Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ<br />
Prof. Dr. Mehmet KANAR<br />
1
A<br />
â (F.) [ﺁ] 1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı<br />
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.<br />
a’dâ (A.) [اﺪﻋا] düşmanlar.<br />
a’dâd (A.) [داﺪﻋا] sayılar.<br />
â’ik (A.) [ﻖﺋﺎﻋ] engel.<br />
a’lâ (A.) [ﯽﻠﻋا] en yüksek, en yüce.<br />
a’lâf (A.) [فﻻﺁ] otlar.<br />
a’lâl (A.) [لﻼﻋا] 1.hastalıklar. 2.sebepler.<br />
a’lâm (A.) [مﻼﻋا] 1.bayraklar. 2.özel isimler.<br />
a’lem (A.) [ﻢﻠﻋا] en iyi bilen.<br />
a’mâ (A.) [ﯽﻤﻋا] kör.<br />
a’mâk (A.) [قﺎﻤﻋا] derinlikler.<br />
a’mâl (A.) [لﺎﻤﻋا] işler, ameller, davranışlar.<br />
a’mâr (A.) [رﺎﻤﻋا] 1.ömürler. 2.yaşlar.<br />
a’nî (A.) [ﯽﻨﻋا] yani.<br />
a’râb (A.) [باﺮﻋا] Araplar, çöl arapları.<br />
a’râbî (A.) [ﯽﺑاﺮﻋا] çöl arabı.<br />
a’râz (A.) [ضاﺮﻋا] belirtiler.<br />
2
a’sâb (A.) [بﺎﺼﻋا] sinirler.<br />
a’sâr (A.) [رﺎﺼﻋا] yüz yıllar.<br />
a’şâr (A.) [رﺎﺸﻋا] öşür vergileri, onda birler.<br />
a’şârî (A.) [یرﺎﺸﻋا] ondalık.<br />
a’vec (A.) [جﻮﻋا] yamuk, eğri büğrü.<br />
a’ver (A.) [رﻮﻋا] tek gözlü.<br />
a’yâd (A.) [دﺎﻴﻋا] bayramlar.<br />
a’yân (A.) [نﺎﻴﻋا] 1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.<br />
a’yün (A.) [ﻦﻴﻋا] 1.gözler. 2.pınarlar.<br />
a’zâ (A.) [ﺎﻀﻋا] 1.üyeler. 2.organlar.<br />
a’zam (A.) [ﻢﻈﻋا] en büyük.<br />
âb (F.) [بﺁ] 1.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.<br />
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.<br />
âb (F.) [بﺁ] Ağustos.<br />
âb -ı âbistenî [ﯽﻨﺘﺴﺑﺁ بﺁ] 1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.<br />
âb -ı adâlet [ﺖﻝاﺪﻋ بﺁ] 1.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.<br />
âb -ı ahmer [ﺮﻤﺣا بﺁ] 1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.<br />
âb -ı âteşîn [ﻦﻴﺸﺕﺁ بﺁ] 1.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.<br />
âb -ı bâdereng [ﮓﻥر ﻩدﺎﺑ بﺁ] 1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.<br />
âb -ı engûr [رﻮﮕﻥا بﺁ] 1.üzüm suyu. 2.şarap.<br />
âb -ı harâbât [تﺎﺑاﺮﺧ بﺁ] (meyhane suyu) şarap.<br />
âb -ı kevser [ﺮﺛﻮﮐ بﺁ] 1.cennet suyu, 2.şarap.<br />
ab’âb (A.) [بﺎﻌﺒﻋ] vantrolog.<br />
3
abâ (A.) [ﺎﺒﻋ] 1.kaba yün kumaş. 2.aba.<br />
âbâ’ (A.) [ءﺎﺑﺁ] 1.babalar. 2.gezegenler.<br />
âbâd (A.) [دﺎﺑﺁ] ebedler.<br />
âbâd (F.) [دﺎﺑﺁ] bayındır, mamûr.<br />
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.<br />
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.<br />
âbâdân (F.) [نادﺎﺑﺁ] bayındır.<br />
âbâdânî (F.) [ﯽﻥادﺎﺑﺁ] bayındırlık.<br />
âbâdî (F.) [یدﺎﺑﺁ] 1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.<br />
âbâl (A.) [لﺎﺑﺁ] develer.<br />
âbân (F.) [نﺎﺑﺁ] Âbân ayı.<br />
abâpûş (A.-F.) [شﻮﭘﺎﺒﻋ] 1.abalı. 2.derviş. 3.yoksul.<br />
âbâr (A.) [رﺎﺑﺁ] kuyular.<br />
âbcâme (F.) [ﻪﻡﺎﺠﺑﺁ] su kabı.<br />
âbçîn (F.) [ﻦﻴﭽﺑﺁ] peştemal.<br />
abd (A.) [ﺪﺒﻋ] 1.kul. 2.köle.<br />
âbdân (F.) [ناﺪﺑﺁ] 1.su kabı. 2.mesane.<br />
âbdâr (F.) [راﺪﺑﺁ] 1.sulu. 2.parlak. 3.hoş<br />
âbdendân (F.) [ناﺪﻥﺪﺑﺁ] 1.bön. 2.âciz.<br />
abdest (F.) [ﺖﺱﺪﺑﺁ] 1.abdest. 2.paylama.<br />
abdesthâne (F.) [ﻪﻥﺎﺨﺘﺱﺪﺑﺁ] 1.tuvalet. 2.abdest alınan yer.<br />
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.<br />
âbek (F.) [ﮏﺑﺁ] 1.sulu. 2.cıva.<br />
4
abes (A.) [ﺚﺒﻋ] saçma, abes.<br />
âbgîne (F.) [ﻪﻨﻴﮕﺑﺁ] 1.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.<br />
âbgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺑﺁ] 1.havuz. 2.su birikintisi.<br />
âbgûn (F.) [نﻮﮕﺑﺁ] 1.su rengi. 2.mavi.<br />
abher (A.) [ﺮﻬﺒﻋ] 1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.<br />
âbhîz (F.) [ﺰﻴﺨﺑﺁ] büyük dalga.<br />
âbhord (F.) [درﻮﺨﺑﺁ] nasip.<br />
âbırû (F.) [وﺮﺑﺁ] yüzsuyu.<br />
âbî (F.) [ﯽﺑﺁ] mavi.<br />
âbid (A.) [ﺪﺑﺎﻋ] 1.ibadet eden. 2.erkek adı.<br />
abîd (A.) [ﺪﻴﺒﻋ] 1.kullar. 2.köleler.<br />
âbidât [تاﺪﺑﺁ] anıtlar.<br />
âbide (A.) [ﻩﺪﺑﺁ] anıt.<br />
âbidevî (A.) [یوﺪﺑﺁ] anıtsal.<br />
âbile (F.) [ﻪﻠﺑﺁ] 1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.<br />
âbir (A.) [ﺮﺑﺎﻋ] yaya.<br />
âbisten (F.) [ﻦﺘﺴﺑﺁ] gebe.<br />
âbistengâh (F.) [ﻩﺎﮕﻨﺘﺴﺑﺁ] döl yatağı.<br />
âbişhor (F.) [رﻮﺨﺸﺑﺁ] 1.sulama yeri. 2.nasip.<br />
âbkâr (F.) [رﺎﮑﺑﺁ] 1.saka. 2.ayyaş.<br />
âbkeş (F.) [ﺶﮑﺑﺁ] 1.saka, su çeken. 2.kevgir.<br />
âbnûs (F.) [سﻮﻨﺑﺁ] abanoz.<br />
âbrâh (F.) [ﻩاﺮﺑﺁ] su yolu, kanal.<br />
5
abraş (A.) [شﺮﺑا] alacalı.<br />
âbrîz (F.) [ﺰیﺮﺑﺁ] 1.tuvalet. 2.ıbrık.<br />
âbşâr (F.) [رﺎﺸﺑﺁ] çağlayan.<br />
abûs (A.) [سﻮﺒﻋ] somurtkan.<br />
âbühava (F.-A.) [اﻮه و بﺁ] iklim.<br />
âbzih (F.) [ﻩﺰﺑﺁ] 1.su kaynağı. 2.gözyaşı.<br />
âc (A.) [ جﺎﻋ] fildişi.<br />
âc (F.) [جﺁ] ılgın ağacı.<br />
acâib (A.) [ﺐﺋﺎﺠﻋ] tuhaf, ilginç, acaip.<br />
acâleten (A.) [ﺔﻝﺎﺠﻋ] alelacele.<br />
aceb (A.) [ﺐﺠﻋ] 1.tuhaflık. 2.acaba.<br />
acebâ (A.) [ﺎﺒﺠﻋ] acaba.<br />
acele (A.) [ﻪﻠﺠﻋ] acele.<br />
aceleten (A.) [ﺔﻠﺠﻋ] çarçabuk, alelacele.<br />
acem (A.) [ﻢﺠﻋ] 1.arap olmayan. 2.İranlı, acem.<br />
acemaşîran (A.) [ناﺮﻴﺸﻋ ﻢﺠﻋ] Türk mûsikisinde bir makam.<br />
acemce (A.-T.) Farsça.<br />
acemî (A.) [ﯽﻤﺠﻋ] 1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.<br />
acemistan (A.-F.) [نﺎﺘﺴﻤﺠﻋ] İran.<br />
acemiyân (A.-F.) [نﺎﻴﻤﺠﻋ] 1.deneyimsizler. 2.İranlılar.<br />
aceze (A.) [ﻩﺰﺠﻋ] düşkünler, âcizler.<br />
acîb (A.) [ﺐﻴﺠﻋ] tuhaf, acayip, ilginç.<br />
acîbe (A.) [ﻪﺒﻴﺠﻋ] şaşılacak şey.<br />
6
âcil (A.) [ﻞﺝﺎﻋ] acil.<br />
âcilen (A.) [ﻼﺝﺎﻋ] derhal, acil olarak.<br />
acîn (A.) [ﻦﻴﺠﻋ] macun, yoğurulmuş.<br />
âciz (A.) [ﺰﺝﺎﻋ] 1.aciz. 2.ben.<br />
âcizâne (A.-F.) [ﻪﻥاﺰﺝﺎﻋ] 1.acizce. 2.alçakgönüllüce.<br />
âcizî (A.-F.) [یﺰﺝﺎﻋ] acizlik.<br />
âciziyyet (A.) [ﺖیﺰﺝﺎﻋ] acizlik.<br />
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.<br />
acûl (A.) [لﻮﺠﻋ] aceleci.<br />
acûlâne (A.-F.) [ﻪﻥﻻﻮﺠﻋ] acele acele.<br />
acûz (A.) [زﻮﺠﻋ] 1.kocakarı. 2.cadı.<br />
acûze (A.) [ﻩزﻮﺠﻋ] 1.kocakarı. 2.cadı.<br />
âcür (F.) [ﺮﺝﺁ] 1.tuğla. 2.kiremit.<br />
acz (A.) [ﺰﺠﻋ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.<br />
âdâb (A.) [بادﺁ] 1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.<br />
adalât (A.) [تﻼﻀﻋ] kaslar.<br />
adale (A.) [ﻪﻠﻀﻋ]1.kas. 2.kaslar.<br />
adâlet (A.) [ﺖﻝاﺪﻋ] adalet.<br />
adaletkâr (A.-F.) [رﺎﮑﺘﻝاﺪﻋ] adil, adaletli.<br />
âdât (A.) [تادﺎﻋ] âdetler, alışkanlıklar.<br />
adâvet (A.) [تواﺪﻋ] düşmanlık.<br />
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.<br />
add (A.) [ﺪﻋ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.<br />
7
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.<br />
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.<br />
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.<br />
aded (A.) [دﺪﻋ] sayı.<br />
adeden (A.) [ادﺪﻋ] sayıca.<br />
adedî (A.) [یدﺪﻋ] sayısal.<br />
âdem (A.) [مدﺁ] 1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.<br />
adem (A.) [مﺪﻋ] yokluk, bulunmama, adem.<br />
adem -i muvaffakiyet [ ﺖﻴﻘﻓﻮﻡ مﺪﻋ] başarısızlık.<br />
adem -i muvazenet [ ﺖﻥزاﻮﻡ مﺪﻋ] dengesizlik.<br />
adem -i riâyet [ ﺖیﺎﻋر مﺪﻋ] uymama..<br />
adem -i te’lîfiyet [ ﺖﻴﻔﻴﻝﺄﺕ مﺪﻋ] uzlaşamama, bir araya gelememe.<br />
adem -i teveccüh [ﻪﺝﻮﺕ مﺪﻋ ] ilgisizlik.<br />
ademâbâd (A.-F.) [دﺎﺑﺁ مﺪﻋ] yokluk ülkesi.<br />
âdemhâr (A.-F.) [راﻮﺧ مدﺁ] yamyam, insan yiyen.<br />
âdemî (A.-F.) [ﯽﻡدﺁ]1.insanoğlu. 2.insanlık.<br />
âdemiyân (A.-F.) [نﺎﻴﻡدﺁ] insanlar.<br />
âdemiyyet (A.) [ﺖﻴﻡدﺁ] 1.insanlık. 2.adamlık.<br />
ades (A.) [سﺪﻋ] mercimek.<br />
adese (A.) [ﻪﺱﺪﻋ] mercek.<br />
âdet (A.) [تدﺎﻋ] alışkanlık, âdet.<br />
âdeta (A.) [ﺎﺕدﺎﻋ] basbayağı.<br />
âdeten (A.) [ﺎﺕﺪﻋ] âdet olarak, geleneklere göre.<br />
8
adhâ (A.) [ﯽﺤﺽا] kurbanlar.<br />
âdi (A.) [یدﺎﻋ] sıradan, âdi, değersiz.<br />
adîd (A.) [ﺪیﺪﻋ] birçok.<br />
adîde (A.) [ﻩﺪیﺪﻋ] birçok.<br />
âdil (A.) [لدﺎﻋ] adaletli.<br />
adîl (A.) [ﻞیﺪﻋ] eşit, denk.<br />
âdilâne (A.-F.) [ﻪﻥﻻﺪﻋ] adilce.<br />
adîm (A.) [ﻢیﺪﻋ] yok olan.<br />
adîmülimkân (A.) [نﺎﮑﻡﻻا ﻢیﺪﻋ] imkânsız.<br />
âdiye (A.) [ ﻪیدﺎ ﻋ]<br />
alışılmış, sıradan.<br />
adl (A.) [لﺪﻋ] adalet.<br />
adlâ’ (A.) عﻼﺽا] kenarlar.<br />
adlî (A.) [ﯽﻝﺪﻋ] adalet ile ilgili.<br />
adliyye (A.) [ﻪﻴﻝﺪﻋ] mahkeme, adliye.<br />
adn (A.) [نﺪﻋ] cennet.<br />
adû (A.) [وﺪﻋ] düşman.<br />
âfâk (A.) [قﺎﻓﺁ] ufuklar.<br />
