09.05.2013 Views

vurgun corell.cdr - Marmaris Belediyesi

vurgun corell.cdr - Marmaris Belediyesi

vurgun corell.cdr - Marmaris Belediyesi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

M. Suat GÜLÞEN<br />

Vurgun<br />

(<strong>Marmaris</strong>li süngercilerin öyküsü)


Denizin derinliklerinde <strong>vurgun</strong> yiyerek,<br />

Sakat kalan, yaþamlarýný kaybeden<br />

<strong>Marmaris</strong>li süngercilere ve Kayýn pederim<br />

Dalgýç Hüsein Tekin'e ithaf ediyorum.<br />

1<br />

M.Suat GÜLÞEN


Bir zamanlar ilçemizin baþlýca geçim kaynaðý<br />

olan süngercilikte, <strong>vurgun</strong> yiyerek genç yaþta<br />

yaþamlarýna veda eden dalgýçlarýmýza Allah'tan<br />

rahmet diliyoruz. Ruhlarý þad olsun.<br />

Yine <strong>vurgun</strong> yiyerek sakat kalan<br />

dalgýçlarýmýzdan, ölenlere Allah'tan rahmet, hayatta<br />

olanlara da esenlikler diliyoruz.<br />

Sizleri unutmadýk, unutmayacaðýz…<br />

<strong>Marmaris</strong> <strong>Belediyesi</strong><br />

* Sünger dönüþü kordonda dalgýç karýlarý<br />

Döþlerinde beþibiryerdeler<br />

Çiðinlerinde çocuklarý<br />

Çýkmadý mý motordan kocalarý<br />

Dizlerinde yumruklarý çýðlýklarý<br />

Günlerce sürer aðýtlarý<br />

Sen de <strong>vurgun</strong> yemiþin belden yukarý…<br />

*Erdoðan ÇOKDURU'nun <strong>Marmaris</strong> belediyesi<br />

yerel tarih bülteninin 4. sayýsýnda yayýnlanan þiirinden.<br />

2


VURGUN<br />

<strong>Marmaris</strong>; Ege ve Akdeniz'in birleþtiði noktada<br />

eþsiz bir koya açýlan, yeþil ile mavinin buluþtuðu, orman ile<br />

denizin kucaklaþtýðý bir doða cenneti.<br />

Heredot'un: “Mermerisos halký, mavi göðün altýnda<br />

ne kadar da mutlu yaþýyorlar.” diyerek, “Dünyanýn en<br />

güzel göðüne sahip” olduðunu vurguladýðý modern bir<br />

turizm kenti. Rodos ve Ege adalarýna açýlan en önemli<br />

kapý.<br />

Yemyeþil ormanlarýndaki çam aðaçlarýndan arýlarýn<br />

bal topladýðý, masmavi denizinde her türden balýklarýn<br />

oynaþtýðý, güzel bir beldedir <strong>Marmaris</strong>.<br />

Doða harikasý koylarla süslüdür sahilleri. Yatlar<br />

dolaþýr mavi sularýnda bir kuðu gibi nazlý nazlý. Kumsallar<br />

uzayýp gider kýyý boyu, inceciktir kumu. Hiçbir turizm<br />

beldesinin þehir merkezinde denize girilmez<br />

<strong>Marmaris</strong>'teki gibi. Mavi bayraklarla taçlandýrýlmýþtýr<br />

denizi.<br />

<strong>Marmaris</strong>'ten Ýçmeler'e kadar uzayan sahil<br />

boyunca, rengarenk güneþ þemsiyelerinin altýnda,<br />

þezlonglara uzanmýþ özgürce, sereserpe güneþlenen<br />

onbinlerce yerli ve yabancý turisti görürsünüz günboyu.<br />

Ilýman geçer kýþ aylarý. Güneþ hiç eksik olmaz mavi<br />

gökyüzünde. Kýþ aylarýnda dahi, sahilde güneþlenmeler<br />

sürüp gider.<br />

Þirin ilçenin fahri hemþehrisi olan, rahmetli<br />

karikatürist Lütfi Küçük'ün çizdiði ve uluslararasý<br />

yarýþmada birincilik ödülü alan karikatüründeki bir “inci”<br />

dir <strong>Marmaris</strong>…<br />

3


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

<strong>Marmaris</strong>'e bir simge olan bu karikatür, þehrin<br />

giriþindeki kavþaðýn tam ortasýnda anýtlaþtýrýlmýþtýr.<br />

Hemen göze çarpar ilk giriþte, gelenlere “Hoþgeldiniz”<br />

dercesine.<br />

Kocaman dünya þeklinde bir midye vardýr,<br />

midyenin kabuklarý arasýndan görünür içindeki nadide<br />

incisi. Bu <strong>Marmaris</strong>'tir. “Dünyanýn incisi”<br />

4


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Sahile geldiðinizde, Cumhuriyetimizin kurucusu<br />

ulu önder Atatürk'ün heykelini görürsünüz, tüm heybetiyle<br />

durur karþýnýzda. Elini siper etmiþtir gözlerine. Bakar size<br />

doðru gururla, “Gözüm üzerinizde dercesine.”<br />

Mermer kaidesinde, günümüz dünyasýnýn ihtiyacý<br />

olan, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi yazýlýdýr.<br />

Arkasýnda Türk bayraklarýnýn dalgalandýðý bu güzel<br />

anýtýn sað tarafýndaki parkta bir balýkçý anýtý görürsünüz.<br />

5


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Yaþlý balýkçý onarmaktadýr yýpranan, kopan balýk<br />

aðlarýný, oya iþler gibi. Torunu da ona yardým etmektedir.<br />

Ekmek parasýný denizden kazananlarýn, bir sonraki balýk<br />

avýna hazýrlýðý içindir bunca uðraþ.<br />

Bu anýtýn hemen yanýnda, bir dalgýç anýtý sizi<br />

karþýlar, elinde süngerlerle. Alýp götürür sizi yýllar<br />

öncesine…<br />

Atatürk anýtýndan yat limanýna doðru sahil boyu<br />

yürürseniz, iskele meydanýnda bir baþka anýt görürsünüz.<br />

6


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Sahilde gezinen yüzlerce kiþi, her gün önünden<br />

geçerken, bu anýta merakla bakarlar. Karþýsýna geçip<br />

dakikalarca ilgiyle izlerler.<br />

7


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

<strong>Marmaris</strong>'li bir kadýn; kundaktaki bebeðini<br />

kucaðýna almýþ, elinden tuttuðu diðer çocuðuyla birlikte<br />

gözü boðazda, süngerden dönecek kocasýný beklemektedir.<br />

Bu bekleyiþ yýllar öncesinin çileli yaþamýný yansýtýr.<br />

Aylar süren endiþeli bir bekleyiþtir bu. Acaba sað<br />

dönebilecek mi beklediði? Acaba <strong>vurgun</strong> mu yiyecek,<br />

sakat mý kalacak? Acabalar bir kurt gibi kemirir insanýn<br />

içini. Merak dolu gözler her gün <strong>Marmaris</strong> boðazýna<br />

çevrilir…<br />

Öyle bir bekleyiþtir ki bu, dönüþü uzadýkça, günler<br />

geçmek bilmez, özlemler büyüdükçe büyür dað gibi,<br />

endiþeler sarar insanýn benliðini, geceler karardýkca<br />

kararýr bir kabus gibi çöker dört duvar arasýna…<br />

Yýllar öncesinin tek geçim kaynaðý olan<br />

süngerciliðin ve süngercilerin anýsýna dikilmiþtir bu anýt.<br />

<strong>Marmaris</strong>'liler için çok anlamlýdýr. Onda kendisini bulur,<br />

onunla özdeþleþir. Kocasýnýn süngerden dönüþünü<br />

bekleyen anýttaki kadýn ta kendisidir…<br />

8


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

ELLÝ YIL ÖNCESÝ MARMARÝS<br />

<strong>Marmaris</strong>'te turizm henüz baþlamamýþken, turist<br />

nedir bilinmezken, süngercilikti halkýn en önemli geçim<br />

kaynaðý.<br />

O zamanlar <strong>Marmaris</strong>'in en yoðun yerleþim yeri<br />

“Kýsayalý” diye adlandýrýlan kale çevresiydi. Þimdiki<br />

plajlarýn, otellerin, motellerin bulunduðu “Uzunyalý”<br />

sahili bomboþtu. Her taraf alabildiðine yemyeþil bað,<br />

bahçeydi.<br />

<strong>Marmaris</strong>'e ulaþým eskiden çok zordu. Þehirle<br />

baðlantýyý güçleþtirirdi Sakar Geçidi. Sakar'ýn<br />

tepelerinden, çok virajlý, dar ve toprak yollardan ovaya,<br />

denize inmek bir mesele idi, çýkmak daha da zordu. Dar<br />

virajlarda iki araç yan yana geçemezdi.<br />

Þimdi 45 dakikada ulaþýlabilen Muðla'ya gitmek<br />

için, burunlu Austin otobüsle sabah yola çýkýlýr, ilk mola<br />

Çetibeli köyünde verilirdi. Ýkinci mola Akçapýnar'da,<br />

üçüncü mola Sakar'ýn baþlangýcý olan Akyaka köyünde<br />

verilirdi. Her molada þehire gidecek birkaç köylü otobüse<br />

biner ve bu arada otobüs de uzunca bir süre dinlendirilirdi.<br />

Aksi takdirde bu otobüsün motoru çabuk ýsýnýr sýk<br />

sýk su kaynatýrdý. Güç belâ Sakar Geçidi aþýlýr, Ula yol<br />

ayrýmýndaki Tenekeli Kahve'de son mola verilir, bu þekilde<br />

ancak öðleden sonra Muðla'ya ulaþýlýrdý.<br />

Köy yollarý da öyleydi. Toprak yollarla ulaþýlýrdý en<br />

yakýndaki Gölenye (Ýçmeler), Beldibi ve Armutalan<br />

köylerine. Eþek sýrtýnda gidilirdi buralara genellikle.<br />

Turunç gibi bazý sahil köylerinin yolu bile yoktu, ancak<br />

teknelerle denizden ulaþým saðlanýrdý. Oysa þimdi<br />

buralarýn her biri, ayrý bir þehir, ayrý bir güzellik…<br />

9


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Burada, alabildiðince yemyeþil mandalina,<br />

portakal bahçeleri uzanýrdý taa yamaca, ormanlara kadar.<br />

Datça'nýn dar ve çok virajlý yolundan giderken, tepeden<br />

<strong>Marmaris</strong> düzlüðüne bakýldýðýnda, yeþil örtünün altýnda<br />

evler bile kaybolurdu. Yalnýzca iki renk hakimdi doðaya.<br />

Yeþil ile maviden baþka bir renk görülmezdi bu doyumsuz<br />

manzarada.<br />

Kasalar dolusu ürün alýnýrdý tarlalardan.<br />

Bahçelerde her çeþit sebze yetiþtirilirdi taptaze. Ama<br />

yeterince para etmez, evin geçimine yetmezdi. Balýkçýlýk<br />

da pek geliþmemiþti. Balýklarý Sakar'dan aþýrmak zor<br />

olduðundan ticareti bile yapýlamazdý.<br />

Oysa “Süngercilik”te iyi para vardý. Deniz çekerdi<br />

<strong>Marmaris</strong>'in gencecik insanlarýný kendine. Dalgýç<br />

formasýný giyen dalardý mavi sularýn derinliklerine.<br />

Süngerler öbek öbek…<br />

Olaðanüstü tehlikeli olan sünger dalgýçlýðýnýn<br />

getirisi çok iyi olduðundan, dalgýçlar zaman zaman<br />

hayatlarýný ikinci plana atarak dalarlardý derin sulara, birer<br />

kovan arýsý gibi. Daha fazla sünger çýkarabilmek için hem<br />

birbirileriyle, hem de zamanla yarýþýrlardý...<br />

Bazý yaþlýlar, süngerciliði; “Terlemeden para,<br />

solumadan ölüm” diye tarif ederler. Ne de doðru derler…<br />

Ünlü tarihçi Oppianus, Güney Ege Denizi<br />

dalgýçlarý için söylemiþ olduðu: “Hiç bir çile sünger<br />

avcýlarýnýnkinden daha korkunç, hiç bir çaba<br />

onlarýnkinden daha zor deðildir” sözüyle, süngerciliðin<br />

zorluðuna ve tehlikesine dikkat çekmiþtir.<br />

10


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

KISKANÇ BÝR ZANAAT<br />

<strong>Marmaris</strong>li eski dalgýçlardan Günay Arslan Kartal<br />

“kýskanç bir zanaat” diye adlandýrýr süngerciliði.<br />

Süngercilerin kýskanç oluþlarýna dikkat çeker ve þöyle<br />

devam eder bir söyleþisinde:<br />

“Arkadaþým çýkardý diye sen de çýkarmaya mecbur<br />

kalýrsýn. Mecburen daha derinlere meyillenirsin. Çok hýrslý<br />

olur dalgýçlar. Onu da alayým bunu da alayým derken,<br />

tehlikelerin farkýna varamazsýn. Sünger sizi hep derinliklere<br />

çeker. Bir gün, Fethiye'de hýrsýmdan seksen metreye<br />

indim. O derinlikte insanýn dudaklarý sýzlamaya baþlýyor.<br />

Sünger beni çekiyor ama bittim ben. Hava alamamaya<br />

baþladým. Bir süre sonra aklým baþýma geldi. Su yüzeyine<br />

doðru yaklaþtým ve yarým saat aksuna da kaldým. Tekneye<br />

çýkmadým hemen. Arkadaþlarýmdan ölenler oldu bu hýrs<br />

yüzünden” diye anlatýr, o yýllarda yaþadýklarýný.<br />

Ali Arslan'da bu hýrsýn kurbaný olan <strong>Marmaris</strong>li<br />

dalgýçlardandýr. Bir dalmýþ ki Dalgýç Ali, dipte sünger bol.<br />

Topladýkca toplamýþ, indikçe inmiþ derinliklere.<br />

Zaman uzayýp, derinlik de artmaya baþlayýnca<br />

dalgýç teknesindekiler asýlmýþlar kýlavuz ipine, iþaret iþaret<br />

üstüne “Haydi çýk, yeter artýk” diyor, yukarý çekmek<br />

istiyorlar dalgýcý ama yukarýdakileri dinleyen kim! O daha<br />

da inmek istiyor. Ýyice hýrslanmýþ hepsini toplayayým diye.<br />

Dalgýç Ali çözerek kurtulmuþ kendisini rahatsýz<br />

eden, daha derinlere inmesini engelleyen kýlavuz ipinden.<br />

Yukarýdakiler boþ çekmiþler kýlavuz ipini.<br />

Dalgýç kayýðýndakiler gözlerine inanamamýþ,<br />

þaþýrmýþlar Ali nin bu hýrsýna. Dakikalar saat olmuþ kayýktakilere<br />

ama dalgýç geçen zamanýn farkýnda deðil.<br />

11


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Dalgýç Ali Arslan hala derin sularda, apoþisine<br />

sünger doldurmakta.<br />

Neden sonra yukarý çýkmýþ ama iþ iþten geçmiþ!<br />

Vurgun yememek mümkün mü? Ölmemek mümkün mü?<br />

Ölüm koparmýþ onu, ayrýlamadýðý mavi dünyadan.<br />

Bu deniz, verdiði süngerler karþýlýðýnda nice canlar<br />

almýþ, nice canlarý da felçli ve sakat býrakarak, aðýtlar<br />

yaktýrmýþtýr…<br />

Bu deniz, nice analarý gözü yaþlý, nice kadýnlarý<br />

kocasýz, nice çocuklarý da yetim býrakmýþtýr…<br />

Ekmek parasýný denizden kazanmaya baþladýysan<br />

hiç ayrýlamazsýn, kopamazsýn engin deryadan. Mavi<br />

sularýn derinlikleri çeker seni. Bir tutku gibi sarar<br />

benliðini, ne çare!..<br />

12


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

SÜNGERCÝLÝK<br />

Süngercilik, balýkçýlýðýn aksine aylar süren bir<br />

serüvendir. Nisan-Mayýs aylarýnda <strong>Marmaris</strong> boðazýndan<br />

çýkýnca baþlayan bu serüven, taa Antalya' ya kadar sürükler<br />

süngercileri.<br />

Genelde 8-10 metrelik kayýklarla (teknelerle)<br />

çýkýlýr bu riskli yolculuða. Bir ana kayýk, bir de daha küçük<br />

dalgýç kayýðý vardýr.<br />

Ana kayýk evleridir süngercilerin. Dalýþ dýþýndaki<br />

zamanlarý hep burada geçer. Burada istirahat edip<br />

dinlenirler, yatýp kalkarlar. Aþçýlar yemek piþirir. Çýkarýlan<br />

süngerler burada iþlenir, aðartýlýr, kurutulur. Çuvallara<br />

doldurularak ambara istiflenir.<br />

Süngere çýkýldýktan birkaç hafta sonra, ev hasreti<br />

benliklerini sarmaya baþlar dalgýçlarýn. Ýþte o zaman anne,<br />

baba, kardeþ, eþ ve çocuklarýn özlemi kalplerine yerleþir.<br />

Kamaralarý onlarýn hayaliyle dolar. Rüyalarýna girer<br />

sevdikleri. Uyku tutmaz olur gözlerini.<br />

Uykularý kaçtýðýnda güvertesinde yanýk yanýk türkü<br />

söyledikleri sýrdaþlarýdýr bu ana kayýk.<br />

Diðer kayýk dalmak için kullanýlýr, hava<br />

kompresörü ve dalýþ takýmlarý burada bulunur.<br />

Bu dalgýç kayýðýnda dalgýçlarýn dýþýnda, dalgýçlara<br />

formalarýný giydirecek olan formacýlarla, hava pompasýný<br />

kullanacak olan hava verici ve kayýðý kullanacak<br />

kürekçiler bulunur.<br />

Sabah erkenden baþlardý dalýþlar. Birkaç zeytin, bir<br />

iki peksimet ve bir bardak çay içildi mi, gün boyu baþka bir<br />

þey yenmezdi. Dalýþlar tok mideyle yapýlmazdý.<br />

Formacýlar dalgýcýn formasýný özenle giydirir, bakýr<br />

omuzluðu göðsüne geçirip, lastik formadaki madeni<br />

çembere civatalarla sýkýþtýrarak tuttururdu.<br />

13


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Sonra koca bir bakýr kazana benzeyen miðfere hava<br />

