05.06.2013 Views

ATATÜRK VE SİNEMA ÜZERİNE - Ankara Barosu

ATATÜRK VE SİNEMA ÜZERİNE - Ankara Barosu

ATATÜRK VE SİNEMA ÜZERİNE - Ankara Barosu

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>ATATÜRK</strong><br />

<strong>VE</strong> <strong>SİNEMA</strong> <strong>ÜZERİNE</strong><br />

Ardı ardına koşan fotoğrafların bizi sürüklediği<br />

her yer, içirdiği her sigara, konuşturduğu her<br />

kahraman bizizdir aslında. Çünkü sinema, bizi<br />

olmak imkânı bulamadığımız kahramanlara, dalmak<br />

istediğimiz denizlerde, koca güverteleriyle devinen<br />

gemilere dönüştüren, adeta kendi evreninde nefes<br />

alma yeteneğine sahip kılan bir icattır. Seyredene<br />

zamanını yansıtmaktadır.<br />

Acaba, bu nesilleri yeri geldiğinde geçmişine,<br />

yeri geldiğinde geleceğine götürme zevkini<br />

yaşatan mucizeyle biz ne<br />

zaman tanıştık diye düşününce,<br />

Türkiye’de sinemanın<br />

ilk dönem örneklerinin,<br />

19. yy.ın ikinci yarısına<br />

doğru İstanbul’un o vakitler<br />

hemen hemen yalnızca<br />

yabancıların, azınlıkların<br />

ve Levantenlerin neredeyse<br />

“ülke dışı” ayrıcalık<br />

taşıyan karşı yakası Pera’da<br />

boy gösterdiğini öğreniyoruz.<br />

Zamanın yöneticileri<br />

Anadolu’da da film gösterimleri yapılmasına izin<br />

vermişlerdir. Ancak aynı tavır maalesef film çekme<br />

konusunda sergilenememiştir.<br />

Peki, her fırsatta sanatı ve sanatçıyı övmüş, onu<br />

her defasında yüceltmiş Deha Mustafa Kemal Atatürk<br />

sinemaya nasıl yaklaşmıştı? 10. Yıl Nutku’nda<br />

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin Türk kültürü olduğunu<br />

