Millî Edebiyatta Roman ve Öykü
Millî Edebiyatta Roman ve Öykü
Millî Edebiyatta Roman ve Öykü
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Millî</strong> <strong>Edebiyatta</strong> <strong>Roman</strong> <strong>ve</strong><br />
<strong>Öykü</strong><br />
Yazar<br />
Yard. Doç. Dr. Zeliha GÜNEŞ<br />
Amaçlar<br />
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;<br />
• <strong>Millî</strong> Edebiyat Döneminin önde gelen roman yazarlarını öğrenecek,<br />
• <strong>Millî</strong> Edebiyat Döneminin önde gelen öykü yazarlarını öğrenecek,<br />
• <strong>Millî</strong> Edebiyat akımının öykü <strong>ve</strong> romanı nasıl etkilediğini kavrayacaksınız.<br />
İçindekiler<br />
• Giriş<br />
• <strong>Millî</strong> Edebiyat Döneminde <strong>Roman</strong><br />
• <strong>Millî</strong> Edebiyat Döneminde <strong>Öykü</strong><br />
• Özet<br />
• Değerlendirme Soruları<br />
• Yararlanılan <strong>ve</strong> Başvurulabilecek Kaynaklar<br />
ÜNİTE<br />
5
Çalışma Önerileri<br />
Bu üniteyi çalışırken,<br />
• Üniteyi dikkatle okuyarak <strong>Millî</strong> Edebiyat Dönemi roman <strong>ve</strong> öykülerinin<br />
özelliklerini çıkarınız.<br />
• Dönemin yazarlarının roman <strong>ve</strong> öykülerinden bulup okumaya<br />
çalışınız.<br />
• Bu dönemde yazılan öykü <strong>ve</strong> romanların, Milliyetçilik akımının<br />
halk içinde yorumlanışına, nasıl ayna tuttuğunu tartışınız.<br />
• Ünite sonundaki kaynaklara ulaşarak bilgilerinizi destekleyiniz.<br />
• Ünite sonundaki soruları yanıtlayınız. Bilemediklerinizi üniteden<br />
öğreniniz.<br />
• Siz de üniteden sorular çıkarınız.<br />
ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ 69<br />
1. Giriş<br />
<strong>Millî</strong> Edebiyat döneminde Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun <strong>ve</strong> Fecr-i Ati'nin yapay dil <strong>ve</strong> anlatımınnın<br />
bir yana bırakıldığını; konuşma dili <strong>ve</strong> anlatımının egemen olmaya başladığını<br />
önceki ünitelerimizde görmüştük. Ayrıca yazarlar halkı ilgilendiren konulara yönelmişlerdir.<br />
Dönemin belli başlı yazarları roman <strong>ve</strong> öykülerinde hem İstanbul'un,<br />
hem Anadolu halkının yaşamını, sorunlarını işlemeye başlamışlardır.<br />
2. <strong>Millî</strong> Edebiyat Döneminde <strong>Roman</strong><br />
Bu dönemde kimi romancılar İstanbul dışındaki toplumsal konuları işlemiş, kimileri<br />
toplumun kuşaklar boyu yaşadığı değişiklikleri yansıtmışlardır. Ayrıca toplumsal<br />
bir davranış biçimi ya da siyasal bir düşünce olarak milliyetçiliği işleyen yazarlar<br />
da bulunmaktadır.<br />
Dönemin önde gelen romancıları Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Aka Gündüz,<br />
Reşat Nuri <strong>ve</strong> Ebubekir Hazım'dır. Bu yazarlar ilk romanlarını <strong>Millî</strong> Edebiyat<br />
döneminde yayımlamakla birlikte, 1923'ten sonra yazdıklarıyla da yazarlık yaşamlarını<br />
Cumhuriyet döneminde sürdürmüşlerdir. Bu ünitede 1923 öncesi romanlarını<br />
inceleyeceğiz. 1923'ten sonra yayımlananlar ise bir sonraki ünitede ele alınacaktır.<br />
<strong>Millî</strong> Edebiyat döneminin ilk romancısı Halide Edip Adıvar (1884-1964), en tanınmış<br />
yazarlarımızdan biridir. Onun birinci derecedeki roman kişileri hep güçlü kadınlardır.<br />
İlk romanı II. Meşrutiyet'in ilânından hemen sonra yayımladığı Seviye<br />
Talip (1909)'tir. Onu Handan (1912) <strong>ve</strong> Son Eseri (1912) izler. Mevlut Hüküm (1919)<br />
ilk üç romanı gibi mutsuz evlilik <strong>ve</strong> aşk öykülerini işlediği bir eserdir. Yeni Turan<br />
(1912) ise Halide Edip'in Türkçülük düşüncesini kendi süzgecinden geçirerek işlediği<br />
ilgi çekici bir romandır. Daha önceki romanlarında aşk <strong>ve</strong> evlilik ilişkileri çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