âfâkî (A.) [ﯽﻗﺎﻓﺁ] 1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.<br />
âfât (A.) [تﺎﻓﺁ] afetler, belalar.<br />
âferîde (F.) [ﻩﺪیﺮﻓﺁ] yaratık, yaratılmış, mahluk.<br />
âferîdgâr (F.) [رﺎﮔﺪیﺮﻓﺁ] yaratan, Tanrı.<br />
âferîn (F.) [ﻦیﺮﻓﺁ] bravo, çok yaşa, aferin.<br />
âferîn (F.) [ﻦیﺮﻓﺁ] yaratan.<br />
9
âferînende (F.) [ﻩﺪﻨﻨیﺮﻓﺁ] yaratıcı.<br />
âferîniş (F.) [ﺶﻨیﺮﻓﺁ] yaratılış.<br />
âfet (A.) [ﺖﻓﺁ] 1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.<br />
âfet -i cân [ نﺎﺝ ﺖﻓﺁ] 1.can belası. 2.güzel.<br />
âfet -i devrân [ نارود ﺖﻓﺁ] 1.güzel, dilber.<br />
âfetengîz (A.-F.) [ﺰﻴﮕﻥا ﺖﻓﺁ] afet getiren.<br />
âfetresân (A.-F.) [نﺎﺱر ﺖﻓﺁ] bela getiren.<br />
âfetzede (A.-F.) [ﻩدز ﺖﻓﺁ] belaya uğramış, afet görmüş.<br />
afîf (A.) [ﻒﻴﻔﻋ] iffetli.<br />
âfil (A.) [ﻞﻓﺁ] 1.batan. 2.görünmez olan.<br />
âfitâb (F.) [ بﺎﺘﻓﺁ] güneş.<br />
âfitâbcemâl (F.-A.) [ لﺎﻤﺝ بﺎﺘﻓﺁ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi<br />
parlayan, sevgili, maşuk.<br />
âfiyet (A.) [ﺖﻴﻓﺎﻋ] esenlik.<br />
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.<br />
afiyetbahş [ ﺶﺨﺑ ﺖﻴﻓﺁ] afiyet verici.<br />
afrika (A.) [ﺎﻘیﺮﻓا] Afrika kıtası.<br />
afsun (F.) [نﻮﺴﻓا] büyü, efsun.<br />
âftâb (F.) [بﺎﺘﻓﺁ] güneş.<br />
âftâbe (F.) [ﻪﺑﺎﺘﻓﺁ] ıbrık, su kabı.<br />
âftâbgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺑﺎﺘﻓﺁ] güneş alan, güneş gören.<br />
âftâbî (F.) [ﯽﺑﺎﺘﻓﺁ] güneşlik.<br />
âftâbrû (F.) [ور بﺎﺘﻓﺁ] parlak yüzlü.<br />
10
afv (A.) [ﻮﻔﻋ] bağışlama, af.<br />
âgâh (F.) [ﻩﺎﮔﺁ] haberdar.<br />
âgâh etmek haberdar etmek.<br />
âgâh olmak haberdar olmak.<br />
âgâhî (F.) [ﯽهﺎﮔﺁ] haberdarlık.<br />
âgeh (F.) [ﻪﮔﺁ] haberdar.<br />
âgehî (F.) [ﯽﻬﮔﺁ] haberdarlık.<br />
âgîn (F.) [ﻦﻴﮔﺁ] dolu.<br />
âgûş (A.) [شﻮﻏﺁ] kucak.<br />
âğâliş (F.) [ﺶﻝﺎﻏﺁ] kışkırtma.<br />
ağayân (T.-F.) [نﺎیﺎﻏﺁ] ağalar.<br />
âğâz (F.) [زﺎﻏﺁ] 1.başlama. 2.başlangıç.<br />
ağbiyâ (A.) [ﺎﻴﺒﻏا] kalın kafalılar.<br />
âğişte (F.) [ﻪﺘﺸﻏﺁ] bulaşmış, bulanık.<br />
ağlâl (A.) [لﻼﻏا] 1.boyunduruklar. 2.zincirler.<br />
ağlât (A.) [طﻼﻏا] hatalar.<br />
ağleb [(A.) [لﺎﻤﺘﺣا ﺐﻠﻏا] çoğunlukla, genellikle, sık sık.<br />
ağleb -i ihtimâl [لﺎﻤﺘﺣا ﺐﻠﻏا] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.<br />
ağnâ (A.) [ﯽﻨﻏا] en zengin.<br />
ağnâm (A.) [مﺎﻨﻏا] koyunlar.<br />
ağniyâ (A.) [ﺎﻴﻨﻏا] zenginler.<br />
ağniye (A.) [ﻪﻴﻨﻏا] şarkılar.<br />
ağrâs (A.) [ساﺮﻏا] fidanlar.<br />
11
ağrâz (A.) [ضاﺮﻏا] maksatlar.<br />
ağsân (A.) [نﺎﺼﻏا] dallar.<br />
ağşiye (A.) [ﻪﻴﺸﻏا] 1.perdeler. 2.zarlar.<br />
ağyâr (A.) [رﺎﻴﻏا] yabancılar.<br />
ah (A.) [خا] 1.kardeş. 2.dost.<br />
âh (F.) [ﻩﺁ] 1.feryat etme, feryat. 2.ilenme.<br />
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.<br />
âh ü zâr [ راز و ﻩﺁ] âh edip inleme.<br />
âhâd (A.) [دﺎﺣﺁ] birler.<br />
ahad (A.) [ﺪﺣا] bir.<br />
ahali (A.) [ﯽﻝﺎها] halk, ahali, insan topluluğu.<br />
ahavât (A.) [تاﻮﺧا] kızkardeşler.<br />
ahbâb (A.) [بﺎﺒﺣا] 1.dostlar. 2.dost.<br />
ahbap (A.) [بﺎﺒﺣا] dostlar, sevdikler.<br />
ahbâr (A.) [رﺎﺒﺧا] haberler.<br />
ahcâr (A.) [رﺎﺠﺣا] taşlar.<br />
ahd (A.) [ﺪﻬﻋ] 1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.<br />
ahd -i atîk [ﻖﻴﺘﻋ ﺪﻬﻋ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.<br />
ahd -i cedîd [ﺪیﺪﺝ ﺪﻬﻋ] İncil ve ekleri.<br />
ahdar (A.) [ﺮﻀﺣا] yemyeşil.<br />
ahdâs (A.) [ثاﺪﺣا] 1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.<br />
ahdeb (A.) [بﺪﺣا] kambur.<br />
ahdnâme (A.-F.) [ﻪﻡﺎﻥﺪﻬﻋ] ahitname, antlaşma metni.<br />
12
ahdüpeymân (A.-F.) [نﺎﻤﻴﭘ و ﺪﻬﻋ] and.<br />
âhek (F.) [ﮏهﺁ] kireç.<br />
âhen (F.) [ﻦهﺁ] demir.<br />
âhendil (F.) [لد ﻦهﺁ] acımasız.<br />
âheng (F.) [ﮓﻨهﺁ] 1.uyum, ahenk. 2.eğlence.<br />
âheng -i esvât [تاﻮﺹا ﮓﻨهﺁ] ses uyumu.<br />
âhengdâr (F.) [راﺪﮕﻨهﺁ] uyumlu.<br />
âhenger (F.) [ﺮﮕﻨهﺁ] demirci.<br />
âhenggüzâr (F.) [ راﺬﮔ ﮓﻨهﺁ] uyumlu, ahenkli.<br />
âhenîn (F.) [ﻦﻴﻨهﺁ] 1.demirden. 2.demir gibi.<br />
âhenîndil (F.) [لد ﻦﻴﻨهﺁ] 1.katı yürekli. 2.yiğit.<br />
âhenk (F.) [ﮓﻨهﺁ] ahenk, uyum.<br />
âhenkdâr (F.) [راد ﮓﻨهﺁ] uyumlu, ahenkli.<br />
âhenkeş (F.) [ﺶﮑﻨهﺁ] miknatıs.<br />
âhenrüba (F.) [ﺎﺑر ﻦهﺁ] miknatıs.<br />
âhensâ(y) (F.) [یﺎﺱ ﻦهﺁ] törpü.<br />
âher (A.) [ﺮﺧﺁ] başka, diğer.<br />
âheste (F.) [ﻪﺘﺴهﺁ] yavaş, usul, ağır.<br />
âhestegî (F.) [ﯽﮕﺘﺴهﺁ] yavaşlık.<br />
ahfâ (A.) [ ﺎﻔ ﺧا]<br />
en gizli.<br />
ahfâd (A.) [دﺎﻔﺣا] torunlar.<br />
ahger (F.) [ﺮﮕﺧا] kor ateş.<br />
ahibbâ (A.) [ﺎﺒﺣا] dostlar, sevilenler; sevgililer.<br />
13
ahid (A.) [ﺪﻬﻋ] söz, yemin.<br />
ahidşiken (A.-F.) [ﻦﮑﺵﺪﻬﻋ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.<br />
âhîhte (F.) [ﻪﺘﺨﻴهﺁ] kınından çıkmış, sıyrılmış.<br />
ahîr (A.) [ﺮﺧﺁ] son, en son.<br />
âhir -i kâr [رﺎﮐ ﺮﺧﺁ] 1.sonunda. 2.sonuç.<br />
âhirbîn (A.-F.) [ﻦﻴﺑﺮﺧﺁ] ileri görüşlü.<br />
âhire (A.) [ﻩﺮﺧﺁ] son.<br />
ahîren (A.) [اﺮﻴﺧا] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.<br />
âhiret (A.) [تﺮﺧﺁ] öbür dünya.<br />
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.<br />
âhirin (A.-F.) [ﻦیﺮﺧﺁ] 1.sonuncu. 2.sonrakiler.<br />
âhirkâr (A.-F.) [رﺎﮐﺮﺧﺁ] sonunda, nihayet.<br />
âhirülemr (A.) [ﺮﻡﻻاﺮﺧﺁ] sonunda, işin sonunda.<br />
âhiz (A.) [ﺬﺧﺁ] alan.<br />
ahize (A.) [ﻩﺬﺧﺁ] alıcı gereç.<br />
ahkâm (A.) [مﺎﮑﺣا] hükümler.<br />
ahlâf (A.) [فﻼﺧا] halefler.<br />
ahlâk (A.) [قﻼﺧا] huy, ahlak.<br />
ahlâk -ı amelî [ﯽﻠﻤﻋ قﻼﺧا] uygulamadaki ahlak anlayışı.<br />
ahlâk -ı hasene [ﻪﻨﺴﺣ قﻼﺧا] iyi huy.<br />
ahlâk -ı nazarî [یﺮﻈﻥ قﻼﺧا] teorideki ahlak anlayışı.<br />
ahlâk -ı zemîme [ ﻪﻤﻴﻡذ قﻼ ﺧا]<br />
kötü huy.<br />
ahlâken (A.) [ﺎﻗﻼﺧا] ahlakça.<br />
14
ahlâkiyat (A.) [تﺎﻴﻗﻼﺧا] ahlak bilgisi.<br />
ahlâkiyûn (A.) [نﻮﻴﻗﻼﺧا] ahlakçılar.<br />
ahlâm (A.) [مﻼﺣا] 1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.<br />
ahlât (A.) [طﻼﺧا] salgılar.<br />
ahlât -ı erba’a [ﻪﻌﺑرا طﻼﺧا] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.<br />
ahmak (A.) [ﻖﻤﺣا] budala, aptal, ahmak.<br />
ahmakâne (A.-F.) [ﻪﻥﺎﻘﻤﺣا] ahmakça.<br />
ahmakî (A.-F.) [ﯽﻘﻤﺣا] ahmaklık.<br />
ahmer (A.) [ﺮﻤﺣا] kırmızı, kızıl.<br />
ahrâm (A.) [ماﺮﺣا] 1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.<br />
ahrâr (A.) [راﺮﺣا] özgürler.<br />
ahrârâne (A.-F.) [ﻪﻥاراﺮﺣا] özgürce.<br />
ahrâs (A.) [ساﺮﺣا] koruyucular, muhafızlar.<br />
ahret (A.) [تﺮﺧﺁ] öbür dünya, ahiret.<br />
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.<br />
ahsâs (A.) [سﺎﺴﺣا] duygular.<br />
ahsen (A.) [ﻦﺴﺣا] en güzel.<br />
ahşâ’ (A.) [ءﺎﺸﺣا] 1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.<br />
ahşâb (A.>T.) [بﺎﺸﺧا] 1.ahşap. 2.keresteler.<br />
ahşâm (A.) [مﺎﺸﺣا] maiyet.<br />
ahtâb (A.) [بﺎﻄﺣا] odunlar.<br />
ahtâr (A.) [رﺎﻄﺧا] tehlikeler.<br />
âhte (F.) [ﻪﺘﺧﺁ] 1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.<br />
15
ahter (F.) [ﺮﺘﺧا] yıldız.<br />
ahter -i dünbâledâr [راد ﻪﻝﺎﺒﻥد ﺮﺘﺧا] kuyruklu yıldız.<br />
ahterbîn (F.) [ﻦﻴﺑﺮﺘﺧا] astrolog, yıldızbilimci.<br />
ahterşinâs (F.) [سﺎﻨﺵﺮﺘﺧا] yıldızbilimci.<br />
ahterşümâr (F.) [رﺎﻤﺵﺮﺘﺧا] 1.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.<br />
ahu (A.) [ﻮﺧا] kardeş.<br />
âhû (F.) [ﻮهﺁ] ceylan, karaca.<br />
âhûbere (F.) [ﻩﺮﺑﻮهﺁ] ceylan yavrusu.<br />
âhûdil (F.) [لدﻮهﺁ] ödlek, korkak.<br />
âhund (F.) [ﺪﻥﻮﺧﺁ] molla, hoca.<br />
âhûnigah (F.) [ﻩﺎﮕﻥﻮهﺁ] ceylan bakışlı.<br />
âhur (F.) [ﺮﺧﺁ] ahır.<br />
âhuvân (F.) [ناﻮهﺁ] ceylanlar.<br />
âhûvâne (F.) [ﻪﻥاﻮهﺁ] ceylan gibi.<br />
âhüvâh(F.) [ﻩاو و ﻩﺁ] feryat, sızlanma, hayıflanma.<br />
âhüvâveylâ (F.-A.) [ ﻼیواو و ﻩﺁ] feryat, âh çekme, figan etme.<br />
âhüzâr (F.) [راز و ﻩﺁ] âh çekip inleme.<br />
ahvâl (A.) [لاﻮﺣا] haller, durumlar.<br />
ahvâl -i âdiye [ ﻪی دﺎﻋ لاﻮﺣا]<br />
olağan haller.<br />
ahvâl -i sıhhiye [ﻪﻴﺤﺹ لاﻮﺣا] sağlık durumu<br />
ahvef (A.) [فﻮﺧا] en korkunç.<br />
ahvel (A.) [لﻮﺣا] şaşı.<br />
ahyâ (A.) [ﺎﻴﺣا] diriler.<br />
16
ahyâl (A.) [لﺎﻴﺧا] yılkılar.<br />
ahyânen (A.) [ﺎﻥﺎﻴﺣا] arasıra, kimi zaman.<br />
ahyâr (A.) [رﺎﻴﺧا] iyiler.<br />
ahyât (A.) [طﺎﻴﺧا] iplikler.<br />
ahz (A.) [ﺬﺧا] alma.<br />
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.<br />
ahzâb (A.) [باﺰﺣا] 1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.<br />
ahzân (A.) [ناﺰﺣا] hüzünler.<br />
ahzar (A.) [ﺮﻀﺧا] yeşil.<br />
