EĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ - Aile ve Toplum ...
EĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ - Aile ve Toplum ...
EĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERGİSİ - Aile ve Toplum ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
AİLE TOPLUMUN TEMELİDİR<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Ekim - Kasım - Aralık 2011 Yıl: 12 Cilt: 7 Sayı: 27<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong> <strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Üç Aylık Dergi<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Yıl: 12 • Cilt: 7 • Sayı 27<br />
ISSN: 1303 - 0256<br />
• İnternet <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong><br />
• Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları<br />
• Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan<br />
Reklamların İçerik Analizi<br />
• Türkiye’de Ergen Profili<br />
• Türkiye’de Yaşlılık Dönemine İlişkin<br />
Beklentiler Araştırması<br />
T.C AİLE <strong>VE</strong> SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI<br />
AİLE <strong>VE</strong> TOPLUM HİZMETLERİ<br />
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINIDIR
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
T.C. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />
<strong>Aile</strong> <strong>Toplum</strong> Hizmetleri Genel Müdürlüğü<br />
Eğitim - Kültür <strong>ve</strong> Araştırma Dergisi<br />
Yıl: 12 • Cilt: 7 • Sayı: 27 • Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Sahibi<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Hizmetleri Genel Müdürlüğü Adına<br />
•<br />
Ömer BOZOĞLU<br />
Genel Müdür<br />
•<br />
Editör<br />
Mustafa TURĞUT<br />
•<br />
Ed. Yrd.<br />
Doç. Dr. Emine ÖZMETE<br />
Doç. Dr. Melek ARDAHAN<br />
Yrd. Doç. Dr. Hatice DEMİRBAŞ<br />
Doç. Dr. Aynur BÜTÜN AYHAN<br />
Yrd. Doç. Dr. Selahattin AVŞAROĞLU<br />
Dr. Dursun AYAN<br />
İrfan ÇAYBOYLU<br />
Dr. Nesrin TÜRKASLAN<br />
•<br />
Yayın Kurulu<br />
Dr. Dursun AYAN<br />
Sadık GÜNEŞ<br />
Ahmet Rasim KALAYCI<br />
Mehmet Emin SEZGİN<br />
•<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Dergisi ULAKBİM <strong>ve</strong>ri tabanında taranmaktadır.<br />
•<br />
Adres<br />
Tunus Caddesi No: 24 06680 Kavaklıdere-ANKARA<br />
Tel : (0.312) 416 80 00 • Faks : (0.312) 419 29 70<br />
www.aile<strong>ve</strong>toplum.gov.tr<br />
•<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Dergisi’nde yayınlanan yazılardaki görüşler yazarına aittir.<br />
•<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> Dergisi üç ayda bir yayınlanır.<br />
•<br />
Baskı <strong>ve</strong> Tasarım<br />
Ames Matbaacılık<br />
Gersan Sanayi Sitesi 2306. Sokak No: 63 Ergazi/Ankara<br />
Tel : (0.312) 257 09 97 • Faks : (0.312) 257 30 90<br />
•<br />
01.12. 2011
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Danışma Kurulu<br />
Prof.Dr. Rengin AKBOY ....................................................... Dokuz Eylül Ü. Eğitim Bi. Bl.Psi. Dan. <strong>ve</strong> Reh. ABD Bşk.<br />
Prof.Dr. Gönül AKÇAMETE .................................................. Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dekanı<br />
Prof.Dr. Aliye Mavili AKTAŞ ................................................. Selçuk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Konya Sağlık Y.O. Müdürü<br />
Prof.Dr. Aysel KÖKSAL AKYOL .......................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />
Prof.Dr. Emine AKYÜZ ......................................................... A.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Fatma ALİSİNANOĞLU .......................................... Gazi Ü. Gazi Eğitim Fak. Okul Öncesi Eğit. ABD<br />
Prof.Dr. Neriman ARAL ........................................................ Ankara Ü. Sağlık Bl. Fak. Çocuk Gel. Bl.<br />
Doç.Dr. Melek ARDAHAN .................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y. O. Halk Sağlığı Hemşireliği<br />
Prof.Dr. Çiğdem ARIKAN ..................................................... Selçuk Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Konya Sağlık Y.O.Sosyal Hizmet Böl. Öğr.Ü.<br />
Doç.Dr. Fatma ARPACI ......................................................... G.Ü. Mesleki Eğitim Fak. <strong>Aile</strong> Ekonomisi Eğitimi A.B.D.<br />
Prof.Dr. Hediye ARSLAN ...................................................... Maltepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü<br />
Doç.Dr. Metin ARSLAN ........................................................ Kırıkkale Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. İbrahim ARSLANOĞLU .......................................... Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Yrd.Doç.Dr. Ayten EREN ARTAN ......................................... İzzet Baysal Ü.Eğitim Fak.<br />
Prof.Dr. Sevil ATAUZ ............................................................ H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı<br />
Yrd.Doç.Dr. Selahattin AVŞAROĞLU .................................. S.Ü.Ahmet Keleşoğlu Eğt. Fak.Özel E. Bl. Z. Eng. Öğrt.<br />
Prof.Dr. Orhan AYDIN ........................................................... H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Aynur Bütün AYHAN ............................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />
Yrd.Doç. Dr. Melike TÜRKAN BAĞLI ................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Eğitim Psik. ABD<br />
Prof.Dr. Aylin GÖRGÜN BARAN ......................................... H.Ü. Edebiyat Fak. Sosyoloji Böl. Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Gülen BARAN ......................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />
Prof.Dr. Handan ASUDE BAŞAL ......................................... Uudağ Ü. Eğit. Fak. İlköğr. Bl.Okul Ön. Eğitmi ABD.<br />
Prof.Dr. Pınar BAYHAN ........................................................ H.Ü. Sağlık Bilimleri Fak. Çocuk Gelişimi Böl. Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Ayşe BEŞER ............................................................ Dokuz Eylül. Ü. Hemşirelik Yüksekokulu<br />
Doç.Dr. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU ................................ H.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Sema BUZ ................................................................ H.Ü. İ.İ.B. Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü<br />
Prof.Dr. Latife BIYIKLI .......................................................... A.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Kamil Ufuk BİLGİN ................................................. TODAİE Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Işıl BULUT ............................................................... Başkent Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Sağlık Bilimleri Fak. Sos. Hiz. Bölüm Bşk.<br />
Prof.Dr. Esra BURCU ............................................................ H.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Yrd.Doç.Dr. Ayda BÜYÜKŞAHİN ......................................... A.Ü. Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fak. Psikoloji Böl. Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Saynur CANAT ........................................................ A.Ü. Tıp Fakültesi Ergen Psikiyatrisi Bölüm Başkanı<br />
Yrd.Doç.Dr. Ayşe CANATAN ................................................ Gazi Ün. Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bölümü<br />
Doç.Dr. Özlem ÖNTAŞ CANKURTARAN ............................ H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof. Dr. Funda Pınar ÇAKIROĞLU ..................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Beslenme <strong>ve</strong> Diyetetik Böl.<br />
Prof.Dr. Bülent ÇAPLI .......................................................... A.Ü. İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Nilgün ÇELEBİ ........................................................ Emekli Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. İhsan DAĞ ............................................................... H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Yrd.Doç.Dr. Ilgın GÖKLER DANIŞMAN ............................... Maltepe Ü. Fen-Edebiyat Fak.Psikoloji Böl. Başkanı<br />
Yrd.Doç.Dr. Hatice DEMİRBAŞ ............................................ Başkent Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Nükhet DEMİRTAŞLI ............................................... A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Beylü DİKEÇLİGİL .................................................. Erciyes Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bölümü<br />
Doç.Dr. Zait DİRİK ................................................................ Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. İsmail DOĞAN ......................................................... A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Yıldırım B. DOĞAN ................................................. A.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Zehra DÖKMEN ....................................................... A.Ü. Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölümü<br />
Prof.Dr. Necate BAYKOÇ DÖNMEZ ..................................... Hacettepe Ü. Sağlık Bil. Fak.Çocuk Gel. <strong>ve</strong> Eğit. Bl.<br />
Yrd.Doç. Dr. Gülsüm ÇAMUR DUYAN ................................. Kırıkkale Ü. Sağlık Bil. Fak.<br />
Prof.Dr. Veli DUYAN .............................................................. A.Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Yıldız ECEVİT .......................................................... O.D.T.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Yrd.Doç.Dr. Le<strong>ve</strong>nt ERASLAN .............................................. Kırıkkale Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Böl.<br />
Yrd.Doç.Dr. Şafak ERGÜL .................................................... Ege Ü.Hemşirelik Y.O Halk Sağ.Hemşireliği ABD<br />
Doç.Dr. Sibel ERKAL ............................................................ H.Ü.İİBF. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Bölümü<br />
Prof.Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU ....................................... Ankara Ü. Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı<br />
Yrd.Doç.Dr. Ayşe Sezen BAYOĞLU ..................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />
Prof. Dr. Özgün BENER ......................................................... Hacettepe Ü. İ.İ.B.F. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Böl.<br />
Yrd.Doç.Dr. Elif GÖKÇEARSLAN CİFÇİ .............................. Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />
Doç.Dr. Rüstem ERKAN........................................................ Dicle Ü. Edebiyat Fak. Sosloji Böl. Başkanı<br />
Yrd.Doç.Dr. Ali ERYILMAZ ................................................... Osman Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi.<br />
Prof.Dr. Gelengül HAKTANIR .............................................. Ankara Ü.Eğt. Bil. Fak.İlköğrt. Böl. Okul Öncesi Eğit.ABD<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
3
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Danışma Kurulu<br />
Doç.Dr. Zeynep HAMAMCI ................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />
Doç.Dr. Erdal HAMARTA ...................................................... S.Ü. Eğitim Fak. Eğitim Bil. Reh. <strong>ve</strong> Psi. Danışmanlık ABD<br />
Prof.Dr. Mübeccel GÖNEN ................................................... H.Ü. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Firdevs GÜNEŞ ....................................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Sınıf Öğretmenliği ABD<br />
Doç.Dr. Hüdayar CİHAN GÜNGÖR ...................................... Erciyes Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi<br />
Prof.Dr. Tülin GÜNŞEN İÇLİ ................................................. H.Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Böl. Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Figen GÜRSOY ....................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Böl.<br />
Prof.Dr. Gülden GÜ<strong>VE</strong>NÇ ..................................................... Okan Ü. Fen-Edebiyat Fak. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Sunay İL ................................................................... H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmetler Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Zafer İLBARS .......................................................... A.Ü. D.T.C.F. Sosyal Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Emel İRGİL .............................................................. Uludağ Ü. Tıp Fakültesi Halksağlığı A.B.D.<br />
Prof.Dr. Sibel KALAYCIOĞLU .............................................. O.D.T.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı<br />
Prof.Dr. Emine Gül KAPÇI ................................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Eğitimde Psi. Hizmetler Böl.<br />
Doç.Dr. Ayten KAPLAN ........................................................ H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Ahmet KARAARSLAN ............................................ Dumlupınar Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü<br />
Prof.Dr. Velittîn KALINKARA ............................................... Pamukkale Üni<strong>ve</strong>rsitesi Denizli Meslek Yüksek Okulu<br />
Doç.Dr. Nilay ÇABUK KAYA ................................................ Ankara Ü.Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğr. Fak. Kurumlar Sos. ABD Bşk.<br />
Prof.Dr. Kurtuluş KAYALI ..................................................... Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Efser KERİMOĞLU ................................................. A.Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölüm Başkanı<br />
Prof.Dr. Şermin KÜLAHOĞLU ............................................. Uludağ Ü. Eğitim Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü<br />
Yrd.Doç.Dr. Andaç DEMİRTAŞ MADRAN ............................ Başkent Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Prof.Dr. Duyan MAĞDEN ..................................................... H.Ü. Çocuk Gelişimi <strong>ve</strong> Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Ferhan ODABAŞI .................................................... A.Ü. Eğitim Fak. Bilgisayar <strong>ve</strong> Öğretim Teknolojileri Böl.Öğr.Ü.<br />
Prof.Dr. Hülya OKUMUŞ ....................................................... Dokuz Eylül Ü. Hemşirelik Y.O. Doğum <strong>ve</strong> Kadın Hst. Hemşireliği<br />
Prof.Dr. Selahattin ÖĞÜLMÜŞ ............................................. A.Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Psikolojik Dan. <strong>ve</strong> Rehberlik Bl. Bşk.<br />
Yrd.Doç.Dr. Şevket ÖKTEN .................................................. Harran Ü. Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bl. Bşk.<br />
Prof.Dr. Alev ÖNDER ............................................................ M.Ü. Atatürk Eğt.Fak. İlköğretim Bl. Okul Ön. Öğret. A.B.D. Öğr. Ü.<br />
Prof.Dr. Esra ÖMEROĞLU ................................................... G.Ü. Mesleki Eğitim Fak. Okulöncesi A.B.D. Başkanı<br />
Yrd.Doç.Dr. Cengiz ÖZBESLER ........................................... Başkent Ün. Sağlık Bilimleri F. Sos.Hiz. Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Yrd.Doç.Dr. Arif ÖZER .......................................................... Gazi Ü. Meslek Eğit. Fak. Eğitim Bil. Böl. Reh. <strong>ve</strong> Psi. Dan. ABD<br />
Prof.Dr. Ayşe ÖZFER ÖZÇELİK ........................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Beslenme <strong>ve</strong> Diyetetik Böl.<br />
Prof.Dr. Havva Neşe ÖZGEN ................................................ Okan Ü. Fen-Ed.Fak.Sosyoloji Bl.<br />
Doç.Dr. Emine ÖZMETE ........................................................ Ankara Ü.Sağlık Bil. Fak.Sosyal Hiz. Bl.<br />
Doç.Dr. Yasemin ÖZKAN ..................................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />
Prof.Dr. Süheyla ÖZSOY ...................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y.O. Halk Sağlığı Hemşireliği ABD<br />
Yrd.Doç.Dr. Candan ÖZTÜRK .............................................. Dokuz Eylül Ü. Hemşirelik Y.O. Çocuk Sağlığı <strong>ve</strong> Hastalıkları ABD<br />
Doç.Dr. Reşat PEKER .......................................................... Uludağ Ü. Eğitim Fak, Eğitim Bilimleri Bölümü<br />
Yrd.Doç.Dr. Eda PURUTÇUOĞLU ....................................... Ankara Ü. Sağlık Bil. Fak. Sosyal Hiz. Böl.<br />
Yrd.Doç.Dr. Gülcem SALA RAZI .......................................... Doğu Akdeniz Ü. Sağlık Bil. Fak.<br />
Prof.Dr. Işık SAYIL ................................................................ A.Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Ümran SEVİL ........................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y.O. Doğum <strong>ve</strong> Kadın Sağlığı Hast.Hem. ABD<br />
Doç.Dr. Seher SEVİM ........................................................... Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fak. Reh. <strong>ve</strong> Psik. Danışmanlık ABD<br />
Öğr.Gör.Dr. Onur SUNAL ...................................................... Başkent Ü. Ticari Bilimler Fak. Bankacılık Böl.<br />
Prof.Dr. Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU ..................................... A.Ü. Sağlık Bil. Fak. Beslenme <strong>ve</strong> Diyetetik A.B.D. Başkanı<br />
Doç.Dr. Fatih ŞAHİN ............................................................. Başkent Ü. Sağlık Bil. Fakültesi Sosyal Hizmet Bl.<br />
Prof.Dr. Ahsen ŞİRİN ............................................................ Ege Üniv. Hemşirelik Y.O. Kadın Sağlığı <strong>ve</strong> Hast.Hem. A.D.<br />
Yrd.Doç.Dr. Ebru TANJU ...................................................... Başkent Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Ayla BAYIK TEMEL ................................................. Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi Hemşirelik Y.O. Halk Sağlığı Bl. Başkanı<br />
Prof.Dr. Günsel TERZİOĞLU ............................................... H.Ü.İ.İ.B.F. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Bölüm Başkanı<br />
Prof.Dr. Mahmut TEZCAN .................................................... A.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Gülay TOKSÖZ ....................................................... A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU .......................................... Selçuk Üniv. Edebiyat Fakültesi Genel Sosyoloji <strong>ve</strong> Metodoloji<br />
Prof.Dr. Sevda ULUĞTEKİN ................................................. H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmetler Bölümü Öğretim Üyesi<br />
Prof.Dr. Ozana URAL ............................................................ Marmara Ü. Atatürk Eğitim Fak. Dekan Yardımcısı<br />
Prof.Dr. Hamza UYGUN ........................................................ H.Ü. İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi<br />
Doç.Dr. Aynur UYSAL .......................................................... Ege Ü. Hemşirelik Y. O. Halk Sağlığı Hemşireliği<br />
Prof.Dr. Serhat ÜNAL ........................................................... H.Ü. Tıp Fakültesi Dekanı<br />
Doç.Dr. Nurhan ÜNÜSAN ..................................................... S.Ü. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak.İlköğretim Bl.Okul Ön. Öğrt.<br />
Prof.Dr. Canan YERTUTAN .................................................. H.Ü.İİBF. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Tüketici Bilimleri Bölümü<br />
Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK ............................................ A.Ü. EBB. Eğt. Hiz. A.D. Reh. <strong>ve</strong> Psi. Danış. Böl. Öğr. Üyesi<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
5
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
İçindekiler<br />
İnternet <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong>........................................................................................09<br />
Doç. Dr. Abdullah KUZU<br />
Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları......................................................33<br />
Yrd. Doç Dr. Bekir S. GÜR<br />
Dr. Türker KURT<br />
Televizyon Programları, Reklamlar <strong>ve</strong> Çocuklar ...................................63<br />
Murat ŞENTÜRK<br />
Mustafa TURĞUT<br />
Türkiye’de Ergen Profili..........................................................................89<br />
Mustafa ŞEN<br />
Türkiye’de Yaşlılık Dönemine İlişkin Beklentiler Araştırması................103<br />
Mehmet AKÖZER<br />
Cenap NUHRAT<br />
Şebnem SAY<br />
Yayın Kuralları......................................................................................129<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
7
İnternet <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong>*<br />
Internet and Family<br />
Doç. Dr. Abdullah KUZU**<br />
Öz<br />
Bu projenin amacı, Türkiye’de ailelerin İnternet<br />
kullanımıyla kolaylaşan <strong>ve</strong> yaygınlaşan konularla ilgili<br />
sorunlar <strong>ve</strong> alınabilecek önlemler açısından profillerini<br />
bütün yönleri ile değerlendirmektir. Bu çerçe<strong>ve</strong>de,<br />
iletişim, sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik-etik, mekân alt boyutlarında<br />
İnternet’in Türkiye’de İnternet kullanan aile <strong>ve</strong> aile<br />
bireylerinin sosyal yaşantısındaki yeri aile bireylerinin<br />
görüşlerine başvurularak değerlendirilmiştir. Ayrıca<br />
Türkiye’de son yıllarda gençler arasında çok popüler<br />
olan İnternet kafelere yönelik değerlendirmelere de yer<br />
<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
Anahtar kelimeler: aile, internet<br />
Abstract<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
This project aims to evaluate the Internet use profile<br />
of Turkish families with a reference to issues which<br />
ha<strong>ve</strong> become easier or widespread through Internet<br />
use. Such an approach will also include problems<br />
experienced in Internet use and potential solutions to<br />
those problems. The current situation of Internet in<br />
Turkish families’ li<strong>ve</strong>s is evaluated through in<strong>ve</strong>stigating<br />
family members’ perspecti<strong>ve</strong>s within four subtitles<br />
namely, communication, health, safety and ethics, and<br />
location. In addition, a section regarding Internet cafés is<br />
provided since these locations ha<strong>ve</strong> been quite popular<br />
for children recently.<br />
Keywords: family, internet<br />
* Bu makale T.C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün 2007 yılında gerçekleştirdiği İnternet Kullanımı<br />
<strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> Araştırmasından üretilmiştir.<br />
** Anadolu Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi, Bilgisayar <strong>ve</strong> Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölüm Başkan Yardımcısı<br />
9
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
10<br />
GİRİŞ<br />
Bilgi çağının en etkili araçlarından biri olan İnternet,<br />
eğitimden sağlığa, haberleşmeden, pazarlama <strong>ve</strong><br />
ekonomiye kadar pek çok alanı etkisi altına alma gücüne<br />
sahip olduğunu son on beş yıldaki hızlı gelişimi ile<br />
kanıtlamış görünmektedir. İnternet’in hızlı gelişimi pek<br />
çok toplumda, bu teknolojinin toplumun kültürel yapısı<br />
<strong>ve</strong> değerleriyle bütünleşmesi sürecinde bazı sorunları<br />
da beraberinde getirmiştir. Ülkemizin ilk tanıştığı 90’lı<br />
yıllardan günümüze toplumun pek çok kesiminin ilgisini<br />
çeken, gittikçe hızı artan, yapısı değişen <strong>ve</strong> zenginleşen<br />
İnternet ülkemizde de toplumsal yapının değişmesinde<br />
önemli roller oynamıştır. İnternet dünyayı küresel bir köy<br />
haline getirdikçe ülkemizde bundan payına düşeni almakta<br />
gecikmemiştir. Artık karşımızda bir İnternet nesli vardır.<br />
Öğrenciler önce öğrenen daha sonrada yeni milenyum<br />
öğrenenleri olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Çekirdek<br />
aileye İnternet adeta ailenin yeni bir üyesi olarak çok sessiz<br />
<strong>ve</strong> hızlı bir şekilde girmiştir.<br />
İnternet sağladığı pek çok zengin kaynaklar sayesinde<br />
inanılmaz bir bilgi <strong>ve</strong> iletişim kaynağıdır. Eğitimciler bu<br />
kaynaktan eğitimde nasıl yararlanabiliriz sorusunun<br />
cevabını ararken ticari firmalar ise büyük bir reklam <strong>ve</strong><br />
tanıtım platformu olarak gördükleri İnternet’i şirketlerinin<br />
karlılıklarını nasıl artırabileceği konusundaki çalışmaları<br />
yapmakta pek de geç kalmamışlardır. İnternet ilk zamanlarda<br />
her derde deva bir ilaç gibi görünürken, beraberinde<br />
getirdiği bir takım etik <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik problemlerinin patlak<br />
<strong>ve</strong>rmesi <strong>ve</strong> konunun gazete manşetleri <strong>ve</strong> televizyonlara<br />
taşınması belirli toplumsal kaygıları da beraberinde<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
getirmiştir. İnternet’i değerlendirirken onun kendine özgü<br />
belirli yapılarının iyi analiz edilmesi <strong>ve</strong> bu konuda ulusal<br />
bazı politikaların geliştirilmesi, toplumsal yapı ile İnternet’in<br />
sağlıklı bir biçimde bütünleştirilmesi için gereklidir. Merkezi<br />
kontrolü olmayan <strong>ve</strong> gelişme hızı kontrol edilemeyen<br />
İnternet, her ülkenin kendi dilini, değerlerini <strong>ve</strong> kimliğini<br />
kollamasını gerektirmektedir (Moble & Wilson, 1998).<br />
Ülkemizde <strong>ve</strong> pek çok ülkede İnternet’le ilgili adli <strong>ve</strong><br />
etik sorunların yanı sıra iletişim, sağlık <strong>ve</strong> psikososyal<br />
sorunların temelinde İnternet ile ilgili ulusal politikaların<br />
oluşturulmasında yaşanan aksaklıklar bulunabilir.<br />
Ulusal politikaların <strong>ve</strong> devletin İnternet konusunda<br />
yapabileceklerinin sadece bilişim yasası çıkarmak türünden<br />
bir takım yaptırımsal önlemler olmaması gerektiği çok açık<br />
ortadadır. Bu nedenle İnternet’in toplumumuzla sağlıklı bir<br />
biçimde bütünleşmesi için, toplumsal yapımız <strong>ve</strong> kültürel<br />
değerlerimiz ile entegrasyon sürecini gerçekleştirebilecek<br />
eğitime vurgu yapan geniş çapta projelerin yürütülmesine<br />
çok büyük gereksinim vardır.<br />
Bu bağlamda bu projenin amacı, Türkiye’de ailelerin<br />
İnternet kullanımıyla kolaylaşan <strong>ve</strong> yaygınlaşan konularla<br />
ilgili sorunlar <strong>ve</strong> alınabilecek önlemler açısından profillerini<br />
bütün yönleri ile değerlendirmektir. Bu çerçe<strong>ve</strong>de, iletişim,<br />
sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik-etik, mekân alt boyutlarında İnternet’in<br />
Türkiye’de İnternet kullanan aile <strong>ve</strong> aile bireylerinin<br />
sosyal yaşantısındaki yeri aile bireylerinin görüşlerine<br />
başvurularak değerlendirilmiştir. Ayrıca Türkiye’de son<br />
yıllarda gençler arasında çok popüler olan İnternet<br />
kafelere yönelik değerlendirmelere de yer <strong>ve</strong>rilmiştir.
1. İletişim<br />
Teknolojik alanda özellikle son yıllarda yaşanan ge-<br />
lişmeler, İnternet’in bilgiye erişim <strong>ve</strong> iletişim amaçlı kul-<br />
lanımını ön plana çıkarmıştır. Günümüzde İnternetten<br />
her ne kadar hayatın her alanında yararlanılıyor olsa da,<br />
İnternet’in temelde bilginin sunumu <strong>ve</strong> zaman, mekân<br />
gibi kavramları ortadan kaldıran iletişim hizmetleriyle ön<br />
plana çıktığı görülmektedir. İnternet, özellikle eğitim öğ-<br />
retim sürecinin her aşamasına ilişkin sağlamış olduğu<br />
bilgi altyapısı sayesinde öğretim etkinliklerinin biçimlen-<br />
dirilmesinde sıkça başvurulan <strong>ve</strong> içerdiği bilgi miktarını<br />
sürekli artıran bir teknolojidir.<br />
İnternet’e dayalı iletişimin, bireyler arasında gerçek-<br />
leştirilen yüz yüze iletişimin bir alternatifi olarak değil,<br />
birtakım fiziksel engelleri ortadan kaldıran <strong>ve</strong> hızlı ile-<br />
tişime olanak tanıyan bir teknoloji olarak görülmesinde<br />
yarar vardır. Bu açıdan bakıldığında, özellikle İnternet’e<br />
dayalı e-posta, haber grubu, web sayfası, blog, IRC,<br />
MSN, Facebook vb. gibi teknolojilerin, bireyler arasında<br />
kurulan yüz yüze iletişimin güç <strong>ve</strong>ya olanaksız olduğu<br />
durumlarda işe koşulması olanaklıdır.<br />
Geçmişten günümüze bireyler birbirleriyle haberle-<br />
şebilmek amacıyla çok çeşitli araçları işe koşmuşlardır.<br />
İnsanların ilk çağlarda mağara duvarlarına resim çizerek<br />
birbirleriyle iletişim kurdukları bilinmektedir. Yazının bu-<br />
lunmasıyla birlikte haberleşme yöntem <strong>ve</strong> teknikleri de<br />
çeşitlenmiş, günümüze gelene kadar birçok aşamadan<br />
geçerek gelişim göstermiştir. Özellikle yakın geçmişi-<br />
mizde mektubun en temel iletişim <strong>ve</strong> haberleşme aracı<br />
olduğu dönemler düşünüldüğünde, günümüzde iletişim<br />
araç <strong>ve</strong> yöntemlerinde yaşanan hızlı değişim daha göze<br />
çarpar bir hal almaktadır. Sabit <strong>ve</strong> mobil telefonların<br />
iletişim sürecinde kullanılmaya başlanmasıyla, bireyler<br />
arasındaki iletişimin hızı <strong>ve</strong> kalitesi artmıştır. Özellikle<br />
son dönemlerde İnternet teknolojilerinin iletişim amaç-<br />
lı sağladığı sesli, görüntülü <strong>ve</strong> eş zamanlı hizmetlerin<br />
çeşitlenmesi <strong>ve</strong> gelişmesiyle birlikte, İnternet günlük<br />
iletişimin bir parçası konumuna gelmiştir. Bu durumun<br />
gerek İnternet bağlantı hızında meydana gelen olumlu<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
gelişimler gerekse İnternet’e bağlanma alternatiflerinin<br />
artmasıyla birlikte olanaklı olduğu düşünülmektedir. Bu<br />
açıdan bakıldığında İnternet;<br />
• güncel haber <strong>ve</strong> bilgi sağlama,<br />
• görüş <strong>ve</strong> bilgi paylaşma,<br />
• zaman <strong>ve</strong> mekândan bağımsız iletişim sağlama,<br />
• eş zamanlı <strong>ve</strong> eş zamansız iletişime olanak tanıma,<br />
• ekonomik <strong>ve</strong> hızlı haberleşmeye olanak sağlama,<br />
• görsel <strong>ve</strong> işitsel öğelerle iletişim kalitesini artırma<br />
gibi özellikleri yardımıyla bireylerin birbirleriyle kur-<br />
dukları iletişimde etkin olarak kullanılmaktadır.<br />
Her ne kadar bu olanaklar bireyler arasındaki ileti-<br />
şim etkinliklerinde önemli katkılar sağlıyor olsa da, İnter-<br />
net’le iletişimin, yüz yüze iletişime göre birçok sınırlılığı<br />
da bulunmaktadır. Bilindiği gibi bireyler arası iletişimde<br />
mesajların iletimi amacıyla sözlü <strong>ve</strong> sözsüz öğeler işe<br />
koşulmaktadır. İnternet üzerinden sanal olarak gerçek-<br />
leştirilen iletişimin sözlü <strong>ve</strong> sözsüz iletişim öğeleriyle<br />
yeterince desteklenemiyor olması kuşkusuz bireyler<br />
arasında gerçekleşen iletişimin kalitesini de olumsuz<br />
yönde etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında İnternet’le<br />
iletişim etkinliklerinde;<br />
• bilgi kaynağının gü<strong>ve</strong>nilir olmaması,<br />
• özel <strong>ve</strong> gizli bilgilerin yeterince saklanamaması,<br />
• teknik altyapı gerektirmesi,<br />
• duygu <strong>ve</strong> düşüncelerin iletiminde yeterli gerçeklik<br />
sağlayamaması<br />
gibi noktalarda yüz yüze kurulan iletişim ile karşılaş-<br />
tırıldığında birtakım sınırlılıklar bulunmaktadır. Öte yan-<br />
dan İnternet’in bu sınırlılıklarının, gelişen teknolojiyle<br />
giderek ortadan kaldırılabileceği düşünüldüğünde, gele-<br />
cekte iletişim etkinliklerinin oldukça büyük bir bölümü-<br />
nün İnternet’in sağlamış olduğu olanaklar çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
gerçekleşebileceği öngörülmektedir.<br />
11
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
12<br />
2. Sağlık<br />
Bilgi <strong>ve</strong> iletişim teknolojilerinin toplumdaki bireyler ta-<br />
rafından uzun süreli kullanımı birtakım fizyolojik <strong>ve</strong> psi-<br />
ko-sosyal sorunlara da sebep olabilmektedir. Bilgisayar<br />
ergonomisine ilişkin araştırmaların büyük bir kısmı, uy-<br />
gun olmayan bilgisayar çalışma ortamlarının kas-iskelet<br />
sistemi rahatsızlıklarının oluşmasına yol açan bir etken<br />
olduğunu ortaya koymaktadır (Sheddy, 1992). Zandvli-<br />
et <strong>ve</strong> Straker tarafından (2001) bilgisayar çalışma orta-<br />
mının düzenlenmesine ilişkin Kanada <strong>ve</strong> Avustralya’da<br />
1404 ortaöğretim öğrencisiyle gerçekleştirilen bir araş-<br />
tırma öğrencilerin bilgisayar çalışma ortamını düzenle-<br />
me konusunda yetersiz bilgiye sahip olduklarını ortaya<br />
koymuştur. 95 ilköğretim okulu öğrencisi ile masaüstü<br />
bilgisayarların kullanımına ilişkin olarak gerçekleştirilen<br />
bir diğer bir araştırmada okullardaki çalışma ortamlarının<br />
öğrencilerin kullanımına uygun olmadığı sonucu ortaya<br />
konulmuştur. Araştırmada bilgisayar çalışma ortamları-<br />
na ilişkin sağlık risklerinin çocukları yetişkinlerden daha<br />
fazla etkilemekte olduğu da vurgulanmıştır. Bunun nede-<br />
ninin bilgisayar <strong>ve</strong> çevre birimlerinin genelde çok daha<br />
büyük oranlarda yetişkinler için tasarlanmasıyla ilişkili<br />
olduğu (Oates, Evans, Hedge, 1998) düşünülmektedir.<br />
Bilgisayar kullanımı ile birlikte görülen başlıca fizyo-<br />
lojik sorunlar; görme sorunları, kas-iskelet sistemine iliş-<br />
kin sorunlar <strong>ve</strong> strese bağlı sorunlar olarak belirtilmek-<br />
tedir (Sullivan, 1989; Saito vd. 2000). Özellikle ekran <strong>ve</strong><br />
klavye; kalem kağıt gibi araçlardan biraz farklı olarak,<br />
göz yorgunluğu, gözde ağrı ya da acıma, kuruluk, omuz<br />
tutulması, sırt ağrısı gibi optik <strong>ve</strong> fiziksel bir çok rahatsız-<br />
lıklara neden olabilmektedir.<br />
Ayrıca birçok deneysel çalışmaya göre, bilgisayarda<br />
çalışırken, vücutta gerginlikler <strong>ve</strong> tutulmalar olmaktadır.<br />
11 okuldan 3, 4 <strong>ve</strong> 5. sınıf öğrencileri ile gerçekleştiri-<br />
len bir araştırma bilgisayar çalışma ortamlarının çocuk-<br />
ların kullanımına uygun olmadığını ortaya koymuştur<br />
(Hickey, 1999). Araştırmada monitörlerin <strong>ve</strong> klavyelerin<br />
genelde çok yüksek olarak yerleştirildiği <strong>ve</strong> çocukların<br />
monitörü izlerken boyunlarında fazla gerilme olduğu,<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
bilek <strong>ve</strong> bacaklarının da yine yanlış açıyla durması ne-<br />
deniyle kas <strong>ve</strong> tendonlarda gerilmeler oluştuğu ortaya<br />
konulmuştur. Aynı sorun bilgisayar <strong>ve</strong> bilgisayar çalış-<br />
ma ortamının okuldaki ile benzer ölçülerde olmasından<br />
dolayı evlerde de yaşanmaktadır (Hickey, 1999). Harris<br />
<strong>ve</strong> Straker (2000) tarafından 10-17 yaş arası 314 öğ-<br />
renci ile gerçekleştirilen bir araştırma ise öğrencilerin<br />
bilgisayar kullandıkları zaman artan <strong>ve</strong> en yoğun his-<br />
sedilen rahatsızlıkları boyun, sırt, bilekler <strong>ve</strong> dizlerde<br />
ortaya çıkmıştır. Göz hareketlerinde ise daha yoğun bir<br />
odaklanma söz konusu olduğu için acı ya da yanma söz<br />
konusu olmaktadır (Saito vd., 2000). Jacobs (2002) <strong>ve</strong><br />
Williams (2002), oluşan rahatsızlıkların sürekli bilgisayar<br />
kullanımı <strong>ve</strong> bilgisayar kullanım alanlarının öğrencilerin<br />
duruş <strong>ve</strong> görsel ihtiyaçlarına uygun olmaması ile ilişkili<br />
olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu koşullar aynı zamanda<br />
yetişkinler için de geçerli olan, kas iskelet sistemi <strong>ve</strong> gör-<br />
me ile ilgili rahatsızlıklara ilişkin saptanmış temel olum-<br />
suzluklardır (National Research Council, 2001; Dainoff,<br />
2000; Grandjean 1987).<br />
Bilgi <strong>ve</strong> iletişim teknolojileri fizyolojik sorunlara ne-<br />
den olabilirken psikososyal sorunlara da neden olabil-<br />
mektedir. Özellikle yapılan araştırmalar bilgi <strong>ve</strong> iletişim<br />
teknolojilerinin kullanımına bağlı olarak çocukların ye-<br />
tişkinlere göre daha fazla psikososyal sorunlarla karşı<br />
karşıya kaldıklarını göstermektedir. Karşılaşılan bu so-<br />
runlardan başlıcaları İnternet bağımlılığı, kişilik gelişim<br />
problemleri <strong>ve</strong> ahlaki gelişim problemleridir. Erikson’un<br />
psikososyal gelişim kuramına göre 12-18 yaşları arası<br />
çocuğun kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası yaşadığı<br />
kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocuk kendi kimliğini<br />
sorgulamaya başlar. Çok önemli değişimler yaşadığı bu<br />
dönem de çocuk ailesinden çok akran gruplarından et-<br />
kilenmektedir. Bu nedenle bu dönemde çocuklar akran<br />
gruplarından kaynaklanan antisosyal davranışlar gös-<br />
terebilirler. Bu dönemde ergen, kendine onun kişiliğini<br />
etkileyecek çok önemli sorular sormaktadır. Sağlıklı bir<br />
şekilde kimliğin kazanılması için ergenin çevresinde mo-<br />
del alabileceği yetişkinlerin bulunması önem taşımakta-<br />
dır. Anne <strong>ve</strong> babalar çocuklarına dostluk, saygı <strong>ve</strong> sev-
gi temeline dayalı ilişkiler kurmalıdırlar. Eğer çocuk bu<br />
dönemde kimlik kazanma sorununu çözerse, kendine<br />
gü<strong>ve</strong>nen kendinden emin bir kişi olarak yaşamını sürdü-<br />
rebilir <strong>ve</strong> başarılı olur. Aksi takdirde ergen henüz kişilik<br />
gelişimini tamamlayamamış çocuk gibi davranan yetiş-<br />
kinlerden biri olarak karşımıza çıkacaktır (Senemoğlu,<br />
1998). Böylesine kritik bir dönemde çocuğun kontrolsüz<br />
bir şekilde bağımlılığa doğru gidecek bir İnternet kullanı-<br />
mı, onun çevresiyle yeterince etkileşim kurmadan ken-<br />
dine karşı gü<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong> kişilik kazanma yolunda başarısız<br />
olmasına neden olabilecektir.<br />
3. Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik<br />
Günümüzde ucuz <strong>ve</strong> etkin haberleşme olanağı sun-<br />
masıyla başlı başına bir kitle iletişim aracı haline gelmiş<br />
olan İnternet, birçok genç için televizyonun ya da dışa-<br />
rıda gerçekleştirilebilecek birçok sosyal etkinliğin yerini<br />
almıştır. Ancak iletişimde bilgi <strong>ve</strong> iletişim teknolojilerinin<br />
kullanımı ile artan haberleşme hızı, İnternet üzerinde<br />
gerçekleştirilen eylemlerin etik boyutunun iyice düşünül-<br />
mesi için kullanıcılara yeterince zaman bırakmamakta-<br />
dır (Kalman <strong>ve</strong> Grillo, 1996). Dahası elektronik bilgi çok<br />
daha kolay değiştirilebildiği <strong>ve</strong> yetkisiz girişler için teh-<br />
dide açık olduğundan kağıt üstünde olan bilgiden daha<br />
kırılgandır.<br />
Bilgisayar etiği; sürekli gelişen bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet<br />
teknolojileri ile ilişkili olarak gerçekler, kavramsallaştır-<br />
malar, politikalar <strong>ve</strong> değerler arasındaki ilişkileri ele alan<br />
dinamik <strong>ve</strong> karmaşık bir çalışma alanıdır. Bu bağlamda<br />
duvara asılı sabit bir takım kurallar topluluğu olarak de-<br />
ğil, bilgisayar teknolojisinin doğal <strong>ve</strong> sosyal doğurgula-<br />
rının bir analizi <strong>ve</strong> bu tür teknolojilerin etik kullanım po-<br />
litikalarını formüle etme <strong>ve</strong> etik kullanım yapısının açık-<br />
lanması olarak ele alınması gereken bir çalışma alanıdır<br />
(Şendağ <strong>ve</strong> Odabaşı, 2006).<br />
Karşılaşılabilecek zor <strong>ve</strong> karmaşık sorunlardan do-<br />
layı insanların bilgisayar etiği <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik hakkında bilgi<br />
sahibi olması büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde bu<br />
sorunlar toplumda büyük yaralar açabilecektir. Örneğin,<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
26 Nisan 1999’da ortaya çıkan CIH (Chernobly) virüsü<br />
Türkiye dahil birçok ülkede resmi kuruluşlarda, finans<br />
kurumlarında, hava limanlarında, radyo-televizyon istas-<br />
yonlarında <strong>ve</strong> bankalarda bilgilerin silinmesine neden ol-<br />
muş milyonlarca dolarlık zarara yol açmıştır (BBC News,<br />
1999; Vibert, 1999).<br />
Kidder’in (1999) ahlaki geleceğimiz için önerdiği altı<br />
yeni trendin ilki bilgisayar teknolojilerini de içine alan<br />
teknoloji etiğidir. Teknoloji etiği konusunda atılacak doğ-<br />
ru adımlar <strong>ve</strong> geliştirilecek eğitsel <strong>ve</strong> altyapısal politika-<br />
lar, İnternet’in gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik bağlamında aileler üze-<br />
rinde olumsuz etkiler yaratmasına engel olabilecektir.<br />
İnternet’in etkin rol aldığı etik dışı davranışların bazıları<br />
şunlardır:<br />
• Lisanssız yazılım edinme <strong>ve</strong> kullanma<br />
• Bilgisayar ortamındaki özel <strong>ve</strong>rilere izinsiz erişme<br />
• Başkalarının çalışmalarını kaynak göstermeden<br />
kullanma<br />
• Sanal ortamın sağladığı olanakları kullanarak baş-<br />
kalarını rahatsız etme<br />
• Sanal ortamda başkalarının özel <strong>ve</strong>rilerine ulaşa-<br />
rak yarar elde etme<br />
bilme<br />
• İnternet kafelerde uygunsuz sanal ortamlara gire-<br />
• Müzik, resim <strong>ve</strong> film gibi görsel-işitsel materyalleri<br />
sahibinin izni olmaksızın kullanma<br />
<strong>ve</strong>rme<br />
• İnternet üzerinde yapılan görüşmelerde yanlış bilgi<br />
• İnternet üzerinde yapılan görüşmelerde uygunsuz<br />
konuşmalar yapma<br />
Bunların yanı sıra İnternet kullanımı sırasında tehdit<br />
yaratabilecek birçok unsur bulunmaktadır. Virüs taşıyan<br />
e-postalar, reklam amaçlı mesajlar <strong>ve</strong> istem dışı açılan<br />
reklam siteleri (pop-up), zararlı yazılımlar, ağ üzerinden<br />
13
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
ya da bireysel olarak oynanan şiddet içerikli oyunlar, içe-<br />
riği ahlaka uygun olmayan siteler, yasa dışı örgüt mater-<br />
yalleri ya da yanlış bilgiler İnternet’in bilinçli kullanılması-<br />
nı <strong>ve</strong> ailelerin bu konuda bilinçlenmesini oldukça önemli<br />
kılmaktadır. İçerik filtresi, şifreleme, dijital imza <strong>ve</strong> serti-<br />
fika kullanımı, gü<strong>ve</strong>nlik duvarları, anti virüs uygulamaları<br />
<strong>ve</strong> izleme yazılımları ile İnternet’in zararlı yönlerinden<br />
korunmak <strong>ve</strong> aile bireylerini korumak olasıdır.<br />
14<br />
4. Mekan<br />
Bireylerin yaşamında önemli bir yer tutan İnternet<br />
kullanımı ile ilgili herhangi bir çalışmada öncelikli ola-<br />
rak bakılması gereken değişkenlerden biri de kuşkusuz<br />
mekân olgusudur. Günümüzde her ne kadar kablosuz<br />
İnternet bağlantısı ile sınırlandırılmış alanların dışına çı-<br />
kılmış olsa da, herhangi bir mekân olmaksızın kullanılan<br />
İnternet bağlantısından söz etmek çok anlamlı değildir.<br />
Günümüzde çocuk <strong>ve</strong> gençlerin televizyon, video, bilgi-<br />
sayar, İnternet, sinema, radyo, teyp, video oyunları gibi<br />
kitle iletişim araçlarının karşısında günde ortalama 4-5<br />
saatten daha fazla zaman geçirdikleri görülmektedir. Bu<br />
süre uyku haricinde diğer etkinliklere ayrılan süreden<br />
daha fazladır <strong>ve</strong> bu araçlar etkileşimli olarak kullanıldı-<br />
ğında, süre 8 saate kadar çıkabilmektedir. Bu durumda,<br />
günde ortalama 4-5 saat süre harcanan bu yerin neresi<br />
olduğu, ne tür fiziksel özelliklere sahip olduğu <strong>ve</strong> bu ye-<br />
rin kullanma amacına uygunluğu sorularının cevaplan-<br />
ması önem kazanmaktadır. Bu bağlamda mekân boyutu<br />
aile bireylerinin İnternet kullanımında iletişim, sağlık, gü-<br />
<strong>ve</strong>nlik gibi boyutları da doğrudan etkilemektedir. Bu ba-<br />
kımdan İnternet kullanımında mekân seçimi özenle üze-<br />
rinde durulması gereken konulardan birisidir. Bireylerin<br />
İnternet bağlantısını gerçekleştirdikleri mekânlar arasın-<br />
da ev, İnternet kafe, okul, işyeri <strong>ve</strong> arkadaş evleri bulun-<br />
maktadır. Evlerinden İnternet bağlantısını gerçekleştiren<br />
bireyler için evde bilgisayarın <strong>ve</strong> İnternet bağlantısının<br />
bulunduğu yer, aile bireyleri arasında sağlıklı iletişimin<br />
gerçekleşmesinde, gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> sağlık konularında önem<br />
kazanmaktadır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Arnas’ın (2005) yaptığı araştırmada, evlerinde bilgi-<br />
sayar bulunan ailelerin %21,3’ünde bilgisayarın çocu-<br />
ğun odasında, % 7,4’ünde salonda <strong>ve</strong> % 5,6’sında da<br />
çalışma odasında bulunduğunu belirlenmiştir. Ayrıca<br />
evlerinde bilgisayar bulunan ailelerin %59’unda İnternet<br />
bağlantısının da bulunduğu belirlenmiştir.<br />
Woodard <strong>ve</strong> Gridina’nın (2000) yaptıkları çalışmada<br />
8–16 yaş grubundaki çocukların %20’sinin kendi oda-<br />
sında bilgisayar olduğu <strong>ve</strong> bilgisayarı bulunan çocukla-<br />
rın %54’ünün İnternet bağlantısına sahip olduğu sonu-<br />
cuna ulaşılmıştır.<br />
NetRatings’in (2005) Avustralya’da internet bağlantı-<br />
sı olan evlerde yaşayan 8-13 yaş arası çocuklar üzerin-<br />
de yaptığı araştırmaya göre, evlerinde İnternet bağlan-<br />
tısı olan ailelerin %48’inin İnternet bağlantısını çalışma<br />
odasına, %25’inin de salon <strong>ve</strong>ya oturma odasına koy-<br />
dukları sunucu ortaya çıkmıştır. Araştırma, az bir oranda<br />
da olsa %5’lik bir kesimin, İnternet bağlantısını çocuk<br />
odasında ya da ebe<strong>ve</strong>yn yatak odasında bulundurdu-<br />
ğunu göstermektedir. Aynı araştırmada gerçekleştiri-<br />
len tartışma gruplarında ebe<strong>ve</strong>ynler, evlerinde İnternet<br />
bağlantısını nereye koyacaklarına nasıl karar <strong>ve</strong>rdikle-<br />
rini belirtmişlerdir. Bazı aileler için, İnternet bağlantısını<br />
evde nereye koyacaklarına karar <strong>ve</strong>rmede, kolay takip<br />
edebilme olanağı birincil sebep olmuştur. <strong>Aile</strong> üyeleri-<br />
nin sıklıkla bir araya geldiği ya da vakit geçirdiği oturma<br />
odası ya da salon gibi yerlerin, bazı aileler tarafından,<br />
çocuklarının İnternette neler yaptıklarını takip edebilme<br />
adına daha uygun yerler oldukları belirtilmiştir. Ancak<br />
bu gerekçe, herkes için geçerli olmamıştır. Bazıları ise,<br />
telefon hatlarına uygun olan yerleri tercih ettiklerini, bu<br />
durumda da İnternet bağlantısı daha çok çalışma odası<br />
gibi yerlerden sağladıklarını belirtmişlerdir.<br />
Bireylerin İnternet bağlantısını gerçekleştirdiği bir di-<br />
ğer mekân da, iktisadi <strong>ve</strong> sosyal yapımıza yeni bir sektör<br />
olarak giren, sayıları her geçen gün artan neredeyse her<br />
sokak başında hizmete giren İnternet kafelerdir. Yakla-<br />
şık 24.000 İnternet kafenin (Güçlü, 2006) bulunduğu ül-<br />
kemizde ilk olarak üni<strong>ve</strong>rsitelerde kullanılan, daha sonra
işyerlerine <strong>ve</strong> evlere girerek yaygınlaşan İnternet’in kul-<br />
lanıcı kitlesinin genişlemesi İnternet kafeler aracılığıyla<br />
gerçekleşmiştir.<br />
İlk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan<br />
İnternet kafeler saat üzerinden kiralama sistemi ile ça-<br />
lışan genel olarak ev ya da işyerinde İnternet erişimine<br />
sahip olmayan kişilere İnternet <strong>ve</strong> bilgisayar kullanma<br />
olanağı sağlayan mekânlardır (Bölükbaş, 2005). 30<br />
Aralık 1999 tarihli Resmi Gazete’de “içerisinde bulunan<br />
İnternet bağlantılı bilgisayarlar sayesinde müşterilere<br />
uluslararası bilgi-iletişim ağını kullanma olanağı sunan,<br />
oyun oynamaya <strong>ve</strong> uluslar arası yayınları takip etmeye<br />
müsait, alkolsüz içeceklerle birlikte hafif yiyeceklerin de<br />
<strong>ve</strong>rildiği umuma açık işyerleri” olarak tanımlanan İnter-<br />
net kafelerin tanımı 21 Aralık 2003 tarihli Resmi Gaze-<br />
te’de “İçerisinde bulunan İnternet bağlantılı bilgisayarlar<br />
sayesinde müşterilere uluslararası bilgi-iletişim ağını<br />
kullanma olanağı sunan, alkolsüz içeceklerle birlikte ha-<br />
fif yiyeceklerin de <strong>ve</strong>rildiği ticari amaçla işletilen umuma<br />
açık yer" olarak değiştirilmiştir.<br />
Net kafeler, sanal kafeler, sörf istasyonları olarak da<br />
adlandırılan İnternet kafeler, bilgisayarı <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya modem<br />
bağlantısı olmayan bireylerin para karşılığı sınırlı bir<br />
süre için İnternet’e erişimini sağlayan ticari işletmelerdir<br />
(Yıldız 2002). Bir başka deyişle içinde İnternet bağlantılı<br />
bilgisayarları olan, içecek <strong>ve</strong> yiyecek servisi de yapılan,<br />
modern dinlenme <strong>ve</strong> öğrenme yerleridir (Yıldız <strong>ve</strong> Bö-<br />
lükbaş, 2005). Dünyanın dört bir yanında yaygınlık ka-<br />
zanan, kendi başına bir sektör haline gelen <strong>ve</strong> dünya<br />
çapında en hızlı büyüyen hizmet kollarından birisi olan<br />
İnternet kafeleri Reinhardt (2001) “İnternet erişiminin<br />
McDonalds’ları” olarak adlandırmaktadır.<br />
Deryakulu <strong>ve</strong> Eşgi (2000) tarafından yapılan araştır-<br />
mada İnternet kafe kullanıcılarının %87.5’ini erkeklerin<br />
oluşturduğu, üni<strong>ve</strong>rsite öğrencilerinin %66,1’inin İnter-<br />
net kafeleri kullandığı, İnternet kafelerin en çok e-posta<br />
amacıyla kullanıldığı, bunu sırasıyla sohbet, oyun, eğ-<br />
lence <strong>ve</strong> bilgi aramanın izlediği sonuçlarına ulaşmışlar-<br />
dır. Baran <strong>ve</strong> Kuloğlu (2001) tarafından gerçekleştirilen<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
“İnternet Kafelerdeki İnternet Kullanımı <strong>ve</strong> Sanal-Sosyal<br />
İlişkiler: Ankara Örneği” isimli araştırmada gençlerin İn-<br />
ternet kafelere eğlenmek, arkadaşlarıyla birlikte olmak<br />
amacıyla gelmekte oldukları <strong>ve</strong> kullanımlarının bilimsel<br />
olmaktan daha çok eğlence amaçlı olduğu sonuçlarına<br />
ulaşılmıştır. Güler <strong>ve</strong> Eroğlu (2003) tarafından gerçek-<br />
leştirilen araştırmada internet kafe kullanıcılarının büyük<br />
çoğunluğunun evinde bilgisayar bulunduğunu ancak in-<br />
ternete bağlanmak için internet kafelere gittikleri ortaya<br />
çıkmıştır. Bu bağlamda çalışmada İnternet kafelere özel<br />
incelemelerde de bulunulacaktır.<br />
Evren <strong>ve</strong> Örneklem<br />
Araştırmanın evrenini, Türkiye Cumhuriyeti sınırları<br />
içinde yer alan tüm kentsel yerleşim birimlerinde ya-<br />
şayan, İnternet erişimine sahip ya da İnternet kullanan<br />
ailelerdeki anne <strong>ve</strong> babalar ile bu aileler içerisinde İnter-<br />
net’e erişebilen 18 yaş altı çocuklar oluşturmaktadır. Ör-<br />
nekleme birimi hane halkı olarak belirlenmiş; Çocuksuz<br />
ailelerde eşler örnekleme dahil edilmiş; aile içerisinde<br />
İnternet’e erişimi bulunan ya da İnternet’i kullanan bir-<br />
den fazla 18 yaş altında çocuk olması durumunda bu<br />
çocukların tamamı araştırmaya dahil edilmiştir.<br />
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Türkiye İsta-<br />
tistik Kurumu (TUİK) 2000 genel nüfus sayımı <strong>ve</strong>rileri-<br />
ne göre, kentsel yerleşim birimlerinde yaşayan nüfusun<br />
tamamı 26.582.232’dir. Ancak, bu sayıdan aralarında<br />
akrabalık ilişkileri bulunsa dahi aynı evde kalan öğrenci<br />
ya da işçilerden oluşan hanehalkları ile hanehalkı teşkil<br />
etmeyen okul, yurt, otel, çocuk yuvası, huzurevi, hasta-<br />
ne <strong>ve</strong> hapishanede bulunanlar ile kışla <strong>ve</strong> ordu evlerinde<br />
ikamet eden kişiler kapsam dışı tutulmuş <strong>ve</strong> araştırma<br />
kapsamında kullanılan anket bu kişilere uygulanmamış-<br />
tır.<br />
Araştırmanın örneklem büyüklüğü; Türkiye kent nü-<br />
fusunu temsil eden, İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflama-<br />
sı (İBBS) 2. Düzey (26 bölge)’den 26 il seçilerek, ülke<br />
genelinde tahmin <strong>ve</strong>rebilecek düzeyde tasarlanmıştır.<br />
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana <strong>ve</strong> Bursa kent nüfusunun<br />
büyüklüğünden dolayı seçilmiş iller olarak saha çalış-<br />
masına dahil edilmiştir. Araştırmada %95 gü<strong>ve</strong>n sınırın-<br />
15
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
da, 0.03 hata payı ile 2000 haneden <strong>ve</strong>ri toplanmıştır.<br />
Hanehalkı örneklem seçiminde Türkiye İstatistik Kuru-<br />
mu’ndan (TÜİK) yardım alınmıştır. Her ile düşen örnek<br />
hacimleri aşağıda belirlenmiştir. Toplanan anket sayısı<br />
2000 anne, 2000 baba <strong>ve</strong> 819 çocuk olmak üzere top-<br />
lam 4819’dur.<br />
İl Adı Örneklem Hacmi<br />
Adana 90<br />
Ankara 280<br />
Hatay 10<br />
Kırıkkale 20<br />
Van 10<br />
Mardin 10<br />
Antalya 70<br />
Bursa 110<br />
Şanlıurfa 20<br />
Erzurum 20<br />
Ağrı 10<br />
Gaziantep 60<br />
İstanbul 780<br />
Tekirdağ 10<br />
Kocaeli 20<br />
Balıkesir 20<br />
İzmir 220<br />
Aydın 10<br />
Manisa 20<br />
Kayseri 50<br />
Konya 60<br />
Malatya 30<br />
Zonguldak 10<br />
Kastamonu 10<br />
Samsun 30<br />
Trabzon 20<br />
Toplam 2000<br />
16<br />
Veri Toplama Aracı <strong>ve</strong> Veri Analizi<br />
Veriler araştırma ekibi tarafından geliştirilen aile bi-<br />
reylerine ilişkin çeşitli demografik <strong>ve</strong>riler ile aile bireyleri-<br />
nin İnternet’in iletişim, sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik, mekan alt<br />
boyutlarına ilişkin görüşlerinin alındığı bir anket ile top-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
lanmıştır. Anketin ön kısmında bulunan kişisel bilgi for-<br />
munda katılımcıların yaşları, cinsiyetleri, eğitim durum-<br />
ları, ailenin gelir düzeyi, bireyin aile içindeki rolü (anne/<br />
baba/çocuk) <strong>ve</strong> benzeri bilgiler sorulmuştur. Anket for-<br />
munda her şeyden önce evlerinde bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet<br />
bulunup bulunmadığı, varsa bilgisayar sayısı, İnternet<br />
bağlantısı bulunup bulunmadığı, bilgisayarın bulunduğu<br />
mekân, bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet’in kullanım sıklığı <strong>ve</strong> kulla-<br />
nım amaçları <strong>ve</strong> benzeri sorular sorulmuş, daha sonra<br />
aile bireyleri arasındaki iletişim, bilgisayarın bulunduğu<br />
<strong>ve</strong>ya kullanıldığı mekan, İnternet <strong>ve</strong> bilgisayar kullanımı<br />
ile ilintili olduğu düşünülen psikolojik <strong>ve</strong> fizyolojik sağ-<br />
lık konularına <strong>ve</strong> bilgisayarın gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> etik kullanımı-<br />
na ilişkin konulara ilişkin sorular yöneltilmiştir. Anketteki<br />
demografik bilgiler <strong>ve</strong> anketin iletişim, sağlık, mekân,<br />
gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik alt boyutlarına ilişkin anket maddeleri<br />
araştırma ekibi tarafından yapılan doküman analizleri <strong>ve</strong><br />
uzman katılımının sağlandığı oturumlarda gerçekleşti-<br />
rilen beyin fırtınası çalışması sonucunda geliştirilmiştir.<br />
Anketin geçerlik çalışması için uzman görüşü alınmış-<br />
tır. Uzman görüşünden dönen anket, Eskişehir’deki 30<br />
aile üzerinde uygulanmış, gerekli düzenlemeler yapıla-<br />
rak pilot çalışma gerçekleştirilmiştir. Pilot çalışma, be-<br />
lirlenen soruların araştırma amaçlarına hizmet edecek<br />
<strong>ve</strong>rileri sağlıklı bir şekilde sağlayıp sağlayamayacağını<br />
saptamak amacıyla yapılmıştır. Pilot çalışmadan gelen<br />
<strong>ve</strong>rilerin gözden geçirilmesi ile anket formunda gerekli<br />
düzenlemeler yapılmış <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ri toplama aracına son şekli<br />
<strong>ve</strong>rilmiştir. Gü<strong>ve</strong>nilirlik çalışması olarak Cronbach alfa iç<br />
tutarlılık katsayısı kullanılmış, katsayıların en az .70 <strong>ve</strong><br />
üzerinde olması şartı aranmıştır (Huck, 2000; Pallant,<br />
2001). Bunun yanı sıra <strong>ve</strong>ri toplama işlemi, geçersiz<br />
<strong>ve</strong>ya yanıtsız <strong>ve</strong>ri oranının asgariye indirilmesi için her<br />
bir aile bireyi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilmiş-<br />
tir.<br />
Veriler SPSS 15.0 ile çözümlenmiş, faktör analizleri<br />
yardımıyla Likert şeklinde hazırlanan kısımların yapı ge-<br />
çerliği incelenmiş, daha sonra bu kısımların ortalamaları<br />
alınarak diğer parametrik testlere başvurulmuştur. Ço-<br />
ğunlukla t-test, ANOVA <strong>ve</strong> çoklu regresyon gibi analizle-
e başvurulan çalışmalarda sürekli olmayan (kategorik)<br />
değişkenler için de çok sayıda Ki Kare testi uygulanmış-<br />
tır.<br />
Bulgular<br />
Anketlerden elde edilen <strong>ve</strong>riler doğrultusunda yapı-<br />
lan çeşitli istatistiksel çözümlemeler doğrultusunda yapı-<br />
lan değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur.<br />
1. <strong>Aile</strong> Bireylerinin Demografik Özelliklerine İliş-<br />
kin Değerlendirmeler<br />
Araştırma kapsamındaki bireylerin %41,5’ini anne-<br />
ler, % 41,5’ini babalar, %17’sini ise çocuklar oluşturmak-<br />
tadır. Araştırmaya katılan babaların yaş ortalamaları<br />
yaklaşık 39; annelerin yaş ortalamaları yaklaşık 35; ço-<br />
cukların yaş ortalamaları ise yaklaşık 14’tür. Ebe<strong>ve</strong>ynle-<br />
rin yaklaşık % 36’sı iki yıllık üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong> daha yüksek<br />
bir okul mezunu iken yalnızca % 0,25’i okuryazar değil-<br />
dir. İnternet kullanan ailelerde ebe<strong>ve</strong>ynlerin okuryazarlık<br />
oranlarının çok yüksek olduğu görülmektedir. Bir başka<br />
deyişle Türkiye’de İnternet kullanan ailelerde ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin % 99,75’i en az okuma-yazma bilmektedir. Bunun<br />
yanı sıra annelerin öğrenim düzeyleri babalardan an-<br />
lamlı ölçüde düşüktür. Ayrıca araştırma kapsamındaki<br />
her üç aileden birinde en az bir tane iki yıllık üni<strong>ve</strong>rsite<br />
mezunu bulunmaktadır. Araştırmada hiç çocuğu olma-<br />
yan ailelerin oranı sadece %19,5’tir. Buna göre araştır-<br />
maya katılan her beş aileden dördü en az bir çocuğa<br />
sahiptir. Araştırmaya katılan ailelerin büyük çoğunluğu 1<br />
– 3 arasında çocuğa sahiptir. Çocukların yaklaşık % 45’i<br />
kızdır. Akademik başarıları ile ilgili soruya yanıt <strong>ve</strong>ren<br />
çocukların sadece yaklaşık % 4’ü başarısızdır. İnternet<br />
kullanan ailelerin yaklaşık %86’sının gelir düzeyi en az<br />
781 Ytl <strong>ve</strong> üzerindedir. Gelir düzeyi 1581 Ytl’ nin üzerin-<br />
deki ailelerin oranı %36’dır. Evinde hiç bilgisayar olma-<br />
yan aile sayısı tüm örneklemin yaklaşık %21’ ini oluş-<br />
tururken araştırmaya katılan ailelerin yaklaşık %68’inin<br />
evinde bir bilgisayar bulunmaktadır. Bir başka deyişle<br />
araştırmaya katılan her beş aileden dördünün evinde<br />
en az bir bilgisayar bulunmaktadır. Araştırmaya katılan<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
bireylerin yaklaşık %77’sinin İnternet kullandığı belir-<br />
lenmiştir. İnternet kullanmayanların yaklaşık %76,7’sını<br />
anneler; yüzde 22,8’ini babalar; %0,6’sını çocuklar oluş-<br />
turmaktadır.<br />
<strong>Aile</strong> bireyleri İnternet’e en çok bilgi edinme (%67,71,)<br />
amaçlı olarak bağlanmaktadırlar. Bunu sırasıyla, ha-<br />
ber okuma (% 42,12), eğitim /ders /araştırma yapma<br />
(%40,42), haberleşme (%38,18) izlemektedir. <strong>Aile</strong> birey-<br />
leri İnternet’i en az bahis oyunları oynama (%2,12) <strong>ve</strong><br />
iş (%2,39) amaçlı kullanmaktadır. İnternet’i bir seferde<br />
30 dakikadan az kullanan aile bireylerinin oranı yaklaşık<br />
%12’dir. İnternet bir seferde %28,86 ile en çok 30 daki-<br />
ka - 1 saat arasında kullanılırken; bir seferde 30 dakika<br />
ile 3 arasında kullananların oranı yaklaşık %53’dür. <strong>Aile</strong><br />
bireylerinin %11’i ise bir seferde 3 saatten fazla İnternet<br />
kullandığını belirtmiştir. Araştırmaya katılan aile bireyle-<br />
rinin %51’i günde en az bir kez İnternet’i kullanmaktadır.<br />
<strong>Aile</strong> bireyleri İnternet’i gün için de en çok 15:00–18:00<br />
saatleri arasında kullanmaktadır. Bunu sırasıyla 18:00–<br />
21:00 <strong>ve</strong> 12:00–15:00 saatleri izlemektedir. İnternet’in<br />
mesai saatlerinde (9:00 ile 18:00 arsında) kullanım ora-<br />
nı yaklaşık %45’tir.<br />
2. İnternet’in İletişim Amaçlı Olarak Kullanımına<br />
İlişkin Değerlendirmeler<br />
2.1. İletişim Amaçlı İnternet Kullanımının Sağla-<br />
dığı Yararlar<br />
Araştırma kapsamında ebe<strong>ve</strong>ynlerin, iletişim alt bo-<br />
yutunda İnternetten en çok görüntülü <strong>ve</strong> sesli iletişim<br />
kurma amacıyla yararlandıkları belirlenmiştir. Bunun<br />
yanı sıra ebe<strong>ve</strong>ynler, İnternet aracığıyla tanıdıklarıyla<br />
uzun süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurduklarını <strong>ve</strong> İnternet’in<br />
iletişimi ekonomik hale getirdiğini belirtmişlerdir. Ebe-<br />
<strong>ve</strong>ynler İnternet’in sosyalleşmelerine katkı sağladığı gö-<br />
rüşüne katılmakla birlikte bu görüşe İnternet’in iletişim<br />
boyutunda sağladığı diğer yararlara oranla daha az dü-<br />
zeyde katıldıklarını belirtmişlerdir.<br />
İletişim amaçlı İnternet kullanımının ebe<strong>ve</strong>ynler <strong>ve</strong><br />
çocuklar açısından sağladığı yararların, çeşitli demogra-<br />
17
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
fik değişkenler ile ilişkisinin incelemesi sonucunda aşa-<br />
ğıdaki saptamalarda bulunulmuştur.<br />
18<br />
• İlkokul, ortaokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin yük-<br />
sek lisans <strong>ve</strong> doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlere oranla İnter-<br />
netten iletişim amaçlı olarak daha fazla yararlandıkları;<br />
• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları<br />
arttıkça İnternetten iletişim amaçlı yararlanma oranları-<br />
nın arttığı; yaşları arttıkça İnternetten iletişim amaçlı ya-<br />
rarlanma oranlarının düştüğü;<br />
• İnternet’i dosya <strong>ve</strong> program indirme, haber okuma,<br />
oyun oynama, müzik dinleme, film izleme, yeni insanlar-<br />
la tanışma, sohbet etme amaçlarıyla kullanan ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin, İnternet’i diğer farklı amaçlar için kullanan ebe-<br />
<strong>ve</strong>ynlere göre daha yararlı buldukları tespit edilmiştir.<br />
İletişim amaçlı İnternet kullanımının çocuklar açısın-<br />
dan sağladığı yararlar incelendiğinde, çocukların en çok<br />
görüntülü <strong>ve</strong> sesli iletişim kurmak amacıyla İnternetten<br />
yararlandıkları ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra çocuk-<br />
ların tanıdıklarıyla uzun süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurma,<br />
fikir alış <strong>ve</strong>rişinde bulunma açısından da oldukça üst dü-<br />
zeyde İnternetten yararlandıkları belirlenmiştir. Çocuklar<br />
da ebe<strong>ve</strong>ynler gibi İnternet’in sosyalleşmelerine katkı<br />
sağladığı görüşüne katılmakla birlikte bu görüşe İnter-<br />
net’in iletişim boyutunda sağladığı diğer yararlara oranla<br />
daha az düzeyde katıldıklarını belirtmişlerdir.<br />
Çocukların;<br />
• İnternet kullanım süreleri arttıkça, İnternetten<br />
görüntülü <strong>ve</strong> sesli iletişim kurma, görüş <strong>ve</strong> düşüncelerini<br />
rahatlıkla dile getiren bir ortam bulma, tanıdıklarla uzun<br />
süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurma açısından yararlanma dü-<br />
zeylerinin de arttığı;<br />
• İnternet kullanım sıklıkları arttıkça İnternetten<br />
tanıdıklarıyla uzun süre <strong>ve</strong> rahatça iletişim kurma ama-<br />
cıyla yararlanma düzeylerinin de anlamlı olarak arttığı;<br />
İnternet’i vatandaşlık hizmetleri, haber okuma, oyun<br />
oynama, müzik dinleme, film izleme <strong>ve</strong> yeni insanlarla<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
tanışma, haberleşme <strong>ve</strong> sohbet etme amaçlarıyla kul-<br />
lanan çocukların İnternet’i diğer farklı amaçlar için kul-<br />
lanan çocuklara göre daha yararlı buldukları tespit edil-<br />
miştir. Bunun yanı sıra çocukların İnternet’i iletişim ama-<br />
cıyla kullanmada hem annelerden hem de babalardan<br />
daha yararlı buldukları tespit edilmiştir.<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin iletişimde en çok kullandığı medya türü<br />
cep telefonu iken, bunu sırasıyla televizyon <strong>ve</strong> sabit te-<br />
lefon izlemiş, İnternet dördüncü sırayı almıştır. Çocuklar<br />
ise iletişimde en çok İnternet’i kullandıklarını belirtirken,<br />
bunu cep telefonu, televizyon <strong>ve</strong> sabit telefonunun iz-<br />
lediği görülmüştür. Ayrıca aşamalı olarak yapılan çok<br />
değişkenli ilişki incelemeleri sonunda aile bireylerinin<br />
İnternet’in iletişim boyutunda sağladığı yararlara ilişkin<br />
görüşlerini yordayan en önemli değişkenlerin sırasıyla<br />
İnternet kullanım süresi, öğrenim düzeyi, İnternet kulla-<br />
nım sıklığı <strong>ve</strong> yaş olduğu ortaya çıkmıştır. <strong>Aile</strong> bireylerin<br />
İnternet’in iletişim boyutunda sağladığı yararlar ilişkin<br />
görüşlerinin İnternet kullanım sıklığı <strong>ve</strong> süresine bağ-<br />
lı olarak arttığı, yaş <strong>ve</strong> eğitim düzeylerine bağlı olarak<br />
7azaldığı ortaya çıkmıştır.<br />
2.2. İletişim Amaçlı İnternet Kullanımının Neden<br />
Olduğu Sorunlar<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin <strong>ve</strong> çocukların iletişim amaçlı İnternet<br />
kullanımının neden olduğu sorunlara ilişkin görüşleri<br />
araştırıldığında, bu alt boyuttaki görüşlere çoğunlukla<br />
katılmadıkları ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin <strong>ve</strong> çocukların -bu konuda kararsız kalmakla birlikte-<br />
en çok İnternet’in Türkçenin düzgün kullanımını engelle-<br />
mesine yol açtığı görüşünde oldukları ortaya çıkmıştır.<br />
İletişim amaçlı İnternet kullanımının ebe<strong>ve</strong>ynler <strong>ve</strong><br />
çocuklar açısından yarattığı sorunların, çeşitli demogra-<br />
fik değişkenler ile ilişkisinin incelemesi sonucunda aşa-<br />
ğıdaki saptamalarda bulunulmuştur.<br />
• İlkokul mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin diğer eğitim düze-<br />
yindeki ebe<strong>ve</strong>ynlere kıyaslandığında, İnternet’in daha<br />
az soruna neden olduğu görüşünde birleştikleri; ilkokul<br />
dışında kalan diğer eğitim düzeyindeki ebe<strong>ve</strong>ynlerin bir-
irleriyle benzer görüşte oldukları tespit edilmiştir.<br />
• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım süreleri arttıkça, İn-<br />
ternet’in aileleri ile geçirdikleri zamanı azalttığı, aile çev-<br />
resinden uzaklaşmayı arttırdığı, yüz yüze iletişimi daha<br />
çok engellediği, çevrenin ebe<strong>ve</strong>ynin bilgisayar başında<br />
çok vakit geçirdiği şikayetini anlamlı ölçüde arttırdığı or-<br />
taya çıkmıştır.<br />
• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım sıklıkları arttıkça,<br />
aileleri ile geçirdikleri zamanın azaldığı; çevrenin ebe-<br />
<strong>ve</strong>ynin bilgisayar başında çok vakit geçirdiği şikayetini<br />
anlamlı ölçüde arttırdığı ortaya çıkmıştır.<br />
• İnternet’i eğitim/ders/araştırma, alış<strong>ve</strong>riş yapma,<br />
bahis oyunları oynama, bankacılık işlemleri, oyun oy-<br />
nama <strong>ve</strong> yeni insanlarla tanışma amacıyla kullanan<br />
ebe<strong>ve</strong>ynler diğer farklı amaçlar için kullananlara göre İn-<br />
ternet’in daha fazla soruna neden olduğunu belirtirken;<br />
İnternet’i haberleşme amacıyla kullananlar İnternet’in<br />
daha az soruna neden olduğunu belirtmişlerdir.<br />
• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin yaşları arttıkça İnternet’in kullanımı-<br />
nın aile bireyleri <strong>ve</strong> çevre ile ilişkili neden olduğu çeşitli<br />
sorunların da anlamlı ölçüde arttığı görüşünün hakim<br />
olduğu tespit edilmiştir.<br />
• Çocukların İnternet kullanım süreleri arttıkça, aile-<br />
leri ile geçirdikleri zamanın azaldığı, İnternet’in aile içi<br />
çatışmaya daha çok neden olduğu, insanların yüz yüze<br />
zaman geçirmelerini daha fazla engellediği, günlük iliş-<br />
kileri daha çok aksattığı <strong>ve</strong> daha fazla zaman kaybına<br />
neden olduğu, çevrenin çocuğun bilgisayar başında çok<br />
vakit geçirdiği şikayetini de anlamlı ölçüde arttırdığı or-<br />
taya çıkmıştır.<br />
• İnternet’i dosya/program indirme, oyun oynama,<br />
müzik dinleme, film izleme, yeni insanlarla tanışma <strong>ve</strong><br />
sohbet etme amacıyla kullanan çocuklar diğer farklı<br />
amaçlar için kullananlara göre İnternet’in daha fazla so-<br />
runa neden olduğunu belirtirken; İnternet’i bilgi edinme<br />
amacıyla kullananlar İnternet’in daha az soruna neden<br />
olduğunu belirtmişlerdir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• Çocukların ailelerinin gelir düzeyleri arttıkça İnter-<br />
net’in Türkçenin düzgün kullanımına engel olduğu <strong>ve</strong><br />
çevrenin çocuğun bilgisayar başında çok vakit geçirdiği<br />
görüşünün de arttığı belirlenmiştir.<br />
3. İnternet’in Sağlık Boyutuna İlişkin Değerlen-<br />
dirmeler<br />
3.1 İnternet/Bilgisayar Kullanımının Neden Oldu-<br />
ğu Fizyolojik Sorunlar<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet/bilgisayar kullanımına bağ-<br />
lı olarak yaşadıkları fizyolojik sorunlar incelendiğinde,<br />
aile bireylerinin çoğunun İnternet/bilgisayar kullanımına<br />
bağlı olarak bazen sorun yaşadığı ortaya çıkmıştır. Bu-<br />
nunla birlikte aile bireylerinin en çok yaşadıkları fizyolo-<br />
jik sorunun göz yorgunluğu/göz kızarıklığı olduğu ortaya<br />
çıkmıştır. Bunu sırasıyla sırt/boyun ağrısı, baş ağrısı, ek-<br />
lem/kas ağrısı, yorgunluk <strong>ve</strong> uykusuzluk izlemiştir. <strong>Aile</strong><br />
bireyleri tarafından en az yaşanan fizyolojik sorun ise<br />
yemek yeme düzenin bozulması olarak tespit edilmiştir.<br />
Babaların, çocuklara göre daha sık fizyolojik sorun<br />
yaşadığı; aile bireylerinin İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong><br />
sıklıkları artıkça yaşanan fizyolojik sorunların da sıklı-<br />
ğının arttığı ortaya çıkmıştır. İnternet’i eğitim/ders/araş-<br />
tırma, vatandaşlık hizmetlerinden yararlanma, dosya/<br />
program indirme, haber okuma, alış<strong>ve</strong>riş yapma, bahis<br />
oyunları oynama, bankacılık işlemleri, müzik dinleme,<br />
film izleme, yeni insanlar ile tanışma, haberleşme <strong>ve</strong> iş<br />
amaçlı kullananlar diğer farklı amaçlar için kullananlarla<br />
karşılaştırıldığında daha sık fizyolojik sorun yaşadıkları-<br />
nı belirtmişlerdir.<br />
Aşamalı olarak yapılan çok değişkenli ilişki ince-<br />
lemeleri sonunda aile bireylerinin İnternet/bilgisayar<br />
kullanımına bağlı olarak yaşadıkları fizyolojik sorunları<br />
yordayan en önemli değişkenlerin sırasıyla İnternet kul-<br />
lanım süresi, yaş, öğrenim düzeyi <strong>ve</strong> ailenin gelir düzeyi<br />
olduğu tespit edilmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerin İnternet/bilgisayar<br />
kullanımına bağlı olarak yaşadıkları sorunların sıklığı<br />
İnternet kullanım süresi, yaş <strong>ve</strong> öğrenim düzeyinin ar-<br />
tışına bağlı olarak arttığı; ailenin gelir düzeyinin artışına<br />
19
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
bağlı olarak ta azaldığı belirlenmiştir.<br />
20<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />
sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek fizyo-<br />
lojik sorunlara ilişkin yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadık-<br />
ları ortaya çıkmış; çocukların fizyolojik sorunlara karşı<br />
alınabilecek önlemler konusundaki bilgi düzeylerinin<br />
hem annelerden hem de babalardan anlamlı ölçüde<br />
az olduğu tespit edilmiştir. İlkokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe-<br />
<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora<br />
mezunlarından; ortaokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />
ailelerinin 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezunla-<br />
rından; 2 yıllık <strong>ve</strong> 4 yıllık üni<strong>ve</strong>rsite mezunu ebe<strong>ve</strong>ynle-<br />
rin ailelerinin Y.Lisans/Doktora mezunlarından daha az<br />
düzeyde bilgi sahibi oldukları belirlenmiştir. Bir başka<br />
ifadeyle ebe<strong>ve</strong>ynlerin öğrenim düzeyi arttıkça ailelerin<br />
fizyolojik sorunlara ilişkin bilgi düzeylerinin arttığı görül-<br />
mektedir.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />
sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek fiz-<br />
yolojik sorunlara ilişkin çok az önlem aldıkları ortaya<br />
çıkmış; ayrıca çocukların fizyolojik sorunlara karşı alına-<br />
bilecek önlemler konusundaki bilgi düzeylerinin hem an-<br />
nelerden hem de babalardan anlamlı ölçüde az olduğu<br />
tespit edilmiştir. İlkokul <strong>ve</strong> ortaokul mezunu ebe<strong>ve</strong>ynle-<br />
rin ailelerinin; 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans / doktora mezu-<br />
nu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden; lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />
ailelerinin 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin ailelerine göre fizyolojik sorunlara karşı daha az<br />
önlem aldıkları belirlenmiştir.<br />
3.2. İnternet/Bilgisayar Kullanımının Neden Ol-<br />
duğu Psikososyal Sorunlar<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet/bilgisayar kullanımına bağlı<br />
olarak yaşadıkları psikososyal sorunlar incelendiğinde,<br />
aile bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgisayar<br />
kullanımına bağlı olarak hemen hiç psikososyal sorun<br />
yaşamadığı ortaya çıkmıştır. Ancak ara sırada olsa da<br />
psikososyal sorunlar yaşadığını belirten bireyler, en çok<br />
MSN açık olmadığı zamanlarda kendilerini huzursuz<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
hissettiklerini belirtmişlerdir. Bunun yanında aile birey-<br />
lerinin İnternetten alış <strong>ve</strong>riş yapmayı engelleyememe,<br />
İnternet’e giremediğinde kendini huzursuz hissetme,<br />
pornografi <strong>ve</strong> kumar/bahis sitelerine girmekten kendini<br />
alıkoyamama gibi psikososyal sorunları hiçbir zaman<br />
yaşamadıkları ortaya çıkmıştır.<br />
Çocukların, babalardan, babaların ise annelerden<br />
daha sık psikososyal sorun yaşadıkları ortaya çıkmış;<br />
aile bireylerinin İnternet kullanım süreleri arttıkça, ya-<br />
şadıkları psikosoyal soruların da arttığı belirlenmiştir.<br />
Ayrıca aşamalı olarak yapılan çok değişkenli ilişki in-<br />
celemeleri sonunda aile bireylerinin İnternet/bilgisayar<br />
kullanımına bağlı olarak yaşadıkları psikososyal sorun-<br />
ları yordayan en önemli değişkenlerin sırasıyla İnternet<br />
kullanım süresi, yaş <strong>ve</strong> ailenin gelir düzeyi olduğu tespit<br />
edilmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerin İnternet/bilgisayar kullanımına<br />
bağlı olarak yaşadıkları psikosoyal sorunların sıklığının<br />
İnternet kullanım süresine bağlı olarak arttığı; bireyin<br />
yaşına <strong>ve</strong> ailenin gelir düzeyinin artışına bağlı olarak ta<br />
azaldığı belirlenmiştir.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />
sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek psi-<br />
kososyal sorunlara ilişkin çok az bilgi sahibi oldukları<br />
ortaya çıkmış; çocukların psikososyal sorunlara karşı<br />
alınabilecek önlemler konusundaki bilgi düzeylerinin<br />
hem annelerden hem de babalardan anlamlı ölçüde az<br />
olduğu tespit edilmiştir. İlkokul <strong>ve</strong> lise mezunu ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin ailelerinin 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezu-<br />
nu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden; ortaokul mezunu ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin ailelerinin lise, 2 yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora<br />
mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden; 2 yıllık <strong>ve</strong> 4 yıllık<br />
üni<strong>ve</strong>rsite mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin Y.Lisans/<br />
Doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden daha düşük<br />
düzeyde bilgi sahibi olduğu tepsi edilmiştir. Bir başka<br />
deyişle ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitim düzeyleri arttıkça aile birey-<br />
lerin İnternet/bilgisayar kullanımına bağlı olarak ortaya<br />
çıkan sorunlara ilişkin bilgi sahibi olma düzeylerinin de<br />
arttığı söylenebilir.