önce çıkardığı güçlü kadın kahramanın yerini bu kez düşünce <strong>ve</strong> eylemleriyle<br />
toplumun gelişmesinde büyük bir etkisi olan idealist bir kadın alır. Halide<br />
Edip'in idealindeki Türkiye'yi anlattığı ütopik romanı Yeni Turan'ın başkişisi Kaya,<br />
milliyetçi bir aydın kadındır. Kendini "Yeni Turan" idealini geniş kitlelere yayma <strong>ve</strong><br />
ülke yönetimine egemen duruma getirmeye adamıştır. Bunu yaparken yalnızca çalşıması<br />
yetmemiş, ideali için kişisel mutluluğundan vazgeçebilmiştir. <strong>Millî</strong> Mücadeleye<br />
katılmış bir insan olan yazar, savaş sırasından yaşanan kahramanlıkları, direnişleri<br />
<strong>ve</strong> ihanetleri de Ateşten Gömlek'te 1922 <strong>ve</strong> Vurun Kahpeye'de (1923) anlatmıştır.<br />
Yazar bu iki romanıyla bu toprakların ne öz<strong>ve</strong>riler sonucunda, nice insanların canları<br />
pahasına kazanıldığını gözler önüne sermiştir.<br />
Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı'ndaki tanıklığının bir ürünü olan Ateşten Gömlek,<br />
Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış ilk romandır.<br />
AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ
70<br />
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ<br />
Ateşten Gömlek'in başkişisi Ayşe de güçlü kişiliği olan idealist bir kadındır. Eşini <strong>ve</strong><br />
çocuğunu yitirdiği İzmir işgali, onda düşmana karşı büyük bir öfke yaratır. Bu tepki<br />
daha sonra İzmir'in <strong>ve</strong> ülkenin düşmandan kurtarılması idealine dönüşür. İnançlı,<br />
kararlı tutumuyla, çekici <strong>ve</strong> sağlam kişiliğiyle çevresindeki insanları, özellikle subayları<br />
etkileyerek, onları da bu ideale yöneltir. Zafere yaklaşılırken, cephede gönüllü<br />
hemşirelik yaptığı sırada şehit olur. Ateşten Gömlek'ten aldığımız şu bölüm,<br />
Ayşe'nin bir İngiliz muhabirle olan ilgin tartışmasını <strong>ve</strong> genç subaylar üstündeki etkisini<br />
yansıtması bakımından ilgi çekicidir:<br />
"—İngilizler aflarını talep edenlere <strong>ve</strong>rsinler mösyö, affı zalimler değil, mazlumlar<br />
<strong>ve</strong>rir. Çanakkale'de döğüşürken ne âsi, ne esirdik. Namuslu bir millet gibi döğüştük, öldük<br />
öldürdük. Ne zamandan beri <strong>ve</strong> hangi milletle harp edilir de mağlup olduğu zaman, ona katil<br />
denilir?<br />
— İngiliz kanı ile Türk kanı bir mi, madan?<br />
— Mikroskop altında İngiliz kanını görmedim. Rengi bizimki kadar kırmızı mı, yoksa<br />
mavi mi bilmiyorum. Fakat kanı ateş gibi sıcak <strong>ve</strong> kırmızıdır.<br />
— Peki madam, Türk kanını tahkir etmiyorum. Yalnız kendinizi İngilizlere affettirmeğe<br />
muhtaçsınız, demek istiyorum.<br />
— Siz bizden af talep ediniz. Dün mütareke yaptınız, dün silâhlarımızı bize bıraktırdınız.<br />
Bugün memleketimize hırsızları, katilleri gönderiyorsunuz <strong>ve</strong> katilleri, hırsızları, tarihi<br />
bir şerefi olan büyük donanmanız himaye etti. Yeşil İzmir'i kan <strong>ve</strong> alev içinde bıraktınız.<br />
Bakınız sokaklarına: Üniformalı hırsızlar, katiller silâhsız ahâliyi kurşunla, dipçikle öldürüyor.<br />
Her evden koltuğunda bir bohça bir düşman neferi çıkıyor. İhtiyarların başı taşla ezilmiş,<br />
siyahlı kadınlar mütemadiyen bu vahşi sürüden kaçıyor. Eller bağlı mâsum kafileleri<br />
süngüliyerek, yüzlerine tükürerek, kan içinde sürükliyerek gemilerinizin önünden geçiriyorlar.<br />
Haydutluğu alkışlamadığı için işte namuslu bir adamı parçalıyorlar, bir sürü düşman<br />
askeri onu kendi kapısının önünde bağırarak, sö<strong>ve</strong>rek parçalıyorlar. Sırf eğlence için beş<br />
yaşında bir çocuğa nişan alıyorlar. Zavallı yuvarlak küçük mahlûk! Siyah gözlerinde yaşlar<br />
kurumadan kalbinden vuruldu, nişan o kadar iyi alındı ki küçük dudaklarından "anne" diye<br />
bir şikayet bile çıkmadı.<br />