borusunun marpucu vidalanýp dalgýçýn baþýna geçirilir,<br />

omuzluða sýký sýký vidalanýrdý. Miðferin önünde,<br />

yanlarýnda ve baþýnýn üzerinde dýþarýsýný görmeye yarayan<br />

üç lombozu, yani yuvarlak pencereleri bulunurdu. Ayrýca<br />

vücuduna yirmi kilo aðýrlýklar baðlanýrdý suya batmasýný<br />

saðlamak için. Genelde bele ve ayaklara baðlanýrdý bu<br />

kurþun aðýrlýklar. Haberleþmeyi saðlamak için de beline<br />

kýlavuz ipi baðlanýrdý.<br />

Hava pompasý çalýþtýrýlýp hava verilirdi. Dalgýç,<br />

kayýðýn kenarýndan, hava dolu bir tulum gibi yavaþça<br />

kendini býrakýrdý denize. Suya batabilmek için, miðferin iç<br />

yanýndaki mantar bir düðmeye (varvara) baþýný saða<br />

sallayarak dokunup havayý salýverirdi.<br />

Salýverilen hava kabarcýklarý yukarýya oynaþarak<br />

çýkarken, dalgýç berrak mavi sularýn derinliklerine inerdi.<br />

Dalgýçlar, miðferin tepesindeki lombozdan<br />

yukarýya doðru baktýklarýnda, kendisine takýlý olan iki<br />

baðýn yukarýya doðru uzadýðýný ve taa yukarýda kayýðýn<br />

altýný görürlerdi. Sanki bu iki ipe baðlý kocaman bir<br />

þamandýra gibi görülürdü kayýk.<br />

Ýplerden biri kýlavuz ipi, diðeri de marpuç denilen<br />

hava hortumuydu. Ýþte dipteki dalgýcý su üstündeki<br />

dünyaya baðlayan, bu iki baðdý, yaþam baðý!<br />

Akþama kadar devam ederdi dalmalar. Yasal olarak<br />

16 kulaca kadar dalýnýr denmesine raðmen, dalgýçlar sýra<br />

ile dalarlardý denizin 30-35 kulaç derinliklerine. Her<br />

dalgýç günde üç kez dalýp, süngerin bulunma durumuna<br />

göre yaklaþýk bir saat kalýrdý derin sularda.<br />

Topladýklarý süngerleri 'apoþi'ye (büyük bir að<br />

torba) doldurup, apoþi tam dolunca kýlavuz ipini (can ipi)<br />

iki kez çekerek yukarýya haber verirlerdi. Kýlavuz ipini iki<br />

kez çekmek “Apoþi doldu yukarý çek” anlamýndaydý.<br />

14


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Dalgýç kayýðýndakiler apoþinin ipini çekerek<br />

yukarýya alýrlardý süngerleri. Apoþi boþalýnca bu kez,<br />

kayýktakiler ayný þekilde kýlavuz ipini iki kez çekerek “<br />

Boþ Apoþi geliyor” diye haber verirlerdi.<br />

Kýlavuz ipiydi, deniz altýndaki dünya ile deniz<br />

üstündeki dünyayý birbirine baðlayan haberleþme aracý.<br />

Dipte tehlike mi var! O zaman uzunca asýlmak gerekirdi<br />

kýlavuz ipine.<br />

Akþam olunca tekrar ana kayýða dönülürdü. Aþçýlar<br />

yemeði hazýrlamýþ olur, hep birlikte sofraya oturulurdu.<br />

Tüm günü birkaç zeytin ve peksimetle geçiren dalgýçlar<br />

akþam yemeðini doyasýya yerdi. Bünyeleri alýþmýþtý günde<br />

bir öðün yemeye.<br />

Ana kayýkta kalanlar süngerleri güvertenin üzerine<br />

sererek, ayaklarý ile çiðner, gözeneklerdeki sütleri akýtýrdý.<br />

Kendine özgü çok deðiþik ýsýrýcý bir kokusu olan sünger<br />

sütü, güverteden punya deliklerine, oradan da þýrýl þýrýl<br />

denize akardý.<br />

Dalgýçlar uyurken, süngerleri akþam çiðneyenler,<br />

gece yarýsý kalkarak tekrar çiðner, temizleyip denize<br />

atarlardý. Sabah olunca denizden alýnan bu süngerler iplere<br />

dizilerek kurutulurdu.<br />

Bir baþka dünyadýr denizin derinlikleri.<br />

Uçurumlarý, ormanlarý, maðaralarý, kayalýklarý, kum<br />

tepecikleri, yosunlarý ve çiçekleriyle mavi-yeþil<br />

muhteþem bir tablodur, su üstündeki dünyadan daha güzel<br />

ve büyüleyici.<br />

Uçsuz bucaksýz bir saraydýr burasý. Koca koca<br />

orfozlarýn, karagözlerin, mercanlarýn, sakarozlarýn,<br />

kefallerin ve daha nice balýklarýn oynaþtýðý, sürüler halinde<br />

dolaþtýðý bir akvaryumdur manzarasýna doyum olmayan.<br />

Kayalýk ve yosunlu yerlerde sünger toplayan dalgýçlara<br />

eþlik eder rengarenk, çeþit çeþit balýklar.<br />

15


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

SÜNGER<br />

Denizin siyah gülleri olan sünger, aslýnda sýradan<br />

bir bitki gibi görünse de mikroorganizmalardan oluþmuþ<br />

çok gizemli bir canlýdýr. Ceviz büyüklüðündeki bir sünger<br />

2-3 yýlda, ancak üç kiloluk bir karpuz kadar büyüyebilir.<br />

Dalgýçlar bu küçük süngerleri büyüsünler diye koparmazlardý.<br />

Bazý aç gözlü süngercilerin sanki trol avý yapar<br />

gibi, bazen kökünü kazýdýklarý da olurdu bu minicik<br />

süngerlerin. Ýþte o zaman o bölge kýsýr kalýrdý yýllarca.<br />

Sünger, suyun içinde kömür karasý gibi gözükür,<br />

ancak deliklerinden ayýrdýna varýlýr. Fil kulaðý, melat,<br />

kabadika, deli sünger gibi çok çeþitleri vardýr. Fil kulaðý<br />

en kýymetlisidir süngerlerin. Deli sünger makbul deðildir,<br />

çok zor kopar yapýþtýðý kayadan.<br />

<strong>Marmaris</strong>li dalgýçlardan “Parça Kâmil” lakaplý çok<br />

güçlü kuvvetli, yiðit bir dalgýç olan Kamil Okan, tuttuðu<br />

bir deli süngeri uzun uðraþlarý sonunda yerinden koparamayýnca<br />

çok hýrslanmýþ. Kucakladýðý gibi kocaman<br />

kayayý, süngeriyle birlikte yukarýya çýkarmýþ.<br />

Bu yiðit dalgýcýn akibeti de, malesef bir çok dalgýç<br />

gibi, on sekiz yaþýnda <strong>vurgun</strong> yiyerek ölmek olmuþ!<br />

“Aksuna” da fayda etmemiþ.<br />

16


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

VURGUN<br />

Vurgun, çok tehlikeli bir basýnç hastalýðýdýr.<br />

Vurgun yiyen kolay kolay kurtulamaz. Vurgun ya felçli,<br />

sakat býrakýr, ya da alýp götürür bu dünyadan…<br />

Dalgýçlar, denizin derinliklerinden yüzeye aniden<br />

çýktýklarýnda, <strong>vurgun</strong> denen çok aðrý verici ve öldürücü<br />

olan bir olayla karþýlaþýrlar.<br />

Denizin derinlerinde suyun uyguladýðý basýnç<br />

yüzeye göre çok daha fazladýr. Dalgýç, derinlerdeyken<br />

yüksek basýnçtan dolayý havadaki azot, vücuttaki kanda ve<br />

diðer sývýlarda daha fazla çözünür.<br />

Dalgýç yüzeye ani çýkýþ yaptýðýnda yüzeyde basýnç<br />

düþük olduðundan, dalgýcýn üzerindeki basýnç aniden<br />

düþer ve vücut sývýlarýndaki çözünmüþ azot, kabarcýklar<br />

oluþturarak uzaklaþýr.<br />

Bu da kan dolaþýmýný ve sinir sistemini etkiler,<br />

damar týkanmasýna neden olur ve <strong>vurgun</strong> denen olay<br />

gerçekleþir.<br />

Vurgun; baþ dönmesi, kulak uðultusu ve burun<br />

kanamasý gibi belirtilerle ortaya çýkar. Vücutta baþlayan<br />

karýncalanmalar, iðnelenmeler <strong>vurgun</strong>un ilk<br />

habercileridir.<br />

Ani olarak alçak basýnçlý bir ortama geçildiðinde<br />

ise beyinde gaz embolileri, felçler, iþitme bozukluðu, baþ<br />

dönmesi, deri altý amfizemi, kanamalar ve eklem aðrýlarý<br />

gibi rahatsýzlýklarla karþýlaþýlýr.<br />

Deniz dibinde dalgýçlar <strong>vurgun</strong> yediðinin pek<br />

farkýna varamaz, ancak su yüzeyine yaklaþtýkça anlarlar .<br />

Bu nedenle yavaþ yavaþ kademeli olarak belirli<br />

derinliklerde dinlenerek çýkýlmasý gerekir su yüzeyine.<br />

Bazen bu çýkýþ saatler sürebilir.<br />

17


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Dalýþtan çýkar çýkmaz dalgýçlara sigara içirilir, bir<br />

karýncalanma var mý, yok mu bir yerinde diye kontrol<br />

edilir.<br />

Karýncalanma, iðnelenme hissederse vücudunun<br />

bir yerinde, <strong>vurgun</strong> yediði anlaþýlýr.Vurgun yemiþse<br />

aksuna (ya da aksona ) yaptýrýlýr. Bunun için dalgýç tekrar<br />

<strong>vurgun</strong> yediði derinliðe indirilir. Bu sefer yavaþ yavaþ ve<br />

dinlendirilerek yukarýya çýkarýlýr. Birkaç kez tekrarlanýr,<br />

saatlerce sürebilir bu aksuna iþlemi.<br />

Þayet aksuna fayda etmezse, tedavi için hemen<br />

Ýstanbul'a basýnç odasýna götürmek gerekir.<br />

Bu denli risklidir dalgýçlýk. Birde buna o zamanýn<br />

henüz tam geliþmemiþ teknolojisi eklenince, “Kelle<br />

koltukta” toplanmaktadýr süngerler.<br />

Toplanan süngerler hemen ana kayýkta iþleme tabi<br />

tutulur. Sýkýlýr ve deniz suyuna býrakýlýr. Güneþte<br />

kurutulur. Ýþlem sonunda bu kapkara süngerler bembeyaz<br />

oluverirler. Çuvallara doldurulur, her çuvala o süngerleri<br />

toplayan dalgýcýn ismi yazýlýr ki karýþmasýn, kimin ne<br />

kadar topladýðý belli olsun ve dönüþte ona göre kendi<br />

payýna düþen parayý alsýn. Genelde, satýlan süngerlerden<br />

dalgýçlar %35 pay alýrlar. Kalaný, sünger kayýðý<br />

sahibinindir.<br />

Süngerin kullaným alanlarý çok çeþitlidir. Ýlaçtan<br />

günlük kullandýðýmýz eþyalara kadar pek çok yerde<br />

süngerlerden faydalanýlýr. Cömert denizin nimetlerinden<br />

biridir sünger. Mavi sularýn insanlara bahþettiði.<br />

Ah! Bir de verdiðinin karþýlýðýnda canlar yanmasa,<br />

<strong>vurgun</strong>lar olmasa, geride kalanlarý gözü yaþlý, dul, yetim<br />

býrakmasa!..<br />

Öykümüz de; o yýllarda Parça Kâmil ile birlikte<br />

ayný kayýkta dalgýçlýk yapan, <strong>Marmaris</strong> li sünger dalgýcý<br />

Hüseyin Tekin ve ailesinin yaþamýný anlatýr.<br />

18


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

SÜNGER SEZONU BAÞLIYOR<br />

Yýl 1956. Mevsim ilkbahar, aylardan mayýs. O<br />

güzelim tirandil kayýklar boyanmýþ, dalýþ sistemleri el<br />

verdiðince hazýrlanmýþ, dizilmiþlerdi iskeleye sýra sýra.<br />

Her yýl olduðu gibi, yine sünger sezonununa baþlamanýn<br />

heyecaný yaþanmaktaydý <strong>Marmaris</strong>'te.<br />

Þükrü Kaptan, kýyý haritasýný önüne sermiþ,<br />

teknesine aldýðý dalgýç Hüseyin ile hararetli hararetli<br />

konuþuyordu:<br />

-Herþey hazýr Hüseyin. Kýsmetse cumartesi açýlacaðýz<br />

denize.<br />

Parmaðýný harita üzerinde gezdirerek, konuþmasýna<br />

devam etti:<br />

-Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaþ, Finike, Kemer<br />

derken Antalya'ya kadar uzanacaðýz. Uzun bir yolculuk<br />

olacak. Kýsmetse döndükten sonra, bir de Bodrum tarafýna<br />

yöne-liriz, diyerek masanýn çekmecesinden çýkardýðý tek<br />

sayfalýk sözleþme kaðýdýný dalgýcýn önüne uzattý.<br />

-Atýver bakayým isminin altýna imzaný.<br />

Dalgýç Hüseyin her yýl olduðu gibi yine okumaya<br />

bile gerek görmeden hemen imzalayýverdi bir çýrpýda.<br />

Nasýl olsa hep aynýydý tek sayfalýk bu sözleþmeler.<br />

“6 ay süre ile bu teknede dalgýçlýk yapacaðý<br />

belirtiliyordu. 150 lira avans verildiði, sünger dönüþü<br />

çýkardýðý sünger miktarýna göre alacaðýnýn hesaplanacaðý<br />

ve süngerlerin satýþýndan sonra da, %35 hak ediþinin<br />

ödeneceðini yazýyordu” Diðer tüm maddeler kayýk sahiplerinin<br />

lehine yazýlmýþtý.<br />

Dalgýçlarýn hiçbir güvencesi yoktu. Ne yaþam<br />

sigor-tasýndan, ne de hastalanmasý durumunda tedavi<br />

yardý-mýndan söz edilmekteydi.<br />

19


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Ölmesi veya sakat kalmasý durumunda ödenmesi<br />

gereken tazminattan hiç bahsedilmiyordu!<br />

-Kaç dalgýç çýkacaðýz? Ekipte kimler var Þükrü<br />

Kaptan?<br />

Deniz üzerinde kalmaktan yüzü güneþten<br />

kavrulmuþ, yaðýz tenli, 40 yaþlarýndaki Þükrü Kaptan,<br />

baþýndaki kaptan þapkasýnýn siperini biraz yukarýya<br />

kaldýrýp, karþýsýndaki dalgýcýn gözlerinin içine bakarak:<br />

-Eniþten Kâmil Kaptan ve onun oðlu Cihat ile<br />

birlikte altý dalgýçsýnýz. Ama bilirsin, benim baþ dalgýcým<br />

sensin. Diðerleri iki üç çuval süngerle dönerken, sen her<br />

seferinde onlardan bir iki çuval fazla süngerle dönersin.<br />

Maþallah sen iki dalgýca bedelsin.<br />

Þükrü Kaptan'ýn bu övgü dolu sözleri, Dalgýç<br />

Hüseyinin haklý olarak gururunu okþamýþtý. Gerçekte de<br />

öyleydi. Kendini bildi bileli denizdeydi. Askere gitmeden<br />

önce baþlamýþtý dalmaya.<br />

Askerlik yaþý geldiðinde, bir askeri inzibat motoru,<br />

onunla birlikte beþ genci daha denizde bulmuþ ve askere<br />

alýndýklarýný onlara deniz üstünde teblið ederek, hepsini<br />

toplayýp <strong>Marmaris</strong>'e götürmüþtü. Gençler daha aileleriyle<br />

doðru dürüst vedalaþma fýrsatý bulamadan karargaha<br />

sevkedilmiþlerdi.<br />

Üç yýl süren askerlik görevi sýrasýnda denizden<br />

uzak kalan Dalgýç Hüseyin, terhis olup memleketine<br />

döndü-ðünde, Bozburun'da düzenlenen dalgýçlýk kursuna<br />

katýlarak profosyonel dalgýç olmuþtu.<br />

Kursu Yunanlý dalgýçlar vermiþti. <strong>Marmaris</strong>' ten,<br />

çevre köylerden kursa katýlan on beþ kadar kursiyer<br />

arasýnda üstün baþarý gösteren Ýbrahim Arslan ile birlikte<br />

Hüseyin Tekin, birincilikle kursu bitirmiþ,<br />

arkadaþlarýndan Mehmet Karadoðan (Çýtak Mehmet) ise<br />

baþarýlý olamayýp, hayalindeki dalgýçlýða veda etmiþti.<br />

20


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Þükrü Kaptan'ýn bu övgüsü boþuna deðildi elbet.<br />