ahzen (A.) [نﺰﺣا] çok hüzünlü.<br />
ahzetmek almak.<br />
ahzüi’tâ (A.) [ﺎﻄﻋ و ﺬﺧا] alış veriş.<br />
ahzükabz (A.) [ﺾﺒﻗ و ﺬﺧا] alıp sahip çıkma.<br />
âid (A.) [ﺪﺋﺎﻋ] 1.ait, ilişkin. 2.geri dönen.<br />
âidât (A.) [تاﺪﺋﺎﻋ] gelirler, aidat.<br />
âide (A.) [ﻩﺪﺋﺎﻋ] kâr, kazanç, gelir.<br />
âika (A.) [ﻪﻘﺋﺎﻋ] engel.<br />
âile (A.) [ﻪﻠﺋﺎﻋ] 1.aile. 2.eş, karı.<br />
ailevî (A.) [یﻮﻠﺋﺎﻋ] aile ile ilgili.<br />
âjeng (F.) [ﮓﻥژﺁ] buruşuk, cilt kırışığı.<br />
âk (A.) [قﺎﻋ] serkeş.<br />
akab (A.) [ﺐﻘﻋ] 1.arka, art. 2.topuk, ökçe.<br />
akabât (A.) [تﺎﺒﻘﻋ] 1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.<br />
17
akabe (A.) [ﻪﺒﻘﻋ] 1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.<br />
akabinde (A.-T.) ardından.<br />
akâid (A.) [ﺪﺋﺎﻘﻋ] inançlar, akideler.<br />
akâmet (A.) [ﺖﻡﺎﻘﻋ] 1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.<br />
akar (A.) [رﺎﻘﻋ] kazanç sağlayan mülk.<br />
akarât (A.) [تاﺮﻘﻋ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.<br />
akbeh (A.) [ﺢﺒﻗا] çok çirkin.<br />
akd (A.) [ﺪﻘﻋ] 1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.<br />
akdâh (A.) [حاﺪﻗا] kadehler.<br />
akdâm (A.) [ماﺪﻗا] ayaklar.<br />
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.<br />
akdem (A.) [مﺪﻗا] önce, önceki.<br />
akdes (A.) [سﺪﻗا] en kutsal.<br />
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma<br />
yapmak, sözleşme yapmak.<br />
akıbet (A.) [ﺖﺒﻗﺎﻋ] son.<br />
âkıbetbîn (A.-F.) [ﻦﻴﺑ ﺖﺒﻗﺎﻋ] sonu gören, ileri görüşlü.<br />
âkıbetendîş (A.-F.) [ﺶیﺪﻥا ﺖﺒﻗﺎﻋ] sonunu düşünen.<br />
âkıbetülemr (A.) [ ﺮﻡ ﻻا ﺖﺒﻗﺎﻋ]<br />
sonunda.<br />
âkıl (A.) [ﻞﻗﺎﻋ] akıllı, akıl sahibi.<br />
akıl (A.) [ﻞﻘﻋ] akıl.<br />
âkılâne (A.-F.) [ﻞﻗﺎﻋ] akıllıca.<br />
âkıle (A.) [ﻪﻠﻗﺎﻋ] akıllı kadın.<br />
18
âkır (A.) [ﺮﻗﺎﻋ] 1.kısır. 2.verimsiz.<br />
âkid (A.) [ﺪﻗﺎﻋ] akit yapan.<br />
akîde (A.) [ﻩﺪﻴﻘﻋ] inanç, akide.<br />
akîdefurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ ﻩﺪﻴﻘﻋ] inanç tüccarı.<br />
akîk (A.) [ﻖﻴﻘﻋ] akik taşı.<br />
âkil (A.) [ﻞﮐﺁ] yiyen.<br />
akîm (A.) [ﻢﻴﻘﻋ] 1.kısır. 2.sonuçsuz.<br />
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.<br />
akis (A.) [ﺲﮑﻋ] yansıma, aksetme, akis.<br />
akl (A.) [ﻞﻘﻋ] akıl.<br />
akl -ı bâliğ [ﻎﻝﺎﺑ ﻞﻘﻋ] ergin.<br />
akl -ı evvel [لوا ﻞﻘﻋ] Tanrı.<br />
akl -ı küll [ﻞﮐ ﻞﻘﻋ] 1.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.<br />
akl -ı mücerred [دﺮﺠﻡ ﻞﻘﻋ] soyut akıl.<br />
akl -ı selim [ﻢﻴﻠﺱ ﻞﻘﻋ] sağduyu.<br />
aklâm (A.) [مﻼﻗا] 1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.<br />
aklen (A.) [ﻼﻗا] akılca.<br />
aklıselim (A.-F.) [ﻢﻴﻠﺱ ﻞﻘﻋ] sağduyu.<br />
aklî (A.) [ﯽﻠﻘﻋ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.<br />
akliyye (A.) [ﻪﻴﻠﻘﻋ] akılcılık, rasyonalizm.<br />
akliyyûn (A.) [نﻮﻴﻠﻘﻋ] akılcılar, rasyonalistler.<br />
akm (A.) [ﻢﻘﻋ] kısırlık.<br />
akmâr (A.) [ رﺎﻤ ﻗا]<br />
aylar.<br />
19
akmişe (A.) [ﻪﺸﻤﻗا] kumaşlar.<br />
akrabâ (A.) [ءﺎﺑﺮﻗا] akraba, yakınlar.<br />
akran (A.) [ناﺮﻗا] yaşıtlar.<br />
akreb (A.) [بﺮﻗا] en yakın.<br />
akreb (A.) [بﺮﻘﻋ] 1.akrep. 2.saat ibresi.<br />
akrebek (A.-F.) [ﮏﺑﺮﻘﻋ] saati gösteren ibre.<br />
aks (A.) [ﺲﮑﻋ] yansıma, akis.<br />
aks -i müddeâ [ﺎﻋﺪﻡ ﺲﮑﻋ] çatışkı.<br />
aks -i sedâ [اﺪﺹ ﺲﮑﻋ] yankı.<br />
aksâ (A.) [ﯽﺼﻗا] uzak, en son.<br />
aksâ -yı emel [ﻞﻡا یﺎﺼﻗا] ülkü, ideal.<br />
aksâ -yı şark [قﺮﺵ یﺎﺼﻗا] Uzakdoğu.<br />
aksâm (A.) [مﺎﺴﻗا] kısımlar, bölümler.<br />
aksâm -ı sâire [ﻩﺮﺋﺎﺱ مﺎﺴﻗا] diğer kısımlar, öbür bölümler.<br />
akser (A.) [ﺮﺼﻗا] en kısa.<br />
aksetmek yansımak, vurmak.<br />
aksî (A.) [ﯽﺴﮑﻋ] 1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.<br />
aksülamel (A.) [ﻞﻤﻌﻝا ﺲﮑﻋ] tepki, reaksiyon.<br />
aktâ’ (A. [عﺎﻄﻗا] 1.kesmeler. 2.beylik araziler.<br />
aktâb (A.) [بﺎﻄﻗا] 1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.<br />
aktâr (A.) [رﺎﻄﻗا] taraflar, yöreler.<br />
aktâr-ı cihân [ نﺎﻬﺝ رﺎﻄﻗا] dünyanın her tarafı.<br />
akûr (A.) [رﻮﻘﻋ] azgın, kudurmuş, saldırgan.<br />
20
akûrâne (A.-F.) [ﻪﻥارﻮﻘﻋ] kudurmuşçasına.<br />
akvâl (A.) [لاﻮﻗا] sözler.<br />
akvâm (A.) [ماﻮﻗا] kavimler.<br />
akviyâ (A.) [ﺎیﻮﻗا] kuvvetliler.<br />
âl (A.) [لﺁ] 1.aile. 2.sülale. 3.evlat.<br />
âl (A.) [لﺎﻋ] yüce, yüksek.<br />
alâ (A.) [ءﻼﻋ] yücelik, şeref.<br />
alâ (A.) [ﯽﻠﻋ] üst, üstü, üzeri.<br />
alâeyyihâl (A.) [لﺎﺣ یا ﯽﻠﻋ] her nasıl olsa.<br />
âlâf (A.) [فﻻﺁ] binler.<br />
alâhide (A.) [ﻩﺪﺤﻴﻠﻋ] tek başına, başlı başına.<br />
alâik (A.) [ﻖﺋﻼﻋ] alakalar, ilgiler.<br />
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.<br />
alâim-i semâ [ﺎﻤﺱ ﻢﺋﻼﻋ] gökkuşağı.<br />
alak (A.) [ﻖﻠﻋ] 1.kan pıhtısı. 2.sülük.<br />
alâka (A.) [ﻪﻗﻼﻋ] ilgi, alaka.<br />
alâkabahş (A.-F.) [ﺶﺨﺑ ﻪﻗﻼﻋ] ilgilendiren, ilgili.<br />
alâkadar (A.-F.) [راد ﻪﻗﻼﻋ] ilgili, alakalı.<br />
alâkadar etmek ilgilendirmek.<br />
alâkadar olmak ilgilenmek.<br />
alakadârân (A.-F.) [ناراد ﻪﻗﻼﻋ] ilgililer.<br />
alâkadrilimkân (A.) [نﺎﮑﻡﻻارﺪﻗﻼﻋ] olabildiğince.<br />
âlâm (A.) [مﻻﺁ] elemler, acılar.<br />
21
alâmât (A.) [تﺎﻡﻼﻋ] işaretler, alametler.<br />
alâmet (A.) [ﺖﻡﻼﻋ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.<br />
âlât (A.) [تﻻﺁ] aletler.<br />
alâvechi (A.) [ﻪﺝو ﯽِﻠﻋ] üzere.<br />
alâvefk (A.) [ﻖﻓو ﯽﻠﻋ] uygun olarak.<br />
âlâyiş (F.) [ﺶیﻻﺁ] 1.bulaşma. 2.gösteriş.<br />
aleddevam (A.) [ماوﺪﻝا ﯽﻠﻋ] sürekli.<br />
alef (A.) [ﻒﻠﻋ] 1.ot. 2.hayvan yemi.<br />
aleka (A.) [ﻪﻘﻠﻋ] 1.kan pıhtısı. 2.balçık.<br />
alelacele (A.) [ﻪﻠﺠﻌﻝا ﯽﻠﻋ] çarçabuk.<br />
alelâde (A.) [ﻩدﺎﻌﻝا ﯽﻠﻋ] sıradan, bayağı.<br />
alelamyâ (A.) [ﺎﻴﻤﻌﻝا ﯽﻠﻋ] körükörüne.<br />
alelekser (A.) [ﺮﺜﮐﻻا ﯽﻠﻋ] çok defa.<br />
alelhusûs (A.) [صﻮﺼﺨﻝا ﯽﻠﻋ] özellikle.<br />
alelıtlâk (A.) [قﻼﻃﻻا ﯽﻠﻋ] 1.genellikle. 2.rastgele.<br />
alelicmâl (A.) [لﺎﻤﺝﻻا ﯽﻠﻋ] topluca.<br />
alelinfirâd (A.) [داﺮﻔﻥﻻا ﯽﻠﻋ] birer birer.<br />
alelistimrâr (A.) [راﺮﻤﺘﺱﻻا ﯽﻠﻋ] sürekli, aralıksız.<br />
aleliştirâk (A.) [کاﺮﺘﺵﻻا ﯽﻠﻋ] ortaklaşa.<br />
alelkifâye (A.) [ﻪیﺎﻔﮑﻝا ﯽﻠﻋ] yeterince.<br />
alelumûm (A.) [مﻮﻤﻌﻝا ﯽﻠﻋ] genellikle, genelde, genel olarak.<br />
âlem (A.) [ﻢﻝﺎﻋ] dünya; evren.<br />
alem (A.) [ﻢﻠﻋ] 1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.<br />
22
âlemârâ (A.-F.) [ارﺁ ﻢﻝﺎﻋ] dünyayı süsleyen.<br />
alemdâr (A.-F.) [راﺪﻤﻠﻋ] sancaktar.<br />
âlemefrûz (A.-F.) [زوﺮﻓا ﻢﻝﺎﻋ] dünyayı parlatan.<br />
âlemgîr (A.-F.) [ﺮﻴﮕﻤﻝﺎﻋ] 1.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.<br />
âlemiyân (A.-F.) [نﺎﻴﻤﻝﺎﻋ] insanlar.<br />
âlemşümûl (A.) [لﻮﻤﺵ ﻢﻠﻋ] dünyayı kaplayan.<br />
âlemtâb (A.-F.) [بﺎﺘﻤﻝﺎﻋ] dünyayı aydınlatan.<br />
alenen (A.) [ﺎﻨﻠﻋ] açıkça.<br />
alenî (A.) [ﯽﻨﻠﻋ] açık, aşikâr.<br />
âlet (A.) [ﺖﻝﺁ] 1.araç, alet. 2.aygıt.<br />
alettafsîl (A.) [ﻞﻴﺼﻔﺘﻝا ﯽﻠﻋ] ayrıntılı olarak.<br />
alettevâlî (A.) [ﯽﻝاﻮﺘﻝا ﯽﻠﻋ] peşpeşe.<br />
aleyh (A.) [ﻪﻴﻠﻋ] karşı, karşıt; üzerine.<br />
aleyhdar (A.-F.) [راد ﻪﻴﻠﻋ] karşıt, zıt.<br />
aleyhisselâm (A.) [مﻼﺴﻝا ﻪﻴﻠﻋ] selam onun üzerine olsun.<br />
âlî (A.) [ﯽﻝﺎﻋ] yüce; yüksek.<br />
âlîcâh (A.-F.) [ﻩﺎﺝ ﯽﻝﺎﻋ] yüksek dereceli.<br />
âlîcenâb (A.) [بﺎﻨﺝ ﯽﻝﺎﻋ] 1.cömert. 2.haysiyetli.<br />
âlihe (A.) [ﻪﻬﻝﺁ] ilahlar.<br />
âlîhimmet (A.) [ﺖﻤه ﯽﻝﺎﻋ] yüce himmetli.<br />
âlîkadr (A.) [رﺪﻗ ﯽﻝﺎﻋ] saygıdeğer.<br />
alîl (A.) [ﻞﻴﻠﻋ] 1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.<br />
âlim (A.) [ﻢﻝﺎﻋ] bilgin.<br />
23
alîm (A.) [ﻢﻴﻠﻋ] çok bilen.<br />
âlîmakâm (A.) [ مﺎ ﻘﻡ ﯽﻝﺎﻋ]<br />
yüksek makamlı.<br />
âlînazar (A.) [ﺮﻈﻥ ﯽﻝﺎﻋ] yüksek görüşlü.<br />
âlîşan (A.) [نﺎﺵ ﯽﻝﺎﻋ] şanı yüce.<br />
âliye (A.) [ﻪﻴﻝﺎﻋ] yüce, yüksek.<br />
aliyyülâlâ (A.) [ﻼﻋﻻا ﯽﻠﻋ] en iyisi.<br />
Allâh (A.) [ﷲا] Tanrı, Allah.<br />
allâme (A.) [ﻪﻡﻼﻋ] büyük bilgin.<br />
âlû (F.) [ﻮﻝﺁ] erik.<br />
âlûbâlu (F.) [ﻮﻝﺎﺑﻮﻝﺁ] vişne.<br />
âlûd (F.) [دﻮﻝﺁ] bulanmış, bulaşmış.<br />
âlûde (F.) [ﻩدﻮﻝﺁ] bulanmış, bulaşmış.<br />
âlûdedâmen (F.) [ﻦﻡاد ﻩدﻮﻝﺁ] iffetsiz.<br />
âlûdegî (F.) [ﯽﮔدﻮﻝﺁ] bulaşma, bulaşıklık.<br />
âlüfte (F.) [ﻪﺘﻔﻝﺁ] 1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.<br />
âmâc (F.) [جﺎﻡﺁ] 1.hedef. 2.nişan tahtası.<br />
âmâcgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺝﺎﻡﺁ] nişan alınan yer.<br />
âmâde (F.) [ﻩدﺎﻡﺁ] hazır.<br />
âmâdegî (F.) [ﯽﮔدﺎﻡﺁ] hazırlık.<br />