İhsan, Ayşe'nin sandalyesinin arkasını iki elleriyle koparacak gibi tutuyor, yüzü öyle<br />
korkunç <strong>ve</strong> gergin ki! Mister Kok, mazlumların zalimlerden kuv<strong>ve</strong>tli olabileceğini duydu<br />
mu bilmem; fakat odanın havasını fazla korkunç <strong>ve</strong> bârit buldu. Tuhaf bir ciddiyetle kalktı.<br />
Biraz kısık bir yılan ıslığı ile:<br />
— Bugün bana İzmir kızını dinlettiniz, teşekkür ederim, dedi. Kimse elini uzatmadı.<br />
O, Salime Hanımla çıkarken ben de kapıya kadar gittir.<br />
Odaya dönünce genç askerleri Ayşe'nin sandalyesi etrafında diz çökmüş buldum.<br />
Haşmet Bey <strong>ve</strong> ihtiyar Sabri Paşa da dahil olduğu halde İzmir kızına kılıçlarını vakfediyorlardı.<br />
İhsan'ın biraz kısık sesini duydum:<br />
— Her âzamız kopuncaya kadar İzmir yolunda kılıcımızı kınına koymıyacağız."<br />
Başlangıçta üyesi olduğu Fecr-i Ati'nin sanat anlayışına uygun olarak bireyci bir yazar<br />
olan Yakup Kadri (1889-1974), daha sonra <strong>Millî</strong> Edebiyat hareketine katılır. Bundan<br />
sonra ülke gerçeklerini gören yazar, toplumun sorunlarını eleştirel bir bakışla<br />
işlemeye başlar.<br />
ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ 71<br />
Yakup Kadri ilk romanları Kiralık Konak <strong>ve</strong> Nur Baba'yı 1922'de yayımlamıştır.<br />
Cumhuriyet döneminde yayımladığı öteki romanlarıyla birlikte, âdeta toplumumuzun<br />
çağdaşlaşma tarihini yazmıştır.<br />
Kiralık Konak, ilk batılılaşma haraketlerinin başladığı Tanzimat döneminden, Birinci<br />
Dünya Savaşının ortalarına dek geçen süreyi kapsar. Yazar bu romanda - ağırlıklı<br />
olarak II. Meşrutiyet döneminde - yanlış anlaşılan batılılaşmanın toplumda yarattığı<br />
yozlaşmayı, değer kargaşasını; bunların yol açtığı kuşak çatışmasını anlatır. Ayrıca<br />
konak yaşamının çöküşünü de göz önüne serer.<br />
Kiralık Konak romanından aldığımız aşağıdaki paragrafta savaş zamanı ülkesinin<br />
durumunu göremeyen bir gencin, romanın ikinci derecedeki kişilerinden Hakkı Celis'in<br />
durumu anlatılmaktadır:<br />
Vakit geçti <strong>ve</strong> devir İstanbul'un en fena devirlerinden biriydi. O meşum bozgundan sonra<br />
payitahta dökülen aç, çıplak, hasta kafilelerini, şimdi Çatalca'nın yaralıları takip ediyordu.<br />
Gecenin ilk karanlığı çöker çökmez Sirkeci garından itibaren şehrin muhtelif taraflarına doğru<br />
uzanan sokaklarda birtakım başlar, kanlı yüzler, sarkık kollar taşıyan <strong>ve</strong> birer tabuttan hiç<br />
fark edilmeyen araba dizilerinden başka bir şey görülmüyordu. Her kalpte, bu arabaların sayısına<br />
göre son huduttaki muka<strong>ve</strong>mete dair ümitler azalıyordu. Herkes, birbirine: "Bugün;<br />
yarın!" diyordu <strong>ve</strong> ufuklarda geceleri bile top sesleri hiç dinmiyordu. Hakkı Celis, şu saatte<br />
ne o top seslerini işitiyor <strong>ve</strong> ne yanıbaşından geçen arabaları görüyordu; fikrinde bir düşünce,<br />
kalbinde bir emel vardı: E<strong>ve</strong> gidip Seniha'dan bir telgraf bulmak!... Bunun haricinde onun<br />
için hiçbir şey mevcut değildi.<br />
Yakup Kadri Nur Baba'da ise bir Bektaşî tekkesindeki yozlaşmış insan ilişkilerini anlatır.<br />
Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) hem <strong>Millî</strong> Edebiyat, hem Cumhuriyet döneminin<br />
en sevilen yazarlarından biridir.<br />
1912'de bir gazetede tefrika edilen Harebelerin Çiçeği yazarın ilk romanıdır. Ancak<br />
kitaplaşması Cumhuriyet döneminde (1953) gerçekleşebilmiştir. Çocukken bir yangında<br />
yaralanması yüzünden çok çirkinleşmiş bir insanın yaşamı anlatılır bu romanda.<br />
1920'de tefrika edilen Gizli El ise 1924'te kitaplaşabilmiştir. R. Nuri'nin savaş dönemindeki<br />
yolsuzlukları, vurgunculukları anlatmak istediği eser, sansür yüzünden<br />
içerikte değişiklikler yapılmış; sonuçta tutarsız <strong>ve</strong> acemice yazılmış bir romana dönmüştür.<br />
