aile bireylerinin kendilerini yeterli görme dü-<br />

zeylerinin ailenin ikamet ettiği yerleşim birimine göre<br />

anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmektedir. Buna göre<br />

büyükşehirlerden köylere doğru gidildikçe ailelerin ken-<br />

dilerini yeterli görme düzeylerinde azalma olmaktadır.<br />

Eğitime katılmaya en istekli olanlar ise köylerde <strong>ve</strong> il<br />

merkezlerinde ikamet eden aile bireyleridir. Büyükşehir,<br />

ilçe <strong>ve</strong> belde/ kasabalarda yaşayan kişiler ise aile eko-<br />

nomisine ilişkin konularda eğitime katılmaya diğer grup-<br />

lara göre daha isteksizdirler.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong>nin ikamet ettiği yerleşim birimine (kır, kent).<br />

<strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin tüm boyutlarda aile bireylerinin<br />

kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya<br />

isteklilikleri ailenin ikamet ettiği yerleşim birimine (kır,<br />

kent) göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Kır grubu-<br />

na giren yerleşim birimlerinde yaşayan aile bireyleri kent<br />

grubuna giren yerleşim birimlerinde yaşayan aile birey-<br />

lerine göre aile ekonomisine ilişkin konularda eğitime<br />

katılmaya daha isteklidirler. Kentlerde yaşayan aile bi-<br />

reylerinin kır grubundaki yerleşim birimlerinde yaşayan<br />

aile bireylerine göre eğitime katılma konusunda daha<br />

isteksiz olmalarının ilginç bir sonuç olduğu söylenebilir.<br />

Bölge. Ekonomi boyutunda tüm konularda aile bi-<br />

reylerinin kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime<br />

katılmaya isteklilikleri bölgelere göre anlamlı düzeyde<br />

farklılaşmaktadır. TR4 Doğu Marmara, TR6 Akdeniz,<br />

TR7 Orta Anadolu, TR8 Batı Karadeniz, TRA Kuzeydo-<br />

ğu Anadolu, TRB Orta Doğu Anadolu, bölgeleri eğitime<br />

katılma konusunda istekli olanların daha yüksek oldu-<br />

ğu bölgeler iken, TR1 İstanbul, TR2 Batı Marmara, TR5<br />

Batı Anadolu, TRC Güneydoğu Anadolu eğitime katıl-<br />

ma konusunda isteksiz olanların daha yüksek düzeyde<br />

olduğu bölgelerdir. Genel olarak kendilerini yeterli gö-<br />

ren illerdeki aile bireylerinin eğitime katılma konusunda<br />

daha istekli olduğu görülmektedir. Yeterlik düzeyi düşük<br />

olan bölgelerdeki aile bireylerinin ise eğitime katılma ko-<br />

nusunda isteksiz oldukları görülmektedir. Yeterlik düzeyi<br />

düşük olup eğitime katılma konusunda diğer gruplara<br />

göre daha istekli olan tek bölge batı Karadeniz bölge-<br />

sidir.<br />

Araştırmanın nitel kısmında, aile ekonomisine ilişkin<br />

olarak ailelerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi ama-<br />

cıyla katılımcılara aile ekonomisine ilişkin konulardaki<br />

görüşleri, ne gibi sorunlar yaşadıkları, eğitime ihtiyaç<br />

duyup duymadıkları, hangi konularda eğitime ihtiyaç<br />

duydukları <strong>ve</strong> eğitimlerin nasıl <strong>ve</strong>rilmesi gerektiğine<br />

ilişkin görüşleri alınmıştır. Tablo 1’de görüldüğü gibi,<br />

içerik analizi sonucunda aile ekonomisine ilişkin olarak<br />

ailelerin görüşlerinin yedi tema çerçe<strong>ve</strong>sinde toplandığı<br />

görülmüştür. Bunlar: (1) ailelerin sorunlu/bilinçsiz tüke-


tici davranışları, (2) gelir yetersizliğinden kaynaklanan<br />

sorunlar, (3) önlemsel olumlu tüketici davranışlar, (4)<br />

bilinçli / olumlu tüketici davranışları, (5) bilgi kaynakları<br />

<strong>ve</strong> eğitime ilişkin öneriler, başlıkları altında toplanmıştır.<br />

<strong>Aile</strong>lerin sorunlu tüketici davranışları arasında en sık<br />

görülenler aşırı tüketim, aşırı kredi kartı kullanımı, gelir<br />

gider harcama dengesi kuramama, lüks talepler <strong>ve</strong> çev-<br />

reden etkilenerek gösteriş amaçlı alış <strong>ve</strong>riş yapma gibi<br />

davranışlardır. Katılımcılar tarafından sorun olarak dile<br />

getirilen diğer bazı davranışlar ise reklamların tüketimi<br />

körüklemesi, ihtiyaç olmayan şeyleri satın alma, israf,<br />

bütçe planı hazırlamama <strong>ve</strong> enerji tasarrufunu bilmeme<br />

<strong>ve</strong>ya önemsememedir.<br />

Katılımcıların görüşlerine göre ailelerin en büyük<br />

sorunu aşırı tüketim, lüks talepler <strong>ve</strong> kredi kartı kullanı-<br />

mıdır. Görüşmeye katılan bireylerin en çok vurguladık-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Ayrıca bu beş tema kapsamında 43 kod bulunmaktadır.<br />

Her bir tema <strong>ve</strong> ilgili kodlara dayalı olarak ailelerin eko-<br />

nomi boyutunda eğitim ihtiyaçlarına ilişkin elde edilen<br />

bulgular <strong>ve</strong> yorumlar aşağıda ortaya konmuştur.<br />

Tablo 1. Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Ekonomik Konulara İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />

<strong>Aile</strong>lerin Sorunlu/Bilinçsiz Tüketici Davranışları Sayı<br />

Aşırı tüketim 37<br />

Aşırı kredi kartı kullanımı 36<br />

Reklamların/ TV’nin tüketimi körüklemesi 34<br />

Gelir gider harcama dengesi kuramama 32<br />

Lüks talepler 28<br />

Çevresinden etkilenme <strong>ve</strong> gösteriş amaçlı alış <strong>ve</strong>riş yapma 24<br />

İhtiyaç olmayan şeyleri satın alma 12<br />

Enerji tasarrufunu önemsememe <strong>ve</strong> bilmeme 14<br />

Gelir Yetersizliğinden Kaynaklanan Sorunlar<br />

Gelirlerin yetersizliği 34<br />

Kredi kartı borcunu ödeyememe 18<br />

Tasarruf edecek geliri olmama 12<br />

Önlemsel Olumlu Davranışlar<br />

Geliri kadar harcama 37<br />

Olanla yetinmeye çalışma 29<br />

Zorunlu ihtiyaçları dahi karşılayamama 10<br />

Bilinçli/Olumlu Tüketici Davranışları<br />

Elektrik <strong>ve</strong> suyu dikkatli kullanma 47<br />

Bir ürünü alırken özelliklerine dikkat etme 41<br />

Enerji <strong>ve</strong>rimli ürünlerin kullanımına önem <strong>ve</strong>rme 39<br />

Kredi kartının doğru kullanımı 20<br />

ları nokta insanların sürekli alış <strong>ve</strong>riş yapma eğiliminde<br />

olması <strong>ve</strong> bunu yaparken de kredi kartı kullanmalarıdır.<br />

İnsanların artık lüks ile ihtiyaç arasındaki ayrımı ya-<br />

pamaz duruma geldikleri belirtilmektedir. Böyle olunca<br />

insanlar ihtiyaç sanarak lüks tüketim eşyalar <strong>ve</strong>ya ürün-<br />

ler satın almakta <strong>ve</strong> kullanmaktadırlar.<br />

<strong>Aile</strong> ekonomisi açısından ikinci büyük sorunun kredi<br />

kartlarının aşırı <strong>ve</strong> bilinçsiz kullanımıdır. İnsanlar kredi<br />

kartları sayesinde gelirlerinin çok daha ötesinde alış <strong>ve</strong>-<br />

riş yapmakta <strong>ve</strong> bunun sonucu olarak aileler çok ciddi<br />

ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.<br />

41


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

42<br />

<strong>Aile</strong>ler ekonomik anlamda yaşadıkları sorunların bir<br />

nedeni olarak da reklamları görmektedirler. Reklamlar<br />

aileler tarafından tüketimi körükleyen en önemli unsur-<br />

lardan biri olarak görülmektedir. Reklamların insanları<br />

sürekli yeni ürünleri almaya teşvik ettiğine <strong>ve</strong> insanla-<br />

ra ihtiyacı olmayan şeyleri ihtiyaçmış gibi gösterdiğine<br />

vurgu yapılmaktadır. Reklamcıların işlerini profesyonel<br />

bir şekilde yaptıkları <strong>ve</strong> adeta insanların iradesini orta-<br />

dan kaldırmaya çalıştıkları belirtilmektedir. Bu anlam-<br />

da bir insanının kişisel duygularıyla <strong>ve</strong> alışkanlıklarıyla<br />

reklamların olumsuz etkilerinden kendilerini korumaları<br />

oldukça zordur. Burada medya okuryazarlığı <strong>ve</strong>ya rek-<br />

lamların <strong>ve</strong> TV’nin tüketimi teşvik etmesi konusunda in-<br />

sanları bilinçlendirilmesine yönelik eğitimlerin gerekliliği<br />

daha artırmaktadır.<br />

İnsanları alış <strong>ve</strong>rişe yönelten diğer bir neden ise<br />

çevreden etkilenmedir. Özellikle genç aile bireyleri <strong>ve</strong>ya<br />

çocuklar başkalarında, sınıf arkadaşlarında <strong>ve</strong>ya kom-<br />

şularında gördükleri bir ürüne kendisi de sahip olmak<br />

istemektedirler.<br />

Diğer bir sorun insanların alış <strong>ve</strong>riş yaparak kendi-<br />

lerini iyi hissetmeleri şeklide ifade edilebilir. Görüşmeye<br />

katılanların en çok vurguladığı noktalardan biri insanla-<br />

rın olumsuz duygular hissettiklerinde diğer bir ifadeyle<br />

mutsuz olduklarında <strong>ve</strong>ya canı sıkıldığında alış <strong>ve</strong>riş<br />

merkezlerine giderek alış <strong>ve</strong>riş yapma eğiliminde olma-<br />

larıdır.<br />

Burada özellikle vurgulanması gereken bir nokta<br />

ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan dev alış <strong>ve</strong>riş mer-<br />

kezlerinin insanların tüketim alışkanlıklarında değişime<br />

yol açmasıdır. Katılımcılar, dev alış <strong>ve</strong>riş merkezlerinin<br />

insanları daha fazla tüketime yönlendirdiği görüşünde-<br />

dirler.<br />

Enerji tasarrufunu önemsememe <strong>ve</strong> enerji tasarru-<br />

fu yollarını bilmeme önemli bir sorun olarak ön plana<br />

çıkmaktadır. Katılımcıların büyük bir bölümü enerji ta-<br />

sarrufu denilince bunun sadece elektrik <strong>ve</strong> suyu dikkatli<br />

kullanmadan ibaret bir konu olduğunu sanmaktadırlar.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong>lerin önemli bir bölümü aile bütçesinin yönetimi-<br />

ne ilişkin herhangi bir planlama yapmadıklarını belirtmiş-<br />

lerdir. <strong>Aile</strong>lerin gelir yetersizliği <strong>ve</strong> hayat pahalılığı gibi<br />

sorunlarla karşı karşıya olmakla birlikte aile bütçesi ile<br />

ilgili herhangi bir planlama yapmamaları da onları eko-<br />

nomik sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır. Bu an-<br />

lamda aile bütçesini yaparak insanlar gelir <strong>ve</strong> giderlerini<br />

daha net bir şekilde gözlemleyip ekonomik durumlarını<br />

kontrol altına alabilirler. Bu anlamda, ailelere bütçe yö-<br />

netimi konusunda eğitim <strong>ve</strong>rilerek aile bütçesinin önce-<br />

likle kontrol altına alınması sonra da geliştirilmesi anla-<br />

mında önemli faydalar sağlanabilir.<br />

Ekonomik açıdan oldukça ciddi sorunlar yaşayan ai-<br />

leler olduğu görülmektedir. Bu ailelerde gelir yetersizliği<br />

o kadar yüksek bir düzeye ulaşmıştır ki zorunlu ihtiyaç-<br />

larını dahi karşılayamamaktadırlar. Bu aileler temel gıda<br />

<strong>ve</strong> giyim ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadırlar. Bu<br />

anlamda dar gelirli ailelere yönelik olarak, bu ailelerin<br />

ekonomik sıkıntılarını gidermek için hangi kurumlara<br />

başvurabilecekleri, kimlerden nasıl yardım alabilecekle-<br />

ri, aile ekonomisine katkı sağlamaya yönelik ne gibi uğ-<br />

raşlar yapabilecekleri gibi konularda eğitim <strong>ve</strong>rilebilir. Bu<br />

durum ekonomik konulara ilişkin ailelere <strong>ve</strong>rilecek eği-<br />

timlerin ailelerin gelir düzeylerine göre farklılaştırılması<br />

gerektiğini göstermektedir.<br />

Görüşmelerin analizinden ortaya çıkan önemli bir<br />

bulgu ailelerin gelir gider dengesi kuramamasının sade-<br />

ce gelirin yetersizliğinden kaynaklanan bir durum olma-<br />

dığıdır. Yeterli gelire sahip olan aileler de gelir gider den-<br />

gesi kuramamaktadır. Bu durumun insanların hep ge-<br />

lirlerinin daha üstünde harcama eğiliminde olmasından<br />

kaynaklandığı söylenebilir. Yeterli gelire sahip olanlar da<br />

tasarruf yapamadıklarını belirtmektedirler. Bu anlamda<br />

aileler ekonomi konusunda bilinçlendirilecek aile gelirle-<br />

rini daha dengeli bir şekilde kullanabilirler, hatta tasarruf<br />

<strong>ve</strong> yatırım da yapabilirler.<br />

Özellikle ev hanımı olan bayan katılımcılar aile<br />

ekonomisine destek olma anlamında birçok şeyi evde<br />

yapmaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Bunun yanında


azı ailelerde özellikle ev hanımı olan kadınların aile<br />

ekonomisine gelir getirecek uğraşlar buldukları görül-<br />

mektedir. Örneğin bir ev hanımı dikiş-nakış <strong>ve</strong> el işleri<br />

yaparak ailesine gelir kazandırırken, başka bir ev ha-<br />

nımı yetenekli olduğunu düşündüğü resim konusunda<br />

kurs aldıktan sonra yaptığı resimlerle sergilere katılarak<br />

<strong>ve</strong> satış yaparak aile ekonomisine katkı sağlamaktadır.<br />

Bu anlamda ailelere gelir getirecek beceriler anlamında<br />

ailelerin eğitilmesinin aile ekonomisi açısından yararlı<br />

olacağı söylenebilir.<br />

Görüşmelere katılan aile bireyleri tarafından ailelere<br />

yönelik olarak en çok önerilen eğitim konuları ise kredi<br />

kartı kullanımı, bilinçli alış <strong>ve</strong>riş, aile bütçesinin yönetimi<br />

<strong>ve</strong> enerji tasarrufudur.<br />

<strong>Aile</strong> Hukuku<br />

<strong>Aile</strong>leri ilgilendiren hukuki konulara ilişkin olarak, ai-<br />

lelerin yeterlik düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik<br />

düzeylerinin ortaya konması amacıyla belirlenen konu-<br />

lar aşağıda sıralanmıştır:<br />

1. <strong>Aile</strong> kurumunu ilgilendiren yasal düzenlemeler<br />

(<strong>Aile</strong>nin korunmasına dair nikâh, miras, boşanma, evlilik<br />

sözleşmesi, <strong>ve</strong>raset ilamı <strong>ve</strong>rme vb.)<br />

2. Tüketici hakları<br />

3. <strong>Aile</strong>lere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile<br />

sivil toplum kuruluşları<br />

4. Sosyal gü<strong>ve</strong>nlikle ilgili hak <strong>ve</strong> sorumluluklar<br />

5. Engellilerin yasal hakları <strong>ve</strong> imtiyazları<br />

6. Engelli yakınlarının yasal hak <strong>ve</strong> sorumlulukları<br />

7. Çocuğun istismar <strong>ve</strong> ihmale karşı korunması<br />

ile ilgili yasal düzenlemeler (çocuk işçiler, dilencilik, zorla<br />

çocuk yaşta evlilik, eğitim hakkının engellenmesi vb.)<br />

8. Ev sahibi <strong>ve</strong> kiracıların hak <strong>ve</strong> yükümlülükleri<br />

9. İnsan hakları <strong>ve</strong> temel özgürlükler<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

10. <strong>Aile</strong> içi şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki koruma<br />

tedbirleri<br />

11. Vergiler ile ilgili hak <strong>ve</strong> yükümlülükler<br />

Araştırmaya katılan aile bireylerine, yukarıdaki ko-<br />

nulara ilişkin olarak, öncelikle kendilerini yeterli görme<br />

düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma konusunda is-<br />

teklilik düzeyleri sorulmuştur.<br />

Hukuk boyutundaki maddelere <strong>ve</strong>rilen cevaplara<br />

ilişkin dağılımlar genel olarak ele alındığında özellikle<br />

“aile içi şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki koruma tedbirle-<br />

ri”, “insan hakları <strong>ve</strong> temel özgürlükler”, “tüketici hakları”<br />

<strong>ve</strong> “ev sahibi <strong>ve</strong> kiracıların hak <strong>ve</strong> yükümlülükleri” ko-<br />

nularının aile bireylerinin kendilerini en yeterli gördükleri<br />

alanlar olduğunu ortaya koymaktadır. <strong>Aile</strong> bireylerinin<br />

kendilerini diğer konulara göre daha yetersiz gördüğü<br />

konular ise “engelli yakınlarının yasal hak <strong>ve</strong> sorumlu-<br />

lukları”, “engellilerin yasal hakları <strong>ve</strong> imtiyazları” <strong>ve</strong> “ai-<br />

lelere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile sivil toplum<br />

kuruluşları” konularıdır.<br />

Hukuk ile ilgili bütün konularda düzenlenecek bir<br />

eğitime katılmak istemeyenlerin oranının, katılmak is-<br />

teyenlere oranla daha yüksek olduğunu ortaya çıkmış-<br />

tır. Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />

konulara yönelik olarak katılımcıların hukuki konularda<br />

yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını belirlemek için<br />

yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar halinde aşa-<br />

ğıda sunulmuştur.<br />

Cinsiyet. Hukuk ile ilgili tüm konularda erkek katılım-<br />

cıların kendilerini yeterli görme düzeyleri kadın katılım-<br />

cılara oranla daha yüksektir. Buna karşılık düzenlene-<br />

cek bir eğitime kadın katılımcıların katılma isteği erkek<br />

katılımcılardan anlamlı düzeyde yüksektir. Bu bulgu<br />

kadınların hukuki konularda eğitime daha fazla ihtiyaç<br />

duydukları şeklinde yorumlanabilir.<br />

<strong>Aile</strong> Tipi. Katılımcıların yaşadıkları aile tipi açısından<br />

bakıldığında gruplar arasında anlamlı farklılığın ortaya<br />

çıktığı gözlenmiştir. Geniş aile tipinde yaşayan katılım-<br />

43


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

cıların kendilerini diğer aile tiplerinde yaşayanlara oran-<br />

la daha yeterli gördükleri, diğer konularda ise öğrenci/<br />

işçilerden oluşan ailelerde yaşayan katılımcıların daha<br />

fazla yeterlilik ifade ettikleri gözlenmiştir. Hukuk konula-<br />

rında düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin yaşanı-<br />

lan aile tipine göre farklılaşma durumuna bakıldığında<br />

ise düzenlenecek bir eğitime parçalanmış aile tipine<br />

sahip katılımcıların katılma isteklerinin diğer aile tipin-<br />

deki katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek çıktığı<br />

görülmüştür.<br />

44<br />

<strong>Aile</strong> Yaşam Dönemi. “Yeni evli” <strong>ve</strong> “küçük çocuklu<br />

evli”lerin hukuki konulara ilişin yeterlik düzeyleri daha<br />

yüksek iken “orta yaşlı ya da yaşlı evlilik” dönemindeki<br />

ailelerin yeterlik düzeyi diğer gruplara göre daha düşük-<br />

tür. Düzenlenecek bir eğitime ise evlilik öncesi dönemde<br />

bulunan, yeni evli <strong>ve</strong> küçük çocuklu aile yapısındaki katı-<br />

lımcıların daha fazla katılmak istedikleri ortaya çıkmıştır.<br />

Aylık Gelir. Katılımcıların aylık gelirleri açısından<br />

bakıldığında 2501 TL <strong>ve</strong> üzeri gelire sahip katılımcıların<br />

kendilerini en yeterli gören grup olduğu, buna karşılık<br />

eğitime katılma konusunda en istekli olanların 701-900<br />

TL <strong>ve</strong> 500 TL <strong>ve</strong> altı gelire sahip katılımcılar olduğu be-<br />

lirlenmiştir.<br />

Bölge. Katılımcıların yaşadıkları bölgeye göre hu-<br />

kuk ile ilgili tüm konularda özellikle Güneydoğu Anadolu<br />

bölgesinde yaşayan katılımcıların kendilerini yeterli gör-<br />

me düzeylerinin diğer bölgelerde yaşayan katılımcıla-<br />

ra oranla anlamlı düzeyde düşük olduğu gözlenmiştir.<br />

Hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime katılma<br />

isteğinin yaşanılan bölgeye göre farklılaşma durumuna<br />

bakıldığında ise hukuk ile ilgili bütün konularda İstanbul<br />

<strong>ve</strong> Batı Marmara bölgesinde yaşayan katılımcıların katıl-<br />

ma isteklerinin diğer bölgelerde yaşayan katılımcılardan<br />

anlamlı düzeyde düşük olduğu gözlenmiştir.<br />

Evlilik süresi. “<strong>Aile</strong> içi şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki<br />

koruma tedbirleri” konusunda ise 1 yıldan az bir süre-<br />

dir evli olan katılımcıların kendilerini diğer katılımcılara<br />

göre daha yetersiz gördükleri saptanmıştır. Hukukla ilgili<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

konu alanlarında düzenlenecek eğitimlere 16 yıl <strong>ve</strong> üze-<br />

ri evli olan katılımcılar haricindeki katılımcıların katılma<br />

isteklerinin anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir.<br />

Medeni hal. Katılımcıların medeni halleri açısından<br />

bakıldığında sözlü/nişanlı olan katılımcıların <strong>ve</strong> boşan-<br />

mış olan katılımcıların kendilerini yeterli görme düzeyle-<br />

rinin diğer katılımcıların kendilerini yeterli görme düzey-<br />

lerinde anlamlı derecede yüksek olduğu sonucu ortaya<br />

çıkmıştır. Hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime<br />

katılma isteğinin medeni hale göre farklılaşma durumu-<br />

na bakıldığında ise düzenlenecek bir eğitime katılma<br />

isteyen sözlü/nişanlı katılımcıların oranının anlamlı dü-<br />

zeyde yüksek olduğu bulunmuştur.<br />

Meslek. Katılımcıların meslekleri açısından bakıldı-<br />

ğında aile bireylerini ilgilendiren hukukla ilgili konularda<br />

genel olarak ev hanımlarının kendilerini yeterli görme<br />

düzeylerinin düşük olduğu görülmüştür. Diğer taraftan<br />

memur olan katılımcıların hukukla ilgili konularda kendi-<br />

lerini yeterli görme düzeylerinin diğer meslek sahiplerine<br />

kıyasla yüksek olduğu saptanmıştır. Hukuk konularında<br />

düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin mesleklere<br />

göre farklılaşma durumuna bakıldığında ise düzenlene-<br />

cek bir eğitime katılmak isteyen çiftçi katılımcıların oranı<br />

diğer katılımcılardan anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır.<br />

Öğrenim durumu. Katılımcıların öğrenim durumları<br />

açısından bakıldığında aile bireylerini ilgilendiren hukuki<br />

konularda öğrenim düzeyinin yükselmesine bağlı ola-<br />

rak bireylerin kendilerini yeterli görme düzeylerinin de<br />

anlamlı bir şekilde arttığı gözlenmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerinin<br />

ilgilendiren hukuk konularında düzenlenecek bir eği-<br />

time aile bireylerinin katılma isteklerine ilişkin bulgular<br />

incelendiğinde katılımcıların öğrenim durumlarına göre<br />

anlamlı düzeyde farklılıklaşmanın olduğu saptanmıştır.<br />

Buna göre, düzenlenecek eğitime katılım istekliliğinin<br />

eğitim seviyesi arttıkça yükseldiği görülmektedir.<br />

Yaş. Katılımcıların yaşlarına göre aile bireylerini ilgi-<br />

lendiren hukuk konularında kendilerini yeterli görme dü-<br />

zeylerinin anlamlı bir düzeyde farklılaştığı görülmüştür.


18-25 arasında olan katılımcıların kendilerini yeterli<br />

görme düzeyleri diğer katılımcılara oranla anlamlı dü-<br />

zeyde düşüktür. Hukuk konularında düzenlenecek bir<br />

eğitime katılma isteğinin yaşa göre farklılaşma durumu-<br />

na bakıldığında ise 58 yaş <strong>ve</strong> üzeri katılımcıların böyle<br />

bir eğitime katılma isteğinin diğer katılımcılara oranla<br />

anlamlı düzeyde düşük olduğu saptanmıştır.<br />

Yerleşim birimi. Farklı yerleşim yerlerinde ikamet<br />

eden katılımcıların kendilerini yeterli görme düzeyleri<br />

anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Hukuk konularında<br />

düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin yaşanılan<br />

yerleşim birimine göre farklılaşma durumuna bakıldı-<br />

ğında ise büyükşehirde yaşayan katılımcıların böyle bir<br />

eğitime katılma isteğinin diğer yerleşim yerlerinde otu-<br />

ran katılımcılara oranla anlamlı düzeyde düşük olduğu<br />

sonucu ortaya çıkmıştır.<br />

Yerleşim yeri. Katılımcıların yaşadıkları yerleşim<br />

yeri açısından bakıldığında kentte yaşayan katılımcıla-<br />

rın kendilerini yeterli görme düzeylerinin kırda yaşayan<br />

katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek olduğu bu-<br />

lunmuştur. Hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime<br />

katılma isteğinin yaşanılan yerleşim yerine göre farklı-<br />

laşma durumuna bakıldığında ise hukuk ile ilgili bütün<br />

konularda düzenlenecek bir eğitime kırda yaşayan ka-<br />

tılımcıların katılma isteklerini şehirde yaşayan katılımcı-<br />

lara oranla anlamlı düzeyde yüksek çıktığı gözlenmiştir.<br />

Daha önceden aile ile ilgili herhangi bir eğitim <strong>ve</strong>ya<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

kursa katılıp katılmama. Daha önceden aile eğitimi ile<br />

ilgili bir kursa katılmış olan aile bireylerinin kendilerini<br />

yeterli görme düzeyleri böyle bir kursa katılmamış aile<br />

bireylerine göre anlamlı düzeyde daha yüksektir. <strong>Aile</strong> bi-<br />

reylerinin ilgilendiren hukuk konularında düzenlenecek<br />

bir eğitime aile bireylerinin katılma isteklerine ilişkin bul-<br />

gular genel olarak ele alındığında hukuk ile ilgili bütün<br />

konularda düzenlenecek bir eğitime daha önce aile eği-<br />

timi ile ilgili bir kurs alan katılımcıların katılma isteklerini<br />

diğer katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek çıktığı<br />

gözlenmiştir.<br />

Engelli yakını olup olmama. Engellilerin yasal hakları<br />

<strong>ve</strong> imtiyazları ile engelli yakınlarının yasal hak <strong>ve</strong> sorum-<br />

lulukları konularındaki bulgulara göre genel olarak ka-<br />

tılımcıların yarıdan fazlasının kendilerini ilgili konularda<br />

yeterli görmediklerini ortaya çıkmıştır. Engelli yakınları-<br />

nın yasal hak <strong>ve</strong> sorumlulukları konusunda düzenlene-<br />

cek bir eğitime, evlerinde sürekli bakıma muhtaç/hasta<br />

<strong>ve</strong>ya engelli birey olan katılımcılar olmayan katılımcılara<br />

oranla daha fazla katılmak istemektedirler.<br />

Çocuk sayısı. Katılımcıların çocuk sayıları açısından<br />

bakıldığında 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuk sahibi olan katılımcı-<br />

ların hukukla ilgili tüm konularda kendilerini yeterli görme<br />

düzeylerinin düşük olduğu gözlenmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerini<br />

ilgilendiren hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime<br />

aile bireylerinin katılma isteklerine ilişkin bulgular genel<br />

olarak ele alındığında tüm konularda anlamlı farkların<br />

olduğu tespit edilmiştir.<br />

Tablo 2: Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Hukuk Konularına İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />

Kodlar Sıklık<br />

<strong>Aile</strong> Kurumunu İlgilendiren Yasal Düzenlemeler 42<br />

<strong>Aile</strong> İçi Şiddetin Önlenmesi <strong>ve</strong> Hukuki Koruma Tedbirleri 34<br />

Tüketici Hakları 25<br />

<strong>Aile</strong>lere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları 19<br />

Sosyal Gü<strong>ve</strong>nlikle İlgili Hak <strong>ve</strong> Sorumluluklar 17<br />

Çocuk istismarının önlenmesi 16<br />

İnsan Hakları Ve Temel Özgürlükler 14<br />

Kanunların anlaşılmaz oluşu 17<br />

Hukuk Konuları İle İlgili Eğitimin Nasıl Olması Gerektiği 23<br />

45


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

46<br />

Araştırmanın nitel bulguları incelendiğinde aile bi-<br />

reylerini ilgilendiren yasal düzenlemelerle ilgili olarak<br />

katılımcıların daha çok aile kurumunu ilgilendiren yasal<br />

düzenlemeler konusu üzerinde durdukları gözlenmiştir.<br />

Özellikle evlilik hazırlığında olan katılımcılar bu konuda<br />

çok yetersiz olduklarını <strong>ve</strong> eğitim almak istediklerini ifa-<br />

de etmişlerdir.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerini ilgilendiren hukuk konuları boyutunda<br />

katılımcıların önemli gördükleri diğer bir konu da aile içi<br />

şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki koruma tedbirleri konusu-<br />

dur. <strong>Aile</strong> içi şiddetin önlemesi konusu ile ilişkili görüşler<br />

incelendiğinde daha çok kadınların aile içinde şiddete<br />

maruz kaldıkları <strong>ve</strong> onların eğitilmeleri gerekliliği ön pla-<br />

na çıkmaktadır.<br />

Katılımcıların önemli gördükleri diğer bir konu da tü-<br />

ketici hakları konusudur. Tüketici hakları konusunda ka-<br />

tılımcıların geneli yeterli bilgi düzeyinde olmadıklarını <strong>ve</strong><br />

toplumun tüm bireylerinin bu konuda bilgilendirilmesinin<br />

önemli olduğunu vurgulamışlarıdır.<br />

<strong>Aile</strong>lere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile sivil<br />

toplum kuruluşları konusu katılımcıların önemli gör-<br />

dükleri diğer bir konuyu oluşturmaktadır. Katılımcıların<br />

önemli gördükleri diğer bir konu da sosyal gü<strong>ve</strong>nlikle il-<br />

gili hak <strong>ve</strong> sorumluluklar konusudur. Sosyal gü<strong>ve</strong>nlikle<br />

ilgili hak <strong>ve</strong> sorumlulukların yeterince bilinmemesi so-<br />

nucunda ortaya çıkan sorunlar konusunda eğitim alma<br />

ihtiyacı olduğu katılımcılar tarafından dile getirilmiştir.<br />

Çocukların istismar edilmesinin önlenmesi konusun-<br />

da yeterli bilgiye sahip olunmadığı katılımcılar tarafın-<br />

dan dile getirilmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerini ilgilendiren hukuki<br />

konularla ilişkili olarak üzerinde önemle durulan diğer bir<br />

konu ise kanun metinlerinin anlaşılmaz oluşudur. Bazı<br />

katılımcılar kanun metinlerinin açık <strong>ve</strong> herkesin anla-<br />

yacağı bir dille yazılmamış olmasının insanların yasal<br />

konularla ilgili hak <strong>ve</strong> sorumluluklarını öğrenmelerinde<br />

önemli bir sorun yarattığı görüşündedirler.<br />

Katılımcılara aile bireylerini ilgilendiren hukuki konu-<br />

larda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitimin nasıl olması gerektiği sorul-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

duğunda ise yazılı <strong>ve</strong> görsel medya araçları yanında çe-<br />

şitli seminerler düzenlenmesi, televizyonda çok izlenen<br />

programlar aracılığıyla bilgilendirme <strong>ve</strong> okullarda öğren-<br />

cilere yönelik derslerin konulması gibi çeşitli yöntemler<br />

önerilmiştir.<br />

Sağlık<br />

<strong>Aile</strong> sağlığına ilişkin olarak, ailelerin yeterlik düzeyle-<br />

ri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin ortaya kon-<br />

ması amacıyla belirlenen konular aşağıda sıralanmıştır:<br />

rinden<br />

1. Doğum öncesi (hamilelik dönemi) anne sağlığı<br />

2. Bulaşıcı hastalıklar<br />

3. Bebek bakımı<br />

4. Ev ortamının hijyeni (temizliği)<br />

5. Sağlıklı beslenme<br />

6. Doğum kontrol yöntemleri (aile planlaması)<br />

7. Engelli birey bakımı<br />

8. Yaşlı <strong>ve</strong> hasta bakımı<br />

9. Ağız <strong>ve</strong> diş sağlığı<br />

10. İlk yardım <strong>ve</strong> acil durumlarda sağlık hizmetle-<br />

11. Kazalara karşı ev <strong>ve</strong> işyeri emniyeti<br />

12. Zararlı madde (sigara, alkol, uyuşturucu vb.)<br />

bağımlılığını önleme konusunda<br />

13. Cinsel sağlık<br />

14. Psikolojik (ruhsal) sorunlar<br />

15. Yaşam Dönemlerine Göre Sağlık Sorunları (er-<br />

keklerde ilerleyen yaşlarda prostat, kadınlarda menopoz<br />

gibi) <strong>ve</strong> kanser <strong>ve</strong> kalp rahatsızlıklarından korunma<br />

Araştırmaya katılan aile bireylerine, yukarıdaki ko-<br />

nulara ilişkin olarak, öncelikle kendilerini yeterli görme<br />

düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma konusunda is-<br />

teklilik düzeyleri sorulmuştur.


Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />

konulara yönelik olarak katılımcıların aile sağlığı konu-<br />

larında yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını belir-<br />

lemek için yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar<br />

halinde aşağıda sunulmuştur.<br />

Cinsiyet. <strong>Aile</strong> kurumunu ilgilendiren sağlık konuları-<br />

na ilişkin olarak kadın <strong>ve</strong> erkek katılımcıların kendilerini<br />

yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime isteklilikleri farklılaş-<br />

maktadır. Kadın katılımcılar erkek katılımcılara kıyasla<br />

kendilerini daha fazla yeterli görmektedirler <strong>ve</strong> düzen-<br />

lenecek eğitimlere katılma konusunda daha isteklidirler.<br />

Yaş. <strong>Aile</strong> sağlığına ilişkin konularda 34-41 yaş <strong>ve</strong> 42-<br />

49 yaş grubundaki katılımcıların kendilerini yeterli gör-<br />

me düzeylerinin diğer yaş gruplarından anlamlı düzeyde<br />

daha yüksek olduğu görülmektedir. Eğitime katılmaya<br />

konusunda ise 18-25 yaş <strong>ve</strong> 26-33 yaş grubundaki katı-<br />

lımcılar aile sağlığı konularında eğitime katılmaya daha<br />

isteklidirler.<br />

Gelir düzeyi. Farklı gelir düzeyine sahip bireylerin<br />

aile sağlığı konularında yeterlilik düzeylerinin farklılaştığı<br />

görülmektedir. Gelir düzeyi daha yüksek olan katılımcı-<br />

ların yeterlik algılarının da yüksek olduğu buna karşılık<br />

eğitime katılmaya daha isteksiz oldukları görülmektedir.<br />

Eğitim durumu. Sağlık konularına ilişkin olarak katı-<br />

lımcıların eğitim düzeyi arttıkça kendilerini yeterli görme<br />

düzeylerinin <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri de<br />

arttığı görülmektedir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Medeni durum. Boşanmış katılımcılar kendilerini<br />

diğer medeni durumlardaki bireylere göre daha yeterli<br />

görmektedirler. Sözlü <strong>ve</strong> nişanlıların katılımcılar kendile-<br />

rini doğum öncesi (hamilelik dönemi) anne sağlığı, be-<br />

bek bakımı, ev ortamının hijyeni (temizliği), cinsel sağlık<br />

<strong>ve</strong> yaşam dönemlerine göre sağlık sorunları (erkeklerde<br />

ilerleyen yaşlarda prostat, kadınlarda menopoz gibi so-<br />

runlar) <strong>ve</strong> kanser <strong>ve</strong> kalp rahatsızlıklarından korunma<br />

konularında diğer medeni duruma sahip bireylerden<br />

daha yüksek düzeyde eğitim görmek istediklerini belirt-<br />

mişlerdir. Bulaşıcı hastalıklar konusunda bekar bireyler<br />

daha yüksek düzeyde eğitim görmek istediklerini belirt-<br />

mişlerdir.<br />

Evlilik süresi. Evlilik süresine göre katılımcıların aile<br />

sağlığı konusundaki yeterlik algıları anlamlı düzeyde<br />

farklılaşmaktadır. Evlilik süresi 1-5 yıl <strong>ve</strong> 6-10 yıl olan<br />

katılımcıların yeterlik algılarının diğer gruplardan anlamlı<br />

düzeyde daha yüksek olduğu görülmektedir. <strong>Aile</strong> sağlı-<br />

ğına ilişkin konularda eğitime katılmaya isteklilik düzeyi<br />

en yüksek olan grup ise 1 yıldan az evliliği olanlar <strong>ve</strong> 1-5<br />

yıldır evli olanlardır.<br />

<strong>Aile</strong> tipi. <strong>Aile</strong> tipine göre katılımcıların yeterlik algıları<br />

<strong>ve</strong> eğitime isteklilik düzeyleri anlamlı düzeyde farklılaş-<br />

maktadır. Çekirdek ailelerde yaşayan bireyler <strong>ve</strong> geniş<br />

ailelerde yaşayan bireyler diğer aile tiplerinde yaşayan<br />

bireylere göre kendilerini daha yeterli görmektedirler. Bu<br />

aile tipleri aynı zamanda eğitime katılmaya daha istekli<br />

olan gruplardır.<br />

Tablo 3: Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Sağlık Konularına İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />

<strong>Aile</strong> Bireylerini İlgilendiren Sağlık Konuları Sıklık<br />

İlkyardım 32<br />

Sağlıklı Beslenme 24<br />

Anne Çocuk Sağlığı 23<br />

Ruh Sağlığı 21<br />

Bilinçli İlaç Kullanımı 17<br />

Cinsel Sağlık 10<br />

Ağız <strong>ve</strong> Diş sağlığı 10<br />

Hasta/Yaşlı Bakımı 5<br />

47


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

48<br />

Nitel araştırma bulguları ailelerin ilkyardım konusun-<br />

da bilgi sahibi olmaları <strong>ve</strong> güncel karşılaşabilecekleri<br />

problemlere karşı ilkyardım öğrenmek istediklerini gös-<br />

termektedir. Ayrıca aile bireyleri katılımcılar kapsamlı<br />

bir ilk yardım eğitimi <strong>ve</strong>rilmesi gerektiği yönünde görüş<br />

bildirmişlerdir. İlkyardım konusunda bireyleri bilinçlen-<br />

dirmek oluşabilecek kazalara önceden önlem almak<br />

anlamına gelmektedir. <strong>Aile</strong> bireyleri gebelikte beslenme<br />

anne adaylarının üzerinde önemle durması gereken ko-<br />

nulardan birisi olduğunu belirtmişlerdir.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerine göre ruh sağlığı bireyin kaygıdan,<br />

rahatsız edici işlev kaybına neden olan belirtilerden<br />

uzak, içinde yaşadığı topluma <strong>ve</strong> kendine yüklenen rol-<br />

lere uyum sağlamasıyla, günlük hayatın beklentileriyle<br />

<strong>ve</strong> stresiyle normal sınırlar içinde başa çıkabilmesiyle<br />

tanımlanan ruhsal durumdur. Ruh sağlığı ile ilgili prob-<br />

lemler, bireyin bütün bir gelişim çizgisi içerisinde her dö-<br />

nem içinde var olabilir. Bu anlamda doğum öncesinde,<br />

bebeklikte, çocuklukta, gençlikte, evlenme <strong>ve</strong>ya aile içi<br />

ilişkilerde, orta yaş <strong>ve</strong> yaşlılıkta, ruh sağlığıyla ilgili farklı<br />

problemlerle karşılaşabilir. Bu gelişim dönemlerinin her-<br />

hangi birinde birey, hayatın akışı içerisinde istemediği<br />

bazı olaylarla karşılaşabilir <strong>ve</strong> bunun sonucunda da psi-<br />

kolojik sarsıntılar geçirebilir.<br />

Gıda maddelerinin sağlıklı <strong>ve</strong> temiz olması, üretimin-<br />

den taşınmasına, depolanıp saklanmasına, hazırlanıp<br />

pişirilmesine <strong>ve</strong> servis yapılıp tüketilmesine kadar ge-<br />

çen tüm aşamalarda gıda zincirinin ilkelerine uyulmasını<br />

önemli olduğu aile bireyleri tarafından belirtilmiştir. Ayrı-<br />

ca ilaç kullanımı konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi-<br />

nin önemli olduğu vurgulanmıştır.<br />

<strong>Aile</strong> sağlığını <strong>ve</strong> aile kuracak bireylerin geleceğini<br />

tehdit eden en önemli konulardan biriside cinsel sağlık<br />

konusudur. Bu süreç içerisinde hasta ya da yaşlı bakımı<br />

yapacak aile bireyleri bazı güçlüklerle karşılaşmaktadır-<br />

lar. Bakıma muhtaç yaşlının psiko-sosyal sorunları, ihti-<br />

yaçları, becerileri, istekleri <strong>ve</strong> potansiyeli belirlenmekte<br />

profesyonel olmayan aile bireyleri zorluklar yaşamakta-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

dırlar. Kişinin şahsî yapısı <strong>ve</strong> bakıma konu olan hastalık<br />

<strong>ve</strong>ya sakatlık hakkında yeteri derecede bilgi edinmeden<br />

yapılan bakım hizmetlerinin etkinliği de yetersiz kala-<br />

caktır.<br />

Anne <strong>ve</strong> bebek ölümlerinin azaltılması, annenin ni-<br />

telikli bir bakım alması, doğru bilgi, tutum <strong>ve</strong> davranış<br />

kazanması ile sağlanabilir. Anne kendi sağlığını <strong>ve</strong> be-<br />

beğin sağlığını korumak için bakım almalıdır.<br />

Diş sağlığı giderleri aile bütçesi <strong>ve</strong> devlet bütçesine<br />

gideri yüksek olan masraf kalemlerinden birisidir. Ağız<br />

<strong>ve</strong> diş sağlığı giderlerini koruyucu sağlık önlemleri ile mi-<br />

nimize edilebilmektedir. Bu konuda bireylerin bilinçlen-<br />

dirilmeleri doğru ağız <strong>ve</strong> diş sağlığı tekniklerini öğrenip<br />

uygulamaları yeterli olacaktır. Ağız hijyeni, sağlığımız <strong>ve</strong><br />

yaşamımızın tümüyle ilgilidir. Ülkemizde ağız <strong>ve</strong> diş sağ-<br />

lığına yeterli önemin <strong>ve</strong>rilmediği bilinmektedir.<br />

Eğitim<br />

<strong>Aile</strong>de eğitime ilişkin olarak, ailelerin yeterlik düzey-<br />

leri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin ortaya<br />

konması amacıyla belirlenen konular aşağıda sıralan-<br />

mıştır:<br />

1. Çocukların istenmeyen davranışlarını önleme<br />

<strong>ve</strong> kontrolü<br />

2. Çocuk gelişimi<br />

3. Çocuğun meslek seçimine yardım etme<br />

4. Dini değerler / aile bireylerinin din eğitimi<br />

5. Cinsel eğitimi<br />

6. Engelli <strong>ve</strong> bakıma muhtaç bireylerle ilişkiler<br />

7. Deprem, sel, yangın vb. doğal afetlerden ko-<br />

runma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik<br />

8. <strong>Aile</strong> bireylerinin kişisel gelişimi (yabancı dil öğ-<br />

renme, güzel konuşma, dilini kullanma, sanatsal bir be-<br />

ceri kazanma gibi)


9. Çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı<br />

(boş zamanların değerlendirilmesi, hobiler)<br />

mesi<br />

etkileri<br />

ması<br />

10. Çocuğun okul çalışmalarının evde desteklen-<br />

11. Çocuk bakımıyla ilgili eşlerin sorumlulukları<br />

12. Akrabaların evlilik ilişkisine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />

13. <strong>Aile</strong>de görev dağılımı <strong>ve</strong> ev işlerinin paylaşıl-<br />

14. <strong>Aile</strong>de birlikte kaliteli zaman geçirme<br />

Araştırmaya katılan aile bireylerine, yukarıdaki ko-<br />

nulara ilişkin olarak, öncelikle kendilerini yeterli görme<br />

düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma konusunda is-<br />

teklilik düzeyleri sorulmuştur.<br />

Araştırma bulgularına göre ailelerin eğitim boyutun-<br />

da kendilerini yetersiz hissettikleri konular; engelli <strong>ve</strong><br />

bakıma muhtaç bireylerle ilişkiler, aile bireylerinin kişisel<br />

gelişimi (yabancı dil öğrenme, güzel konuşma, dilini kul-<br />

lanma, sanatsal bir beceri kazanma gibi), deprem, sel,<br />

yangın vb. doğal afetlerden korunma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik, cinsel<br />

eğitim, çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı<br />

(boş zamanların değerlendirilmesi, hobiler) konularıdır.<br />

<strong>Aile</strong>lerin büyük ölçüde kendilerini yeterli gördükleri<br />

konular şöyle sıralanabilir: <strong>Aile</strong>de görev dağılımı <strong>ve</strong> ev<br />

işlerinin paylaşılması, ailede birlikte kaliteli zaman ge-<br />

çirme, akrabaların evlilik ilişkisine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz et-<br />

kileri, çocuğun okul çalışmalarının evde desteklenmesi,<br />

çocuk gelişimi konusunda, dini değerler/aile bireylerinin<br />

din eğitimi, çocukların istenmeyen davranışlarını önle-<br />

me <strong>ve</strong> kontrolü.<br />

<strong>Aile</strong>lerin <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteğinin daha<br />

yüksek olduğu konular şöyle sıralanabilir: Deprem, sel,<br />

yangın vb. doğal afetlerden korunma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik, ço-<br />

cuğun meslek seçimine yardım etme, çocukların isten-<br />

meyen davranışlarını önleme <strong>ve</strong> kontrolü, çocuk gelişimi<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

konusunda, dini değerler / aile bireylerinin din eğitimi,<br />

aile bireylerinin kişisel gelişimi (yabancı dil öğrenme, gü-<br />

zel konuşma, dilini kullanma, sanatsal bir beceri kazan-<br />

ma gibi), çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı<br />

(boş zamanların değerlendirilmesi, hobiler), engelli <strong>ve</strong><br />

bakıma muhtaç bireylerle ilişkiler, cinsel eğitimi, çocu-<br />

ğun okul çalışmalarının evde desteklenmesi.<br />

Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />

konulara yönelik olarak katılımcıların ailede eğitim ko-<br />

nularında yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını be-<br />

lirlemek için yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar<br />

halinde aşağıda sunulmuştur.<br />

Cinsiyet. Cinsiyete göre katılımcıların, eğitim boyu-<br />

tunu oluşturan tüm alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime<br />

katılma isteği erkek <strong>ve</strong> kadın görmüşleri arasında iliş-<br />

ki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Buna göre<br />

kadınların yeterlik algısı <strong>ve</strong> eğitime katılma isteği daha<br />

yüksektir.<br />

Yaş. Yaş değişkeni bakımından eğitim boyutunu<br />

oluşturan tüm alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma<br />

isteği 18-25 <strong>ve</strong> 26-33 yaş grubu arasında daha yüksek<br />

iken 58 yaş <strong>ve</strong> üzeri gruplarda daha düşüktür. Yaş ilerle-<br />

dikçe eğitim alma isteği düşmektedir.<br />

Eğitim düzeyi. Eğitim düzeyi değişkenine göre aile-<br />

lerden, çocukların istenmeyen davranışlarının kontrolü,<br />

çocuklarının cinsel eğitimi, çocuğun okul dışı zamanla-<br />

rının etkili kullanımı, çocuğun okul çalışmalarının evde<br />

desteklenmesi, çocuk bakımıyla ilgili eşlerin sorumlu-<br />

lukları, akrabaların evlilik ilişkisine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />

etkileri, ailede görev dağılımı <strong>ve</strong> ev işlerinin paylaşımı<br />

konusunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteğinde olan-<br />

lar en yüksek oranda yüksek okul (2-3 yıllık), en düşük<br />

oranda olanlar ise okur-yazar olmayanlardır.<br />

Medeni hal. Medeni hallerine göre, eğitim boyutunu<br />

oluşturan bütün alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime bo-<br />

şanmış olanlar daha istekli iken, eşi <strong>ve</strong>fat etmiş olanlar<br />

daha isteksizdirler.<br />

49


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

50<br />

Çocuk sayısı. <strong>Aile</strong>lerin toplam çocuk sayısına göre,<br />

tek çocuklu <strong>ve</strong> dört <strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerin eğitim bo-<br />

yutunun tüm alt boyutlarında eğitime katılma isteği iki<br />

<strong>ve</strong> üç çocuk sahibi olmaya göre daha yüksek oranlarda<br />

olduğu gözlenmiştir. Bu da tek çocuklu aileler <strong>ve</strong> dört<br />

<strong>ve</strong> üzeri çocuğa sahip ailelerin aile eğitimine dönük bir<br />

eğitim ihtiyacı içerisinde oldukları söylenebilir.<br />

Engelli <strong>ve</strong>ya süreğen hasta bir aile bireyi olup ol-<br />

maması. Evlerinde sürekli muhtaç/hasta ya da engelli<br />

birey olan ailelerin eğitime katılma konusunda isteklilik<br />

düzeyi daha yüksektir. Engelli <strong>ve</strong> bakıma muhtaç birey-<br />

ler konusunda ailelerin eğitim ihtiyacı içerisinde olduğu<br />

söylenebilir.<br />

<strong>Aile</strong> tipi. <strong>Aile</strong> tipine göre, çocukların istenmeyen dav-<br />

ranışlarının kontrolü konusunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime ka-<br />

tılma isteğinde olanlar en yüksek oranda geniş aileler,<br />

en düşük oranda olanlar ise parçalanmış aileler ile tek<br />

kişilik ailelerdir.<br />

<strong>Aile</strong> yaşam dönemi. Çocukların gelişimi, çocuğun<br />

meslek seçimine yardım etme, dini değerler <strong>ve</strong> din eğiti-<br />

mi, cinsel eğitimi, deprem, sel, yangın vb. doğal afetler-<br />

den korunma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik, dengelli <strong>ve</strong> bakıma muhtaç,<br />

çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı (boş za-<br />

man değerlendirilmesi, hobiler), çocuğun okul çalışma-<br />

larının evde desteklenmesi, çocuk bakımıyla ilgili eşlerin<br />

sorumlulukları, ailede birlikte kaliteli zaman geçirme,<br />

çocukların istenmeyen davranışlarının kontrolü konu-<br />

sunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteğinde olanlar en<br />

yüksek oranda küçük çocuklu aileler, en düşük oranda<br />

olanlar ise çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı ailelerdir.<br />

Çocuk sayısı. <strong>Aile</strong>deki çocuk sayısı değişkenine<br />

göre, çocukların istenmeyen davranışlarının kontrolü<br />

konusunda eğitim isteğine ilişkin görüşleri bakımından<br />

<strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteği en yüksek olanlar 4<br />

<strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerdir. Çocuğun meslek seçimine<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

yardım etme, çocukların gelişimi, ailede birlikte kalite-<br />

li zaman geçirme, ailede görev dağılımı <strong>ve</strong> ev işlerinin<br />

paylaşımı konusunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteği<br />

en yüksek olanlar ise 1 <strong>ve</strong> 4 çocuklu ailelerdir.<br />

Daha önce aileye yönelik herhangi bir konuda eği-<br />

tim, seminer <strong>ve</strong>ya kursa katılmış olup olmama. Çocukla-<br />

rın istenmeyen davranışlarının kontrolü konusunda <strong>ve</strong>-<br />

rilecek eğitime katılma isteği en yüksek oranlarda, daha<br />

önce aile hayatı ile ilgili bir eğitime katılan grupta gözlen-<br />

mektedir. Bu bulgu daha önce bir şekilde aileye yönelik<br />

bir eğitsel faaliyete katılmış bireylerin eğitime katılmaya<br />

daha istekli olduklarını ortaya koymaktadır.<br />

Yerleşim birimi. İkamet edilen yere göre ailede eğitim<br />

konularında ilişkin olarak <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma is-<br />

teği en yüksek olanlar köyde yaşayan aileler, en düşük<br />

oranda olanlar ise büyük şehirde yaşayan ailelerdir.<br />

Yerleşim yeri (Kır, kent). Yerleşim yerinin kırsal alan<br />

ya da kent olma özelliğine göre, eğitim boyutunu oluş-<br />

turan bütün alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma<br />

isteği anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Diğer konular-<br />

da olduğu gibi bu konuda da kırsal yerleşim yerlerinde<br />

yaşayanlar kentsel yerleşim yerlerinde yaşayanlardan<br />

eğitime katılma konusunda daha isteklidirler.<br />

Bölge. <strong>Aile</strong>lerin yaşadıkları bölgeye göre, refah <strong>ve</strong><br />

eğitim düzeyini diğerlerine göre daha yüksek olduğu böl-<br />

gelerde (TR1 İstanbul ile TR2 Batı Marmara) bireylerin<br />

kendilerini yeterli bulma düzeyleri daha yüksektir. Buna<br />

karşılık TR7 Orta Anadolu, TRC Güneydoğu Anadolu<br />

bölgelerinde ise kendilerini yeterli bulma düzeyleri diğer<br />

bölgelere göre daha düşüktür. Bu konuda hem kendini<br />

yeterli bulunma oranının yüksek olduğu bölgelerde hem<br />

de düşük olduğu bölgelerde <strong>ve</strong>rilecek eğitime katılma is-<br />

teğinin yüksek oranlarda olması ülkenin her bölgesinde<br />

aile eğitimi ihtiyacını göstermesi açısından anlamlıdır.