Konuþmasýna devam etti:<br />

-Malum, bir dalgýç arkadaþýmýz geçen yaz<br />

aramýzdan ayrýldý. Kalanlar ise ekipteki ayný kiþiler. Yani<br />

geçen seneki kadromuzla aynen devam edeceðiz.<br />

Kýsa bir süre sessizlik girdi araya. Þükrü Kaptan'ýn<br />

“Aramýzdan ayrýldý” dediði kiþi; teknenin kaptaný olan<br />

Kâmil Kaptan'ýn kardeþi Þevket Güngör'dü.<br />

Dalgýç Hüseyin o günü anýmsadý. Baþýný boðaza<br />

doðru çevirerek mavi enginlere bir an dalýverdi. Onun<br />

ölümü gözlerinin önüne geldi.<br />

O gün, sanki kara bulutlar dolaþýyordu tekne<br />

üzerinde. Fýrtýna koptu kopacaktý, sinirler gergindi.<br />

Dalgýç Þevket bir arkadaþýnýn davranýþýna sinirlenmiþti.<br />

Kendisi hemen araya girip her ikisini de yatýþtýrmaya<br />

çalýþmýþtý. Çok geçmeden bu gergin ortama raðmen<br />

dalmak istemiþti Dalgýç Þevket.<br />

Dalgýç Hüseyin, bu durumda dalmasýný doðru<br />

bulmuyordu. “Senin yerine ben dalayým, sen biraz<br />

sakinleþ, yukarýda kal, daha sonra da sen dalarsýn” teklifini<br />

kabul etmeyip kendini derin sulara býrakmýþtý.<br />

Dalýþ o dalýþ. Bir süre sonra su yüzeyinde fokur<br />

fokur yoðun hava kabarcýklarý görülmeye baþlayýnca,<br />

Dalgýç Hüseyin hemen asýlýp ipe çekip çýkarmýþtý onu<br />

sudan. Ama nafile!..<br />

Hava hortumu kopmuþ, dalgýca hava ulaþmaz<br />

olmuþtu. Havasýzlýktan moraran cansýz bedenini, çýkarýp<br />

almýþlardý tekneye.<br />

Ýmzalanan sözleþmelerin de bir iþlevi yoktu!.. Ölen<br />

öldüðüyle kalýyordu, <strong>vurgun</strong>u yiyen yediðiyle…<br />

21


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Kýsa süren bu sessizliði yine Þükrü Kaptan bozdu:<br />

-Ha, ne diyordum. Dalgýçlarýn dýþýnda, kompresörcümüz,<br />

aþçýmýz ve yardýmcý elemanlarla birlikte toplam<br />

10 kiþi olacaðýz.<br />

-Peki, ben hazýrým.<br />

-Öyleyse al þu avansý, diyerek cebinden çýkardýðý<br />

paralarý uzattý.<br />

Dalgýç Hüseyin, parayý alýp sayarak cebine koydu.<br />

Bu sýrada sýrtlarýnda çuvallar, ellerinde tenekelerle üç kiþi<br />

tekneye gelmekteydi.<br />

Gelenlerden baþýnda kaptan þapkasý olan, sarýþýn<br />

pembe tenlisi, süngere çýkýlacak bu teknenin kaptanlarýndan<br />

Kâmil Güngör'dü.<br />

Teninden dolayý “Kýrmýzý” derlerdi ona. Deniz<br />

üstünün kavuran güneþine raðmen yanmamýþtý “Kýrmýzý<br />

Kâmil” in yüzü.<br />

Kaptanlýðýn yaný sýra dalgýçlýk da yapmaktaydý.<br />

Dalgýç Hüseyin'in eniþtesiydi. Üç kýz kardeþten en büyüðü<br />

olan Zehra Ablasýnýn beyi olurdu Kýrmýzý Kâmil.<br />

Zaten <strong>Marmaris</strong> küçücük bir ilçeydi, herkes<br />

birbirini tanýrdý. Ya akrabaydý, ya komþu, ya da samimi bir<br />

dost. Geçen sene süngerde ölen, dalgýç Þevket Güngör'de,<br />

Kâmil Kaptan'ýn kardeþiydi.<br />

Gelenlerden biri teknenin aþçýsý, diðeri de onun<br />

yar-dýmcýsýydý.<br />

-Selâmünaleyküm, diyerek tekneye yaklaþtýlar.<br />

Dalgýç Hüseyin, Þükrü Kaptan'la birlikte hemen onlarýn<br />

yardýmýna koþtu. Teknenin, iskeleye baðlý olduðu ipine<br />

asýlarak, tekneyi iyice kýyýya yanaþtýrdýlar.<br />

-Aleykümselâm. Gelin bakalým. Uzatýn bize<br />

erzaklarý.<br />

Yað ve zeytin tenekelerini, çuvallarý tekneye alarak<br />

ambara indirdikten sonra hep birlikte oturdular.<br />

22


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Neler aldýnýz Aþçý Mehmet, her þey tamam mý?<br />

-Tamam sayýlýr Þükrü Kaptan. Yalnýz peksimetler<br />

kaldý alýnacak. Onu da çeþme meydanýndaki fýrýncý ile<br />

konuþtum, akþama kadar iki çuval hazýrlayacak. Bu arada<br />

su bidonlarýný da doldurdum mu tamam sayýlýr.<br />

Peksimet süngercilerin ekmeðiydi. Dilimlenen<br />

ekmekler kara fýrýnda geniþ tavalar içerisinde kýzartýlarak<br />

hazýrlanýrdý. Çýtýr çýtýr olurdu. Uzun süre hiç bozulmadan<br />

tazeliðini korur, aylarca karaya ayak basmayan<br />

süngercileri doyururdu. Bu çýtýr peksimetlerin çorbaya<br />

doðranarak yenmesi de nefis olurdu.<br />

-Öyleyse hazýrlýklarýmýz tamam, dedi Þükrü<br />

Kaptan. Kâmil Kaptan da onu onayladý:<br />

-Evet, herþey hazýr. Cumartesi günü sabah<br />

erkenden yelkenleri açabiliriz.<br />

-Peki öyleyse. Þimdi herkes daðýlabilir. Sizler de<br />

yol hazýrlýklarýnýzý yapýn. Yataðýnýzý yorganýnýzý,<br />

çantalarýnýzý hazýrlayýp, cumartesiye hazýr olun.<br />

-Dalgýcýn yataðý her zaman hazýrdýr kaptan, siz<br />

merak etmeyin, diyen Hüseyin tekneden bir zýplayýþta<br />

karaya çýktý.<br />

Dalgýç Hüseyin evine dönerken, þimdiden hasretliðin<br />

hüznü sarmýþtý onu. Ama ne yapsýn, ekmek parasý…<br />

Bir yandan eli cebindeki paralardaydý.<br />

Banknotlarýn sýcaklýðýný hissederken, diðer yandan<br />

evdekileri düþünüyordu. Her defasýnda olduðu gibi gene;<br />

“Gitme, çýkma süngere diyecekler” bu tehlikeli yolculuða<br />

göndermek istemeyeceklerdi. Kolay olmayacaktý onlarý<br />

iknâ etmek.<br />

23


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

SOÐUK OLUR KOCAPINARIN SUYU<br />

Çeþme meydana geldiðinde, Kocapýnar'ýn demir<br />

borusundan akan buz gibi sudan kana kana içti. Yüzünü<br />

yýkayýp ferahlandý biraz. Sonra meydandaki fýrýndan üç<br />

ekmek alýp Yeni Yol' dan Ýrim içine doðru yürüdü.<br />

Evleri, “Ýrim” denen dar bir çýkmaz sokaktaydý.<br />

Sokak, denize açýlan bir dere ile sonlanýrdý. Buradaki evler<br />

hep bahçe içerisinde ve genelde tek katlýydý.<br />

Kendi evleri de; büyükçe bir bahçe içerisinde, alt<br />

katta mutfak ile bir deposu, üst katta giriþte küçük bir hol<br />

ile iki odasý bulunan, taþ bir binaydý. Binbir zahmetle<br />

kendileri yapmýþlar ve yeni taþýnmýþlardý buraya.<br />

Taþ arabalarý, dar irime giremeyince, sokaðýn<br />

baþýna dökmüþlerdi kocaman taþlarý. Taþýnmasý günlerce<br />

sürmüþ, evin kadýný Þerife Haným'ýn sýrtýndan geçmiþti<br />

onca taþlar.<br />

24


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Evin bahçesinde mandalina, portakal aðaçlarý<br />

çoðunluktaydý. Bahçenin tam ortasýnda su kuyusu vardý.<br />

Kuyunun yanýna da tahtadan bir kerevet yapmýþlardý.<br />

Kerevetin üzerinden asma dallarý sarkmakta ve yaz<br />

sýcaðýnda gölgelik yapmaktaydý. Bahçenin kenarlarýnda<br />

birkaç erik ile nar aðacý sýralanmýþtý.<br />

Köþedeki kocaman karadut aðacýnýn hemen yanýna<br />

da tahtadan bir ahýr yapmýþlardý, “Sarý kýz” için.<br />

Boþ kalan alanlara da sebze fidanlarý dikilmiþti.<br />

Yemyeþil bir dünyaydý burasý onlar için.<br />

Dalgýç Hüseyin askerden geldikten sonra,<br />

<strong>Marmaris</strong>'in berberi olan, ayný zamanda diþ çekip,<br />

“hacamat”ile kan alan, sünnet yapan, Mustafa Çavuþ'un<br />

(Mustafa Ünlü) kýzlarýndan Þerife Haným ile evlenmiþti.<br />

Mustafa Ünlü, askerliðini çavuþ olarak yaptýðýndan<br />

ve askerliði hep düþmanla savaþmakla geçtiðinden,<br />

<strong>Marmaris</strong>'liler terhisinden sonra da ona hep Mustafa Çavuþ<br />

diye hitap ederlerdi. Saygýn bir kiþiliði vardý. Her fýrsatta<br />

anlatýrdý cephelerde düþmanla nasýl kahramanca<br />

savaþtýðýný.<br />

Þerife Haným, ismi gibi haným hanýmcýk bir kýzdý.<br />

Dalgýç Hüseyin, bu saygýn ailenin kýzýyla evlendiði için<br />

çok mutluydu.<br />

Bu mutlu birliktelikle yýllar geçmiþ, çocuklarý da<br />

ardý ardýna sýralamýþlardý. Ýki kýzý, bir oðlu vardý Dalgýç<br />

Hüseyin'in. Þükran, Atatürk Ýlkokulu'nun ikinci sýnýfýna,<br />

Keriman birinci sýnýfýna gitmekteydi. En küçükleri Ali ise<br />

beþ yaþýnda, küçük ama biraz yaramaz bir çocuktu.<br />

Çocuklar pek hoþnut olmamýþlardý bu yeni eve<br />

taþýndýklarýna. Bir türlü alýþamamýþlardý bu ortama.<br />

Onlar hâlâ, doðduklarýndan beri oturduklarý<br />

“Devedaþý” ndaki evlerini özlüyorlardý. Kalenin önündeki<br />

sahilde, deniz baþýndaki büyük, tek odalý evlerini.<br />

25


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Güneþin doðuþunu, günün ilk ýþýklarýnýn dalgalarla<br />

oynaþmasýný, martýlarýn kanat çýrpýþlarýný, akþam gün<br />

batýmýnda mavi denizin kýzýla dönüþünü, yakamozlarý<br />

pencereden izleyememek onlarý üzmüþtü.<br />

Dalgalarýn kocaman kayalarý yalarken çýkardaðý<br />

seslerden uzaklaþmanýn, denizin iyot kokusunu<br />

alamamanýn, yosun kokusundan uzaklaþmanýn, yalancý<br />

boðazý, sahildeki kayýklarý, balýkçý teknelerini, süngerden<br />

dönen kayýklarý görememenin üzüntüsü, çocuk<br />

yüreklerine iþlemiþti. Devadaþý'ndaki evin önünde tahta<br />

bir kerevet vardý. Kocaman kayalarýn üzerine<br />

yerleþtirilmiþti. Üç kardeþ günün büyük bir bölümünü<br />

burada geçirirlerdi.<br />

Kendilerince çeþitli oyunlar oynarlardý bu dar<br />

alanda. Ali, bazen mýzýkçýlýk yapýp kýzlarýn oyununu<br />

bozsa da, hoþça geçerdi günleri. Bazen lodos estiðinde<br />

denizden gelen kocaman dalgalar kayalarý döver, savrulan<br />

sular kerevetin tahtalarýný ýslatýr, oyunlarý yarým kalýrdý.<br />

Bir defasýnda, oyun oynarken nasýl olduysa<br />

Keriman dengesini kaybedip kayalarýn arasýndan suya<br />

düþmüþ, Þükran'ýn baðýrýþlarýný duyup gelen annesi, onu<br />

güçlükle kurtarmýþtý.<br />

Bu küçücük ev, bu kerevet onlarýn dünyasý<br />

olmuþtu. Elbette zor gelecekti buradan ayrýlmak.<br />

26


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Süngerden dönecek olan babalarýnýn yolunu,<br />

kayalarýn üzerindeki bu kerevette günlerce, aylarca<br />

gözlerlerdi. Boðazdan bir süngerci kayýðý girse umutlarý<br />

yeþerir, meraklý bekleyiþleri baþlardý…<br />

Gemiyi uzaktan görünce; “Gemim kalkar, sularý<br />

akar…” dizeleriyle baþlayan, kendilerince bir þarký<br />

söylerlerdi hep birlikte, alkýþlarýyla tempo tutarak.<br />

Gökyüzünde uçak gören çocuklarýn baðýrarak<br />

“Pilot amcaa babamý da getiir” dedikleri gibi…<br />

27


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Bahçe kapýsýnýn açýldýðýný duyan çocuklar, babalarýný<br />

merdivende karþýladýlar.<br />

-Babam geldii.<br />

-Yaþasýn, babam geldii.<br />

Þerife Haným da çýktý merdiven baþýna.<br />

-Buyur bey, hoþ geldin.<br />

-Hoþ bulduk.<br />

Þükran hemen, babasýnýn elinden ekmekleri alarak<br />

içeri götürdü. Hep birlikte geçtiler oturma odasýna.<br />

Oturdular divanlara karþýlýklý. Dalgýç Hüseyin biraz<br />

durgun, ürkek, eþinin gözlerine bakmaya çekiniyordu.<br />

Nasýl açacaktý konuyu? Konuþmakta zorlansa da:<br />

-Þükrü Kaptan'la görüþtük. Cumartesi günü süngere<br />

gidiyorum, diyebildi.<br />

-…<br />

Bir sessizlik baþladý, sanki ölüm sessizliði sardý her<br />

yaný. Gülen yüzler kayboldu, soldu bet beniz, çocuklarýn<br />

baþlarý öne eðildi.<br />

“Yine aylarca yalnýz kalacaðýz, baba hasretiyle<br />

yanacaðýz” diye düþünüyorlar, ama ses çýkaramýyorlardý.<br />

Bir süre sonra Þerife Haným bu sessizliði bozdu:<br />

-Bey, artýk süngere gitmesen, baþka bir iþ bulsan<br />

kendine. Her yaz ölenler, <strong>vurgun</strong> yiyip sakat kalanlar<br />

oluyor. Allah korusun, sana da bir þey olacak diye<br />

korkuyoruz. Çok tehlikeli bir meslek bu dalgýçlýk. Bunu sen<br />

de biliyorsun, sen de yaþýyorsun her an bu tehlikeyi.<br />

Daha geçen yaz, Necibe Ablamýn torunu Yaþar'ýn<br />

kayýnpederi Ali Kartal <strong>vurgun</strong> yiyip, belden aþaðýsý tutmaz<br />

olup, felçli kalmadý mý? Kamil Eniþte'nin kardeþi Þevket'i<br />

topraða vermedik mi? Her yýl kaç kiþinin caný yanmakta!..<br />

Analar aðlamakta, kadýnlar dul, çocuklar yetim kalmakta…<br />

-Aðzýný hayýr aç haným. Ne yaparsýn? Süngercilik benim<br />

iþim, mesleðim. Ekmeðimizi denizden kazanýyorum.<br />

28


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Baþka yapacak iþ mi var <strong>Marmaris</strong>'te? Okuyup<br />