Reşat Nuri'nin ünlü romanı Çalıkuşu (1920) hem yayımlandığı yıllarda, hem de<br />
daha sonralara büyük ilgi çekmiş; Türk edebiyatında en çok okunan romanlardan<br />
biri olmuştur.<br />
AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ
72<br />
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ<br />
<strong>Roman</strong>ın başkişisi Feride, İstanbul'da yetişmiş yetenekli, sağlam kişilikli bir genç<br />
kızdır. Anadolu'ya öğretmen olarak gider; köy köy, kasaba kabasa dolaşır. <strong>Roman</strong>ın<br />
çok okunmasında, hem bu cesur genç öğretmenin ilgi çekici macerası, hem de yazarın<br />
kullandığı yalın Türkçe etkili olmuştur.<br />
Reşat Nuri bütün eserlerinde konuşma dilinin egemen olduğu yalın bir Türkçe<br />
kullanmıştır.<br />
ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ<br />
ÇALIKUŞU'ndan<br />
Zehra, dün gece muhtarın evinde gelin oldu. Çoban Mehmet mahzun olmasın diye, köyün<br />
meydanında davul, zurna çaldılar, bir iki pehlivan güreştirdiler.<br />
Kadınlar arasında da, ayrıca bir kına gecesi yapıldı. Mevlût okutuldu.<br />
Benim hediye ettiğim gelin elbisesi köyün ihtiyarlarına yine fazla alafranga görünmüştü.<br />
Kulağıma etraftan: "Yarin âhiret", "Münkir, Nekir", "kızgın topuz" gibi kelimeler geliyordu.<br />
Buna mukabil genç kadınların ağızlarının suyu akıyordu. Aralarında, galiba, geline haset<br />
edenler bile oluyordu.<br />
Gece, pek eğlendim. Muhtarın karısı güzel bir sofra hazırlamıştı. Ortada dönen sözlerden, bu<br />
fedakârlığın Zehra'dan ziyade, "İstanbullu hocanım" a gösteriş yapmak için göze alındığı<br />
anlaşılıyordu.<br />
Çoban Mehmet'e gelini teslim etmeden ev<strong>ve</strong>l gülünç bir el öpme merasimi yapıldı.<br />
Bu kabasaba, utangaç köy delikanlısının gözlerini yumarak öptüğü eller arasında benimki de<br />
vardı. Hoca demek, bir bakıma, ana demek olduğu için bu, lâzımmış.<br />
Bu el öpme merasiminde, öyle gizli bir komedi geçti ki, hiç unutamıyacağım. Muhtarın karısı<br />
ile ebe hanım başta olmak üzere, beş altı ihtiyar kadın, uzun bir kere<strong>ve</strong>tin şiltesi üzerine sıralanmışlardı.<br />
Ben, hâlâ onlar gibi bağdaş kurup oturmasını beceremediğim için, ocağın yanında<br />
bir çamaşır sandığının kenarına ilişmiş bulunuyordum.<br />
Gözlerini bir türlü yerden ayırmağa cesaret edemeyen Çoban Mehmet, ev<strong>ve</strong>lâ beni görmemişti.<br />
Ebe hanım köşeden: "Mehmet, oğlum, hocanımın da elini öp!" diye beni gösterince delikanlı,<br />
utana sıkıla yanıma geldi. Ben, ciddiyetle ilimi uzattım, fakat, çobanın parmaklarımı<br />
tutmasiyle bırakması bir oldu. Bunun bir el olduğuna inanamıyor, aptal aptal bakıyordu.<br />
Ben, güldüğümü belli etmemeye çalışarak: "Öp evlâdım" dedim.<br />
Adamcağız, elimi tekrar tuttuktan sonra dayanamadı, utanıp sıkılmayı bırakarak, yüzüme<br />
baktı <strong>ve</strong> göz göze geldik. Daha fenası, tam bu esnada ocaktan yüzüme vuran kuv<strong>ve</strong>tli bir çıra<br />
aydınlığında güldüğümü de gördü. Çobanın bu dakikadaki şaşkınlığı kadar ömrümde gülünç<br />
bir şey gördüğümü hatırlamıyorum.<br />
El öpme merasiminden sonra, damadı, gelinin bulunduğu odaya doğru götürdüler. Zehra,<br />
yeni elbisesi, biraz ev<strong>ve</strong>l kendi elimle tarayıp süslediğim başiyle, hemen hemen güzelce bir insana<br />
dönmüştü. Fakat, kendisini, bura âdetince, duvak yerine yeşil atlastan bir nevi torbanın<br />
içine sokmuş oldukları için çoban üzerinde ne tesir yaptığını göremedim.<br />
Reşat Nuri Güntekin<br />
Önce Fecr-i Ati'ye girip, sonra <strong>Millî</strong> Edebiyat hareketine katılan bir yazar daha var:<br />
Refik Halit (1885-1965). Birçok aşk romanı yazmış olan Refik Halit'in yalnızca İstanbul'un<br />
İç Yüzü adlı eseri <strong>Millî</strong> Edebiyat döneminde yayımlanmıştır (1920). <strong>Roman</strong>da