<strong>Aile</strong> bireylerinin büyük çoğunluğunun İnternet/bilgi-<br />
sayar kullanımına bağlı olarak ortaya çıkabilecek psiko-<br />
sosyal sorunlara ilişkin çok az önlem aldıkları; ailedeki<br />
kadınların oluşabilecek psikososyal sorunlara karşı er-<br />
keklerden daha fazla önlem aldıkları ortaya çıkmıştır.<br />
İlkokul <strong>ve</strong> ortaokul mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin 2<br />
yıllık, 4 yıllık <strong>ve</strong> Y.Lisans / doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />
ailelerinden; lise mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinin 4 yıllık<br />
<strong>ve</strong> Y.Lisans/doktora mezunu ebe<strong>ve</strong>ynlerin ailelerinden,<br />
İnternet/bilgisayar kullanımına bağlı olarak oluşabilecek<br />
psikososyal sorunlara karşın daha az önlem aldıkları<br />
belirlenmiştir. Bunun yanı sıra aile üyelerinin İnternet/bil-<br />
gisayar kullanımlarına bağlı olarak yaşadıkları fizyolojik<br />
<strong>ve</strong> psikososyal sorunlar arasında olumlu yönde <strong>ve</strong> orta<br />
düzeyde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yani aile birey-<br />
lerinin İnternet/bilgisayar kullanımlarına ilişkin olarak ya-<br />
şadıkları fizyolojik sorunlar artıkça, yaşanan psikososyal<br />
sorunların da arttığı görülmüştür.<br />
4. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />
Değerlendirmeler<br />
4.1. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />
Tehlikeli İçerikler<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin internette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />
tehlike oluşturabilecek içeriklerin neler olduğuna ilişkin<br />
görüşleri incelendiğinde, en fazla soruna pornografi,<br />
şiddet, terör içerikli siteler <strong>ve</strong> kumar oynama sitelerinin<br />
neden olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan en az soruna<br />
neden olduğuna inanılan içerikler ise hazır ödev siteleri-<br />
ni kullanma, alış<strong>ve</strong>riş yapma <strong>ve</strong> bankacılık işlemleri yap-<br />
ma olarak belirlenmiştir.<br />
Orta <strong>ve</strong> üst gelir grubundaki çocukların alt gelir gru-<br />
bundaki çocuklara oranla İnternette yapılan görüşme-<br />
lerde uygunsuz konuşmalar yapmanın tehlike oluştur-<br />
duğuna; üst gelir gruplarındaki ailelerin çocuklarının alt<br />
gelir gruplarındaki ailelerin çocuklara oranla pornografi<br />
sitelerine girmenin tehlikeli olduğuna inançlarının daha<br />
fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Erkek çocukların, kızlara<br />
oranla, kopya yazılım kullanmanın tehlikeli olduğuna<br />
inançlarının daha fazla olduğu belirlenmiştir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan<br />
sorun yaratan içeriklere ilişkin olarak görüşlerinin çeşit-<br />
li demografik değişkenlerle değişimi incelenmiştir. Elde<br />
edilen bulgular sonucunda aşağıdaki tespitlerde bulu-<br />
nulmuştur.<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />
• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım sıklıkları <strong>ve</strong> sü-<br />
releri arttıkça kopya yazılım kullanma;<br />
• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım sıklıkları art-<br />
tıkça bilgisayar ortamındaki özel <strong>ve</strong>rilere izinsiz erişim;<br />
şiddet <strong>ve</strong>ya terör içerikli sitelere girme;<br />
• İnternet kullanım süresi arttıkça müzik, resim, film,<br />
program <strong>ve</strong> dosya gibi materyalleri izinsiz kullanma;<br />
• İnternet kullanım sıklıkları arttıkça reklam içerikli e-<br />
postaları açma;<br />
• Eğitim düzeyleri arttıkça İnternet’te başkalarını<br />
rahatsız etme; İnternet’te yapılan görüşmelerde yanlış<br />
bilgi <strong>ve</strong>rme; İnternet’te yapılan görüşmelerde uygunsuz<br />
konuşmalar yapma; pornografi içeren sitelere girme; ku-<br />
mar sitelerine girme; İnternet aracılığı ile alış <strong>ve</strong>riş yap-<br />
ma; yabancılara gü<strong>ve</strong>nme <strong>ve</strong> yabancılarla mesajlaşma<br />
gibi olguları sorun olarak görme oranlarının da arttığı<br />
görülmüştür.<br />
• Özellikle iki yıllık üni<strong>ve</strong>rsite, lisans <strong>ve</strong> lisansüstü<br />
düzeydeki ebe<strong>ve</strong>ynlerin hazır ödev sitelerini kullanma-<br />
yı; arkadaşlık sitelerini kullanmayı sorun olarak görme<br />
oranlarında diğer eğitim düzeylerine göre artış görül-<br />
mektedir.<br />
İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan sorun yaratan<br />
içeriklerin bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişimi<br />
incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda aşağıdaki<br />
tespitlerde bulunulmuştur:<br />
• Babaların, annelere <strong>ve</strong> çocuklara oranla kopya ya-<br />
zılım kullanmayı;<br />
21
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
22<br />
• Babalar <strong>ve</strong> çocukların annelere oranla bilgisayar<br />
ortamındaki özel <strong>ve</strong>rilere izinsiz erişimi; İnternet’te ya-<br />
pılan görüşmelerde yanlış bilgi <strong>ve</strong>rmeyi; bankacılık iş-<br />
lemleri yapmayı;<br />
• Çocukların, babalar <strong>ve</strong> annelere oranla İnternet’te<br />
başkalarını rahatsız etmeyi;<br />
• Babaların çocuklara, çocukların da annelere oranla<br />
müzik, resim, film, program <strong>ve</strong> dosya gibi materyalleri<br />
izinsiz kullanmayı; reklam içerikli e-postaları açmayı;<br />
• Çocukların babalara, babaların da annelere oranla<br />
İnternet’te yapılan görüşmelerde uygunsuz konuşmalar<br />
yapmayı; pornografi içeren sitelere girmeyi; şiddet <strong>ve</strong>ya<br />
terör içerikli sitelere girmeyi; kumar sitelerine girmeyi;<br />
arkadaşlık sitelerini kullanmayı; ödev sitelerini kullanma-<br />
yı; İnternet aracılığı ile alış <strong>ve</strong>riş yapmayı; yabancılara<br />
gü<strong>ve</strong>nme <strong>ve</strong> yabancılarla mesajlaşmayı daha çok sorun<br />
olarak gördükleri belirlenmiştir.<br />
4.2. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />
Tehlikeli Teknolojiler<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />
tehlike oluşturabilecek teknolojilerin neler olduğuna iliş-<br />
kin görüşleri incelendiğinde, en fazla soruna virüs yazı-<br />
lımlarının <strong>ve</strong> casus programlarının neden olduğu ortaya<br />
çıkmıştır. Öte yandan en az soruna neden olduğuna ina-<br />
nılan teknolojiler ise Acti<strong>ve</strong>X, Javascript, Java, <strong>ve</strong> Web<br />
tarayıcıları olarak belirlenmiştir.<br />
Ayrıca İnternet kullanım sıklığı arttıkça çocukların<br />
casus programların; web tarayıcılarının tehlike oluştur-<br />
duğu görüşünde de artış olduğu belirlenmiştir. İnternet’e<br />
evden bağlanan çocukların bağlanmayanlara oranla ca-<br />
sus programların tehlike oluşturduğuna ilişkin görüşleri-<br />
nin arttığı; İnternet’e okuldan bağlanan çocuklar bağlan-<br />
mayanlara oranla İstenmeyen (spam) / önemsiz (junk)<br />
e-postaların tehlike oluşturduğuna ilişkin görüşlerinin<br />
arttığı tespit edilmiştir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan<br />
sorun yaratan teknolojilere ilişkin olarak görüşlerinin çe-<br />
şitli demografik değişkenlerle ilişkisi incelenmiştir. Elde<br />
edilen bulgular sonucunda aşağıdaki tespitlerde bulu-<br />
nulmuştur.<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />
• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sık-<br />
lıkları arttıkça virüs yazılımlarının; casus programların;<br />
Acti<strong>ve</strong>X, Javascript, Java vb. teknolojilerin; sohbet prog-<br />
ramlarının tehlike oluşturduğu görüşünün de attığı;<br />
• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım süreleri arttık-<br />
ça dosya paylaşım programlarının tehlike oluşturduğu<br />
görüşünün de attığı;<br />
• İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları arttıkça web<br />
tarayıcılarının tehlike oluşturduğu görüşünde de attığı;<br />
• Eğitim düzeyleri arttıkça istenmeyen (spam) /<br />
önemsiz (junk) e-postaların <strong>ve</strong> İnternet tabanlı oyunların<br />
tehlike oluşturduğu görüşünün de attığı tespit edilmiştir.<br />
İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan tehlike yaratan<br />
teknolojilerin, bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişi-<br />
mi incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda aşağı-<br />
daki tespitlerde bulunulmuştur:<br />
• Çocukların babalara, babaların da annelere oranla<br />
virüs yazılımlarının daha çok tehlike oluşturduğu<br />
• Çocuklar <strong>ve</strong> babaların, annelere oranla casus prog-<br />
ramlarının; istenmeyen (spam) / önemsiz (junk) e-pos-<br />
taların; dosya paylaşım programlarının; İnternet tabanlı<br />
oyunların daha çok tehlike oluşturduğu<br />
• Babaların çocuklara, çocukların da annelere oranla<br />
Acti<strong>ve</strong>X, Javascript, Java vb. teknolojilerinin; web tara-<br />
yıcılarının <strong>ve</strong> sohbet programlarının daha çok tehlike<br />
oluşturduğu yönünde görüş bildirdikleri tespit edilmiştir.
4.3. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />
Karşılaşılan Sorunlar<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />
karşılaştıkları sorunların neler olduğuna ilişkin görüşleri<br />
incelendiğinde, en fazla karşılaşılan sorunun virüs ya-<br />
zılımları <strong>ve</strong> Web sayfalarında gezinirken şiddet, terör<br />
<strong>ve</strong> pornografi gibi içeriklerle istek dışında karşılaşılması<br />
olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan en az karşılaşılan<br />
sorunlar ise kişisel bilgilerin bireylerin izni olmadan İn-<br />
ternette yayınlanması <strong>ve</strong> kişisel bilgilerin paylaşılması<br />
sonucu maddi-manevi zarara uğranması olarak belirlen-<br />
miştir.<br />
Çocukların;<br />
• İnternet kullanım sıklıkları <strong>ve</strong> evden bağlanma<br />
oranları arttıkça bilgisayar virüsleri yüzünden sıkıntılarla<br />
karşılaşma oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet kafeden İnternet’e bağlanma oranları at-<br />
tıkça İnternet’teki kimliği belirsiz kişilerce şahıslarına<br />
yönelik hakaret, tehdit <strong>ve</strong>ya ahlaksız teklifle karşılaşma<br />
oranlarının da arttığı;<br />
• Çocukların yaşları arttıkça web sayfalarında gezi-<br />
nirken şiddet <strong>ve</strong> pornografi gibi içeriklerle istekleri dışın-<br />
da karşılaşma oranlarının da arttığı belirlenmiştir.<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />
• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süre <strong>ve</strong> sıklıkları<br />
arttıkça bilgisayar virüsleri yüzünden sıkıntılarla karşı-<br />
laşma oranlarının da arttığı;<br />
• Eğitim düzeyleri arttıkça İnternet üzerinden yaptık-<br />
ları yazışmalarda istekleri dışında başkaları tarafından<br />
izlenme oranlarının da arttığı;<br />
• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süre <strong>ve</strong> sıklıkları<br />
arttıkça web sayfalarında gezinirken şiddet <strong>ve</strong> pornogra-<br />
fi gibi içeriklerle istekleri dışında karşılaşma oranlarının<br />
da arttığı;<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• İnternet kullanım süreleri arttıkça İnternet’teki kim-<br />
liği belirsiz kişilerce şahıslarına yönelik hakaret, tehdit<br />
<strong>ve</strong>ya ahlaksız tekliflerle karşılaşma oranlarının da arttığı<br />
belirlenmiştir.<br />
İnternet’teki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan karşılaşılan<br />
problemlerin, bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişi-<br />
mi incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda aşağı-<br />
daki tespitlerde bulunulmuştur:<br />
• Çocukların babalara, babaların annelere oranla<br />
bilgisayar virüsleri; İnternet üzerinden yaptıkları yazış-<br />
malarda istekleri dışında başkaları tarafından izlenme;<br />
İnternet üzerindeki hesaplarına ait kullanıcı parolaları-<br />
nın ele geçirilmesi; İnternet’teki kimliği belirsiz kişilerce<br />
şahıslarına yönelik hakaret, tehdit <strong>ve</strong>ya ahlaksız teklifte<br />
bulunulma ile daha çok karşılaştığı belirlenmiştir.<br />
• Çocukların <strong>ve</strong> babaların, annelere oranla web say-<br />
falarında gezinirken şiddet <strong>ve</strong> pornografi gibi içeriklerle<br />
istekleri dışında daha çok karşılaştıkları tespit edilmiştir.<br />
• Babaların çocuklara, çocukların annelere oranla<br />
arkadaşlık siteleri, kumar içerikli siteler nedeniyle maddi<br />
<strong>ve</strong>ya manevi zarara uğrama; kişisel bilgilerinin izinleri<br />
olmadan İnternet’te yayınlanması ile daha çok karşılaş-<br />
tıkları tespit edilmiştir.<br />
4.4. İnternet’in Gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> Etik Boyutuna İlişkin<br />
Karşılaşılan Sorunlara Karşı Alınan Önlemler<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından<br />
karşılaştıkları sorunlara karşı alınan önlemler incelen-<br />
diğinde, en çok başvurulan önlemlerin, orijinal yazılım<br />
kullanma, virüs temizleme <strong>ve</strong> casus yazılım önleme<br />
programları olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan en az<br />
başvurulan önlemler ise izleme yazılımları <strong>ve</strong> elektronik<br />
imza kullanma olarak belirlenmiştir.<br />
Çocukların;<br />
• İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları, İnternet’e ev-<br />
den bağlanma oranları arttıkça gü<strong>ve</strong>nlik duvarı, reklam<br />
önleyici vb. programlar kullanma oranlarının da arttığı;<br />
23
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
24<br />
• İnternet kullanım süreleri arttıkça izleme yazılımları<br />
kullanarak İnternet üzerinde yapılan etkinlikler hakkında<br />
bilgi sahibi olma; dosyalarını şifreleme; İnternet üzerin-<br />
deki hesaplarında kolay tahmin edilemeyecek şekilde<br />
karmaşık <strong>ve</strong> uzun şifreler kullanma oranlarının da arttığı;<br />
• Yaşları, İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları arttık-<br />
ça dosyalarını yedekleme oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet kullanım süreleri arttıkça <strong>ve</strong> akademik ba-<br />
şarı düzeyi düştükçe yazışmalarında elektronik imza<br />
kullanma oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet’e evden bağlanma oranları <strong>ve</strong> İnternet kul-<br />
lanım sıklıkları arttıkça bilgisayarlarında orijinal yazılım<br />
kullanmaya dikkat etme oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet’e kafeden bağlanma oranları azaldıkça,<br />
evden bağlanma oranları <strong>ve</strong> İnternet kullanım sıklıkları<br />
arttıkça virüs temizleme, casus yazılım önleme vb. prog-<br />
ramları kullanma oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet kullanım sıklıkları arttıkça içerik filtreleme<br />
programları kullanma oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet’e evden bağlanma oranları <strong>ve</strong> İnternet kul-<br />
lanım sıklıkları arttıkça kullandıkları programların gün-<br />
cellemelerini yapma oranlarının da arttığı;<br />
• İnternet’e okuldan bağlanma oranları arttıkça bil-<br />
gisayarın evdeki ortak kullanım alanında bulunmasını<br />
isteme oranlarının da arttığı;<br />
• Yaşları arttıkça halka açık yerlerde İnternet banka-<br />
cılığı yapma oranlarının da düştüğü;<br />
• Başarı düzeyi düştükçe yazışmalarında elektronik<br />
imza kullanma oranlarının da arttığı tespit edilmektedir.<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin;<br />
• Eğitim düzeyleri, İnternet kullanım süresi <strong>ve</strong> sıklığı,<br />
arttıkça bilgisayarında orijinal yazılım kullanmaya dikkat<br />
etme; virüs temizleme, casus yazılım önleme vb. prog-<br />
ramları kullanma; gü<strong>ve</strong>nlik duvarı, reklam önleyici vb.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
programlar kullanma; içerik filtreleme programları kul-<br />
lanma; izleme yazılımları kullanarak İnternet üzerinde<br />
yapılan etkinlikler hakkında bilgi sahibi olma; kullandık-<br />
ları programların güncellemelerini yapma; geçici İnter-<br />
net dosyalarını <strong>ve</strong> Web gezinti geçmişlerini inceleme;<br />
herkesin kullanımına açık bir bilgisayardan ayrılmadan<br />
önce geçici İnternet dosyalarını <strong>ve</strong> Web gezinti geç-<br />
mişlerini silme; E-posta filtreleme yazılımları kullanma;<br />
dosyalarını yedekleme; İnternet sitelerine girerken ge-<br />
nellikle sık kullanılanlar listesini kullanma; sohbet (Chat)<br />
yaparken dosya transferi yapma oranlarının da arttığı;<br />
bilgisayarındaki dosyaları paylaşıma açma; halka açık<br />
yerlerde İnternet bankacılığı yapma oranlarının da düş-<br />
tüğü;<br />
• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım süresi arttıkça<br />
dosyalarını şifreleme; elektronik imza kullanma; karşı-<br />
laştıkları hukuka aykırı durumları ilgililere bildirme; oran-<br />
larının da arttığı;<br />
• Eğitim düzeyleri, yaşı, İnternet kullanım süresi <strong>ve</strong><br />
sıklığı arttıkça İnternet üzerindeki hesaplarında kolay<br />
tahmin edilemeyecek şekilde karmaşık <strong>ve</strong> uzun şifreler<br />
kullanma; bilgisayarın evdeki ortak kullanım alanında<br />
bulunmasını isteme oranlarının da arttığı;<br />
• Eğitim düzeyleri <strong>ve</strong> İnternet kullanım sıklığı arttıkça<br />
halka açık yerlerde İnternet’ten alış<strong>ve</strong>riş yapma oranla-<br />
rının da düştüğü tespit edilmiştir.<br />
İnternetteki gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açıdan karşılaşılan prob-<br />
lemlere karşı alınan önlemlerin bireyin ailedeki rolüne<br />
bağlı olarak değişimi incelenmiştir. Elde edilen bulgular<br />
sonucunda aşağıdaki tespitlerde bulunulmuştur:<br />
• Babalar <strong>ve</strong> çocukların annelere oranla bilgisayarla-<br />
rında orijinal yazılım kullanmaya; içerik filtreleme prog-<br />
ramları kullanmaya; dosyalarını yedeklemeye; yazışma-<br />
larında elektronik imza kullanmaya; İnternet sitelerine<br />
girerken genellikle sık kullanılanlar listesini kullanmaya;<br />
elektronik imza kullanmaya daha çok dikkat ettikleri gö-<br />
rülmektedir.
• Çocukların babalara, babaların annelere oranla<br />
virüs temizleme, casus yazılım önleme vb. program-<br />
ları kullanmaya; gü<strong>ve</strong>nlik duvarı, reklam önleyici vb.<br />
programlar kullanmaya; izleme yazılımları kullanarak<br />
İnternet üzerinde yapılan etkinlikler hakkında bilgi sa-<br />
hibi olmaya; kullandıkları programların güncellemeleri-<br />
ni yapmaya; geçici İnternet dosyalarını <strong>ve</strong> Web gezinti<br />
geçmişlerini incelemeye; herkesin kullanımına açık bir<br />
bilgisayardan ayrılmadan önce geçici İnternet dosyaları-<br />
nı <strong>ve</strong> Web gezinti geçmişlerini silmeye; dosyalarını şifre-<br />
lemeye; İnternet üzerindeki hesaplarında kolay tahmin<br />
edilemeyecek şekilde karmaşık <strong>ve</strong> uzun şifreler kullan-<br />
maya; sohbet (Chat) yaparken daha az dosya transferi<br />
yapmaya; bilgisayarın evdeki ortak kullanım alanında<br />
bulunmasını istemeye daha çok dikkat ettikleri halka<br />
açık yerlerde daha az İnternet bankacılığı yaptıkları <strong>ve</strong><br />
İnternetten daha az alış <strong>ve</strong>riş yaptıkları tespit edilmiştir.<br />
• Babaların çocuklara, çocukların annelere oranla<br />
E-posta filtreleme yazılımları kullanmaya; hukuka aykırı<br />
durumları ilgililere bildirmeye daha çok dikkat ettikleri;<br />
bilgisayarındaki dosyaları daha az paylaşıma açtıkları<br />
tespit edilmiştir.<br />
5. İnternet’in Mekan Boyutuna İlişkin Değerlen-<br />
dirmeler<br />
Araştırmanın mekan alt boyutundan elde edilen bul-<br />
gular doğrultusunda ailelerin % 57.13 ile İnternet’e en<br />
çok evden bağlandıkları, bunu %27.23 ile işyerlerinin,<br />
%10.04 ile İnternet kafelerin, %3.76 ile okulların izlediği<br />
görülmüştür. Bununla birlikte İnternet kafelerden İnter-<br />
net’e en çok bağlananların çocuklar olduğu ortaya çık-<br />
mıştır. Çocuklardan sonra ise en çok babaların İnternet<br />
kafeleri kullandıkları ortaya çıkmıştır. İşten İnternet’e<br />
bağlanmada babalar, okuldan İnternet bağlanma da ise<br />
çocuklar ilk sırada yer almaktadır.<br />
Çocukların İnternet’e bağlandıkları mekanların, çe-<br />
şitli demografik değişkenler açısından değişimlerinin in-<br />
celenmesi sonucunda:<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• İnternet evden bağlanan çocukların bir seferde<br />
İnternet kullanım süreleri incelendiğinde çocukların sa-<br />
dece yaklaşık %5’inin 30 dakikadan daha az İnternet’e<br />
bağlı kaldıkları % 8,5’inin 5 saatin üzerinde İnternet’e<br />
bağlı kaldıkları; büyük çoğunlunun bir seferde (yaklaşık<br />
%80) 1 ile 5 saat arsında İnternet’e bağlı kaldıkları; Bu<br />
anlamda İnternet’e evden bağlanan çocukların bağlan-<br />
mayanlara göre İnternet’e bir seferde bağlı kalma süre-<br />
lerinin daha fazla olduğu;<br />
• İnternet’e evden bağlanan çocukların sadece<br />
%1,5’i ayda birkaç kez İnternet’e bağlanırken yaklaşık<br />
%82’sinin günde en az bir kez İnternet’e bağlandığı; bu<br />
sonuçlara göre evden İnternet’e bağlanan çocukların<br />
yaklaşık %80’i günde en az bir kez 1–5 saat arasında<br />
İnternet’e bağlı kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bir başka<br />
deyişle Türkiye de evinde İnternet bağlantısı bulunan<br />
her on çocuktan sekizi günde en az bir kez 1–5 arasında<br />
İnternet’e bağlandığı;<br />
• Çocukların İnternet’e bağlanma sıkları arttıkça İn-<br />
ternet’e okuldan <strong>ve</strong> İnternet kafeden bağlanma oranları-<br />
nın da arttığı;<br />
• <strong>Aile</strong>nin gelir düzeyi artıkça çocukların İnternet’e ev-<br />
den bağlanma oranlarının da arttığı;<br />
• Erkek çocukların kızlara göre İnternet kafeleri ter-<br />
cih etme oranlarının daha yüksek olduğu;<br />
• İnternet’e evden bağlanan çocukların daha çok<br />
dosya indirme <strong>ve</strong> müzik dinleme amacıyla İnternet’i<br />
kullandıkları; okuldan bağlananların ise eğitim, ders <strong>ve</strong><br />
araştırma amacıyla kullandıkları; internet kafeden bağ-<br />
lanma ile kullanım amaçları arasında anlamlı bir ilişki<br />
olmadığı,<br />
• Çocukların akademik başarı düzeyleri yükseldik-<br />
çe İnternet’e kafeden bağlanma oranlarının da düştüğü<br />
tespit edilmiştir.<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet’e bağladıkları mekanların, çe-<br />
şitli demografik değişkenler ile ilişkilerinin incelenmesi<br />
sonucunda aşağıdaki saptamalarda bulunulmuştur.<br />
25
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
26<br />
• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitim düzeyleri, yaşları, bir seferde<br />
internet kullanım süreleri <strong>ve</strong> sıklıkları ile evden bağlan-<br />
ma oranları arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu; yani<br />
evden bağlanma oranları arttıkça bu değişkenlerde de<br />
artış görüldüğü;<br />
• Lisansüstü mezunlarının İnternet’e kafeden bağ-<br />
lanma oranların diğer eğitim düzeylerine göre oldukça<br />
düşük olduğu; İnternet’e kafeden bağlanan bireylerin<br />
genellikle 30 – 60 dakika arasında İnternet’i kullandık-<br />
ları; ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kulanım sıklıkları <strong>ve</strong> yaşları<br />
arttıkça kafeden bağlanma oranlarının düştüğü;<br />
• Ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitim düzeyleri, İnternet kullanım sü-<br />
releri <strong>ve</strong> sıklıkları arttıkça, yaşları azaldıkça İnternet’e iş<br />
yerinden bağlanma oranlarının arttığı;<br />
• İnternet’e evden <strong>ve</strong> iş yerinden bağlanan ebe<strong>ve</strong>yn-<br />
lerin hemen her türlü amaç için İnternet’i kullandıkları;<br />
İnternet’e kafeden bağlanan ebe<strong>ve</strong>ynlerin ise genellikle<br />
bilgi edinme, eğitim/ders/araştırma yapma, vatandaşlık<br />
hizmetlerinden yararlanma, bahis oyunları oynama, film<br />
izleme, haberleşme, iş <strong>ve</strong> sohbet amacıyla İnternet’e<br />
bağlandıkları belirlenmiştir.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet’e bağladıkları mekanların<br />
bireyin ailedeki rolüne bağlı olarak değişiminin incelen-<br />
mesi sonucunda İnternet’e evden, okuldan <strong>ve</strong> kafeden<br />
en çok çocukların, iş yerinden ise en çok babaların bağ-<br />
landıkları tespit edilmiştir. Evde bilgisayar için en çok<br />
tercih edilen mekanların çocuk odası <strong>ve</strong> ortak kullanım<br />
alanları olduğu tespit edilmiştir.<br />
6. İnternet Kafelere İlişkin Değerlendirmeler<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin internet kafelere ilişkin görüşleri in-<br />
celendiğinde, İnternet kafelerde; öğretmen gibi bir da-<br />
nışman bulunması gerektiği; kullanıcıların erişebildiği<br />
sitelerin yeterince denetlenmediği; olumsuz arkadaşlık<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
deneyimlerinin yaşanabildiği; kafelerin çocukların kötü<br />
alışkanlıklar edinmesine neden olduğu; genellikle oyun<br />
amaçlı kullanıldığı; bireylerin sağlıklı iletişim kurmaları-<br />
na engel olduğu; akademik başarıyı olumsuz etkilediği<br />
görüşlerine katıldıkları belirlenmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerinin en<br />
çok benimsedikleri görüş ise İnternet kafelerde öğret-<br />
men gibi bir danışmanın bulunması gerekliliğidir. <strong>Aile</strong><br />
bireyleri kafelerin fiziksel koşullarının insan sağlığına<br />
uygun olmadığını; çocukların boş zamanlarını İnternet<br />
kafelerde geçirmelerinden tedirgin olduklarını belirtmiş-<br />
tir. Evinde İnternet bağlantısı olan bireylerin İnternet ka-<br />
felere gitmekten hoşlanmadıkları da araştırmada ortaya<br />
çıkan sonuçlardandır.<br />
Ayrıca çocukların İnternet kafelerle ilgili olumlu dü-<br />
şüncelerinin ebe<strong>ve</strong>ynlere göre anlamlı ölçüde yüksek<br />
olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle çocuklar ebe-<br />
<strong>ve</strong>ynlere oranla İnternet kafelere daha olumlu bir bakış<br />
açısına sahiptirler. Bununla birlikte erkek çocukların kız-<br />
lara oranla İnternet kafeleri daha olumlu yerler olarak<br />
buldukları saptanmıştır. Ayrıca düşük gelir gruplarındaki<br />
aile bireylerinin İnternet kafelere bakışlarının yüksek<br />
gelir gruplarındakilere göre daha olumsuz olduğu tespit<br />
edilmiştir. Aşamalı olarak yapılan çoklu ilişki inceleme-<br />
ler sonucunda aile bireylerinin İnternet kafelere ilişkin<br />
olumlu görüşlerini yordayan değişkenlerin sırasıyla,<br />
psikososyal sorunlar, yaş, iletişim amaçlı İnternet’in kul-<br />
lanımının sağladığı yararlar <strong>ve</strong> İnternet kullanım süresi<br />
olarak belirlenmiştir. Buna göre;<br />
• Bireylerin yaşları <strong>ve</strong> iletişim amaçlı İnternet kullanı-<br />
mının sağladığı yararlar arttıkça İnternet kafelere ilişkin<br />
olumlu görüşlerinin azaldığı;<br />
• Bireylerin İnternet kullanım süreleri <strong>ve</strong> psikososyal<br />
sorunları arttıkça İnternet kafelere bakış açılarının daha<br />
olumlu olduğu ortaya çıkmıştır.
Sonuç <strong>ve</strong> Öneriler<br />
Araştırma kapsamında çocukların <strong>ve</strong> ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />
İnternet kullanımlarına ilişkin iletişim, sağlık, mekan,<br />
gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik alt boyutlarına yönelik olarak sonuçlar<br />
çıkartılmış <strong>ve</strong> öneriler geliştirilmiştir.<br />
1. Yapılan incelemeler sonucunda ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />
okuma-yazma oranları her ne kadar yüksek olsa da<br />
annelerin eğitim düzeylerinin, babalardan daha düşük<br />
olması, annelerin İnternet’i babalardan <strong>ve</strong> çocuklardan<br />
daha az kullanması kadınların İnternet’i erkeklere göre<br />
daha az kullanması gibi nedenler göz önüne alındığında<br />
annelerin İnternetteki bazı içerik <strong>ve</strong> teknolojileri gü<strong>ve</strong>nlik<br />
<strong>ve</strong> etik açısından babalara <strong>ve</strong> çocuklara göre daha az<br />
tehlikeli görmesinin altında yatan neden olarak karşımı-<br />
za çıkmaktadır. Bu bağlamda özellikle annelerin siber<br />
farkındalık bilincini geliştirmesinin yolları aranmalıdır.<br />
Annelerin eğitim düzeylerinin düşük olması ülkemizin<br />
büyük sorunlarından bir olan kız çocuklarının okula gön-<br />
derilme oranlarının düşük olmasıyla da ilişkili olduğu<br />
düşünülmektedir. Bu nedenle öncelikle ülkemizde kız<br />
çocuklarının okula gitme <strong>ve</strong> eğitime devam etmelerini<br />
teşvik eden projeler geliştirilmesine ya da mevcut proje-<br />
lere <strong>ve</strong>rilen desteğin artırılmasına, bu konuda kamuoyu<br />
oluşturulması için gerekli politik mekanizmaların işletil-<br />
mesine gereksinim vardır.<br />
2. Araştırmada hem ebe<strong>ve</strong>ynlerin hem çocukların<br />
gerek fizyolojik <strong>ve</strong> gerekse psikosoyal sorunlar açısın-<br />
dan bilgi <strong>ve</strong> önlem alma düzeylerinin çok yetersiz olduğu<br />
ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sağlıklı İnternet/bilgisayar<br />
kullanımı ile ilgili anne-baba eğitimine önem <strong>ve</strong>rilmeli,<br />
sağlıklı bilgisayar kullanımıyla ilgili fiziksel koşulların dü-<br />
zenlenmesi <strong>ve</strong> ergonomik oturuş biçimi ile ilgili broşürler<br />
hazırlanarak, özellikle kamu kuruluşlarında muhtelif yer-<br />
lerde fotoğraflarla ergonomik oturuş biçimini gösteren<br />
panoların kullanılmasının teşvik edilmesi gibi yapılan-<br />
malara gidilmelidir. Bu bağlamda çocukların bu konuda<br />
eğitimlerini sağlamak için özellikle ilk <strong>ve</strong> ortaöğretimde<br />
mevcut teknoloji <strong>ve</strong> medya kullanımı derslerinde konuya<br />
gereken ilgilinin gösterilmesi sağlanmalı, derslerin zen-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
ginleştirilmesi için bu derslerin mevcut programlarının<br />
gelişmeler doğrultusunda dinamik olarak güncellenme-<br />
sini sağlayan yapılanmalara gidilmelidir.<br />
3. Araştırmada ortaya çıkan önemli sonuçlardan<br />
birisi de yetişkinlerin iletişimde en çok kullandıkları tek-<br />
nolojinin cep telefonu; çocukların iletişimde en çok kul-<br />
landığı teknolojinin ise İnternet olduğunun tespit edilme-<br />
sidir. Bu durum ebe<strong>ve</strong>ynlere erişmenin en kolay yolunun<br />
mobil teknolojiler olduğunun açık bir göstergesidir. Bu<br />
bağlamda çocuklar yetişkinliğe doğru adım attıkça cep<br />
telefonunu daha çok kullanmaya başlamakta <strong>ve</strong> iletişim-<br />
de mobilite daha popüler hala gelmektedir. Özellikle gü-<br />
nümüzde üçüncü nesil cep telefonları <strong>ve</strong> PDA (Personel<br />
Digital Assistant)’ların da popülaritesinin artması nede-<br />
niyle ebe<strong>ve</strong>ynlerin siber farkındalık <strong>ve</strong> sağlıklı teknoloji<br />
kullanımları ile ilgili eğitimlerinde bu teknolojilerin kulla-<br />
nılmasını sağlayan ülke çapında projeler gerçekleştiril-<br />
mesine gereksinim vardır.<br />
4. Araştırmada çocukların hem annelerden hem<br />
de babalardan internette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik açısından ma-<br />
ruz kaldıkları tehlikelerin daha çok olduğu tespit edilmiş-<br />
tir. Özellikle bilişim suçları, şiddet <strong>ve</strong> terör, pornografi,<br />
çocuk istismarı gibi konularda yasal tedbirlerin alınması<br />
yaptırım gücü yüksek cezaların <strong>ve</strong>rilmesi, kurumsal an-<br />
lamda sıkı teknik önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu<br />
bağlamda 23 Mayıs 2007 tarihinde yürürlüğe giren “İn-<br />
ternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi <strong>ve</strong><br />
Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi<br />
Hakkında Kanun (No: 5651)”, intihara yönlendirme, ço-<br />
cukların cinsel istismarı, uyuşturucu madde kullanımının<br />
kolaylaştırılması, müstehcenlik, fuhuş <strong>ve</strong> kumar içerikli<br />
sitelerin yayınını engelleme konusunda önemli bir adım-<br />
dır. Dahası bilgi <strong>ve</strong> içerik sağlayan sitelerin yayınladıkla-<br />
rı her türlü içerikten sorumlu tutulmaları da sevindirici bir<br />
gelişmedir.<br />
5. Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultu-<br />
sunda çocukların İnternet’i en çok görüntülü <strong>ve</strong> sesli ile-<br />
tişim kurmak amacıyla kullandıkları, psikososyal sorun-<br />
lar içinde MSN açık olmadığı zamanlarda bireyin ken-<br />
27
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
dini huzursuz hissetmesi konusunun ön plana çıkması,<br />
çocukların iletişimde en çok İnternet’i tercih etmeleri,<br />
öte yandan İnternette gezinirken en çok karşılaşılan so-<br />
runların başında şiddet, terör <strong>ve</strong> pornografik içeriklerin<br />
gelmesi <strong>ve</strong> çocukların evden İnternet’e bağlanma oran-<br />
larının yüksek olması gibi nedenler göz önünde bulun-<br />
durulduğunda:<br />
28<br />
a. Çocukların evden İnternet’e bağlanmaları an-<br />
ne-baba kontrolünde olmalıdır.<br />
b. Evde bilgisayarın ortak kullanım alanlarında<br />
bulunması sağlanmalı; İnternet’e bağlanma <strong>ve</strong> bilgi-<br />
sayar kullanma sürelerine sınırlandırma getirilmelidir.<br />
Gerekirse çocuk <strong>ve</strong> aile arasında İnternet kullanım söz-<br />
leşmesi tarzında bir belge hazırlanarak kararlılıkla uygu-<br />
lanmalıdır.<br />
c. Çocukların İnternet üzerinden kimlerle tanıştı-<br />
ğı <strong>ve</strong> görüştüğü takip edilmeli, filtreleme programları <strong>ve</strong><br />
çocukların İnternette yaptığı bağlantıların günlüklerini<br />
tutan programlardan yararlanılmalı; bu tür programların<br />
kullanımının teşvik edilmesi için seminerler yapılmalıdır,<br />
d. İlgili bakanlıklar bünyesinde İnternet adabı, İn-<br />
ternette gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik ile ilgili bilgi, yardım <strong>ve</strong> desteğin<br />
sağlandığı web portalları hazırlanmalı, bu konuda var<br />
olan web sitelerinin çeşitli medya kanalları yardımıyla<br />
reklamı yapılarak kullanımının yaygılaştırılması sağlan-<br />
malıdır.<br />
6. Araştırmada hem ebe<strong>ve</strong>ynler hem çocuklar<br />
açısından öne çıkan sonuçlardan bir tanesi İnternet’in<br />
Türkçenin düzgün kullanımını engellemesi konusudur.<br />
Bu nedenle çocuklarda İnternet adabı kültürünün yer-<br />
leştirilmesi için okul <strong>ve</strong> ailede eğitimlere gereksinim du-<br />
yulmakla birlikte bu konuda yapılabilecek yasal <strong>ve</strong> tek-<br />
nik önlemlerin alınması sağlanmalı; İnternet içeriklerinin<br />
Türkçenin düzgün kullanımına uygunluğunu denetleyen<br />
mekanizmaların kurulması sağlanmalıdır.<br />
7. Gü<strong>ve</strong>nlik açısından ortaya çıkan sorunların<br />
başında lisansız yazılım kullanma <strong>ve</strong> bilgisayar virüsle-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
ri gelmektedir. Bunun nedeni lisanslı yazılımlarının çok<br />
pahalı olmasının yanı sıra lisanslı yazılım kullanma kül-<br />
türünün ülkemizde yerleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle<br />
ülkemizde bilişim yazılımları sektörünün geliştirilerek bir<br />
rekabet ortamının oluşturulmasına <strong>ve</strong> ucuz lisanslı yazı-<br />
lım kullanımının yaygınlaştırılması gerekmektedir.<br />
8. Ayrıca ebe<strong>ve</strong>ynlerin İnternet kullanım süreleri<br />
<strong>ve</strong> sıklıkları arttıkça aileleri ile geçirdikleri zamanın azal-<br />
dığı <strong>ve</strong> çevrenin bilgisayar başında çok vakit geçirdik-<br />
lerinden şikayetlerinin artması, yine İnternet kullanım<br />
süre <strong>ve</strong> sıklıklarına bağlı olarak fizyolojik <strong>ve</strong> psikososyal<br />
sorunların artması gibi nedenler, ailelerin İnternet kültü-<br />
rünü sosyal yaşamla bütünleştirmekte sorunlar yaşan-<br />
dığını gözler önüne sermektedir. Her ne kadar ülkemiz-<br />
de çok konuşulmasa da ilgili alanyazın incelemesinde<br />
İnternet bağımlılığının dünyada pek çok ülkenin sorun<br />
yaşadığı bir konu olduğu ortaya çıkmıştır. Sağlıklı bir<br />
toplumsal yapının tesis edilmesi, bireyler arası iletişimin<br />
sağlıklı olması hem fiziksel hem de psikolojik açıdan<br />
sağlam bireyler yetiştirilmesi ile olanaklıdır. Sosyal et-<br />
kinlikler <strong>ve</strong> hobi faaliyetleri ailelerin yaşamında büyük<br />
önem taşımaktadır. Hızlı yaşam temposu içinde hem<br />
yetişkinlerin hem çocukların toplumsal kaynaşmayı sağ-<br />
layacak sosyal etkinlikler içinde olması sağlanmalıdır.<br />
Bu amaçla;<br />
a. Teknoloji ile daha çok çalışmak yerine daha<br />
kısa süreli ancak <strong>ve</strong>rimli çalışmanın yolları araştırılmalı,<br />
bu konuda yapılacak araştırma projelerine destek <strong>ve</strong>ril-<br />
meli <strong>ve</strong> bunun Türk toplumunun yaşam tarzı ile enteg-<br />
rasyonu sağlanmalıdır.<br />
b. Araştırmada özellikle babaların işyerinden me-<br />
sai saatleri içinde İnternet’e bağlanma oranlarının olduk-<br />
ça yüksek olduğu görülmüştür. Bu nedenle iş yerlerinde<br />
belirli zaman dilimlerinde İnternet kullanımın kısıtlanma-<br />
sına ya da bireylerin molalar <strong>ve</strong>rerek <strong>ve</strong>rimli çalışmaları-<br />
na olanak tanıyan yapılanmalara gidilmelidir.<br />
9. Araştırmada çocukların İnternet kafeden İn-<br />
ternet’e bağlanma oranları arttıkça İnternet’teki kimliği
elirsiz kişilerce şahıslarına yönelik hakaret, tehdit <strong>ve</strong>ya<br />
ahlaksız teklifle karşılaşma oranlarının arttığı görül-<br />
müştür. <strong>Aile</strong> bireylerinin İnternet kafelere ilişkin görüş-<br />
leri incelendiğinde, İnternet kafelerde; öğretmen gibi<br />
bir danışman bulunması gerektiğine olan inançlarını<br />
vurgulamaları ön plana çıkmaktadır. İnternet kafelerde<br />
kullanıcıların erişebildiği sitelerin yeterince denetlenme-<br />
diği görüşünün hakim olması; kafelerin çocukların kötü<br />
alışkanlıklar edinmesine <strong>ve</strong> çocukların akademik başa-<br />
rılarının düşmesine neden olduğuna ilişkin bir kanının<br />
ebe<strong>ve</strong>ynlerde oluşması; ailelerin çocuklarının İnternet<br />
kafede geçirdiği vakitlerde tedirgin olmaları gibi etmenler<br />
de göz önünde bulundurulduğunda toplumumuzda gün<br />
geçtikçe yeri <strong>ve</strong> önemi artan toplumun sosyal yapısını<br />
<strong>ve</strong> ilişkilerini etkileyen, ekonomik doğurgularının yanı<br />
sıra kültürel değerleri de etkileyerek toplumsal dönü-<br />
şümü hızlandıran İnternet’in vazgeçilmez mekanı olan<br />
İnternet kafelerin içinde bulundukları konumdan birer<br />
eğitim, kültürel etkinlik <strong>ve</strong> diyalog merkezleri haline geti-<br />
rilmesini sağlamak için projeler geliştirilmeli <strong>ve</strong> geliştiril-<br />
mesi teşvik edilmelidir. İnternet kafelerin ıslahına yönelik<br />
bu tür projelerde annelerin katılımının sağlanmasına <strong>ve</strong><br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
süreçte aktif rol almalarına olanak tanınmalıdır. Ayrıca<br />
araştırmada aile bireyleri tarafından en çok benimsenen<br />
görüş, İnternet kafelerde öğretmen gibi bir danışmanın<br />
bulunması gerektiğidir. Bu nedenle internet kafeler için<br />
geliştirilen projelerde bu konudaki bilincin arttırılmasına<br />
vurgu yapan projeler özellikle teşvik edilmelidir.<br />
10. Bir ülkenin bilim <strong>ve</strong> teknolojik alanda gelişim<br />
kaydetmesi pek çok faktöre bağlı dinamik <strong>ve</strong> karmaşık<br />
bir süreçtir. Teknoloji toplum entegrasyonunun sağlık-<br />
lı bir şekilde gerçekleştirilmesi bu konuda geniş çaplı<br />
bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik hedeflerin belirlenmesi kapsamlı<br />
politikaların geliştirilmesiyle sağlanabilir. Türkiye’de İn-<br />
ternet kullanan ailelerin profillerinin betimlendiği bu ça-<br />
lışmada iletişim, sağlık, gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> etik, mekan alt bo-<br />
yutlarında bazı sorunlar tespit edilmiş <strong>ve</strong> bu sorunların<br />
çözümü için öneriler geliştirilmiştir. Bu çalışmada gelişti-<br />
rilen önerilerin sağlıklı bir şekilde uygulanması, yukarıda<br />
belirtilen nedenler de göz önünde bulundurulduğunda,<br />
ülkemizde bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik alanlardaki gelişmeler<br />
konusunda kısa <strong>ve</strong> uzun vadeli politikalar geliştirilmesini<br />
zorunlu kılmaktadır.<br />
29
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
30<br />
KAYNAKLAR<br />
Arnas, A. Y. (2005). 3-18 Yaş Grubu Çocuk <strong>ve</strong><br />
Gençlerin İnteraktif İletişim Araçlarını Kullanma Alışkan-<br />
lıklarının Değerlendirilmesi. The Turkish Online Journal<br />
of Educational Technology-TOJET, Volume 4, Issue 4,<br />
59-66 URL: http://www.tojet.net/volumes/v4i4.pdf, Eri-<br />
şim Tarihi: 28.02.2007.<br />
Baran, A.G.& Kuloğlu, C.(2001). İnternet Kafelerde-<br />
ki İnternet Kullanımı <strong>ve</strong> Sanal-Sosyal İlişkiler: Ankara<br />
Örneği. Bilişim <strong>Toplum</strong>una Giderken Psikoloji, Sosyoloji<br />
<strong>ve</strong> Hukukta Etkiler Sempozyumu, Ankara.<br />
BBC News, (2006). British Broadcasting Corpo-<br />
ration. Erişim Adresi: http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/<br />
tech/329688.stm, Erişim Tarihi: 21.02.2006.<br />
Bölükbaş, K. (2005). İnternet kafeler. Ahmet Tarcan<br />
(Edt).İnternet <strong>ve</strong> toplum Ankara: Anı Yayıncılık<br />
Dainoff, M., (2000). Safety and health effects of the<br />
video display terminal, in Patty's Industrial Hygiene, R.<br />
Harris, L., (Edt). John Wiley and Sons, Inc.<br />
Deryakulu, D.& Eşgi, N. (2001). İnternet kafelerin<br />
ortam <strong>ve</strong> kullanıcı profili. Eğitim Araştırmaları Dergisi,<br />
5, 52-60.<br />
Grandjean, E., (1987). Ergonomics in computerized<br />
offices. London: Taylor & Francis.<br />
Güler, A.D. & Eroğlu, E (2003). İnternet Kafe Müş-<br />
teri Profili: Eskişehir Örneği. I.Uluslararası Çocuk <strong>ve</strong><br />
İletişim Konferansı, İstanbul.<br />
Güçlü, A. (2006). “İnternet melek mi, şeytan mı?<br />
Milliyet http://www.milliyet.com.tr/2006/03/18/yazar/<br />
guclu.html, Erişim Tarihi: 04.03.2007<br />
Harris, C. and L. Straker (2000)., Sur<strong>ve</strong>y of physical<br />
ergonomics issues associated with school children's<br />
use International Journal of Industrial Ergonomics, 26,<br />
337-346.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Hickey, Mary. (1999). “Mom, My Back Really Hurts:<br />
Computer Use and Heavy Backpacks are Taking a Toll<br />
on Kids,” Business Week, 16(8), 3642, 115.<br />
Huck, S. W. (2000). Reading statistics and resear-<br />
ch. New York: Addison Wesley Longman.<br />
Jacobs, K.(2002). Children's computer use and<br />
musculoskeletal discomfort. Work, 18(3).<br />
Kalman, E. A., Grillo, J. P. (1996). Ethical decision<br />
making and ınformationtechnology. New York: McG-<br />
raw-Hill.<br />
Kidder, R. M. (1999). Six trends for our moral futu-<br />
re. Erişim Adresi: http://www.globalethics.org/newsline/<br />
members/issue.tmpl?articleid=03230019014377. Eri-<br />
şim Tarihi: 07.03.2007<br />
Moble, M., & Wilson, M. (1998). Cultural aspects of<br />
Internet usage: A preliminary inquiry. Educational Tech-<br />
nology, Research and De<strong>ve</strong>lopment, 46 (3), 109-113.<br />
National Research Council.(2001). Musculoskele-<br />
tal disorders and the workplace: Low back and upper<br />
extremities, ed. National Research Council Washing-<br />
ton, D.C.: National Academy Press.<br />
NetRatings Australia (2005). Internet use in Australi-<br />
an homes. s.17–18. Erişimadresi:http://www.acma.gov.<br />
au/webwr/aba/about/recruitment/kidsonline.pdf Erişim<br />
Tarihi: 04.03.2007<br />
Oates, S., Evans, G. W., & Hedge, A. (1998). An<br />
anthropometric and postural risk assessment of child-<br />
ren's school computer work environments. Computers<br />
in the Schools, 14(3/4), 55-63.<br />
Pallant, J. (2001). SPSS survival manual. Maiden-<br />
head, PA: Open Uni<strong>ve</strong>rsity Press.<br />
Reinhardt, A (2001). The McDonald’s of net ac-<br />
cess?. Business Week International Edition, Sayı 3740,<br />
s. 13.
Saito S, Piccoli B, Smith MJ, et al. (2000). Ergono-<br />
mic guidelines for using notebook personal computers.<br />
Technical Committee on Human-Computer Interaction,<br />
International Ergonomics Association. Ind Health; 38:<br />
421-434.<br />
Senemoğlu, N. (1998). Gelişim öğrenme <strong>ve</strong> öğretim<br />
kuramdan uygulamaya. Ankara: Özsen Matbaası<br />
Sheddy J.E. (1992). VDTs and vision complaints: a<br />
sur<strong>ve</strong>y. Information Display, 4(5), 20-23.<br />
Sullivan M. (1989). Video display terminal health<br />
concerns. AAOHN J; 37: 254-257<br />
Sendag, S. & Odabasi, H. F. (2006). Internet <strong>ve</strong><br />
cocuk: Etik bunun neresinde?(Internet and the child<br />
: where does ethics lie?) Proceedings of the 6th In-<br />
ternational Educational Technology Conference (pp.<br />
1508-1515). Famagusta, Turkish Republic of Northern<br />
Cyprus, 19-21 April.<br />
Vibert, R. (1999). Chernobly virus damage report.<br />
Virus News. 4(5), 1-2. ErişimAdresi:https://www.sss.<br />
ca/sensible/home.nsf/htmlmedia/vnmay99.pdf/$file/vn-<br />
may99.pdf, Erişim Tarihi: 20.02.2006.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Williams, I. (2002). Is there are need for ergonomic<br />
inter<strong>ve</strong>ntions and education in middle school? (submit-<br />
ted for publication)<br />
Woodard E.H. <strong>ve</strong> Gridina N. (2000). Media in the<br />
home. The Fifth Annual Sur<strong>ve</strong>y of Parents And Child-<br />
ren. Erişim Adresi:http://www.annenbergpublicpolicy-<br />
center.org/05_media_de<strong>ve</strong>loping_child/mediasur<strong>ve</strong>y/<br />
sur<strong>ve</strong>y7.pdf Erişim tarihi: 04.03.2007<br />
Yıldız, M.(2002 ). Bir kamu politikası aracı olarak<br />
internet kafeler. Amme İdaresi Dergisi, 35 (2), ss.77-92.<br />
Erişim Adresi: http://www.edevlet.net/eTurkiye/inter-<br />
netkafeler.pdf, Erişim Tarihi: 04.03.2007<br />
Yıldız, C. <strong>ve</strong> Bölükbaş, K.(2005). İnternet kafeler,<br />
gençlik <strong>ve</strong> sosyal sapma. Ahmet Tarcan (Edt).İnternet<br />
<strong>ve</strong> toplum Ankara: Anı Yayıncılık.<br />
Zandvliet, D. and Straker, L. 2001, Physical and<br />
psychosocial aspects of the learning environment in<br />
information technology rich classrooms, Ergonomics<br />
44(9), 838-857.<br />
31
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
32<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011
Türkiye'de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları*<br />
Educational Needs of Families in Turkey<br />
Yrd. Doç Dr. Bekir S. GÜR**<br />
Arş. Gör. Dr. Türker KURT***<br />
Öz<br />
<strong>Aile</strong>lerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi bu<br />
araştırmanın temel amacıdır. Bu amaca yönelik olarak<br />
ailelerin hangi konularda kendilerini yeterli <strong>ve</strong>ya yetersiz<br />
gördükleri, hangi konularda eğitime katılmaya istekli<br />
hangi konularda isteksiz oldukları, bilgi edinme kaynakları<br />
olarak neleri kullandıkları, eğitimleri hangi yöntemlerle<br />
almak istedikleri, eğitime katılmalarını engelleyen<br />
faktörlerin belirlenmesi <strong>ve</strong> ayrıca bunların cinsiyet, yaş,<br />
gelir düzeyi gibi değişkenlere göre karşılaştırılması<br />
yapılmıştır.<br />
Anahtar kelimeler: eğitim, aile, hayat boyu öğrenme<br />
Abstract<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Main purpose of this research is the determination<br />
of educational needs of the families. To this end, the<br />
topics in which families find themsel<strong>ve</strong>s competent<br />
or incompetent, the topics in which they are eager or<br />
reluctant to take part in the training, the sources they<br />
use to obtain information, the methods via which they<br />
want to recei<strong>ve</strong> training and the factors pre<strong>ve</strong>nting them<br />
from participating in the training were determined, and<br />
they were compared according to the variables such as<br />
gender, age and income le<strong>ve</strong>l.<br />
Keywords: education, family, lifelong learning<br />
* Bu araştırma T.C Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce 2009 yılında yapılan Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin<br />
Eğitim İhtiyaçları Araştırması’ndan üretilmiştir.<br />
** Yıldırım Beyazıt Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Mühendislik <strong>ve</strong> Doğa Bilimleri Fakültesi<br />
*** Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri<br />
33
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
34<br />
1. GİRİŞ<br />
İnsan soyu <strong>ve</strong> insanlık kültürü, evlilik sözleşmesi<br />
ile başlayan <strong>ve</strong> insanlık tarihi boyunca bütün toplum-<br />
lar tarafından vazgeçilmez olarak kabul edilen <strong>ve</strong> ortak<br />
değer olarak benimsenen aile kurumu içinde sürdürüle<br />
gelmiştir. İnsan soyunun üremesini sağlaması, toplum<br />
kültürünün yeni nesillere aktarıldığı <strong>ve</strong> toplumsallaşma-<br />
nın öğrenildiği bir eğitim işlevi görmesi, üyelerinin ihtiyaç<br />
duyduğu psikolojik <strong>ve</strong> manevi doyumun sosyal açıdan<br />
gü<strong>ve</strong>nlik içerisinde en üst düzeyde <strong>ve</strong> karşılıksız olarak<br />
sağlanması gibi önemli işlevleri olan aile toplumların te-<br />
melini oluşturan bir birim olarak kabul edilmektedir. <strong>Aile</strong><br />
olgusu, tarihsel <strong>ve</strong> toplumsal dönemsellikler içinde farklı<br />
anlamlar taşısa da içinde nerdeyse evrensel sayılabile-<br />
cek bazı gelişimsel olayların yaşandığı sosyal bir birimi<br />
ifade eder.<br />
<strong>Aile</strong>de çocuk, anne <strong>ve</strong> babanın biyolojik varlıklarının<br />
bir bileşkesi olarak doğar; onların besleme <strong>ve</strong> koruma-<br />
ları ile toplumun bir üyesi durumuna gelir. Bu işin bir<br />
yüzüdür <strong>ve</strong> daha çok dışarıdan görülen kısmıdır. <strong>Aile</strong>,<br />
kolaylıkla kavranabilen küçük bir toplum olarak, büyü-<br />
yen çocuk için çevre <strong>ve</strong> topluma doğru uzanan bir köp-<br />
rü görevini yapar <strong>ve</strong> bu nedenle de, özellikle önemli bir<br />
sosyal deneme alanıdır.<br />
<strong>Toplum</strong>sal yaşamın ana unsurlarından olan aile,<br />
anne, baba, çocuklar <strong>ve</strong> tarafların kan akrabalığından<br />
meydana gelmiş, ekonomik <strong>ve</strong> sosyal bir kurumdur. <strong>Aile</strong><br />
toplumsal kurumlar içinde yaşamsal niteliği gereği birinci<br />
sırayı almaktadır. Çünkü ailenin görevlerinden biri insan<br />
türünü üretmek <strong>ve</strong> devam ettirmektir. <strong>Aile</strong>nin toplumsal<br />
bir kurum olmasının bir başka nedeni de çocuğun top-<br />
lumsallaşmasında oynadığı roldür Böylece aile, çocu-<br />
ğun dünyaya getirilmesinde, yetiştirilmesinde, korunma-<br />
sında <strong>ve</strong> topluma kabul edilmesinde çok büyük bir görev<br />
üstlenmektedir.<br />
<strong>Aile</strong> biyolojik, sosyolojik <strong>ve</strong> psikolojik yapısı dolayı-<br />
sıyla birey <strong>ve</strong> toplumun ihtiyaçları olan cinsel ilişki, üre-<br />
me, korunma <strong>ve</strong> barınma, sevme <strong>ve</strong> sevilme, sevgiyi<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
paylaşma, bağımlı <strong>ve</strong> bağımsız olma, ait olma, statü<br />
edinme, gü<strong>ve</strong>n, kendini gerçekleştirme, çocukların ba-<br />
kımı <strong>ve</strong> eğitimi, toplumsal töre <strong>ve</strong> ideallerin, kazanılan<br />
mal <strong>ve</strong> bilgilerin yeni nesillere aktarımı gibi pek çok gö-<br />
revi yerine getirmektedir. <strong>Aile</strong>nin temel işlevleri toplum<br />
tarafından düzenlenir. Bu görevler beş balık etrafında<br />
toplanabilir:<br />
1. <strong>Aile</strong>nin varlığını koruyan, neslin devamını sağ-<br />
layan biyolojik görev.<br />
2. <strong>Aile</strong> üyelerinin her türlü maddi gereksinimlerine<br />
cevap <strong>ve</strong>ren ekonomik görev<br />
3. <strong>Aile</strong> üyelerini her türlü maddi <strong>ve</strong> manevi zarar-<br />
lara karşı koruyan koruyuculuk görevi<br />
4. <strong>Aile</strong>deki duygusal dengenin geliştirilmesine<br />
olanak <strong>ve</strong>ren psikolojik görev<br />
5. <strong>Aile</strong> üyelerinin yetiştirilmesi <strong>ve</strong> sosyalleştirilme-<br />
sini sağlayan eğitim görevi<br />
Anne, baba, çocuklar <strong>ve</strong> tarafların kan akrabalığın-<br />
dan meydana gelmiş, ekonomik <strong>ve</strong> sosyal bir kurum olan<br />
aile, yerine getirdiği fonksiyonlar açısından toplumsal<br />
yaşamın merkezindedir. Ancak, toplumsal hayatta yaşa-<br />
nan değişimlere bağlı olarak daha önce, mutlu, ahenkli<br />
<strong>ve</strong> dengeli yaşamın merkezi olarak değerlendirilen aile,<br />
bu görünümünden gittikçe uzaklaşmaktadır. <strong>Toplum</strong>da<br />
boşanma oranlarının yükselmesi, tek ebe<strong>ve</strong>ynli aile-<br />
lerin artması, nikâhsız birlikteliklerin çoğalması, evlilik<br />
dışı doğan çocukların sayısının artması, madde bağım-<br />
lılığının yaygınlaşması, evlilik <strong>ve</strong> çocuk sahibi olmanın<br />
reddedilmesi <strong>ve</strong>ya mümkün olduğunca geciktirilmesi,<br />
toplumsal sistemin önemli bir öğesi olan aileyi işlevlerini<br />
yerine getirme noktasında sıkıntıya sokmaktadır.<br />
<strong>Aile</strong>nin toplum içerisindeki temel işlevlerini yerine ge-<br />
tirmesi açısından yaşanan çok çeşitli sıkıntılara rağmen<br />
temelde değişmeyen tek şey, ailenin çocuğun hayatının<br />
merkezinde olduğu <strong>ve</strong> olumlu ya da olumsuz çocuğun<br />
hayatına yön <strong>ve</strong>rdiği gerçeğidir. Dünyaya gelen çocuk,<br />
içinde yaşayacağı toplum <strong>ve</strong> kültüre ait bilgileri ilk <strong>ve</strong> en
somut şekliyle aile içinde almakta, sosyal çevre <strong>ve</strong> diğer<br />
insanlarla temasın başlangıcını burada gerçekleştirmek-<br />
tedir. Ayrıca aile kurumunun birey üzerindeki etkisinin ne<br />
denli kalıcı <strong>ve</strong> biçimlendirici olduğu da düşünülürse, aile<br />
kavramının önemi daha da belirginleşmektedir. Bireyin<br />
doğal çevresi olan ailesi onun yetişmesinde en büyük<br />
güce <strong>ve</strong> işle<strong>ve</strong> sahiptir. Bireyin yaşamında hiçbir şey,<br />
toplumun en küçük birimi olan ailenin yerini dolduramaz.<br />
Anne <strong>ve</strong> babalar çocuklarının eğitim <strong>ve</strong> gelişim sürecinin<br />
doğal üyeleridir. İnsanın yaşam boyu seçme özgürlüğü-<br />
ne sahip olamadığı tek <strong>ve</strong> en önemli şey ailesidir. Bireyin<br />
kendi ailesini seçme hakkına sahip olmamasına karşılık,<br />
çocukların toplumsal <strong>ve</strong> ruhsal açıdan sağlıklı bireyler<br />
olarak yetişebilmeleri için uygun ortamların kurulması<br />
<strong>ve</strong> sürdürülmesi, ailenin bilgili <strong>ve</strong> bilinçli davranmasına<br />
bağlıdır. Bu nedenle çocukların doğal eğitmenleri olarak<br />
anne <strong>ve</strong> babaların bilinçli <strong>ve</strong> sistemli bir şekilde eğitim<br />
sürecine katılmaları gerekmektedir.<br />
Bu kapsamda ele alınan aile eğitimi, günümüzde<br />
çocuk yetiştirme anlayışının <strong>ve</strong> aile ilişkilerini ilerletmek<br />
için gereken iletişim becerilerini kazanmanın bir yolu<br />
olarak görülmektedir. Ana-babaların, günlük deneyim-<br />
leri yoluyla edindikleri davranış çeşitleri dışında “analık<br />
<strong>ve</strong> babalık” rollerini gü<strong>ve</strong>nle gerçekleştirmelerini sağla-<br />
yacak eğitim programlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu<br />
ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak, özellikle son<br />
yıllarda “<strong>Aile</strong> Okulu”, “<strong>Aile</strong> Eğitimi” <strong>ve</strong> “Ana-Baba Oku-<br />
lu” diye adlandırılan ebe<strong>ve</strong>ynlerin eğitilmesine yönelik<br />
programlar hazırlanmakta <strong>ve</strong> yürütülmektedir. <strong>Aile</strong> eği-<br />
timi başlığı altında yürütülen eğitimlerin temel amacı,<br />
ebe<strong>ve</strong>ynlerin kendilerine gü<strong>ve</strong>nlerini kazandırmak, ço-<br />
cuklarının gelişiminde gereksinim duydukları bilgi <strong>ve</strong><br />
becerilerini arttırmak <strong>ve</strong> özellikle babayı da etkin olarak<br />
eğitim programının içine katmaktır. Ayrıca, anne-babala-<br />
rı, anne-babalığın değişik yönleriyle ilgili bilgilendirmek,<br />
bilinçlendirmek <strong>ve</strong> beceri sahibi yapmak, onları hak <strong>ve</strong><br />
sorumlulukları konusunda bilgilendirmek de aile eğitim<br />
programlarının amaçlarındandır.<br />
Günümüzde aile eğitim programlarının gerekliliği ar-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
tık tartışılmamakta; farklı aile eğitim programları geliş-<br />
tirme <strong>ve</strong> yaygınlaştırma çalışmaları yapılmaktadır. <strong>Aile</strong><br />
eğitimi adı altında farklı içerik <strong>ve</strong> konularda yürütülen<br />
bu programların ortak noktası genellikle katılımcılara<br />
anne-babalık hakkında farklı konularda bilgi <strong>ve</strong> farkın-<br />
dalık kazandırmak amacıyla düzenlenmiş programlar<br />
olmalarıdır. Bunun yanında, temel amaçları aynı olma-<br />
sına karşın, uygulamada farklı yöntemlerin kullanıldığı<br />
aile eğitim programları bulunmaktadır. Bunlar, evde aile<br />
eğitimi, okul öncesi kurumlarda çocuk eğitimi ile kaynaş-<br />
tırılmış aile eğitimi, kurumlarda aile eğitimi, bütünleştiril-<br />
miş çocuk gelişimi merkezleri <strong>ve</strong> basın yayın aracılığı ile<br />
yapılan aile eğitimi şeklinde sıralanabilir.<br />
Türkiye’de <strong>ve</strong> çeşitli ülkelerde ailelerin eğitsel ihti-<br />
yaçlarının karşılanmasına yönelik olarak çeşitli prog-<br />
ramlar geliştirilmiş <strong>ve</strong> uygulanmıştır. Bu programlardan<br />
bazıları şunlardır: Ana-Baba Okulu (Türkiye), Sıfır–Dört<br />
Yaş Anne Çocuk Eğitimi Programı (Türkiye), Anne Ço-<br />
cuk Eğitim Projesi (AÇEP) (Türkiye), <strong>Aile</strong>den <strong>Aile</strong>ye<br />
Programı (Amerika Birleşik Devletleri), Erken Çocukluk<br />
Dönemi Gelişim Programı (İrlanda), Portage Projesi<br />
(Peru), Ev Temelli Proje (Kore), HIPPY (İsrail), Head<br />
Start (Amerika Birleşik Devletleri), High/Scope (Amerika<br />
Birleşik Devletleri).<br />
<strong>Aile</strong> eğitimi, ailenin geliştirilmesi <strong>ve</strong> güçlendirilme-<br />
sine yönelik olarak aile bireylerini <strong>ve</strong> aile yaşantısını<br />
desteklemeye yönelik eğitimsel çabalardır. Diğer bir ifa-<br />
deyle aile eğitimi, ailelerin yaşam kalitesinin artırılması<br />
amacıyla aile bireylerinin gerekli bilgi <strong>ve</strong> becerileri ka-<br />
zanacakları eğitim <strong>ve</strong> diğer uygulama olanaklarının su-<br />
nulmasıdır.<br />
<strong>Aile</strong> eğitiminde önemli bir amaç ailede sorunların<br />
ortaya çıkmasını önlemektir. <strong>Aile</strong>lere, aile yaşamında<br />
sorun çıkmasına neden olabilecek temel konularda eği-<br />
tim <strong>ve</strong>rilerek, aileler bu tür sorunlarla karşılaştıklarında<br />
onların üstesinden gelmelerine katkı sağlayacak bilgi <strong>ve</strong><br />
becerilere sahip olmaları sağlanabilir. Böylelikle ailede<br />
sorunların ortaya çıkması büyük ölçüde engellenebilir,<br />
35
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
sorunların büyümeden çözümlenebileceği bir farkındalık<br />
düzeyi oluşturulabilir.<br />
36<br />
<strong>Aile</strong>lerin eğitim ihtiyaçları ile ilgili literatür incelen-<br />
diğinde ülkemizde çok az sayıda bilimsel araştırmanın<br />
(Bergman, 1990; Canpolat, 2001; Güzel, 2006 Aktaş,<br />
1997) yapıldığı görülmektedir. Çeşitli alanlarda ailelerin<br />
eğitim ihtiyaçlarının analizinin yapıldığı bu çalışmalar<br />
mikro düzeyde, genel tarama modelinin kullanıldığı ça-<br />
lışmalar olup daha çok okul öncesi <strong>ve</strong> ilköğretim okulla-<br />
rında çocukları okuyan ailelerin eğitimsel ihtiyaçlarının<br />
analizine yönelik yapılmıştır. Bu eksikliğin fark edilmesi<br />
dolayısıyla, <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlü-<br />
ğü tarafından organize edilen V. <strong>Aile</strong> Şurası’nda aile eği-<br />
timi konusunda mevcut durum ele alınmış <strong>ve</strong> “bu alanda<br />
derinlemesine ihtiyaç analizi” çalışmalarının yapılmadığı<br />
vurgulanmıştır (ASAGEM, 2008b: 41).<br />
İhtiyaç kavramı kısaca, “var olan durum ile ol-<br />
ması istenen durum arasındaki boşluk olarak<br />
tanımlanabilir(Şimşek, 2009: 90). Günümüz uygar top-<br />
lumu, bütün insanlık için ortak olan temel ihtiyaçlar ka-<br />
dar, çoğu zaman daha fazla bu ihtiyaçların karşılanma<br />
yolları üzerinde durmaktadır. İnsanoğlunun ortak, temel<br />
ihtiyaçlarının farklı kültürlerde farklı biçimlerde karşı-<br />
lanması eğitim amaçlarına <strong>ve</strong> süreçlerine bağlanabilir<br />
(Varış, 1994: 137). İhtiyaç tespiti, program geliştirme ça-<br />
lışmalarını önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Prog-<br />
ramın hazırlanması için bir program ihtiyacının ortaya<br />
çıkması <strong>ve</strong> bu ihtiyacın en iyi bir biçimde karşılanması<br />
için de gerçek ihtiyacın ne olduğunun tespiti lazımdır. Bu<br />
amaçla yapılması tasarlanan ihtiyaç tespit çalışmaların-<br />
da <strong>Toplum</strong>un, Bireyin <strong>ve</strong> konu alanı ile ilgili ihtiyaçların<br />
tespiti önemli görülmektedir. Bu amaçla ihtiyaç tespit<br />
araştırmasında şu sorulara cevap aranmalıdır:<br />
1. <strong>Toplum</strong>un beklenti <strong>ve</strong> ihtiyaçları nelerdir?<br />
2. Bireyin ihtiyaçları nelerdir?<br />
3. Konu alanı ile ilgili ihtiyaçlar nelerdir?<br />
Eğitim ihtiyaçlarının tespitinde ya da öncelikli olan-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
ların ayırt edilmesinde bazı yöntemler kullanılır. Bunlar<br />
çok çeşitli olmakla birlikte, en yaygın kullanılanlar, belge<br />
tarama, anket uygulaması, gözlem, tartışma <strong>ve</strong> hayati<br />
olay çözümlemesi olarak sıralanabilir. Bu yöntemlerden<br />
her birinin kendisine özgü üstünlük <strong>ve</strong> sınırlıkları olduğu<br />
için bir kaçı birden kullanılmalıdır.<br />
<strong>Aile</strong> eğitimi, ailenin geliştirilmesi <strong>ve</strong> güçlendirilme-<br />
sine yönelik olarak aile bireylerini <strong>ve</strong> aile yaşantısını<br />
desteklemeye yönelik eğitimsel çabalardır. Diğer bir ifa-<br />
deyle aile eğitimi, ailelerin yaşam kalitesinin artırılması<br />
amacıyla aile bireylerinin gerekli bilgi <strong>ve</strong> becerileri ka-<br />
zanacakları eğitim <strong>ve</strong> diğer uygulama olanaklarının su-<br />
nulmasıdır.<br />
<strong>Aile</strong> eğitiminde diğer önemli bir temel amaç ailede<br />
sorunların ortaya çıkmasını önlemektir. <strong>Aile</strong>lere, aile<br />
yaşamında sorun çıkmasına neden olabilecek temel<br />
konularda eğitim <strong>ve</strong>rilerek, aileler bu tür sorunlarla kar-<br />
şılaştıklarında onların üstesinden gelmelerine katkı sağ-<br />
layacak bilgi <strong>ve</strong> becerilere sahip olmaları sağlanabilir.<br />
Böylelikle ailede sorunların ortaya çıkmaması büyük<br />
ölçüde engellenebilir, sorunların büyümeden çözümle-<br />
nebileceği bir farkındalık düzeyi oluşturulabilir.<br />
Dünyada ailelere yönelik yapılan çalışmalarda aile<br />
eğitimlerinin odaklandığı konular aşağıdaki başlıklar al-<br />
tında toplandığı görülmektedir.<br />
1. <strong>Toplum</strong>sal Bağlamda <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Birey: <strong>Aile</strong>nin di-<br />
ğer kurumlarla olan ilişkileri.<br />
2. <strong>Aile</strong>nin İçsel Dinamikleri: <strong>Aile</strong>nin güçlü <strong>ve</strong> za-<br />
yıf yönlerini <strong>ve</strong> aile bireylerinin birbirleriyle nasıl bir ilişki<br />
içinde olduklarını anlamak.<br />
3. Bireyin Yaşam Boyu Gelişimi: <strong>Aile</strong> bireylerinin<br />
yaşam boyu gelişimsel değişimlerini anlamak.<br />
4. Cinsellik: Fizyolojik, psikolojik <strong>ve</strong> sosyal açıdan<br />
yaşam boyu cinsel gelişimi anlamak.<br />
5. Kişilerarası İlişkiler: Kişilerarası ilişkilerin gelişi-<br />
mini <strong>ve</strong> sürdürülebilmesini anlamak.