Tablo 4. Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Eğitim Konulara İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />

<strong>Aile</strong>lerin çocuklarının eğitimi konusunda en sıklıkla<br />

yaptıkları iş çocuklara destekleyici kurslar aldırmaktadır.<br />

Buna ila<strong>ve</strong> olarak aileler çocukları için özel öğretmenler<br />

görevlendirme, sosyal <strong>ve</strong>ya sportif etkinliklere katılma,<br />

kitap okuma, televizyon izleme saatlerinin kısıtlanması<br />

gibi destekleyici etkinliklere çocukları katılmasını teşvik<br />

etmektedirler. Ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin ise<br />

çocuklarını dershane, özel öğretmen, sağlık, sosyal <strong>ve</strong><br />

kültürel içerikli kurs <strong>ve</strong> etkinliklere gönderemedikleri or-<br />

taya çıkmıştır.<br />

<strong>Aile</strong>lere yönelik hazırlanacak bir eğitim programında,<br />

evlilik müessesi, eş seçimi, eşler arası sağlıklı iletişim<br />

kurma, saygı, sevgi, hamilelik <strong>ve</strong> çocuk bakımı, çocuk-<br />

ların eğitimine bireysel destek <strong>ve</strong>rme, aile birliğinin sağ-<br />

lanması, aile bireylerinin kendilerinin <strong>ve</strong> diğer üyelerinin<br />

kültürel gelişimine katkı sağlayacak kitap okuma, sağlık,<br />

beslenme vb. ihtiyaç <strong>ve</strong> alışkanlıklarını edinilmesi, temel<br />

insani <strong>ve</strong> toplumsal değerler, çocukların ruh sağlığını<br />

etkileyen faktörler <strong>ve</strong> bunlarla baş etme yolları, sağlıklı<br />

beslenme gibi konulara yer <strong>ve</strong>rilmesi gerektiği belirtil-<br />

mektedir<br />

Katılımcıların, parçalanmış ailelere ilişkin görüşle-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tema Sayı<br />

Çocuk eğitimi konusunda yaşanılan sorunlar karşısında çözümsüz kalma 15<br />

Evde çocuk <strong>ve</strong>ya diğer aile bireyleri için olumlu bir öğrenme ortamı oluşturma 20<br />

Çocukların eğitimi konusunda okul dışında etkinliklere katılması. 16<br />

Dini <strong>ve</strong> insani değerler 15<br />

Farklı düşüncelere saygı 19<br />

Eşler arası iletişim, hoşgörü, tahammül, kabullenme, benimseme <strong>ve</strong> haklar 23<br />

Çocuk gelişimi <strong>ve</strong> ruh sağlığı 21<br />

Evlilik, aile hayatı 23<br />

Boşanmanın aile bireylerine olumsuz etkileri 19<br />

Parçalanmış ailelerde anne <strong>ve</strong>ya babanın görevleri 19<br />

Parçalanmış ailelerin desteklenmesi . 19<br />

<strong>Aile</strong> eğitiminde medyadan yararlanma 17<br />

<strong>Aile</strong> eğitimi programları <strong>ve</strong> faaliyetleri ailelerin katılımı teşvik edecek<br />

nitelikte olmalı<br />

19<br />

Eş seçimi <strong>ve</strong> evlilik 15<br />

ri analiz edildiğinde, ailelerin parçalanma gerekçeleri<br />

olarak, çoğunlukla ekonomik faktörler <strong>ve</strong> eşler arası<br />

iletişimsizlik üzerine vurgu yaptıkları belirlenmiştir. Bu<br />

parçalanmaya evlilik sürecindeki bilinçsizlik <strong>ve</strong> diğer aile<br />

bireylerinin müdahaleci yaklaşımlarının etkili olduğu vur-<br />

gulanmaktadır.<br />

Parçalanmış aile çocuklarının bu sonuçtan hem<br />

eğitimsel hem de kişilik özellikleri bakımından çok ağır<br />

derecede etkilendiği vurgusu yapılmaktadır. Bu etki-<br />

lenmenin etkisini azaltmak açısından ayrılmış eşlerin<br />

çocuklarının bu ayrılıktan daha az etkilenmeleri adına<br />

bir şekilde insani ilişki içerisine girmeleri gerektiğine <strong>ve</strong><br />

ayrılmışta olsalar çocuklarının her türlü gelişimine karşı<br />

sorumluluk içerisinde davranmalarına da aynı sıklıkla<br />

vurgu yapılmaktadır.<br />

İletişim<br />

İletişime ilişkin olarak ailelerin yeterlik düzeyleri <strong>ve</strong><br />

eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin belirlenmesi<br />

amacıyla aşağıda sıralana sekiz konuda katılımcıların<br />

görüşlerine başvurulmuştur:<br />

1. Çocukların sağlıklı arkadaşlık kurmaları<br />

51


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

olma<br />

52<br />

2. Eşle sağlıklı iletişim kurabilme<br />

3. Kardeşler (çocuklar) arası iletişime yardımcı<br />

4. <strong>Aile</strong> yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurma<br />

5. <strong>Aile</strong> bireylerini incitip üzebilecek iletişim hatala-<br />

rının farkında olma<br />

6. Çatışma yönetimi<br />

7. Öfke kontrolü (duyguları olumlu bir şekilde ifa-<br />

de edebilme)<br />

8. <strong>Aile</strong> içi dinleme becerisi (sorunları, düşünceleri<br />

paylaşmak)<br />

İletişimle ilgili konulara <strong>ve</strong>rilen cevaplara genel ola-<br />

rak bakıldığında, aile bireylerinin kendilerini nispeten<br />

az yeterli gördükleri konuların, öfke kontrolü (duyguları<br />

olumlu bir şekilde ifade edebilme) <strong>ve</strong> çatışma yönetimi<br />

(sorun <strong>ve</strong>ya anlaşmazlıkları kavga etmeden <strong>ve</strong>ya tartış-<br />

maya girmeden çözme <strong>ve</strong> uzlaşma) olduğu görülmekte-<br />

dir. Çocukların sağlıklı arkadaşlık kurmaları, eşle sağlık-<br />

lı iletişim kurabilme, kardeşler (çocuklar) arası iletişime<br />

yardımcı olma, aile yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurma,<br />

aile bireylerini incitip üzebilecek iletişim hatalarının far-<br />

kında olma <strong>ve</strong> aile içi dinleme becerisi (sorunları, dü-<br />

şünceleri paylaşmak) konularında kendini yeterli gören-<br />

lerin oranı % 60’ın üzerindedir. İletişimle ilgili konularda<br />

<strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma istekliliklerine dair oranlara<br />

bakıldığında, katılımcıların genelde % 20-30’u düzenle-<br />

necek eğitimlere katılmak istemekte; % 50-60’i katılmak<br />

istememektedirler.<br />

Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />

konulara yönelik olarak katılımcıların ailede iletişim ko-<br />

nularında yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını be-<br />

lirlemek için yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar<br />

halinde aşağıda sunulmuştur.<br />

Cinsiyet. <strong>Aile</strong> bireylerini ilgilendiren iletişim konula-<br />

rında erkek <strong>ve</strong> kadım katılımcıların kendilerini yeterli gör-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

me düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Daha<br />

önceki bazı araştırmalarda iki karşı cinsin kullandıkları<br />

iletişim örüntülerinin farklı olması (daha çok <strong>ve</strong>ya daha<br />

az duygusallık, bilişsellik, çaresizlik) dolayısıyla eşler<br />

arasında sorunlar çıktığı belirtilmiştir (ASAGEM, 2002,<br />

s. 23). Buna göre, erkek <strong>ve</strong> kadınlar farklı iletişim örün-<br />

tüleri kullansalar bile, yeterlik düzeyleri arasında anlamlı<br />

bir fark yoktur. Bulgular genel olarak ele alındığında, aile<br />

yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurma konusunda hariç tüm<br />

konularda kadın katılımcıların eğitimlere katılma istek-<br />

lerinin erkek katılımcılara oranla daha yüksek olduğu<br />

ortaya çıkmıştır.<br />

Yaş. Katılımcıların kendilerini yeterli görme düzeyle-<br />

ri yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Bu<br />

bulguya göre çocukların sağlıklı arkadaşlık kurmaları,<br />

eşle sağlıklı iletişim kurabilme, kardeşler (çocuklar) ara-<br />

sı iletişime yardımcı olma, aile yakınlarıyla sağlıklı ileti-<br />

şim kurma, öfke kontrolü (duyguları olumlu bir şekilde<br />

ifade edebilme) <strong>ve</strong> aile içi dinleme becerisi (sorunları,<br />

düşünceleri paylaşmak) konularında yaşları 18-25 yaş<br />

arası olan katılımcıların kendilerini yeterli görme düzey-<br />

leri, diğer katılımcılardan anlamlı düzeyde düşüktür. <strong>Aile</strong><br />

bireylerini ilgilendiren iletişim konularına dönük Ki-Kare<br />

analizi bulguları yaşa göre değerlendirildiğinde, 18-25<br />

yaş, 26-33 yaş <strong>ve</strong> 34-41 yaş grubu katılımcılar iletişimle<br />

ilgili <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere katılma konusunda diğer yaş<br />

gruplarına göre daha fazla isteklilerdirler.<br />

Aylık gelir. Genel olarak, ailenin ortalama geliri arttık-<br />

ça, katılımcıların bu konularda kendilerini yeterli görme<br />

düzeyleri artmaktadır. <strong>Aile</strong> bireylerinin iletişim boyutun-<br />

daki konulara dönük eğitime katılma isteklerine dair Ki-<br />

Kare analizi <strong>ve</strong>rilerine göre, eğitime katılma isteği ailenin<br />

ortalama gelir düzeyine göre değişmemektedir.<br />

Öğrenim düzeyi. İletişim boyutunda, genel olarak,<br />

aile bireylerinin eğitim düzeyi arttıkça, kendilerini yeterli<br />

görme düzeyleri de artmaktadır. Katılımcılardan özellikle<br />

okur yazar olmayanlar, iletişim konularına ilişkin <strong>ve</strong>rile-<br />

cek eğitimlere katılma konusunda en isteksiz grup iken


eğitim düzeyi ortaöğrenime yükselinceye kadar eğitim<br />

talebi artmakta iken ortaöğrenimden sonra tekrar azal-<br />

maktadır. Buna göre, en az <strong>ve</strong> en çok eğitimli gruplar,<br />

iletişim konularında düzenlenecek eğitimlere katılma ko-<br />

nusunda en isteksiz gruplardır.<br />

Meslek. Ki-Kare analizleri mesleğe göre değerlen-<br />

dirildiğinde, genelde, işsizler diğer katılımcılara göre<br />

iletişim boyutuna ilişkin konularda kendilerini daha az<br />

yeterli görmektedirler; memurlar kendilerini en yeterli<br />

gören gruptur. Ki-Kare analizleri mesleğe göre değer-<br />

lendirildiğinde, genel olarak, işsizler <strong>ve</strong> çiftçiler, iletişim<br />

konusunda düzenlenecek bir eğitime katılmaya diğer<br />

meslek gruplarına göre daha isteklidirler.<br />

Medeni hal. İletişim boyutunda genellikle, bekârlar<br />

<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya sözlü/nişanlılar kendilerini en az yeterli gören<br />

gruplardır. İletişim boyutunda aile bireylerinin düzen-<br />

lenecek bir eğitime katılma isteğinin medeni hale göre<br />

karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına<br />

göre, iletişimle ilgili konularda kendilerini daha az yetkin<br />

hisseden kesim olan evliliğe hazırlanan sözlü/nişanlılar<br />

düzenlenecek bir eğitime katılma konusunda en istekli<br />

gruptur. Evlilik öncesi çeşitli eğitim faaliyetlerinin düzen-<br />

lenmesi evliliğe hazırlanan kesimler için faydalı olacağı<br />

aşikârdır.<br />

Evlilik süresi. İletişim boyutunda aile bireylerinin ken-<br />

dilerini yeterli görme düzeylerinin evlilik süresine göre<br />

karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına<br />

göre, katılımcıların iletişime dönük konularda kendilerini<br />

yeterli görme düzeyleri evlilik süresine göre anlamlı bir<br />

derecede farklılaşmamaktadır.<br />

İletişim boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir<br />

eğitime katılma isteğinin evlilik süresine göre karşılaş-<br />

tırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre, ge-<br />

nel olarak, 16 <strong>ve</strong> üzeri yıldır evli olanlar, iletişime ilişkin<br />

konularda düzenlenecek eğitimlere katılma konusunda<br />

16 yıldan az bir süredir evli olanlara göre daha az istek-<br />

li olduklarını ifade etmişlerdir. Bu bulgu, 16 yıl <strong>ve</strong> üzeri<br />

bir süredir evli olanların bu becerileri zaten geliştirmiş<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

oldukları <strong>ve</strong>yahut böyle bir eğitimin bu kadar uzun sü-<br />

redir evli olanlar için faydalı olacağına inanmamalarıyla<br />

açıklanabilir.<br />

<strong>Aile</strong> tipi. İletişime dönük konularda kendilerini ye-<br />

terli görme düzeyleri açısından diğer katılımcılara göre<br />

kendini en az yeterli gören grup, genelde, yalnız yaşa-<br />

yanlardır. İletişim konularında düzenlenecek bir eğitime<br />

katılma isteğinin en yüksek olduğu aile tipi ise geniş ai-<br />

lelerdir.<br />

<strong>Aile</strong> Yaşam Dönemi. İletişim boyutunda aile birey-<br />

lerinin kendilerini yeterli görme düzeylerinin aile yaşam<br />

dönemine göre karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz<br />

sonuçlarına göre, çocukların sağlıklı arkadaşlık kurma-<br />

ları konusunda diğer katılımcılara göre kendini en yeterli<br />

görenler, çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcı-<br />

lardır; kendini en az yeterli görenler ise evlilik öncesi<br />

dönemdeki katılımcılardır. İletişim boyutunda eğitimlere<br />

katılma konusunda en istekli gruplar, genelde, yeni evli-<br />

ler <strong>ve</strong> küçük çocuklu evliler; en isteksiz grup ise, genel-<br />

de, çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcılardır.<br />

Çocuk sayısı. İletişim konularında 4 <strong>ve</strong> daha fazla<br />

çocuğa sahip olan katılımcılar diğer katılımcılara oranla<br />

kendilerini daha yetersiz görmektedirler. Bunun temel<br />

nedeni, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa sahip katılımcıların yaş-<br />

larının daha yüksek olması olabilir. İletişim boyutunda<br />

aile bireylerinin düzenlenecek bir eğitime katılma isteği-<br />

nin toplam çocuk sayısına göre karşılaştırılmasına ilişkin<br />

Ki-Kare analiz sonuçlarına göre, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa<br />

sahip katılımcılar diğer katılımcılara oranla, genellikle,<br />

daha fazla katılmak istemektedirler. Bunun temel nede-<br />

ni, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğu olan katılımcıların bu konular-<br />

da kendilerini daha az yeterli hissetmeleri olabilir.<br />

Daha önceden aileye yönelik konularda kurs <strong>ve</strong>ya<br />

seminere katılmış olup olmama. Katılımcıların iletişime<br />

ilişkin bütün konularda, kendilerini yeterli görme düzey-<br />

leri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri aile eğitimi<br />

konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir etkinliğe<br />

katılma durumuna göre anlamlı farklılık göstermemekte-<br />

53


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

dir. Daha önceden aileyle ilişkili konularda eğitim almış<br />

olanların yeterlik algısı daha yüksek iken, eğitime katıl-<br />

maya isteklilikleri de daha yüksektir. Bu bulgu, katılımcı-<br />

ların daha önce katıldıkları eğitimi faydalı buldukları <strong>ve</strong><br />

benzeri etkinliklere katılma konusunda olumlu bir tutu-<br />

ma sahip oldukları şeklinde açıklanabilir.<br />

54<br />

Yerleşim birimi. İletişim boyutunda aile bireylerinin<br />

kendilerini yeterli görme düzeylerine ilişkin Ki Kare so-<br />

nuçlarına göre, kendini en az yeterli gören grup köyde<br />

yaşayanlardır. İletişim boyutunda, <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere<br />

katılma konusunda en istekli grup, köyde yaşayanlar; en<br />

az istekli grup ise, genellikle, belde/kasabada <strong>ve</strong> büyük-<br />

şehirde yaşayanlardır.<br />

Yerleşim birimi (Kır, kent). <strong>Aile</strong>de iletişim konuların-<br />

da, kentte yaşayanlar kırda yaşayanlara göre kendilerini<br />

daha yeterli görmektedirler. Eğitime katılma konusunda<br />

Araştırmanın nitel kısmında ailelerin iletişime yöne-<br />

lik olarak eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla ka-<br />

tılımcılara aile içi iletişime ilişkin konulardaki görüşleri,<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

ise kentte yaşayanlar kırda yaşayanlara göre daha az<br />

isteklidirler.<br />

Tablo 5. Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin İçi İletişim Konusuna İlişkin Görüşleri<br />

Bölge. İletişim boyutunda aile bireylerinin kendilerini<br />

yeterli görme düzeylerinin bölgeye (Düzey 1) göre kar-<br />

şılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre,<br />

iletişime ilişkin konularda kendini en yeterli gören katı-<br />

lımcılar, genellikle, TR2 Batı Marmara bölgesinde yaşa-<br />

yanlar; en az yeterli gören katılımcılar, genellikle, TRA<br />

Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlardır. İletişim<br />

boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir eğitime ka-<br />

tılma isteğinin bölgeye (Düzey 1) göre karşılaştırılması-<br />

na ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre, hakkında <strong>ve</strong>-<br />

rilecek eğitimlere katılma konusunda en istekli katılım-<br />

cılar, genellikle, TR7 Orta Anadolu <strong>ve</strong> TRA Kuzeydoğu<br />

Anadolu bölgelerinde yaşayanlar; en az istekli katılım-<br />

cılar ise, genellikle, TR1 İstanbul <strong>ve</strong> TR2 Batı Marmara<br />

bölgelerinde yaşayanlardır.<br />

Tema Sayı<br />

Birbirini derinden anlayamama 34<br />

Karşılıklı konuşamama 32<br />

Birbirine zaman ayırmama 30<br />

Kuşaklar arası farklılık 21<br />

Sevgi <strong>ve</strong> saygı eksikliği 13<br />

<strong>Aile</strong>de bireylerin birbirine sorun <strong>ve</strong> taleplerini ifade edebilmesi 29<br />

Birbirlerini dinlemek için zaman ayırmama 24<br />

Çocukların beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını anne babaya rahatça aktaramaması 23<br />

Eşlerin beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını birbirlerine aktaramaması 19<br />

Uzlaşarak sorunu çözme 32<br />

Sorunları çatışmaya dönüşmeden çözebilme 28<br />

İnsan <strong>ve</strong> çocuk psikoloji 24<br />

<strong>Aile</strong> bilinci <strong>ve</strong> eğitimi 19<br />

Sağlıklı <strong>ve</strong> etkili iletişim nasıl olmalı 17<br />

Empatik davranma 10<br />

Çatışma yönetimi 19<br />

Dinleme becerileri 18<br />

ne gibi sorunlar yaşadıkları, eğitime ihtiyaç duyup duy-<br />

madıkları, hangi konularda eğitime ihtiyaç duydukları<br />

<strong>ve</strong> eğitimlerin nasıl <strong>ve</strong>rilmesi gerektiğine ilişkin görüşleri


alınmıştır.<br />

Gerçekleştirilen içerik analizi sonucunda aile içi ile-<br />

tişime ilişkin olarak ailelerin görüşlerinin beş ana başlık<br />

(tema-kategori) çerçe<strong>ve</strong>sinde toplandığı görülmüştür.<br />

Bunlar (1) iletişim sorunları, (2) aile bireyleri arasında<br />

iletişim, (3) aile içi sorunlar olduğunda yapılanlar, (4) ile-<br />

tişime yönelik konu önerileri <strong>ve</strong> (5) evlenme adaylarının<br />

eğitilmesi konuları başlıkları altında toplanmıştır. Ayrıca<br />

bu beş tema kapsamında 47 alt kod bulunmaktadır. Her<br />

bir tema <strong>ve</strong> ilgili kodlara dayalı olarak ailelerin ekonomi<br />

boyutunda eğitim ihtiyaçlarına ilişkin elde edilen bulgu-<br />

lar <strong>ve</strong> yorumlar aşağıda ortaya konmuştur.<br />

<strong>Aile</strong> içinde en sık görülen iletişim sorunları birbirini<br />

derinden anlayamama, karşılıklı konuşamama, birbiri-<br />

ne zaman ayıramama, kuşaklar arası farklılık, sevgi <strong>ve</strong><br />

saygı eksikliği, empati kuramama, ebe<strong>ve</strong>ynin çocukla-<br />

rının önünde birbirleri ile tartışması <strong>ve</strong> kültür <strong>ve</strong> eğitim<br />

farkı olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra katılımcılar<br />

tarafından sorun olarak ifade edilen diğer bazı durumlar<br />

ise birbirine hoşgörüyle bakamama, birbirine tahammül<br />

edememe, aile içindeki eğitim eksikliği, yanlış yetiştiril-<br />

me tarzları, kendini ifade edememe, insan psikolojisini<br />

bilmeme <strong>ve</strong> iktidar kavgası olarak tespit edilmiştir.<br />

<strong>Aile</strong> bireyleri arasında iletişim teması altında bir<br />

araya getirilen <strong>ve</strong> en çok vurgulanan davranışlar baş-<br />

ta ailede bireylerin birbirine sorun <strong>ve</strong> taleplerini ifade<br />

edebilmesi, birbirlerini dinlemek için zaman ayırmama,<br />

çocukların beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını anne babaya rahatça<br />

aktaramaması <strong>ve</strong> eşlerin beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını birbirle-<br />

rine aktaramaması olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra<br />

katılımcılar tarafından ifade edilen diğer davranışlar ise<br />

anne babanın çocuklarla iletişim kurmada zorlanması<br />

<strong>ve</strong> sen dili yerine ben dilini kullanma olduğu tespit edil-<br />

miştir.<br />

<strong>Aile</strong> içi sorunlar olduğunda yapılanlar, katılımcılar-<br />

la görüşmelerden ortaya çıkan bir temadır. Buna göre<br />

ailede sorunlar yaşandığında en çok başvurulan davra-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

nışlar şunlardır: Uzlaşarak sorunu çözme, sorunları ça-<br />

tışmaya dönüşmeden çözebilme, sorunu çözememe <strong>ve</strong><br />

çatışma, büyüklere danışma, sorunları kabullenerek yok<br />

farz etme, sorunu erteleme, soruna kısa süreli sessiz<br />

kalma <strong>ve</strong> sorunu sineye çekme.<br />

Araştırmaya katılan evlenecek adayların başta ça-<br />

tışma yönetimi <strong>ve</strong> dinleme becerileri olmak üzere aile<br />

içi iletişim, eşlerin birbirlerini üzebilecek iletişim hataları,<br />

anne baba eğitimi konularında eğitilmesi gerektiği görü-<br />

şündedirler.<br />

Medya<br />

Medyaya ilişkin olarak ailelerin yeterlik düzeyleri<br />

<strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin belirlenmesi<br />

amacıyla aşağıda sıralanan beş konuda katılımcıların<br />

görüşlerine başvurulmuştur:<br />

1. Medyanın (gazete, televizyon, İnternet, radyo)<br />

aileye olumlu <strong>ve</strong> olumsuz etkileri<br />

lanma<br />

2. Medyanın çocuk gelişimi üzerine etkileri<br />

3. Medyadan bilgi <strong>ve</strong> haber kaynağı olarak yarar-<br />

4. Bilgisayar bağımlılığı ile baş edebilme<br />

5. TV bağımlılığı ile baş edebilme<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin medyaya ilişkin konularda kendile-<br />

rini yeterli hissetme oranlarına genel olarak bakıldığın-<br />

da, katılımcıların kendilerini yeterli görme oranının en<br />

yüksek olduğu konu medyadan bilgi <strong>ve</strong> haber kaynağı<br />

olarak yararlanma, en düşük olduğu konu ise bilgisayar<br />

bağımlılığı ile baş edebilmedir. Buna göre, aileler en çok<br />

bilgisayar bağımlılığı ile baş etme konusunda kendilerini<br />

yetersiz görmektedirler.<br />

Medyaya ilişkin konulara dönük <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere<br />

katılmak isteyenler, toplam katılımcıların yaklaşık dörtte<br />

biri kadardır. Katılımcıların Türkiye’yi temsil etme potan-<br />

55


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

siyeli göz önüne alındığında bu oran oldukça önemlidir.<br />

56<br />

Genel olarak, medyaya ilişkin konulara dönük <strong>ve</strong>ri-<br />

lecek eğitimlere katılma istekleri oranlarına bakıldığın-<br />

da, konuların tamamında, her bir konuya ilişkin eğitime<br />

katılma isteği, o konuda kendilerini yetersiz görenlerin<br />

oranından fazladır. Sadece bilgisayar bağımlılığı ile baş<br />

edebilme konusunda kendini yetersiz hissedenlerin ora-<br />

nı, eğitime katılmak isteyenlerin oranından fazladır.<br />

Cinsiyet, yaş, öğrenim düzeyi gibi değişkenlere göre<br />

yapılan Ki Kare analizinden elde edilen bulgular aşağıda<br />

sunulmuştur:<br />

Cinsiyet. <strong>Aile</strong> bireylerinin ilgilendiren medya konula-<br />

rında düzenlenecek eğitimlere aile bireylerinin katılma<br />

isteklerine ilişkin bulgular genel olarak ele alındığında<br />

medya ile ilgili tüm konularda kadın katılımcıların eğitim-<br />

lere katılma isteklerinin erkek katılımcılara oranla daha<br />

yüksek olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu bulgu ka-<br />

dınların medya konularda bir eğitime daha fazla ihtiyaç<br />

hissettikleri şeklinde yorumlanabilir.<br />

Yaş. Yaşa göre aile bireylerinin kendilerini yeterli<br />

görme düzeylerine ilişkin bulgular incelendiğinde katı-<br />

lımcıların yaşlarına göre aralarında anlamlı farklar ol-<br />

duğu ortaya çıkmıştır. Buna göre, medyanın (gazete,<br />

televizyon, İnternet, radyo) aileye olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />

etkileri konusunu hariç diğer tüm konularda yaşları 58<br />

yaş <strong>ve</strong> üzeri olan katılımcıların kendilerini yeterli görme<br />

düzeyleri, diğer katılımcılardan anlamlı düzeyde düşük-<br />

tür. Medya boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir<br />

eğitime katılma isteğinin yaşa göre karşılaştırılmasına<br />

ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına genel olarak bakıldı-<br />

ğında, 18-25 yaş, 26-33 yaş <strong>ve</strong> 34-41 yaş grubu katılım-<br />

cılar diğer katılımcılara göre, medya konularında düzen-<br />

lenecek eğitimlere daha fazla katılmak istemektedirler.<br />

Aylık gelir. Medya boyutunda aile bireylerinin ken-<br />

dilerini yeterli görme düzeylerinin ailenin ortalama ay-<br />

lık gelirine göre karşılaştırılmasına ilişkin <strong>ve</strong>rilere göre,<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

ailenin ortalama aylık geliri arttıkça, medya boyutunda<br />

aile bireylerinin kendilerini yeterli görme düzeyleri de art-<br />

maktadır. <strong>Aile</strong> bireylerinin medya boyutundaki konulara<br />

dönük eğitime katıma isteklilikleri, ailenin ortalama gelir<br />

düzeyine göre değişmemektedir.<br />

Eğitim düzeyi. <strong>Aile</strong> bireylerinin eğitim düzeyi arttık-<br />

ça, medya boyutunda aile bireylerinin kendilerini yeterli<br />

görme düzeyleri de artmaktadır. Katılımcılardan özellikle<br />

okur yazar olmayanlar, medya boyutuna ilişkin konular-<br />

da <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere katılma konusunda daha istek-<br />

sidirler.<br />

Meslek. Ev hanımları <strong>ve</strong> çiftçiler diğer katılımcılara<br />

göre medya boyutuna ilişkin konularda kendilerini daha<br />

az yeterli görmektedirler; memurlar ise kendilerini en<br />

yeterli gören gruptur. Medya boyutunda aile bireylerinin<br />

düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin mesleğe göre<br />

karşılaştırılmasına ilişkin <strong>ve</strong>rilere göre ise eğitime en çok<br />

katılmak isteyen grup çiftçilerdir.<br />

Medeni hal. Medya boyutunda, Ki-Kare analiz so-<br />

nuçlarına göre, diğer katılımcılara göre kendini daha az<br />

yeterli gören grup, genellikle, eşi <strong>ve</strong>fat etmiş olanlardır.<br />

Benzer şekilde, bu konularda düzenlenecek eğitimlere<br />

katılma konusunda en isteksiz grup, genellikle, eşi <strong>ve</strong>fat<br />

etmişlerdir.<br />

Evlilik süresi. Medya boyutunda aile bireylerinin ken-<br />

dilerini yeterli görme düzeylerinin evlilik süresine göre<br />

karşılaştırılmasına ilişkin <strong>ve</strong>rilere göre kendini en az ye-<br />

terli gören grup 16 <strong>ve</strong> üzeri yıldır evli olanlar; en yeterli<br />

gören grup ise 1–5 yıldır evli olanlardır. 16 <strong>ve</strong> üzeri yıl-<br />

dır evli olanlar, medyaya ilişkin konularda düzenlenecek<br />

eğitimlere katılma konusunda 16 yıldan az bir süredir<br />

evli olanlara göre daha az istekli davranmaktadırlar.<br />

<strong>Aile</strong> tipi. Medya boyutunda aile bireylerinin kendileri-<br />

ni yeterli görme düzeylerinin aile tipine göre karşılaştırıl-<br />

masına ilişkin bulgular, -TV bağımlılığı ile baş edebilme<br />

konusu hariç- kendini en az yeterli gören aile tiplerinin,


geniş <strong>ve</strong> parçalanmış aile mensupları oldukları görül-<br />

mektedir. Medyaya ilişkin konularda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime<br />

katılma konusunda en istekli grup, geniş aile tipine men-<br />

sup katılımcılar; en isteksiz grup ise öğrenci/işçilerden<br />

oluşan aile tipine mensup katılımcılardır.<br />

<strong>Aile</strong> Yaşam Dönemi. Katılımcıların aile yaşam döne-<br />

mine bakıldığında, medyaya ilişkin konularda, genelde,<br />

diğer katılımcılara göre kendini en az yeterli gören grup,<br />

çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcılardır; kendi-<br />

ni en yeterli gören grup ise küçük çocuklu evlilik dönem-<br />

deki katılımcılardır. Medyaya ilişkin konularda düzenle-<br />

necek eğitimlere katılma konusunda en istekli gruplar,<br />

yeni evliler <strong>ve</strong> küçük çocuklu evliler; en isteksiz grup ise,<br />

çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcılardır.<br />

Çocuk sayısı. Medya konularına ilişkin olarak katı-<br />

lımcıların kendilerini yeterli görme düzeylerine bakıldı-<br />

ğında, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa sahip katılımcıların, diğer<br />

katılımcılara oranla kendilerini daha az yeterli hissettik-<br />

leri görülmektedir. Bunun temel nedeni, 4 <strong>ve</strong> daha fazla<br />

çocuğu olan katılımcıların yaşlarının daha yüksek olma-<br />

sıyla ilgili olabilir. Medyaya ilişkin konularda düzenlene-<br />

cek bir eğitime 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa sahip katılımcılar<br />

diğer katılımcılara oranla daha fazla katılmak istemek-<br />

tedirler.<br />

Daha önce aileye yönelik konularda herhangi bir<br />

kurs <strong>ve</strong>ya seminere katılmış olup olmama. <strong>Aile</strong> eğitimi<br />

konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir etkinliğe<br />

katılanlar katılmayanlara göre, TV bağımlılığı ile baş<br />

edebilme konusu hariç medyaya ilişkin diğer bütün<br />

konularda, kendilerini daha yeterli görmektedirler. <strong>Aile</strong><br />

eğitimi konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir<br />

etkinliğe katılanlar katılmayanlara göre, medyaya ilişkin<br />

konularda düzenlenecek herhangi bir konudaki eğitime<br />

katılmaya daha fazla isteklidirler.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Yerleşim birimi. Medya boyutunda aile bireylerinin<br />

kendilerini yeterli görme düzeylerinin ailenin ikamet et-<br />

tiği yerleşim birimine göre karşılaştırılmasına ilişkin Ki-<br />

Kare analizi sonuçlarına göre, medyaya ilişkin bütün<br />

konularda kendini en az yeterli gören grup köyde yaşa-<br />

yanlardır. Medyaya ilişkin konularda <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere<br />

katılma konusunda en istekli grup, köyde yaşayanlar; en<br />

az istekli grup ise büyükşehirde yaşayanlardır.<br />

Yerleşim yerine (kır/kent). Medya boyutunda kent-<br />

te yaşayanlar kırda yaşayanlara göre, medyaya ilişkin<br />

bütün konularda kendilerini daha yeterli görmektedirler.<br />

Bu bulgu, kentte yaşayanların daha eğitimli olmalarıyla<br />

ilişkili olabilir. Kentte yaşayanlar kırda yaşayanlara göre,<br />

medyaya ilişkin konularda düzenlenecek konulardaki<br />

eğitimlere katılmaya daha az isteklidirler. Bu bulgu, kır-<br />

da yaşayanların kentte yaşayanlara göre daha fazla boş<br />

vakitleri olduğu <strong>ve</strong> ilgili konuda düzenlenecek eğitimleri<br />

bir tür sosyalleşme aracı olarak gördükleri şeklinde açık-<br />

lanabilir.<br />

Bölge. Medya boyutunda aile bireylerinin kendilerini<br />

yeterli görme düzeylerinin bölgeye (düzey 1) göre an-<br />

lamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Buna göre medya ko-<br />

nusunda diğer katılımcılara göre kendini en az yeterli<br />

gören katılımcılar TRA Kuzeydoğu Anadolu (% 41.7),<br />

TRB Ortadoğu Anadolu (% 38.4) <strong>ve</strong> TRC Güneydoğu<br />

Anadolu (% 40.7) bölgelerinde yaşayanlardır.<br />

Medya boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir<br />

eğitime katılma isteğinin bölgeye (düzey 1) göre karşı-<br />

laştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre,<br />

medyaya ilişkin konularda <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere katılma<br />

konusunda en istekli katılımcılar, genellikle TR7 Orta<br />

Anadolu <strong>ve</strong> TRA Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde ya-<br />

şayanlar; en az istekli katılımcılar ise genellikle TR1 İs-<br />

tanbul bölgesinde yaşayanlardır.<br />

57


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tablo 6. Katılımcıların Medya Konusundaki Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />

58<br />

Medyanın <strong>Aile</strong> Bireyleri Üzerine Etkisi Sayı<br />

Çeşitli film, diziler <strong>ve</strong> programların şiddete yönlendirmesi 29<br />

<strong>Toplum</strong>sal değerleri aşındırma 25<br />

TV’ye bağımlılık 15<br />

Ahlaksızlığa alıştırma <strong>ve</strong> özendirme 14<br />

<strong>Aile</strong> iletişimini engelleme 13<br />

Yanlış yönlendirme 13<br />

Kendi değerlerinden uzaklaştırma 12<br />

Bilgisayar internet bağımlılığı 12<br />

Bilişim Teknolojilerinin Kullanımına İlişkin Sorunlar<br />

Şiddet <strong>ve</strong>ya cinsellik içeren diziler, filmler <strong>ve</strong>ya programlar 23<br />

Çocukların aşırı oyun oynamaları 19<br />

Çocukların sohbet <strong>ve</strong> tanışma sitelerini aşırı kullanmaları 17<br />

Sorunlara Çözüm Yolları<br />

Sınırlandırma 14<br />

Yasaklama 13<br />

Bilgi Kaynaklarıyla İlgili Yeterlilik<br />

Bilgi kaynaklarını doğru kullanmayı bilme 19<br />

Bilgi kaynaklarını yönetmeyi bilme 15<br />

Bilgi kaynaklarını yönetmede yetersizlik 13<br />

Medyanın Etkilerine Yönelik Konu Önerileri<br />

Medyadan doğru yararlanma 19<br />

Medyanın olumsuz etkilerinin farkında olma 18<br />

Medyanın aileye etkileri 12<br />

Medyanın çocuk gelişimine etkileri 12<br />

Gerçekleştirilen içerik analizi sonucunda medyaya<br />

ilişkin olarak ailelerin görüşlerinin beş ana başlık (te-<br />

ma-kategori) çerçe<strong>ve</strong>sinde toplandığı görülmüştür. Bun-<br />

lar (1) medyanın aile bireyleri üzerine etkisi, (2) bilişim<br />

teknolojilerinin kullanımına ilişkin sorunlar, (3) sorunlara<br />

çözüm yolları, (4) bilgi kaynakları ile ilgili yeterlilik <strong>ve</strong><br />

(5) medyanın etkilerine yönelik konu önerileri konuları<br />

başlıkları altında toplanmıştır. Ayrıca bu beş tema kap-<br />

samında 48 alt kod bulunmaktadır. Her bir tema <strong>ve</strong> ilgili<br />

kodlara dayalı olarak ailelerin medya boyutunda eğitim<br />

ihtiyaçlarına ilişkin elde edilen bulgular <strong>ve</strong> yorumlar aşa-<br />

ğıda ortaya konmuştur.<br />

Medyanın aile bireyleri üzerinde en sık görülen etki-<br />

leri çeşitli film, diziler <strong>ve</strong> programların şiddete yönlendir-<br />

mesi, toplumsal değerleri aşındırma, TV’ye bağımlılık,<br />

ahlaksızlığa alıştırma <strong>ve</strong> özendirme, aile iletişimini en-<br />

gelleme, yanlış yönlendirme olarak belirlenmiştir. Bunun<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

yanı sıra katılımcılar tarafından ifade edilen medyanın<br />

aile üzerindeki diğer bazı etkileri ise sırasıyla kendi de-<br />

ğerlerinden uzaklaştırma, bilgisayar internet bağımlılığı,<br />

çocukları medyanın olumsuz etkilerinden koruyamama,<br />

çeşitli film, diziler <strong>ve</strong> programların cinsel içerikli olması,<br />

aile eğitime katkı sağlama, dejenerasyon, zaman israfı,<br />

yalnızlaştırma, ruh sağlığını olumsuz etkileme-bunalıma<br />

sokma, aileyi bilgilendirme, değersiz ahlaki olamayan<br />

davranışları normalleştirme, bencilleştirme, sadece tica-<br />

ri amaçların gözetilmesi, gerçeklerden uzaklaştırma <strong>ve</strong><br />

batı yaşam tarzını özendirme olarak tespit edilmiştir. Ai-<br />

lelerin bilişim teknolojilerinin kullanımına ilişkin olarak en<br />

sık görülen sorunlar şiddet <strong>ve</strong>ya cinsellik içeren diziler,<br />

filmler <strong>ve</strong>ya programlar, çocukların aşırı oyun oynamala-<br />

rı <strong>ve</strong> çocukların sohbet <strong>ve</strong> tanışma sitelerini aşırı kullan-<br />

maları olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra katılımcılar<br />

tarafından ifade edilen diğer bazı bilişim teknolojilerinin<br />

kullanımına ilişkin sorunlar ise cinsel içerikli siteler, kısa


yoldan para kazanmaya özendiren yarışma programları,<br />

sağlık sorunları <strong>ve</strong> bireysel <strong>ve</strong> toplumsal sorunlara ne-<br />

den olması olarak tespit edilmiştir.<br />

5. SONUÇ <strong>VE</strong> ÖNERİLER<br />

Araştırma bulguları genel olarak, ailelerin eğitime<br />

katılma konusunda isteklilik düzeylerinin düşük oldu-<br />

ğunu ortaya koymaktadır. Eğitimlere katılmak isteyen<br />

aile bireyleri ise katılımcıların dörtte birlik bir kısmıdır.<br />

Bununla birlikte tüm Türkiye’deki tüm aileler göz önüne<br />

alındığında ailelerin dörtte birinin eğitime katılma konu-<br />

sunda istekli olması, eğitimlerin gerekliliğini göstermesi<br />

açısından yeterli bir oran olarak kabul edilebilir.<br />

• Erkeklerin yeterlik algıları kadınlardan daha yüksek<br />

iken eğitime katılma konusunda erkek <strong>ve</strong> kadınlar ben-<br />

zer görüştedirler.<br />

• Yaş değişkenine göre genellikle düşük yaş grubun-<br />

daki katılımcıların yeterlik algıları daha düşük iken eğiti-<br />

me katılma istekleri daha fazladır.<br />

• Öğrenim düzeyi değişkenine göre, katılımcıların<br />

öğrenim düzeyi arttıkça yeterlik düzeyleri de artmakta<br />

ancak eğitime katılmaya isteklilik büyük ölçüde azal-<br />

maktadır.<br />

• Gelir düzeyi yükseldikçe katılımcıların yeterlik al-<br />

gıları da yükselmekte ancak eğitime katılmaya isteklilik<br />

düzeyi düşmektedir.<br />

• Meslek değişkenine göre yeterlik algısı en düşük<br />

olan <strong>ve</strong> eğitimlere katılmaya en istekli olanlar çiftçiler <strong>ve</strong><br />

işsizlerdir.<br />

• Medeni duruma göre yeterlik algısı en düşük olan<br />

<strong>ve</strong> eğitim ihtiyacı en yüksek olanlar evlilik hazırlığı ya-<br />

panlar <strong>ve</strong>ya yeni evli olanlardır.<br />

• Evlilik süresi değişkenine göre yeterlik algısı en<br />

düşük olan gruplar 1 yıldan az olanlar ile 1-5 yıldır evli<br />

olanlardır. 16-20 yıl süreli evli olanlar eğitime katılmaya<br />

diğer gruplara göre daha isteksizdirler.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• <strong>Aile</strong> tipi değişkenine göre çekirdek aileler <strong>ve</strong> parça-<br />

lanmış aileler yeterlik algısı en yüksek olan aileler iken,<br />

tek kişilik hanelerde yaşanlar <strong>ve</strong> geniş ailelerde yaşayan<br />

bireylerin yeterlik algıları daha düşüktür. Çekirdek ailele<br />

<strong>ve</strong> parçalanmış ailelerdeki bireylerin eğitime katılmaya<br />

isteklilik düzeyleri diğer aile tiplerine göre daha yüksek-<br />

tir.<br />

• <strong>Aile</strong> yaşam dönemlerine göre “evlilik öncesi”, “yeni<br />

evli”, “çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evlilik” yaşam dö-<br />

nemlerindeki aileler kendilerini daha yetersiz görmekte-<br />

dirler. Eğitime katılmaya isteklilik düzeyi diğer gruplara<br />

göre daha yüksek olanlar “evlilik öncesi”, “yeni evli”, “kü-<br />

çük çocuklu evlilik” <strong>ve</strong> “farklı gelişim düzeylerinde çocuk-<br />

lu evlilik” yaşam dönemlerindeki ailelerdir.<br />

• Çocuk sayısına göre, 4 çocuk <strong>ve</strong> üzerine kadar ai-<br />

lede çocuk sayısı arttıkça kendini yeterli görme düzeyi<br />

artmaktadır. 4 çocuk <strong>ve</strong> üzeri ailelerin genel olarak ken-<br />

dilerini yeterli görme düzeyleri düşüktür. Eğitime katıl-<br />

ma konusunda isteklilik düzeyi ise çocuk sayısı arttıkça<br />

azalmaktadır.<br />

• Daha önce ailelere yönelik bir eğitime katılmış olup<br />

olmama durumuna göre, daha önce eğitim alanların ye-<br />

terlik algısı <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyi daha<br />

yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Daha önceden<br />

aile ile ilgili herhangi bir konuda eğitim almayanların<br />

hem yeterlik algısı hem de eğitime katılmaya isteklilik<br />

düzeyleri daha düşüktür.<br />

• Yerleşim birimi (Büyükşehir, İl, İlçe, Belde/Kasaba,<br />

Köy) değişkenine göre, büyükşehirlerden köylere doğru<br />

gidildikçe yeterlik algısı düşmekle birlikte eğitime katıl-<br />

ma konusunda isteklilik düzeyinin arttığı görülmüştür.<br />

• Yerleşim yerinin niteliği (kır, kent) açısından kent-<br />

lerde yaşayanların yeterlik algısı daha yüksek iken<br />

eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri daha düşüktür. kır<br />

grubuna giren yerleşim yerlerinde yaşayan katılımcıların<br />

yeterlik algısı daha düşük iken eğitime katılmaya daha<br />

isteklidirler.<br />

59


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

60<br />

Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları Araştırmasının<br />

bulgu <strong>ve</strong> sonuçlarına dayalı olarak aile eğitiminin nasıl<br />

yapılması gerektiğine ilişkin öneriler aşağıda sıralanmış-<br />

tır:<br />

• <strong>Aile</strong>lerin bilgi gereksinimlerini karşıladıkları temel<br />

araç televizyondur. TV’den sonra aileler tarafından en<br />

çok üzerinde durulan bilgi edinme kaynakları kitap <strong>ve</strong>ya<br />

gazete gibi yazılı <strong>ve</strong> her ulaşılabilir olan yayınlardır. Bu<br />

anlamda aile eğitiminde TV’den etkin bir şekilde yararla-<br />

nılması gereklidir.<br />

• İnternet, beklenenin aksine, az sayıda aile tarafın-<br />

dan bilgi edinme aracı olarak kullanılmaktadır. Araştır-<br />

maya katılan ailelerin büyük bir bölümünde evde bilgi-<br />

sayar <strong>ve</strong>ya İnternet bağlantısı olmadığı, ayrıca özellikle<br />

orta yaş üstü katılımcıların İnterneti kullanamadıkları<br />

ortaya çıkmıştır.<br />

• <strong>Aile</strong>lerin diğer önemli bilgi edinme kaynakları ya-<br />

kın çevrelerindeki insanlar, komşular, arkadaşlar <strong>ve</strong>ya<br />

akrabalardır. <strong>Aile</strong>lerin yakın çevrelerindeki kişileri bilgi<br />

kaynaklarını kullanmaları, onların doğru olmama ihtimali<br />

yüksek olan bilgilerle karşı karşıya kalmaları <strong>ve</strong> yanlış<br />

bilgi edinme ihtimallerini yükseltmektedir.<br />

• Eğitimleri çok soyut <strong>ve</strong>ya sonucunda herhangi bir<br />

beceri elde edilemeyen faaliyetler olarak gören katılım-<br />

cıların sayısı oldukça fazladır. Bu anlamda, aile eğitimle-<br />

rinin kuramsal değil uygulamaya dayalı olması gerektiği<br />

<strong>ve</strong> ayrıca eğitimlerin somut olarak ne kazandıracağı ko-<br />

nusunda insanlar bilgilendirilmesi gerektiği söylenebilir.<br />

• Eğitimler yerel düzeyde yapılmalıdır. Katılımın daha<br />

kolay olması, katılımcıların daha az zamanını alması, ai-<br />

lelere ek bir mali yük getirmemesi <strong>ve</strong> yerel ihtiyaçlara yö-<br />

nelik olması açsından eğitimlerin yerel düzeyde olması<br />

gerektiği vurgulanmaktadır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

• <strong>Aile</strong> eğitimi faaliyetlerinin devlet tarafından yapıl-<br />

masının yanı sıra gönüllü kuruluşların, dernekler <strong>ve</strong>ya<br />

vakıflar gibi kuruluşlar tarafından da yapılmasının yararlı<br />

olacağı katılımcıların vurguladığı önemli bir noktadır.<br />

• Katılımcıların büyük bir bölümü aile eğitiminin aile-<br />

ler açısından yararlı olacağı görüşünde olmakla birlikte,<br />

eğitimlerin yararsız olacağını düşünenler de vardır. İn-<br />

sanlar çok ciddi ekonomik sorunlar altında yaşadıkları<br />

için eğitimlere istekli bir şekilde katılmalarının çok zor<br />

olduğu ifade etmektedirler.<br />

• Eğitimlerin katılımcıların sosyo-ekonomik düzeyle-<br />

rine göre hazırlanması yararlı olacağı söylenebilir. Gelir<br />

yetersizliği yaşayan kişilere <strong>ve</strong>rilecek olan aile ekonomi-<br />

sine ilişkin eğitimlerde işsiz bireylerin mesleki bir beceri<br />

kazanmasına yönelik <strong>ve</strong>ya aileye ek gelir sağlanmasına<br />

yönelik beceriler kazandıran eğitimlere yer <strong>ve</strong>rilebilir.<br />

• Evlilik hazırlığındaki bireyler <strong>ve</strong> yeni evliler, konu-<br />

ların tamamına yakınında yeterlik düzeyi diğer gruplara<br />

daha düşük, buna karşılık eğitim ihtiyacı diğer gruplar-<br />

dan daha yüksek olan gruplardır. Geliştirilecek eğitim<br />

programlarında bu grupların eğitim ihtiyaçlarını karşıla-<br />

yacak nitelikte olmalıdır.<br />

• Engelli yakınlarının yeterlik algılarının daha düşük<br />

olduğu buna karşılık eğitim faaliyetlerine katılmaya is-<br />

tekli oldukları görülmektedir. Bu anlamda engelli yakın-<br />

larına yönelik eğitim programlarına büyük ölçüde ihtiyaç<br />

olduğu ortaya çıkmıştır.<br />

• Köylerde <strong>ve</strong> diğer kırsal yerleşim yerlerinde ya-<br />

şayan ailelerin eğitim gereksinimleri oldukça yüksek<br />

düzeydedir. Bu yerleşim yerlerinde yaşayan bireylerin<br />

eğitim ihtiyaçları geliştirilecek eğitim programlarında göz<br />

önüne alınmalıdır.


6. KAYNAKLAR<br />

Aktaş, Y. (1997) Çalışan Annelerin Karşılaştıkları<br />

Sorunlar <strong>ve</strong> Okulöncesi eğitim Kurumlarının Önemi, 10.<br />

Ya-pa Okulöncesi Eğitim <strong>ve</strong> Yaygınlaştırılması Semine-<br />

ri. İstanbul: Ya-Pa Yayınları, ss. 237-248<br />

ASAGEM. (2008). V. <strong>Aile</strong> Şurası: “<strong>Aile</strong> Destek Hiz-<br />

metleri” Komisyon Kararları. Ankara: Başbakanlık <strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü.<br />

Bergman, F. (1990) Needs assessment for parent<br />

education, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Canpolat, T. (2001). Öğretmen-<strong>Aile</strong> İşbirliği İle <strong>Aile</strong>-<br />

lerin Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi, Yayınlanmamış<br />

Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen Bilimleri<br />

Enstitüsü, İstanbul.<br />

Güzel, Ş. (2006). Dört altı yaş grubu çocuğa sahip<br />

annelerin aile eğitimine yönelik ihtiyaç duydukları konu-<br />

ların belirlenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,<br />

Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.<br />

Şimşek, A. (2009). Öğretim tasarımı. Ankara: Nobel<br />

yayınları.<br />

Varış, F. (1994). Eğitimde Program Geliştirme “Teori<br />

<strong>ve</strong> Teknikler”. Ankara: Alkım Kitapçılık.<br />

61


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

62<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011


Televizyon Programları, Reklamlar <strong>ve</strong> Çocuklar*<br />

TV Programs, Ad<strong>ve</strong>rtisement and Children<br />

Murat ŞENTÜRK**<br />

Mustafa TURĞUT***<br />

Öz<br />

Bu çalışma; ulusal <strong>ve</strong> uydu üzerinden yayın yapan<br />

televizyon kanallarında çocuğa yönelik programlar<br />

<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamların içerik<br />

analizini yapmayı, reklamlarda kullanılan dil, söylem <strong>ve</strong><br />

yöntemleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu amaca<br />

ulaşabilmek amacıyla araştırmada çocuk programları<br />

<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamların içeriği<br />

betimlenirken nicel <strong>ve</strong> nitel olmak üzere iki ayrı yöntem<br />

kullanılmıştır. Nicel araştırma kapsamında programlar <strong>ve</strong><br />

reklamlar için iki ayrı Değerlendirme Formu geliştirilmiştir.<br />

Nitel araştırma kapsamında ise çocuk programı<br />

yapımcıları, çocuk televizyonu genel yayın yönetmenleri,<br />

reklam ajansı genel müdürleri <strong>ve</strong> reklamla ilgili STK<br />

başkanları ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.<br />

Araştırma sonucunda, çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların<br />

içeriği, çocuğun fiziksel, bilişsel/algısal, duygusal/sosyal<br />

<strong>ve</strong> dil gelişimi, şiddet, tüketim kültürü, modelleme, aile<br />

değerleri <strong>ve</strong> yapısı açısından değerlendirilmiş; çocuk<br />

programı yapımcılarına, ailelere <strong>ve</strong> kurum <strong>ve</strong> kuruluşlara<br />

birtakım öneriler sunulmuştur.<br />

Anahtar kelimeler: medya, çocuk<br />

Abstract<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

This study aims to make content analysis of<br />

TV programs for children and the ad<strong>ve</strong>rtisements<br />

broadcasted in se<strong>ve</strong>ral channels through national cables<br />

or satellites in Turkey, and re<strong>ve</strong>al the methods, discourse<br />

and the language used in those ads. To accomplish<br />

this main goal, two separate methods, qualitati<strong>ve</strong> and<br />

quantitati<strong>ve</strong> techniques were used in this research while<br />

examining the content of these programs for children<br />

and the ads that came with them. In addition, two distinct<br />

Evaluation Forms were de<strong>ve</strong>loped for programs and<br />

commercials within the scope of quantitati<strong>ve</strong> research.<br />

As far as the qualitati<strong>ve</strong> aspect of this research is<br />

concerned, in depth interviews were implemented with<br />

producers of these programs, general directors of TVs<br />

for kids, general directors of ad<strong>ve</strong>rtisement agencies<br />

and the leaders of civil society organizations that ha<strong>ve</strong><br />

to do with commercials. In the conclusion, the contents<br />

of these programs and ads are discussed and assessed<br />

from the perspecti<strong>ve</strong> of children`s physical, cogniti<strong>ve</strong>/<br />

perceptual, emotional/social and linguistic de<strong>ve</strong>lopment,<br />

and, moreo<strong>ve</strong>r, from the angle of consumer culture,<br />

violence, modeling and family values and structures. In<br />

the end, some recommendations were made for child<br />

program producers, families and certain institutions and<br />

organizations.<br />

Keywords: media, children<br />

* Bu makale T. C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce 2008 yılında yapılan Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu<br />

Programlarda Yayınlanan Reklamların İçerik Analizi adlı araştırmadan üretilmiştir.<br />

** Araştırma Görevlisi, Kırklareli Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji<br />

*** Uzman, <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />

63


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

64<br />

1. Giriş<br />

Birçok araştırmada televizyonun, reklamların çocuk<br />

gelişimi üzerindeki etkilerine yer <strong>ve</strong>rilmektedir. Ancak bu<br />

çalışmaların önemli bir kısmı bütünlüklü bir bakış açısın-<br />

dan yoksun bulunmaktadır. Konunun bu denli tartışılmış<br />

olmasına rağmen farklı çözüm önerileri geliştirileme-<br />

mesinin en önemli nedenlerinden biri bu bakış açısının<br />

eksikliğidir. Bu araştırmada söz konusu çerçe<strong>ve</strong>den ha-<br />

reketle, literatür incelemeleri ışığında çocuk programları<br />

<strong>ve</strong> reklamların çocuklara yönelik içerikleri, çocukların<br />

farklı gelişim süreçleri <strong>ve</strong> alanları (Cirhinlioğlu, 2001;<br />

Yavuzer, 1992; Cüceloğlu, 1991) göz önünde bulundu-<br />

rularak kategorileştirilmiş <strong>ve</strong> bu şekilde ele alınmıştır.<br />

Bu bağlamda çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların sa-<br />

hip oldukları içeriklerden biri çocukların fiziksel gelişi-<br />

mine ilişkin iletilerden oluşmaktadır. Çocukların yemek<br />

yeme biçimlerinin yiyecek-içecek reklamlarından etki-<br />

lendiği yapılan çeşitli araştırmalarla (Roberts & Pettig-<br />

rew, 2007; Folta, Goldberg, Economos, Bell & Meltzer,<br />

2006; Outley & Taddese, 2006) ortaya konmuştur. Tele-<br />

vizyon izlemek, bir taraftan kalori değeri yüksek ancak<br />

besleyici değeri zayıf besinleri tanıtarak diğer taraftan<br />

televizyon karşısında çocuğun hareketsiz kalmasına<br />

<strong>ve</strong> sürekli izleme sonucu beynin bağlantısal gelişimini<br />

zayıflatmasına neden olarak çocukların fiziksel gelişimi-<br />

ni olumsuz yönde etkileyen içeriğe sahiptir. Türkiye’de<br />

yapılan bir araştırma, annelerin % 95’inin çocuklarına<br />

televizyonda reklam edilen çerez, yiyecek <strong>ve</strong> içecekle-<br />

ri aldıklarını ortaya koymaktadır (Yörükoğlu, 2000: 98).<br />

Diğer yandan çocuklara yönelik programlarda, cinselliği<br />

çağrıştıran görüntülerin yer alması, onların gelişim özel-<br />

liklerine uygun olmayan yaşlarda cinselliği tanımasına<br />

neden olmaktadır.<br />

Çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların sahip olduğu diğer<br />

bir içerik, çocukların bilişsel/algısal gelişimine yöneliktir.<br />

Çocukların algısal gelişim süreçlerinde uyaranların al-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

gılanması <strong>ve</strong> anlamlandırılması farklılık göstermektedir.<br />

Piaget’in tanımladığı gelişimsel dönemlerden ilki olan<br />

duygu-motor döneminde (0–2 yaş), bebeğin düşünceleri<br />

onun fiziksel aktivitelerine dayanır. Doğduğumuz andan<br />

itibaren dünyayı kavramamıza çerçe<strong>ve</strong> oluşturacak bi-<br />

lişsel şemalar geliştirmekteyiz. Çok çeşitli <strong>ve</strong> karmaşık<br />

mahiyetteki şemalar; ilkel zihinsel yapılar, bilginin en te-<br />

mel birimleridir. Televizyonun ilk bozucu etkisi bu şema<br />

oluşumunda ortaya çıkar. Hızlı <strong>ve</strong> akıcı görüntüler be-<br />

beğin kalıcı şemasal alışkanlıkları oluşturmasını güçleş-<br />

tirebilir (Ertürk <strong>ve</strong> Gül, 2006: 33–4; İşçibaşı, 2003: 82).<br />

3–6 yaş grubundaki çocuklar ise filmlerin gerçek olup ol-<br />

madığını yorumlayamazlar <strong>ve</strong> olaylar o anda olmuş gibi<br />

hatta kendi başına gelmiş gibi hissedebilmekte <strong>ve</strong> endi-<br />

şeye kapılabilmektedirler. İlkokul birinci sınıftaki çocuk,<br />

televizyon program içeriğinin güdülemesi <strong>ve</strong> sonuçlarını<br />

çok az anlarken, ilkokul ikinci sınıf çocuğu ise reklamla-<br />

rın kendisine bir şeyler satmak istediğinden haberdar-<br />

dır. Dördüncü sınıftan itibaren ise reklamlar bakımından<br />

eleştirici <strong>ve</strong> kuşkulu tavırlar takınma eğilimi ortaya çıkar<br />