a'mâl (A.) [لﺎﻤﻋا] davranışlar, ameller.<br />
âmâl (A.) [لﺎﻡﺁ] emeller.<br />
âmâl (A.) [لﺎﻡﺁ] emeller.<br />
âmâr (F.) [رﺎﻡﺁ] 1.sayım. 2.hesap.<br />
24
amd (A.) [ﺪﻤﻋ] kasıt.<br />
amden (A.) [اﺪﻤﻋ] kasıtlı olarak.<br />
âmed (F.) [ﺪﻡﺁ] gelme, geliş.<br />
âmedşüd (F.) [ﺪﺵﺪﻡﺁ] geliş gidiş.<br />
âmedüreft (F.) [ﺖﻓروﺪﻡﺁ] geliş gidiş.<br />
âmedüşüd (F.) [ﺪﺵوﺪﻡﺁ] geliş gidiş.<br />
amel (A.) [ﻞﻤﻋ] 1.iş. 2.ishal.<br />
amele (A.) [ﻪﻠﻤﻋ] işçi.<br />
amelen (A.) [ﻼﻤﻋ] bilfiil, işleyerek.<br />
amelî (A.) [ﯽﻠﻤﻋ] pratik, uygulamalı.<br />
ameliyât (A.) [تﺎﻴﻠﻤﻋ] 1.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.<br />
ameliye(A.) [ﻪﻴﻠﻤﻋ] işlem, uygulama.<br />
âmennâ (A.) [ﺎﻨﻡﺁ] diyecek bir şey yok, inandık.<br />
âmîhte (A.) [ﻪﺘﺨﻴﻡﺁ] karışık, karışmış.<br />
amîk (A.) [ﻖﻴﻤﻋ] derin.<br />
âmil (A.) [ﻞﻡﺎﻋ] 1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.<br />
amîm (A.) [ﻢﻴﻤﻋ] yaygın.<br />
âmîn (A.) [ﻦﻡﺁ] amin.<br />
âminen (A.) [ﺎﻨﻡﺁ] emin olarak.<br />
âmir (A.) [ﺮﻡﺁ] emreden.<br />
âmirâne (A.-F.) [ﻪﻥاﺮﻡﺁ] emredercesine.<br />
âmiyâne (A.-F.) [ﻪﻥﺎﻴﻡﺎﻋ] bayağı, avamca.<br />
âmm (A.) [مﺎﻋ] genel, yaygın.<br />
25
âmm (A.) [مﺎﻋ] yıl.<br />
amm (A.) [ﻢﻋ] amca.<br />
ammâ (A.) [ﺎﻡا] ama.<br />
ammâba’d (A.) [(ﺪﻌﺑﺎﻡا] maksada gelince.<br />
amme (A.) [ﻪﻤﻋ] hala.<br />
amûd (A.) [دﻮﻤﻋ] direk.<br />
amûden (A.) [ادﻮﻤﻋ] dikine.<br />
amûdî (A.) [یدﻮﻤﻋ] dikey.<br />
âmurziş (F.) [شزﺮﻡﺁ] 1.bağışlama, affetme.<br />
âmûz (F.) [زﻮﻡﺁ] 1.öğrenen. 2.öğreten.<br />
âmûzgâr (F.) [رﺎﮔزﻮﻡﺁ] öğretmen.<br />
âmürzgâr (F.) [رﺎﮔزﺮﻡﺁ] bağışlayıcı, Tanrı.<br />
âmürziş (F.) [شزﺮﻡﺁ] bağışlama.<br />
ân (A.) [نﺁ] an.<br />
an (A.) [ﻦﻋ] –den, -dan.<br />
ân (F.) [نا] 1.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.<br />
ân (F.) [نﺁ] alım, cazibe, hava.<br />
an’anât (A.) [تﺎﻨﻌﻨﻋ] gelenekler.<br />
an’ane (A.) [ﻪﻨﻌﻨﻋ] gelenek.<br />
an’anevî (A.) [یﻮﻨﻌﻨﻋ] geleneksel.<br />
ânân (F.) [نﺎﻥﺁ] onlar.<br />
anâsır (A.) [ﺮﺹﺎﻨﻋ] unsurlar, elemanlar.<br />
anâsır-ı erba’a [ﻪﻌﺑرا ﺮﺹﺎﻨﻋ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.<br />
26
ânât (A.) [تﺎﻥﺁ] anlar.<br />
anbean (A.-F.) [نﺁ ﻪﺑ نﺁ] her an, gittikçe.<br />
anber (A.) [ﺮﺒﻨﻋ] amber.<br />
anberbû (A.-F.) [ﻮﺑﺮﺒﻨﻋ] amber kokulu.<br />
andelîb (A.) [ﺐﻴﻝﺪﻨﻋ] bülbül.<br />
âne (F.) [ﻪﻥا] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.<br />
anh (A.) [ﻪﻨﻋ] ondan.<br />
anhâ (A.) [ﺎﻬﻨﻋ] ondan.<br />
anhâ (F.) [ﺎﻬﻥﺁ] onlar.<br />
ânî (A.-F.) [ﯽﻥﺁ] 1.bir an. 2.derhal.<br />
ânifen (A.) [ﺎﻔﻥﺁ] 1.az önce, demin. 2.yukarıda.<br />
âniyen (A.) [ﺎﻴﻥﺁ] bir anda, der hal, o anda.<br />
ankâ (A.) [ﺎﻘﻨﻋ] zümrütüanka,<br />
ankarîb (A.) [ﺐیﺮﻗ ﻦﻋ] yakında, yakından, çok geçmeden.<br />
ankasdin (A.) [ﺪﺼﻗ ﻦﻋ] kasıtlı olarak, bile bile.<br />
ankebût (A.) [تﻮﺒﮑﻨﻋ] örümcek.<br />
ansamîmilkalb (A.) [ﺐﻠﻘﻝا ﻢﻴﻤﺹ ﻦﻋ] içtenlikle, canügönülden.<br />
anûd (A.) [دﻮﻨﻋ] inatçı.<br />
âr (A.) [رﺎﻋ] utanma, ar.<br />
ar’ar (A.) [ﺮﻋﺮﻋ] 1.anırma. 2.dikenli ardıç.<br />
ârâ (F.) [ارﺁ] süsleyen.<br />
ârâ’ (A.) [ءارﺁ] oylar.<br />
arâ’is (A.) [ﺲﺋاﺮﻋ] gelinler.<br />
27
arab (A.) [بﺮﻋ] arap<br />
arabî (A.) [ﯽﺑﺮﻋ] arapça.<br />
arak (A.) [قﺮﻋ] 1.ter. 2.rakı.<br />
arakçîn (A.-F.) [ﻦﻴﭽﻗﺮﻋ] takke kavuk altı takkesi.<br />
arakdâr (A.-F.) [راﺪﻗﺮﻋ] terli.<br />
arakıyye (A.) [ﻪﻴﻗﺮﻋ] derviş külahı.<br />
ârâm (F.) [مارﺁ] 1.dinlenme. 2.yerleşme.<br />
ârâm etmek yerleşmek<br />
ârâmbahş (F.) [ ﺶﺨﺑ مارﺁ]<br />
dinlendiren, huzur veren.<br />
ârâmgâh (F.) [ﻩﺎﮕﻡارﺁ] 1.dinlenme yeri. 2.mezar.<br />
ârâmiş (F.) [ﺶﻡارﺁ] 1.dinlenme. 2.huzur.<br />
ârâste (F.) [ﻪﺘﺱارﺁ] süslenmiş, süslü.<br />
ârâyiş (F.) [ﺶیارﺁ] 1.süs. 2.süslenme.<br />
araz (A.) [ضﺮﻋ] 1.işaret, belirti. 2.tesadüf.<br />
arâzî (A.) [ﯽﺽارا] yerler, arazi.<br />
arbede (A.) [ﻩﺪﺑﺮﻋ] kavga.<br />
arbedecû (A.-F.) [ﻮﺝ ﻩﺪﺑﺮﻋ] kavgacı.<br />
ard (F.) [درﺁ] un.<br />
ardbîz (F.) [ﺰﻴﺑدرﺁ] elek.<br />
arefe (A.) [ﻪﻓﺮﻋ] arife, bayramdan önceki gün.<br />
ârız (A.) [ضرﺎﻋ] 1.yanak. 2.gelen. 3.engel.<br />
ârızî (A.) [ﯽﺽرﺎﻋ] geçici.<br />
ârî (A.) [یرﺎﻋ] 1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.<br />
28
ârî (F.) [یرﺁ] evet.<br />
ârif (A.) [فرﺎﻋ] bilen, arif, irfan sahibi.<br />
âriyyet (A.) [ﺖیرﺎﻋ] ödünç.<br />
arîz (A.) [ﺾیﺮﻋ] geniş, genişlemesine.<br />
arman (F.) [نﺎﻡرﺁ] 1.özlem. sıkıntı.<br />
arsa (A.) [ ﻪﺹ ﺮﻋ]<br />
yer, meydan.<br />
arş (A.) [شﺮﻋ] 1.gök. 2.taht. 3.çardak.<br />
arşa (A.) [ﻪﺵﺮﻋ] güverte.<br />
arûs (A.) [ ] gelin.<br />
arz (A.) [ضرا] 1.yer. 2.dünya, yeryüzü.<br />
arz (A.) [ضﺮﻋ] 1.genişlik, en. 2.enlem.<br />
arz (A.) [ضﺮﻋ] sunma, arzetme.<br />
arzan (A.) [ﺎﺽرا] enine, genişliğine.<br />
arzıhâl (A.) [لﺎﺣ ضرا] dilekçe.<br />
ârzû (F.) [وزرﺁ] istek, heves.<br />
asâ (A.) [ﺎﺼﻋ] 1.değnek, sopa. 2.derviş değneği.<br />
âsâ (F.) [ﺎﺱﺁ] gibi.<br />
asab (A.) [ﺐﺼﻋ] sinir.<br />
asabî (A.) [ﯽﺒﺼﻋ] sinirli.<br />
asabiyülmizac (A.) [جاﺰﻤﻝا ﯽﺒﺼﻋ] asabî mizaçlı.<br />
asabiyyet (A.) [ﺖﻴﺒﺼﻋ] sinirlilik.<br />
âsaf (A.) [ﻒﺹﺁ] 1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.<br />
asâkir (A.) [ﺮﮐﺎﺴﻋ] askerler.<br />
29
asalet (A.) [ﺖﻝﺎﺹا] asillik.<br />
asamm (A.) [ﻢﺹا] sağır.<br />
âsân (F.) [نﺎﺱﺁ] kolay.<br />
âsâr (A.) [رﺎﺛﺁ] 1.izler. 2.eserler.<br />
âsâyiş (F.) [ﺶیﺎﺱﺁ] 1.huzur. 2.güvenlik.<br />
âsâyiş berkemâl [ لﺎﻤﮐﺮﺑ ﺶیﺎﺱﺁ ] her yerde huzur hakim.<br />
asdika (A.) [ﺎﻗﺪﺹا] gerçek dostlar.<br />
asel (A.) [ﻞﺴﻋ] bal.<br />
ases (A.) [ﺲﺴﻋ] gece bekçisi.<br />
asfer (A.) [ﺮﻔﺹا] 1.sarı. 2.soluk benizli.<br />
asgar (A.) [ﺮﻐﺹا] en küçük.<br />
asgarî (A.) [یﺮﻐﺹا] en az.<br />
ashâb (A.) [بﺎﺤﺹا] 1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.<br />
âsım (A.) [ﻢﺹﺎﻋ] 1.günahtan sakınan. 2.iffetli.<br />
asır ba’de asır (A.) [ﺮﺼﻋ ﺪﻌﺑ ﺮﺼﻋ] asırlarca, yüzyıllarca.<br />
âsî (A.) [ﯽﺹﺎﻋ] 1.isyancı. 2.günahkâr.<br />
âsîb (F.) [ﺐﻴﺱﺁ] felaket, bela, zarar.<br />
asîl (A.) [ﻞﻴﺹا] 1.sağlam. 2.soylu.<br />
asîlzâde (A.-F.) [ﻩداز ﻞﻴﺹا] soylu çocuğu, asilzade.<br />
asîr (A.) [ﺮﻴﺼﻋ] özsuyu, usare.<br />
âsitan (F.) [نﺎﺘﺱﺁ] eşik.<br />
âsiyâ (F.) [ﺎﻴﺱﺁ] değirmen.<br />
âsiyâb (F.) [بﺎﻴﺱﺁ] değirmen.<br />
30
asker (A.) [ﺮﮑﺴﻋ] asker, er.<br />
asl (A.) [ﻞﺹا] 1.asıl. 2.kök. 3.gerçek.<br />
asla (A.) [ﻼﺹا] hiçbir zaman.<br />
aslî (A.) [ﯽﻠﺹا] asıl.<br />
aslünesl (A.-F.) [ﻞﺴﻥ و ﻞﺹا] soy sop.<br />
âsmân (F.) [نﺎﻤﺱﺁ] gök, gökyüzü.<br />
âsmânî (F.) [ﯽﻥﺎﻤﺱﺁ] 1.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.<br />
asnâm (A.) [مﺎﻨﺹا] 1.putlar. 2.dilberler.<br />
asr (A.) [ﺮﺼﻋ] 1.yüzyıl. 2.ikindi vakti.<br />
asrî (A.) [یﺮﺼﻋ] modern.<br />
âstân (F.) [نﺎﺘﺱﺁ] 1.eşik. 2.tekke.<br />
âstâne (F.) [ﻪﻥﺎﺘﺱﺁ] 1.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.<br />
âster (F.) [ﺮﺘﺱﺁ] astar.<br />
âstîn (F.) [ﻦﻴﺘﺱﺁ] yen.<br />
âsûde (F.) [ﻩدﻮﺱﺁ] rahat, huzurlu.<br />
âsûdegî (F.) [ﯽﮔدﻮﺱﺁ] huzur.<br />
âsûdehâtır (F.-A.) [ﺮﻃﺎﺧ ﻩدﻮﺱﺁ] gönlü rahat, huzurlu.<br />
âsüman (F.) [نﺎﻤﺱﺁ] gökyüzü.<br />
âş (F.) [شﺁ] 1.yemek. 2.aşûre.<br />
âşâm (F.) [مﺎﺵﺁ] içen.<br />
aşer (A.) [ﺮﺸﻋ] on.<br />
aşere (A.) [ﻩﺮﺸﻋ] onlar.<br />
aşhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺨﺵﺁ] mutfak.<br />
31
âşık (A.) [ﻖﺵﺎﻋ] aşık.<br />
âşıkân (A.-F.) [نﺎﻘﺵﺎﻋ] aşıklar.<br />
âşifte (F.) [ﻪﺘﻔﺵﺁ] 1.perişan. 2.iffetsiz kadın.<br />
âşikâr (F.) [رﺎﮑﺵﺁ] açık, belli, aşikâr.<br />
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.<br />
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.<br />
âşikâre (F.) [ﻩرﺎﮑﺵﺁ] açık, belli.<br />
âşina (F.) [ﺎﻨﺵﺁ] 1.tanıdık, bildik. 2.bilen.<br />
âşir (A.) [ﺮﺵﺎﻋ] onuncu.<br />
aşîr (A.) [ﺮﻴﺸﻋ] onda bir.<br />
âşiren (A.) [اﺮﺵﺎﻋ] onuncusu.<br />
âşiyân (F.) [نﺎﻴﺵﺁ] 1.yuva. 2.ev.<br />
aşk (A.) [ﻖﺸﻋ] [ﻖﺸﻋ] aşk.<br />
âşkâr (F.) [رﺎﮑﺵﺁ] 1.açık, belli, aşikâr.<br />
âşkârâ (F.) [ارﺎﮑﺵﺁ] açık, belli, aşikâr.<br />
âşnâ (F.) [ﺎﻨﺵﺁ] tanıdık, dost, aşina.<br />
âşnâyân (F.) [نﺎیﺎﻨﺵﺁ] tanıdıklar, dostlar.<br />
âşnâyî (F.) [ﯽیﺎﻨﺵﺁ] 1.dostluk. 2.bilme, haberdarlık.<br />
âşpez (F.) [ﺰﭙﺵﺁ] aşçı.<br />
aşre (A.) [ﻩﺮﺸﻋ] on.<br />
âşûb (F.) [بﻮﺵﺁ] 1.kargaşa. 2.karıştırıcı.<br />
âşûbengîz (F.) [ﺰﻴﮕﻥا بﻮﺵﺁ] kargaşa çıkaran.<br />
âşûrâ (A.) [ارﻮﺵﺎﻋ] aşûre.<br />
32
âşüfte (F.) [ﻪﺘﻔﺵﺁ] 1.iffetsiz kadın. 2.perişan.<br />
âşüftedil (F.) [لد ﻪﺘﻔﺵﺁ] gönlü perişan.<br />
ât (A.) [تا] çoğul eki -ler, -lar.<br />