6. Ebe<strong>ve</strong>yn Eğitimi: <strong>Aile</strong>nin her yaştan çocuğu<br />
üzerindeki etkilerini <strong>ve</strong> onlara nasıl eğitim <strong>ve</strong> rehberlik<br />
sağlayabileceğini anlamak.<br />
7. <strong>Aile</strong> Hukuku <strong>ve</strong> Kamu Düzeni: <strong>Aile</strong>nin yasal ta-<br />
nımı <strong>ve</strong> aile statüsü üzerinde etkili kanunları kavramak.<br />
8. <strong>Aile</strong> Kaynaklarının Yönetimi: Zaman, Para <strong>ve</strong><br />
Maddi Varlıklar, Arkadaşlar <strong>ve</strong> Komşular, Mekan konu-<br />
larında kaynakların dağılımı <strong>ve</strong> gelişimiyle ilgili olarak<br />
ailenin kararlarını anlamak.<br />
<strong>Toplum</strong>u oluşturan bireyler, sosyalleşme sürecine,<br />
bir aile içinde başlarlar <strong>ve</strong> kişiliklerinin <strong>ve</strong> bireysel özel-<br />
liklerinin önemli bir bölümünü burada kazanırlar. Bu ne-<br />
denle, ailede çocuk eğitimi ile ilgili olarak ebe<strong>ve</strong>ynlerin<br />
tutum <strong>ve</strong> davranışları ile bilinç düzeyleri, bir toplumun<br />
özelliklerini belirleyecek derecede önemli bir konu nite-<br />
liğindedir. Öte yandan, aile içinde bireylerin birbirleriyle<br />
ilişkilerinin sağlıklı olması, bir toplumun sağlıklı olmasını<br />
etkileyecek en önemli unsurlardan birisidir. Sağlıklı bir<br />
toplumu, ancak sağlıklı ailelerle birlikte düşünebiliriz.<br />
Yurt dışında <strong>ve</strong> Türkiye’de yapılan araştırma so-<br />
nuçları göz önüne alınarak ailelerin eğitim ihtiyaçlarının<br />
ortaya çıkarmaya yönelik temel konu başlıkları belirlen-<br />
miştir. Bu konular aşağıda sıralanmıştır:<br />
• <strong>Aile</strong>de iletişim<br />
• <strong>Aile</strong> sağlığı<br />
• <strong>Aile</strong> hukuku<br />
• <strong>Aile</strong> ekonomisi<br />
• <strong>Aile</strong>de medya kullanımı<br />
• <strong>Aile</strong>de eğitim<br />
Belirlenen bu eğitim konularında ailelerin bilgi <strong>ve</strong><br />
bilinç düzeylerinin araştırılması toplum ilişkilerin iyileş-<br />
tirilmesine dönük uygulamalar <strong>ve</strong> eğitim çalışmaları<br />
açısından önem taşımaktadır. <strong>Aile</strong>lere dönük politikala-<br />
rın geliştirilmesinde, ailelere götürülecek çeşitli hizmet<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
uygulamaları <strong>ve</strong> eğitim programlarının geliştirilebilmesi<br />
için, ailelerin bu yönlerin daha yakından tanınmasını<br />
sağlayacak <strong>ve</strong>rilere ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
2. Araştırmanın Amacı<br />
<strong>Aile</strong>lerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi bu araştır-<br />
manın temel amacıdır. Bu amaca yönelik olarak ailelerin<br />
hangi konularda kendilerini yeterli <strong>ve</strong>ya yetersiz gördük-<br />
leri, hangi konularda eğitime katılmaya istekli hangi ko-<br />
nularda isteksiz oldukları, bilgi edinme kaynakları olarak<br />
neleri kullandıkları, eğitimleri hangi yöntemlerle almak<br />
istedikleri, eğitime katılmalarını engelleyen faktörlerin<br />
belirlenmesi <strong>ve</strong> ayrıca bunların cinsiyet, yaş, gelir dü-<br />
zeyi gibi değişkenlere göre karşılaştırılması yapılmıştır.<br />
3. YÖNTEM<br />
Araştırma nicel <strong>ve</strong> nitel araştırma yöntemlerinin bir-<br />
likte kullanıldığı zenginleştirilmiş <strong>ve</strong>ya karmaşık desen<br />
olarak adlandırılan araştırma modelinin kullanıldığı be-<br />
timsel bir çalışmadır. Nicel <strong>ve</strong>ri toplama aracı olarak 76<br />
soruluk bir anket kullanılmıştır. Nitel <strong>ve</strong>ri toplama araç-<br />
ları olarak ailelere, evlilik hazırlığında olan bireyler, uz-<br />
manlara yönelik olarak üç ayrı derinlemesine görüşme<br />
formu <strong>ve</strong> odak grup görüşmesi formu kullanılmıştır.<br />
Çalışmanın örneklemi TÜİK tarafından belirlenmiştir.<br />
TÜİK’ten Türkiye genelinde adrese dayalı nüfus kayıt<br />
sistemi <strong>ve</strong>ri tabanından, çok aşamalı tabakalı, sistema-<br />
tik, küme örneklemesi yöntemiyle 7000 hane adresi <strong>ve</strong><br />
ayrıca yedek olarak bunun % 10’una tekabül eden 700<br />
hane araştırma örneklemidir. Araştırmanın nitel <strong>ve</strong>rileri-<br />
nin toplanması için 12 bölgeden (Adana, Ankara, Bursa,<br />
Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Konya, Malatya,<br />
Samsun, Tekirdağ, Trabzon) 10’ar kişi (toplam 120 kişi)<br />
ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca her böl-<br />
geden 10-12 kişinin katılımıyla odak grup görüşmeleri<br />
yapılmıştır.<br />
Araştırma <strong>ve</strong>rilerinin analizinde SPSS 16.00 progra-<br />
mı kullanılmıştır. <strong>Aile</strong> bireylerinin kendilerini yeterli gör-<br />
me düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin<br />
37
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
değerlendirilmesinde sıklık <strong>ve</strong> yüzde değerleri dikkate<br />
alınmıştır. Bağımsız değişkenlere göre aile bireylerinin<br />
kendilerini yeterli görme düzeylerinin <strong>ve</strong> eğitime katıl-<br />
maya isteklilik düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığının<br />
belirlenmesi amacıyla Ki Kare değerleri hesaplanmıştır.<br />
Nitel <strong>ve</strong>rilerin analizinde ise içerik analizi tekniği kullanıl-<br />
mıştır. Bu anlamda çeşitli tema <strong>ve</strong> kodlar belirlenmiş <strong>ve</strong><br />
bunların sıklıkları belirlenerek yorumlanmıştır.<br />
38<br />
4. BULGULAR <strong>VE</strong> TARTIŞMA<br />
Bu bölümde ailelerin eğitim ihtiyaçlarına ilişkin ola-<br />
rak belirlenen (1) aile ekonomisi, (2) aile hukuku, (3)<br />
aile sağlığı, (4) ailede eğitim, (5) ailede iletişim <strong>ve</strong> (6)<br />
ailede medya kullanımı konularında ailelerin yeterlik dü-<br />
zeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerini ortaya<br />
koymaya yönelik olarak yapılan nicel <strong>ve</strong> nitel analizler<br />
sonucunda elde edilen bulgular sunulmuştur. Her bir<br />
konuya ilişkin bulgular <strong>ve</strong>rilirken öncelikle araştırmanın<br />
nicel kısmında yapılan Ki Kare analizi sonuçları, daha<br />
sonra araştırmanın nitel kısmında yapılan içerik analizi<br />
sonuçları <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
<strong>Aile</strong> Ekonomisi<br />
<strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin olarak ailelerin yeterlik dü-<br />
zeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin belir-<br />
lenmesi amacıyla aile ekonomisinde en önemli konular<br />
olduğuna karar <strong>ve</strong>rilen altı başlık belirlenmiştir. Bu konu-<br />
lar aşağıda sıralanmıştır:<br />
1. Bilinçli alış <strong>ve</strong>riş<br />
2. <strong>Aile</strong> bütçesinin yönetimi (gelir, gider, harcama-<br />
lar arasında denge kurulması)<br />
3. Gelirlerin tasarrufu <strong>ve</strong> yatırım<br />
4. Bilinçli borçlanma (kredi kartı, konut kredisi, tü-<br />
ketici kredisi)<br />
5. Sigortalı yaşam (hayat, yangın, doğal afet, ko-<br />
nut, kasko)<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
6. Enerji tasarrufu<br />
<strong>Aile</strong>lerin yukarıdaki konulara ilişkin olarak eğitim ih-<br />
tiyaçlarının belirlenmesi amacıyla öncelikle kendilerini<br />
yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma<br />
konusunda isteklilik düzeyleri sorulmuştur.<br />
Araştırma bulguları genel olarak, aile ekonomisine<br />
ilişkin konularda aile bireylerinin kendilerini yeterli gör-<br />
düklerini <strong>ve</strong> eğitime katılma konusunda düşük düzeyde<br />
istekli olduklarını ortaya koymaktadır. <strong>Aile</strong>lerin eğitime<br />
katılma konusunda isteklilik düzeyleri sigortalı yaşam,<br />
gelirlerin tasarrufu <strong>ve</strong> yatırım konularında diğer konu-<br />
lara göre daha yüksektir. <strong>Aile</strong>lerin diğer konulara göre<br />
daha isteksiz oldukları konular ise bilinçli alış <strong>ve</strong>riş <strong>ve</strong><br />
aile bütçesinin yönetimidir. <strong>Aile</strong>lerin kendilerini yetersiz<br />
hissettikleri konularda eğitime katılma isteklerinin daha<br />
yüksek olduğu görülmektedir.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin eğitime katılma konusunda yeterlilik<br />
düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri cinsi-<br />
yet, yaş, öğrenim durumu, gelir düzeyi, meslek, medeni<br />
durum, evlilik süresi, aile tipi, aile yaşam dönemi, çocuk<br />
sayısı, daha önce ailelere yönelik bir eğitime katılmış<br />
olup olmama, yerleşim birimi (Büyükşehir, İl, İlçe, Belde/<br />
Kasaba, Köy), yerleşim yeri (kır, kent) <strong>ve</strong> bölge değiş-<br />
kenlerine göre karşılaştırılmalı olarak incelenmiştir. Bu<br />
amaçla yapılan Ki Kare analizi sonuçları aşağıda sunul-<br />
muştur:<br />
Cinsiyet. Ekonomi boyutuna ilişkin olarak kadın <strong>ve</strong><br />
erkek katılımcıların görüşleri kendini yeterli görme dü-<br />
zeyi açısından anlamlı düzeyde farklılaşmaktayken, eği-<br />
time katılmaya isteklilik açısından farklılaşmamaktadır.<br />
Erkek katılımların ekonomi konularına ilişkin olarak ken-<br />
dilerini yeterli görme düzeyi kadın katılımcılardan daha<br />
yüksektir. Bu sonuca dayalı olarak, aile ekonomisi konu-<br />
larında kadınların eğitim ihtiyacının daha yüksek düzey-<br />
de olduğu söylenebilir.<br />
Yaş. <strong>Aile</strong> bireylerin ekonomiye ilişkin tüm konularda<br />
kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya
isteklilik düzeyleri yaş gruplarına göre farklılaşmaktadır.<br />
Alt yaş gruplarındaki aile bireylerinin eğitime katılma<br />
konusundaki isteklilik düzeyleri daha ileri yaş grupla-<br />
rındaki katılımcılardan yüksektir. Bu bulgu, ekonomiye<br />
ilişkin konularda düzenlenecek eğitimlere katılmaya alt<br />
yaş gruplarındaki aile bireylerinin daha istekli olduklarını<br />
göstermektedir. Bu nedenle geliştirilecek eğitim prog-<br />
ramlarının daha çok alt yaş gruplarındaki aile bireyle-<br />
rinin eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması ge-<br />
rektiği söylenebilir. Diğer yandan üst yaş gruplarındaki<br />
aile bireylerinin eğitime katılmalarının sağlanması için<br />
onların teşvik edilmeleri gereklidir.<br />
Öğrenim düzeyi. Öğrenim düzeyine ilişkin sonuçlar<br />
ailelere <strong>ve</strong>rilecek eğitim programlarının nasıl oluşturul-<br />
ması gerektiği ile ilgili önemli ipuçları sunmaktadır. <strong>Aile</strong><br />
ekonomisine ilişkin tüm konularda kendini en yetersiz<br />
hissedenler okuryazar olmayanlardır. Bu grup aynı za-<br />
manda eğitime katılma konusunda en isteksiz gruptur.<br />
Buna karşılık ekonomi konularında kendilerin en yeterli<br />
gören grup olan lisansüstü eğitime sahip olanlar, aynı<br />
zamanda düzenlenecek eğitimlere katılmaya isteklilik<br />
düzeyi en yüksek olanlardır. Özellikle öğrenim görme-<br />
miş kişilerin eğitim alma konusunda nasıl isteklendirile-<br />
bilecekleri <strong>ve</strong> eğitime katılmalarının nasıl sağlanacağı<br />
çok önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Gelir düzeyi. Ekonomi boyutuna ilişkin ailelerin ye-<br />
terlik algısı gelir düzeylerine göre farklılaşmaktayken,<br />
eğitime isteklilik düzeyi farklılaşmamaktadır. Gelir düze-<br />
yi daha yüksek aile fertleri ekonomi konularında kendi-<br />
lerini daha yeterli görürken, alt gelir gruplarındaki aile<br />
fertleri ise kendilerini daha yetersiz görmektedir.<br />
Meslek. Farklı meslek gruplarına göre katılımcıların<br />
ekonomiye ilişkin konularda kendilerini yeterli görme dü-<br />
zeyleri tüm boyutlarda anlamlı düzeyde farklılaşmakta-<br />
dır. Buna göre çiftçiler <strong>ve</strong> işsizler ekonomi konusunda<br />
kendilerini memurlar, işçiler, serbest meslek, ev hanım-<br />
ları <strong>ve</strong> diğer meslekleri yapanlara göre daha yetersiz<br />
hissetmektedirler. Memurlar kendilerin en yeterli hisse-<br />
den meslek grubudur.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Katılımcıların ekonomi konularında düzenlenecek<br />
bir eğitime katılma konusundaki isteklilikleri de mesleğe<br />
göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Çiftçiler <strong>ve</strong> işsiz-<br />
lerin düzenlenecek eğitimlere katılma konusunda istekli-<br />
lik düzeyleri diğer gruplardan daha yüksek iken serbest<br />
melek yapanlar <strong>ve</strong> diğer meslekleri yapanlar en isteksiz<br />
gruplardır. Ekonomi konularında kendilerini en yetersiz<br />
hisseden gruplar olan çiftçiler <strong>ve</strong> işsizler, eğitime katılma<br />
konusunda en istekli olan gruplardır.<br />
Medeni durum. Ekonomi boyutundaki konulara iliş-<br />
kin olarak medeni duruma göre katılımcıların kendilerini<br />
yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> düzenlenecek eğitimlere is-<br />
teklilikleri farklılaşmaktadır. Ekonomi konularında eği-<br />
time katılma konusunda en istekli olanlar bekârlar <strong>ve</strong><br />
sözlü-nişanlı bireylerdir. Eğitime katılma konusunda en<br />
isteksiz olanlar ise eşi <strong>ve</strong>fat etmiş olanlardır.<br />
Evlilik süresi. Katılımcıların ekonomi konularına iliş-<br />
kin olarak kendilerini yeterli hissetme düzeyi evlilik sü-<br />
resi ile doğru orantılı olarak artış gösterirken, eğitime<br />
katılma konusunda isteklilik düzeyi evlilik süresi ile ters<br />
orantılıdır. Evlilik süresi arttıkça eğitime katılma konu-<br />
sundaki isteklilik düzeyleri azalmaktadır. Eğitime katılma<br />
konusunda en istekli olan grup evlilik süresi bir yıldan az<br />
olanlardır. En isteksiz olan grup ise 16 yıl <strong>ve</strong> üzeri evlilik<br />
süresinde olanlardır.<br />
<strong>Aile</strong> tipi. <strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin tüm konularda aile<br />
bireylerinin kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğiti-<br />
me katılmaya isteklilik düzeyleri aile tipine göre anlamlı<br />
düzeyde farklılaşmaktadır. Buna göre çekirdek aile <strong>ve</strong><br />
parçalanmış aile fertleri eğitime katılma konusunda en<br />
istekli kişiler iken bunları geniş aile fertleri takip etmek-<br />
tedir.<br />
<strong>Aile</strong> yaşam dönemleri. Araştırmaya katılan aile fert-<br />
lerinin aile ekonomisi konularında kendini yeterli olarak<br />
algılama düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılma konusunda istek-<br />
lilikleri aile yaşam dönemlerine göre anlamlı düzeyde<br />
farklılaşmaktadır. Buna göre “evlilik öncesi”, “yeni evli”,<br />
“küçük çocuklu evlilik” <strong>ve</strong> “farklı gelişim düzeylerinde<br />
39
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
çocuklu evlilik” yaşam dönemlerindeki aile fertleri eko-<br />
nomi konularında eğitime katılmaya en istekli olanlardır.<br />
“Yetişkin çocuklu” <strong>ve</strong> “çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı<br />
evlilik” yaşam dönemlerindeki aile fertleri ise tüm boyut-<br />
larda eğitime katılma konusunda en isteksiz olan aile<br />
fertleridir.<br />
40<br />
<strong>Aile</strong>nin çocuk sayısı. <strong>Aile</strong>lerin kendilerini ekonomi<br />
konularına ilişkin olarak yeterli görme düzeylerinin <strong>ve</strong><br />
eğitime katılmaya istekliliklerinin ailedeki toplam çocuk<br />
sayısına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmek-<br />
tedir. Eğitime katılmaya isteklilik düzeyi en yüksek olan<br />
grup tek çocuklular iken en isteksiz olanlar üç çocuklu<br />
ailelerdir. Dört <strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerde eğitime katılma<br />
konusunda isteklidirler. Ekonomi konularına ilişkin ola-<br />
rak kendilerini yetersiz görme düzeyi en düşük grup olan<br />
dört <strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerin eğitime katılma konusun-<br />
da istekli olması oldukça tutarlı bir sonuçtur.<br />
<strong>Aile</strong> eğitimi konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benze-<br />
ri bir etkinliğe katılma durumu. <strong>Aile</strong> bireylerinin aile eko-<br />
nomisi konularında kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong><br />
düzenlenecek bir eğitime katılma isteği, aile eğitimi ko-<br />
nusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir etkinliğe ka-<br />
tılma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır.<br />
Daha önce aileye yönelik eğitime katılmış olan kişilerin<br />
ekonomi konusunda düzenlenecek eğitimlere katılma<br />
konusunda daha istekli oldukları görülmektedir.<br />
<strong>Aile</strong>nin ikamet ettiği yerleşim birimi (Büyükşehir, İl,<br />
İlçe, Belde/Kasaba, Köy). <strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin tüm<br />
konularda aile bireylerinin kendilerini yeterli görme dü-<br />
zeylerinin ailenin ikamet ettiği yerleşim birimine göre<br />
anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmektedir. Buna göre<br />
büyükşehirlerden köylere doğru gidildikçe ailelerin ken-<br />
dilerini yeterli görme düzeylerinde azalma olmaktadır.<br />
Eğitime katılmaya en istekli olanlar ise köylerde <strong>ve</strong> il<br />
merkezlerinde ikamet eden aile bireyleridir. Büyükşehir,<br />
ilçe <strong>ve</strong> belde/ kasabalarda yaşayan kişiler ise aile eko-<br />
nomisine ilişkin konularda eğitime katılmaya diğer grup-<br />
lara göre daha isteksizdirler.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong>nin ikamet ettiği yerleşim birimine (kır, kent).<br />
<strong>Aile</strong> ekonomisine ilişkin tüm boyutlarda aile bireylerinin<br />
kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya<br />
isteklilikleri ailenin ikamet ettiği yerleşim birimine (kır,<br />
kent) göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Kır grubu-<br />
na giren yerleşim birimlerinde yaşayan aile bireyleri kent<br />
grubuna giren yerleşim birimlerinde yaşayan aile birey-<br />
lerine göre aile ekonomisine ilişkin konularda eğitime<br />
katılmaya daha isteklidirler. Kentlerde yaşayan aile bi-<br />
reylerinin kır grubundaki yerleşim birimlerinde yaşayan<br />
aile bireylerine göre eğitime katılma konusunda daha<br />
isteksiz olmalarının ilginç bir sonuç olduğu söylenebilir.<br />
Bölge. Ekonomi boyutunda tüm konularda aile bi-<br />
reylerinin kendilerini yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime<br />
katılmaya isteklilikleri bölgelere göre anlamlı düzeyde<br />
farklılaşmaktadır. TR4 Doğu Marmara, TR6 Akdeniz,<br />
TR7 Orta Anadolu, TR8 Batı Karadeniz, TRA Kuzeydo-<br />
ğu Anadolu, TRB Orta Doğu Anadolu, bölgeleri eğitime<br />
katılma konusunda istekli olanların daha yüksek oldu-<br />
ğu bölgeler iken, TR1 İstanbul, TR2 Batı Marmara, TR5<br />
Batı Anadolu, TRC Güneydoğu Anadolu eğitime katıl-<br />
ma konusunda isteksiz olanların daha yüksek düzeyde<br />
olduğu bölgelerdir. Genel olarak kendilerini yeterli gö-<br />
ren illerdeki aile bireylerinin eğitime katılma konusunda<br />
daha istekli olduğu görülmektedir. Yeterlik düzeyi düşük<br />
olan bölgelerdeki aile bireylerinin ise eğitime katılma ko-<br />
nusunda isteksiz oldukları görülmektedir. Yeterlik düzeyi<br />
düşük olup eğitime katılma konusunda diğer gruplara<br />
göre daha istekli olan tek bölge batı Karadeniz bölge-<br />
sidir.<br />
Araştırmanın nitel kısmında, aile ekonomisine ilişkin<br />
olarak ailelerin eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi ama-<br />
cıyla katılımcılara aile ekonomisine ilişkin konulardaki<br />
görüşleri, ne gibi sorunlar yaşadıkları, eğitime ihtiyaç<br />
duyup duymadıkları, hangi konularda eğitime ihtiyaç<br />
duydukları <strong>ve</strong> eğitimlerin nasıl <strong>ve</strong>rilmesi gerektiğine<br />
ilişkin görüşleri alınmıştır. Tablo 1’de görüldüğü gibi,<br />
içerik analizi sonucunda aile ekonomisine ilişkin olarak<br />
ailelerin görüşlerinin yedi tema çerçe<strong>ve</strong>sinde toplandığı<br />
görülmüştür. Bunlar: (1) ailelerin sorunlu/bilinçsiz tüke-
tici davranışları, (2) gelir yetersizliğinden kaynaklanan<br />
sorunlar, (3) önlemsel olumlu tüketici davranışlar, (4)<br />
bilinçli / olumlu tüketici davranışları, (5) bilgi kaynakları<br />
<strong>ve</strong> eğitime ilişkin öneriler, başlıkları altında toplanmıştır.<br />
<strong>Aile</strong>lerin sorunlu tüketici davranışları arasında en sık<br />
görülenler aşırı tüketim, aşırı kredi kartı kullanımı, gelir<br />
gider harcama dengesi kuramama, lüks talepler <strong>ve</strong> çev-<br />
reden etkilenerek gösteriş amaçlı alış <strong>ve</strong>riş yapma gibi<br />
davranışlardır. Katılımcılar tarafından sorun olarak dile<br />
getirilen diğer bazı davranışlar ise reklamların tüketimi<br />
körüklemesi, ihtiyaç olmayan şeyleri satın alma, israf,<br />
bütçe planı hazırlamama <strong>ve</strong> enerji tasarrufunu bilmeme<br />
<strong>ve</strong>ya önemsememedir.<br />
Katılımcıların görüşlerine göre ailelerin en büyük<br />
sorunu aşırı tüketim, lüks talepler <strong>ve</strong> kredi kartı kullanı-<br />
mıdır. Görüşmeye katılan bireylerin en çok vurguladık-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Ayrıca bu beş tema kapsamında 43 kod bulunmaktadır.<br />
Her bir tema <strong>ve</strong> ilgili kodlara dayalı olarak ailelerin eko-<br />
nomi boyutunda eğitim ihtiyaçlarına ilişkin elde edilen<br />
bulgular <strong>ve</strong> yorumlar aşağıda ortaya konmuştur.<br />
Tablo 1. Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Ekonomik Konulara İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />
<strong>Aile</strong>lerin Sorunlu/Bilinçsiz Tüketici Davranışları Sayı<br />
Aşırı tüketim 37<br />
Aşırı kredi kartı kullanımı 36<br />
Reklamların/ TV’nin tüketimi körüklemesi 34<br />
Gelir gider harcama dengesi kuramama 32<br />
Lüks talepler 28<br />
Çevresinden etkilenme <strong>ve</strong> gösteriş amaçlı alış <strong>ve</strong>riş yapma 24<br />
İhtiyaç olmayan şeyleri satın alma 12<br />
Enerji tasarrufunu önemsememe <strong>ve</strong> bilmeme 14<br />
Gelir Yetersizliğinden Kaynaklanan Sorunlar<br />
Gelirlerin yetersizliği 34<br />
Kredi kartı borcunu ödeyememe 18<br />
Tasarruf edecek geliri olmama 12<br />
Önlemsel Olumlu Davranışlar<br />
Geliri kadar harcama 37<br />
Olanla yetinmeye çalışma 29<br />
Zorunlu ihtiyaçları dahi karşılayamama 10<br />
Bilinçli/Olumlu Tüketici Davranışları<br />
Elektrik <strong>ve</strong> suyu dikkatli kullanma 47<br />
Bir ürünü alırken özelliklerine dikkat etme 41<br />
Enerji <strong>ve</strong>rimli ürünlerin kullanımına önem <strong>ve</strong>rme 39<br />
Kredi kartının doğru kullanımı 20<br />
ları nokta insanların sürekli alış <strong>ve</strong>riş yapma eğiliminde<br />
olması <strong>ve</strong> bunu yaparken de kredi kartı kullanmalarıdır.<br />
İnsanların artık lüks ile ihtiyaç arasındaki ayrımı ya-<br />
pamaz duruma geldikleri belirtilmektedir. Böyle olunca<br />
insanlar ihtiyaç sanarak lüks tüketim eşyalar <strong>ve</strong>ya ürün-<br />
ler satın almakta <strong>ve</strong> kullanmaktadırlar.<br />
<strong>Aile</strong> ekonomisi açısından ikinci büyük sorunun kredi<br />
kartlarının aşırı <strong>ve</strong> bilinçsiz kullanımıdır. İnsanlar kredi<br />
kartları sayesinde gelirlerinin çok daha ötesinde alış <strong>ve</strong>-<br />
riş yapmakta <strong>ve</strong> bunun sonucu olarak aileler çok ciddi<br />
ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.<br />
41
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
42<br />
<strong>Aile</strong>ler ekonomik anlamda yaşadıkları sorunların bir<br />
nedeni olarak da reklamları görmektedirler. Reklamlar<br />
aileler tarafından tüketimi körükleyen en önemli unsur-<br />
lardan biri olarak görülmektedir. Reklamların insanları<br />
sürekli yeni ürünleri almaya teşvik ettiğine <strong>ve</strong> insanla-<br />
ra ihtiyacı olmayan şeyleri ihtiyaçmış gibi gösterdiğine<br />
vurgu yapılmaktadır. Reklamcıların işlerini profesyonel<br />
bir şekilde yaptıkları <strong>ve</strong> adeta insanların iradesini orta-<br />
dan kaldırmaya çalıştıkları belirtilmektedir. Bu anlam-<br />
da bir insanının kişisel duygularıyla <strong>ve</strong> alışkanlıklarıyla<br />
reklamların olumsuz etkilerinden kendilerini korumaları<br />
oldukça zordur. Burada medya okuryazarlığı <strong>ve</strong>ya rek-<br />
lamların <strong>ve</strong> TV’nin tüketimi teşvik etmesi konusunda in-<br />
sanları bilinçlendirilmesine yönelik eğitimlerin gerekliliği<br />
daha artırmaktadır.<br />
İnsanları alış <strong>ve</strong>rişe yönelten diğer bir neden ise<br />
çevreden etkilenmedir. Özellikle genç aile bireyleri <strong>ve</strong>ya<br />
çocuklar başkalarında, sınıf arkadaşlarında <strong>ve</strong>ya kom-<br />
şularında gördükleri bir ürüne kendisi de sahip olmak<br />
istemektedirler.<br />
Diğer bir sorun insanların alış <strong>ve</strong>riş yaparak kendi-<br />
lerini iyi hissetmeleri şeklide ifade edilebilir. Görüşmeye<br />
katılanların en çok vurguladığı noktalardan biri insanla-<br />
rın olumsuz duygular hissettiklerinde diğer bir ifadeyle<br />
mutsuz olduklarında <strong>ve</strong>ya canı sıkıldığında alış <strong>ve</strong>riş<br />
merkezlerine giderek alış <strong>ve</strong>riş yapma eğiliminde olma-<br />
larıdır.<br />
Burada özellikle vurgulanması gereken bir nokta<br />
ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan dev alış <strong>ve</strong>riş mer-<br />
kezlerinin insanların tüketim alışkanlıklarında değişime<br />
yol açmasıdır. Katılımcılar, dev alış <strong>ve</strong>riş merkezlerinin<br />
insanları daha fazla tüketime yönlendirdiği görüşünde-<br />
dirler.<br />
Enerji tasarrufunu önemsememe <strong>ve</strong> enerji tasarru-<br />
fu yollarını bilmeme önemli bir sorun olarak ön plana<br />
çıkmaktadır. Katılımcıların büyük bir bölümü enerji ta-<br />
sarrufu denilince bunun sadece elektrik <strong>ve</strong> suyu dikkatli<br />
kullanmadan ibaret bir konu olduğunu sanmaktadırlar.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong>lerin önemli bir bölümü aile bütçesinin yönetimi-<br />
ne ilişkin herhangi bir planlama yapmadıklarını belirtmiş-<br />
lerdir. <strong>Aile</strong>lerin gelir yetersizliği <strong>ve</strong> hayat pahalılığı gibi<br />
sorunlarla karşı karşıya olmakla birlikte aile bütçesi ile<br />
ilgili herhangi bir planlama yapmamaları da onları eko-<br />
nomik sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır. Bu an-<br />
lamda aile bütçesini yaparak insanlar gelir <strong>ve</strong> giderlerini<br />
daha net bir şekilde gözlemleyip ekonomik durumlarını<br />
kontrol altına alabilirler. Bu anlamda, ailelere bütçe yö-<br />
netimi konusunda eğitim <strong>ve</strong>rilerek aile bütçesinin önce-<br />
likle kontrol altına alınması sonra da geliştirilmesi anla-<br />
mında önemli faydalar sağlanabilir.<br />
Ekonomik açıdan oldukça ciddi sorunlar yaşayan ai-<br />
leler olduğu görülmektedir. Bu ailelerde gelir yetersizliği<br />
o kadar yüksek bir düzeye ulaşmıştır ki zorunlu ihtiyaç-<br />
larını dahi karşılayamamaktadırlar. Bu aileler temel gıda<br />
<strong>ve</strong> giyim ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadırlar. Bu<br />
anlamda dar gelirli ailelere yönelik olarak, bu ailelerin<br />
ekonomik sıkıntılarını gidermek için hangi kurumlara<br />
başvurabilecekleri, kimlerden nasıl yardım alabilecekle-<br />
ri, aile ekonomisine katkı sağlamaya yönelik ne gibi uğ-<br />
raşlar yapabilecekleri gibi konularda eğitim <strong>ve</strong>rilebilir. Bu<br />
durum ekonomik konulara ilişkin ailelere <strong>ve</strong>rilecek eği-<br />
timlerin ailelerin gelir düzeylerine göre farklılaştırılması<br />
gerektiğini göstermektedir.<br />
Görüşmelerin analizinden ortaya çıkan önemli bir<br />
bulgu ailelerin gelir gider dengesi kuramamasının sade-<br />
ce gelirin yetersizliğinden kaynaklanan bir durum olma-<br />
dığıdır. Yeterli gelire sahip olan aileler de gelir gider den-<br />
gesi kuramamaktadır. Bu durumun insanların hep ge-<br />
lirlerinin daha üstünde harcama eğiliminde olmasından<br />
kaynaklandığı söylenebilir. Yeterli gelire sahip olanlar da<br />
tasarruf yapamadıklarını belirtmektedirler. Bu anlamda<br />
aileler ekonomi konusunda bilinçlendirilecek aile gelirle-<br />
rini daha dengeli bir şekilde kullanabilirler, hatta tasarruf<br />
<strong>ve</strong> yatırım da yapabilirler.<br />
Özellikle ev hanımı olan bayan katılımcılar aile<br />
ekonomisine destek olma anlamında birçok şeyi evde<br />
yapmaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Bunun yanında
azı ailelerde özellikle ev hanımı olan kadınların aile<br />
ekonomisine gelir getirecek uğraşlar buldukları görül-<br />
mektedir. Örneğin bir ev hanımı dikiş-nakış <strong>ve</strong> el işleri<br />
yaparak ailesine gelir kazandırırken, başka bir ev ha-<br />
nımı yetenekli olduğunu düşündüğü resim konusunda<br />
kurs aldıktan sonra yaptığı resimlerle sergilere katılarak<br />
<strong>ve</strong> satış yaparak aile ekonomisine katkı sağlamaktadır.<br />
Bu anlamda ailelere gelir getirecek beceriler anlamında<br />
ailelerin eğitilmesinin aile ekonomisi açısından yararlı<br />
olacağı söylenebilir.<br />
Görüşmelere katılan aile bireyleri tarafından ailelere<br />
yönelik olarak en çok önerilen eğitim konuları ise kredi<br />
kartı kullanımı, bilinçli alış <strong>ve</strong>riş, aile bütçesinin yönetimi<br />
<strong>ve</strong> enerji tasarrufudur.<br />
<strong>Aile</strong> Hukuku<br />
<strong>Aile</strong>leri ilgilendiren hukuki konulara ilişkin olarak, ai-<br />
lelerin yeterlik düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik<br />
düzeylerinin ortaya konması amacıyla belirlenen konu-<br />
lar aşağıda sıralanmıştır:<br />
1. <strong>Aile</strong> kurumunu ilgilendiren yasal düzenlemeler<br />
(<strong>Aile</strong>nin korunmasına dair nikâh, miras, boşanma, evlilik<br />
sözleşmesi, <strong>ve</strong>raset ilamı <strong>ve</strong>rme vb.)<br />
2. Tüketici hakları<br />
3. <strong>Aile</strong>lere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile<br />
sivil toplum kuruluşları<br />
4. Sosyal gü<strong>ve</strong>nlikle ilgili hak <strong>ve</strong> sorumluluklar<br />
5. Engellilerin yasal hakları <strong>ve</strong> imtiyazları<br />
6. Engelli yakınlarının yasal hak <strong>ve</strong> sorumlulukları<br />
7. Çocuğun istismar <strong>ve</strong> ihmale karşı korunması<br />
ile ilgili yasal düzenlemeler (çocuk işçiler, dilencilik, zorla<br />
çocuk yaşta evlilik, eğitim hakkının engellenmesi vb.)<br />
8. Ev sahibi <strong>ve</strong> kiracıların hak <strong>ve</strong> yükümlülükleri<br />
9. İnsan hakları <strong>ve</strong> temel özgürlükler<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
10. <strong>Aile</strong> içi şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki koruma<br />
tedbirleri<br />
11. Vergiler ile ilgili hak <strong>ve</strong> yükümlülükler<br />
Araştırmaya katılan aile bireylerine, yukarıdaki ko-<br />
nulara ilişkin olarak, öncelikle kendilerini yeterli görme<br />
düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma konusunda is-<br />
teklilik düzeyleri sorulmuştur.<br />
Hukuk boyutundaki maddelere <strong>ve</strong>rilen cevaplara<br />
ilişkin dağılımlar genel olarak ele alındığında özellikle<br />
“aile içi şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki koruma tedbirle-<br />
ri”, “insan hakları <strong>ve</strong> temel özgürlükler”, “tüketici hakları”<br />
<strong>ve</strong> “ev sahibi <strong>ve</strong> kiracıların hak <strong>ve</strong> yükümlülükleri” ko-<br />
nularının aile bireylerinin kendilerini en yeterli gördükleri<br />
alanlar olduğunu ortaya koymaktadır. <strong>Aile</strong> bireylerinin<br />
kendilerini diğer konulara göre daha yetersiz gördüğü<br />
konular ise “engelli yakınlarının yasal hak <strong>ve</strong> sorumlu-<br />
lukları”, “engellilerin yasal hakları <strong>ve</strong> imtiyazları” <strong>ve</strong> “ai-<br />
lelere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile sivil toplum<br />
kuruluşları” konularıdır.<br />
Hukuk ile ilgili bütün konularda düzenlenecek bir<br />
eğitime katılmak istemeyenlerin oranının, katılmak is-<br />
teyenlere oranla daha yüksek olduğunu ortaya çıkmış-<br />
tır. Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />
konulara yönelik olarak katılımcıların hukuki konularda<br />
yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını belirlemek için<br />
yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar halinde aşa-<br />
ğıda sunulmuştur.<br />
Cinsiyet. Hukuk ile ilgili tüm konularda erkek katılım-<br />
cıların kendilerini yeterli görme düzeyleri kadın katılım-<br />
cılara oranla daha yüksektir. Buna karşılık düzenlene-<br />
cek bir eğitime kadın katılımcıların katılma isteği erkek<br />
katılımcılardan anlamlı düzeyde yüksektir. Bu bulgu<br />
kadınların hukuki konularda eğitime daha fazla ihtiyaç<br />
duydukları şeklinde yorumlanabilir.<br />
<strong>Aile</strong> Tipi. Katılımcıların yaşadıkları aile tipi açısından<br />
bakıldığında gruplar arasında anlamlı farklılığın ortaya<br />
çıktığı gözlenmiştir. Geniş aile tipinde yaşayan katılım-<br />
43
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
cıların kendilerini diğer aile tiplerinde yaşayanlara oran-<br />
la daha yeterli gördükleri, diğer konularda ise öğrenci/<br />
işçilerden oluşan ailelerde yaşayan katılımcıların daha<br />
fazla yeterlilik ifade ettikleri gözlenmiştir. Hukuk konula-<br />
rında düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin yaşanı-<br />
lan aile tipine göre farklılaşma durumuna bakıldığında<br />
ise düzenlenecek bir eğitime parçalanmış aile tipine<br />
sahip katılımcıların katılma isteklerinin diğer aile tipin-<br />
deki katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek çıktığı<br />
görülmüştür.<br />
44<br />
<strong>Aile</strong> Yaşam Dönemi. “Yeni evli” <strong>ve</strong> “küçük çocuklu<br />
evli”lerin hukuki konulara ilişin yeterlik düzeyleri daha<br />
yüksek iken “orta yaşlı ya da yaşlı evlilik” dönemindeki<br />
ailelerin yeterlik düzeyi diğer gruplara göre daha düşük-<br />
tür. Düzenlenecek bir eğitime ise evlilik öncesi dönemde<br />
bulunan, yeni evli <strong>ve</strong> küçük çocuklu aile yapısındaki katı-<br />
lımcıların daha fazla katılmak istedikleri ortaya çıkmıştır.<br />
Aylık Gelir. Katılımcıların aylık gelirleri açısından<br />
bakıldığında 2501 TL <strong>ve</strong> üzeri gelire sahip katılımcıların<br />
kendilerini en yeterli gören grup olduğu, buna karşılık<br />
eğitime katılma konusunda en istekli olanların 701-900<br />
TL <strong>ve</strong> 500 TL <strong>ve</strong> altı gelire sahip katılımcılar olduğu be-<br />
lirlenmiştir.<br />
Bölge. Katılımcıların yaşadıkları bölgeye göre hu-<br />
kuk ile ilgili tüm konularda özellikle Güneydoğu Anadolu<br />
bölgesinde yaşayan katılımcıların kendilerini yeterli gör-<br />
me düzeylerinin diğer bölgelerde yaşayan katılımcıla-<br />
ra oranla anlamlı düzeyde düşük olduğu gözlenmiştir.<br />
Hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime katılma<br />
isteğinin yaşanılan bölgeye göre farklılaşma durumuna<br />
bakıldığında ise hukuk ile ilgili bütün konularda İstanbul<br />
<strong>ve</strong> Batı Marmara bölgesinde yaşayan katılımcıların katıl-<br />
ma isteklerinin diğer bölgelerde yaşayan katılımcılardan<br />
anlamlı düzeyde düşük olduğu gözlenmiştir.<br />
Evlilik süresi. “<strong>Aile</strong> içi şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki<br />
koruma tedbirleri” konusunda ise 1 yıldan az bir süre-<br />
dir evli olan katılımcıların kendilerini diğer katılımcılara<br />
göre daha yetersiz gördükleri saptanmıştır. Hukukla ilgili<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
konu alanlarında düzenlenecek eğitimlere 16 yıl <strong>ve</strong> üze-<br />
ri evli olan katılımcılar haricindeki katılımcıların katılma<br />
isteklerinin anlamlı düzeyde yüksek olduğu gözlenmiştir.<br />
Medeni hal. Katılımcıların medeni halleri açısından<br />
bakıldığında sözlü/nişanlı olan katılımcıların <strong>ve</strong> boşan-<br />
mış olan katılımcıların kendilerini yeterli görme düzeyle-<br />
rinin diğer katılımcıların kendilerini yeterli görme düzey-<br />
lerinde anlamlı derecede yüksek olduğu sonucu ortaya<br />
çıkmıştır. Hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime<br />
katılma isteğinin medeni hale göre farklılaşma durumu-<br />
na bakıldığında ise düzenlenecek bir eğitime katılma<br />
isteyen sözlü/nişanlı katılımcıların oranının anlamlı dü-<br />
zeyde yüksek olduğu bulunmuştur.<br />
Meslek. Katılımcıların meslekleri açısından bakıldı-<br />
ğında aile bireylerini ilgilendiren hukukla ilgili konularda<br />
genel olarak ev hanımlarının kendilerini yeterli görme<br />
düzeylerinin düşük olduğu görülmüştür. Diğer taraftan<br />
memur olan katılımcıların hukukla ilgili konularda kendi-<br />
lerini yeterli görme düzeylerinin diğer meslek sahiplerine<br />
kıyasla yüksek olduğu saptanmıştır. Hukuk konularında<br />
düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin mesleklere<br />
göre farklılaşma durumuna bakıldığında ise düzenlene-<br />
cek bir eğitime katılmak isteyen çiftçi katılımcıların oranı<br />
diğer katılımcılardan anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır.<br />
Öğrenim durumu. Katılımcıların öğrenim durumları<br />
açısından bakıldığında aile bireylerini ilgilendiren hukuki<br />
konularda öğrenim düzeyinin yükselmesine bağlı ola-<br />
rak bireylerin kendilerini yeterli görme düzeylerinin de<br />
anlamlı bir şekilde arttığı gözlenmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerinin<br />
ilgilendiren hukuk konularında düzenlenecek bir eği-<br />
time aile bireylerinin katılma isteklerine ilişkin bulgular<br />
incelendiğinde katılımcıların öğrenim durumlarına göre<br />
anlamlı düzeyde farklılıklaşmanın olduğu saptanmıştır.<br />
Buna göre, düzenlenecek eğitime katılım istekliliğinin<br />
eğitim seviyesi arttıkça yükseldiği görülmektedir.<br />
Yaş. Katılımcıların yaşlarına göre aile bireylerini ilgi-<br />
lendiren hukuk konularında kendilerini yeterli görme dü-<br />
zeylerinin anlamlı bir düzeyde farklılaştığı görülmüştür.
18-25 arasında olan katılımcıların kendilerini yeterli<br />
görme düzeyleri diğer katılımcılara oranla anlamlı dü-<br />
zeyde düşüktür. Hukuk konularında düzenlenecek bir<br />
eğitime katılma isteğinin yaşa göre farklılaşma durumu-<br />
na bakıldığında ise 58 yaş <strong>ve</strong> üzeri katılımcıların böyle<br />
bir eğitime katılma isteğinin diğer katılımcılara oranla<br />
anlamlı düzeyde düşük olduğu saptanmıştır.<br />
Yerleşim birimi. Farklı yerleşim yerlerinde ikamet<br />
eden katılımcıların kendilerini yeterli görme düzeyleri<br />
anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Hukuk konularında<br />
düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin yaşanılan<br />
yerleşim birimine göre farklılaşma durumuna bakıldı-<br />
ğında ise büyükşehirde yaşayan katılımcıların böyle bir<br />
eğitime katılma isteğinin diğer yerleşim yerlerinde otu-<br />
ran katılımcılara oranla anlamlı düzeyde düşük olduğu<br />
sonucu ortaya çıkmıştır.<br />
Yerleşim yeri. Katılımcıların yaşadıkları yerleşim<br />
yeri açısından bakıldığında kentte yaşayan katılımcıla-<br />
rın kendilerini yeterli görme düzeylerinin kırda yaşayan<br />
katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek olduğu bu-<br />
lunmuştur. Hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime<br />
katılma isteğinin yaşanılan yerleşim yerine göre farklı-<br />
laşma durumuna bakıldığında ise hukuk ile ilgili bütün<br />
konularda düzenlenecek bir eğitime kırda yaşayan ka-<br />
tılımcıların katılma isteklerini şehirde yaşayan katılımcı-<br />
lara oranla anlamlı düzeyde yüksek çıktığı gözlenmiştir.<br />
Daha önceden aile ile ilgili herhangi bir eğitim <strong>ve</strong>ya<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
kursa katılıp katılmama. Daha önceden aile eğitimi ile<br />
ilgili bir kursa katılmış olan aile bireylerinin kendilerini<br />
yeterli görme düzeyleri böyle bir kursa katılmamış aile<br />
bireylerine göre anlamlı düzeyde daha yüksektir. <strong>Aile</strong> bi-<br />
reylerinin ilgilendiren hukuk konularında düzenlenecek<br />
bir eğitime aile bireylerinin katılma isteklerine ilişkin bul-<br />
gular genel olarak ele alındığında hukuk ile ilgili bütün<br />
konularda düzenlenecek bir eğitime daha önce aile eği-<br />
timi ile ilgili bir kurs alan katılımcıların katılma isteklerini<br />
diğer katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek çıktığı<br />
gözlenmiştir.<br />
Engelli yakını olup olmama. Engellilerin yasal hakları<br />
<strong>ve</strong> imtiyazları ile engelli yakınlarının yasal hak <strong>ve</strong> sorum-<br />
lulukları konularındaki bulgulara göre genel olarak ka-<br />
tılımcıların yarıdan fazlasının kendilerini ilgili konularda<br />
yeterli görmediklerini ortaya çıkmıştır. Engelli yakınları-<br />
nın yasal hak <strong>ve</strong> sorumlulukları konusunda düzenlene-<br />
cek bir eğitime, evlerinde sürekli bakıma muhtaç/hasta<br />
<strong>ve</strong>ya engelli birey olan katılımcılar olmayan katılımcılara<br />
oranla daha fazla katılmak istemektedirler.<br />
Çocuk sayısı. Katılımcıların çocuk sayıları açısından<br />
bakıldığında 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuk sahibi olan katılımcı-<br />
ların hukukla ilgili tüm konularda kendilerini yeterli görme<br />
düzeylerinin düşük olduğu gözlenmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerini<br />
ilgilendiren hukuk konularında düzenlenecek bir eğitime<br />
aile bireylerinin katılma isteklerine ilişkin bulgular genel<br />
olarak ele alındığında tüm konularda anlamlı farkların<br />
olduğu tespit edilmiştir.<br />
Tablo 2: Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Hukuk Konularına İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />
Kodlar Sıklık<br />
<strong>Aile</strong> Kurumunu İlgilendiren Yasal Düzenlemeler 42<br />
<strong>Aile</strong> İçi Şiddetin Önlenmesi <strong>ve</strong> Hukuki Koruma Tedbirleri 34<br />
Tüketici Hakları 25<br />
<strong>Aile</strong>lere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları 19<br />
Sosyal Gü<strong>ve</strong>nlikle İlgili Hak <strong>ve</strong> Sorumluluklar 17<br />
Çocuk istismarının önlenmesi 16<br />
İnsan Hakları Ve Temel Özgürlükler 14<br />
Kanunların anlaşılmaz oluşu 17<br />
Hukuk Konuları İle İlgili Eğitimin Nasıl Olması Gerektiği 23<br />
45
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
46<br />
Araştırmanın nitel bulguları incelendiğinde aile bi-<br />
reylerini ilgilendiren yasal düzenlemelerle ilgili olarak<br />
katılımcıların daha çok aile kurumunu ilgilendiren yasal<br />
düzenlemeler konusu üzerinde durdukları gözlenmiştir.<br />
Özellikle evlilik hazırlığında olan katılımcılar bu konuda<br />
çok yetersiz olduklarını <strong>ve</strong> eğitim almak istediklerini ifa-<br />
de etmişlerdir.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerini ilgilendiren hukuk konuları boyutunda<br />
katılımcıların önemli gördükleri diğer bir konu da aile içi<br />
şiddetin önlenmesi <strong>ve</strong> hukuki koruma tedbirleri konusu-<br />
dur. <strong>Aile</strong> içi şiddetin önlemesi konusu ile ilişkili görüşler<br />
incelendiğinde daha çok kadınların aile içinde şiddete<br />
maruz kaldıkları <strong>ve</strong> onların eğitilmeleri gerekliliği ön pla-<br />
na çıkmaktadır.<br />
Katılımcıların önemli gördükleri diğer bir konu da tü-<br />
ketici hakları konusudur. Tüketici hakları konusunda ka-<br />
tılımcıların geneli yeterli bilgi düzeyinde olmadıklarını <strong>ve</strong><br />
toplumun tüm bireylerinin bu konuda bilgilendirilmesinin<br />
önemli olduğunu vurgulamışlarıdır.<br />
<strong>Aile</strong>lere yönelik resmi kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile sivil<br />
toplum kuruluşları konusu katılımcıların önemli gör-<br />
dükleri diğer bir konuyu oluşturmaktadır. Katılımcıların<br />
önemli gördükleri diğer bir konu da sosyal gü<strong>ve</strong>nlikle il-<br />
gili hak <strong>ve</strong> sorumluluklar konusudur. Sosyal gü<strong>ve</strong>nlikle<br />
ilgili hak <strong>ve</strong> sorumlulukların yeterince bilinmemesi so-<br />
nucunda ortaya çıkan sorunlar konusunda eğitim alma<br />
ihtiyacı olduğu katılımcılar tarafından dile getirilmiştir.<br />
Çocukların istismar edilmesinin önlenmesi konusun-<br />
da yeterli bilgiye sahip olunmadığı katılımcılar tarafın-<br />
dan dile getirilmiştir. <strong>Aile</strong> bireylerini ilgilendiren hukuki<br />
konularla ilişkili olarak üzerinde önemle durulan diğer bir<br />
konu ise kanun metinlerinin anlaşılmaz oluşudur. Bazı<br />
katılımcılar kanun metinlerinin açık <strong>ve</strong> herkesin anla-<br />
yacağı bir dille yazılmamış olmasının insanların yasal<br />
konularla ilgili hak <strong>ve</strong> sorumluluklarını öğrenmelerinde<br />
önemli bir sorun yarattığı görüşündedirler.<br />
Katılımcılara aile bireylerini ilgilendiren hukuki konu-<br />
larda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitimin nasıl olması gerektiği sorul-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
duğunda ise yazılı <strong>ve</strong> görsel medya araçları yanında çe-<br />
şitli seminerler düzenlenmesi, televizyonda çok izlenen<br />
programlar aracılığıyla bilgilendirme <strong>ve</strong> okullarda öğren-<br />
cilere yönelik derslerin konulması gibi çeşitli yöntemler<br />
önerilmiştir.<br />
Sağlık<br />
<strong>Aile</strong> sağlığına ilişkin olarak, ailelerin yeterlik düzeyle-<br />
ri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin ortaya kon-<br />
ması amacıyla belirlenen konular aşağıda sıralanmıştır:<br />
rinden<br />
1. Doğum öncesi (hamilelik dönemi) anne sağlığı<br />
2. Bulaşıcı hastalıklar<br />
3. Bebek bakımı<br />
4. Ev ortamının hijyeni (temizliği)<br />
5. Sağlıklı beslenme<br />
6. Doğum kontrol yöntemleri (aile planlaması)<br />
7. Engelli birey bakımı<br />
8. Yaşlı <strong>ve</strong> hasta bakımı<br />
9. Ağız <strong>ve</strong> diş sağlığı<br />
10. İlk yardım <strong>ve</strong> acil durumlarda sağlık hizmetle-<br />
11. Kazalara karşı ev <strong>ve</strong> işyeri emniyeti<br />
12. Zararlı madde (sigara, alkol, uyuşturucu vb.)<br />
bağımlılığını önleme konusunda<br />
13. Cinsel sağlık<br />
14. Psikolojik (ruhsal) sorunlar<br />
15. Yaşam Dönemlerine Göre Sağlık Sorunları (er-<br />
keklerde ilerleyen yaşlarda prostat, kadınlarda menopoz<br />
gibi) <strong>ve</strong> kanser <strong>ve</strong> kalp rahatsızlıklarından korunma<br />
Araştırmaya katılan aile bireylerine, yukarıdaki ko-<br />
nulara ilişkin olarak, öncelikle kendilerini yeterli görme<br />
düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma konusunda is-<br />
teklilik düzeyleri sorulmuştur.
Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />
konulara yönelik olarak katılımcıların aile sağlığı konu-<br />
larında yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını belir-<br />
lemek için yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar<br />
halinde aşağıda sunulmuştur.<br />
Cinsiyet. <strong>Aile</strong> kurumunu ilgilendiren sağlık konuları-<br />
na ilişkin olarak kadın <strong>ve</strong> erkek katılımcıların kendilerini<br />
yeterli görme düzeyleri <strong>ve</strong> eğitime isteklilikleri farklılaş-<br />
maktadır. Kadın katılımcılar erkek katılımcılara kıyasla<br />
kendilerini daha fazla yeterli görmektedirler <strong>ve</strong> düzen-<br />
lenecek eğitimlere katılma konusunda daha isteklidirler.<br />
Yaş. <strong>Aile</strong> sağlığına ilişkin konularda 34-41 yaş <strong>ve</strong> 42-<br />
49 yaş grubundaki katılımcıların kendilerini yeterli gör-<br />
me düzeylerinin diğer yaş gruplarından anlamlı düzeyde<br />
daha yüksek olduğu görülmektedir. Eğitime katılmaya<br />
konusunda ise 18-25 yaş <strong>ve</strong> 26-33 yaş grubundaki katı-<br />
lımcılar aile sağlığı konularında eğitime katılmaya daha<br />
isteklidirler.<br />
Gelir düzeyi. Farklı gelir düzeyine sahip bireylerin<br />
aile sağlığı konularında yeterlilik düzeylerinin farklılaştığı<br />
görülmektedir. Gelir düzeyi daha yüksek olan katılımcı-<br />
ların yeterlik algılarının da yüksek olduğu buna karşılık<br />
eğitime katılmaya daha isteksiz oldukları görülmektedir.<br />
Eğitim durumu. Sağlık konularına ilişkin olarak katı-<br />
lımcıların eğitim düzeyi arttıkça kendilerini yeterli görme<br />
düzeylerinin <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri de<br />
arttığı görülmektedir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Medeni durum. Boşanmış katılımcılar kendilerini<br />
diğer medeni durumlardaki bireylere göre daha yeterli<br />
görmektedirler. Sözlü <strong>ve</strong> nişanlıların katılımcılar kendile-<br />
rini doğum öncesi (hamilelik dönemi) anne sağlığı, be-<br />
bek bakımı, ev ortamının hijyeni (temizliği), cinsel sağlık<br />
<strong>ve</strong> yaşam dönemlerine göre sağlık sorunları (erkeklerde<br />
ilerleyen yaşlarda prostat, kadınlarda menopoz gibi so-<br />
runlar) <strong>ve</strong> kanser <strong>ve</strong> kalp rahatsızlıklarından korunma<br />
konularında diğer medeni duruma sahip bireylerden<br />
daha yüksek düzeyde eğitim görmek istediklerini belirt-<br />
mişlerdir. Bulaşıcı hastalıklar konusunda bekar bireyler<br />
daha yüksek düzeyde eğitim görmek istediklerini belirt-<br />
mişlerdir.<br />
Evlilik süresi. Evlilik süresine göre katılımcıların aile<br />
sağlığı konusundaki yeterlik algıları anlamlı düzeyde<br />
farklılaşmaktadır. Evlilik süresi 1-5 yıl <strong>ve</strong> 6-10 yıl olan<br />
katılımcıların yeterlik algılarının diğer gruplardan anlamlı<br />
düzeyde daha yüksek olduğu görülmektedir. <strong>Aile</strong> sağlı-<br />
ğına ilişkin konularda eğitime katılmaya isteklilik düzeyi<br />
en yüksek olan grup ise 1 yıldan az evliliği olanlar <strong>ve</strong> 1-5<br />
yıldır evli olanlardır.<br />
<strong>Aile</strong> tipi. <strong>Aile</strong> tipine göre katılımcıların yeterlik algıları<br />
<strong>ve</strong> eğitime isteklilik düzeyleri anlamlı düzeyde farklılaş-<br />
maktadır. Çekirdek ailelerde yaşayan bireyler <strong>ve</strong> geniş<br />
ailelerde yaşayan bireyler diğer aile tiplerinde yaşayan<br />
bireylere göre kendilerini daha yeterli görmektedirler. Bu<br />
aile tipleri aynı zamanda eğitime katılmaya daha istekli<br />
olan gruplardır.<br />
Tablo 3: Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Sağlık Konularına İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />
<strong>Aile</strong> Bireylerini İlgilendiren Sağlık Konuları Sıklık<br />
İlkyardım 32<br />
Sağlıklı Beslenme 24<br />
Anne Çocuk Sağlığı 23<br />
Ruh Sağlığı 21<br />
Bilinçli İlaç Kullanımı 17<br />
Cinsel Sağlık 10<br />
Ağız <strong>ve</strong> Diş sağlığı 10<br />
Hasta/Yaşlı Bakımı 5<br />
47
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
48<br />
Nitel araştırma bulguları ailelerin ilkyardım konusun-<br />
da bilgi sahibi olmaları <strong>ve</strong> güncel karşılaşabilecekleri<br />
problemlere karşı ilkyardım öğrenmek istediklerini gös-<br />
termektedir. Ayrıca aile bireyleri katılımcılar kapsamlı<br />
bir ilk yardım eğitimi <strong>ve</strong>rilmesi gerektiği yönünde görüş<br />
bildirmişlerdir. İlkyardım konusunda bireyleri bilinçlen-<br />
dirmek oluşabilecek kazalara önceden önlem almak<br />
anlamına gelmektedir. <strong>Aile</strong> bireyleri gebelikte beslenme<br />
anne adaylarının üzerinde önemle durması gereken ko-<br />
nulardan birisi olduğunu belirtmişlerdir.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerine göre ruh sağlığı bireyin kaygıdan,<br />
rahatsız edici işlev kaybına neden olan belirtilerden<br />
uzak, içinde yaşadığı topluma <strong>ve</strong> kendine yüklenen rol-<br />
lere uyum sağlamasıyla, günlük hayatın beklentileriyle<br />
<strong>ve</strong> stresiyle normal sınırlar içinde başa çıkabilmesiyle<br />
tanımlanan ruhsal durumdur. Ruh sağlığı ile ilgili prob-<br />
lemler, bireyin bütün bir gelişim çizgisi içerisinde her dö-<br />
nem içinde var olabilir. Bu anlamda doğum öncesinde,<br />
bebeklikte, çocuklukta, gençlikte, evlenme <strong>ve</strong>ya aile içi<br />
ilişkilerde, orta yaş <strong>ve</strong> yaşlılıkta, ruh sağlığıyla ilgili farklı<br />
problemlerle karşılaşabilir. Bu gelişim dönemlerinin her-<br />
hangi birinde birey, hayatın akışı içerisinde istemediği<br />
bazı olaylarla karşılaşabilir <strong>ve</strong> bunun sonucunda da psi-<br />
kolojik sarsıntılar geçirebilir.<br />
Gıda maddelerinin sağlıklı <strong>ve</strong> temiz olması, üretimin-<br />
den taşınmasına, depolanıp saklanmasına, hazırlanıp<br />
pişirilmesine <strong>ve</strong> servis yapılıp tüketilmesine kadar ge-<br />
çen tüm aşamalarda gıda zincirinin ilkelerine uyulmasını<br />
önemli olduğu aile bireyleri tarafından belirtilmiştir. Ayrı-<br />
ca ilaç kullanımı konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi-<br />
nin önemli olduğu vurgulanmıştır.<br />
<strong>Aile</strong> sağlığını <strong>ve</strong> aile kuracak bireylerin geleceğini<br />
tehdit eden en önemli konulardan biriside cinsel sağlık<br />
konusudur. Bu süreç içerisinde hasta ya da yaşlı bakımı<br />
yapacak aile bireyleri bazı güçlüklerle karşılaşmaktadır-<br />
lar. Bakıma muhtaç yaşlının psiko-sosyal sorunları, ihti-<br />
yaçları, becerileri, istekleri <strong>ve</strong> potansiyeli belirlenmekte<br />
profesyonel olmayan aile bireyleri zorluklar yaşamakta-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
dırlar. Kişinin şahsî yapısı <strong>ve</strong> bakıma konu olan hastalık<br />
<strong>ve</strong>ya sakatlık hakkında yeteri derecede bilgi edinmeden<br />
yapılan bakım hizmetlerinin etkinliği de yetersiz kala-<br />
caktır.<br />
Anne <strong>ve</strong> bebek ölümlerinin azaltılması, annenin ni-<br />
telikli bir bakım alması, doğru bilgi, tutum <strong>ve</strong> davranış<br />
kazanması ile sağlanabilir. Anne kendi sağlığını <strong>ve</strong> be-<br />
beğin sağlığını korumak için bakım almalıdır.<br />
Diş sağlığı giderleri aile bütçesi <strong>ve</strong> devlet bütçesine<br />
gideri yüksek olan masraf kalemlerinden birisidir. Ağız<br />
<strong>ve</strong> diş sağlığı giderlerini koruyucu sağlık önlemleri ile mi-<br />
nimize edilebilmektedir. Bu konuda bireylerin bilinçlen-<br />
dirilmeleri doğru ağız <strong>ve</strong> diş sağlığı tekniklerini öğrenip<br />
uygulamaları yeterli olacaktır. Ağız hijyeni, sağlığımız <strong>ve</strong><br />
yaşamımızın tümüyle ilgilidir. Ülkemizde ağız <strong>ve</strong> diş sağ-<br />
lığına yeterli önemin <strong>ve</strong>rilmediği bilinmektedir.<br />
Eğitim<br />
<strong>Aile</strong>de eğitime ilişkin olarak, ailelerin yeterlik düzey-<br />
leri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin ortaya<br />
konması amacıyla belirlenen konular aşağıda sıralan-<br />
mıştır:<br />
1. Çocukların istenmeyen davranışlarını önleme<br />
<strong>ve</strong> kontrolü<br />
2. Çocuk gelişimi<br />
3. Çocuğun meslek seçimine yardım etme<br />
4. Dini değerler / aile bireylerinin din eğitimi<br />
5. Cinsel eğitimi<br />
6. Engelli <strong>ve</strong> bakıma muhtaç bireylerle ilişkiler<br />
7. Deprem, sel, yangın vb. doğal afetlerden ko-<br />
runma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik<br />
8. <strong>Aile</strong> bireylerinin kişisel gelişimi (yabancı dil öğ-<br />
renme, güzel konuşma, dilini kullanma, sanatsal bir be-<br />
ceri kazanma gibi)
9. Çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı<br />
(boş zamanların değerlendirilmesi, hobiler)<br />
mesi<br />
etkileri<br />
ması<br />
10. Çocuğun okul çalışmalarının evde desteklen-<br />
11. Çocuk bakımıyla ilgili eşlerin sorumlulukları<br />
12. Akrabaların evlilik ilişkisine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />
13. <strong>Aile</strong>de görev dağılımı <strong>ve</strong> ev işlerinin paylaşıl-<br />
14. <strong>Aile</strong>de birlikte kaliteli zaman geçirme<br />
Araştırmaya katılan aile bireylerine, yukarıdaki ko-<br />
nulara ilişkin olarak, öncelikle kendilerini yeterli görme<br />
düzeyleri <strong>ve</strong> daha sonra eğitime katılma konusunda is-<br />
teklilik düzeyleri sorulmuştur.<br />
Araştırma bulgularına göre ailelerin eğitim boyutun-<br />
da kendilerini yetersiz hissettikleri konular; engelli <strong>ve</strong><br />
bakıma muhtaç bireylerle ilişkiler, aile bireylerinin kişisel<br />
gelişimi (yabancı dil öğrenme, güzel konuşma, dilini kul-<br />
lanma, sanatsal bir beceri kazanma gibi), deprem, sel,<br />
yangın vb. doğal afetlerden korunma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik, cinsel<br />
eğitim, çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı<br />
(boş zamanların değerlendirilmesi, hobiler) konularıdır.<br />
<strong>Aile</strong>lerin büyük ölçüde kendilerini yeterli gördükleri<br />
konular şöyle sıralanabilir: <strong>Aile</strong>de görev dağılımı <strong>ve</strong> ev<br />
işlerinin paylaşılması, ailede birlikte kaliteli zaman ge-<br />
çirme, akrabaların evlilik ilişkisine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz et-<br />
kileri, çocuğun okul çalışmalarının evde desteklenmesi,<br />
çocuk gelişimi konusunda, dini değerler/aile bireylerinin<br />
din eğitimi, çocukların istenmeyen davranışlarını önle-<br />
me <strong>ve</strong> kontrolü.<br />
<strong>Aile</strong>lerin <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteğinin daha<br />
yüksek olduğu konular şöyle sıralanabilir: Deprem, sel,<br />
yangın vb. doğal afetlerden korunma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik, ço-<br />
cuğun meslek seçimine yardım etme, çocukların isten-<br />
meyen davranışlarını önleme <strong>ve</strong> kontrolü, çocuk gelişimi<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
konusunda, dini değerler / aile bireylerinin din eğitimi,<br />
aile bireylerinin kişisel gelişimi (yabancı dil öğrenme, gü-<br />
zel konuşma, dilini kullanma, sanatsal bir beceri kazan-<br />
ma gibi), çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı<br />
(boş zamanların değerlendirilmesi, hobiler), engelli <strong>ve</strong><br />
bakıma muhtaç bireylerle ilişkiler, cinsel eğitimi, çocu-<br />
ğun okul çalışmalarının evde desteklenmesi.<br />
Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />
konulara yönelik olarak katılımcıların ailede eğitim ko-<br />
nularında yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını be-<br />
lirlemek için yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar<br />
halinde aşağıda sunulmuştur.<br />
Cinsiyet. Cinsiyete göre katılımcıların, eğitim boyu-<br />
tunu oluşturan tüm alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime<br />
katılma isteği erkek <strong>ve</strong> kadın görmüşleri arasında iliş-<br />
ki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Buna göre<br />
kadınların yeterlik algısı <strong>ve</strong> eğitime katılma isteği daha<br />
yüksektir.<br />
Yaş. Yaş değişkeni bakımından eğitim boyutunu<br />
oluşturan tüm alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma<br />
isteği 18-25 <strong>ve</strong> 26-33 yaş grubu arasında daha yüksek<br />
iken 58 yaş <strong>ve</strong> üzeri gruplarda daha düşüktür. Yaş ilerle-<br />
dikçe eğitim alma isteği düşmektedir.<br />
Eğitim düzeyi. Eğitim düzeyi değişkenine göre aile-<br />
lerden, çocukların istenmeyen davranışlarının kontrolü,<br />
çocuklarının cinsel eğitimi, çocuğun okul dışı zamanla-<br />
rının etkili kullanımı, çocuğun okul çalışmalarının evde<br />
desteklenmesi, çocuk bakımıyla ilgili eşlerin sorumlu-<br />
lukları, akrabaların evlilik ilişkisine olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />
etkileri, ailede görev dağılımı <strong>ve</strong> ev işlerinin paylaşımı<br />
konusunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteğinde olan-<br />
lar en yüksek oranda yüksek okul (2-3 yıllık), en düşük<br />
oranda olanlar ise okur-yazar olmayanlardır.<br />
Medeni hal. Medeni hallerine göre, eğitim boyutunu<br />
oluşturan bütün alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime bo-<br />
şanmış olanlar daha istekli iken, eşi <strong>ve</strong>fat etmiş olanlar<br />
daha isteksizdirler.<br />
49
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
50<br />
Çocuk sayısı. <strong>Aile</strong>lerin toplam çocuk sayısına göre,<br />
tek çocuklu <strong>ve</strong> dört <strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerin eğitim bo-<br />
yutunun tüm alt boyutlarında eğitime katılma isteği iki<br />
<strong>ve</strong> üç çocuk sahibi olmaya göre daha yüksek oranlarda<br />
olduğu gözlenmiştir. Bu da tek çocuklu aileler <strong>ve</strong> dört<br />
<strong>ve</strong> üzeri çocuğa sahip ailelerin aile eğitimine dönük bir<br />
eğitim ihtiyacı içerisinde oldukları söylenebilir.<br />
Engelli <strong>ve</strong>ya süreğen hasta bir aile bireyi olup ol-<br />
maması. Evlerinde sürekli muhtaç/hasta ya da engelli<br />
birey olan ailelerin eğitime katılma konusunda isteklilik<br />
düzeyi daha yüksektir. Engelli <strong>ve</strong> bakıma muhtaç birey-<br />
ler konusunda ailelerin eğitim ihtiyacı içerisinde olduğu<br />
söylenebilir.<br />
<strong>Aile</strong> tipi. <strong>Aile</strong> tipine göre, çocukların istenmeyen dav-<br />
ranışlarının kontrolü konusunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime ka-<br />
tılma isteğinde olanlar en yüksek oranda geniş aileler,<br />
en düşük oranda olanlar ise parçalanmış aileler ile tek<br />
kişilik ailelerdir.<br />
<strong>Aile</strong> yaşam dönemi. Çocukların gelişimi, çocuğun<br />
meslek seçimine yardım etme, dini değerler <strong>ve</strong> din eğiti-<br />
mi, cinsel eğitimi, deprem, sel, yangın vb. doğal afetler-<br />
den korunma <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik, dengelli <strong>ve</strong> bakıma muhtaç,<br />
çocuğun okul dışı zamanlarının etkili kullanımı (boş za-<br />
man değerlendirilmesi, hobiler), çocuğun okul çalışma-<br />
larının evde desteklenmesi, çocuk bakımıyla ilgili eşlerin<br />
sorumlulukları, ailede birlikte kaliteli zaman geçirme,<br />
çocukların istenmeyen davranışlarının kontrolü konu-<br />
sunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteğinde olanlar en<br />
yüksek oranda küçük çocuklu aileler, en düşük oranda<br />
olanlar ise çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı ailelerdir.<br />
Çocuk sayısı. <strong>Aile</strong>deki çocuk sayısı değişkenine<br />
göre, çocukların istenmeyen davranışlarının kontrolü<br />
konusunda eğitim isteğine ilişkin görüşleri bakımından<br />
<strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteği en yüksek olanlar 4<br />
<strong>ve</strong> üzeri çocuklu ailelerdir. Çocuğun meslek seçimine<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
yardım etme, çocukların gelişimi, ailede birlikte kalite-<br />
li zaman geçirme, ailede görev dağılımı <strong>ve</strong> ev işlerinin<br />
paylaşımı konusunda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma isteği<br />
en yüksek olanlar ise 1 <strong>ve</strong> 4 çocuklu ailelerdir.<br />
Daha önce aileye yönelik herhangi bir konuda eği-<br />
tim, seminer <strong>ve</strong>ya kursa katılmış olup olmama. Çocukla-<br />
rın istenmeyen davranışlarının kontrolü konusunda <strong>ve</strong>-<br />
rilecek eğitime katılma isteği en yüksek oranlarda, daha<br />
önce aile hayatı ile ilgili bir eğitime katılan grupta gözlen-<br />
mektedir. Bu bulgu daha önce bir şekilde aileye yönelik<br />
bir eğitsel faaliyete katılmış bireylerin eğitime katılmaya<br />
daha istekli olduklarını ortaya koymaktadır.<br />
Yerleşim birimi. İkamet edilen yere göre ailede eğitim<br />
konularında ilişkin olarak <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma is-<br />
teği en yüksek olanlar köyde yaşayan aileler, en düşük<br />
oranda olanlar ise büyük şehirde yaşayan ailelerdir.<br />
Yerleşim yeri (Kır, kent). Yerleşim yerinin kırsal alan<br />
ya da kent olma özelliğine göre, eğitim boyutunu oluş-<br />
turan bütün alt boyutlarda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma<br />
isteği anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Diğer konular-<br />
da olduğu gibi bu konuda da kırsal yerleşim yerlerinde<br />
yaşayanlar kentsel yerleşim yerlerinde yaşayanlardan<br />
eğitime katılma konusunda daha isteklidirler.<br />
Bölge. <strong>Aile</strong>lerin yaşadıkları bölgeye göre, refah <strong>ve</strong><br />
eğitim düzeyini diğerlerine göre daha yüksek olduğu böl-<br />
gelerde (TR1 İstanbul ile TR2 Batı Marmara) bireylerin<br />
kendilerini yeterli bulma düzeyleri daha yüksektir. Buna<br />
karşılık TR7 Orta Anadolu, TRC Güneydoğu Anadolu<br />
bölgelerinde ise kendilerini yeterli bulma düzeyleri diğer<br />
bölgelere göre daha düşüktür. Bu konuda hem kendini<br />
yeterli bulunma oranının yüksek olduğu bölgelerde hem<br />
de düşük olduğu bölgelerde <strong>ve</strong>rilecek eğitime katılma is-<br />
teğinin yüksek oranlarda olması ülkenin her bölgesinde<br />
aile eğitimi ihtiyacını göstermesi açısından anlamlıdır.