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ 73<br />
II. Meşrutiyet döneminde yönetimi ele alan İttihat <strong>ve</strong> Terakki Fırkası üyeleri ile I.<br />
Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan savaş zenginleri anlatılır. Bir siyasal yergi olan<br />
eser, aynı zamanda o günün yaşayışını, gelenek <strong>ve</strong> görenekleri de göz önüne serer.<br />
Bir <strong>Millî</strong> Edebiyat yazarı da kısa süren ömrüne çok sayıda öykü <strong>ve</strong> iki roman sığdıran<br />
Ömer Seyfettin (1884-1920)'dir. İlk romanı Efruz Bey'de yabancı kültürle yozlaşmış,<br />
gösteriş meraklısı bir sahte aydını anlatır. Böylece Efruz Bey'in kişiliğinde zamanın<br />
sahte aydınlarını eleştirir. İkinci roman, tefrika edilirken bilinmeyen bir nedenle<br />
yayımı kesilen Yalnız Efe'dir. Eser halk edebiyatında görülen "devletin sağlayamadığı<br />
adaleti getirmek için dağa çıkan eşkıya" konusunun işlenmiş olması bakımından<br />
önemlidir. Yalnız Efe'nin başka bir dikkat çekci yönü de kahramanının kız<br />
olması <strong>ve</strong> romanın İzmir'in işgalinden kısa bir süre sonra yayımlanmasıdır.<br />
<strong>Millî</strong> edebiyat döneminin öteki roman yazarları şunlardır: Aka Gündüz (Kurbağacık),<br />
Ebubekir Hazım Tepeyran (Yeni Şeyler: Küçük Paşa), Müfide Ferit (Aydemir,<br />
Pervaneler), Halide Nusret Zorlutuna (Küller).<br />
3. <strong>Millî</strong> <strong>Edebiyatta</strong> <strong>Öykü</strong><br />
Halide Edip Adıvar, <strong>Millî</strong> Edebiyat döneminin ilk öykü yazarlarındandır. <strong>Roman</strong>larından<br />
önce yazmaya başladığı öykülerinde dil, Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun'un dil <strong>ve</strong> anlatımına<br />
uygundur. Daha sonraki öykülerinde daha yalın, konuşma diline uyan bir dil<br />
kullanmıştır. <strong>Roman</strong>larında olduğu gibi öykülerinde de kadın kahramanlar öne<br />
çıkmıştır. Yazar öykülerini Harap Mabetler <strong>ve</strong> Dağa Çıkan Kurt adlı iki kitapta toplamıştır.<br />
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun ilk öykü kitabı Bir Serencam'dır. 1913'te basılan<br />
kitaptaki öykülerde Ser<strong>ve</strong>t-i Fünun'un anlayışına uygun bir dil <strong>ve</strong> anlatım görülür.<br />
Ancak yazar, sonraki baskıda öykülerin dilini yalınlaştırmıştır. Yakup Kadri, bu kitabındaki<br />
öykülerinde o dönemin gelenek <strong>ve</strong> göreneklerinden büyük zarar gören<br />
mutsuz insanları anlatmıştır. Kitaba adını <strong>ve</strong>ren Bir Serencam öyküsünde tutsaklık<br />
konusunu ele almıştır. Yakup Kadri'nin öteki öykü kitapları Rahmet <strong>ve</strong> <strong>Millî</strong> Savaş<br />
Hikayeleri'dir.<br />
Önceki ünitede, <strong>Millî</strong> edebiyatın 1911'de çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisine<br />
<strong>ve</strong> bu dergide başlatılan Yeni Lisan hareketine dayandığını; derginin başında da<br />
Ali Canip'le birlikte Ömer Seyfettin'in bulunduğunu görmüştük. Ömer Seyfettin<br />
(1884-1920) bu hareketle dilin yalınlaşmasında önemli bir dönemi başlatmakla kalmamış;<br />
bu dili edebiyatta kullanarak başarılı örnekler de <strong>ve</strong>rmiştir.<br />
Batılı anlamda öykü edebiyatımıza Tanzimat döneminde girmiş olsa da dil <strong>ve</strong> konu<br />
bakımından aksaklıklar vardı. <strong>Öykü</strong>nün diliyle, konusuyla bize ait olması ancak<br />
<strong>Millî</strong> <strong>Edebiyatta</strong>, daha çok da Ömer Seyfettin'in çabalarıyla gerçekleşti.<br />
AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ
74<br />
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ<br />
Çağdaş anlamdaki Türk öykücülüğünün ilk önemli kişiliği olan Ömer Seyfettin,<br />
aynı zamanda öykü yazarlığını kendine ilk meslek edinen yazardır.<br />
Türk edebiyatında öykü, ancak Ömer Seyfettin'den sonra yazarlar arasında başlı<br />