at’ime (A.) [ﻪﻤﻌﻃا] taamlar, yiyecekler.<br />
atâ (A.) [ءﺎﻄﻋ] bağış, ihsan, bahşiş.<br />
atâbahş (A.-F.) [ﺶﺨﺑ ﺎﻄﻋ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.<br />
atâlet (A.) [ﺖﻝﺎﻄﻋ] 1.durgunluk. 2.tembellik.<br />
ataş (A.) [ﺶﻄﻋ] susuzluk.<br />
atâyâ (A.) [ﺎیﺎﻄﻋ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.<br />
atebât (A.) [تﺎﺒﺘﻋ] 1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.<br />
atebe (A.) [ﻪﺒﺘﻋ] eşik.<br />
ateh (A.) [ﻪﺘﻋ] bunama.<br />
ateh getirmek bunamak.<br />
âteş (F.) [ﺶﺕﺁ] ateş.<br />
âteşbâr (F.) [رﺎﺑ ﺶﺕﺁ] ateş yağdıran.<br />
âteşbâz (F.) [زﺎﺒﺸﺕﺁ] fişekçi.<br />
âteşdân (F.) [ناﺪﺸﺕﺁ] 1.mangal. 2.ocak.<br />
âteşdem (F.) [مد ﺶﺕﺁ] acı sözlü.<br />
âteşefrûz (F.) [زوﺮﻓا ﺶﺕﺁ] ateş yakan.<br />
âteşfâm (F.) [مﺎﻓ ﺶﺕﺁ] 1.ateş rengi. 2.kırmızı.<br />
âteşfeşân (F.) [نﺎﺸﻓ ﺶﺕﺁ] ateş saçan.<br />
âteşgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺸﺕﺁ] ateşkede, ateşperest tapınağı.<br />
âteşgede (F.) [ﻩﺪﮕﺸﺕﺁ] ateşkede, ateşperest tapınağı.<br />
33
âteşgîre (F.) [ﻩﺮﻴﮔ ﺶﺕﺁ] 1.maşa. 2.çıra.<br />
âteşgûn (F.) [نﻮﮔ ﺶﺕﺁ] ateş rengi, kırmızı.<br />
âteşî (F.) [ﯽﺸﺕﺁ] 1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.<br />
âteşîn (F.) [ﻦﻴﺸﺕﺁ] 1.ateşli. 2.hararetli.<br />
âteşkâr (F.) [رﺎﮐ ﺶﺕﺁ] külhancı, ateşçi.<br />
âteşmizâc (F.-A.) [جاﺰﻡ ﺶﺕﺁ] sert mizaçlı.<br />
âteşpâre (F.) [ﻩرﺎﭘ ﺶﺕﺁ] kıvılcım.<br />
âteşperest (F.) [ﺖﺱﺮﭘ ﺶﺕﺁ] ateşe tapan, ateşperest.<br />
atf (A.) [ﻒﻄﻋ] 1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.<br />
atfen (A.) [ﺎﻔﻄﻋ] atıfta bulunarak,<br />
atfetmek yöneltmek, vermek.<br />
âtıf (A.) [ﻒﻃﺎﻋ] 1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.<br />
âtıfet (A.) [ﺖﻔﻃﺎﻋ] şefkat gösterme.<br />
âtıfetkâr (A.-F) [رﺎﮑﺘﻔﻃﺎﻋ] şefkat gösteren, gözeten.<br />
âtıl (A.) [ﻞﻃﺎﻋ] 1.yararsız. 2.tembel.<br />
âtî (A.) [ﯽﺕﺁ] 1.gelecek.<br />
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.<br />
atîk (A.) [ﻖﻴﺘﻋ] 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.<br />
atîka (A.) [ﻪﻘﻴﺘﻋ] 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.<br />
atîkiyyât (A.) [تﺎﻴﻘﻴﺘﻋ] arkeoloji.<br />
âtiye (A.) [ﻪﻴﺕﺁ] gelecek.<br />
âtiyen (A.) [ﺎﻴﺕﺁ] 1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.<br />
âtiyülbeyân (A.) [نﺎﻴﺒﻝا ﯽﺕﺁ] aşağıda açıklanacak olan.<br />
34
âtiyüzzikr (A.) [ﺮﮐﺬﻝا ﯽﺕﺁ] aşağıda zikredilecek olan.<br />
atiyyât (A.) [تﺎﻴﻄﻋ] bağışlar, ihsanlar.<br />
atiyye-i seniyye [ﻪﻴﻨﺱ ءﻪﻴﻄﻋ] padişah tarafından verilen hediye.<br />
atlas (A.) [ﺲﻠﻃا] 1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.<br />
atnâb (A.) [بﺎﻨﻃا] 1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.<br />
ats (A.) [ﺲﻄﻋ] hapşırma, aksırma.<br />
atse (A.) [ﻪﺴﻄﻋ] hapşırık, aksırık.<br />
atş (A.) [ﺶﻄﻋ] susuzluk.<br />
atşân (A.) [نﺎﺸﻄﻋ] susuz, susamış.<br />
attar (A.) [رﺎﻄﻋ] attar, baharatçı.<br />
attârî (A.-F.) [یرﺎﻄﻋ] 1.attarlık. 2.attar dükkanı.<br />
atûfet (A.) [ﺖﻓﻮﻄﻋ] şefkat.<br />
avâid (A.) [ﺪﺋاﻮﻋ] gelirler.<br />
avâkıb (A.) [ﺐﻗاﻮﻋ] 1.sonuçlar. 2.sonlar.<br />
avâlim (A.) [ﻢﻝاﻮﻋ] âlemler, dünyalar.<br />
avâm (A.) [ماﻮﻋ] halk tabakası.<br />
avâmil (A.) [ﻞﻡاﻮﻋ] 1.etkenler, faktörler.<br />
avâmpesend (A.-F.) [ﺪﻨﺴﭘ ماﻮﻋ] halkın beğendiği.<br />
avân (A.) [ناوا] zaman.<br />
âvâre (F.) [ﻩراوﺁ] aylak.<br />
âvâreser (F.) [ﺮﺱ ﻩراوﺁ] aylak.<br />
avârız (A.) [ضراﻮﻋ] 1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.<br />
avârif (A.) [فراﻮﻋ] bilginler, arifler.<br />
35
âvâz (F.) [زاوﺁ] ses.<br />
âvâze (F.) [ﻩزاوﺁ] 1.bağırma. 2.ün.<br />
avdet (A.) [تدﻮﻋ] geri dönüş.<br />
avdet etmek dönmek.<br />
avene (A.) [ﻪﻥﻮﻋ] yardakçılar, avene.<br />
âvîze (F.) [ﻩﺰیوﺁ] asılı.<br />
avn (A.) [نﻮﻋ] yardım.<br />
avrât (A.) [تارﻮﻋ] kadınlar.<br />
avret (A.) [ترﻮﻋ] kadın.<br />
âyâ (F.) [ﺎیﺁ] acaba.<br />
ayân (A.) [نﺎﻴﻋ] açık, belli, aşikâr.<br />
ayâr (A.) [رﺎﻴﻋ] ayar.<br />
âyât (A.) [تﺎیﺁ] ayetler.<br />
ayb (A.) [ﺐﻴﻋ] ayıp.<br />
âyet (A.) [ﺖیﺁ] 1.ayet. 2.işaret.<br />
âyîn (F.) [ﻦﻴیﺁ] 1.tören. 2.ayin. 3.din.<br />
âyine (F.) [ﻪﻨیﺁ] ayna.<br />
âyînhân (F.) [ناﻮﺧ ﻦﻴیﺁ] ayin okuyan.<br />
ayn (A.) [ﻦﻴﻋ] 1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.<br />
aynen (A.) [ﺎﻨﻴﻋ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.<br />
ayniyye (A.) [ﻪﻴﻨﻴﻋ] 1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.<br />
ayniyyet (A.) [ﺖﻴﻨﻴﻋ] aynılık.<br />
aynülyakîn (A.) [ ﻦ ﻴﻘﻴﻝا ﻦﻴﻋ]<br />
kesin, kesin bilgi.<br />
36
ayş (A.) [ﺶﻴﻋ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.<br />
ayyâr (A.) [رﺎﻴﻋ] 1.kurnaz. 2.düzenbaz.<br />
ayyârî (A.-F.) [یرﺎﻴﻋ] 1.kurnazlık. 2.düzenbazlık.<br />
azâb (A.) [باﺬﻋ] azap.<br />
azab (A.) [بﺰﻋ] bekar.<br />
azâbengiz (A.-F.) [ﺰﻴﮕﻥا باﺬﻋ] azap veren.<br />
âzâd (F.) [دازﺁ] özgür.<br />
âzâde (F.) [ﻩدازﺁ] özgür.<br />
âzâdî (F.) [یدازﺁ] özgürlük.<br />
azamet (A.) [ﺖﻤﻈﻋ] 1.büyüklük, ululuk. 2.çalım.<br />
âzâr (F.) [رازﺁ] 1.incitme. 2.inciten.<br />
azdâd (A.) [داﺪﺽا] zıtlar, karşıtlar.<br />
âzer (F.) [رذﺁ] 1.ateş. 2.Âzer ayı.<br />
âzerâsâ (F.) [ﺎﺱﺁرذﺁ] 1.ateş gibi. 2.ateş rengi.<br />
azil (A.) [لﺰﻋ] görevden alma.<br />
âzim (A.) [مزﺎﻋ] kararlı.<br />
azîm (A.) [ﻢﻴﻈﻋ] büyük.<br />
azîmet (A.) [ﺖﻤیﺰﻋ] gitme, yola çıkma.<br />
azimet etmek gitmek.<br />
aziz (A.) [ﺰیﺰﻋ] değerli, saygın.<br />
azîzan (A.-F.) [ناﺰیﺰﻋ] değerliler.<br />
azîze (A.) [ﻩﺰیﺰﻋ] 1.sevgili. 2.saygın.<br />
azl (A.) [لﺰﻋ] görevden alma.<br />
37
azm (A.) [مﺰﻋ] 1.azim. 2.niyet.<br />
azm (A.) [ﻢﻈﻋ] kemik.<br />
âzmâyiş (F.) [ﺶیﺎﻡزﺁ] deneme, sınama.<br />
âzmend (F.) [ﺪﻨﻡزﺁ] hırslı.<br />
azrâ (A.) [ارﺬﻋ] bâkire.<br />
azrâil (A.) [ﻞﻴﺋادﺰﻋ] Azrail.<br />
azrar (A.) [راﺮﺽا] zararlar.<br />
azulât (A.) [تﻼﻀﻋ] adaleler.<br />
âzürde (F.) [ﻩدرزﺁ] incinmiş, gücenmiş.<br />
38
â (F.) [ﺎﺑ] 1.ile. 2.sahip.<br />
ba’de (A.) [ﺪﻌﺑ] sonra.<br />
ba’dehu (A.) [ﻩﺪﻌﺑ] daha sonra, ondan sonra.<br />
ba’delmîlâd (A.) [ دﻼﻴﻤﻝا ﺪﻌﺑ]<br />
milattan sonra, İsa’dan sonra.<br />
ba’demâ (A.) [ﺎﻡﺪﻌﺑ] bundan böyle.<br />
ba’dezin (A.-F.) [ﻦیازاﺪﻌﺑ] bundan sonra, bundan böyle.<br />
ba’s (A.) [ﺚﻌﺑ] diriliş.<br />
ba’süba’delmevt (A.) [تﻮﻤﻝا ﺪﻌﺑ ﺚﻌﺑ] ölümden sonra diriliş.<br />
ba’zan (A.) [ﺎﻀﻌﺑ] bazen, kimi zaman.<br />
bâb (A.) [بﺎﺑ] 1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.<br />
bâbâ (F.) [ﺎﺑﺎﺑ] 1.baba. 2.ata.<br />
bâbâyâne (F.) [ﻪﻥﺎیﺎﺑﺎﺑ] babaca, babacan.<br />
bâbûne (F.) [ﻪﻥﻮﺑﺎﺑ] babuna, papatya.<br />
bâc (F.) [جﺎﺑ] 1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.<br />
bâcgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺝﺎﺑ] vergi memuru.<br />
bâd (F.) [دﺎﺑ] 1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.<br />
bâdâm (F.) [مادﺎﺑ] badem.<br />
bâdbân (F.) [نﺎﺑدﺎﺑ] yelken.<br />
B<br />
39
âdbedest (F.) [ﺖﺱﺪﺑدﺎﺑ] eli boş, züğürt.<br />
bâdbîz (F.) [ﺰﻴﺑدﺎﺑ] yelpaze.<br />
bâde (F.) [ﻩدﺎﺑ] 1.içki. 2.şarap.<br />
bâdefürûş (F.) [شوﺮﻓ ﻩدﺎﺑ] meyhaneci.<br />
bâdehâr (F.) [راﻮﺧ ﻩدﺎﺑ] içki içen.<br />
bâdekeş (F.) [ﺶﮐ ﻩدﺎﺑ] şarap içen.<br />
bâdenûş (F.) [شﻮﻥ ﻩدﺎﺑ] içki içen.<br />
bâdî (A.) [یدﺎﺑ] sebep olan, yol açan.<br />
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.<br />
bâdire (A.) [ﻩردﺎﺑ] tehlikeli olay, felaket.<br />
bâdiye (A.) [ﻪیدﺎﺑ] çöl.<br />
bâğ (F.) [غﺎﺑ] bahçe, bağ.<br />
bağal (F.) [ﻞﻐﺑ] koltuk.<br />
bâğbân (F.) [نﺎﺒﻏﺎﺑ] bahçıvan.<br />
bâğçe (F.) [ﻪﭽﻏﺎﺑ] bahçe.<br />
bağçevan (F.) [ناﻮﭽﻏﺎﺑ] bahçıvan.<br />
bağteten (A.) [ ﺔ ﺘﻐﺑ]<br />
ansızın, birdenbire.<br />
bâh (A.) [ﻩﺎﺑ] cinsel güç.<br />
bahâ (F.) [ﺎﻬﺑ] değer, kıymet.<br />
bâhaber (F.-A.) [ﺮﺒﺧﺎﺑ] haberli, haberdar.<br />
bahâdar (F.) [رادﺎﻬﺑ] kıymetli.<br />
bahâdır (F.) [ردﺎﻬﺑ] yiğit.<br />
bahâne (F.) [ﻪﻥﺎﻬﺑ] 1.bahane. 2.sebep.<br />
40
ahânecû (F.) [ﻮﺝ ﻪﻥﺎﻬﺑ] bahaneci.<br />
bahâr (F.) [رﺎﻬﺑ] 1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.<br />
bahârî (F.) [یرﺎﻬﺑ] ilkbahar ile ilgili.<br />
bahâyim (A.) [ﻢیﺎﻬﺑ] dört ayaklı hayvanlar.<br />
bahîl (A.) [ﻞﻴﺨﺑ] cimri.<br />
bâhired (F.) [دﺮﺧﺎﺑ] akıllı.<br />
bâhis (A.) [ﺚﺣﺎﺑ] bahseden, söz eden.<br />
bahis (A.) [ﺚﺤﺑ] 1.konu. 2.tartışma.<br />
bahr -i siyâh [ﻩﺎﻴﺱ ﺮﺤﺑ] Karadeniz.<br />
bahr (A.) [ﺮﺤﺑ] deniz.<br />
bahr -i ahdar [ﺮﻀﺣا ﺮﺤﺑ] Hint Okyanusu.<br />
bahr -i ahmer [ﺮﻤﺣا ﺮﺤﺑ] Kızıldeniz.<br />