Tablo 4. Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin Eğitim Konulara İlişkin Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />
<strong>Aile</strong>lerin çocuklarının eğitimi konusunda en sıklıkla<br />
yaptıkları iş çocuklara destekleyici kurslar aldırmaktadır.<br />
Buna ila<strong>ve</strong> olarak aileler çocukları için özel öğretmenler<br />
görevlendirme, sosyal <strong>ve</strong>ya sportif etkinliklere katılma,<br />
kitap okuma, televizyon izleme saatlerinin kısıtlanması<br />
gibi destekleyici etkinliklere çocukları katılmasını teşvik<br />
etmektedirler. Ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin ise<br />
çocuklarını dershane, özel öğretmen, sağlık, sosyal <strong>ve</strong><br />
kültürel içerikli kurs <strong>ve</strong> etkinliklere gönderemedikleri or-<br />
taya çıkmıştır.<br />
<strong>Aile</strong>lere yönelik hazırlanacak bir eğitim programında,<br />
evlilik müessesi, eş seçimi, eşler arası sağlıklı iletişim<br />
kurma, saygı, sevgi, hamilelik <strong>ve</strong> çocuk bakımı, çocuk-<br />
ların eğitimine bireysel destek <strong>ve</strong>rme, aile birliğinin sağ-<br />
lanması, aile bireylerinin kendilerinin <strong>ve</strong> diğer üyelerinin<br />
kültürel gelişimine katkı sağlayacak kitap okuma, sağlık,<br />
beslenme vb. ihtiyaç <strong>ve</strong> alışkanlıklarını edinilmesi, temel<br />
insani <strong>ve</strong> toplumsal değerler, çocukların ruh sağlığını<br />
etkileyen faktörler <strong>ve</strong> bunlarla baş etme yolları, sağlıklı<br />
beslenme gibi konulara yer <strong>ve</strong>rilmesi gerektiği belirtil-<br />
mektedir<br />
Katılımcıların, parçalanmış ailelere ilişkin görüşle-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tema Sayı<br />
Çocuk eğitimi konusunda yaşanılan sorunlar karşısında çözümsüz kalma 15<br />
Evde çocuk <strong>ve</strong>ya diğer aile bireyleri için olumlu bir öğrenme ortamı oluşturma 20<br />
Çocukların eğitimi konusunda okul dışında etkinliklere katılması. 16<br />
Dini <strong>ve</strong> insani değerler 15<br />
Farklı düşüncelere saygı 19<br />
Eşler arası iletişim, hoşgörü, tahammül, kabullenme, benimseme <strong>ve</strong> haklar 23<br />
Çocuk gelişimi <strong>ve</strong> ruh sağlığı 21<br />
Evlilik, aile hayatı 23<br />
Boşanmanın aile bireylerine olumsuz etkileri 19<br />
Parçalanmış ailelerde anne <strong>ve</strong>ya babanın görevleri 19<br />
Parçalanmış ailelerin desteklenmesi . 19<br />
<strong>Aile</strong> eğitiminde medyadan yararlanma 17<br />
<strong>Aile</strong> eğitimi programları <strong>ve</strong> faaliyetleri ailelerin katılımı teşvik edecek<br />
nitelikte olmalı<br />
19<br />
Eş seçimi <strong>ve</strong> evlilik 15<br />
ri analiz edildiğinde, ailelerin parçalanma gerekçeleri<br />
olarak, çoğunlukla ekonomik faktörler <strong>ve</strong> eşler arası<br />
iletişimsizlik üzerine vurgu yaptıkları belirlenmiştir. Bu<br />
parçalanmaya evlilik sürecindeki bilinçsizlik <strong>ve</strong> diğer aile<br />
bireylerinin müdahaleci yaklaşımlarının etkili olduğu vur-<br />
gulanmaktadır.<br />
Parçalanmış aile çocuklarının bu sonuçtan hem<br />
eğitimsel hem de kişilik özellikleri bakımından çok ağır<br />
derecede etkilendiği vurgusu yapılmaktadır. Bu etki-<br />
lenmenin etkisini azaltmak açısından ayrılmış eşlerin<br />
çocuklarının bu ayrılıktan daha az etkilenmeleri adına<br />
bir şekilde insani ilişki içerisine girmeleri gerektiğine <strong>ve</strong><br />
ayrılmışta olsalar çocuklarının her türlü gelişimine karşı<br />
sorumluluk içerisinde davranmalarına da aynı sıklıkla<br />
vurgu yapılmaktadır.<br />
İletişim<br />
İletişime ilişkin olarak ailelerin yeterlik düzeyleri <strong>ve</strong><br />
eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin belirlenmesi<br />
amacıyla aşağıda sıralana sekiz konuda katılımcıların<br />
görüşlerine başvurulmuştur:<br />
1. Çocukların sağlıklı arkadaşlık kurmaları<br />
51
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
olma<br />
52<br />
2. Eşle sağlıklı iletişim kurabilme<br />
3. Kardeşler (çocuklar) arası iletişime yardımcı<br />
4. <strong>Aile</strong> yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurma<br />
5. <strong>Aile</strong> bireylerini incitip üzebilecek iletişim hatala-<br />
rının farkında olma<br />
6. Çatışma yönetimi<br />
7. Öfke kontrolü (duyguları olumlu bir şekilde ifa-<br />
de edebilme)<br />
8. <strong>Aile</strong> içi dinleme becerisi (sorunları, düşünceleri<br />
paylaşmak)<br />
İletişimle ilgili konulara <strong>ve</strong>rilen cevaplara genel ola-<br />
rak bakıldığında, aile bireylerinin kendilerini nispeten<br />
az yeterli gördükleri konuların, öfke kontrolü (duyguları<br />
olumlu bir şekilde ifade edebilme) <strong>ve</strong> çatışma yönetimi<br />
(sorun <strong>ve</strong>ya anlaşmazlıkları kavga etmeden <strong>ve</strong>ya tartış-<br />
maya girmeden çözme <strong>ve</strong> uzlaşma) olduğu görülmekte-<br />
dir. Çocukların sağlıklı arkadaşlık kurmaları, eşle sağlık-<br />
lı iletişim kurabilme, kardeşler (çocuklar) arası iletişime<br />
yardımcı olma, aile yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurma,<br />
aile bireylerini incitip üzebilecek iletişim hatalarının far-<br />
kında olma <strong>ve</strong> aile içi dinleme becerisi (sorunları, dü-<br />
şünceleri paylaşmak) konularında kendini yeterli gören-<br />
lerin oranı % 60’ın üzerindedir. İletişimle ilgili konularda<br />
<strong>ve</strong>rilecek bir eğitime katılma istekliliklerine dair oranlara<br />
bakıldığında, katılımcıların genelde % 20-30’u düzenle-<br />
necek eğitimlere katılmak istemekte; % 50-60’i katılmak<br />
istememektedirler.<br />
Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, aile yaşam dönemi gibi<br />
konulara yönelik olarak katılımcıların ailede iletişim ko-<br />
nularında yeterlik düzeylerini <strong>ve</strong> eğitim ihtiyaçlarını be-<br />
lirlemek için yapılan Ki Kare sonuçları ayrı ayrı başlıklar<br />
halinde aşağıda sunulmuştur.<br />
Cinsiyet. <strong>Aile</strong> bireylerini ilgilendiren iletişim konula-<br />
rında erkek <strong>ve</strong> kadım katılımcıların kendilerini yeterli gör-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
me düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Daha<br />
önceki bazı araştırmalarda iki karşı cinsin kullandıkları<br />
iletişim örüntülerinin farklı olması (daha çok <strong>ve</strong>ya daha<br />
az duygusallık, bilişsellik, çaresizlik) dolayısıyla eşler<br />
arasında sorunlar çıktığı belirtilmiştir (ASAGEM, 2002,<br />
s. 23). Buna göre, erkek <strong>ve</strong> kadınlar farklı iletişim örün-<br />
tüleri kullansalar bile, yeterlik düzeyleri arasında anlamlı<br />
bir fark yoktur. Bulgular genel olarak ele alındığında, aile<br />
yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurma konusunda hariç tüm<br />
konularda kadın katılımcıların eğitimlere katılma istek-<br />
lerinin erkek katılımcılara oranla daha yüksek olduğu<br />
ortaya çıkmıştır.<br />
Yaş. Katılımcıların kendilerini yeterli görme düzeyle-<br />
ri yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Bu<br />
bulguya göre çocukların sağlıklı arkadaşlık kurmaları,<br />
eşle sağlıklı iletişim kurabilme, kardeşler (çocuklar) ara-<br />
sı iletişime yardımcı olma, aile yakınlarıyla sağlıklı ileti-<br />
şim kurma, öfke kontrolü (duyguları olumlu bir şekilde<br />
ifade edebilme) <strong>ve</strong> aile içi dinleme becerisi (sorunları,<br />
düşünceleri paylaşmak) konularında yaşları 18-25 yaş<br />
arası olan katılımcıların kendilerini yeterli görme düzey-<br />
leri, diğer katılımcılardan anlamlı düzeyde düşüktür. <strong>Aile</strong><br />
bireylerini ilgilendiren iletişim konularına dönük Ki-Kare<br />
analizi bulguları yaşa göre değerlendirildiğinde, 18-25<br />
yaş, 26-33 yaş <strong>ve</strong> 34-41 yaş grubu katılımcılar iletişimle<br />
ilgili <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere katılma konusunda diğer yaş<br />
gruplarına göre daha fazla isteklilerdirler.<br />
Aylık gelir. Genel olarak, ailenin ortalama geliri arttık-<br />
ça, katılımcıların bu konularda kendilerini yeterli görme<br />
düzeyleri artmaktadır. <strong>Aile</strong> bireylerinin iletişim boyutun-<br />
daki konulara dönük eğitime katılma isteklerine dair Ki-<br />
Kare analizi <strong>ve</strong>rilerine göre, eğitime katılma isteği ailenin<br />
ortalama gelir düzeyine göre değişmemektedir.<br />
Öğrenim düzeyi. İletişim boyutunda, genel olarak,<br />
aile bireylerinin eğitim düzeyi arttıkça, kendilerini yeterli<br />
görme düzeyleri de artmaktadır. Katılımcılardan özellikle<br />
okur yazar olmayanlar, iletişim konularına ilişkin <strong>ve</strong>rile-<br />
cek eğitimlere katılma konusunda en isteksiz grup iken
eğitim düzeyi ortaöğrenime yükselinceye kadar eğitim<br />
talebi artmakta iken ortaöğrenimden sonra tekrar azal-<br />
maktadır. Buna göre, en az <strong>ve</strong> en çok eğitimli gruplar,<br />
iletişim konularında düzenlenecek eğitimlere katılma ko-<br />
nusunda en isteksiz gruplardır.<br />
Meslek. Ki-Kare analizleri mesleğe göre değerlen-<br />
dirildiğinde, genelde, işsizler diğer katılımcılara göre<br />
iletişim boyutuna ilişkin konularda kendilerini daha az<br />
yeterli görmektedirler; memurlar kendilerini en yeterli<br />
gören gruptur. Ki-Kare analizleri mesleğe göre değer-<br />
lendirildiğinde, genel olarak, işsizler <strong>ve</strong> çiftçiler, iletişim<br />
konusunda düzenlenecek bir eğitime katılmaya diğer<br />
meslek gruplarına göre daha isteklidirler.<br />
Medeni hal. İletişim boyutunda genellikle, bekârlar<br />
<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya sözlü/nişanlılar kendilerini en az yeterli gören<br />
gruplardır. İletişim boyutunda aile bireylerinin düzen-<br />
lenecek bir eğitime katılma isteğinin medeni hale göre<br />
karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına<br />
göre, iletişimle ilgili konularda kendilerini daha az yetkin<br />
hisseden kesim olan evliliğe hazırlanan sözlü/nişanlılar<br />
düzenlenecek bir eğitime katılma konusunda en istekli<br />
gruptur. Evlilik öncesi çeşitli eğitim faaliyetlerinin düzen-<br />
lenmesi evliliğe hazırlanan kesimler için faydalı olacağı<br />
aşikârdır.<br />
Evlilik süresi. İletişim boyutunda aile bireylerinin ken-<br />
dilerini yeterli görme düzeylerinin evlilik süresine göre<br />
karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına<br />
göre, katılımcıların iletişime dönük konularda kendilerini<br />
yeterli görme düzeyleri evlilik süresine göre anlamlı bir<br />
derecede farklılaşmamaktadır.<br />
İletişim boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir<br />
eğitime katılma isteğinin evlilik süresine göre karşılaş-<br />
tırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre, ge-<br />
nel olarak, 16 <strong>ve</strong> üzeri yıldır evli olanlar, iletişime ilişkin<br />
konularda düzenlenecek eğitimlere katılma konusunda<br />
16 yıldan az bir süredir evli olanlara göre daha az istek-<br />
li olduklarını ifade etmişlerdir. Bu bulgu, 16 yıl <strong>ve</strong> üzeri<br />
bir süredir evli olanların bu becerileri zaten geliştirmiş<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
oldukları <strong>ve</strong>yahut böyle bir eğitimin bu kadar uzun sü-<br />
redir evli olanlar için faydalı olacağına inanmamalarıyla<br />
açıklanabilir.<br />
<strong>Aile</strong> tipi. İletişime dönük konularda kendilerini ye-<br />
terli görme düzeyleri açısından diğer katılımcılara göre<br />
kendini en az yeterli gören grup, genelde, yalnız yaşa-<br />
yanlardır. İletişim konularında düzenlenecek bir eğitime<br />
katılma isteğinin en yüksek olduğu aile tipi ise geniş ai-<br />
lelerdir.<br />
<strong>Aile</strong> Yaşam Dönemi. İletişim boyutunda aile birey-<br />
lerinin kendilerini yeterli görme düzeylerinin aile yaşam<br />
dönemine göre karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz<br />
sonuçlarına göre, çocukların sağlıklı arkadaşlık kurma-<br />
ları konusunda diğer katılımcılara göre kendini en yeterli<br />
görenler, çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcı-<br />
lardır; kendini en az yeterli görenler ise evlilik öncesi<br />
dönemdeki katılımcılardır. İletişim boyutunda eğitimlere<br />
katılma konusunda en istekli gruplar, genelde, yeni evli-<br />
ler <strong>ve</strong> küçük çocuklu evliler; en isteksiz grup ise, genel-<br />
de, çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcılardır.<br />
Çocuk sayısı. İletişim konularında 4 <strong>ve</strong> daha fazla<br />
çocuğa sahip olan katılımcılar diğer katılımcılara oranla<br />
kendilerini daha yetersiz görmektedirler. Bunun temel<br />
nedeni, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa sahip katılımcıların yaş-<br />
larının daha yüksek olması olabilir. İletişim boyutunda<br />
aile bireylerinin düzenlenecek bir eğitime katılma isteği-<br />
nin toplam çocuk sayısına göre karşılaştırılmasına ilişkin<br />
Ki-Kare analiz sonuçlarına göre, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa<br />
sahip katılımcılar diğer katılımcılara oranla, genellikle,<br />
daha fazla katılmak istemektedirler. Bunun temel nede-<br />
ni, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğu olan katılımcıların bu konular-<br />
da kendilerini daha az yeterli hissetmeleri olabilir.<br />
Daha önceden aileye yönelik konularda kurs <strong>ve</strong>ya<br />
seminere katılmış olup olmama. Katılımcıların iletişime<br />
ilişkin bütün konularda, kendilerini yeterli görme düzey-<br />
leri <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri aile eğitimi<br />
konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir etkinliğe<br />
katılma durumuna göre anlamlı farklılık göstermemekte-<br />
53
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
dir. Daha önceden aileyle ilişkili konularda eğitim almış<br />
olanların yeterlik algısı daha yüksek iken, eğitime katıl-<br />
maya isteklilikleri de daha yüksektir. Bu bulgu, katılımcı-<br />
ların daha önce katıldıkları eğitimi faydalı buldukları <strong>ve</strong><br />
benzeri etkinliklere katılma konusunda olumlu bir tutu-<br />
ma sahip oldukları şeklinde açıklanabilir.<br />
54<br />
Yerleşim birimi. İletişim boyutunda aile bireylerinin<br />
kendilerini yeterli görme düzeylerine ilişkin Ki Kare so-<br />
nuçlarına göre, kendini en az yeterli gören grup köyde<br />
yaşayanlardır. İletişim boyutunda, <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere<br />
katılma konusunda en istekli grup, köyde yaşayanlar; en<br />
az istekli grup ise, genellikle, belde/kasabada <strong>ve</strong> büyük-<br />
şehirde yaşayanlardır.<br />
Yerleşim birimi (Kır, kent). <strong>Aile</strong>de iletişim konuların-<br />
da, kentte yaşayanlar kırda yaşayanlara göre kendilerini<br />
daha yeterli görmektedirler. Eğitime katılma konusunda<br />
Araştırmanın nitel kısmında ailelerin iletişime yöne-<br />
lik olarak eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla ka-<br />
tılımcılara aile içi iletişime ilişkin konulardaki görüşleri,<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
ise kentte yaşayanlar kırda yaşayanlara göre daha az<br />
isteklidirler.<br />
Tablo 5. Katılımcıların <strong>Aile</strong>nin İçi İletişim Konusuna İlişkin Görüşleri<br />
Bölge. İletişim boyutunda aile bireylerinin kendilerini<br />
yeterli görme düzeylerinin bölgeye (Düzey 1) göre kar-<br />
şılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre,<br />
iletişime ilişkin konularda kendini en yeterli gören katı-<br />
lımcılar, genellikle, TR2 Batı Marmara bölgesinde yaşa-<br />
yanlar; en az yeterli gören katılımcılar, genellikle, TRA<br />
Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlardır. İletişim<br />
boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir eğitime ka-<br />
tılma isteğinin bölgeye (Düzey 1) göre karşılaştırılması-<br />
na ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre, hakkında <strong>ve</strong>-<br />
rilecek eğitimlere katılma konusunda en istekli katılım-<br />
cılar, genellikle, TR7 Orta Anadolu <strong>ve</strong> TRA Kuzeydoğu<br />
Anadolu bölgelerinde yaşayanlar; en az istekli katılım-<br />
cılar ise, genellikle, TR1 İstanbul <strong>ve</strong> TR2 Batı Marmara<br />
bölgelerinde yaşayanlardır.<br />
Tema Sayı<br />
Birbirini derinden anlayamama 34<br />
Karşılıklı konuşamama 32<br />
Birbirine zaman ayırmama 30<br />
Kuşaklar arası farklılık 21<br />
Sevgi <strong>ve</strong> saygı eksikliği 13<br />
<strong>Aile</strong>de bireylerin birbirine sorun <strong>ve</strong> taleplerini ifade edebilmesi 29<br />
Birbirlerini dinlemek için zaman ayırmama 24<br />
Çocukların beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını anne babaya rahatça aktaramaması 23<br />
Eşlerin beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını birbirlerine aktaramaması 19<br />
Uzlaşarak sorunu çözme 32<br />
Sorunları çatışmaya dönüşmeden çözebilme 28<br />
İnsan <strong>ve</strong> çocuk psikoloji 24<br />
<strong>Aile</strong> bilinci <strong>ve</strong> eğitimi 19<br />
Sağlıklı <strong>ve</strong> etkili iletişim nasıl olmalı 17<br />
Empatik davranma 10<br />
Çatışma yönetimi 19<br />
Dinleme becerileri 18<br />
ne gibi sorunlar yaşadıkları, eğitime ihtiyaç duyup duy-<br />
madıkları, hangi konularda eğitime ihtiyaç duydukları<br />
<strong>ve</strong> eğitimlerin nasıl <strong>ve</strong>rilmesi gerektiğine ilişkin görüşleri
alınmıştır.<br />
Gerçekleştirilen içerik analizi sonucunda aile içi ile-<br />
tişime ilişkin olarak ailelerin görüşlerinin beş ana başlık<br />
(tema-kategori) çerçe<strong>ve</strong>sinde toplandığı görülmüştür.<br />
Bunlar (1) iletişim sorunları, (2) aile bireyleri arasında<br />
iletişim, (3) aile içi sorunlar olduğunda yapılanlar, (4) ile-<br />
tişime yönelik konu önerileri <strong>ve</strong> (5) evlenme adaylarının<br />
eğitilmesi konuları başlıkları altında toplanmıştır. Ayrıca<br />
bu beş tema kapsamında 47 alt kod bulunmaktadır. Her<br />
bir tema <strong>ve</strong> ilgili kodlara dayalı olarak ailelerin ekonomi<br />
boyutunda eğitim ihtiyaçlarına ilişkin elde edilen bulgu-<br />
lar <strong>ve</strong> yorumlar aşağıda ortaya konmuştur.<br />
<strong>Aile</strong> içinde en sık görülen iletişim sorunları birbirini<br />
derinden anlayamama, karşılıklı konuşamama, birbiri-<br />
ne zaman ayıramama, kuşaklar arası farklılık, sevgi <strong>ve</strong><br />
saygı eksikliği, empati kuramama, ebe<strong>ve</strong>ynin çocukla-<br />
rının önünde birbirleri ile tartışması <strong>ve</strong> kültür <strong>ve</strong> eğitim<br />
farkı olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra katılımcılar<br />
tarafından sorun olarak ifade edilen diğer bazı durumlar<br />
ise birbirine hoşgörüyle bakamama, birbirine tahammül<br />
edememe, aile içindeki eğitim eksikliği, yanlış yetiştiril-<br />
me tarzları, kendini ifade edememe, insan psikolojisini<br />
bilmeme <strong>ve</strong> iktidar kavgası olarak tespit edilmiştir.<br />
<strong>Aile</strong> bireyleri arasında iletişim teması altında bir<br />
araya getirilen <strong>ve</strong> en çok vurgulanan davranışlar baş-<br />
ta ailede bireylerin birbirine sorun <strong>ve</strong> taleplerini ifade<br />
edebilmesi, birbirlerini dinlemek için zaman ayırmama,<br />
çocukların beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını anne babaya rahatça<br />
aktaramaması <strong>ve</strong> eşlerin beklenti <strong>ve</strong> sorunlarını birbirle-<br />
rine aktaramaması olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra<br />
katılımcılar tarafından ifade edilen diğer davranışlar ise<br />
anne babanın çocuklarla iletişim kurmada zorlanması<br />
<strong>ve</strong> sen dili yerine ben dilini kullanma olduğu tespit edil-<br />
miştir.<br />
<strong>Aile</strong> içi sorunlar olduğunda yapılanlar, katılımcılar-<br />
la görüşmelerden ortaya çıkan bir temadır. Buna göre<br />
ailede sorunlar yaşandığında en çok başvurulan davra-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
nışlar şunlardır: Uzlaşarak sorunu çözme, sorunları ça-<br />
tışmaya dönüşmeden çözebilme, sorunu çözememe <strong>ve</strong><br />
çatışma, büyüklere danışma, sorunları kabullenerek yok<br />
farz etme, sorunu erteleme, soruna kısa süreli sessiz<br />
kalma <strong>ve</strong> sorunu sineye çekme.<br />
Araştırmaya katılan evlenecek adayların başta ça-<br />
tışma yönetimi <strong>ve</strong> dinleme becerileri olmak üzere aile<br />
içi iletişim, eşlerin birbirlerini üzebilecek iletişim hataları,<br />
anne baba eğitimi konularında eğitilmesi gerektiği görü-<br />
şündedirler.<br />
Medya<br />
Medyaya ilişkin olarak ailelerin yeterlik düzeyleri<br />
<strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeylerinin belirlenmesi<br />
amacıyla aşağıda sıralanan beş konuda katılımcıların<br />
görüşlerine başvurulmuştur:<br />
1. Medyanın (gazete, televizyon, İnternet, radyo)<br />
aileye olumlu <strong>ve</strong> olumsuz etkileri<br />
lanma<br />
2. Medyanın çocuk gelişimi üzerine etkileri<br />
3. Medyadan bilgi <strong>ve</strong> haber kaynağı olarak yarar-<br />
4. Bilgisayar bağımlılığı ile baş edebilme<br />
5. TV bağımlılığı ile baş edebilme<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin medyaya ilişkin konularda kendile-<br />
rini yeterli hissetme oranlarına genel olarak bakıldığın-<br />
da, katılımcıların kendilerini yeterli görme oranının en<br />
yüksek olduğu konu medyadan bilgi <strong>ve</strong> haber kaynağı<br />
olarak yararlanma, en düşük olduğu konu ise bilgisayar<br />
bağımlılığı ile baş edebilmedir. Buna göre, aileler en çok<br />
bilgisayar bağımlılığı ile baş etme konusunda kendilerini<br />
yetersiz görmektedirler.<br />
Medyaya ilişkin konulara dönük <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere<br />
katılmak isteyenler, toplam katılımcıların yaklaşık dörtte<br />
biri kadardır. Katılımcıların Türkiye’yi temsil etme potan-<br />
55
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
siyeli göz önüne alındığında bu oran oldukça önemlidir.<br />
56<br />
Genel olarak, medyaya ilişkin konulara dönük <strong>ve</strong>ri-<br />
lecek eğitimlere katılma istekleri oranlarına bakıldığın-<br />
da, konuların tamamında, her bir konuya ilişkin eğitime<br />
katılma isteği, o konuda kendilerini yetersiz görenlerin<br />
oranından fazladır. Sadece bilgisayar bağımlılığı ile baş<br />
edebilme konusunda kendini yetersiz hissedenlerin ora-<br />
nı, eğitime katılmak isteyenlerin oranından fazladır.<br />
Cinsiyet, yaş, öğrenim düzeyi gibi değişkenlere göre<br />
yapılan Ki Kare analizinden elde edilen bulgular aşağıda<br />
sunulmuştur:<br />
Cinsiyet. <strong>Aile</strong> bireylerinin ilgilendiren medya konula-<br />
rında düzenlenecek eğitimlere aile bireylerinin katılma<br />
isteklerine ilişkin bulgular genel olarak ele alındığında<br />
medya ile ilgili tüm konularda kadın katılımcıların eğitim-<br />
lere katılma isteklerinin erkek katılımcılara oranla daha<br />
yüksek olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu bulgu ka-<br />
dınların medya konularda bir eğitime daha fazla ihtiyaç<br />
hissettikleri şeklinde yorumlanabilir.<br />
Yaş. Yaşa göre aile bireylerinin kendilerini yeterli<br />
görme düzeylerine ilişkin bulgular incelendiğinde katı-<br />
lımcıların yaşlarına göre aralarında anlamlı farklar ol-<br />
duğu ortaya çıkmıştır. Buna göre, medyanın (gazete,<br />
televizyon, İnternet, radyo) aileye olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />
etkileri konusunu hariç diğer tüm konularda yaşları 58<br />
yaş <strong>ve</strong> üzeri olan katılımcıların kendilerini yeterli görme<br />
düzeyleri, diğer katılımcılardan anlamlı düzeyde düşük-<br />
tür. Medya boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir<br />
eğitime katılma isteğinin yaşa göre karşılaştırılmasına<br />
ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına genel olarak bakıldı-<br />
ğında, 18-25 yaş, 26-33 yaş <strong>ve</strong> 34-41 yaş grubu katılım-<br />
cılar diğer katılımcılara göre, medya konularında düzen-<br />
lenecek eğitimlere daha fazla katılmak istemektedirler.<br />
Aylık gelir. Medya boyutunda aile bireylerinin ken-<br />
dilerini yeterli görme düzeylerinin ailenin ortalama ay-<br />
lık gelirine göre karşılaştırılmasına ilişkin <strong>ve</strong>rilere göre,<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
ailenin ortalama aylık geliri arttıkça, medya boyutunda<br />
aile bireylerinin kendilerini yeterli görme düzeyleri de art-<br />
maktadır. <strong>Aile</strong> bireylerinin medya boyutundaki konulara<br />
dönük eğitime katıma isteklilikleri, ailenin ortalama gelir<br />
düzeyine göre değişmemektedir.<br />
Eğitim düzeyi. <strong>Aile</strong> bireylerinin eğitim düzeyi arttık-<br />
ça, medya boyutunda aile bireylerinin kendilerini yeterli<br />
görme düzeyleri de artmaktadır. Katılımcılardan özellikle<br />
okur yazar olmayanlar, medya boyutuna ilişkin konular-<br />
da <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere katılma konusunda daha istek-<br />
sidirler.<br />
Meslek. Ev hanımları <strong>ve</strong> çiftçiler diğer katılımcılara<br />
göre medya boyutuna ilişkin konularda kendilerini daha<br />
az yeterli görmektedirler; memurlar ise kendilerini en<br />
yeterli gören gruptur. Medya boyutunda aile bireylerinin<br />
düzenlenecek bir eğitime katılma isteğinin mesleğe göre<br />
karşılaştırılmasına ilişkin <strong>ve</strong>rilere göre ise eğitime en çok<br />
katılmak isteyen grup çiftçilerdir.<br />
Medeni hal. Medya boyutunda, Ki-Kare analiz so-<br />
nuçlarına göre, diğer katılımcılara göre kendini daha az<br />
yeterli gören grup, genellikle, eşi <strong>ve</strong>fat etmiş olanlardır.<br />
Benzer şekilde, bu konularda düzenlenecek eğitimlere<br />
katılma konusunda en isteksiz grup, genellikle, eşi <strong>ve</strong>fat<br />
etmişlerdir.<br />
Evlilik süresi. Medya boyutunda aile bireylerinin ken-<br />
dilerini yeterli görme düzeylerinin evlilik süresine göre<br />
karşılaştırılmasına ilişkin <strong>ve</strong>rilere göre kendini en az ye-<br />
terli gören grup 16 <strong>ve</strong> üzeri yıldır evli olanlar; en yeterli<br />
gören grup ise 1–5 yıldır evli olanlardır. 16 <strong>ve</strong> üzeri yıl-<br />
dır evli olanlar, medyaya ilişkin konularda düzenlenecek<br />
eğitimlere katılma konusunda 16 yıldan az bir süredir<br />
evli olanlara göre daha az istekli davranmaktadırlar.<br />
<strong>Aile</strong> tipi. Medya boyutunda aile bireylerinin kendileri-<br />
ni yeterli görme düzeylerinin aile tipine göre karşılaştırıl-<br />
masına ilişkin bulgular, -TV bağımlılığı ile baş edebilme<br />
konusu hariç- kendini en az yeterli gören aile tiplerinin,
geniş <strong>ve</strong> parçalanmış aile mensupları oldukları görül-<br />
mektedir. Medyaya ilişkin konularda <strong>ve</strong>rilecek bir eğitime<br />
katılma konusunda en istekli grup, geniş aile tipine men-<br />
sup katılımcılar; en isteksiz grup ise öğrenci/işçilerden<br />
oluşan aile tipine mensup katılımcılardır.<br />
<strong>Aile</strong> Yaşam Dönemi. Katılımcıların aile yaşam döne-<br />
mine bakıldığında, medyaya ilişkin konularda, genelde,<br />
diğer katılımcılara göre kendini en az yeterli gören grup,<br />
çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcılardır; kendi-<br />
ni en yeterli gören grup ise küçük çocuklu evlilik dönem-<br />
deki katılımcılardır. Medyaya ilişkin konularda düzenle-<br />
necek eğitimlere katılma konusunda en istekli gruplar,<br />
yeni evliler <strong>ve</strong> küçük çocuklu evliler; en isteksiz grup ise,<br />
çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evli katılımcılardır.<br />
Çocuk sayısı. Medya konularına ilişkin olarak katı-<br />
lımcıların kendilerini yeterli görme düzeylerine bakıldı-<br />
ğında, 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa sahip katılımcıların, diğer<br />
katılımcılara oranla kendilerini daha az yeterli hissettik-<br />
leri görülmektedir. Bunun temel nedeni, 4 <strong>ve</strong> daha fazla<br />
çocuğu olan katılımcıların yaşlarının daha yüksek olma-<br />
sıyla ilgili olabilir. Medyaya ilişkin konularda düzenlene-<br />
cek bir eğitime 4 <strong>ve</strong> daha fazla çocuğa sahip katılımcılar<br />
diğer katılımcılara oranla daha fazla katılmak istemek-<br />
tedirler.<br />
Daha önce aileye yönelik konularda herhangi bir<br />
kurs <strong>ve</strong>ya seminere katılmış olup olmama. <strong>Aile</strong> eğitimi<br />
konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir etkinliğe<br />
katılanlar katılmayanlara göre, TV bağımlılığı ile baş<br />
edebilme konusu hariç medyaya ilişkin diğer bütün<br />
konularda, kendilerini daha yeterli görmektedirler. <strong>Aile</strong><br />
eğitimi konusunda herhangi bir kurs <strong>ve</strong>ya benzeri bir<br />
etkinliğe katılanlar katılmayanlara göre, medyaya ilişkin<br />
konularda düzenlenecek herhangi bir konudaki eğitime<br />
katılmaya daha fazla isteklidirler.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Yerleşim birimi. Medya boyutunda aile bireylerinin<br />
kendilerini yeterli görme düzeylerinin ailenin ikamet et-<br />
tiği yerleşim birimine göre karşılaştırılmasına ilişkin Ki-<br />
Kare analizi sonuçlarına göre, medyaya ilişkin bütün<br />
konularda kendini en az yeterli gören grup köyde yaşa-<br />
yanlardır. Medyaya ilişkin konularda <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere<br />
katılma konusunda en istekli grup, köyde yaşayanlar; en<br />
az istekli grup ise büyükşehirde yaşayanlardır.<br />
Yerleşim yerine (kır/kent). Medya boyutunda kent-<br />
te yaşayanlar kırda yaşayanlara göre, medyaya ilişkin<br />
bütün konularda kendilerini daha yeterli görmektedirler.<br />
Bu bulgu, kentte yaşayanların daha eğitimli olmalarıyla<br />
ilişkili olabilir. Kentte yaşayanlar kırda yaşayanlara göre,<br />
medyaya ilişkin konularda düzenlenecek konulardaki<br />
eğitimlere katılmaya daha az isteklidirler. Bu bulgu, kır-<br />
da yaşayanların kentte yaşayanlara göre daha fazla boş<br />
vakitleri olduğu <strong>ve</strong> ilgili konuda düzenlenecek eğitimleri<br />
bir tür sosyalleşme aracı olarak gördükleri şeklinde açık-<br />
lanabilir.<br />
Bölge. Medya boyutunda aile bireylerinin kendilerini<br />
yeterli görme düzeylerinin bölgeye (düzey 1) göre an-<br />
lamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Buna göre medya ko-<br />
nusunda diğer katılımcılara göre kendini en az yeterli<br />
gören katılımcılar TRA Kuzeydoğu Anadolu (% 41.7),<br />
TRB Ortadoğu Anadolu (% 38.4) <strong>ve</strong> TRC Güneydoğu<br />
Anadolu (% 40.7) bölgelerinde yaşayanlardır.<br />
Medya boyutunda aile bireylerinin düzenlenecek bir<br />
eğitime katılma isteğinin bölgeye (düzey 1) göre karşı-<br />
laştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçlarına göre,<br />
medyaya ilişkin konularda <strong>ve</strong>rilecek eğitimlere katılma<br />
konusunda en istekli katılımcılar, genellikle TR7 Orta<br />
Anadolu <strong>ve</strong> TRA Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde ya-<br />
şayanlar; en az istekli katılımcılar ise genellikle TR1 İs-<br />
tanbul bölgesinde yaşayanlardır.<br />
57
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tablo 6. Katılımcıların Medya Konusundaki Yeterlik <strong>ve</strong> Eğitim İhtiyaçlarına İlişkin Görüşleri<br />
58<br />
Medyanın <strong>Aile</strong> Bireyleri Üzerine Etkisi Sayı<br />
Çeşitli film, diziler <strong>ve</strong> programların şiddete yönlendirmesi 29<br />
<strong>Toplum</strong>sal değerleri aşındırma 25<br />
TV’ye bağımlılık 15<br />
Ahlaksızlığa alıştırma <strong>ve</strong> özendirme 14<br />
<strong>Aile</strong> iletişimini engelleme 13<br />
Yanlış yönlendirme 13<br />
Kendi değerlerinden uzaklaştırma 12<br />
Bilgisayar internet bağımlılığı 12<br />
Bilişim Teknolojilerinin Kullanımına İlişkin Sorunlar<br />
Şiddet <strong>ve</strong>ya cinsellik içeren diziler, filmler <strong>ve</strong>ya programlar 23<br />
Çocukların aşırı oyun oynamaları 19<br />
Çocukların sohbet <strong>ve</strong> tanışma sitelerini aşırı kullanmaları 17<br />
Sorunlara Çözüm Yolları<br />
Sınırlandırma 14<br />
Yasaklama 13<br />
Bilgi Kaynaklarıyla İlgili Yeterlilik<br />
Bilgi kaynaklarını doğru kullanmayı bilme 19<br />
Bilgi kaynaklarını yönetmeyi bilme 15<br />
Bilgi kaynaklarını yönetmede yetersizlik 13<br />
Medyanın Etkilerine Yönelik Konu Önerileri<br />
Medyadan doğru yararlanma 19<br />
Medyanın olumsuz etkilerinin farkında olma 18<br />
Medyanın aileye etkileri 12<br />
Medyanın çocuk gelişimine etkileri 12<br />
Gerçekleştirilen içerik analizi sonucunda medyaya<br />
ilişkin olarak ailelerin görüşlerinin beş ana başlık (te-<br />
ma-kategori) çerçe<strong>ve</strong>sinde toplandığı görülmüştür. Bun-<br />
lar (1) medyanın aile bireyleri üzerine etkisi, (2) bilişim<br />
teknolojilerinin kullanımına ilişkin sorunlar, (3) sorunlara<br />
çözüm yolları, (4) bilgi kaynakları ile ilgili yeterlilik <strong>ve</strong><br />
(5) medyanın etkilerine yönelik konu önerileri konuları<br />
başlıkları altında toplanmıştır. Ayrıca bu beş tema kap-<br />
samında 48 alt kod bulunmaktadır. Her bir tema <strong>ve</strong> ilgili<br />
kodlara dayalı olarak ailelerin medya boyutunda eğitim<br />
ihtiyaçlarına ilişkin elde edilen bulgular <strong>ve</strong> yorumlar aşa-<br />
ğıda ortaya konmuştur.<br />
Medyanın aile bireyleri üzerinde en sık görülen etki-<br />
leri çeşitli film, diziler <strong>ve</strong> programların şiddete yönlendir-<br />
mesi, toplumsal değerleri aşındırma, TV’ye bağımlılık,<br />
ahlaksızlığa alıştırma <strong>ve</strong> özendirme, aile iletişimini en-<br />
gelleme, yanlış yönlendirme olarak belirlenmiştir. Bunun<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
yanı sıra katılımcılar tarafından ifade edilen medyanın<br />
aile üzerindeki diğer bazı etkileri ise sırasıyla kendi de-<br />
ğerlerinden uzaklaştırma, bilgisayar internet bağımlılığı,<br />
çocukları medyanın olumsuz etkilerinden koruyamama,<br />
çeşitli film, diziler <strong>ve</strong> programların cinsel içerikli olması,<br />
aile eğitime katkı sağlama, dejenerasyon, zaman israfı,<br />
yalnızlaştırma, ruh sağlığını olumsuz etkileme-bunalıma<br />
sokma, aileyi bilgilendirme, değersiz ahlaki olamayan<br />
davranışları normalleştirme, bencilleştirme, sadece tica-<br />
ri amaçların gözetilmesi, gerçeklerden uzaklaştırma <strong>ve</strong><br />
batı yaşam tarzını özendirme olarak tespit edilmiştir. Ai-<br />
lelerin bilişim teknolojilerinin kullanımına ilişkin olarak en<br />
sık görülen sorunlar şiddet <strong>ve</strong>ya cinsellik içeren diziler,<br />
filmler <strong>ve</strong>ya programlar, çocukların aşırı oyun oynamala-<br />
rı <strong>ve</strong> çocukların sohbet <strong>ve</strong> tanışma sitelerini aşırı kullan-<br />
maları olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra katılımcılar<br />
tarafından ifade edilen diğer bazı bilişim teknolojilerinin<br />
kullanımına ilişkin sorunlar ise cinsel içerikli siteler, kısa
yoldan para kazanmaya özendiren yarışma programları,<br />
sağlık sorunları <strong>ve</strong> bireysel <strong>ve</strong> toplumsal sorunlara ne-<br />
den olması olarak tespit edilmiştir.<br />
5. SONUÇ <strong>VE</strong> ÖNERİLER<br />
Araştırma bulguları genel olarak, ailelerin eğitime<br />
katılma konusunda isteklilik düzeylerinin düşük oldu-<br />
ğunu ortaya koymaktadır. Eğitimlere katılmak isteyen<br />
aile bireyleri ise katılımcıların dörtte birlik bir kısmıdır.<br />
Bununla birlikte tüm Türkiye’deki tüm aileler göz önüne<br />
alındığında ailelerin dörtte birinin eğitime katılma konu-<br />
sunda istekli olması, eğitimlerin gerekliliğini göstermesi<br />
açısından yeterli bir oran olarak kabul edilebilir.<br />
• Erkeklerin yeterlik algıları kadınlardan daha yüksek<br />
iken eğitime katılma konusunda erkek <strong>ve</strong> kadınlar ben-<br />
zer görüştedirler.<br />
• Yaş değişkenine göre genellikle düşük yaş grubun-<br />
daki katılımcıların yeterlik algıları daha düşük iken eğiti-<br />
me katılma istekleri daha fazladır.<br />
• Öğrenim düzeyi değişkenine göre, katılımcıların<br />
öğrenim düzeyi arttıkça yeterlik düzeyleri de artmakta<br />
ancak eğitime katılmaya isteklilik büyük ölçüde azal-<br />
maktadır.<br />
• Gelir düzeyi yükseldikçe katılımcıların yeterlik al-<br />
gıları da yükselmekte ancak eğitime katılmaya isteklilik<br />
düzeyi düşmektedir.<br />
• Meslek değişkenine göre yeterlik algısı en düşük<br />
olan <strong>ve</strong> eğitimlere katılmaya en istekli olanlar çiftçiler <strong>ve</strong><br />
işsizlerdir.<br />
• Medeni duruma göre yeterlik algısı en düşük olan<br />
<strong>ve</strong> eğitim ihtiyacı en yüksek olanlar evlilik hazırlığı ya-<br />
panlar <strong>ve</strong>ya yeni evli olanlardır.<br />
• Evlilik süresi değişkenine göre yeterlik algısı en<br />
düşük olan gruplar 1 yıldan az olanlar ile 1-5 yıldır evli<br />
olanlardır. 16-20 yıl süreli evli olanlar eğitime katılmaya<br />
diğer gruplara göre daha isteksizdirler.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• <strong>Aile</strong> tipi değişkenine göre çekirdek aileler <strong>ve</strong> parça-<br />
lanmış aileler yeterlik algısı en yüksek olan aileler iken,<br />
tek kişilik hanelerde yaşanlar <strong>ve</strong> geniş ailelerde yaşayan<br />
bireylerin yeterlik algıları daha düşüktür. Çekirdek ailele<br />
<strong>ve</strong> parçalanmış ailelerdeki bireylerin eğitime katılmaya<br />
isteklilik düzeyleri diğer aile tiplerine göre daha yüksek-<br />
tir.<br />
• <strong>Aile</strong> yaşam dönemlerine göre “evlilik öncesi”, “yeni<br />
evli”, “çocuksuz orta yaşlı ya da yaşlı evlilik” yaşam dö-<br />
nemlerindeki aileler kendilerini daha yetersiz görmekte-<br />
dirler. Eğitime katılmaya isteklilik düzeyi diğer gruplara<br />
göre daha yüksek olanlar “evlilik öncesi”, “yeni evli”, “kü-<br />
çük çocuklu evlilik” <strong>ve</strong> “farklı gelişim düzeylerinde çocuk-<br />
lu evlilik” yaşam dönemlerindeki ailelerdir.<br />
• Çocuk sayısına göre, 4 çocuk <strong>ve</strong> üzerine kadar ai-<br />
lede çocuk sayısı arttıkça kendini yeterli görme düzeyi<br />
artmaktadır. 4 çocuk <strong>ve</strong> üzeri ailelerin genel olarak ken-<br />
dilerini yeterli görme düzeyleri düşüktür. Eğitime katıl-<br />
ma konusunda isteklilik düzeyi ise çocuk sayısı arttıkça<br />
azalmaktadır.<br />
• Daha önce ailelere yönelik bir eğitime katılmış olup<br />
olmama durumuna göre, daha önce eğitim alanların ye-<br />
terlik algısı <strong>ve</strong> eğitime katılmaya isteklilik düzeyi daha<br />
yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Daha önceden<br />
aile ile ilgili herhangi bir konuda eğitim almayanların<br />
hem yeterlik algısı hem de eğitime katılmaya isteklilik<br />
düzeyleri daha düşüktür.<br />
• Yerleşim birimi (Büyükşehir, İl, İlçe, Belde/Kasaba,<br />
Köy) değişkenine göre, büyükşehirlerden köylere doğru<br />
gidildikçe yeterlik algısı düşmekle birlikte eğitime katıl-<br />
ma konusunda isteklilik düzeyinin arttığı görülmüştür.<br />
• Yerleşim yerinin niteliği (kır, kent) açısından kent-<br />
lerde yaşayanların yeterlik algısı daha yüksek iken<br />
eğitime katılmaya isteklilik düzeyleri daha düşüktür. kır<br />
grubuna giren yerleşim yerlerinde yaşayan katılımcıların<br />
yeterlik algısı daha düşük iken eğitime katılmaya daha<br />
isteklidirler.<br />
59
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
60<br />
Türkiye’de <strong>Aile</strong>lerin Eğitim İhtiyaçları Araştırmasının<br />
bulgu <strong>ve</strong> sonuçlarına dayalı olarak aile eğitiminin nasıl<br />
yapılması gerektiğine ilişkin öneriler aşağıda sıralanmış-<br />
tır:<br />
• <strong>Aile</strong>lerin bilgi gereksinimlerini karşıladıkları temel<br />
araç televizyondur. TV’den sonra aileler tarafından en<br />
çok üzerinde durulan bilgi edinme kaynakları kitap <strong>ve</strong>ya<br />
gazete gibi yazılı <strong>ve</strong> her ulaşılabilir olan yayınlardır. Bu<br />
anlamda aile eğitiminde TV’den etkin bir şekilde yararla-<br />
nılması gereklidir.<br />
• İnternet, beklenenin aksine, az sayıda aile tarafın-<br />
dan bilgi edinme aracı olarak kullanılmaktadır. Araştır-<br />
maya katılan ailelerin büyük bir bölümünde evde bilgi-<br />
sayar <strong>ve</strong>ya İnternet bağlantısı olmadığı, ayrıca özellikle<br />
orta yaş üstü katılımcıların İnterneti kullanamadıkları<br />
ortaya çıkmıştır.<br />
• <strong>Aile</strong>lerin diğer önemli bilgi edinme kaynakları ya-<br />
kın çevrelerindeki insanlar, komşular, arkadaşlar <strong>ve</strong>ya<br />
akrabalardır. <strong>Aile</strong>lerin yakın çevrelerindeki kişileri bilgi<br />
kaynaklarını kullanmaları, onların doğru olmama ihtimali<br />
yüksek olan bilgilerle karşı karşıya kalmaları <strong>ve</strong> yanlış<br />
bilgi edinme ihtimallerini yükseltmektedir.<br />
• Eğitimleri çok soyut <strong>ve</strong>ya sonucunda herhangi bir<br />
beceri elde edilemeyen faaliyetler olarak gören katılım-<br />
cıların sayısı oldukça fazladır. Bu anlamda, aile eğitimle-<br />
rinin kuramsal değil uygulamaya dayalı olması gerektiği<br />
<strong>ve</strong> ayrıca eğitimlerin somut olarak ne kazandıracağı ko-<br />
nusunda insanlar bilgilendirilmesi gerektiği söylenebilir.<br />
• Eğitimler yerel düzeyde yapılmalıdır. Katılımın daha<br />
kolay olması, katılımcıların daha az zamanını alması, ai-<br />
lelere ek bir mali yük getirmemesi <strong>ve</strong> yerel ihtiyaçlara yö-<br />
nelik olması açsından eğitimlerin yerel düzeyde olması<br />
gerektiği vurgulanmaktadır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
• <strong>Aile</strong> eğitimi faaliyetlerinin devlet tarafından yapıl-<br />
masının yanı sıra gönüllü kuruluşların, dernekler <strong>ve</strong>ya<br />
vakıflar gibi kuruluşlar tarafından da yapılmasının yararlı<br />
olacağı katılımcıların vurguladığı önemli bir noktadır.<br />
• Katılımcıların büyük bir bölümü aile eğitiminin aile-<br />
ler açısından yararlı olacağı görüşünde olmakla birlikte,<br />
eğitimlerin yararsız olacağını düşünenler de vardır. İn-<br />
sanlar çok ciddi ekonomik sorunlar altında yaşadıkları<br />
için eğitimlere istekli bir şekilde katılmalarının çok zor<br />
olduğu ifade etmektedirler.<br />
• Eğitimlerin katılımcıların sosyo-ekonomik düzeyle-<br />
rine göre hazırlanması yararlı olacağı söylenebilir. Gelir<br />
yetersizliği yaşayan kişilere <strong>ve</strong>rilecek olan aile ekonomi-<br />
sine ilişkin eğitimlerde işsiz bireylerin mesleki bir beceri<br />
kazanmasına yönelik <strong>ve</strong>ya aileye ek gelir sağlanmasına<br />
yönelik beceriler kazandıran eğitimlere yer <strong>ve</strong>rilebilir.<br />
• Evlilik hazırlığındaki bireyler <strong>ve</strong> yeni evliler, konu-<br />
ların tamamına yakınında yeterlik düzeyi diğer gruplara<br />
daha düşük, buna karşılık eğitim ihtiyacı diğer gruplar-<br />
dan daha yüksek olan gruplardır. Geliştirilecek eğitim<br />
programlarında bu grupların eğitim ihtiyaçlarını karşıla-<br />
yacak nitelikte olmalıdır.<br />
• Engelli yakınlarının yeterlik algılarının daha düşük<br />
olduğu buna karşılık eğitim faaliyetlerine katılmaya is-<br />
tekli oldukları görülmektedir. Bu anlamda engelli yakın-<br />
larına yönelik eğitim programlarına büyük ölçüde ihtiyaç<br />
olduğu ortaya çıkmıştır.<br />
• Köylerde <strong>ve</strong> diğer kırsal yerleşim yerlerinde ya-<br />
şayan ailelerin eğitim gereksinimleri oldukça yüksek<br />
düzeydedir. Bu yerleşim yerlerinde yaşayan bireylerin<br />
eğitim ihtiyaçları geliştirilecek eğitim programlarında göz<br />
önüne alınmalıdır.
6. KAYNAKLAR<br />
Aktaş, Y. (1997) Çalışan Annelerin Karşılaştıkları<br />
Sorunlar <strong>ve</strong> Okulöncesi eğitim Kurumlarının Önemi, 10.<br />
Ya-pa Okulöncesi Eğitim <strong>ve</strong> Yaygınlaştırılması Semine-<br />
ri. İstanbul: Ya-Pa Yayınları, ss. 237-248<br />
ASAGEM. (2008). V. <strong>Aile</strong> Şurası: “<strong>Aile</strong> Destek Hiz-<br />
metleri” Komisyon Kararları. Ankara: Başbakanlık <strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü.<br />
Bergman, F. (1990) Needs assessment for parent<br />
education, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Canpolat, T. (2001). Öğretmen-<strong>Aile</strong> İşbirliği İle <strong>Aile</strong>-<br />
lerin Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi, Yayınlanmamış<br />
Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü, İstanbul.<br />
Güzel, Ş. (2006). Dört altı yaş grubu çocuğa sahip<br />
annelerin aile eğitimine yönelik ihtiyaç duydukları konu-<br />
ların belirlenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,<br />
Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.<br />
Şimşek, A. (2009). Öğretim tasarımı. Ankara: Nobel<br />
yayınları.<br />
Varış, F. (1994). Eğitimde Program Geliştirme “Teori<br />
<strong>ve</strong> Teknikler”. Ankara: Alkım Kitapçılık.<br />
61
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
62<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011
Televizyon Programları, Reklamlar <strong>ve</strong> Çocuklar*<br />
TV Programs, Ad<strong>ve</strong>rtisement and Children<br />
Murat ŞENTÜRK**<br />
Mustafa TURĞUT***<br />
Öz<br />
Bu çalışma; ulusal <strong>ve</strong> uydu üzerinden yayın yapan<br />
televizyon kanallarında çocuğa yönelik programlar<br />
<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamların içerik<br />
analizini yapmayı, reklamlarda kullanılan dil, söylem <strong>ve</strong><br />
yöntemleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu amaca<br />
ulaşabilmek amacıyla araştırmada çocuk programları<br />
<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamların içeriği<br />
betimlenirken nicel <strong>ve</strong> nitel olmak üzere iki ayrı yöntem<br />
kullanılmıştır. Nicel araştırma kapsamında programlar <strong>ve</strong><br />
reklamlar için iki ayrı Değerlendirme Formu geliştirilmiştir.<br />
Nitel araştırma kapsamında ise çocuk programı<br />
yapımcıları, çocuk televizyonu genel yayın yönetmenleri,<br />
reklam ajansı genel müdürleri <strong>ve</strong> reklamla ilgili STK<br />
başkanları ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.<br />
Araştırma sonucunda, çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların<br />
içeriği, çocuğun fiziksel, bilişsel/algısal, duygusal/sosyal<br />
<strong>ve</strong> dil gelişimi, şiddet, tüketim kültürü, modelleme, aile<br />
değerleri <strong>ve</strong> yapısı açısından değerlendirilmiş; çocuk<br />
programı yapımcılarına, ailelere <strong>ve</strong> kurum <strong>ve</strong> kuruluşlara<br />
birtakım öneriler sunulmuştur.<br />
Anahtar kelimeler: medya, çocuk<br />
Abstract<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
This study aims to make content analysis of<br />
TV programs for children and the ad<strong>ve</strong>rtisements<br />
broadcasted in se<strong>ve</strong>ral channels through national cables<br />
or satellites in Turkey, and re<strong>ve</strong>al the methods, discourse<br />
and the language used in those ads. To accomplish<br />
this main goal, two separate methods, qualitati<strong>ve</strong> and<br />
quantitati<strong>ve</strong> techniques were used in this research while<br />
examining the content of these programs for children<br />
and the ads that came with them. In addition, two distinct<br />
Evaluation Forms were de<strong>ve</strong>loped for programs and<br />
commercials within the scope of quantitati<strong>ve</strong> research.<br />
As far as the qualitati<strong>ve</strong> aspect of this research is<br />
concerned, in depth interviews were implemented with<br />
producers of these programs, general directors of TVs<br />
for kids, general directors of ad<strong>ve</strong>rtisement agencies<br />
and the leaders of civil society organizations that ha<strong>ve</strong><br />
to do with commercials. In the conclusion, the contents<br />
of these programs and ads are discussed and assessed<br />
from the perspecti<strong>ve</strong> of children`s physical, cogniti<strong>ve</strong>/<br />
perceptual, emotional/social and linguistic de<strong>ve</strong>lopment,<br />
and, moreo<strong>ve</strong>r, from the angle of consumer culture,<br />
violence, modeling and family values and structures. In<br />
the end, some recommendations were made for child<br />
program producers, families and certain institutions and<br />
organizations.<br />
Keywords: media, children<br />
* Bu makale T. C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce 2008 yılında yapılan Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu<br />
Programlarda Yayınlanan Reklamların İçerik Analizi adlı araştırmadan üretilmiştir.<br />
** Araştırma Görevlisi, Kırklareli Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji<br />
*** Uzman, <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Politikalar Bakanlığı<br />
63
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
64<br />
1. Giriş<br />
Birçok araştırmada televizyonun, reklamların çocuk<br />
gelişimi üzerindeki etkilerine yer <strong>ve</strong>rilmektedir. Ancak bu<br />
çalışmaların önemli bir kısmı bütünlüklü bir bakış açısın-<br />
dan yoksun bulunmaktadır. Konunun bu denli tartışılmış<br />
olmasına rağmen farklı çözüm önerileri geliştirileme-<br />
mesinin en önemli nedenlerinden biri bu bakış açısının<br />
eksikliğidir. Bu araştırmada söz konusu çerçe<strong>ve</strong>den ha-<br />
reketle, literatür incelemeleri ışığında çocuk programları<br />
<strong>ve</strong> reklamların çocuklara yönelik içerikleri, çocukların<br />
farklı gelişim süreçleri <strong>ve</strong> alanları (Cirhinlioğlu, 2001;<br />
Yavuzer, 1992; Cüceloğlu, 1991) göz önünde bulundu-<br />
rularak kategorileştirilmiş <strong>ve</strong> bu şekilde ele alınmıştır.<br />
Bu bağlamda çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların sa-<br />
hip oldukları içeriklerden biri çocukların fiziksel gelişi-<br />
mine ilişkin iletilerden oluşmaktadır. Çocukların yemek<br />
yeme biçimlerinin yiyecek-içecek reklamlarından etki-<br />
lendiği yapılan çeşitli araştırmalarla (Roberts & Pettig-<br />
rew, 2007; Folta, Goldberg, Economos, Bell & Meltzer,<br />
2006; Outley & Taddese, 2006) ortaya konmuştur. Tele-<br />
vizyon izlemek, bir taraftan kalori değeri yüksek ancak<br />
besleyici değeri zayıf besinleri tanıtarak diğer taraftan<br />
televizyon karşısında çocuğun hareketsiz kalmasına<br />
<strong>ve</strong> sürekli izleme sonucu beynin bağlantısal gelişimini<br />
zayıflatmasına neden olarak çocukların fiziksel gelişimi-<br />
ni olumsuz yönde etkileyen içeriğe sahiptir. Türkiye’de<br />
yapılan bir araştırma, annelerin % 95’inin çocuklarına<br />
televizyonda reklam edilen çerez, yiyecek <strong>ve</strong> içecekle-<br />
ri aldıklarını ortaya koymaktadır (Yörükoğlu, 2000: 98).<br />
Diğer yandan çocuklara yönelik programlarda, cinselliği<br />
çağrıştıran görüntülerin yer alması, onların gelişim özel-<br />
liklerine uygun olmayan yaşlarda cinselliği tanımasına<br />
neden olmaktadır.<br />
Çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların sahip olduğu diğer<br />
bir içerik, çocukların bilişsel/algısal gelişimine yöneliktir.<br />
Çocukların algısal gelişim süreçlerinde uyaranların al-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
gılanması <strong>ve</strong> anlamlandırılması farklılık göstermektedir.<br />
Piaget’in tanımladığı gelişimsel dönemlerden ilki olan<br />
duygu-motor döneminde (0–2 yaş), bebeğin düşünceleri<br />
onun fiziksel aktivitelerine dayanır. Doğduğumuz andan<br />
itibaren dünyayı kavramamıza çerçe<strong>ve</strong> oluşturacak bi-<br />
lişsel şemalar geliştirmekteyiz. Çok çeşitli <strong>ve</strong> karmaşık<br />
mahiyetteki şemalar; ilkel zihinsel yapılar, bilginin en te-<br />
mel birimleridir. Televizyonun ilk bozucu etkisi bu şema<br />
oluşumunda ortaya çıkar. Hızlı <strong>ve</strong> akıcı görüntüler be-<br />
beğin kalıcı şemasal alışkanlıkları oluşturmasını güçleş-<br />
tirebilir (Ertürk <strong>ve</strong> Gül, 2006: 33–4; İşçibaşı, 2003: 82).<br />
3–6 yaş grubundaki çocuklar ise filmlerin gerçek olup ol-<br />
madığını yorumlayamazlar <strong>ve</strong> olaylar o anda olmuş gibi<br />
hatta kendi başına gelmiş gibi hissedebilmekte <strong>ve</strong> endi-<br />
şeye kapılabilmektedirler. İlkokul birinci sınıftaki çocuk,<br />
televizyon program içeriğinin güdülemesi <strong>ve</strong> sonuçlarını<br />
çok az anlarken, ilkokul ikinci sınıf çocuğu ise reklamla-<br />
rın kendisine bir şeyler satmak istediğinden haberdar-<br />
dır. Dördüncü sınıftan itibaren ise reklamlar bakımından<br />
eleştirici <strong>ve</strong> kuşkulu tavırlar takınma eğilimi ortaya çıkar<br />
(Öcel, 2002; Cirhinlioğlu, 2001; Yavuzer, 1992). Televiz-<br />
yondan akan uyaranların, zihinsel algılama süreçlerinin<br />
gelişimine paralel olarak çocukların zihninde karmaşaya<br />
<strong>ve</strong> dikkatini toplayamamasına diğer yandan da çocukla-<br />
rın televizyondaki olay <strong>ve</strong> durumları gerçekmiş gibi algı-<br />
lamalarına neden olduğu görülmektedir.<br />
Çocuk programları <strong>ve</strong> reklamlar, çocukların duygu-<br />
sal/sosyal gelişimi üzerinde de etkili olabilecek bir içe-<br />
riğe sahiptir. 7–12 yaş çocuğu, ailesiyle birlikte izlediği<br />
haber görüntülerini, büyük ölçüde fark eder ancak bir<br />
yetişkin kadar yaşam deneyimine sahip olmadığı <strong>ve</strong> bi-<br />
lişsel/duyuşsal gelişimini henüz tamamlayamadığı için<br />
şiddet içeren, korku <strong>ve</strong> gerilime neden olan içerikler<br />
onun kaygı duymasına <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nsizlik hissetmesine se-<br />
bep olarak, kazanmış olduğu pek çok gelişimsel özellik-<br />
te gerilemeye yol açabilir. Çocuk, görüntülerin etkisiyle<br />
evde yalnız kalamamaya başlar <strong>ve</strong> anne bağımlılığına,<br />
okul korkusuna yol açabilen sosyal gelişimsel gerilikler
yaşayabilir. Televizyon izlemenin aşırılığı durumunda,<br />
iletişim <strong>ve</strong> sosyal uyum üzerinde oluşabilecek olumsuz<br />
etkiler, çocuğun sosyal etkinliklerine, arkadaş ilişkileri-<br />
ne, ders başarısına, sportif faaliyetlerine ya da yaşına<br />
uygun becerilerinin gelişmesinde sorunlarla karşılaşma-<br />
sına yol açabilir (Ertürk <strong>ve</strong> Gül, 2006: 30).<br />
Televizyondaki çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlar-<br />
da yayınlanan reklamların yukarıda değinilen duygusal/<br />
sosyal gelişime yönelik içerik boyutlarına ila<strong>ve</strong> edilebi-<br />
lecek diğer içerikleri “şiddet”, “tüketim kültürü”, “model-<br />
leme” <strong>ve</strong> “aile değerleri” başlıkları altında özetlenebilir.<br />
Film gösterimine dayalı laboratuar uygulamalarında<br />
çocukların izledikleri saldırgan davranışları sonradan<br />
taklit ettikleri, üstelik ortaya koyduklarından daha faz-<br />
lasını öğrendikleri gözlemlemiştir. Şiddeti konu alma-<br />
yan bir başka film uygulamasında ise köpeklere karşı<br />
olumsuz tutum <strong>ve</strong> davranışları olan çocuklarda, olum-<br />
lu iletileri olan bir filmin olumlu sonuçlar <strong>ve</strong>rdiği, ayrıca<br />
çocukların değişen tutum <strong>ve</strong> davranışlarını tüm köpek-<br />
lere genelledikleri de bulunmuştur (Zıllıoğlu, 1986: 52).<br />
Çocukların duygusal gelişim özellikleri itibarıyla televiz-<br />
yonda izledikleri şiddet görüntüleri karşısında dehşet <strong>ve</strong><br />
korku duydukları görülmektedir. Sosyal öğrenme kura-<br />
mının <strong>ve</strong>rileri dikkate alındığında çocuklar bu davranış-<br />
ları model alabileceklerdir.<br />
Diğer yandan hem kendi hem de ailesi ile ilgili satın<br />
alma kararlarında etkiye sahip olan çocuk, bu iki durum-<br />
dan dolayı “tüketici” kavramı ile özdeşleştirilebilir. Bu<br />
bağlamda çocuklar artık isteklerini özgürce dile getire-<br />
bilen, satın alma ya da aldırtma gücüne sahip bireyler<br />
olma yolunda ilerlemektedir (Sönmez, 2006: 42).<br />
“Sosyal öğrenme kuramı” içerisinde tanımlanan<br />
“model alma yoluyla öğrenme” davranışı açısından te-<br />
levizyon önemli bir medyadır. Çocuk filmi izleyicisi olan<br />
çocuğun, temelde gördüğü filmden etkilenmesi, çocuk<br />
filmlerine özgü iletileri algılaması <strong>ve</strong> günlük yaşamında<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
uygulaması beklenmektedir. Kısaca “modelleme yapıl-<br />
ması”, “filmdeki iyilerin örnek alınması” olarak tanım-<br />
lanabilecek olan bu kavram, çocukta belli bir tutum <strong>ve</strong><br />
davranışa dönüştüğünde izleyici çocuk görevini yerine<br />
getirmiş olur. Örneğin, çocuk filmdeki oyuncu çocuğun<br />
arkadaşına yardım ettiğini görür <strong>ve</strong> bunun iyi bir şey ol-<br />
duğu da film boyunca vurgulanır, böylece “arkadaşa iyi<br />
davranmanın <strong>ve</strong> iyilik yapmanın önemini” kavrayan izle-<br />
yici çocuk, çevresindeki arkadaşlarına iyi davranmaya<br />
başlar. Zaten iyi davranmakta olan çocuk ise gü<strong>ve</strong>nini<br />
pekiştirmiş bir biçimde bu davranışını sürdürür. Bir an-<br />
lamda televizyon “bağımsız öğrenme”yi de pekiştirecek-<br />
tir. Filmlerin çok çeşitli çevrelerden model sunma ola-<br />
nağından faydalanılabilir. Değişik yaş gruplarına göre<br />
bu modellerin taklit edilmesi, bir başka ortamda yeniden<br />
sunulması, dramatize edilmesi, oynanması çocuklarda<br />
istenilen davranışların kazanılmasını sağlayabilecektir<br />
(Erjem <strong>ve</strong> Çağlayandereli, 2006: 15; Öcel, 2002: 230–<br />
275). Ancak modelleme, olumlu davranışlar üzerinde<br />
gerçekleşebileceği gibi olumsuz davranışlar da çocuklar<br />
tarafından modellenebilir.<br />
<strong>Aile</strong> sistemi, aile içindeki bireylerin birbiriyle nasıl et-<br />
kileşimde bulunduklarını düzenleyen kuralların tümüdür<br />
(Cüceloğlu, 1992: 47). Bir sistem olarak ailenin sahip<br />
olduğu belli başlı değerleri korumada, televizyon kanal-<br />
larına önemli görevler düşmektedir.<br />
Çocuk filmlerinde de “konu” kadar, “özlü sunuş” <strong>ve</strong><br />
“kullanılan dil” büyük önem taşımaktadır. Çocuk, dikka-<br />
tini uzun süre belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırama-<br />
dığından, özellikle 5–6 yaş çocuğuna yönelik iletilerin<br />
gerek konu gerekse dil açısından sade <strong>ve</strong> basit olması<br />
gerekmektedir. Sade bir dekor, ışık <strong>ve</strong> ses düzeni içinde<br />
konunun yalın bir dille işlenmesi, çocuğun düş gücünü<br />
geliştirmesine olanak hazırlar (Öcel, 2001: 141).<br />
Yukarıda görüldüğü gibi televizyon yayınları, çocuk-<br />
ları farklı yönlerden etkileyebilecek bir içeriğe sahiptir.<br />
65
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
<strong>Toplum</strong>sal yaşamın şekillenmesinde etkili olan televiz-<br />
yonlarla yoğun bir şekilde teması olan kesimlerden bi-<br />
risi de çocuklardır. Televizyon <strong>ve</strong> çocuk araştırmalarına<br />
genel olarak bakıldığında televizyonun çocukların haya-<br />
tında olumlu ya da olumsuz olarak nitelendirilebilecek<br />
etkilerinin bulgulandığı görülmektedir. Ancak bu çalış-<br />
maların önemli bir kısmı bütünlüklü bir bakış açısından<br />
yoksun bulunmaktadır. Konunun bu denli tartışılmış<br />
olmasına rağmen farklı çözüm önerileri geliştirileme-<br />
mesinin en önemli nedenlerinden biri bu bakış açısının<br />
eksikliğidir. Burada öncelikle medyanın ürettiği yayınla-<br />
rın sahip olduğu içeriğin analiz edilmesi gereklidir. Bu<br />
analizin ardından medyanın etkilerine yönelik araştırma-<br />
ların yapılması daha sağlıklı bir zeminde ilerleme imkânı<br />
yaratacaktır.<br />
66<br />
Bu araştırma ulusal <strong>ve</strong> uydu üzerinden yayın yapan<br />
televizyon kanallarında çocuğa yönelik programlar <strong>ve</strong><br />
bu programlarda yayınlanan reklamların içerik analizini<br />
yapmayı, reklamlarda kullanılan dil, söylem <strong>ve</strong> yöntem-<br />
leri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.<br />
2. Yöntem<br />
2.1. Araştırma Modeli<br />
Araştırmada nicel <strong>ve</strong> nitel araştırma tekniklerinin bir-<br />
likte ele alındığı “çoklu metot” kullanılmıştır. Çoklu me-<br />
totlar (multiple methods), araştırmaya gerek duyulan ko-<br />
nuların çeşitli yönlerden değerlendirilmesine el<strong>ve</strong>rişlidir<br />
<strong>ve</strong> bir olayın pek çok farklı yönünü ortaya çıkardığından<br />
sosyal bilimlerde sıklıkla kullanılmaktadır (Sil<strong>ve</strong>rman,<br />
2000; Louis & Lawrence, 1997). Nicel araştırma <strong>ve</strong>rile-<br />
riyle elde edilen bulguların nitel araştırma yoluyla elde<br />
edilen bulgularla uyum göstermesi, aynı zamanda araş-<br />
tırmanın gü<strong>ve</strong>nilirliğini de artırmaktadır. Araştırmanın<br />
nitel ekseninde, “kuram oluşturma” (grounded theory)<br />
yaklaşımı kullanılmıştır. Bu süreçte araştırmacı kavram-<br />
lar, temalar <strong>ve</strong> bunların ilişkilerine yönelik denenceler<br />
geliştirir <strong>ve</strong> araştırmanın odağına ilişkin anlamlı bir açık-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
lama ortaya koyar. Bu açıklama, <strong>ve</strong>riler temelinde ortaya<br />
çıkan kuramdır (Yıldırım <strong>ve</strong> Şimşek, 2005: 76–77).<br />
2.2. Veri Toplama Aracı<br />
Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yer alan<br />
reklamların değerlendirilmesi amacıyla “Çocuk Prog-<br />
ramlarındaki Reklamlara Yönelik İçerik Değerlendirme<br />
Formu” <strong>ve</strong> “Çocuk Programlarına Yönelik İçerik Değer-<br />
lendirme Formu” hazırlanmıştır. Çocuk programları <strong>ve</strong><br />
reklamların yapım formatı, yayın süresi, olay kurgusu<br />
bakımından farklılık taşıması, iki farklı değerlendirme<br />
formu oluşturmayı gerekli kılmıştır. Hazırlanan ölçme<br />
aracının geçerliğinin sağlanmasında ölçek maddesinin<br />
anlaşılabilirliği, uygulanan bireylere uygunluğu gibi hu-<br />
suslar önemli yer tutmaktadır. Bunlara ek olarak uzman<br />
görüşleri arasındaki uyum/uyumsuzluk aynı zamanda<br />
kapsam ya da yapı geçerliği için birer bir gösterge olarak<br />
kullanılmaktadır. Bu nedenle araştırmada uygulama for-<br />
munda bulunan ifadelerin amaca uygunluğu konusunda<br />
uzman görüşüne başvurulmuş <strong>ve</strong> uzman görüşlerinin<br />
uyumuna/tutarlığına dair hesaplamalarda da Lawshe<br />
formülasyonu kullanılmıştır. Nitel araştırmada ise “yarı<br />
yapılandırılmış mülakat formu” kullanılmıştır. Ulusal <strong>ve</strong><br />
uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanallarında<br />
çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda ya-<br />
yımlanan reklamların hazırlayıcısı olan profesyonellerle<br />
derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.<br />
2.3. İçerik Analizine Alınan Reklam <strong>ve</strong> Programla-<br />
rın <strong>ve</strong> Katılımcıların Belirlenmesi Araştırma kapsamında<br />
Türkiye’de 2008 yılının Nisan <strong>ve</strong> Mayıs ayında ulusal<br />
<strong>ve</strong> uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanalların-<br />
da çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda<br />
yayımlanan reklamların analizi yapılmıştır. Ulusal <strong>ve</strong><br />
uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanallarında<br />
yayımlanan reklamları temsil etmek üzere kota örnek-<br />
leme yöntemleri kullanılmıştır. Örnekleme alınan rek-<br />
lam sayısı 300, program sayısı 63 olarak saptanmıştır.