başına bir tür olarak ilgi görmüştür. Dolayısıyla Türk öykücülüğünün gelişmesinde<br />
Ömer Seyfettin'in büyük bir etkisi olmuştur.<br />
Yazarın ilk öyküsü 1908'de Tenkid adlı dergide yayımladığı At'tır. Bu öyküdeki<br />
yalın Türkçeyi sonraki eserlerinin tümünde bilinçle <strong>ve</strong> başarıyla kullandığı görülür.<br />
Trablusgarp, Balkan <strong>ve</strong> Birinci Dünya Savaşında aldığımız yenilgilerin acısını duyan<br />
Ö. Seyfettin gerçek bir milliyetçidir. Bu yenilgileri, devletin gerilemesini ulusal<br />
bilinçten yoksun oluşumuza bağlar. Kurtuluşu Türklük bilincinin uyanmasında görür.<br />
Onun için de öyküleriyle ulusal bilinci uyandırmak için büyük çaba gösterir.<br />
En çok işlediği konular, tarihten aldığı kahramanlık olaylarıdır. Başını Vermeyen Şehit,<br />
Pembe İncili Kaftan, Forsa, Topuz bu konuyu işlediği en güzel öyküleridir. Toplumdaki<br />
aksaklıkları da mizahi bir bakış açısıyla eleştirir. Batıl inançları, kadın-erkek,<br />
çocuk-çevre ilişkilerini, anlamsız korkuları işler. Doğuyu görmek istedikleri gibi<br />
algılayan Batılıları da Gizli Mabet türü öykülerinde alaycı bir anlatımla eleştirir.<br />
Çok genç yaşta ölen yazarın kimi kitapları ölümünden sonra yayımlanmıştır. <strong>Öykü</strong>leri<br />
şu kitaplarda toplanmıştır: Eshab-ı Kehfimiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek<br />
Ökçeler, Gizli Mabet, Bahar <strong>ve</strong> Kelebekler, Beyaz Lâle, Asilzadeler, Bomba, Mahçupluk<br />
İmtihanı, Dalga, İlk Düşen Ak, Nokta, Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür.<br />
ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ<br />
KERAMET<br />
Yangın yarım saatten beri devam ediyordu. Fakat mahallenin ahalisi iki ev sonra söneceğine<br />
kaildiler. Çünkü bir zatışerifin türbesi vardı. Mümkün değil, o, tutuşmazdı! Şiddetli bir kıble<br />
esiyor, alevler, kıvılcımlar saçan tahta parçlarını, türbenin üzerine, türbenin altından evlerin<br />
çatılarına fırlatıyordu. İtfaiye bölüğü, tulumbalar son gayretlerini sarfediyorlardı. Polisler<br />
etrafı ablukaya almışlar, kaçırılan eşyanın yağmasına meydan <strong>ve</strong>rmiyorlardı. Çiroz<br />
Ahmet etrafına bir göz gezdirdi. Bu, kaşarlanmış bir külhanbeyiydi. Onca yangın demek,<br />
vurgun demekti. Ama mahalle çok fakirdi. Biliyordu ki, şu yanan zavallı kulübeciklerin içinde<br />
yatak, yorgandan başka bir şey yoktu. Halbuki, vurgunda âdet "yükte hafif, pahada ağır<br />
şeyler'i bulmaktı.<br />
— Allah belâsını <strong>ve</strong>rsin! Faydasız yangın!<br />
Diye başını salladı. Ahali türbenin etrafına toplanmıştı.<br />
— Buraya gelince, söner!<br />
Diyorlardı. Çiroz Ahmet yeşil boyalı türbenin penceresine sokuldu. Kör bir kandilin hafifçe<br />
aydınlattığı sandukanın iki tarafına iki seccade yayılıydı. Açık rahlelerde büyük Kur'an'ı<br />
Kerim'ler yan gelmiş yatıyorlardı. Çiroz Ahmet, kelepir karşısında parlayan bir Yahudi gözüyle<br />
bunlara baktı. Asgarî bir hesap yaptı. İçinden:
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ 75<br />
— Şamdanlar onar liradan yirmi... Seccadeler beşerden on... Kitaplar mutlaka yazmadır.<br />
Yirmi de onlar, etti elli... dedi.<br />
Yeşil boyalı kapıya gitti. Çiroz, kemikli omuzlariyle bu kapının kuv<strong>ve</strong>tini yokladı. Sonra kilidine<br />
baktı. Yavaş yavaş dayanmağa başladı. Halk yangınla meşguldü. Çiroz Ahmet son derece<br />
kuv<strong>ve</strong>tliydi; hani o, yalnız külhanbeylerine mahsus, bazusuz, idmansız, sporsuz, gizli,<br />
harikulâde kuv<strong>ve</strong>t... Dayandıkça kapı çatırdamağa başladı. Nihayet küt etti, açıldı. Çiroz'un<br />
içeri girince ilk işi, kör kandili üflemek oldu. Fakat alacağı şeyler ne kadar pahada ağır ise de,<br />
yükte öyle pek hafif değildi. Zihni hemen bir vurgun plânı tertibine başladı. Plân zihninde teşekkül<br />