Þevket Abim gibi memur olamadým ki…<br />

Þükran ile Keriman annelerinin bu serzeniþinden<br />

biraz cesaret almýþ olacaklar ki, babalarýnýn yanýna<br />

sokulup sarýldýlar ona.<br />

-Babacýðým gidince de hemen geri gelmiyorsun ki!<br />

Aylar geçiyor. Karne sevincimizi bile seninle paylaþamýyoruz.<br />

Yaz tatili bitiyor, okullar açýlýyor. Anneler,<br />

babalar çocuklarýnýn elinden tutup neþeyle okula götürüyorlar,<br />

ama sen yine yoksun. Onlarý görünce üzülüyoruz.<br />

Bizim babamýz hiç elimizden tutmayacak mý diyoruz.<br />

Biliyorsun okula kaydýmýzý bile annem yaptýrdý. Seni çok<br />

özlüyoruz.<br />

-Evet babacýðým. Yine seni özleyeceðiz, günlerce<br />

yolunu gözleyeceðiz. Ha bugün, ha yarýn döner diye, yine<br />

haftalar aylar geçecek. Burada denizi de görmüyoruz.<br />

Nasýl, neyle avunacaðýz biz?<br />

Kýzlarýnýn saçýný okþayan Dalgýç Hüseyin gözlerini<br />

pencereden gökyüzüne çevirerek:<br />

-Benim için ayrýlýk kolay mý sanýyorsunuz? Siz<br />

yalnýz beni özlerken, ben hepinizin özlemini yaþýyorum<br />

ama elden baþka bir þey gelmiyor, ne çare. Çok özler de<br />

uykularýnýz kaçarsa veya rüyanýzda beni görüp uykunuz<br />

bölünürse, tekrar uyuyamazsanýz bir türlü, siz de benim<br />

gibi yapýn. Yýldýzlara bakýn!..<br />

Kamaramda sýkýlýrým bazen. Bir saða dönerim, bir<br />

sola. Uykularým kaçar, uyuyamam. Sizleri düþünürüm.<br />

Gecenin bir vakti atarým kendimi güverteye. Saatlerce<br />

gökyüzündeki yýldýzlarý seyrederim.<br />

Deniz üzeri serindir, tekne yalpalar nazlý nazlý, bir<br />

salýncak gibi. Dalgalar ninnidir, Sünger sütü kokan<br />

güvertede dalarým hayallere.<br />

29


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Gökteki ay anneniz olur. O hep karþýmda durur<br />

gülümseyerek. Sonra seçerim en parlak üç yýldýzý. Bunlar<br />

da çocuklarým derim. Öyle parlak, öyle aydýnlýk ki yüzleri,<br />

iþte þu Þükran, þu da Keriman derim. Ali, tam ortalarýnda<br />

bana bakar cin gibi. Gülücüklerinizi görürüm ýþýl ýþýl, mutlu<br />

olurum…Bazen gün ýþýr, yýldýzlar ve ay kaybolur. Ben bir<br />

sonraki geceyi beklerim, tekrar buluþacaðýz diye.<br />

Çok özlerseniz, siz de benim gibi yapýn. O zaman<br />

benim hep karþýnýzda olup, sizlere gülümseyerek baktýðýmý<br />

göreceksiniz. Elinizi uzatsanýz belki de dokunacaksýnýz.<br />

Tüm gece yýldýzlarýn arasýnda olacaðým.<br />

Kýzlar, babalarýna daha bir sýký sarýldýlar. Çok<br />

duygulanmýþlardý bu konuþmadan. Babalarýnýn kendilerini<br />

ne kadar çok sevdiðini biliyorlardý ama ondan hiç bu kadar<br />

anlamlý sözlerle duymamýþlardý. Duygu yüklüydü hepsi.<br />

Þerife Haným'ýn gizleyemedi gözyaþlarýný, akan<br />

yaþlar süzüldü solan yanaklarýndan. Bunu gören kýzlarý da<br />

aðlaþmaya baþlayýnca öptü Dalgýç Hüseyin kýzlarýný<br />

yanaklarýndan. Sesi titremeye baþladý:<br />

-Benim, adý gibi “Haným” olan cefakâr eþim buna da<br />

katlanýr. Kýzlarým metanetlidir. Zor da olsa beklemek,<br />

sabýrlýdýrlar. Ben ister miyim hiç sizlerden uzakta olmayý?<br />

Bana, daha zor gelmez mi ayrýlýk? Ama ne çare!..<br />

Bu sýrada karþý divanda annesinin yanýnda oturan<br />

Ali hemen atýldý:<br />

-Büyüyünce ben de süngere gideceðim, dalgýç<br />

olacaðým, hep denizlerde dolaþacaðým. Kocaman teknem<br />

olacak.<br />

-Sus, dedi annesi. Kaþlarýný çatarak devam etti:<br />

-Þimdiden denize heveslenme. Okuyup adam<br />

olmaya bak. Ýþ mi dalgýçlýk? Babanýn yolunu beklediðimiz<br />

yetmiyormuþ gibi, bir de senin yolunu mu bekleyeceðiz?<br />

Ali susmuþ, bir suçlu gibi baþýný önüne eðmiþti.<br />

30


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Cumartesi günü sabah erkenden kalktýlar. Kýzlar<br />

kahvaltý sofrasýný hazýrlarken, Hüseyin aldýðý tüm avansý<br />

eþine uzattý.<br />

-Buyur haným, bu sizin. Dönünceye kadar evin<br />

ihtiyaçlarýný karþýlarsýn.<br />

-Birazýný sen yanýna alsaydýn. Sana da lazým olur.<br />

-Benim içkim yok, sigaram yok. Cebimdeki yeter<br />

bana. Hem denizin ortasýnda ne yapacaðým parayý?<br />

Avansýn hepsi sende kalsýn.<br />

-Sað ol, diyerek Þerife Haným parayý komidinin<br />

çekmecesine býraktý.<br />

Kahvaltý hazýrlanmýþtý. Hemen oturdular yer<br />

sofrasýna. Kimsenin boðazýndan geçmiyordu ki. Lokmalar<br />

boðazda düðümlenmekteydi…<br />

-Beni merak etmeyin, dedi Dalgýç Hüseyin.<br />

Çayýndan bir yudum alarak devam etti.<br />

-Sünger parasý olmasa, bu evimizi nasýl yapardýk?<br />

Daha da tamamlanmasý gereken eksikleri var. Ýnþallah<br />

onlarý da sünger dönüþü tamamlarýz. Þükran, Keriman,<br />

sizler annenize hep yardýmcý oldunuz. Yine ayný þekilde<br />

süreceðine inanýyorum. Oðlum da söz dinler, usludur.<br />

Deðil mi Ali?<br />

-..<br />

Ali'den yanýt yok. Þerife Haným hemen söze girdi.<br />

-Sen tasalanma Hüseyin. Biliyorsun benim<br />

kýzlarým çalýþkandýr, hamarattýr. Hep yardýmcý ve destek<br />

olmuþlardýr bana.<br />

-Evet biliyorum. Yine öyle devam edin.<br />

Derslerinize çalýþmayý da ihmal etmeyin. Geçen yýl olduðu<br />

gibi bu yýl da takdirname alacaðýnýza inanýyor ve size<br />

güveniyorum. Ali, sen de annenin ve ablalarýnýn sözünü<br />

dinle. Yaramazlýk yapýp onlarý üzme. Ben süngerdeyken<br />

evin erkeði sensin ona göre, uslu dur.<br />

31


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

DAVUL SESLERÝ GELÝYORDU ÝSKELEDEN<br />

Dalgýç Hüseyin'in sýrtýnda yatak balyasý, elinde<br />

giysi çantasý. Hep birlikte yola koyulmuþlardý. Önde<br />

çocuklar elele tutuþmuþ, arkada karý koca yürümüþlerdi<br />

omuz omuza.<br />

Ýskeleye yaklaþýnca, sahilden davul sesi gelmeye<br />

baþlamýþtý. Sabah sabah çalýnan bu davul, süngercilerin<br />

denize açýlacaðýnýn bir habercisiydi. Sanki delikanlýlarý<br />

askere gönderiyormuþ gibi törenle gönderirlerdi dalgýçlarý<br />

da süngere. Gidip de dönmemek var!...<br />

32


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Sahile geldiklerinde, iskele çok kalabalýktý. Dedeler,<br />

nineler, kadýnlar, çocuklar doldurmuþlardý alaný.<br />

Hepsi de tanýdýk yüzler. Çoðu birbiriyle akraba.<br />

Þerife Haným'ýn küçük kýz kardeþi Seniha da oradaydý.<br />

Elinden tuttuðu kýzlarý Melahat ve Zümral ile kocasý dalgýç<br />

Kemal Öner'i yolcu etmekteydi.<br />

Sondaki teknenin baþýnda bekleyen de, Necibe<br />

Ablasýnýn kýzý Zehra'ydý. O da, Soyadý Dalgýç olan kocasý<br />

Mestan'ý uðurlamanýn heyecaný içerisindeydi. Herkes ona<br />

“Mýstan” diye hitap eder, Mýstan diye tanýnýrdý.<br />

Dalgýç Hüseyin'in Zühre Ablasý da kalabalýk<br />

arasýndaydý. O da, kocasý Kâmil Kaptan için gelmiþti<br />

teknenin baþýna. Tanýdýklar saymakla bitmiyor ki…<br />

Süngerci Ýbrahim Sayar'ýn “Kayar” ve “Cenap”<br />

isimli teknelerinin baþýnda da Ýbrahim Sayar Kaptan'ýn eþi<br />

Beyza Haným, çocuklarý Memduh, Ýsmet ve Cenap'ýn<br />

ellerinden tutmuþ, babalarýný uðurlamak için beklemekteydi.<br />

Dalgýçlardan; Mehmet Ali Denizelli'nin (Yarasa<br />

Mehmet), Nuri Demircan'ýn (Adalý Nuri), Ýbrahim Arslan'ýn<br />

(Godi Ýbrahim), Abdi Arslan'ýn (Köylü Apti), Hamdi Eren'in<br />

(Ketenbaþý Hamdi), Bayram Uçar'ýn (Adalý Bayram) Ýsmail<br />

Bulucu'nun (Çamlý köyünden Kamalý Ýsmail) ve Mehmet<br />

Ayhan'ýn yakýnlarý, eþleri ve çocuklarý da teknelerin<br />

baþýndaydý.<br />

Altý sünger kayýðý ve dalgýç kayýklarý yan yana<br />

sýralanmýþlardý. Þükrü Kaptan'ýn teknesi ortalarda.<br />

Saðýnda Kaptan Ýbrahim Sayar'ýn iki kayýðý, solunda<br />

da Ýsmet Ayyýldýz, Mustafa Cengiz (Çýkýrýkcý) ile Süleyman<br />

Eroðlu' nun kayýðý duruyordu.<br />

Hepsi de uzun yolculuða çýkmaya, engin denizlere<br />

açýlmaya hazýrdý. Birlikte açýlacaklardý süngere.<br />

Teknelerde bir hareketlilik yaþanmakta. Son kontroller<br />

yapýlmaktaydý.<br />

33


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Davulcu gümbür gümbür çalmaktaydý davulu. Yer<br />

gök inlemekte…Sanki sünger bayramý kutlanmaktaydý…<br />

Biraz ötede kýnalý bir koç duruyordu. Kasap<br />

baþýnda beklemekte. Kurban edilecek az sonra. Kan<br />

akýtýlacak. Gidenler sað salim dönsünler diye.<br />

Dalgýç Hüseyin'in geldiðini gören Kâmil Kaptan<br />

tekneden seslenince:<br />

-Haydi Hüseyin tekneye gel. Seni bekliyoruz, diye.<br />

Ayrýlýk zamaný gelmiþti. Çocuklarýný tek tek<br />

kucaklayýp yanaklarýndan öperken, çocuklar býrakmak<br />

istemezcesine sýmsýký sarýlmýþlardý babalarýna. Ayrýlmak<br />

zordu, gözlerinden yaþlar boþalmaktaydý…<br />

-Haydi haným hoþçakalýn, diyerek eþiyle de ve<br />

dalaþ-tý.<br />

-Güle güle bey. Yolunuz açýk, deniziniz durgun,<br />

soluðunuz güçlü, þansýnýz bol olsun. Allah sizi korusun.<br />

Ýnþallah sað salim dönersiniz, sizi tekrar karþýlarýz burada.<br />

-Güle güle baba.<br />

-Güle güle git baba. Tez gel emi…<br />

Teknelerin halatlarýný çözmeye baþlayýnca, kaldýrýlan<br />

demirlerin zincirleri ardarda þýngýrdamaya baþlamýþtý.<br />

Önce Þükrü Kaptan hareket etmiþti. Sonra diðerleri…<br />

Davulcu tokmaðý daha bir hýzlý vurmaktaydý gidenlerin<br />

ardýndan.<br />

Kasap koçu yatýrmýþ yere, kurban etmekteydi, kan<br />

akmaktaydý denize doðru…<br />

Ýskelede kalanlarýn gözleri yaþlý, dualar okumaktaydýlar,<br />

el sallamaktaydýlar uzun uzun. Tekneler hýzla yol<br />

almýþlardý, boðaza doðru…<br />

Gözden kaybolunca tekneler, kalabalýk daðýlmýþtý.<br />

Hepsinin içleri buruk. Birbirlerine iyi dileklerde<br />

bulunarak ayrýlmýþlardý iskeleden.<br />

-Allah kavuþtursun.<br />

34


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Sizi de Allah kavuþtursun.<br />

-Salimen dönerler inþallah.<br />

-Amin…<br />

Alan boþalmýþtý. Dalgalar daha hýzlý dövmekteydi<br />

kýyýyý. Martýlarýn sanki kanadý kýrýk, kuþlar suskun.<br />

Havada sis mi vardý ne! Bir garip durmaktaydý karþýki<br />

Cennet Adasý. Günnük aðaçlarýnýn baþý dumanlý.<br />

Boðazdaki fener sönük…<br />

Ýskele sessiz,<br />

Þehir sessiz,<br />

Þehir sensiz…<br />

35


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

GÝTMEK MÝ ZOR, KALMAK MI ZOR<br />

Evin kapýsýndan içeri girerken, hepsinde bir hüzün<br />

vardý. Bir sessizlik kapladý dört bir yaný. Bugün hafta sonu,<br />

okullar da tatil. Bu sýkýcý durumdan kurtulmak gerek.<br />

-Haydi kýzlar, sýcak bastýrmadan siz bahçeyi bir<br />

güzel sulayýn. Aðaçlarýn dibine de bolca su dökün, dedi<br />

Þerife Haným.<br />

-Ben de ineðin yemini verip saðayým. Ali, sen de<br />

yanýmdan ayrýlma, bana yardým et, diyerek günlük iþlere<br />

koyuldular.<br />

Bahçe büyük, aðaç çoktu. Bir de sebze fidelerinin<br />

sulanmasý gerektiðinden bir hayli zaman alýyor, yorucu<br />

oluyordu kuyudan kova ile su çekip sulamak.<br />

Þükran ile Keriman bu iþte deneyimliydiler.<br />

Alýþmýþlardý üç dört günde bir yapýlan sulama iþine.<br />

Üstesinden geliyorlardý küçücük bedenleriyle.<br />

Asýldýlarmý seren kuyunun üzerindeki uzun aðacýn<br />

ucuna baðlanmýþ aðýrlýða, diðer ucundaki kova, kuyudan<br />

su ile dolu çýkardý. Sanki tahteravalli ile oynar gibiydi. Sýra<br />

ile çekiyorlardý suyu, biri dolduruyor diðeri bahçeye<br />

boþaltýyordu. Yorulan yer deðiþtiriyordu diðeriyle.<br />

Ýyi bakým, bol su, mandalina aðaçlarýný<br />

beslemekteydi. Hele bir de çiçekteyken aðaçlar, mis gibi<br />

kokardý tüm bahçe, ferahlatýrdý insaný. Karadut parmak<br />

parmak, narlar kafa gibi olurdu. Can eriði, cana can<br />

katardý.<br />

Mandalinasý ünlüdür <strong>Marmaris</strong>'in. Hemen hemen<br />

her evin bahçesinde mandalina aðaçlarý vardýr. Tatlý ve<br />

sulu olur, kokuludur. Kabuðunu soyarken daðýlýr güzelim<br />

bir koku.<br />

36


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Günler geçmekteydi bir bir. Dalgýç Hüseyin gideli<br />

bir ay oldu. Özlem kabarmakta, denizleri aþmaktaydý.<br />

Bugün karne günü, heyecan doruktaydý… Erkenden<br />

uyandý iki kýzkardeþ. Giyinip tarandýlar. Kahvaltýyý hemen<br />

hazýrladýlar. Aceleleri vardý.<br />

-Haydi, herkes sofraya…<br />

Biran önce okula gitmekti arzularý. “Acaba<br />

takdirname alacaklar mý?” bunun içindi tüm heyecanlarý.<br />

Koþa koþa okulun yolunu tuttu iki kardeþ el ele. Kýþ<br />

günleri o soðukta, sabahlarý erken kalkýp battaniyeye<br />

sarýlarak ders çalýþmalarý keþke boþa gitmese!..Þükran,<br />

sýnýfýnýn en çalýþkan öðrencisiydi. Kum havuzunda en<br />

güzel yazýyý o yazmaktaydý. Sýnýf öðretmeni Sebahat<br />

Selçuk'un göz bebeðiydi. O almayýp da takdirnameyi, kim<br />

alacaktý ki?<br />

Öðleyin, Atatürk Ýlkokulu'nun zili çaldýðýnda<br />

sevinçle dýþarý çýkmýþlardý çocuklar. Yüzler gülüyor,<br />

hepsinin aðzýndan mutluluk sözcükleri dökülüyordu.<br />

-Yaþasýn, okul tatil oldu!..<br />

-Takdirle geçtim sýnýfý!..<br />

-Heyy, Teþekkür aldým!..<br />

-Ben de geçtim sýnýfýmý!..<br />

Bahçede dizildiler öðrenciler sýnýf sýnýf, boy boy.<br />

Ýçleri kýpýr kýpýrdý. Ýstiklal Marþý'ný okudular hepbir<br />

aðýzdan, gür sesle. Þanlý bayraðýmýz çekildi göndere.<br />

-Haydi çocuklar, paydos…<br />

Okul, evlerine çok yakýndý. Hemencecik irimin<br />

baþýndaki Datça yol ayrýmýndaydý.<br />

Þükran ile Keriman ellerinde karneler ve takdir<br />

belgeleriyle bir koþuda geliverdiler evlerine.<br />

-Annee müjdee. Sýnýfýmýzý geçtik.<br />

-Keþke müjdeyi, babama da verebilseydik…<br />

37


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Þerife Haným kýzlarýný bahçe kapýsýnda karþýladý.<br />