Tablo 1. Programların Kanal Türlerine Göre Dağılımı<br />
Kanal Türleri Çizgi Sinema Çizgi Film Stüdyo Programı Toplam<br />
Ulusal Kanallar 7 38 3 48<br />
Uydu Üzerinden<br />
Ücretsiz Yayın<br />
Yapan Kanallar<br />
Abonelik Sistemi<br />
İle Çalışan<br />
2 7 1 10<br />
Kanallar 1 3 1 5<br />
Toplam 10 48 5 63<br />
Tablo 2. Reklamların Sektörlere Göre Dağılımı<br />
Sektör<br />
Araştırmanın nitel kısmında, 7’si (% 50) kadın, 7’si (%<br />
50) erkek toplam 14 kişi ile yüz yüze derinlemesine gö-<br />
rüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşme yapılacak pozis-<br />
yonlar kamu kuruluşlarındaki yöneticiler, ilgili STK yöne-<br />
ticileri <strong>ve</strong> hâlihazırda medyada çalışan kişilerle yapılan<br />
görüşmeler sonucunda belirlenmiştir. Mülakat yapılacak<br />
kişilerin belirlenmesinde de kota örnekleme biçimi kul-<br />
lanılmıştır. Görüşme yapılacak kişiler; çalışılan alana,<br />
Tekil<br />
Reklam<br />
Sayısı<br />
Tekrar<br />
Sayısı %<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
kişilerin alanda yaptıkları çalışmalara, çalışılan kurum-<br />
daki pozisyonlarına <strong>ve</strong> geçmişteki <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya hâlihazırda<br />
eş zamanlı olarak çalıştıkları pozisyonların çeşitliliğine<br />
göre belirlenmiştir.<br />
%<br />
Düzenleme Net Sayı<br />
Eğlence Kültür Sanat <strong>ve</strong> Sporla İlgili<br />
Faaliyetler 60 2432 4,86 6,0 18<br />
Ev Temizlik Ürünleri <strong>ve</strong> Şirketleri 58 3109 6,21 8,0 24<br />
Gıda 159 19753 39,5 33,7 101<br />
İçecekler 48 1028 2,05 8,3 25<br />
İletişim 44 1079 2,15 7,3 22<br />
Kozmetik <strong>ve</strong> Kişisel Bakım 118 4440 8,87 9,7 29<br />
Mobilya, Ev Tekstili <strong>ve</strong> Eşyaları 50 3616 7,23 7,3 22<br />
Perakendecilik 51 1152 2,3 2,3 7<br />
Oyuncak 30 8017 16 5,0 15<br />
Tekstil 18 1024 2,04 3,0 9<br />
Yayıncılık 126 4354 8,7 9,3 28<br />
Toplam 762 50004 99,9 100 300<br />
Kota örnekleme tekniği ile belirlenen katılımcıların<br />
görüşlerine atıf <strong>ve</strong>rilirken sıra no, cinsiyet sembolü olan<br />
harf, meslekî konumunu ifade eden kelimelerin baş harf-<br />
lerinden oluşan bir kodlama sistemi kullanılmıştır.<br />
67
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tablo 3. Nitel Araştırma Bulgularında Kullanılan Kodlama Sistemi<br />
88<br />
No Cinsiyet Meslekî Konum Kod<br />
1 E Reklam Ajansı Müşteri Temsilcisi R.A.M.T.<br />
2 K Çocuk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ç.T.G.Y.Y.<br />
3 E Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />
4 K Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />
5 K Reklam Ajansı Genel Müdürü R.A.G.M.<br />
6 K Reklamla İlgili Bir STK Başkanı R.İ.S.T.K.B.<br />
7 E Reklamla İlgili Bir STK Başkanı R.İ.S.T.K.B.<br />
8 E Reklam Ajansı Genel Müdürü R.A.G.M.<br />
9 K Reklam Ajansı Genel Müdürü R.A.G.M.<br />
10 K Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />
11 E Çocuk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ç.T.G.Y.Y.<br />
12 K Çocuk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ç.T.G.Y.Y.<br />
13 E Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />
14 E Çocuk Programı Yapımcısı Ç.P.Y.<br />
2.4. Verilerin Çözümü <strong>ve</strong> Yorumlanması<br />
Nicel <strong>ve</strong>rilerin analizinde SPSS programından yarar-<br />
lanılmış, frekans <strong>ve</strong> yüzde analizi yapılmıştır. Nitel müla-<br />
kat <strong>ve</strong>rilerinin analizinde de “içerik analizi” kullanılmıştır.<br />
İçerik analizi, toplanan <strong>ve</strong>rilerin önce kavramsallaştırıl-<br />
ması daha sonra da ortaya çıkan kavramlara göre man-<br />
tıklı bir biçimde düzenlenmesi <strong>ve</strong> buna göre <strong>ve</strong>riyi açık-<br />
layan temanın saptanması (Yıldırım <strong>ve</strong> Şimşek, 2005);<br />
<strong>ve</strong>rilerin tanımlanması, kodlanması <strong>ve</strong> kategorileştiril-<br />
mesi sürecidir (Patton, 1990). Araştırmamızda kodların<br />
<strong>ve</strong> kategorilerin elde edildiği görüşme yapılan bireylerin<br />
görüşlerinden birebir alıntı yapılarak “geçer(li)lik” sağ-<br />
lanmaya çalışılmıştır. Araştırmada “iç geçerliliği” sağla-<br />
mak üzere iki öğretim üyesi <strong>ve</strong>rilerin toplanması sürecin-<br />
de araştırmacılarla sürekli iletişim içinde olmuş, <strong>ve</strong>rilerin<br />
analizini kontrol etmiş, literatür <strong>ve</strong> benzer araştırma <strong>ve</strong>-<br />
rileriyle analizleri karşılaştırmıştır. Ayrıca “dış geçerliliği”<br />
sağlamak üzere araştırmacılar nitel araştırma raporunu<br />
yazarken görüşme yapılan bireylerin görüşlerinden bi-<br />
rebir alıntılar yapmış <strong>ve</strong> araştırmaya dâhil edilen kişiler<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
“kota örnekleme tekniği” kullanılarak belirlenmiştir. “İç<br />
gü<strong>ve</strong>nilirliği” sağlamak için <strong>ve</strong>riler ses kayıt tekniğiyle<br />
toplanmış, görüşmelerde ortak görüşme protokolü kul-<br />
lanılmış, <strong>ve</strong>riler ortak başlıklarda kodlanmış <strong>ve</strong> sonuçlar<br />
bütünleştirilmiştir. Araştırmanın “dış gü<strong>ve</strong>nilirliği”ni sağ-<br />
lamak üzere ise iki öğretim üyesi <strong>ve</strong>rileri <strong>ve</strong> analizler so-<br />
nucunda ulaşılan yargı <strong>ve</strong> yorumları denetlemiştir.<br />
3. Bulgular<br />
Araştırmada çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu<br />
programlarda yayınlanan reklamların içerik analizi ya-<br />
pılmış, nicel <strong>ve</strong> nitel araştırma sonuçlarıyla elde edilmiş<br />
bulgular bir arada değerlendirilerek birtakım sonuçlara<br />
ulaşılmaya çalışılmıştır. İlgili literatür incelemeleri ışığın-<br />
da çocuk programları <strong>ve</strong> reklâmların çocuklara yönelik<br />
içerikleri, çocukların farklı gelişim süreçleri <strong>ve</strong> alanları<br />
(Cirhinlioğlu, 2001; Yavuzer, 1992; Cüceloğlu, 1991) göz<br />
önünde bulundurularak kategorileştirilmiştir. Bu bağlam-<br />
da (1) çocukların fiziksel gelişimine ilişkin unsurlar; (2)<br />
çocukların bilişsel/algısal gelişimine ilişkin unsurlar; (3)<br />
çocukların duygusal/sosyal gelişimine ilişkin unsurlar (4)
çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda yayın-<br />
lanan reklamların denetimi başlıkları elde edilmiştir.<br />
3.1. Çocukların Fiziksel Gelişimine Yönelik İçe-<br />
rikle İlgili Sonuçlar<br />
Yapılan araştırmada çocuklara yönelik programlar<br />
<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamların çocukların<br />
fiziksel gelişimlerine ilişkin içerikleri, iki kategori altında<br />
değerlendirilmiştir: çocukların psikomotor gelişimlerine<br />
yönelik içerik <strong>ve</strong> çocukların cinsel gelişimlerine yönelik<br />
içerik.<br />
3.1.1. Çocukların Psikomotor Gelişimlerine Yö-<br />
nelik İçeriklerle İlgili Sonuçlar<br />
Çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda<br />
yayınlanan reklamların çocukların psikomotor gelişimle-<br />
rine yönelik içerikleri kategorisine ilişkin ilk bulgu, incele-<br />
nen reklamların % 74’ünde (n=223) çocukların, sağlıkla-<br />
rını olumlu etkileyecek fiziksel etkinlikler içerisinde “na-<br />
diren” gösterilmeleri ya da “hiç” gösterilmemeleridir. Yine<br />
araştırmada incelenen çocuk programlarının % 65’inde<br />
de (n=41) çocukların, sağlıklarını olumlu etkileyecek fi-<br />
ziksel etkinlikler içerisinde “nadiren” gösterildikleri ya da<br />
hiç gösterilmediği belirlenmiştir. Bandura tarafından ge-<br />
liştirilen “sosyal öğrenme kuramı” çerçe<strong>ve</strong>sinde çocuk,<br />
televizyonda gördüğü olumlu fiziksel aktiviteleri kendisi-<br />
ne örnek alacaktır. Televizyon fiziksel etkinlikleri model<br />
olarak çocuklara sunmamakta diğer taraftan çocuğun<br />
hareketsiz kalmasına neden olmaktadır.<br />
Bunun yanı sıra reklamlarda tanıtımı yapılan katkı<br />
maddeli ürünlerin çocuklarda hiperaktivite gibi birtakım<br />
psikolojik sorunlara yol açtığı da [11, E, Ç.T.G.Y.Y.] ni-<br />
tel bulgular arasındadır. Aynı katılımcı, bu durumla ilgili<br />
olarak Avrupa’daki okullarda dizginlenemeyen enerji<br />
nedeniyle katkı maddeleri barındıran ürünlerin okullarda<br />
satışının yasaklanmasına ilişkin uygulamaların varlığını<br />
da dile getirmiştir.<br />
Reklamla ilgili STK başkanı olan bir katılımcı, dev-<br />
letin üretimine izin <strong>ve</strong>rdiği bu tür ürünlerin tanıtımına<br />
izin <strong>ve</strong>rmeyerek ikilem yarattığını, bu bağlamda üretim<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
noktasında daha ciddi süzgeçlerin (daha bilgilendirici bir<br />
gıda nizamnamesi) kullanılmasının uygun olacağını [6,<br />
K, R.İ.S.T.K.B.] dile getirmiştir. Bu noktada katkı mad-<br />
desi barındıran ürünlerin üretiminin çocuklar üzerindeki<br />
etkisinin yeniden gündeme getirilerek bu konuda kalıcı<br />
çözümlere ulaşmanın gereği ortaya çıkmaktadır.<br />
Nitel araştırma bulgularında bir katılımcı [4, K,<br />
Ç.P.Y.], yapılan reklamlarla cips, hamburger firmaları-<br />
nın “Çok süper bir şey buldum bunu yersen kahraman<br />
olacaksın.” gibi açık ya da zımnî abartmalarla çocuk-<br />
ları yönlendirdiğini; bu markaların karakterlerini gören<br />
çocukların aklına da o ürünlerin geldiğini belirtmiştir.<br />
Nitekim nicel araştırma bulgularında da incelenen rek-<br />
lamların % 45’inde, (n=136) reklamı yapılan ürünlerin<br />
olağanüstü bir güç <strong>ve</strong>rdiğine dair iletilerin “sıklıkla” ya da<br />
“her zaman” dile getirildiği belirlenmiştir.<br />
Araştırmanın nitel bulgularında çocuk televizyonu ge-<br />
nel yayın yönetmeni olan bir katılımcı [12, K, Ç.T.G.Y.Y.],<br />
çocuk programlarının çocukların öz bakım becerilerini<br />
geliştirmesi gerektiği düşüncesini ifade etmiştir. Diğer<br />
yandan nicel bulgularda da incelenen reklamların % 82<br />
gibi büyük çoğunluğunun (n=246) çocuğun fiziksel öz<br />
bakımını geliştirici iletiler taşımadığı belirlenmiştir. Yine<br />
incelenen çocuk programlarının da % 68’inin (n=43), ço-<br />
cukların, fiziksel öz bakımını geliştirici iletileri “nadiren”<br />
içerdiği ya da “asla” içermediği saptanmıştır. Televizyo-<br />
nun eğlendirici vasfının yanı sıra çocuklar söz konusu<br />
olduğunda eğitici/öğretici bir özelliği taşıması gerektiği<br />
kabul edildiğinde, yayınlarda çocukların öz bakım bece-<br />
rilerinin geliştirilmesine yönelik iletilere yer <strong>ve</strong>rilmesi de<br />
doğru olacaktır.<br />
Araştırmanın nicel bulgularında çocuk programların-<br />
da yayınlanan reklamların % 34’ünün (n=101) yiyecek<br />
reklamı; % 8’inin (n=25) içecek reklamı, toplamda da %<br />
42’sinin gıda sektörüne ait olduğu belirlenmiştir.<br />
“Reklamlarda genel olarak çocukları hedef alan şe-<br />
kerleme, bisküvi, içecek, oyuncak, tekstil, hazır mey<strong>ve</strong><br />
suları, salam <strong>ve</strong> sosis, cips ürünleri olan firmalar oldu-<br />
ğu gibi çocuklara yönelik ürünleri olmamasına rağmen<br />
69
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
reklamlarında çocuklara yönelik görseller kullanan bazı<br />
firmalar da vardır. Çocukların aile üzerindeki yaptırım<br />
etkisini iyi değerlendiren firmaların bu konuda oldukça<br />
başarılı olduğu gözlemlenmektedir.” (Tüketici Raporu,<br />
tsiz.). Nitekim araştırmanın nicel bulgularında incele-<br />
nen reklamların %13’ünün (n=40) hedef kitlesinin ye-<br />
tişkin kadın; % 2’sinin (n=7) yetişkin erkek; % 50’sinin<br />
(n=150) yetişkin kadın–erkek; % 3’ünün (n=9) 0–2 yaş<br />
arası çocuk; % 6’sının (n=17) 3–6 arası çocuk; % 15’inin<br />
(n=44) 7–12 arası çocuk <strong>ve</strong> % 11’inin (n=33) 13 yaş <strong>ve</strong><br />
üstü gençler olduğu saptanmıştır. Genel toplama bakıl-<br />
dığında çocuk programlarında yayınlanan reklamların<br />
% 65’inin (n=197) yetişkinlere yönelik ürünleri tanıttığını<br />
geriye kalan % 35’inin ise çocuklara yönelik ürünler ol-<br />
duğu görülmektedir. Bu sonuç, reklam şirketleri <strong>ve</strong> rek-<br />
lam <strong>ve</strong>renler tarafından çocukların yetişkinlere yönelik<br />
tüketimlerde de yönlendirici konumda algılandığını gös-<br />
termektedir.<br />
70<br />
3.1.2. Çocukların Cinsel Gelişimlerine Yönelik<br />
İçerikle İlgili Sonuçlar<br />
Araştırmanın çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu<br />
programlarda yayınlanan reklamların çocukların fiziksel<br />
gelişimleriyle ilgili taşıdığı içeriğin ikinci kategorisini ço-<br />
cukların cinsel gelişimlerine yönelik içerik oluşturmuştur.<br />
RTÜK tarafından (2006a) yapılan “ilköğretim çağın-<br />
daki çocukların televizyon izleme alışkanlıkları” araştır-<br />
masında, çocukların televizyonda izlemekten en fazla<br />
rahatsızlık duydukları görüntüler; açık saçık <strong>ve</strong> çıplaklık<br />
içeren görüntüler (1421 kişi; % 83) olarak belirlenmiştir.<br />
Araştırmanın nicel bulgularında da incelenen reklamla-<br />
rın % 10’unun (n=29) cinselliği vurgulayıcı kıyafet görün-<br />
tülerini “sıklıkla” ya da “her zaman”; % 5’inin de (n=16)<br />
“ara sıra” içerdiği belirlenmiştir. Yine incelenen reklam-<br />
ların % 9’unun (n=27) çocuğun gelişim düzeyine uygun<br />
olmayan cinsel modelleri “sıklıkla” ya da “her zaman”; %<br />
5’inin de (n=15) “ara sıra” içerdiği saptanmıştır. Genel<br />
toplama bakıldığında incelenen reklamların % 15’inde<br />
cinselliği vurgulayıcı kıyafet görüntüleri, % 14’ünde ise<br />
çocuğun gelişim düzeyine uygun olmayan cinsel model-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
ler yer almaktadır. Diğer taraftan incelenen çocuk prog-<br />
ramlarının % 10’unun (n=6) fiziksel cinselliğe (öpüşme<br />
vs.) ait unsurlar taşıdığı; % 8’inin (n=5) çocuklar arası<br />
arkadaşlıklarda cinsel çağrışımlar içerdiği görülmüştür.<br />
Araştırmanın nitel bulgularında, bir katılımcı, kadını<br />
cinsel obje olarak gösteren reklamların varlığına dikkat<br />
çekmekte <strong>ve</strong> bu durumun reklamların denetime tabii<br />
tutulmadığını açıkça gösterdiğini [3, E, Ç.P.Y.] ifade et-<br />
mektedir.<br />
3.2. Çocukların Bilişsel/Algısal Gelişimine Yö-<br />
nelik İçerikle İlgili Sonuçlar<br />
Araştırmanın nitel bulgularında çocuk programı ya-<br />
pımcısı olan bir katılımcı, çocuk programları bağlamın-<br />
da, 2–6 yaş dönemindeki çocuklarda derinlik algısının<br />
olmayışının, çocukları birtakım tehlikeli davranışlara ite-<br />
bileceğini [3, E, Ç.P.Y.] dile getirmiştir. Yine bir katılımcı<br />
[6, K, R.İ.S.T.K.B.], televizyonda izlenenleri gerçekmiş<br />
gibi algılama durumunun yalnızca 2–6 yaş grubunun<br />
paradigması olarak algılamak yerine sosyalleşme ka-<br />
lıplarının <strong>ve</strong> dünyayı algılama biçimlerinin değişmesine<br />
bağlı olarak çocukluğun tüm evreleri için geçerli olduğu-<br />
nu düşünmektedir.<br />
Araştırmanın nicel bulgularında incelenen çocuk<br />
programlarının % 70’inde (n=44), olayların çocuğun<br />
benzerlerine kendi yaşamında rastlayabileceği türden<br />
olmadığı belirlenmiştir. Yine incelenen çocuk program-<br />
larının % 18’inde (n=11) karakterlerin problemlerini<br />
“sıklıkla” ya da “her zaman” doğaüstü güçler kullanarak<br />
çözdüğü; % 10’unda da (n=6) “ara sıra” doğaüstü güçler<br />
kullandıkları saptanmıştır.<br />
Araştırmanın nicel bulgularında, incelenen reklam-<br />
ların % 6’sında (n=18), seslerde çocuğun algılamasını<br />
zorlaştıran ani değişikliklerin “sıklıkla” ya da “her za-<br />
man”; % 8’inde (n=25) “ara sıra” görüldüğü belirlenmiş-<br />
tir. Yine incelenen çocuk programlarının % 5’inde (n=3)<br />
seslerde çocuğun algılamasını zorlaştıran ani değişik-<br />
liklerin “sıklıkla” ya da “her zaman” olduğu; % 11’inde<br />
(n=7) “ara sıra” yer aldığı görülmüştür. Oysa 2–3 yaş<br />
grubunu hedef alan programlarda beklenmedik sesler
hoş değildir; çünkü bunlar şaşırtmak için kullanılmış olsa<br />
bile çocuğu sarsabilir. Bu yaştaki çocuklar korkularını<br />
çok açık bir şekilde ifade edemezler. Beklenmedik an-<br />
larda yerlerinden fırlarlar <strong>ve</strong>ya bir başka yere gidebilir-<br />
ler. Bu davranışlar korkularının bir göstergesi olabilir. Bu<br />
yaştaki çocuklar tatmin edici sonlar istediklerini, buna ih-<br />
tiyaçları olduğunu açıklamaktadırlar. Bu da korkularının<br />
bir göstergesi olabilir. (Tetik, 1987: 20).<br />
Çocuğun yaşamı boyunca kullanabileceği eleştirel<br />
düşünme, yaratıcı düşünme, problem çözme gibi be-<br />
cerileri kazanmasında onu etkileyen uyarıcıların niteliği<br />
önemlidir. Bu uyarıcılardan biri olan televizyon, çocuğun<br />
bilişsel gelişimi <strong>ve</strong> temel düşünme becerilerinin gelişi-<br />
mine de etki etmektedir. Televizyonun eğlendirici ya da<br />
eğitici/öğretici işlevlerin hangisini/hangilerini taşıması<br />
gerektiği tartışılagelmektedir. Araştırmanın nitel bulgu-<br />
larında katılımcıların büyük çoğunluğu (n=10), çocuk<br />
programlarının hem eğlendirici hem de eğitici/öğretici ol-<br />
ması gerektiğini düşünmektedir. Katılımcılardan bir kıs-<br />
mı (n=4) da televizyonu öğretmekten ziyade eğlendiren<br />
bir araç olarak algılamaktadır. Çocuk televizyonu genel<br />
yayın yönetmeni olan bir katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], ço-<br />
cuklara yönelik tematik kanalların belirli kuşaklarda öğ-<br />
retici programlar yayınlaması, normal kanalların ise eğ-<br />
lendirici programlar yapması gerektiğini düşünmektedir.<br />
Nitekim Şirin’e göre (1999: 105–6), “en kötü televizyon<br />
programı, en iyi okul televizyonu programından daha<br />
etkileyicidir. Her geçen gün iletişim araçlarının, yeni<br />
medyaların çocuklar üzerinde egemenlik kurması kolay-<br />
laşmaktadır. Çocuklar okuldaki eğitimi hafife aldıkça bu<br />
egemenliğin alanı da genişlemektedir.” Nitekim Öcel’e<br />
göre de “çizgi filmlerin, en büyük işlevi olarak okul öncesi<br />
<strong>ve</strong> ilköğretimdeki çocukları eğlendirmenin yanı sıra, asıl<br />
onların eğitilmesi <strong>ve</strong> yaratıcı zekâlarının geliştirilmesine<br />
katkıda bulunmaları görülmektedir.” (Öcel, 2002:263).<br />
Televizyonun bir başka olumsuzluğu da televizyon<br />
seyretme süresi ile bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
Çocuklar <strong>ve</strong> gençler televizyonun büyüsüne kapılıp ge-<br />
çen saatin farkına varmayarak duyarsızlaşabilmekte <strong>ve</strong><br />
sosyalizasyon süreçlerinden mahrum kalabilmektedir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Dolayısıyla çocukların televizyon karşısında geçirdikleri<br />
süre de bilişsel gelişimlerinde etken olarak değerlendiril-<br />
melidir. Nitel araştırma bulgularında katılımcıların büyük<br />
çoğunluğunun, çocukların televizyon izleme sürelerinin<br />
bir–iki saatle sınırlı olması noktasında birleştiği görül-<br />
mektedir. İki katılımcı [6, K, R.İ.S.T.K.; 10, K, Ç.P.Y.], ço-<br />
cukların günde 45 dakika televizyon izlemesi gerektiğini<br />
düşünmektedir. Çocuk programı yapımcısı olan iki ka-<br />
tılımcının, çocukların tüm zamanlarını televizyon karşı-<br />
sında geçirmelerini istemesi, dikkat çekici bulunmuştur:<br />
“Bize kalsa yirmi dört saat izlesin. Hep izlesinler. Yirmi<br />
dört saat demeyeyim de sabah altıda otursun, akşam<br />
22.00’ye kadar devam etse tamam olacak. Çocuk ka-<br />
nalları kurmamızın amacı bu. Yani çocuk hep televizyon<br />
izlesin [4, K, Ç.P.Y.].” “…doğru içerikle doğru ekiple ha-<br />
zırlanmış televizyon programı yararlıdır. Aynı zamanda<br />
keyif <strong>ve</strong>ren, çocuğun öz gü<strong>ve</strong>nini yükselten, onu iyi his-<br />
settiren bir çocuk programını konuşursak 24 saat izlene-<br />
bilir [14, E, Ç.P.Y.].”<br />
3.3. Çocukların Duygusal/Sosyal Gelişimine Yö-<br />
nelik İçeriğiyle İlgili Sonuçlar<br />
Çocuklara yönelik programlar <strong>ve</strong> bu programlarda<br />
yayınlanan reklamların çocukların duygusal/sosyal geli-<br />
şimlerine yönelik içeriklerine ilişkin sonuçlar; “değerler”,<br />
“şiddet”, “tüketim kültürü”, “modelleme”, “aile yapısı/de-<br />
ğerleri” <strong>ve</strong> “dilsel gelişim” başlıkları altında incelenmiştir.<br />
3.3.1. Değerler<br />
Popüler kültürün oluşmasında <strong>ve</strong> bu kültüre ait de-<br />
ğerlerin yayılmasında medyanın özellikle de televizyo-<br />
nun rolü yadsınamaz düzeydedir. Televizyon bir yandan<br />
popüler kültüre <strong>ve</strong> postmodern duruma ait değerleri ak-<br />
tarırken diğer yandan kahramanların davranışları ara-<br />
cılığıyla çocukların kişisel gelişimine katkı sağlayacak<br />
değerler de aktarabilmektedir.<br />
Aşağıdaki tabloda incelenen çocuk programları <strong>ve</strong><br />
bu programlarda yayınlanan reklamların taşıdığı değer-<br />
lerin “sıklıkla/her zaman” ya da “ara sıra” görülme duru-<br />
muna ilişkin frekans <strong>ve</strong> yüzde değerleri <strong>ve</strong>rilmiştir:<br />
71
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tablo 4. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamların Taşıdığı Değerler<br />
72<br />
Değerler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />
Yukarıdaki tablo incelendiğinde, çocuk programla-<br />
rında en fazla “yardımse<strong>ve</strong>rlik” değerini geliştirici iletile-<br />
re yer <strong>ve</strong>rildiği görülmektedir. “Adalet”, “saygı”, “empati”,<br />
“toplumsal kurallar” <strong>ve</strong> “ahlâk kuralları”na ilişkin iletilerin<br />
ise fazlaca yer <strong>ve</strong>rilmediği görülmüştür. Diğer yandan<br />
çocuk programlarında yayınlanan reklamlarda en fazla<br />
“dostluk” değerini geliştirici iletilerin yer aldığı görülmek-<br />
tedir. Tablo bir bütün olarak değerlendirildiğinde, adı ge-<br />
çen değerler, reklamlara oranla çocuk programlarında<br />
daha fazla yer almaktadır. Bunun sebepleri arasında<br />
çocuk programlarının reklamlara göre daha uzun süreli<br />
olması, programın birçok mesajı bir arada <strong>ve</strong>rme kay-<br />
gısını sürdürebilirken reklamın doğrudan ürüne dair bir<br />
mesajla yetinebilmesi, iki türün kendi üretim mantıkları<br />
arasındaki farklılıklar, programcılarla reklamcıların he-<br />
deflerinin <strong>ve</strong> beklentilerinin ayrılığı vs. sayılabilir. Nitel<br />
araştırma sürecinde katılımcıların ifadeleri de bu sebep-<br />
lerle koşut tespitler içermektedir.<br />
Nitel araştırma bulgularında da katılımcıların bir kıs-<br />
mı (n=7), gerek çocuk programlarının gerekse reklamla-<br />
rın hazırlanması sürecinde çocukların kişilik gelişimine<br />
katkı sağlayacak iletilerin yer almasına dikkat edilmedi-<br />
ğini belirtmiştir. Bu durumu bir katılımcı kapitalizmin yak-<br />
laşımına göre açıklamıştır: “…reklamın amacı bir ürünü<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
N % N %<br />
Sorumluluk 34 % 54 38 % 13<br />
Yardımse<strong>ve</strong>rlik 42 % 67 48 % 16<br />
Adalet 14 % 22 7 % 2<br />
Özgü<strong>ve</strong>n 33 % 52 41 % 14<br />
Liderlik 26 % 41 23 % 8<br />
Dostluk 32 % 51 63 % 21<br />
Doğruluk 58 % 33 10 % 3<br />
Saygı 14 % 22 14 % 5<br />
Empati 14 % 22 17 % 6<br />
<strong>Toplum</strong>sal kurallar 14 % 22 21 % 7<br />
Ahlâk kuralları 16 % 25 6 % 2<br />
satmaksa; o ürünü sattırmak için her yola başvuruyor.<br />
Sonuçta bir reklam yaparken çocuğun durumu çok da<br />
dikkate alınmıyor açıkçası. Zaten kapitalizmde ‘İnsana<br />
önem <strong>ve</strong>rmezken çocuğa neden önem <strong>ve</strong>rmiyor.’ gibi bir<br />
mantık olması çok mümkün değil.” [1, E, R.A.M.T.].<br />
Reklamla ilgili STK başkanı olan bir katılımcı [6, K,<br />
R.İ.S.T.K.B.], reklamın iç realitesinden dolayı çocukların<br />
kişilik gelişimine katkı sağlamasını beklemenin yanlış<br />
olduğunu; medyanın büyük bir ticaret dünyası olup eğit-<br />
mek gibi bir işlev üstlenemeyeceğini; eğitimin hükümetin<br />
sosyal politikalarının, TRT gibi kurumların işlevi olduğu-<br />
nu <strong>ve</strong> bunu reklamlardan beklemek yerine ilkokullarda<br />
okutulan “medya okuryazarlığı” gibi derslerin gerçekleş-<br />
tirmesi gerektiğini düşünmektedir.<br />
Bu noktada çocuk programlarının bir kısmının ya-<br />
bancı kaynaklı olması durumu sorgulanmıştır. Nitel<br />
araştırma bulgularında reklam ajansı genel müdürü olan<br />
bir katılımcı, Türkiye’de hazırlanan reklamlarda Türk örf<br />
<strong>ve</strong> adetlerine aykırı görüntülerin çok fazla yer almadı-<br />
ğına ancak dışarıdan adaptasyonla alınan reklamlarda<br />
bu tarz sorunların fazla olduğuna [5, K, R.A.G.M.] işa-<br />
ret etmiştir. “Örneğin televizyonlarda gösterilen yabancı<br />
çocuk filmlerinin bir kısmında Hıristiyan <strong>ve</strong> Musevî dinî
motifler yoğunluktadır. Özellikle Hıristiyanlığın dinî kut-<br />
salları, dinî pratikleri (dua, ayinler, törenler vb.) sempatik<br />
gösterilmekte, dolaylı olarak kendi inanç <strong>ve</strong> değerlerimiz<br />
göz ardı edilmektedir.” (Karacoşkun, tsiz.: 229).<br />
Araştırma kapsamında incelenen çocuk program-<br />
larının % 13’ünde (n=8) İslamiyet dışında farklı din-<br />
sel motiflerin yer aldığı görülmüştür. Kilise görüntüleri,<br />
haç işareti, Noel Baba, en sık rastlanan Hıristiyanlığa<br />
ait dinsel motifler olarak belirlenmiştir. Diğer yandan,<br />
incelenen çocuk programlarının % 92’sinin (n=58) dinî<br />
değerleri (İslamî) geliştirici iletileri “nadiren” taşıdığı ya<br />
da “hiç” taşımadığı belirlenmiştir. Nitel bulgularda ise ço-<br />
cuk programı yapımcısı olan bir katılımcı [3, E, Ç.P.Y.],<br />
çizgi filmlerde kilise ögesi <strong>ve</strong> haç işareti olduğunu <strong>ve</strong><br />
yabancı kaynaklı programların inanç sistemi üzerinde<br />
olumsuz etkisi olduğunu ifade etmiştir. Yabancı kaynaklı<br />
programlar içinde nitelikli olanların da (örneğin Susam<br />
Sokağı) olabileceğini, her şeyin millî olduğu çocuk prog-<br />
ramlarıyla çocukların dünya vatandaşı olarak yetişeme-<br />
yeceğini dolayısıyla kültürler arasında denge sağlan-<br />
ması gerektiğini düşünen katılımcılar da (n=4) vardır.<br />
Diğer yandan yabancı kaynaklı programların Türkiye’de<br />
bu denli çok olmasını, toplumu şekillendirme, yönetme<br />
çabasına bağlı bir propaganda olarak gören bir katılımcı<br />
da [8, E, R.A.G.M.] Türkiye’de İngilizce çizgi film yayını<br />
yapan kanalların Türkçeye zarar <strong>ve</strong>rdiğine dikkat çek-<br />
miştir. Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan bir<br />
katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], yabancı yapımların çocuğa<br />
“Christmas” gibi kültürel değerleri aktardığını ancak bu<br />
tür unsurlara karşı direnmenin de sektörde zor olduğu-<br />
nu, “cingildays” şarkısının “yeni yıl” şarkısından daha<br />
çok tercih edildiğini, reyting almak için mecburen bu<br />
şarkıyı da çaldıklarını ifade etmiştir.<br />
Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan bir<br />
katılımcı [11, E, Ç.T.G.Y.Y.], Dünya Çocuk Televizyonları<br />
Birliği’nin tüzüğüne göre bir ülkede %70 yerli içerik, %30<br />
da dış kaynaklı yapımın olması gerektiğini ancak bizim<br />
toplumumuzda bu orana dikkat edilmediğini belirtmiştir.<br />
Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan başka<br />
bir katılımcı ise böyle bir kısıtlamayla çocuk kanalları-<br />
nın kapanabileceğini <strong>ve</strong> çocukların yetişkinlere yönelik<br />
yayınlar izlemek zorunda kalacağını düşünmektedir [12,<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
K, Ç.T.G.Y.Y.]. Aynı katılımcı, yurt dışından gelen çocuk<br />
programlarında bir kontrol mekanizmasının işlemesi ge-<br />
rektiğini, kendi kanalında çocuk programlarını iki peda-<br />
gog <strong>ve</strong> üç öğretmenin incelemesiyle değerlendirip ya-<br />
yınladıklarını söylemiştir. Nitekim nicel araştırma bulgu-<br />
larında da incelenen programların % 6’sının (n=4) yerli;<br />
% 89’unun (n=56) yabancı kaynaklı olması, bu tür ya-<br />
yınların denetimden geçmeden sunulmasının çocuklar<br />
üzerinde yapacağı etkiyi gözler önüne sermektedir. Ni-<br />
tekim Öcel’in (2001: 137-138) bu konudaki saptamaları,<br />
yabancı yayınların çocuklar üzerindeki etkisini ortaya<br />
koymaktadır: “Gerek televizyonda gerekse sinema bağ-<br />
lamında yabancı yayınların ağırlıkta olduğu durumlarda,<br />
bireylerin kendilerine yabancı düşler kurması da söz ko-<br />
nusu olabilir. Düş gücünün fazla gelişmesi zaten çocuk/<br />
yetişkin bireyin toplumla çatışmaya düşmesine neden<br />
olacaktır. Yabancı kaynaklı düş gücünün gelişmesi du-<br />
rumunda ise birey iyice çıkmaza düşecektir. Düş gücü<br />
fazla gelişen çocuk, yaşadığı topluma ayak uyduramaz,<br />
gerçekle düşü birbirinden ayıramaz hâle gelir. Çocukken<br />
yaşamı toz pembe düşleyen ya da her türlü sorundan<br />
düş gücü ile kurtulabileceğini sanan çocuk bunu yapa-<br />
madığında bunalıma düşecek, bu tür bireylerin kuracak-<br />
ları aileler de sağlıklı <strong>ve</strong> uzun süreli olmayacaktır.”<br />
Televizyonun tek yönlü bir iletişime dayanması se-<br />
bebiyle çocukları aile, arkadaş, oyun gibi sosyalleşmeyi<br />
sağlayan unsurlardan uzaklaştırdığını dolayısıyla çocu-<br />
ğun sosyalleşme sürecini olumsuz etkilediğini düşünen<br />
katılımcılar [2, K, Ç.T.G.Y.Y.; 3, E, Ç.P.Y.; 5, K, R.A.G.M.]<br />
vardır. Diğer yandan iki katılımcının [1, E, R.A.M.T.; 3, E,<br />
Ç.P.Y.] kendi çocuklarını televizyonsuz bir ortamda ye-<br />
tiştirmek istediğini belirtmesi dikkat çekici bulunmuştur.<br />
3.3.2. Şiddet Ögeleri<br />
Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />
reklamların çocuğun duygusal/sosyal gelişimine yönelik<br />
diğer bir içerik başlığı, şiddet ögeleri ile ilgilidir.<br />
Araştırmada incelenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu<br />
programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen şiddet<br />
ögelerinin “sıklıkla/her zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra” görülme du-<br />
rumları, aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:<br />
73
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tablo 5. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda Belirlenen Şiddet Ögeleri<br />
74<br />
Şiddet Ögeleri (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />
Yukarıdaki tablo incelendiğinde çocuk programla-<br />
rında, reklamlara göre şiddet ögelerinin daha yoğun<br />
olduğu görülmektedir. Çocuk programlarında en yaygın<br />
gözlemlenen şiddet ögesi, fiziksel şiddet kullanımıdır (<br />
% 46). Kahramanların sözel şiddet kullanımı oranı %<br />
35, psikolojik şiddet kullanım oranı ise % 24’tür. Çocuk<br />
programlarında çocukların korku duyabileceği görüntü-<br />
lerin oranı % 37, kaygı duyabileceği görüntülerin oranı<br />
% 30’dur. Çocuk programlarında kötü <strong>ve</strong> haksız kahra-<br />
manların şiddet yoluyla ceza görmelerinin oranı ise %<br />
35’tir. Kahramanların şiddet kullanımında ateşli silahla-<br />
rın kullanılma oranı % 18, ateşsiz silahların kullanılma<br />
oranı %34’tür. Ateşsiz silahların, ateşli silahlara göre<br />
daha çok kullanıldığı görülmektedir. Çocuk programla-<br />
rında yayınlanan reklamlarda % 9 oranında korku <strong>ve</strong>rici<br />
görüntüler; % 7 oranında kaygı <strong>ve</strong>rici görüntüler vardır.<br />
Nitel araştırma bulgularında katılımcıların bir kısmı<br />
(n=4), şiddetin günlük hayatın bir parçası olduğu, do-<br />
layısıyla çocuklara pembe bir dünya sunmanın yanlış<br />
olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Şiddet görüntüleri-<br />
nin belirli bir dozda <strong>ve</strong>rilmesi gerektiği, çocuğun şiddet<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
N % n %<br />
Korku <strong>ve</strong>rici görüntüler 23 % 37 27 % 9<br />
Kaygı <strong>ve</strong>rici görüntüler 19 % 30 21 % 7<br />
Kahramanların fiziksel şiddet (vurma, yaralama,<br />
öldürme vs.) kullanımı<br />
29 % 46 15 % 5<br />
Kahramanların sözel şiddet (bağırma, hakaret vs.)<br />
kullanımı<br />
22 % 35 5 % 2<br />
Kahramanların psikolojik şiddet (küçümseme,<br />
karalama, dışlama, alay etme vs.) kullanımı<br />
15 % 24 2 % ,7<br />
Kötü <strong>ve</strong> haksız kahramanların şiddet yoluyla ceza<br />
görmesi<br />
22 % 35 8 % 3<br />
Şiddet aracı olarak ateşli silah kullanımı 11 % 18 6 % 2<br />
Şiddet aracı olarak ateşsiz silah kullanımı 21 % 34 12 % 4<br />
görüntülerinden etkilenmesini önlemek için televizyon<br />
karşısında çok fazla yalnız bırakılmaması gerektiği de<br />
ifade edilmiştir.<br />
Nicel araştırma bulgularına göre incelenen çocuk<br />
programlarının % 27’sinde (n=17), şiddet uygulayan-<br />
ların eylemlerinin özenti oluşturabilecek bir çerçe<strong>ve</strong>de<br />
<strong>ve</strong>rildiği görülmektedir. Nitel araştırma bulgularında da<br />
katılımcılar arasında, iyilik yapmak için şiddete başvuran<br />
kahramanların örnek alındığına, bunun da çocuklar ara-<br />
sında adaleti sağlayan gücün şiddet olduğu noktasında<br />
bir algı oluşmasına neden olduğuna ilişkin bir bulguya<br />
ulaşılmıştır.<br />
3.3.3. Tüketim Kültürüne İlişkin Unsurlar<br />
Araştırmada çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlar-<br />
da yayınlanan reklamların çocukların duygusal/sosyal<br />
gelişimine yönelik bir içeriği de tüketim kültürüne ilişkin<br />
unsurlardır. Araştırmada incelenen çocuk programları<br />
<strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen<br />
tüketim kültürüne ilişkin unsurların “sıklıkla/her zaman”<br />
<strong>ve</strong> “ara sıra” görülme durumları, aşağıdaki tabloda özet-<br />
lenmiştir:
Yukarıdaki tablo incelendiğinde çocukları tüketime<br />
sevk edecek unsurların, çocuk programlarına oranla<br />
doğası gereği <strong>ve</strong> bekleneceği üzere reklamlarda daha<br />
yoğun olduğu görülmektedir. Karakterlerin kullandıkla-<br />
rı ürünlerle üstünlük sağladığı duygusu/mesajı, çocuk<br />
programlarında % 5 oranında <strong>ve</strong>rilirken, reklamlarda bu<br />
oran % 80’dir. Yine oluşumunda televizyonun da önemli<br />
bir payı olan popüler kültürde, bireylerin tükettikçe mutlu<br />
olacağı algısı mevcuttur (Şahin, 2005; Durmuş, 2006;<br />
Özkan, 2006). Araştırmanın nicel kısmın kapsamında<br />
incelenen reklamların % 67’sinde tüketimin haz kaynağı<br />
olarak gösterilmesi, reklamların bu konudaki işlevini or-<br />
taya koymaktadır. Diğer yandan incelenen reklamların %<br />
75’inde (n=225) reklam oyuncusu/oyuncularının, reklam<br />
konusu olan ürüne karşı duyduğu arzuyu <strong>ve</strong> ona sahip<br />
olmaktan ötürü duyduğu mutluluğu “sıklıkla/her zaman”;<br />
% 10’unda ise (n=31) “ara sıra” olacak şekilde ortaya<br />
koydukları saptanmıştır. Yine reklamların % 5’inde israfı<br />
teşvik edici iletilerin varlığı da dikkat çekmektedir. Ayrıca<br />
incelenen reklamların % 8’inde çocuklara, reklamı yapı-<br />
lan ürünün kendilerine satın alınmasını sağlamak üzere<br />
büyüklerini <strong>ve</strong> başkalarını ikna etmeleri için “sıklıkla/her<br />
zaman” ya da “ara sıra” çağrı yapıldığı saptanmıştır.<br />
Nitel araştırmaya katılan katılımcılar “çocuk” kav-<br />
ramına ilişkin tanımlamalarında çocuğun “masumiyet,<br />
saflık <strong>ve</strong> yönlendirilebilirlik” niteliklerine vurgu yapmış,<br />
bu bağlamda çocuğun bir anlamda izlediği materyal<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tablo 6. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda Tüketim Kültürüne İlişkin Unsurlar<br />
Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />
N % N %<br />
Karakterlerin kullandıkları ürünlerle, üstünlük<br />
sağladığı duygusu/mesajı <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
5 % 8 238 % 80<br />
Tüketim, haz kaynağı olarak sunulmaktadır. 2 % 3 200 % 67<br />
İsrafı teşvik edici iletiler vardır. 1 % 1,6 15 % 5<br />
Marka ismi, görsel olarak yer almaktadır. 7 % 11 270 % 90<br />
Marka ismi, sözel olarak yer almaktadır. 1 % 1,6 265 % 88<br />
karşısında savunmasız bir konumda olduğunu dile getir-<br />
miştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=11), çocuğun<br />
kendisine yönelik tüketimlerde ailelerini yönlendirebildiği<br />
görüşünde birleşmektedir. Nitekim bir katılımcının [4, K,<br />
Ç.P.Y.] çocukerkil aile döneminin yaşandığını belirtmesi<br />
dikkat çekicidir. Çocuk programı yapımcısı olan bir ka-<br />
tılımcının [3, E, Ç.P.Y.], evine televizyon almayarak ço-<br />
cuğunu korumayı düşünmesi de üzerinde düşünülmesi<br />
gereken bir tespittir..<br />
Araştırmada incelenen reklamların % 90’ında mar-<br />
ka isminin görsel olarak; % 88’inde ise sözel olarak yer<br />
aldığı görülmüştür. Marka isimleri, görsel <strong>ve</strong> sözel biçim-<br />
lerde reklamlarda yer alarak henüz okuma yazma bil-<br />
meyen çocukların zihnine yerleşerek kalıcı olmaktadır.<br />
Böylece çocuklar, logosunu gördüğü, adını sıkça duy-<br />
duğu markayı alış<strong>ve</strong>rişte tercih ederek ailelerini yönlen-<br />
direbilmektedir.<br />
Nitel araştırma bulgularında katılımcıların büyük<br />
çoğunluğu, çocukların akran grupları üzerinde baskı<br />
kurarak (peer presser) onların satın alma davranışını<br />
etkilediği görüşünde birleşmektedir. Katılımcılara göre<br />
çocuk, oynadığı oyuncakla yanındaki çocukları kıskan-<br />
dırabilmekte <strong>ve</strong> ailesinden arkadaşlarında gördüklerini<br />
ona da almalarını isteyebilmektedir [3, E, Ç.P.Y.; 5, K,<br />
R.A.G.M.]. İstediğini elde etmek isteyen çocuk, yetişkin<br />
bir insanın başvurmayacağı ağlama, bağırma, küsme<br />
gibi yöntemlere başvurmaktadır [1, E, R.A.M.T.]. Sön-<br />
75
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
mez’in (2006) araştırma bulgularında da aileler, çocukla-<br />
rının satın alma davranışı üzerinde arkadaşlarından (%<br />
25) sonra reklamların (% 24) etkili olduğunu belirtmiştir.<br />
76<br />
Araştırmanın nitel kısmında aynı zamanda reklam<br />
metni yazarı olan bir katılımcı [5, K, R.A.G.M.], çocukla-<br />
rın satın alma kararında ailenin çocuklara <strong>ve</strong>rdiği harç-<br />
lıkların etkili olduğu, reklamlarla aklı çelinen çocuğun<br />
ilgi alanına giren bir ürünü denememesinin neredeyse<br />
imkânsız olduğu, bu ürünü ya kendi harçlığından aldı-<br />
ğı ya da açık açık aileyi kandırarak aldığı düşüncesini<br />
ileri sürmüştür. Diğer yandan bir katılımcı, yetişkinlerin<br />
reklamlarda gördükleri ürünleri çocuklarına alarak do-<br />
laylı olarak statülerini yükselttiklerini belirtmiştir [14, E,<br />
Ç.P.Y.]. Bu noktada daha gelişkin düşünsel yapıya sahip<br />
olan ebe<strong>ve</strong>ynlerin çocukların yönlendirmelerini bir filtre-<br />
den geçirerek çocukların kendileri için yararlı hâle getiril-<br />
melerinin gereği üzerinde de durulmuştur [14, E, Ç.P.Y.]<br />
Aşçı’nın (2006) araştırmasında, çocukların % 91’inin<br />
reklamlarda izledikleri çizgi ya da animasyon karakterle-<br />
rin reklamını yaptıkları ürünleri satın almak ya da anne<br />
<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya babalarına satın aldırtmak istedikleri, % 91’inin<br />
üzerinde çizgi ya da animasyon karakter olan ürünleri<br />
satın aldıkları saptanmıştır. 454 ilköğretim birici kademe<br />
öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırmada da (Cesur <strong>ve</strong><br />
Paker, 2007), çocukların en sevdikleri kahraman soru-<br />
sunda, çizgi film kahramanı ilk sırada gelmektedir. Nite-<br />
kim araştırmada incelenen reklamların % 6’sında (n=19)<br />
marka karakteri olarak ünlü çizgi film karakterinin kulla-<br />
nıldığı saptanmıştır. Araştırmanın nitel bulgularında da<br />
katılımcıların tümü, marka karakterlerinin reklamın satı-<br />
şını artırdığı konusunda hemfikirdir. Reklam ajansı müş-<br />
teri temsilcisi olan bir katılımcı [1, E, R.A.M.T.], reklam<br />
karakterinin markayla özdeşleştiğini, tüketicinin reklam<br />
karakterini görünce markayı hatırladığını bu durumun<br />
hem reklam <strong>ve</strong>ren hem de tüketici açısından da fayda-<br />
lı olabileceğini belirtmiştir. Bir katılımcı [10, K, Ç.P.Y.],<br />
tüketim söz konusu olduğunda, neyin tüketilmesi ge-<br />
rektiğine çocukların kendilerinin karar <strong>ve</strong>rdiklerini, yeni<br />
başlayan bir çizgi filmi izleyen çocukların piyasaya çık-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
madan onun bebeklerini istemeye başladıklarını ifade<br />
etmiştir. Diğer yandan bir katılımcının [2, K, Ç.T.G.Y.Y.]<br />
çocukların yoğun bir baskı altında olduğunu, sinema<br />
filmlerinin yapılış amacının çocuklara onun çıkartması-<br />
nı, oyuncağını, kitabını vs. satmak olduğunu belirtme-<br />
si, çocuklar için sinema sektöründe oluşturulan pazarın<br />
varlığına dikkat çekmektedir. Marka karakterlerinin mar-<br />
kanın belli değerlerini aktarmak adına anlamlı olduğu-<br />
nu, reklam mesajlarını kuv<strong>ve</strong>tlendirdiğini, bu durumun<br />
çocuklar açısından sakınca arz etmediğini düşünen [6,<br />
K, R.İ.S.T.K.B.] katılımcı da vardır. Çocuk programı ya-<br />
pımcısı olan bir katılımcı [14, E, Ç.P.Y.], ticarî firmaların<br />
çocuğun hayatının odağı hâline getirdiği kahramanları<br />
kullanmasının, devletin koyacağı kurallarla engellenme-<br />
si gerektiğini düşünmektedir.<br />
Araştırmada incelenen reklamların % 17’sinde<br />
(n=52), marka karakteri olarak markaya özgü yeni bir<br />
ticarî karakterin kullanıldığı saptanmıştır. Nitel araştırma<br />
bulgularında da çizgi/animasyon karakterlerin yurt dı-<br />
şında daha fazla kullanıldığını ancak Türkiye’de fazlaca<br />
kullanılmadığını düşünen bir katılımcı [1, E, R.A.M.T.],<br />
bu durumun nedeni olarak animasyon karakterlerin it-<br />
hal, sanal <strong>ve</strong> cansız olmalarını göstermiştir. Aynı katılım-<br />
cı, yetişkinlerin etkilenmediği animasyon karakterlerden<br />
çocukların çizgi filmlerden dolayı kolayca etkilendiğini<br />
belirtmiştir. Çocuk programı yapımcısı olan bir katılımcı,<br />
animasyon karakterlerdeki renk, hareket <strong>ve</strong> sesin ço-<br />
cukları çektiğini [4, K, Ç.P.Y.] belirtmiştir. Reklam ajansı<br />
müdürü olan bir katılımcı [8, E, R.A.G.M.], animasyon<br />
karakterlerin çocuklarda yaratıcılığı geliştirdiğini düşün-<br />
mekte <strong>ve</strong> bu anlamdaki bir manipülasyonu normal karşı-<br />
lamaktadır. Diğer yandan çocuk programı yapımcı olan<br />
bir katılımcı da kapitalizmin kuralı olarak insanların tü-<br />
ketime yönlendirildiğini [10, K, Ç.P.Y.] vurgulamaktadır.<br />
Araştırmada, çocuklardaki marka bağımlılığının<br />
oluşmasında televizyonun etkili olduğunu düşünen ka-<br />
tılımcılar (n=10) çoğunluktadır. Çocuk programı yapım-<br />
cısı olan bir katılımcı [4, K, Ç.P.Y.], çocuklarda marka<br />
bağımlılığının oluşmasında televizyonun araç olarak
kullanımına işaret etmekte, kendilerine “Bir şekilde biz<br />
prodüksiyon maliyetini sağlayalım, bizim karakterimizin<br />
programını yapın, biz sonra üste para da <strong>ve</strong>relim. Biz<br />
sonra bunun ürünlerini çıkarıp bundan para kazanaca-<br />
ğız.” şekilde başvuran birçok firma olduğunu belirtmek-<br />
tedir.<br />
Karaca, Pekyaman <strong>ve</strong> Güney (2007) tarafından ya-<br />
pılan bir araştırmada da ebe<strong>ve</strong>ynlerin büyük bir bölümü<br />
reklamların, çocukları ihtiyaç dışı bir ürünü almaya yön-<br />
lendirdiğini, “saldırgan, kaba kuv<strong>ve</strong>te başvuran, sihirli”<br />
gibi özelliklere özendirdiği, çocuklarda marka bağımlılığı<br />
yarattığı, çocukları her gördüğü ürünü almaya yönlendir-<br />
diği” görüşündedir. Nitekim reklam ajansı genel müdürü<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
olan bir katılımcı da [9, K, R.A.G.M.] marka bağımlılığı-<br />
nın oluşmasında, televizyondan ziyade arkadaş grupla-<br />
rındaki akran baskısının ana etken olduğunu, çocukların<br />
da grup içerisinde kabul görmek için o markaları kullan-<br />
dığını düşünmektedir.<br />
3.3.4. Modelleme<br />
Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />
reklamların çocukların duygusal/sosyal gelişimine yöne-<br />
lik bir içeriği de modelleme ile ilgilidir. Araştırmada ince-<br />
lenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />
reklamlarda belirlenen modellemeye ilişkin unsurların<br />
“sıklıkla/her zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra” görülme durumları,<br />
aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:<br />
Tablo 7. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda Modellemeye İlişkin Unsurlar<br />
Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />
Çocukların örnek alabileceği olumlu<br />
davranışlar sergilenmektedir.<br />
Davranışların doğurduğu sonuçlara ilişkin,<br />
uygun modeller sunulmaktadır.<br />
Olumsuz davranış sergileyen kahramanlar,<br />
model olarak sunulmaktadır.<br />
Karakterler, tek bir cinsiyetten<br />
oluşmaktadır.<br />
Karakterler, belli bir sosyal tabakayı temsil<br />
etmektedir.<br />
Karakterlerin kıyafetlerinde milli ya da dinî<br />
sembollere yer <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
Karakterlerin ırksal özellikleri belirli bir ırk<br />
lehine olacak şekilde vurgulanmaktadır.<br />
Farklı milletlere dair kalıp yargılara<br />
(sterotiplere) göndermeler vardır.<br />
N % N %<br />
35 % 56 101<br />
% 34<br />
43<br />
22<br />
10<br />
12<br />
14<br />
9<br />
7<br />
% 68<br />
% 35<br />
% 16<br />
% 19<br />
% 22<br />
% 14<br />
% 11<br />
64<br />
60<br />
133<br />
119<br />
18<br />
4<br />
9<br />
% 21<br />
% 20<br />
% 44<br />
% 40<br />
% 6<br />
% 1,4<br />
% 3<br />
77
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
78<br />
Nitel araştırma bulgularında katılımcıların bir kısmı<br />
(n=6), çocuk programlarının modelleme yoluyla çocu-<br />
ğun davranış kalıplarını etkilediğini ifade etmiştir. Çocuk<br />
programlarındaki marjinal karakterlerin <strong>ve</strong> genellikle de<br />
olumsuz davranışların çocuklar tarafından model alın-<br />
dığı da belirtilmiştir. Nitekim yukarıdaki tablo incelendi-<br />
ğinde nicel araştırma kapsamında incelenen program<br />
<strong>ve</strong> reklamlarda, bunun farkında olunduğu anlaşılacaktır.<br />
Çocukların örnek alabileceği olumlu karakterler, çocuk<br />
programlarında % 56 (n=35) oranında, reklamlarda ise<br />
% 34 (n=101) oranında yer almaktadır. Ayrıca davra-<br />
nışların doğurduğu sonuçlara uygun modeller çocuk<br />
programlarında % 68 (n=43) oranında sunulmakta, rek-<br />
lamlarda bu oran % 21 (n=64) olmaktadır (bu noktada<br />
reklamların ticarî kaygılarının etkisinin olduğu düşünü-<br />
lebilir). Öte yandan olumsuz davranış sergileyen kah-<br />
ramanlar, çocuk programlarında % 35 (n=22) oranında<br />
model olarak sunulurken, reklamlarda bu oran % 20’dir<br />
(n=60).<br />
İncelenen reklamların % 44’ünde (n=133), çocuk<br />
programlarının ise % 16’sında (n=10), karakterler tek<br />
bir cinsiyetten oluşmaktadır. Bu durumu “cinsiyetçi<br />
yaklaşım”la açıklamak tek başına yeterli olmayabilir.<br />
Zira incelenen programlar <strong>ve</strong> reklamların hedef kitlesi-<br />
nin de bu temsilde rolü hesaba katılmalıdır. “Ancak Walt<br />
Disney <strong>ve</strong> Warner Bross gibi alanda görece hakim fir-<br />
maların ürettikleri filmler, yaygın olarak gösterim imkânı<br />
bulan çizgi filmler, çocuk kuşağı programlarında sunulan<br />
hikâyelerin başkarakterleri –genel bir gözlemle– çoğun-<br />
lukla erkek olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Do-<br />
nald Duck, Mickey Mouse, Ninja Kaplumbağalar, Susam<br />
Sokağı’ndaki kuklalar (nitekim Kurabiye Canavarı ya da<br />
Minik Kuş gibi karakterler eril özellikler taşıdığı gibi er-<br />
kek sesiyle seslendirilmektedir). Bu karakterler ayrıca<br />
sadece televizyon programı karakterleri olarak kalmayıp<br />
birtakım kitap, oyuncak gibi ticarî malzemelerde de yer<br />
alan pop kültür figürleridir <strong>ve</strong> çocuğa özdeşleşme yo-<br />
luyla cinsiyet rollerini yapılandırmada etkili rol oynarlar.”<br />
(Duru, 1997: 501–502). Dolayısıyla bu çerçe<strong>ve</strong>de genel<br />
gözlemleri aşan daha ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç bu-<br />
lunmaktadır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Araştırmada incelenen reklamlarda karakterlerin %<br />
40’ı (n=119) belli bir sosyal tabakayı temsil ederken;<br />
çocuk programlarında bu oran % 19’dur (n=12). Ayrıca<br />
incelenen reklamların büyük çoğunluğunda üst gelir ta-<br />
bakasına mensup bir sosyal tabaka temsili göze çarp-<br />
maktadır. Bu <strong>ve</strong>sileyle izleyiciye reklamı yapılan ürünün<br />
aynı zamanda üst gelir tabakasına da ait olduğu <strong>ve</strong> kul-<br />
lanıcının bu ürünü almasıyla aynı zamanda bu tabakaya<br />
dâhil olacağı mesajı <strong>ve</strong>rildiği dikkate alınmalıdır.<br />
Diğer yandan araştırmada incelenen reklamların %<br />
42’sinde (n=125) karakterlerin marka üzerinden model<br />
olarak “sıklıkla/her zaman”; % 18’inde (n=53) “ara sıra”<br />
olacak şekilde sunulduğu saptanmıştır.<br />
Araştırmanın bulgularında da reklamlarda çocuk<br />
oyuncuların kullanımı konusunda katılımcıların farklı gö-<br />
rüşleri vardır: Katılımcıların büyük çoğunluğu, reklamlar-<br />
daki çocuk oyuncuların çocuklardan ziyade yetişkinleri<br />
etkilediğini “şirin <strong>ve</strong> sevimli” imajı taşıyan çocukların,<br />
çocuklardan ziyade büyükleri manipüle etmede daha<br />
çok kullanıldığını düşünmektedir [1, E, R.A.M.T.; 2, K,<br />
Ç.T.G.Y.Y.]. Ancak reklamlarda çocuk oyuncuların kulla-<br />
nılmasının yasal birtakım uygulamalarla denetlenmesini<br />
isteyen katılımcılar da [11, E, Ç.T.G.Y.Y.] vardır. Bu du-<br />
rum kullanılan çocukların ruh sağlığında olumsuz etki-<br />
ler yaratması, ebe<strong>ve</strong>ynlerin çocuklarının sırtından para<br />
kazanmaları açısından sakıncalı bulunmaktadır [13, E,<br />
Ç.P.Y.]. Çocukların kullanıldığı reklamların çocukların<br />
satın alma kararında etkin olması, kullanılan çocukların<br />
örnek model olmaları ile doğru orantılı olarak değerlen-<br />
dirilmektedir [13, E, Ç.P.Y.].<br />
3.3.5. <strong>Aile</strong> Yapısı <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> Değerleri<br />
Araştırmada incelenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu<br />
programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen aile<br />
yapısı <strong>ve</strong> aile değerleriyle ilişkili unsurların “sıklıkla/her<br />
zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra” görülme durumları, aşağıdaki tab-<br />
loda özetlenmiştir:
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Tablo 8. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamlarda <strong>Aile</strong> Yapısı <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> Değerlerine<br />
İlişkin Unsurlar<br />
Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />
AİLE YAPISI<br />
Yukarıdaki tablo incelendiğinde hem çocuk program-<br />
larında hem reklamlarda kadın <strong>ve</strong> erkek rollerinin % 6<br />
oranında ayrıştırılarak <strong>ve</strong>rildiği görülmektedir. Bu sonuç,<br />
çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların geriye kalan % 94’lük<br />
bölümünde cinsiyet rollerinin ayrıştırılmadığı biçiminde<br />
yorumlanmamalıdır. Zira araştırmamız kapsamında in-<br />
celenen çocuk programlarının <strong>ve</strong> reklamların tümünde<br />
aile görüntüleri yer almamaktadır. Dolayısıyla bu sonuç,<br />
aile görüntülerinin yer aldığı yayınlar için geçerlidir.<br />
Araştırmada incelenen reklamların büyük bir kısmın-<br />
da aile görüntülerine ya da aile temasına yer <strong>ve</strong>rilmediği<br />
gözlemlenmiştir. Bunda önemli bir etken olarak sürenin<br />
N % n %<br />
Kadın <strong>ve</strong> erkek rolleri ayrıştırılarak işlenmektedir. 4 % 6 18 % 6<br />
<strong>Aile</strong> yapısı, çocuklu aile biçimindedir. 15 % 24 32 % 11<br />
<strong>Aile</strong>de ileri yetişkinlere yer <strong>ve</strong>rilmemektedir. 51 % 81 271 % 90<br />
<strong>Aile</strong>, ev dışındaki ortamlarda da gösterilmektedir. 11 % 17 19 % 6<br />
<strong>Aile</strong>de çocuk çalışmaktadır. 1 % 1,6 2 % ,6<br />
<strong>Aile</strong>de sadece anne çalışmaktadır. – – 1 % ,3<br />
<strong>Aile</strong>de sadece baba çalışmaktadır. 4 % 6,3 – –<br />
<strong>Aile</strong>de anne <strong>ve</strong> baba çalışmaktadır. 2 % 3,2 – –<br />
Tek ebe<strong>ve</strong>ynli aile modeli sunulmaktadır. 1 % 1,6 4 % 1,3<br />
Yaşlılar aile dışında kurumsal yapılarda (örneğin<br />
huzurevi) sunulmaktadır.<br />
Türk toplumunun genel aile değerleri içinde yer<br />
almayan değerler işlenmektedir.<br />
<strong>Aile</strong> kararlarında çocuğun katılımı<br />
özendirilmektedir.<br />
2<br />
% 3,2<br />
TÜRK TOPLUMUNUN GENEL AİLE DEĞERLERİ<br />
4<br />
4<br />
% 6<br />
% 6<br />
kısalığı (0–30 saniye / n=228, % 76) değerlendirilebilir.<br />
Örneğin incelenen reklamların % 11’inde (n=32) aile<br />
yapısının çocuklu aile biçiminde <strong>ve</strong>rildiğine ilişkin bir<br />
bulgu karşımıza çıksa da bu sonuç, içinde aile teması<br />
geçmeyen reklamları da kapsamaktadır. Diğer taraftan<br />
çocuk programları, reklamlara göre daha uzun süreli<br />
olması <strong>ve</strong> olay kurgusu içermesi nedeniyle içerisinde<br />
aile temasına rastlanan yapımlardır. İncelenen çocuk<br />
programlarının % 24’ünde (n=15) aile yapısı çocuklu<br />
aile biçimindedir, % 81’inde (n=51), ailede ileri yetişkin-<br />
lere yer <strong>ve</strong>rilmemiştir. Çocuk programlarının % 6’sında<br />
(n=4), reklamların da % 5’inde (n=14), genel Türk aile<br />
1<br />
14<br />
16<br />
% ,3<br />
% 5<br />
% 5,4<br />
Anne/babayı küçümseyici mesajlar vardır. 1 % 1,6 7 % 2<br />
79
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
değerleri içinde yer almayan değerler işlenmektedir. Ço-<br />
cuk programlarının % 6’sında (n=4); reklamların da %<br />
5,4’ünde (n=16) aile kararlarında çocuğun katılımı özen-<br />
dirilmektedir. Çocuk programlarının % 1,6’sında (n=1);<br />
reklamların da % 2’sinde (n=7), anne/babayı küçümse-<br />
yici mesajlar bulunmaktadır.<br />
80<br />
Çocuk programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan<br />
reklamların Türk toplumunun genel aile <strong>ve</strong> ahlâk değer-<br />
lerine uygunluk gösterip göstermemesine ilişkin katı-<br />
lımcı algılarını içeren nitel araştırma bulguları şöyledir:<br />
Katılımcıların bir kısmı (n=5), çocuk programlarının <strong>ve</strong><br />
reklamların Türk toplumunun genel aile değerlerine uy-<br />
gunluk göstermediğini düşünmektedir. Bir katılımcı [1,<br />
E, R.A.M.T.], Türkiye’de farklı aile tiplerinin olduğunu<br />
<strong>ve</strong> bu aileler için ortak değerlerden söz edilemeyeceğini<br />
düşünmektedir. Diğer yandan çocuk televizyonu genel<br />
yayın yönetmeni olan bir katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], aile<br />
değerlerinin daha genel olması gerektiğini, herkesin ka-<br />
bul ettiği genel değerleri aktarmanın gerekliliğini vurgu-<br />
lamaktadır.<br />
Katılımcıların bir kısmı (n=5), çocuk programları <strong>ve</strong><br />
reklamların Türk toplumunun genel ahlâk değerlerine uy-<br />
gunluk göstermesi gerektiği hususunda birleşmektedir.<br />
Diğer yandan iki katılımcı [1, E, R.A.M.T., 10, K, Ç.P.Y.],<br />
çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların Türk toplumunun ge-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
nel ahlâk <strong>ve</strong> değerlerine uygunluk göstermesi gerektiği<br />
düşüncesine katılmamaktadır. Çocuk televizyonu genel<br />
yayın yönetmeni olan bir katılımcı [2, K, Ç.T.G.Y.Y.],<br />
Türk ya da herhangi bir toplumun kendi değerlerini öne<br />
çıkaran ama kendi değerlerinde olmayan başka şeyleri<br />
de reddetmeyen, bir yayın yapılması gerektiğini düşün-<br />
düğünü ifade etmiştir. Reklamla ilgili STK başkanı olan<br />
bir katılımcı [6, K, R.İ.S.T.K.B.], Türk toplumunun genel<br />
ahlâkî değerlerinde kentleşme olgusuyla birlikte kırılma<br />
yaşandığı <strong>ve</strong> çocuklara evrensel değerlerin aşılanması<br />
gerektiğini düşünmektedir. Yine başka bir katılımcı da<br />
[9, K, R.A.G.M.] Türk toplumunun genel ahlâk değerle-<br />
rinden söz edilemeyeceğini onun yerine evrensel değer-<br />
lerin varlığını <strong>ve</strong> burada reklamcılığın işlevini dile getir-<br />
miştir. Çocuk televizyonu genel yayın yönetmeni olan bir<br />
katılımcı [11, E, Ç.T.G.Y.Y.], reklam ajanslarının reklam<br />
senaryolarını oluştururken Türk toplumunun genel ahlâk<br />
değerlerinden ziyade her yıl için araştırma yapıp belir-<br />
ledikleri toplumda yükselen <strong>ve</strong> düşen değerleri dikkate<br />
aldıklarını belirtmiştir.<br />
3.3.6. Dil Gelişimi<br />
Araştırmada incelenen çocuk programları <strong>ve</strong> bu<br />
programlarda yayınlanan reklamlarda belirlenen dil geli-<br />
şimiyle ilişkili unsurların “sıklıkla/her zaman” <strong>ve</strong> “ara sıra”<br />
görülme durumları, aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:
Tablo 9. Çocuk Programları <strong>ve</strong> Bu Programlarda Yayınlanan Reklamların Çocukların Dilsel Gelişimine<br />
Yönelik İçeriği<br />
Maddeler (Sıklıkla/her zaman, ara sıra) Çocuk Programları Reklamlar<br />
Araştırmamızın nicel bulgularında incelenen çocuk<br />
programlarının % 25’i (n=16), bu programlarda yayın-<br />
lanan reklamların da % 16’sı (n=77) çocuğun anlama-<br />
yacağı türden karmaşık cümle yapıları içermektedir.<br />
Bir cümlede kullanılan kelime sayısı, çeşitli ek fiillerle<br />
genişletilmiş birleşik cümle kuruluşları; henüz Piaget’in<br />
bilişsel gelişim dönemlerine göre soyut işlem dönemine<br />
gelmemiş çocukların bu tür cümleleri anlamasını zorlaş-<br />
tırmaktadır. Yine incelenen çocuk programlarının % 10’u<br />
(n=6), reklamların da % 9’u (n=37) Türkçe olmayan ya<br />
da uydurulmuş kelimeler/ifadeler içermektedir. Çocuk<br />
programlarının % 16’sında (n=10), reklamların da %<br />
3’ünde (n=10) argo sözcüklerin kullanıldığı görülmüştür.<br />
İncelenen reklamların % 55’inde (n=164) bilginin<br />
çağrışım yoluyla hafızada kalmasını sağlayan pekiştiril-<br />
miş sıfatların “sıklıkla/her zaman” ya da “ara sıra” kulla-<br />
nıldığı belirlenmiştir. “Kıpkırmızı”, “capcanlı” gibi sıfatlar,<br />
farklı duyu organlarına hitap ederek tüketicinin ürünü <strong>ve</strong><br />
markayı algısal çağrışımlarla hatırlamasını kolaylaştır-<br />
maktadır.<br />
İncelenen reklamların % 12’sinde (n=36), olumsuz<br />
sloganların “sıklıkla/her zaman”, ya da “ara sıra” kul-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
N % n %<br />
Çocuğun anlamayacağı türden karmaşık<br />
cümle yapıları içerir.<br />
16 % 25 77<br />
% 16<br />
Anlatımda, ağız <strong>ve</strong> şi<strong>ve</strong> özellikleri<br />
kullanılmaktadır.<br />
1<br />
% 1,6<br />
5<br />
% 3<br />
Türkçe olmayan ya da uydurulmuş<br />
kelimeler/ifadeler kullanılmıştır.<br />
6<br />
% 10<br />
37<br />
% 9<br />
Argo sözcükler kullanılmıştır. 10 % 16 10 % 3<br />
Karakterlerin dil kullanımları, sosyal<br />
ayrışmayı besleyecek şekilde <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
–<br />
lanıldığı görülmüştür. Nitel araştırma bulgularında, iki<br />
katılımcı [10, K, Ç.P.Y.; 11, E, Ç.T.G.Y.Y.], reklamların<br />
modelleme yoluyla çocukların konuşma kalıplarını etki-<br />
lediğini belirtmiştir.<br />
Araştırmamızda incelenen programların % 6’sında<br />
(n=4), Türkçe dışındaki dillerin “sıklıkla/her zaman” ya<br />
da “ara sıra” üstünlüğünün vurgulandığı belirlenmiştir.<br />
İncelenen çocuk programlarında Türkçe dışındaki dillere<br />
ait unsurların kelime <strong>ve</strong> cümle düzleminde yoğun olarak<br />
kullanılması <strong>ve</strong> bunların anlaşılırlığı ortadan kaldırması<br />
bu bulguya örnek <strong>ve</strong>rilebilir.<br />
Diğer yandan yabancı kaynaklı programların Türki-<br />
ye’de bu denli çok olmasını toplumu şekillendirme, yö-<br />
netme çabasına bağlı bir propaganda olarak gören bir<br />
katılımcı da [8, E, R.A.G.M.] Türkiye’de İngilizce çizgi<br />
film yayını yapan kanalların Türkçeye zarar <strong>ve</strong>rdiğini<br />
düşünmektedir. Yabancı yapımlardan daha çok yer-<br />
li yapım olması gerektiğini düşünen bir katılımcı [2, K,<br />
Ç.T.G.Y.Y.], yabancı yapımların çocuğa “w” ya da “x”<br />
harfleri gibi kültürel değerleri aktardığını ancak bu tür<br />
unsurlara karşı direnmenin de sektörde zor olduğunu<br />
ifade etmiştir.<br />
–<br />
11<br />
% 4<br />
81
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
82<br />
3.4. Çocuklara Yönelik Programlar <strong>ve</strong> Bu Prog-<br />
ramlarda Yayınlanan Reklamların Denetimine İlişkin<br />
Sonuçlar<br />
Araştırmada nitel kısmında, katılımcılara çocuk<br />
programları <strong>ve</strong> bu programlarda yayınlanan reklamla-<br />
rın yeterince denetlenip denetlenmediği; reklam <strong>ve</strong>ren<br />
şirketleri, yapımcıları, reklam metni yazarlarını bağlayıcı<br />
üst değerlerin (din, ahlâk, ideoloji, felsefi düşünce vb).<br />
olup olmadığı konularındaki düşünceleri sorulmuştur:<br />
Araştırmanın bulgularında yedi katılımcı, Türkiye’de<br />
çocuk programları <strong>ve</strong> reklamların çocuklara uygunluğu<br />
bakımından denetlenmediğini, reklamların yayınlandık-<br />
tan sonra bir şikâyet üzerine kontrol edilip toplumsal<br />
denetime girdiğini ifade etmiştir. Yine katılımcılar tarafın-<br />
dan reklam şirketlerinin toplumsal denetimin geri bildi-<br />
rimlerini de dikkate almadığını belirtmiştir. Reklam ajan-<br />
sı müşteri temsilcisi olan bir katılımcının [1, E, R.A.M.T.],<br />
“Bu da çok yanlış, bunu yapmayalım.” diyen bir reklamcı<br />
ya da reklam <strong>ve</strong>ren görmediğini, belki onların bir çocuğu<br />
varsa <strong>ve</strong> çocuğunu da çok seviyorsa böyle bir sorumlu-<br />
luk taşıyabileceğini belirtmesi dikkat çekici bulunmuştur.<br />
Denetim konusunda toplumsal bir hareket başlatıl-<br />
ması gerektiği, her ticarî marka <strong>ve</strong> işletmenin bu toplum-<br />
sal sorumluluğu taşımasıyla ortak bir anlayışa varılacağı<br />
üni<strong>ve</strong>rsitelerin, reklam firmalarının <strong>ve</strong> televizyon kanalla-<br />
rının bir araya gelip çalıştay yaparak bu sorunu giderebi-<br />
leceği de düşünülmektedir. Ancak bir katılımcının [1, E,<br />
R.A.M.T.], sosyal sorumluluğun da reklam aracı olarak<br />
kullanıldığını “Sosyal sorumluluk kampanyası yapanlar<br />
da zaten onu sosyal sorumluluk kampanyası için yapmı-<br />
yorlar. Onlar da marka değerini artırmak için kâr amaçlı<br />
yapıyorlar.” cümleleriyle dile getirmesi dikkat çekici bu-<br />
lunmuştur. Diğer yandan sektörde “Gelecek bin YTL’lik<br />
bir cezaya karşılık o reklam yapıldığında, kazanılan bir<br />
milyon için yapar, cezamı öderim.” yaklaşımının varlığı<br />
da tespit edilmiştir.<br />
Reklamla ilgili STK başkanı olan bir katılımcının [7,<br />
E, R.İ.S.T.K.B.], vatandaşlar tarafından şikâyet mekaniz-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
ması yoluyla uygulanan denetimin çok sağlıklı yapılma-<br />
dığını, tüketiciden gelen şikâyetlerin çok da ciddi olma-<br />
dığını, çocuk programlarının yeterince şikâyet edilmeyip<br />
bunların faturasının reklamlara kesildiğini belirtmesi,<br />
dikkat çekici bir bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Reklamların daha çok sivil toplum kuruluşlarıyla;<br />
çocuk programlarının da RTÜK aracılığıyla denetlendi-<br />
ği, ancak denetimin amaçlarına yeterince ulaşmadığı<br />
algısı, tüm katılımcılarda vardır. Burada denetim me-<br />
kanizmasının işleyişine dair birtakım sıkıntıların olduğu<br />
görülmektedir. Bu bağlamda reklam şirketlerinin ticarî<br />
kaygılardan dolayı toplumsal denetimin geri dönütleri-<br />
ni yeterince dikkate almadığı <strong>ve</strong> bunun için toplumsal<br />
bir hareket başlatılması, denetimde kullanılan kriterlerin<br />
daha net <strong>ve</strong> somut olması, çocuk hedef kitle için ayrı bir<br />
mevzuatı olan profesyonel kişilerden ayrı bir kurul kuru-<br />
lup çocuklarla iletişim içinde olan tüm mecraların topluca<br />
denetlenmesinin gereği ön plâna çıkmaktadır. Bu nok-<br />
tada reklam <strong>ve</strong>ren şirketleri, yapımcıları, reklam metni<br />
yazarlarını bağlayıcı üst değerlerin (din, ahlâk, ideoloji,<br />
felsefi düşünce vb.) gerekliliği sorgulanmıştır:<br />
Üç katılımcı [10, K, Ç.P.Y.; 3, E, Ç.P.Y.; 1, E,<br />
R.A.M.T.], üst değerlerin gerekli olduğuna fakat bunu<br />
gerçekleştirmenin ticarî kaygılardan dolayı imkânsız ol-<br />
duğuna dikkat çekmiştir. Maddî imkanların yetmemesi<br />
nedeniyle “…beni çocuklar ilgilendirmiyor. Beni sadece<br />
para ilgilendiriyor. Anne babası ilgilensin ben çocukla il-<br />
gilenmem, seyrettirmesin.” diyen yapımcıların varlığına<br />
dikkat çekilmiştir.<br />
Yukarıdaki bulgular bir bütün olarak değerlendirildi-<br />
ğinde, reklamların daha çok STK’lar tarafından gönüllü<br />
olarak, çocuk programlarının da RTÜK tarafından de-<br />
netlendiği görülmektedir. Ancak nitel araştırmaya katılan<br />
reklam <strong>ve</strong> çocuk yayınları çalışanları denetimin ama-<br />
cına ulaşmadığı görüşündedir. Söz konusu yayınların<br />
denetiminin yaptırım gücü olmaması, medyanın ticarî<br />
kaygılarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim<br />
araştırma bulgularında yer alan <strong>ve</strong> maddî cezaların yap-<br />
tırım gücünün azlığına ilişkin tespit [1, E, R.A.M.T.] de bu
açıklamayı desteklemektedir. Dolayısıyla yaptırım gücü<br />
daha yüksek uygulamalara ihtiyaç vardır.<br />
Diğer yandan üni<strong>ve</strong>rsiteler, STK’lar <strong>ve</strong> medya sektö-<br />
rü ortak toplantılarla bir araya gelerek çocuklara yönelik<br />
yayınların taşıması/taşımaması gereken özellikler hak-<br />
kında tartışmalı <strong>ve</strong> ortak sonuçlar üretmelidir.<br />
4. Sonuç <strong>ve</strong> Tartışma<br />
Çocuk, kendisine yönelik tüketimleri yönlendiren <strong>ve</strong><br />
marka tercihinde bulunabilen bir konumdadır. Özellikle<br />
yiyecek içecek reklamlarında çocuklar daha sık <strong>ve</strong> ge-<br />
nellikle ebe<strong>ve</strong>ynlerinden bağımsız <strong>ve</strong> kendisi için yararlı<br />
olan ürünü kullanma bilincine sahip bir rolde sunulmak-<br />
tadır. (Elden <strong>ve</strong> Ulukök, 2006: 6). Yeme isteğini arttırıcı<br />
reklamlar <strong>ve</strong> değişik şekillerde yeme modelleri <strong>ve</strong> me-<br />
sajları <strong>ve</strong>ren programlar da çocukların yeme seçimleri<br />
üzerine etki etmektedir. (Gürel <strong>ve</strong> İnan, 2001: 43). Ni-<br />
tekim araştırmamızın bulgularında çocuklara tanıtılan<br />
yiyecek <strong>ve</strong> içeceklerin büyük çoğunluğunun besleyici<br />
değeri az ancak kalorisi yüksek gıdalardan oluştuğu gö-<br />
rülmektedir.<br />
Televizyon, çocuğun enerjisini boşalttığı spor <strong>ve</strong><br />
oyun gibi fiziksel aktivitelerin yerini almaktadır. Televiz-<br />
yon izlerken çocuğun pasif olması, reklamı yapılan yük-<br />
sek kalorili <strong>ve</strong> düşük besin değerine sahip yiyeceklerin<br />
fazla tüketilmesi <strong>ve</strong> programlarda vurgulanan sağlıksız<br />
beslenme (atıştırma) alışkanlıklarının edinilmesi şiş-<br />
manlığa neden olmaktadır. (DPT, 2001: 103). Diğer yan-<br />
dan ‘geleceğin’ değil şimdinin potansiyel alıcısı çocuğa,<br />
reklamların genel görüntü aktörü olmasının dışında<br />
<strong>ve</strong>rilen imaj ile modernleşmenin, çağdaşlaşmanın sem-<br />
bolü rolü de yüklenmektedir. Reklamlarda ellerinde taze<br />
mey<strong>ve</strong> yerine X marka paket mey<strong>ve</strong> suları olan ya da<br />
sabah kahvaltısında ekmek, peynir, zeytin, reçel yerine<br />
Y marka cornflakes paketini tabağa dolduran kız <strong>ve</strong> er-<br />
kek çocukları; modern, iyi <strong>ve</strong> sağlıklı beslenmenin sem-<br />
bolleri olarak sunulmaktadır. (Serpemen, 1999: 616). Bu<br />
bağlamda çocukların sağlıklı beslenme alışkanlıklarında<br />
doğal ürünler yerine besleyici değeri az kalorisi yüksek<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
yiyeceklerle sağlanması yönünde oluşan değişimde rek-<br />
lamların etkisi yeniden sorgulanmalıdır.<br />
Araştırmanın nitel bulgularında da katılımcıların<br />
büyük bir kısmı (n=12), reklamlarda tanıtılan besleyici<br />
değeri az ancak kalorisi yüksek yiyeceklerin, çocukların<br />
fiziksel sağlığını olumsuz etkilediğini <strong>ve</strong> televizyon ba-<br />
şındayken hareket etmeyen <strong>ve</strong> çok yiyen obez bir çocuk<br />
profili oluştuğunu belirtmiştir. Reklamla ilgili STK başka-<br />
nı olan bir katılımcı, devletin üretimine izin <strong>ve</strong>rdiği bu tür<br />
ürünlerin tanıtımına izin <strong>ve</strong>rmeyerek ikilem yarattığını,<br />
bu bağlamda üretim noktasında daha ciddi süzgeçlerin<br />
(daha bilgilendirici bir gıda nizamnamesi) kullanılması-<br />
nın uygun olacağını [6, K, R.İ.S.T.K.B.] dile getirmiştir.<br />
Bu noktada katkı maddesi barındıran ürünlerin üretimi-<br />
nin çocuklar üzerindeki etkisinin yeniden gündeme ge-<br />
tirilerek bu konuda kalıcı çözümlere ulaşmanın gereği<br />
ortaya çıkmaktadır.<br />
“Televizyonda gıda maddelerinin yaygın tüketi-<br />
mi gösterilirken, karakterlerin % 88’i ince <strong>ve</strong>ya normal<br />
yapıdadır. Televizyonda yiyecek mutluluk kaynağı ola-<br />
rak gösterilmekte, ama besin maddeleri nadiren açlı-<br />
ğı gidermek için kullanılmaktadır.” (DPT, 2001: 103).<br />
Nitel araştırma bulgularında, reklamlarda yaratılan bir<br />
senaryo gereği seçilmiş çocuğun, besleyici değeri az,<br />
kalorisi yüksek yiyecekleri tükettiğine, ancak gerçek<br />
yaşamında durumun böyle olmadığına [1, E, R.A.M.T.]<br />
ilişkin ifadeler vardır. Gelişim özelliği gereği senaryo<br />
ile gerçek yaşamı ayırt edemeyen çocuklar (Yavuzer,<br />
1992; Cirhinlioğlu, 2001), senaryo gereği seçilmiş, boyu<br />
<strong>ve</strong> fiziği düzgün reklam oyuncularını model almaktadır.<br />
Diğer yandan yapılan araştırma kapsamında incelenen<br />
çocuk programlarının % 22’sinin (n=14) çocukları tehli-<br />
keli durumlara sokabilecek ifade <strong>ve</strong>ya görsel sunumları<br />
“sıklıkla” ya da “her zaman”, % 21’inin (n=13) ise “ara<br />
sıra” içerdiği belirlenmiştir. Bandura tarafından geliştiri-<br />
len “sosyal öğrenme kuramı”na göre çocuk model alma<br />
yoluyla öğrenmektedir. Bu dönemde çocuklara sunulan<br />
<strong>ve</strong> onları tehlikeli durumlara sokabilecek ifade <strong>ve</strong>ya gör-<br />
sel sunumlar, çocuklarda bu hareketleri deneme isteği<br />
83
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
doğurarak modellenebilir. Nitekim basında çıkan ço-<br />
cukların “Superman gibi uçmasına” <strong>ve</strong> “Pokemon gibi<br />
atlamasına” ilişkin haberler de çocukların çizgi film kah-<br />
ramanlarını rol model olarak benimsediğini göstermek-<br />
tedir. (Bkz. Radikal Gazetesi, 2000)<br />
84<br />
Araştırmanın nicel bulgularında incelenen çocuk<br />
programlarının % 70’inde (n=44), olayların çocuğun<br />
benzerlerine kendi yaşamında rastlayabileceği türden<br />
olmadığı belirlenmiştir. Yine incelenen çocuk program-<br />
larının % 18’inde (n=11) karakterlerin problemlerini<br />
“sıklıkla” ya da “her zaman” doğaüstü güçler kullanarak<br />
çözdüğü; % 10’unda da (n=6) “ara sıra” doğaüstü güçler<br />
kullandıkları saptanmıştır.<br />
Araştırmada ulaşılan bu bulgu <strong>ve</strong> katılımcıların tes-<br />
pitleri, çocukların gelişimsel dönemlerine dair literatürle<br />
koşuttur. Örneğin Yörükoğlu (2000: 99) çocukların, ger-<br />
çekle gerçek olmayanı ayırt etmekte güçlük çektiklerine,<br />
gözleri önünde olup bitenin bir oyun <strong>ve</strong>ya temsil olduğu-<br />
nu bilmeyip gerçek zannettiklerine değinmektedir. Hat-<br />
ta çok küçük çocukların, ekrandaki insanların hayal <strong>ve</strong><br />
görüntü değil TV kutusu içine girmiş gerçek insanlar ol-<br />
duğuna inandıklarını belirtmektedir (benzer tespitler için<br />
bkz. Cirhinlioğlu, 2001; Öcel, 2002). Bu çerçe<strong>ve</strong>de ebe-<br />
<strong>ve</strong>ynlerin çocuklarını televizyon karşısında yalnız bırak-<br />
mak yerine televizyondan çocuğa aktarılan görüntülerin<br />
gerçeklik değeri hakkında onları bilgilendirip filtre görevi<br />
görmelerinin gereği ön plâna çıkmaktadır. Nitekim Hal-<br />
loran’ın “televizyon çocukları daha çok yöneltilmedikleri,<br />
açıklığa kavuşturamadıkları, düzenden yoksun kaldıkla-<br />
rı, kanıtını bulamadıkları alanlarda etkilemektedir” tespiti<br />
de (Tetik, 1987: 12) bu gerekliliği açıklar/destekler ma-<br />
hiyette anılabilir.<br />
Piaget, 4 yaşındaki çocuğun ciddi bir biçimde çevre-<br />
ye açıldığını gözlemlemiştir. 4–6 yaş grubu çocuğu çok<br />
karmaşık görüntüleri tam algılayamaz, büyük görüntüler<br />
henüz onların görüş açısında değildir. Programlardaki<br />
görüntüleri anlarlar, fakat programdaki öyküyü bütün<br />
olarak anlayamazlar. (Tetik, 1987: 24). Oysa araştırma<br />
kapsamında incelenen reklamların % 9’unda (n=26)<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
görüntülerinde, çocuğun algılamasını zorlaştıran hızlı<br />
geçişlerin “sıklıkla” ya da “her zaman” olduğu; % 12’sin-<br />
de de (n=37) “ara sıra” gerçekleştiği belirlenmiştir. Di-<br />
ğer yandan incelenen çocuk programlarının % 10’unun<br />
(n=6) görüntülerinde çocuğun algılamasını zorlaştıran<br />
hızlı geçişlerin “sıklıkla” ya da “her zaman” olduğu; %<br />
13’ünde (n=8) ise “ara sıra” görüldüğü ortaya çıkmıştır.<br />
Bütün bu fiilî çerçe<strong>ve</strong> Piaget’nin kuramı ışığında incelen-<br />
diğinde, özellikle 4–6 yaş çocukları için onlara yönelik<br />
yayınları bir kez daha gözden geçirme zorunluluğunu<br />
ifade etmektedir. Ayrıca ulaşılan bulgular, çocuk prog-<br />
ramlarının <strong>ve</strong> reklamların, çocukların bilişsel/algısal<br />
gelişimlerine uygunluğunun belirlenmesinde, eğitimci,<br />
psikolog <strong>ve</strong> pedagog desteği alınmasının gerekliliği ola-<br />
rak da okunabilir. Nitekim nitel araştırma bulgularında<br />
katılımcıların büyük çoğunluğu, reklam sektöründe psi-<br />
kolog/çocuk gelişimi uzmanı denetiminin olmadığı, ço-<br />
cuk programlarının da bazılarının uzmanlar tarafından<br />
denetlendiğini ifade etmiştir. Yine katılımcıların büyük<br />
çoğunluğu, çocuk programlarının <strong>ve</strong> reklamların hazır-<br />
lanması sürecinde pedagog desteği alınması gerekliliği<br />
hususunda birleşmektedir. Hatta çocuk programı yapım-<br />
cısı olan bir katılımcı [3, E, Ç.P.Y.], çocuk programlarının<br />
yapımı aşamasında alınan pedagog önerilerinin video<br />
kayıtlarıyla belgelendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.<br />
Psikolog/pedagog danışmanlığı yerine, çocuk rek-<br />
lamlarının hazırlanması sürecinde kendi iç kontrollerini,<br />
senaryoyu, ekipte çocuğu olan anne babaya okutmakla<br />
sağlayan reklam ajanslarının varlığı [5, K, R.A.G.M.] da<br />
bu konuda bir gereksinimin ifadesi olarak değerlendiri-<br />
lebilir.<br />
Reklam ajansı genel müdürü olan bir katılımcı [9,<br />
K, R.A.G.M.] kendi iç kontrollerini kurum içinde yaparak<br />
uzman kullanmadıklarına, ancak tüketicilerin de bu tür<br />
uzman desteğini gerekli görmediklerine dair görüş bil-<br />
dirmiştir. Çocuk programı yapımcısı olan bir katılımcının<br />
[14, E, Ç.P.Y.] da çocuk programları hazırlayan ekibin<br />
içinde çocuklara yönelik deneyimi olan kişiler olduğunu<br />
belirtmesinden hareketle, psikolog/pedagog danışman-<br />
lığı önerisinin bir alternatifi olarak çocuklara yönelik rek-
lam <strong>ve</strong> program üreten ekip üyeleri için çocuk gelişimi<br />
noktasında farkındalık kazanmalarını sağlayacak bir tür<br />
hizmet içi eğitim programları tasarlanabileceği de dikka-<br />
te alınabilir.<br />
Araştırmanın nicel kısmı çerçe<strong>ve</strong>sinde incelenen ço-<br />
cuk programlarının % 43’ünün (n=27), çocuğu düşün-<br />
dürmeye yöneltici iletileri, “nadiren” içerdiği ya da “hiç”<br />
içermediği görülmüştür. Yine bu türden iletilerin, incele-<br />
nen reklamların % 68’inde (n=205) “nadiren” yer aldı-<br />
ğı ya da “hiç” yer almadığı saptanmıştır. Diğer yandan<br />
incelenen reklamların % 70’inin (n=211), çocuğu karar<br />
<strong>ve</strong>rmeye yöneltici iletileri “nadiren” içerdiği ya da “hiç”<br />
içermediği belirlenmiştir. Çocuğu karar <strong>ve</strong>rmeye yönel-<br />
tici iletiler, incelenen çocuk programlarının % 48’inde<br />
(n=30) ya “nadiren” görülmüştür ya da “hiç” görülmemiş-<br />
tir.<br />
Çocukların problem çözme becerilerinin gelişiminde<br />
düşünme <strong>ve</strong> karar <strong>ve</strong>rme yetilerini etkili kullanabilmeleri<br />
önemli rol oynar. Çocuğun bilişsel gelişimine tesir eden<br />
etkenlerden birisinin de televizyon olduğu gerçekliğin-<br />
den hareketle reklam <strong>ve</strong> çocuk programı yapımcılarının,<br />
yapımlarında çocukların düşünme <strong>ve</strong> karar <strong>ve</strong>rme yetile-<br />
rini destekleyici içeriklere yer <strong>ve</strong>rmeyi düşünmeleri salık<br />
<strong>ve</strong>rilebilir. Tabii ki bunun nasıl olabileceği, alanın kendi<br />
zorunluluklarını da dikkate alan çözümleri, “işin sahibi<br />
<strong>ve</strong> uzmanı” konumundaki reklam <strong>ve</strong> çocuk programı ya-<br />
pımcılarınca üretilebilir. Zira bir katılımcının da belirttiği<br />
gibi televizyon bir eğlence aracıdır, çocukların eğitimi ise<br />
aile <strong>ve</strong> eğitim kurumlarının işidir [1, E, R.A.M.T.]. Burada<br />
yapılan tavsiye bir görev <strong>ve</strong> sorumluluk göçerme değil,<br />
bir tür sosyal öde<strong>ve</strong> çağrı bağlamında değerlendirilebilir.<br />
Araştırma kapsamında incelenen çocuk programla-<br />
rında farklı milletlerin kültürel ögelerine de yer <strong>ve</strong>rildiği<br />
görülmektedir. Çocuk programlarının % 22’sinde (n=14)<br />
karakterlerin kıyafetlerinde millî ya da dinî sembollere<br />
yer <strong>ve</strong>rilmektedir, % 14’ünde (n=9), karakterlerin ırksal<br />
özellikleri belirli bir ırk lehine olacak şekilde vurgulan-<br />
maktadır <strong>ve</strong> % 11’inde (n=7) farklı milletlere dair kalıp<br />
yargılara (stereotip) göndermeler vardır. Araştırmada<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
incelenen çocuk programlarının % 89’unun (n=56) ya-<br />
bancı kaynaklı olduğu dikkate alındığında bu husus<br />
birkaç açıdan sorun içermekte <strong>ve</strong> olası yeni sorunların<br />
da da<strong>ve</strong>tçisi olmaktadır: Öncelikle yer <strong>ve</strong>rilen millî ya<br />
da dinî semboller çocukların içinde yer aldıkları kültü-<br />
re ait olmamakla hem sosyalleşme çerçe<strong>ve</strong>sinde yanlış<br />
bir sosyalleşmeyi da<strong>ve</strong>t edecektir hem de sıklıkla dile<br />
getirilen “yerelin temsili”yle ilgili problemlere sebep ola-<br />
caktır. Bu çerçe<strong>ve</strong>de Jean Baudrillard, Stuart Hall, Ant-<br />
hony Giddens, Cees Hamelink gibi pek çok kuramcının,<br />
yerel kültürlerin gelişkin Batı –özellikle de Amerika– ka-<br />
pitalist kültürü tarafından işgal edildiğine dair tespit <strong>ve</strong><br />
tartışmaları, küresel hegemonya, kültür <strong>ve</strong> değerlerin<br />
bir örnekleşmesi, yerel <strong>ve</strong> azınlığın kültürel temsili çev-<br />
resinde dile getirilen görüşler hatırlanmalıdır (Muzaffar,<br />
2006; Mattelart, 2005; Tomlinson, 2004; Robertson,<br />
1999; Tomlinson, 1999; Ritzer, 1998; Latouche, 1993).<br />
Öte yandan reklam <strong>ve</strong> programlarda yer <strong>ve</strong>rilen karak-<br />
terlerin ırksal özellikleri, belirli bir ırk lehine olacak şekil-<br />
de ırksal özelliklerin vurgulanması, farklı milletlere dair<br />
kalıp yargılara göndermeler yapılması gibi hususlar da<br />
bu bağlamda tartışılmalıdır.<br />
Çocuklara yönelik olarak yayınlanan programlarda<br />
<strong>ve</strong> bu programlardaki reklamlarda kullanılan dilde, argo<br />
sözcüklere, ağız <strong>ve</strong> şi<strong>ve</strong> kullanımlarına, Türkçe olmayan<br />
ya da uydurulmuş kelimelere yer <strong>ve</strong>rilmesi, Bandura ta-<br />
rafından dile getirilen “sosyal öğrenme kuramı” çerçe-<br />
<strong>ve</strong>sinde değerlendirildiğinde anlamlı sonuçlar elde edil-<br />
mektedir. Çocuk kendisine yönelik yayınlarda gözlem <strong>ve</strong><br />
taklit yoluyla öğrendiği dil kullanımlarını yaşamında uy-<br />
gulayacaktır. Bireyin dil gelişiminin büyük bir bölümünün<br />
çocukluk çağında tamamlandığı (Cüceloğlu, 1991) dü-<br />
şünülürse çocukluk döneminde öğrenilen dil kalıplarının<br />
çocuğun dil kullanımındaki etkisi ortaya çıkmış olacaktır.<br />
Nitekim Karaca, Pekyaman <strong>ve</strong> Güney’in bu konudaki<br />
tespiti, yukarıdaki bulguları desteklemektedir: “Çocuklar<br />
üzerinde televizyonun belirli etkileri ile ilgili araştırma-<br />
ların azlığına rağmen, bunların sözel olan <strong>ve</strong> olmayan<br />
davranışları televizyondan öğrenecek yetenekte olduk-<br />
ları bilinmektedir. Dolayısıyla televizyonda gördükleri <strong>ve</strong><br />
85
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
işittiklerini, tıpkı iki yaşın altındaki çocukların meşrubat<br />
reklâmlarından edinilen cümleleri taklit edebilmelerinde<br />
olduğu gibi tekrar edebileceklerdir.” (Karaca, Pekyaman<br />
<strong>ve</strong> Güney, 2007: 235).<br />
86<br />
Diğer yandan araştırmanın nitel bulgularında çocuk<br />
programları <strong>ve</strong> reklamların denetimde kullanılan kriter-<br />
lerin daha net <strong>ve</strong> somut olması gerektiği de dile geti-<br />
rilmiştir. Bir katılımcının [2, K, Ç.T.G.Y.Y.], “Bu durum<br />
çocuğun zihinsel yapısını bozar.” açıklamasıyla gelen<br />
cezanın açılımının net olarak anlaşılmadığını ifade et-<br />
mesi, RTÜK kriterlerinin yeniden gözden geçirilerek<br />
daha açık <strong>ve</strong> somut açıklamaların eklenmesi gerektiğini<br />
ortaya koymaktadır.<br />
RTÜK’le birlikte reklam denetiminde gelişme olduğu<br />
<strong>ve</strong> bu konuda doğruyu uygulayan kanalların diğerleri<br />
tarafından da örnek alınacağı düşünülmektedir. Yayın<br />
ilkelerinin birkaç kanal tarafından gözetilmeye başlanın-<br />
ca diğer kanalların da doğru olanı taklit edeceği, katılım-<br />
cılar tarafından dile getirilmiştir. Mevzuatla denetimlerin<br />
yapıldığı ancak uygulamadan beklenen sonuçların alı-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
namadığı, söz konusu yayınların çok da fazla düzelme-<br />
diği belirlenmiştir. Çocuk hedef kitle için, ayrı bir mev-<br />
zuatı olan profesyonel kişilerden ayrı bir kurul kurulup<br />
çocuklarla iletişim içinde olan tüm mecraların topluca<br />
denetlenmesinin gereği dile getirilmiştir.<br />
Reklamların daha çok STK’lar tarafından gönüllü<br />
olarak, çocuk programlarının da RTÜK tarafından de-<br />
netlendiği görülmektedir. Ancak nitel araştırmaya katılan<br />
reklam <strong>ve</strong> çocuk yayınları çalışanları denetimin ama-<br />
cına ulaşmadığı görüşündedir. Söz konusu yayınların<br />
denetiminin yaptırım gücü olmaması, medyanın ticarî<br />
kaygılarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim<br />
araştırma bulgularında yer alan <strong>ve</strong> maddî cezaların yap-<br />
tırım gücünün azlığına ilişkin tespit [1, E, R.A.M.T.] de bu<br />
açıklamayı desteklemektedir. Dolayısıyla yaptırım gücü<br />
daha yüksek uygulamalara ihtiyaç vardır.<br />
Diğer yandan üni<strong>ve</strong>rsiteler, STK’lar <strong>ve</strong> medya sektö-<br />
rü ortak toplantılarla bir araya gelerek çocuklara yönelik<br />
yayınların taşıması/taşımaması gereken özellikler hak-<br />
kında tartışmalı <strong>ve</strong> ortak sonuçlar üretmelidir.