ettikçe Çiroz "netice"yi beklemiyor, teferruatını tatbik ediyordu. Şamdanların mumlarını<br />
çıkarıp yere attı. Rahlelerdeki kitapları alıp hepsini belinden çıkardığı Trablus kuşağına<br />
sardı. Sonra biraz durdu, burnunu kaşıdı. Yavaşçacık seccadeleri topladı; bunları beygirin<br />
üzerine çul vurur gibi sandukanın sırtına örttü. Şimdi kapıdan çıkmak lâzım geliyordu.<br />
Ama dışarısı doluydu. Kavuk da bırakılacak bir şey değildi. Üzerinde sırmalı bir çevre vardı.<br />
Sanduka birdenbire kaydı. Çiroz Ahmet birdenbire dolandı. Acaba evliya diriliyor muydu?<br />
Durdu, baktı, gülümsedi.<br />
— Vay canına, yere mıhlı değilmiş be, dedi. Eğildi, altına bakmak için sandukayı kaldırdı.<br />
Bu, gayet hafifti. İnce tahtadan yapılmış, üstüne yeşil çuha kaplanmıştı. Zihnindeki<br />
"çıkış plânı" tamamlandı. Kitaplarla şamdanları kucakladı. Kendisi sandtukanın altına girdi.<br />
Yavaş yavaş yürüdü. Durdu. Sandukanın altından elini çıkarıp kapıyı açtı. Sol taraf caddeye<br />
çıkıyordu. Yakalanmak ihtimali vardı. Sağ taraftaki sokak tenhaydı. Viranelikler çoktu.<br />
Ama yangın o tarftaydı. Herkes o tarafta birikmişti. Çiroz Ahmet sandukanın altında uzun<br />
müddet düşünmedi. Paldır küldür kapıdan çıktı. Gürültüye başını çeviren halk, şaşırdı.<br />
Herkes olduğu yerde kaldı. İşte evliya kalkmış, yürüyordu. Tulumbalar durdu. Şiddetle esen<br />
rüzgâr birdenbire durdu. İtfaiye askerleri korkularından ellerindeki baltaları, kancaları, hortumları<br />
düşürdüler. Sanduka yangına doğru yürüdü. İki tarafa açılıp yol <strong>ve</strong>ren ahali, korkudan<br />
titriyordu. Sanduka, konkunç, manevi bir heybetle sallana sallana aralarından geçti, karanlıklarda<br />
kayboldu.<br />
Türbeden ev<strong>ve</strong>lki iki ev de ateşten kurtulmuştu. Yanmayıp evliyasız kalan türbe yine mahalledeki<br />
kudsiyetini muhafaza etti. Yalnız, okuyanlar yüzlerini eskisi gibi artık boş binaya çevirmiyorlar,<br />
kıbleye bakıyorlar: "İki gözüm, yangın gecesi bu tarafa gitti!" diyorlardı.<br />
AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ<br />
Ömer Seyfettin<br />
<strong>Roman</strong>larıyla ünlenen Reşat Nuri Güntekin, yazarlık yaşamına gazete <strong>ve</strong> dergilerde<br />
tiyatro ile ilgili eleştiriler yazmakla başlamıştır. İlk edebî eseri ise 1917'de bir dergide<br />
yayınladığı Eski Ahbap adlı öyküsüdür. Yazar, romanlarında olduğu gibi öykülerinde<br />
de yalın bir dil kullanmıştır. <strong>Öykü</strong>lerin çoğunda karşılıklı konuşmalardan<br />
oluşmuş bir düzenlemenin ağır bastığı görülür.<br />
Reşat Nuri'nin öykülerinin dikkat çekici bir özelliği de ölçülü bir gülmece ögesinin<br />
bulunmasıdır.<br />
Reşat Nuri'nin öykülerinde olaylar genellikle İstanbul'da geçer. Konular da ağırlıklı<br />
olarak evlilik, aile, çocukların eğitimi üzerinedir. Yazarın Cumhuriyet dönemine<br />
dek basılan öykü kitapları şunlardır: Recm-Gençlik <strong>ve</strong> Güzellik, Roçild Bey, Eski Ahbap.
76<br />
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ<br />
Daha çok fıkra <strong>ve</strong> romanlarıyla tanınan, gazetecilik yapmış olan Refik Halit Karay<br />
(1888-1965) da yazarlık yaşamına mizah yazıları <strong>ve</strong> öyküyle başlamıştır. <strong>Öykü</strong>lerinde<br />
yalın bir dil kullanan yazar, anlatımda mizah ögesine sık sık başvurmuştur. Konuşmaya<br />
da çok yer <strong>ve</strong>rmesi sayesinde doğal, akıcı, canlı bir biçime ulaşmıştır.<br />
Ünlü öykü kitabı Memleket Hikâyeleri'nde Anadolu'da geçen olaylar <strong>ve</strong> Anadolu insanlarını<br />
anlatır. Bu öyküler belli sürelerle bulunduğu kimi Anadolu kentlerindeki<br />
gözlemlerine dayanır. Olayları <strong>ve</strong> kişileri aktarır. Ancak aynı başarıyı bu olayların<br />
nedenlerini, kişilerin iç dünyalarını çözümlemede gösteremez. Refik Halit öykülerini<br />
Memleket Hikâyeleri, Gurbat Hikâyeleri, Ay Peşinde adlı kitaplarda toplamıştır.<br />
