OsmanliTurkcesiSozlugu
OsmanliTurkcesiSozlugu OsmanliTurkcesiSozlugu
vasl (A.) [ ﻞﺹو ] 1.ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama. vassaf (A.) [ فﺎﺹو ] öven, anlatan, tavsif eden. vassal (A.) [ لﺎﺹو ] ulaştıran. vatan (A.) [ ﻦﻃو ] yurt. vatandaş (A.-T.) [ شاﺪﻨﻃو ] yurttaş. vatanî (A.) [ ﯽﻨﻃو ] yurt ile ilgili. vatanperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﻦﻃو ] yurtsever. vatanperverâne (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﭘ ﻦﻃو ] yurtseverce. vâveylâ (A.) [ ﻼیواو ] 1.yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık. vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak. vâye (F.) [ ﻪیاو ] kısmet. vaz’ (A.) [ ﻊﺽو ] 1.koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum. vaz’ -ı haml [ ﻞﻤﺣ ﻊﺽو ] doğum. vaz’ -ı kadîm [ ﻢیﺪﻗ ﻊ ﺽو ] eski konum, eski durum. vaz’ -ı yed [ ﺪی ﻊﺽو ] el koyma. vaz’ -ı yed edilmek el konulmak. vaz’ -ı yed etmek el koymak. vaz’ etmek koymak. vaz’an (A.) [ ﺎﻌﺽو ] konumu bakımından. vazâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻇو ] görevler, ödevler. vâzı’ (A.) [ ﻊﺽاو ] 1.koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı. vâzıh (A.) [ ﺢﺽاو ] açık, net. vâzıhan (A.) [ ﺎﺤﺽاو ] açıkça, açık olarak. 510
vazî' (A.) [ ﻊﻴﺽو ] 1.alçak, aşağı. 2.mütevazi. vazîfe (A.) [ ﻪﻔﻴﻇو ] 1.görev. 2.ödev. vazîfedâr (A.-F.) [ راد ﻪﻔﻴﻇو ] görevli. vazîfeşinas (A.) [ سﺎﻨﺵ ﻪﻔﻴﻇو ] görevine düşkün. vaziyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺽو ] durum, konum. vebâl (A.) [ لﺎﺑو ] günah. vecâhet (A.) [ ﺖهﺎﺝو ] yüz güzelliği. vecd (A.) [ ﺪﺝو ] coşku. vecdâver (A.-F.) [ روﺁﺪﺝو ] coşkulu, heyecanlandıran. vech (A.) [ ﻪﺝو ] 1.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey. veche (A.) [ ﻪﻬﺝو ] 1.yüz. 2.yön, taraf. vecîbe (A.) [ ﻪﺒﻴﺝو ] yapılması gereken, görev. vecîz (A.) [ ﺰﻴﺝو ] özlü. vecîze (A.) [ ﻩﺰﻴﺝو ] özdeyiş. vedâ (A.) [ عادو ] ayrılış, ayrılma. vedâyi’ (A.) [ ﻊیادو ] emanetler. vedîa (A.) [ ﻪﻌیدو ] emanet. vefâ (A.) [ ﺎﻓو ] 1.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme. vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek. vefâdâr (A.-F.) [ رادﺎﻓو ] vefalı. vefâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻓو ] vefalı. vefât (A.) [ تﺎﻓو ] ölüm. vefât etmek ölmek. 511
- Page 459 and 460: te’hîr edilmek geciktirilmek. te
- Page 461 and 462: tebahhur (A.) [ ﺮﺤﺒﺕ ] 1.g
- Page 463 and 464: tebhâl (A.) [ لﺎﺨﺒﺕ ] uç
- Page 465 and 466: tecevvüf (A.) [ فﻮﺠﺕ ] kofl
- Page 467 and 468: tedkîk edilmek incelenmek. tedkîk
- Page 469 and 470: teferru’ât (A.) [ تﺎﻋﺮﻔ
- Page 471 and 472: tehallüs (A.) [ ﺺﻠﺨﺕ ] mah
- Page 473 and 474: tekâsür (A.) [ ﺮﺛﺎﮑﺕ ]
- Page 475 and 476: tel’în edilmek lanetlenmek. tel
- Page 477 and 478: temâşâ etmek seyretmek. temaşag
- Page 479 and 480: temsîlât (A.) [ تﻼﻴﺜﻤﺕ
- Page 481 and 482: tenhâ (F.) [ ﺎﻬﻨﺕ ] 1.tek
- Page 483 and 484: terceme (A.) [ ﻪﻤﺝﺮﺕ ] ç
- Page 485 and 486: tersengîz (F.) [ ﺰ ﻴﮕﻥا
- Page 487 and 488: tesellî (A.) [ ﯽﻠﺴﺕ ] avut
- Page 489 and 490: teşdîd (A.) [ ﺪیﺪﺸﺕ ] ş
- Page 491 and 492: tetebbu’ (A.) [ ﻊﺒﺘﺕ ] de
- Page 493 and 494: tevlîd (A.) [ ﺪﻴﻝﻮﺕ ] 1.