KAYNAKLAR<br />
Aşçı, E. (2006). Televizyondaki çizgi <strong>ve</strong> animasyon<br />
karakterlerin farklı yerleşim yerlerinde yaşayan ço-<br />
cukların tüketici davranışlarına etkisinin incelenmesi.<br />
Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Fen<br />
Bilimleri Enstitüsü.<br />
Cesur, S. <strong>ve</strong> Paker, O. (2007). Televizyon <strong>ve</strong> çocuk:<br />
Çocukların TV programlarına ilişkin tercihleri. Elektronik<br />
Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (19), 106–125.<br />
Cirhinlioğlu, F. G. (2001). Çocuk ruh sağlığı <strong>ve</strong> geli-<br />
şimi. Okul öncesi dönem. Ankara: Nobel Yayıncılık.<br />
Cüceloğlu, D. (1991). İnsan <strong>ve</strong> davranışı. İstanbul:<br />
Remzi Kitabevi.<br />
Cüceloğlu, D. (1992). Çocuk psikolojisi. İstanbul:<br />
Remzi Kitabevi.<br />
DPT (2001). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,<br />
Çocuk Özel İhtisas Komisyonu. http://ekutup.dpt.gov.tr/<br />
aile/cocuk/oik586.pdf Erişim tarihi: 26.10.2008.<br />
Duru, L. Ö. (1997). Bilgisayar oyunları <strong>ve</strong> cinsiyet<br />
rolleri. Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi I. Ulusal Çocuk Kültürü<br />
Kongresi. Ankara: Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Çocuk Kültürü<br />
Araştırma <strong>ve</strong> Uygulama Merkezi Yayınları.<br />
Durmuş, O. D. (2006). Popüler kültürün kimlik<br />
oluşumuna etkileri. Muğla Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler<br />
Enstitüsü Dergisi, 17.<br />
Erjem, Y. <strong>ve</strong> Çağlayandereli, M. (2006). Televizyon<br />
<strong>ve</strong> gençlik: Yerli dizilerin gençlerin model alma davranı-<br />
şı üzerindeki etkisi. C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, 30 (1),<br />
15–30.Ertürk, Y. D. <strong>ve</strong> Gül, A. A. (2006). Çocuğunuzu<br />
televizyona teslim etmeyin. Ankara: Nobel Yayıncılık.<br />
Folta, S. C., Goldberg, J. P., Economos, C., Bell,<br />
R., & Meltzer, R. (2006). Food ad<strong>ve</strong>rtising targeted at<br />
school-age children: A content analysis. Journal of Nut-<br />
rition Education and Behavior, 38 (4), 244–256.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Elden, M. <strong>ve</strong> Ulukök, Ö. (2006). Çocuklara yönelik<br />
reklamlarda denetim <strong>ve</strong> etik. Küresel İletişim Dergisi, 2,<br />
1-23.<br />
Gürel, F. S. <strong>ve</strong> İnan, G. (2001). Çocukluk çağı obe-<br />
zitesi tanı yöntemleri, prevalansı <strong>ve</strong> etyolojisi. ADÜ Tıp<br />
Fakültesi Dergisi, 2 (3), 39-46.<br />
İşçibaşı, Y. (2003). Çocuğun sosyalleşmesinde aile-<br />
televizyon ilişkisi. Kurgu Dergisi, 2, 143–147.<br />
Karaca, Y., Pekyaman, A. <strong>ve</strong> Güney, H. (2007).<br />
Ebe<strong>ve</strong>ynlerin televizyon reklam içeriklerinin çocuklar<br />
üzerindeki etkilerini etik açıdan algılamalarına yönelik<br />
bir araştırma. Afyon Kocatepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bi-<br />
limler Dergisi, 9 (2), 233–249.<br />
Karacoşkun, M. D.(tsiz.). Bireysel <strong>ve</strong> toplumsal çö-<br />
zülmede televizyon faktörü üzerine düşünceler. http://<br />
www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/341.pdf . Erişim<br />
tarihi: 26.10.2008.<br />
Latouche, S. (1993). Dünyanın batılılaşması: Geze-<br />
genimizin birörnekleşmesinin anlamı, önemi <strong>ve</strong> sınırları<br />
üstüne bir deneme (çev.: Temel Keşoğlu). İstanbul:<br />
Ayrıntı Yayınları.<br />
Louis, C. & Lawrence, M. (1997). Research met-<br />
hods in education. London: Routledge Press.<br />
Mattelart, A. (2005). Gezegensel ütopya tarihi:<br />
Kehanetsel kentten küresel topluma (çev. Şule Çiltaş).<br />
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.<br />
Muzaffar, C. (2006). Küresel ahlak ya da küresel<br />
hegemonya: din, insanlık onuru <strong>ve</strong> medeniyetler etki-<br />
leşimi (çev. Mehmet Mercanoğlu, Sümeyya Sarıca),<br />
İstanbul: Kaknüs Yayınları.<br />
Outley, C. W., & Taddese, A. (2006). Content analy-<br />
sis of health and physical activity messages marketed<br />
to african american children during after-school televi-<br />
sion programming. Archi<strong>ve</strong>s of Pediatrics & Adolescent<br />
Medicine, 160 (4), 432–436.<br />
87
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
88<br />
Öcel, N. (2001). Türk <strong>ve</strong> dünya sinemasında çocuk<br />
imgesi. İstanbul: İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi İletişim Fakültesi<br />
Yayınları.<br />
Öcel, N. (2002). İletişim <strong>ve</strong> çocuk: İletişim ortamla-<br />
rında çocuk <strong>ve</strong> reklam iletişimi. İstanbul: İstanbul Üni-<br />
<strong>ve</strong>rsitesi İletişim Fakültesi Yayınları.<br />
Özkan, H. H. (2006). Popüler kültür <strong>ve</strong> eğitim. Kas-<br />
tamonu Eğitim Dergisi, 14 (1), 29-38.<br />
Patton, M. Q. (1990). Qualitati<strong>ve</strong> evaluation and<br />
research methods. USA: Sage Publications.<br />
Radikal Gazetesi. (2000). “Pokemon gibi atladı!”<br />
http://www.radikal.com.tr/2000/10/30/turkiye/01pok.<br />
shtml. Erişim tarihi: 01.11.2008.<br />
Ritzer, G. (1998). <strong>Toplum</strong>un McDonaldlaştırılması:<br />
Çağdaş toplum yaşamının değişen karakteri üzerine<br />
bir inceleme (çev. Şen Süer Kaya). İstanbul: Ayrıntı<br />
Yayınları.<br />
Roberts, M. & Pettigrew, S. (2007). Thematic con-<br />
tent analysis of children's food ad<strong>ve</strong>rtising. International<br />
Journal of Ad<strong>ve</strong>rtising, 26 (3), 357–367.<br />
Robertson, R. (1999). Küreselleşme: <strong>Toplum</strong> kura-<br />
mı <strong>ve</strong> küresel kültür (çev. Ümit Hüsrev Yolsal), Ankara:<br />
Bilim Sanat Yayınları.<br />
RTÜK (2006a). İlköğretim çağındaki çocukların<br />
televizyon izleme alışkanlıkları kamuoyu araştırması.<br />
www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_<br />
id=57ce5022-fd71-442a-94e7-6567ae4a9e9b. Erişim<br />
tarihi: 28.06.2008.<br />
Serpemen, M. (1999). Çocuklara yönelik reklamlar<br />
be çocuklarda tüketim alışkanlıkları. 2. Ulusal Çocuk<br />
Kültürü Kongresi: Cumhuriyet <strong>ve</strong> Çocuk. Ankara: Anka-<br />
ra Üni<strong>ve</strong>rsitesi Çocuk Kültürü Araştırma <strong>ve</strong> Uygulama<br />
Merkezi Yayınları.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Sil<strong>ve</strong>rman, D. (2000). Doing qualitati<strong>ve</strong> research.<br />
London: Sage Publications.<br />
Sönmez, S. (2006). 7–12 yaş arasındaki çocukların<br />
aile satın alma kararına etkisi üzerine bir araştırma.<br />
Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü.<br />
Şahin, C. (2005). Türkiye’de gençliğin toplumsal<br />
kimliği <strong>ve</strong> popüler tüketim kültürü. G.Ü. Gazi Eğitim Fa-<br />
kültesi Dergisi, 29 (2), 157-181.<br />
Şirin, M. R. (1999). Televizyon çocuk <strong>ve</strong> aile. İstan-<br />
bul: İz yayınları.<br />
Tetik, S. (1987). Okul öncesi dönem çocukları için<br />
televizyon ile bir okuma öğretim modeli. Yüksek Lisans<br />
Tezi. Eskişehir: Anadolu Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler<br />
Enstitüsü.<br />
Tomlinson, J. (1999). Kültürel emperyalizm: Eleşti-<br />
rel bir giriş (çev. Emrehan Zeybekoğlu). İstanbul: Ayrıntı<br />
Yayınları.<br />
Tomlinson, J. (2004). Küreselleşme <strong>ve</strong> kültür (çev.<br />
Arzu Eker). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.<br />
Tüketici Raporu (tsiz). Reklamların çocuklar üzerin-<br />
deki etkileri (70). http://tuketiciraporu.com/site/index2.<br />
php?option=com_content&do_pdf=1&id=189 Erişim<br />
tarihi: 26.10.2008.<br />
Yavuzer, H. (1992). Çocuk psikolojisi. İstanbul:<br />
Remzi Kitabevi.<br />
Yıldırım, A. <strong>ve</strong> Şimşek, H. (2005). Sosyal bilimlerde<br />
nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayınları.<br />
Yörükoğlu, A. (2000). Değişen toplumda aile <strong>ve</strong> ço-<br />
cuk. İstanbul: Özgür Yayınları.<br />
Zıllıoğlu, M. (1986). Sinematografik bilim-kurgu ya-<br />
yınlarının çocukların dünya görüşünün oluşumu üzerin-<br />
deki etkileri. Eskişehir: Anadolu Üni<strong>ve</strong>rsitesi Yayınları.
Türkiye'de Ergen Profili*<br />
Adolescent Profile in Türkiye<br />
Mustafa ŞEN<br />
Öz<br />
Türkiye’de Ergen Profili 2008 Araştırması ülkemizin<br />
65 ilinde 5765 katılımcı ile yapılmış <strong>ve</strong> sonuçlandırılmıştır.<br />
Bilimsel araştırma yöntemlerinden nicel araştırma<br />
yöntemi <strong>ve</strong> bu yöntemin yüz yüze anket tekniğine<br />
dayalı olarak yapılan bu çalışmada çok aşamalı tabakalı<br />
olasılıklı küme örneklemi kullanılmıştır.<br />
Araştırma çerçe<strong>ve</strong>sinde, ergen, çeşitli açılardan<br />
sorgulama konusu yapılmış <strong>ve</strong> bu bağlamda bir bütün<br />
olarak ergenlerin (<strong>ve</strong> ailelerinin) sosyo-demografik<br />
özelikleri <strong>ve</strong> göç geçmişleri, içinde bulundukları hane<br />
yapısı <strong>ve</strong> yaşadıkları hanenin fiziksel özellikleri; öğrenci<br />
olanların okul hayatı ile ilgili durumları, eğitim sistemi<br />
<strong>ve</strong> okul hayatı ile ilgili memnuniyetleri; çalışanların ne<br />
tür işlerde çalıştıkları, yaptıkları işten memnuniyetleri,<br />
kazançları, çalışma saatleri; aile <strong>ve</strong> arkadaş ilişkileri,<br />
kişilik özellikleri, hisleri, davranışları, sağlık durumları,<br />
karşı karşıya oldukları riskler, ne ölçüde şiddete maruz<br />
kaldıkları, din ile olan ilişkileri, gelecek tahayyülleri,<br />
boş vakit değerlendirme biçimleri, internet kullanım<br />
alışkanlıkları <strong>ve</strong> medya takip alışkanlıkları sorgulanmıştır.<br />
Nihai olarak ise, araştırma <strong>ve</strong>rilerinden hareketle,<br />
sorunlar <strong>ve</strong> çözümlerine dair bir öneriler demeti<br />
hazırlanmıştır.<br />
Anahtar kelimeler: ergen, benlik, duygusal olgunluk,<br />
kişilik, kimlik duygusu,<br />
Abstract<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
The research of Adolescent Profile in Turkey 2008<br />
has been carried out in 65 provinces of Turkey, with 5765<br />
participants. The sur<strong>ve</strong>y has been conducted with the<br />
quantitati<strong>ve</strong> research method and face-to-face interview<br />
technique of this method using multistage stratified<br />
cluster probability sampling.<br />
In this sur<strong>ve</strong>y, the adolescents ha<strong>ve</strong> been the subject<br />
of the study from various perspecti<strong>ve</strong>s; in this respect,<br />
se<strong>ve</strong>ral different aspects of their socio-demographic<br />
characteristics, migratory backgrounds; conditions and<br />
physical qualities of the households they li<strong>ve</strong> in, schoolrelated<br />
issues of the students, education system and<br />
their satisfaction le<strong>ve</strong>ls with school life; occupational<br />
fields of the workers, and their satisfactions deri<strong>ve</strong>d from<br />
their work, their income and work hours; their relations<br />
with their families and friends, personal characteristics,<br />
emotions, behaviors, states of health, the risks they<br />
encountered, the extent to which they are exposed to<br />
violence, their relations with religions, future expectations,<br />
activities they are engaging in at their leisure time, their<br />
attitudes towards the use of internet, and their mediafollow<br />
up behaviors ha<strong>ve</strong> been in<strong>ve</strong>stigated.<br />
Consequently, through the research data, a series of<br />
suggestions concerning the problems and their solutions<br />
ha<strong>ve</strong> been prepared.<br />
Keywords: adolescent, ego, emotional maturity,<br />
personality, identity<br />
* Bu araştırma T.C Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce 2008 yılında yapılan Türkiye’de Ergen Profili<br />
Araştırması’ndan üretilmiştir.<br />
89
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
90<br />
GİRİŞ<br />
Türkiye’de Ergen Profili Araştırması, Türkiye nüfusu-<br />
nun önemli bir kısmını oluşturan ergen nüfusun güncel<br />
sorun alanlarını saptayarak, bu sorun alanlarına yönelik<br />
çözüm önerileri geliştirmek, bir ergen profili çıkararak<br />
milli politikalara esas olacak <strong>ve</strong>ri tabanı oluşturmak, ai-<br />
leler <strong>ve</strong> kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik strate-<br />
jilerin şekillenmesine katkı sağlamak amacıyla gerçek-<br />
leştirilmiştir.<br />
Gençlik, gençliğin içindeki ergenlik dönemiyle birlik-<br />
te bir toplumun en dinamik unsurudur. <strong>Toplum</strong>sal olarak<br />
algılanması en zor olan kesim de yine bu kesimdir. Bu<br />
grup aynı zamanda toplumun geleceğini <strong>ve</strong> enerjisini<br />
temsil etmektedir. Devletlerin kısa, orta <strong>ve</strong> uzun vadede<br />
sağlıklı bir gelecek inşası için toplumsal sorunların ele<br />
alınmasında ergen nüfus <strong>ve</strong> aile yapısı önemli bir unsur<br />
olarak değerlendirilmekte, aile <strong>ve</strong> toplum üzerine yapıla-<br />
cak çalışmalarda ergenler ihmal edemeyecek bir kesimi<br />
oluşturmaktadır.<br />
Bilindiği üzere, Türkiye yüksek orandaki genç nüfusu<br />
nedeniyle küresel rekabet ortamında güçlü sosyal ser-<br />
maye potansiyeline sahip bir ülke niteliğindedir. Gittikçe<br />
yaşlanan nüfusları nedeniyle, örneğin yakın gelecekte<br />
sosyal gü<strong>ve</strong>nlik sistemlerini döndürme konusunda so-<br />
run yaşayacak olan gelişmiş ülkeler düşünüldüğünde,<br />
bu değerlendirme makul gözükmektedir. Aynı zamanda,<br />
en çok gençleri dönüştüren global değişimleri de yaşa-<br />
maktayız. Bu bağlamda, gerçekleştirilen bu araştırma ile<br />
elde edilen gü<strong>ve</strong>nilir <strong>ve</strong>riler Türkiye’de yaşayan ergenleri<br />
daha yakından tanımamıza, psikolojik <strong>ve</strong> sosyolojik di-<br />
namikleri anlamamıza katkı sağlayacaktır.<br />
Ergenlik tanımlarında ergenliğin başlangıcı <strong>ve</strong> sonu<br />
ile ilgili oldukça farklı yaşlar sunulmaktadır. Bu tanımlar<br />
farklı kültürlerde belli yaşlara özgü olarak değişen top-<br />
lumsal rol <strong>ve</strong> statülerle bağlantılı olarak gelişmektedir.<br />
Tanım itibariyle ergenlik en genel anlamda çocukluktan<br />
yetişkinliğe geçiş sürecinde ara bir aşama olarak kabul<br />
edilir. Ergenliğin başlangıcı farklı araştırmacılar tara-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
fından 11-13 ile başlatılarak, sonlanışı 17-24 yaşlarına<br />
kadar uzatılabilmektedir (Yavuzer, 2005; Çelen, 2007;<br />
Steinberg, 2007). Ancak, Türk toplumunda 18 yaş birçok<br />
açıdan dönüm noktası olarak algılanmakta <strong>ve</strong> gençler-<br />
den beklentiler buna göre şekillenmektedir. Bu nedenle<br />
araştırmada ergenlik dönemi sonu 18 yaş olarak kabul<br />
edilmiştir (Kağıtçıbaşı, 2007).<br />
Ergenlik dönemi ile birlikte duygusal olgunluk, karşı<br />
cinse olan ilginin artması, genel sosyal olgunluk, bağım-<br />
sızlık isteği, ekonomik özgürlüğün başlaması, yetişkinler<br />
gibi boş zamanı değerlendirme isteği ile karşılaşmakta-<br />
yız (Yavuzer, 2005). Özellikle, ergenin bilişsel alandaki<br />
değişimlerinin genç insanın psikolojik gelişimine <strong>ve</strong> top-<br />
lumsal ilişkilerine kadar uzanan etkileri vardır. Ergenlik<br />
dönemimde düşüncenin genişlemesinin etkisi ergenin<br />
gelişimi <strong>ve</strong> davranışı üzerinde erinlik kadar belirgin <strong>ve</strong><br />
önemlidir. Bir anlamda ergenlik dünyaya ilişkin daha<br />
karmaşık <strong>ve</strong> gelişmiş çıkarsamaların gelişimi için kritik<br />
bir dönemdir (Steinberg, 2007).<br />
Yine, ergenlikte “ben kimim” sorusunun cevabı<br />
olarak bir kimlik arayışı mevcuttur. Ergenlikte kimlik;<br />
aile bağlarıyla, arkadaş ilişkileriyle, meslek seçimiyle,<br />
toplumdaki konumuyla, amaçlarıyla, dünya görüşü <strong>ve</strong><br />
yaşam anlayışıyla var olabilen bir duygudur. Başka bir<br />
deyişle, kişi hem kendini herkesten farklı hem de çev-<br />
resiyle anlamlı bağlar kurmuş biri olarak görür. Benliğin<br />
sınırları kesin çizgilerle çizilmiştir, ancak belli bir çevre<br />
<strong>ve</strong> ortak değerler dünyasıyla da bağlar kurmuştur. Bü-<br />
tünlükten <strong>ve</strong> süreklilikten yoksun bir insanın benliği yine<br />
vardır, ama kimlik duygusu yoktur. Kimlik duygusu iyice<br />
oluştuğu zaman, kişi kendisini hem özerk bir kişi olarak<br />
görür hem de değer <strong>ve</strong>rdiği çevresinde benimsendiğini<br />
<strong>ve</strong> onaylandığını duyumsar. Özerk bir kişi olmakla toplu-<br />
mun uyumlu bir üyesi olmayı bağdaştırmıştır (Yörükoğ-<br />
lu,1989).<br />
Ergen tarafından kullanılan daha karmaşık akıl yü-<br />
rütme süreçleri, ortaya konan görüşler arasında karşı-<br />
laştırmalar yapmasını da sağlayarak, ergenin pek çok
görüşü eşzamanlı olarak akılda tutmasına yardımcı olur.<br />
Ayrıca, ergenler çocuklara göre varsayımsal terimleri<br />
düşünmeye daha yeterli olduklarından, belirli bir rota-<br />
yı seçmiş olmanın uzun süreli olası sonuçlarını dikka-<br />
te almaya daha yatkındırlar. Birlikte ele alındığında bu<br />
bilişsel değişimler gelişmiş karar <strong>ve</strong>rme <strong>ve</strong> daha ileri<br />
düzeyde bağımsız davranma becerileriyle sonuçlanır<br />
(Steinberg, 2007).<br />
1. <strong>ARAŞTIRMA</strong>NIN METODOLOJİSİ<br />
Çalışmada kantitatif araştırma yöntemi <strong>ve</strong> bu yönte-<br />
min yüz yüze anket tekniği kullanılmıştır.<br />
1.1. Araştırmanın Evreni <strong>ve</strong> Örneklemi<br />
Araştırma evreni Türkiye Cumhuriyeti ülke sınırların-<br />
da yaşayan ergenlerdir.<br />
Araştırma kapsamında yapılan tüm görüşmelere<br />
ilişkin örneklemler, İBBS1’i temsil edecek şekilde TÜİK<br />
tarafından belirlenmiştir. Örneklem türü olarak Çok Aşa-<br />
malı Tabakalı Olasılıklı Küme Örneklemi uygulanmıştır.<br />
Araştırma kapsamında toplam 5765 ergenle görüşül-<br />
müştür. Araştırma kapsamında görüşülen katılımcıların<br />
%74.4’ü (4289 katılımcı) kentsel alanda, %25.6’sı (1476<br />
katılımcı) ise kırsal alanda yaşamaktadır. Kent <strong>ve</strong> kır ay-<br />
rımında TÜİK tanımlamaları <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rileri esas alınmıştır.<br />
Araştırma 65 ilde gerçekleştirilmiştir. Bu iller şöyle<br />
sıralanmaktadır: İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya,<br />
Adana, İçel, Antalya, Kocaeli, Manisa, Muğla, Gazian-<br />
tep, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Kayseri, Samsun, Trab-<br />
zon, Denizli, Kahramanmaraş, Hatay, Eskişehir, Sakar-<br />
ya, Şanlıurfa, Afyon, Çorum, Sivas, Çanakkale, Tokat,<br />
Erzurum, Isparta, Kastamonu, Malatya, Tekirdağ, Zon-<br />
guldak, Amasya, Kütahya, Elazığ, Yozgat, Ordu, Van,<br />
Erzincan, Kırşehir, Ardahan, Bilecik, Bitlis, Bolu, Burdur,<br />
Edirne, Giresun, Aksaray, Bartın, Karabük, Kilis, Ağrı,<br />
Kırklareli, Siirt, Sinop, Iğdır, Osmaniye, Nevşehir, Niğde,<br />
Batman, Şırnak, Rize. Adı geçen illerde kent-kır ayrımı<br />
esas alınmıştır.<br />
1.2. Veri Toplama Aracı<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Araştırmanın <strong>ve</strong>rileri 94 sorudan oluşan bir anket for-<br />
mu aracılığıyla toplanmıştır. Anket formu, ergeni çeşitli<br />
yönlerden sorgulayan 11 bölümden oluşmaktadır. Birinci<br />
bölüm ergenin <strong>ve</strong> ailesinin sosyo-demografik özelikleri-<br />
ni, ailenin göç geçmişini, ergenin içinde bulunduğu hane<br />
yapısını <strong>ve</strong> yaşadığı hanenin fiziksel özelliklerini; ikinci<br />
bölüm öğrenci olan ergenlerin okul hayatı ile ilgili durum-<br />
larını, bunun yanı sıra eğitim sistemi <strong>ve</strong> okul hayatı ile<br />
ilgili memnuniyetlerini; üçüncü bölüm çalışma hayatında<br />
ergenin ne tür işlerde çalıştığını, yaptığı işten memnu-<br />
niyetini, kazancını, çalışma saatlerini; dördüncü bölüm<br />
ergenin aile <strong>ve</strong> arkadaş ilişkilerini; beşinci bölüm ergen-<br />
lik dönemindeki kişilik özelliklerini, hislerini <strong>ve</strong> davranış-<br />
larını; altıncı bölüm ergenin sağlık durumunu; yedinci<br />
bölüm ergenin karşı karşıya olduğu riskleri <strong>ve</strong> ne ölçüde<br />
şiddete maruz kaldığını; sekizinci bölüm ergenin din ile<br />
olan ilişkisini; dokuzuncu bölüm ergenin ülkemiz, dünya-<br />
mız <strong>ve</strong> kendi geleceği hakkındaki tahayyüllerini; onuncu<br />
bölüm ergenin boş vakitlerini nasıl değerlendirdiğini <strong>ve</strong><br />
internetin ergen hayatında ne ölçüde yer aldığını; on bi-<br />
rinci bölüm ise ergenin medya takip alışkanlıklarını sor-<br />
gulamaktadır.<br />
1.3. Veri Analizi<br />
“Türkiye’de Ergen Profili Araştırması” <strong>ve</strong>ri toplama<br />
sürecinin tamamlanması <strong>ve</strong> anket kontrollerinin bitmesi<br />
ile birlikte elde edilen tüm <strong>ve</strong>riler ilgili yazılımlarla analiz<br />
edilmiştir. Tüm sorulara ilişkin <strong>ve</strong>rilerin frekans <strong>ve</strong> yüzde<br />
değerleri hesaplanarak yorumlanmıştır. Ayrıca, sürekli<br />
değişkenler <strong>ve</strong> likert tipi sorular için betimsel istatistikler<br />
hesaplanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen <strong>ve</strong>ri-<br />
lerin betimsel istatistikleri <strong>ve</strong> sıklık dağılımlarının yanı<br />
sıra yaş, cinsiyet, aile yapısı <strong>ve</strong> sosyo ekonomik statü<br />
gibi değişkenler ile olan ilişkileri çapraz tablolar ile in-<br />
celenmiş <strong>ve</strong> yorumlanmıştır. Bu incelemelerde Ki-kare<br />
analizinden faydalanılmıştır.<br />
Değişkenlerin cinsiyet gibi iki düzeyli değişkenler<br />
açısından ortalama değerlerinin farklılık gösterip göster-<br />
91
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
mediğini ölçmek amacıyla gereken bağımsız gruplar için<br />
t testi yapılmıştır. İkiden fazla grup olduğu durumlarda<br />
ise grup ortalamaları arasında farklılık olup olmadığını<br />
test etmek amacıyla varyans analizi (ANOVA) yapılmış-<br />
tır. Grup ortalamaları arasında farklılık olduğu durumlar-<br />
da varyansların homojen olma <strong>ve</strong>ya olmama durumuna<br />
bağlı olarak farklı çoklu karşılaştırma (post hoc) testleri<br />
kullanılarak, farkın kaynağı tespit edilmiştir. Beşli likert<br />
tipi sorularda iç tutarlılık için split half, gü<strong>ve</strong>nirlilik için ise<br />
cronbach alpha uygulanmıştır.<br />
92<br />
2. <strong>ARAŞTIRMA</strong>NIN BULGULARI<br />
2.1. Sosyo-Ekonomik <strong>ve</strong> Demografik Durum<br />
Araştırmaya katılan ergenlerin %74,4’ü kentsel,<br />
%25.6’sı’i kırsal alanlarda yaşamaktadır. Ergenlerin<br />
%50.2’si 13-15 yaş grubunda <strong>ve</strong> %49.8’i 15 yaş üze-<br />
ri gruptadır. Araştırmaya katılanların %51.4’ü erkek,<br />
%48.6’sı kızdır. Öğrenci ergenlerin %51.8’i lise öğren-<br />
cilerinden oluşmaktadır. İlköğretime devam edenlerin<br />
oranı ise %25.4’tür.<br />
Ergenlerin %40’ı asıl memleketleri dışında bir yer-<br />
de ikamet etmektedir. Bu durum 1950’lerden bu yana<br />
çeşitli dalgalar halinde devam eden göç olgusunun yay-<br />
gınlığına işaret etmektedir. Başlıca göç nedenleri çeşitli<br />
ekonomik sıkıntıları aşmak, işsizlik, kentlerin eğitim,<br />
sağlık <strong>ve</strong> kültür imkânlarından yararlanabilmek, akraba<br />
dayanışmasından istifade etmek amacıyla akrabaların<br />
yoğunlaştığı bölgelere gitmektir.<br />
Araştırmaya katılan ergenlerin büyük bölümü<br />
(%85.1) çekirdek aile türüne sahiptir. Bunu geniş ailede<br />
yaşayanlar (%8,4) <strong>ve</strong> %5 ile parçalanmış, tek ebe<strong>ve</strong>ynli<br />
aileler <strong>ve</strong> akraba yanında yaşayanlar takip etmektedir.<br />
Sosyoekonomik statü grupları açısından bakılığın-<br />
da araştırmaya katılan ergenlerin %3.1’i A, %9.2’si B ,<br />
%24’ü C1, %32.3’ü C2, %23.5’i D, %7.8’i ise E grubun-<br />
da yer almaktadır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Annelerin büyük bölümünün (%89,5) ev hanımı<br />
olduğu, babaların ise bütün iş türlerine daha dengeli<br />
biçimde dağıldığı <strong>ve</strong> ayrıca annelerin %14.9’unun, ba-<br />
baların %3.8’inin okuryazar olmadığı, babaların eğitim<br />
düzeylerinin annelerden yüksek olduğu görülmüştür.<br />
Örneklemin %80.3’ünü öğrenciler, %10.7’sini boşta<br />
olanlar, %6.5’ini çalışanlar <strong>ve</strong> %1,3’ünü hem okuyup<br />
hem çalışanlar oluşturmuştur.<br />
2.2. Okulda Ergenler<br />
Ergenlerin eğitimden memnuniyet düzeyleri ince-<br />
lendiğinde, en yüksek memnuniyetin öğretmenlerle ilgili<br />
olduğu, en düşük memnuniyetin ise ülkenin genel eğitim<br />
sistemine yönelik olduğu görülmüştür. Okullardaki sınıf<br />
mevcudu, bahçe, sosyal <strong>ve</strong> sportif imkânlar, yönetim,<br />
gü<strong>ve</strong>nlik, müfredat <strong>ve</strong> eğitsel materyallerinden mem-<br />
nuniyet orta düzeylerde gerçekleşirken; laboratuarlarla<br />
ilgili memnuniyet düzeyi daha düşük bulunmuştur.<br />
Öğrenci ergenlerin %73.1’i rehber öğretmenle özel<br />
bir görüşme yapmadığını bildirmiştir. Okullardaki reh-<br />
berlik hizmeti sunumunun önemli ölçüde artışına karşın,<br />
rehberlik servisine başvurma oranları bu denli artma-<br />
mıştır. Okula devam eden ergenlerin %8.7’si disiplin<br />
cezası aldığını ifade etmiştir. Okulda rehberlik servisle-<br />
rine giden öğrencilerin sayısının azlığına karşın, disiplin<br />
cezası alanların fazla olması öğrencilerin oluşturduğu<br />
sorunların çözümü için cezalandırma yöntemine sıkça<br />
başvurulduğunu göstermektedir.<br />
Okula devam eden ergenlerin ortalama haftalık harç-<br />
lık miktarının 20,5 YTL olduğu, ergenlerden ailesinden<br />
harçlık alanların harçlıklarını, başta yemek, okul ihtiyaç-<br />
ları <strong>ve</strong> ulaşım; daha sonra ise eğlence <strong>ve</strong> hobi ihtiyaçları<br />
için kullandıkları görülmüştür.<br />
2.3. Çalışan Ergenler<br />
Çalışan ergenlerin büyük çoğunluğunun çalışma ne-<br />
deni olarak genel beklentinin aksine okumayı sevmeme<br />
(%31.9) <strong>ve</strong>ya çalışmayı sevme (%24.4) gibi duygusal
tercihlerini belirttiği, %32.8’lik kısmı ise maddi durum-<br />
larının kötü olmasını gerekçe gösterdiği bulgulanmıştır.<br />
Örgün eğitim müfredatlarının yaşanan hayat ile bağlan-<br />
tısının yer yer kopuk olması, öğrenilen bilgilerin pratik<br />
hayata aktarılamaması, yapılan bir çalışmanın somut<br />
ürüne dönüşmesinin uzun zaman alması öğrencilerin<br />
önemli bir bölümünde okul derslerine karşı ilgisizlik neti-<br />
cesini doğurmaktadır.<br />
Çalışan ergenlerin önemli bir kısmı hizmet sektö-<br />
ründe çalışmaktadır. Sokakta çalışanların çoğunluğu 15<br />
yaş altındaki ergenlerdir. Tekstil sektöründe kız, sanayi<br />
sektöründe ise erkek çalışanların yoğunluğu söz konu-<br />
sudur.<br />
Çalışan ergenlerin %19.1’i haftada bir günlük hafta<br />
tatilinden mahrumdur. Çalışan ergenlerin %80.9’u haf-<br />
tada 40 saatin üzerinde çalışmaktadır. Bilindiği gibi, İş<br />
Kanunu’na göre, bir yetişkinin haftalık toplam çalışma<br />
süresi 45 saattir. Ancak haftalık olarak 60 saatin üzerin-<br />
de çalışanların oranı %52.1’dir. Ortalama haftalık çalış-<br />
ma süresi 57 saat, günlük ortalama çalışma süresi ise<br />
9,75 saat olarak hesaplanmıştır. Çalışanların yalnızca<br />
%47.9’u asgari ücrete yakın bir ücret olan 400 YTL üze-<br />
rinde ücret almaktadır.<br />
Şiddet konusu bağlamında işyerinde azarlanma,<br />
hakaret, kötü söz vb. türünden sözel şiddetin en yay-<br />
gın şiddet türü olduğu anlaşılmaktadır. Sözel şiddet <strong>ve</strong><br />
ekonomik şiddet uygulayanların çoğunlukla işyeri sahibi<br />
<strong>ve</strong> amirler olduğu, fiziksel <strong>ve</strong> cinsel şiddetin bunlarla bir-<br />
likte çalışma arkadaşları tarafından da uygulandığı gö-<br />
rülmüştür. Bütün bunlara karşın, katılımcıların çalışıyor<br />
olmaktan memnun olma düzeyleri yüksektir.<br />
2.4. Ergenlerin Arkadaş <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> İlişkileri<br />
Her iki cinsiyetten arkadaşı olan ergenlerin oranı<br />
%50,8’dir. Ergenlerin bir araya geldiklerinde konuştuk-<br />
ları konular cinsiyetleri ile bağlantılı olarak farklılaşmış-<br />
tır. Bu konu yaş <strong>ve</strong> cinsiyet açısından incelendiğinde;<br />
kızların okul, sınavlar, giyim-kuşam, müzik, tv-dizileri <strong>ve</strong><br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
ailevi konuları erkeklere göre daha fazla konuştuğu; er-<br />
keklerin ise spor, futbol, cinsel yaşam gibi konuları kız-<br />
lardan daha çok gündemlerine aldıkları tespit edilmiştir.<br />
Evlilik öncesi kız-erkek arkadaşlığını onaylama 15<br />
yaş üstündekiler, erkekler <strong>ve</strong> üst SES gruplarında daha<br />
yüksek bulunmuştur. Geleneksel geniş ailelerde yaşa-<br />
yan ergenler evlilik öncesi kız-erkek arkadaşlığına diğer<br />
ailelerden gelenlere göre daha çok karşı çıkmaktadırlar.<br />
Evlilik öncesi cinsel ilişkiyi doğru bulma 15 yaş üstünde-<br />
kilerde, erkeklerde <strong>ve</strong> üst SES gruplarında daha yüksek<br />
orandadır.<br />
ERP96 ile karşılaştırıldığında, ERP08’de ailesiyle<br />
sorun yaşamayan ergenlerin oranında artış yaşanmak-<br />
ta olduğu, küçük erkek kardeşle yaşanan sorunların<br />
oranının azalmakta olduğu, annesiyle sorun yaşayan<br />
ergenlerin oranın da yine artmakta olduğu saptanmış-<br />
tır. ERP08’de arkadaşlarıyla sorununu paylaşan ergen-<br />
lerin oranında ciddi (%20) düşüş gözlenmekte, buna<br />
karşın annelerin daha etkin hale geldiği görülmektedir.<br />
ERP08’de sorunların paylaşımında %22.8 olan annenin<br />
payı %44.2’ye yükselmiştir. Arkadaşlarıyla (%60.4) <strong>ve</strong><br />
anneleriyle (%12.9) boş vaktini değerlendiren ergenlerin<br />
oranı ERP08’de artmış, boş vaktini babalarıyla <strong>ve</strong>ya kar-<br />
deşleriyle değerlendiren ergenlerin oranı da azalmıştır.<br />
Bunların yanı sıra aile bireyleriyle ilişkiler değerlendi-<br />
rildiğinde ergenlerin en iyi ilişkilerinin anneleri ile olduğu<br />
bulunmuş, ayrıca boş vakitlerde birlikte olunan kişiler<br />
sıralamasında anneler birinci sırada yer almıştır. Cin-<br />
sellikle ilgili ilk bilgilerin alındığı ana kaynaklardan biri<br />
de kızlar için annelerdir. Buna karşın, en çok tartışılan<br />
kişilerden biri de anneler olmaktadır. Bu araştırmanın en<br />
dikkat çekici sonuçlarından biri de annelerin çocukları<br />
ile etkileşimlerindeki bu kayda değer artıştır. Anneler so-<br />
runların paylaşıldığı, temel bilgilerin edinildiği, boş va-<br />
kitlerin birlikte geçirildiği kişiler konumuna gelmiştir. Ar-<br />
kadaşlarla birlikte boş zaman geçirme oranları 1996’ya<br />
göre artmış olmasına karşın, sorunların paylaşımında<br />
arkadaşlar önceki düzeyde sosyal destek fonksiyonu<br />
93
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
yerine getirememektedir. Ancak, aile modelinin olmadı-<br />
ğı aile türlerinde arkadaşlarla etkileşim her açıdan daha<br />
fazladır.<br />
94<br />
15 yaş altındaki ergenlerde aile içi çatışma <strong>ve</strong> tar-<br />
tışmalar televizyon izleme, ders çalışma <strong>ve</strong> bilgisayarda<br />
vakit geçirme gibi konularda daha çok ortaya çıkmakta-<br />
dır. 15 yaş üstündekilerde ise ders çalışmanın yanı sıra<br />
dışarı çıkma gibi nedenlerle çıkan çatışma <strong>ve</strong> tartışma-<br />
lar daha belirgindir. Kızların ev işlerine yardım etme <strong>ve</strong><br />
giyim-kuşam konularında çatışma-tartışma yaşamaları<br />
erkeklere göre çok daha yüksek orandadır. Erkekler ise<br />
e<strong>ve</strong> geç gelme <strong>ve</strong> dışarı çıkma gibi konularda daha çok<br />
tartışmaktadırlar. Televizyon izleme <strong>ve</strong> ders çalışma gibi<br />
nedenlerle çıkan tartışma <strong>ve</strong> çatışmaların oranları ge-<br />
leneksel <strong>ve</strong> çekirdek ailelerde daha yüksek orandadır.<br />
SES yükseldikçe bilgisayarda vakit geçirmenin tartışma<br />
<strong>ve</strong> çatışma nedeni olma oranı yükselmiştir.<br />
Ergenden yapması beklenen görevler açısından 15<br />
yaş üzerindekilerde <strong>ve</strong> erkeklerde ekonomik beklentile-<br />
rin, kızlarda evle ilgili beklentilerin arttığı; erkeklerde <strong>ve</strong><br />
15 yaş altındakilerde okul başarısı beklentisinin daha<br />
yüksek olduğu tespit edilmiştir.<br />
2.5. Hisler, Davranışlar <strong>ve</strong> Ergenliğin Getirdiği<br />
Değişimler<br />
Ergenin mutluluğunda ailenin rolünün önemi <strong>ve</strong> de-<br />
ğeri bu çalışmada bir kez daha görülmüştür. Ergenlerde<br />
alt yaş gruplarında mutluluk düzeyi biraz daha fazladır.<br />
Çekirdek <strong>ve</strong> geleneksel geniş ailede yaşayan ergenlerin<br />
mutluluk düzeyleri diğer aile gruplarına göre daha faz-<br />
ladır. SES yükseldikçe mutluluk düzeyi artmaktadır. Ay-<br />
rıca, parçalanmış ailelerden gelen ergenlerin diğer aile<br />
gruplarındakilere göre daha az sevildikleri, sorunlarıyla<br />
daha az ilgilenildiğini hissettikleri bulgulanmıştır.<br />
Ergenlerin sorunlar karşısında <strong>ve</strong>rdiklerini ifade et-<br />
tikleri tepkiler pek de iç açıcı değildir. Sorunlarını konu-<br />
şarak halletmeye çalışanların oranının %45.6’da kal-<br />
dığı, diğer ergenlerin duygusal, sözel <strong>ve</strong> fiziksel şiddet<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
biçimlerini kullanarak sorunlarını çözmeye çalıştığı gö-<br />
rülmüştür.<br />
Ergenlerin cinsellikle ile ilgili ilk bilgileri edindiği kişi/<br />
kurum cinsiyet <strong>ve</strong> aile tipine göre incelendiğinde, erkek-<br />
lerde <strong>ve</strong> çekirdek aile/geleneksel geniş aile dışındaki<br />
ailelerde yaşayanlarda cinsellikle ilgili ilk bilgilerin alın-<br />
masında arkadaşların payının daha yüksek olduğu sap-<br />
tanmıştır.<br />
Ergenlerin ergenlik öncesi döneme kıyasla en çok<br />
yaşadıklarını düşündükleri değişimlerin, giyim-kuşama<br />
düşkünlük (%72.1), karşı cinse ilgide artış (%54.7), aile<br />
<strong>ve</strong> büyüklerle çatışmalarda artış (%40), fiziki görünüm-<br />
den hoşnutsuzluk (%37), daha geçimsiz olma (%36,1)<br />
<strong>ve</strong> %33,2 ile aileden kopma, içe kapanma, okul başa-<br />
rısındaki düşüş, öğretmenlerle daha çok sorun yaşama<br />
<strong>ve</strong> devamsızlık artışı olduğu tespit edilmiştir.<br />
2.6. Şiddet<br />
<strong>Aile</strong>de şiddetin ergenleri ya şiddete yönelttiği ya da<br />
sorunlara karşı duyarsızlaştırdığı görülmektedir. Ergenin<br />
insanlar ile sorun yaşadığında <strong>ve</strong> öfkelendiğinde sergi-<br />
lediği davranışlar hanedeki bireyler arasında kavga,<br />
dayak, sözlü hakaret gibi şiddet içerikli olayların yaşan-<br />
ma sıklığına göre anlamlı ölçüde farklılaşmıştır. <strong>Aile</strong>de<br />
şiddet içerikli olayların yaşanma sıklığı arttıkça ergenin<br />
küsme, sözel <strong>ve</strong> fiziksel şiddet uygulama oranı da art-<br />
mıştır. Ayrıca, ailesinde sürekli şiddet yaşanan ergenle-<br />
rin bir sorunla karşılaştığında aldırış etmeme davranışı,<br />
diğer gruplardan belirgin biçimde yüksektir.<br />
<strong>Aile</strong>lerinde şiddeti hiç yaşamayan katılımcıların ora-<br />
nı %60.1, nadiren yaşayan katılımcıların oranı %25.1,<br />
ara sıra yaşayan katılımcıların oranı ise %11.7’dir. Kız-<br />
lar erkeklere göre daha fazla şiddet yaşandığını düşün-<br />
mektedir. Ergenlerin evde temel olarak sözel şiddete<br />
maruz kaldığı (%35.8), bunu %8.7 ile fiziksel şiddetin <strong>ve</strong><br />
%0,6 ile cinsel şiddetin takip ettiği anlaşılmaktadır. Evde<br />
ergene en fazla şiddeti uygulayanların babalar olduğu,<br />
bunu anne <strong>ve</strong> kardeşlerin takip ettiği görülmüştür.
Ergenlerin okulda en sık uğradığı şiddet biçimleri sö-<br />
zel (%27.0), fiziksel (%10) <strong>ve</strong> cinsel (%3.0) şiddet biçim-<br />
leridir. Okulda ergene şiddet uygulayanların gösterildiği<br />
tablolar birlikte ele alındığında toplamda en fazla şiddet<br />
uygulayanların öğretmenler olduğu, bunu arkadaşlar <strong>ve</strong><br />
idarecilerin takip ettiği saptanmıştır.<br />
Katılımcılardan son bir yıl içerisinde sokakta sözel<br />
şiddete uğradığını belirten ergenlerin oranı %15.9, fizik-<br />
sel şiddete uğradığını belirtenlerin oranı %8.5 <strong>ve</strong> cinsel<br />
şiddete uğradığını belirtenlerin oranı %7.2’dir. Bu <strong>ve</strong>riler<br />
sokaktaki en yaygın şiddet türünün sözel şiddet olduğu-<br />
nu göstermektedir. Sokakta ergene toplamda en fazla<br />
şiddeti uygulayanların tanınmayan kişiler olduğu, bunu<br />
arkadaşlar <strong>ve</strong> babaların takip ettiği; ayrıca, yine sokakta<br />
cinsel şiddet uygulayanların genellikle ergenin tanıma-<br />
dığı kişiler olduğu, parçalanmış ailelerde <strong>ve</strong> akrabalarla<br />
yaşayan ergenlerin sokakta daha fazla cinsel tacize ma-<br />
ruz kaldıkları ortaya çıkmıştır.<br />
Araştırmamızda son bir yıl içerisinde bir başkasına<br />
fiziksel şiddet uyguladığını belirten ergenlerin oranının<br />
%21.2, sözel şiddet uygulayanların %33.3 <strong>ve</strong> cinsel şid-<br />
det uygulayanların %2.9 olduğu bulunmuştur.<br />
lanımı<br />
2.7. Ergenlerde Riskli Davranışlar <strong>ve</strong> Madde Kul-<br />
Araştırmada, ergenlerin %4.5’inin yasalara aykırı<br />
davrandıkları için karakola ya da ıslah evine gittikleri gö-<br />
rülmüştür. Ergenlerin bir kısmı (%5.6) evden kaçma fii-<br />
linde bulunduklarını söylemiştir. Evden kaçan ergenlerin<br />
evden kaçmalarına sebep olan başlıca nedenlerin ailevi<br />
sorunlar (%56,4), ailenin izin <strong>ve</strong>rmediği bir yere gitme<br />
(%16,1), kız/erkek arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunlar<br />
(%9,7) olduğu ortaya çıkmıştır.<br />
Ergenlerin bir kısmı (%2.8) intihara teşebbüs ettikle-<br />
rini belirtmişlerdir. Ergenleri intihara sürükleyen neden-<br />
lerin aile (%30.2), sevgilisiyle yaşadığı sorunlar (%18.4),<br />
aile baskısı (%11.7) olduğu gözlenmiştir. ERP96’da in-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
tihar girişiminde bulunan ergenlerin oranı %3,2 iken,<br />
ERP08’de %2.8’inin intihar girişiminde bulunduğu; inti-<br />
har girişiminde bulunan ergenlerin oranında bir azalma<br />
olduğu gözlemlenmiştir.<br />
Sigara, alkol, esrar, bali-tiner vb. <strong>ve</strong> ekstazi gibi ba-<br />
ğımlılık yapan maddeleri en az bir kez kullanan ergen-<br />
lerin oranları sayılan maddelere göre sırasıyla %24.7,<br />
%13.9, %1.9, %0.6, %0,5 olarak tespit edilmiştir. Her<br />
gün sigara içtiğini belirten ergenlerin oranı %15.3’tür.<br />
<strong>Aile</strong> yapısına göre ergenlerin bağımlılık yapan maddele-<br />
ri kullanma sıklığı incelendiğinde, aile modelinin olmadı-<br />
ğı başta parçalanmış aileler olmak üzere, tek ebe<strong>ve</strong>ynli<br />
aileler <strong>ve</strong> akraba yanında yaşayan ergenlerde bağımlılık<br />
yapan maddelerden sigara, alkol <strong>ve</strong> esrarın kullanılma<br />
sıklığı diğer aile yapılarında yaşayan ergenlerden fazla<br />
bulunmuştur.<br />
Bağımlılık yapan maddelere başlama yaşları açısın-<br />
dan bakıldığında, sigaraya başlama yaşının 5’e kadar<br />
düştüğü, sigaranın yoğun olarak kullanıldığı yaşların 12-<br />
16 yaşlar olduğu; alkole başlama yaşının 7’ye düştüğü,<br />
alkolün yoğun olarak kullanıldığı yaşların 13-16 yaşlar<br />
olduğu; bali, tiner vb. maddeleri kullanmaya başlama ya-<br />
şının 9, esrara başlama yaşının 9 olduğu saptanmıştır.<br />
Bağımlılık yapan maddelerin ilk denenme yaşları birlikte<br />
incelendiğinde bu maddeleri kullanmaya başlama yaş<br />
ortalamalarının sigara için (13.49), bali-tiner için (14.08),<br />
alkol için (14.27), ekstazi için (15.4) <strong>ve</strong> esrar için (14.87)<br />
olduğu görülmüştür.<br />
2.8. Ergenlerin Dine Bakışı<br />
Araştırmada, ergenlerin dindarlık düzeylerinin olduk-<br />
ça yüksek olduğu anlaşılmaktadır. İbadetlerini yerine<br />
getirse de getirmese de bir dine inanan ergenlerin oranı<br />
%98.8 düzeyindedir. Herhangi bir dine inanmayan, din<br />
<strong>ve</strong> tanrı meselelerinin kendisini ilgilendirmediğini belir-<br />
ten ya da dinlere karşı olan ergenlerin oranı ise %1 ka-<br />
dardır.<br />
95
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
96<br />
2.9. Ergenlerin Gelecek Beklentileri<br />
Araştırmada ergenlerin hayallerindeki başlıca mes-<br />
leklerin öğretmenlik (%23.6), doktorluk (%11.8), polislik<br />
(%10.7), mühendislik (%9.5), futbolculuk (%6.5), avu-<br />
katlık (%6.4) olduğu görülmüştür.<br />
Ünlü kişilerden örnek aldığı <strong>ve</strong>ya hayranlık duyduğu<br />
bir idolü olan ergenlerin oranı %29.8’dir. Bu ergenlerin<br />
idol olarak gördüğü başlıca kişiler İsmail YK (%9.7),<br />
Arda Turan (%2.6), Cristiano Ronaldo (%2.6), Gökhan<br />
Özen (%2.2), Grup Hepsi (%2.2) <strong>ve</strong> Atatürk (2.1)’tür.<br />
Ergenlerin gelecekten başlıca beklentileri, iyi bir işe<br />
sahip olmak (%27.2), mutlu, huzurlu <strong>ve</strong> güzel yaşamak<br />
( %17.5), iyi bir eğitim almak (%17.1)’tır. Bunların yanı<br />
sıra kariyer sahibi olmak (%10.3), evlenip aile kurmak <strong>ve</strong><br />
mutlu bir yuvaya sahip olmak (%9.3), aile <strong>ve</strong> sevdikle-<br />
riyle beraber olmak (%8.7) diğer gelecek beklentileridir.<br />
Gelecek beklentisi ülkeye, gelecek nesillere <strong>ve</strong> insanla-<br />
ra faydalı bir şeyler bırakmak olan ergenlerin oranının<br />
%2.7 olması düşündürücüdür. Bu sonuçlar gençlerimi-<br />
zin, bireysel beklenti, mutluluk <strong>ve</strong> doyumu, toplumsal<br />
beklenti <strong>ve</strong> mutluluğun önünde tuttuğunu, “bireysel” de-<br />
ğerleri ağırlıklı olarak öne aldığını göstermektedir.<br />
Ergenlerin %17.4’ü gelecek hakkında karamsardır.<br />
Bu karamsarlık dünyanın geleceği hakkında daha be-<br />
lirgindir. Ancak, ergenlerin ülkemizin geleceği açısından<br />
karamsarlık oranı biraz daha düşüktür. Bu sonuçlar yine<br />
ergenlerin bireysel beklenti, mutluluk <strong>ve</strong> doyumu ön<br />
planda tuttuğunu göstermektedir.<br />
Ergenlerin gördüğü en önemli sorunların başında<br />
işsizlik gelmektedir. Kamu kurumlarından işsizliğe çö-<br />
züm bulunmasını isteyenlerin oranı %34.9, yoksullara<br />
yardım yapılmasını isteyenlerin oranı %23.3, yeni spor<br />
<strong>ve</strong> oyun alanlarının açılmasını isteyenlerin oranı %13.3,<br />
çevre düzenlemesi yapılmasını isteyenlerin oranı<br />
%12.2, kütüphane açılmasını isteyenlerin oranı (%7.8)<br />
<strong>ve</strong> trafik sorunlarına çözüm bulunmasını isteyenlerin<br />
oranı %5.6’dır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
2.10. Ergenlerin sık yaptığı etkinlikler <strong>ve</strong> medya<br />
takipleri<br />
Araştırmada ergenlerin en sık yaptıklarını belirttikleri<br />
aktivitelerin sırasıyla müzik dinleme, spor yapma, kitap<br />
okuma, gazete okuma, kafe/çay bahçesi vb. yerlere<br />
gitme, sinemaya gitme, tiyatroya gitme <strong>ve</strong> el işi yapma<br />
olduğu bulunmuştur. 15 yaş altındakiler <strong>ve</strong> kızlar ile üst<br />
SES gruplarından gelenler biraz daha fazla kitap oku-<br />
maktadır. Parçalanmış ailelerde kitap okuma sıklığı di-<br />
ğer aile gruplarından gelenlere göre düşüktür.<br />
Ergenlerde teknolojik aletler <strong>ve</strong> teknoloji kullanımı ol-<br />
dukça yaygındır. Bilgisayar <strong>ve</strong> internet ergenler için yeni<br />
bir toplumsal etkileşim alanı oluşturmaktadır. Ergenlerin<br />
%71.1’i cep telefonuna, %51.9’u bilgisayara sahiptir. Er-<br />
genlerin internet kullanım oranlarının kentte %71.6, kır-<br />
salda %54.7 olduğu görülmektedir. Ergenlerin %32.3’ü<br />
sohbet etmek için interneti kullanırken ödev hazırlamak<br />
için kullananların oranı %30, oyun oynamak için kulla-<br />
nanların oranı %25.9, haber okumak için kullananların<br />
oranı %10.8’dir. İnternet ortamında sürekli görüşülen<br />
arkadaş grubu olan ergen oranı %73.3’tür.<br />
Araştırmada ergenlerin günlük ortalama televizyon<br />
izleme süresi 2.8 saattir. Günde 1-2 saat televizyon iz-<br />
leyen ergenlerin oranı %50, 3-4 saat televizyon izleyen<br />
ergenlerin oranı %38.4, 5 saat <strong>ve</strong> daha fazla izleyen<br />
ergenlerin oranı %11.2’dir. Türk dizilerini izleyen katı-<br />
lımcıların oranı %28.5 iken, müzik programları izleyen<br />
katılımcıların oranı %14.1, Türk filmi izleyenlerin oranı<br />
%8,6, yabancı film izleyenlerin oranı %7,8, spor prog-<br />
ramı izleyenlerin oranı %7.8, yarışma programı izleyen-<br />
lerin oranı ise %6.3’tür. Gazetelerde güncel haberleri<br />
okuyan ergenlerin oranı %26.5, spor haberleri okuyan<br />
ergenlerin oranı %21.6, magazin haberleri okuyan er-<br />
genlerin oranı %17.8, köşe yazarlarını okuyan ergenle-<br />
rin oranı ise %8.2’dir.<br />
Son olarak, ergenlerin en çok dinlediği müzik türü-<br />
nün Türkçe pop (%29.5) olduğu tespit edilmiştir. En çok<br />
dinlenen diğer müzik türleri ise arabesk (%11.0), rock
(%10.5), rap (%9.4) <strong>ve</strong> yabancı pop (%8,5)’tur. Buna<br />
karşın tarz <strong>ve</strong> içerik olarak yerli olan Türk Halk Müziği<br />
(%3.6) <strong>ve</strong> Türk Sanat Müziği (%1.1) dinleme oranları ol-<br />
dukça düşüktür.<br />
Sonuç<br />
Türkiye’de Ergen Profili 2008 Araştırması ülkemiz<br />
ergenlerinin durumları, muhtelif konulardaki algıları,<br />
sorunları, çeşitli alanlardaki memnuniyet <strong>ve</strong> memnuni-<br />
yetsizlikleri, gelecek tahayyülleri <strong>ve</strong> benzeri hususları<br />
ortaya koyularak gerçekleştirilmiştir.<br />
Çalışmada ortaya çıkan bulgular sorunlu bir alanla<br />
karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Ancak, bi-<br />
limsel düşünce ‘sorun biliniyorsa, çözüm de bulunabi-<br />
lir’ ön kabulünden hareket eder. ERP 08’de <strong>ve</strong>riler en<br />
ince ayrıntısına kadar ele alınmış <strong>ve</strong> değerlendirilmiştir.<br />
Bu bağlamda araştırmadan elde edilen <strong>ve</strong>riler ışığında,<br />
tespit edilen sorunlara dair bir kısım çözüm önerileri de<br />
geliştirilmiştir. Bu sonuç çerçe<strong>ve</strong>sinde sorunlara <strong>ve</strong> çö-<br />
züm önerilerine dair ifadeler açılacak olursa şunlar söy-<br />
lenebilir:<br />
Her şeyden önce, Gençliği Koruma Yasası çıkarıl-<br />
malıdır. Mevzuatta gençliğe ilişkin tüm düzenlemeler<br />
kodifiye edilerek bu yasaya aktarılmalıdır. Bu yasanın<br />
bir genel yasa değil, özel yasa olduğu vurgulanmalıdır.<br />
Göç alan yerlerde uyum sorunları oluşmaktadır.<br />
Kentlerde Gençlik Uyum <strong>ve</strong> Bütünleşme Merkezleri açı-<br />
labilir. Bununla ilgili olarak belediyelerle işbirliği yapılabi-<br />
lir. MEB <strong>ve</strong> bağlı il-ilçe müdürlükleri ile üni<strong>ve</strong>rsiteler bu<br />
işbirliğine dâhil edilebilir.<br />
Parçalanmış ailelerin çocukları daha sorunlu olmak-<br />
tadır. Parçalanmış ailelerin ergen çocukları için Gençlik<br />
Rehabilitasyon Merkezleri kurulabilir. Bununla ilgili ola-<br />
rak belediyelerle işbirliği yapılabilir. MEB <strong>ve</strong> bağlı il-ilçe<br />
müdürlükleri ile üni<strong>ve</strong>rsiteler bu işbirliğine dâhil edilebilir.<br />
Daha iyi bir ergen için daha iyi bir çocuk, daha iyi<br />
bir çocuk için daha iyi bir bebek; hepsi için daha iyi bir<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
anne <strong>ve</strong> daha iyi bir baba lazımdır. Bu bağlamda AÇEV<br />
<strong>ve</strong> UNICEF gibi kurumlar <strong>ve</strong> bunlar kadar olmasa da,<br />
bazı diğer grupların Halk Eğitim Merkezlerinde <strong>ve</strong> başka<br />
yerlerde yürüttükleri anne baba eğitimleri mükemmel so-<br />
nuçlar <strong>ve</strong>rmektedir. Bu <strong>ve</strong> benzeri kurumlarla işbirliğine<br />
gidilerek, bu tür projeler ergen annelerini de içine alacak<br />
şekilde genişletilebilir. Küçük desteklerle (maddi destek,<br />
mekân desteği, kırtasiye masrafı desteği vb.) ile büyük<br />
sonuçlar alınabilir.<br />
Eğitimsiz annelerin çocuklarının eğitimsiz kalma<br />
oranları yüksektir. Çocukların-ergenlerin eğitimi için an-<br />
nelerin <strong>ve</strong> babaların eğitimi şarttır. Okuryazar olmayan<br />
<strong>ve</strong> sadece okuryazarlık seviyesinde kalmış anne <strong>ve</strong><br />
babaların çeşitli kurslarla desteklenmesi mümkündür.<br />
Bunun için belediyelerle <strong>ve</strong> MEB’le ortak projeler yürü-<br />
tülebilir.<br />
Anne <strong>ve</strong> babaların çocukları ile etkileşim <strong>ve</strong> payla-<br />
şımları arasında önemli farklar bulunmaktadır. Ergen-<br />
lerin babalarına yönelik algıları annelere göre oldukça<br />
olumsuzdur.<br />
Anneler çocukları için geçmiştekinden çok daha faz-<br />
la çaba sarf etmekte <strong>ve</strong> ergenin dünyasında başat bir<br />
konuma oturmaktadırlar. Bu süreçte annelerin çocukla-<br />
rını eğitmede donanımlarının artırılmasına yönelik her<br />
tür programlar desteklenmelidir. Babaların çocuklarla<br />
ilgili daha fazla sorumluluk almasını sağlayacak, baba<br />
<strong>ve</strong> ergen arasındaki çatışmaları azaltacak yönde eğitim<br />
programları düzenlenmelidir. Anne <strong>ve</strong> babalara ulaşma-<br />
da özellikle yerel yönetimler <strong>ve</strong> STK’ların daha etkin ol-<br />
ması gerekmektedir.<br />
Ergenin ruh sağlığını tehdit eden unsurlardan biri<br />
onların evde, okulda <strong>ve</strong> sokakta şiddete maruz kalma-<br />
larıdır. Evde yaşanan şiddetin anne <strong>ve</strong> babalara yönelik<br />
eğitimlerle azaltılabileceği açıktır. Ancak, bu tür eğitimle-<br />
rin daha yaygın hale gelebilmesi için medyanın da aktif<br />
rol alması, her tür STK ile işbirliği yapılarak üyelerine<br />
yönelik anne-baba eğitimlerinin organize edilmesine<br />
destek <strong>ve</strong>rilmelidir. Ayrıca, ailelere, aile meclisi kurma-<br />
97
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
ları <strong>ve</strong> sorunlarını bu mecliste konuşarak halletmeleri<br />
önerilebilir.<br />
98<br />
Şiddetten başka, ailelerde aile içi çatışmalar da gö-<br />
rülmektedir. Temel sebepler televizyon, ders çalışma<br />
baskısı <strong>ve</strong> bilgisayar sorunları üzerine kurulmaktadır.<br />
Anne baba eğitimi programları bu sorunun halledilme-<br />
sine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Bu <strong>ve</strong> başka<br />
ailesel sorunların çözümüne de katkı sağlamak üzere,<br />
geniş aile tipini özendirici yasal düzenlemeler yapılabilir<br />
(üç kuşağın birlikte ikameti halinde <strong>ve</strong>rgi indirimi, bina<br />
<strong>ve</strong>rgisi muafiyeti gibi); böylelikle hem daha demokratik<br />
bir aile modeline hem de daha gelişkin bir aile içi kontrol<br />
mekanizmasına yönelme sağlanır.<br />
<strong>Aile</strong> bireylerinin özellikle anne babanın desteklenme-<br />
si ile ergen için sağlıklı bir toplumsallaşmayı gerçekleş-<br />
tirebileceği aile modellerinin oluşturulması ile ergenlerin<br />
kendileri <strong>ve</strong> çevreleri ile daha barışık bir yaşam sürmele-<br />
ri sağlanabilecektir. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> ergenin bir arada gerçekleş-<br />
tirebileceği sosyal, kültürel <strong>ve</strong> sportif etkinliklerin türlerini<br />
artırmaya yönelik çalışmalar mutlaka desteklenmelidir.<br />
Özellikle, babaların aile süreçlerinde daha etkin olmala-<br />
rının sağlanmasına yönelik çalışmalar hem aile hem de<br />
toplum için önemli katkılar sağlayacaktır.<br />
Ergenlerin hem akranları hem de büyüklerinden<br />
psikolojik destek alabilecekleri, sorunlarını paylaşabile-<br />
cekleri yerel düzeydeki ortam <strong>ve</strong> kurumsallaşmalar da<br />
ergenlerin sorunlarının büyümeden çözülmesine katkı-<br />
da bulunabilecektir. Ergenlerin özellikle çeşitli gönüllü<br />
kuruluşlarda görev almaları teşvik edilerek, birbirleri ile<br />
üretim <strong>ve</strong> paylaşıma yönelik olarak karşılaşmaları, böy-<br />
lece kendilerine <strong>ve</strong> çevrelerine gü<strong>ve</strong>n duymaları sağla-<br />
nacaktır.<br />
Evden başka, sokakta şiddet oranı çok yüksektir.<br />
Sokaktaki şiddetin başlıca nedenlerinden biri de ergen<br />
nüfusun önemli bir kısmının herhangi bir uğraşının ol-<br />
mamasıdır. Okula gitmeyen ya da çalışmayan ergen-<br />
ler bu anlamda başlıca risk unsurudur. Ülke düzeyinde<br />
başlatılacak kampanyalarla ergenlerin yaşamlarındaki<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
bu <strong>ve</strong>rimli dönemleri sokaklarda geçirmeleri önlenmeli,<br />
ergenler mutlaka eğitime öğretime <strong>ve</strong> üretime yöneltil-<br />
melidir. Ayrıca, yasal boşluklar <strong>ve</strong> suçluların yeterince<br />
cezalandırılamaması da sokaktaki şiddetin varlığını de-<br />
vam ettirmesini kolaylaştırmaktadır. Bu sorunun asayiş<br />
boyutu elbette önemlidir ama ergenlerin öfke kontrolü<br />
sağlayabilmesi için okullarda seminerler düzenlenmesi<br />
gerekir. Özellikle, anne-baba eğitimi modelinin ergen<br />
modeli de geliştirilmeli <strong>ve</strong> ergenlere zorunlu seminer<br />
olarak <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
Ev <strong>ve</strong> sokak ortamından başka okullarda da şiddet<br />
belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Okulda yaşa-<br />
nan şiddetin baş aktörleri öğretmenler <strong>ve</strong> ergenin arka-<br />
daşlarıdır. Bu sorun sıkı yaptırımlar <strong>ve</strong> daha iyi rehberlik<br />
hizmetleri ile önemli ölçüde giderilebilir. Anne-baba eği-<br />
timi seminerlerinin bir benzeri öğretmenler <strong>ve</strong> okul idare-<br />
cileri için de düzenlenebilir. Okul ortamlarının ergenlerin<br />
duygusal tatminini sağlayacak şekilde tasarlanması, öğ-<br />
rencilerin daha fazla sportif <strong>ve</strong> sanatsal etkinliklere yö-<br />
neltilmesi ile belli ölçüde başarı sağlanabilecektir. Aynı<br />
şekilde, öğretmenlerin iletişim becerilerinin <strong>ve</strong> sosyoe-<br />
konomik düzeylerinin geliştirilmesi sınıf mevcutlarının<br />
azaltılması ile de okuldaki şiddet olaylarının azalmasına<br />
katkıda bulunulabilir.<br />
Elde edilen sonuçlardan anlaşıldığı kadarıyla, er-<br />
genlerin eğitim sistemi ile ilgili önemli şikâyetleri vardır.<br />
Ama okuldan uzaklaşmak ya da okula gitmemek gibi<br />
istekleri de yoktur. Bu durum önemli oranda, eğitim sis-<br />
teminin <strong>ve</strong> eğitim kurumlarının kalitesi ile ilgili eksikleri<br />
akla getirmektedir.<br />
Ergenlerin vakitlerinin büyük kısmını geçirerek top-<br />
lumsallaştıkları, toplumun değerlerini <strong>ve</strong> birlikte yaşama-<br />
yı öğrendikleri yerler olarak okullar ergenin gelişiminde<br />
anahtar bir fonksiyon icra etmektedir. Ancak, ergenlerin<br />
okul ortamları ile algıları yeterince olumlu değildir. Okul-<br />
larda sosyal, sportif <strong>ve</strong> teknik imkânlar artırılarak, okullar<br />
arasındaki standart farklarının giderilmesi gerekmekte-<br />
dir. Ayrıca, okulların daha sevimli hale getirilmesi, öğren-
ci dostu mekânlara dönüştürülmesi gerekir.<br />
Okullarda rehberlik hizmeti oranı eskiye göre artmış<br />
ama her yerde bulunmamaktadır. Tamamlanması için<br />
MEB ile ilişki kurulmalıdır. Ayrıca, olan yerlerde de öğ-<br />
renci rehberlik servisine gitmeyebilmektedir. Okullarda<br />
öğrencilere rehberlik hizmeti alma bilinci seminerleri dü-<br />
zenlenmesi için de MEB ile ilişki kurulabilir. Bunun gibi,<br />
okul aile birliklerinin okuldaki rehberlik merkezi sorumlu-<br />
suyla müşterek çalışması sağlanmalı, büyük okullardaki<br />
rehberlik sorumlusunun başka hiçbir görevi (ders, idare<br />
vb.) olmamalıdır. Okul aile birliği topluluklarına gençlik<br />
psikolojisi, rehberlik gibi konularda eğitim <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
Daha ilerisi için üni<strong>ve</strong>rsitelerle anlaşarak bir pilot bölge<br />
uygulaması yapılabilir. Bu bağlamda, üni<strong>ve</strong>rsitelerin ilgili<br />
bölümlerinden öğretim görevlileri ile bir takım oluştu-<br />
rularak rehberlik etkinliğinin artırılması için bir çalışma<br />
başlatılabilir. Bu projenin AB fonları ile finanse edilmesi<br />
mümkündür.<br />
Gecekondu gençliği oransal olarak düşük gözükse<br />
de (%2.9), ülkenin gecekondulaşma oranı <strong>ve</strong> gecekon-<br />
du semtlerinin sorunları ortadadır. Gecekondu gençliği-<br />
nin daha nitelikli meşguliyet alanlarına çekilebilmesi için<br />
belediyeler, MEB, Halk Eğitim Merkezleri, STK’lar, Kül-<br />
tür Bakanlığı ile işbirliği içinde bu semtlerde yeni sosyal<br />
<strong>ve</strong> kültürel örgütlenmelere girilebilir. Mesela, belediyele-<br />
rin kurduğu Bilgi Evleri <strong>ve</strong> düzenledikleri meslek edindir-<br />
me kursları bunun güzel örneklerini oluşturmakta, ancak<br />
yetersiz kalmaktadır.<br />
Ergenlerin %7.8’i bir işte çalışmaktadır. Fakat çalı-<br />
şanların bazılarının sosyal gü<strong>ve</strong>ncesi yoktur. Bakanlık’ın<br />
ilgili diğer bakanlıkla temasa geçip sıkı kontrol <strong>ve</strong> takip<br />
yapılmasını sağlaması mümkün olabilir. Bu takip, az da<br />
olsa vaki olan işyerinde şiddete maruz kalma durumuna<br />
da kısmî çözüm getirebilir.<br />
Bir şekilde, okul çağında iken iş hayatında olmak<br />
durumunda kalan çalışan ergenlerin çalışma koşulla-<br />
rının oldukça ağır olduğu bu araştırmada bir kez daha<br />
görülmüştür. Ergenlerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
konusunda denetimlerin artırılması, çalışan ergenlerin<br />
mümkün olduğunca mesleki eğitimlerden yararlandırıl-<br />
ması konusunda iş<strong>ve</strong>renlerin <strong>ve</strong> ailelerin teşvik edilmesi<br />
oldukça yararlı olacaktır.<br />
Her hangi bir işte çalışmayan, öğrenci olan ergenle-<br />
rin harçlığı ortalama olarak tatmin edici olsa da, dağılımı<br />
bozuktur <strong>ve</strong> yüksek oranda bir kesimin harçlığı oldukça<br />
azdır. STK’larla <strong>ve</strong> yerel yönetimlerle ilişki kurularak er-<br />
genlerin burs imkânına kavuşturulması mümkündür.<br />
Çalışan ergenlerin maddi durumlarının kötü olması<br />
kadar, okumayı istememeleri de önemli bir unsur olarak<br />
karşımıza çıkmaktadır. Ergenlerin gelecekte toplumsal<br />
üretim <strong>ve</strong> gelirden daha fazla pay alabilmeleri, öncelik-<br />
le, eğitimlerini tamamlamaları ile mümkün olacaktır. Bu<br />
durumun oluşmasındaki faktörlerden birisi okul müfre-<br />
datlarının ergenlere çekici gelmemesidir. Müfredatların<br />
günlük hayatla bağlantılarının derslerde daha fazla iş-<br />
lenmesi, okullarda uygulamalı, gözleme <strong>ve</strong> katılıma da-<br />
yalı eğitimlerin artırılması faydalı olacaktır.<br />
Ergenlerin idol belirlemelerinde büyük dönüştürü-<br />
cüleri değil, magazinel tipleri ön planda tuttukları görül-<br />
mektedir. Ergenlerin idol olarak gördüğü kişiler genel-<br />
likle sanatçı ya da futbolculardır. Bu durum göz önünde<br />
tutulduğunda, toplumda eğitimin getirilerinin ergenlerce<br />
tatmin edici bulunmadığı anlaşılmaktadır denilebilir.<br />
“Kolay yoldan para kazanmak”, “köşeyi dönmek” gibi<br />
kavramlar giderek ergenlerin gündemine girmektedir.<br />
Medyada sürekli lüks yaşantıların ön plana çıkarılması,<br />
ergenlerin gerçekten koparak çeşitli fanteziler üreterek<br />
yaşama bağlanmaları sonucunu doğurmaktadır. İnsan-<br />
lık çapındaki değerlerin ergenlerin gündemine girebil-<br />
mesini sağlamak için okul-medya-internet üçgeninin<br />
daha işlevsel olarak kullanılabilmesi gerekir.<br />
Ergenlerin toplumsal meselelere karşı duyarlılık dü-<br />
zeyleri düşüktür <strong>ve</strong> bireysellikleri ön plandadır. Okullar-<br />
da her öğrenci tarafından yılda yirmi beş saat olarak ya-<br />
pılması gereken toplum hizmeti çalışmaları uygulamala-<br />
rının takip edilmesi gerekmektedir. Böylece, ergenlerin<br />
99
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
yakın çevrelerinden başlayarak toplumsal sorunlara<br />
daha duyarlı olmaları, topluma faydalı olma konusunda<br />
somut projelere dahil olmaları mutlaka sağlanmalıdır.<br />
100<br />
Ergenlerin cinsellikle ilgili ana kaynakları hâlâ arka-<br />
daşlarıdır. Bu oran şu an ilköğretime devam edenlerde<br />
okul lehine artmaya başlamıştır. Bu durum okullarda cin-<br />
sellikle ilgili son yıllarda <strong>ve</strong>rilen eğitimlerin bir yansıması<br />
olarak ortaya çıkmaktadır. Genel olarak bakıldığında ise<br />
doğru <strong>ve</strong> sağlıklı cinsel bilgi kaynağı edinmede aile <strong>ve</strong><br />
okul dışı kaynaklar oransal olarak daha fazladır. MEB,<br />
Sağlık Bakanlığı, STK’lar, AÇEV, UNICEF <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsi-<br />
telerle kurulacak ilişkilerle okullarda; yine anne baba<br />
eğitimi programları ile ailelerde sağlıklı <strong>ve</strong> doğru cinsel<br />
bilgi edinme imkânları artırılabilir. Cinsellik konusunda,<br />
ergenlerin, sorularına daha doğru <strong>ve</strong> sağlıklı yanıtlar<br />
bulabilmesi için mevcut programların artırılarak devam<br />
ettirilmesi gerekmektedir.<br />
Ergenler arasında intiharı düşünme oranları yüksek<br />
seviyededir. Bu tür bir ölümcül eylemi düşünme sebep-<br />
leri daha çok aile <strong>ve</strong> sevgili kaynaklıdır. <strong>Aile</strong> ortamında<br />
kendisini ifade edemeyen <strong>ve</strong> gerçekleştiremeyen ergen,<br />
yaşamı hakkında anlamsızlık yaşamaya başlamaktadır.<br />
Kendisine en yakın olarak gördüğü ailesinden yeterince<br />
psiko-sosyal destek alamaması ergenin ruh dünyasın-<br />
da tahripkâr bir etki oluşturmaktadır. <strong>Aile</strong> eğitimleri <strong>ve</strong><br />
bunun ergen modeli bu oranın sıfıra yaklaştırılmasına<br />
büyük katkı sağlayacaktır.<br />
Bazı ailelerde ergenden beklenen bir şey yoktur.<br />
Bu durum, sorumsuz <strong>ve</strong> gelecek tahayyülü olmayan bir<br />
gençlik anlamına gelir. Anne-baba eğitimi bu konuda da<br />
önemli katkılar sağlayabilir.<br />
Ergenliğe uyum sağlamada sorun yaşama oranı dü-<br />
şündürücü seviyededir. Okullarda ergenliğin doğallığı<br />
üzerine seminerler <strong>ve</strong>rilmesi gerekir. Yine, aileden bil-<br />
gi beslemesi yapılabilmesi için anne-baba eğitimlerine<br />
destek <strong>ve</strong>rilmesi iyi bir yoldur. Bu seminer gibi, ergen<br />
seminerleri de son derece işlevsel olacaktır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Ergenlerde özürlülük/engellilik algısı <strong>ve</strong> bilinci düşük<br />
seviyedir. Genelde özürlü hakları ile ilgili de aynı so-<br />
run vardır. Özellikle, okullarda <strong>ve</strong> işyerlerindeki özürlü<br />
ergenlerin/gençlerin ihtiyaç duyduğu psikolojik destek,<br />
araç gereç desteği, uygun iş <strong>ve</strong> işyerinde çalışma hak-<br />
kını kullanabilme desteği, uygun okulda okuyabilme<br />
hakkını kullanabilme desteği <strong>ve</strong> kanunun <strong>ve</strong>rdiği diğer<br />
tüm hakları kullanabilme desteğinin sağlanabilmesi gibi<br />
alanlarda uygulamalar yapılmalıdır.<br />
Sigaraya başlama yaşı 5’e, alkol deneme yaşı 7’ye,<br />
bağımlılık yapan madde deneme yaşı 9-11’e düşmüştür.<br />
En başta, erişimi engelleyici yasal <strong>ve</strong> idari düzenlemeye<br />
gidilmesi gerekmektedir.<br />
Bu bağlamda; okulları, öğretmenleri, müdürleri, ai-<br />
leleri <strong>ve</strong> ergenleri eğitecek programlar kesinlikle müf-<br />
redatın içine alınmalıdır. <strong>Aile</strong> içi kontrol için anne-baba<br />
eğitimleri, bireysel kontrol için ergen eğitimi semineri<br />
işlevsel olacaktır. Ayrıca, bu eğitimler denetlenmeli <strong>ve</strong><br />
gerçekleştirilmesi konusunda ısrarcı olunmalıdır.<br />
Diğer taraftan, okul önlerinde satış yapanların orta-<br />
dan kaldırılması şarttır. Onları herkes tanır bilirken, asıl<br />
tanıması gerekenlerin tanımaması-bilmemesi anlaşılır<br />
şey değildir.<br />
Şiddet gibi, madde kullanımı <strong>ve</strong> suça yönelmenin<br />
kaynakları da oldukça benzerdir. Özellikle, ailede yaşa-<br />
nan sorunlar arttıkça ergenlerin ev ortamından uzakla-<br />
şarak sokakta daha fazla vakit geçirmeye başlamaları,<br />
ekonomik sıkıntılar <strong>ve</strong> işsizlik nedeniyle ortak toplum-<br />
sal değerlerden uzaklaşmaları, ergenleri riskli <strong>ve</strong> yıkıcı<br />
davranışlara yönlendirebilmektedir. Genç nüfusumuz<br />
en büyük sermayemiz olarak karşımızda dururken, aynı<br />
zamanda istihdam edilemediğinde <strong>ve</strong> olumlu faaliyetle-<br />
re yönlendirilmediğinde en büyük toplumsal felaketlerin<br />
tetikleyicisi durumuna gelebilecektir.<br />
Ergenlerin kitap okuma oranı düşüktür. Rol modeller,<br />
ergenlerin daha çok <strong>ve</strong> daha nitelikli okumalar yapma-<br />
ları için değerlendirilebilir. Bakanlık, MEB <strong>ve</strong> Kültür Ba-
kanlığı ile işbirliği içinde kitap okuma projesi başlatabilir.<br />
Bu projeye okullar, yayınevleri, yazarlar, şairler, gazete-<br />
ciler, sanatçılar, televizyonlar, radyolar, internet siteleri<br />
vb. dahil edilmeli <strong>ve</strong> fakat özellikle gençliğin idolü ko-<br />
numundaki kişilerin görünürlüğünden faydalanılmalıdır.<br />
Sanal gerçeklik, çocuk-ergen <strong>ve</strong> genç nesillerde,<br />
bizim “gerçeklik” dediğimiz olgunun yerini almaya baş-<br />
lamıştır. Bunun önlenebilmesi için internet kullanımının<br />
ailelerce sınırlanması şarttır. Bu bağlamda ailelerin bi-<br />
linçlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda da anne baba<br />
eğitimleri <strong>ve</strong> geliştirilecek olan ergen eğitimi modeli çok<br />
işlevsel olabilir. Ayrıca, internet kafelere şiddet oyunları<br />
için filtre zorunluluğu getirilmeli, sıkı denetim sağlanma-<br />
lı, bu nedenle kapatılan internet kafenin kapısına niçin<br />
kapatıldığına ilişkin kararın asılı kalması zorunlu kılın-<br />
malıdır. Yargısal cezalardan ziyade, daha kolay gerçek-<br />
leşen idari cezalara ağırlık <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
Günlük televizyon izleme oranı yüksektir. İnternetin<br />
oluşturduğu sanal gerçeklik kadar olmasa da, televizyon<br />
da önemli bir zarar-ziyan aracı olarak ergenleri tehdit et-<br />
mektedir. Bu konuda da anne-baba eğitimleri <strong>ve</strong> gelişti-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
rilmesi önerilen ergen eğitimi modeli çok işlevsel olabilir.<br />
Nitelikli müzik dinleme oranı düşüktür. Bu konuda da<br />
anne-baba eğitimleri <strong>ve</strong> geliştirilecek olan ergen eğitimi<br />
modeli çok işlevsel olabilir. Ancak, müzik yayını yapılan<br />
mecraların nitelikli yayına teşvik edilmesi için -özellikle<br />
televizyonların- Bakanlık’ın RTÜK <strong>ve</strong> diğer ilgili kurum-<br />
larla işbirliği yapması gerekir.<br />
Çalışmanın bütününden elde edilen sonuçlar doğ-<br />
rultusunda “birey olma” döneminde olan ergenlerin belli<br />
bir bireysel duyuş <strong>ve</strong> duruş sergileyebilme yeteneğinden<br />
uzak oldukları görülmektedir. Buradan hareketle ergen-<br />
lerin bireysel, zihinsel, fiziksel <strong>ve</strong> dolayısıyla psikolojik<br />
yönlerini kuv<strong>ve</strong>tlendirici eğitimler hazırlanmalıdır.<br />
Ergen profilinin daha detaylı olarak ortaya konulma-<br />
sı bakımından, okul rehber öğretmenleri <strong>ve</strong> ergenlerle<br />
derinlemesine görüşmelerin yapılacağı bir araştırmaya<br />
ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir araştırma özellikle, eği-<br />
tim kurumlarının ergen ihtiyaçlarını <strong>ve</strong> gelişimini daha iyi<br />
ölçüde karşılayabileceği bir yapıya dönüştürülmesi anla-<br />
mında çok önemlidir.<br />
101
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
102<br />
KAYNAKLAR<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü. (1996)<br />
Türk <strong>Aile</strong>sinde Adolesanların Sorunları Araştırması. An-<br />
kara: <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü<br />
Çelen, N., (2007). Ergenlik <strong>ve</strong> Genç Yetişkinlik, Pa-<br />
patya Yayıncılık, İstanbul, s.30<br />
Kağıtçıbaşı, Ç. (2007). Kültürel Psikoloji Kültürel<br />
Bağlamda İnsan <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong>, Evrim Yayınevi, İstanbul.<br />
Steinberg, L., (2007). Ergenlik, İmge Kitapevi, Anka-<br />
ra, s.250, 257<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Yavuzer H., Meşeci, F., Demir, İ., Setrelin, Ç., (2005)<br />
“Günümüz Üni<strong>ve</strong>rsite Gençliğinin Sorunları” Hasan Ali<br />
Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı (1) s.79-91.<br />
Yavuzer, H., (2005). Gençleri Anlamak Ana-Baba-<br />
ların En Çok Sorduğu Sorular <strong>ve</strong> Cevaplarıyla, Remzi<br />
Kitapevi, İstanbul, s.13-14, 29, 31-32, 36, 39, 77, 92<br />
Özgür.<br />
Yörükoğlu, A.(1989).Gençlik çağı(6.baskı). İstanbul:
Türkiye'de Yaşlılık Dönemine İlişkin Beklentiler<br />
Araştırması*<br />
Expectations Regarding Old Age in Türkiye<br />
Mehmet AKÖZER<br />
Cenap NUHRAT<br />
Şebnem SAY<br />
Öz<br />
Araştırmanın konusu, Türkiye’de uzun vadede<br />
değişen aile yapısı içinde yaşlıların bugünkü durumu,<br />
aile ilişkileri, aile bireylerinin yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa ilişkin<br />
tutum <strong>ve</strong> beklentileri <strong>ve</strong> yaşlılara ilişkin politikaların<br />
değerlendirilmesidir.<br />
Araştırma kapsamında, Türkiye’de yaşlılara<br />
ilişkin olarak aşağıdaki konularda nicel <strong>ve</strong> nitel <strong>ve</strong>ri<br />
derlenmiştir: Yaşlıların karşılaştıkları sorunlar, Yaşlıların<br />
yaşam doyumları, Yaşlıların çocuklarından <strong>ve</strong> yakın aile<br />
üyelerinden aldıkları desteğin <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya bakım yardımının<br />
kapsamı, Yaşlıların yararlanabildikleri sosyal ağlar,<br />
Yaşlıların kamu kurumlarından hizmet beklentileri,<br />
Yaşlılıktan kaynaklanan sorunlarla başetme stratejileri,<br />
Genel olarak yaşlıların bakım gereksinimlerinin<br />
karşılanması konusundaki değer yargıları,<br />
Gerek yaşlılık (65 yaş) öncesindeki bireylerin,<br />
gerekse yaşlıların yaşam düzenlemesi tercihleri.<br />
Araştırmanın evreni, Türkiye genelinde kırsal <strong>ve</strong><br />
kentsel alanlarda ikamet eden 40 yaş <strong>ve</strong> üzeri bireylerdir.<br />
Anahtar kelimeler: yaşlılık, beklenti<br />
Abstract<br />
* Bu makale T.C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce yapılan aynı adlı araştırmadan üretilmiştir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Gi<strong>ve</strong>n the long term structural changes in the<br />
Turkish family, research has been conducted to assess<br />
the present condition of the old and ageing segments<br />
of the population, as well as family relations, attitudes,<br />
expectations and policies, associated with old age and<br />
ageing.<br />
Quantitati<strong>ve</strong> and qualitati<strong>ve</strong> data gathered within the<br />
framework of this research on the elder in Turkey co<strong>ve</strong>red<br />
the following topics: Problems faced by the elder, Life<br />
satisfaction of the elder, The scope of support and/or care<br />
assistance that the elder recei<strong>ve</strong> from their children and<br />
immediate family members, Social networks available<br />
to the elder, Services that the elder expect from public<br />
agencies, Strategies to cope with problems associated<br />
with old age, General value judgments associated with<br />
meeting the care needs of the elder, Living arrangement<br />
preferences of ageing (pre-65 years of age) and old<br />
individuals.<br />
The research uni<strong>ve</strong>rse comprises individuals at<br />
or older than 40 years of age living in urban and rural<br />
Turkey.<br />
Keywords: old age, expectation<br />
103
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
104<br />
KAVRAMSAL ÇERÇE<strong>VE</strong><br />
Yirminci yüzyılda bilimsel <strong>ve</strong> teknolojik gelişmeler<br />
demografik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Bu<br />
gelişmeler, hastalıkların erken dönemde teşhis <strong>ve</strong> teda-<br />
visinin sağlanarak önlenmesi, koruyucu sağlık hizmetle-<br />
rinin gelişmesi, doğurganlık hızının <strong>ve</strong> bebek ölümlerinin<br />
azalması <strong>ve</strong> ortalama yaşam süresinin artması olarak<br />
sıralanabilir. “Yaşlı nüfusun genç nüfusa göre sayı <strong>ve</strong><br />
oran olarak artması” biçiminde tanımlanan “nüfusun<br />
yaşlanması” olgusu da bütün bu gelişmelerin sonucu<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır (Öz, 1999; Onat, 2001).<br />
<strong>Toplum</strong>lar yaşlı nüfus açısından dört grupta sınıflandırıl-<br />
maktadır (Güleç, 1997):<br />
1. Genç toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüzde<br />
4'ten azdır.<br />
2. Erişkin toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüzde<br />
4 ile yüzde 7 arasındadır.<br />
3. Yaşlı toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüzde 7<br />
ile yüzde 10 arasındadır.<br />
4. Çok yaşlı toplumlar: 65 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfus yüz-<br />
de 10’un üzerindedir.<br />
Yaşlı nüfustaki artışın önemli bir bölümü Türkiye<br />
gibi gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecektir. Karşı-<br />
laştıkları ekonomik güçlükler, sosyal hizmet altyapıları-<br />
nın yetersizliği <strong>ve</strong> aile üyelerince sağlanan geleneksel<br />
bakımın artık ancak sınırlı ölçülerde yapılabilmesi gibi<br />
olgular göz önüne alındığında, bu ülkelerin yaşlı nüfus-<br />
larına “refah paketi” sunmada çok ciddi sorunlarla kar-<br />
şılaşacağı anlaşılmaktadır (WHO, 1998). Bu nedenle<br />
toplumların kendi özgün durumlarını göz ardı etmeden<br />
yaşlılığa ilişkin politikalar geliştirmeleri zorunluluk olarak<br />
ortaya çıkmaktadır.<br />
Türkiye nüfusu bugün genç olsa da giderek yaş-<br />
lanmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2009 yılı<br />
<strong>ve</strong>rilerine göre 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma ça-<br />
ğındaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 67’sini oluşturmak-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
tadır. Toplam nüfusta yaşlıların oranı arttığı gibi, yaşam<br />
süresi beklentisi de yükselmektedir. 1960’larda kadınlar<br />
için 54 yıl, erkekler için 51 yıl olan yaşam süresi beklen-<br />
tisi 2030’da erkeklerde 74 yıl, kadınlarda 79 yıl olarak<br />
öngörülmektedir (OECD 2000).<br />
Yaşlılık kavramı<br />
Yaşlılığı yalnızca biyolojik <strong>ve</strong> kronolojik olarak ele<br />
almayan pek çok araştırma vardır. Kronolojik yaş, yaş-<br />
lanma sürecinin niteliğine ilişkin bilgi <strong>ve</strong>rmez; yaşlılığın<br />
anlaşılması, sosyal, psikolojik <strong>ve</strong> kültürel bağlamların<br />
birlikte ele alınmasıyla mümkündür (İçli, 2008).<br />
• Biyolojik yaşlılık insan organizmasındaki fonk-<br />
siyonların azalması <strong>ve</strong> hücre kayıpları olarak tanımlanır.<br />
• Kronolojik yaş doğumdan ölüme kadar geçiri-<br />
len yaş evrelerini kategoriler halinde değerlendirir.<br />
edilir.<br />
• Psikolojik yaş kişinin hissettiği yaş olarak kabul<br />
• Sosyal yaşlanma ise statü <strong>ve</strong> rol kayıplarıyla<br />
yaşamdan kademeli olarak geri çekilme, çevrenin kişi-<br />
yi yaşlı olarak değerlendirdiğinin algılanmasıyla anlam<br />
kazanmaktadır (Baran vd, 2005). Eckert, “araştırmalar-<br />
da takvim yaşından ziyade yaşa anlamını <strong>ve</strong>ren hayat<br />
tecrübelerine odaklanılması” gerektiğini öne sürmekte-<br />
dir (Kalaycıoğlu vd. 2003). Morgan <strong>ve</strong> Kunkel de yaş-<br />
lanma sürecinin makro <strong>ve</strong> mikro eksenli incelenebile-<br />
ceğini, mikro düzeyde sosyal psikolojik araştırmaların,<br />
makro düzeyde yapısal faktörlerin araştırılabileceğini<br />
belirtmektedir (Morgan <strong>ve</strong> Kunkel’den [1998] akt. Baran,<br />
2001).<br />
Dünyada <strong>ve</strong> Türkiye’de Yaşlılık İstatistikleri<br />
Birleşmiş Milletler 2008 yılı nüfus projeksiyonla-<br />
rına göre dünya genelinde 65 yaş üzerindeki nüfusun<br />
2025’te 840 milyona, 2050’de de 1,5 milyara ulaşması<br />
beklenmektedir.