(Öcel, 2002; Cirhinlioğlu, 2001; Yavuzer, 1992). Televiz-<br />

yondan akan uyaranların, zihinsel algılama süreçlerinin<br />

gelişimine paralel olarak çocukların zihninde karmaşaya<br />

<strong>ve</strong> dikkatini toplayamamasına diğer yandan da çocukla-<br />

rın televizyondaki olay <strong>ve</strong> durumları gerçekmiş gibi algı-<br />

lamalarına neden olduğu görülmektedir.<br />

Çocuk programları <strong>ve</strong> reklamlar, çocukların duygu-<br />

sal/sosyal gelişimi üzerinde de etkili olabilecek bir içe-<br />

riğe sahiptir. 7–12 yaş çocuğu, ailesiyle birlikte izlediği<br />

haber görüntülerini, büyük ölçüde fark eder ancak bir<br />

yetişkin kadar yaşam deneyimine sahip olmadığı <strong>ve</strong> bi-<br />

lişsel/duyuşsal gelişimini henüz tamamlayamadığı için<br />

şiddet içeren, korku <strong>ve</strong> gerilime neden olan içerikler<br />

onun kaygı duymasına <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nsizlik hissetmesine se-<br />

bep olarak, kazanmış olduğu pek çok gelişimsel özellik-<br />

te gerilemeye yol açabilir. Çocuk, görüntülerin etkisiyle<br />

evde yalnız kalamamaya başlar <strong>ve</strong> anne bağımlılığına,<br />

okul korkusuna yol açabilen sosyal gelişimsel gerilikler


yaşayabilir. Televizyon izlemenin aşırılığı durumunda,<br />

iletişim <strong>ve</strong> sosyal uyum üzerinde oluşabilecek olumsuz<br />

etkiler, çocuğun sosyal etkinliklerine, arkadaş ilişkileri-<br />

ne, ders başarısına, sportif faaliyetlerine ya da yaşına<br />

uygun becerilerinin gelişmesinde sorunlarla karşılaşma-<br />

sına yol açabilir (Ertürk <strong>ve</strong> Gül, 2006: 30).<br />

Televizyondaki çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlar-<br />

da yayınlanan reklamların yukarıda değinilen duygusal/<br />

sosyal gelişime yönelik içerik boyutlarına ila<strong>ve</strong> edilebi-<br />

lecek diğer içerikleri “şiddet”, “tüketim kültürü”, “model-<br />

leme” <strong>ve</strong> “aile değerleri” başlıkları altında özetlenebilir.<br />

Film gösterimine dayalı laboratuar uygulamalarında<br />

çocukların izledikleri saldırgan davranışları sonradan<br />

taklit ettikleri, üstelik ortaya koyduklarından daha faz-<br />

lasını öğrendikleri gözlemlemiştir. Şiddeti konu alma-<br />

yan bir başka film uygulamasında ise köpeklere karşı<br />

olumsuz tutum <strong>ve</strong> davranışları olan çocuklarda, olum-<br />

lu iletileri olan bir filmin olumlu sonuçlar <strong>ve</strong>rdiği, ayrıca<br />

çocukların değişen tutum <strong>ve</strong> davranışlarını tüm köpek-<br />

lere genelledikleri de bulunmuştur (Zıllıoğlu, 1986: 52).<br />

Çocukların duygusal gelişim özellikleri itibarıyla televiz-<br />

yonda izledikleri şiddet görüntüleri karşısında dehşet <strong>ve</strong><br />

korku duydukları görülmektedir. Sosyal öğrenme kura-<br />

mının <strong>ve</strong>rileri dikkate alındığında çocuklar bu davranış-<br />

ları model alabileceklerdir.<br />

Diğer yandan hem kendi hem de ailesi ile ilgili satın<br />

alma kararlarında etkiye sahip olan çocuk, bu iki durum-<br />

dan dolayı “tüketici” kavramı ile özdeşleştirilebilir. Bu<br />

bağlamda çocuklar artık isteklerini özgürce dile getire-<br />

bilen, satın alma ya da aldırtma gücüne sahip bireyler<br />

olma yolunda ilerlemektedir (Sönmez, 2006: 42).<br />

“Sosyal öğrenme kuramı” içerisinde tanımlanan<br />

“model alma yoluyla öğrenme” davranışı açısından te-<br />

levizyon önemli bir medyadır. Çocuk filmi izleyicisi olan<br />

çocuğun, temelde gördüğü filmden etkilenmesi, çocuk<br />

filmlerine özgü iletileri algılaması <strong>ve</strong> günlük yaşamında<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

uygulaması beklenmektedir. Kısaca “modelleme yapıl-<br />

ması”, “filmdeki iyilerin örnek alınması” olarak tanım-<br />

lanabilecek olan bu kavram, çocukta belli bir tutum <strong>ve</strong><br />

davranışa dönüştüğünde izleyici çocuk görevini yerine<br />

getirmiş olur. Örneğin, çocuk filmdeki oyuncu çocuğun<br />

arkadaşına yardım ettiğini görür <strong>ve</strong> bunun iyi bir şey ol-<br />

duğu da film boyunca vurgulanır, böylece “arkadaşa iyi<br />

davranmanın <strong>ve</strong> iyilik yapmanın önemini” kavrayan izle-<br />

yici çocuk, çevresindeki arkadaşlarına iyi davranmaya<br />

başlar. Zaten iyi davranmakta olan çocuk ise gü<strong>ve</strong>nini<br />

pekiştirmiş bir biçimde bu davranışını sürdürür. Bir an-<br />

lamda televizyon “bağımsız öğrenme”yi de pekiştirecek-<br />

tir. Filmlerin çok çeşitli çevrelerden model sunma ola-<br />

nağından faydalanılabilir. Değişik yaş gruplarına göre<br />

bu modellerin taklit edilmesi, bir başka ortamda yeniden<br />

sunulması, dramatize edilmesi, oynanması çocuklarda<br />

istenilen davranışların kazanılmasını sağlayabilecektir<br />

(Erjem <strong>ve</strong> Çağlayandereli, 2006: 15; Öcel, 2002: 230–<br />

275). Ancak modelleme, olumlu davranışlar üzerinde<br />

gerçekleşebileceği gibi olumsuz davranışlar da çocuklar<br />

tarafından modellenebilir.<br />

<strong>Aile</strong> sistemi, aile içindeki bireylerin birbiriyle nasıl et-<br />

kileşimde bulunduklarını düzenleyen kuralların tümüdür<br />

(Cüceloğlu, 1992: 47). Bir sistem olarak ailenin sahip<br />

olduğu belli başlı değerleri korumada, televizyon kanal-<br />

larına önemli görevler düşmektedir.<br />

Çocuk filmlerinde de “konu” kadar, “özlü sunuş” <strong>ve</strong><br />

“kullanılan dil” büyük önem taşımaktadır. Çocuk, dikka-<br />

tini uzun süre belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırama-<br />

dığından, özellikle 5–6 yaş çocuğuna yönelik iletilerin<br />

gerek konu gerekse dil açısından sade <strong>ve</strong> basit olması<br />

gerekmektedir. Sade bir dekor, ışık <strong>ve</strong> ses düzeni içinde<br />

konunun yalın bir dille işlenmesi, çocuğun düş gücünü<br />

geliştirmesine olanak hazırlar (Öcel, 2001: 141).<br />

Yukarıda görüldüğü gibi televizyon yayınları, çocuk-<br />

ları farklı yönlerden etkileyebilecek bir içeriğe sahiptir.<br />

65


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

<strong>Toplum</strong>sal yaşamın şekillenmesinde etkili olan televiz-<br />

yonlarla yoğun bir şekilde teması olan kesimlerden bi-<br />

risi de çocuklardır. Televizyon <strong>ve</strong> çocuk araştırmalarına<br />

genel olarak bakıldığında televizyonun çocukların haya-<br />

tında olumlu ya da olumsuz olarak nitelendirilebilecek<br />

etkilerinin bulgulandığı görülmektedir. Ancak bu çalış-<br />

maların önemli bir kısmı bütünlüklü bir bakış açısından<br />

yoksun bulunmaktadır. Konunun bu denli tartışılmış<br />

olmasına rağmen farklı çözüm önerileri geliştirileme-<br />

mesinin en önemli nedenlerinden biri bu bakış açısının<br />

eksikliğidir. Burada öncelikle medyanın ürettiği yayınla-<br />

rın sahip olduğu içeriğin analiz edilmesi gereklidir. Bu<br />

analizin ardından medyanın etkilerine yönelik araştırma-<br />

ların yapılması daha sağlıklı bir zeminde ilerleme imkânı<br />

yaratacaktır.<br />

66<br />

Bu araştırma ulusal <strong>ve</strong> uydu üzerinden yayın yapan<br />

televizyon kanallarında çocuğa yönelik programlar <strong>ve</strong><br />

bu programlarda yayınlanan reklamların içerik analizini<br />

yapmayı, reklamlarda kullanılan dil, söylem <strong>ve</strong> yöntem-<br />

leri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.<br />

2. Yöntem<br />

2.1. Araştırma Modeli<br />

Araştırmada nicel <strong>ve</strong> nitel araştırma tekniklerinin bir-<br />

likte ele alındığı “çoklu metot” kullanılmıştır. Çoklu me-<br />

totlar (multiple methods), araştırmaya gerek duyulan ko-<br />

nuların çeşitli yönlerden değerlendirilmesine el<strong>ve</strong>rişlidir<br />

<strong>ve</strong> bir olayın pek çok farklı yönünü ortaya çıkardığından<br />

sosyal bilimlerde sıklıkla kullanılmaktadır (Sil<strong>ve</strong>rman,<br />

2000; Louis & Lawrence, 1997). Nicel araştırma <strong>ve</strong>rile-<br />

riyle elde edilen bulguların nitel araştırma yoluyla elde<br />

edilen bulgularla uyum göstermesi, aynı zamanda araş-<br />

tırmanın gü<strong>ve</strong>nilirliğini de artırmaktadır. Araştırmanın<br />

nitel ekseninde, “kuram oluşturma” (grounded theory)<br />

yaklaşımı kullanılmıştır. Bu süreçte araştırmacı kavram-<br />

lar, temalar <strong>ve</strong> bunların ilişkilerine yönelik denenceler<br />

geliştirir <strong>ve</strong> araştırmanın odağına ilişkin anlamlı bir açık-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

lama ortaya koyar. Bu açıklama, <strong>ve</strong>riler temelinde ortaya<br />

çıkan kuramdır (Yıldırım <strong>ve</strong> Şimşek, 2005: 76–77).<br />

2.2. Veri Toplama Aracı<br />

Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yer alan<br />

reklamların değerlendirilmesi amacıyla “Çocuk Prog-<br />

ramlarındaki Reklamlara Yönelik İçerik Değerlendirme<br />

Formu” <strong>ve</strong> “Çocuk Programlarına Yönelik İçerik Değer-<br />

lendirme Formu” hazırlanmıştır. Çocuk programları <strong>ve</strong><br />

reklamların yapım formatı, yayın süresi, olay kurgusu<br />

bakımından farklılık taşıması, iki farklı değerlendirme<br />

formu oluşturmayı gerekli kılmıştır. Hazırlanan ölçme<br />

aracının geçerliğinin sağlanmasında ölçek maddesinin<br />

anlaşılabilirliği, uygulanan bireylere uygunluğu gibi hu-<br />

suslar önemli yer tutmaktadır. Bunlara ek olarak uzman<br />

görüşleri arasındaki uyum/uyumsuzluk aynı zamanda<br />

kapsam ya da yapı geçerliği için birer bir gösterge olarak<br />

kullanılmaktadır. Bu nedenle araştırmada uygulama for-<br />

munda bulunan ifadelerin amaca uygunluğu konusunda<br />

uzman görüşüne başvurulmuş <strong>ve</strong> uzman görüşlerinin<br />

uyumuna/tutarlığına dair hesaplamalarda da Lawshe<br />

formülasyonu kullanılmıştır. Nitel araştırmada ise “yarı<br />

yapılandırılmış mülakat formu” kullanılmıştır. Ulusal <strong>ve</strong><br />

uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanallarında<br />

çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda ya-<br />

yımlanan reklamların hazırlayıcısı olan profesyonellerle<br />

derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.<br />

2.3. İçerik Analizine Alınan Reklam <strong>ve</strong> Programla-<br />

rın <strong>ve</strong> Katılımcıların Belirlenmesi Araştırma kapsamında<br />

Türkiye’de 2008 yılının Nisan <strong>ve</strong> Mayıs ayında ulusal<br />

<strong>ve</strong> uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanalların-<br />

da çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda<br />

yayımlanan reklamların analizi yapılmıştır. Ulusal <strong>ve</strong><br />

uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanallarında<br />

yayımlanan reklamları temsil etmek üzere kota örnek-<br />

leme yöntemleri kullanılmıştır. Örnekleme alınan rek-<br />

lam sayısı 300, program sayısı 63 olarak saptanmıştır.


Tablo 1. Programların Kanal Türlerine Göre Dağılımı<br />

Kanal Türleri Çizgi Sinema Çizgi Film Stüdyo Programı Toplam<br />

Ulusal Kanallar 7 38 3 48<br />

Uydu Üzerinden<br />

Ücretsiz Yayın<br />

Yapan Kanallar<br />

Abonelik Sistemi<br />

İle Çalışan<br />

2 7 1 10<br />

Kanallar 1 3 1 5<br />

Toplam 10 48 5 63<br />

Tablo 2. Reklamların Sektörlere Göre Dağılımı<br />

Sektör<br />

Araştırmanın nitel kısmında, 7’si (% 50) kadın, 7’si (%<br />

50) erkek toplam 14 kişi ile yüz yüze derinlemesine gö-<br />

rüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşme yapılacak pozis-<br />

yonlar kamu kuruluşlarındaki yöneticiler, ilgili STK yöne-<br />

ticileri <strong>ve</strong> hâlihazırda medyada çalışan kişilerle yapılan<br />

görüşmeler sonucunda belirlenmiştir. Mülakat yapılacak<br />

kişilerin belirlenmesinde de kota örnekleme biçimi kul-<br />

lanılmıştır. Görüşme yapılacak kişiler; çalışılan alana,<br />

Tekil<br />

Reklam<br />

Sayısı<br />

Tekrar<br />

Sayısı %<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

kişilerin alanda yaptıkları çalışmalara, çalışılan kurum-<br />

daki pozisyonlarına <strong>ve</strong> geçmişteki <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya hâlihazırda<br />

eş zamanlı olarak çalıştıkları pozisyonların çeşitliliğine<br />

göre belirlenmiştir.<br />

%<br />

Düzenleme Net Sayı<br />

Eğlence Kültür Sanat <strong>ve</strong> Sporla İlgili<br />

Faaliyetler 60 2432 4,86 6,0 18<br />

Ev Temizlik Ürünleri <strong>ve</strong> Şirketleri 58 3109 6,21 8,0 24<br />

Gıda 159 19753 39,5 33,7 101<br />

İçecekler 48 1028 2,05 8,3 25<br />

İletişim 44 1079 2,15 7,3 22<br />

Kozmetik <strong>ve</strong> Kişisel Bakım 118 4440 8,87 9,7 29<br />

Mobilya, Ev Tekstili <strong>ve</strong> Eşyaları 50 3616 7,23 7,3 22<br />

Perakendecilik 51 1152 2,3 2,3 7<br />

Oyuncak 30 8017 16 5,0 15<br />

Tekstil 18 1024 2,04 3,0 9<br />

Yayıncılık 126 4354 8,7 9,3 28<br />

Toplam 762 50004 99,9 100 300<br />

Kota örnekleme tekniği ile belirlenen katılımcıların<br />

görüşlerine atıf <strong>ve</strong>rilirken sıra no, cinsiyet sembolü olan<br />

harf, meslekî konumunu ifade eden kelimelerin baş harf-<br />

lerinden oluşan bir kodlama sistemi kullanılmıştır.<br />

67


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tablo 3. Nitel Araştırma Bulgularında Kullanılan Kodlama Sistemi<br />

88<br />

No Cinsiyet Meslekî Konum Kod<br />

1 E Reklam Ajansı Müşteri Temsilcisi R.A.M.T.<br />

2 K Çocuk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ç.T.G.Y.Y.<br />

3 E Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />

4 K Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />

5 K Reklam Ajansı Genel Müdürü R.A.G.M.<br />

6 K Reklamla İlgili Bir STK Başkanı R.İ.S.T.K.B.<br />

7 E Reklamla İlgili Bir STK Başkanı R.İ.S.T.K.B.<br />

8 E Reklam Ajansı Genel Müdürü R.A.G.M.<br />

9 K Reklam Ajansı Genel Müdürü R.A.G.M.<br />

10 K Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />

11 E Çocuk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ç.T.G.Y.Y.<br />

12 K Çocuk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ç.T.G.Y.Y.<br />

13 E Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />

14 E Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />

2.4. Verilerin Çözümü <strong>ve</strong> Yorumlanması<br />

Nicel <strong>ve</strong>rilerin analizinde SPSS programından yarar-<br />

lanılmış, frekans <strong>ve</strong> yüzde analizi yapılmıştır. Nitel müla-<br />

kat <strong>ve</strong>rilerinin analizinde de “içerik analizi” kullanılmıştır.<br />

İçerik analizi, toplanan <strong>ve</strong>rilerin önce kavramsallaştırıl-<br />

ması daha sonra da ortaya çıkan kavramlara göre man-<br />

tıklı bir biçimde düzenlenmesi <strong>ve</strong> buna göre <strong>ve</strong>riyi açık-<br />

layan temanın saptanması (Yıldırım <strong>ve</strong> Şimşek, 2005);<br />

<strong>ve</strong>rilerin tanımlanması, kodlanması <strong>ve</strong> kategorileştiril-<br />

mesi sürecidir (Patton, 1990). Araştırmamızda kodların<br />

<strong>ve</strong> kategorilerin elde edildiği görüşme yapılan bireylerin<br />

görüşlerinden birebir alıntı yapılarak “geçer(li)lik” sağ-<br />

lanmaya çalışılmıştır. Araştırmada “iç geçerliliği” sağla-<br />

mak üzere iki öğretim üyesi <strong>ve</strong>rilerin toplanması sürecin-<br />

de araştırmacılarla sürekli iletişim içinde olmuş, <strong>ve</strong>rilerin<br />

analizini kontrol etmiş, literatür <strong>ve</strong> benzer araştırma <strong>ve</strong>-<br />

rileriyle analizleri karşılaştırmıştır. Ayrıca “dış geçerliliği”<br />

sağlamak üzere araştırmacılar nitel araştırma raporunu<br />

yazarken görüşme yapılan bireylerin görüşlerinden bi-<br />

rebir alıntılar yapmış <strong>ve</strong> araştırmaya dâhil edilen kişiler<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

“kota örnekleme tekniği” kullanılarak belirlenmiştir. “İç<br />

gü<strong>ve</strong>nilirliği” sağlamak için <strong>ve</strong>riler ses kayıt tekniğiyle<br />

toplanmış, görüşmelerde ortak görüşme protokolü kul-<br />

lanılmış, <strong>ve</strong>riler ortak başlıklarda kodlanmış <strong>ve</strong> sonuçlar<br />

bütünleştirilmiştir. Araştırmanın “dış gü<strong>ve</strong>nilirliği”ni sağ-<br />

lamak üzere ise iki öğretim üyesi <strong>ve</strong>rileri <strong>ve</strong> analizler so-<br />

nucunda ulaşılan yargı <strong>ve</strong> yorumları denetlemiştir.<br />

3. Bulgular<br />

Araştırmada çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu<br />

programlarda yayınlanan reklamların içerik analizi ya-<br />

pılmış, nicel <strong>ve</strong> nitel araştırma sonuçlarıyla elde edilmiş<br />

bulgular bir arada değerlendirilerek birtakım sonuçlara<br />

ulaşılmaya çalışılmıştır. İlgili literatür incelemeleri ışığın-<br />

da çocuk programları <strong>ve</strong> reklâmların çocuklara yönelik<br />

içerikleri, çocukların farklı gelişim süreçleri <strong>ve</strong> alanları<br />

(Cirhinlioğlu, 2001; Yavuzer, 1992; Cüceloğlu, 1991) göz<br />

önünde bulundurularak kategorileştirilmiştir. Bu bağlam-<br />

da (1) çocukların fiziksel gelişimine ilişkin unsurlar; (2)<br />

çocukların bilişsel/algısal gelişimine ilişkin unsurlar; (3)<br />

çocukların duygusal/sosyal gelişimine ilişkin unsurlar (4)


çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda yayın-<br />

lanan reklamların denetimi başlıkları elde edilmiştir.<br />

3.1. Çocukların Fiziksel Gelişimine Yönelik İçe-<br />

rikle İlgili Sonuçlar<br />

Yapılan araştırmada çocuklara yönelik programlar<br />

<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamların çocukların<br />

fiziksel gelişimlerine ilişkin içerikleri, iki kategori altında<br />

değerlendirilmiştir: çocukların psikomotor gelişimlerine<br />

yönelik içerik <strong>ve</strong> çocukların cinsel gelişimlerine yönelik<br />

içerik.<br />

3.1.1. Çocukların Psikomotor Gelişimlerine Yö-<br />

nelik İçeriklerle İlgili Sonuçlar<br />

Çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda<br />

yayınlanan reklamların çocukların psikomotor gelişimle-<br />

rine yönelik içerikleri kategorisine ilişkin ilk bulgu, incele-<br />

nen reklamların % 74’ünde (n=223) çocukların, sağlıkla-<br />

rını olumlu etkileyecek fiziksel etkinlikler içerisinde “na-<br />

diren” gösterilmeleri ya da “hiç” gösterilmemeleridir. Yine<br />

araştırmada incelenen çocuk programlarının % 65’inde<br />

de (n=41) çocukların, sağlıklarını olumlu etkileyecek fi-<br />

ziksel etkinlikler içerisinde “nadiren” gösterildikleri ya da<br />

hiç gösterilmediği belirlenmiştir. Bandura tarafından ge-<br />

liştirilen “sosyal öğrenme kuramı” çerçe<strong>ve</strong>sinde çocuk,<br />

televizyonda gördüğü olumlu fiziksel aktiviteleri kendisi-<br />

ne örnek alacaktır. Televizyon fiziksel etkinlikleri model<br />

olarak çocuklara sunmamakta diğer taraftan çocuğun<br />

hareketsiz kalmasına neden olmaktadır.<br />

Bunun yanı sıra reklamlarda tanıtımı yapılan katkı<br />

maddeli ürünlerin çocuklarda hiperaktivite gibi birtakım<br />

psikolojik sorunlara yol açtığı da [11, E, Ç.T.G.Y.Y.] ni-<br />

tel bulgular arasındadır. Aynı katılımcı, bu durumla ilgili<br />

olarak Avrupa’daki okullarda dizginlenemeyen enerji<br />

nedeniyle katkı maddeleri barındıran ürünlerin okullarda<br />

satışının yasaklanmasına ilişkin uygulamaların varlığını<br />

da dile getirmiştir.<br />

Reklamla ilgili STK başkanı olan bir katılımcı, dev-<br />

letin üretimine izin <strong>ve</strong>rdiği bu tür ürünlerin tanıtımına<br />

izin <strong>ve</strong>rmeyerek ikilem yarattığını, bu bağlamda üretim<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

noktasında daha ciddi süzgeçlerin (daha bilgilendirici bir<br />

gıda nizamnamesi) kullanılmasının uygun olacağını [6,<br />

K, R.İ.S.T.K.B.] dile getirmiştir. Bu noktada katkı mad-<br />

desi barındıran ürünlerin üretiminin çocuklar üzerindeki<br />

etkisinin yeniden gündeme getirilerek bu konuda kalıcı<br />

çözümlere ulaşmanın gereği ortaya çıkmaktadır.<br />

Nitel araştırma bulgularında bir katılımcı [4, K,<br />

Ç.P.Y.], yapılan reklamlarla cips, hamburger firmaları-<br />

nın “Çok süper bir şey buldum bunu yersen kahraman<br />

olacaksın.” gibi açık ya da zımnî abartmalarla çocuk-<br />

ları yönlendirdiğini; bu markaların karakterlerini gören<br />

çocukların aklına da o ürünlerin geldiğini belirtmiştir.<br />

Nitekim nicel araştırma bulgularında da incelenen rek-<br />

lamların % 45’inde, (n=136) reklamı yapılan ürünlerin<br />

olağanüstü bir güç <strong>ve</strong>rdiğine dair iletilerin “sıklıkla” ya da<br />

“her zaman” dile getirildiği belirlenmiştir.<br />

Araştırmanın nitel bulgularında çocuk televizyonu ge-<br />

nel yayın yönetmeni olan bir katılımcı [12, K, Ç.T.G.Y.Y.],<br />

çocuk programlarının çocukların öz bakım becerilerini<br />

geliştirmesi gerektiği düşüncesini ifade etmiştir. Diğer<br />

yandan nicel bulgularda da incelenen reklamların % 82<br />

gibi büyük çoğunluğunun (n=246) çocuğun fiziksel öz<br />

bakımını geliştirici iletiler taşımadığı belirlenmiştir. Yine<br />

incelenen çocuk programlarının da % 68’inin (n=43), ço-<br />

cukların, fiziksel öz bakımını geliştirici iletileri “nadiren”<br />

içerdiği ya da “asla” içermediği saptanmıştır. Televizyo-<br />

nun eğlendirici vasfının yanı sıra çocuklar söz konusu<br />

olduğunda eğitici/öğretici bir özelliği taşıması gerektiği<br />

kabul edildiğinde, yayınlarda çocukların öz bakım bece-<br />

rilerinin geliştirilmesine yönelik iletilere yer <strong>ve</strong>rilmesi de<br />

doğru olacaktır.<br />

Araştırmanın nicel bulgularında çocuk programların-<br />

da yayınlanan reklamların % 34’ünün (n=101) yiyecek<br />

reklamı; % 8’inin (n=25) içecek reklamı, toplamda da %<br />

42’sinin gıda sektörüne ait olduğu belirlenmiştir.<br />

“Reklamlarda genel olarak çocukları hedef alan şe-<br />

kerleme, bisküvi, içecek, oyuncak, tekstil, hazır mey<strong>ve</strong><br />

suları, salam <strong>ve</strong> sosis, cips ürünleri olan firmalar oldu-<br />

ğu gibi çocuklara yönelik ürünleri olmamasına rağmen<br />

69


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

reklamlarında çocuklara yönelik görseller kullanan bazı<br />

firmalar da vardır. Çocukların aile üzerindeki yaptırım<br />

etkisini iyi değerlendiren firmaların bu konuda oldukça<br />

başarılı olduğu gözlemlenmektedir.” (Tüketici Raporu,<br />

tsiz.). Nitekim araştırmanın nicel bulgularında incele-<br />

nen reklamların %13’ünün (n=40) hedef kitlesinin ye-<br />

tişkin kadın; % 2’sinin (n=7) yetişkin erkek; % 50’sinin<br />

(n=150) yetişkin kadın–erkek; % 3’ünün (n=9) 0–2 yaş<br />

arası çocuk; % 6’sının (n=17) 3–6 arası çocuk; % 15’inin<br />

(n=44) 7–12 arası çocuk <strong>ve</strong> % 11’inin (n=33) 13 yaş <strong>ve</strong><br />

üstü gençler olduğu saptanmıştır. Genel toplama bakıl-<br />

dığında çocuk programlarında yayınlanan reklamların<br />

% 65’inin (n=197) yetişkinlere yönelik ürünleri tanıttığını<br />

geriye kalan % 35’inin ise çocuklara yönelik ürünler ol-<br />

duğu görülmektedir. Bu sonuç, reklam şirketleri <strong>ve</strong> rek-<br />

lam <strong>ve</strong>renler tarafından çocukların yetişkinlere yönelik<br />

tüketimlerde de yönlendirici konumda algılandığını gös-<br />

termektedir.<br />

70<br />

3.1.2. Çocukların Cinsel Gelişimlerine Yönelik<br />

İçerikle İlgili Sonuçlar<br />

Araştırmanın çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu<br />

programlarda yayınlanan reklamların çocukların fiziksel<br />

gelişimleriyle ilgili taşıdığı içeriğin ikinci kategorisini ço-<br />

cukların cinsel gelişimlerine yönelik içerik oluşturmuştur.<br />

RTÜK tarafından (2006a) yapılan “ilköğretim çağın-<br />

daki çocukların televizyon izleme alışkanlıkları” araştır-<br />

masında, çocukların televizyonda izlemekten en fazla<br />

rahatsızlık duydukları görüntüler; açık saçık <strong>ve</strong> çıplaklık<br />

içeren görüntüler (1421 kişi; % 83) olarak belirlenmiştir.<br />

Araştırmanın nicel bulgularında da incelenen reklamla-<br />

rın % 10’unun (n=29) cinselliği vurgulayıcı kıyafet görün-<br />

tülerini “sıklıkla” ya da “her zaman”; % 5’inin de (n=16)<br />

“ara sıra” içerdiği belirlenmiştir. Yine incelenen reklam-<br />

ların % 9’unun (n=27) çocuğun gelişim düzeyine uygun<br />

olmayan cinsel modelleri “sıklıkla” ya da “her zaman”; %<br />

5’inin de (n=15) “ara sıra” içerdiği saptanmıştır. Genel<br />

toplama bakıldığında incelenen reklamların % 15’inde<br />

cinselliği vurgulayıcı kıyafet görüntüleri, % 14’ünde ise<br />

çocuğun gelişim düzeyine uygun olmayan cinsel model-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

ler yer almaktadır. Diğer taraftan incelenen çocuk prog-<br />

ramlarının % 10’unun (n=6) fiziksel cinselliğe (öpüşme<br />

vs.) ait unsurlar taşıdığı; % 8’inin (n=5) çocuklar arası<br />

arkadaşlıklarda cinsel çağrışımlar içerdiği görülmüştür.<br />

Araştırmanın nitel bulgularında, bir katılımcı, kadını<br />

cinsel obje olarak gösteren reklamların varlığına dikkat<br />

çekmekte <strong>ve</strong> bu durumun reklamların denetime tabii<br />

tutulmadığını açıkça gösterdiğini [3, E, Ç.P.Y.] ifade et-<br />

mektedir.<br />

3.2. Çocukların Bilişsel/Algısal Gelişimine Yö-<br />

nelik İçerikle İlgili Sonuçlar<br />

Araştırmanın nitel bulgularında çocuk programı ya-<br />

pımcısı olan bir katılımcı, çocuk programları bağlamın-<br />

da, 2–6 yaş dönemindeki çocuklarda derinlik algısının<br />

olmayışının, çocukları birtakım tehlikeli davranışlara ite-<br />

bileceğini [3, E, Ç.P.Y.] dile getirmiştir. Yine bir katılımcı<br />

[6, K, R.İ.S.T.K.B.], televizyonda izlenenleri gerçekmiş<br />

gibi algılama durumunun yalnızca 2–6 yaş grubunun<br />

paradigması olarak algılamak yerine sosyalleşme ka-<br />

lıplarının <strong>ve</strong> dünyayı algılama biçimlerinin değişmesine<br />

bağlı olarak çocukluğun tüm evreleri için geçerli olduğu-<br />

nu düşünmektedir.<br />

Araştırmanın nicel bulgularında incelenen çocuk<br />

programlarının % 70’inde (n=44), olayların çocuğun<br />

benzerlerine kendi yaşamında rastlayabileceği türden<br />

olmadığı belirlenmiştir. Yine incelenen çocuk program-<br />

larının % 18’inde (n=11) karakterlerin problemlerini<br />

“sıklıkla” ya da “her zaman” doğaüstü güçler kullanarak<br />

çözdüğü; % 10’unda da (n=6) “ara sıra” doğaüstü güçler<br />

kullandıkları saptanmıştır.<br />

Araştırmanın nicel bulgularında, incelenen reklam-<br />

ların % 6’sında (n=18), seslerde çocuğun algılamasını<br />

zorlaştıran ani değişikliklerin “sıklıkla” ya da “her za-<br />

man”; % 8’inde (n=25) “ara sıra” görüldüğü belirlenmiş-<br />

tir. Yine incelenen çocuk programlarının % 5’inde (n=3)<br />

seslerde çocuğun algılamasını zorlaştıran ani değişik-<br />

liklerin “sıklıkla” ya da “her zaman” olduğu; % 11’inde<br />

(n=7) “ara sıra” yer aldığı görülmüştür. Oysa 2–3 yaş<br />

grubunu hedef alan programlarda beklenmedik sesler


hoş değildir; çünkü bunlar şaşırtmak için kullanılmış olsa<br />

bile çocuğu sarsabilir. Bu yaştaki çocuklar korkularını<br />

çok açık bir şekilde ifade edemezler. Beklenmedik an-<br />

larda yerlerinden fırlarlar <strong>ve</strong>ya bir başka yere gidebilir-<br />

ler. Bu davranışlar korkularının bir göstergesi olabilir. Bu<br />

yaştaki çocuklar tatmin edici sonlar istediklerini, buna ih-<br />

tiyaçları olduğunu açıklamaktadırlar. Bu da korkularının<br />

bir göstergesi olabilir. (Tetik, 1987: 20).<br />

Çocuğun yaşamı boyunca kullanabileceği eleştirel<br />

düşünme, yaratıcı düşünme, problem çözme gibi be-<br />

cerileri kazanmasında onu etkileyen uyarıcıların niteliği<br />

önemlidir. Bu uyarıcılardan biri olan televizyon, çocuğun<br />

bilişsel gelişimi <strong>ve</strong> temel düşünme becerilerinin gelişi-<br />

mine de etki etmektedir. Televizyonun eğlendirici ya da<br />

eğitici/öğretici işlevlerin hangisini/hangilerini taşıması<br />

gerektiği tartışılagelmektedir. Araştırmanın nitel bulgu-<br />

larında katılımcıların büyük çoğunluğu (n=10), çocuk<br />

programlarının hem eğlendirici hem de eğitici/öğretici ol-<br />

ması gerektiğini düşünmektedir. Katılımcılardan bir kıs-<br />

mı (n=4) da televizyonu öğretmekten ziyade eğlendiren<br />

bir araç olarak algılamaktadır. Çocuk televizyonu genel<br />

yayın yönetmeni olan bir katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], ço-<br />

cuklara yönelik tematik kanalların belirli kuşaklarda öğ-<br />

retici programlar yayınlaması, normal kanalların ise eğ-<br />

lendirici programlar yapması gerektiğini düşünmektedir.<br />

Nitekim Şirin’e göre (1999: 105–6), “en kötü televizyon<br />

programı, en iyi okul televizyonu programından daha<br />

etkileyicidir. Her geçen gün iletişim araçlarının, yeni<br />

medyaların çocuklar üzerinde egemenlik kurması kolay-<br />

laşmaktadır. Çocuklar okuldaki eğitimi hafife aldıkça bu<br />

egemenliğin alanı da genişlemektedir.” Nitekim Öcel’e<br />

göre de “çizgi filmlerin, en büyük işlevi olarak okul öncesi<br />

<strong>ve</strong> ilköğretimdeki çocukları eğlendirmenin yanı sıra, asıl<br />

onların eğitilmesi <strong>ve</strong> yaratıcı zekâlarının geliştirilmesine<br />

katkıda bulunmaları görülmektedir.” (Öcel, 2002:263).<br />

Televizyonun bir başka olumsuzluğu da televizyon<br />

seyretme süresi ile bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır.<br />

Çocuklar <strong>ve</strong> gençler televizyonun büyüsüne kapılıp ge-<br />

çen saatin farkına varmayarak duyarsızlaşabilmekte <strong>ve</strong><br />

sosyalizasyon süreçlerinden mahrum kalabilmektedir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Dolayısıyla çocukların televizyon karşısında geçirdikleri<br />

süre de bilişsel gelişimlerinde etken olarak değerlendiril-<br />

melidir. Nitel araştırma bulgularında katılımcıların büyük<br />

çoğunluğunun, çocukların televizyon izleme sürelerinin<br />

bir–iki saatle sınırlı olması noktasında birleştiği görül-<br />

mektedir. İki katılımcı [6, K, R.İ.S.T.K.; 10, K, Ç.P.Y.], ço-<br />

cukların günde 45 dakika televizyon izlemesi gerektiğini<br />

düşünmektedir. Çocuk programı yapımcısı olan iki ka-<br />

tılımcının, çocukların tüm zamanlarını televizyon karşı-<br />

sında geçirmelerini istemesi, dikkat çekici bulunmuştur:<br />

“Bize kalsa yirmi dört saat izlesin. Hep izlesinler. Yirmi<br />

dört saat demeyeyim de sabah altıda otursun, akşam<br />

22.00’ye kadar devam etse tamam olacak. Çocuk ka-<br />

nalları kurmamızın amacı bu. Yani çocuk hep televizyon<br />

izlesin [4, K, Ç.P.Y.].” “…doğru içerikle doğru ekiple ha-<br />

zırlanmış televizyon programı yararlıdır. Aynı zamanda<br />

keyif <strong>ve</strong>ren, çocuğun öz gü<strong>ve</strong>nini yükselten, onu iyi his-<br />

settiren bir çocuk programını konuşursak 24 saat izlene-<br />

bilir [14, E, Ç.P.Y.].”<br />

3.3. Çocukların Duygusal/Sosyal Gelişimine Yö-<br />

nelik İçeriğiyle İlgili Sonuçlar<br />

Çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda<br />

yayınlanan reklamların çocukların duygusal/sosyal geli-<br />

şimlerine yönelik içeriklerine ilişkin sonuçlar; “değerler”,<br />

“şiddet”, “tüketim kültürü”, “modelleme”, “aile yapısı/de-<br />

ğerleri” <strong>ve</strong> “dilsel gelişim” başlıkları altında incelenmiştir.<br />

3.3.1. Değerler<br />

Popüler kültürün oluşmasında <strong>ve</strong> bu kültüre ait de-<br />

ğerlerin yayılmasında medyanın özellikle de televizyo-<br />

nun rolü yadsınamaz düzeydedir. Televizyon bir yandan<br />

popüler kültüre <strong>ve</strong> postmodern duruma ait değerleri ak-<br />

tarırken diğer yandan kahramanların davranışları ara-<br />

cılığıyla çocukların kişisel gelişimine katkı sağlayacak<br />

değerler de aktarabilmektedir.<br />

Aşağıdaki tabloda incelenen çocuk programları <strong>ve</strong><br />

bu programlarda yayınlanan reklamların taşıdığı değer-<br />

lerin “sıklıkla/her zaman” ya da “ara sıra” görülme duru-<br />

muna ilişkin frekans <strong>ve</strong> yüzde değerleri <strong>ve</strong>rilmiştir:<br />

71


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tablo 4. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamların Taşıdığı Değerler<br />

72<br />

Değerler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />

Yukarıdaki tablo incelendiğinde, çocuk programla-<br />

rında en fazla “yardımse<strong>ve</strong>rlik” değerini geliştirici iletile-<br />

re yer <strong>ve</strong>rildiği görülmektedir. “Adalet”, “saygı”, “empati”,<br />

“toplumsal kurallar” <strong>ve</strong> “ahlâk kuralları”na ilişkin iletilerin<br />

ise fazlaca yer <strong>ve</strong>rilmediği görülmüştür. Diğer yandan<br />

çocuk programlarında yayınlanan reklamlarda en fazla<br />

“dostluk” değerini geliştirici iletilerin yer aldığı görülmek-<br />

tedir. Tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde, adı ge-<br />

çen değerler, reklamlara oranla çocuk programlarında<br />

daha fazla yer almaktadır. Bunun sebepleri arasında<br />

çocuk programlarının reklamlara göre daha uzun süreli<br />

olması, programın birçok mesajı bir arada <strong>ve</strong>rme kay-<br />

gısını sürdürebilirken reklamın doğrudan ürüne dair bir<br />

mesajla yetinebilmesi, iki türün kendi üretim mantıkları<br />

arasındaki farklılıklar, programcılarla reklamcıların he-<br />

deflerinin <strong>ve</strong> beklentilerinin ayrılığı vs. sayılabilir. Nitel<br />

araştırma sürecinde katılımcıların ifadeleri de bu sebep-<br />

lerle koşut tespitler içermektedir.<br />

Nitel araştırma bulgularında da katılımcıların bir kıs-<br />

mı (n=7), gerek çocuk programlarının gerekse reklamla-<br />

rın hazırlanması sürecinde çocukların kişilik gelişimine<br />

katkı sağlayacak iletilerin yer almasına dikkat edilmedi-<br />

ğini belirtmiştir. Bu durumu bir katılımcı kapitalizmin yak-<br />

laşımına göre açıklamıştır: “…reklamın amacı bir ürünü<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

N % N %<br />

Sorumluluk 34 % 54 38 % 13<br />

Yardımse<strong>ve</strong>rlik 42 % 67 48 % 16<br />

Adalet 14 % 22 7 % 2<br />

Özgü<strong>ve</strong>n 33 % 52 41 % 14<br />

Liderlik 26 % 41 23 % 8<br />

Dostluk 32 % 51 63 % 21<br />

Doğruluk 58 % 33 10 % 3<br />

Saygı 14 % 22 14 % 5<br />

Empati 14 % 22 17 % 6<br />

<strong>Toplum</strong>sal kurallar 14 % 22 21 % 7<br />

Ahlâk kuralları 16 % 25 6 % 2<br />

satmaksa; o ürünü sattırmak için her yola başvuruyor.<br />

Sonuçta bir reklam yaparken çocuğun durumu çok da<br />

dikkate alınmıyor açıkçası. Zaten kapitalizmde ‘İnsana<br />

önem <strong>ve</strong>rmezken çocuğa neden önem <strong>ve</strong>rmiyor.’ gibi bir<br />

mantık olması çok mümkün değil.” [1, E, R.A.M.T.].<br />

Reklamla ilgili STK başkanı olan bir katılımcı [6, K,<br />

R.İ.S.T.K.B.], reklamın iç realitesinden dolayı çocukların<br />

kişilik gelişimine katkı sağlamasını beklemenin yanlış<br />

olduğunu; medyanın büyük bir ticaret dünyası olup eğit-<br />

mek gibi bir işlev üstlenemeyeceğini; eğitimin hükümetin<br />

sosyal politikalarının, TRT gibi kurumların işlevi olduğu-<br />

nu <strong>ve</strong> bunu reklamlardan beklemek yerine ilkokullarda<br />

okutulan “medya okuryazarlığı” gibi derslerin gerçekleş-<br />

tirmesi gerektiğini düşünmektedir.<br />

Bu noktada çocuk programlarının bir kısmının ya-<br />

bancı kaynaklı olması durumu sorgulanmıştır. Nitel<br />

araştırma bulgularında reklam ajansı genel müdürü olan<br />

bir katılımcı, Türkiye’de hazırlanan reklamlarda Türk örf<br />

<strong>ve</strong> adetlerine aykırı görüntülerin çok fazla yer almadı-<br />

ğına ancak dışarıdan adaptasyonla alınan reklamlarda<br />

bu tarz sorunların fazla olduğuna [5, K, R.A.G.M.] işa-<br />

ret etmiştir. “Örneğin televizyonlarda gösterilen yabancı<br />

çocuk filmlerinin bir kısmında Hıristiyan <strong>ve</strong> Musevî dinî


motifler yoğunluktadır. Özellikle Hıristiyanlığın dinî kut-<br />

salları, dinî pratikleri (dua, ayinler, törenler vb.) sempatik<br />

gösterilmekte, dolaylı olarak kendi inanç <strong>ve</strong> değerlerimiz<br />

göz ardı edilmektedir.” (Karacoşkun, tsiz.: 229).<br />

Araştırma kapsamında incelenen çocuk program-<br />

larının % 13’ünde (n=8) İslamiyet dışında farklı din-<br />

sel motiflerin yer aldığı görülmüştür. Kilise görüntüleri,<br />

haç işareti, Noel Baba, en sık rastlanan Hıristiyanlığa<br />

ait dinsel motifler olarak belirlenmiştir. Diğer yandan,<br />

incelenen çocuk programlarının % 92’sinin (n=58) dinî<br />

değerleri (İslamî) geliştirici iletileri “nadiren” taşıdığı ya<br />

da “hiç” taşımadığı belirlenmiştir. Nitel bulgularda ise ço-<br />

cuk programı yapımcısı olan bir katılımcı [3, E, Ç.P.Y.],<br />

çizgi filmlerde kilise ögesi <strong>ve</strong> haç işareti olduğunu <strong>ve</strong><br />

yabancı kaynaklı programların inanç sistemi üzerinde<br />

olumsuz etkisi olduğunu ifade etmiştir. Yabancı kaynaklı<br />

programlar içinde nitelikli olanların da (örneğin Susam<br />

Sokağı) olabileceğini, her şeyin millî olduğu çocuk prog-<br />

ramlarıyla çocukların dünya vatandaşı olarak yetişeme-<br />

yeceğini dolayısıyla kültürler arasında denge sağlan-<br />

ması gerektiğini düşünen katılımcılar da (n=4) vardır.<br />

Diğer yandan yabancı kaynaklı programların Türkiye’de<br />

bu denli çok olmasını, toplumu şekillendirme, yönetme<br />

çabasına bağlı bir propaganda olarak gören bir katılımcı<br />

da [8, E, R.A.G.M.] Türkiye’de İngilizce çizgi film yayını<br />

yapan kanalların Türkçeye zarar <strong>ve</strong>rdiğine dikkat çek-<br />

miştir. Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan bir<br />

katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], yabancı yapımların çocuğa<br />

“Christmas” gibi kültürel değerleri aktardığını ancak bu<br />

tür unsurlara karşı direnmenin de sektörde zor olduğu-<br />

nu, “cingildays” şarkısının “yeni yıl” şarkısından daha<br />

çok tercih edildiğini, reyting almak için mecburen bu<br />

şarkıyı da çaldıklarını ifade etmiştir.<br />

Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan bir<br />

katılımcı [11, E, Ç.T.G.Y.Y.], Dünya Çocuk Televizyonları<br />

Birliği’nin tüzüğüne göre bir ülkede %70 yerli içerik, %30<br />

da dış kaynaklı yapımın olması gerektiğini ancak bizim<br />

toplumumuzda bu orana dikkat edilmediğini belirtmiştir.<br />

Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan başka<br />

bir katılımcı ise böyle bir kısıtlamayla çocuk kanalları-<br />

nın kapanabileceğini <strong>ve</strong> çocukların yetişkinlere yönelik<br />

yayınlar izlemek zorunda kalacağını düşünmektedir [12,<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

K, Ç.T.G.Y.Y.]. Aynı katılımcı, yurt dışından gelen çocuk<br />

programlarında bir kontrol mekanizmasının işlemesi ge-<br />

rektiğini, kendi kanalında çocuk programlarını iki peda-<br />

gog <strong>ve</strong> üç öğretmenin incelemesiyle değerlendirip ya-<br />

yınladıklarını söylemiştir. Nitekim nicel araştırma bulgu-<br />

larında da incelenen programların % 6’sının (n=4) yerli;<br />

% 89’unun (n=56) yabancı kaynaklı olması, bu tür ya-<br />

yınların denetimden geçmeden sunulmasının çocuklar<br />

üzerinde yapacağı etkiyi gözler önüne sermektedir. Ni-<br />

tekim Öcel’in (2001: 137-138) bu konudaki saptamaları,<br />

yabancı yayınların çocuklar üzerindeki etkisini ortaya<br />

koymaktadır: “Gerek televizyonda gerekse sinema bağ-<br />

lamında yabancı yayınların ağırlıkta olduğu durumlarda,<br />

bireylerin kendilerine yabancı düşler kurması da söz ko-<br />

nusu olabilir. Düş gücünün fazla gelişmesi zaten çocuk/<br />

yetişkin bireyin toplumla çatışmaya düşmesine neden<br />

olacaktır. Yabancı kaynaklı düş gücünün gelişmesi du-<br />

rumunda ise birey iyice çıkmaza düşecektir. Düş gücü<br />

fazla gelişen çocuk, yaşadığı topluma ayak uyduramaz,<br />

gerçekle düşü birbirinden ayıramaz hâle gelir. Çocukken<br />

yaşamı toz pembe düşleyen ya da her türlü sorundan<br />

düş gücü ile kurtulabileceğini sanan çocuk bunu yapa-<br />

madığında bunalıma düşecek, bu tür bireylerin kuracak-<br />

ları aileler de sağlıklı <strong>ve</strong> uzun süreli olmayacaktır.”<br />

Televizyonun tek yönlü bir iletişime dayanması se-<br />

bebiyle çocukları aile, arkadaş, oyun gibi sosyalleşmeyi<br />

sağlayan unsurlardan uzaklaştırdığını dolayısıyla çocu-<br />

ğun sosyalleşme sürecini olumsuz etkilediğini düşünen<br />

katılımcılar [2, K, Ç.T.G.Y.Y.; 3, E, Ç.P.Y.; 5, K, R.A.G.M.]<br />

vardır. Diğer yandan iki katılımcının [1, E, R.A.M.T.; 3, E,<br />

Ç.P.Y.] kendi çocuklarını televizyonsuz bir ortamda ye-<br />

tiştirmek istediğini belirtmesi dikkat çekici bulunmuştur.<br />

3.3.2. Şiddet Ögeleri<br />

Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />

reklamların çocuğun duygusal/sosyal gelişimine yönelik<br />

diğer bir içerik başlığı, şiddet ögeleri ile ilgilidir.<br />

Araştırmada incelenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu<br />

programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen şiddet<br />

ögelerinin “sıklıkla/her zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra” görülme du-<br />

rumları, aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:<br />

73


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tablo 5. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda Belirlenen Şiddet Ögeleri<br />

74<br />

Şiddet Ögeleri (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />

Yukarıdaki tablo incelendiğinde çocuk programla-<br />

rında, reklamlara göre şiddet ögelerinin daha yoğun<br />

olduğu görülmektedir. Çocuk programlarında en yaygın<br />

gözlemlenen şiddet ögesi, fiziksel şiddet kullanımıdır (<br />

% 46). Kahramanların sözel şiddet kullanımı oranı %<br />

35, psikolojik şiddet kullanım oranı ise % 24’tür. Çocuk<br />

programlarında çocukların korku duyabileceği görüntü-<br />

lerin oranı % 37, kaygı duyabileceği görüntülerin oranı<br />

% 30’dur. Çocuk programlarında kötü <strong>ve</strong> haksız kahra-<br />

manların şiddet yoluyla ceza görmelerinin oranı ise %<br />

35’tir. Kahramanların şiddet kullanımında ateşli silahla-<br />

rın kullanılma oranı % 18, ateşsiz silahların kullanılma<br />

oranı %34’tür. Ateşsiz silahların, ateşli silahlara göre<br />

daha çok kullanıldığı görülmektedir. Çocuk programla-<br />

rında yayınlanan reklamlarda % 9 oranında korku <strong>ve</strong>rici<br />

görüntüler; % 7 oranında kaygı <strong>ve</strong>rici görüntüler vardır.<br />

Nitel araştırma bulgularında katılımcıların bir kısmı<br />

(n=4), şiddetin günlük hayatın bir parçası olduğu, do-<br />

layısıyla çocuklara pembe bir dünya sunmanın yanlış<br />

olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Şiddet görüntüleri-<br />

nin belirli bir dozda <strong>ve</strong>rilmesi gerektiği, çocuğun şiddet<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

N % n %<br />

Korku <strong>ve</strong>rici görüntüler 23 % 37 27 % 9<br />

Kaygı <strong>ve</strong>rici görüntüler 19 % 30 21 % 7<br />

Kahramanların fiziksel şiddet (vurma, yaralama,<br />

öldürme vs.) kullanımı<br />

29 % 46 15 % 5<br />

Kahramanların sözel şiddet (bağırma, hakaret vs.)<br />

kullanımı<br />

22 % 35 5 % 2<br />

Kahramanların psikolojik şiddet (küçümseme,<br />

karalama, dışlama, alay etme vs.) kullanımı<br />

15 % 24 2 % ,7<br />

Kötü <strong>ve</strong> haksız kahramanların şiddet yoluyla ceza<br />

görmesi<br />

22 % 35 8 % 3<br />

Şiddet aracı olarak ateşli silah kullanımı 11 % 18 6 % 2<br />

Şiddet aracı olarak ateşsiz silah kullanımı 21 % 34 12 % 4<br />

görüntülerinden etkilenmesini önlemek için televizyon<br />

karşısında çok fazla yalnız bırakılmaması gerektiği de<br />

ifade edilmiştir.<br />

Nicel araştırma bulgularına göre incelenen çocuk<br />

programlarının % 27’sinde (n=17), şiddet uygulayan-<br />

ların eylemlerinin özenti oluşturabilecek bir çerçe<strong>ve</strong>de<br />

<strong>ve</strong>rildiği görülmektedir. Nitel araştırma bulgularında da<br />

katılımcılar arasında, iyilik yapmak için şiddete başvuran<br />

kahramanların örnek alındığına, bunun da çocuklar ara-<br />

sında adaleti sağlayan gücün şiddet olduğu noktasında<br />

bir algı oluşmasına neden olduğuna ilişkin bir bulguya<br />

ulaşılmıştır.<br />

3.3.3. Tüketim Kültürüne İlişkin Unsurlar<br />

Araştırmada çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlar-<br />

da yayınlanan reklamların çocukların duygusal/sosyal<br />

gelişimine yönelik bir içeriği de tüketim kültürüne ilişkin<br />

unsurlardır. Araştırmada incelenen çocuk programları<br />

<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen<br />

tüketim kültürüne ilişkin unsurların “sıklıkla/her zaman”<br />

<strong>ve</strong> “ara sıra” görülme durumları, aşağıdaki tabloda özet-<br />

lenmiştir:


Yukarıdaki tablo incelendiğinde çocukları tüketime<br />

sevk edecek unsurların, çocuk programlarına oranla<br />

doğası gereği <strong>ve</strong> bekleneceği üzere reklamlarda daha<br />

yoğun olduğu görülmektedir. Karakterlerin kullandıkla-<br />

rı ürünlerle üstünlük sağladığı duygusu/mesajı, çocuk<br />

programlarında % 5 oranında <strong>ve</strong>rilirken, reklamlarda bu<br />

oran % 80’dir. Yine oluşumunda televizyonun da önemli<br />

bir payı olan popüler kültürde, bireylerin tükettikçe mutlu<br />

olacağı algısı mevcuttur (Şahin, 2005; Durmuş, 2006;<br />

Özkan, 2006). Araştırmanın nicel kısmın kapsamında<br />

incelenen reklamların % 67’sinde tüketimin haz kaynağı<br />

olarak gösterilmesi, reklamların bu konudaki işlevini or-<br />

taya koymaktadır. Diğer yandan incelenen reklamların %<br />

75’inde (n=225) reklam oyuncusu/oyuncularının, reklam<br />

konusu olan ürüne karşı duyduğu arzuyu <strong>ve</strong> ona sahip<br />

olmaktan ötürü duyduğu mutluluğu “sıklıkla/her zaman”;<br />

% 10’unda ise (n=31) “ara sıra” olacak şekilde ortaya<br />

koydukları saptanmıştır. Yine reklamların % 5’inde israfı<br />

teşvik edici iletilerin varlığı da dikkat çekmektedir. Ayrıca<br />

incelenen reklamların % 8’inde çocuklara, reklamı yapı-<br />

lan ürünün kendilerine satın alınmasını sağlamak üzere<br />

büyüklerini <strong>ve</strong> başkalarını ikna etmeleri için “sıklıkla/her<br />

zaman” ya da “ara sıra” çağrı yapıldığı saptanmıştır.<br />

Nitel araştırmaya katılan katılımcılar “çocuk” kav-<br />

ramına ilişkin tanımlamalarında çocuğun “masumiyet,<br />

saflık <strong>ve</strong> yönlendirilebilirlik” niteliklerine vurgu yapmış,<br />

bu bağlamda çocuğun bir anlamda izlediği materyal<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tablo 6. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda Tüketim Kültürüne İlişkin Unsurlar<br />

Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />

N % N %<br />

Karakterlerin kullandıkları ürünlerle, üstünlük<br />

sağladığı duygusu/mesajı <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

5 % 8 238 % 80<br />

Tüketim, haz kaynağı olarak sunulmaktadır. 2 % 3 200 % 67<br />

İsrafı teşvik edici iletiler vardır. 1 % 1,6 15 % 5<br />

Marka ismi, görsel olarak yer almaktadır. 7 % 11 270 % 90<br />

Marka ismi, sözel olarak yer almaktadır. 1 % 1,6 265 % 88<br />

karşısında savunmasız bir konumda olduğunu dile getir-<br />

miştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=11), çocuğun<br />

kendisine yönelik tüketimlerde ailelerini yönlendirebildiği<br />

görüşünde birleşmektedir. Nitekim bir katılımcının [4, K,<br />

Ç.P.Y.] çocukerkil aile döneminin yaşandığını belirtmesi<br />

dikkat çekicidir. Çocuk programı yapımcısı olan bir ka-<br />

tılımcının [3, E, Ç.P.Y.], evine televizyon almayarak ço-<br />

cuğunu korumayı düşünmesi de üzerinde düşünülmesi<br />

gereken bir tespittir..<br />

Araştırmada incelenen reklamların % 90’ında mar-<br />

ka isminin görsel olarak; % 88’inde ise sözel olarak yer<br />

aldığı görülmüştür. Marka isimleri, görsel <strong>ve</strong> sözel biçim-<br />

lerde reklamlarda yer alarak henüz okuma yazma bil-<br />

meyen çocukların zihnine yerleşerek kalıcı olmaktadır.<br />

Böylece çocuklar, logosunu gördüğü, adını sıkça duy-<br />

duğu markayı alış<strong>ve</strong>rişte tercih ederek ailelerini yönlen-<br />

direbilmektedir.<br />

Nitel araştırma bulgularında katılımcıların büyük<br />

çoğunluğu, çocukların akran grupları üzerinde baskı<br />

kurarak (peer presser) onların satın alma davranışını<br />

etkilediği görüşünde birleşmektedir. Katılımcılara göre<br />

çocuk, oynadığı oyuncakla yanındaki çocukları kıskan-<br />

dırabilmekte <strong>ve</strong> ailesinden arkadaşlarında gördüklerini<br />

ona da almalarını isteyebilmektedir [3, E, Ç.P.Y.; 5, K,<br />

R.A.G.M.]. İstediğini elde etmek isteyen çocuk, yetişkin<br />

bir insanın başvurmayacağı ağlama, bağırma, küsme<br />

gibi yöntemlere başvurmaktadır [1, E, R.A.M.T.]. Sön-<br />

75


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

mez’in (2006) araştırma bulgularında da aileler, çocukla-<br />

rının satın alma davranışı üzerinde arkadaşlarından (%<br />

25) sonra reklamların (% 24) etkili olduğunu belirtmiştir.<br />

76<br />

Araştırmanın nitel kısmında aynı zamanda reklam<br />

metni yazarı olan bir katılımcı [5, K, R.A.G.M.], çocukla-<br />

rın satın alma kararında ailenin çocuklara <strong>ve</strong>rdiği harç-<br />

lıkların etkili olduğu, reklamlarla aklı çelinen çocuğun<br />

ilgi alanına giren bir ürünü denememesinin neredeyse<br />

imkânsız olduğu, bu ürünü ya kendi harçlığından aldı-<br />

ğı ya da açık açık aileyi kandırarak aldığı düşüncesini<br />

ileri sürmüştür. Diğer yandan bir katılımcı, yetişkinlerin<br />

reklamlarda gördükleri ürünleri çocuklarına alarak do-<br />

laylı olarak statülerini yükselttiklerini belirtmiştir [14, E,<br />

Ç.P.Y.]. Bu noktada daha gelişkin düşünsel yapıya sahip<br />

olan ebe<strong>ve</strong>ynlerin çocukların yönlendirmelerini bir filtre-<br />

den geçirerek çocukların kendileri için yararlı hâle getiril-<br />

melerinin gereği üzerinde de durulmuştur [14, E, Ç.P.Y.]<br />

Aşçı’nın (2006) araştırmasında, çocukların % 91’inin<br />

reklamlarda izledikleri çizgi ya da animasyon karakterle-<br />

rin reklamını yaptıkları ürünleri satın almak ya da anne<br />

<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya babalarına satın aldırtmak istedikleri, % 91’inin<br />

üzerinde çizgi ya da animasyon karakter olan ürünleri<br />

satın aldıkları saptanmıştır. 454 ilköğretim birici kademe<br />

öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırmada da (Cesur <strong>ve</strong><br />

Paker, 2007), çocukların en sevdikleri kahraman soru-<br />

sunda, çizgi film kahramanı ilk sırada gelmektedir. Nite-<br />

kim araştırmada incelenen reklamların % 6’sında (n=19)<br />

marka karakteri olarak ünlü çizgi film karakterinin kulla-<br />

nıldığı saptanmıştır. Araştırmanın nitel bulgularında da<br />

katılımcıların tümü, marka karakterlerinin reklamın satı-<br />

şını artırdığı konusunda hemfikirdir. Reklam ajansı müş-<br />

teri temsilcisi olan bir katılımcı [1, E, R.A.M.T.], reklam<br />

karakterinin markayla özdeşleştiğini, tüketicinin reklam<br />

karakterini görünce markayı hatırladığını bu durumun<br />

hem reklam <strong>ve</strong>ren hem de tüketici açısından da fayda-<br />

lı olabileceğini belirtmiştir. Bir katılımcı [10, K, Ç.P.Y.],<br />

tüketim söz konusu olduğunda, neyin tüketilmesi ge-<br />

rektiğine çocukların kendilerinin karar <strong>ve</strong>rdiklerini, yeni<br />

başlayan bir çizgi filmi izleyen çocukların piyasaya çık-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

madan onun bebeklerini istemeye başladıklarını ifade<br />

etmiştir. Diğer yandan bir katılımcının [2, K, Ç.T.G.Y.Y.]<br />

çocukların yoğun bir baskı altında olduğunu, sinema<br />

filmlerinin yapılış amacının çocuklara onun çıkartması-<br />

nı, oyuncağını, kitabını vs. satmak olduğunu belirtme-<br />

si, çocuklar için sinema sektöründe oluşturulan pazarın<br />

varlığına dikkat çekmektedir. Marka karakterlerinin mar-<br />

kanın belli değerlerini aktarmak adına anlamlı olduğu-<br />

nu, reklam mesajlarını kuv<strong>ve</strong>tlendirdiğini, bu durumun<br />

çocuklar açısından sakınca arz etmediğini düşünen [6,<br />

K, R.İ.S.T.K.B.] katılımcı da vardır. Çocuk programı ya-<br />

pımcısı olan bir katılımcı [14, E, Ç.P.Y.], ticarî firmaların<br />

çocuğun hayatının odağı hâline getirdiği kahramanları<br />

kullanmasının, devletin koyacağı kurallarla engellenme-<br />

si gerektiğini düşünmektedir.<br />

Araştırmada incelenen reklamların % 17’sinde<br />

(n=52), marka karakteri olarak markaya özgü yeni bir<br />

ticarî karakterin kullanıldığı saptanmıştır. Nitel araştırma<br />

bulgularında da çizgi/animasyon karakterlerin yurt dı-<br />

şında daha fazla kullanıldığını ancak Türkiye’de fazlaca<br />

kullanılmadığını düşünen bir katılımcı [1, E, R.A.M.T.],<br />

bu durumun nedeni olarak animasyon karakterlerin it-<br />

hal, sanal <strong>ve</strong> cansız olmalarını göstermiştir. Aynı katılım-<br />

cı, yetişkinlerin etkilenmediği animasyon karakterlerden<br />

çocukların çizgi filmlerden dolayı kolayca etkilendiğini<br />

belirtmiştir. Çocuk programı yapımcısı olan bir katılımcı,<br />

animasyon karakterlerdeki renk, hareket <strong>ve</strong> sesin ço-<br />

cukları çektiğini [4, K, Ç.P.Y.] belirtmiştir. Reklam ajansı<br />

müdürü olan bir katılımcı [8, E, R.A.G.M.], animasyon<br />

karakterlerin çocuklarda yaratıcılığı geliştirdiğini düşün-<br />

mekte <strong>ve</strong> bu anlamdaki bir manipülasyonu normal karşı-<br />

lamaktadır. Diğer yandan çocuk programı yapımcı olan<br />

bir katılımcı da kapitalizmin kuralı olarak insanların tü-<br />

ketime yönlendirildiğini [10, K, Ç.P.Y.] vurgulamaktadır.<br />

Araştırmada, çocuklardaki marka bağımlılığının<br />

oluşmasında televizyonun etkili olduğunu düşünen ka-<br />

tılımcılar (n=10) çoğunluktadır. Çocuk programı yapım-<br />

cısı olan bir katılımcı [4, K, Ç.P.Y.], çocuklarda marka<br />

bağımlılığının oluşmasında televizyonun araç olarak


kullanımına işaret etmekte, kendilerine “Bir şekilde biz<br />

prodüksiyon maliyetini sağlayalım, bizim karakterimizin<br />

programını yapın, biz sonra üste para da <strong>ve</strong>relim. Biz<br />

sonra bunun ürünlerini çıkarıp bundan para kazanaca-<br />

ğız.” şekilde başvuran birçok firma olduğunu belirtmek-<br />

tedir.<br />

Karaca, Pekyaman <strong>ve</strong> Güney (2007) tarafından ya-<br />

pılan bir araştırmada da ebe<strong>ve</strong>ynlerin büyük bir bölümü<br />

reklamların, çocukları ihtiyaç dışı bir ürünü almaya yön-<br />

lendirdiğini, “saldırgan, kaba kuv<strong>ve</strong>te başvuran, sihirli”<br />

gibi özelliklere özendirdiği, çocuklarda marka bağımlılığı<br />

yarattığı, çocukları her gördüğü ürünü almaya yönlendir-<br />

diği” görüşündedir. Nitekim reklam ajansı genel müdürü<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

olan bir katılımcı da [9, K, R.A.G.M.] marka bağımlılığı-<br />

nın oluşmasında, televizyondan ziyade arkadaş grupla-<br />

rındaki akran baskısının ana etken olduğunu, çocukların<br />

da grup içerisinde kabul görmek için o markaları kullan-<br />

dığını düşünmektedir.<br />

3.3.4. Modelleme<br />

Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />

reklamların çocukların duygusal/sosyal gelişimine yöne-<br />

lik bir içeriği de modelleme ile ilgilidir. Araştırmada ince-<br />

lenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />

reklamlarda belirlenen modellemeye ilişkin unsurların<br />

“sıklıkla/her zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra” görülme durumları,<br />

aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:<br />

Tablo 7. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda Modellemeye İlişkin Unsurlar<br />

Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />

Çocukların örnek alabileceği olumlu<br />

davranışlar sergilenmektedir.<br />

Davranışların doğurduğu sonuçlara ilişkin,<br />

uygun modeller sunulmaktadır.<br />

Olumsuz davranış sergileyen kahramanlar,<br />

model olarak sunulmaktadır.<br />

Karakterler, tek bir cinsiyetten<br />

oluşmaktadır.<br />

Karakterler, belli bir sosyal tabakayı temsil<br />

etmektedir.<br />

Karakterlerin kıyafetlerinde milli ya da dinî<br />

sembollere yer <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

Karakterlerin ırksal özellikleri belirli bir ırk<br />

lehine olacak şekilde vurgulanmaktadır.<br />

Farklı milletlere dair kalıp yargılara<br />

(sterotiplere) göndermeler vardır.<br />

N % N %<br />

35 % 56 101<br />

% 34<br />

43<br />

22<br />

10<br />

12<br />

14<br />

9<br />

7<br />

% 68<br />

% 35<br />

% 16<br />

% 19<br />

% 22<br />

% 14<br />

% 11<br />

64<br />

60<br />

133<br />

119<br />

18<br />

4<br />

9<br />

% 21<br />

% 20<br />

% 44<br />

% 40<br />

% 6<br />

% 1,4<br />

% 3<br />

77


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

78<br />

Nitel araştırma bulgularında katılımcıların bir kısmı<br />

(n=6), çocuk programlarının modelleme yoluyla çocu-<br />

ğun davranış kalıplarını etkilediğini ifade etmiştir. Çocuk<br />

programlarındaki marjinal karakterlerin <strong>ve</strong> genellikle de<br />

olumsuz davranışların çocuklar tarafından model alın-<br />

dığı da belirtilmiştir. Nitekim yukarıdaki tablo incelendi-<br />

ğinde nicel araştırma kapsamında incelenen program<br />

<strong>ve</strong> reklamlarda, bunun farkında olunduğu anlaşılacaktır.<br />

Çocukların örnek alabileceği olumlu karakterler, çocuk<br />

programlarında % 56 (n=35) oranında, reklamlarda ise<br />

% 34 (n=101) oranında yer almaktadır. Ayrıca davra-<br />

nışların doğurduğu sonuçlara uygun modeller çocuk<br />

programlarında % 68 (n=43) oranında sunulmakta, rek-<br />

lamlarda bu oran % 21 (n=64) olmaktadır (bu noktada<br />

reklamların ticarî kaygılarının etkisinin olduğu düşünü-<br />

lebilir). Öte yandan olumsuz davranış sergileyen kah-<br />

ramanlar, çocuk programlarında % 35 (n=22) oranında<br />

model olarak sunulurken, reklamlarda bu oran % 20’dir<br />

(n=60).<br />

İncelenen reklamların % 44’ünde (n=133), çocuk<br />

programlarının ise % 16’sında (n=10), karakterler tek<br />

bir cinsiyetten oluşmaktadır. Bu durumu “cinsiyetçi<br />

yaklaşım”la açıklamak tek başına yeterli olmayabilir.<br />

Zira incelenen programlar <strong>ve</strong> reklamların hedef kitlesi-<br />

nin de bu temsilde rolü hesaba katılmalıdır. “Ancak Walt<br />

Disney <strong>ve</strong> Warner Bross gibi alanda görece hakim fir-<br />

maların ürettikleri filmler, yaygın olarak gösterim imkânı<br />

bulan çizgi filmler, çocuk kuşağı programlarında sunulan<br />

hikâyelerin başkarakterleri –genel bir gözlemle– çoğun-<br />

lukla erkek olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Do-<br />

nald Duck, Mickey Mouse, Ninja Kaplumbağalar, Susam<br />

Sokağı’ndaki kuklalar (nitekim Kurabiye Canavarı ya da<br />

Minik Kuş gibi karakterler eril özellikler taşıdığı gibi er-<br />

kek sesiyle seslendirilmektedir). Bu karakterler ayrıca<br />

sadece televizyon programı karakterleri olarak kalmayıp<br />

birtakım kitap, oyuncak gibi ticarî malzemelerde de yer<br />

alan pop kültür figürleridir <strong>ve</strong> çocuğa özdeşleşme yo-<br />

luyla cinsiyet rollerini yapılandırmada etkili rol oynarlar.”<br />

(Duru, 1997: 501–502). Dolayısıyla bu çerçe<strong>ve</strong>de genel<br />

gözlemleri aşan daha ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç bu-<br />

lunmaktadır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Araştırmada incelenen reklamlarda karakterlerin %<br />

40’ı (n=119) belli bir sosyal tabakayı temsil ederken;<br />

çocuk programlarında bu oran % 19’dur (n=12). Ayrıca<br />

incelenen reklamların büyük çoğunluğunda üst gelir ta-<br />

bakasına mensup bir sosyal tabaka temsili göze çarp-<br />

maktadır. Bu <strong>ve</strong>sileyle izleyiciye reklamı yapılan ürünün<br />

aynı zamanda üst gelir tabakasına da ait olduğu <strong>ve</strong> kul-<br />

lanıcının bu ürünü almasıyla aynı zamanda bu tabakaya<br />

dâhil olacağı mesajı <strong>ve</strong>rildiği dikkate alınmalıdır.<br />

Diğer yandan araştırmada incelenen reklamların %<br />

42’sinde (n=125) karakterlerin marka üzerinden model<br />

olarak “sıklıkla/her zaman”; % 18’inde (n=53) “ara sıra”<br />

olacak şekilde sunulduğu saptanmıştır.<br />

Araştırmanın bulgularında da reklamlarda çocuk<br />

oyuncuların kullanımı konusunda katılımcıların farklı gö-<br />

rüşleri vardır: Katılımcıların büyük çoğunluğu, reklamlar-<br />

daki çocuk oyuncuların çocuklardan ziyade yetişkinleri<br />

etkilediğini “şirin <strong>ve</strong> sevimli” imajı taşıyan çocukların,<br />

çocuklardan ziyade büyükleri manipüle etmede daha<br />

çok kullanıldığını düşünmektedir [1, E, R.A.M.T.; 2, K,<br />

Ç.T.G.Y.Y.]. Ancak reklamlarda çocuk oyuncuların kulla-<br />

nılmasının yasal birtakım uygulamalarla denetlenmesini<br />

isteyen katılımcılar da [11, E, Ç.T.G.Y.Y.] vardır. Bu du-<br />

rum kullanılan çocukların ruh sağlığında olumsuz etki-<br />

ler yaratması, ebe<strong>ve</strong>ynlerin çocuklarının sırtından para<br />

kazanmaları açısından sakıncalı bulunmaktadır [13, E,<br />

Ç.P.Y.]. Çocukların kullanıldığı reklamların çocukların<br />

satın alma kararında etkin olması, kullanılan çocukların<br />

örnek model olmaları ile doğru orantılı olarak değerlen-<br />

dirilmektedir [13, E, Ç.P.Y.].<br />

3.3.5. <strong>Aile</strong> Yapısı <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> Değerleri<br />

Araştırmada incelenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu<br />

programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen aile<br />

yapısı <strong>ve</strong> aile değerleriyle ilişkili unsurların “sıklıkla/her<br />

zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra” görülme durumları, aşağıdaki tab-<br />

loda özetlenmiştir:


Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Tablo 8. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda <strong>Aile</strong> Yapısı <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> Değerlerine<br />

İlişkin Unsurlar<br />

Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />

AİLE YAPISI<br />

Yukarıdaki tablo incelendiğinde hem çocuk program-<br />

larında hem reklamlarda kadın <strong>ve</strong> erkek rollerinin % 6<br />

oranında ayrıştırılarak <strong>ve</strong>rildiği görülmektedir. Bu sonuç,<br />

çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların geriye kalan % 94’lük<br />

bölümünde cinsiyet rollerinin ayrıştırılmadığı biçiminde<br />

yorumlanmamalıdır. Zira araştırmamız kapsamında in-<br />

celenen çocuk programlarının <strong>ve</strong> reklamların tümünde<br />

aile görüntüleri yer almamaktadır. Dolayısıyla bu sonuç,<br />

aile görüntülerinin yer aldığı yayınlar için geçerlidir.<br />

Araştırmada incelenen reklamların büyük bir kısmın-<br />

da aile görüntülerine ya da aile temasına yer <strong>ve</strong>rilmediği<br />

gözlemlenmiştir. Bunda önemli bir etken olarak sürenin<br />

N % n %<br />

Kadın <strong>ve</strong> erkek rolleri ayrıştırılarak işlenmektedir. 4 % 6 18 % 6<br />

<strong>Aile</strong> yapısı, çocuklu aile biçimindedir. 15 % 24 32 % 11<br />

<strong>Aile</strong>de ileri yetişkinlere yer <strong>ve</strong>rilmemektedir. 51 % 81 271 % 90<br />

<strong>Aile</strong>, ev dışındaki ortamlarda da gösterilmektedir. 11 % 17 19 % 6<br />

<strong>Aile</strong>de çocuk çalışmaktadır. 1 % 1,6 2 % ,6<br />

<strong>Aile</strong>de sadece anne çalışmaktadır. – – 1 % ,3<br />

<strong>Aile</strong>de sadece baba çalışmaktadır. 4 % 6,3 – –<br />

<strong>Aile</strong>de anne <strong>ve</strong> baba çalışmaktadır. 2 % 3,2 – –<br />

Tek ebe<strong>ve</strong>ynli aile modeli sunulmaktadır. 1 % 1,6 4 % 1,3<br />

Yaşlılar aile dışında kurumsal yapılarda (örneğin<br />

huzurevi) sunulmaktadır.<br />

Türk toplumunun genel aile değerleri içinde yer<br />

almayan değerler işlenmektedir.<br />

<strong>Aile</strong> kararlarında çocuğun katılımı<br />

özendirilmektedir.<br />

2<br />

% 3,2<br />

TÜRK TOPLUMUNUN GENEL AİLE DEĞERLERİ<br />

4<br />

4<br />

% 6<br />

% 6<br />

kısalığı (0–30 saniye / n=228, % 76) değerlendirilebilir.<br />

Örneğin incelenen reklamların % 11’inde (n=32) aile<br />

yapısının çocuklu aile biçiminde <strong>ve</strong>rildiğine ilişkin bir<br />

bulgu karşımıza çıksa da bu sonuç, içinde aile teması<br />

geçmeyen reklamları da kapsamaktadır. Diğer taraftan<br />

çocuk programları, reklamlara göre daha uzun süreli<br />

olması <strong>ve</strong> olay kurgusu içermesi nedeniyle içerisinde<br />

aile temasına rastlanan yapımlardır. İncelenen çocuk<br />

programlarının % 24’ünde (n=15) aile yapısı çocuklu<br />

aile biçimindedir, % 81’inde (n=51), ailede ileri yetişkin-<br />

lere yer <strong>ve</strong>rilmemiştir. Çocuk programlarının % 6’sında<br />

(n=4), reklamların da % 5’inde (n=14), genel Türk aile<br />

1<br />

14<br />

16<br />

% ,3<br />

% 5<br />

% 5,4<br />

Anne/babayı küçümseyici mesajlar vardır. 1 % 1,6 7 % 2<br />

79


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

değerleri içinde yer almayan değerler işlenmektedir. Ço-<br />

cuk programlarının % 6’sında (n=4); reklamların da %<br />

5,4’ünde (n=16) aile kararlarında çocuğun katılımı özen-<br />

dirilmektedir. Çocuk programlarının % 1,6’sında (n=1);<br />

reklamların da % 2’sinde (n=7), anne/babayı küçümse-<br />

yici mesajlar bulunmaktadır.<br />

80<br />

Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />

reklamların Türk toplumunun genel aile <strong>ve</strong> ahlâk değer-<br />

lerine uygunluk gösterip göstermemesine ilişkin katı-<br />

lımcı algılarını içeren nitel araştırma bulguları şöyledir:<br />

Katılımcıların bir kısmı (n=5), çocuk programlarının <strong>ve</strong><br />

reklamların Türk toplumunun genel aile değerlerine uy-<br />

gunluk göstermediğini düşünmektedir. Bir katılımcı [1,<br />

E, R.A.M.T.], Türkiye’de farklı aile tiplerinin olduğunu<br />

<strong>ve</strong> bu aileler için ortak değerlerden söz edilemeyeceğini<br />

düşünmektedir. Diğer yandan çocuk televizyonu genel<br />

yayın yönetmeni olan bir katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], aile<br />

değerlerinin daha genel olması gerektiğini, herkesin ka-<br />

bul ettiği genel değerleri aktarmanın gerekliliğini vurgu-<br />

lamaktadır.<br />

Katılımcıların bir kısmı (n=5), çocuk programları <strong>ve</strong><br />

reklamların Türk toplumunun genel ahlâk değerlerine uy-<br />

gunluk göstermesi gerektiği hususunda birleşmektedir.<br />

Diğer yandan iki katılımcı [1, E, R.A.M.T., 10, K, Ç.P.Y.],<br />

çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların Türk toplumunun ge-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

nel ahlâk <strong>ve</strong> değerlerine uygunluk göstermesi gerektiği<br />

düşüncesine katılmamaktadır. Çocuk televizyonu genel<br />

yayın yönetmeni olan bir katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.],<br />

Türk ya da herhangi bir toplumun kendi değerlerini öne<br />

çıkaran ama kendi değerlerinde olmayan başka şeyleri<br />

de reddetmeyen, bir yayın yapılması gerektiğini düşün-<br />

düğünü ifade etmiştir. Reklamla ilgili STK başkanı olan<br />

bir katılımcı [6, K, R.İ.S.T.K.B.], Türk toplumunun genel<br />

ahlâkî değerlerinde kentleşme olgusuyla birlikte kırılma<br />

yaşandığı <strong>ve</strong> çocuklara evrensel değerlerin aşılanması<br />

gerektiğini düşünmektedir. Yine başka bir katılımcı da<br />

[9, K, R.A.G.M.] Türk toplumunun genel ahlâk değerle-<br />

rinden söz edilemeyeceğini onun yerine evrensel değer-<br />

lerin varlığını <strong>ve</strong> burada reklamcılığın işlevini dile getir-<br />

miştir. Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan bir<br />

katılımcı [11, E, Ç.T.G.Y.Y.], reklam ajanslarının reklam<br />

senaryolarını oluştururken Türk toplumunun genel ahlâk<br />

değerlerinden ziyade her yıl için araştırma yapıp belir-<br />

ledikleri toplumda yükselen <strong>ve</strong> düşen değerleri dikkate<br />

aldıklarını belirtmiştir.<br />

3.3.6. Dil Gelişimi<br />

Araştırmada incelenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu<br />

programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen dil geli-<br />

şimiyle ilişkili unsurların “sıklıkla/her zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra”<br />

görülme durumları, aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:


Tablo 9. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamların Çocukların Dilsel Gelişimine<br />

Yönelik İçeriği<br />

Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />

Araştırmamızın nicel bulgularında incelenen çocuk<br />

programlarının % 25’i (n=16), bu programlarda yayın-<br />

lanan reklamların da % 16’sı (n=77) çocuğun anlama-<br />

yacağı türden karmaşık cümle yapıları içermektedir.<br />

Bir cümlede kullanılan kelime sayısı, çeşitli ek fiillerle<br />

genişletilmiş birleşik cümle kuruluşları; henüz Piaget’in<br />

bilişsel gelişim dönemlerine göre soyut işlem dönemine<br />

gelmemiş çocukların bu tür cümleleri anlamasını zorlaş-<br />

tırmaktadır. Yine incelenen çocuk programlarının % 10’u<br />

(n=6), reklamların da % 9’u (n=37) Türkçe olmayan ya<br />

da uydurulmuş kelimeler/ifadeler içermektedir. Çocuk<br />

programlarının % 16’sında (n=10), reklamların da %<br />

3’ünde (n=10) argo sözcüklerin kullanıldığı görülmüştür.<br />

İncelenen reklamların % 55’inde (n=164) bilginin<br />

çağrışım yoluyla hafızada kalmasını sağlayan pekiştiril-<br />

miş sıfatların “sıklıkla/her zaman” ya da “ara sıra” kulla-<br />

nıldığı belirlenmiştir. “Kıpkırmızı”, “capcanlı” gibi sıfatlar,<br />

farklı duyu organlarına hitap ederek tüketicinin ürünü <strong>ve</strong><br />

markayı algısal çağrışımlarla hatırlamasını kolaylaştır-<br />

maktadır.<br />

İncelenen reklamların % 12’sinde (n=36), olumsuz<br />

sloganların “sıklıkla/her zaman”, ya da “ara sıra” kul-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

N % n %<br />

Çocuğun anlamayacağı türden karmaşık<br />

cümle yapıları içerir.<br />

16 % 25 77<br />

% 16<br />

Anlatımda, ağız <strong>ve</strong> şi<strong>ve</strong> özellikleri<br />

kullanılmaktadır.<br />

1<br />

% 1,6<br />

5<br />

% 3<br />

Türkçe olmayan ya da uydurulmuş<br />

kelimeler/ifadeler kullanılmıştır.<br />

6<br />

% 10<br />

37<br />

% 9<br />

Argo sözcükler kullanılmıştır. 10 % 16 10 % 3<br />

Karakterlerin dil kullanımları, sosyal<br />

ayrışmayı besleyecek şekilde <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

–<br />

lanıldığı görülmüştür. Nitel araştırma bulgularında, iki<br />

katılımcı [10, K, Ç.P.Y.; 11, E, Ç.T.G.Y.Y.], reklamların<br />

modelleme yoluyla çocukların konuşma kalıplarını etki-<br />

lediğini belirtmiştir.<br />

Araştırmamızda incelenen programların % 6’sında<br />

(n=4), Türkçe dışındaki dillerin “sıklıkla/her zaman” ya<br />

da “ara sıra” üstünlüğünün vurgulandığı belirlenmiştir.<br />

İncelenen çocuk programlarında Türkçe dışındaki dillere<br />

ait unsurların kelime <strong>ve</strong> cümle düzleminde yoğun olarak<br />

kullanılması <strong>ve</strong> bunların anlaşılırlığı ortadan kaldırması<br />

bu bulguya örnek <strong>ve</strong>rilebilir.<br />

Diğer yandan yabancı kaynaklı programların Türki-<br />

ye’de bu denli çok olmasını toplumu şekillendirme, yö-<br />

netme çabasına bağlı bir propaganda olarak gören bir<br />

katılımcı da [8, E, R.A.G.M.] Türkiye’de İngilizce çizgi<br />

film yayını yapan kanalların Türkçeye zarar <strong>ve</strong>rdiğini<br />

düşünmektedir. Yabancı yapımlardan daha çok yer-<br />

li yapım olması gerektiğini düşünen bir katılımcı [2, K,<br />

Ç.T.G.Y.Y.], yabancı yapımların çocuğa “w” ya da “x”<br />

harfleri gibi kültürel değerleri aktardığını ancak bu tür<br />

unsurlara karşı direnmenin de sektörde zor olduğunu<br />

ifade etmiştir.<br />

–<br />

11<br />

% 4<br />

81


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

82<br />

3.4. Çocuklara Yönelik Programlar <strong>ve</strong> Bu Prog-<br />

ramlarda Yayınlanan Reklamların Denetimine İlişkin<br />

Sonuçlar<br />

Araştırmada nitel kısmında, katılımcılara çocuk<br />

programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamla-<br />

rın yeterince denetlenip denetlenmediği; reklam <strong>ve</strong>ren<br />

şirketleri, yapımcıları, reklam metni yazarlarını bağlayıcı<br />

üst değerlerin (din, ahlâk, ideoloji, felsefi düşünce vb).<br />

olup olmadığı konularındaki düşünceleri sorulmuştur:<br />

Araştırmanın bulgularında yedi katılımcı, Türkiye’de<br />

çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların çocuklara uygunluğu<br />

bakımından denetlenmediğini, reklamların yayınlandık-<br />

tan sonra bir şikâyet üzerine kontrol edilip toplumsal<br />

denetime girdiğini ifade etmiştir. Yine katılımcılar tarafın-<br />

dan reklam şirketlerinin toplumsal denetimin geri bildi-<br />

rimlerini de dikkate almadığını belirtmiştir. Reklam ajan-<br />

sı müşteri temsilcisi olan bir katılımcının [1, E, R.A.M.T.],<br />

“Bu da çok yanlış, bunu yapmayalım.” diyen bir reklamcı<br />

ya da reklam <strong>ve</strong>ren görmediğini, belki onların bir çocuğu<br />

varsa <strong>ve</strong> çocuğunu da çok seviyorsa böyle bir sorumlu-<br />

luk taşıyabileceğini belirtmesi dikkat çekici bulunmuştur.<br />

Denetim konusunda toplumsal bir hareket başlatıl-<br />

ması gerektiği, her ticarî marka <strong>ve</strong> işletmenin bu toplum-<br />

sal sorumluluğu taşımasıyla ortak bir anlayışa varılacağı<br />

üni<strong>ve</strong>rsitelerin, reklam firmalarının <strong>ve</strong> televizyon kanalla-<br />

rının bir araya gelip çalıştay yaparak bu sorunu giderebi-<br />

leceği de düşünülmektedir. Ancak bir katılımcının [1, E,<br />

R.A.M.T.], sosyal sorumluluğun da reklam aracı olarak<br />

kullanıldığını “Sosyal sorumluluk kampanyası yapanlar<br />

da zaten onu sosyal sorumluluk kampanyası için yapmı-<br />

yorlar. Onlar da marka değerini artırmak için kâr amaçlı<br />

yapıyorlar.” cümleleriyle dile getirmesi dikkat çekici bu-<br />

lunmuştur. Diğer yandan sektörde “Gelecek bin YTL’lik<br />

bir cezaya karşılık o reklam yapıldığında, kazanılan bir<br />

milyon için yapar, cezamı öderim.” yaklaşımının varlığı<br />

da tespit edilmiştir.<br />

Reklamla ilgili STK başkanı olan bir katılımcının [7,<br />

E, R.İ.S.T.K.B.], vatandaşlar tarafından şikâyet mekaniz-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

ması yoluyla uygulanan denetimin çok sağlıklı yapılma-<br />

dığını, tüketiciden gelen şikâyetlerin çok da ciddi olma-<br />

dığını, çocuk programlarının yeterince şikâyet edilmeyip<br />

bunların faturasının reklamlara kesildiğini belirtmesi,<br />

dikkat çekici bir bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Reklamların daha çok sivil toplum kuruluşlarıyla;<br />

çocuk programlarının da RTÜK aracılığıyla denetlendi-<br />

ği, ancak denetimin amaçlarına yeterince ulaşmadığı<br />

algısı, tüm katılımcılarda vardır. Burada denetim me-<br />

kanizmasının işleyişine dair birtakım sıkıntıların olduğu<br />

görülmektedir. Bu bağlamda reklam şirketlerinin ticarî<br />

kaygılardan dolayı toplumsal denetimin geri dönütleri-<br />

ni yeterince dikkate almadığı <strong>ve</strong> bunun için toplumsal<br />

bir hareket başlatılması, denetimde kullanılan kriterlerin<br />

daha net <strong>ve</strong> somut olması, çocuk hedef kitle için ayrı bir<br />

mevzuatı olan profesyonel kişilerden ayrı bir kurul kuru-<br />

lup çocuklarla iletişim içinde olan tüm mecraların topluca<br />

denetlenmesinin gereği ön plâna çıkmaktadır. Bu nok-<br />

tada reklam <strong>ve</strong>ren şirketleri, yapımcıları, reklam metni<br />

yazarlarını bağlayıcı üst değerlerin (din, ahlâk, ideoloji,<br />

felsefi düşünce vb.) gerekliliği sorgulanmıştır:<br />

Üç katılımcı [10, K, Ç.P.Y.; 3, E, Ç.P.Y.; 1, E,<br />

R.A.M.T.], üst değerlerin gerekli olduğuna fakat bunu<br />

gerçekleştirmenin ticarî kaygılardan dolayı imkânsız ol-<br />

duğuna dikkat çekmiştir. Maddî imkanların yetmemesi<br />

nedeniyle “…beni çocuklar ilgilendirmiyor. Beni sadece<br />

para ilgilendiriyor. Anne babası ilgilensin ben çocukla il-<br />

gilenmem, seyrettirmesin.” diyen yapımcıların varlığına<br />

dikkat çekilmiştir.<br />

Yukarıdaki bulgular bir bütün olarak değerlendirildi-<br />

ğinde, reklamların daha çok STK’lar tarafından gönüllü<br />

olarak, çocuk programlarının da RTÜK tarafından de-<br />

netlendiği görülmektedir. Ancak nitel araştırmaya katılan<br />

reklam <strong>ve</strong> çocuk yayınları çalışanları denetimin ama-<br />

cına ulaşmadığı görüşündedir. Söz konusu yayınların<br />

denetiminin yaptırım gücü olmaması, medyanın ticarî<br />

kaygılarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim<br />

araştırma bulgularında yer alan <strong>ve</strong> maddî cezaların yap-<br />

tırım gücünün azlığına ilişkin tespit [1, E, R.A.M.T.] de bu


açıklamayı desteklemektedir. Dolayısıyla yaptırım gücü<br />

daha yüksek uygulamalara ihtiyaç vardır.<br />

Diğer yandan üni<strong>ve</strong>rsiteler, STK’lar <strong>ve</strong> medya sektö-<br />

rü ortak toplantılarla bir araya gelerek çocuklara yönelik<br />

yayınların taşıması/taşımaması gereken özellikler hak-<br />

kında tartışmalı <strong>ve</strong> ortak sonuçlar üretmelidir.<br />

4. Sonuç <strong>ve</strong> Tartışma<br />

Çocuk, kendisine yönelik tüketimleri yönlendiren <strong>ve</strong><br />

marka tercihinde bulunabilen bir konumdadır. Özellikle<br />

yiyecek içecek reklamlarında çocuklar daha sık <strong>ve</strong> ge-<br />

nellikle ebe<strong>ve</strong>ynlerinden bağımsız <strong>ve</strong> kendisi için yararlı<br />

olan ürünü kullanma bilincine sahip bir rolde sunulmak-<br />

tadır. (Elden <strong>ve</strong> Ulukök, 2006: 6). Yeme isteğini arttırıcı<br />

reklamlar <strong>ve</strong> değişik şekillerde yeme modelleri <strong>ve</strong> me-<br />

sajları <strong>ve</strong>ren programlar da çocukların yeme seçimleri<br />

üzerine etki etmektedir. (Gürel <strong>ve</strong> İnan, 2001: 43). Ni-<br />

tekim araştırmamızın bulgularında çocuklara tanıtılan<br />

yiyecek <strong>ve</strong> içeceklerin büyük çoğunluğunun besleyici<br />

değeri az ancak kalorisi yüksek gıdalardan oluştuğu gö-<br />

rülmektedir.<br />

Televizyon, çocuğun enerjisini boşalttığı spor <strong>ve</strong><br />

oyun gibi fiziksel aktivitelerin yerini almaktadır. Televiz-<br />

yon izlerken çocuğun pasif olması, reklamı yapılan yük-<br />

sek kalorili <strong>ve</strong> düşük besin değerine sahip yiyeceklerin<br />

fazla tüketilmesi <strong>ve</strong> programlarda vurgulanan sağlıksız<br />

beslenme (atıştırma) alışkanlıklarının edinilmesi şiş-<br />

manlığa neden olmaktadır. (DPT, 2001: 103). Diğer yan-<br />

dan ‘geleceğin’ değil şimdinin potansiyel alıcısı çocuğa,<br />

reklamların genel görüntü aktörü olmasının dışında<br />

<strong>ve</strong>rilen imaj ile modernleşmenin, çağdaşlaşmanın sem-<br />

bolü rolü de yüklenmektedir. Reklamlarda ellerinde taze<br />

mey<strong>ve</strong> yerine X marka paket mey<strong>ve</strong> suları olan ya da<br />

sabah kahvaltısında ekmek, peynir, zeytin, reçel yerine<br />

Y marka cornflakes paketini tabağa dolduran kız <strong>ve</strong> er-<br />

kek çocukları; modern, iyi <strong>ve</strong> sağlıklı beslenmenin sem-<br />

bolleri olarak sunulmaktadır. (Serpemen, 1999: 616). Bu<br />

bağlamda çocukların sağlıklı beslenme alışkanlıklarında<br />

doğal ürünler yerine besleyici değeri az kalorisi yüksek<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

yiyeceklerle sağlanması yönünde oluşan değişimde rek-<br />

lamların etkisi yeniden sorgulanmalıdır.<br />

Araştırmanın nitel bulgularında da katılımcıların<br />

büyük bir kısmı (n=12), reklamlarda tanıtılan besleyici<br />

değeri az ancak kalorisi yüksek yiyeceklerin, çocukların<br />

fiziksel sağlığını olumsuz etkilediğini <strong>ve</strong> televizyon ba-<br />

şındayken hareket etmeyen <strong>ve</strong> çok yiyen obez bir çocuk<br />

profili oluştuğunu belirtmiştir. Reklamla ilgili STK başka-<br />

nı olan bir katılımcı, devletin üretimine izin <strong>ve</strong>rdiği bu tür<br />

ürünlerin tanıtımına izin <strong>ve</strong>rmeyerek ikilem yarattığını,<br />

bu bağlamda üretim noktasında daha ciddi süzgeçlerin<br />

(daha bilgilendirici bir gıda nizamnamesi) kullanılması-<br />

nın uygun olacağını [6, K, R.İ.S.T.K.B.] dile getirmiştir.<br />

Bu noktada katkı maddesi barındıran ürünlerin üretimi-<br />

nin çocuklar üzerindeki etkisinin yeniden gündeme ge-<br />

tirilerek bu konuda kalıcı çözümlere ulaşmanın gereği<br />

ortaya çıkmaktadır.<br />

“Televizyonda gıda maddelerinin yaygın tüketi-<br />

mi gösterilirken, karakterlerin % 88’i ince <strong>ve</strong>ya normal<br />

yapıdadır. Televizyonda yiyecek mutluluk kaynağı ola-<br />

rak gösterilmekte, ama besin maddeleri nadiren açlı-<br />

ğı gidermek için kullanılmaktadır.” (DPT, 2001: 103).<br />

Nitel araştırma bulgularında, reklamlarda yaratılan bir<br />

senaryo gereği seçilmiş çocuğun, besleyici değeri az,<br />

kalorisi yüksek yiyecekleri tükettiğine, ancak gerçek<br />

yaşamında durumun böyle olmadığına [1, E, R.A.M.T.]<br />

ilişkin ifadeler vardır. Gelişim özelliği gereği senaryo<br />

ile gerçek yaşamı ayırt edemeyen çocuklar (Yavuzer,<br />

1992; Cirhinlioğlu, 2001), senaryo gereği seçilmiş, boyu<br />

<strong>ve</strong> fiziği düzgün reklam oyuncularını model almaktadır.<br />

Diğer yandan yapılan araştırma kapsamında incelenen<br />

çocuk programlarının % 22’sinin (n=14) çocukları tehli-<br />

keli durumlara sokabilecek ifade <strong>ve</strong>ya görsel sunumları<br />

“sıklıkla” ya da “her zaman”, % 21’inin (n=13) ise “ara<br />

sıra” içerdiği belirlenmiştir. Bandura tarafından geliştiri-<br />

len “sosyal öğrenme kuramı”na göre çocuk model alma<br />

yoluyla öğrenmektedir. Bu dönemde çocuklara sunulan<br />

<strong>ve</strong> onları tehlikeli durumlara sokabilecek ifade <strong>ve</strong>ya gör-<br />

sel sunumlar, çocuklarda bu hareketleri deneme isteği<br />

83


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

doğurarak modellenebilir. Nitekim basında çıkan ço-<br />

cukların “Superman gibi uçmasına” <strong>ve</strong> “Pokemon gibi<br />

atlamasına” ilişkin haberler de çocukların çizgi film kah-<br />

ramanlarını rol model olarak benimsediğini göstermek-<br />

tedir. (Bkz. Radikal Gazetesi, 2000)<br />

84<br />

Araştırmanın nicel bulgularında incelenen çocuk<br />

programlarının % 70’inde (n=44), olayların çocuğun<br />

benzerlerine kendi yaşamında rastlayabileceği türden<br />

olmadığı belirlenmiştir. Yine incelenen çocuk program-<br />

larının % 18’inde (n=11) karakterlerin problemlerini<br />

“sıklıkla” ya da “her zaman” doğaüstü güçler kullanarak<br />

çözdüğü; % 10’unda da (n=6) “ara sıra” doğaüstü güçler<br />

kullandıkları saptanmıştır.<br />

Araştırmada ulaşılan bu bulgu <strong>ve</strong> katılımcıların tes-<br />

pitleri, çocukların gelişimsel dönemlerine dair literatürle<br />

koşuttur. Örneğin Yörükoğlu (2000: 99) çocukların, ger-<br />

çekle gerçek olmayanı ayırt etmekte güçlük çektiklerine,<br />

gözleri önünde olup bitenin bir oyun <strong>ve</strong>ya temsil olduğu-<br />

nu bilmeyip gerçek zannettiklerine değinmektedir. Hat-<br />

ta çok küçük çocukların, ekrandaki insanların hayal <strong>ve</strong><br />

görüntü değil TV kutusu içine girmiş gerçek insanlar ol-<br />

duğuna inandıklarını belirtmektedir (benzer tespitler için<br />

bkz. Cirhinlioğlu, 2001; Öcel, 2002). Bu çerçe<strong>ve</strong>de ebe-<br />

<strong>ve</strong>ynlerin çocuklarını televizyon karşısında yalnız bırak-<br />

mak yerine televizyondan çocuğa aktarılan görüntülerin<br />

gerçeklik değeri hakkında onları bilgilendirip filtre görevi<br />

görmelerinin gereği ön plâna çıkmaktadır. Nitekim Hal-<br />

loran’ın “televizyon çocukları daha çok yöneltilmedikleri,<br />

açıklığa kavuşturamadıkları, düzenden yoksun kaldıkla-<br />

rı, kanıtını bulamadıkları alanlarda etkilemektedir” tespiti<br />

de (Tetik, 1987: 12) bu gerekliliği açıklar/destekler ma-<br />

hiyette anılabilir.<br />

Piaget, 4 yaşındaki çocuğun ciddi bir biçimde çevre-<br />

ye açıldığını gözlemlemiştir. 4–6 yaş grubu çocuğu çok<br />

karmaşık görüntüleri tam algılayamaz, büyük görüntüler<br />

henüz onların görüş açısında değildir. Programlardaki<br />

görüntüleri anlarlar, fakat programdaki öyküyü bütün<br />

olarak anlayamazlar. (Tetik, 1987: 24). Oysa araştırma<br />

kapsamında incelenen reklamların % 9’unda (n=26)<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

görüntülerinde, çocuğun algılamasını zorlaştıran hızlı<br />

geçişlerin “sıklıkla” ya da “her zaman” olduğu; % 12’sin-<br />

de de (n=37) “ara sıra” gerçekleştiği belirlenmiştir. Di-<br />

ğer yandan incelenen çocuk programlarının % 10’unun<br />

(n=6) görüntülerinde çocuğun algılamasını zorlaştıran<br />

hızlı geçişlerin “sıklıkla” ya da “her zaman” olduğu; %<br />

13’ünde (n=8) ise “ara sıra” görüldüğü ortaya çıkmıştır.<br />

Bütün bu fiilî çerçe<strong>ve</strong> Piaget’nin kuramı ışığında incelen-<br />

diğinde, özellikle 4–6 yaş çocukları için onlara yönelik<br />

yayınları bir kez daha gözden geçirme zorunluluğunu<br />

ifade etmektedir. Ayrıca ulaşılan bulgular, çocuk prog-<br />

ramlarının <strong>ve</strong> reklamların, çocukların bilişsel/algısal<br />

gelişimlerine uygunluğunun belirlenmesinde, eğitimci,<br />

psikolog <strong>ve</strong> pedagog desteği alınmasının gerekliliği ola-<br />

rak da okunabilir. Nitekim nitel araştırma bulgularında<br />

katılımcıların büyük çoğunluğu, reklam sektöründe psi-<br />

kolog/çocuk gelişimi uzmanı denetiminin olmadığı, ço-<br />

cuk programlarının da bazılarının uzmanlar tarafından<br />

denetlendiğini ifade etmiştir. Yine katılımcıların büyük<br />

çoğunluğu, çocuk programlarının <strong>ve</strong> reklamların hazır-<br />

lanması sürecinde pedagog desteği alınması gerekliliği<br />

hususunda birleşmektedir. Hatta çocuk programı yapım-<br />

cısı olan bir katılımcı [3, E, Ç.P.Y.], çocuk programlarının<br />

yapımı aşamasında alınan pedagog önerilerinin video<br />

kayıtlarıyla belgelendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.<br />

Psikolog/pedagog danışmanlığı yerine, çocuk rek-<br />

lamlarının hazırlanması sürecinde kendi iç kontrollerini,<br />

senaryoyu, ekipte çocuğu olan anne babaya okutmakla<br />

sağlayan reklam ajanslarının varlığı [5, K, R.A.G.M.] da<br />

bu konuda bir gereksinimin ifadesi olarak değerlendiri-<br />

lebilir.<br />

Reklam ajansı genel müdürü olan bir katılımcı [9,<br />

K, R.A.G.M.] kendi iç kontrollerini kurum içinde yaparak<br />

uzman kullanmadıklarına, ancak tüketicilerin de bu tür<br />

uzman desteğini gerekli görmediklerine dair görüş bil-<br />

dirmiştir. Çocuk programı yapımcısı olan bir katılımcının<br />

[14, E, Ç.P.Y.] da çocuk programları hazırlayan ekibin<br />

içinde çocuklara yönelik deneyimi olan kişiler olduğunu<br />

belirtmesinden hareketle, psikolog/pedagog danışman-<br />

lığı önerisinin bir alternatifi olarak çocuklara yönelik rek-


lam <strong>ve</strong> program üreten ekip üyeleri için çocuk gelişimi<br />

noktasında farkındalık kazanmalarını sağlayacak bir tür<br />

hizmet içi eğitim programları tasarlanabileceği de dikka-<br />

te alınabilir.<br />

Araştırmanın nicel kısmı çerçe<strong>ve</strong>sinde incelenen ço-<br />

cuk programlarının % 43’ünün (n=27), çocuğu düşün-<br />

dürmeye yöneltici iletileri, “nadiren” içerdiği ya da “hiç”<br />

içermediği görülmüştür. Yine bu türden iletilerin, incele-<br />

nen reklamların % 68’inde (n=205) “nadiren” yer aldı-<br />

ğı ya da “hiç” yer almadığı saptanmıştır. Diğer yandan<br />

incelenen reklamların % 70’inin (n=211), çocuğu karar<br />

<strong>ve</strong>rmeye yöneltici iletileri “nadiren” içerdiği ya da “hiç”<br />

içermediği belirlenmiştir. Çocuğu karar <strong>ve</strong>rmeye yönel-<br />

tici iletiler, incelenen çocuk programlarının % 48’inde<br />

(n=30) ya “nadiren” görülmüştür ya da “hiç” görülmemiş-<br />

tir.<br />

Çocukların problem çözme becerilerinin gelişiminde<br />

düşünme <strong>ve</strong> karar <strong>ve</strong>rme yetilerini etkili kullanabilmeleri<br />

önemli rol oynar. Çocuğun bilişsel gelişimine tesir eden<br />

etkenlerden birisinin de televizyon olduğu gerçekliğin-<br />

den hareketle reklam <strong>ve</strong> çocuk programı yapımcılarının,<br />

yapımlarında çocukların düşünme <strong>ve</strong> karar <strong>ve</strong>rme yetile-<br />

rini destekleyici içeriklere yer <strong>ve</strong>rmeyi düşünmeleri salık<br />

<strong>ve</strong>rilebilir. Tabii ki bunun nasıl olabileceği, alanın kendi<br />

zorunluluklarını da dikkate alan çözümleri, “işin sahibi<br />

<strong>ve</strong> uzmanı” konumundaki reklam <strong>ve</strong> çocuk programı ya-<br />

pımcılarınca üretilebilir. Zira bir katılımcının da belirttiği<br />

gibi televizyon bir eğlence aracıdır, çocukların eğitimi ise<br />

aile <strong>ve</strong> eğitim kurumlarının işidir [1, E, R.A.M.T.]. Burada<br />

yapılan tavsiye bir görev <strong>ve</strong> sorumluluk göçerme değil,<br />

bir tür sosyal öde<strong>ve</strong> çağrı bağlamında değerlendirilebilir.<br />

Araştırma kapsamında incelenen çocuk programla-<br />

rında farklı milletlerin kültürel ögelerine de yer <strong>ve</strong>rildiği<br />

görülmektedir. Çocuk programlarının % 22’sinde (n=14)<br />

karakterlerin kıyafetlerinde millî ya da dinî sembollere<br />

yer <strong>ve</strong>rilmektedir, % 14’ünde (n=9), karakterlerin ırksal<br />

özellikleri belirli bir ırk lehine olacak şekilde vurgulan-<br />

maktadır <strong>ve</strong> % 11’inde (n=7) farklı milletlere dair kalıp<br />

yargılara (stereotip) göndermeler vardır. Araştırmada<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

incelenen çocuk programlarının % 89’unun (n=56) ya-<br />

bancı kaynaklı olduğu dikkate alındığında bu husus<br />

birkaç açıdan sorun içermekte <strong>ve</strong> olası yeni sorunların<br />

da da<strong>ve</strong>tçisi olmaktadır: Öncelikle yer <strong>ve</strong>rilen millî ya<br />

da dinî semboller çocukların içinde yer aldıkları kültü-<br />

re ait olmamakla hem sosyalleşme çerçe<strong>ve</strong>sinde yanlış<br />

bir sosyalleşmeyi da<strong>ve</strong>t edecektir hem de sıklıkla dile<br />

getirilen “yerelin temsili”yle ilgili problemlere sebep ola-<br />

caktır. Bu çerçe<strong>ve</strong>de Jean Baudrillard, Stuart Hall, Ant-<br />

hony Giddens, Cees Hamelink gibi pek çok kuramcının,<br />

yerel kültürlerin gelişkin Batı –özellikle de Amerika– ka-<br />

pitalist kültürü tarafından işgal edildiğine dair tespit <strong>ve</strong><br />

tartışmaları, küresel hegemonya, kültür <strong>ve</strong> değerlerin<br />

bir örnekleşmesi, yerel <strong>ve</strong> azınlığın kültürel temsili çev-<br />

resinde dile getirilen görüşler hatırlanmalıdır (Muzaffar,<br />

2006; Mattelart, 2005; Tomlinson, 2004; Robertson,<br />

1999; Tomlinson, 1999; Ritzer, 1998; Latouche, 1993).<br />

Öte yandan reklam <strong>ve</strong> programlarda yer <strong>ve</strong>rilen karak-<br />

terlerin ırksal özellikleri, belirli bir ırk lehine olacak şekil-<br />

de ırksal özelliklerin vurgulanması, farklı milletlere dair<br />

kalıp yargılara göndermeler yapılması gibi hususlar da<br />

bu bağlamda tartışılmalıdır.<br />

Çocuklara yönelik olarak yayınlanan programlarda<br />

<strong>ve</strong> bu programlardaki reklamlarda kullanılan dilde, argo<br />

sözcüklere, ağız <strong>ve</strong> şi<strong>ve</strong> kullanımlarına, Türkçe olmayan<br />

ya da uydurulmuş kelimelere yer <strong>ve</strong>rilmesi, Bandura ta-<br />

rafından dile getirilen “sosyal öğrenme kuramı” çerçe-<br />

<strong>ve</strong>sinde değerlendirildiğinde anlamlı sonuçlar elde edil-<br />

mektedir. Çocuk kendisine yönelik yayınlarda gözlem <strong>ve</strong><br />

taklit yoluyla öğrendiği dil kullanımlarını yaşamında uy-<br />

gulayacaktır. Bireyin dil gelişiminin büyük bir bölümünün<br />

çocukluk çağında tamamlandığı (Cüceloğlu, 1991) dü-<br />

şünülürse çocukluk döneminde öğrenilen dil kalıplarının<br />

çocuğun dil kullanımındaki etkisi ortaya çıkmış olacaktır.<br />

Nitekim Karaca, Pekyaman <strong>ve</strong> Güney’in bu konudaki<br />

tespiti, yukarıdaki bulguları desteklemektedir: “Çocuklar<br />

üzerinde televizyonun belirli etkileri ile ilgili araştırma-<br />

ların azlığına rağmen, bunların sözel olan <strong>ve</strong> olmayan<br />

davranışları televizyondan öğrenecek yetenekte olduk-<br />

ları bilinmektedir. Dolayısıyla televizyonda gördükleri <strong>ve</strong><br />

85


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

işittiklerini, tıpkı iki yaşın altındaki çocukların meşrubat<br />

reklâmlarından edinilen cümleleri taklit edebilmelerinde<br />

olduğu gibi tekrar edebileceklerdir.” (Karaca, Pekyaman<br />

<strong>ve</strong> Güney, 2007: 235).<br />

86<br />

Diğer yandan araştırmanın nitel bulgularında çocuk<br />

programları <strong>ve</strong> reklamların denetimde kullanılan kriter-<br />

lerin daha net <strong>ve</strong> somut olması gerektiği de dile geti-<br />

rilmiştir. Bir katılımcının [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], “Bu durum<br />

çocuğun zihinsel yapısını bozar.” açıklamasıyla gelen<br />

cezanın açılımının net olarak anlaşılmadığını ifade et-<br />

mesi, RTÜK kriterlerinin yeniden gözden geçirilerek<br />

daha açık <strong>ve</strong> somut açıklamaların eklenmesi gerektiğini<br />

ortaya koymaktadır.<br />

RTÜK’le birlikte reklam denetiminde gelişme olduğu<br />

<strong>ve</strong> bu konuda doğruyu uygulayan kanalların diğerleri<br />

tarafından da örnek alınacağı düşünülmektedir. Yayın<br />

ilkelerinin birkaç kanal tarafından gözetilmeye başlanın-<br />

ca diğer kanalların da doğru olanı taklit edeceği, katılım-<br />

cılar tarafından dile getirilmiştir. Mevzuatla denetimlerin<br />

yapıldığı ancak uygulamadan beklenen sonuçların alı-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

namadığı, söz konusu yayınların çok da fazla düzelme-<br />

diği belirlenmiştir. Çocuk hedef kitle için, ayrı bir mev-<br />

zuatı olan profesyonel kişilerden ayrı bir kurul kurulup<br />

çocuklarla iletişim içinde olan tüm mecraların topluca<br />

denetlenmesinin gereği dile getirilmiştir.<br />

Reklamların daha çok STK’lar tarafından gönüllü<br />

olarak, çocuk programlarının da RTÜK tarafından de-<br />

netlendiği görülmektedir. Ancak nitel araştırmaya katılan<br />

reklam <strong>ve</strong> çocuk yayınları çalışanları denetimin ama-<br />

cına ulaşmadığı görüşündedir. Söz konusu yayınların<br />

denetiminin yaptırım gücü olmaması, medyanın ticarî<br />

kaygılarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim<br />

araştırma bulgularında yer alan <strong>ve</strong> maddî cezaların yap-<br />

tırım gücünün azlığına ilişkin tespit [1, E, R.A.M.T.] de bu<br />

açıklamayı desteklemektedir. Dolayısıyla yaptırım gücü<br />

daha yüksek uygulamalara ihtiyaç vardır.<br />

Diğer yandan üni<strong>ve</strong>rsiteler, STK’lar <strong>ve</strong> medya sektö-<br />

rü ortak toplantılarla bir araya gelerek çocuklara yönelik<br />

yayınların taşıması/taşımaması gereken özellikler hak-<br />

kında tartışmalı <strong>ve</strong> ortak sonuçlar üretmelidir.