Yanaklara kondu tatlý birer öpücük.<br />

Ýyi güzel ama, okullar tatil olunca günler de<br />

geçmiyorduki. Her gün evin iþleri aynýydý. Bahçeyi sula,<br />

evi temizle, ineðe ot topla, otlat, yemek piþir. Bir de<br />

Ali'nin yaramazlýklarýyla uðraþ. Ýyice bunalmýþtý Þükran.<br />

Abla olmak kolay mý?<br />

Ýki kýzkardeþ, seren kuyunun baþýnda yine bahçeyi<br />

sulama uðraþýndayken öðle ezaný çoktan okunmuþ, hala<br />

bitmemiþti sulama iþi. Acýktýklarýný duyumsadýlar.<br />

Keriman:<br />

-Abla ben acýktým, dedi.<br />

-Ben de.<br />

-Ne yiyeceðiz?<br />

-Evde ne varki, ne yiyelim?<br />

-Annem de izin vermez ki þuracýktaki derede balýk<br />

avlayalým, kendimize bir ziyafet çekelim.<br />

-Evet. Oysa dere balýk kaynýyordur þimdi.<br />

-Babam olsa çokça yakalayýp getirirdi.<br />

-Bir kez ben babamý balýk avlarken izledim.<br />

Derenin sýð bir yerine serpme að attý, tam yedi tane birden<br />

yakaladý.<br />

-Bir gece de beni yanýna aldý. Sandalla dereye<br />

panaza çýktýk. O gece de çok balýk yakalamýþtýk.<br />

-Biz ikiþer tane tutabilsek yeter.<br />

-Aç tavuk, kendini buðday ambarýnda düþlermiþ.<br />

Ama nerede… Annem kýyameti koparýr, derede iþiniz ne<br />

diye.<br />

-Yorulduk. Biraz ara verip dinlenelim.<br />

Dinlendikten sonra, öncelikle þu sulama iþini bitirelim.<br />

Sonra da behçeden soðan, biber, domates, salatalýk toplar<br />

güzel bir salata yaparýz. Biraz da goruk sýktýk mý, ekþisi de<br />

tamam. Taze somunla iyi gider…<br />

38


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Biraz dinlenmek için bahçeyi sulamaya ara<br />

verdiklerinde iki kýzkardeþ, asmanýn altýndaki çardaða<br />

oturdular.<br />

-Bu evde iþ çok. Ben devedaþýndaki tek odalý evimizi<br />

özlüyorum, dedi Þükran.<br />

-Ben de.<br />

-Eve, bahçeye kapandýk kaldýk. Annem bir yere de<br />

çýkarmýyor bizi. Hapiste gibiyiz. Oysa deniz kenarýndaki<br />

evimizde daha iyi vakit geçiriyorduk. Sokaða çýkmasakta<br />

balýkçý teknelerini izlemek, sünger teknelerinin yolunu<br />

gözlemek, avutuyordu bizi.<br />

-Babamý da çok özledim.<br />

-Ben de. Gideli iki ayý geçti. Ne zaman döner acaba?<br />

-Bilmem. Önceki yýllarda, gittikten 2-3 ay sonra<br />

dönerdi. 10-15 gün kalýp tekrar giderdi süngere.<br />

-Dönmesi yakýndýr belki.<br />

-Uff. Denizi de göremiyoruz ki, dönen teknelerden<br />

haber alalým.<br />

Tam bu sýrada Ali, bahçe kenarýndaki çitleri kendine<br />

siper alarak usulca arkalarýndan ablalarýna sokuldu. Eli de<br />

arkasýnda, birþey gizlediði belliydi.<br />

Kerevete yaklaþýp kýzlarýn kucaðýna býrakýverdi<br />

elindekini. Ýkisi birden sýçradýlar havaya. Nerdeyse baþlarý<br />

asmaya deðecekti.<br />

-Ayy!<br />

-Ayy!Ayy! Bu da nedir?<br />

-Yýlan!<br />

-Su yýlaný!<br />

-Yok,yok. Yýlan balýðý.<br />

Bir kovalamaca baþladý bahçede. Ali tazý gibi<br />

kaçmakta, kýzlar peþinde.<br />

-Þimdi yakalarsam, çekeceðim kulaðýný.<br />

-Ödümüzü patlattýn, hele bir yakalayayým seni…<br />

39


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Ali, bahçeden bahçeye atlayýp, dereye vardý bile.<br />

Yakalamak olasý deðil. Baðýrýþlarý duyan anne çýktý merdiven<br />

baþýna.<br />

-Ne var? Ne oldu? Nedir bu koþuþturma?<br />

-Görüyor musun oðlunun yaptýðýný? Korkuttu bizi.<br />

Yine haylazlýðý tuttu.<br />

-Dereden yakaladýðý yýlan balýðýný gizlice attý<br />

kucaðýmýza.<br />

Anne söylenmeye baþladý:<br />

-Ele avuca sýðmaz oldu. Olta elinde, akþama kadar<br />

derede. Balýk tutamayýnca yýlanla, çýyanla uðraþmakta.<br />

-Bazen tutuðu da olmuyor mu? Sanki usta bir<br />

balýkcý.<br />

-Tuttuðu balýðýn bize faydasý ne? 2-3 balýk tutacak<br />

olsa, hemen bahçedeki ocakta sana kýzarttýrýp gözümüzün<br />

içine baka baka kendisi yiyor. Oh ne ala… Kendin tut<br />

kendin ye.<br />

-Kokusu da cabasý.<br />

Kýzlarýn çok içerlediðini gören anne, bir bahçe<br />

ötedeki denize açýlan dereden duyulacak þekilde baðýrmaya<br />

baþladý:<br />

-Alii. Alii. Çabuk gel buraya. Bir gün bu çocuk<br />

derede boðulacak Allah korusun.<br />

Sonra kýzlarýna döndü:<br />

-Neyse, haydi siz iþinize bakýn. Balýk istediyse<br />

canýnýz ben alýrým.<br />

-Sen de babamýn býraktýðý parayla hemen altýn<br />

alýyorsun. Sonra da elde avuçta para kalmayýnca idareli<br />

olmamýz gerekiyor diyorsun. Canýmýzýn istediði þeyleri<br />

yiyemiyoruzki!..<br />

-Altýn alýyorsam kötü mü ediyorum? Parayý çar-çur<br />

etmeyip biriktirmiþ oluyorum. Sizin kulaklarýnýza da küpe<br />

aldým karne hediyesi. Bak, ne güzel de duruyor! Iþýl ýþýl.<br />

40


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Ne güzel, beyaz taþlý küpeler. Boðaza versek kim görecek?<br />

Bitip tükenecek. Hem bahçemizde her çeþit sebze de var.<br />

-Babamýzý da özledik. Denize de uzak kaldýk. Bir<br />

haber alamaz olduk.<br />

-Babam ne zaman gelecek anne?<br />

-Yakýndýr herhalde. Akþam üzeri balýk almaya<br />

gidince sorarým balýkçýlara, süngercilerden haber var mý<br />

diye. Belki süngerden dönenler de olmuþtur. Onlardan da<br />

bir haber alýrým, merak etmeyin siz.<br />

-Anne. Çarþýdan biraz kýrýk leblebi ile þekerli leblebi<br />

de al, emi!<br />

-Tamam, tamam alýrým. Haydi siz iþinize bakýn.<br />

Sulama bitince ineðin altýný da temizleyin.<br />

Akþam, bir elde balýk, diger elde ekmek ile<br />

leblebiler, sanki koþarcasýna yürüyerek, sevinçle dönmüþtü<br />

çarþýdan Þerife Haným! Kýzlarý onu bahçe kapýsýnda<br />

karþýladýlar. Merak içerisindeydiler.<br />

-Babamdan haber var mý anne?<br />

-Ne zaman gelecekmiþ?<br />

-Durun, hele durun bakayým. Alýverin þu elimdekileri.<br />

Yukarý çýkalým. Biraz soluklanayým.<br />

Odaya çýktýlar. Anne etrafýna bakýndý:<br />

-Ali ortalýkta görünmüyor! Nerede o?<br />

-Merak etme anne, diðer odada. Akþama kadar<br />

koþuþturmaktan yorulmuþ. Beklerken uyuya kaldý.<br />

-Haydi anne söylesene, bir haber var mý babamdan?<br />

-Bodrumlu bir süngerci teknesi uðramýþ bugün<br />

limana. Kaþ tarafýndan dönüyormuþ. Bir saat kadar kalýp<br />

yiyecek alýp Bodrum'a gitmiþ. O teknenin kaptaný, “Bir<br />

<strong>Marmaris</strong> teknesi de arkamýzdan geliyordu. Yarýn akþama<br />

burada olur” demiþ.<br />

-Kimin teknesi acaba?<br />

-Þükrü Kaptanýn mý? Babam mý geliyor?<br />

41


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Onu bilen yok. O kadar çok tekne gitti ki süngere,<br />

acaba gelen kimin teknesi?<br />

-Neyse, yarýn iskeleye gider beklerim. Babanýz<br />

gelmezse bile, süngercilerin birbirlerinden haberi olur. En<br />

azýndan nerede olduklarýyla ilgili, umarým bir haber alýrým.<br />

-Yaþasýýn! Ýnþallah babam gelir.<br />

-Evet abla. Ýnþallah gelen babamýn teknesidir.<br />

-Anneciðim, yarýn biz de seninle iskeleye gidelim<br />

mi? Hep beraber bekleriz.<br />

-Evet anne, nolursun birlikte gidelim.<br />

-Olur. Ancak evin tüm iþleri o saate kadar bitmeli.<br />

-Yaþasýýn, biz de gideceðiz…<br />

-Neyse, heyecanlanmayýn hemen. Yarýn ola<br />

hayrola. Haydi siz hemen þu balýklarý temizleyip kýzartýn.<br />

Bir de salata yapýn yanýna. Ben de þu ineðe bir bakýp,<br />

akþam saðýmýný da yapayým.<br />

Ýki hamarat kardeþ hemen iþe koyuldular. Yarým<br />

saat içinde salata da yapýlmýþ, balýk da kýzartýlmýþtý. Mis<br />

gibi bir balýk kokusu tüm bahçeye daðýldý…<br />

Günün yorgunluðundan olsa gerek, yemeðini yiyen<br />

bir köþeye çekildi. Kimsenin konuþacak hali bile yoktu.<br />

Akþam erkenden yattýlar.<br />

Yattýlar yatmasýna ama kimsenin gözünü uyku<br />

tutmuyordu. Yalnýzca Ali divana uzanmýþ iki büklüm<br />

uyumaktaydý.<br />

Herkesin kafasýndaki düþünceler aynýydý:<br />

-Acaba gelen Þükrü Kaptan'ýn teknesi mi?<br />

-Babam gelecek mi? Onu yarýn kucaklayabilecek<br />

miyiz?<br />

-Karnemizi, takdirnamemizi gösterebilecek miyiz?<br />

-Ýnþallah süngerden dönen ilk babam olur.<br />

Þerife Haným suskundu. Ýçinden dualar okuyarak,<br />

beyinin bu tekne ile dönmesini dilemekteydi…<br />

42


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

ÝLK SÜNGER KAYIÐININ DÖNÜÞ HEYECANI<br />

Biran önce sahile gidebilmek için, yoðun bir<br />

gayretle evin iþlerini ikindi vakti bitiren aile bireyleri,<br />

dýþarý çýkma hazýrlýðý içindeydiler.<br />

Kýzlar saçlarýný tarýyor, günlük ev giysilerini<br />

çýkarýp en güzel giysilerini giyiyorlardý. Ali de þortunu<br />

çýkarýp kýsa pantolonunu giymiþ bahçede hazýr<br />

bekliyordu.<br />

Anneleri Þerife Haným da giyinip hazýrlanmýþ<br />

olarak odasýndan çýkýnca, hep birlikte yola koyuldular.<br />

Uzun zamandan beri ilk kez birlikte çýkýyorlardý.<br />

Þükran, kardeþi Keriman'ýn, annesi de oðlunun<br />

elinden tutmuþtu. Kýzlar önde, sanki uçarcasýna<br />

yürüyorlardý. Hepsinin içleri kýpýr kýpýr, umut yüklüydü…<br />

-Yavaþ gidin kýzlar. Çarþý içinden geçmeyelim,<br />

“taþardý”ndan gidelim diyince anne, kýzlar da irim çýkýþý o<br />

tarafa yöneldiler.<br />

43


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Genelde bayanlar ve yetiþkin kýzlar, erkeklerin<br />

yoðun olduðu çarþý içinden pek geçmezler, biraz yol<br />

uzayacak olsa da, yan yollarý kullanýrlardý. Yalnýz giden<br />

bayanlarda bir çekingenlik vardý. Erkeklerin bulunduðu<br />

ortamdan uzak gidilirdi her nedense. Öyle görmüþ, öyle<br />

yetiþmiþlerdi.<br />

Çocuklar için biraz zor da olsa, taþardý denilen<br />

kayalýk tepedeki patika yolu týrmanmanýn üstesinden<br />

gelirlerdi. Bu küçük tepeden sonra hemen sahil baþlamaktaydý.<br />

Sahile inip iskeleye doðru yürüdüler. Balýk avýndan<br />

dönen birkaç balýkçý teknesi, kasa kasa balýklarý teknelerinin<br />

önüne dizmiþ müþteri bekliyorlardý.<br />

Balýkçý teknelerinin önünden ilerleyerek iskeleye<br />

yaklaþtýklarýnda, kalabalýk bir grubun iskelede<br />

bekleþmek-te olduðunu görünce heyecanlarý bir kat daha<br />

arttý. Haber hemen yayýlmýþ, kalabalýk artmýþtý.<br />

Yaþlý birkaç erkek dýþýnda, bekleyenlerin hepsi de<br />

kadýnlardý. Çocuklar da iskelenin kenarýna sýralanarak<br />

oturmuþ, ayaklarýný suya sarkýtmýþlardý.<br />

Kendileri de iskelede yerlerini aldý. Ali, oturan<br />

çocuklarýn arasýnda kendine bir yer buldu.<br />

Az sonra, kalabalýk arasýndan bir haným yanlarýna<br />

yaklaþtý. Gelen Þerife Haným'ýn kardeþi Seniha Öner'di. O<br />

da beyini karþýlamaya gelmiþti..<br />

-Abla, hoþ geldin. Nasýlsýn?<br />

-Oo! Seniha. Sen de mi buradaydýn? Göremedim!.<br />

-Ben de yeni geldim. Süngerden bir teknenin<br />

döneceðini þimdi öðrendim. Gülhaným yenge duymuþ, o<br />

haber verdi. Kýzlarý da evde yalnýz býrakýp koþup geldim.<br />

Acaba dönen kimin teknesi biliyor musun?<br />

-Hayýr ben de bilmiyorum. Dün Bodrum'lu bir<br />

süngerci haber vermiþ.<br />

44


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Bekleyelim bakalým. Ýnþallah bizimkilerden biri<br />

gelir.<br />

-Ýnþallah.<br />

-Kýzlar siz nasýlsýnýz? Okullarýnýz tatil oldu ama<br />

hiç görüþemedik. Geçtiniz mi sýnýflarýnýzý?<br />

-Geçtik teyze. Hem de takdirle.<br />

-Aferin size.<br />

-Melahat ile Zümral de geçtiler mi?<br />

-Evet, onlar da sýnýflarýný geçtiler.<br />

Bekleyiþ uzadýkça, endiþeler de artmaya<br />

baþlamýþtý. Güneþ battý batacak…<br />

Acaba tekne gelmeyecek mi?..Boþuna mý bunca<br />

bekleyiþler?..<br />

Nihayet, mavi sulara karanlýk çökmeden boðazda<br />

bir tekne göründü. Rüzgara yelken açmýþ, kuðu gibi<br />

süzülerek gelmekte idi.<br />

Bekleþenler arasýnda bir devinme baþladý.<br />

Teknenin uzaktan geldiðini gören çocuklar da<br />

heyecanlanmýþtý.<br />

Acaba kimin babasý gelecek? Hem alkýþlýyorlar,<br />

hem de baðýrýyorlardý avaz avaz.<br />

-Yaþasýýn, tekne geliyoor.<br />

-Süngerciler geliyoor.<br />

-Babam geliyoor.<br />

-Benim babaam.<br />

-Benim babaam.<br />

Tekne yaklaþtýkça heyecan katlanmakta, kalpler<br />

kanatlanmýþ bir kuþ gibi, pýr pýr atmaktaydý. Tekne biraz<br />

daha yakýnlaþýnca onu tanýyan yaþlýlardan biri baðýrdý:<br />

-Gelen Süleyman'ýn teknesi. Süleyman Eroðlu'<br />

nun teknesi.<br />

Yaþlý adamýn bu haberi ile yan taraftaki bir grup kadýn<br />

sevinçle iskelenin kenarýna doðru hareketlendi. Gelen<br />

45


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

teknede eþlerinin olduðu hareketlerinden belli<br />

oluyordu, sabýrsýzlanýyorlardý.<br />

Býraksan kendilerini suya atacaklar, bir an önce<br />

kavuþmak için, yüzerek karþýlayacaklardý…<br />

Þerife Haným ve kardeþi Seniha adeta donakaldý.<br />

Bekledikleri tekne bu deðildi. Þükran, annesinin kolundan<br />

tutarak, aðlamaklý bir sesle:<br />

-Babam gelmiyor deðil mi anne? diye sordu.<br />

-Evet kýzým. Onun teknesi deðil. Dur bekleyelim<br />

bakalým. Ýskeleye yanaþsýnlar. Belki bir haber alýrýz.<br />

Bir süre daha beklediler. Nihayet tekne demir attý.<br />

Ýskeleye yanaþýnca, halatýný da sýkýca baðladýlar.<br />

Tekne baþýnda büyük bir coþku yaþanmaktaydý.<br />

Evli dalgýçlar kucaklaþýyorlardý eþleriyle, çocuklarýyla...<br />

Sevinç rüzgarlarý esiyordu dalga dalga…Bekâr<br />

dalgýçlar anne ve babalarýnýn ellerini öpüyor, sarmaþ dolaþ<br />

oluyorlardý…<br />

Þükran, Keriman ve Ali, gerilerden onlarý izlerken,<br />

babalarýna olan özlemleri bir kat daha artmýþtý.<br />

Gýpta ile izlediler babalarýna sarýlan çocuklarý.<br />

Onlarýn yerinde olmayý ne kadar da çok arzuladýklarý<br />

bakýþlarýndan belli oluyordu…<br />

Tekne baþýndaki kalabalýk biraz daðýlýnca Þerife<br />

Haným, kaptana yaklaþtý:<br />

-Hoþ geldiniz kaptan.<br />

-Hoþ bulduk. Buyur birþey mi diyeceksin?<br />

-Þükrü Kaptan'ýn teknesini soracaktým. Onlar da<br />

dö-nüyorlar mý?<br />

-Sen kimin hanýmýsýn?<br />

-Ben, dalgýç Hüseyin Tekin'in. Sonra, yanýndaki<br />

kardeþini göstererek.<br />

-Bu da kardeþim. Kemal Öner'in hanýmý. Kemal<br />

Eniþtem de Çýkrýkcý'nýn teknesiyle gitmiþti.<br />

46


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Beylerinizi iyi tanýyorum. O teknelerle birlikte açýlmýþtýk<br />