bahr -i hazer [رﺰﺧ ﺮﺤﺑ] Hazar Denizi.<br />
bahr -i kulzum [مﺰﻠﻗ ﺮﺤﺑ] Kızıldeniz.<br />
bahr -i muhît-i atlasî [ﯽﺴﻠﻃا ﻂﻴﺤﻡ ﺮﺤﺑ] Atlas Okyanusu.<br />
bahr -i muhît-i kebîr [ ﺮﻴﺒﮐ ﻂﻴﺤ ﻡ ﺮﺤﺑ]<br />
Büyük Okyanus.<br />
bahr -i mutavassıt [ﻂﺱﻮﺘﻡ ﺮﺤﺑ] Akdeniz.<br />
bahs (A.) [ﺚﺤﺑ] 1.konu. 2.tartışma.<br />
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.<br />
bahs etmek ele almak, söz etmek.<br />
bahş (F.) [ﺶﺨﺑ] bağışlayan.<br />
bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.<br />
bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.<br />
41
ahşâyiş (F.) [ﺶیﺎﺸﺨﺑ] 1.bağışlama. 2.bağış, ihsan.<br />
bahşiş (F.) [ﺶﺸﺨﺑ] 1.bağış. 2.bahşiş.<br />
baht (F.) [ﺖﺨﺑ] talih.<br />
bahtiyârî (F.) [یرﺎﻴﺘﺨﺑ] bahtiyarlık.<br />
bâhûr (A.) [رﻮﺧﺎﺑ] aşırı sıcak.<br />
bâhusus (F.-A.) [صﻮﺼﺧﺎﺑ] hele hele, özellikle.<br />
baîd (A.) [ﺪﻴﻌﺑ] uzak.<br />
bâis (A.) [ﺚﻋﺎﺑ] yol açan, sebep olan.<br />
bâis olmak yol açmak, sebep olmak.<br />
bâjurnal (F.-Fr.) [لﺎﻥروژﺎﺑ] tutanak ile.<br />
bâk (F.) [کﺎﺑ] korku.<br />
bakâyâ (A.) [ﺎیﺎﻘﺑ] geriye kalanlar.<br />
bakıyye (A.) [ﻪﻴﻘﺑ] geriye kalan, bakiye.<br />
bâkî (A.) [ﯽﻗﺎﺑ] 1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.<br />
bâkir (A.) [ﺮﮐﺎﺑ] el sürülmemiş.<br />
bâkire (A.) [ﻩﺮﮐﺎﺑ] kızoğlan kız.<br />
bâl (F.) [لﺎﺑ] kanat.<br />
bâlâ (F.) [ﻻﺎﺑ] 1.yukarı, üst. 2.boy.<br />
bâlâbülend (F.) [ﺪﻨﻠﺑﻻﺎﺑ] uzun boylu.<br />
bâlâhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧﻻﺎﺑ] tavan arası, çatı.<br />
bâlâpervaz (F.) [زاوﺮﭘﻻﺎﺑ] yükseklerden uçan.<br />
bâliğ (A.) [ﻎﻝﺎﺑ] 1.erişkin. 2.tutan, varan.<br />
bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak<br />
42
âlîn (F.) [ﻦﻴﻝﺎﺑ] 1.başucu. 2.yastık.<br />
bâliş (F.) [ﺶﻝﺎﺑ] yastık.<br />
bâm (F.) [مﺎﺑ] dam, çatı.<br />
bâmazbata (F.-A.) [ﻪﻄﺒﻀﻡﺎﺑ] tutanak ile.<br />
bâmdâd (F.) [داﺪﻡﺎﺑ] sabah, sabahleyin.<br />
bâmukâvele (F.-A.) [ﻪﻝوﺎﻘﻡﺎﺑ] sözleşme ile, sözleşmeli.<br />
bâng (F.) [ﮓﻥﺎﺑ] 1.ses. 2.haykırış.<br />
bânû (F.) [ﻮﻥﺎﺑ] 1.bayan. 2.büyük hanım.<br />
bâr (F.) [رﺎﺑ] 1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.<br />
bâr vermek meyva vermek.<br />
bârân (F.) [نارﺎﺑ] yağmur.<br />
bârapor (F.-Fr.) [رﻮﭘارﺎﺑ] rapor ile birlikte, raporlu.<br />
bârber (F.) [ﺮﺑرﺎﺑ] hamal.<br />
bâre (F.) [ﻩرﺎﺑ] 1.defa. 2.sur.<br />
bârgâh (F.) [ﻩﺎﮔرﺎﺑ] 1.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.<br />
bârgîr (F.) [ﺮﻴﮔرﺎﺑ] beygir.<br />
bârî (F.) [یرﺎﺑ] hiç olmazsa, en azından.<br />
bârid (A.) [درﺎﺑ] soğuk.<br />
bârîk (F.) [ﮏیرﺎﺑ] ince.<br />
bârika (A.) [ﻪﻗرﺎﺑ] şimşek.<br />
bâriz (A.) [زرﺎﺑ] belirgin.<br />
bârû (F.) [ورﺎﺑ] burç, hisar burcu.<br />
bârver (F.) [رورﺎﺑ] 1.verimli. 2.meyvalı.<br />
43
asar (A.) [ﺮﺼﺑ] 1.görme. 2.görme yetisi.<br />
basîret (A.) [تﺮﻴﺼﺑ] görüş, ileriyi görme gücü.<br />
basît (A.) [ﻂﻴﺴﺑ] 1.sade. 2.kolay.<br />
bast (A.) [ﻂﺴﺑ] yayma.<br />
batâet (A.) [ﺖﺋﺎﻄﺑ] ağırlık, yavaşlık.<br />
bâtakrîr (F.-A.) [ﺮیﺮﻘﺕﺎﺑ] rapor halinde.<br />
bâtıl (A.) [ﻞﻃﺎﺑ] 1.hükümsüz. 2.boş.<br />
batın (A.) [ﻦﻄﺑ] 1.karın. 2.kuşak, nesil.<br />
bâtınen (A.) [ﺎﻨﻃﺎﺑ] işin iç yüzünde.<br />
batî (A.) [ﯽﻄﺑ] ağır, yavaş.<br />
batn (A.) [ﻦﻄﺑ] 1.karın. 2.kuşak, nesil.<br />
batt (A.) [ﻂﺑ] kaz.<br />
battal (A.) [لﺎﻄﺑ] 1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.<br />
bâvekar (F.-A.) [رﺎﻗوﺎﺑ] ağırbaşlı.<br />
bâyi (A.) [ﻊیﺎﺑ] satıcı.<br />
bayrakdâr (A.-F.) [راﺪﻗﺪﻴﺑ] bayraktar, sancaktar.<br />
baytâr (A.) [رﺎﻄﻴﺑ] veteriner.<br />
bâz (F.) [زﺎﺑ] 1.tekrar. 2.açık. 3.doğan.<br />
bazargâh (F.) [ﻩﺎﮔرازﺎﺑ] pazar yeri.<br />
bazen (A.) [ﺎﻀﻌﺑ] kimi zaman<br />
bazı (A.) [ﺾﻌﺑ] kimi.<br />
bâzî (F.) [یزﺎﺑ] oyun.<br />
bâzîçe (F.) [ﻪﭽیزﺎﺑ] oyuncak.<br />
44
âzû (F.) [وزﺎﺑ] 1.kol. 2.güç.<br />
be’s (A.) [سﺄﺑ] zarar, kötü yan.<br />
bebr (F.) [ﺮﺒﺑ] kaplan.<br />
becâ (F.) [ﺎﺠﺑ] yerinde.<br />
becâyiş (F.) [ﺶیﺎﺠﺑ] yer değişimi.<br />
beççe (F.) [ﻪﭽﺑ] 1.çocuk. 2.yavru.<br />
bed (F.) [ﺪﺑ] kötü.<br />
bed’ etmek başlamak.<br />
bedahd (F.-A.) [ﺪﻬﻋﺪﺑ] sözünde durmayan.<br />
bedâheten (A.) [ ﺔ هاﺪﺑ]<br />
düşünmeden.<br />
bedahlâk (F.-A.) [قﻼﺧاﺪﺑ] ahlaksız.<br />
bedâvâz (F.) [زاوﺁﺪﺑ] kötü sesli.<br />
bedâvet (A.) [تواﺪﺑ] 1.göçebelik. 2.bedevîlik.<br />
bedâyi’ (A.) [ﻊیاﺪﺑ] yeni ve güzel şeyler.<br />
bedbaht (F.) [ﺖﺨﺑﺪﺑ] tahilsiz.<br />
bedbaht etmek mutsuz etmek.<br />
bedbîn (F.) [ﻦﻴﺑﺪﺑ] kötümser, karamsar.<br />
bedbû (F.) [ﻮﺑﺪﺑ] kötü kokulu.<br />
bedcins (F.-A.) [ﺲﻨﺝﺪﺑ] kötü cinsli, cinsi bozuk.<br />
bedçeşm (F.) [ ﻢﺸچ ﺪﺑ]<br />
kötü gözlü.<br />
beddil (F.) [لدﺪﺑ] ödlek.<br />
bedduâ (F.-A.) [ﺎﻋدﺪﺑ] ilenç.<br />
bedelât (A.) [تﻻﺪﺑ] bedeller.<br />
45
edendîş (F.) [ﺶیﺪﻥاﺪﺑ] kötü düşünceli.<br />
bedenen (A.) [ﺎﻥﺪﺑ] vücutça.<br />
bedestân (F.) [نﺎﺘﺱﺰﺑ] bedesten.<br />
bedevî (A.) [یوﺪﺑ] çöl arabı.<br />
bedeviyyet (A.) [ﺖیوﺪﺑ] 1.göçebelik. 2.bedevîlik.<br />
bedfercâm (F.) [مﺎﺝﺮﻓﺪﺑ] kötü sonlu.<br />
bedgû (F.) [ﻮﮔﺪﺑ] dedikoducu.<br />
bedgüher (F.) [ﺮﻬﮔﺪﺑ] kalbi bozuk, mayası bozuk.<br />
bedhâh (F.) [ﻩاﻮﺧﺪﺑ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.<br />
bedhû (F.) [ﻮﺧﺪﺑ] huysuz, kötü huylu.<br />
bedî’ (A.) [ﻊیﺪﺑ] güzel, yepyeni.<br />
bedîa (A.) [ﻪﻌیﺪﺑ] yepyeni şey.<br />
bedîhe (A.) [ﻪﻬیﺪﺑ] düşünmeden.<br />
bedîhî (A.) [ﯽﻬیﺪﺑ] kuşkusuz.<br />
bedkâr (F.) [رﺎﮐﺪﺑ] kötü hareketli.<br />
bedlikâ (F.-A.) [ﺎﻘﻝﺪﺑ] çirkin.<br />
bedmâye (F.) [ﻪیﺎﻡﺪﺑ] mayası bozuk.<br />
bedmest (F.) [ﺖﺴﻡﺪﺑ] içip içip dağıtan.<br />
bedmestî (F.) [ﯽﺘﺴﻡﺪﺑ] içip içip dağıtma.<br />
bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.<br />
bedmestlik etmek içip için dağıtmak.<br />
bedmihr (F.) [ﺮﻬﻡﺪﺑ] sevgisiz.<br />
bednâm (F.) [مﺎﻥﺪﺑ] adı kötüye çıkmış.<br />
46
ednigâh (F.) [ﻩﺎﮕﻥﺪﺑ] kötü gözlü, kötü bakışlı.<br />
bednihâd (F.) [دﺎﻬﻥﺪﺑ] kötü yaratılışlı, soysuz.<br />
bedr (A.) [رﺪﺑ] dolunay.<br />
bedre (A.) [ﻩرﺪﺑ] para kesesi.<br />
bedreftâr (F.) [رﺎﺘﻓرﺪﺑ] kötü davranışlı.<br />
bedreka (F.) [ﻪﻗرﺪﺑ] 1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.<br />
bedrûd (F.) [دورﺪﺑ] veda.<br />
bedsigâl (F.) [لﺎﮕﺱﺪﺑ] kötü düşünceli.<br />
bedsîret (F.-A.) [تﺮﻴﺱﺪﺑ] ahlaksız.<br />
bedsirişt (F.) [ﺖﺵﺮﺱﺪﺑ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.<br />
bedter (F.) [ﺮﺕﺪﺑ] daha kötü, beter.<br />
bedtıynet (F.-A.) [ﺖﻨﻴﻃﺪﺑ] tıynetsiz, karaktersiz.<br />
bedzebân (F.) [نﺎﺑزﺪﺑ] ağzı bozuk.<br />
bedzehre (F.) [ﻩﺮهزﺪﺑ] ödlek.<br />
begâyet (F.-A.) [ﺖیﺎﻐﺑ] çok, son derece.<br />
behâ (F.) [ﺎﻬﺑ] değer, kıymet.<br />
behbûd (F.) [دﻮﺒﻬﺑ] sağlık.<br />
behcet (A.) [ﺖﺠﻬﺑ] 1.sevinç. 2.güzellik.<br />
behem (F.) [ﻢﻬﺑ] birlikte, beraber.<br />
behemehâl (F.-A.) [لﺎﺣ ﻪﻬﺑ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.<br />
beher (F.) [ﺮﻬﺑ] her, her biri.<br />
behic (A.) [ﺞﻴﻬﺑ] güleryüzlü.<br />
behîmî (A.) [ﯽﻤﻴﻬﺑ] hayvanî.<br />
47
ehîmiyyet (A.) [ﺖﻴﻤﻴﻬﺑ] hayvanlık.<br />
behişt (F.) [ﺖﺸﻬﺑ] cennet.<br />
behiştî (F.) [ﯽﺘﺸﻬﺑ] cennetlik.<br />
behiyye (A.) [ﻪﻴﻬﺑ] güzel.<br />
behmân (F.) [نﺎﻤﻬﺑ] falan, filan.<br />
behre (F.) [ﻩﺮﻬﺑ] nasip.<br />
behremend (F.) [ﺪﻨﻡﺮﻬﺑ] 1.hisse sahibi. 2.yararlanan.<br />
beht (A.) [ﺖﻬﺑ] şaşkınlık.<br />
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.<br />
bekâ (A.) [ﺎﻘﺑ] kalıcılık.<br />
bekâm (F.) [مﺎﮑﺑ] muradına ermiş.<br />
bekâm olmak muradına ermek.<br />
bekâya (A.) [ﺎیﺎﻘﺑ] geriye kalanlar; kalıntılar.<br />
bekrî (A.) [یﺮﮑﺑ] içki düşkünü.<br />
beksimat (F.) [تﺎﻤﺴﮑﺑ] peksimet.<br />
bel (A.) [ﻞﺑ] belki.<br />
bel’ (A.) [ﻊﻠﺑ] 1.yutma. 2.yutulma.<br />
bel’ edilmek yutulmak.<br />
bel’ etmek yutmak.<br />
belâ (A.) [ﻼﺑ] felaket, musibet.<br />
belâ (A.) [ﯽﻠﺑ] evet.<br />
belâdet (A.) [تدﻼﺑ] dangalaklık.<br />
belâdîde (A.-F.) [ﻩﺪیدﻼﺑ] belaya uğramış.<br />
48
elâgat (A.) [ﺖﻏﻼﺑ] kusursuz söz söyleme<br />
belâhet (A.) [ﺖهﻼﺑ] eblehlik.<br />
belâyâ (A.) [ﺎیﻼﺑ] belalar.<br />
belde (A.) [ﻩﺪﻠﺑ] 1.kent. 2.diyar, memleket.<br />
beled (A.) [ﺪﻠﺑ] 1.kent. 2.memleket.<br />
beledî (A.) [یﺪﻠﺑ] kentli.<br />
belediyye (A.) [ﻪیﺪﻠﺑ] belediye.<br />
belî (A.) [ﯽﻠﺑ] evet.<br />
belîğ (A.) [ﻎﻴﻠﺑ] 1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.<br />
beliyyât (A.) [تﺎﻴﻠﺑ] belalar.<br />
belki (F.-A.) [ﻪﮑﻠﺑ] olabilir, belki.<br />
belût (A.) [طﻮﻠﺑ] 1.pelit, palamut. 2.meşe.<br />
benâdir (A.