KAYNAKLAR<br />

Aşçı, E. (2006). Televizyondaki çizgi <strong>ve</strong> animasyon<br />

karakterlerin farklı yerleşim yerlerinde yaşayan ço-<br />

cukların tüketici davranışlarına etkisinin incelenmesi.<br />

Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen<br />

Bilimleri Enstitüsü.<br />

Cesur, S. <strong>ve</strong> Paker, O. (2007). Televizyon <strong>ve</strong> çocuk:<br />

Çocukların TV programlarına ilişkin tercihleri. Elektronik<br />

Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (19), 106–125.<br />

Cirhinlioğlu, F. G. (2001). Çocuk ruh sağlığı <strong>ve</strong> geli-<br />

şimi. Okul öncesi dönem. Ankara: Nobel Yayıncılık.<br />

Cüceloğlu, D. (1991). İnsan <strong>ve</strong> davranışı. İstanbul:<br />

Remzi Kitabevi.<br />

Cüceloğlu, D. (1992). Çocuk psikolojisi. İstanbul:<br />

Remzi Kitabevi.<br />

DPT (2001). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,<br />

Çocuk Özel İhtisas Komisyonu. http://ekutup.dpt.gov.tr/<br />

aile/cocuk/oik586.pdf Erişim tarihi: 26.10.2008.<br />

Duru, L. Ö. (1997). Bilgisayar oyunları <strong>ve</strong> cinsiyet<br />

rolleri. Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi I. Ulusal Çocuk Kültürü<br />

Kongresi. Ankara: Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Çocuk Kültürü<br />

Araştırma <strong>ve</strong> Uygulama Merkezi Yayınları.<br />

Durmuş, O. D. (2006). Popüler kültürün kimlik<br />

oluşumuna etkileri. Muğla Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler<br />

Enstitüsü Dergisi, 17.<br />

Erjem, Y. <strong>ve</strong> Çağlayandereli, M. (2006). Televizyon<br />

<strong>ve</strong> gençlik: Yerli dizilerin gençlerin model alma davranı-<br />

şı üzerindeki etkisi. C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, 30 (1),<br />

15–30.Ertürk, Y. D. <strong>ve</strong> Gül, A. A. (2006). Çocuğunuzu<br />

televizyona teslim etmeyin. Ankara: Nobel Yayıncılık.<br />

Folta, S. C., Goldberg, J. P., Economos, C., Bell,<br />

R., & Meltzer, R. (2006). Food ad<strong>ve</strong>rtising targeted at<br />

school-age children: A content analysis. Journal of Nut-<br />

rition Education and Behavior, 38 (4), 244–256.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Elden, M. <strong>ve</strong> Ulukök, Ö. (2006). Çocuklara yönelik<br />

reklamlarda denetim <strong>ve</strong> etik. Küresel İletişim Dergisi, 2,<br />

1-23.<br />

Gürel, F. S. <strong>ve</strong> İnan, G. (2001). Çocukluk çağı obe-<br />

zitesi tanı yöntemleri, prevalansı <strong>ve</strong> etyolojisi. ADÜ Tıp<br />

Fakültesi Dergisi, 2 (3), 39-46.<br />

İşçibaşı, Y. (2003). Çocuğun sosyalleşmesinde aile-<br />

televizyon ilişkisi. Kurgu Dergisi, 2, 143–147.<br />

Karaca, Y., Pekyaman, A. <strong>ve</strong> Güney, H. (2007).<br />

Ebe<strong>ve</strong>ynlerin televizyon reklam içeriklerinin çocuklar<br />

üzerindeki etkilerini etik açıdan algılamalarına yönelik<br />

bir araştırma. Afyon Kocatepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bi-<br />

limler Dergisi, 9 (2), 233–249.<br />

Karacoşkun, M. D.(tsiz.). Bireysel <strong>ve</strong> toplumsal çö-<br />

zülmede televizyon faktörü üzerine düşünceler. http://<br />

www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/341.pdf . Erişim<br />

tarihi: 26.10.2008.<br />

Latouche, S. (1993). Dünyanın batılılaşması: Geze-<br />

genimizin birörnekleşmesinin anlamı, önemi <strong>ve</strong> sınırları<br />

üstüne bir deneme (çev.: Temel Keşoğlu). İstanbul:<br />

Ayrıntı Yayınları.<br />

Louis, C. & Lawrence, M. (1997). Research met-<br />

hods in education. London: Routledge Press.<br />

Mattelart, A. (2005). Gezegensel ütopya tarihi:<br />

Kehanetsel kentten küresel topluma (çev. Şule Çiltaş).<br />

İstanbul: Ayrıntı Yayınları.<br />

Muzaffar, C. (2006). Küresel ahlak ya da küresel<br />

hegemonya: din, insanlık onuru <strong>ve</strong> medeniyetler etki-<br />

leşimi (çev. Mehmet Mercanoğlu, Sümeyya Sarıca),<br />

İstanbul: Kaknüs Yayınları.<br />

Outley, C. W., & Taddese, A. (2006). Content analy-<br />

sis of health and physical activity messages marketed<br />

to african american children during after-school televi-<br />

sion programming. Archi<strong>ve</strong>s of Pediatrics & Adolescent<br />

Medicine, 160 (4), 432–436.<br />

87


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

88<br />

Öcel, N. (2001). Türk <strong>ve</strong> dünya sinemasında çocuk<br />

imgesi. İstanbul: İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi İletişim Fakültesi<br />

Yayınları.<br />

Öcel, N. (2002). İletişim <strong>ve</strong> çocuk: İletişim ortamla-<br />

rında çocuk <strong>ve</strong> reklam iletişimi. İstanbul: İstanbul Üni-<br />

<strong>ve</strong>rsitesi İletişim Fakültesi Yayınları.<br />

Özkan, H. H. (2006). Popüler kültür <strong>ve</strong> eğitim. Kas-<br />

tamonu Eğitim Dergisi, 14 (1), 29-38.<br />

Patton, M. Q. (1990). Qualitati<strong>ve</strong> evaluation and<br />

research methods. USA: Sage Publications.<br />

Radikal Gazetesi. (2000). “Pokemon gibi atladı!”<br />

http://www.radikal.com.tr/2000/10/30/turkiye/01pok.<br />

shtml. Erişim tarihi: 01.11.2008.<br />

Ritzer, G. (1998). <strong>Toplum</strong>un McDonaldlaştırılması:<br />

Çağdaş toplum yaşamının değişen karakteri üzerine<br />

bir inceleme (çev. Şen Süer Kaya). İstanbul: Ayrıntı<br />

Yayınları.<br />

Roberts, M. & Pettigrew, S. (2007). Thematic con-<br />

tent analysis of children's food ad<strong>ve</strong>rtising. International<br />

Journal of Ad<strong>ve</strong>rtising, 26 (3), 357–367.<br />

Robertson, R. (1999). Küreselleşme: <strong>Toplum</strong> kura-<br />

mı <strong>ve</strong> küresel kültür (çev. Ümit Hüsrev Yolsal), Ankara:<br />

Bilim Sanat Yayınları.<br />

RTÜK (2006a). İlköğretim çağındaki çocukların<br />

televizyon izleme alışkanlıkları kamuoyu araştırması.<br />

www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_<br />

id=57ce5022-fd71-442a-94e7-6567ae4a9e9b. Erişim<br />

tarihi: 28.06.2008.<br />

Serpemen, M. (1999). Çocuklara yönelik reklamlar<br />

be çocuklarda tüketim alışkanlıkları. 2. Ulusal Çocuk<br />

Kültürü Kongresi: Cumhuriyet <strong>ve</strong> Çocuk. Ankara: Anka-<br />

ra Üni<strong>ve</strong>rsitesi Çocuk Kültürü Araştırma <strong>ve</strong> Uygulama<br />

Merkezi Yayınları.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Sil<strong>ve</strong>rman, D. (2000). Doing qualitati<strong>ve</strong> research.<br />

London: Sage Publications.<br />

Sönmez, S. (2006). 7–12 yaş arasındaki çocukların<br />

aile satın alma kararına etkisi üzerine bir araştırma.<br />

Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />

Şahin, C. (2005). Türkiye’de gençliğin toplumsal<br />

kimliği <strong>ve</strong> popüler tüketim kültürü. G.Ü. Gazi Eğitim Fa-<br />

kültesi Dergisi, 29 (2), 157-181.<br />

Şirin, M. R. (1999). Televizyon çocuk <strong>ve</strong> aile. İstan-<br />

bul: İz yayınları.<br />

Tetik, S. (1987). Okul öncesi dönem çocukları için<br />

televizyon ile bir okuma öğretim modeli. Yüksek Lisans<br />

Tezi. Eskişehir: Anadolu Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler<br />

Enstitüsü.<br />

Tomlinson, J. (1999). Kültürel emperyalizm: Eleşti-<br />

rel bir giriş (çev. Emrehan Zeybekoğlu). İstanbul: Ayrıntı<br />

Yayınları.<br />

Tomlinson, J. (2004). Küreselleşme <strong>ve</strong> kültür (çev.<br />

Arzu Eker). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.<br />

Tüketici Raporu (tsiz). Reklamların çocuklar üzerin-<br />

deki etkileri (70). http://tuketiciraporu.com/site/index2.<br />

php?option=com_content&do_pdf=1&id=189 Erişim<br />

tarihi: 26.10.2008.<br />

Yavuzer, H. (1992). Çocuk psikolojisi. İstanbul:<br />

Remzi Kitabevi.<br />

Yıldırım, A. <strong>ve</strong> Şimşek, H. (2005). Sosyal bilimlerde<br />

nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayınları.<br />

Yörükoğlu, A. (2000). Değişen toplumda aile <strong>ve</strong> ço-<br />

cuk. İstanbul: Özgür Yayınları.<br />

Zıllıoğlu, M. (1986). Sinematografik bilim-kurgu ya-<br />

yınlarının çocukların dünya görüşünün oluşumu üzerin-<br />

deki etkileri. Eskişehir: Anadolu Üni<strong>ve</strong>rsitesi Yayınları.


Türkiye'de Ergen Profili*<br />

Adolescent Profile in Türkiye<br />

Mustafa ŞEN<br />

Öz<br />

Türkiye’de Ergen Profili 2008 Araştırması ülkemizin<br />

65 ilinde 5765 katılımcı ile yapılmış <strong>ve</strong> sonuçlandırılmıştır.<br />

Bilimsel araştırma yöntemlerinden nicel araştırma<br />

yöntemi <strong>ve</strong> bu yöntemin yüz yüze anket tekniğine<br />

dayalı olarak yapılan bu çalışmada çok aşamalı tabakalı<br />

olasılıklı küme örneklemi kullanılmıştır.<br />

Araştırma çerçe<strong>ve</strong>sinde, ergen, çeşitli açılardan<br />

sorgulama konusu yapılmış <strong>ve</strong> bu bağlamda bir bütün<br />

olarak ergenlerin (<strong>ve</strong> ailelerinin) sosyo-demografik<br />

özelikleri <strong>ve</strong> göç geçmişleri, içinde bulundukları hane<br />

yapısı <strong>ve</strong> yaşadıkları hanenin fiziksel özellikleri; öğrenci<br />

olanların okul hayatı ile ilgili durumları, eğitim sistemi<br />

<strong>ve</strong> okul hayatı ile ilgili memnuniyetleri; çalışanların ne<br />

tür işlerde çalıştıkları, yaptıkları işten memnuniyetleri,<br />

kazançları, çalışma saatleri; aile <strong>ve</strong> arkadaş ilişkileri,<br />

kişilik özellikleri, hisleri, davranışları, sağlık durumları,<br />

karşı karşıya oldukları riskler, ne ölçüde şiddete maruz<br />

kaldıkları, din ile olan ilişkileri, gelecek tahayyülleri,<br />

boş vakit değerlendirme biçimleri, internet kullanım<br />

alışkanlıkları <strong>ve</strong> medya takip alışkanlıkları sorgulanmıştır.<br />

Nihai olarak ise, araştırma <strong>ve</strong>rilerinden hareketle,<br />

sorunlar <strong>ve</strong> çözümlerine dair bir öneriler demeti<br />

hazırlanmıştır.<br />

Anahtar kelimeler: ergen, benlik, duygusal olgunluk,<br />

kişilik, kimlik duygusu,<br />

Abstract<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

The research of Adolescent Profile in Turkey 2008<br />

has been carried out in 65 provinces of Turkey, with 5765<br />

participants. The sur<strong>ve</strong>y has been conducted with the<br />

quantitati<strong>ve</strong> research method and face-to-face interview<br />

technique of this method using multistage stratified<br />

cluster probability sampling.<br />

In this sur<strong>ve</strong>y, the adolescents ha<strong>ve</strong> been the subject<br />

of the study from various perspecti<strong>ve</strong>s; in this respect,<br />

se<strong>ve</strong>ral different aspects of their socio-demographic<br />

characteristics, migratory backgrounds; conditions and<br />

physical qualities of the households they li<strong>ve</strong> in, schoolrelated<br />

issues of the students, education system and<br />

their satisfaction le<strong>ve</strong>ls with school life; occupational<br />

fields of the workers, and their satisfactions deri<strong>ve</strong>d from<br />

their work, their income and work hours; their relations<br />

with their families and friends, personal characteristics,<br />

emotions, behaviors, states of health, the risks they<br />

encountered, the extent to which they are exposed to<br />

violence, their relations with religions, future expectations,<br />

activities they are engaging in at their leisure time, their<br />

attitudes towards the use of internet, and their mediafollow<br />

up behaviors ha<strong>ve</strong> been in<strong>ve</strong>stigated.<br />

Consequently, through the research data, a series of<br />

suggestions concerning the problems and their solutions<br />

ha<strong>ve</strong> been prepared.<br />

Keywords: adolescent, ego, emotional maturity,<br />

personality, identity<br />

* Bu araştırma T.C Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce 2008 yılında yapılan Türkiye’de Ergen Profili<br />

Araştırması’ndan üretilmiştir.<br />

89


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

90<br />

GİRİŞ<br />

Türkiye’de Ergen Profili Araştırması, Türkiye nüfusu-<br />

nun önemli bir kısmını oluşturan ergen nüfusun güncel<br />

sorun alanlarını saptayarak, bu sorun alanlarına yönelik<br />

çözüm önerileri geliştirmek, bir ergen profili çıkararak<br />

milli politikalara esas olacak <strong>ve</strong>ri tabanı oluşturmak, ai-<br />

leler <strong>ve</strong> kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik strate-<br />

jilerin şekillenmesine katkı sağlamak amacıyla gerçek-<br />

leştirilmiştir.<br />

Gençlik, gençliğin içindeki ergenlik dönemiyle birlik-<br />

te bir toplumun en dinamik unsurudur. <strong>Toplum</strong>sal olarak<br />

algılanması en zor olan kesim de yine bu kesimdir. Bu<br />

grup aynı zamanda toplumun geleceğini <strong>ve</strong> enerjisini<br />

temsil etmektedir. Devletlerin kısa, orta <strong>ve</strong> uzun vadede<br />

sağlıklı bir gelecek inşası için toplumsal sorunların ele<br />

alınmasında ergen nüfus <strong>ve</strong> aile yapısı önemli bir unsur<br />

olarak değerlendirilmekte, aile <strong>ve</strong> toplum üzerine yapıla-<br />

cak çalışmalarda ergenler ihmal edemeyecek bir kesimi<br />

oluşturmaktadır.<br />

Bilindiği üzere, Türkiye yüksek orandaki genç nüfusu<br />

nedeniyle küresel rekabet ortamında güçlü sosyal ser-<br />

maye potansiyeline sahip bir ülke niteliğindedir. Gittikçe<br />

yaşlanan nüfusları nedeniyle, örneğin yakın gelecekte<br />

sosyal gü<strong>ve</strong>nlik sistemlerini döndürme konusunda so-<br />

run yaşayacak olan gelişmiş ülkeler düşünüldüğünde,<br />

bu değerlendirme makul gözükmektedir. Aynı zamanda,<br />

en çok gençleri dönüştüren global değişimleri de yaşa-<br />

maktayız. Bu bağlamda, gerçekleştirilen bu araştırma ile<br />

elde edilen gü<strong>ve</strong>nilir <strong>ve</strong>riler Türkiye’de yaşayan ergenleri<br />

daha yakından tanımamıza, psikolojik <strong>ve</strong> sosyolojik di-<br />

namikleri anlamamıza katkı sağlayacaktır.<br />

Ergenlik tanımlarında ergenliğin başlangıcı <strong>ve</strong> sonu<br />

ile ilgili oldukça farklı yaşlar sunulmaktadır. Bu tanımlar<br />

farklı kültürlerde belli yaşlara özgü olarak değişen top-<br />

lumsal rol <strong>ve</strong> statülerle bağlantılı olarak gelişmektedir.<br />

Tanım itibariyle ergenlik en genel anlamda çocukluktan<br />

yetişkinliğe geçiş sürecinde ara bir aşama olarak kabul<br />

edilir. Ergenliğin başlangıcı farklı araştırmacılar tara-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

fından 11-13 ile başlatılarak, sonlanışı 17-24 yaşlarına<br />

kadar uzatılabilmektedir (Yavuzer, 2005; Çelen, 2007;<br />

Steinberg, 2007). Ancak, Türk toplumunda 18 yaş birçok<br />

açıdan dönüm noktası olarak algılanmakta <strong>ve</strong> gençler-<br />

den beklentiler buna göre şekillenmektedir. Bu nedenle<br />

araştırmada ergenlik dönemi sonu 18 yaş olarak kabul<br />

edilmiştir (Kağıtçıbaşı, 2007).<br />

Ergenlik dönemi ile birlikte duygusal olgunluk, karşı<br />

cinse olan ilginin artması, genel sosyal olgunluk, bağım-<br />

sızlık isteği, ekonomik özgürlüğün başlaması, yetişkinler<br />

gibi boş zamanı değerlendirme isteği ile karşılaşmakta-<br />

yız (Yavuzer, 2005). Özellikle, ergenin bilişsel alandaki<br />

değişimlerinin genç insanın psikolojik gelişimine <strong>ve</strong> top-<br />

lumsal ilişkilerine kadar uzanan etkileri vardır. Ergenlik<br />

dönemimde düşüncenin genişlemesinin etkisi ergenin<br />

gelişimi <strong>ve</strong> davranışı üzerinde erinlik kadar belirgin <strong>ve</strong><br />

önemlidir. Bir anlamda ergenlik dünyaya ilişkin daha<br />

karmaşık <strong>ve</strong> gelişmiş çıkarsamaların gelişimi için kritik<br />

bir dönemdir (Steinberg, 2007).<br />

Yine, ergenlikte “ben kimim” sorusunun cevabı<br />

olarak bir kimlik arayışı mevcuttur. Ergenlikte kimlik;<br />

aile bağlarıyla, arkadaş ilişkileriyle, meslek seçimiyle,<br />

toplumdaki konumuyla, amaçlarıyla, dünya görüşü <strong>ve</strong><br />

yaşam anlayışıyla var olabilen bir duygudur. Başka bir<br />

deyişle, kişi hem kendini herkesten farklı hem de çev-<br />

resiyle anlamlı bağlar kurmuş biri olarak görür. Benliğin<br />

sınırları kesin çizgilerle çizilmiştir, ancak belli bir çevre<br />

<strong>ve</strong> ortak değerler dünyasıyla da bağlar kurmuştur. Bü-<br />

tünlükten <strong>ve</strong> süreklilikten yoksun bir insanın benliği yine<br />

vardır, ama kimlik duygusu yoktur. Kimlik duygusu iyice<br />

oluştuğu zaman, kişi kendisini hem özerk bir kişi olarak<br />

görür hem de değer <strong>ve</strong>rdiği çevresinde benimsendiğini<br />

<strong>ve</strong> onaylandığını duyumsar. Özerk bir kişi olmakla toplu-<br />

mun uyumlu bir üyesi olmayı bağdaştırmıştır (Yörükoğ-<br />

lu,1989).<br />

Ergen tarafından kullanılan daha karmaşık akıl yü-<br />

rütme süreçleri, ortaya konan görüşler arasında karşı-<br />

laştırmalar yapmasını da sağlayarak, ergenin pek çok


görüşü eşzamanlı olarak akılda tutmasına yardımcı olur.<br />

Ayrıca, ergenler çocuklara göre varsayımsal terimleri<br />

düşünmeye daha yeterli olduklarından, belirli bir rota-<br />

yı seçmiş olmanın uzun süreli olası sonuçlarını dikka-<br />

te almaya daha yatkındırlar. Birlikte ele alındığında bu<br />

bilişsel değişimler gelişmiş karar <strong>ve</strong>rme <strong>ve</strong> daha ileri<br />

düzeyde bağımsız davranma becerileriyle sonuçlanır<br />

(Steinberg, 2007).<br />

1. <strong>ARAŞTIRMA</strong>NIN METODOLOJİSİ<br />

Çalışmada kantitatif araştırma yöntemi <strong>ve</strong> bu yönte-<br />

min yüz yüze anket tekniği kullanılmıştır.<br />

1.1. Araştırmanın Evreni <strong>ve</strong> Örneklemi<br />

Araştırma evreni Türkiye Cumhuriyeti ülke sınırların-<br />

da yaşayan ergenlerdir.<br />

Araştırma kapsamında yapılan tüm görüşmelere<br />

ilişkin örneklemler, İBBS1’i temsil edecek şekilde TÜİK<br />

tarafından belirlenmiştir. Örneklem türü olarak Çok Aşa-<br />

malı Tabakalı Olasılıklı Küme Örneklemi uygulanmıştır.<br />

Araştırma kapsamında toplam 5765 ergenle görüşül-<br />

müştür. Araştırma kapsamında görüşülen katılımcıların<br />

%74.4’ü (4289 katılımcı) kentsel alanda, %25.6’sı (1476<br />

katılımcı) ise kırsal alanda yaşamaktadır. Kent <strong>ve</strong> kır ay-<br />

rımında TÜİK tanımlamaları <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rileri esas alınmıştır.<br />

Araştırma 65 ilde gerçekleştirilmiştir. Bu iller şöyle<br />

sıralanmaktadır: İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya,<br />

Adana, İçel, Antalya, Kocaeli, Manisa, Muğla, Gazian-<br />

tep, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Kayseri, Samsun, Trab-<br />

zon, Denizli, Kahramanmaraş, Hatay, Eskişehir, Sakar-<br />

ya, Şanlıurfa, Afyon, Çorum, Sivas, Çanakkale, Tokat,<br />

Erzurum, Isparta, Kastamonu, Malatya, Tekirdağ, Zon-<br />

guldak, Amasya, Kütahya, Elazığ, Yozgat, Ordu, Van,<br />

Erzincan, Kırşehir, Ardahan, Bilecik, Bitlis, Bolu, Burdur,<br />

Edirne, Giresun, Aksaray, Bartın, Karabük, Kilis, Ağrı,<br />

Kırklareli, Siirt, Sinop, Iğdır, Osmaniye, Nevşehir, Niğde,<br />

Batman, Şırnak, Rize. Adı geçen illerde kent-kır ayrımı<br />

esas alınmıştır.<br />

1.2. Veri Toplama Aracı<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Araştırmanın <strong>ve</strong>rileri 94 sorudan oluşan bir anket for-<br />

mu aracılığıyla toplanmıştır. Anket formu, ergeni çeşitli<br />

yönlerden sorgulayan 11 bölümden oluşmaktadır. Birinci<br />

bölüm ergenin <strong>ve</strong> ailesinin sosyo-demografik özelikleri-<br />

ni, ailenin göç geçmişini, ergenin içinde bulunduğu hane<br />

yapısını <strong>ve</strong> yaşadığı hanenin fiziksel özelliklerini; ikinci<br />

bölüm öğrenci olan ergenlerin okul hayatı ile ilgili durum-<br />

larını, bunun yanı sıra eğitim sistemi <strong>ve</strong> okul hayatı ile<br />

ilgili memnuniyetlerini; üçüncü bölüm çalışma hayatında<br />

ergenin ne tür işlerde çalıştığını, yaptığı işten memnu-<br />

niyetini, kazancını, çalışma saatlerini; dördüncü bölüm<br />

ergenin aile <strong>ve</strong> arkadaş ilişkilerini; beşinci bölüm ergen-<br />

lik dönemindeki kişilik özelliklerini, hislerini <strong>ve</strong> davranış-<br />

larını; altıncı bölüm ergenin sağlık durumunu; yedinci<br />

bölüm ergenin karşı karşıya olduğu riskleri <strong>ve</strong> ne ölçüde<br />

şiddete maruz kaldığını; sekizinci bölüm ergenin din ile<br />

olan ilişkisini; dokuzuncu bölüm ergenin ülkemiz, dünya-<br />

mız <strong>ve</strong> kendi geleceği hakkındaki tahayyüllerini; onuncu<br />

bölüm ergenin boş vakitlerini nasıl değerlendirdiğini <strong>ve</strong><br />

internetin ergen hayatında ne ölçüde yer aldığını; on bi-<br />

rinci bölüm ise ergenin medya takip alışkanlıklarını sor-<br />

gulamaktadır.<br />

1.3. Veri Analizi<br />

“Türkiye’de Ergen Profili Araştırması” <strong>ve</strong>ri toplama<br />

sürecinin tamamlanması <strong>ve</strong> anket kontrollerinin bitmesi<br />

ile birlikte elde edilen tüm <strong>ve</strong>riler ilgili yazılımlarla analiz<br />

edilmiştir. Tüm sorulara ilişkin <strong>ve</strong>rilerin frekans <strong>ve</strong> yüzde<br />

değerleri hesaplanarak yorumlanmıştır. Ayrıca, sürekli<br />

değişkenler <strong>ve</strong> likert tipi sorular için betimsel istatistikler<br />

hesaplanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen <strong>ve</strong>ri-<br />

lerin betimsel istatistikleri <strong>ve</strong> sıklık dağılımlarının yanı<br />

sıra yaş, cinsiyet, aile yapısı <strong>ve</strong> sosyo ekonomik statü<br />

gibi değişkenler ile olan ilişkileri çapraz tablolar ile in-<br />

celenmiş <strong>ve</strong> yorumlanmıştır. Bu incelemelerde Ki-kare<br />

analizinden faydalanılmıştır.<br />

Değişkenlerin cinsiyet gibi iki düzeyli değişkenler<br />

açısından ortalama değerlerinin farklılık gösterip göster-<br />

91


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

mediğini ölçmek amacıyla gereken bağımsız gruplar için<br />

t testi yapılmıştır. İkiden fazla grup olduğu durumlarda<br />

ise grup ortalamaları arasında farklılık olup olmadığını<br />

test etmek amacıyla varyans analizi (ANOVA) yapılmış-<br />

tır. Grup ortalamaları arasında farklılık olduğu durumlar-<br />

da varyansların homojen olma <strong>ve</strong>ya olmama durumuna<br />

bağlı olarak farklı çoklu karşılaştırma (post hoc) testleri<br />

kullanılarak, farkın kaynağı tespit edilmiştir. Beşli likert<br />

tipi sorularda iç tutarlılık için split half, gü<strong>ve</strong>nirlilik için ise<br />

cronbach alpha uygulanmıştır.<br />

92<br />

2. <strong>ARAŞTIRMA</strong>NIN BULGULARI<br />

2.1. Sosyo-Ekonomik <strong>ve</strong> Demografik Durum<br />

Araştırmaya katılan ergenlerin %74,4’ü kentsel,<br />

%25.6’sı’i kırsal alanlarda yaşamaktadır. Ergenlerin<br />

%50.2’si 13-15 yaş grubunda <strong>ve</strong> %49.8’i 15 yaş üze-<br />

ri gruptadır. Araştırmaya katılanların %51.4’ü erkek,<br />

%48.6’sı kızdır. Öğrenci ergenlerin %51.8’i lise öğren-<br />

cilerinden oluşmaktadır. İlköğretime devam edenlerin<br />

oranı ise %25.4’tür.<br />

Ergenlerin %40’ı asıl memleketleri dışında bir yer-<br />

de ikamet etmektedir. Bu durum 1950’lerden bu yana<br />

çeşitli dalgalar halinde devam eden göç olgusunun yay-<br />

gınlığına işaret etmektedir. Başlıca göç nedenleri çeşitli<br />

ekonomik sıkıntıları aşmak, işsizlik, kentlerin eğitim,<br />

sağlık <strong>ve</strong> kültür imkânlarından yararlanabilmek, akraba<br />

dayanışmasından istifade etmek amacıyla akrabaların<br />

yoğunlaştığı bölgelere gitmektir.<br />

Araştırmaya katılan ergenlerin büyük bölümü<br />

(%85.1) çekirdek aile türüne sahiptir. Bunu geniş ailede<br />

yaşayanlar (%8,4) <strong>ve</strong> %5 ile parçalanmış, tek ebe<strong>ve</strong>ynli<br />

aileler <strong>ve</strong> akraba yanında yaşayanlar takip etmektedir.<br />

Sosyoekonomik statü grupları açısından bakılığın-<br />

da araştırmaya katılan ergenlerin %3.1’i A, %9.2’si B ,<br />

%24’ü C1, %32.3’ü C2, %23.5’i D, %7.8’i ise E grubun-<br />

da yer almaktadır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Annelerin büyük bölümünün (%89,5) ev hanımı<br />

olduğu, babaların ise bütün iş türlerine daha dengeli<br />

biçimde dağıldığı <strong>ve</strong> ayrıca annelerin %14.9’unun, ba-<br />

baların %3.8’inin okuryazar olmadığı, babaların eğitim<br />

düzeylerinin annelerden yüksek olduğu görülmüştür.<br />

Örneklemin %80.3’ünü öğrenciler, %10.7’sini boşta<br />

olanlar, %6.5’ini çalışanlar <strong>ve</strong> %1,3’ünü hem okuyup<br />

hem çalışanlar oluşturmuştur.<br />

2.2. Okulda Ergenler<br />

Ergenlerin eğitimden memnuniyet düzeyleri ince-<br />

lendiğinde, en yüksek memnuniyetin öğretmenlerle ilgili<br />

olduğu, en düşük memnuniyetin ise ülkenin genel eğitim<br />

sistemine yönelik olduğu görülmüştür. Okullardaki sınıf<br />

mevcudu, bahçe, sosyal <strong>ve</strong> sportif imkânlar, yönetim,<br />

gü<strong>ve</strong>nlik, müfredat <strong>ve</strong> eğitsel materyallerinden mem-<br />

nuniyet orta düzeylerde gerçekleşirken; laboratuarlarla<br />

ilgili memnuniyet düzeyi daha düşük bulunmuştur.<br />

Öğrenci ergenlerin %73.1’i rehber öğretmenle özel<br />

bir görüşme yapmadığını bildirmiştir. Okullardaki reh-<br />

berlik hizmeti sunumunun önemli ölçüde artışına karşın,<br />

rehberlik servisine başvurma oranları bu denli artma-<br />

mıştır. Okula devam eden ergenlerin %8.7’si disiplin<br />

cezası aldığını ifade etmiştir. Okulda rehberlik servisle-<br />

rine giden öğrencilerin sayısının azlığına karşın, disiplin<br />

cezası alanların fazla olması öğrencilerin oluşturduğu<br />

sorunların çözümü için cezalandırma yöntemine sıkça<br />

başvurulduğunu göstermektedir.<br />

Okula devam eden ergenlerin ortalama haftalık harç-<br />

lık miktarının 20,5 YTL olduğu, ergenlerden ailesinden<br />

harçlık alanların harçlıklarını, başta yemek, okul ihtiyaç-<br />

ları <strong>ve</strong> ulaşım; daha sonra ise eğlence <strong>ve</strong> hobi ihtiyaçları<br />

için kullandıkları görülmüştür.<br />

2.3. Çalışan Ergenler<br />

Çalışan ergenlerin büyük çoğunluğunun çalışma ne-<br />

deni olarak genel beklentinin aksine okumayı sevmeme<br />

(%31.9) <strong>ve</strong>ya çalışmayı sevme (%24.4) gibi duygusal


tercihlerini belirttiği, %32.8’lik kısmı ise maddi durum-<br />

larının kötü olmasını gerekçe gösterdiği bulgulanmıştır.<br />

Örgün eğitim müfredatlarının yaşanan hayat ile bağlan-<br />

tısının yer yer kopuk olması, öğrenilen bilgilerin pratik<br />

hayata aktarılamaması, yapılan bir çalışmanın somut<br />

ürüne dönüşmesinin uzun zaman alması öğrencilerin<br />

önemli bir bölümünde okul derslerine karşı ilgisizlik neti-<br />

cesini doğurmaktadır.<br />

Çalışan ergenlerin önemli bir kısmı hizmet sektö-<br />

ründe çalışmaktadır. Sokakta çalışanların çoğunluğu 15<br />

yaş altındaki ergenlerdir. Tekstil sektöründe kız, sanayi<br />

sektöründe ise erkek çalışanların yoğunluğu söz konu-<br />

sudur.<br />

Çalışan ergenlerin %19.1’i haftada bir günlük hafta<br />

tatilinden mahrumdur. Çalışan ergenlerin %80.9’u haf-<br />

tada 40 saatin üzerinde çalışmaktadır. Bilindiği gibi, İş<br />

Kanunu’na göre, bir yetişkinin haftalık toplam çalışma<br />

süresi 45 saattir. Ancak haftalık olarak 60 saatin üzerin-<br />

de çalışanların oranı %52.1’dir. Ortalama haftalık çalış-<br />

ma süresi 57 saat, günlük ortalama çalışma süresi ise<br />

9,75 saat olarak hesaplanmıştır. Çalışanların yalnızca<br />

%47.9’u asgari ücrete yakın bir ücret olan 400 YTL üze-<br />

rinde ücret almaktadır.<br />

Şiddet konusu bağlamında işyerinde azarlanma,<br />

hakaret, kötü söz vb. türünden sözel şiddetin en yay-<br />

gın şiddet türü olduğu anlaşılmaktadır. Sözel şiddet <strong>ve</strong><br />

ekonomik şiddet uygulayanların çoğunlukla işyeri sahibi<br />

<strong>ve</strong> amirler olduğu, fiziksel <strong>ve</strong> cinsel şiddetin bunlarla bir-<br />

likte çalışma arkadaşları tarafından da uygulandığı gö-<br />

rülmüştür. Bütün bunlara karşın, katılımcıların çalışıyor<br />

olmaktan memnun olma düzeyleri yüksektir.<br />

2.4. Ergenlerin Arkadaş <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> İlişkileri<br />

Her iki cinsiyetten arkadaşı olan ergenlerin oranı<br />

%50,8’dir. Ergenlerin bir araya geldiklerinde konuştuk-<br />

ları konular cinsiyetleri ile bağlantılı olarak farklılaşmış-<br />

tır. Bu konu yaş <strong>ve</strong> cinsiyet açısından incelendiğinde;<br />

kızların okul, sınavlar, giyim-kuşam, müzik, tv-dizileri <strong>ve</strong><br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

ailevi konuları erkeklere göre daha fazla konuştuğu; er-<br />

keklerin ise spor, futbol, cinsel yaşam gibi konuları kız-<br />

lardan daha çok gündemlerine aldıkları tespit edilmiştir.<br />

Evlilik öncesi kız-erkek arkadaşlığını onaylama 15<br />

yaş üstündekiler, erkekler <strong>ve</strong> üst SES gruplarında daha<br />

yüksek bulunmuştur. Geleneksel geniş ailelerde yaşa-<br />

yan ergenler evlilik öncesi kız-erkek arkadaşlığına diğer<br />

ailelerden gelenlere göre daha çok karşı çıkmaktadırlar.<br />

Evlilik öncesi cinsel ilişkiyi doğru bulma 15 yaş üstünde-<br />

kilerde, erkeklerde <strong>ve</strong> üst SES gruplarında daha yüksek<br />

orandadır.<br />

ERP96 ile karşılaştırıldığında, ERP08’de ailesiyle<br />

sorun yaşamayan ergenlerin oranında artış yaşanmak-<br />

ta olduğu, küçük erkek kardeşle yaşanan sorunların<br />

oranının azalmakta olduğu, annesiyle sorun yaşayan<br />

ergenlerin oranın da yine artmakta olduğu saptanmış-<br />

tır. ERP08’de arkadaşlarıyla sorununu paylaşan ergen-<br />

lerin oranında ciddi (%20) düşüş gözlenmekte, buna<br />

karşın annelerin daha etkin hale geldiği görülmektedir.<br />

ERP08’de sorunların paylaşımında %22.8 olan annenin<br />

payı %44.2’ye yükselmiştir. Arkadaşlarıyla (%60.4) <strong>ve</strong><br />

anneleriyle (%12.9) boş vaktini değerlendiren ergenlerin<br />

oranı ERP08’de artmış, boş vaktini babalarıyla <strong>ve</strong>ya kar-<br />

deşleriyle değerlendiren ergenlerin oranı da azalmıştır.<br />

Bunların yanı sıra aile bireyleriyle ilişkiler değerlendi-<br />

rildiğinde ergenlerin en iyi ilişkilerinin anneleri ile olduğu<br />

bulunmuş, ayrıca boş vakitlerde birlikte olunan kişiler<br />

sıralamasında anneler birinci sırada yer almıştır. Cin-<br />

sellikle ilgili ilk bilgilerin alındığı ana kaynaklardan biri<br />

de kızlar için annelerdir. Buna karşın, en çok tartışılan<br />

kişilerden biri de anneler olmaktadır. Bu araştırmanın en<br />

dikkat çekici sonuçlarından biri de annelerin çocukları<br />

ile etkileşimlerindeki bu kayda değer artıştır. Anneler so-<br />

runların paylaşıldığı, temel bilgilerin edinildiği, boş va-<br />

kitlerin birlikte geçirildiği kişiler konumuna gelmiştir. Ar-<br />

kadaşlarla birlikte boş zaman geçirme oranları 1996’ya<br />

göre artmış olmasına karşın, sorunların paylaşımında<br />

arkadaşlar önceki düzeyde sosyal destek fonksiyonu<br />

93


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

yerine getirememektedir. Ancak, aile modelinin olmadı-<br />

ğı aile türlerinde arkadaşlarla etkileşim her açıdan daha<br />

fazladır.<br />

94<br />

15 yaş altındaki ergenlerde aile içi çatışma <strong>ve</strong> tar-<br />

tışmalar televizyon izleme, ders çalışma <strong>ve</strong> bilgisayarda<br />

vakit geçirme gibi konularda daha çok ortaya çıkmakta-<br />

dır. 15 yaş üstündekilerde ise ders çalışmanın yanı sıra<br />

dışarı çıkma gibi nedenlerle çıkan çatışma <strong>ve</strong> tartışma-<br />

lar daha belirgindir. Kızların ev işlerine yardım etme <strong>ve</strong><br />

giyim-kuşam konularında çatışma-tartışma yaşamaları<br />

erkeklere göre çok daha yüksek orandadır. Erkekler ise<br />

e<strong>ve</strong> geç gelme <strong>ve</strong> dışarı çıkma gibi konularda daha çok<br />

tartışmaktadırlar. Televizyon izleme <strong>ve</strong> ders çalışma gibi<br />

nedenlerle çıkan tartışma <strong>ve</strong> çatışmaların oranları ge-<br />

leneksel <strong>ve</strong> çekirdek ailelerde daha yüksek orandadır.<br />

SES yükseldikçe bilgisayarda vakit geçirmenin tartışma<br />

<strong>ve</strong> çatışma nedeni olma oranı yükselmiştir.<br />

Ergenden yapması beklenen görevler açısından 15<br />

yaş üzerindekilerde <strong>ve</strong> erkeklerde ekonomik beklentile-<br />

rin, kızlarda evle ilgili beklentilerin arttığı; erkeklerde <strong>ve</strong><br />

15 yaş altındakilerde okul başarısı beklentisinin daha<br />

yüksek olduğu tespit edilmiştir.<br />

2.5. Hisler, Davranışlar <strong>ve</strong> Ergenliğin Getirdiği<br />

Değişimler<br />

Ergenin mutluluğunda ailenin rolünün önemi <strong>ve</strong> de-<br />

ğeri bu çalışmada bir kez daha görülmüştür. Ergenlerde<br />

alt yaş gruplarında mutluluk düzeyi biraz daha fazladır.<br />

Çekirdek <strong>ve</strong> geleneksel geniş ailede yaşayan ergenlerin<br />

mutluluk düzeyleri diğer aile gruplarına göre daha faz-<br />

ladır. SES yükseldikçe mutluluk düzeyi artmaktadır. Ay-<br />

rıca, parçalanmış ailelerden gelen ergenlerin diğer aile<br />

gruplarındakilere göre daha az sevildikleri, sorunlarıyla<br />

daha az ilgilenildiğini hissettikleri bulgulanmıştır.<br />

Ergenlerin sorunlar karşısında <strong>ve</strong>rdiklerini ifade et-<br />

tikleri tepkiler pek de iç açıcı değildir. Sorunlarını konu-<br />

şarak halletmeye çalışanların oranının %45.6’da kal-<br />

dığı, diğer ergenlerin duygusal, sözel <strong>ve</strong> fiziksel şiddet<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

biçimlerini kullanarak sorunlarını çözmeye çalıştığı gö-<br />

rülmüştür.<br />

Ergenlerin cinsellikle ile ilgili ilk bilgileri edindiği kişi/<br />

kurum cinsiyet <strong>ve</strong> aile tipine göre incelendiğinde, erkek-<br />

lerde <strong>ve</strong> çekirdek aile/geleneksel geniş aile dışındaki<br />

ailelerde yaşayanlarda cinsellikle ilgili ilk bilgilerin alın-<br />

masında arkadaşların payının daha yüksek olduğu sap-<br />

tanmıştır.<br />

Ergenlerin ergenlik öncesi döneme kıyasla en çok<br />

yaşadıklarını düşündükleri değişimlerin, giyim-kuşama<br />

düşkünlük (%72.1), karşı cinse ilgide artış (%54.7), aile<br />

<strong>ve</strong> büyüklerle çatışmalarda artış (%40), fiziki görünüm-<br />

den hoşnutsuzluk (%37), daha geçimsiz olma (%36,1)<br />

<strong>ve</strong> %33,2 ile aileden kopma, içe kapanma, okul başa-<br />

rısındaki düşüş, öğretmenlerle daha çok sorun yaşama<br />

<strong>ve</strong> devamsızlık artışı olduğu tespit edilmiştir.<br />

2.6. Şiddet<br />

<strong>Aile</strong>de şiddetin ergenleri ya şiddete yönelttiği ya da<br />

sorunlara karşı duyarsızlaştırdığı görülmektedir. Ergenin<br />

insanlar ile sorun yaşadığında <strong>ve</strong> öfkelendiğinde sergi-<br />

lediği davranışlar hanedeki bireyler arasında kavga,<br />

dayak, sözlü hakaret gibi şiddet içerikli olayların yaşan-<br />

ma sıklığına göre anlamlı ölçüde farklılaşmıştır. <strong>Aile</strong>de<br />

şiddet içerikli olayların yaşanma sıklığı arttıkça ergenin<br />

küsme, sözel <strong>ve</strong> fiziksel şiddet uygulama oranı da art-<br />

mıştır. Ayrıca, ailesinde sürekli şiddet yaşanan ergenle-<br />

rin bir sorunla karşılaştığında aldırış etmeme davranışı,<br />

diğer gruplardan belirgin biçimde yüksektir.<br />

<strong>Aile</strong>lerinde şiddeti hiç yaşamayan katılımcıların ora-<br />

nı %60.1, nadiren yaşayan katılımcıların oranı %25.1,<br />

ara sıra yaşayan katılımcıların oranı ise %11.7’dir. Kız-<br />

lar erkeklere göre daha fazla şiddet yaşandığını düşün-<br />

mektedir. Ergenlerin evde temel olarak sözel şiddete<br />

maruz kaldığı (%35.8), bunu %8.7 ile fiziksel şiddetin <strong>ve</strong><br />

%0,6 ile cinsel şiddetin takip ettiği anlaşılmaktadır. Evde<br />

ergene en fazla şiddeti uygulayanların babalar olduğu,<br />

bunu anne <strong>ve</strong> kardeşlerin takip ettiği görülmüştür.


Ergenlerin okulda en sık uğradığı şiddet biçimleri sö-<br />

zel (%27.0), fiziksel (%10) <strong>ve</strong> cinsel (%3.0) şiddet biçim-<br />

leridir. Okulda ergene şiddet uygulayanların gösterildiği<br />

tablolar birlikte ele alındığında toplamda en fazla şiddet<br />

uygulayanların öğretmenler olduğu, bunu arkadaşlar <strong>ve</strong><br />

idarecilerin takip ettiği saptanmıştır.<br />

Katılımcılardan son bir yıl içerisinde sokakta sözel<br />

şiddete uğradığını belirten ergenlerin oranı %15.9, fizik-<br />

sel şiddete uğradığını belirtenlerin oranı %8.5 <strong>ve</strong> cinsel<br />

şiddete uğradığını belirtenlerin oranı %7.2’dir. Bu <strong>ve</strong>riler<br />

sokaktaki en yaygın şiddet türünün sözel şiddet olduğu-<br />

nu göstermektedir. Sokakta ergene toplamda en fazla<br />

şiddeti uygulayanların tanınmayan kişiler olduğu, bunu<br />

arkadaşlar <strong>ve</strong> babaların takip ettiği; ayrıca, yine sokakta<br />

cinsel şiddet uygulayanların genellikle ergenin tanıma-<br />

dığı kişiler olduğu, parçalanmış ailelerde <strong>ve</strong> akrabalarla<br />

yaşayan ergenlerin sokakta daha fazla cinsel tacize ma-<br />

ruz kaldıkları ortaya çıkmıştır.<br />

Araştırmamızda son bir yıl içerisinde bir başkasına<br />

fiziksel şiddet uyguladığını belirten ergenlerin oranının<br />

%21.2, sözel şiddet uygulayanların %33.3 <strong>ve</strong> cinsel şid-<br />

det uygulayanların %2.9 olduğu bulunmuştur.<br />

lanımı<br />

2.7. Ergenlerde Riskli Davranışlar <strong>ve</strong> Madde Kul-<br />

Araştırmada, ergenlerin %4.5’inin yasalara aykırı<br />

davrandıkları için karakola ya da ıslah evine gittikleri gö-<br />

rülmüştür. Ergenlerin bir kısmı (%5.6) evden kaçma fii-<br />

linde bulunduklarını söylemiştir. Evden kaçan ergenlerin<br />

evden kaçmalarına sebep olan başlıca nedenlerin ailevi<br />

sorunlar (%56,4), ailenin izin <strong>ve</strong>rmediği bir yere gitme<br />

(%16,1), kız/erkek arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunlar<br />

(%9,7) olduğu ortaya çıkmıştır.<br />

Ergenlerin bir kısmı (%2.8) intihara teşebbüs ettikle-<br />

rini belirtmişlerdir. Ergenleri intihara sürükleyen neden-<br />

lerin aile (%30.2), sevgilisiyle yaşadığı sorunlar (%18.4),<br />

aile baskısı (%11.7) olduğu gözlenmiştir. ERP96’da in-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

tihar girişiminde bulunan ergenlerin oranı %3,2 iken,<br />

ERP08’de %2.8’inin intihar girişiminde bulunduğu; inti-<br />

har girişiminde bulunan ergenlerin oranında bir azalma<br />

olduğu gözlemlenmiştir.<br />

Sigara, alkol, esrar, bali-tiner vb. <strong>ve</strong> ekstazi gibi ba-<br />

ğımlılık yapan maddeleri en az bir kez kullanan ergen-<br />

lerin oranları sayılan maddelere göre sırasıyla %24.7,<br />

%13.9, %1.9, %0.6, %0,5 olarak tespit edilmiştir. Her<br />

gün sigara içtiğini belirten ergenlerin oranı %15.3’tür.<br />

<strong>Aile</strong> yapısına göre ergenlerin bağımlılık yapan maddele-<br />

ri kullanma sıklığı incelendiğinde, aile modelinin olmadı-<br />

ğı başta parçalanmış aileler olmak üzere, tek ebe<strong>ve</strong>ynli<br />

aileler <strong>ve</strong> akraba yanında yaşayan ergenlerde bağımlılık<br />

yapan maddelerden sigara, alkol <strong>ve</strong> esrarın kullanılma<br />

sıklığı diğer aile yapılarında yaşayan ergenlerden fazla<br />

bulunmuştur.<br />

Bağımlılık yapan maddelere başlama yaşları açısın-<br />

dan bakıldığında, sigaraya başlama yaşının 5’e kadar<br />

düştüğü, sigaranın yoğun olarak kullanıldığı yaşların 12-<br />

16 yaşlar olduğu; alkole başlama yaşının 7’ye düştüğü,<br />

alkolün yoğun olarak kullanıldığı yaşların 13-16 yaşlar<br />

olduğu; bali, tiner vb. maddeleri kullanmaya başlama ya-<br />

şının 9, esrara başlama yaşının 9 olduğu saptanmıştır.<br />

Bağımlılık yapan maddelerin ilk denenme yaşları birlikte<br />

incelendiğinde bu maddeleri kullanmaya başlama yaş<br />

ortalamalarının sigara için (13.49), bali-tiner için (14.08),<br />

alkol için (14.27), ekstazi için (15.4) <strong>ve</strong> esrar için (14.87)<br />

olduğu görülmüştür.<br />

2.8. Ergenlerin Dine Bakışı<br />

Araştırmada, ergenlerin dindarlık düzeylerinin olduk-<br />

ça yüksek olduğu anlaşılmaktadır. İbadetlerini yerine<br />

getirse de getirmese de bir dine inanan ergenlerin oranı<br />

%98.8 düzeyindedir. Herhangi bir dine inanmayan, din<br />

<strong>ve</strong> tanrı meselelerinin kendisini ilgilendirmediğini belir-<br />

ten ya da dinlere karşı olan ergenlerin oranı ise %1 ka-<br />

dardır.<br />

95


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

96<br />

2.9. Ergenlerin Gelecek Beklentileri<br />

Araştırmada ergenlerin hayallerindeki başlıca mes-<br />

leklerin öğretmenlik (%23.6), doktorluk (%11.8), polislik<br />

(%10.7), mühendislik (%9.5), futbolculuk (%6.5), avu-<br />

katlık (%6.4) olduğu görülmüştür.<br />

Ünlü kişilerden örnek aldığı <strong>ve</strong>ya hayranlık duyduğu<br />

bir idolü olan ergenlerin oranı %29.8’dir. Bu ergenlerin<br />

idol olarak gördüğü başlıca kişiler İsmail YK (%9.7),<br />

Arda Turan (%2.6), Cristiano Ronaldo (%2.6), Gökhan<br />

Özen (%2.2), Grup Hepsi (%2.2) <strong>ve</strong> Atatürk (2.1)’tür.<br />

Ergenlerin gelecekten başlıca beklentileri, iyi bir işe<br />

sahip olmak (%27.2), mutlu, huzurlu <strong>ve</strong> güzel yaşamak<br />

( %17.5), iyi bir eğitim almak (%17.1)’tır. Bunların yanı<br />

sıra kariyer sahibi olmak (%10.3), evlenip aile kurmak <strong>ve</strong><br />

mutlu bir yuvaya sahip olmak (%9.3), aile <strong>ve</strong> sevdikle-<br />

riyle beraber olmak (%8.7) diğer gelecek beklentileridir.<br />

Gelecek beklentisi ülkeye, gelecek nesillere <strong>ve</strong> insanla-<br />

ra faydalı bir şeyler bırakmak olan ergenlerin oranının<br />

%2.7 olması düşündürücüdür. Bu sonuçlar gençlerimi-<br />

zin, bireysel beklenti, mutluluk <strong>ve</strong> doyumu, toplumsal<br />

beklenti <strong>ve</strong> mutluluğun önünde tuttuğunu, “bireysel” de-<br />

ğerleri ağırlıklı olarak öne aldığını göstermektedir.<br />

Ergenlerin %17.4’ü gelecek hakkında karamsardır.<br />

Bu karamsarlık dünyanın geleceği hakkında daha be-<br />

lirgindir. Ancak, ergenlerin ülkemizin geleceği açısından<br />

karamsarlık oranı biraz daha düşüktür. Bu sonuçlar yine<br />

ergenlerin bireysel beklenti, mutluluk <strong>ve</strong> doyumu ön<br />

planda tuttuğunu göstermektedir.<br />

Ergenlerin gördüğü en önemli sorunların başında<br />

işsizlik gelmektedir. Kamu kurumlarından işsizliğe çö-<br />

züm bulunmasını isteyenlerin oranı %34.9, yoksullara<br />

yardım yapılmasını isteyenlerin oranı %23.3, yeni spor<br />

<strong>ve</strong> oyun alanlarının açılmasını isteyenlerin oranı %13.3,<br />

çevre düzenlemesi yapılmasını isteyenlerin oranı<br />

%12.2, kütüphane açılmasını isteyenlerin oranı (%7.8)<br />

<strong>ve</strong> trafik sorunlarına çözüm bulunmasını isteyenlerin<br />

oranı %5.6’dır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

2.10. Ergenlerin sık yaptığı etkinlikler <strong>ve</strong> medya<br />

takipleri<br />

Araştırmada ergenlerin en sık yaptıklarını belirttikleri<br />

aktivitelerin sırasıyla müzik dinleme, spor yapma, kitap<br />

okuma, gazete okuma, kafe/çay bahçesi vb. yerlere<br />

gitme, sinemaya gitme, tiyatroya gitme <strong>ve</strong> el işi yapma<br />

olduğu bulunmuştur. 15 yaş altındakiler <strong>ve</strong> kızlar ile üst<br />

SES gruplarından gelenler biraz daha fazla kitap oku-<br />

maktadır. Parçalanmış ailelerde kitap okuma sıklığı di-<br />

ğer aile gruplarından gelenlere göre düşüktür.<br />

Ergenlerde teknolojik aletler <strong>ve</strong> teknoloji kullanımı ol-<br />

dukça yaygındır. Bilgisayar <strong>ve</strong> internet ergenler için yeni<br />

bir toplumsal etkileşim alanı oluşturmaktadır. Ergenlerin<br />

%71.1’i cep telefonuna, %51.9’u bilgisayara sahiptir. Er-<br />

genlerin internet kullanım oranlarının kentte %71.6, kır-<br />

salda %54.7 olduğu görülmektedir. Ergenlerin %32.3’ü<br />

sohbet etmek için interneti kullanırken ödev hazırlamak<br />

için kullananların oranı %30, oyun oynamak için kulla-<br />

nanların oranı %25.9, haber okumak için kullananların<br />

oranı %10.8’dir. İnternet ortamında sürekli görüşülen<br />

arkadaş grubu olan ergen oranı %73.3’tür.<br />

Araştırmada ergenlerin günlük ortalama televizyon<br />

izleme süresi 2.8 saattir. Günde 1-2 saat televizyon iz-<br />

leyen ergenlerin oranı %50, 3-4 saat televizyon izleyen<br />

ergenlerin oranı %38.4, 5 saat <strong>ve</strong> daha fazla izleyen<br />

ergenlerin oranı %11.2’dir. Türk dizilerini izleyen katı-<br />

lımcıların oranı %28.5 iken, müzik programları izleyen<br />

katılımcıların oranı %14.1, Türk filmi izleyenlerin oranı<br />

%8,6, yabancı film izleyenlerin oranı %7,8, spor prog-<br />

ramı izleyenlerin oranı %7.8, yarışma programı izleyen-<br />

lerin oranı ise %6.3’tür. Gazetelerde güncel haberleri<br />

okuyan ergenlerin oranı %26.5, spor haberleri okuyan<br />

ergenlerin oranı %21.6, magazin haberleri okuyan er-<br />

genlerin oranı %17.8, köşe yazarlarını okuyan ergenle-<br />

rin oranı ise %8.2’dir.<br />

Son olarak, ergenlerin en çok dinlediği müzik türü-<br />

nün Türkçe pop (%29.5) olduğu tespit edilmiştir. En çok<br />

dinlenen diğer müzik türleri ise arabesk (%11.0), rock


(%10.5), rap (%9.4) <strong>ve</strong> yabancı pop (%8,5)’tur. Buna<br />

karşın tarz <strong>ve</strong> içerik olarak yerli olan Türk Halk Müziği<br />

(%3.6) <strong>ve</strong> Türk Sanat Müziği (%1.1) dinleme oranları ol-<br />

dukça düşüktür.<br />

Sonuç<br />

Türkiye’de Ergen Profili 2008 Araştırması ülkemiz<br />

ergenlerinin durumları, muhtelif konulardaki algıları,<br />

sorunları, çeşitli alanlardaki memnuniyet <strong>ve</strong> memnuni-<br />

yetsizlikleri, gelecek tahayyülleri <strong>ve</strong> benzeri hususları<br />

ortaya koyularak gerçekleştirilmiştir.<br />

Çalışmada ortaya çıkan bulgular sorunlu bir alanla<br />

karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Ancak, bi-<br />

limsel düşünce ‘sorun biliniyorsa, çözüm de bulunabi-<br />

lir’ ön kabulünden hareket eder. ERP 08’de <strong>ve</strong>riler en<br />

ince ayrıntısına kadar ele alınmış <strong>ve</strong> değerlendirilmiştir.<br />