süngere. Biz Kaþ'tan döndük. Onlar Finike'ye, oradan<br />

Kemer'e gideceklerdi. Belki Antalya'ya kadar da<br />

gidebilirler.<br />

Dönmeleri daha 15-20 gün, belki daha fazla sürebilir.<br />

Sünger iþi hiç belli olmaz.<br />

Ýki kadýnýn umutlarý iyice yýkýldý. Demek daha<br />

bekleyeceklerdi. Baþlarý öne düþtü.<br />

-Sað ol kaptan. Ýyi akþamlar.<br />

-Güle güle. Merak etmeyin, onlar da gelirler. Allah<br />

yola baktýrsýn da yere baktýrmasýn. Üzmeyin kendinizi.<br />

-Bunca yýl hep yola, denize baktýk be kaptan, yine<br />

bakarýz. Yeter ki sað salim dönsünler, dedi Þerife Haným.<br />

Ýki kadýn ve çocuklar, karanlýða kalmadan biran<br />

önce evlerine ulaþabilmek için hýzlý adýmlarla yola<br />

koyuldular.<br />

Süngerci eþlerinin çilesiydi bu, umutla bekleyiþler,<br />

hüsranla dönüþler…<br />

Ýrim içinde ayrýldý iki kardeþ birbirinden. Seniha<br />

Hanýmýn evi daha önceydi. Kapýnýn önünde sarýldýlar<br />

birbirilerini teselli ederek.<br />

-Ýnþallah sað salim dönerler abla. Beklemekten<br />

baþka çaremiz yok.<br />

-Evet, sað salim dönsünler de tek, varsýn geç olsun.<br />

Hadi hoþçakal. Sen de meraklanma.<br />

Çocuklar da teyzesinin elini öptü:<br />

-Hoþcakal teyze.<br />

-Melahat ile Zümral'e de selâm söyle.<br />

-Söylerim. Haydi kýzlar size de güle güle.<br />

47


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

VURGUN HABERÝ<br />

Henüz aradan 10 gün geçmiþti. Evin bahçe kapýsýnýn<br />

tokmaðý “Tak,tak,tak” hýzla vuruluyordu.<br />

Bu sýrada, yýkanan çamaþýrlarý bahçedeki ipe asmaya<br />

çalýþan Þükran:<br />

-Geliyoruum, geliyoruum diyerek, elindeki çamaþýrý<br />

tekrar leðene býraktýðý gibi, koþarcasýna kapýyý açmaya gitti.<br />

Kimdi bu? Niçin eli hep tokmaktaydý? Çekmez mi<br />

insan elini bir süre? Beklemez mi? Devamlý tokmaðý<br />

vurmakta tak,tak? Neydi acelesi?<br />

Kapýyý açtýðýnda, Seniha Teyzesini ve kýzlarý<br />

Melahat ile Zümral'i karþýsýnda gördü.<br />

-Oo, hoþ geldiniz teyze. Buyurun içeri.<br />

-Hoþ bulduk. Annen evde mi? Ne yapýyor?<br />

-Çamaþýr yýkamýþtýk, ben onlarý seriyordum. Annem<br />

de içeride.<br />

Kapýnýn sesini duyan Þerife Haným da merdiven<br />

baþýna çýkmýþ, kim geldi diye merakla bekliyordu. Onun<br />

sesi duyuldu:<br />

-Gel Seniha, gel. Buradayým. Hoþ geldin.<br />

-Geliyorum abla. Hoþ bulduk.<br />

Hep birlikte yukarý çýkýp, oturma odasýna geçtiler.<br />

-Nasýlsýnýz? Ne var ne yok?<br />

-Ne olsun be abla. Bildiðin gibi, uðraþýp duruyoruz.<br />

-Siz nasýlsýnýz?<br />

-Biz de iyiyiz. Baðla, bahçeyle, inekle uðraþýp<br />

duruyoruz. Çamaþýr yýkamýþtým yeni bitirdim, yoruldum.<br />

Uzanmýþ biraz soluklanýyordum.<br />

-Gördüm. Ben geldiðimde Þükran bahçede çamaþýr<br />

seriyormuþ.<br />

Haydi kýzlar, siz hep beraber bahçeye gidin. Çamaþýr<br />

serme iþi yarýda kaldý. Þükran Ablanýza yardým edin, sonra<br />

48


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

da bahçede oynayýn. Haydi Ali sen de git ama<br />

yaramazlýk yapýp kýzlarý üzme, tamam mý?<br />

Çocuklarýn hepsini dýþarý gönderince, Þerife Haným<br />

meraklandý. Sorgulayan gözlerle kardeþine bakýyordu.<br />

-Hayrola! Çocuklarý uzaklaþtýrdýn. Gizli bir þey mi<br />

söyleyecen?<br />

-Abla, çocuklar duymasýn dedim. Onlarýn yanýnda<br />

söylemek istemedim. <strong>Marmaris</strong>'li dalgýçlardan biri<br />

<strong>vurgun</strong> yemiþ!<br />

-Nee? Kimmiþ? Nereden duydun? Ölmüþ mü?<br />

-Telaþlanma hemen abla. Kim olduðunu bilen yok.<br />

Bozburun lu bir süngerci, sünger dönüþü, denizde karþýlaþtýklarý<br />

bir balýkçýya söylemiþ. Bozburun'lu da bir<br />

baþkasýn-dan duymuþ. Kim olduðunu bilmiyormuþ.<br />

Bilinen tek þey <strong>Marmaris</strong>'li olduðu.<br />

-Aman Allahým sen bizimkileri koru. Vurgun yiyen<br />

kim acaba? Ölmüþ mü? Yaþýyor mu? Nasýl öðrenebiliriz?<br />

-Yarýn, Sahil Korumaya'mý gitsek? Yoksa Liman<br />

Dairesi'ne mi? diyorum. Onlar belki biliyorlardýr.<br />

-Her ikisine de soralým. Belki onlara bir haber<br />

ulaþmýþtýr.<br />

-Tamam abla. Yarýn sabah geçerken bana uðra,<br />

birlikte gidip soruþturalým.<br />

-Olur. Ýneði saðar, yemini verir saat on gibi gelirim.<br />

-Ýnþallah bizimkilerin iyi haberlerini alýrýz.<br />

-Ýnþallah, inþallah. Süngerci eþi olmak meðer ne de<br />

zormuþ. Vurgun yiyenleri, ölenleri duydukça, her yýl yürek<br />

erintisi.<br />

-Evet abla, haklýsýn. Bir gün, <strong>vurgun</strong> haberi gelecek<br />

diye hep korkuyla geçiyor günlerimiz.<br />

-Allah korusun.<br />

-Amiin, inþallah.<br />

49


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Ben, ineði yeni saðmýþtým. Sütü kaynatayým, hep<br />

birlikte içiverelim. Çocuklar da severler.<br />

-Öyleyse ben de bahçeye çocuklarýn yanýna ineyim.<br />

Sütü orada içeriz. Bahçe daha serin ve güzel. Maþallah,<br />

senin kýzlar bahçeye çok iyi bakýyorlar. Her taraf<br />

rengarenk çiçeklerle dolu. Ýnsana huzur veriyor.<br />

-Olur. Zaten ben de bahçedeki ocaðý yakacaktým.<br />

Haydi inelim.<br />

Þerife Haným merdivenden inerken kýzlarýna<br />

seslen-di:<br />

-Kýzlaar. Haydi bakalým, teyzenize biraz taze<br />

fasulye toplayýn.<br />

-Saðol abla. Býrak çocuklar oynasýn, hiç zahmet<br />

etmesinler.<br />

-Hiç zahmet mi olur Seniha? Domates de ister<br />

misin, toplasýnlar mý?<br />

-Yok, yok istemem. Bahçede bizim de<br />

domatesimiz var, sað ol.<br />

50


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

AY BABA<br />

Gece, uyku tutmadý Þerife Haným'ý. Geceler<br />

yalnýzlýk, geceler hüzün, geceler uzun… Eþini düþünüp<br />

durdu saatlerce. Uzadýkça ayrýlýk, günler de geçmek<br />

bilmiyor, hasret dinmiyordu ki…<br />

Þimdi ne yapýyordu acaba? Nerelerde, hangi derin<br />

sulardaydý? Vurgun yiyen de kim? Nereden çýkmýþtý, kara<br />

bulut gibi <strong>Marmaris</strong>'in üzerine çöken, bu kötü haber?<br />

Herkes endiþede, herkes meraktaydý…<br />

Bir ara, diðer oda kapýsýnýn yavaþça açýldýðýný<br />

duyunca yataðýndan irkildi. Gecenin bu vakti kimdi<br />

uyanan? “Çocuklardan biri bahçeye tuvalete indi.” diye<br />

düþündü. Bir süre bekledi. Dönen olmayýnca meraklandý.<br />

Kalkýp dýþarý çýktý.<br />

O da ne? Þükran, merdiven baþýna oturmuþ,<br />

gökyüzüne baþýný kaldýrmýþ, aya, yýldýzlara bakýyordu<br />

uzun uzun. Öyle dalmýþtý ki annesinin yanýna geldiðinden<br />

bile habersizdi…<br />

-Ne o, hayrola? Niçin oturuyorsun bu karanlýkta<br />

yalnýz baþýna, uykun mu kaçtý?<br />

Birden irkildi bu sesle. Sonra kendini toparladý.<br />

Göz pýnarlarý dolu dolu, dokunsan aðlayacak gibiydi.<br />

-Bir rüya gördüm anneciðim. Kabus gibi, kötü bir<br />

rüya.<br />

-Hayýrdýr inþallah.<br />

-Bir sünger teknesi dönmüþ. Ýskele kalabalýk mý<br />

kalabalýk. Güya babam da o dönen teknedeymiþ. Herkeste<br />

bir koþuþturma. Herkes kendi eþlerini, babalarýný arýyor.<br />

Tekneye yaklaþmakta bile güçlük çekiyorum. Büyüklerin<br />

arasýnda ezileceðim. Telaþýn nedenini de anlayamýyorum.<br />

51


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Ben de babamý arýyorum o karmaþada, ama<br />

bulamýyorum. Kalabalýðýn arasýnda sýkýþýp kalýyorum. O<br />

sýkýþýklýkta nefes almaya bile zorlanýyorum.<br />

Birden uyandým. Ýçim sýkýldý. Kendimi dýþarýya zor<br />

attým. Sen de mi uyuyamadýn?<br />

Anne de kýzýnýn yanýna oturdu. Kýzýnýn baþýný<br />

göðsüne yaslayarak ipek saçlarýný okþadý...<br />

-Evet ben de uyuyamadým. Zaten hangi gece uyku<br />

giriyorki gözüme…Babanýzý çok özlediðinizi biliyorum.<br />

Hepimiz çok özledik. Merak etme. Ýnþallah yakýnda<br />

döner.<br />

Biz de teyzenle dün konuþtuðumuzda; Liman<br />

Dairesi'ne, Sahil Güvenliðe gidip, süngercilerden bir<br />

habar var mý diye sormayý kararlaþtýrmýþtýk. Sabah ola<br />

hayrola. Ýnþallah iyi bir haber alýrýz.<br />

-Anne, hatýrlýyor musun? Babam bizleri çok<br />

özleyip de uykusu kaçtýðýnda, “Güverteye çýkýp aya,<br />

yýldýzlara bakýyor, orada sizleri görüyorum” demiþti.<br />

-Evet, hatýrlýyorum kýzým.<br />

-Ben de, biraz önce öyle yaptým. Aya baktým uzun<br />

uzun. Önünden bulutlar geçti bir süre. Peþlerine takýldým.<br />

Sonra birden onu gördüm. Ayýn yerini babam almýþtý,<br />

gülümsüyordu bana bakarak… Sýkýntýlarým daðýlýverdi<br />

birden. Sanki içime bir ferahlýk, mutluluk aktý ýlýk ýlýk…<br />

-Haydi anne sende bak, gözünü kýrpmadan uzun<br />

uzun. Sen de göreceksin babamý. Ýþte orada, yýldýzlar<br />

ortalarýna almýþ onu. Ýþte pýrýl pýrýl parýldýyor çocuklarýn<br />

ortasýnda, bize gülümseyerek bakýyor…<br />

Anne, baþýný göðe kaldýrýp, kýzýna daha bir sýký<br />

sarýldý. Saçlarýný okþamaya devam etti.<br />

Aya baktý uzun uzun, gözünden yaþlar süzülmeye<br />

baþladý yanaklarýna doðru…<br />

-Sen de gördün mü anne?<br />

52


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Gördüm kýzým. Ben de görüyorum. O da bizi gördü,<br />

mutlu oldu. Bak ne de güzel gülümsüyor bize, sevinçten<br />

gözleri çakmak çakmak…<br />

-Anne, sen aðlýyorsun!<br />

-Ýnsan özlem duyduðu eþini, sevdiðini, birden<br />

karþýsýnda görünce sevinçten aðlayamaz mý? Sevinç<br />

gözyaþlarý bunlar kýzým, sevinç gözyaþlarý…<br />

-Dur! Ne oldu? Niçin hýçkýrýyorsun? Seninki de mi<br />

sevinç gözyaþlarý?<br />

-…<br />

Yanýt yoktu Þükran'dan. Baþý annesinin göðsünde,<br />

hýçkýrarak aðlamakta, anne ile kýzýnýn gözyaþlarý birbirine<br />

karýþmaktaydý…<br />

-Haydi aðlama artýk kýzým, sen de sil gözyaþlarýný…<br />

Sabah ola hayrola.<br />

Sabah iþlerini çabucak bitirip yola koyuldu Þerife<br />

Haným. Kardeþi Seniha da hazýr, onu beklemekteydi.<br />

Önce, Liman Müdürlüðü'nün kapýsýný çaldýlar.<br />

Sonra da Sahil Güvenliðin. Onlara da ulaþan resmi bir bilgi<br />

yoktu. Onlarýnki de duyumdan ibaretti.<br />

Öðrendikleri tek þey, Antalya tarafýndaki süngercilerin<br />

dönüþ yolunda olduðuydu. “2-3 güne kalmaz<br />

gelirler” diyorlardý.<br />

Yine de sevindirmiþti bu haber onlarý. Umutlandýrmýþtý.<br />

Kavuþma günü yakýndý. Ah bir de sað salim<br />

dönseler, dünyalar onlarýn olacaktý.<br />

Çocuklar da sevindiler süngercilerin dönüþ<br />

haberine. Vurgundan habersizdiler, içi içlerine sýðmaz<br />

oldu. Her gün iskelede bekleyeceklerdi babalarýnýn yolunu.<br />

Her gün öðleden sonra;<br />

-Hadi hazýrlan anne, iskeleye tekneleri karþýlamaya<br />

gidelim, babam dönüyor,diyorlardý.<br />

53


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

FEDAKÂR OLUR DALGIÇ HANIMLARI<br />

Birinci gün, ikinci gün derken, geçen her gün daha<br />

da kalabalýk olmakta iskele. Vurgun haberi yayýlmýþ tüm<br />

<strong>Marmaris</strong>'e. Bekleyenlerde bir tedirginlik, bir korku, bir<br />

heyecan. Sevinç belirtisi yok hiçbirinde…<br />

Ýki gün böyle geçti. Üçüncü gün güneþ dalmadan<br />

engin sulara, iki tekne birden göründü boðazda.Yan yana<br />

geliyorlardý sularý yara yara, ardýnda beyaz köpükler<br />

býrakarak.<br />

Tekneler demir atýp iskeleye yan yana yanaþýnca,<br />

Þerife Haným'ýn tüm hayalleri yýkýldý. Þükrü Kaptan'ýn<br />

teknesi yoktu aralarýnda.<br />

Çýkrýkçý'nýn teknesinde Kemal Öner göründü.<br />

Seniha ok gibi fýrladý ablasýnýn yanýndan. Kýzlarý da<br />

annesinin peþinden koþuþturmaktalar.<br />

-Kemaal! Kemaal!..<br />

-Babaa.<br />

-Babacýðýým.<br />

Diðer tekneden inen Mýstan da, Þerife Haným'ýn<br />

büyük ablasýnýn kýzý, Zehra ile kucaklaþtý.<br />

Kavuþmak güzeldi, sevinçler doruktaydý… Ýskele<br />

bayram yerine dönmüþ, sevinç çýðlýklarý havada<br />

uçuþuyordu. Ya kavuþamayanlara ne demeli!.. Bekledikleri<br />

gelmeyenlerin boyunlarý bükük, umutlarýný bir sonraki<br />

güne baðlayarak, sessizce uzaklaþýyorlardý oradan.<br />

Þükran ile Keriman, Ali'yi de aralarýna aldýlar.<br />

Üzgün, aðlamaklý bir halde annelerine sokuldular usulca.<br />

Kalabalýðýn taa gerilerine çekildiler. Uzaktan izlediler<br />

babalarýyla sarmaþ dolaþ kucaklaþan çocuklarý…<br />

-Belki yarýn akþam da sizin babanýz gelir çocuklar.<br />

Üzülmeyin sakýn, nasýl olsa dönüþler baþladý. Bugün<br />

olmazsa yarýn döner inþallah, dedi anne.<br />

54


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Çocuklardan hiç ses çýkmadý. Avuntu boþuna,<br />

dokunsan hýrslarýndan aðlayacaklar. Yaþlar göz pýnarlarýnda<br />

bekleþmekte…<br />

Çok geçmeden Dalgýç Kemal Eniþte, kendisini<br />

karþýlamaya gelen eþi ile birlikte, kýzlarý Melahat ve<br />

Zümral'in ellerinden tutmuþ, onlarýn yanýna geldi.<br />

Diðer tekneden inen Dalgýç Mýstan da onlarý<br />

görünce, eþi Zehra ile birlikte yanlarýna sokuldu. Etrafýný<br />

sardýlar Þerife Haným ile çocuklarýn.<br />

Dalgýçlarýn deminki gülen yüz ifadeleri deðiþmiþ,<br />

eþ ve çocuklarýna kavuþma sevinç ve mutluluðu sanki bir<br />

anda kaybolmuþtu.<br />

Onlardaki bu deðiþikliði sezen Þerife Haným'ýn<br />

benliðini bir korku sardý. Sanki bir alevin içine düþmüþ<br />

gibiydi. Ateþ bastý, eþini sormaya korkuyordu. Ya kötü bir<br />

haber verirlerse!..<br />

-Hoþ geldin eniþte, diyebildi.<br />

-Hoþ bulduk baldýz.<br />

-Sende hoþ geldin Mýstan Eniþte.<br />

-Hoþ bulduk teyze. Nasýlsýn?<br />

-Nasýl olalým be Mýstan? Süngerci eþleri nasýl olur<br />

ki? Hele bir de beklediði gecikip gelmeyince!..<br />

Bir sessizlik girdi araya. Kimse ne diyeceðini, söze<br />

nasýl baþlayacaðýný bilemiyordu. Dalgýç Kemal üzgün,<br />

baþý önde, zorla konuþmaya çalýþýyordu:<br />

-Baldýz. Hüseyin bacanaðým da yakýnda dönecek.<br />

Belki de 3-5 güne kalmaz burada olur. Yalnýz biraz<br />

rahatsýzlýðý var. Antalya'ya hastaneye götürdüler.<br />

-Nee. Aman Allahým. Yoksa Hüseyin mi <strong>vurgun</strong><br />

yiyen?<br />

-Çok üzgünüm baldýz. Ýnþallah iyileþir. Buna da çok<br />

þükür, yaþýyor ya. Biliyorsun nice dalgýçlarý alýp götürdü<br />

bu <strong>vurgun</strong> belasý. Hiç olmazsa seninki yaþýyor, hayatta.<br />

55


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Çocuklar sarýldýlar annelerinin eteklerine, koptu bir<br />