: “Türk milletinin tarihi vasfı da güzel sanatları<br />

sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki,<br />

milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını,<br />

fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara<br />

sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen her<br />

türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek<br />

millî ülkümüzdür.” diyerek bir kez daha vurgulayan<br />

Ata’nın elbette bu mucizeyi göz ardı etmesi, onun<br />

insanları etkileme potansiyelinden faydalanmayı fark<br />

edememiş olması mümkün değildi. Cumhuriyetin<br />

102 Hukuk Gündemi | Atatürk Özel Sayısı 2013<br />

Stj. Av. Hatice KARAKUŞ<br />

ilanından yaklaşık sekiz ay önce, İzmir İktisat Kongresinde<br />

Türk çiftçisinin ve halkının, ziraat alanında<br />

aydınlatılması amacıyla, filmler hazırlanmasına ve<br />

çiftçiye sunulmasına karar verilmiş olması bunun<br />

somut göstergelerindendir.<br />

Türk Sineması, Cumhuriyet’in ilanına, o vakte<br />

kadar çevrilmiş en iyi öykülü film olan, Ateşten<br />

Gömlek ile girmişti. 29 Ekim’den 6 ay kadar önce,<br />

TBMM’nin kuruluşunun tam üçüncü yıldönümünde,<br />

henüz işgal altında bulunan İstanbul’da “Ateşten<br />

Gömlek”in ilk gösterimi<br />

başlamıştı. Halide Edip<br />

Adıvar’ın Kurtuluş Savaşı<br />

sürerken bu savaşı konu<br />

alan romanından Muhsin<br />

Ertuğrul’un perdeye aktardığı<br />

film, ulusal duyguların<br />

doruk noktasına eriştiği bir<br />

anda izleyicinin karşısına<br />

çıkıyor; sinemanın, bir ulusun<br />

yaşamındaki en büyük,<br />

en önemli olayları yansıtmadaki<br />

eşsiz gücünü örnekliyordu.<br />

Aynı sıralarda, “Malûl Gaziler Cemiyeti”nin, bir<br />

yandan“Kemal Film”in bir yandan da “TBMM Orduları<br />

Film Teşkilatı”nın sinemacıları da aynı olayları belgesel<br />

tutumla film üzerine aktarıyorlardı.<br />

Büyük Deha da henüz sıcak savaşın dumanları<br />

tütmekteyken bile, 1922’de, gelecekte çok büyük<br />

belge niteliğine ulaşacağını sezinlediği için, savaş<br />

döneminde çekilmiş filmlerin birleştirilerek bir dokümanter<br />

hazırlanmasını istemişti.<br />

Kurtuluş Savaşı’nı konu alan belgesel niteliğindeki<br />

ilk filmin yapımına da bu tarihlerde başlanmıştı. Filmin<br />

tamamlanması 1934 yılına denk gelmekteydi.<br />

Ancak filmin Milli Mücadelenin ruhunu ve ateşini<br />

yansıtmakta yetersiz olduğunu düşünen Deha<br />

çalışmaların genişletilmesi için emir vermişti.1937<br />

yılına gelindiğinde, Atatürk filmle ilgilenen Nurettin<br />

Baransel’e çalışmaların bitip bitmediğini sorduğunda


Baransel’ den aldığı “Size ait sahnelerin ekserisi hareketsiz<br />

resimlerden olduğu için tamamlanamadı”<br />

cevabına neredeyse sinirlenen Deha : “Ben hayattayım.<br />

Milli Mücadele’ye ait bütün evrakım, kılıcım,<br />

çizmem hali hazırda mevcut olduğuna göre, çağırdığınız<br />

anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım<br />

mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle<br />

kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları<br />

canlandırırdım. Bu milli bir vazifedir. Çünkü Türk<br />

gençliğine bu mücadelenin kazanıldığını canlı olarak<br />

ispat etmek, hatıra bırakmak bu filmle mümkün<br />

olacaktır.” diyerek karşılık vermişti. Ancak o tarihlerde<br />

bozulmaya başlayan sağlık durumu filmde rol almasına<br />

ne yazık ki izin vermemişti.<br />

1932 yılında Muhsin Ertuğrul’un çektiği ‘Bir Millet<br />

Uyanıyor’ adlı filmin senaryosuyla da bizzat<br />

ilgilenmiştir.<br />

Atatürk yoğun ve yorucu programından çalabildikçe<br />

vakit çalıyor ve ülkedeki her şey gibi daha<br />

emekleme aşamasında seyreden Türk Sinemasına<br />

ilgisini belli ediyordu.1931 yılında çekilen ilk sesli<br />

Türk Filmi olarak anılan “İstanbul Sokaklarında”yı<br />

bizzat sinemada izlemişti. “Şarlo İdama Mahkûm” adlı<br />

filmi de İkiçeşmelik’teki <strong>Ankara</strong> Sinemasında seyretmiş,<br />

büyük keyif almıştı. Hatta o gün Büyük Dehayı<br />

görmek için gelen ancak salona alınmayan kadınların<br />

içeri alınmasını emretmiş ve inkılâpçı kişiliğinin,<br />

kadın erkek eşitliğine yansıması ve Türk kadınına<br />

saygısı somut olarak ortaya çıkmıştı. Ata’nın sinema<br />

ziyaretleri yalnızca <strong>Ankara</strong> sinemalarıyla sınırlı değildi.<br />