Bu bağlamda araştırmadan elde edilen <strong>ve</strong>riler ışığında,<br />

tespit edilen sorunlara dair bir kısım çözüm önerileri de<br />

geliştirilmiştir. Bu sonuç çerçe<strong>ve</strong>sinde sorunlara <strong>ve</strong> çö-<br />

züm önerilerine dair ifadeler açılacak olursa şunlar söy-<br />

lenebilir:<br />

Her şeyden önce, Gençliği Koruma Yasası çıkarıl-<br />

malıdır. Mevzuatta gençliğe ilişkin tüm düzenlemeler<br />

kodifiye edilerek bu yasaya aktarılmalıdır. Bu yasanın<br />

bir genel yasa değil, özel yasa olduğu vurgulanmalıdır.<br />

Göç alan yerlerde uyum sorunları oluşmaktadır.<br />

Kentlerde Gençlik Uyum <strong>ve</strong> Bütünleşme Merkezleri açı-<br />

labilir. Bununla ilgili olarak belediyelerle işbirliği yapılabi-<br />

lir. MEB <strong>ve</strong> bağlı il-ilçe müdürlükleri ile üni<strong>ve</strong>rsiteler bu<br />

işbirliğine dâhil edilebilir.<br />

Parçalanmış ailelerin çocukları daha sorunlu olmak-<br />

tadır. Parçalanmış ailelerin ergen çocukları için Gençlik<br />

Rehabilitasyon Merkezleri kurulabilir. Bununla ilgili ola-<br />

rak belediyelerle işbirliği yapılabilir. MEB <strong>ve</strong> bağlı il-ilçe<br />

müdürlükleri ile üni<strong>ve</strong>rsiteler bu işbirliğine dâhil edilebilir.<br />

Daha iyi bir ergen için daha iyi bir çocuk, daha iyi<br />

bir çocuk için daha iyi bir bebek; hepsi için daha iyi bir<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

anne <strong>ve</strong> daha iyi bir baba lazımdır. Bu bağlamda AÇEV<br />

<strong>ve</strong> UNICEF gibi kurumlar <strong>ve</strong> bunlar kadar olmasa da,<br />

bazı diğer grupların Halk Eğitim Merkezlerinde <strong>ve</strong> başka<br />

yerlerde yürüttükleri anne baba eğitimleri mükemmel so-<br />

nuçlar <strong>ve</strong>rmektedir. Bu <strong>ve</strong> benzeri kurumlarla işbirliğine<br />

gidilerek, bu tür projeler ergen annelerini de içine alacak<br />

şekilde genişletilebilir. Küçük desteklerle (maddi destek,<br />

mekân desteği, kırtasiye masrafı desteği vb.) ile büyük<br />

sonuçlar alınabilir.<br />

Eğitimsiz annelerin çocuklarının eğitimsiz kalma<br />

oranları yüksektir. Çocukların-ergenlerin eğitimi için an-<br />

nelerin <strong>ve</strong> babaların eğitimi şarttır. Okuryazar olmayan<br />

<strong>ve</strong> sadece okuryazarlık seviyesinde kalmış anne <strong>ve</strong><br />

babaların çeşitli kurslarla desteklenmesi mümkündür.<br />

Bunun için belediyelerle <strong>ve</strong> MEB’le ortak projeler yürü-<br />

tülebilir.<br />

Anne <strong>ve</strong> babaların çocukları ile etkileşim <strong>ve</strong> payla-<br />

şımları arasında önemli farklar bulunmaktadır. Ergen-<br />

lerin babalarına yönelik algıları annelere göre oldukça<br />

olumsuzdur.<br />

Anneler çocukları için geçmiştekinden çok daha faz-<br />

la çaba sarf etmekte <strong>ve</strong> ergenin dünyasında başat bir<br />

konuma oturmaktadırlar. Bu süreçte annelerin çocukla-<br />

rını eğitmede donanımlarının artırılmasına yönelik her<br />

tür programlar desteklenmelidir. Babaların çocuklarla<br />

ilgili daha fazla sorumluluk almasını sağlayacak, baba<br />

<strong>ve</strong> ergen arasındaki çatışmaları azaltacak yönde eğitim<br />

programları düzenlenmelidir. Anne <strong>ve</strong> babalara ulaşma-<br />

da özellikle yerel yönetimler <strong>ve</strong> STK’ların daha etkin ol-<br />

ması gerekmektedir.<br />

Ergenin ruh sağlığını tehdit eden unsurlardan biri<br />

onların evde, okulda <strong>ve</strong> sokakta şiddete maruz kalma-<br />

larıdır. Evde yaşanan şiddetin anne <strong>ve</strong> babalara yönelik<br />

eğitimlerle azaltılabileceği açıktır. Ancak, bu tür eğitimle-<br />

rin daha yaygın hale gelebilmesi için medyanın da aktif<br />

rol alması, her tür STK ile işbirliği yapılarak üyelerine<br />

yönelik anne-baba eğitimlerinin organize edilmesine<br />

destek <strong>ve</strong>rilmelidir. Ayrıca, ailelere, aile meclisi kurma-<br />

97


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

ları <strong>ve</strong> sorunlarını bu mecliste konuşarak halletmeleri<br />

önerilebilir.<br />

98<br />

Şiddetten başka, ailelerde aile içi çatışmalar da gö-<br />

rülmektedir. Temel sebepler televizyon, ders çalışma<br />

baskısı <strong>ve</strong> bilgisayar sorunları üzerine kurulmaktadır.<br />

Anne baba eğitimi programları bu sorunun halledilme-<br />

sine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Bu <strong>ve</strong> başka<br />

ailesel sorunların çözümüne de katkı sağlamak üzere,<br />

geniş aile tipini özendirici yasal düzenlemeler yapılabilir<br />

(üç kuşağın birlikte ikameti halinde <strong>ve</strong>rgi indirimi, bina<br />

<strong>ve</strong>rgisi muafiyeti gibi); böylelikle hem daha demokratik<br />

bir aile modeline hem de daha gelişkin bir aile içi kontrol<br />

mekanizmasına yönelme sağlanır.<br />

<strong>Aile</strong> bireylerinin özellikle anne babanın desteklenme-<br />

si ile ergen için sağlıklı bir toplumsallaşmayı gerçekleş-<br />

tirebileceği aile modellerinin oluşturulması ile ergenlerin<br />

kendileri <strong>ve</strong> çevreleri ile daha barışık bir yaşam sürmele-<br />

ri sağlanabilecektir. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> ergenin bir arada gerçekleş-<br />

tirebileceği sosyal, kültürel <strong>ve</strong> sportif etkinliklerin türlerini<br />

artırmaya yönelik çalışmalar mutlaka desteklenmelidir.<br />

Özellikle, babaların aile süreçlerinde daha etkin olmala-<br />

rının sağlanmasına yönelik çalışmalar hem aile hem de<br />

toplum için önemli katkılar sağlayacaktır.<br />

Ergenlerin hem akranları hem de büyüklerinden<br />

psikolojik destek alabilecekleri, sorunlarını paylaşabile-<br />

cekleri yerel düzeydeki ortam <strong>ve</strong> kurumsallaşmalar da<br />

ergenlerin sorunlarının büyümeden çözülmesine katkı-<br />

da bulunabilecektir. Ergenlerin özellikle çeşitli gönüllü<br />

kuruluşlarda görev almaları teşvik edilerek, birbirleri ile<br />

üretim <strong>ve</strong> paylaşıma yönelik olarak karşılaşmaları, böy-<br />

lece kendilerine <strong>ve</strong> çevrelerine gü<strong>ve</strong>n duymaları sağla-<br />

nacaktır.<br />

Evden başka, sokakta şiddet oranı çok yüksektir.<br />

Sokaktaki şiddetin başlıca nedenlerinden biri de ergen<br />

nüfusun önemli bir kısmının herhangi bir uğraşının ol-<br />

mamasıdır. Okula gitmeyen ya da çalışmayan ergen-<br />

ler bu anlamda başlıca risk unsurudur. Ülke düzeyinde<br />

başlatılacak kampanyalarla ergenlerin yaşamlarındaki<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

bu <strong>ve</strong>rimli dönemleri sokaklarda geçirmeleri önlenmeli,<br />

ergenler mutlaka eğitime öğretime <strong>ve</strong> üretime yöneltil-<br />

melidir. Ayrıca, yasal boşluklar <strong>ve</strong> suçluların yeterince<br />

cezalandırılamaması da sokaktaki şiddetin varlığını de-<br />

vam ettirmesini kolaylaştırmaktadır. Bu sorunun asayiş<br />

boyutu elbette önemlidir ama ergenlerin öfke kontrolü<br />

sağlayabilmesi için okullarda seminerler düzenlenmesi<br />

gerekir. Özellikle, anne-baba eğitimi modelinin ergen<br />

modeli de geliştirilmeli <strong>ve</strong> ergenlere zorunlu seminer<br />

olarak <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

Ev <strong>ve</strong> sokak ortamından başka okullarda da şiddet<br />

belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Okulda yaşa-<br />

nan şiddetin baş aktörleri öğretmenler <strong>ve</strong> ergenin arka-<br />

daşlarıdır. Bu sorun sıkı yaptırımlar <strong>ve</strong> daha iyi rehberlik<br />

hizmetleri ile önemli ölçüde giderilebilir. Anne-baba eği-<br />

timi seminerlerinin bir benzeri öğretmenler <strong>ve</strong> okul idare-<br />

cileri için de düzenlenebilir. Okul ortamlarının ergenlerin<br />

duygusal tatminini sağlayacak şekilde tasarlanması, öğ-<br />

rencilerin daha fazla sportif <strong>ve</strong> sanatsal etkinliklere yö-<br />

neltilmesi ile belli ölçüde başarı sağlanabilecektir. Aynı<br />

şekilde, öğretmenlerin iletişim becerilerinin <strong>ve</strong> sosyoe-<br />

konomik düzeylerinin geliştirilmesi sınıf mevcutlarının<br />

azaltılması ile de okuldaki şiddet olaylarının azalmasına<br />

katkıda bulunulabilir.<br />

Elde edilen sonuçlardan anlaşıldığı kadarıyla, er-<br />

genlerin eğitim sistemi ile ilgili önemli şikâyetleri vardır.<br />

Ama okuldan uzaklaşmak ya da okula gitmemek gibi<br />

istekleri de yoktur. Bu durum önemli oranda, eğitim sis-<br />

teminin <strong>ve</strong> eğitim kurumlarının kalitesi ile ilgili eksikleri<br />

akla getirmektedir.<br />

Ergenlerin vakitlerinin büyük kısmını geçirerek top-<br />

lumsallaştıkları, toplumun değerlerini <strong>ve</strong> birlikte yaşama-<br />

yı öğrendikleri yerler olarak okullar ergenin gelişiminde<br />

anahtar bir fonksiyon icra etmektedir. Ancak, ergenlerin<br />

okul ortamları ile algıları yeterince olumlu değildir. Okul-<br />

larda sosyal, sportif <strong>ve</strong> teknik imkânlar artırılarak, okullar<br />

arasındaki standart farklarının giderilmesi gerekmekte-<br />

dir. Ayrıca, okulların daha sevimli hale getirilmesi, öğren-


ci dostu mekânlara dönüştürülmesi gerekir.<br />

Okullarda rehberlik hizmeti oranı eskiye göre artmış<br />

ama her yerde bulunmamaktadır. Tamamlanması için<br />

MEB ile ilişki kurulmalıdır. Ayrıca, olan yerlerde de öğ-<br />

renci rehberlik servisine gitmeyebilmektedir. Okullarda<br />

öğrencilere rehberlik hizmeti alma bilinci seminerleri dü-<br />

zenlenmesi için de MEB ile ilişki kurulabilir. Bunun gibi,<br />

okul aile birliklerinin okuldaki rehberlik merkezi sorumlu-<br />

suyla müşterek çalışması sağlanmalı, büyük okullardaki<br />

rehberlik sorumlusunun başka hiçbir görevi (ders, idare<br />

vb.) olmamalıdır. Okul aile birliği topluluklarına gençlik<br />

psikolojisi, rehberlik gibi konularda eğitim <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

Daha ilerisi için üni<strong>ve</strong>rsitelerle anlaşarak bir pilot bölge<br />

uygulaması yapılabilir. Bu bağlamda, üni<strong>ve</strong>rsitelerin ilgili<br />

bölümlerinden öğretim görevlileri ile bir takım oluştu-<br />

rularak rehberlik etkinliğinin artırılması için bir çalışma<br />

başlatılabilir. Bu projenin AB fonları ile finanse edilmesi<br />

mümkündür.<br />

Gecekondu gençliği oransal olarak düşük gözükse<br />

de (%2.9), ülkenin gecekondulaşma oranı <strong>ve</strong> gecekon-<br />

du semtlerinin sorunları ortadadır. Gecekondu gençliği-<br />

nin daha nitelikli meşguliyet alanlarına çekilebilmesi için<br />

belediyeler, MEB, Halk Eğitim Merkezleri, STK’lar, Kül-<br />

tür Bakanlığı ile işbirliği içinde bu semtlerde yeni sosyal<br />

<strong>ve</strong> kültürel örgütlenmelere girilebilir. Mesela, belediyele-<br />

rin kurduğu Bilgi Evleri <strong>ve</strong> düzenledikleri meslek edindir-<br />

me kursları bunun güzel örneklerini oluşturmakta, ancak<br />

yetersiz kalmaktadır.<br />

Ergenlerin %7.8’i bir işte çalışmaktadır. Fakat çalı-<br />

şanların bazılarının sosyal gü<strong>ve</strong>ncesi yoktur. Bakanlık’ın<br />

ilgili diğer bakanlıkla temasa geçip sıkı kontrol <strong>ve</strong> takip<br />

yapılmasını sağlaması mümkün olabilir. Bu takip, az da<br />

olsa vaki olan işyerinde şiddete maruz kalma durumuna<br />

da kısmî çözüm getirebilir.<br />

Bir şekilde, okul çağında iken iş hayatında olmak<br />

durumunda kalan çalışan ergenlerin çalışma koşulla-<br />

rının oldukça ağır olduğu bu araştırmada bir kez daha<br />

görülmüştür. Ergenlerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

konusunda denetimlerin artırılması, çalışan ergenlerin<br />

mümkün olduğunca mesleki eğitimlerden yararlandırıl-<br />

ması konusunda iş<strong>ve</strong>renlerin <strong>ve</strong> ailelerin teşvik edilmesi<br />

oldukça yararlı olacaktır.<br />

Her hangi bir işte çalışmayan, öğrenci olan ergenle-<br />

rin harçlığı ortalama olarak tatmin edici olsa da, dağılımı<br />

bozuktur <strong>ve</strong> yüksek oranda bir kesimin harçlığı oldukça<br />

azdır. STK’larla <strong>ve</strong> yerel yönetimlerle ilişki kurularak er-<br />

genlerin burs imkânına kavuşturulması mümkündür.<br />

Çalışan ergenlerin maddi durumlarının kötü olması<br />

kadar, okumayı istememeleri de önemli bir unsur olarak<br />

karşımıza çıkmaktadır. Ergenlerin gelecekte toplumsal<br />

üretim <strong>ve</strong> gelirden daha fazla pay alabilmeleri, öncelik-<br />

le, eğitimlerini tamamlamaları ile mümkün olacaktır. Bu<br />

durumun oluşmasındaki faktörlerden birisi okul müfre-<br />

datlarının ergenlere çekici gelmemesidir. Müfredatların<br />

günlük hayatla bağlantılarının derslerde daha fazla iş-<br />

lenmesi, okullarda uygulamalı, gözleme <strong>ve</strong> katılıma da-<br />

yalı eğitimlerin artırılması faydalı olacaktır.<br />

Ergenlerin idol belirlemelerinde büyük dönüştürü-<br />

cüleri değil, magazinel tipleri ön planda tuttukları görül-<br />

mektedir. Ergenlerin idol olarak gördüğü kişiler genel-<br />

likle sanatçı ya da futbolculardır. Bu durum göz önünde<br />

tutulduğunda, toplumda eğitimin getirilerinin ergenlerce<br />

tatmin edici bulunmadığı anlaşılmaktadır denilebilir.<br />

“Kolay yoldan para kazanmak”, “köşeyi dönmek” gibi<br />

kavramlar giderek ergenlerin gündemine girmektedir.<br />

Medyada sürekli lüks yaşantıların ön plana çıkarılması,<br />

ergenlerin gerçekten koparak çeşitli fanteziler üreterek<br />

yaşama bağlanmaları sonucunu doğurmaktadır. İnsan-<br />

lık çapındaki değerlerin ergenlerin gündemine girebil-<br />

mesini sağlamak için okul-medya-internet üçgeninin<br />

daha işlevsel olarak kullanılabilmesi gerekir.<br />

Ergenlerin toplumsal meselelere karşı duyarlılık dü-<br />

zeyleri düşüktür <strong>ve</strong> bireysellikleri ön plandadır. Okullar-<br />

da her öğrenci tarafından yılda yirmi beş saat olarak ya-<br />

pılması gereken toplum hizmeti çalışmaları uygulamala-<br />

rının takip edilmesi gerekmektedir. Böylece, ergenlerin<br />

99


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

yakın çevrelerinden başlayarak toplumsal sorunlara<br />

daha duyarlı olmaları, topluma faydalı olma konusunda<br />

somut projelere dahil olmaları mutlaka sağlanmalıdır.<br />

100<br />

Ergenlerin cinsellikle ilgili ana kaynakları hâlâ arka-<br />

daşlarıdır. Bu oran şu an ilköğretime devam edenlerde<br />

okul lehine artmaya başlamıştır. Bu durum okullarda cin-<br />

sellikle ilgili son yıllarda <strong>ve</strong>rilen eğitimlerin bir yansıması<br />

olarak ortaya çıkmaktadır. Genel olarak bakıldığında ise<br />

doğru <strong>ve</strong> sağlıklı cinsel bilgi kaynağı edinmede aile <strong>ve</strong><br />

okul dışı kaynaklar oransal olarak daha fazladır. MEB,<br />

Sağlık Bakanlığı, STK’lar, AÇEV, UNICEF <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsi-<br />

telerle kurulacak ilişkilerle okullarda; yine anne baba<br />

eğitimi programları ile ailelerde sağlıklı <strong>ve</strong> doğru cinsel<br />

bilgi edinme imkânları artırılabilir. Cinsellik konusunda,<br />

ergenlerin, sorularına daha doğru <strong>ve</strong> sağlıklı yanıtlar<br />

bulabilmesi için mevcut programların artırılarak devam<br />

ettirilmesi gerekmektedir.<br />

Ergenler arasında intiharı düşünme oranları yüksek<br />

seviyededir. Bu tür bir ölümcül eylemi düşünme sebep-<br />

leri daha çok aile <strong>ve</strong> sevgili kaynaklıdır. <strong>Aile</strong> ortamında<br />

kendisini ifade edemeyen <strong>ve</strong> gerçekleştiremeyen ergen,<br />

yaşamı hakkında anlamsızlık yaşamaya başlamaktadır.<br />

Kendisine en yakın olarak gördüğü ailesinden yeterince<br />

psiko-sosyal destek alamaması ergenin ruh dünyasın-<br />

da tahripkâr bir etki oluşturmaktadır. <strong>Aile</strong> eğitimleri <strong>ve</strong><br />

bunun ergen modeli bu oranın sıfıra yaklaştırılmasına<br />

büyük katkı sağlayacaktır.<br />

Bazı ailelerde ergenden beklenen bir şey yoktur.<br />

Bu durum, sorumsuz <strong>ve</strong> gelecek tahayyülü olmayan bir<br />

gençlik anlamına gelir. Anne-baba eğitimi bu konuda da<br />

önemli katkılar sağlayabilir.<br />

Ergenliğe uyum sağlamada sorun yaşama oranı dü-<br />

şündürücü seviyededir. Okullarda ergenliğin doğallığı<br />

üzerine seminerler <strong>ve</strong>rilmesi gerekir. Yine, aileden bil-<br />

gi beslemesi yapılabilmesi için anne-baba eğitimlerine<br />

destek <strong>ve</strong>rilmesi iyi bir yoldur. Bu seminer gibi, ergen<br />

seminerleri de son derece işlevsel olacaktır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Ergenlerde özürlülük/engellilik algısı <strong>ve</strong> bilinci düşük<br />

seviyedir. Genelde özürlü hakları ile ilgili de aynı so-<br />

run vardır. Özellikle, okullarda <strong>ve</strong> işyerlerindeki özürlü<br />

ergenlerin/gençlerin ihtiyaç duyduğu psikolojik destek,<br />

araç gereç desteği, uygun iş <strong>ve</strong> işyerinde çalışma hak-<br />

kını kullanabilme desteği, uygun okulda okuyabilme<br />

hakkını kullanabilme desteği <strong>ve</strong> kanunun <strong>ve</strong>rdiği diğer<br />

tüm hakları kullanabilme desteğinin sağlanabilmesi gibi<br />

alanlarda uygulamalar yapılmalıdır.<br />

Sigaraya başlama yaşı 5’e, alkol deneme yaşı 7’ye,<br />

bağımlılık yapan madde deneme yaşı 9-11’e düşmüştür.<br />

En başta, erişimi engelleyici yasal <strong>ve</strong> idari düzenlemeye<br />

gidilmesi gerekmektedir.<br />

Bu bağlamda; okulları, öğretmenleri, müdürleri, ai-<br />

leleri <strong>ve</strong> ergenleri eğitecek programlar kesinlikle müf-<br />

redatın içine alınmalıdır. <strong>Aile</strong> içi kontrol için anne-baba<br />

eğitimleri, bireysel kontrol için ergen eğitimi semineri<br />

işlevsel olacaktır. Ayrıca, bu eğitimler denetlenmeli <strong>ve</strong><br />

gerçekleştirilmesi konusunda ısrarcı olunmalıdır.<br />

Diğer taraftan, okul önlerinde satış yapanların orta-<br />

dan kaldırılması şarttır. Onları herkes tanır bilirken, asıl<br />

tanıması gerekenlerin tanımaması-bilmemesi anlaşılır<br />

şey değildir.<br />

Şiddet gibi, madde kullanımı <strong>ve</strong> suça yönelmenin<br />

kaynakları da oldukça benzerdir. Özellikle, ailede yaşa-<br />

nan sorunlar arttıkça ergenlerin ev ortamından uzakla-<br />

şarak sokakta daha fazla vakit geçirmeye başlamaları,<br />

ekonomik sıkıntılar <strong>ve</strong> işsizlik nedeniyle ortak toplum-<br />

sal değerlerden uzaklaşmaları, ergenleri riskli <strong>ve</strong> yıkıcı<br />

davranışlara yönlendirebilmektedir. Genç nüfusumuz<br />

en büyük sermayemiz olarak karşımızda dururken, aynı<br />

zamanda istihdam edilemediğinde <strong>ve</strong> olumlu faaliyetle-<br />

re yönlendirilmediğinde en büyük toplumsal felaketlerin<br />

tetikleyicisi durumuna gelebilecektir.<br />

Ergenlerin kitap okuma oranı düşüktür. Rol modeller,<br />

ergenlerin daha çok <strong>ve</strong> daha nitelikli okumalar yapma-<br />

ları için değerlendirilebilir. Bakanlık, MEB <strong>ve</strong> Kültür Ba-


kanlığı ile işbirliği içinde kitap okuma projesi başlatabilir.<br />

Bu projeye okullar, yayınevleri, yazarlar, şairler, gazete-<br />

ciler, sanatçılar, televizyonlar, radyolar, internet siteleri<br />

vb. dahil edilmeli <strong>ve</strong> fakat özellikle gençliğin idolü ko-<br />

numundaki kişilerin görünürlüğünden faydalanılmalıdır.<br />

Sanal gerçeklik, çocuk-ergen <strong>ve</strong> genç nesillerde,<br />

bizim “gerçeklik” dediğimiz olgunun yerini almaya baş-<br />

lamıştır. Bunun önlenebilmesi için internet kullanımının<br />

ailelerce sınırlanması şarttır. Bu bağlamda ailelerin bi-<br />

linçlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda da anne baba<br />

eğitimleri <strong>ve</strong> geliştirilecek olan ergen eğitimi modeli çok<br />

işlevsel olabilir. Ayrıca, internet kafelere şiddet oyunları<br />

için filtre zorunluluğu getirilmeli, sıkı denetim sağlanma-<br />

lı, bu nedenle kapatılan internet kafenin kapısına niçin<br />

kapatıldığına ilişkin kararın asılı kalması zorunlu kılın-<br />

malıdır. Yargısal cezalardan ziyade, daha kolay gerçek-<br />

leşen idari cezalara ağırlık <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

Günlük televizyon izleme oranı yüksektir. İnternetin<br />

oluşturduğu sanal gerçeklik kadar olmasa da, televizyon<br />

da önemli bir zarar-ziyan aracı olarak ergenleri tehdit et-<br />

mektedir. Bu konuda da anne-baba eğitimleri <strong>ve</strong> gelişti-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

rilmesi önerilen ergen eğitimi modeli çok işlevsel olabilir.<br />

Nitelikli müzik dinleme oranı düşüktür. Bu konuda da<br />

anne-baba eğitimleri <strong>ve</strong> geliştirilecek olan ergen eğitimi<br />

modeli çok işlevsel olabilir. Ancak, müzik yayını yapılan<br />

mecraların nitelikli yayına teşvik edilmesi için -özellikle<br />

televizyonların- Bakanlık’ın RTÜK <strong>ve</strong> diğer ilgili kurum-<br />

larla işbirliği yapması gerekir.<br />

Çalışmanın bütününden elde edilen sonuçlar doğ-<br />

rultusunda “birey olma” döneminde olan ergenlerin belli<br />

bir bireysel duyuş <strong>ve</strong> duruş sergileyebilme yeteneğinden<br />

uzak oldukları görülmektedir. Buradan hareketle ergen-<br />

lerin bireysel, zihinsel, fiziksel <strong>ve</strong> dolayısıyla psikolojik<br />

yönlerini kuv<strong>ve</strong>tlendirici eğitimler hazırlanmalıdır.<br />

Ergen profilinin daha detaylı olarak ortaya konulma-<br />

sı bakımından, okul rehber öğretmenleri <strong>ve</strong> ergenlerle<br />

derinlemesine görüşmelerin yapılacağı bir araştırmaya<br />

ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir araştırma özellikle, eği-<br />

tim kurumlarının ergen ihtiyaçlarını <strong>ve</strong> gelişimini daha iyi<br />

ölçüde karşılayabileceği bir yapıya dönüştürülmesi anla-<br />

mında çok önemlidir.<br />

101


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

102<br />

KAYNAKLAR<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü. (1996)<br />

Türk <strong>Aile</strong>sinde Adolesanların Sorunları Araştırması. An-<br />

kara: <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü<br />

Çelen, N., (2007). Ergenlik <strong>ve</strong> Genç Yetişkinlik, Pa-<br />

patya Yayıncılık, İstanbul, s.30<br />

Kağıtçıbaşı, Ç. (2007). Kültürel Psikoloji Kültürel<br />

Bağlamda İnsan <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong>, Evrim Yayınevi, İstanbul.<br />

Steinberg, L., (2007). Ergenlik, İmge Kitapevi, Anka-<br />

ra, s.250, 257<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Yavuzer H., Meşeci, F., Demir, İ., Setrelin, Ç., (2005)<br />

“Günümüz Üni<strong>ve</strong>rsite Gençliğinin Sorunları” Hasan Ali<br />

Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı (1) s.79-91.<br />

Yavuzer, H., (2005). Gençleri Anlamak Ana-Baba-<br />

ların En Çok Sorduğu Sorular <strong>ve</strong> Cevaplarıyla, Remzi<br />

Kitapevi, İstanbul, s.13-14, 29, 31-32, 36, 39, 77, 92<br />

Özgür.<br />

Yörükoğlu, A.(1989).Gençlik çağı(6.baskı). İstanbul:


Türkiye'de Yaşlılık Dönemine İlişkin Beklentiler<br />

Araştırması*<br />

Expectations Regarding Old Age in Türkiye<br />

Mehmet AKÖZER<br />

Cenap NUHRAT<br />

Şebnem SAY<br />

Öz<br />

Araştırmanın konusu, Türkiye’de uzun vadede<br />

değişen aile yapısı içinde yaşlıların bugünkü durumu,<br />

aile ilişkileri, aile bireylerinin yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa ilişkin<br />

tutum <strong>ve</strong> beklentileri <strong>ve</strong> yaşlılara ilişkin politikaların<br />

değerlendirilmesidir.<br />

Araştırma kapsamında, Türkiye’de yaşlılara<br />

ilişkin olarak aşağıdaki konularda nicel <strong>ve</strong> nitel <strong>ve</strong>ri<br />

derlenmiştir: Yaşlıların karşılaştıkları sorunlar, Yaşlıların<br />

yaşam doyumları, Yaşlıların çocuklarından <strong>ve</strong> yakın aile<br />

üyelerinden aldıkları desteğin <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya bakım yardımının<br />

kapsamı, Yaşlıların yararlanabildikleri sosyal ağlar,<br />

Yaşlıların kamu kurumlarından hizmet beklentileri,<br />

Yaşlılıktan kaynaklanan sorunlarla başetme stratejileri,<br />

Genel olarak yaşlıların bakım gereksinimlerinin<br />

karşılanması konusundaki değer yargıları,<br />

Gerek yaşlılık (65 yaş) öncesindeki bireylerin,<br />

gerekse yaşlıların yaşam düzenlemesi tercihleri.<br />

Araştırmanın evreni, Türkiye genelinde kırsal <strong>ve</strong><br />

kentsel alanlarda ikamet eden 40 yaş <strong>ve</strong> üzeri bireylerdir.<br />

Anahtar kelimeler: yaşlılık, beklenti<br />

Abstract<br />

* Bu makale T.C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce yapılan aynı adlı araştırmadan üretilmiştir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Gi<strong>ve</strong>n the long term structural changes in the<br />

Turkish family, research has been conducted to assess<br />

the present condition of the old and ageing segments<br />

of the population, as well as family relations, attitudes,<br />

expectations and policies, associated with old age and<br />

ageing.<br />

Quantitati<strong>ve</strong> and qualitati<strong>ve</strong> data gathered within the<br />

framework of this research on the elder in Turkey co<strong>ve</strong>red<br />

the following topics: Problems faced by the elder, Life<br />

satisfaction of the elder, The scope of support and/or care<br />

assistance that the elder recei<strong>ve</strong> from their children and<br />

immediate family members, Social networks available<br />

to the elder, Services that the elder expect from public<br />

agencies, Strategies to cope with problems associated<br />

with old age, General value judgments associated with<br />

meeting the care needs of the elder, Living arrangement<br />

preferences of ageing (pre-65 years of age) and old<br />

individuals.<br />

The research uni<strong>ve</strong>rse comprises individuals at<br />

or older than 40 years of age living in urban and rural<br />

Turkey.<br />

Keywords: old age, expectation<br />

103


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

104<br />

KAVRAMSAL ÇERÇE<strong>VE</strong><br />

Yirminci yüzyılda bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik gelişmeler<br />

demografik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Bu<br />

gelişmeler, hastalıkların erken dönemde teşhis <strong>ve</strong> teda-<br />

visinin sağlanarak önlenmesi, koruyucu sağlık hizmetle-<br />

rinin gelişmesi, doğurganlık hızının <strong>ve</strong> bebek ölümlerinin<br />

azalması <strong>ve</strong> ortalama yaşam süresinin artması olarak<br />

sıralanabilir. “Yaşlı nüfusun genç nüfusa göre sayı <strong>ve</strong><br />

oran olarak artması” biçiminde tanımlanan “nüfusun<br />

yaşlanması” olgusu da bütün bu gelişmelerin sonucu<br />

olarak karşımıza çıkmaktadır (Öz, 1999; Onat, 2001).<br />

<strong>Toplum</strong>lar yaşlı nüfus açısından dört grupta sınıflandırıl-<br />

maktadır (Güleç, 1997):<br />

1. Genç toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüzde<br />

4'ten azdır.<br />

2. Erişkin toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüzde<br />

4 ile yüzde 7 arasındadır.<br />

3. Yaşlı toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüzde 7<br />

ile yüzde 10 arasındadır.<br />

4. Çok yaşlı toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüz-<br />

de 10’un üzerindedir.<br />

Yaşlı nüfustaki artışın önemli bir bölümü Türkiye<br />

gibi gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecektir. Karşı-<br />

laştıkları ekonomik güçlükler, sosyal hizmet altyapıları-<br />

nın yetersizliği <strong>ve</strong> aile üyelerince sağlanan geleneksel<br />

bakımın artık ancak sınırlı ölçülerde yapılabilmesi gibi<br />

olgular göz önüne alındığında, bu ülkelerin yaşlı nüfus-<br />

larına “refah paketi” sunmada çok ciddi sorunlarla kar-<br />

şılaşacağı anlaşılmaktadır (WHO, 1998). Bu nedenle<br />

toplumların kendi özgün durumlarını göz ardı etmeden<br />

yaşlılığa ilişkin politikalar geliştirmeleri zorunluluk olarak<br />

ortaya çıkmaktadır.<br />

Türkiye nüfusu bugün genç olsa da giderek yaş-<br />

lanmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2009 yılı<br />

<strong>ve</strong>rilerine göre 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma ça-<br />

ğındaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 67’sini oluşturmak-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

tadır. Toplam nüfusta yaşlıların oranı arttığı gibi, yaşam<br />

süresi beklentisi de yükselmektedir. 1960’larda kadınlar<br />

için 54 yıl, erkekler için 51 yıl olan yaşam süresi beklen-<br />

tisi 2030’da erkeklerde 74 yıl, kadınlarda 79 yıl olarak<br />

öngörülmektedir (OECD 2000).<br />

Yaşlılık kavramı<br />

Yaşlılığı yalnızca biyolojik <strong>ve</strong> kronolojik olarak ele<br />

almayan pek çok araştırma vardır. Kronolojik yaş, yaş-<br />

lanma sürecinin niteliğine ilişkin bilgi <strong>ve</strong>rmez; yaşlılığın<br />

anlaşılması, sosyal, psikolojik <strong>ve</strong> kültürel bağlamların<br />

birlikte ele alınmasıyla mümkündür (İçli, 2008).<br />

• Biyolojik yaşlılık insan organizmasındaki fonk-<br />

siyonların azalması <strong>ve</strong> hücre kayıpları olarak tanımlanır.<br />

• Kronolojik yaş doğumdan ölüme kadar geçiri-<br />

len yaş evrelerini kategoriler halinde değerlendirir.<br />

edilir.<br />

• Psikolojik yaş kişinin hissettiği yaş olarak kabul<br />

• Sosyal yaşlanma ise statü <strong>ve</strong> rol kayıplarıyla<br />

yaşamdan kademeli olarak geri çekilme, çevrenin kişi-<br />

yi yaşlı olarak değerlendirdiğinin algılanmasıyla anlam<br />

kazanmaktadır (Baran vd, 2005). Eckert, “araştırmalar-<br />

da takvim yaşından ziyade yaşa anlamını <strong>ve</strong>ren hayat<br />

tecrübelerine odaklanılması” gerektiğini öne sürmekte-<br />

dir (Kalaycıoğlu vd. 2003). Morgan <strong>ve</strong> Kunkel de yaş-<br />

lanma sürecinin makro <strong>ve</strong> mikro eksenli incelenebile-<br />

ceğini, mikro düzeyde sosyal psikolojik araştırmaların,<br />

makro düzeyde yapısal faktörlerin araştırılabileceğini<br />

belirtmektedir (Morgan <strong>ve</strong> Kunkel’den [1998] akt. Baran,<br />

2001).<br />

Dünyada <strong>ve</strong> Türkiye’de Yaşlılık İstatistikleri<br />

Birleşmiş Milletler 2008 yılı nüfus projeksiyonla-<br />

rına göre dünya genelinde 65 yaş üzerindeki nüfusun<br />

2025’te 840 milyona, 2050’de de 1,5 milyara ulaşması<br />

beklenmektedir.


Türkiye İspanya, Nor<strong>ve</strong>ç, Japonya, Kanada gibi<br />

OECD ülkelerinden çok daha genç bir nüfusa sahiptir.<br />

Bu açıdan Meksika’ya <strong>ve</strong> Brezilya’ya benzemektedir.<br />

Türkiye nüfusu bugün genç olsa da giderek yaşlan-<br />

maktadır. Türkiye’de yapılan bazı çalışmalarda 1935-<br />

1990 arasında 65 yaş üstü nüfusun oransal değişiminin<br />

ciddi bir artış göstermediği belirtilmekle birlikte (Duyar<br />

<strong>ve</strong> Özener, 2001), 1960’ta 1 milyon olan yaşlı sayısının<br />

bugün 7 katına çıktığı bilinmektedir. 1960’larda kadınlar<br />

için 54 yıl, erkekler için 51 yıl olan yaşam süresi beklen-<br />

tisi 2030’da erkeklerde 74 yıl, kadınlarda 79 yıl olarak<br />

öngörülmektedir (OECD 2000).<br />

Türkiye’deki hanelerin büyük bir çoğunluğunda yaşlı<br />

bulunmamaktadır. Hanelerin yüzde 12’sinde sadece 1<br />

yaşlı; yüzde 5’inde 2 yaşlı; sadece binde 1’inde ise 3<br />

yaşlı vardır. TNSA 2008 <strong>ve</strong>rileri analizlerine göre Türki-<br />

ye’deki yaşlıların ortalama olarak 73,2 yaşında olduğu<br />

görülmektedir. Yaşlıların yüzde 55’i kadın <strong>ve</strong> yüzde 45’i<br />

erkektir (HÜNEE, 2010).<br />

Yaşlanma Kuramları<br />

a) Demografik <strong>ve</strong> Ekonomik Kuramlar<br />

Sosyolojide yaşlanma üzerine geliştirilen çeşitli ku-<br />

ramlar bulunmaktadır. Bunlar arasında demografik <strong>ve</strong><br />

ekonomik bir bakış açısı ile yaşlılık sürecini ele alan en<br />

önemli modeller:<br />

• Yakınsama kuramı: Yakınsama kuramına göre<br />

gelişmiş ülkelerde ailelerin geniş aileden çekirdek aileye<br />

dönüşmesi süreci aileler tarafından sağlanan bakım hiz-<br />

metlerinin özel sektör <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya kamu sektörü tarafından<br />

sağlanması gerekliliği ortaya çıkacaktır<br />

• Yaşam döngüsü kuramı: Yaşam döngüsü ku-<br />

ramına göre kişiler yaşamlarına net tüketici olarak baş-<br />

layıp net üretici olarak geçirdikleri bir dönemden sonra<br />

yeniden net tüketici oldukları bir döneme girerler<br />

• Varlık akışı kuramı: Bu kuram kuşaklar arası<br />

kaynak akışına odaklanarak doğurganlık ile ilgili karar-<br />

ların hangi temelde alındığını açıklamaya çalışır.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

b) Psikolojik, Sosyolojik <strong>ve</strong> Siyasal Kuramlar<br />

Yaşlılık sürecini psikolojik, sosyolojik <strong>ve</strong> siyasal açı-<br />

dan ele alan kuramların en önemlileri ise:<br />

• Yaşamdan kopma (disengagement) kuramı:<br />

Yaşlıların toplumsal rollerinden geri çekilmesine odakla-<br />

nır.<br />

• Etkinlik kuramı: Bireylerin sosyal olarak aktif<br />

olduğu ölçüde yaşamdan duyacakları doyumun artaca-<br />

ğını savunur.<br />

• Süreklilik kuramı: İçsel <strong>ve</strong> dışsal yapıların ko-<br />

runarak sürdürülmesi üzerinde durur. İçsel yapıları sa-<br />

bır, duygu, tecrübe, seçimler, eğilimler <strong>ve</strong> becerilerden<br />

oluşan <strong>ve</strong> hatırda kalan psikolojik bir içsel durum olarak,<br />

dışsal yapıları ise kişinin geçmişte kazandığı becerilerin<br />

yanı sıra etkinlikleriyle <strong>ve</strong> farklı rollere ilişkin performan-<br />

sıyla bağlantılı olarak tanımlar.<br />

• Sosyal yapılandırmacılık: Sosyal yaşama iliş-<br />

kin pek çok olgunun <strong>ve</strong>rili bir özü olmadığını, toplum<br />

tarafından kurgulandığını belirtir. İnsanın deneyimleri,<br />

içinde bulunduğu sosyo-kültürel yapı çerçe<strong>ve</strong>sinde an-<br />

lam kazanır.<br />

• Söylem analizi: <strong>Toplum</strong> yaşlıya hürmet ettiği<br />

kadar tahammülsüzlük de gösterir. Yaşlının bizzat ken-<br />

disinin toplumda var olan yaşlılık söylemini ne oranda<br />

içselleştirdiği <strong>ve</strong> yaşam pratikleriyle ne oranda yeniden<br />

ürettiği önemli bir sorudur.<br />

Bireyci <strong>ve</strong> Toplulukçu Kültürler<br />

Bireycilik-toplulukçuluk boyutu kültürel psikolojide<br />

kültürlerin birey <strong>ve</strong> toplum arasındaki ilişkiyi düzenleme<br />

biçimlerini tanımlamak için oluşturulmuş bir değişkendir.<br />

Toplulukçu kültürleri bireyci kültürlerden ayıran temel<br />

özellik toplulukçu kültürlerde kişinin kendisini bağımsız<br />

bir birey olarak değil bir grubun (örn., aile, kavim, ulus<br />

vb.) parçası olarak görmesidir.<br />

105


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

106<br />

Araştırmalar Türkleri bireyci <strong>ve</strong>ya toplulukçu olarak<br />

sınıflandırmanın mümkün olmadığını göstermektedir.<br />

İmamoğlu (1987) Türkiye için “bağlaşıklık modeli” (inter-<br />

dependence model) olarak adlandırdığı insan gelişimi<br />

modelinin uygun olduğunu söylemektedir. Bu modelde<br />

toplulukçu <strong>ve</strong> bireyci eğilimler özel bir denge içinde yer<br />

almaktadır.<br />

Hem bireycilik hem de toplulukçuluk özellikleri gös-<br />

teren çağcıl Türk toplumunda yaşlıların ihtiyaçlarının<br />

karşılanmasında ailelerinin önemli bir rol alacağını <strong>ve</strong> ai-<br />

lelerinden destek görmeyen yaşlıların oranının oldukça<br />

düşük olacağı söylenebilir. Bu durumun görece olumsuz<br />

bir yanı ailelerin yaşlılara yönelik hizmetlerle ilgili kurum-<br />

sal yardımı aramada <strong>ve</strong> kabul etmede görece isteksiz<br />

davranmalarıdır.<br />

Bunun yanında bireycilikte gözlenen artışla birlikte<br />

yaşlılara geleneksel olarak gösterilen saygıda bir azal-<br />

ma olması beklenebilir.<br />

Başetme stratejileri<br />

Başetme kavramı, insanların sorunlu sosyal dene-<br />

yimlerin psikolojik zararından korunma davranışını anla-<br />

tır. Yaşlıların başa çıkma stratejilerinin incelenmesi, yaş-<br />

lı bireylerin günlük faaliyetlerindeki <strong>ve</strong> sosyal rollerindeki<br />

artan zorlukların daha iyi anlaşılmasını <strong>ve</strong> sağlık ihtiyaç-<br />

larını karşılamaya yönelik çalışma alanlarının belirlen-<br />

mesini sağlar (Demers, Robichaud, Gélinas, Noreau <strong>ve</strong><br />

Desrosiers; 2008).<br />

Yaşlılık bağlamında başetme iki temel başlık altında<br />

incelenebilir:<br />

a) Yaşlılıkla başetme stratejileri<br />

Yaşam düzenlemeleri: Yaşam düzenlemeleri, yaşlı-<br />

ların günlük yaşam faaliyetlerinden sosyal yaşam süreç-<br />

lerine, içinde bulundukları kültürel ortamdan aile ilişkile-<br />

rine kadar çok çeşitli alanları içerir. Yaşlı bireylere yöne-<br />

lik sosyal politikaların geliştirilmesi, öncelikle yaşlıların<br />

beklentilerinin anlaşılmasıyla mümkündür.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Sosyal etkinlik: Bir başetme stratejisi olarak sosyal<br />

etkinlik yalnızca kişinin boş zaman faaliyetlerini değil,<br />

aile ilişkilerinden arkadaş ilişkilerine kadar, genel olarak<br />

toplumsal yaşantıya katılımda birçok alanda faal olmayı<br />

içerir.<br />

b) Yaşlılık bağlamında genel başetme stratejileri<br />

İnsanların stresle başetme biçimlerinin psikolojik, fi-<br />

ziksel <strong>ve</strong> sosyal iyilik hallerini etkilediği yönündeki kana-<br />

at gün geçtikçe güçlenmektedir. Başetme davranışının<br />

koruyucu işlevi üç yolla sağlanabilir (Pearlin <strong>ve</strong> Schoo-<br />

ler, 1978):<br />

• Sorunlara yol açan koşulları ortadan kaldırmak<br />

ya da dönüştürmek<br />

• Deneyimin sorunlu özelliğini etkisizleştirmek<br />

için anlamını değiştirmek<br />

• Sorunların duygusal sonuçlarını denetlenebilir<br />

sınırlarda tutmak<br />

Başetme süreci hem sorun-odaklı, hem de duygu-<br />

odaklı işlevleri kapsar <strong>ve</strong> o nedenle stres yaratan her<br />

durumda hem sorun-odaklı, hem de duygu-odaklı ba-<br />

şetmelerin kullanıldığını görmek önemlidir (Folkman <strong>ve</strong><br />

Lazarus, 1980).<br />

Yaşlılıkta yaşam kalitesi <strong>ve</strong> yaşam doyumu<br />

Yaşlıların yalnızca uzun yaşamaları değil, yaşamları-<br />

nın kalitesi <strong>ve</strong> yaşamlarına atfettikleri değer başlı başına<br />

önem taşır.<br />

Türkiye’de Yaşlıların Durumu <strong>ve</strong> Yaşlanma Ulusal<br />

Eylem Planı’nda da (2007) da belirtildiği gibi günümüzde<br />

yaşlılıkla ilgili politikalar <strong>ve</strong> programlar yaşam kalitesini<br />

<strong>ve</strong> genel sağlığı yükseltmeye odaklanmaktadır. Üretken,<br />

fiziksel, psikolojik <strong>ve</strong> sosyal yönden başarılı <strong>ve</strong> bağımsız<br />

bir yaşlanma hedeflenmektedir.<br />

Yaşam kalitesi bireylerin fiziksel sağlığı, psikolojik<br />

durumu, kişisel inançları, sosyal ilişkileri <strong>ve</strong> yaşadıkla-


ı çevreden etkilenen karmaşık bir yapı gösterir. Yaşam<br />

kalitesi “bireylerin içinde yaşadıkları kültür <strong>ve</strong> değerler<br />

sistemindeki kendi yaşam algılarıdır” (Bowling, 1997).<br />

Yaşam doyumu bir insanın beklentileri (ne istediği)<br />

ile elinde olanların (neye sahip olduğu) karşılaştırılma-<br />

sıyla elde edilen durum ya da sonuçtur. Yaşam doyumu<br />

dendiğinde özgül bir duruma ilişkin doyum değil, genel<br />

olarak tüm yaşantıdaki doyum anlaşılır.<br />

Yaşam doyumu yüksek olan yaşlıların şu özellikleri<br />

göstermesi beklenir:<br />

• Günlük yaşamdaki etkinliklerden zevk alma<br />

• Yaşamının bir anlam taşıması, yaşamıyla ilgili<br />

amaçlarının olması <strong>ve</strong> geçmiş yaşamının sorumluluğu-<br />

nu kabul etme<br />

• Yaşamı boyunca öngördüğü amaçlara ulaştığı<br />

inancına sahip olma<br />

• Olumlu bir “ben” imgesine sahip olma <strong>ve</strong> yaşlı-<br />

lığında güçsüzlükleri ne olursa olsun, kendini değerli bir<br />

varlık olarak kabul edebilme<br />

• Yaşama karşı genelde iyimser bir tutum içinde<br />

olma (Neugarten vd. 1961)<br />

Yaşlılığın olumlu bir deneyime dönüşmesi için bire-<br />

yin hayata katılımının <strong>ve</strong> bağımsızlığının mümkün kılın-<br />

ması gerekir. Bunun anahtarı yaşam doyumunu artırma-<br />

ya yönelik temel öğeleri saptamaktır.<br />

Yaşlı bakımı<br />

a) <strong>Aile</strong> ilişkileri<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> toplum, yaşlı bireylerin korunması, bakımı,<br />

desteklenmesi <strong>ve</strong> sağaltımında kilit rol oynar. Yaşlının<br />

bakımında en önemli rolün eşe düştüğü, ama eşlerin de<br />

yaşlanarak zaman içinde güçsüzleşmesiyle yetişkin ço-<br />

cukların bu görevi üstlendikleri bilinmektedir. Bu görevi<br />

üstlenen yetişkin çocuklar yaşlı için en önemli destek <strong>ve</strong><br />

sosyal iletişim kaynağıdır (Halpern, 1987).<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Yaşlıların çocuklarıyla aynı çevrede yaşamayı tercih<br />

etmesi pek çok araştırmada geleneksel aile bağlarının<br />

korunduğuna ilişkin bir gösterge olarak okunmaktadır.<br />

Hem yaşlı bireyler, hem de onların çocukları evde<br />

bakımı tercih etse de bu hizmetin aile üyeleri tarafın-<br />

dan <strong>ve</strong>rilmesinin gittikçe güçleştiğini belirten çalışmalar<br />

vardır (Karahan <strong>ve</strong> Gü<strong>ve</strong>n, 2002). Özellikle sağlığı bo-<br />

zulmuş ileri yaştaki kişilerin bakımını üstlenen yetişkin<br />

çocuklarda sosyal <strong>ve</strong> psikolojik sorunların görüldüğü<br />

belirtilmiştir.<br />

Kardeşler yaşlılık döneminde sosyal ağın önemli<br />

öğelerinden biridir. Aşağı yukarı aynı dönemde yaşlılığı<br />

deneyimlemeye başlarlar. Bu sayede yaşlılık deneyimle-<br />

rini birbirlerine aktarırlar <strong>ve</strong> dünyayı anlamak konusunda<br />

yardımlaşırlar (Cicirelli [1977]’den aktaran Caron, 2005).<br />

Yaşlıların mutluluk <strong>ve</strong> refahında temel öğe aile ola-<br />

rak belirtilmişse de özelikle ailenin yokluğu ya da fiziksel<br />

olarak uzaklığı durumunda arkadaşlar <strong>ve</strong> komşularla<br />

olan ilişkiler öne çıkmaktadır.<br />

Gerek aileyle, gerek kardeşlerle, gerekse arkadaş-<br />

larla olan ilişkilerin yaşlı refahı <strong>ve</strong> mutluluğundaki öne-<br />

mi pek çok araştırmada vurgulanmakla birlikte, ailenin,<br />

kardeşlerin ya da arkadaşların varlığının yaşlının olumlu<br />

bir benlik kavramı geliştirmesinde sanıldığı kadar etkili<br />

olmadığını ileri süren araştırmalar da vardır.<br />

b) <strong>Toplum</strong><br />

Türkiye’de bir bakım sigortası modeli <strong>ve</strong> uygulaması-<br />

nın olmayışı yaşlılıkta bakım hizmetlerinin aile üyelerinin<br />

sırtına yüklenmesine <strong>ve</strong> bütünüyle kişilerin iyi niyetine<br />

bağlı kalmasına yol açmaktadır (Arun, 2008).<br />

Türkiye’de semt yaşlılarına yönelik bakım ya da<br />

aileye yönelik bakım olanakları yaygın olmadığından<br />

neredeyse tek alternatif bakım modeli huzurevidir. Hu-<br />

zurevleri <strong>ve</strong>rilerine bakıldığında, bu tür bakımın tedavi,<br />

bedensel bakım, refakat <strong>ve</strong> terapi gibi hizmetlere ihti-<br />

yaç duyan; ekonomik yetersizlikleri olan, fiziksel gücünü<br />

107


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

kaybetmiş yaşlılar tarafından tercih edildiği görülür.<br />

108<br />

Yaşlılar için sağlanan aile desteği ile kamu desteği<br />

arasındaki denge uzun süredir araştırmacıların, politika-<br />

cıların <strong>ve</strong> toplumun ilgisini çekmektedir. Yaşlı bireyin ih-<br />

tiyaç durumuna göre aile içi <strong>ve</strong> aile dışı desteğin birbirini<br />

bütünlediği özellikle vurgulanması gereken bir konudur.<br />

c) Türkiye’de yaşlılara <strong>ve</strong>rilen hizmetler<br />

Sosyal Hizmetler <strong>ve</strong> Çocuk Esirgeme Kurumu (SH-<br />

ÇEK) resmi <strong>ve</strong>rilerine göre 26 Ağustos 2010 itibariyle<br />

Türkiye’de SHÇEK’e bağlı 91 huzurevi 8873 kişi kapa-<br />

sitesiyle hizmet <strong>ve</strong>rmektedir. Ayrıca dernek <strong>ve</strong> vakıflara<br />

ait 32, azınlıklara ait 7 <strong>ve</strong> 119 özel huzurevi bulunmakta,<br />

buralarda da toplam 8723 yaşlıya hizmet <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