<strong>Millî</strong> Edebiyat döneminin öteki öykü yazarları Aka Gündüz (Türkün Kitabı, Türk<br />
Kalbi) Ebubekir Hazım Tepeyran (Eski Şeyler), Raif Necdet Kastelli (Ziya <strong>ve</strong> Sevda),<br />
Ercüment Ekrem Talu (Teravihten Sahura) dur.<br />
Özet<br />
<strong>Millî</strong> Edebiyat dönemi roman <strong>ve</strong> öykülerinde konuşma dili <strong>ve</strong> anlatımı kullanılmıştır. Halkı<br />
ilgilendiren konulara yönelen yazarlar, eserlerinde hem İstanbul'un, hem Anadolu halkının<br />
yaşamını, sorunlarını ele almışlardır.<br />
Dönemin önde gelen roman <strong>ve</strong> öykü yazarları Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Aka<br />
Gündüz, Reşat Nuri <strong>ve</strong> Ebubekir Hazım'dır. E. Hazım dışındaki yazarların tümü Cumhuriyet<br />
döneminde de yazarlık yaşamlarını sürdürmüşlerdir.<br />
Milliyetçiliği, Kurtuluş Savaşı'nı romanlarında ele alan H. Edip, romanlarındaki güçlü kadın<br />
tiplerle dikkati çeker. <strong>Millî</strong> Edebiyat hareketine sonradan katılan yazar Yakup Kadri ise<br />
romanlarında toplumun yaşadığı değişimleri eleştirel bir bakışla anlatmışlardır.<br />
<strong>Millî</strong> Edebiyat <strong>ve</strong> Cumhuriyet dönemlerinin en sevilen yazarlarından biri olan Reşat Nuri;<br />
Çalıkuşu romanıyla büyük ün kazanmıştır. Refik Halit Karay, bu dönemde yazdığı İstanbul'un<br />
İç Yüzü adlı romanında II. Meşrutiyet yönetimi ile I. Dünya Savaşı sırasında ortaya<br />
çıkan savaş zenginlerini anlatır. Ömer Seyfettin ise çağdaş Türk öykücülüğünün ilk<br />
önemli kişiliği olarak dikkati çeken bir yazarımızdır.<br />
Değerlendirme Soruları<br />
1. Aşağıdakilerden hangisi <strong>Millî</strong> Edebiyat döneminde görülür?<br />
A. Arapça <strong>ve</strong> Farsça köklerden yeni sözcükler türetilmiştir.<br />
B. Lehçelerden sözcük alınmıştır.<br />
C. Yazı diline katılan yeni sözcüklerle dilin zenginleşmesi sağlanmıştır.<br />
D. Fecr-i Ati'nin dili daha da geliştirilmiştir.<br />
E. Yazıya konuşma dili <strong>ve</strong> anlatımı egemen olmaya başlamıştır.<br />
ANADOLU ÜNİ VERSİ TESİ
M İ LLÎ EDEBİ YATTA ROMAN VE ÖYKÜ 77<br />
2. <strong>Millî</strong> Edebiyat romancıları arasında siyasal bir düşünce olarak milliyetçiliği<br />
işleyen yazar kimdir?<br />
A. Yakup Kadri<br />
B. Halide Edip<br />
C. Refik Halit<br />
D. Reşat Nuri<br />
E. Aka Gündüz<br />
3. Yakup Kadri'nin roman <strong>ve</strong> öykülerinin en dikkat çekici yanı nedir?<br />
A. Toplumun sorunlarını eleştirel bir bakış açısıyla işlemesi.<br />
B. Güçlü kadın kahramanlara yer <strong>ve</strong>rmesi.<br />
C. Aşk romanları yazmış olması.<br />
D. Sanatlı bir anlatımı yeğlemesi.<br />
E. Gelenek <strong>ve</strong> görenekleri irdelemesi.<br />
4. <strong>Roman</strong> <strong>ve</strong> öykülerinde halk edebiyatının konularını, tarihsel kahramanlık<br />
öykülerini işleyen yazar hangisidir?<br />
A. Ömer Seyfettin<br />
B. Halide Edip<br />
C. Yakup Kadri<br />
D. Mithat Cemal Kuntay<br />
E. Aka Gündüz<br />
5. Aşağıdaki özelliklerden hangisi Reşat Nuri'nin öykülerinde görülür?<br />
A. Türklük bilincini uyandıran konuların işlenmesi.<br />
B. Kadın kahramanların öne çıkması.<br />
C. Erkek kahramanların öne çıkması.<br />
D. Ölçülü bir gülmece ögesinin bulunması.<br />
E. Gelenek <strong>ve</strong> göreneklerin eleştirilmesi.<br />
Yararlanılan <strong>ve</strong> Başvurulabilecek Kaynaklar<br />
Akyüz, Kenan. Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri I, Ankara, 1979.<br />
Yakar, Ayteki. Türk <strong>Roman</strong>ında <strong>Millî</strong> Mücadele, Ankara, 1973.<br />
Karaosmanoğlu. Yakup Kadri, Kiralık Konak, İstanbul, 1974.<br />
Güntekin, Reşat Nuri. Çalıkuşu, İstanbul, 1970.<br />
Nabi, Yaşar. Ömer Seyfettin, Hayatı Sanatı Eseri, İstanbul, 1969.<br />
AÇIKÖĞ RETİ M FAKÜLTESİ