Türkiye İspanya, Nor<strong>ve</strong>ç, Japonya, Kanada gibi<br />
OECD ülkelerinden çok daha genç bir nüfusa sahiptir.<br />
Bu açıdan Meksika’ya <strong>ve</strong> Brezilya’ya benzemektedir.<br />
Türkiye nüfusu bugün genç olsa da giderek yaşlan-<br />
maktadır. Türkiye’de yapılan bazı çalışmalarda 1935-<br />
1990 arasında 65 yaş üstü nüfusun oransal değişiminin<br />
ciddi bir artış göstermediği belirtilmekle birlikte (Duyar<br />
<strong>ve</strong> Özener, 2001), 1960’ta 1 milyon olan yaşlı sayısının<br />
bugün 7 katına çıktığı bilinmektedir. 1960’larda kadınlar<br />
için 54 yıl, erkekler için 51 yıl olan yaşam süresi beklen-<br />
tisi 2030’da erkeklerde 74 yıl, kadınlarda 79 yıl olarak<br />
öngörülmektedir (OECD 2000).<br />
Türkiye’deki hanelerin büyük bir çoğunluğunda yaşlı<br />
bulunmamaktadır. Hanelerin yüzde 12’sinde sadece 1<br />
yaşlı; yüzde 5’inde 2 yaşlı; sadece binde 1’inde ise 3<br />
yaşlı vardır. TNSA 2008 <strong>ve</strong>rileri analizlerine göre Türki-<br />
ye’deki yaşlıların ortalama olarak 73,2 yaşında olduğu<br />
görülmektedir. Yaşlıların yüzde 55’i kadın <strong>ve</strong> yüzde 45’i<br />
erkektir (HÜNEE, 2010).<br />
Yaşlanma Kuramları<br />
a) Demografik <strong>ve</strong> Ekonomik Kuramlar<br />
Sosyolojide yaşlanma üzerine geliştirilen çeşitli ku-<br />
ramlar bulunmaktadır. Bunlar arasında demografik <strong>ve</strong><br />
ekonomik bir bakış açısı ile yaşlılık sürecini ele alan en<br />
önemli modeller:<br />
• Yakınsama kuramı: Yakınsama kuramına göre<br />
gelişmiş ülkelerde ailelerin geniş aileden çekirdek aileye<br />
dönüşmesi süreci aileler tarafından sağlanan bakım hiz-<br />
metlerinin özel sektör <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya kamu sektörü tarafından<br />
sağlanması gerekliliği ortaya çıkacaktır<br />
• Yaşam döngüsü kuramı: Yaşam döngüsü ku-<br />
ramına göre kişiler yaşamlarına net tüketici olarak baş-<br />
layıp net üretici olarak geçirdikleri bir dönemden sonra<br />
yeniden net tüketici oldukları bir döneme girerler<br />
• Varlık akışı kuramı: Bu kuram kuşaklar arası<br />
kaynak akışına odaklanarak doğurganlık ile ilgili karar-<br />
ların hangi temelde alındığını açıklamaya çalışır.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
b) Psikolojik, Sosyolojik <strong>ve</strong> Siyasal Kuramlar<br />
Yaşlılık sürecini psikolojik, sosyolojik <strong>ve</strong> siyasal açı-<br />
dan ele alan kuramların en önemlileri ise:<br />
• Yaşamdan kopma (disengagement) kuramı:<br />
Yaşlıların toplumsal rollerinden geri çekilmesine odakla-<br />
nır.<br />
• Etkinlik kuramı: Bireylerin sosyal olarak aktif<br />
olduğu ölçüde yaşamdan duyacakları doyumun artaca-<br />
ğını savunur.<br />
• Süreklilik kuramı: İçsel <strong>ve</strong> dışsal yapıların ko-<br />
runarak sürdürülmesi üzerinde durur. İçsel yapıları sa-<br />
bır, duygu, tecrübe, seçimler, eğilimler <strong>ve</strong> becerilerden<br />
oluşan <strong>ve</strong> hatırda kalan psikolojik bir içsel durum olarak,<br />
dışsal yapıları ise kişinin geçmişte kazandığı becerilerin<br />
yanı sıra etkinlikleriyle <strong>ve</strong> farklı rollere ilişkin performan-<br />
sıyla bağlantılı olarak tanımlar.<br />
• Sosyal yapılandırmacılık: Sosyal yaşama iliş-<br />
kin pek çok olgunun <strong>ve</strong>rili bir özü olmadığını, toplum<br />
tarafından kurgulandığını belirtir. İnsanın deneyimleri,<br />
içinde bulunduğu sosyo-kültürel yapı çerçe<strong>ve</strong>sinde an-<br />
lam kazanır.<br />
• Söylem analizi: <strong>Toplum</strong> yaşlıya hürmet ettiği<br />
kadar tahammülsüzlük de gösterir. Yaşlının bizzat ken-<br />
disinin toplumda var olan yaşlılık söylemini ne oranda<br />
içselleştirdiği <strong>ve</strong> yaşam pratikleriyle ne oranda yeniden<br />
ürettiği önemli bir sorudur.<br />
Bireyci <strong>ve</strong> Toplulukçu Kültürler<br />
Bireycilik-toplulukçuluk boyutu kültürel psikolojide<br />
kültürlerin birey <strong>ve</strong> toplum arasındaki ilişkiyi düzenleme<br />
biçimlerini tanımlamak için oluşturulmuş bir değişkendir.<br />
Toplulukçu kültürleri bireyci kültürlerden ayıran temel<br />
özellik toplulukçu kültürlerde kişinin kendisini bağımsız<br />
bir birey olarak değil bir grubun (örn., aile, kavim, ulus<br />
vb.) parçası olarak görmesidir.<br />
105
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
106<br />
Araştırmalar Türkleri bireyci <strong>ve</strong>ya toplulukçu olarak<br />
sınıflandırmanın mümkün olmadığını göstermektedir.<br />
İmamoğlu (1987) Türkiye için “bağlaşıklık modeli” (inter-<br />
dependence model) olarak adlandırdığı insan gelişimi<br />
modelinin uygun olduğunu söylemektedir. Bu modelde<br />
toplulukçu <strong>ve</strong> bireyci eğilimler özel bir denge içinde yer<br />
almaktadır.<br />
Hem bireycilik hem de toplulukçuluk özellikleri gös-<br />
teren çağcıl Türk toplumunda yaşlıların ihtiyaçlarının<br />
karşılanmasında ailelerinin önemli bir rol alacağını <strong>ve</strong> ai-<br />
lelerinden destek görmeyen yaşlıların oranının oldukça<br />
düşük olacağı söylenebilir. Bu durumun görece olumsuz<br />
bir yanı ailelerin yaşlılara yönelik hizmetlerle ilgili kurum-<br />
sal yardımı aramada <strong>ve</strong> kabul etmede görece isteksiz<br />
davranmalarıdır.<br />
Bunun yanında bireycilikte gözlenen artışla birlikte<br />
yaşlılara geleneksel olarak gösterilen saygıda bir azal-<br />
ma olması beklenebilir.<br />
Başetme stratejileri<br />
Başetme kavramı, insanların sorunlu sosyal dene-<br />
yimlerin psikolojik zararından korunma davranışını anla-<br />
tır. Yaşlıların başa çıkma stratejilerinin incelenmesi, yaş-<br />
lı bireylerin günlük faaliyetlerindeki <strong>ve</strong> sosyal rollerindeki<br />
artan zorlukların daha iyi anlaşılmasını <strong>ve</strong> sağlık ihtiyaç-<br />
larını karşılamaya yönelik çalışma alanlarının belirlen-<br />
mesini sağlar (Demers, Robichaud, Gélinas, Noreau <strong>ve</strong><br />
Desrosiers; 2008).<br />
Yaşlılık bağlamında başetme iki temel başlık altında<br />
incelenebilir:<br />
a) Yaşlılıkla başetme stratejileri<br />
Yaşam düzenlemeleri: Yaşam düzenlemeleri, yaşlı-<br />
ların günlük yaşam faaliyetlerinden sosyal yaşam süreç-<br />
lerine, içinde bulundukları kültürel ortamdan aile ilişkile-<br />
rine kadar çok çeşitli alanları içerir. Yaşlı bireylere yöne-<br />
lik sosyal politikaların geliştirilmesi, öncelikle yaşlıların<br />
beklentilerinin anlaşılmasıyla mümkündür.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Sosyal etkinlik: Bir başetme stratejisi olarak sosyal<br />
etkinlik yalnızca kişinin boş zaman faaliyetlerini değil,<br />
aile ilişkilerinden arkadaş ilişkilerine kadar, genel olarak<br />
toplumsal yaşantıya katılımda birçok alanda faal olmayı<br />
içerir.<br />
b) Yaşlılık bağlamında genel başetme stratejileri<br />
İnsanların stresle başetme biçimlerinin psikolojik, fi-<br />
ziksel <strong>ve</strong> sosyal iyilik hallerini etkilediği yönündeki kana-<br />
at gün geçtikçe güçlenmektedir. Başetme davranışının<br />
koruyucu işlevi üç yolla sağlanabilir (Pearlin <strong>ve</strong> Schoo-<br />
ler, 1978):<br />
• Sorunlara yol açan koşulları ortadan kaldırmak<br />
ya da dönüştürmek<br />
• Deneyimin sorunlu özelliğini etkisizleştirmek<br />
için anlamını değiştirmek<br />
• Sorunların duygusal sonuçlarını denetlenebilir<br />
sınırlarda tutmak<br />
Başetme süreci hem sorun-odaklı, hem de duygu-<br />
odaklı işlevleri kapsar <strong>ve</strong> o nedenle stres yaratan her<br />
durumda hem sorun-odaklı, hem de duygu-odaklı ba-<br />
şetmelerin kullanıldığını görmek önemlidir (Folkman <strong>ve</strong><br />
Lazarus, 1980).<br />
Yaşlılıkta yaşam kalitesi <strong>ve</strong> yaşam doyumu<br />
Yaşlıların yalnızca uzun yaşamaları değil, yaşamları-<br />
nın kalitesi <strong>ve</strong> yaşamlarına atfettikleri değer başlı başına<br />
önem taşır.<br />
Türkiye’de Yaşlıların Durumu <strong>ve</strong> Yaşlanma Ulusal<br />
Eylem Planı’nda da (2007) da belirtildiği gibi günümüzde<br />
yaşlılıkla ilgili politikalar <strong>ve</strong> programlar yaşam kalitesini<br />
<strong>ve</strong> genel sağlığı yükseltmeye odaklanmaktadır. Üretken,<br />
fiziksel, psikolojik <strong>ve</strong> sosyal yönden başarılı <strong>ve</strong> bağımsız<br />
bir yaşlanma hedeflenmektedir.<br />
Yaşam kalitesi bireylerin fiziksel sağlığı, psikolojik<br />
durumu, kişisel inançları, sosyal ilişkileri <strong>ve</strong> yaşadıkla-
ı çevreden etkilenen karmaşık bir yapı gösterir. Yaşam<br />
kalitesi “bireylerin içinde yaşadıkları kültür <strong>ve</strong> değerler<br />
sistemindeki kendi yaşam algılarıdır” (Bowling, 1997).<br />
Yaşam doyumu bir insanın beklentileri (ne istediği)<br />
ile elinde olanların (neye sahip olduğu) karşılaştırılma-<br />
sıyla elde edilen durum ya da sonuçtur. Yaşam doyumu<br />
dendiğinde özgül bir duruma ilişkin doyum değil, genel<br />
olarak tüm yaşantıdaki doyum anlaşılır.<br />
Yaşam doyumu yüksek olan yaşlıların şu özellikleri<br />
göstermesi beklenir:<br />
• Günlük yaşamdaki etkinliklerden zevk alma<br />
• Yaşamının bir anlam taşıması, yaşamıyla ilgili<br />
amaçlarının olması <strong>ve</strong> geçmiş yaşamının sorumluluğu-<br />
nu kabul etme<br />
• Yaşamı boyunca öngördüğü amaçlara ulaştığı<br />
inancına sahip olma<br />
• Olumlu bir “ben” imgesine sahip olma <strong>ve</strong> yaşlı-<br />
lığında güçsüzlükleri ne olursa olsun, kendini değerli bir<br />
varlık olarak kabul edebilme<br />
• Yaşama karşı genelde iyimser bir tutum içinde<br />
olma (Neugarten vd. 1961)<br />
Yaşlılığın olumlu bir deneyime dönüşmesi için bire-<br />
yin hayata katılımının <strong>ve</strong> bağımsızlığının mümkün kılın-<br />
ması gerekir. Bunun anahtarı yaşam doyumunu artırma-<br />
ya yönelik temel öğeleri saptamaktır.<br />
Yaşlı bakımı<br />
a) <strong>Aile</strong> ilişkileri<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> toplum, yaşlı bireylerin korunması, bakımı,<br />
desteklenmesi <strong>ve</strong> sağaltımında kilit rol oynar. Yaşlının<br />
bakımında en önemli rolün eşe düştüğü, ama eşlerin de<br />
yaşlanarak zaman içinde güçsüzleşmesiyle yetişkin ço-<br />
cukların bu görevi üstlendikleri bilinmektedir. Bu görevi<br />
üstlenen yetişkin çocuklar yaşlı için en önemli destek <strong>ve</strong><br />
sosyal iletişim kaynağıdır (Halpern, 1987).<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Yaşlıların çocuklarıyla aynı çevrede yaşamayı tercih<br />
etmesi pek çok araştırmada geleneksel aile bağlarının<br />
korunduğuna ilişkin bir gösterge olarak okunmaktadır.<br />
Hem yaşlı bireyler, hem de onların çocukları evde<br />
bakımı tercih etse de bu hizmetin aile üyeleri tarafın-<br />
dan <strong>ve</strong>rilmesinin gittikçe güçleştiğini belirten çalışmalar<br />
vardır (Karahan <strong>ve</strong> Gü<strong>ve</strong>n, 2002). Özellikle sağlığı bo-<br />
zulmuş ileri yaştaki kişilerin bakımını üstlenen yetişkin<br />
çocuklarda sosyal <strong>ve</strong> psikolojik sorunların görüldüğü<br />
belirtilmiştir.<br />
Kardeşler yaşlılık döneminde sosyal ağın önemli<br />
öğelerinden biridir. Aşağı yukarı aynı dönemde yaşlılığı<br />
deneyimlemeye başlarlar. Bu sayede yaşlılık deneyimle-<br />
rini birbirlerine aktarırlar <strong>ve</strong> dünyayı anlamak konusunda<br />
yardımlaşırlar (Cicirelli [1977]’den aktaran Caron, 2005).<br />
Yaşlıların mutluluk <strong>ve</strong> refahında temel öğe aile ola-<br />
rak belirtilmişse de özelikle ailenin yokluğu ya da fiziksel<br />
olarak uzaklığı durumunda arkadaşlar <strong>ve</strong> komşularla<br />
olan ilişkiler öne çıkmaktadır.<br />
Gerek aileyle, gerek kardeşlerle, gerekse arkadaş-<br />
larla olan ilişkilerin yaşlı refahı <strong>ve</strong> mutluluğundaki öne-<br />
mi pek çok araştırmada vurgulanmakla birlikte, ailenin,<br />
kardeşlerin ya da arkadaşların varlığının yaşlının olumlu<br />
bir benlik kavramı geliştirmesinde sanıldığı kadar etkili<br />
olmadığını ileri süren araştırmalar da vardır.<br />
b) <strong>Toplum</strong><br />
Türkiye’de bir bakım sigortası modeli <strong>ve</strong> uygulaması-<br />
nın olmayışı yaşlılıkta bakım hizmetlerinin aile üyelerinin<br />
sırtına yüklenmesine <strong>ve</strong> bütünüyle kişilerin iyi niyetine<br />
bağlı kalmasına yol açmaktadır (Arun, 2008).<br />
Türkiye’de semt yaşlılarına yönelik bakım ya da<br />
aileye yönelik bakım olanakları yaygın olmadığından<br />
neredeyse tek alternatif bakım modeli huzurevidir. Hu-<br />
zurevleri <strong>ve</strong>rilerine bakıldığında, bu tür bakımın tedavi,<br />
bedensel bakım, refakat <strong>ve</strong> terapi gibi hizmetlere ihti-<br />
yaç duyan; ekonomik yetersizlikleri olan, fiziksel gücünü<br />
107
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
kaybetmiş yaşlılar tarafından tercih edildiği görülür.<br />
108<br />
Yaşlılar için sağlanan aile desteği ile kamu desteği<br />
arasındaki denge uzun süredir araştırmacıların, politika-<br />
cıların <strong>ve</strong> toplumun ilgisini çekmektedir. Yaşlı bireyin ih-<br />
tiyaç durumuna göre aile içi <strong>ve</strong> aile dışı desteğin birbirini<br />
bütünlediği özellikle vurgulanması gereken bir konudur.<br />
c) Türkiye’de yaşlılara <strong>ve</strong>rilen hizmetler<br />
Sosyal Hizmetler <strong>ve</strong> Çocuk Esirgeme Kurumu (SH-<br />
ÇEK) resmi <strong>ve</strong>rilerine göre 26 Ağustos 2010 itibariyle<br />
Türkiye’de SHÇEK’e bağlı 91 huzurevi 8873 kişi kapa-<br />
sitesiyle hizmet <strong>ve</strong>rmektedir. Ayrıca dernek <strong>ve</strong> vakıflara<br />
ait 32, azınlıklara ait 7 <strong>ve</strong> 119 özel huzurevi bulunmakta,<br />
buralarda da toplam 8723 yaşlıya hizmet <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
Bir de Alzheimer hastalarına hizmet <strong>ve</strong>rmek amacıyla<br />
Ankara Ümitköy Huzurevi bünyesinde gündüz bakım<br />
merkezi bulunmaktadır (SHÇEK, 2010).<br />
<strong>Aile</strong>si tarafından bakılan ya da yalnız yaşayan yaşlı-<br />
ların sosyal, psikolojik <strong>ve</strong> sağlık ihtiyaçlarını karşılamak<br />
için de Gündüz Bakım Hizmeti sunulmaktadır.<br />
Evde Bakım hizmeti ise akıl <strong>ve</strong> ruh sağlığı yerinde<br />
olan, tıbbi bakıma ihtiyaç duymayan, ama gene de ai-<br />
lenin bakımda yetersiz kaldığı yaşlılara <strong>ve</strong>rilen bir hiz-<br />
mettir.<br />
1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı 'Belediye<br />
Kanunu', yerel yönetimlerin de yaşlılara yönelik hizmet<br />
<strong>ve</strong>rebilmesi konusunda açılımlar sağlamaktaydı. Türki-<br />
ye’de SHÇEK <strong>ve</strong> diğer kuruluşlar dışında yerel yönetim-<br />
lere ait huzurevleri de etkinlik göstermektedir.<br />
Türkiye’de yaşlılara kamu kurumları tarafından ev-<br />
lerinde sunulan hizmetler son derecede sınırlı <strong>ve</strong> ye-<br />
tersizdir. Türkiye, genel olarak yaşlılara yönelik kamu<br />
transferlerinin toplamı açısından da Avrupa ülkelerinin<br />
gerisindedir.<br />
d) Dünyada yaşlılara <strong>ve</strong>rilen hizmetler<br />
Avrupa’da yaşlılara yönelik uzun süreli bakım sis-<br />
temleri son 50 yıl içinde önemli ölçüde gelişmiştir. Genel<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
bir eğilim, sorunların aile sorunu olarak tanımlanmaması<br />
<strong>ve</strong> her sosyal sorunun “kurumsallaştırılma” yoluna gidi-<br />
lerek toplum bakım hizmetleri yoluyla çözülmesidir. Av-<br />
rupa düzeyinde ortak bir başka eğilim de bireyin uzun<br />
süreli bakımının <strong>ve</strong>rilebildiği sürece evde <strong>ve</strong>rilmesi ge-<br />
rekliliğinin yasa <strong>ve</strong> politikalar yoluyla vurgulanmasıdır.<br />
Vaka ya da bakım yönetimi denebilecek bir konu<br />
Avrupa’da pek çok ülke için önemli hale gelmektedir.<br />
Bu yaklaşım yaşlı kişinin yardıma ihtiyaç duyduğu <strong>ve</strong><br />
başvuruda bulunduğu andan itibaren izlenmesi, gerekli<br />
yerlere yönlendirilmesi <strong>ve</strong> doğrudan sorununa yönelik<br />
hizmeti alması anlamına gelmektedir.<br />
Başka bir önemli hizmet alanı acil müdahale gerek-<br />
tiren ani sağlık sorunları için bakım <strong>ve</strong>rilmesidir. Bu yak-<br />
laşımda bakımın herhangi bir bürokratik engele takılma-<br />
dan <strong>ve</strong>rilmesi, ailenin <strong>ve</strong> yaşlının hızla gereken yerlere<br />
yönlendirilmesi özellikle vurgulanmaktadır.<br />
Yaşlılık araştırmalarında vurgulanan başka bir konu<br />
yaşlıya <strong>ve</strong>rilmesi gereken bakımın çok yönlülüğüdür.<br />
Bakımın fiziksel <strong>ve</strong> tıbbi yönlerinin yanı sıra sosyal <strong>ve</strong><br />
psikolojik yanlarının da ihmal edilmemesi <strong>ve</strong> farklı di-<br />
siplinlerden uzmanların bulunduğu bir takım tarafından<br />
izlenmesi gerekmektedir.<br />
Yaşlılara maddi destek <strong>ve</strong>rilmesi konusunda da pek<br />
çok farklı yaklaşım görülmektedir. Avrupa’da bu yar-<br />
dımların miktarı 150 avro ile 1700 avro arasında değiş-<br />
mektedir. Almanya’da ihtiyaç sahibi olduğu tespit edilen<br />
yaşlılar parasal yardım ile buna karşılık gelen hizmet<br />
arasında seçim yapabilmekte ya da ikisinin karışımını<br />
tercih edebilmektedirler.<br />
Dünyada uzun süredir hâkim olan geleneksel bakış<br />
açısı belirli bir grubun ihtiyaçlarına yönelik hizmet sun-<br />
mak biçimindedir. Yeni bakış açısı ise tüm sosyal <strong>ve</strong><br />
sağlık sorunlarını kapsamak üzere birden fazla gruba<br />
yönelik bütünleştirilmiş hizmet <strong>ve</strong>rilmesi gerekliliğini vur-<br />
gulamaktadır.<br />
<strong>Aile</strong> bakımını ya da resmi olmayan kaynaklardan alı-
nan bakımı resmi bakımın içine yerleştirmek, başarılı bir<br />
önkoşulu olarak görülmektedir.<br />
Yaşlı bakım modellerine kalite kontrol standardı ge-<br />
tirmek tartışılmış <strong>ve</strong> Avrupa’da uygulamaya koyulmuş-<br />
tur.<br />
<strong>ARAŞTIRMA</strong>NIN YÖNTEMİ<br />
Araştırmada masa başı, nitel <strong>ve</strong> nicel araştırma tek-<br />
nikleri birlikte kullanılmıştır. Araştırmanın nicel bileşeni,<br />
Türkiye genelinde kırsal <strong>ve</strong> kentsel alanlarda ikamet<br />
eden 40 yaş <strong>ve</strong> üzeri nüfusu temsil eden bir örnekleme<br />
hane ortamında uygulanan bir anket çalışmasıdır. Nicel<br />
çalışmada 4.000 bireyle görüşülmesi, nitel bileşende<br />
toplam 120 derinlemesine görüşme gerçekleştirilme-<br />
si öngörülmüştür. Hem nicel, hem de nitel çalışmanın<br />
kavramsal çerçe<strong>ve</strong>sini oluşturmak <strong>ve</strong> bulguları yorum-<br />
layabilmek amacıyla kapsamlı bir masa başı literatür<br />
çalışması yapılmıştır.<br />
Nicel çalışma örneklem planı <strong>ve</strong> uygulama<br />
Nicel araştırma örneklemi oluşturulurken Türkiye ge-<br />
nelinde kırsal <strong>ve</strong> kentsel alanlarda ikamet eden 40 yaş<br />
<strong>ve</strong> üzeri nüfusu temsil etmek üzere çok aşamalı, tabaka-<br />
landırmalı rassal örnekleme yöntemi kullanılmıştır.<br />
Nicel araştırma için örneklem (yerleşim yeri, blok <strong>ve</strong><br />
hane) seçimi için TÜİK Yöntem Araştırmaları Daire Baş-<br />
kanlığı’yla temasa geçilmiştir.<br />
Her bir hanede 40 yaş üzerinde en az bir birey bu-<br />
lunması olasılığı hesaplanarak <strong>ve</strong> cevapsızlık ihtimali de<br />
ayrıca dikkate alınarak, 4.000 görüşmenin gerçekleştiri-<br />
lebilmesi için TÜİK’ten 6.500 adreslik bir örneklem temin<br />
edilmiştir.<br />
Literatür çalışması <strong>ve</strong> proje danışmanlarının katkıla-<br />
rıyla taslak soru formu oluşturulmuştur. Oluşturulan soru<br />
formu 19-20 Haziran 2010 tarihlerinde İstanbul’da 100<br />
denekle yapılan pilot çalışmada sınanmıştır. Bu pilot ça-<br />
lışmadan çıkan sonuçlara göre soru formu düzeltilmiştir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Düzeltilmiş soru formu temelinde 30 Haziran 2010’da<br />
Ankara’da Türkiye ölçeğinde saha uygulamasını yürüte-<br />
cek süpervizörler için bir eğitim çalışması uygulanmıştır.<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü yetkilileri<br />
de katılmıştır. Bu eğitime katılan sorumlular 6-10 Tem-<br />
muz 2010 tarihlerinde kendi bölgelerinde, çalışmaya<br />
katılacak süpervizör <strong>ve</strong> anketörlere eğitim <strong>ve</strong>rmişlerdir.<br />
Nicel araştırma soru formunun uygulamasında sü-<br />
pervizör <strong>ve</strong> anketörlere yardımcı olmak üzere ayrıca bir<br />
Anketör Yönergesi hazırlanmıştır.<br />
Nicel araştırma saha çalışması 7 Temmuz 2010’da<br />
başlamış, 18 Ağustos 2010’da tamamlanmıştır.<br />
Projede 209 anketör <strong>ve</strong> 42 süpervizör görev almıştır.<br />
Anketlerin yüzde 78’i süpervizör denetiminde gerçek-<br />
leştirilmiştir. Görüşülen kişilerin yüzde 42’si telefonla<br />
aranarak anketlerin doğruluğu denetlenmiştir. Veri girişi<br />
SPSS ortamında gerçekleştirilmiş, kontrol <strong>ve</strong> edit işlem-<br />
leri tamamlanmıştır.<br />
Anket çalışması kapsamında temas kurulabilen top-<br />
lam 6039 haneden 4348 tanesinde 40 <strong>ve</strong> üzeri yaşlarda<br />
birey bulunduğu saptanmıştır.<br />
Kırk <strong>ve</strong> üzeri yaşlarda birey bulunan 4348 hanede<br />
anket için seçilen bireylerden 4077’si görüşmeyi kabul<br />
etmiş <strong>ve</strong> kendilerine anket uygulanmıştır. Seçilen de-<br />
neklerden 271 tanesi çeşitli nedenlerle görüşmeyi red-<br />
detmiştir.<br />
Uygulanan 4077 anketten 226 tanesi çeşitli neden-<br />
lerle geçersiz sayılarak iptal edilmiş, 3851 anket değer-<br />
lendirmeye alınmıştır.<br />
Saha çalışmasının sonunda <strong>ve</strong>ri girişi yapılmış <strong>ve</strong><br />
geçerli anket sayısı belirlenmiştir. Veriler, görüşülen ki-<br />
şilerin yaşlı nüfusun istatistiksel bölge birimleri <strong>ve</strong> yer-<br />
leşim türüne (adreslendirilmiş şehir <strong>ve</strong> beldeler ile ad-<br />
reslendirilmemiş köyler) dağılımları ile 40 yaş üstü birey<br />
bulunan hanelerde görüşülen deneklerin örnekleme se-<br />
çilme olasılıklarına göre ağırlıklandırılmıştır.<br />
109
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
110<br />
Değerlendirmeye alınan 3851 anket Türkiye genelin-<br />
de 70 ile dağılmaktadır.<br />
Görüşmelerin yüzde 75’i kentsel, yüzde 25’i kırsal<br />
alanlarda gerçekleştirilmiştir.<br />
Nitel çalışma örneklem planı <strong>ve</strong> uygulama<br />
Nitel çalışma kapsamında 12 ilde 120 derinlemesine<br />
görüşme planlanmış, 119 görüşme gerçekleştirilmiştir.<br />
Nitel araştırmanın yapıldığı iller Adana, Ankara, Bur-<br />
sa, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, İstanbul, İzmir, Kayseri,<br />
Malatya, Samsun, Trabzon’dur.<br />
Literatür çalışması <strong>ve</strong> proje danışmanlarının katkı-<br />
larıyla 40-64 <strong>ve</strong> 65+ yaş aralıklarındaki bireylere uygu-<br />
lanmak üzere iki ayrı derinlemesine görüşme kılavuzu<br />
hazırlanmıştır.<br />
Araştırmanın nitel bileşenini oluşturan derinlemesi-<br />
ne görüşmeler 4-12 Ağustos 2010 tarihleri arasında ta-<br />
mamlanmıştır.<br />
Görüşmelerin yerleşim yeri türü, cinsiyet, yaş grupla-<br />
rı, medeni durum <strong>ve</strong> sosyo-ekonomik statü bakımından<br />
farklılaşması sağlanmıştır.<br />
NİCEL <strong>ARAŞTIRMA</strong> BULGULARI<br />
Demografik Ve Sosyo-Ekonomik Özellikler<br />
Görüşülen kişilerin yüzde 49’unu kadınlar, yüzde<br />
51’ini erkekler oluşturmaktadır.<br />
Görüşülen kişilerin yarısından biraz fazlası 40-54<br />
yaş grubunda, yaklaşık dörtte biri 55-64 yaş grubun-<br />
da, kalan dörtte bire yakın kesim 65 yaş <strong>ve</strong> üzerindedir.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yaş ortalama-<br />
sı 55,23’tür.<br />
Görüşülen kişilerin yer aldığı hanelerin ortalama ha-<br />
nehalkı büyüklüğü 3,84 kişi’dir.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yalnız ya-<br />
şayanların oranı yüzde 5,5’tir. 65 yaş üstü nüfusun yüz-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
de 11,8’i yalnız yaşamaktadır. Bu oran kadınlar arasında<br />
yüzde 21,6, erkekler arasında yüzde 5,7’dir.<br />
Anket bulgularına göre 40-64 yaş arasındaki nüfu-<br />
sun genel olarak sadece yüzde 3,5’i yalnız yaşamakta-<br />
dır. Bu oran 40-54 yaş grubunda yüzde 3,2, 55-64 yaş<br />
grubunda yüzde 4,3’tür.<br />
40-54 yaş grubundaki nüfusun ancak yüzde 12,7’si<br />
iki kişilik hanelerde yaşamaktayken, 55-64 yaş arasın-<br />
dakilerin yüzde 36,1’i iki kişilik hanelerde yaşamaktadır.<br />
Evinde kendisinden başka birden çok kişi bulunan 55-64<br />
yaş arası bireylerin oranı yüzde 59,6 iken bu oran 40-54<br />
yaş aralığında yüzde 84,1’e yükselmektedir.<br />
Görüşülen kişilerin dörtte üçü halen çalışmadığını,<br />
gelir getiren herhangi bir işle uğraşmadığını belirtmiş-<br />
tir. Yüzde 21’den çoğu halen bir işte çalışmakta, yüzde<br />
3’ten çoğu ise emekli olduğu halde çalışmayı sürdür-<br />
mektedir.<br />
40-54 yaş grubunda çalışmayanların oranı yüzde 63<br />
iken, bu oran 55 yaş üzerinde önemli ölçüde artmakta-<br />
dır. Çalışmayanların oranı 55-64 yaş grubunda yüzde<br />
86’ya, 65+ yaş grubunda ise yüzde 94’e yükselmekte-<br />
dir.<br />
Çalışma hayatında olan deneklerin yüzde 33’ü kamu<br />
ya da özel sektörde işçi olarak çalışmaktadır. Yüzde 18<br />
çiftçi, yüzde 17’si ise küçük esnaftır.<br />
Halen gelir getiren bir işte çalışmayanların yüzde<br />
53’ünü ev kadınları oluşturmaktadır. Emekli olanların<br />
oranı yüzde 39, emekli olmadığı halde çalışmayanların<br />
oranı ise yüzde 8,5’tir.<br />
Görüşülen kişilerin ortalama emeklilik yaşı 50,3’tür.<br />
Ortalama emeklilik yaşı kadınlarda 47’ye düşmektedir.<br />
Emeklilerin emeklilik hayatından memnuniyet düzeyi<br />
beş üzerinden ortalama 3,43 puan olarak hesaplanmış-<br />
tır. Emeklilikten “çok memnun ya da memnun” olanların<br />
oranı yüzde 56’dır.
Kadınların ortalama çalışma süresi 17 yıl, erkekle-<br />
rinki ise 29 yıldır.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yüzde<br />
39’nun aylık hane geliri 750 TL’nin altındadır. Dörtte biri-<br />
nin geliri 750-1000 TL, beşte birinin geliri ise 1000-1500<br />
TL arasındadır. Hane geliri 2000 TL’nin üzerinde olanla-<br />
rın oranı yüzde 6’dır.<br />
Görüşülen kişilerin yüzde 38’inin kişisel geliri bulun-<br />
mamaktadır.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yüzde<br />
81’inin ailesine ait bir evi vardır. İkinci bir evi olanların<br />
oranı yüzde 9’dur.<br />
Görüşülen kişilerin dörtte üçünün halen ikamet ettiği<br />
konut kendisine ya da eşine aittir.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişilerin yüzde 31’i<br />
SSK’ya, yüzde 11’i Emekli Sandığı’na, yüzde 10’u Bağ-<br />
Kur’a bağlıdır. Yakınları üzerinden sosyal gü<strong>ve</strong>nliği olan<br />
kişilerin oranı yüzde 33’tür. Deneklerin yüzde 9’u sosyal<br />
gü<strong>ve</strong>nliği olup olmadığını bilmemektedir.<br />
Görüşülen kişilerin eğitim durumu, çalışma durumu,<br />
gelir düzeyi, mülkiyeti <strong>ve</strong> kültürel etkinliklerde bulunma<br />
sıklığı değişkenleri kullanılarak sosyo-ekonomik statü<br />
hesabı yapılmıştır. Sosyo-ekonomik statü (SES) dağılı-<br />
mına göre görüşülen kişilerin yüzde 52,2’si alt, yüzde<br />
33,5’i orta, yüzde 14,2’si üst SES grubundandır.<br />
ler<br />
Çok değişkenli analiz <strong>ve</strong> oluşturulan toplu değişken-<br />
Araştırma örneklemi içindeki anlamlı alt grupları be-<br />
lirlemek <strong>ve</strong> yaşlılıkla ilişkili algılama, deneyim <strong>ve</strong> beklenti<br />
gibi olguların bu alt gruplar özelinde incelenebilmesini<br />
sağlamak üzere tekil değişkenler temelinde toplanan<br />
<strong>ve</strong>riye bir dizi faktör <strong>ve</strong> küme analizi uygulanmıştır.<br />
Bu süreçte oluşturan ölçekler, faktör analizi sonu-<br />
cunda hesaplanan faktör ağırlıkları <strong>ve</strong> küme analizi<br />
sonucunda oluşturulan toplu değişkenler aşağıda yedi<br />
başlık altında açıklanmaktadır.<br />
ledir:<br />
(üçlü)<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Oluşturulan toplu değişkenler konularına göre şöy-<br />
• Hastalıklar <strong>ve</strong> sağlık: Sağlık durumu kümeleri<br />
• Fonksiyonel yeterlilik durumu: Fonksiyonel ye-<br />
terlilik kümeleri (beşli)<br />
• Duyu kaybı: Toplulaştırılmış duyu kaybı değiş-<br />
kenleri (üçlü)<br />
• Yaşam kalitesi: Yaşam kalitesi kümeleri (dörtlü)<br />
• Sosyal etkinlik: Sosyal etkinlik kümeleri (üçlü)<br />
• Yaşlılığa karşı tutum: Yaşlılığa karşı tutum kü-<br />
meleri (üçlü)<br />
• Başetme stratejileri: Başetme stratejileri küme-<br />
leri (üçlü)<br />
Hastalıklar <strong>ve</strong> sağlık:<br />
Görüşülen kişilerin belirttikleri sürekli tedavi gerekti-<br />
ren hastalıkların frekans dağılımına göre 40-64 yaş ara-<br />
sı <strong>ve</strong> 65 yaş üstü nüfusun ayrışmasına ilişkin bir küme<br />
analizi yapılmış <strong>ve</strong> iki yaş grubu için aşağıdaki kümelen-<br />
dirme elde edilmiştir.<br />
• Sağlık durumu iyi (sürekli tedavi / bakım gerek-<br />
tiren hastalığı yok)<br />
rek)<br />
• Sağlık durumu orta (ciddi hastalıklar daha sey-<br />
• Sağlık durumu iyi değil (ciddi hastalıklar daha<br />
yaygın)<br />
Fonksiyonel yeterlilik:<br />
Genel olarak araştırma kapsamında görüşülen kişi-<br />
lerin yüzde 21,5’inin herhangi bir fonksiyonel yetersizliği<br />
yoktur. Bu oran 40-64 yaş aralığında yüzde 26,6 iken 65<br />
yaş <strong>ve</strong> üzerinde yüzde 5,1’e inmektedir.<br />
111
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
112<br />
Bu iki yaş grubundaki deneklerin belirttiği fonksiyo-<br />
nel yetersizliklerin türlerine göre dağılımı üzerinde ya-<br />
pılan bir faktör <strong>ve</strong> küme analizi sonucunda görüşülen<br />
kişilerin aşağıdaki gibi ayrıştırılabileceği belirlenmiştir.<br />
• Hiçbir fonksiyonel yetersizliği yok<br />
• Hafif fonksiyonel yetersizlikleri var<br />
• Yardım gerektiren yetersizlikleri ağırlıkta<br />
• Efor yetersizlikleri ağırlıkta<br />
• Oturup kalkma sorunları ağırlıkta<br />
Duyu kaybı:<br />
Genel olarak araştırma kapsamında görüşülen kişi-<br />
ler arasında en sık rastlanan duyu kaybı “görme”dir. Gö-<br />
rüşülen kişilerin yüzde 18’inin görme, yüzde 8’inin işitme<br />
kaybı vardır.<br />
65 yaş <strong>ve</strong> üzerindeki nüfusta henüz hiçbir duyu-<br />
sunda kayıp olmayanların oranı yüzde 56,8’dir. Yüzde<br />
7,6’sında sadece işitme, yüzde 21,9’unda ise sadece<br />
görme duyusunda kayıp vardır. Birden çok duyusunda<br />
kayıp olanların oranı yüzde 13,7’dir.<br />
Yaşam kalitesi:<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişileri yaşam ka-<br />
litesi açısından gruplandırabilmek amacıyla 16 madde-<br />
den oluşan bir ölçek oluşturulmuştur.<br />
Yaşam kalitesi skoru belli noktalardan bölünerek üç<br />
yaşam kalitesi grubu elde edilmiştir:<br />
• Yaşam kalitesi düşük (yüzde 10,4)<br />
• Yaşam kalitesi orta (yüzde 59,8)<br />
• Yaşam kalitesi yüksek (yüzde 29,8)<br />
Yaş dilimi yükseldikçe ortalama yaşam kalitesi skoru<br />
düşmekte <strong>ve</strong> buna koşut olarak, yaşam kalitesi düşük<br />
grup büyürken yaşam kalitesi yüksek grup küçülmekte-<br />
dir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Görüşülen kişiler arasında hüzün, yalnızlık, endişe,<br />
kaygı gibi duyguların sıklığı konusundaki sorulara alınan<br />
yanıtların dağılımı yaşam kalitesine göre elde edilen<br />
gruplandırmayla tutarlıdır.<br />
Yaşam kalitesi ölçeğindeki 16 maddenin tümünü<br />
puanlayan 3674 deneğin her biri için üç faktörde elde<br />
edilen faktör skorları temelinde bir küme analizi uygu-<br />
landığında ise araştırma örneklemi yaşam kalitesi algısı<br />
bakımından dört kümeye ayrılmıştır. Bu kümeler şöyle<br />
adlandırılmıştır:<br />
• Özgü<strong>ve</strong>n özdeğer duygusu düşük, kendine ye-<br />
terlilik duygusu zayıf (yüzde 20,6)<br />
• Öznel mutluluk duygusu yüksek (yüzde 34,2)<br />
• Kendine yeterlilik duygusu yüksek, öznel mut-<br />
luluk duygusu düşük (yüzde 15,1)<br />
• Özgü<strong>ve</strong>n özdeğer duygusu yüksek, öznel mut-<br />
luluk duygusu zayıf (yüzde 30,1)<br />
Yaş dilimi yükseldikçe öznel mutluluk duygusu yük-<br />
sek olan grup küçülmektedir. 55-64 yaş grubunda öznel<br />
mutluluk algısı düşük olsa da, kendine yeterlilik duygu-<br />
su kendilerinden daha genç <strong>ve</strong> kendilerinden daha yaşlı<br />
gruplardan daha yüksektir.<br />
Sosyal etkinlik:<br />
Görüşülen kişilerin sosyal etkinlik düzeyine göre<br />
farklılaşmasını inceleyebilmek amacıyla deneklerin bir<br />
dizi etkinliği hangi sıklıkta gerçekleştirdiklerini dikkate<br />
alan bir temel bileşen analizi <strong>ve</strong> gruplandırma yapılmış-<br />
tır.<br />
Denekler temel bileşen faktör skorunun yükselişine<br />
göre sıralanmış <strong>ve</strong> 21 değişkenin her biri için <strong>ve</strong>rdikleri<br />
puan ortalamaları birbirinden anlamlı biçimde farklılaşan<br />
gruplar ayırt edilmiştir. Buna göre sosyal etkinlik düzeyi<br />
bakımından araştırma kapsamında görüşülen kişilerin<br />
üç gruba ayrılabileceği belirlenmiştir.
• Yalnızlar (yüzde 20,9)<br />
• Dar çevreliler (yüzde 52,6)<br />
• Aktifler (yüzde 26,2)<br />
Yaş arttıkça “yalnızlar”ın oranı her yaş diliminde<br />
önemli ölçüde yükselmekte, “aktifler”in oranı önemli öl-<br />
çüde düşmektedir.<br />
40-64 yaş aralığında sağlık durumu iyi olanlar ara-<br />
sında “yalnızlar”ın oranı sadece yüzde 9,3 iken, ciddi<br />
hastalıkların daha yaygın olduğu grupta yüzde 20,3’e<br />
yükselmektedir. Aynı farklılaşma 65 yaş üzerindeki nü-<br />
fusta da görülmektedir. Bu yaş diliminde “yalnızlar”ın<br />
oranı sağlık durumu iyi olanlar arasında sadece yüzde<br />
26,2 iken, ciddi hastalıkların daha yaygın olduğu grupta<br />
yüzde 55,7’ye yükselmektedir.<br />
Sosyal etkinlik düzeyi kişilerin sosyo-ekonomik sta-<br />
tüsüne (SES) göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.<br />
40-64 yaş aralığında SES açısından üst SES grupların-<br />
da olanlar arasında “yalnızlar” grubunda yer alan kim-<br />
se yoktur. Buna karşılık alt SES gruplarında olanların<br />
yüzde 30,4’ü “yalnız”, yüzde 68,8’i “dar çevreli”dir. 65<br />
yaş üzerinde de benzer bir farklılaşma söz konusudur.<br />
Bu yaş grubunda alt SES gruplarında olanlar arasında<br />
“yalnızlar”ın oranı yüzde 50,9’a yükselmektedir.<br />
Yaşlılığa karşı tutum:<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişileri yaşlılığa <strong>ve</strong><br />
yaşlılara karşı tutum bakımından sınıflandırmayı sağla-<br />
yacak bir ölçek geliştirmek amacıyla literatür incelenmiş<br />
<strong>ve</strong> uluslararası ölçekte en yaygın kullanılan ölçeklerden,<br />
Nathan Kogan tarafından geliştirilmiş “Yaşlılara Yönelik<br />
Tutum Ölçeği”ndeki önermelerin önemli bölümünü kap-<br />
sayan 30 maddelik bir taslak ölçeğe soru formunda yer<br />
<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
Ölçek maddelerinin tümüne yanıt <strong>ve</strong>rmiş olan 3309<br />
denek aşağıdaki gibi gruplandırılmıştır:<br />
• Yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa karşı olumsuz (yüzde<br />
13,3)<br />
2,7)<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• Yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa karşı olumlu (yüzde 84,0)<br />
• Yaşlılara <strong>ve</strong> yaşlılığa karşı çok olumlu (yüzde<br />
Başetme stratejileri:<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişileri sağlık,<br />
yaşam koşulları, yakınlarıyla ilişkiler, iş yaşamları gibi<br />
konularda herhangi bir sorunla karşılaştıklarında bu<br />
sorunlarla başedebilmek için izledikleri tutum açısın-<br />
dan sınıflandırabilmek amacıyla, uluslararası literatürde<br />
en sık kullanılan ölçeklerden, David L. Tobin <strong>ve</strong> mes-<br />
lektaşları tarafından geliştirilmiş “Başetme Stratejileri<br />
Envanteri”nde yer alan 73 madde arasından seçilmiş<br />
değişkenleri içeren bir ölçeğe yer <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
Oniki önermenin tümü için bir puan <strong>ve</strong>rmiş olan<br />
deneklerin (3773 kişi) yanıtları üzerinde yapılan faktör<br />
(temel bileşenler) analizi, başetme stratejilerinin başlıca<br />
iki boyut temelinde incelenebileceğini ortaya koymuştur.<br />
Bu iki boyut, literatürde ifade edildiği biçimde “uzaklaş-<br />
ma” <strong>ve</strong> “yakınlaşma” stratejisi olarak adlandırılmıştır.<br />
On iki önermenin tümü için bir puan <strong>ve</strong>rmiş olan<br />
3773 kişinin her biri için iki temel bileşende elde edilen<br />
faktör skorları temelinde bir küme analizi uygulandığın-<br />
da araştırma kapsamında görüşülen kişilerin başetme<br />
stratejileri bakımından üç kümeye ayrılabileceği görül-<br />
müştür. Bu kümeler, sorunlar karşısında ağır basan tu-<br />
tumları açısından şöyle ayırt edilmektedir:<br />
• Sorunları dışsallaştırıyor, ama çözüme kayıtsız<br />
değil (yüzde 38,4)<br />
• Sorunları içselleştiriyor <strong>ve</strong> çözüm için çaba har-<br />
cıyor (yüzde 35,2)<br />
• Sorunlara kayıtsız değil ama çözüm cesareti/<br />
imkânları yok (yüzde 26,4)<br />
Kadınlar arasında çözüm cesareti/imkânı olmayan-<br />
ların oranı (yüzde 28,4) erkeklere göre daha yüksektir.<br />
113
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
114<br />
Yaş ilerledikçe çözüm için çaba harcayanların ora-<br />
nı azalırken çözüm cesareti/imkânı olmayanların oranı<br />
artmaktadır.<br />
Çözüm için çaba harcama tutumu oranı beklendiği<br />
gibi SES’le birlikte yükselirken, çözüm cesareti/imkânı<br />
olmayanların oranı alt SES gruplarında en yüksektir.<br />
Yaşam kalitesi ile başa çıkma stratejilerinin ilişkisi-<br />
ne bakıldığında özdeğer/özgü<strong>ve</strong>n duygusunun yüksek<br />
olduğu grupta sorunları içselleştirme <strong>ve</strong> aktif çaba har-<br />
cama tutumunun en yaygın tutum olduğu görülmektedir.<br />
Sosyal etkinlik düzeyi arttıkça sorunları içselleştirme<br />
<strong>ve</strong> başa çıkmak için çaba harcama tutumu da yaygınlaş-<br />
makta, çaresizliğin oranı düşmektedir.<br />
Yaşlılık tasavvuru <strong>ve</strong> yaşam düzenlemesi<br />
Yaşlılık tasavvuru<br />
Altmış beş yaş altındaki kişilerin yaşlılığa ilişkin ta-<br />
savvurlarının odak noktasında aileleri vardır. Eşleri <strong>ve</strong><br />
çocukları yaşlılığa ilişkin düşüncelerinde birinci planda<br />
yer almaktadır. Yaşlandıklarında eşlerine bakmak iste-<br />
mektedirler <strong>ve</strong> eşlerinin onlara bakacağına gü<strong>ve</strong>nmek-<br />
tedirler. Çocuklarının onlara bakacağına ilişkin beklen-<br />
tileri de yüksektir.<br />
Geleceğe ilişkin görece kaygı uyandıran bir konu<br />
sağlıktır. Buna karşılık sağlık sorunlarının yaşam kalite-<br />
sini ciddi ölçüde düşüreceği düşünülmemektedir. Genel<br />
olarak bakıldığında çevresiyle barışık, başkalarından<br />
saygı gören, huzurlu bir yaşlılık tablosu çizenler çoğun-<br />
luktadır.<br />
Bazı konularda erkekler kadınlara göre daha iyim-<br />
serdir. Örneğin yaşlılıkta eşlerinin kendilerine bakacağı-<br />
nı düşünen erkekler kadınlara göre daha yüksek oran-<br />
dadır. Kadınlar yalnızlıktan daha çok kaygı duymakta-<br />
dırlar.<br />
Üst SES grubu yaşlılıkta öteki gruplara göre daha<br />
sağlıklı olacağını <strong>ve</strong> zamanını daha iyi değerlendirme<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
olanakları bulacağını düşünmektedir. Alt SES grupları<br />
ise yaşlılıkta sağlık sorunlarından, yalnızlıktan, yardıma<br />
muhtaç kalmaktan orta <strong>ve</strong> üst gruplara göre daha kay-<br />
gılıdır.<br />
Kırsal alanda yaşayanlar kentsel alanlarda yaşayan-<br />
lara göre yaşlılıkta çocuklarına daha çok gü<strong>ve</strong>nmekte,<br />
öte yandan geleceğe ilişkin olarak da görece fazla kaygı<br />
beslemektedirler.<br />
Sağlık durumu iyi olanlar yaşlılığa genellikle daha<br />
olumlu bakmaktadırlar. Aynı bulgu tersten okunduğun-<br />
da, sağlık durumunun kötüleşmesi, insanlara yaşlılıkla<br />
ilgili ipuçları <strong>ve</strong>rmekte <strong>ve</strong> insanları yaşlılık hakkında dü-<br />
şünmeye yönlendirmektedir.<br />
Görüşülen kişilerin sosyal etkinlik düzeyi yükseldik-<br />
çe yaşlılığa daha olumlu bakmaktadırlar. Sosyal etkinlik<br />
düzeyi en gelişkin olanlar (aktifler) yaşlandıklarında eş-<br />
lerinin onlara bakacağından daha çok emindirler; sağlık-<br />
larının daha iyi olacağını düşünmektedirler <strong>ve</strong> zamanla-<br />
rını daha iyi değerlendirecekleri kanısındadırlar.<br />
Yaşam düzenlemesi<br />
Kişisel bakım, temizlik, ev işleri gibi konularda uzun<br />
süreli yardıma ihtiyaç duyduklarında, görüşülen kişilerin<br />
büyük çoğunluğu (yüzde 84) bu tür yardımları ailelerin-<br />
den almayı tercih etmektedirler. Devletten ya da kamu<br />
kurumlarından yardım almayı düşünenlerin oranı yüzde<br />
10 dolayındadır.<br />
<strong>Aile</strong>sinden yardım almayı tercih edenlerin aklında en<br />
başta eşleri vardır. Daha sonra kızlar <strong>ve</strong> ardından oğul-<br />
lar gelmektedir.<br />
Görüşülen kişilerin büyük çoğunluğu kendilerine<br />
bakamayacak kadar yaşlandıklarında gene aileleriyle<br />
birlikte yaşamayı tercih etmektedir. Yaş ilerledikçe ço-<br />
cuklarla oturma isteği güçlenmektedir.<br />
Kendine bakamayacak kadar yaşlandığında ken-<br />
di başına ya da eşiyle birlikte oturma isteği üst SES<br />
gruplarında çok güçlüdür (yüzde 71). Bu oran orta SES
grubunda yüzde 66’ya, alt SES gruplarında yüzde 58’e<br />
düşmektedir.<br />
Sağlık durumu iyi olanlar daha çok kendi başlarına<br />
ya da eşleriyle birlikte yaşamayı tercih ederken, sağlık<br />
durumu iyi olmayanlar daha çok çocuklarıyla birlikte ol-<br />
mak eğilimindedirler. Fonksiyonel yetersizlikleri olanlar<br />
da yaşlılıklarında çocuklarından ciddi destek beklemek-<br />
tedirler.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişiler arasında<br />
huzurevinde kalmak isteyenler az sayıdadır. Huzurevi<br />
tercihi SES grupları yükseldikçe artmaktadır (alttan üste<br />
sırasıyla yüzde 4, yüzde 5 <strong>ve</strong> yüzde 8).<br />
Genel olarak bakıldığında, huzurevinde yaşama se-<br />
çeneğinin kaynağında başlıca iki eğilim vardır. Bunlar<br />
“aileye yönelik olumsuz eğilim” <strong>ve</strong> “huzurevine yönelik<br />
olumlu eğilim” olarak adlandırılabilir.<br />
• “<strong>Aile</strong>ye yönelik olumsuz eğilim” çocuklar ya<br />
da gelin/damat tarafından istenmeme kaygısından <strong>ve</strong><br />
çocuklara yük olmama isteğinden kaynaklanmaktadır.<br />
Bakacak kimsenin bulunmayacağını düşünmek de bu<br />
kapsamda değerlendirilebilir.<br />
• “Huzurevine yönelik olumlu eğilim”in temelinde<br />
ise kendi yaşıtlarıyla birlikte olmak <strong>ve</strong> huzurevinin ra-<br />
hatlığı vardır. Toplam bilançoya bakıldığında, huzurevi<br />
tercihinde “aileye yönelik olumsuz eğilim” huzurevinin<br />
çekiciliğine ağır basmaktadır.<br />
Görüşülen kişilerin yarıya yakını (yüzde 46) özgür-<br />
lüklerinin çevrelerindeki insanlarca hiçbir biçimde sınır-<br />
lanmadığını, dörtte biri (yüzde 26) biraz sınırlandığını,<br />
beşte biri (yüzde 20) oldukça sınırlandığını, az sayıda<br />
kişi ise (yüzde 7) çok sınırlandığını belirtmiştir. Günlük<br />
yaşamın çeşitli alanlarında kendi yaşamlarına ilişkin ka-<br />
rarlarda önemli oranda kendilerinin söz sahibi olduğunu<br />
belirtmeleri bu değerlendirmeyi desteklemektedir.<br />
Kadınların kendileriyle ilgili karar almalarında baş-<br />
kalarının (ağırlıklı olarak eşlerinin) etkisi, erkeklere göre<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
daha yüksektir. Dini ibadet, çocuklarıyla görüşme <strong>ve</strong> e<strong>ve</strong><br />
misafir çağırma dışındaki konularda kadınların kararla-<br />
rına başkalarının karışma oranı erkeklerinkinin iki katı<br />
dolayındadır.<br />
Eğitim <strong>ve</strong> SES düzeyi düştükçe kararlara başkaları-<br />
nın katılma oranı yükselmektedir.<br />
Yaşlılık deneyimi<br />
Sosyal Yaşam<br />
Araştırma bulgularına göre, yaşlılıkla ilgili olarak<br />
yaşlanmadan önce tasavvur edilenler, yaşlılık dönemin-<br />
de gerçekleştirilemeyebilir. Özellikle ekonomik gü<strong>ve</strong>nce-<br />
si olmayan, fiziksel sağlığına yatırım yapamamış ya da<br />
beklenmeyen nedenlerle sağlığı bozulmuş yaşlılar için<br />
yaşlılıktan beklenenler <strong>ve</strong> deneyimler arasında farklılık<br />
görülebilmektedir.<br />
Bir bütün olarak bakıldığında, görüşülen kişilerin<br />
yüzde 60’ı neredeyse bütün vakitlerini evde geçirmekte,<br />
ya hiç dışarıya çıkmamakta, ya da nadiren çıkmaktadır.<br />
Görüşülen kişilerin başlıca eğlence aracı, düzenli ola-<br />
rak yaptıkları ilk sıradaki “etkinlik” televizyon izlemektir.<br />
Evlerinden çoğunlukla alış<strong>ve</strong>rişe gitmek için çıkmakta-<br />
dırlar. Başlıca sosyal etkinlik biçimleri akraba <strong>ve</strong> komşu<br />
ziyaretleridir.<br />
<strong>Aile</strong> üyeleri dışında yakın arkadaşları olanların oranı<br />
yüzde 81’dir. Yaş ilerledikçe aile dışında yakın arkadaş-<br />
ları bulunanlar azalmaktadır.<br />
Ruhsal <strong>ve</strong> bedensel yaşantı<br />
Görüşülen kişiler arasında ruhsal <strong>ve</strong> bedensel olarak<br />
kendilerini çok iyi hissedenler genel olarak azınlıktadır.<br />
Sevme <strong>ve</strong> sevilme, dostluk <strong>ve</strong> arkadaşlık duygularının<br />
görece güçlü bir biçimde yaşanması dikkati çekmekte-<br />
dir.<br />
Dostluk-arkadaşlık <strong>ve</strong> sevme-sevilme gibi duyguları<br />
65+ yaş grubu, 40-54, 55-64 yaş gruplarına göre daha<br />
zayıf yaşamaktadır.<br />
115
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
116<br />
İnsanlar bugünkü fiziksel durumlarından <strong>ve</strong> geçmişe<br />
yönelik olarak, yaptıkları işlerden, toplum içinde edindik-<br />
leri yerden çok fazla şikâyetçi değillerdir.<br />
Alt SES gruplarından orta <strong>ve</strong> üst SES gruplarına gi-<br />
dildikçe hayata ilişkin iyimser tutum doğru orantılı olarak<br />
artmaktadır.<br />
Sağlık durumu iyi olanlar, hafif ya da önemli sağlık<br />
sorunları olanlara göre kendilerini yalnızca bedensel<br />
olarak değil, ruhsal olarak da çok daha iyi hissetmekte-<br />
dirler. Sağlık durumu iyileştikçe yalnızlık, kaygı, hüzün,<br />
çaresizlik gibi duygular daha az yaşanmaktadır.<br />
Sosyal etkinlik düzeyi de hayattan keyif almayı, ge-<br />
leceğe daha umutla bakmayı, bir bütün olarak ruhsal <strong>ve</strong><br />
bedensel bakımdan kendini daha iyi hissetmeyi doğru-<br />
dan etkilemektedir.<br />
Kadınlar erkeklere göre ruhsal olarak daha sıkıntı-<br />
lıdır. Hüzün, çaresizlik, yalnızlık, endişe gibi duygular<br />
kadınlar arasında erkeklere göre daha yaygındır.<br />
Çeşitli sorunlarla başetme stratejisi olarak sorunları<br />
içselleştiren <strong>ve</strong> çözüm için çaba harcayanlar ruhsal so-<br />
runlara karşı da görece iyi donanımlıdır.<br />
Yaşlılığa <strong>ve</strong> yaşlılara yönelik olumlu bir tutum benim-<br />
seme ile ruhsal sorunlar yaşama ağırlığı arasında ters<br />
bir orantı vardır.<br />
Araştırma kapsamında görüşülen kişiler sıcak bir<br />
aile ortamını kendilerini mutlu hissetmek için çok önem-<br />
li görmektedir. <strong>Aile</strong> ortamını mutluluk için, kendi işlerini<br />
görebilmeyi <strong>ve</strong> maddi imkânların yeterliliğinden daha<br />
önemli görmektedirler. Bu durum insanların bakım ko-<br />
nusunda alabilecekleri hizmetlerle ilgili pek fikir sahibi<br />
olmamalarıyla <strong>ve</strong> bakım konusunda en çok ailelerine<br />
gü<strong>ve</strong>nmeleriyle açıklanabilir.<br />
Gelecekle ilgili endişeler sorulduğunda, endişesi<br />
olanlar <strong>ve</strong> olmayanlar neredeyse ikiye bölünmüş gibidir-<br />
ler (endişesi olanlar yüzde 52, olmayanlar yüzde 48).<br />
Gelecekle ilgili endişesi olduğunu belirtenler, en sık aile-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
leri olmadan onlara kimin bakacağı konusunda endişe-<br />
leri olduğunu belirtmişlerdir (belirtilme sıklığı yüzde 72).<br />
Kadınlar genel olarak erkeklere göre gelecekleri ko-<br />
nusunda daha çok endişelidir.<br />
Yaş ilerledikçe gelecekle ilgili endişeler artmaktadır.<br />
<strong>Aile</strong>nin yokluğunda kişiye kimin bakacağı konusun-<br />
da endişe sosyo-ekonomik statüye göre anlamlı bir fark<br />
göstermektedir. Bu konu alt SES gruplarındaki insanları,<br />
üst SES gruplarına göre çok daha fazla kaygılandırmak-<br />
tadır.<br />
40- 64 yaş grubunda sağlık durumu gelecekle ilgili<br />
endişe taşıyıp taşımamada önemli bir etkendir. Sağlık<br />
durumu iyi olanların yüzde 60’ı gelecekle ilgili bir endişe<br />
taşımamaktadır. Sağlık sorunları baş gösterdikçe endi-<br />
şeler de artmaktadır.<br />
65 yaş üstü grupta bir süre sonra evden çıkamaz<br />
hale gelme endişesi, yalnız yaşayanlar arasında yalnız<br />
yaşamayanlara göre daha yaygındır.<br />
Sosyal etkinlik düzeyi de gelecekle ilgili kaygıların<br />
biçimlenmesinde belirgin farklar ortaya koymaktadır.<br />
Geleceğe ilişkin kaygısı olmadığını en çok belirten grup<br />
aktiflerken, en az belirten grup yalnızlardır. Görüştüğü<br />
ahbaplarını kaybetmekten korktuğunu en sık belirtenler<br />
ise dar çevreli kişilerdir.<br />
Hayatta nelerin önemli olduğu yaşın ilerlemesiyle<br />
farklılaşmaktadır. Hastalandığında evde muayene <strong>ve</strong><br />
tedavi hizmetine <strong>ve</strong> kendi başına karşılayamadığı ihti-<br />
yaçlar için evde bakım hizmetine atfedilen önem yaşın<br />
ilerlemesiyle artmaktadır.<br />
Alt SES gruplarındaki insanlar gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> rahat bir<br />
yaşam sürdürebilmek için gelirlerinin artmasını ilk sıraya<br />
koymuşlardır. Bu grup için hastalandığında evde mua-<br />
yene <strong>ve</strong> tedavi hizmeti <strong>ve</strong> kendi başına karşılayamadığı<br />
ihtiyaçlar için evde bakım hizmeti de neredeyse gelirleri-<br />
nin artması kadar önemlidir.