Bir de Alzheimer hastalarına hizmet <strong>ve</strong>rmek amacıyla<br />

Ankara Ümitköy Huzurevi bünyesinde gündüz bakım<br />

merkezi bulunmaktadır (SHÇEK, 2010).<br />

<strong>Aile</strong>si tarafından bakılan ya da yalnız yaşayan yaşlı-<br />

ların sosyal, psikolojik <strong>ve</strong> sağlık ihtiyaçlarını karşılamak<br />

için de Gündüz Bakım Hizmeti sunulmaktadır.<br />

Evde Bakım hizmeti ise akıl <strong>ve</strong> ruh sağlığı yerinde<br />

olan, tıbbi bakıma ihtiyaç duymayan, ama gene de ai-<br />

lenin bakımda yetersiz kaldığı yaşlılara <strong>ve</strong>rilen bir hiz-<br />

mettir.<br />

1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı 'Belediye<br />

Kanunu', yerel yönetimlerin de yaşlılara yönelik hizmet<br />

<strong>ve</strong>rebilmesi konusunda açılımlar sağlamaktaydı. Türki-<br />

ye’de SHÇEK <strong>ve</strong> diğer kuruluşlar dışında yerel yönetim-<br />

lere ait huzurevleri de etkinlik göstermektedir.<br />

Türkiye’de yaşlılara kamu kurumları tarafından ev-<br />

lerinde sunulan hizmetler son derecede sınırlı <strong>ve</strong> ye-<br />

tersizdir. Türkiye, genel olarak yaşlılara yönelik kamu<br />

transferlerinin toplamı açısından da Avrupa ülkelerinin<br />

gerisindedir.<br />

d) Dünyada yaşlılara <strong>ve</strong>rilen hizmetler<br />

Avrupa’da yaşlılara yönelik uzun süreli bakım sis-<br />

temleri son 50 yıl içinde önemli ölçüde gelişmiştir. Genel<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

bir eğilim, sorunların aile sorunu olarak tanımlanmaması<br />

<strong>ve</strong> her sosyal sorunun “kurumsallaştırılma” yoluna gidi-<br />

lerek toplum bakım hizmetleri yoluyla çözülmesidir. Av-<br />

rupa düzeyinde ortak bir başka eğilim de bireyin uzun<br />

süreli bakımının <strong>ve</strong>rilebildiği sürece evde <strong>ve</strong>rilmesi ge-<br />

rekliliğinin yasa <strong>ve</strong> politikalar yoluyla vurgulanmasıdır.<br />

Vaka ya da bakım yönetimi denebilecek bir konu<br />

Avrupa’da pek çok ülke için önemli hale gelmektedir.<br />

Bu yaklaşım yaşlı kişinin yardıma ihtiyaç duyduğu <strong>ve</strong><br />

başvuruda bulunduğu andan itibaren izlenmesi, gerekli<br />

yerlere yönlendirilmesi <strong>ve</strong> doğrudan sorununa yönelik<br />

hizmeti alması anlamına gelmektedir.<br />

Başka bir önemli hizmet alanı acil müdahale gerek-<br />

tiren ani sağlık sorunları için bakım <strong>ve</strong>rilmesidir. Bu yak-<br />

laşımda bakımın herhangi bir bürokratik engele takılma-<br />

dan <strong>ve</strong>rilmesi, ailenin <strong>ve</strong> yaşlının hızla gereken yerlere<br />

yönlendirilmesi özellikle vurgulanmaktadır.<br />

Yaşlılık araştırmalarında vurgulanan başka bir konu<br />

yaşlıya <strong>ve</strong>rilmesi gereken bakımın çok yönlülüğüdür.<br />

Bakımın fiziksel <strong>ve</strong> tıbbi yönlerinin yanı sıra sosyal <strong>ve</strong><br />

psikolojik yanlarının da ihmal edilmemesi <strong>ve</strong> farklı di-<br />

siplinlerden uzmanların bulunduğu bir takım tarafından<br />

izlenmesi gerekmektedir.<br />

Yaşlılara maddi destek <strong>ve</strong>rilmesi konusunda da pek<br />

çok farklı yaklaşım görülmektedir. Avrupa’da bu yar-<br />

dımların miktarı 150 avro ile 1700 avro arasında değiş-<br />

mektedir. Almanya’da ihtiyaç sahibi olduğu tespit edilen<br />

yaşlılar parasal yardım ile buna karşılık gelen hizmet<br />

arasında seçim yapabilmekte ya da ikisinin karışımını<br />

tercih edebilmektedirler.<br />

Dünyada uzun süredir hâkim olan geleneksel bakış<br />

açısı belirli bir grubun ihtiyaçlarına yönelik hizmet sun-<br />

mak biçimindedir. Yeni bakış açısı ise tüm sosyal <strong>ve</strong><br />

sağlık sorunlarını kapsamak üzere birden fazla gruba<br />

yönelik bütünleştirilmiş hizmet <strong>ve</strong>rilmesi gerekliliğini vur-<br />

gulamaktadır.<br />

<strong>Aile</strong> bakımını ya da resmi olmayan kaynaklardan alı-


nan bakımı resmi bakımın içine yerleştirmek, başarılı bir<br />

önkoşulu olarak görülmektedir.<br />

Yaşlı bakım modellerine kalite kontrol standardı ge-<br />

tirmek tartışılmış <strong>ve</strong> Avrupa’da uygulamaya koyulmuş-<br />

tur.<br />

<strong>ARAŞTIRMA</strong>NIN YÖNTEMİ<br />

Araştırmada masa başı, nitel <strong>ve</strong> nicel araştırma tek-<br />

nikleri birlikte kullanılmıştır. Araştırmanın nicel bileşeni,<br />

Türkiye genelinde kırsal <strong>ve</strong> kentsel alanlarda ikamet<br />

eden 40 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfusu temsil eden bir örnekleme<br />

hane ortamında uygulanan bir anket çalışmasıdır. Nicel<br />

çalışmada 4.000 bireyle görüşülmesi, nitel bileşende<br />

toplam 120 derinlemesine görüşme gerçekleştirilme-<br />

si öngörülmüştür. Hem nicel, hem de nitel çalışmanın<br />

kavramsal çerçe<strong>ve</strong>sini oluşturmak <strong>ve</strong> bulguları yorum-<br />

layabilmek amacıyla kapsamlı bir masa başı literatür<br />

çalışması yapılmıştır.<br />

Nicel çalışma örneklem planı <strong>ve</strong> uygulama<br />

Nicel araştırma örneklemi oluşturulurken Türkiye ge-<br />

nelinde kırsal <strong>ve</strong> kentsel alanlarda ikamet eden 40 yaş<br />

<strong>ve</strong> üzeri nüfusu temsil etmek üzere çok aşamalı, tabaka-<br />

landırmalı rassal örnekleme yöntemi kullanılmıştır.<br />

Nicel araştırma için örneklem (yerleşim yeri, blok <strong>ve</strong><br />

hane) seçimi için TÜİK Yöntem Araştırmaları Daire Baş-<br />

kanlığı’yla temasa geçilmiştir.<br />

Her bir hanede 40 yaş üzerinde en az bir birey bu-<br />

lunması olasılığı hesaplanarak <strong>ve</strong> cevapsızlık ihtimali de<br />

ayrıca dikkate alınarak, 4.000 görüşmenin gerçekleştiri-<br />

lebilmesi için TÜİK’ten 6.500 adreslik bir örneklem temin<br />

edilmiştir.<br />

Literatür çalışması <strong>ve</strong> proje danışmanlarının katkıla-<br />

rıyla taslak soru formu oluşturulmuştur. Oluşturulan soru<br />

formu 19-20 Haziran 2010 tarihlerinde İstanbul’da 100<br />

denekle yapılan pilot çalışmada sınanmıştır. Bu pilot ça-<br />

lışmadan çıkan sonuçlara göre soru formu düzeltilmiştir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Düzeltilmiş soru formu temelinde 30 Haziran 2010’da<br />

Ankara’da Türkiye ölçeğinde saha uygulamasını yürüte-<br />

cek süpervizörler için bir eğitim çalışması uygulanmıştır.<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü yetkilileri<br />

de katılmıştır. Bu eğitime katılan sorumlular 6-10 Tem-<br />

muz 2010 tarihlerinde kendi bölgelerinde, çalışmaya<br />

katılacak süpervizör <strong>ve</strong> anketörlere eğitim <strong>ve</strong>rmişlerdir.<br />

Nicel araştırma soru formunun uygulamasında sü-<br />

pervizör <strong>ve</strong> anketörlere yardımcı olmak üzere ayrıca bir<br />

Anketör Yönergesi hazırlanmıştır.<br />

Nicel araştırma saha çalışması 7 Temmuz 2010’da<br />

başlamış, 18 Ağustos 2010’da tamamlanmıştır.<br />

Projede 209 anketör <strong>ve</strong> 42 süpervizör görev almıştır.<br />

Anketlerin yüzde 78’i süpervizör denetiminde gerçek-<br />

leştirilmiştir. Görüşülen kişilerin yüzde 42’si telefonla<br />

aranarak anketlerin doğruluğu denetlenmiştir. Veri girişi<br />

SPSS ortamında gerçekleştirilmiş, kontrol <strong>ve</strong> edit işlem-<br />

leri tamamlanmıştır.<br />

Anket çalışması kapsamında temas kurulabilen top-<br />

lam 6039 haneden 4348 tanesinde 40 <strong>ve</strong> üzeri yaşlarda<br />

birey bulunduğu saptanmıştır.<br />

Kırk <strong>ve</strong> üzeri yaşlarda birey bulunan 4348 hanede<br />

anket için seçilen bireylerden 4077’si görüşmeyi kabul<br />

etmiş <strong>ve</strong> kendilerine anket uygulanmıştır. Seçilen de-<br />

neklerden 271 tanesi çeşitli nedenlerle görüşmeyi red-<br />

detmiştir.<br />

Uygulanan 4077 anketten 226 tanesi çeşitli neden-<br />

lerle geçersiz sayılarak iptal edilmiş, 3851 anket değer-<br />

lendirmeye alınmıştır.<br />

Saha çalışmasının sonunda <strong>ve</strong>ri girişi yapılmış <strong>ve</strong><br />

geçerli anket sayısı belirlenmiştir. Veriler, görüşülen ki-<br />

şilerin yaşlı nüfusun istatistiksel bölge birimleri <strong>ve</strong> yer-<br />

leşim türüne (adreslendirilmiş şehir <strong>ve</strong> beldeler ile ad-<br />

reslendirilmemiş köyler) dağılımları ile 40 yaş üstü birey<br />

bulunan hanelerde görüşülen deneklerin örnekleme se-<br />

çilme olasılıklarına göre ağırlıklandırılmıştır.<br />

109


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

110<br />

Değerlendirmeye alınan 3851 anket Türkiye genelin-<br />

de 70 ile dağılmaktadır.<br />

Görüşmelerin yüzde 75’i kentsel, yüzde 25’i kırsal<br />

alanlarda gerçekleştirilmiştir.<br />

Nitel çalışma örneklem planı <strong>ve</strong> uygulama<br />

Nitel çalışma kapsamında 12 ilde 120 derinlemesine<br />

görüşme planlanmış, 119 görüşme gerçekleştirilmiştir.<br />

Nitel araştırmanın yapıldığı iller Adana, Ankara, Bur-<br />

sa, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, İstanbul, İzmir, Kayseri,<br />

Malatya, Samsun, Trabzon’dur.<br />

Literatür çalışması <strong>ve</strong> proje danışmanlarının katkı-<br />

larıyla 40-64 <strong>ve</strong> 65+ yaş aralıklarındaki bireylere uygu-<br />

lanmak üzere iki ayrı derinlemesine görüşme kılavuzu<br />

hazırlanmıştır.<br />

Araştırmanın nitel bileşenini oluşturan derinlemesi-<br />

ne görüşmeler 4-12 Ağustos 2010 tarihleri arasında ta-<br />

mamlanmıştır.<br />

Görüşmelerin yerleşim yeri türü, cinsiyet, yaş grupla-<br />

rı, medeni durum <strong>ve</strong> sosyo-ekonomik statü bakımından<br />

farklılaşması sağlanmıştır.<br />

NİCEL <strong>ARAŞTIRMA</strong> BULGULARI<br />

Demografik Ve Sosyo-Ekonomik Özellikler<br />

Görüşülen kişilerin yüzde 49’unu kadınlar, yüzde<br />

51’ini erkekler oluşturmaktadır.<br />

Görüşülen kişilerin yarısından biraz fazlası 40-54<br />

yaş grubunda, yaklaşık dörtte biri 55-64 yaş grubun-<br />

da, kalan dörtte bire yakın kesim 65 yaş <strong>ve</strong> üzerindedir.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yaş ortalama-<br />

sı 55,23’tür.<br />

Görüşülen kişilerin yer aldığı hanelerin ortalama ha-<br />

nehalkı büyüklüğü 3,84 kişi’dir.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yalnız ya-<br />

şayanların oranı yüzde 5,5’tir. 65 yaş üstü nüfusun yüz-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

de 11,8’i yalnız yaşamaktadır. Bu oran kadınlar arasında<br />

yüzde 21,6, erkekler arasında yüzde 5,7’dir.<br />

Anket bulgularına göre 40-64 yaş arasındaki nüfu-<br />

sun genel olarak sadece yüzde 3,5’i yalnız yaşamakta-<br />

dır. Bu oran 40-54 yaş grubunda yüzde 3,2, 55-64 yaş<br />

grubunda yüzde 4,3’tür.<br />

40-54 yaş grubundaki nüfusun ancak yüzde 12,7’si<br />

iki kişilik hanelerde yaşamaktayken, 55-64 yaş arasın-<br />

dakilerin yüzde 36,1’i iki kişilik hanelerde yaşamaktadır.<br />

Evinde kendisinden başka birden çok kişi bulunan 55-64<br />

yaş arası bireylerin oranı yüzde 59,6 iken bu oran 40-54<br />

yaş aralığında yüzde 84,1’e yükselmektedir.<br />

Görüşülen kişilerin dörtte üçü halen çalışmadığını,<br />

gelir getiren herhangi bir işle uğraşmadığını belirtmiş-<br />

tir. Yüzde 21’den çoğu halen bir işte çalışmakta, yüzde<br />

3’ten çoğu ise emekli olduğu halde çalışmayı sürdür-<br />

mektedir.<br />

40-54 yaş grubunda çalışmayanların oranı yüzde 63<br />

iken, bu oran 55 yaş üzerinde önemli ölçüde artmakta-<br />

dır. Çalışmayanların oranı 55-64 yaş grubunda yüzde<br />

86’ya, 65+ yaş grubunda ise yüzde 94’e yükselmekte-<br />

dir.<br />

Çalışma hayatında olan deneklerin yüzde 33’ü kamu<br />

ya da özel sektörde işçi olarak çalışmaktadır. Yüzde 18<br />

çiftçi, yüzde 17’si ise küçük esnaftır.<br />

Halen gelir getiren bir işte çalışmayanların yüzde<br />

53’ünü ev kadınları oluşturmaktadır. Emekli olanların<br />

oranı yüzde 39, emekli olmadığı halde çalışmayanların<br />

oranı ise yüzde 8,5’tir.<br />

Görüşülen kişilerin ortalama emeklilik yaşı 50,3’tür.<br />

Ortalama emeklilik yaşı kadınlarda 47’ye düşmektedir.<br />

Emeklilerin emeklilik hayatından memnuniyet düzeyi<br />

beş üzerinden ortalama 3,43 puan olarak hesaplanmış-<br />

tır. Emeklilikten “çok memnun ya da memnun” olanların<br />

oranı yüzde 56’dır.


Kadınların ortalama çalışma süresi 17 yıl, erkekle-<br />

rinki ise 29 yıldır.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yüzde<br />

39’nun aylık hane geliri 750 TL’nin altındadır. Dörtte biri-<br />

nin geliri 750-1000 TL, beşte birinin geliri ise 1000-1500<br />

TL arasındadır. Hane geliri 2000 TL’nin üzerinde olanla-<br />

rın oranı yüzde 6’dır.<br />

Görüşülen kişilerin yüzde 38’inin kişisel geliri bulun-<br />

mamaktadır.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yüzde<br />

81’inin ailesine ait bir evi vardır. İkinci bir evi olanların<br />

oranı yüzde 9’dur.<br />

Görüşülen kişilerin dörtte üçünün halen ikamet ettiği<br />

konut kendisine ya da eşine aittir.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yüzde 31’i<br />

SSK’ya, yüzde 11’i Emekli Sandığı’na, yüzde 10’u Bağ-<br />

Kur’a bağlıdır. Yakınları üzerinden sosyal gü<strong>ve</strong>nliği olan<br />

kişilerin oranı yüzde 33’tür. Deneklerin yüzde 9’u sosyal<br />

gü<strong>ve</strong>nliği olup olmadığını bilmemektedir.<br />

Görüşülen kişilerin eğitim durumu, çalışma durumu,<br />

gelir düzeyi, mülkiyeti <strong>ve</strong> kültürel etkinliklerde bulunma<br />

sıklığı değişkenleri kullanılarak sosyo-ekonomik statü<br />

hesabı yapılmıştır. Sosyo-ekonomik statü (SES) dağılı-<br />

mına göre görüşülen kişilerin yüzde 52,2’si alt, yüzde<br />

33,5’i orta, yüzde 14,2’si üst SES grubundandır.<br />

ler<br />

Çok değişkenli analiz <strong>ve</strong> oluşturulan toplu değişken-<br />

Araştırma örneklemi içindeki anlamlı alt grupları be-<br />

lirlemek <strong>ve</strong> yaşlılıkla ilişkili algılama, deneyim <strong>ve</strong> beklenti<br />

gibi olguların bu alt gruplar özelinde incelenebilmesini<br />

sağlamak üzere tekil değişkenler temelinde toplanan<br />

<strong>ve</strong>riye bir dizi faktör <strong>ve</strong> küme analizi uygulanmıştır.<br />

Bu süreçte oluşturan ölçekler, faktör analizi sonu-<br />

cunda hesaplanan faktör ağırlıkları <strong>ve</strong> küme analizi<br />

sonucunda oluşturulan toplu değişkenler aşağıda yedi<br />

başlık altında açıklanmaktadır.<br />

ledir:<br />

(üçlü)<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Oluşturulan toplu değişkenler konularına göre şöy-<br />

• Hastalıklar <strong>ve</strong> sağlık: Sağlık durumu kümeleri<br />

• Fonksiyonel yeterlilik durumu: Fonksiyonel ye-<br />

terlilik kümeleri (beşli)<br />

• Duyu kaybı: Toplulaştırılmış duyu kaybı değiş-<br />

kenleri (üçlü)<br />

• Yaşam kalitesi: Yaşam kalitesi kümeleri (dörtlü)<br />

• Sosyal etkinlik: Sosyal etkinlik kümeleri (üçlü)<br />

• Yaşlılığa karşı tutum: Yaşlılığa karşı tutum kü-<br />

meleri (üçlü)<br />

• Başetme stratejileri: Başetme stratejileri küme-<br />

leri (üçlü)<br />

Hastalıklar <strong>ve</strong> sağlık:<br />

Görüşülen kişilerin belirttikleri sürekli tedavi gerekti-<br />

ren hastalıkların frekans dağılımına göre 40-64 yaş ara-<br />

sı <strong>ve</strong> 65 yaş üstü nüfusun ayrışmasına ilişkin bir küme<br />

analizi yapılmış <strong>ve</strong> iki yaş grubu için aşağıdaki kümelen-<br />

dirme elde edilmiştir.<br />

• Sağlık durumu iyi (sürekli tedavi / bakım gerek-<br />

tiren hastalığı yok)<br />

rek)<br />

• Sağlık durumu orta (ciddi hastalıklar daha sey-<br />

• Sağlık durumu iyi değil (ciddi hastalıklar daha<br />

yaygın)<br />

Fonksiyonel yeterlilik:<br />

Genel olarak araştırma kapsamında görüşülen kişi-<br />

lerin yüzde 21,5’inin herhangi bir fonksiyonel yetersizliği<br />

yoktur. Bu oran 40-64 yaş aralığında yüzde 26,6 iken 65<br />

yaş <strong>ve</strong> üzerinde yüzde 5,1’e inmektedir.<br />

111


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

112<br />

Bu iki yaş grubundaki deneklerin belirttiği fonksiyo-<br />

nel yetersizliklerin türlerine göre dağılımı üzerinde ya-<br />

pılan bir faktör <strong>ve</strong> küme analizi sonucunda görüşülen<br />

kişilerin aşağıdaki gibi ayrıştırılabileceği belirlenmiştir.<br />

• Hiçbir fonksiyonel yetersizliği yok<br />

• Hafif fonksiyonel yetersizlikleri var<br />

• Yardım gerektiren yetersizlikleri ağırlıkta<br />

• Efor yetersizlikleri ağırlıkta<br />

• Oturup kalkma sorunları ağırlıkta<br />

Duyu kaybı:<br />

Genel olarak araştırma kapsamında görüşülen kişi-<br />

ler arasında en sık rastlanan duyu kaybı “görme”dir. Gö-<br />

rüşülen kişilerin yüzde 18’inin görme, yüzde 8’inin işitme<br />

kaybı vardır.<br />

65 yaş <strong>ve</strong> üzerindeki nüfusta henüz hiçbir duyu-<br />

sunda kayıp olmayanların oranı yüzde 56,8’dir. Yüzde<br />

7,6’sında sadece işitme, yüzde 21,9’unda ise sadece<br />

görme duyusunda kayıp vardır. Birden çok duyusunda<br />

kayıp olanların oranı yüzde 13,7’dir.<br />

Yaşam kalitesi:<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişileri yaşam ka-<br />

litesi açısından gruplandırabilmek amacıyla 16 madde-<br />

den oluşan bir ölçek oluşturulmuştur.<br />

Yaşam kalitesi skoru belli noktalardan bölünerek üç<br />

yaşam kalitesi grubu elde edilmiştir:<br />

• Yaşam kalitesi düşük (yüzde 10,4)<br />

• Yaşam kalitesi orta (yüzde 59,8)<br />

• Yaşam kalitesi yüksek (yüzde 29,8)<br />

Yaş dilimi yükseldikçe ortalama yaşam kalitesi skoru<br />

düşmekte <strong>ve</strong> buna koşut olarak, yaşam kalitesi düşük<br />

grup büyürken yaşam kalitesi yüksek grup küçülmekte-<br />

dir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Görüşülen kişiler arasında hüzün, yalnızlık, endişe,<br />

kaygı gibi duyguların sıklığı konusundaki sorulara alınan<br />

yanıtların dağılımı yaşam kalitesine göre elde edilen<br />

gruplandırmayla tutarlıdır.<br />

Yaşam kalitesi ölçeğindeki 16 maddenin tümünü<br />

puanlayan 3674 deneğin her biri için üç faktörde elde<br />

edilen faktör skorları temelinde bir küme analizi uygu-<br />

landığında ise araştırma örneklemi yaşam kalitesi algısı<br />

bakımından dört kümeye ayrılmıştır. Bu kümeler şöyle<br />

adlandırılmıştır:<br />

• Özgü<strong>ve</strong>n özdeğer duygusu düşük, kendine ye-<br />

terlilik duygusu zayıf (yüzde 20,6)<br />

• Öznel mutluluk duygusu yüksek (yüzde 34,2)<br />

• Kendine yeterlilik duygusu yüksek, öznel mut-<br />

luluk duygusu düşük (yüzde 15,1)<br />

• Özgü<strong>ve</strong>n özdeğer duygusu yüksek, öznel mut-<br />

luluk duygusu zayıf (yüzde 30,1)<br />

Yaş dilimi yükseldikçe öznel mutluluk duygusu yük-<br />

sek olan grup küçülmektedir. 55-64 yaş grubunda öznel<br />

mutluluk algısı düşük olsa da, kendine yeterlilik duygu-<br />

su kendilerinden daha genç <strong>ve</strong> kendilerinden daha yaşlı<br />

gruplardan daha yüksektir.<br />

Sosyal etkinlik:<br />

Görüşülen kişilerin sosyal etkinlik düzeyine göre<br />

farklılaşmasını inceleyebilmek amacıyla deneklerin bir<br />

dizi etkinliği hangi sıklıkta gerçekleştirdiklerini dikkate<br />

alan bir temel bileşen analizi <strong>ve</strong> gruplandırma yapılmış-<br />

tır.<br />

Denekler temel bileşen faktör skorunun yükselişine<br />

göre sıralanmış <strong>ve</strong> 21 değişkenin her biri için <strong>ve</strong>rdikleri<br />

puan ortalamaları birbirinden anlamlı biçimde farklılaşan<br />

gruplar ayırt edilmiştir. Buna göre sosyal etkinlik düzeyi<br />

bakımından araştırma kapsamında görüşülen kişilerin<br />

üç gruba ayrılabileceği belirlenmiştir.


• Yalnızlar (yüzde 20,9)<br />

• Dar çevreliler (yüzde 52,6)<br />

• Aktifler (yüzde 26,2)<br />

Yaş arttıkça “yalnızlar”ın oranı her yaş diliminde<br />

önemli ölçüde yükselmekte, “aktifler”in oranı önemli öl-<br />

çüde düşmektedir.<br />

40-64 yaş aralığında sağlık durumu iyi olanlar ara-<br />

sında “yalnızlar”ın oranı sadece yüzde 9,3 iken, ciddi<br />

hastalıkların daha yaygın olduğu grupta yüzde 20,3’e<br />

yükselmektedir. Aynı farklılaşma 65 yaş üzerindeki nü-<br />

fusta da görülmektedir. Bu yaş diliminde “yalnızlar”ın<br />

oranı sağlık durumu iyi olanlar arasında sadece yüzde<br />

26,2 iken, ciddi hastalıkların daha yaygın olduğu grupta<br />

yüzde 55,7’ye yükselmektedir.<br />

Sosyal etkinlik düzeyi kişilerin sosyo-ekonomik sta-<br />

tüsüne (SES) göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.<br />

40-64 yaş aralığında SES açısından üst SES grupların-<br />

da olanlar arasında “yalnızlar” grubunda yer alan kim-<br />

se yoktur. Buna karşılık alt SES gruplarında olanların<br />

yüzde 30,4’ü “yalnız”, yüzde 68,8’i “dar çevreli”dir. 65<br />

yaş üzerinde de benzer bir farklılaşma söz konusudur.<br />

Bu yaş grubunda alt SES gruplarında olanlar arasında<br />

“yalnızlar”ın oranı yüzde 50,9’a yükselmektedir.<br />

Yaşlılığa karşı tutum:<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişileri yaşlılığa <strong>ve</strong><br />

yaşlılara karşı tutum bakımından sınıflandırmayı sağla-<br />

yacak bir ölçek geliştirmek amacıyla literatür incelenmiş<br />

<strong>ve</strong> uluslararası ölçekte en yaygın kullanılan ölçeklerden,<br />

Nathan Kogan tarafından geliştirilmiş “Yaşlılara Yönelik<br />

Tutum Ölçeği”ndeki önermelerin önemli bölümünü kap-<br />

sayan 30 maddelik bir taslak ölçeğe soru formunda yer<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Ölçek maddelerinin tümüne yanıt <strong>ve</strong>rmiş olan 3309<br />

denek aşağıdaki gibi gruplandırılmıştır:<br />

• Yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa karşı olumsuz (yüzde<br />

13,3)<br />

2,7)<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• Yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa karşı olumlu (yüzde 84,0)<br />

• Yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa karşı çok olumlu (yüzde<br />

Başetme stratejileri:<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişileri sağlık,<br />

yaşam koşulları, yakınlarıyla ilişkiler, iş yaşamları gibi<br />

konularda herhangi bir sorunla karşılaştıklarında bu<br />

sorunlarla başedebilmek için izledikleri tutum açısın-<br />

dan sınıflandırabilmek amacıyla, uluslararası literatürde<br />

en sık kullanılan ölçeklerden, David L. Tobin <strong>ve</strong> mes-<br />

lektaşları tarafından geliştirilmiş “Başetme Stratejileri<br />

Envanteri”nde yer alan 73 madde arasından seçilmiş<br />

değişkenleri içeren bir ölçeğe yer <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Oniki önermenin tümü için bir puan <strong>ve</strong>rmiş olan<br />

deneklerin (3773 kişi) yanıtları üzerinde yapılan faktör<br />

(temel bileşenler) analizi, başetme stratejilerinin başlıca<br />

iki boyut temelinde incelenebileceğini ortaya koymuştur.<br />

Bu iki boyut, literatürde ifade edildiği biçimde “uzaklaş-<br />

ma” <strong>ve</strong> “yakınlaşma” stratejisi olarak adlandırılmıştır.<br />

On iki önermenin tümü için bir puan <strong>ve</strong>rmiş olan<br />

3773 kişinin her biri için iki temel bileşende elde edilen<br />

faktör skorları temelinde bir küme analizi uygulandığın-<br />

da araştırma kapsamında görüşülen kişilerin başetme<br />

stratejileri bakımından üç kümeye ayrılabileceği görül-<br />

müştür. Bu kümeler, sorunlar karşısında ağır basan tu-<br />

tumları açısından şöyle ayırt edilmektedir:<br />

• Sorunları dışsallaştırıyor, ama çözüme kayıtsız<br />

değil (yüzde 38,4)<br />

• Sorunları içselleştiriyor <strong>ve</strong> çözüm için çaba har-<br />

cıyor (yüzde 35,2)<br />

• Sorunlara kayıtsız değil ama çözüm cesareti/<br />

imkânları yok (yüzde 26,4)<br />

Kadınlar arasında çözüm cesareti/imkânı olmayan-<br />

ların oranı (yüzde 28,4) erkeklere göre daha yüksektir.<br />

113


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

114<br />

Yaş ilerledikçe çözüm için çaba harcayanların ora-<br />

nı azalırken çözüm cesareti/imkânı olmayanların oranı<br />

artmaktadır.<br />

Çözüm için çaba harcama tutumu oranı beklendiği<br />

gibi SES’le birlikte yükselirken, çözüm cesareti/imkânı<br />

olmayanların oranı alt SES gruplarında en yüksektir.<br />

Yaşam kalitesi ile başa çıkma stratejilerinin ilişkisi-<br />

ne bakıldığında özdeğer/özgü<strong>ve</strong>n duygusunun yüksek<br />

olduğu grupta sorunları içselleştirme <strong>ve</strong> aktif çaba har-<br />

cama tutumunun en yaygın tutum olduğu görülmektedir.<br />

Sosyal etkinlik düzeyi arttıkça sorunları içselleştirme<br />

<strong>ve</strong> başa çıkmak için çaba harcama tutumu da yaygınlaş-<br />

makta, çaresizliğin oranı düşmektedir.<br />

Yaşlılık tasavvuru <strong>ve</strong> yaşam düzenlemesi<br />

Yaşlılık tasavvuru<br />

Altmış beş yaş altındaki kişilerin yaşlılığa ilişkin ta-<br />

savvurlarının odak noktasında aileleri vardır. Eşleri <strong>ve</strong><br />

çocukları yaşlılığa ilişkin düşüncelerinde birinci planda<br />

yer almaktadır. Yaşlandıklarında eşlerine bakmak iste-<br />

mektedirler <strong>ve</strong> eşlerinin onlara bakacağına gü<strong>ve</strong>nmek-<br />

tedirler. Çocuklarının onlara bakacağına ilişkin beklen-<br />

tileri de yüksektir.<br />

Geleceğe ilişkin görece kaygı uyandıran bir konu<br />

sağlıktır. Buna karşılık sağlık sorunlarının yaşam kalite-<br />

sini ciddi ölçüde düşüreceği düşünülmemektedir. Genel<br />

olarak bakıldığında çevresiyle barışık, başkalarından<br />

saygı gören, huzurlu bir yaşlılık tablosu çizenler çoğun-<br />

luktadır.<br />

Bazı konularda erkekler kadınlara göre daha iyim-<br />

serdir. Örneğin yaşlılıkta eşlerinin kendilerine bakacağı-<br />

nı düşünen erkekler kadınlara göre daha yüksek oran-<br />

dadır. Kadınlar yalnızlıktan daha çok kaygı duymakta-<br />

dırlar.<br />

Üst SES grubu yaşlılıkta öteki gruplara göre daha<br />

sağlıklı olacağını <strong>ve</strong> zamanını daha iyi değerlendirme<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

olanakları bulacağını düşünmektedir. Alt SES grupları<br />

ise yaşlılıkta sağlık sorunlarından, yalnızlıktan, yardıma<br />

muhtaç kalmaktan orta <strong>ve</strong> üst gruplara göre daha kay-<br />

gılıdır.<br />

Kırsal alanda yaşayanlar kentsel alanlarda yaşayan-<br />

lara göre yaşlılıkta çocuklarına daha çok gü<strong>ve</strong>nmekte,<br />

öte yandan geleceğe ilişkin olarak da görece fazla kaygı<br />

beslemektedirler.<br />

Sağlık durumu iyi olanlar yaşlılığa genellikle daha<br />

olumlu bakmaktadırlar. Aynı bulgu tersten okunduğun-<br />

da, sağlık durumunun kötüleşmesi, insanlara yaşlılıkla<br />

ilgili ipuçları <strong>ve</strong>rmekte <strong>ve</strong> insanları yaşlılık hakkında dü-<br />

şünmeye yönlendirmektedir.<br />

Görüşülen kişilerin sosyal etkinlik düzeyi yükseldik-<br />

çe yaşlılığa daha olumlu bakmaktadırlar. Sosyal etkinlik<br />

düzeyi en gelişkin olanlar (aktifler) yaşlandıklarında eş-<br />

lerinin onlara bakacağından daha çok emindirler; sağlık-<br />

larının daha iyi olacağını düşünmektedirler <strong>ve</strong> zamanla-<br />

rını daha iyi değerlendirecekleri kanısındadırlar.<br />

Yaşam düzenlemesi<br />

Kişisel bakım, temizlik, ev işleri gibi konularda uzun<br />

süreli yardıma ihtiyaç duyduklarında, görüşülen kişilerin<br />

büyük çoğunluğu (yüzde 84) bu tür yardımları ailelerin-<br />

den almayı tercih etmektedirler. Devletten ya da kamu<br />

kurumlarından yardım almayı düşünenlerin oranı yüzde<br />

10 dolayındadır.<br />

<strong>Aile</strong>sinden yardım almayı tercih edenlerin aklında en<br />

başta eşleri vardır. Daha sonra kızlar <strong>ve</strong> ardından oğul-<br />

lar gelmektedir.<br />

Görüşülen kişilerin büyük çoğunluğu kendilerine<br />

bakamayacak kadar yaşlandıklarında gene aileleriyle<br />

birlikte yaşamayı tercih etmektedir. Yaş ilerledikçe ço-<br />

cuklarla oturma isteği güçlenmektedir.<br />

Kendine bakamayacak kadar yaşlandığında ken-<br />

di başına ya da eşiyle birlikte oturma isteği üst SES<br />

gruplarında çok güçlüdür (yüzde 71). Bu oran orta SES


grubunda yüzde 66’ya, alt SES gruplarında yüzde 58’e<br />

düşmektedir.<br />

Sağlık durumu iyi olanlar daha çok kendi başlarına<br />

ya da eşleriyle birlikte yaşamayı tercih ederken, sağlık<br />

durumu iyi olmayanlar daha çok çocuklarıyla birlikte ol-<br />

mak eğilimindedirler. Fonksiyonel yetersizlikleri olanlar<br />

da yaşlılıklarında çocuklarından ciddi destek beklemek-<br />

tedirler.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişiler arasında<br />

huzurevinde kalmak isteyenler az sayıdadır. Huzurevi<br />

tercihi SES grupları yükseldikçe artmaktadır (alttan üste<br />

sırasıyla yüzde 4, yüzde 5 <strong>ve</strong> yüzde 8).<br />

Genel olarak bakıldığında, huzurevinde yaşama se-<br />

çeneğinin kaynağında başlıca iki eğilim vardır. Bunlar<br />

“aileye yönelik olumsuz eğilim” <strong>ve</strong> “huzurevine yönelik<br />

olumlu eğilim” olarak adlandırılabilir.<br />

• “<strong>Aile</strong>ye yönelik olumsuz eğilim” çocuklar ya<br />

da gelin/damat tarafından istenmeme kaygısından <strong>ve</strong><br />

çocuklara yük olmama isteğinden kaynaklanmaktadır.<br />

Bakacak kimsenin bulunmayacağını düşünmek de bu<br />

kapsamda değerlendirilebilir.<br />

• “Huzurevine yönelik olumlu eğilim”in temelinde<br />

ise kendi yaşıtlarıyla birlikte olmak <strong>ve</strong> huzurevinin ra-<br />

hatlığı vardır. Toplam bilançoya bakıldığında, huzurevi<br />

tercihinde “aileye yönelik olumsuz eğilim” huzurevinin<br />

çekiciliğine ağır basmaktadır.<br />

Görüşülen kişilerin yarıya yakını (yüzde 46) özgür-<br />

lüklerinin çevrelerindeki insanlarca hiçbir biçimde sınır-<br />

lanmadığını, dörtte biri (yüzde 26) biraz sınırlandığını,<br />

beşte biri (yüzde 20) oldukça sınırlandığını, az sayıda<br />

kişi ise (yüzde 7) çok sınırlandığını belirtmiştir. Günlük<br />

yaşamın çeşitli alanlarında kendi yaşamlarına ilişkin ka-<br />

rarlarda önemli oranda kendilerinin söz sahibi olduğunu<br />

belirtmeleri bu değerlendirmeyi desteklemektedir.<br />

Kadınların kendileriyle ilgili karar almalarında baş-<br />

kalarının (ağırlıklı olarak eşlerinin) etkisi, erkeklere göre<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

daha yüksektir. Dini ibadet, çocuklarıyla görüşme <strong>ve</strong> e<strong>ve</strong><br />

misafir çağırma dışındaki konularda kadınların kararla-<br />

rına başkalarının karışma oranı erkeklerinkinin iki katı<br />

dolayındadır.<br />

Eğitim <strong>ve</strong> SES düzeyi düştükçe kararlara başkaları-<br />

nın katılma oranı yükselmektedir.<br />

Yaşlılık deneyimi<br />

Sosyal Yaşam<br />

Araştırma bulgularına göre, yaşlılıkla ilgili olarak<br />

yaşlanmadan önce tasavvur edilenler, yaşlılık dönemin-<br />

de gerçekleştirilemeyebilir. Özellikle ekonomik gü<strong>ve</strong>nce-<br />

si olmayan, fiziksel sağlığına yatırım yapamamış ya da<br />

beklenmeyen nedenlerle sağlığı bozulmuş yaşlılar için<br />

yaşlılıktan beklenenler <strong>ve</strong> deneyimler arasında farklılık<br />

görülebilmektedir.<br />

Bir bütün olarak bakıldığında, görüşülen kişilerin<br />

yüzde 60’ı neredeyse bütün vakitlerini evde geçirmekte,<br />

ya hiç dışarıya çıkmamakta, ya da nadiren çıkmaktadır.<br />

Görüşülen kişilerin başlıca eğlence aracı, düzenli ola-<br />

rak yaptıkları ilk sıradaki “etkinlik” televizyon izlemektir.<br />

Evlerinden çoğunlukla alış<strong>ve</strong>rişe gitmek için çıkmakta-<br />

dırlar. Başlıca sosyal etkinlik biçimleri akraba <strong>ve</strong> komşu<br />

ziyaretleridir.<br />

<strong>Aile</strong> üyeleri dışında yakın arkadaşları olanların oranı<br />

yüzde 81’dir. Yaş ilerledikçe aile dışında yakın arkadaş-<br />

ları bulunanlar azalmaktadır.<br />

Ruhsal <strong>ve</strong> bedensel yaşantı<br />

Görüşülen kişiler arasında ruhsal <strong>ve</strong> bedensel olarak<br />

kendilerini çok iyi hissedenler genel olarak azınlıktadır.<br />

Sevme <strong>ve</strong> sevilme, dostluk <strong>ve</strong> arkadaşlık duygularının<br />

görece güçlü bir biçimde yaşanması dikkati çekmekte-<br />

dir.<br />

Dostluk-arkadaşlık <strong>ve</strong> sevme-sevilme gibi duyguları<br />

65+ yaş grubu, 40-54, 55-64 yaş gruplarına göre daha<br />

zayıf yaşamaktadır.<br />

115


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

116<br />

İnsanlar bugünkü fiziksel durumlarından <strong>ve</strong> geçmişe<br />

yönelik olarak, yaptıkları işlerden, toplum içinde edindik-<br />

leri yerden çok fazla şikâyetçi değillerdir.<br />

Alt SES gruplarından orta <strong>ve</strong> üst SES gruplarına gi-<br />

dildikçe hayata ilişkin iyimser tutum doğru orantılı olarak<br />

artmaktadır.<br />

Sağlık durumu iyi olanlar, hafif ya da önemli sağlık<br />

sorunları olanlara göre kendilerini yalnızca bedensel<br />

olarak değil, ruhsal olarak da çok daha iyi hissetmekte-<br />

dirler. Sağlık durumu iyileştikçe yalnızlık, kaygı, hüzün,<br />

çaresizlik gibi duygular daha az yaşanmaktadır.<br />

Sosyal etkinlik düzeyi de hayattan keyif almayı, ge-<br />

leceğe daha umutla bakmayı, bir bütün olarak ruhsal <strong>ve</strong><br />

bedensel bakımdan kendini daha iyi hissetmeyi doğru-<br />

dan etkilemektedir.<br />

Kadınlar erkeklere göre ruhsal olarak daha sıkıntı-<br />

lıdır. Hüzün, çaresizlik, yalnızlık, endişe gibi duygular<br />

kadınlar arasında erkeklere göre daha yaygındır.<br />

Çeşitli sorunlarla başetme stratejisi olarak sorunları<br />

içselleştiren <strong>ve</strong> çözüm için çaba harcayanlar ruhsal so-<br />

runlara karşı da görece iyi donanımlıdır.<br />

Yaşlılığa <strong>ve</strong> yaşlılara yönelik olumlu bir tutum benim-<br />

seme ile ruhsal sorunlar yaşama ağırlığı arasında ters<br />

bir orantı vardır.<br />

Araştırma kapsamında görüşülen kişiler sıcak bir<br />

aile ortamını kendilerini mutlu hissetmek için çok önem-<br />

li görmektedir. <strong>Aile</strong> ortamını mutluluk için, kendi işlerini<br />

görebilmeyi <strong>ve</strong> maddi imkânların yeterliliğinden daha<br />

önemli görmektedirler. Bu durum insanların bakım ko-<br />

nusunda alabilecekleri hizmetlerle ilgili pek fikir sahibi<br />

olmamalarıyla <strong>ve</strong> bakım konusunda en çok ailelerine<br />

gü<strong>ve</strong>nmeleriyle açıklanabilir.<br />

Gelecekle ilgili endişeler sorulduğunda, endişesi<br />

olanlar <strong>ve</strong> olmayanlar neredeyse ikiye bölünmüş gibidir-<br />

ler (endişesi olanlar yüzde 52, olmayanlar yüzde 48).<br />

Gelecekle ilgili endişesi olduğunu belirtenler, en sık aile-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

leri olmadan onlara kimin bakacağı konusunda endişe-<br />

leri olduğunu belirtmişlerdir (belirtilme sıklığı yüzde 72).<br />

Kadınlar genel olarak erkeklere göre gelecekleri ko-<br />

nusunda daha çok endişelidir.<br />

Yaş ilerledikçe gelecekle ilgili endişeler artmaktadır.<br />

<strong>Aile</strong>nin yokluğunda kişiye kimin bakacağı konusun-<br />

da endişe sosyo-ekonomik statüye göre anlamlı bir fark<br />

göstermektedir. Bu konu alt SES gruplarındaki insanları,<br />

üst SES gruplarına göre çok daha fazla kaygılandırmak-<br />

tadır.<br />

40- 64 yaş grubunda sağlık durumu gelecekle ilgili<br />

endişe taşıyıp taşımamada önemli bir etkendir. Sağlık<br />

durumu iyi olanların yüzde 60’ı gelecekle ilgili bir endişe<br />

taşımamaktadır. Sağlık sorunları baş gösterdikçe endi-<br />

şeler de artmaktadır.<br />

65 yaş üstü grupta bir süre sonra evden çıkamaz<br />

hale gelme endişesi, yalnız yaşayanlar arasında yalnız<br />

yaşamayanlara göre daha yaygındır.<br />

Sosyal etkinlik düzeyi de gelecekle ilgili kaygıların<br />

biçimlenmesinde belirgin farklar ortaya koymaktadır.<br />

Geleceğe ilişkin kaygısı olmadığını en çok belirten grup<br />

aktiflerken, en az belirten grup yalnızlardır. Görüştüğü<br />

ahbaplarını kaybetmekten korktuğunu en sık belirtenler<br />

ise dar çevreli kişilerdir.<br />

Hayatta nelerin önemli olduğu yaşın ilerlemesiyle<br />

farklılaşmaktadır. Hastalandığında evde muayene <strong>ve</strong><br />

tedavi hizmetine <strong>ve</strong> kendi başına karşılayamadığı ihti-<br />

yaçlar için evde bakım hizmetine atfedilen önem yaşın<br />

ilerlemesiyle artmaktadır.<br />

Alt SES gruplarındaki insanlar gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> rahat bir<br />

yaşam sürdürebilmek için gelirlerinin artmasını ilk sıraya<br />

koymuşlardır. Bu grup için hastalandığında evde mua-<br />

yene <strong>ve</strong> tedavi hizmeti <strong>ve</strong> kendi başına karşılayamadığı<br />

ihtiyaçlar için evde bakım hizmeti de neredeyse gelirleri-<br />

nin artması kadar önemlidir.


Rahat <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nli bir yaşam sürmede önemli olan<br />

konularda kır <strong>ve</strong> kent arasında çok ciddi farklar yoktur,<br />

ama sosyal etkinlik olanaklarını <strong>ve</strong> psikolojik danışman-<br />

lık konularını kentte yaşayanlar kırdakilere göre daha<br />

önemli görmektedir.<br />

Yaşam ortamı <strong>ve</strong> olanaklar<br />

Görüşülen kişiler, içinde bulundukları ortamı <strong>ve</strong> ya-<br />

şama koşullarını dikkati çekecek ölçüde iyimser değer-<br />

lendirmişlerdir. İçinde bulunulan ortamın sağlıklı olması,<br />

kendilerine ilişkin özgürce karar <strong>ve</strong>rme, günlük yaşamda<br />

gerek duyulan bilgiye/habere ulaşma, zamanı doldura-<br />

cak uğraşların olması, yapmak istediklerine imkân bul-<br />

ma gibi konulardaki algılama genel olarak olumludur.<br />

Yaşama koşullarına ilişkin değerlendirmede “yeterli<br />

maddi imkân” konusunda bile bütünüyle olumsuz bir tu-<br />

tum görülmemektedir (ortalama puan 4 üzerinden 2,41).<br />

Bunda ihtiyaçların sınırlı oluşu, azla yetinme <strong>ve</strong> yaşlan-<br />

dıkça daha az maddi imkânlarla tatmin olma gibi etken-<br />

lerin payı olduğu düşünülebilir.<br />

<strong>Toplum</strong>sal saygı<br />

Yaşlıların toplumdan <strong>ve</strong> yakın çevrelerinden gör-<br />

dükleri saygı açısından birincil ilişkiler öne çıkmak-<br />

ta, görüşülen kişilere göre yaşlılar en çok arkadaş-<br />

larından, akrabalarından <strong>ve</strong> komşularından saygı<br />

görmektedirler(sırasıyla 4 üzerinden ortalama puan<br />

2,49; 2,45 <strong>ve</strong> 2,47). Genel olarak toplumdan gördükle-<br />

ri saygının daha geride kaldığı (ortalama 2,23), devlet<br />

<strong>ve</strong> belediye kuruluşlarından (sırasıyla 2,00 <strong>ve</strong> 1.99) <strong>ve</strong><br />

medyadan ise görece az saygı gördükleri düşünülmek-<br />

tedir (ortalama 1,88).<br />

<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Çevre İlişkileri<br />

Görüşülen kişilerin yarıdan çoğu (yüzde 57) kendile-<br />

rinin yetemediği durumlarda başta aileleri olmak üzere<br />

başkalarından yardım almaktadır.<br />

En yüksek oranda yardım alınan iki konu hastalıkta<br />

bakım <strong>ve</strong> ev işleridir.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Her konuda en çok yardım alınan kişiler eşlerdir.<br />

Daha sonra kız çocuklar, gelinler <strong>ve</strong> oğullar gelmektedir.<br />

Kurumsal yardım oranları düşüktür.<br />

“Devletin, belediyelerin, derneklerin muhtaç yaşlılara<br />

nasıl yardım edebileceği” hiçbir hatırlatma yapılmadan<br />

sorulduğunda görüşülen kişilerin yüzde 41’inin aklına<br />

hiçbir şey gelmemiştir. Hatırlatma yapılmadan akla ge-<br />

lenlerin başında para yardımı (belirtilme sıklığı yüzde<br />

39) vardır. Para dışında erzak, yakacak, yemek <strong>ve</strong> giye-<br />

cek gibi başka ekonomik yardımlar da beklenmektedir.<br />

Aynı soru hatırlatmalı sorulduğunda ise “bedelsiz<br />

sağlık hizmeti” (yüzde 66) <strong>ve</strong> “evde bakıcı sağlanması”<br />

(yüzde 61) öne çıkmaktadır.<br />

Devletten beklenen yardım türü yerleşim yerine göre<br />

farklılık göstermektedir. Kırsal alanlarda para yardımı<br />

beklenirken, kentsel alanlarda ayni yardımlar, evde ba-<br />

kım <strong>ve</strong> ücretsiz sağlık hizmetleri daha yüksek oranda<br />

belirtilmiştir.<br />

Eş<br />

Eşleriyle birlikte yaşayan evli kişiler, eşleriyle ilişkile-<br />

rini genelde olumlu değerlendirmektedir.<br />

Eşle ilişkinin yaş ilerledikçe daha iyiye gittiği söyle-<br />

nebilir. İstisnasız her konuda 65 yaş üstü kişiler, 40’lı<br />

yaşlarındaki insanlara göre eşleriyle ilişkilerini daha<br />

olumlu nitelendirmişlerdir.<br />

40-64 yaş arasındaki katılımcıları sağlık durumla-<br />

rına göre ayırıp, eşleriyle olan ilişkilerine baktığımızda<br />

en dikkat çekici bulgu önemli sağlık sorunları olanların<br />

eşleriyle olan ilişkilerini daha olumsuz görmeleridir. En<br />

fazla sağlık sorunu olanların en çok desteğe <strong>ve</strong> bakıma<br />

ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde bu, üzerinde durulması<br />

gereken bir durumdur.<br />

Sosyal etkinlik düzeyi gelişkin olanlar eşleriyle daha<br />

“zengin” bir iletişim içindedir. Bu çerçe<strong>ve</strong>deki üç grup<br />

arasında eşleriyle iletişimlerini en olumsuz yorumlayan<br />

“yalnızlar”dır.<br />

117


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

118<br />

Eşler arasındaki başlıca anlaşmazlıklar aile içi iliş-<br />

kilerle, para sorunlarıyla, çocuklara ilişkin konularla <strong>ve</strong><br />

harcamalarla ilgilidir.<br />

Çocuklar<br />

Görüşülen kişilerin yüzde 87’sinin 18 yaşından bü-<br />

yük çocuğu vardır.<br />

Evli çocuklarla aynı evde oturma nedenlerini “nes-<br />

nel” <strong>ve</strong> “öznel” olarak iki kategoride ele almak mümkün-<br />

dür. Aynı evde oturma nedeni olarak “mevcut şartlar”ın<br />

belirtilme sıklığı yüzde 40’ın üzerindedir. Bu şartları<br />

“nesnel” koşullar olarak değerlendirmek mümkündür.<br />

“Birbirine destek olma” (maddi <strong>ve</strong> manevi) <strong>ve</strong> “torunlara<br />

bakma” gibi nedenler de nesnel koşullar içinde değer-<br />

lendirilebilir.<br />

Evli çocuklarla aynı evde oturma nedeni olarak 65+<br />

yaş grubunda çocukların ebe<strong>ve</strong>ynin yalnız yaşamasını<br />

istememesi <strong>ve</strong> şartların öyle gerektirmesi öne çıkmakta-<br />

dır. 55-64 yaş grubunda çocuklarla karşılıklı destek öteki<br />

yaş gruplarına göre daha önemlidir. 40-54 yaş grubunda<br />

ise çocuklarla birlikte olmanın mutluluğu görece daha<br />

önemlidir.<br />

Babalar annelere göre (sırasıyla yüzde 45 <strong>ve</strong> yüzde<br />

38) <strong>ve</strong> kırsal bölgelerde oturan anne-babalar kentlerde-<br />

kilere göre (sırasıyla yüzde 46 <strong>ve</strong> yüzde 41) daha yük-<br />

sek oranda çocuklarıyla birlikte yaşamak istemektedir.<br />

Çocuklarla aynı evde oturmama nedeni olarak en sık<br />

vurgulanan gerekçe, “böyle yaşamanın daha rahat” olu-<br />

şu, bir başka deyişle mevcut durumdan memnuniyettir<br />

(belirtilme sıklığı yüzde 52). Hem anneler, hem babalar<br />

için geçerli üç neden mevcut durumdan memnuniyet,<br />

yaşanan çevreyi değiştirmemek <strong>ve</strong> kendi kendine yet-<br />

mektir.<br />

Anne-babalar büyük çoğunlukla çocuklarla iyi ge-<br />

çinmekte (ortalama puan 4 üzerinden 3,65), onları ken-<br />

dilerine yakın hissetmektedirler (ortalama puan 3,54).<br />

Aralarındaki iletişimin de çoğunlukla iyi olduğu ileri sü-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

rülmekte, ama görüşler <strong>ve</strong> fikirlerin ayrıştığı bir yüzde<br />

20’lik kesim gözlenmektedir.<br />

Yüksek SES grubundaki deneklerin, çocuklarıyla alt<br />

SES grubundaki deneklere göre daha fazla anlaşmazlık<br />

içine düştüğü görülmektedir.<br />

Çocuklarına daha yakın hisseden kişilerin hane nü-<br />

fuslarının daha fazla olduğu görülmektedir. Yalnız ya-<br />

şayanlar çocuklarıyla daha az iletişim içindedir <strong>ve</strong> daha<br />

çok görüş ayrılığı yaşamaktadır.<br />

Çocuklarla başlıca anlaşmazlık konusu günlük olay-<br />

lardan kaynaklanan aile içi ilişkilerdir (belirtilme sıklığı<br />

yüzde 43).<br />

Anne-baba<br />

Görüşülen kişilerin yüzde 56’sının hem anne hem<br />

babası hayatta değildir. Bu oran kentlerde yüzde 54, kır-<br />

larda yüzde 62’dir.<br />

Hayatta olan annelerin yaş ortalaması 73, babaların<br />

yaş ortalaması 75’tir.<br />

Annesi sağ olan kişilerin yüzde 18’i anneleriyle aynı<br />

evde oturmaktadır. Bu oran babalar için yüzde 14’tür.<br />

Anne-babalarını her gün görenler kırsal bölgelerde<br />

kentlere göre ciddi ölçüde yüksek orandadır.<br />

Anne-babayla yaşamamanın gerekçesi olarak başta<br />

“nesnel” nedenler gösterilmiştir <strong>ve</strong> bunlar esas olarak<br />

anne-babanın bakımına ilişkindir: “Kendi bakımlarını<br />

sağlayabiliyorlar” (belirtilme sıklığı yüzde 41); “Onla-<br />

ra yakın oturulduğu için gerekli durumlarda yanlarında<br />

olabilme” (belirtilme sıklığı yüzde 24) <strong>ve</strong> anne-babanın<br />

“zaten bir akraba yanında yaşaması” (belirtilme sıklığı<br />

yüzde 17).<br />

Anne/babaları sağ olan kişilerin yarıdan çoğu ken-<br />

dilerini annelerine/babalarına “oldukça” yakın hisset-<br />

mektedirler. “Çok yakın” hissedenlerin oranı üçte birden<br />

fazladır. Anne-babalarla çok fazla sorun yaşanmadığı


anlaşılmaktadır, ama “çok iyi” geçinenlerin oranı yüzde<br />

30 dolayındadır.<br />

Bu kişilerin yüzde 80’i anneleriyle hiç anlaşmaz-<br />

lık yaşamadığını belirtmiştir. Bu oran babalarda yüzde<br />

75’tir.<br />

Anne-babalarla başlıca anlaşmazlık konuları günlük<br />

aile içi ilişkilerden kaynaklanmaktadır. “Çocuk bakımı,<br />

eğitimi vb” ile “evlilik/aile hayatına bakış” da aynı kate-<br />

goride düşünülebilecek anlaşmazlık konularıdır. <strong>Aile</strong> ha-<br />

yatına ilişkin anlaşmazlıkların annelerle biraz daha çok<br />

yaşandığı anlaşılmaktadır.<br />

Kardeş<br />

Görüşülen kişilerin ortalama kardeş sayısı 4’tür.<br />

Kardeşi olanların üçte ikisi kardeşleriyle haftada en<br />

az bir kere görüşmekte, yüzde 80’e yakını telefon, mek-<br />

tup, internet vb aracılığıyla haberleşmektedir.<br />

Kardeşler arasında haberleşme yaş ilerledikçe azal-<br />

makta, SES grubu yükseldikçe artmaktadır.<br />

Torun<br />

Görüşülen kişiler içinde torunu olanların yüzde 80’i<br />

torunlarını haftada en az bir kere görmekte, yüzde 75’e<br />

yakını telefon vb aracılığıyla haberleşmektedir.<br />

Yaş ilerledikçe <strong>ve</strong> SES yükseldikçe torunlarla haber-<br />

leşme artmaktadır. Kentlerde haberleşme yüzdesi kırsal<br />

bölgelere göre daha yüksektir.<br />

Yaş ilerledikçe torunlardan yardım alma oranı yük-<br />

selmektedir.<br />

NİTEL <strong>ARAŞTIRMA</strong> BULGULARI<br />

Araştırmanın nitel aşaması, yaşlılığa dair beklen-<br />

tilerin <strong>ve</strong> algıların daha kapsamlı olarak irdelenmesine<br />

yönelik yürütülmüştür. Bu amaçla katılımcıların belirli bir<br />

konudaki düşüncelerini bir anket formatından çok daha<br />

kapsamlı olarak aktarabilecekleri derinlemesine görüş-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

me formatı seçilmiştir. Çalışma kapsamındaki konularda<br />

elde edilen bulguları <strong>ve</strong> bu bulguları en yetkin biçimde<br />

belgeleyen alıntılara raporda yer <strong>ve</strong>rilmiş <strong>ve</strong> alıntıların<br />

sonunda görüşmenin yapıldığı il, istatistikî bölge birimle-<br />

ri sınıflamasına göre bölge adı, görüşülen kişinin cinsi-<br />

yeti, yaşı, medeni durumu, eğitim durumu <strong>ve</strong> sosyo-eko-<br />

nomik düzeyi parantez içinde gösterilmiştir (örneğin,<br />

İstanbul, TR1 İstanbul, Erkek, 68, Evli, Lise, Orta).<br />

Yaşlılık algısı<br />

Yaşlılık tanımı<br />

Biyolojik yaşlanma en çok değinilen konulardandır.<br />

Yaşlılığın bireyleri en fazla zorlayan yönü fiziksel sorun-<br />

lar olduğundan fikirlerin çoğu da bu tanım çevresinde<br />

ortaya çıkmaktadır.<br />

Kronolojik yaş hâlâ bir yaşlılık ölçütü olarak görül-<br />

mekte, ama tüm yaşlılık tanımları içinde en az dile ge-<br />

tirilen tanımı olmaktadır. Kendi başına dile getirildiğinde<br />

bile başka faktörlerin yaşlılığa etkisi de buna eklenmek-<br />

tedir<br />

Psikolojik yaş kişinin kendi yaşına ilişkin duygusu ya<br />

da algılamasıdır. Özellikle ekonomik faktörlerin, yaşam<br />

boyu devam eden sosyal <strong>ve</strong> fiziksel zorlanmaların bi-<br />

reyleri yıprattığı, dolayısıyla da kişinin olduğundan daha<br />

yaşlı hissetmesine neden olduğu görülmektedir.<br />

Özellikle kaygı <strong>ve</strong> stres düzeyindeki farklılıklar “yaşı-<br />

nı hissetmeme”yle bağlantılı görülmektedir. Bu da başa<br />

çıkma stratejilerinin yalnızca ruhsal sağlığı değil, genel<br />

olarak yaşlılığı yaşama biçimini etkilediğini göstermek-<br />

tedir.<br />

Sosyal yaşlanma bu sözcüklerle olmasa da görüşü-<br />

len kişilerin vurguladığı konulardandır. <strong>Toplum</strong>un yaşlı-<br />

lara olumsuz bakması nedeniyle yaşanan rol kayıpları<br />

bireyin yaşlılığı daha erken hissetmesine <strong>ve</strong> kendisini<br />

hayattan çekmesine yol açmaktadır.<br />

Yaşlılık yalnızca bir durum olarak değil, o duruma na-<br />

sıl ulaşıldığıyla da tanımlanmakta, söz konusu durumun<br />

119


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

dışsal olarak algılanan faktörlerin (hastalık, zorluklar,<br />

çevrenin yaklaşımı) bir sonucu olduğu düşünülmektedir.<br />

120<br />

Yaşlılığın olumlu yanları<br />

Yaşlılığın olumlu yanlarından söz etmek, kişilerin<br />

en çok zorlandığı alanlardan biri olmuştur. Bu da toplu-<br />

mumuzda yaşlılığın en temelde olumsuzluklarla özdeş-<br />

leştirildiği anlamına geldiğini düşündürmektedir. Kaliteli<br />

yaşlanmak fikri pek çok kişinin zihninde yer etmemiş,<br />

hatta anlaşılması zor bir kavram olarak görünmektedir.<br />

Bununla birlikte özgül olarak “tecrübe” yaşlılığın olumlu<br />

bir yönü olarak dile getirilmektedir.<br />

Yaşlılığın olumsuz yanları<br />

Yaşlılığın olumsuz yanları sorulduğunda bireyler son<br />

derece hızla cevap bulabilmekte <strong>ve</strong> pek çok farklı alan-<br />

daki zorlanmalardan söz etmektedirler. Yalnızlık, fiziksel<br />

zorlanmalar <strong>ve</strong> değişimler birincil temalar olarak ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Kişinin ailesinden bağımsız, kaliteli yaşlılık düşün-<br />

cesi bir dilek biçiminde var olmakla birlikte genel olarak<br />

bunun gerçekleşme olasılığı düşük görülmektedir.<br />

Yaşlılık tasavvuru<br />

Bazı bireyler geleceklerini oldukça kesin bir biçim-<br />

de çizebilirken, derinlemesine görüşme yapılan kişilerin<br />

büyük bölümü geleceği öngörmekte zorlanmaktadır.<br />

Bunun başlıca nedeninin sosyal gü<strong>ve</strong>nceden yoksunluk<br />

olduğu görülmüştür. Yakın geleceği sağlıklı olarak atla-<br />

tabilmek düşüncesi öne çıkmaktadır.<br />

Yaşlılıktan beklentiler<br />

Yaşlılığa ilişkin beklentiler genelde çocukların yetiş-<br />

tirilmesi <strong>ve</strong> çocukların hayatlarının düzenlenmesi çer-<br />

çe<strong>ve</strong>sinde biçimlenmektedir. Kişilerin kendi hayatlarına<br />

ilişkin plan yapma ya da beklenti içine girme isteklerinin<br />

azlığı bu noktada da göze çarpmaktadır.<br />

Çalışma döneminde yeterince etkin olamadığını,<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

yaşlılık döneminde gezmek istediğini özellikle belirten-<br />

ler de vardır. Bunlar genelde tam tasarlanmış, ayrıntılı<br />

planlar olarak değil, temenni <strong>ve</strong> istekler olarak karşımıza<br />

çıkmaktadır.<br />

Yaşlılıkta yaşam düzenlemesi<br />

Tüm bireylerin yaşlılıklarında nerede, kimle <strong>ve</strong> nasıl<br />

yaşamak istediklerine ilişkin pek çok istek <strong>ve</strong> planının<br />

olduğu görülmektedir. Yalnız yaşama tercihini belirleyen<br />

iki etken çocuklara rahatsızlık <strong>ve</strong>rmek çekincesi <strong>ve</strong> yal-<br />

nız kalma isteğidir. Öte yandan çocuklarının kendilerini<br />

istemeyeceği <strong>ve</strong> rahatsız olacağını düşünenler de var-<br />

dır.<br />

Sakin bir yere taşınmak <strong>ve</strong> daha sessiz bir yaşam<br />

sürmek de istekler arasındadır.<br />

Yaşlılıkta çalışma <strong>ve</strong> emeklilik<br />

Yaşlılıkta çalışmaya <strong>ve</strong> emekliliğe ilişkin fikirler ge-<br />

nelde kutuplaşmaktadır: Çalışmanın kişiyi dinç tutacağı<br />

düşüncesiyle olumlu bir bakış açısı <strong>ve</strong> dinlenmenin ge-<br />

rekliliği nedeniyle olumsuz bir bakış açısı görülmektedir.<br />

Yaşlılıkta çalışma konusunda farklı bir düşüncede<br />

ise yaşlılığın getirebileceği zihinsel sorunların yarataca-<br />

ğı zorluklar öne çıkarılmaktadır.<br />

Emekli olmak, yaşlılıkta bir dönüm noktası olarak<br />

görülmektedir.<br />

Yaşlılık kaygısı <strong>ve</strong> yaşlılığa hazırlık<br />

Bireylerin zihninde yaşlılık düşüncesi ölüm düşünce-<br />

siyle binişik olduğundan, yaşlılıktan korkmak ya da kay-<br />

gı duymakla ilgili yorumlar temelde ölüm korkusuyla ilgili<br />

yorumlardır. Bu noktada genel olarak “kabullenme”nin<br />

önemi vurgulanmaktadır.<br />

Doğrudan yaşlılığın getirecekleriyle ilgili kaygı <strong>ve</strong><br />

korkular arasında özellikle dikkati çeken iki tema yalnız<br />

kalmak <strong>ve</strong> kendine yetememektir.