- Page 495 and 496: tılâ (A.) [ عﻼﻃ ] yaldız. t
- Page 497 and 498: tulû (A.) [ عﻮﻠﻃ ] doğuş.
- Page 499 and 500: u’cûbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺠﻋا
- Page 501 and 502: umûmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ
- Page 503 and 504: übbehet (A.) [ ﺖﻬﺑا ] ululu
- Page 505 and 506: üsbû’î (A.) [ ﯽﻋﻮﺒﺱ
- Page 507 and 508: vâhayfâ (A.) [ ﺎﻔﻴﺣاو ]
- Page 509: vâpesin (F.) [ ﻦﻴﺴﭘاو ]
- Page 513 and 514: vekıs’alâhâzâ (A.) [ اﺬه
- Page 515 and 516: vidâd (A.) [ دادو ] 1.sevgi. 2
- Page 517 and 518: yâ (A.) [ ﺎی ] ey. yâb (F.) [
- Page 519 and 520: yekcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝ ﮏی ]
- Page 521 and 522: za’f (A.) [ ﻒﻌﺽ ] zayıflı
- Page 523 and 524: zahmdâr (F.) [ راﺪﻤﺧز ] y
- Page 525 and 526: zarar (A.) [ رﺮﺽ ] ziyan. zara
- Page 527 and 528: zehr (A.) [ ﺮهز ] çiçek. zehr
- Page 529 and 530: zerâfe (A.) [ ﻪﻓارز ] züra
- Page 531 and 532: zıyâ’ (A.) [ ءﺎﻴﺽ ] çif
- Page 533 and 534: zirâ’î (A.) [ ﯽﻋارز ] ta
- Page 535 and 536: zurûf (A.) [ فوﺮﻇ ] 1.kaplar
vazî' (A.) [ ﻊﻴﺽو ] 1.alçak, aşağı. 2.mütevazi.<br />
vazîfe (A.) [ ﻪﻔﻴﻇو ] 1.görev. 2.ödev.<br />
vazîfedâr (A.-F.) [ راد ﻪﻔﻴﻇو ] görevli.<br />
vazîfeşinas (A.) [ سﺎﻨﺵ ﻪﻔﻴﻇو ] görevine düşkün.<br />
vaziyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺽو ] durum, konum.<br />
vebâl (A.) [ لﺎﺑو ] günah.<br />
vecâhet (A.) [ ﺖهﺎﺝو ] yüz güzelliği.<br />
vecd (A.) [ ﺪﺝو ] coşku.<br />
vecdâver (A.-F.) [ روﺁﺪﺝو ] coşkulu, heyecanlandıran.<br />
vech (A.) [ ﻪﺝو ] 1.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.<br />
veche (A.) [ ﻪﻬﺝو ] 1.yüz. 2.yön, taraf.<br />
vecîbe (A.) [ ﻪﺒﻴﺝو ] yapılması gereken, görev.<br />
vecîz (A.) [ ﺰﻴﺝو ] özlü.<br />
vecîze (A.) [ ﻩﺰﻴﺝو ] özdeyiş.<br />
vedâ (A.) [ عادو ] ayrılış, ayrılma.<br />
vedâyi’ (A.) [ ﻊیادو ] emanetler.<br />
vedîa (A.) [ ﻪﻌیدو ] emanet.<br />
vefâ (A.) [ ﺎﻓو ] 1.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.<br />
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.<br />
vefâdâr (A.-F.) [ رادﺎﻓو ] vefalı.<br />
vefâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻓو ] vefalı.<br />
vefât (A.) [ تﺎﻓو ] ölüm.<br />
vefât etmek ölmek.<br />
511