Rahat <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nli bir yaşam sürmede önemli olan<br />
konularda kır <strong>ve</strong> kent arasında çok ciddi farklar yoktur,<br />
ama sosyal etkinlik olanaklarını <strong>ve</strong> psikolojik danışman-<br />
lık konularını kentte yaşayanlar kırdakilere göre daha<br />
önemli görmektedir.<br />
Yaşam ortamı <strong>ve</strong> olanaklar<br />
Görüşülen kişiler, içinde bulundukları ortamı <strong>ve</strong> ya-<br />
şama koşullarını dikkati çekecek ölçüde iyimser değer-<br />
lendirmişlerdir. İçinde bulunulan ortamın sağlıklı olması,<br />
kendilerine ilişkin özgürce karar <strong>ve</strong>rme, günlük yaşamda<br />
gerek duyulan bilgiye/habere ulaşma, zamanı doldura-<br />
cak uğraşların olması, yapmak istediklerine imkân bul-<br />
ma gibi konulardaki algılama genel olarak olumludur.<br />
Yaşama koşullarına ilişkin değerlendirmede “yeterli<br />
maddi imkân” konusunda bile bütünüyle olumsuz bir tu-<br />
tum görülmemektedir (ortalama puan 4 üzerinden 2,41).<br />
Bunda ihtiyaçların sınırlı oluşu, azla yetinme <strong>ve</strong> yaşlan-<br />
dıkça daha az maddi imkânlarla tatmin olma gibi etken-<br />
lerin payı olduğu düşünülebilir.<br />
<strong>Toplum</strong>sal saygı<br />
Yaşlıların toplumdan <strong>ve</strong> yakın çevrelerinden gör-<br />
dükleri saygı açısından birincil ilişkiler öne çıkmak-<br />
ta, görüşülen kişilere göre yaşlılar en çok arkadaş-<br />
larından, akrabalarından <strong>ve</strong> komşularından saygı<br />
görmektedirler(sırasıyla 4 üzerinden ortalama puan<br />
2,49; 2,45 <strong>ve</strong> 2,47). Genel olarak toplumdan gördükle-<br />
ri saygının daha geride kaldığı (ortalama 2,23), devlet<br />
<strong>ve</strong> belediye kuruluşlarından (sırasıyla 2,00 <strong>ve</strong> 1.99) <strong>ve</strong><br />
medyadan ise görece az saygı gördükleri düşünülmek-<br />
tedir (ortalama 1,88).<br />
<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Çevre İlişkileri<br />
Görüşülen kişilerin yarıdan çoğu (yüzde 57) kendile-<br />
rinin yetemediği durumlarda başta aileleri olmak üzere<br />
başkalarından yardım almaktadır.<br />
En yüksek oranda yardım alınan iki konu hastalıkta<br />
bakım <strong>ve</strong> ev işleridir.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Her konuda en çok yardım alınan kişiler eşlerdir.<br />
Daha sonra kız çocuklar, gelinler <strong>ve</strong> oğullar gelmektedir.<br />
Kurumsal yardım oranları düşüktür.<br />
“Devletin, belediyelerin, derneklerin muhtaç yaşlılara<br />
nasıl yardım edebileceği” hiçbir hatırlatma yapılmadan<br />
sorulduğunda görüşülen kişilerin yüzde 41’inin aklına<br />
hiçbir şey gelmemiştir. Hatırlatma yapılmadan akla ge-<br />
lenlerin başında para yardımı (belirtilme sıklığı yüzde<br />
39) vardır. Para dışında erzak, yakacak, yemek <strong>ve</strong> giye-<br />
cek gibi başka ekonomik yardımlar da beklenmektedir.<br />
Aynı soru hatırlatmalı sorulduğunda ise “bedelsiz<br />
sağlık hizmeti” (yüzde 66) <strong>ve</strong> “evde bakıcı sağlanması”<br />
(yüzde 61) öne çıkmaktadır.<br />
Devletten beklenen yardım türü yerleşim yerine göre<br />
farklılık göstermektedir. Kırsal alanlarda para yardımı<br />
beklenirken, kentsel alanlarda ayni yardımlar, evde ba-<br />
kım <strong>ve</strong> ücretsiz sağlık hizmetleri daha yüksek oranda<br />
belirtilmiştir.<br />
Eş<br />
Eşleriyle birlikte yaşayan evli kişiler, eşleriyle ilişkile-<br />
rini genelde olumlu değerlendirmektedir.<br />
Eşle ilişkinin yaş ilerledikçe daha iyiye gittiği söyle-<br />
nebilir. İstisnasız her konuda 65 yaş üstü kişiler, 40’lı<br />
yaşlarındaki insanlara göre eşleriyle ilişkilerini daha<br />
olumlu nitelendirmişlerdir.<br />
40-64 yaş arasındaki katılımcıları sağlık durumla-<br />
rına göre ayırıp, eşleriyle olan ilişkilerine baktığımızda<br />
en dikkat çekici bulgu önemli sağlık sorunları olanların<br />
eşleriyle olan ilişkilerini daha olumsuz görmeleridir. En<br />
fazla sağlık sorunu olanların en çok desteğe <strong>ve</strong> bakıma<br />
ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde bu, üzerinde durulması<br />
gereken bir durumdur.<br />
Sosyal etkinlik düzeyi gelişkin olanlar eşleriyle daha<br />
“zengin” bir iletişim içindedir. Bu çerçe<strong>ve</strong>deki üç grup<br />
arasında eşleriyle iletişimlerini en olumsuz yorumlayan<br />
“yalnızlar”dır.<br />
117
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
118<br />
Eşler arasındaki başlıca anlaşmazlıklar aile içi iliş-<br />
kilerle, para sorunlarıyla, çocuklara ilişkin konularla <strong>ve</strong><br />
harcamalarla ilgilidir.<br />
Çocuklar<br />
Görüşülen kişilerin yüzde 87’sinin 18 yaşından bü-<br />
yük çocuğu vardır.<br />
Evli çocuklarla aynı evde oturma nedenlerini “nes-<br />
nel” <strong>ve</strong> “öznel” olarak iki kategoride ele almak mümkün-<br />
dür. Aynı evde oturma nedeni olarak “mevcut şartlar”ın<br />
belirtilme sıklığı yüzde 40’ın üzerindedir. Bu şartları<br />
“nesnel” koşullar olarak değerlendirmek mümkündür.<br />
“Birbirine destek olma” (maddi <strong>ve</strong> manevi) <strong>ve</strong> “torunlara<br />
bakma” gibi nedenler de nesnel koşullar içinde değer-<br />
lendirilebilir.<br />
Evli çocuklarla aynı evde oturma nedeni olarak 65+<br />
yaş grubunda çocukların ebe<strong>ve</strong>ynin yalnız yaşamasını<br />
istememesi <strong>ve</strong> şartların öyle gerektirmesi öne çıkmakta-<br />
dır. 55-64 yaş grubunda çocuklarla karşılıklı destek öteki<br />
yaş gruplarına göre daha önemlidir. 40-54 yaş grubunda<br />
ise çocuklarla birlikte olmanın mutluluğu görece daha<br />
önemlidir.<br />
Babalar annelere göre (sırasıyla yüzde 45 <strong>ve</strong> yüzde<br />
38) <strong>ve</strong> kırsal bölgelerde oturan anne-babalar kentlerde-<br />
kilere göre (sırasıyla yüzde 46 <strong>ve</strong> yüzde 41) daha yük-<br />
sek oranda çocuklarıyla birlikte yaşamak istemektedir.<br />
Çocuklarla aynı evde oturmama nedeni olarak en sık<br />
vurgulanan gerekçe, “böyle yaşamanın daha rahat” olu-<br />
şu, bir başka deyişle mevcut durumdan memnuniyettir<br />
(belirtilme sıklığı yüzde 52). Hem anneler, hem babalar<br />
için geçerli üç neden mevcut durumdan memnuniyet,<br />
yaşanan çevreyi değiştirmemek <strong>ve</strong> kendi kendine yet-<br />
mektir.<br />
Anne-babalar büyük çoğunlukla çocuklarla iyi ge-<br />
çinmekte (ortalama puan 4 üzerinden 3,65), onları ken-<br />
dilerine yakın hissetmektedirler (ortalama puan 3,54).<br />
Aralarındaki iletişimin de çoğunlukla iyi olduğu ileri sü-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
rülmekte, ama görüşler <strong>ve</strong> fikirlerin ayrıştığı bir yüzde<br />
20’lik kesim gözlenmektedir.<br />
Yüksek SES grubundaki deneklerin, çocuklarıyla alt<br />
SES grubundaki deneklere göre daha fazla anlaşmazlık<br />
içine düştüğü görülmektedir.<br />
Çocuklarına daha yakın hisseden kişilerin hane nü-<br />
fuslarının daha fazla olduğu görülmektedir. Yalnız ya-<br />
şayanlar çocuklarıyla daha az iletişim içindedir <strong>ve</strong> daha<br />
çok görüş ayrılığı yaşamaktadır.<br />
Çocuklarla başlıca anlaşmazlık konusu günlük olay-<br />
lardan kaynaklanan aile içi ilişkilerdir (belirtilme sıklığı<br />
yüzde 43).<br />
Anne-baba<br />
Görüşülen kişilerin yüzde 56’sının hem anne hem<br />
babası hayatta değildir. Bu oran kentlerde yüzde 54, kır-<br />
larda yüzde 62’dir.<br />
Hayatta olan annelerin yaş ortalaması 73, babaların<br />
yaş ortalaması 75’tir.<br />
Annesi sağ olan kişilerin yüzde 18’i anneleriyle aynı<br />
evde oturmaktadır. Bu oran babalar için yüzde 14’tür.<br />
Anne-babalarını her gün görenler kırsal bölgelerde<br />
kentlere göre ciddi ölçüde yüksek orandadır.<br />
Anne-babayla yaşamamanın gerekçesi olarak başta<br />
“nesnel” nedenler gösterilmiştir <strong>ve</strong> bunlar esas olarak<br />
anne-babanın bakımına ilişkindir: “Kendi bakımlarını<br />
sağlayabiliyorlar” (belirtilme sıklığı yüzde 41); “Onla-<br />
ra yakın oturulduğu için gerekli durumlarda yanlarında<br />
olabilme” (belirtilme sıklığı yüzde 24) <strong>ve</strong> anne-babanın<br />
“zaten bir akraba yanında yaşaması” (belirtilme sıklığı<br />
yüzde 17).<br />
Anne/babaları sağ olan kişilerin yarıdan çoğu ken-<br />
dilerini annelerine/babalarına “oldukça” yakın hisset-<br />
mektedirler. “Çok yakın” hissedenlerin oranı üçte birden<br />
fazladır. Anne-babalarla çok fazla sorun yaşanmadığı
anlaşılmaktadır, ama “çok iyi” geçinenlerin oranı yüzde<br />
30 dolayındadır.<br />
Bu kişilerin yüzde 80’i anneleriyle hiç anlaşmaz-<br />
lık yaşamadığını belirtmiştir. Bu oran babalarda yüzde<br />
75’tir.<br />
Anne-babalarla başlıca anlaşmazlık konuları günlük<br />
aile içi ilişkilerden kaynaklanmaktadır. “Çocuk bakımı,<br />
eğitimi vb” ile “evlilik/aile hayatına bakış” da aynı kate-<br />
goride düşünülebilecek anlaşmazlık konularıdır. <strong>Aile</strong> ha-<br />
yatına ilişkin anlaşmazlıkların annelerle biraz daha çok<br />
yaşandığı anlaşılmaktadır.<br />
Kardeş<br />
Görüşülen kişilerin ortalama kardeş sayısı 4’tür.<br />
Kardeşi olanların üçte ikisi kardeşleriyle haftada en<br />
az bir kere görüşmekte, yüzde 80’e yakını telefon, mek-<br />
tup, internet vb aracılığıyla haberleşmektedir.<br />
Kardeşler arasında haberleşme yaş ilerledikçe azal-<br />
makta, SES grubu yükseldikçe artmaktadır.<br />
Torun<br />
Görüşülen kişiler içinde torunu olanların yüzde 80’i<br />
torunlarını haftada en az bir kere görmekte, yüzde 75’e<br />
yakını telefon vb aracılığıyla haberleşmektedir.<br />
Yaş ilerledikçe <strong>ve</strong> SES yükseldikçe torunlarla haber-<br />
leşme artmaktadır. Kentlerde haberleşme yüzdesi kırsal<br />
bölgelere göre daha yüksektir.<br />
Yaş ilerledikçe torunlardan yardım alma oranı yük-<br />
selmektedir.<br />
NİTEL <strong>ARAŞTIRMA</strong> BULGULARI<br />
Araştırmanın nitel aşaması, yaşlılığa dair beklen-<br />
tilerin <strong>ve</strong> algıların daha kapsamlı olarak irdelenmesine<br />
yönelik yürütülmüştür. Bu amaçla katılımcıların belirli bir<br />
konudaki düşüncelerini bir anket formatından çok daha<br />
kapsamlı olarak aktarabilecekleri derinlemesine görüş-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
me formatı seçilmiştir. Çalışma kapsamındaki konularda<br />
elde edilen bulguları <strong>ve</strong> bu bulguları en yetkin biçimde<br />
belgeleyen alıntılara raporda yer <strong>ve</strong>rilmiş <strong>ve</strong> alıntıların<br />
sonunda görüşmenin yapıldığı il, istatistikî bölge birimle-<br />
ri sınıflamasına göre bölge adı, görüşülen kişinin cinsi-<br />
yeti, yaşı, medeni durumu, eğitim durumu <strong>ve</strong> sosyo-eko-<br />
nomik düzeyi parantez içinde gösterilmiştir (örneğin,<br />
İstanbul, TR1 İstanbul, Erkek, 68, Evli, Lise, Orta).<br />
Yaşlılık algısı<br />
Yaşlılık tanımı<br />
Biyolojik yaşlanma en çok değinilen konulardandır.<br />
Yaşlılığın bireyleri en fazla zorlayan yönü fiziksel sorun-<br />
lar olduğundan fikirlerin çoğu da bu tanım çevresinde<br />
ortaya çıkmaktadır.<br />
Kronolojik yaş hâlâ bir yaşlılık ölçütü olarak görül-<br />
mekte, ama tüm yaşlılık tanımları içinde en az dile ge-<br />
tirilen tanımı olmaktadır. Kendi başına dile getirildiğinde<br />
bile başka faktörlerin yaşlılığa etkisi de buna eklenmek-<br />
tedir<br />
Psikolojik yaş kişinin kendi yaşına ilişkin duygusu ya<br />
da algılamasıdır. Özellikle ekonomik faktörlerin, yaşam<br />
boyu devam eden sosyal <strong>ve</strong> fiziksel zorlanmaların bi-<br />
reyleri yıprattığı, dolayısıyla da kişinin olduğundan daha<br />
yaşlı hissetmesine neden olduğu görülmektedir.<br />
Özellikle kaygı <strong>ve</strong> stres düzeyindeki farklılıklar “yaşı-<br />
nı hissetmeme”yle bağlantılı görülmektedir. Bu da başa<br />
çıkma stratejilerinin yalnızca ruhsal sağlığı değil, genel<br />
olarak yaşlılığı yaşama biçimini etkilediğini göstermek-<br />
tedir.<br />
Sosyal yaşlanma bu sözcüklerle olmasa da görüşü-<br />
len kişilerin vurguladığı konulardandır. <strong>Toplum</strong>un yaşlı-<br />
lara olumsuz bakması nedeniyle yaşanan rol kayıpları<br />
bireyin yaşlılığı daha erken hissetmesine <strong>ve</strong> kendisini<br />
hayattan çekmesine yol açmaktadır.<br />
Yaşlılık yalnızca bir durum olarak değil, o duruma na-<br />
sıl ulaşıldığıyla da tanımlanmakta, söz konusu durumun<br />
119
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
dışsal olarak algılanan faktörlerin (hastalık, zorluklar,<br />
çevrenin yaklaşımı) bir sonucu olduğu düşünülmektedir.<br />
120<br />
Yaşlılığın olumlu yanları<br />
Yaşlılığın olumlu yanlarından söz etmek, kişilerin<br />
en çok zorlandığı alanlardan biri olmuştur. Bu da toplu-<br />
mumuzda yaşlılığın en temelde olumsuzluklarla özdeş-<br />
leştirildiği anlamına geldiğini düşündürmektedir. Kaliteli<br />
yaşlanmak fikri pek çok kişinin zihninde yer etmemiş,<br />
hatta anlaşılması zor bir kavram olarak görünmektedir.<br />
Bununla birlikte özgül olarak “tecrübe” yaşlılığın olumlu<br />
bir yönü olarak dile getirilmektedir.<br />
Yaşlılığın olumsuz yanları<br />
Yaşlılığın olumsuz yanları sorulduğunda bireyler son<br />
derece hızla cevap bulabilmekte <strong>ve</strong> pek çok farklı alan-<br />
daki zorlanmalardan söz etmektedirler. Yalnızlık, fiziksel<br />
zorlanmalar <strong>ve</strong> değişimler birincil temalar olarak ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Kişinin ailesinden bağımsız, kaliteli yaşlılık düşün-<br />
cesi bir dilek biçiminde var olmakla birlikte genel olarak<br />
bunun gerçekleşme olasılığı düşük görülmektedir.<br />
Yaşlılık tasavvuru<br />
Bazı bireyler geleceklerini oldukça kesin bir biçim-<br />
de çizebilirken, derinlemesine görüşme yapılan kişilerin<br />
büyük bölümü geleceği öngörmekte zorlanmaktadır.<br />
Bunun başlıca nedeninin sosyal gü<strong>ve</strong>nceden yoksunluk<br />
olduğu görülmüştür. Yakın geleceği sağlıklı olarak atla-<br />
tabilmek düşüncesi öne çıkmaktadır.<br />
Yaşlılıktan beklentiler<br />
Yaşlılığa ilişkin beklentiler genelde çocukların yetiş-<br />
tirilmesi <strong>ve</strong> çocukların hayatlarının düzenlenmesi çer-<br />
çe<strong>ve</strong>sinde biçimlenmektedir. Kişilerin kendi hayatlarına<br />
ilişkin plan yapma ya da beklenti içine girme isteklerinin<br />
azlığı bu noktada da göze çarpmaktadır.<br />
Çalışma döneminde yeterince etkin olamadığını,<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
yaşlılık döneminde gezmek istediğini özellikle belirten-<br />
ler de vardır. Bunlar genelde tam tasarlanmış, ayrıntılı<br />
planlar olarak değil, temenni <strong>ve</strong> istekler olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır.<br />
Yaşlılıkta yaşam düzenlemesi<br />
Tüm bireylerin yaşlılıklarında nerede, kimle <strong>ve</strong> nasıl<br />
yaşamak istediklerine ilişkin pek çok istek <strong>ve</strong> planının<br />
olduğu görülmektedir. Yalnız yaşama tercihini belirleyen<br />
iki etken çocuklara rahatsızlık <strong>ve</strong>rmek çekincesi <strong>ve</strong> yal-<br />
nız kalma isteğidir. Öte yandan çocuklarının kendilerini<br />
istemeyeceği <strong>ve</strong> rahatsız olacağını düşünenler de var-<br />
dır.<br />
Sakin bir yere taşınmak <strong>ve</strong> daha sessiz bir yaşam<br />
sürmek de istekler arasındadır.<br />
Yaşlılıkta çalışma <strong>ve</strong> emeklilik<br />
Yaşlılıkta çalışmaya <strong>ve</strong> emekliliğe ilişkin fikirler ge-<br />
nelde kutuplaşmaktadır: Çalışmanın kişiyi dinç tutacağı<br />
düşüncesiyle olumlu bir bakış açısı <strong>ve</strong> dinlenmenin ge-<br />
rekliliği nedeniyle olumsuz bir bakış açısı görülmektedir.<br />
Yaşlılıkta çalışma konusunda farklı bir düşüncede<br />
ise yaşlılığın getirebileceği zihinsel sorunların yarataca-<br />
ğı zorluklar öne çıkarılmaktadır.<br />
Emekli olmak, yaşlılıkta bir dönüm noktası olarak<br />
görülmektedir.<br />
Yaşlılık kaygısı <strong>ve</strong> yaşlılığa hazırlık<br />
Bireylerin zihninde yaşlılık düşüncesi ölüm düşünce-<br />
siyle binişik olduğundan, yaşlılıktan korkmak ya da kay-<br />
gı duymakla ilgili yorumlar temelde ölüm korkusuyla ilgili<br />
yorumlardır. Bu noktada genel olarak “kabullenme”nin<br />
önemi vurgulanmaktadır.<br />
Doğrudan yaşlılığın getirecekleriyle ilgili kaygı <strong>ve</strong><br />
korkular arasında özellikle dikkati çeken iki tema yalnız<br />
kalmak <strong>ve</strong> kendine yetememektir.
Yaşlılığa hazırlanmakla ilgili sorular pek çok kişinin<br />
üzerine düşünmediği bir alana parmak basıldığını gös-<br />
termiştir. Çoğu kişi kendisine sorulana kadar yaşlılığa<br />
hazırlık yapılması gerektiğine ilişkin bilinçli bir düşünme<br />
sürecine girmemiş, ancak o anda bazı cevaplar bula-<br />
bilmiş ya da farkında olmadan bu hazırlığı yaptıklarını<br />
anlamışlardır.<br />
Yaşlılık deneyimi<br />
Sosyal yaşam<br />
Görüşülen kişilere alışılmışın dışında, özel olarak<br />
adlandırabilecekleri günlerde yaptıkları sorulduğunda,<br />
64 yaş üstü nüfusun sosyal yaşamında <strong>ve</strong> günlük faa-<br />
liyetlerinde bu tür “özel” günlerin oldukça sınırlı kaldığı<br />
görülmektedir.<br />
Yaşlılık, Çevre, <strong>Aile</strong><br />
Sosyal rollerin yaşlılıkta kaybedilmesi, yaşlanma ku-<br />
ramlarında önemli yer tutmaktadır. Bu durumun kişinin<br />
toplumsal yaşamdan çekilmesi, yalnızlaşmasıyla sonuç-<br />
lanacağı <strong>ve</strong> dolayısıyla yaşam doyumu üzerinde önemli<br />
<strong>ve</strong> olumsuz bir etkide bulunacağı düşünülmektedir.<br />
Yaşlılıkta aile <strong>ve</strong> çevreden görülen saygının nitelik<br />
<strong>ve</strong> niceliğinin değiştiğine katılanların olmasına karşılık,<br />
bazı bireyler de saygının kişiden kişiye değişen <strong>ve</strong> öz-<br />
nenin kişiliğine de bağlı bir durum olduğunu düşünmek-<br />
tedirler.<br />
<strong>Toplum</strong> <strong>ve</strong> aile içindeki rol değişimleri kapsamında<br />
yaşlılığın neden olduğu rol kayıpları kadar edinilen yeni<br />
roller de vurgulanmış, bu yeni rollerden memnun olanlar<br />
da, olmayanlar da görülmüştür.<br />
Yaşlılıkta özellikle ailenin içinde bulunduğu sosyal<br />
ilişki ağı büyük bir önem kazanmaktadır. Bu nedenle<br />
aile içi dinamikleri incelemek önemlidir. <strong>Aile</strong>nin yaşlının<br />
çevresinde olmasına hemen herkes tarafından olumlu<br />
vurgu yapılmaktadır.<br />
Tüm yaşlılar torun sahibi olmayı hayatlarının en gü-<br />
zel deneyimlerinden biri olarak nitelemektedirler.<br />
Yaşlılıkta sorunlar <strong>ve</strong> başetme yolları<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Yaş ilerledikçe fiziksel, psikolojik <strong>ve</strong> sosyal değişik-<br />
likler nedeniyle pek çok etkinliği yapabilme kapasitesinin<br />
düştüğü belirtilmektedir. Fiziksel güç gerektiren etkinlik-<br />
lerin yanı sıra özellikle psikolojik özelliklerde değişimler<br />
olduğu belirtilmiştir. Etkinlikleri kısıtlayan bir başka etken<br />
de emeklilikte ortaya çıkan ekonomik güçlüklerden kay-<br />
naklanmaktadır.<br />
Yalnızlık konusunun genel bir kaygı yarattığı görül-<br />
müştür. Bu duruma (yaşlılıkta yalnız kalma) ilişkin <strong>ve</strong>-<br />
rilen açıklama ise genellikle yaşam koşulları <strong>ve</strong> kişile-<br />
rin çocuklarına <strong>ve</strong>rdikleri terbiyenin yetersizliğidir. Öte<br />
yandan yalnızlığın yaşlılığın doğal bir sonucu olduğu <strong>ve</strong><br />
insanların bir yaştan sonra yalnızlığı seçtiği düşüncesi<br />
de yaygındır.<br />
Yalnızlığın yaşlıların suçu olduğu, onların davranış-<br />
ları yüzünden etrafındaki insanları kaybettiği düşüncesi<br />
de yaşlıların yalnız kalmasını meşrulaştıran bir düşün-<br />
me biçimidir.<br />
Yaşlılıkta bakım <strong>ve</strong> destek<br />
<strong>Aile</strong><br />
Yaşlılıkta bakım desteğinin en fazla arzulanan kay-<br />
nağı aile üyeleri olarak belirmektedir.<br />
Erkekler yoğunlukla eşlerinden destek almayı tercih<br />
etmektedir. Eş <strong>ve</strong> çocukların birlikte destek <strong>ve</strong>rmesi ise<br />
hem erkekler hem kadınlar için önde gelen bir tercihtir.<br />
Çocuklardan destek alma konusunda iki yaygın <strong>ve</strong><br />
farklı görüş, çocuklardan bakım istemeyi hak olarak<br />
görme <strong>ve</strong> çocuklardan bakım istemeyi onlara yük olmak<br />
olarak görme biçimindedir.<br />
Kendi anne-babalarının bakımı hakkında soru soru-<br />
lan kişilerin neredeyse tamamı anne-babalarına baktık-<br />
larını ya da bakacaklarını söylemektedirler. Ama çocuk-<br />
121
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
larının kendilerine aynı biçimde bakacaklarına inançları<br />
zayıftır.<br />
122<br />
Dost, komşu<br />
Yaşlılıkta dostlarından <strong>ve</strong> komşularından destek<br />
almak isteyen ya da alabileceğini düşünenlere çok az<br />
rastlanmıştır. Gene de insanlar aileleri olmazsa gü<strong>ve</strong>-<br />
nebilecekleri dostlarının, komşularının olmasını zor du-<br />
rumda kaldıkları zamanlar için bir gü<strong>ve</strong>nce olarak gör-<br />
mektedirler.<br />
Kamu kuruluşlarından destek<br />
Kişilerin kamu kuruluşlarından bekledikleri desteğin<br />
ana hatlarını maddi yardımlar ya da maddi düzenlemeler<br />
oluşturmaktadır. Davranışsal ya da sosyal olarak adlan-<br />
dırabilecek destekler çoğu kişinin aklına gelmemekte ya<br />
da ancak bir örneğine rastlamışsa ortaya çıkmaktadır.<br />
Huzurevleri<br />
Huzurevlerine ilişkin genel kanının son derece olum-<br />
suz olduğu görülmektedir. Bu kanı, temelini deneyimler-<br />
den çok dizi, film, haber programı gibi kanallardan al-<br />
makta, ama huzurevleriyle ilgili doğrudan deneyimi olan<br />
kişiler de bu kuruluşları yaşlıların terk edildiği mekânlar<br />
olarak görmektedirler.<br />
Huzurevlerinin kalabalık <strong>ve</strong> hayattan kopuk olduğu,<br />
yaşlıların kalabileceği, daha az kişinin yaşayabileceği<br />
yerler gerektiği belirtilen düşünceler arasındadır. Evde<br />
bakım hizmetlerinin de tam olarak nasıl işleyeceği ko-<br />
nusunda kesin fikirler çıkmasa bile devletin bu konuya<br />
ağırlık <strong>ve</strong>rmesi gerektiği düşünülmektedir.<br />
SONUÇ <strong>VE</strong> ÖNERİLER<br />
Yaşlılıkla ilgili beklentiler <strong>ve</strong> kaygılar öncelikle maddi<br />
beklentilere sıkışmış gibi gözükse de daha derin bir ana-<br />
lizde yaşlılığın temel sıkıntılarının bağımsızlığın kaybı,<br />
işe yaramamak <strong>ve</strong> yalnızlık olarak görüldüğü söylene-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
bilir.<br />
Genel yaşam deneyimlerinin yaşlılık deneyimlerini<br />
de biçimlendirdiği göze çarpmaktadır. Bu durum kaliteli<br />
yaşlılığın ancak genç yaşlarda yapılacak bazı müdaha-<br />
lelerle mümkün olduğuna işaret edebilir.<br />
Türkiye’de yaşlılığa geleneksel bakış açısından<br />
uzaklaşma olduğu söylenebilir. Öte yandan modern<br />
bakış açısının bir uzantısı olan “yaşlılığı yeni bir döne-<br />
min başlangıcı olarak görme” düşüncesi de henüz yer<br />
etmemiştir. Bu durumda Türkiye’nin dünyadaki yaşlılık<br />
yaklaşımlarından farklı ya da özelleştirilmiş bir yaklaşı-<br />
ma ihtiyaç duyduğu ileri sürülebilir. Ne modern, ne de<br />
geleneksel pratiklerin tek başına yeterli olabileceği, iki<br />
ucu işlevsel olarak buluşturacak yeni bakış açılarının<br />
gerektiği anlaşılmaktadır.<br />
Araştırmanın kavramsal çerçe<strong>ve</strong>si <strong>ve</strong> bulguları ışı-<br />
ğında sunulabilecek somut öneriler şöyle özetlenebilir:<br />
Sosyal etkinliğin artırılması<br />
Sosyal etkinlik düzeyi genel iyilik haliyle doğrudan<br />
bağlantılıdır.<br />
SES düştükçe <strong>ve</strong> yaş ilerledikçe sosyal etkinlik dü-<br />
zeyi <strong>ve</strong> çeşitliliği azalmaktadır. Bu bilginin ışığında Türki-<br />
ye’deki alt SES gruplarından yaşlılar için sosyal etkinlik<br />
olanaklarının artırılmasına yönelik çalışmaların yapılma-<br />
sı gerektiği söylenebilir.<br />
Araştırma sonuçlarına göre sağlığı kötü olan kişiler<br />
daha yalnız, dar çevreli <strong>ve</strong> daha az aktiftirler. Bu da sağ-<br />
lık hizmetlerinin iyileştirilmesinin yanı sıra doğrudan ha-<br />
reketli olmayı kolaylaştıracak düzenlemelerin gerekliliği-<br />
ne işaret etmektedir. Uygun konut <strong>ve</strong> kent düzenlemeleri<br />
bunların başında gelmektedir. Bu kapsamda Türkiye’de<br />
SHÇEK bünyesinde bulunan Yaşlı Dayanışma Merkez-<br />
leri’nin geliştirilmesi <strong>ve</strong> sayılarının artırılması da yararlı<br />
olacaktır.<br />
Maddi destek <strong>ve</strong>rilmesi
Üst SES gruplarındaki bireyler yaşlılığa ilişkin daha<br />
olumlu beklentiler içindedir <strong>ve</strong> daha az kaygı yaşamak-<br />
tadır. Alt SES gruplarındaki bireylerin yaşam kalitelerinin<br />
yükseltilmesinde doğrudan maddi desteğin ya da ihtiyaç<br />
duydukları hizmetlerin düşük bir bedel karşılığında ya da<br />
bedelsiz olarak kendilerine sağlanmasının önemi açıktır.<br />
Pek çok ülke yaşlılara doğrudan maddi aktarım ye-<br />
rine, bakım hizmetini bedelsiz olarak sağlamayı tercih<br />
etmektedir. Bu bakım hizmetleri arasında sosyal etkinlik<br />
olanaklarının bulunduğu alanlar da vardır.<br />
Türkiye yaşlılarının büyük bir bölümü emekli maaşla-<br />
rının yetersizliğini vurgulamakta, birçok yaşlının da her-<br />
hangi bir maddi gü<strong>ve</strong>ncesi bulunmamaktadır. Bu nok-<br />
tada kapsamlı kamu politikalarına gerek duyulmaktadır.<br />
Bireysellik <strong>ve</strong> bağımsızlığın desteklenmesi<br />
Türkiye yaşlılarının büyük çoğunluğu kendilerinden<br />
önce ailelerine, özellikle de çocuklarına ilişkin planlar<br />
yapmakta, umutlar beslemektedir. Bu yaklaşım, yaşlının<br />
kendisini ihmal etmesi ya da tamamen ailesine bağımlı<br />
olarak yaşaması noktasına doğru ilerlediğinde sorunlara<br />
yol açabilir. Dolayısıyla, yaşlılık konusunda yapılan ça-<br />
lışmalar kişinin bireysel olarak bağımsızlığını destekle-<br />
yici boyutlar da içermelidir.<br />
Yaşlılıkta genel eğilim her türlü bakım <strong>ve</strong> desteği ai-<br />
leden almak yönündedir. Uzun dönemde bu eğilimin cid-<br />
di sorunlara yol açtığı görülmektedir. <strong>Aile</strong> yaşlının uzun<br />
süreli bakımı nedeniyle hem maddi, hem manevi olarak<br />
zorlanmaktadır. Yaşlılar içinse bağımlılık olasılığı <strong>ve</strong> is-<br />
tismar tehlikesi artmaktadır.<br />
Yaşlının yalnız başına yaşayabilmesini sağlayacak,<br />
aynı zamanda da hayattan kopmasını engelleyecek mo-<br />
dellerin uygulanması geniş aile pratiklerinin doğurabile-<br />
ceği olumsuzlukları azaltacaktır.<br />
Huzurevlerinin yapılandırılması<br />
Huzurevinde bakım almak düşüncesine yaklaşım<br />
son derece olumsuzdur. Bu izlenimin başlıca nedeni<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
huzurevlerinin medyada yansıtılma biçimi olabilir, ama<br />
birinci elden ya da dolaylı olarak huzurevi deneyimi olan<br />
bireyler de huzurevlerine olumsuz bakmaktadırlar.<br />
Huzurevlerinin fiziksel koşulları iyileştirilmeli, per-<br />
sonel eğitimleri artırılmalı <strong>ve</strong> kapsamı genişletilmelidir.<br />
Huzurevleri yaşlıların bağımsız olabilecekleri, kişisel<br />
alanlarının olduğu, sosyalleşebilecekleri yerler haline<br />
getirilmelidir.<br />
Avrupa Birliği ülkelerinde huzurevlerine yönelik ge-<br />
nel yaklaşım bir yaygınlaştırılma politikasının güdül-<br />
mesini değil, tam tersine huzurevlerinin olabildiğince<br />
azaltılarak evde bakım modellerinin desteklenmesini<br />
öngörmektedir. Bunun yanında özel olarak düzenlenmiş<br />
evlerde yaşlının yalnız ya da eşiyle birlikte yaşamasını<br />
sağlayan modeller de vardır.<br />
Evli yaşlıların büyük çoğunluğu eşleriyle birlikte ya-<br />
şamayı, özellikle erkekler eşleri tarafından bakılmayı<br />
tercih etmektedirler. Dolayısıyla yaşlı bakım modelleri<br />
tasarlanırken eşlerin de dâhil olabileceği düzenlemeler<br />
yapılması uygun olacaktır.<br />
Devlet desteğinin tanıtılması<br />
Yaşlıların önemli bir kesimi devletin kendilerine ne<br />
tür yardımlar sağlayabileceği konusunda herhangi bir<br />
fikir sahibi değildir. Sosyal yardım modelleri çoğunlukla<br />
bilinmemekte <strong>ve</strong> tartışılmamakta, dolayısıyla da talep<br />
edilmemektedir. Yaşlıların devletten bir beklentisinin<br />
bulunmaması sunulacak ya da sunulmakta olan bakım<br />
modellerine kuşkulu yaklaşılmasıyla da bağlantılıdır. Bu<br />
düşünce biçiminin değiştirilmesi için tanıtıcı <strong>ve</strong> bilgilendi-<br />
rici kampanyaların düzenlenmesi faydalı olabilir.<br />
mesi<br />
Temel sağlık hizmetlerinin “yaşlı dostu” hale getiril-<br />
Bu noktada AB ülkelerinde uygulanan vaka yönetimi<br />
esas alınabilir. Amaç yaşlının bir sağlık sorunu nedeniyle<br />
doktorla karşılaştığı andan itibaren izlenmesidir. Bu sa-<br />
yede yaşlı birey ihtiyacı olan hizmetlere yönlendirilecek,<br />
123
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
doğru tedavileri alacak, tedavi sonrası rehabilitasyon ya<br />
da terapi gibi hizmetlere ihtiyaç duyup duymadığı be-<br />
lirlenecek <strong>ve</strong> gene gerekli yerlere yönlendirilecektir. Bu<br />
sistemle huzurevi, bakım evi, evde bakım ya da maddi<br />
yardım gibi ihtiyaçlar da değerlendirilebilir <strong>ve</strong> kısa süre-<br />
de doğru kararlar alınması sağlanabilir.<br />
124<br />
Yaşlılığa hazırlık düzenlemelerinde önleyici tıbbi<br />
çalışmalar önem taşımaktadır. Doğru beslenmek, spor<br />
yapmak gibi bilgilerin bireylere erken yaşta ulaştırılma-<br />
sı <strong>ve</strong> yaşam biçimi haline getirilmesi bu rahatsızlıkların<br />
azaltılmasını sağlayabilir.<br />
<strong>Toplum</strong> temelli yaklaşım<br />
Yalnız kalma, yalıtılmışlık, sosyal uyarılmalardan<br />
yoksunluk gibi önemli yaşlılık sorunları çoğunlukla ihmal<br />
edilmektedir. Bu noktada en uygun müdahale toplum te-<br />
melli modelleri desteklemek <strong>ve</strong> yaygınlaştırmaktır. Hiz-<br />
metleri mahalle odaklı yaşlı evleri gibi yerel düzeyde ele<br />
alarak yerinde gerçekleştirmek, çoğu yaşlının yaşadığı<br />
fiziksel sorunlar nedeniyle sosyal hayattan uzak kalma<br />
durumunu da azaltacaktır.<br />
Sorumluluğu dağıtmak<br />
Dünyadaki başarılı yaşlı hizmeti modellerine bakıl-<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
dığında hizmet yönetiminin çoğu kez merkezden değil,<br />
yerel odaklardan yapıldığı görülmektedir. Bu yaklaşımın<br />
birincil yararı, merkezin sorumluluğunun <strong>ve</strong> iş yükünün<br />
azalmasıdır. İkinci <strong>ve</strong> çok önemli bir yararı da kültürel<br />
farklara duyarlı yaklaşımların geliştirilebilmesidir.<br />
Eğitim<br />
Türkiye yaşlıları maddi, fiziksel ya da manevi açıdan<br />
yaşlılığa hazırlanmak için özel bir çaba göstermemek-<br />
te, genelde böyle bir bilinç taşımamaktadırlar. Bu du-<br />
rum kişilerin sağlıklı yaşlanma olasılığını önemli ölçüde<br />
azaltmakta <strong>ve</strong> yaşlılığın sağlık sistemi üzerindeki yükü-<br />
nü arttırmaktadır. Bunu engellemenin yollarından biri,<br />
periyodik olarak yaşlılıkla ilgili bilgilendirme eğitimlerinin<br />
<strong>ve</strong>rilmesi olabilir. Yerel olarak <strong>ve</strong> ülke çapında seminer<br />
ya da konferanslar düzenlenebilir. Eğitici broşürler ba-<br />
sılması <strong>ve</strong> dağıtılması da yararlı olabilir.<br />
Bakım hizmetlerini çeşitlendirmek<br />
Var olan farklı bakım modelleri incelenmeli <strong>ve</strong> siste-<br />
me entegre edilmelidir. Örneğin evde bakım, yaşlı ko-<br />
nutları, gündüz bakımı bu modeller arasındadır. Böylece<br />
yaşlı birey kendi ihtiyaçlarına <strong>ve</strong> isteklerine uygun bir<br />
modeli seçme özgürlüğüne sahip olacaktır.
Sonuç, öneri <strong>ve</strong> uygulama örnekleri<br />
Sonuç Öneriler Uygulama Örnekleri<br />
Temel ihtiyaçların<br />
karşılanamaması<br />
Sosyal etkinliğin<br />
azalması<br />
Bağımsızlığın<br />
kaybedilmesi<br />
Huzurevlerine olumsuz<br />
bakış<br />
Devletten beklenti<br />
olmaması<br />
Yaşlı dostu hizmet<br />
<strong>ve</strong>rilmemesi<br />
<strong>Toplum</strong> temelli<br />
yaklaşımların ihmal<br />
edilmesi<br />
Sorumluluğun tek<br />
odakta toplanması<br />
Eğitimin gerekliliği<br />
Bakım hizmetlerinin tek<br />
tip olması<br />
• Maddi destek<br />
• Sosyal<br />
etkinliklere<br />
erişimin<br />
kolaylaştırılması<br />
• Profesyonel<br />
yardım <strong>ve</strong> bakım<br />
hizmetleri<br />
1. Huzurevleri için<br />
tanıtım<br />
kampanyası<br />
2. Huzurevlerinin<br />
yeniden<br />
yapılandırılması<br />
• Verilen<br />
hizmetlerin<br />
tanıtılması<br />
• Yaşlı odaklı<br />
hizmet <strong>ve</strong>rmek<br />
• <strong>Toplum</strong> temelli<br />
modelleri<br />
desteklemek<br />
• Sorumluluğu<br />
dağıtmak<br />
• Yaşlılığa hazırlık<br />
eğitimleri<br />
• Kaliteli yaşlanma<br />
eğitimleri<br />
• Bakım hizmetlerini<br />
çeşitlendirmek,<br />
tanıtmak ya da<br />
kapsamını<br />
genişletmek<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• Doğrudan yaşlıya maddi<br />
yardım<br />
• Bakım sağlayan aileye maddi<br />
yardım<br />
• Bakım hizmetlerinden<br />
ücretsiz yararlanma<br />
• Yaşlılara uygun kent <strong>ve</strong> konut<br />
düzenlemeleri<br />
• Yaşlı Dayanışma Merkezlerinin<br />
arttırılması<br />
I. Evde Bakım Hizmeti<br />
II. Gündüz Bakım Hizmeti<br />
III. Ev temizliği, alış-<strong>ve</strong>riş<br />
hizmetleri<br />
IV. Sosyal gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> sağlık<br />
hizmetlerinin yaşlılık<br />
döneminin tamamını<br />
kapsaması<br />
3. Medya aracılığıyla tanıtımlar<br />
4. Doğrudan tanıtımlar<br />
5. Personelin eğitimi<br />
6. Sosyal faaliyetlerin<br />
arttırılması<br />
7. Yalnız ya da eşle<br />
yaşanabilecek düzenlemeler<br />
yapılması<br />
• Tanıtım kampanyaları<br />
• Farklı disiplinlerden karar<br />
<strong>ve</strong>rici takımların<br />
oluşturulması<br />
• Yaşlı bireyler için vaka<br />
yönetimi<br />
• Önleyici tıp <strong>ve</strong> önleyici<br />
bilgilendirme<br />
• Mahalle odaklı yaşlı evleri<br />
• Gönüllüler tarafından <strong>ve</strong>rilen<br />
eğitim <strong>ve</strong> kurs hizmetleri<br />
• Belediyelerin <strong>ve</strong> diğer yerel<br />
odakların yaşlı hizmetlerinde<br />
daha fazla sorumluluk alması<br />
• Seminer, konferans <strong>ve</strong>rmek<br />
• Broşür, kitapçık dağıtmak<br />
• Sponsorlu kampanyalar<br />
düzenlemek<br />
• Evde bakım hizmetleri<br />
• Yaşlı konutları<br />
• Gündüz bakım hizmeti<br />
125
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
126<br />
KAYNAKLAR<br />
Akdemir, N. (2003). Evde bakım. II. Ulusal Geriatri<br />
Kongresi Kitabı (ss. 63-65). Antalya: Türk Geriatri Vakfı<br />
Yayını.<br />
Akın, G <strong>ve</strong> Bektaş, Y. (2007). Geçmişten Günümüze<br />
Yaşlının <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong>daki Statüsü. IV. Ulusal Yaşlılık<br />
Kongresi Kitabı. Ankara: Yaşlı Sorunları Araştırma Der-<br />
neği Yayını.<br />
Altan, E., Ömer, Z. <strong>ve</strong> Şişman, Y. (2003). Yaşlılara<br />
Yönelik Sosyal Politikalar. Kamu-İş İş Hukuku <strong>ve</strong> İktisat<br />
Dergisi, 7(2), 2-36.<br />
Aksüllü, N. <strong>ve</strong> Doğan, S. (2004). Huzurevinde <strong>ve</strong><br />
evde yaşayan yaşlılarda algılanan sosyal destek etken-<br />
leri ile depresyon arasındaki ilişki. Anadolu Psikiyatri<br />
Dergisi, 5(2), 76-84.<br />
Antonucci, T.C., Ajrouch, K.J. <strong>ve</strong> Birditt,K. (2006).<br />
Social relations in the third age: assessing strengths<br />
and challenges using the convoy model. Annual Review<br />
of Gerontology & Geriatrics, 26, 193-211.<br />
Arun, Özgür. (2008). Yaşlı bireyin Türkiye serü<strong>ve</strong>ni,<br />
kaliteli yaşlanma imkanı üzerine senaryolar. Gaziantep<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(2), 313-330.<br />
Baran, A. G. (2005). Yaşlı <strong>ve</strong> <strong>Aile</strong> İlişkileri-Ankara<br />
Örneği. Ankara: T.C. Başbakanlık <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştır-<br />
malar Genel Müdürlüğü.<br />
Bahar G., Bahar, A., Savaş, H. Yaşlılık <strong>ve</strong> yaşlılara<br />
sunulan sosyal hizmetler. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergi-<br />
si, 4(12), 85-98.<br />
Aykan, H. <strong>ve</strong> Wolf, D.A. (2000). Traditionality, mo-<br />
dernity and household composition. Research on Aging,<br />
22(4), 359-421.<br />
Bahar A., Parlar S. (2007). Yaşlılık <strong>ve</strong> evde bakım.<br />
Fırat Sağlık HizmetleriDergisi, 2(4), 32-39.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
Baran, A. G. Yaşlılığın sosyal statü <strong>ve</strong> roller bakı-<br />
mından analizi. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, 1 (1),<br />
14-24.<br />
Baran, A.G. (2004). Yaşlılık sosyolojisi. Yaşlılık: Di-<br />
siplinler Arası Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler, 35-57.<br />
Baran, A. G. (2003). Yaşlılığın anlamı üzerine nitelik-<br />
sel araştırma. V. Kalınkara (ed) II.<br />
Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiriler, Ankara: Yaşlı So-<br />
runları Araştırma Derneği. 121-139.<br />
Baran A. G. (2001). Türkiye’de yaşlılık politikaları-<br />
nın sosyolojik analizi. V. Kalınkara (ed) I.Ulusal Yaşlılık<br />
Kongresi, Ankara: :Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği.<br />
256-76.<br />
Bayık, A., vd. (2003). <strong>Aile</strong> ortamında yaşayan yaşlı-<br />
ların sağlık sorunları, bakım gereksinimleri <strong>ve</strong> kendileri<br />
için hazırlanacak toplum hizmetlerine yönelik beklentile-<br />
ri. V. Kalınkara (ed) II. Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiriler.<br />
Ankara: Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği. 152-166.<br />
Bukov, A., Maas, I. <strong>ve</strong> Lampert, T. (2002). Social par-<br />
ticipation in <strong>ve</strong>ry old age: Cross- sectional and longitudi-<br />
nal findings from BASE. Journal of Gerontology, 57(6),<br />
510-517.<br />
Caron, C. M. (2005). A Conceptual Framework for<br />
Community Inter<strong>ve</strong>ntions in Succesful Aging. Ottawa<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi.<br />
Cengiz, K. vd. (2003). Yaşlılık söylemi <strong>ve</strong> yaş ayrım-<br />
cılığı. V. Kalınkara (ed) II. Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiri-<br />
ler, Ankara: Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği. 194-207.<br />
Çetin, A. (2002). Yaşam kalitesi <strong>ve</strong> rehabilitasyon. Y.<br />
Gökçe Kutsal (Ed.). Geriatri, Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Ge-<br />
riatrik Bilimler Araştırma <strong>ve</strong> Uygulama Merkezi. İstanbul:<br />
Turgut Yayıncılık.<br />
Cole, R.T. (1992). The Journey of life. A cultural his-<br />
tory of ageing in America. Cambridge: Cambridge Uni-<br />
<strong>ve</strong>rsity Press.
Danış, Z. M. Yaşlılık, yoksulluk <strong>ve</strong> yalnızlık. (2008).<br />
Şubat 2011’de ulaşıldı. www.gebam.hacettepe.edu.tr/<br />
sosyal_boyut/yaslilik_yoksuluk_yanlizlik.pdf.<br />
Demers, L., Robichaud, L., Gelinas, I., Noreau, L.<br />
<strong>ve</strong> Desrosiers, J. (2009). Coping strategies and social<br />
participation in older adults. Journal of Gerontology, 55,<br />
233-239.<br />
Dönümcü, Ş. (2006). Yaşlı <strong>ve</strong> sosyal hizmetler. Tür-<br />
kiye Fiziksel Tıp <strong>ve</strong> Rehabilitasyon Dergisi, 52(1), 42-46.<br />
Duyar, İ. <strong>ve</strong> Özener, B. (2001). Nüfus sayımı sonuç-<br />
larına göre Türkiye’de yaşlı nüfusun değişimi. V. Kalın-<br />
kara (ed). I. Ulusal yaşlılık kongresi, Bildiriler, Ankara:<br />
Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği.<br />
Eagly, A. H. (1987).Sex differences in social behavi-<br />
or: A social-role interpretation. Hillsdale, NJ: Lawrence<br />
Eribaum Associates, Inc.<br />
Halpern, J. (1987). Helping Your Aging Parents. Mc.<br />
Graw Hill Book Company: Boston.<br />
Hancıoğlu, A. <strong>ve</strong> Ergöçmen, B. (2001). Living Arran-<br />
gements of the Elderly at the Onset of Population Age-<br />
ing: The Case of Turkey. Ankara: Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Nüfus Araştırmaları Enstitüsü.<br />
İmamoğlu, E. O. (1987). An Interdependence Model<br />
of Human De<strong>ve</strong>lopment. Ç. Kağıtçıbaşı (ed.), Growth<br />
and Progress in Cross-cultural Psychology (ss. 104-<br />
112). Lisse, Hollanda: Swets & Zeitlinger.<br />
Kalınkara, V. (Ed.). (2004). Yaşlılık: Disiplinler Arası<br />
Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler. Denizli: Odak Yayınları.<br />
Kalaycıoglu, S. <strong>ve</strong> Rittersberger Tılıç, H. (2001).<br />
Yaşlı <strong>ve</strong> genç kuşaklar arasında sosyal, kültürel, ekono-<br />
mik bağların ailenin refah düzeyine etkisi. Yaşlı Sorunla-<br />
rı Araştırma Dergisi, 1(2), 65-75.<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Kalaycıoğlu, Sibel. (2003). Yaşlılar <strong>ve</strong> Yaşlı Yakınları<br />
Açısından Yaşam Biçimi Tercihleri. Ankara: Türkiye Bi-<br />
limler Akademisi.<br />
Koç, İsmet vd. (2008). Türkiye’nin Demografik Dönü-<br />
şümü: Doğurganlık, <strong>Aile</strong> Planlaması, Anne Çocuk Sağ-<br />
lığı <strong>ve</strong> Beş Yaş Altı Ölümlerdeki Değişimler, 1968-2008.<br />
Ankara: Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü.<br />
Lowenstein, A. <strong>ve</strong> Ogg, J. (2005). Old Age and Au-<br />
tonomy: The Role of Service Systems and Intergene-<br />
rational Family Solidarity. Final Report. Hayfa: Hayfa<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi.<br />
National Research Council. (2001). Preparing For<br />
An Aging World: The Case For Cross National Resear-<br />
ch. Washington, DC: National Academy Press.<br />
Öz, F. (1999). Yaşlılıkta psiko-sosyal özellikler. Sos-<br />
yal Hizmetler Dergisi, 1(9), 19-27.<br />
Prof. Dr. Velittin Kalınkara (Ed.), I. Ulusal Yaşlılık<br />
Kongresi Kitabı (ss. 117-194). Ankara: Yaşlı Sorunları<br />
Araştırma Derneği Yayını.<br />
Şener, A. <strong>ve</strong> Terzioğlu, G. (2003). Emeklilikte boş<br />
zaman faaliyetlerinin yaşam doyumu üzerindeki etki-<br />
sinin incelenmesi. Prof. Dr. Velittin Kalınkara. (Ed.), II.<br />
Ulusal Yaşlılık Kongresi Kitabı (ss. 391-406). Denizli:<br />
Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği Yayını.<br />
Tezcan, M. (1982) <strong>Toplum</strong>sal Değişme <strong>ve</strong> Yaşlılık.<br />
Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 15(2), 169-<br />
177.<br />
Tufan, İ. (2007). Birinci Türkiye Yaşlılık Raporu. An-<br />
talya: Gero Yayınevi.<br />
T.C. Sosyal Gü<strong>ve</strong>nlik Kurumu Primsiz Ödemeler Ge-<br />
nel Müdürlüğü. (2009). 2022 Sayılı Kanun Kapsamında<br />
Aylık Alan Özürlü <strong>ve</strong> Yaşlı Kullanıcı Değerlendirmesi Ra-<br />
poru. Ankara.<br />
127
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
128<br />
Ekim - Kasım - Aralık 2011
Yayın Kuralları<br />
Temmuz - Ağustos - Eylül 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
129
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
130 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011
Yayın Kuralları<br />
1. <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> <strong>Toplum</strong> dergisi, Başbakanlık, Alile <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından Ocak-Şubat-Mart,<br />
Nisan-Mayıs-Haziran, Temmuz-Ağustos-Eylül <strong>ve</strong> Ekim-Kasım-Aralık aylarında olmak üzere yılda dört kez yayınlanmakta<br />
olan hakemli bir dergidir.<br />
2. Dergide, Genel Müdürlüğümüzün kuruluş amacı (Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi <strong>ve</strong> sosyal<br />
refahının artırılması için gerekli araştırmaları yapmak <strong>ve</strong> projeler geliştirmek, bunların uygulamaya konulmasını<br />
sağlamak, aile ile ilgili milli bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak) doğrultusunda aile odaklı telif <strong>ve</strong> tercüme<br />
makaleler, araştırma makaleleri, bildiriler, yayın değerlendirme tartışma yazıları Türkçe ya da bir yabancı dilde<br />
yayınlanmaktadır.<br />
3. Dergi, “hakemli” bir yayındır. Dergiye gönderilen yazı, yayın kurulu tarafından incelendikten sonra konusu ile ilgili<br />
hakeme gönderilir. Makaleyi değerlendiren hakemlerin kimlikleri hakkında yazarlara, gönderilen makalenin kime<br />
ait olduğu konusunda da hakemlere bilgi <strong>ve</strong>rilmez. Hakem raporları gizlidir. Hakemlerden olumlu rapor alamayan<br />
makaleler yayınlanmaz <strong>ve</strong> yazarına iade edilmez; bu konuda idari <strong>ve</strong> adli sorumluluk kabul edilmez. Hakemler<br />
tarafından düzeltme istenen yazılar ise gerekli değişiklikler için yazar(ları)na geri gönderilir. Düzeltilmiş metni<br />
belirtilen süre içerisinde dergiye ulaştırmak yazar(lar)ın sorumluluğundadır.<br />
4. Dergiye gönderilen yazıların daha önce başka bir dergide yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemesi<br />
gereklidir. Herhangi bir bilimsel toplantıda sunulmuş <strong>ve</strong> yayımlanmamış yazılarda, toplantının adı, yeri <strong>ve</strong><br />
tarihi belirtilmelidir.<br />
5. Dergide yayımlanacak olan eserler daha önce bir başka dergide yayınlanmamış, yayınlanmak üzere gönderilmemiş<br />
ya da yayın için kabul edilmemiş olmalıdır.<br />
6. Çalışma, Genel Müdürlük adresine ikisi isimsiz olmak üzere üç nüsha basılı <strong>ve</strong> bir de CD’de kayıtlı (bir isimli,<br />
bir isimsiz) olarak posta ile ya da editöre bir isimli bir isimsiz iki nüsha halinde elektronik posta adresine mail ile<br />
gönderilebilir.<br />
7. Gönderilen Yazıların Yayınlanma zorunluluğu yoktur. Dergiye gelen yazılar yayınlansın ya da yayınlanması geri<br />
iade edilmez.<br />
8. Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler <strong>ve</strong> bu konudaki sorumluluk yazara aittir.<br />
9. Eserin yayınlanmasına karar <strong>ve</strong>rilmesi durumunda yazarlar yayın haklarını <strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Dergisi’ne<br />
devretmiş olurlar.<br />
Yazım Kuralları<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
1. Çalışmanın başlığı büyük harfle <strong>ve</strong> sayfanın ortasına gelecek şekilde “Times New Roman” yazı karakteriyle 14<br />
punto <strong>ve</strong> bir aralıkla “koyu” olarak yazılmalıdır. Ana başlık yazısının sol alt tarafına yazar <strong>ve</strong>ya yazarların adları,<br />
akademik ünvanlarıyla birlikte yazılmalı <strong>ve</strong> çalıştığı kurum (üni<strong>ve</strong>rsite, fakülte, bölüm) adları ise (*) işaretiyle dipnot<br />
şeklinde sayfanın alt kısmında <strong>ve</strong>rilmelidir. Yapılan çalışma herhangi bir kurum tarafından destek görmüşse,<br />
makalenin ana başlığının son kelimesi üzerine (*) konularak destek <strong>ve</strong>ren kurumun adı aynı sayfada dipnot olarak<br />
<strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
2. Dergiye gönderilecek çalışmalar, Apple Mac Word 5.1 <strong>ve</strong>ya Ms Word Windows 95 <strong>ve</strong> üstü programla yazılmalıdır.<br />
3. Makalenin yazarı, adını, soyadını, görev yaptığı kurumu <strong>ve</strong> akademik unvanını tam <strong>ve</strong> açık olarak belirtmeli;<br />
kendisiyle doğrudan iletişim kurulabilecek açık adres, telefon numarası <strong>ve</strong> elektronik posta adresini <strong>ve</strong>rmelidir.<br />
4. Aday makalede, başlıktan sonra bir aralık <strong>ve</strong> 12 puntoyla her biri 80-100 kelimeyi geçmeyen <strong>ve</strong> beş ana alt başlıktan<br />
oluşan Türkçe <strong>ve</strong> İngilizce yapılandırılmış özler bulunmalıdır. Makalenin başlığının İngilizce karşılığı ilgili<br />
özün başlığı olarak koyu <strong>ve</strong> küçük harflerle yer almalıdır. Yapılandırılmış özler: görgül araştırmalar için; Problem<br />
Durumu, Araştırmanın Amacı, Yöntem, Bulgular <strong>ve</strong> Sonuçlar, Öneriler; diğer çalışmalar için; Araştırmanın Temelleri,<br />
Araştırmanın Amacı, Veri Kaynakları, Ana Tartışma <strong>ve</strong> Sonuçlar başlıklarını içermelidir.<br />
Temmuz - Ağustos - Eylül 2011 131
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Yapılandırılmış özün altında 1 satır boşluk bırakılarak en az 3 anahtar kelime <strong>ve</strong>rilmelidir. Anahtar kelimeler Türk-<br />
çe <strong>ve</strong> İngilizce hazırlanmalıdır.<br />
5. Metin yazımı, A4 boyutundaki kağıda Times New Roman karakteriyle 1.5 aralıklı olarak 12 puntoyla <strong>ve</strong> 2.5 cm.<br />
kenar boşluklarıyla yazılmalıdır. Çalışma, giriş bölümüyle başlamalı, burada yazının hipotezi belirtilmeli, Gelişme<br />
bölümü (ana <strong>ve</strong> alt başlıklarla desteklenebilir) <strong>ve</strong>ri, gözlem, görüş, yorum <strong>ve</strong> tartışmalardan oluşmalı, sonuç bö-<br />
lümünde de varılan sonuçlar, önerilerle desteklenerek açıklanmalıdır.<br />
6. Bölüm başlıkları büyük harfle, alt başlıklar küçük harfle <strong>ve</strong> koyu olarak yazılmalıdır. Numaralandırma 1, 1.1, 1.2,<br />
1.3 şeklinde olmalıdır.<br />
Örnek:<br />
3. YÖNTEM<br />
3.1 Veri Toplama Teknikleri<br />
7. Çizelge, grafik, resim vb. derginin sayfa boyutları dışına taşmamalı <strong>ve</strong> bunların hazırlanmasında Times New<br />
Roman 8 puntodan küçük yazı kullanılmamalıdır. Çizelge, grafik, resim vb.lerine sıra ile numara <strong>ve</strong> başlık <strong>ve</strong>-<br />
rilmelidir. Kaynak <strong>ve</strong> gerekli durumlarda açıklayıcı dipnotlar <strong>ve</strong> kısaltmalar, şekil <strong>ve</strong> çizelgelerin hemen altında<br />
gösterilmelidir.<br />
8. Dergiye gönderilecek çalışmalar otuz sayfayı aşmamalıdır.<br />
9. Kaynaklar APA (American Sociological Association) standartlarına uygun olarak <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
• Göndermeler<br />
Tek Yazarlı<br />
• Yazarın adı ifadenin bir parçası değilse cümlenin sonunda yer alır.<br />
Örnek: Bilgisayar okuryazarlığı, bir dildeki okuryazarlıkla eş anlamlı olarak, bir dili kullanma, okuma <strong>ve</strong> yazma ye-<br />
teneği olarak tanımlanabilir (Kınık, 1991).<br />
• Yazarın adı ifadede geçiyorsa ismin hemen yanında yer alır.<br />
Örnek: İğdir (1991), bilgisayar okuryazarlığını, bir dildeki okuryazarlıkla eş anlamlı olarak, bir dil kullanma, okuma<br />
İki Yazarlı<br />
<strong>ve</strong> yazma yeteneği olarak tanımlar.<br />
• Yazarların adı ifadenin bir parçası değilse cümlenin sonunda, ifadede geçiyorsa hemen yanında yer alır.<br />
132 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011
Örnek: Yapılan bazı çalışmalar bu <strong>ve</strong>riyi doğrular niteliktedir (Berk <strong>ve</strong> Altun, 1992).<br />
Üç-Beş Yazarlı<br />
• İlk göndermede yazar soyadları eserdeki sıraya göre <strong>ve</strong>rilir.<br />
Örnek: Bu alanda yapılan araştırmalar (Sarıkoç, Türkarslan, Demirkan <strong>ve</strong> Ergun, 2011) göstermiştir ki…<br />
Aynı eserde ikinci <strong>ve</strong> daha fazla kez gönderme yapmak gerekirse, sadece ilk yazarın soyadı yazılır; diğerleri için<br />
Türkçe makalelerde “vd.”, İngilizce makalelerde “et al.” kısaltması kullanılır.<br />
Örnek: (Yıldırım vd., 1999)<br />
(Hall et al., 1992)<br />
6 <strong>ve</strong> Daha Fazla Yazarlı<br />
• Sadece ilk yazarın soyadı ile “vd./et al.” kısaltması kullanılır. Kaynaklarda kısaltma kullanmaksızın tüm yazarların<br />
isimleri yazılır.<br />
Örnek: (Ayyıldız vd., 1997). (Henry et al., 1993).<br />
Kurum Yazarlı<br />
• İlk göndermede kurumun açık adı, yanında kısaltması <strong>ve</strong> tarih <strong>ve</strong>rilir.<br />
Örnek: (<strong>Aile</strong> <strong>ve</strong> Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü [ASAGEM], 2003)(Further Reduction Unit [FEU], 1998).<br />
• İkinci <strong>ve</strong> daha sonraki göndermelerde sadece kısaltma <strong>ve</strong> tarih <strong>ve</strong>rilir.<br />
Örnek: (TSE, 1999). (FEU, 1998).<br />
Yazarı Olmayan Eser<br />
• Yazarı olmayan yayınlara, eser adıyla gönderme yapılır.<br />
Örnek: (“Computer Literacy Handbook”, 1997).<br />
Aynı Soyadını Taşıyan Birden Fazla Yazar<br />
• Aynı soyadını taşıyan yazarları birbirinden ayırmak için adlarının baş harfleri de kullanılır.<br />
Örnek: G.Underwood (1998) <strong>ve</strong> J.D. Underwood (1999) araştırmalarında bu konuya değinmiştir.<br />
Aynı Yazarın Aynı Tarihli Birden Fazla Eseri<br />
• Yayın tarihine bir harf eklenerek ayrım sağlanır.<br />
Örnek: (Underwood, 1998a)<br />
(Underwood, 1998b)<br />
Birden Fazla Yayına Aynı Anda Gönderme<br />
• Yazar soyadına göre alfabetik sıra izlenir.<br />
Örnek: Bu konuda yapılan araştırmalar (Aşkar, 1997; Erden, 1996; Sanemoğlu, 1996) göstermiştir ki…<br />
• Alıntılar<br />
Temmuz - Ağustos - Eylül 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
• Alıntılar çeşitli biçimlerde olabilir. Aşağıda bazı alıntı şekillerine örnek <strong>ve</strong>rilmiştir. Eğer alıntı yapılan metinde bazı<br />
sözcükler atlanıyorsa bu durum üç nokta (…) kullanılarak belirtilir.<br />
Örnek: Eğitimi çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür. Örneğin, Ertürk (1998) eğitimi, “bireyin davranışlarında<br />
kendi yaşantısı yoluyla <strong>ve</strong> kasıtlı olarak istendik değişiklikler meydana getirme süreci” olarak tanımlamaktadır<br />
(s.12).<br />
133
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Örnek: “Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla <strong>ve</strong> kasıtlı olarak istendik değişiklik meydana getirme<br />
sürecidir. Kültürlemenin belli bir çeşidi olduğunu söylediğimiz eğitim, yani kasıtlı kültürleme ile kasıtsız kültürleme<br />
bir arada <strong>ve</strong> birbirini etkileyerek vuku bulmaktadır” (Ertürk, 1998).<br />
• Kaynakların Düzenlenmesi<br />
• Kitap<br />
Bulunması gereken bilgi:<br />
• Yazarın adı (soyadı, adının baş harfi)<br />
• Yayın tarihi (ayraç içinde)<br />
• Eser adı (kelimelerin ilk harfleri büyük harf)<br />
• Basım kaydı (ayraç içinde; birinci basımlar belirtilmez)<br />
• Yayın yeri<br />
• Yayınevi<br />
Çeşitli Örnekler<br />
Tek Yazarlı:<br />
Gü<strong>ve</strong>nç, B. (1979). İnsan <strong>ve</strong> Kültür. İstanbul: Remzi Kitabevi.<br />
İnan, F. (1997). Uzman Sistemler. (3.Basım). İstanbul: Kök Yayınevi.<br />
Çok Yazarlı:<br />
Fidan, N. <strong>ve</strong> Erden, M. (1986). Eğitim Bilimine Giriş. Ankara: Kadıoğlu Matbaası.<br />
Editörü Olan Kitap:<br />
Hackman, J.R. (1992). Group Influences on Individuals in Organizations. In M. D. Dunnette & L. M. Hough (Eds.),<br />
Handbook of Industrial and Organizational Psychology (2nd ed., Vol. 3, pp. 199-267). Palo Alto, CA: Consulting<br />
Psychologists Press.<br />
Kurum Yazarlığı Olan Kitap:<br />
Türk Standartlar Enstitüsü. (1992). Toplam Kalite. Ankara: Türk Standartlar Enstitüsü.<br />
• Makale<br />
Bulunması gereken bilgi:<br />
• Yazar adı (soyadı, adının baş harfi)<br />
• Yayın tarihi (ayraç içinde)<br />
• Makale adı (tırnak içinde)<br />
• Dergi adı (altı çizilerek)<br />
• Cilt numarası<br />
• Sayısı<br />
• Sayfa Numaraları<br />
Çeşitli Örnekler<br />
Dergi:<br />
Akman Y. <strong>ve</strong> Korkut, F. (1993). “Umut Ölçeği Üzerine Bir Araştırma”. Eğitim Fakültesi Dergisi, 9 (2), 193-203.<br />
Acun, R. (2000). “İnternet <strong>ve</strong> Telif Hakları”. Bilgi Dünyası, 6 (3), 56-73.<br />
Gazete:<br />
Aydın, C. (13 ocak 1999). “Bilgisayarlar <strong>ve</strong> İletişim”. Radikal. s.4.<br />
134 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011
• Diğer Basılı Kaynaklar<br />
Ansiklopedi:<br />
Donanım. (1998). Bilgi Dünyasına Yolculuk (2.Basım, Cilt 15, ss. 413-418). Ankara: 3B Yayıncılık.<br />
Rapor:<br />
Draude, B. <strong>ve</strong> Brace, S. (1998) Assessing The Impact of technology on Teaching and Learning: Student Pespec-<br />
ti<strong>ve</strong>s. (HMMS Report. No.81). Washington, DC: U.S. Department of Education .<br />
Tezler:<br />
Wilfley, D.E. (1989). Interpersonel Analysis of Bulimia. Unpublished Doctaral Dissetation, Uni<strong>ve</strong>rsity of Missouri,<br />
Colombia.<br />
Yağcı, E. (1997). Sınıf İçi Demokratik Öğretimin Öğrenci Erişisi <strong>ve</strong> Akademik Benlik Etkisi. Yayımlanmamış Dok-<br />
tora Tezi, Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi: Ankara.<br />
Elektronik Kaynaklar: Web Sitesi:<br />
Bulunması Gereken Bilgi:<br />
• Yazar adı (soyadı, adı)<br />
• Yayın tarihi <strong>ve</strong>ya son gözden geçirilme tarihi (ayraç içinde)<br />
• Belgenin adı<br />
• URL (Üçgen <strong>ve</strong> ayraç içinde)<br />
• Erişim tarihi (bizim bu sayfaya eriştiğimiz tarih, ayraç içinde).<br />
12).<br />
Kişisel Web Sitesi:<br />
Öztürk, S. (24 Ekim 1999). Homepage. (1997 No<strong>ve</strong>mber<br />
Genel Web Sitesi:<br />
Shade, L. R. (1994, February 14). Gender Issuesin Computer Networking. (1997, No<strong>ve</strong>mber 26)<br />
Temmuz - Ağustos - Eylül 2011<br />
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
135
<strong>Aile</strong><br />
<strong>ve</strong><br />
<strong>Toplum</strong><br />
<strong>EĞİTİM</strong>-<strong>KÜLTÜR</strong> <strong>VE</strong> <strong>ARAŞTIRMA</strong> <strong>DERGİSİ</strong><br />
Elektronik Kitap:<br />
Darwin, C. (1845; 1997, June). The Voyage of the Beagle. Project Gutenberg. (1997, No<strong>ve</strong>mber 26).<br />
Elektronik Mesaj:<br />
Franke, N. (1996, April 9). SoundApp 2.0.2 [Personal mail]. (1996, May 3).<br />
V. Dipnotlar<br />
Araştırmayı destekleyen kuruluşlarla ilgili olarak ya da yazarın özel bilgiler <strong>ve</strong>rebilmesi amacıyla kullanılır. Yazılarda<br />
dipnotlarına yer <strong>ve</strong>rmekten olabildiğince kaçınılması <strong>ve</strong> burada söyleneceklerin metin içinde özümlenmesi<br />
tercih edilmelidir. Ancak zorunlu olarak dipnot <strong>ve</strong>rilmesi gereken yerlerde üstte küçük punto rakam kullanılmalı, aynı<br />
sayfanın sonunda ana metinden sonra bir çizgiyle ayrılmış olarak yazılmalıdır.<br />
VI. Şekiller<br />
Diyagram <strong>ve</strong> grafikler beyaz bir kağıt üzerine basılabilecek nitelikte 13*18 cm’den büyük olmayacak şekilde çizilmiş<br />
olmalı; mikograflar, radiograflar <strong>ve</strong> fotoğraflar siyah beyaz parlak kağıda basılmış olmalıdır. Bütün şekillerin bir<br />
numarası <strong>ve</strong> alt yazısı olmalı; kaynak kullanılmış ise parantez içinde şekil altına yazılmalıdır.<br />
VII. Tablolar<br />
Tablo yazısı üstte solda numara gelecek şekilde yazılmalı <strong>ve</strong> içeriği tablo numarasından sonra : konularak başlık<br />
olarak açıklanmalı <strong>ve</strong> koyu renk yazılmalıdır. Tablolar metin içinde tablo numarasıyla (ör. Tablo 3.1’de görüldüğü<br />
gibi…) <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
136 Temmuz - Ağustos - Eylül 2011