endergâh (F.) [ﻩﺎﮔرﺪﻨﺑ] rıhtım.<br />
bendezâde (F.) [ﻩداز ﻩﺪﻨﺑ] 1.köle çocuğu. 2.benim çocuğum.<br />
benefşe (F.) [ﻪﺸﻔﻨﺑ] menekşe.<br />
benefşî (F.) [ﯽﺸﻔﻨﺑ] mor.<br />
beng (F.) [ﮓﻨﺑ] esrar.<br />
bengî (F.) [ﯽﮕﻨﺑ] esrarkeş.<br />
benî (A.) [ﯽﻨﺑ] oğullar.<br />
benîâdem [ مدﺁ ﯽﻨﺑ ] insanlar, Adem oğulları.<br />
benîisrâîl ı [ ﻞﻴﺋاﺮﺱا ﯽﻨﺑ ] İsrailoğulları.<br />
bennâ (A.) [ءﺎﻨﺑ] yapı ustası.<br />
benû (A.) [ﻮﻨﺑ] oğullar.<br />
ber (F.) [ﺮﺑ] 1.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.<br />
berâ’et (A.) [ﺖﺋاﺮﺑ] aklanma.<br />
berâ’et etmek aklanmak.<br />
berâber (F.) [ﺮﺑاﺮﺑ] 1.birlikte. 2.eşit.<br />
berâberî (F.) [یﺮﺑاﺮﺑ] 1.birliktelik. 2.eşitlik.<br />
berâhîn (A.) [ﻦﻴهاﺮﺑ] deliller, kanıtlar.<br />
berâyı (F.) [یاﺮﺑ] için.<br />
berâyı malûmât [ تﺎﻡﻮﻠﻌﻡ یاﺮﺑ ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi<br />
olmak için.<br />
berbâd (F.) [دﺎﺑﺮﺑ] 1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.<br />
bercâ (F.) [ﺎﺝﺮﺑ] yerinde, uygun.<br />
berceste (F.) [ﻪﺘﺴﺝﺮﺑ] seçkin, seçme.<br />
50
erd (A.) [دﺮﺑ] soğuk.<br />
berde (F.) [ﻩدﺮﺑ] köle.<br />
berdevâm (F.-A.) [ماودﺮﺑ] sürekli, devam eden.<br />
berdülacuz (A.) [زﻮﺠﻌﻝادﺮﺑ] kocakarı soğuğu.<br />
bere (F.) [ﻩﺮﺑ] kuzu.<br />
berehne (F.) [ﻪﻨهﺮﺑ] çıplak.<br />
berekât (A.) [تﺎﮐﺮﺑ] bereketler.<br />
bereket (A.) [ﺖﮐﺮﺑ] 1.bolluk. 2.uğur.<br />
berevât (A.) [تاوﺮﺑ] beratlar.<br />
berf (F.) [فﺮﺑ] kar.<br />
berfîn (F.) [ﻦﻴﻓﺮﺑ] karlı.<br />
berg (F.) [گﺮﺑ] yaprak.<br />
bergüzâr (F.) [راﺬﮔﺮﺑ] hatıra, hediye, yadigâr.<br />
berhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧﺮﺑ] harap vaziyetteki ev.<br />
berhayât (F.-A.) [تﺎﻴﺣﺮﺑ] hayatta olan, sağ.<br />
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.<br />
berhürdâr (F.) [رادرﻮﺧﺮﺑ] mutlu, muradına ermiş.<br />
berî (A.) [یﺮﺑ] arınmış, temiz, uzak.<br />
berîd (A.) [ﺪیﺮﺑ] 1.ulak. 2.postacı.<br />
berîn (F.) [ﻦیﺮﺑ] yüksek, yüce.<br />
berk (A.) [قﺮﺑ] şimşek.<br />
berkarâr (F.-A.) [راﺮﻗﺮﺑ] yerinde duran, karar eden.<br />
berkarâr olmak devam etmek, kalmak.<br />
51
erkemâl (F.-A.) [لﺎﻤﮐﺰﺑ] en iyi şekilde, mükemmel.<br />
bermâh (F.) [ﻩﺎﻡﺮﺑ] matkap, burgu.<br />
bermu’tâd (F.-A.) [دﺎﺘﻌﻡﺮﺑ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.<br />
bermûcib-i (F.-A.) [ﺐﺝﻮﻡﺮﺑ] uyarınca, gereğince.<br />
bernâ (F.) [ﺎﻥﺮﺑ] genç.<br />
berpâ (F.) [ﺎﭘﺮﺑ] ayakta.<br />
berr (A.) [ﺮﺑ] 1.toprak. 2.kara. 3.kıta.<br />
berrak (A.) [قاﺮﺑ] duru.<br />
berren (A.) [اﺮﺑ] kara yolu ile.<br />
berrî (A.) [یﺮﺑ] kara ile ilgili.<br />
bersâbık (F.-A.) [ﻖﺑﺎﺱﺮﺑ] eskiden olduğu gibi.<br />
bertaraf (F.-A.) [فﺮﻃﺮﺑ] 1.bir yana. 2.giderilmiş.<br />
bertaraf etmek gidermek.<br />
bertaraf olmak giderilmek.<br />
berter (F.) [ﺮﺕﺮﺑ] daha üstün.<br />
berterîn (F.) [ﻦیﺮﺕﺮﺑ] en üstün.<br />
bervech-i (F.-A.) [ﻪﺝوﺮﺑ] gibi.<br />
berzah (A.) [خزﺮﺑ] 1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.<br />
berzger (F.) [ﺮﮔزﺮﺑ] çiftçi.<br />
bes (F.) [ﺲﺑ] 1.yeterli. 2.çok.<br />
besâ (F.) [ﺎﺴﺑ] nice.<br />
besâtîn (A.) [ﻦﻴﺕﺎﺴﺑ] bahçeler.<br />
besend (F.) [ﺪﻨﺴﺑ] yeterli.<br />
52
esende (F.) [ﻩﺪﻨﺴﺑ] yeterli.<br />
beserüçeşm (F.) [ﻢﺸچ و ﺮﺴﺑ] başüstüne, başım gözüm üstüne.<br />
besî (F.) [ﯽﺴﺑ] birçok.<br />
besîm (A.) [ﻢﻴﺴﺑ] güleç.<br />
beste (F.) [ﻪﺘﺴﺑ] 1.kapalı. 2.beste.<br />
bestekâr (F.) [رﺎﮐ ﻪﺘﺴﺑ] besteci.<br />
bestenigâr (F.) [ ر ﺎﮕﻥ ﻪﺘﺴﺑ]<br />
Türk mûsikîsinde bir makam adı.<br />
beşâret (A.) [ترﺎﺸﺑ] müjde.<br />
beşer (A.) [ﺮﺸﺑ] 1.insan. 2.insanlık.<br />
beşere (A.) [ﻩﺮﺸﺑ] deri, dış deri.<br />
beşerî (A.) [یﺮﺸﺑ] insanlıkla ilgili, insanî.<br />
beşeriyyât (A.) [تﺎیﺮﺸﺑ] antropoloji.<br />
beşeriyyet (A.) [ﺖیﺮﺸﺑ] insanlık.<br />
beşîr (A.) [ﺮﻴﺸﺑ] müjdeci.<br />
beşûş (A.) [شﻮﺸﺑ] güleç.<br />
beşûşâne (A.-F.) [ﻪﻥﺎﺵﻮﺸﺑ] güleryüzle.<br />
betâet (A.) [ﺖﺋﺎﻄﺑ] ağırlık, yavaşlık.<br />
beter (F.) [ﺮﺕﺪﺑ] daha kötü, beter, şiddetli.<br />
bevl (A.) [لﻮﺑ] 1.idrar. 2.işeme.<br />
bevlî (A.) [ﯽﻝﻮﺑ] idrar ile ilgili.<br />
bevliyye (A.) [ﻪﻴﻝﻮﺑ] üroloji.<br />
bevvâb (A.) [باﻮﺑ] kapıcı.<br />
bevvâbîn (A.) [ﻦﻴﺑاﻮﺑ] kapıcılar.<br />
53
ey’ (A.) [ﻊﻴﺑ] satış.<br />
beyâbân (F.) [نﺎﺑﺎﻴﺑ] çöl.<br />
beyân (A.) [نﺎﻴﺑ] açıklama, ifade etme, dile getirme.<br />
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.<br />
beyân etmek açıklamak, dile getirmek.<br />
beyânât (A.) [تﺎﻥﺎﻴﺑ] açıklamalar, demeç.<br />
beyânnâme (A.-F.) [ﻪﻡﺎﻥ نﺎﻴﺑ] bildirge.<br />
beyâz (A.) [ضﺎﻴﺑ] ak, beyaz.<br />
beyhûde (F.) [ﻩدﻮﻬﻴﺑ] boş, boşuna.<br />
beyn (A.) [ﻦﻴﺑ] ara, orta.<br />
beynelmilel (A.) [ﻞﻠﻤﻝا ﻦﻴﺑ] uluslararası.<br />
beyn-i (A.-F.) [ِ ﻦﻴﺑ] arasında, ortasında.<br />
beynülmilel (A.) [ﻞﻠﻤﻝا ﻦﻴﺑ] uluslararası.<br />
beyt (A.) [ﺖﻴﺑ] 1.ev. 2.konut. 3.beyit.<br />
beytâr (A.) [رﺎﻄﻴﺑ] veteriner.<br />
beytullah (A.) [ﷲا ﺖﻴﺑ] Kâbe.<br />
beytûtet (A.) [ﺖﺕﻮﺘﻴﺑ] geceleme.<br />
beytülmal (A.) [ لﺎﻤﻝا ﺖﻴﺑ]<br />
hazine, maliye hazinesi.<br />
beyzâ (A.) [ﺎﻀﻴﺑ] bembeyaz, çok beyaz.<br />
beyze (A.) [ﻪﻀﻴﺑ] 1.yumurta. 2.husye.<br />
beyzî (A.) [ﯽﻀﻴﺑ] oval.<br />
beze (F.) [ﻩﺰﺑ] 1.günah. 2.suç.<br />
bezekâr (F.) [رﺎﮐ ﻩﺰﺑ] 1.günahkar. 2.suçlu.<br />
54
ezir (A.) [رﺬﺑ] tohum.<br />
bezirgân (F.) [نﺎﮔرزﺎﺑ] tüccar.<br />
bezistân (A.-F.) [نﺎﺘﺱﺰﺑ] bedesten.<br />
bezle (A.) [ﻪﻝﺬﺑ] şaka, latife.<br />
bezlegû (A.-F.) [ﻮﮔ ﻪﻝﺬﺑ] şakacı.<br />
bezm (F.) [مﺰﺑ] 1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.<br />
bezmgâh (F.) [ﻩﺎﮕﻡﺰﺑ] eğlence yeri, eğlence meclisi.<br />
bezzaz (A.) [ﺰﺑﺰﺑ] manifaturacı, kumaşçı.<br />
bi’r (A.) [ﺮﺌﺑ] kuyu.<br />
bi’set (A.) [ﺖﺜﺌﺑ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.<br />
bîaman (F.) [نﺎﻡا ﯽﺑ] amansız.<br />
bîâr (F.-A.) [رﺎﻋ ﯽﺑ] arsız.<br />
bîbahâ (F.) [ﺎﻬﺑ ﯽﺑ] çok değerli, paha biçilmez.<br />
bîbedel (F.-A.) [لﺪﺑ ﯽﺑ] eşsiz, benzersiz.<br />
bîbehre (F.) [ﻩﺮﻬﺑ ﯽﺑ] nasipsiz.<br />
bîcâ (F.) [ﺎﺠﻴﺑ] yersiz.<br />
bîcan (F.) [نﺎﺝ ﯽﺑ] cansız.<br />
bîçâre (F.) [ﻩرﺎﭽﻴﺑ] 1.çaresiz. 2.zavallı.<br />
bîçâregân (F.) [نﺎﮔرﺎﭽﻴﺑ] 1.çaresizler. 2.zavallılar.<br />
bîçunuçirâ (F.) [اﺮچ و نﻮچ ﯽﺑ] 1.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.<br />
bîd (F.) [ﺪﻴﺑ] söğüt.<br />
bid’at (A.) [ﺖﻋﺪﺑ] 1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.<br />
bîdâd (F.) [داﺪﻴﺑ] zulüm.<br />
55
îdâdger (F.) [ﺮﮔداﺪﻴﺑ] zalim.<br />
bîdâr (F.) [راﺪﻴﺑ] uyanık.<br />
bîdârbaht (F.) [ﺖﺨﺑراﺪﻴﺑ] talihli.<br />
bidâyet (A.) [ﺖیاﺪﺑ] başlangıç.<br />
bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.<br />
bîd-i mecnûn [ نﻮﻨﺠﻡ ﺪﻴﺑ ] salkımsöğüt.<br />
bîdil (F.) [لﺪﻴﺑ] aşık.<br />
bîdin (F.-A.) [ﻦید ﯽﺑ] dinsiz.<br />
bîedeb (F.-A.) [بدا ﯽﺑ] terbiyesiz, edepsiz.<br />
bîeman (F.) [نﺎﻡا ﯽﺑ] amansız.<br />
bîendişe (F.) [ﻪﺸیﺪﻥا ﯽﺑ] düşünmeyen, umursamayan.<br />
bîgâne (F.) [ﻪﻥﺎﮕﻴﺑ] yabancı.<br />
bîgüman (F.) [نﺎﻤﮔ ﯽﺑ] kuşkusuz.<br />
bîgünah (F.) [ﻩﺎﻨﮔ ﯽﺑ] 1.günahsız. 2.suçsuz.<br />
bîh (F.) [ﺦﻴﺑ] kök.<br />
bîhaber (F.-A.) [ﺮﺒﺧ ﯽﺑ] habersiz.<br />
bîhadd (F.-A.) [ﺪﺣ ﯽﺑ] sınırsız.<br />
bihakkın (A.) [ﻖﺤﺑ] hakkıyla, hak ederek.<br />
bihamdillah (A.) [ﷲاﺪﻤﺤﺑ] Allah’a şükürler olsun.<br />
bihâr (A.) [رﺎﺤﺑ] denizler.<br />