feryat figan. Hýçkýrýklara boðuldular.<br />

-Babaa, babaa.<br />

-Babamý isterim…<br />

Þerife Haným'ýn birden dünyasý karardý. Ayakta<br />

duramýyor, devrildi devrilecek. Tutamadý zor zaptetmekte<br />

olduðu göz yaþlarýný. O da hýçkýrarak aðlamakta…<br />

Ýskeledekiler koþuþturdular onlara doðru, sardýlar<br />

etrafýný.<br />

-Ne oldu? Ne oldu?<br />

-Kocasý mý <strong>vurgun</strong> yemiþ?<br />

-Felç mi olmuþ?<br />

-Ölmüþ mü?<br />

-Vah zavallý.<br />

-Üç de çocuðu var…<br />

Çevredekilerin bu konuþmalarýndan rahatsýz<br />

oldular. Hemen uzaklaþtýrdýlar onlarý.<br />

-Bir an önce eve götürelim, diyerek Seniha ile<br />

Zehra girdiler koluna Þerife Haným'ýn. Çocuklarýn da<br />

ellerinden tutup yürüdüler.<br />

Aðlaþmalar yol boyu devam etti. Daracýk irimdeki<br />

evlerin taþ duvarlarýnda yankýlandý aðýtlar.<br />

Avunç çabalarý faydasýz. Hiç söner mi kalbe düþen<br />

bu ateþin alevleri, diner mi bu sýzý?..<br />

Ev kalabalýktý. Dalgýç Kemal duyduklarýný<br />

anlatýyordu belki teselli olur diye:<br />

-En son Antalya-Kemer'de dalmýþ. Üçaðýzlarda,<br />

Yýlancýk Adasý' nýn üç mil açýðýnda. Ýnmiþ mavi sularýn<br />

derinliklerine. Her taraf sünger dolu, öbek öbek. Hem de<br />

en kalitelilerinden, birinci sýnýf. Kayalardan sarkmaktalar<br />

beni de al, beni de al diye. Onca dalgýçlýk yaþamýnda, hiç<br />

bu kadar süngeri bir arada görmemiþ Hüseyin bu güne<br />

kadar.<br />

56


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Hiç durur mu? Baþlamýþ toplamaya bir bir.<br />

Apoþesi dolup dolup taþmakta. Zaman su gibi akýp<br />

gitmekte, farkýnda deðil su altýnda geçen zamanýn.<br />

-Yukarýdakilerin kýlavuz ipini sýk sýk çekerek<br />

verdikleri uyarýyý bile duyumsamaz olmuþ. Onca<br />

derinlikteki basýnç altýnda, zaman ilerledikçe bacanaðýn<br />

vücudunda “iðnelenme”ler baþlamýþ.<br />

-Çýkarmýþlar su üstüne ama nafile, anlamýþ <strong>vurgun</strong><br />

yediðini…Aksuna yaptýrmýþlar. Tekrar daldýrmýþlar suyun<br />

derinliklerine. Her çýkarýþlarýnda soruyorlarmýþ teknedekiler:<br />

-Geçti mi iðnelenmeler, kendini nasýl hissediyor<br />

sun? diye.<br />

-Her defasýnda eliyle iþaret ediyormuþ dalgýç<br />

Hüseyin, geçmedi tekrar daldýrýn diye. Birkaç kez daha<br />

aksuna yaptýrmýþlar.Tekrar sorduklarýnda yine daldýrýn<br />

iþareti verince. Bu kez sinirlenmiþ kaptan Kýrmýzý Kâmil.<br />

-Bu kadar zaman geçti, çok oyalandýnýz. Vurgun<br />

çýkmýþtýr vücuttan. Yeter artýk, daha fazla oyalanmayýn,<br />

alýn onu tekneye, demiþ.<br />

Kýrmýzý Kamil'in hiddetine ses çýkaramamýþ<br />

kayýktakiler. Almýþlar dalgýcý tekneye çaresiz. Çýkarmýþlar<br />

baþýndan kazaný, formayý sýyýrmýþlar aþaðý, ama ne çare!<br />

Ayaða zor kalkmakta! Çok zor atmakta adýmlarýný!..Biz<br />

döndüðümüzde Antalya'ya hastaneye götürüyorlardý.<br />

Ýnþallah düzelir, yürür eskisi gibi.<br />

-Antalya'da basýnç odasý yok ki, orada tedavi<br />

edebil-sinler, dedi dalgýç Mýstan.<br />

-Dönerler gerisin geriye. Ýstanbul'a götürmek<br />

gerek.<br />

-Zaten Þükrü Kaptan da, Kýrmýzý Kâmil'e öyle<br />

demiþ. “Dönüþte kayýn biraderini Ýstanbula götür.” diye<br />

tembih etmiþ.<br />

57


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Durum böyle baldýz. Dalgýçlarýn kaderi bu. Ne<br />

söylesek faydasýz. Ölmedi ya, buna da þükretmek gerek.<br />

Ýnþallah zamanla da yürür. Tekrar döner eski haline.<br />

Dalgýç Mýstan'da, onu onaylarcasýna:<br />

-Evet, evet. Þerife Haným teyze. Olan olmuþ bir<br />

kere, aðlamanýn sýzlamanýn bir faydasý yok. Çocuklar<br />

daha da üzülüyorlar seni böyle görünce. Onlarýn da<br />

gözyaþý dinmiyor. Üzülmemek elde deðil ama, zor da olsa<br />

dayanmak gerek.<br />

-Fedakâr olur, yiðit olur, sabýrlýdýr dalgýç<br />

hanýmlarý. Ýnþallah iyileþir, üzme kendini. Ýki-üç güne<br />

kadar onlar da gelir. Beklemekten baþka yok çaresi.<br />

Þerife Haným hiç konuþmuyor, belki de<br />

söylenenleri hiç duymuyordu. Sanki o da denizin<br />

derinliklerine dalmýþ gibiydi...<br />

Hanýmlar da teselli ediyorlardý ama Seniha'nýn,<br />

Zehra'nýn sözlerini duyan kim? Onlarýn avuntusu da<br />

boþuna. Biraz sonra gidince hepsi, kalakaldý çocuklarýyla<br />

baþ baþa.<br />

Evde bir sessizlik. Kimseden çýt çýkmýyordu.<br />

Arada bir iç çekmeler, kýzarmýþ gözlerde hüzün vardý…<br />

Zaten eþi süngerdeyken gözlerine uyku girmeyen<br />

Þerife Haným'a, olmuþtu artýk gündüzler de, geceler de<br />

zehir, uykular haram…<br />

Elinde gaz lambasý, dolaþýp dururdu sabahlara dek<br />

çaresiz. Eþinden gelecek iyi bir haberi beklerdi, kararan<br />

dünyasýný aydýnlatacak bir ýþýk gibi…<br />

Gece ilerliyordu. Ay çýktý, yýldýzlar etrafýnda<br />

yerlerini aldý pýrýl pýrýl. Aðaçlarýn tepesinden loþ bir<br />

aydýnlýk süzülüyordu seren kuyunun yanýndaki çardaðýn<br />

asma dallarý arasýndan.<br />

58


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Bütün gözler aya çevrilmiþti, babalarýný görmek<br />

istiyordu çocuklar. Merdiven baþýna dizilmiþlerdi sýra sýra,<br />

yüzleri solgun.<br />

Ayý da sarmýþtý bir hüzün. Niçin gülümsemiyordu?<br />

Niçin bakmýyordu kendilerine çakmak çakmak? O da mý<br />

kaderine küskündü? Neden solgun duruyordu, ýþýðý söndü<br />

sönecek…<br />

Yýldýzlar bazen kayar ama, ay da kayar mý ki?..<br />

Sakýn kayma! Aman sakýn kayma! Evdekilerin<br />

sana çok ihtiyacý var, sensiz yapamazlar…<br />

59


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

ÇOCUKLAR SARILDILAR BABASININ<br />

TÝTRE-YEN BACAKLARINA<br />

Her geçen gün, iskeledeki kalabalýk azalýyor,<br />

sünger tekneleri peþ peþe dönüyordu. Hatta bazýlarý ikinci<br />

sefere çýkma hazýrlýðýna baþlamýþtý bile.<br />

Anne ve çocuklar dört gündür iskelede, sabahtan<br />

akþama kadar bekleþiyorlardý.<br />

Nihayet dördüncü günün sonunda Þükrü Kaptanýn<br />

kayýðý görüldü uzaktan. Kayýkta <strong>vurgun</strong> yiyen dalgýcýn<br />

olduðunu belirten sarý bayrak yarýya indirilmiþ<br />

gelmekteydi sularý yara yara. Ýskeleye yanaþmasý yirmi<br />

dakika deðil sanki yirmi yýl gibi geldi.<br />

Þerife Haným çocuklarýnýn ellerinden sýkýca tutmuþ<br />

zor zaptetmekteydi onlarý. Bir býraksa, gerilmiþ yaydan<br />

çýkan ok gibi fýrlayacaklar, daha yanaþmadan kayýk,<br />

içerisine atlayacaklardý.<br />

Saatlerdir dualar mýrýldanmakta olan Þerife<br />

Haným'ýn tek dileði onun yürüdüðünü görmekti… Ah!<br />

Yürüyerek kayýktan indiðini bir görse, dünyalar onun<br />

olacaktý.<br />

Olur da, iki kiþinin kucaðýnda, tekneden indirilirken<br />

görürse beyini, bu kez yýkýlacak, dünyasý kararacaktý…<br />

Nihayet, Dalgýç Hüseyin göründü güvertede,<br />

ayakta. Ýki kiþi koluna girmiþ, yürümeye çalýþýyordu ama<br />

adým-larýný zor atmaktaydý.<br />

-Babaa!<br />

-Babaa!<br />

-Hüseyiin…<br />

Ýndirdiler tekneden. Çocuklar sarýldýlar babalarýnýn<br />

üzerinde zor durabildiði, titreyen bacaklarýna!.. Etrafýný<br />

sardý herkes.<br />

-Geçmiþ olsun.<br />

60


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

-Geçmiþ olsun. Vah Vah!<br />

Ýlerlemek, yürümek, yarmak zordu bu kalabalýk<br />

çemberi.<br />

Dalgýç Ýbrahim Aslan, Bozburun'daki dalgýç<br />

kursunda kendisi ile birlikte birinciliði paylaþan Dalgýç<br />

Hüseyin'i sýrtladýðý gibi hýzlý adýmlarla koyuldu yola.<br />

Arkasýndaki kalabalýk onunla birlikte irimiçine<br />

yürümekteydi. Kalabalýðýn sesini duyan komþular kapýlara<br />

koþuþuyorlardý.<br />

-Vah Vah, Hüseyin komþuymuþ <strong>vurgun</strong> yiyen.<br />

-Sýrtta taþýyorlar, yürüyemiyor mu?<br />

-Herhalde tutmaz olmuþ bacaklarý?<br />

-Yazýk olmuþ babayiðite.<br />

-Evet, çok yazýk.<br />

Komþularýn üzgün ve acýma dolu konuþmalarý<br />

arasýnda girdiler kapýdan içeri. Yatýrdýlar odadaki divanýn<br />

üzerine boylu boyunca.<br />

-Geçmiþ olsun, deyip bir bir ayrýldý herkes. Kala<br />

kaldý üç çocuk ve bir eþ baþ baþa. Yalnýz, kimsesiz…<br />

Günler geçiyor, arayýp soran olmuyordu Dalgýç<br />

Hüseyin'i. Hani, Ýstanbul'a basýnç odasýna götürülecekti?<br />

Hani, orada tedavi edilecekti? Kimse umursamaz olmuþtu..<br />

Yoktu dalgýçlarýn güvencesi. Herkes iþi görülene kadardý…<br />

Herkeste ikinci sefere çýkmanýn hazýrlýðý baþlamýþtý.<br />

Þerife Haným, hergün bahçedeki odun ocaðýnda su<br />

ýsýtýyordu kocaman kazanlarla. Topladýðý faydalý bitkileri<br />

de içine katýp, evin altýndaki depo odasýna hazýrladýðý<br />

kocaman varile dolduruyordu bu suyu, kaplýca niyetine,<br />

aksuna niyetine bir umut diye.<br />

Her gün sokuyordu kocasýný sýcak sulara. Saatlerce<br />

kalýyordu Dalgýç Hüseyin bu sýcak sularýn içinde, sadece<br />

baþý dýþarýda. Azimliydi. Bakacak, yürütecekti kocasýný.<br />

Hiç yiðidini býrakýrmýydý kendi baþýna çaresiz…<br />

61


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

ÝLK ADIMLAR<br />

Günler haftalarý kovaladý. Okullarýn açýlýþ günü<br />

geldi, dersler baþlýyordu.<br />

Sabah erkenden kalktý kýzlar. Okul önlüklerini<br />

giyip, kolalý beyaz yakalýklarýný geçirdiler. Taradýlar<br />

birbirlerinin saçlarýný bir güzel. Sonra beyaz kurdelalarýný<br />

da taktýlar. Çantalarý akþamdan hazýrdý.<br />

Þükran ile Keriman bir üst sýnýfa baþlamanýn<br />

heyecaný içerisinde kahvaltýlarýný yaptýlar. Dalgýç Hüseyin<br />

dersen, o kýzlarýndan da heyecanlýydý. Ýlk kez, kapýdan<br />

dýþarý çýkacak, okula götürecekti kýzlarýný…<br />

Kýzlarý, bir elleriyle çantalarýný, diðer elleriyle<br />

babasýnýn ellerini tutmuþlardý sýkýca.<br />

Ayaklarýný yerde sürüyerek, kýsa adýmlar atarak,<br />

yavaþ yavaþ yürüyordu Dalgýç Hüseyin.<br />

Kýzlar, hiç acele etmeden yavaþ yavaþ yürüyorlardý<br />

babalarýyla birlikte. Aceleleri de yoktu zaten. Nasýl olsa<br />

okul yakýndý. Babalarý, ilk kez onlarý okula götürüyor ya,<br />

bu herþeye deðerdi… Keþke okul daha uzak olsaydý…<br />

Okulun kapýsýnda öptü kýzlarýnýn yanaklarýndan.<br />

Þükran ile Keriman çok mutluydu, sevinçle koþtular<br />

sýnýflarýna…<br />

Koca kýþ boyu, yürüdü dalgýç Hüseyin sahilde<br />

yalnýz baþýna, aðýr aðýr. Adýmlarýný yavaþ atsa da, biraz<br />

yerde sürükleniyor olsa da ayaðýnýn biri, yürüdükçe<br />

açýlacaktý ayaðý. Zamanla daha iyi yürüyebilecekti. Buna<br />

inanýyor, bu inançla atýyordu her adýmýný.<br />

Oturamýyordu evde, vakit geçmiyordu dört duvar<br />

arasýnda. Her fýrsatta kendini dýþarý atýyordu.Yaðmur<br />

yaðsa da yürümeliydi, þimþekler çaksa da. Yürüye yürüye<br />

açýla-caktý ayaklarý.<br />

62


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Bazen arkadaþlarý ona eþlik etmek isteseler de,<br />

balýkçýlar teknelerine davet etse de, o yalnýz kalmayý<br />

yeðliyordu.<br />

Yalnýz baþýna dolaþmak, özlemini duyduðu denizle<br />

olmak, denizle kucaklaþmak, onun tek istediðiydi…<br />

Yaþama hiç bir zaman küsmemiþti, küsmeyecekti.<br />

“Kadere boyun eðmeyeceðim,yürüyeceðim” diyordu.<br />

Yorulunca biraz dinlenmek için, bir kayaya oturup,<br />

köpüklü dalgalarýn kýyýya vuruþunu izliyordu bir süre.<br />

Dalgalarýn sesi kulaklarýný okþuyordu. Gözü, engin<br />

maviliklerin derinliklerinde, dalýyordu hemen düþlere…<br />

Deniz sanki “gel, gel” diye davet ediyordu onu.<br />

Öyle bir davet ki karþý koymasý imkansýzdý. Denizin siyah<br />

gülleri olan kömür karasý süngerler geliyordu gözünün<br />

önüne.<br />

Kayalardaki yosunlarýn arasýndan sarkmýþlar,<br />

uzatmýþlar baþlarýný öbek öbek, toplamakla bitmiyor ki…<br />

Rengarenk balýklar da etrafýný sarmýþ, eþlik<br />

ediyorlar dalgýca. Bir saða bir sola kaçýþarak adeta dans<br />

ediyorlar etrafýnda…<br />

63


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

BÝR MÜJDEM VAR<br />

Bahar geldi, canlandý yeniden doða, gök masmavi,<br />

ormanlar yemyeþil. <strong>Marmaris</strong>'te bahar bir baþka güzeldi, bir<br />

baþka heyecanla yaþanmaktaydý… Aðaçlar çiçek açmakta,<br />

kuþlar daldan dala konmaktaydý cývýl cývýl. Ýpek kanatlý<br />

kelebekler, çiçekten çiçeðe uçuþuyor, böcekler, karýncalar<br />

kýpýr kýpýr dolaþýyordu. Arýlar hamarat mý hamarattý.<br />

Öðrenciler, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk<br />

Bayramý kutlamalarýna hazýrlýk yapýyorlardý. Sýnýflar<br />

süslenmiþ, bayraklar asýlmýþtý. Trampet takýmý hiç<br />

susmuyor, flütler de eþlik ediyordu onlara.<br />

Þükran ile Keriman “Yavrukurt” elbiselerini giymiþ,<br />

gün boyu rap rap yürüyorlardý okulun bahçesinde, diðer<br />

çocuklarla birlikte, bir asker gibi, Mustafa Çavuþ'un torunu<br />

olduklarý belli…<br />

Sünger kayýklarý kumsala alýnmýþ, “Kalafat” çekilip,<br />

temizlenip, yeniden boyanýyordu. Ýþi bitenler tekrar denize<br />

salýnýyordu. Balýkçýlar aðlarýný onarýyorlardý harýl harýl.<br />

Mayýs ayý yaklaþtýðýnda, süngercilerde bir telaþ<br />

baþlamýþtý. Yine denize açýlmanýn hazýrlýklarý sürüyordu<br />

tüm hýzýyla…<br />

Dalgýçlarý sorarsanýz, onlarýn da özlemleri bitecek,<br />

yakýnda kavuþacaklardý mavi gözlü sevgililerine…<br />

Bir sevgiliye kavuþmak güzeldi ama, diðer<br />

sevgililerden uzaklaþmak, ayrýlmak olmasa…<br />

Yine baþlayacaktý eþlerden, çocuklardan uzak<br />

günler yakýnda…<br />

Yine bir heyecanla açýlacaktý sünger tekneleri mavi<br />

sulara.<br />

Yine, iskeleden el sallamalar, davul sesleri.<br />

Yine, özlemler, kalplerde sýzý.<br />

64


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Yine, bekleyiþler, günlerce, aylarca süren.<br />