Yaşlılığa hazırlanmakla ilgili sorular pek çok kişinin<br />

üzerine düşünmediği bir alana parmak basıldığını gös-<br />

termiştir. Çoğu kişi kendisine sorulana kadar yaşlılığa<br />

hazırlık yapılması gerektiğine ilişkin bilinçli bir düşünme<br />

sürecine girmemiş, ancak o anda bazı cevaplar bula-<br />

bilmiş ya da farkında olmadan bu hazırlığı yaptıklarını<br />

anlamışlardır.<br />

Yaşlılık deneyimi<br />

Sosyal yaşam<br />

Görüşülen kişilere alışılmışın dışında, özel olarak<br />

adlandırabilecekleri günlerde yaptıkları sorulduğunda,<br />

64 yaş üstü nüfusun sosyal yaşamında <strong>ve</strong> günlük faa-<br />

liyetlerinde bu tür “özel” günlerin oldukça sınırlı kaldığı<br />

görülmektedir.<br />

Yaşlılık, Çevre, <strong>Aile</strong><br />

Sosyal rollerin yaşlılıkta kaybedilmesi, yaşlanma ku-<br />

ramlarında önemli yer tutmaktadır. Bu durumun kişinin<br />

toplumsal yaşamdan çekilmesi, yalnızlaşmasıyla sonuç-<br />

lanacağı <strong>ve</strong> dolayısıyla yaşam doyumu üzerinde önemli<br />

<strong>ve</strong> olumsuz bir etkide bulunacağı düşünülmektedir.<br />

Yaşlılıkta aile <strong>ve</strong> çevreden görülen saygının nitelik<br />

<strong>ve</strong> niceliğinin değiştiğine katılanların olmasına karşılık,<br />

bazı bireyler de saygının kişiden kişiye değişen <strong>ve</strong> öz-<br />

nenin kişiliğine de bağlı bir durum olduğunu düşünmek-<br />

tedirler.<br />

<strong>Toplum</strong> <strong>ve</strong> aile içindeki rol değişimleri kapsamında<br />

yaşlılığın neden olduğu rol kayıpları kadar edinilen yeni<br />

roller de vurgulanmış, bu yeni rollerden memnun olanlar<br />

da, olmayanlar da görülmüştür.<br />

Yaşlılıkta özellikle ailenin içinde bulunduğu sosyal<br />

ilişki ağı büyük bir önem kazanmaktadır. Bu nedenle<br />

aile içi dinamikleri incelemek önemlidir. <strong>Aile</strong>nin yaşlının<br />

çevresinde olmasına hemen herkes tarafından olumlu<br />

vurgu yapılmaktadır.<br />

Tüm yaşlılar torun sahibi olmayı hayatlarının en gü-<br />

zel deneyimlerinden biri olarak nitelemektedirler.<br />

Yaşlılıkta sorunlar <strong>ve</strong> başetme yolları<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Yaş ilerledikçe fiziksel, psikolojik <strong>ve</strong> sosyal değişik-<br />

likler nedeniyle pek çok etkinliği yapabilme kapasitesinin<br />

düştüğü belirtilmektedir. Fiziksel güç gerektiren etkinlik-<br />

lerin yanı sıra özellikle psikolojik özelliklerde değişimler<br />

olduğu belirtilmiştir. Etkinlikleri kısıtlayan bir başka etken<br />

de emeklilikte ortaya çıkan ekonomik güçlüklerden kay-<br />

naklanmaktadır.<br />

Yalnızlık konusunun genel bir kaygı yarattığı görül-<br />

müştür. Bu duruma (yaşlılıkta yalnız kalma) ilişkin <strong>ve</strong>-<br />

rilen açıklama ise genellikle yaşam koşulları <strong>ve</strong> kişile-<br />

rin çocuklarına <strong>ve</strong>rdikleri terbiyenin yetersizliğidir. Öte<br />

yandan yalnızlığın yaşlılığın doğal bir sonucu olduğu <strong>ve</strong><br />

insanların bir yaştan sonra yalnızlığı seçtiği düşüncesi<br />

de yaygındır.<br />

Yalnızlığın yaşlıların suçu olduğu, onların davranış-<br />

ları yüzünden etrafındaki insanları kaybettiği düşüncesi<br />

de yaşlıların yalnız kalmasını meşrulaştıran bir düşün-<br />

me biçimidir.<br />

Yaşlılıkta bakım <strong>ve</strong> destek<br />

<strong>Aile</strong><br />

Yaşlılıkta bakım desteğinin en fazla arzulanan kay-<br />

nağı aile üyeleri olarak belirmektedir.<br />

Erkekler yoğunlukla eşlerinden destek almayı tercih<br />

etmektedir. Eş <strong>ve</strong> çocukların birlikte destek <strong>ve</strong>rmesi ise<br />

hem erkekler hem kadınlar için önde gelen bir tercihtir.<br />

Çocuklardan destek alma konusunda iki yaygın <strong>ve</strong><br />

farklı görüş, çocuklardan bakım istemeyi hak olarak<br />

görme <strong>ve</strong> çocuklardan bakım istemeyi onlara yük olmak<br />

olarak görme biçimindedir.<br />

Kendi anne-babalarının bakımı hakkında soru soru-<br />

lan kişilerin neredeyse tamamı anne-babalarına baktık-<br />

larını ya da bakacaklarını söylemektedirler. Ama çocuk-<br />

121


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

larının kendilerine aynı biçimde bakacaklarına inançları<br />

zayıftır.<br />

122<br />

Dost, komşu<br />

Yaşlılıkta dostlarından <strong>ve</strong> komşularından destek<br />

almak isteyen ya da alabileceğini düşünenlere çok az<br />

rastlanmıştır. Gene de insanlar aileleri olmazsa gü<strong>ve</strong>-<br />

nebilecekleri dostlarının, komşularının olmasını zor du-<br />

rumda kaldıkları zamanlar için bir gü<strong>ve</strong>nce olarak gör-<br />

mektedirler.<br />

Kamu kuruluşlarından destek<br />

Kişilerin kamu kuruluşlarından bekledikleri desteğin<br />

ana hatlarını maddi yardımlar ya da maddi düzenlemeler<br />

oluşturmaktadır. Davranışsal ya da sosyal olarak adlan-<br />

dırabilecek destekler çoğu kişinin aklına gelmemekte ya<br />

da ancak bir örneğine rastlamışsa ortaya çıkmaktadır.<br />

Huzurevleri<br />

Huzurevlerine ilişkin genel kanının son derece olum-<br />

suz olduğu görülmektedir. Bu kanı, temelini deneyimler-<br />

den çok dizi, film, haber programı gibi kanallardan al-<br />

makta, ama huzurevleriyle ilgili doğrudan deneyimi olan<br />

kişiler de bu kuruluşları yaşlıların terk edildiği mekânlar<br />

olarak görmektedirler.<br />

Huzurevlerinin kalabalık <strong>ve</strong> hayattan kopuk olduğu,<br />

yaşlıların kalabileceği, daha az kişinin yaşayabileceği<br />

yerler gerektiği belirtilen düşünceler arasındadır. Evde<br />

bakım hizmetlerinin de tam olarak nasıl işleyeceği ko-<br />

nusunda kesin fikirler çıkmasa bile devletin bu konuya<br />

ağırlık <strong>ve</strong>rmesi gerektiği düşünülmektedir.<br />

SONUÇ <strong>VE</strong> ÖNERİLER<br />

Yaşlılıkla ilgili beklentiler <strong>ve</strong> kaygılar öncelikle maddi<br />

beklentilere sıkışmış gibi gözükse de daha derin bir ana-<br />

lizde yaşlılığın temel sıkıntılarının bağımsızlığın kaybı,<br />

işe yaramamak <strong>ve</strong> yalnızlık olarak görüldüğü söylene-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

bilir.<br />

Genel yaşam deneyimlerinin yaşlılık deneyimlerini<br />

de biçimlendirdiği göze çarpmaktadır. Bu durum kaliteli<br />

yaşlılığın ancak genç yaşlarda yapılacak bazı müdaha-<br />

lelerle mümkün olduğuna işaret edebilir.<br />

Türkiye’de yaşlılığa geleneksel bakış açısından<br />

uzaklaşma olduğu söylenebilir. Öte yandan modern<br />

bakış açısının bir uzantısı olan “yaşlılığı yeni bir döne-<br />

min başlangıcı olarak görme” düşüncesi de henüz yer<br />

etmemiştir. Bu durumda Türkiye’nin dünyadaki yaşlılık<br />

yaklaşımlarından farklı ya da özelleştirilmiş bir yaklaşı-<br />

ma ihtiyaç duyduğu ileri sürülebilir. Ne modern, ne de<br />

geleneksel pratiklerin tek başına yeterli olabileceği, iki<br />

ucu işlevsel olarak buluşturacak yeni bakış açılarının<br />

gerektiği anlaşılmaktadır.<br />

Araştırmanın kavramsal çerçe<strong>ve</strong>si <strong>ve</strong> bulguları ışı-<br />

ğında sunulabilecek somut öneriler şöyle özetlenebilir:<br />

Sosyal etkinliğin artırılması<br />

Sosyal etkinlik düzeyi genel iyilik haliyle doğrudan<br />

bağlantılıdır.<br />

SES düştükçe <strong>ve</strong> yaş ilerledikçe sosyal etkinlik dü-<br />

zeyi <strong>ve</strong> çeşitliliği azalmaktadır. Bu bilginin ışığında Türki-<br />

ye’deki alt SES gruplarından yaşlılar için sosyal etkinlik<br />

olanaklarının artırılmasına yönelik çalışmaların yapılma-<br />

sı gerektiği söylenebilir.<br />

Araştırma sonuçlarına göre sağlığı kötü olan kişiler<br />

daha yalnız, dar çevreli <strong>ve</strong> daha az aktiftirler. Bu da sağ-<br />

lık hizmetlerinin iyileştirilmesinin yanı sıra doğrudan ha-<br />

reketli olmayı kolaylaştıracak düzenlemelerin gerekliliği-<br />

ne işaret etmektedir. Uygun konut <strong>ve</strong> kent düzenlemeleri<br />

bunların başında gelmektedir. Bu kapsamda Türkiye’de<br />

SHÇEK bünyesinde bulunan Yaşlı Dayanışma Merkez-<br />

leri’nin geliştirilmesi <strong>ve</strong> sayılarının artırılması da yararlı<br />

olacaktır.<br />

Maddi destek <strong>ve</strong>rilmesi


Üst SES gruplarındaki bireyler yaşlılığa ilişkin daha<br />

olumlu beklentiler içindedir <strong>ve</strong> daha az kaygı yaşamak-<br />

tadır. Alt SES gruplarındaki bireylerin yaşam kalitelerinin<br />

yükseltilmesinde doğrudan maddi desteğin ya da ihtiyaç<br />

duydukları hizmetlerin düşük bir bedel karşılığında ya da<br />

bedelsiz olarak kendilerine sağlanmasının önemi açıktır.<br />

Pek çok ülke yaşlılara doğrudan maddi aktarım ye-<br />

rine, bakım hizmetini bedelsiz olarak sağlamayı tercih<br />

etmektedir. Bu bakım hizmetleri arasında sosyal etkinlik<br />

olanaklarının bulunduğu alanlar da vardır.<br />

Türkiye yaşlılarının büyük bir bölümü emekli maaşla-<br />

rının yetersizliğini vurgulamakta, birçok yaşlının da her-<br />

hangi bir maddi gü<strong>ve</strong>ncesi bulunmamaktadır. Bu nok-<br />

tada kapsamlı kamu politikalarına gerek duyulmaktadır.<br />

Bireysellik <strong>ve</strong> bağımsızlığın desteklenmesi<br />

Türkiye yaşlılarının büyük çoğunluğu kendilerinden<br />

önce ailelerine, özellikle de çocuklarına ilişkin planlar<br />

yapmakta, umutlar beslemektedir. Bu yaklaşım, yaşlının<br />

kendisini ihmal etmesi ya da tamamen ailesine bağımlı<br />

olarak yaşaması noktasına doğru ilerlediğinde sorunlara<br />

yol açabilir. Dolayısıyla, yaşlılık konusunda yapılan ça-<br />

lışmalar kişinin bireysel olarak bağımsızlığını destekle-<br />

yici boyutlar da içermelidir.<br />

Yaşlılıkta genel eğilim her türlü bakım <strong>ve</strong> desteği ai-<br />

leden almak yönündedir. Uzun dönemde bu eğilimin cid-<br />

di sorunlara yol açtığı görülmektedir. <strong>Aile</strong> yaşlının uzun<br />

süreli bakımı nedeniyle hem maddi, hem manevi olarak<br />

zorlanmaktadır. Yaşlılar içinse bağımlılık olasılığı <strong>ve</strong> is-<br />

tismar tehlikesi artmaktadır.<br />

Yaşlının yalnız başına yaşayabilmesini sağlayacak,<br />

aynı zamanda da hayattan kopmasını engelleyecek mo-<br />

dellerin uygulanması geniş aile pratiklerinin doğurabile-<br />

ceği olumsuzlukları azaltacaktır.<br />

Huzurevlerinin yapılandırılması<br />

Huzurevinde bakım almak düşüncesine yaklaşım<br />

son derece olumsuzdur. Bu izlenimin başlıca nedeni<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

huzurevlerinin medyada yansıtılma biçimi olabilir, ama<br />

birinci elden ya da dolaylı olarak huzurevi deneyimi olan<br />

bireyler de huzurevlerine olumsuz bakmaktadırlar.<br />

Huzurevlerinin fiziksel koşulları iyileştirilmeli, per-<br />

sonel eğitimleri artırılmalı <strong>ve</strong> kapsamı genişletilmelidir.<br />

Huzurevleri yaşlıların bağımsız olabilecekleri, kişisel<br />

alanlarının olduğu, sosyalleşebilecekleri yerler haline<br />

getirilmelidir.<br />

Avrupa Birliği ülkelerinde huzurevlerine yönelik ge-<br />

nel yaklaşım bir yaygınlaştırılma politikasının güdül-<br />

mesini değil, tam tersine huzurevlerinin olabildiğince<br />

azaltılarak evde bakım modellerinin desteklenmesini<br />

öngörmektedir. Bunun yanında özel olarak düzenlenmiş<br />

evlerde yaşlının yalnız ya da eşiyle birlikte yaşamasını<br />

sağlayan modeller de vardır.<br />

Evli yaşlıların büyük çoğunluğu eşleriyle birlikte ya-<br />

şamayı, özellikle erkekler eşleri tarafından bakılmayı<br />

tercih etmektedirler. Dolayısıyla yaşlı bakım modelleri<br />

tasarlanırken eşlerin de dâhil olabileceği düzenlemeler<br />

yapılması uygun olacaktır.<br />

Devlet desteğinin tanıtılması<br />

Yaşlıların önemli bir kesimi devletin kendilerine ne<br />

tür yardımlar sağlayabileceği konusunda herhangi bir<br />

fikir sahibi değildir. Sosyal yardım modelleri çoğunlukla<br />

bilinmemekte <strong>ve</strong> tartışılmamakta, dolayısıyla da talep<br />

edilmemektedir. Yaşlıların devletten bir beklentisinin<br />

bulunmaması sunulacak ya da sunulmakta olan bakım<br />

modellerine kuşkulu yaklaşılmasıyla da bağlantılıdır. Bu<br />

düşünce biçiminin değiştirilmesi için tanıtıcı <strong>ve</strong> bilgilendi-<br />

rici kampanyaların düzenlenmesi faydalı olabilir.<br />

mesi<br />

Temel sağlık hizmetlerinin “yaşlı dostu” hale getiril-<br />

Bu noktada AB ülkelerinde uygulanan vaka yönetimi<br />

esas alınabilir. Amaç yaşlının bir sağlık sorunu nedeniyle<br />

doktorla karşılaştığı andan itibaren izlenmesidir. Bu sa-<br />

yede yaşlı birey ihtiyacı olan hizmetlere yönlendirilecek,<br />

123


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

doğru tedavileri alacak, tedavi sonrası rehabilitasyon ya<br />

da terapi gibi hizmetlere ihtiyaç duyup duymadığı be-<br />

lirlenecek <strong>ve</strong> gene gerekli yerlere yönlendirilecektir. Bu<br />

sistemle huzurevi, bakım evi, evde bakım ya da maddi<br />

yardım gibi ihtiyaçlar da değerlendirilebilir <strong>ve</strong> kısa süre-<br />

de doğru kararlar alınması sağlanabilir.<br />

124<br />

Yaşlılığa hazırlık düzenlemelerinde önleyici tıbbi<br />

çalışmalar önem taşımaktadır. Doğru beslenmek, spor<br />

yapmak gibi bilgilerin bireylere erken yaşta ulaştırılma-<br />

sı <strong>ve</strong> yaşam biçimi haline getirilmesi bu rahatsızlıkların<br />

azaltılmasını sağlayabilir.<br />

<strong>Toplum</strong> temelli yaklaşım<br />

Yalnız kalma, yalıtılmışlık, sosyal uyarılmalardan<br />

yoksunluk gibi önemli yaşlılık sorunları çoğunlukla ihmal<br />

edilmektedir. Bu noktada en uygun müdahale toplum te-<br />

melli modelleri desteklemek <strong>ve</strong> yaygınlaştırmaktır. Hiz-<br />

metleri mahalle odaklı yaşlı evleri gibi yerel düzeyde ele<br />

alarak yerinde gerçekleştirmek, çoğu yaşlının yaşadığı<br />

fiziksel sorunlar nedeniyle sosyal hayattan uzak kalma<br />

durumunu da azaltacaktır.<br />

Sorumluluğu dağıtmak<br />

Dünyadaki başarılı yaşlı hizmeti modellerine bakıl-<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

dığında hizmet yönetiminin çoğu kez merkezden değil,<br />

yerel odaklardan yapıldığı görülmektedir. Bu yaklaşımın<br />

birincil yararı, merkezin sorumluluğunun <strong>ve</strong> iş yükünün<br />

azalmasıdır. İkinci <strong>ve</strong> çok önemli bir yararı da kültürel<br />

farklara duyarlı yaklaşımların geliştirilebilmesidir.<br />

Eğitim<br />

Türkiye yaşlıları maddi, fiziksel ya da manevi açıdan<br />

yaşlılığa hazırlanmak için özel bir çaba göstermemek-<br />

te, genelde böyle bir bilinç taşımamaktadırlar. Bu du-<br />

rum kişilerin sağlıklı yaşlanma olasılığını önemli ölçüde<br />

azaltmakta <strong>ve</strong> yaşlılığın sağlık sistemi üzerindeki yükü-<br />

nü arttırmaktadır. Bunu engellemenin yollarından biri,<br />

periyodik olarak yaşlılıkla ilgili bilgilendirme eğitimlerinin<br />

<strong>ve</strong>rilmesi olabilir. Yerel olarak <strong>ve</strong> ülke çapında seminer<br />

ya da konferanslar düzenlenebilir. Eğitici broşürler ba-<br />

sılması <strong>ve</strong> dağıtılması da yararlı olabilir.<br />

Bakım hizmetlerini çeşitlendirmek<br />

Var olan farklı bakım modelleri incelenmeli <strong>ve</strong> siste-<br />

me entegre edilmelidir. Örneğin evde bakım, yaşlı ko-<br />

nutları, gündüz bakımı bu modeller arasındadır. Böylece<br />

yaşlı birey kendi ihtiyaçlarına <strong>ve</strong> isteklerine uygun bir<br />

modeli seçme özgürlüğüne sahip olacaktır.


Sonuç, öneri <strong>ve</strong> uygulama örnekleri<br />

Sonuç Öneriler Uygulama Örnekleri<br />

Temel ihtiyaçların<br />

karşılanamaması<br />

Sosyal etkinliğin<br />

azalması<br />

Bağımsızlığın<br />

kaybedilmesi<br />

Huzurevlerine olumsuz<br />

bakış<br />

Devletten beklenti<br />

olmaması<br />

Yaşlı dostu hizmet<br />

<strong>ve</strong>rilmemesi<br />

<strong>Toplum</strong> temelli<br />

yaklaşımların ihmal<br />

edilmesi<br />

Sorumluluğun tek<br />

odakta toplanması<br />

Eğitimin gerekliliği<br />

Bakım hizmetlerinin tek<br />

tip olması<br />

• Maddi destek<br />

• Sosyal<br />

etkinliklere<br />

erişimin<br />

kolaylaştırılması<br />

• Profesyonel<br />

yardım <strong>ve</strong> bakım<br />

hizmetleri<br />

1. Huzurevleri için<br />

tanıtım<br />

kampanyası<br />

2. Huzurevlerinin<br />

yeniden<br />

yapılandırılması<br />

• Verilen<br />

hizmetlerin<br />

tanıtılması<br />

• Yaşlı odaklı<br />

hizmet <strong>ve</strong>rmek<br />

• <strong>Toplum</strong> temelli<br />

modelleri<br />

desteklemek<br />

• Sorumluluğu<br />

dağıtmak<br />

• Yaşlılığa hazırlık<br />

eğitimleri<br />

• Kaliteli yaşlanma<br />

eğitimleri<br />

• Bakım hizmetlerini<br />

çeşitlendirmek,<br />

tanıtmak ya da<br />

kapsamını<br />

genişletmek<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• Doğrudan yaşlıya maddi<br />

yardım<br />

• Bakım sağlayan aileye maddi<br />

yardım<br />

• Bakım hizmetlerinden<br />

ücretsiz yararlanma<br />

• Yaşlılara uygun kent <strong>ve</strong> konut<br />

düzenlemeleri<br />

• Yaşlı Dayanışma Merkezlerinin<br />

arttırılması<br />

I. Evde Bakım Hizmeti<br />

II. Gündüz Bakım Hizmeti<br />

III. Ev temizliği, alış-<strong>ve</strong>riş<br />

hizmetleri<br />

IV. Sosyal gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> sağlık<br />

hizmetlerinin yaşlılık<br />

döneminin tamamını<br />

kapsaması<br />

3. Medya aracılığıyla tanıtımlar<br />

4. Doğrudan tanıtımlar<br />

5. Personelin eğitimi<br />

6. Sosyal faaliyetlerin<br />

arttırılması<br />

7. Yalnız ya da eşle<br />

yaşanabilecek düzenlemeler<br />

yapılması<br />

• Tanıtım kampanyaları<br />

• Farklı disiplinlerden karar<br />

<strong>ve</strong>rici takımların<br />

oluşturulması<br />

• Yaşlı bireyler için vaka<br />

yönetimi<br />

• Önleyici tıp <strong>ve</strong> önleyici<br />

bilgilendirme<br />

• Mahalle odaklı yaşlı evleri<br />

• Gönüllüler tarafından <strong>ve</strong>rilen<br />

eğitim <strong>ve</strong> kurs hizmetleri<br />

• Belediyelerin <strong>ve</strong> diğer yerel<br />

odakların yaşlı hizmetlerinde<br />

daha fazla sorumluluk alması<br />

• Seminer, konferans <strong>ve</strong>rmek<br />

• Broşür, kitapçık dağıtmak<br />

• Sponsorlu kampanyalar<br />

düzenlemek<br />

• Evde bakım hizmetleri<br />

• Yaşlı konutları<br />

• Gündüz bakım hizmeti<br />

125


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

126<br />

KAYNAKLAR<br />

Akdemir, N. (2003). Evde bakım. II. Ulusal Geriatri<br />

Kongresi Kitabı (ss. 63-65). Antalya: Türk Geriatri Vakfı<br />

Yayını.<br />

Akın, G <strong>ve</strong> Bektaş, Y. (2007). Geçmişten Günümüze<br />

Yaşlının <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong>daki Statüsü. IV. Ulusal Yaşlılık<br />

Kongresi Kitabı. Ankara: Yaşlı Sorunları Araştırma Der-<br />

neği Yayını.<br />

Altan, E., Ömer, Z. <strong>ve</strong> Şişman, Y. (2003). Yaşlılara<br />

Yönelik Sosyal Politikalar. Kamu-İş İş Hukuku <strong>ve</strong> İktisat<br />

Dergisi, 7(2), 2-36.<br />

Aksüllü, N. <strong>ve</strong> Doğan, S. (2004). Huzurevinde <strong>ve</strong><br />

evde yaşayan yaşlılarda algılanan sosyal destek etken-<br />

leri ile depresyon arasındaki ilişki. Anadolu Psikiyatri<br />

Dergisi, 5(2), 76-84.<br />

Antonucci, T.C., Ajrouch, K.J. <strong>ve</strong> Birditt,K. (2006).<br />

Social relations in the third age: assessing strengths<br />

and challenges using the convoy model. Annual Review<br />

of Gerontology & Geriatrics, 26, 193-211.<br />

Arun, Özgür. (2008). Yaşlı bireyin Türkiye serü<strong>ve</strong>ni,<br />

kaliteli yaşlanma imkanı üzerine senaryolar. Gaziantep<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(2), 313-330.<br />

Baran, A. G. (2005). Yaşlı <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> İlişkileri-Ankara<br />

Örneği. Ankara: T.C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştır-<br />

malar Genel Müdürlüğü.<br />

Bahar G., Bahar, A., Savaş, H. Yaşlılık <strong>ve</strong> yaşlılara<br />

sunulan sosyal hizmetler. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergi-<br />

si, 4(12), 85-98.<br />

Aykan, H. <strong>ve</strong> Wolf, D.A. (2000). Traditionality, mo-<br />

dernity and household composition. Research on Aging,<br />

22(4), 359-421.<br />

Bahar A., Parlar S. (2007). Yaşlılık <strong>ve</strong> evde bakım.<br />

Fırat Sağlık HizmetleriDergisi, 2(4), 32-39.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

Baran, A. G. Yaşlılığın sosyal statü <strong>ve</strong> roller bakı-<br />

mından analizi. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, 1 (1),<br />

14-24.<br />

Baran, A.G. (2004). Yaşlılık sosyolojisi. Yaşlılık: Di-<br />

siplinler Arası Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler, 35-57.<br />

Baran, A. G. (2003). Yaşlılığın anlamı üzerine nitelik-<br />

sel araştırma. V. Kalınkara (ed) II.<br />

Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiriler, Ankara: Yaşlı So-<br />

runları Araştırma Derneği. 121-139.<br />

Baran A. G. (2001). Türkiye’de yaşlılık politikaları-<br />

nın sosyolojik analizi. V. Kalınkara (ed) I.Ulusal Yaşlılık<br />

Kongresi, Ankara: :Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği.<br />

256-76.<br />

Bayık, A., vd. (2003). <strong>Aile</strong> ortamında yaşayan yaşlı-<br />

ların sağlık sorunları, bakım gereksinimleri <strong>ve</strong> kendileri<br />

için hazırlanacak toplum hizmetlerine yönelik beklentile-<br />

ri. V. Kalınkara (ed) II. Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiriler.<br />

Ankara: Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği. 152-166.<br />

Bukov, A., Maas, I. <strong>ve</strong> Lampert, T. (2002). Social par-<br />

ticipation in <strong>ve</strong>ry old age: Cross- sectional and longitudi-<br />

nal findings from BASE. Journal of Gerontology, 57(6),<br />

510-517.<br />

Caron, C. M. (2005). A Conceptual Framework for<br />

Community Inter<strong>ve</strong>ntions in Succesful Aging. Ottawa<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi.<br />

Cengiz, K. vd. (2003). Yaşlılık söylemi <strong>ve</strong> yaş ayrım-<br />

cılığı. V. Kalınkara (ed) II. Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiri-<br />

ler, Ankara: Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği. 194-207.<br />

Çetin, A. (2002). Yaşam kalitesi <strong>ve</strong> rehabilitasyon. Y.<br />

Gökçe Kutsal (Ed.). Geriatri, Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Ge-<br />

riatrik Bilimler Araştırma <strong>ve</strong> Uygulama Merkezi. İstanbul:<br />

Turgut Yayıncılık.<br />

Cole, R.T. (1992). The Journey of life. A cultural his-<br />

tory of ageing in America. Cambridge: Cambridge Uni-<br />

<strong>ve</strong>rsity Press.


Danış, Z. M. Yaşlılık, yoksulluk <strong>ve</strong> yalnızlık. (2008).<br />

Şubat 2011’de ulaşıldı. www.gebam.hacettepe.edu.tr/<br />

sosyal_boyut/yaslilik_yoksuluk_yanlizlik.pdf.<br />

Demers, L., Robichaud, L., Gelinas, I., Noreau, L.<br />

<strong>ve</strong> Desrosiers, J. (2009). Coping strategies and social<br />

participation in older adults. Journal of Gerontology, 55,<br />

233-239.<br />

Dönümcü, Ş. (2006). Yaşlı <strong>ve</strong> sosyal hizmetler. Tür-<br />

kiye Fiziksel Tıp <strong>ve</strong> Rehabilitasyon Dergisi, 52(1), 42-46.<br />

Duyar, İ. <strong>ve</strong> Özener, B. (2001). Nüfus sayımı sonuç-<br />

larına göre Türkiye’de yaşlı nüfusun değişimi. V. Kalın-<br />

kara (ed). I. Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiriler, Ankara:<br />

Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği.<br />

Eagly, A. H. (1987).Sex differences in social behavi-<br />

or: A social-role interpretation. Hillsdale, NJ: Lawrence<br />

Eribaum Associates, Inc.<br />

Halpern, J. (1987). Helping Your Aging Parents. Mc.<br />

Graw Hill Book Company: Boston.<br />

Hancıoğlu, A. <strong>ve</strong> Ergöçmen, B. (2001). Living Arran-<br />

gements of the Elderly at the Onset of Population Age-<br />

ing: The Case of Turkey. Ankara: Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Nüfus Araştırmaları Enstitüsü.<br />

İmamoğlu, E. O. (1987). An Interdependence Model<br />

of Human De<strong>ve</strong>lopment. Ç. Kağıtçıbaşı (ed.), Growth<br />

and Progress in Cross-cultural Psychology (ss. 104-<br />

112). Lisse, Hollanda: Swets & Zeitlinger.<br />

Kalınkara, V. (Ed.). (2004). Yaşlılık: Disiplinler Arası<br />

Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler. Denizli: Odak Yayınları.<br />

Kalaycıoglu, S. <strong>ve</strong> Rittersberger Tılıç, H. (2001).<br />

Yaşlı <strong>ve</strong> genç kuşaklar arasında sosyal, kültürel, ekono-<br />

mik bağların ailenin refah düzeyine etkisi. Yaşlı Sorunla-<br />

rı Araştırma Dergisi, 1(2), 65-75.<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Kalaycıoğlu, Sibel. (2003). Yaşlılar <strong>ve</strong> Yaşlı Yakınları<br />

Açısından Yaşam Biçimi Tercihleri. Ankara: Türkiye Bi-<br />

limler Akademisi.<br />

Koç, İsmet vd. (2008). Türkiye’nin Demografik Dönü-<br />

şümü: Doğurganlık, <strong>Aile</strong> Planlaması, Anne Çocuk Sağ-<br />

lığı <strong>ve</strong> Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler, 1968-2008.<br />

Ankara: Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü.<br />

Lowenstein, A. <strong>ve</strong> Ogg, J. (2005). Old Age and Au-<br />

tonomy: The Role of Service Systems and Intergene-<br />

rational Family Solidarity. Final Report. Hayfa: Hayfa<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi.<br />

National Research Council. (2001). Preparing For<br />

An Aging World: The Case For Cross National Resear-<br />

ch. Washington, DC: National Academy Press.<br />

Öz, F. (1999). Yaşlılıkta psiko-sosyal özellikler. Sos-<br />

yal Hizmetler Dergisi, 1(9), 19-27.<br />

Prof. Dr. Velittin Kalınkara (Ed.), I. Ulusal Yaşlılık<br />

Kongresi Kitabı (ss. 117-194). Ankara: Yaşlı Sorunları<br />

Araştırma Derneği Yayını.<br />

Şener, A. <strong>ve</strong> Terzioğlu, G. (2003). Emeklilikte boş<br />

zaman faaliyetlerinin yaşam doyumu üzerindeki etki-<br />

sinin incelenmesi. Prof. Dr. Velittin Kalınkara. (Ed.), II.<br />

Ulusal Yaşlılık Kongresi Kitabı (ss. 391-406). Denizli:<br />

Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği Yayını.<br />

Tezcan, M. (1982) <strong>Toplum</strong>sal Değişme <strong>ve</strong> Yaşlılık.<br />

Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 15(2), 169-<br />

177.<br />

Tufan, İ. (2007). Birinci Türkiye Yaşlılık Raporu. An-<br />

talya: Gero Yayınevi.<br />

T.C. Sosyal Gü<strong>ve</strong>nlik Kurumu Primsiz Ödemeler Ge-<br />

nel Müdürlüğü. (2009). 2022 Sayılı Kanun Kapsamında<br />

Aylık Alan Özürlü <strong>ve</strong> Yaşlı Kullanıcı Değerlendirmesi Ra-<br />

poru. Ankara.<br />

127


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

128<br />

Ekim - Kasım - Aralık 2011


Yayın Kuralları<br />

Temmuz - Ağustos - Eylül 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

129


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

130 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011


Yayın Kuralları<br />

1. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> dergisi, Başbakanlık, Alile <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından Ocak-Şubat-Mart,<br />

Nisan-Mayıs-Haziran, Temmuz-Ağustos-Eylül <strong>ve</strong> Ekim-Kasım-Aralık aylarında olmak üzere yılda dört kez yayınlanmakta<br />

olan hakemli bir dergidir.<br />

2. Dergide, Genel Müdürlüğümüzün kuruluş amacı (Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi <strong>ve</strong> sosyal<br />

refahının artırılması için gerekli araştırmaları yapmak <strong>ve</strong> projeler geliştirmek, bunların uygulamaya konulmasını<br />

sağlamak, aile ile ilgili milli bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak) doğrultusunda aile odaklı telif <strong>ve</strong> tercüme<br />

makaleler, araştırma makaleleri, bildiriler, yayın değerlendirme tartışma yazıları Türkçe ya da bir yabancı dilde<br />

yayınlanmaktadır.<br />

3. Dergi, “hakemli” bir yayındır. Dergiye gönderilen yazı, yayın kurulu tarafından incelendikten sonra konusu ile ilgili<br />

hakeme gönderilir. Makaleyi değerlendiren hakemlerin kimlikleri hakkında yazarlara, gönderilen makalenin kime<br />

ait olduğu konusunda da hakemlere bilgi <strong>ve</strong>rilmez. Hakem raporları gizlidir. Hakemlerden olumlu rapor alamayan<br />

makaleler yayınlanmaz <strong>ve</strong> yazarına iade edilmez; bu konuda idari <strong>ve</strong> adli sorumluluk kabul edilmez. Hakemler<br />

tarafından düzeltme istenen yazılar ise gerekli değişiklikler için yazar(ları)na geri gönderilir. Düzeltilmiş metni<br />

belirtilen süre içerisinde dergiye ulaştırmak yazar(lar)ın sorumluluğundadır.<br />

4. Dergiye gönderilen yazıların daha önce başka bir dergide yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemesi<br />

gereklidir. Herhangi bir bilimsel toplantıda sunulmuş <strong>ve</strong> yayımlanmamış yazılarda, toplantının adı, yeri <strong>ve</strong><br />

tarihi belirtilmelidir.<br />

5. Dergide yayımlanacak olan eserler daha önce bir başka dergide yayınlanmamış, yayınlanmak üzere gönderilmemiş<br />

ya da yayın için kabul edilmemiş olmalıdır.<br />

6. Çalışma, Genel Müdürlük adresine ikisi isimsiz olmak üzere üç nüsha basılı <strong>ve</strong> bir de CD’de kayıtlı (bir isimli,<br />

bir isimsiz) olarak posta ile ya da editöre bir isimli bir isimsiz iki nüsha halinde elektronik posta adresine mail ile<br />

gönderilebilir.<br />

7. Gönderilen Yazıların Yayınlanma zorunluluğu yoktur. Dergiye gelen yazılar yayınlansın ya da yayınlanması geri<br />

iade edilmez.<br />

8. Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler <strong>ve</strong> bu konudaki sorumluluk yazara aittir.<br />

9. Eserin yayınlanmasına karar <strong>ve</strong>rilmesi durumunda yazarlar yayın haklarını <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Dergisi’ne<br />

devretmiş olurlar.<br />

Yazım Kuralları<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

1. Çalışmanın başlığı büyük harfle <strong>ve</strong> sayfanın ortasına gelecek şekilde “Times New Roman” yazı karakteriyle 14<br />

punto <strong>ve</strong> bir aralıkla “koyu” olarak yazılmalıdır. Ana başlık yazısının sol alt tarafına yazar <strong>ve</strong>ya yazarların adları,<br />

akademik ünvanlarıyla birlikte yazılmalı <strong>ve</strong> çalıştığı kurum (üni<strong>ve</strong>rsite, fakülte, bölüm) adları ise (*) işaretiyle dipnot<br />

şeklinde sayfanın alt kısmında <strong>ve</strong>rilmelidir. Yapılan çalışma herhangi bir kurum tarafından destek görmüşse,<br />

makalenin ana başlığının son kelimesi üzerine (*) konularak destek <strong>ve</strong>ren kurumun adı aynı sayfada dipnot olarak<br />

<strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

2. Dergiye gönderilecek çalışmalar, Apple Mac Word 5.1 <strong>ve</strong>ya Ms Word Windows 95 <strong>ve</strong> üstü programla yazılmalıdır.<br />

3. Makalenin yazarı, adını, soyadını, görev yaptığı kurumu <strong>ve</strong> akademik unvanını tam <strong>ve</strong> açık olarak belirtmeli;<br />

kendisiyle doğrudan iletişim kurulabilecek açık adres, telefon numarası <strong>ve</strong> elektronik posta adresini <strong>ve</strong>rmelidir.<br />

4. Aday makalede, başlıktan sonra bir aralık <strong>ve</strong> 12 puntoyla her biri 80-100 kelimeyi geçmeyen <strong>ve</strong> beş ana alt başlıktan<br />

oluşan Türkçe <strong>ve</strong> İngilizce yapılandırılmış özler bulunmalıdır. Makalenin başlığının İngilizce karşılığı ilgili<br />

özün başlığı olarak koyu <strong>ve</strong> küçük harflerle yer almalıdır. Yapılandırılmış özler: görgül araştırmalar için; Problem<br />

Durumu, Araştırmanın Amacı, Yöntem, Bulgular <strong>ve</strong> Sonuçlar, Öneriler; diğer çalışmalar için; Araştırmanın Temelleri,<br />

Araştırmanın Amacı, Veri Kaynakları, Ana Tartışma <strong>ve</strong> Sonuçlar başlıklarını içermelidir.<br />

Temmuz - Ağustos - Eylül 2011 131


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Yapılandırılmış özün altında 1 satır boşluk bırakılarak en az 3 anahtar kelime <strong>ve</strong>rilmelidir. Anahtar kelimeler Türk-<br />

çe <strong>ve</strong> İngilizce hazırlanmalıdır.<br />

5. Metin yazımı, A4 boyutundaki kağıda Times New Roman karakteriyle 1.5 aralıklı olarak 12 puntoyla <strong>ve</strong> 2.5 cm.<br />

kenar boşluklarıyla yazılmalıdır. Çalışma, giriş bölümüyle başlamalı, burada yazının hipotezi belirtilmeli, Gelişme<br />

bölümü (ana <strong>ve</strong> alt başlıklarla desteklenebilir) <strong>ve</strong>ri, gözlem, görüş, yorum <strong>ve</strong> tartışmalardan oluşmalı, sonuç bö-<br />

lümünde de varılan sonuçlar, önerilerle desteklenerek açıklanmalıdır.<br />

6. Bölüm başlıkları büyük harfle, alt başlıklar küçük harfle <strong>ve</strong> koyu olarak yazılmalıdır. Numaralandırma 1, 1.1, 1.2,<br />

1.3 şeklinde olmalıdır.<br />

Örnek:<br />

3. YÖNTEM<br />

3.1 Veri Toplama Teknikleri<br />

7. Çizelge, grafik, resim vb. derginin sayfa boyutları dışına taşmamalı <strong>ve</strong> bunların hazırlanmasında Times New<br />

Roman 8 puntodan küçük yazı kullanılmamalıdır. Çizelge, grafik, resim vb.lerine sıra ile numara <strong>ve</strong> başlık <strong>ve</strong>-<br />

rilmelidir. Kaynak <strong>ve</strong> gerekli durumlarda açıklayıcı dipnotlar <strong>ve</strong> kısaltmalar, şekil <strong>ve</strong> çizelgelerin hemen altında<br />

gösterilmelidir.<br />

8. Dergiye gönderilecek çalışmalar otuz sayfayı aşmamalıdır.<br />

9. Kaynaklar APA (American Sociological Association) standartlarına uygun olarak <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

• Göndermeler<br />

Tek Yazarlı<br />

• Yazarın adı ifadenin bir parçası değilse cümlenin sonunda yer alır.<br />

Örnek: Bilgisayar okuryazarlığı, bir dildeki okuryazarlıkla eş anlamlı olarak, bir dili kullanma, okuma <strong>ve</strong> yazma ye-<br />

teneği olarak tanımlanabilir (Kınık, 1991).<br />

• Yazarın adı ifadede geçiyorsa ismin hemen yanında yer alır.<br />

Örnek: İğdir (1991), bilgisayar okuryazarlığını, bir dildeki okuryazarlıkla eş anlamlı olarak, bir dil kullanma, okuma<br />

İki Yazarlı<br />

<strong>ve</strong> yazma yeteneği olarak tanımlar.<br />

• Yazarların adı ifadenin bir parçası değilse cümlenin sonunda, ifadede geçiyorsa hemen yanında yer alır.<br />

132 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011


Örnek: Yapılan bazı çalışmalar bu <strong>ve</strong>riyi doğrular niteliktedir (Berk <strong>ve</strong> Altun, 1992).<br />

Üç-Beş Yazarlı<br />

• İlk göndermede yazar soyadları eserdeki sıraya göre <strong>ve</strong>rilir.<br />

Örnek: Bu alanda yapılan araştırmalar (Sarıkoç, Türkarslan, Demirkan <strong>ve</strong> Ergun, 2011) göstermiştir ki…<br />

Aynı eserde ikinci <strong>ve</strong> daha fazla kez gönderme yapmak gerekirse, sadece ilk yazarın soyadı yazılır; diğerleri için<br />

Türkçe makalelerde “vd.”, İngilizce makalelerde “et al.” kısaltması kullanılır.<br />

Örnek: (Yıldırım vd., 1999)<br />

(Hall et al., 1992)<br />

6 <strong>ve</strong> Daha Fazla Yazarlı<br />

• Sadece ilk yazarın soyadı ile “vd./et al.” kısaltması kullanılır. Kaynaklarda kısaltma kullanmaksızın tüm yazarların<br />

isimleri yazılır.<br />

Örnek: (Ayyıldız vd., 1997). (Henry et al., 1993).<br />

Kurum Yazarlı<br />

• İlk göndermede kurumun açık adı, yanında kısaltması <strong>ve</strong> tarih <strong>ve</strong>rilir.<br />

Örnek: (<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü [ASAGEM], 2003)(Further Reduction Unit [FEU], 1998).<br />

• İkinci <strong>ve</strong> daha sonraki göndermelerde sadece kısaltma <strong>ve</strong> tarih <strong>ve</strong>rilir.<br />

Örnek: (TSE, 1999). (FEU, 1998).<br />

Yazarı Olmayan Eser<br />

• Yazarı olmayan yayınlara, eser adıyla gönderme yapılır.<br />

Örnek: (“Computer Literacy Handbook”, 1997).<br />

Aynı Soyadını Taşıyan Birden Fazla Yazar<br />

• Aynı soyadını taşıyan yazarları birbirinden ayırmak için adlarının baş harfleri de kullanılır.<br />

Örnek: G.Underwood (1998) <strong>ve</strong> J.D. Underwood (1999) araştırmalarında bu konuya değinmiştir.<br />

Aynı Yazarın Aynı Tarihli Birden Fazla Eseri<br />

• Yayın tarihine bir harf eklenerek ayrım sağlanır.<br />

Örnek: (Underwood, 1998a)<br />

(Underwood, 1998b)<br />

Birden Fazla Yayına Aynı Anda Gönderme<br />

• Yazar soyadına göre alfabetik sıra izlenir.<br />

Örnek: Bu konuda yapılan araştırmalar (Aşkar, 1997; Erden, 1996; Sanemoğlu, 1996) göstermiştir ki…<br />

• Alıntılar<br />

Temmuz - Ağustos - Eylül 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

• Alıntılar çeşitli biçimlerde olabilir. Aşağıda bazı alıntı şekillerine örnek <strong>ve</strong>rilmiştir. Eğer alıntı yapılan metinde bazı<br />

sözcükler atlanıyorsa bu durum üç nokta (…) kullanılarak belirtilir.<br />

Örnek: Eğitimi çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür. Örneğin, Ertürk (1998) eğitimi, “bireyin davranışlarında<br />

kendi yaşantısı yoluyla <strong>ve</strong> kasıtlı olarak istendik değişiklikler meydana getirme süreci” olarak tanımlamaktadır<br />

(s.12).<br />

133


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Örnek: “Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla <strong>ve</strong> kasıtlı olarak istendik değişiklik meydana getirme<br />

sürecidir. Kültürlemenin belli bir çeşidi olduğunu söylediğimiz eğitim, yani kasıtlı kültürleme ile kasıtsız kültürleme<br />

bir arada <strong>ve</strong> birbirini etkileyerek vuku bulmaktadır” (Ertürk, 1998).<br />

• Kaynakların Düzenlenmesi<br />

• Kitap<br />

Bulunması gereken bilgi:<br />

• Yazarın adı (soyadı, adının baş harfi)<br />

• Yayın tarihi (ayraç içinde)<br />

• Eser adı (kelimelerin ilk harfleri büyük harf)<br />

• Basım kaydı (ayraç içinde; birinci basımlar belirtilmez)<br />

• Yayın yeri<br />

• Yayınevi<br />

Çeşitli Örnekler<br />

Tek Yazarlı:<br />

Gü<strong>ve</strong>nç, B. (1979). İnsan <strong>ve</strong> Kültür. İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />

İnan, F. (1997). Uzman Sistemler. (3.Basım). İstanbul: Kök Yayınevi.<br />

Çok Yazarlı:<br />

Fidan, N. <strong>ve</strong> Erden, M. (1986). Eğitim Bilimine Giriş. Ankara: Kadıoğlu Matbaası.<br />

Editörü Olan Kitap:<br />

Hackman, J.R. (1992). Group Influences on Individuals in Organizations. In M. D. Dunnette & L. M. Hough (Eds.),<br />

Handbook of Industrial and Organizational Psychology (2nd ed., Vol. 3, pp. 199-267). Palo Alto, CA: Consulting<br />

Psychologists Press.<br />

Kurum Yazarlığı Olan Kitap:<br />

Türk Standartlar Enstitüsü. (1992). Toplam Kalite. Ankara: Türk Standartlar Enstitüsü.<br />

• Makale<br />

Bulunması gereken bilgi:<br />

• Yazar adı (soyadı, adının baş harfi)<br />

• Yayın tarihi (ayraç içinde)<br />

• Makale adı (tırnak içinde)<br />

• Dergi adı (altı çizilerek)<br />

• Cilt numarası<br />

• Sayısı<br />

• Sayfa Numaraları<br />

Çeşitli Örnekler<br />

Dergi:<br />

Akman Y. <strong>ve</strong> Korkut, F. (1993). “Umut Ölçeği Üzerine Bir Araştırma”. Eğitim Fakültesi Dergisi, 9 (2), 193-203.<br />

Acun, R. (2000). “İnternet <strong>ve</strong> Telif Hakları”. Bilgi Dünyası, 6 (3), 56-73.<br />

Gazete:<br />

Aydın, C. (13 ocak 1999). “Bilgisayarlar <strong>ve</strong> İletişim”. Radikal. s.4.<br />

134 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011


• Diğer Basılı Kaynaklar<br />

Ansiklopedi:<br />

Donanım. (1998). Bilgi Dünyasına Yolculuk (2.Basım, Cilt 15, ss. 413-418). Ankara: 3B Yayıncılık.<br />

Rapor:<br />

Draude, B. <strong>ve</strong> Brace, S. (1998) Assessing The Impact of technology on Teaching and Learning: Student Pespec-<br />

ti<strong>ve</strong>s. (HMMS Report. No.81). Washington, DC: U.S. Department of Education .<br />

Tezler:<br />

Wilfley, D.E. (1989). Interpersonel Analysis of Bulimia. Unpublished Doctaral Dissetation, Uni<strong>ve</strong>rsity of Missouri,<br />

Colombia.<br />

Yağcı, E. (1997). Sınıf İçi Demokratik Öğretimin Öğrenci Erişisi <strong>ve</strong> Akademik Benlik Etkisi. Yayımlanmamış Dok-<br />

tora Tezi, Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi: Ankara.<br />

Elektronik Kaynaklar: Web Sitesi:<br />

Bulunması Gereken Bilgi:<br />

• Yazar adı (soyadı, adı)<br />

• Yayın tarihi <strong>ve</strong>ya son gözden geçirilme tarihi (ayraç içinde)<br />

• Belgenin adı<br />

• URL (Üçgen <strong>ve</strong> ayraç içinde)<br />

• Erişim tarihi (bizim bu sayfaya eriştiğimiz tarih, ayraç içinde).<br />

12).<br />

Kişisel Web Sitesi:<br />

Öztürk, S. (24 Ekim 1999). Homepage. (1997 No<strong>ve</strong>mber<br />

Genel Web Sitesi:<br />

Shade, L. R. (1994, February 14). Gender Issuesin Computer Networking. (1997, No<strong>ve</strong>mber 26)<br />

Temmuz - Ağustos - Eylül 2011<br />

<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

135


<strong>Aile</strong><br />

<strong>ve</strong><br />

<strong>Toplum</strong><br />

<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />

Elektronik Kitap:<br />

Darwin, C. (1845; 1997, June). The Voyage of the Beagle. Project Gutenberg. (1997, No<strong>ve</strong>mber 26).<br />

Elektronik Mesaj:<br />

Franke, N. (1996, April 9). SoundApp 2.0.2 [Personal mail]. (1996, May 3).<br />

V. Dipnotlar<br />

Araştırmayı destekleyen kuruluşlarla ilgili olarak ya da yazarın özel bilgiler <strong>ve</strong>rebilmesi amacıyla kullanılır. Yazılarda<br />

dipnotlarına yer <strong>ve</strong>rmekten olabildiğince kaçınılması <strong>ve</strong> burada söyleneceklerin metin içinde özümlenmesi<br />

tercih edilmelidir. Ancak zorunlu olarak dipnot <strong>ve</strong>rilmesi gereken yerlerde üstte küçük punto rakam kullanılmalı, aynı<br />

sayfanın sonunda ana metinden sonra bir çizgiyle ayrılmış olarak yazılmalıdır.<br />

VI. Şekiller<br />

Diyagram <strong>ve</strong> grafikler beyaz bir kağıt üzerine basılabilecek nitelikte 13*18 cm’den büyük olmayacak şekilde çizilmiş<br />

olmalı; mikograflar, radiograflar <strong>ve</strong> fotoğraflar siyah beyaz parlak kağıda basılmış olmalıdır. Bütün şekillerin bir<br />

numarası <strong>ve</strong> alt yazısı olmalı; kaynak kullanılmış ise parantez içinde şekil altına yazılmalıdır.<br />

VII. Tablolar<br />

Tablo yazısı üstte solda numara gelecek şekilde yazılmalı <strong>ve</strong> içeriği tablo numarasından sonra : konularak başlık<br />

olarak açıklanmalı <strong>ve</strong> koyu renk yazılmalıdır. Tablolar metin içinde tablo numarasıyla (ör. Tablo 3.1’de görüldüğü<br />

gibi…) <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

136 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!