Elhamra Sinemasında da birçok kez film seyretmişti.<br />

Büyük Dehanın sinemaya olan ilgisi yalnızca<br />

bu boyutuyla da kalmıyordu elbette. 1937 yılında<br />

Münir Hayri Egeli ile beraber Ata’nın hayatını ve Milli<br />

Mücadele dönemini anlatan bir senaryo yazmıştı :<br />

“Ben Bir İnkılâp Çocuğuyum” Senaryoyu Münir Hayri<br />

Egeli filme alacaktı. Ancak Ata’nın bozulan sağlığı bu<br />

dileğini yerine getirmesine de engel oldu. Geriye<br />

yalnızca Büyük Dehanın halen Milli Kütüphane’de<br />

saklanan el yazısıyla yazdığı direktifi kaldı: “Münir<br />

Hayri, filmi çevirme işiyle bizzat meşgul olacaktır.<br />

Hemen Almanya’ya gidecek, senaryomuzu işleyecektir.<br />

Hasan Rıza gereken masrafları benden karşılayacaktır<br />

/ İmza: K (Kemal)”<br />

Ata’nın kendi hayatını yüz otuz yedi sayfalık bir<br />

senaryo ile ele aldığını ve filmleştirme girişimini<br />

1954’te, yine Münir Hayri Egeli tarafından yazılmış,<br />

“Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar” adlı kitabından<br />

öğreniyoruz. Egeli kitabında, Ata’nın eserin esas<br />

noktalarını bizzat düzenledikten sonra, senaryo<br />

üzerindeki çalışmalarını iki kez düzelttiğini, senaryonun<br />

eksikleri konusunda fikir alışverişi yaptıklarını<br />

anlatmıştır.<br />

Türk Sinemasını, Cumhuriyet sonrası, tarihi devirlere<br />

ayırmak istediğimizde, Büyük Dehanın yaşadığı<br />

dönem içinde 1932 yılı, “Türk Mevzuatı açısından”<br />

ayırt edici bir işlev görür. Çünkü 1923- 1932 yılları<br />

arasına denk gelen süreci daha sonraki yıllardan<br />

ayıracak, hukuki bir düzenleme karşımıza çıkmaktadır:<br />

19.07.1932 tarihli ‘Sinema Filmlerinin Sansürüne<br />

İlişkin Yönetmelik’. Bu düzenleme 14.07.1934 tarih<br />

ve 2559 sayılı Polis Ödev ve Yetkileri Yasası’nın 6.<br />

maddesine yönelik olarak düzenlenmiş 09.07.1937<br />

tarih ve 2/11551 sayılı Filmlerin ve Film Senaryolarının<br />

Sansürüne İlişkin Yönetmelik yürürlüğe girene<br />

kadar uygulanmıştır.<br />

Sonuç olarak, “Sinema öyle bir keşiftir ki, gün<br />

gelecek barutun, elektriğin ve kıtaların keşfinden<br />

çok dünya medeniyetinin veçhesini değiştireceği<br />

görülecektir. Sinema, dünyanın en uzak uçlarında<br />

oturan insanların birbirlerini tanımalarını, sevmelerini<br />

temin edecektir. Sinema insanlar arasındaki<br />

görüş, görünüş farklarını silecek; insanlık idealinin<br />

tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Sinemaya<br />

lâyık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz” diyerek bir kez<br />

daha bizlere ileri görüşünü, geleceği sezişini yansıtan<br />

Büyük Deha, adeta geleceği okumuş; bizlere küreselleşen<br />

dünyadan haberler vermiştir. Bir memleket<br />

yaratmak telaşında iken, bu mucizeyi es geçmemiş,<br />

okuma yazma oranının yüzde onlarda seyrettiği o<br />

ağrılı dönemde, halka ulaşmanın en kısa ve etkili<br />

yolunun sinema olduğunu bilmiştir.<br />

KAYNAKÇA<br />

• Selahattin ÖNDER-Ahmet BAYDEMİR, Türk Sinemasının Gelişimi(1895-1939),<br />

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal<br />

Bilimler Dergisi Cilt:6, Sayı: 2, Aralık 2005<br />

• Dr. Erol EVCİN, Atatürk’ün Güzel Sanatlara ve Sanatçılara Bakışı,<br />

<strong>Ankara</strong> Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu<br />

Dergisi s:47, Bahar 2011, s.521-555<br />

• Ses Dergisi – 27 Ekim 1973<br />

• İzmir Tarih ve Toplum Dergisi – Haziran 2008<br />

• Münir Hayri EGELİ, Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, 1954<br />

Atatürk Özel Sayısı 2013 | Hukuk Gündemi 103


Atatürk’ün Direktifi<br />

1. Münir Hayri filmi çevirme işi ile bizzat meşgul olacaktır.<br />

2. Hemen Almanya’ya gidecek, senaryomuzu işleyecektir.<br />

Hasan Rıza gereken mastafları benden karşılayacak.<br />

Kemal<br />

104 Hukuk Gündemi | Atatürk Özel Sayısı 2013

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!