Yine, baþlayan dönüþler, kalplerde sevinç çýðlýðý.<br />

Yine, Çamlý köyünde, dalgýcýn salimen döndüðünün<br />

habercisi silah sesleri.<br />

Yine, kavuþmanýn o doyumsuz coþkusu.<br />

Yine, mutluluk gözyaþlarý.<br />

Yine, bazý tekneler sarý bayraklarý yarýda girecek<br />

limana.<br />

Yine, bazý aileler için hazan mevsimi,<br />

Yine, gencecik yapraklar kopacak dalýndan vakitsiz.<br />

Yine, <strong>vurgun</strong>lar…<br />

Yine, gözyaþý, feryat figan…<br />

Gitmek mi zor?..Kalmak mý zor?..<br />

Onu sen, gel de süngercilere sor…<br />

Dalgýç Hüseyin bahçe kapýsýndan girdi içeri,<br />

merdivenlerden yavaþ yavaþ yukarý çýktý. Onun geldiðini<br />

duyan Þerife Haným kapýda karþýladý eþini.<br />

-Gel Hüseyin, hoþ geldin.<br />

-Hoþ bulduk.<br />

Þerife Haným'ýn gözlerinin içi gülmekteydi. Ýçindeki<br />

sevinci biran önce eþiyle paylaþmak istiyordu. Elinden<br />

tutup yardým etti, girdiler içeriye. Geçti divana oturan<br />

eþinin karþýsýna. Ellerinden tuttu sýmsýký.<br />

-Sana bir müjdem var!..<br />

-Hayrola haným?<br />

-Çok güzel bir haberim var.<br />

-Söyle çabuk, meraklandým.<br />

-Bir bebeðimiz daha olacak!<br />

-Yaa! Çok sevindim bu haberine. Çok mutlu oldum.<br />

Demek çocuklarý dörtleyeceðiz…<br />

-Evet, evet. Dört tane yeter artýk. Hayýrlýsýyla bu son<br />

olsun.<br />

65


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Benim de sana söyleyeceðim var ama bu müjdenin<br />

üzerine nasýl söylesem bilmem ki?<br />

Bu kez meraklanma sýrasý Þerife Hanýmdaydý:<br />

-Hayrola! Nedir söylemek istediðin?<br />

-Gel otur þöyle yanýma.<br />

Usulca oturdu. Tedirgin olmuþtu birden.<br />

Meraklandý, sokuldu kocasýna.<br />

-Hadi söyle, seni dinliyorum.<br />

Dalgýç Hüseyin bir iki yutkunduktan sonra:<br />

-Süngere gidiyorum! demez mi?<br />

Dünyalar baþýna yýkýldý kadýnýn…Þimþekler çaktý<br />

beyninde. Ýnanmak istemiyordu bu habere, þaka olmalýydý.<br />

Ama þaka deðildi. Bazen gerçekler öylesine acýydý<br />

ki…<br />

66


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

GÝDENLER DÖNMEZ OLDU<br />

Yine iskele çok kalabalýktý. Sünger tekneleri yine<br />

dizilmiþlerdi sýra sýra. Þerife Haným ile kardeþi Seniha yan<br />

yana durmuþ, kolkola girmiþlerdi. Üstelik ikisi de<br />

hamileydi! Çocuklar okuldalardý, kendileri yolcu ediyorlardý<br />

eþlerini.<br />

“Bebeklerin doðumunda yanýnda olacaðýz.” diye<br />

ikisi de söz vermiþti eþlerine. Dalgýç Hüseyin:<br />

“Durumum dalmama engel deðil, suda yürümüyorum<br />

ki, hem tekrar dalmak iyi de gelebilir.” demiþ, “Ben<br />

kopamam denizden, sudan çýkmýþ balýk gibi olurum,<br />

yaþayamam” demiþ, bin bir dil dökmüþtü eþine.<br />

Eþleri karþý durup “Artýk dalgýçlýk yok.” deseler de<br />

iknâ edememiþlerdi onlarý. Zaptetmek çok zordu.<br />

Çocuklar karnelerini yine gösteremeyecekler, sýnýf<br />

geçmelerinin sevincini, coþkusunu paylaþamayacaklardý<br />

babalarýyla…<br />

Hareket vakti geldi. Bu kez, her iki dalgýç da<br />

Süleyman Eroðlu'nun teknesine bindiler. Bu sene de, bu<br />

tekneyle anlaþmýþlardý. Halatlar çözüldü, zincir çekilip<br />

demir alýndý ve tekne salýndý…<br />

Gitti iki bacanak dalgýç, açýldýlar engin sulara,<br />

geride iki hamile eþi býrakarak. Eþleri ne yapsýn?<br />

Çaresizlik içindelerdi.<br />

Bir elleri karýnlarýnda, diðer elleri havada, el<br />

salladýlar uzaklaþan teknenin ardýndan, kollarý<br />

yoruluncaya dek…<br />

“Güle güle gidin. Yolunuz açýk, deniziniz durgun,<br />

soluðunuz güçlü, þansýnýz bol olsun. Allah sizleri<br />

korusun.”<br />

67


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Henüz daha ilk haftanýn sonunda, ulaþtý acý bir<br />

haber, çöktü <strong>Marmaris</strong>'in üzerine, kara bir bulut gibi.<br />

Denizin derinliklerinde <strong>vurgun</strong>la ölmek ne acýydý…<br />

Hoca selâ okumaktaydý minareden avazý çýktýðýnca.<br />

Herkes kulak kesilmiþ, dinlemekteydi hocayý.<br />

-Kimdi ölen? Kimin selâsý bu?<br />

Selânýn sonunda duyuldu hocanýn acý haberi:<br />

-<strong>Marmaris</strong> li dalgýçlarýmýzdan Kemal Öner <strong>vurgun</strong><br />

yiyerek Hakkýn rahmetine kavuþmuþtur. Cenazesi<br />

gelmekte olan tekneden alýnarak, ikindi namazýný mütakip<br />

þehir mezarlýðýnda defnedilecektir. Allah rahmet eylesin…<br />

Haberi duyan iskeleye koþuþmaktaydý. Çok<br />

geçmeden mahþeri bir kalabalýk iskelede toplandý. Ne de<br />

çokmuþ seveni.<br />

Dalgýcýn hamile eþi Seniha, ayakta zor<br />

durmaktaydý. Kadýnlar koluna girmiþ, çevirmiþlerdi<br />

etrafýný. Aðýtlar yakýlmaktaydý…<br />

Derken, kayýk yanaþtý. Aldýlar kayýktan Dalgýç<br />

Kemal Öner'in yelken bezine sarýlý cansýz bedenini. Yeni<br />

Camii'de yýkanýp kefene sarýldý ve tabuta konuldu.<br />

Cenaze namazý kýlýnýp, eller üzerinde götürüldü son<br />

yolculuðuna. Geride kaldý gözü yaþlý gencecik bir eþ,<br />

güzelim iki çocuk, bir de yolda! Ya, ona ne demeli? Ne<br />

kötüymüþ bu yavrunun kaderi...<br />

* * *<br />

Ýki ay sonra yine acý bir haber! “Dalgýç Mýstan<br />

<strong>vurgun</strong> yemiþ, belden aþaðýsý tutmamakta!”<br />

Bu yaz da, felaket felaket üstüne. Þerife Haným<br />

hangisine yansýn? Daha bir ateþin koru küllenmeden,<br />

ikinci bir ateþ düþmüþtü ailenin baðrýna.<br />

-Vah Zehram vah. Yiðidin yapýþtý yere…<br />

68


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

DENÝZDEN KOPULUR MU?<br />

Dalgýç Hüseyin, bu yýl son olsun, bu yýl son olsun<br />

diye diye, iki yýlý daha geçirmiþti denizin derinliklerinde.<br />

Þerife Haným artýk isyan etmekteydi:<br />

-Bir daha gidersen süngere, atarým peþin sýra<br />

kendimi iskeleden denize, deyince dalgýçlýktan<br />

vazgeçmek zorunda kaldý Dalgýç Hüseyin.<br />

Ama o ayrý durabilir miydi hiç denizden? Sudan<br />

çýkmýþ balýða dönerdi sonra!..<br />

“Denizin dibi olmazsa, üstü olsun.” diye çýkmadý<br />

tuzlu sudan. Ýnmedi hiç teknelerden. Dalgalarla boðuþup<br />

durdu yýllarca…Balýk tutmalar, Rodos'a yolcu götürüp<br />

getirmeler derken, ne de çabuk geçiverdi onca yýllar...<br />

Çocuklarý büyüdü, okudu. Þükran ile Keriman<br />

öðretmen oldu. Hepsi de evlendiler. Ali, deniz üstünde<br />

babasýnýn yerini aldý. Zerrin ev hanýmý oldu.<br />

Dalgýç Hüseyin'in dokuz torunu oldu. Bir de<br />

torunu-nun çocuðu.Yaþý 92 olsa da, <strong>vurgun</strong> yiyen ayaklarý<br />

artýk onu taþýmasa da, tekerlekli sandalyede olsa da, asla<br />

kopa-madý denizden. Ne denizin derinlikleri, ne de üstü.<br />

Artýk kýyýsýnda dolaþmakta maviliklerin. Dalgalarýn sesi<br />

avutmakta onu. Karanlýk gecelerde uykusu kaçtýðýnda,<br />

aya, yýldýza bir baþka bakmakta…<br />

Kýyýsýnda olsa da denizin, o hala derinliklerine<br />

hasret. Kimbilir ne kadar da çoðalmýþtýr þimdi kömür<br />

karasý süngerler. Kayalara yapýþmýþlardýr öbek öbek.<br />

Bekliyor-lardýr yalnýzlýklar içinde. Bekliyorlardýr<br />

hasretle, bir sevgiliyi bekler gibi…Yýllar geçti yoksunuz.<br />

Gelin, gelin artýk, nerede kaldýnýz, diye. Hani, nerede o<br />

eski sünger kayýklarý? Süngerciler nerede? Nerede o eski<br />

dalgýçlar? Süngerler nerede? Davulun sesi de duyulmaz<br />

oldu. Artýk el sallanmýyor iskeleden…<br />

69


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Tüm dalgýçlarýn anýsýna, <strong>Marmaris</strong> <strong>Belediyesi</strong> bir<br />

heykel diker sahile. Sýrtýnda dalgýç formasý, elindeki<br />

apoþesi sünger dolu olan bir dalgýç anýtýdýr bu. O da sýrtýný<br />

denize dönmüþ, adýmýný atmýþtýr artýk karaya.<br />

Bazen Dalgýç Hüseyin, bu anýtýn karþýsýna geçip<br />

oturur saatlerce. Anýttaki dalgýçýn bedeni demirden de<br />

olsa, sohbet eder onunla, yýllar öncesi birlikte daldýðý<br />

dalgýç arkadaþý gibi. Zaten günümüzde kaç dalgýç<br />

kalmýþtýr onunla arkadaþlýk edip, yýllar öncesini yad<br />

edecek…<br />

Bu anýttaki dalgýç; daha hayatlarýnýn baharýnda,<br />

gencecik yaþlarýnda, derin sularda dolaþýp bir apoþe<br />

sünger uðruna <strong>vurgun</strong> yiyip yaþamlarýna veda eden:<br />

70


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Kamil Okan'ýn (Parça Kamil)<br />

Kemal Öner'in<br />

Çil Hüseyin'in<br />

Þevket Güngör'ün<br />

Yaþar Gebeþ'in<br />

Salim Ayyýldýz'ýn<br />

Mehmet Ayyýldýz'ýn<br />

Osman Toksoy'un<br />

Ýbrahim Karaer'in<br />

Raþit'in Mustafa'nýn<br />

Mehmet Çakýrcan'ýn<br />

………..<br />

Ýsimlerini sayamadýðým daha nice yiðit dalgýçlarýn<br />

ta kendisidir…<br />

Bu anýttaki dalgýç; mavi sularýn derinliklerinde bir<br />

apoþe sünger uðruna <strong>vurgun</strong> yiyerek sakat kalan:<br />

Hüseyin Tekin'in<br />

Orhan Kaya'nýn<br />

Nazým'ýn Ali'nin<br />

Gacar Mustafa'nýn<br />

Hamdi Eren'in<br />

Bayram Uçar'ýn<br />

Yaþar Acarsoy'un<br />

Ali Kartal'ýn<br />

Celal Aksungur'un<br />

Mestan Dalgýç'ýn<br />

Kara Ýbrahim'in<br />

Mehmet Mutlu'nun<br />

Mehmet Pektaþ'ýn<br />

Ýsmet Bulucu'nun<br />

…………<br />

71


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Ýsimlerini sayamadýðým daha nice yiðit dalgýçlarýn<br />

ta kendisidir.<br />

<strong>Marmaris</strong> liler bu anýtlara baktýklarýnda<br />

kendilerin-den birþeyler görüp buruk bir heyecan<br />

yaþarlar.<br />

Bu anýtlar onlarýn geçmiþleridir, daha dün gibi<br />

yaþanan, gözlerinde canlanan.<br />

Kucaðýnda bebeði ile dalgýç kocasýný bekleyen<br />

anne; kendi gençliðidir…<br />

Formalý dalgýç; babalarýdýr, aðabeyleridir,<br />

kocalarý-dýr, amcalarýdýr, dayýlarýdýr.<br />

Daha doðrusu, bu formalý dalgýç; <strong>vurgun</strong> yiyip<br />

hayata gözlerini yuman, <strong>vurgun</strong> yiyip sakat ve boynu<br />

bükük kalan, hayatý doyasýya yaþayamayan, koþamayan,<br />

yere yapýþan yiðitlerin, kendi gençlikleridir…<br />

72


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

TAKVÝM SAYFASINDA YER ALDI DALGIÇ<br />

<strong>Marmaris</strong> <strong>Belediyesi</strong>, 2006 yýlýnýn duvar takvimini<br />

hazýrlamýþtý. Her sayfasýnda cennet <strong>Marmaris</strong>'in güzel<br />

manzaralarý ve belediyenin etkinlikleri yer almaktaydý.<br />

73


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Ekim ayý sayfasýnýn alt köþesine de Dalgýç<br />

Hüseyin'in tekerlekli sandalyesinde “Caný pahasýna,<br />

vazgeçemediði sevgilisi” ile birlikte çektikleri güzel bir<br />

fotoðrafýna yer vermiþlerdi.<br />

Belediyenin insana olan saygýsýnýn güzel bir örneðiydi<br />

bu. Geçmiþi unutmayan, “Ýnsana ve çevreye<br />

saygýlý” vefakar bir davranýþ.<br />

Anýttaki dalgýç, sýrtýný denize dönmüþ olsa da,<br />

Dalgýç Hüseyin hiç çevirmemiþ yüzünü, hiç ayýrmamýþ<br />

engin deryadan gözlerini.<br />

Ah bir yürüyebilse, bir koþabilse, hiç kimseler<br />

tutamayacak onu, zaptedemeyecekler. Koþup kavuþacak<br />

sevgilisine, kucaklayacak onu yýllarýn özlemiyle, dalacak<br />

mavi sularýn derinliklerine…<br />

74


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Takvimin çýktýðýný haber alan damadý Suat, heyecanla<br />

koþtu belediyeye. Aldýðý takvimi ulaþtýrdý sahildeki<br />

kayýnpederine.<br />

Dalgýç Hüseyin, çevirdi takvimin sayfalarýný aðýr<br />

aðýr. Kendi resmini görünce duraksadý.<br />

Uzun uzun baktý resmine. Sonra, baþýný boðaza<br />

çevirdi. Sanki zaman tuneline girmiþ gibi, daldý engin<br />

maviliklere…Açýldý kayýkla süngere…Ýskeleden kendine<br />

el sallayanlara baktý uzun uzun…<br />

Bir anne ile dört çocuðunu gördü, gözleri yaþlý.<br />

Çocuklar, annenin eteðine yapýþmýþ, ona tutunmak<br />

istiyorlar sýmsýký, çaresiz…<br />

Çýktý boðazdan açýk denizlere…<br />

Gözden kayboldu sünger kayýðý…<br />

Mavi gözlü sevgilisiyle buluþtu yeniden.<br />

50 yýl öncesi gibi…<br />

75


………………..…….. VURGUN ………………………<br />

Þerife Haným'ýn gözü boðazda,<br />

Gözlemekte kocasýnýn yolunu.<br />

Acaba, geri gelir mi Dalgýç Hüseyin?<br />

Kim bilir?..<br />

* S O N *<br />

76

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!