bîhareket (F.-A.) [ﺖﮐﺮﺣ ﯽﺑ] hareketsiz.<br />
bîhâsıl (F.-A.) [ﻞﺹﺎﺣ ﯽﺑ] sonuçsuz.<br />
bîhayâ (F.-A.) [ﺎﻴﺣ ﯽﺑ] utanmaz, hayasız.<br />
56
îhayat (F.-A.) [تﺎﻴﺣ ﯽﺑ] cansız, yaşamayan.<br />
bihâzelemr (A.) [ ﺮﻡﻻا اﺬﻬﺑ] buna göre, bu durumda, böylelikle.<br />
bihbûd (F.) [دﻮﺒﻬﺑ] sağlık.<br />
bîhemtâ (F.) [ﺎﺘﻤه ﯽﺑ] benzersiz.<br />
bîhesâb (F.-A.) [بﺎﺴﺣ ﯽﺑ] hesapsız, sonsuz.<br />
bîhiss (F.-A.) [ﺲﺣ ﯽﺑ] hissiz, duygusuz.<br />
bihişt (F.) [ﺖﺸﻬﺑ] cennet.<br />
bîhod (F.) [دﻮﺨﻴﺑ] 1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.<br />
bihter (F.) [ﺮﺘﻬﺑ] daha iyi.<br />
bîhude (F.) [ﻩﺪﻬﻴﺑ] boşuna, beyhude.<br />
bîinsâf (F.-A.) [فﺎﺼﻥا ﯽﺑ] insafsız.<br />
bîkâr (F.) [رﺎﮑﻴﺑ] 1.işsiz. 2.bekar.<br />
bîkarâr (F.-A.) [راﺮﻗ ﯽﺑ] kararsız.<br />
bikr (A.) [ﺮﮑﺑ] 1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.<br />
bîl (F.) [ﻞﻴﺑ] bel.<br />
bilâd (A.) [دﻼﺑ] 1.beldeler. 2.memleketler.<br />
bilâfâsıla (A.) [ﻪﻠﺹﺎﻓﻼﺑ] aralıksız, kesintisiz.<br />
bilâhareket (A.) [ﺖﮐﺮﺣﻼﺑ] hareketsiz, hareket etmeden.<br />
bilâhere (A.) [ﻩﺮﺧﻵﺎﺑ] 1.sonradan. 2.sonunda, nihayet.<br />
bilâinkıtâ (A.) [عﺎﻄﻘﻥاﻼﺑ] kesintisiz, aralıksız.<br />
bilâkayt (A.) [ﺪﻴﻗﻼﺑ] kayıtsız şartsız, kesin.<br />
bilakis (A.) [ﺲﮑﻌﻝﺎﺑ] aksine, tersine.<br />
bilâmâni’a (A.) [ﻪﻌﻥﺎﻡﻼﺑ] engelsiz<br />
57
ilâmazeret (A.) [ترﺬﻌﻡﻼﺑ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.<br />
bilâmerhamet (A.) [ﺖﻤﺣﺮﻡﻼﺑ] acımasızca.<br />
bilâmühlet (A.) [ﺖﻠﻬﻡﻼﺑ] zaman tanımadan, süre vermeden.<br />
bilâpervâ (A.-F.) [اوﺮﭘﻼﺑ] korkusuzca.<br />
bilâşikâyet (A.) [ﺖیﺎﮑﺵﻼﺑ] şikayet etmeden.<br />
bilâte’ehhür (A.) [ﺮﺧﺄﺕﻼﺑ] gecikmeden.<br />
bilâtefrik (A.) [ﻖیﺮﻔﺕﻼﺑ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.<br />
bilâtehlike (A.) [ﻪﮑﻠﻬﺕﻼﺑ] tehlikesizce.<br />
bilâteminat (A.) [تﺎﻨﻴﻡﺄﺕﻼﺑ] güvencesiz, teminatsız.<br />
bilâücret (A.) [تﺮﺝأﻼﺑ] parasız, ücretsiz.<br />
bilcümle (A.) [ﻪﻠﻤﺠﻝﺎﺑ] tümüyle.<br />
bilfarz (A.) [ضﺮﻔﻝﺎﺑ] diyelim ki.<br />
bilfiil (A.) [ﻞﻌﻔﻝﺎﺑ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.<br />
bilhassa (A.) [ﻪﺹﺎﺨﻝﺎﺑ] özellikle, hele hele.<br />
biliktizâ (A.) [ﺎﻀﺘﻗﻻﺎﺑ] gerektiğinden.<br />
bililtizâm (A.) [ماﺰﺘﻝﻻﺎﺑ] bilerek, bile bile.<br />
bilistifade (A.) [ﻩدﺎﻔﺘﺱﻻﺎﺑ] yararlanarak, istifade ederek.<br />
bilistihsâl (A.) [لﺎﺼﺤﺘﺱﻻﺎﺑ] alarak, elde ederek.<br />
biliştirâk (A.) [کاﺮﺘﺵﻻﺎﺑ] katılarak.<br />
billûr (A.) [رﻮﻠﺑ] kristal.<br />
bilmecbûriye (A.) [ﻪیﺮﺌﺒﺠﻤﻝﺎﺑ] zorunlu olarak, mecburen.<br />
bilmukabele (A.) [ﻪﻠﺑﺎﻘﻤﻝﺎﺑ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.<br />
bilmünâsebe (A.) [ﻪﺒﺱﺎﻨﻤﻝﺎﺑ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.<br />
58
ilmünâvebe (A.) [ﻪﺑوﺎﻨﻤﻝﺎﺑ] dönüşümlü.<br />
bilmüzakere (A.) [ﻩﺮﮐاﺬﻤﻝﺎﺑ] görüşülerek.<br />
bilumum (A.) [مﻮﻤﻌﻝﺎﺑ] tüm, bütün.<br />
bilvâsıta (A.) [ﻪﻄﺱاﻮﻝﺎﺑ] dolaylı olarak.<br />
bîm (F.) [ﻢﻴﺑ] korku.<br />
bîma’nâ (F.-A.) [ﯽﻨﻌﻡ ﯽﺑ] anlamsız.<br />
bîmâr (F.) [رﺎﻤﻴﺑ] hasta.<br />
bîmârân (F.) [نارﺎﻤﻴﺑ] hastalar.<br />
bîmecâl (F.-A.) [لﺎﺠﻡ ﯽﺑ] takatsiz, dermansız.<br />
bîmekân (F.-A.) [نﺎﮑﻡ ﯽﺑ] 1.yersiz. 2.aylak.<br />
bîmerhamet (F.-A.) [ﺖﻤﺣﺮﻡ ﯽﺑ] acımasız.<br />
bîmeze (F.) [ﻩﺰﻡ ﯽﺑ] lezzetsiz, tatsız.<br />
bîmihr (F.) [ﺮﻬﻡ ﯽﺑ] sevgisiz, şefkatsiz.<br />
bîmisâl (F.-A.) [لﺎﺜﻡ ﯽﺑ] benzersiz.<br />
bîmuhâbâ (F.-A.) [ﺎﺑﺎﺤﻡ ﯽﺑ] çekinmeden.<br />
bîmübâlât (F.-A.) [تﻻﺎﺒﻡ ﯽﺑ] kayıtsız, umursamaz.<br />
bîmürüvvet (F.-A.) [توﺮﻡ ﯽﺑ] mürüvvetsiz.<br />
bin (A.) [ﻦﺑ] oğul.<br />
binâ (A.) [ءﺎﻨﺑ] yapı.<br />
bînâ (F.) [ﺎﻨﻴﺑ] gören, iyi gören.<br />
binâberin (A.-F.) [ﻦیﺮﺑﺎﻨﺑ] bundan dolayı, buna dayanarak.<br />
binâen (A.) [ءﺎﻨﺑ] dayanarak, göre.<br />
binâenaleyh (A.) [ﻪﻴﻠﻋ ءﺎﻨﺑ] bu yüzden, bundan dolayı.<br />
59
înâm (F.) [مﺎﻨﻴﺑ] adsız, tanınmamış.<br />
bînamaz (F.) [زﺎﻤﻥ ﯽﺑ] beynamaz.<br />
bînasîb (F.-A.) [ﺐﻴﺼﻥ ﯽﺑ] nasipsiz, kısmetsiz.<br />
bînazîr (F.-A.) [ﺮﻴﻈﻥ ﯽﺑ] benzersiz.<br />
bînemek (F.) [ﮏﻤﻥ ﯽﺑ] tuzsuz.<br />
bînevâ (F.) [اﻮﻨﻴﺑ] 1.zavallı. 2.yoksul.<br />
bînî (F.) [ﯽﻨﻴﺑ] burun.<br />
bînihaye (F.-A.) [ﻪیﺎﻬﻥ ﯽﺑ] sonsuz, bitmez tükenmez.<br />
binnetice (A.) [ﻪﺠﻴﺘﻨﻝﺎﺑ] sonuçta, sonuç olarak.<br />
binnisbe (A.) [ﻪﺒﺴﻨﻝﺎﺑ] bir dereceye kadar, nispeten.<br />
bint (A.) [ﺖﻨﺑ] kız.<br />
bîpâyân (F.) [نﺎیﺎﭘ ﯽﺑ] sonsuz.<br />
bîpervâ (F.) [اوﺮﭘ ﯽﺑ] 1.korkusuz. 2.çekinmeden.<br />
bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.<br />
bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.<br />
birâder (F.) [رداﺮﺑ] erkek kardeş.<br />
bîrahm (F.-A.) [ﻢﺣر ﯽﺑ] merhametsiz, acımasız.<br />
bîrayb (F.-A.) [ﺐیر ﯽﺑ] kuşkusuz.<br />
birinc (F.) [ﺞﻥﺮﺑ] pirinç.<br />
birişte (F.) [ﻪﺘﺵﺮﺑ] kavrulmuş.<br />
bîrûn (F.) [نوﺮﻴﺑ] 1.dış. 2.dışarı.<br />
biryân (F.) [نﺎیﺮﺑ] kebap.<br />
bisât (A.) [طﺎﺴﺑ] yaygı.<br />
60
îsebat (F.-A.) [تﺎﺒﺛ ﯽﺑ] dayanıksız.<br />
bîsebeb (F.-A.) [ﺐﺒﺱ ﯽﺑ] dayanıksız.<br />
bîser (F.) [ﺮﺱ ﯽﺑ] başsız.<br />
bîst (F.) [ﺖﺴﻴﺑ] yirmi.<br />
bister (F.) [ﺮﺘﺴﺑ] yatak.<br />
bîsûd (F.) [دﻮﺱ ﯽﺑ] yararsız.<br />
bisyâr (F.) [رﺎﻴﺴﺑ] çok.<br />
bîşe (F.) [ﻪﺸﻴﺑ] orman.<br />
bîşerm (F.) [مﺮﺵ ﯽﺑ] orman.<br />
bîşuur (F.-A.) [رﻮﻌﺵ ﯽﺑ] bilinçsiz.<br />
bîşübhe (F.-A.) [ﻪﻬﺒﺵ ﯽﺑ] kuşkusuz, şüphesiz.<br />
bîşümâr (F.) [رﺎﻤﺵ ﯽﺑ] sayısız.<br />
bîtâb (F.-A.) [بﺎﺘﻴﺑ] yorgun, takatsiz.<br />
bîtâb kalmak bitkin düşmek.<br />
bîtâbane (F.) [ﻪﻥﺎﺑﺎﺘﻴﺑ] bitkince.<br />
bitamâmihâ (A.) [ﺎﻬﻡﺎﻤﺘﺑ] tümüyle, tamamen.<br />
bîtaraf (F.-A.) [فﺮﻃ ﯽﺑ] tarafsız.<br />
bîtarafâne (F.-A.) [ﻪﻥﺎﻓﺮﻃ ﯽﺑ] tarafsızca, yan tutmadan.<br />
bittab’ (A.) [ﻊﺒﻄﻝﺎﺑ] doğal olarak.<br />
bittafsîl (A.) [ﻞﻴﺼﻔﺘﻝﺎﺑ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.<br />
bittamâm (A.) [مﺎﻤﺘﻝﺎﺑ] tümüyle.<br />
bîve (F.) [ﻩﻮﻴﺑ] dul.<br />
bîvefâ (F.-A.) [ﺎﻓو ﯽﺑ] vefasız.<br />
61
îvezen (F.) [نز ﻩﻮﻴﺑ] dul kadın.<br />
bîzâr (F.) [راﺰﻴﺑ] bıkmış, usanmış.<br />
bîzâr olmak bıkmak, usanmak.<br />
bizâtihi (A.) [ﻪﺕاﺬﺑ] kendiliğinden.<br />
bizzarûre (A.) [ﻩروﺮﻀﻝﺎﺑ] zorunlu olarak.<br />
bostân (F.) [نﺎﺘﺱﻮﺑ] bahçe.<br />
bû (F.) [ﻮﺑ] koku.<br />
bu’d (A.) [ﺪﻌﺑ] 1.uzaklık. 2.boyut.<br />
bu’diyet (A.) [ﺖیﺪﻌﺑ] uzaklık, mesafe.<br />
bûd (F.) [دﻮﺑ] varlık.<br />
buğrâ (F.) [اﺮﻐﺑ] turna.<br />
buhalâ (A.) [ﻼﺨﺑ] cimriler.<br />
buhâr (A.) [رﺎﺨﺑ] buğu, buhar.<br />
buhl (A.) [ﻞﺨﺑ] cimrilik.<br />
buhrân (A.) [ناﺮﺤﺑ] bunalım, kriz.<br />
buht (A.) [ﺖﻬﺑ] şaşkınlık.<br />
buhûr (F.) [رﻮﺨﺑ] tütsü.<br />
buhurdan (F.) [نادرﻮﺨﺑ] tütsülük, tütsü kabı.<br />
buk’a (A.) [ﻪﻌﻘﺑ]1.yer, diyar. 2.ülke.<br />
buk’avî (A.) [یﻮﻌﻘﺑ] yerel.<br />
bûm (F.) [مﻮﺑ] 1.yer. 2.ülke.<br />
bûm (F.) [مﻮﺑ] baykuş.<br />
bûmehen (F.) [ﻦﻬﻡﻮﺑ] deprem.<br />
62
undan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.<br />
bûr (F.) [رﻮﺑ] kumral.<br />
burc (A.) [جﺮﺑ] 1.burç. 2.yıldız kümesi.<br />
burhan (A.) [نﺎهﺮﺑ] kanıt, delil.<br />
bûriya (F.) [ﺎیرﻮﺑ] hasır.<br />
burûc (A.) [جوﺮﺑ] burçlar.<br />
burûdet (A.) [تدوﺮﺑ] soğukluk.<br />
bûs etmek öpmek.<br />
bûse (F.) [ﻪﺱﻮﺑ] öpücük.<br />
bûstân (F.) [نﺎﺘﺱﻮﺑ] bahçe.<br />
bûte (F.) [ﻪﺕﻮﺑ] 1.çalı çırpı. 2.pota.<br />
bûtimar (F.) [ رﺎﻤ ﻴﺕﻮﺑ]<br />
balıkçıl, botimar.<br />
butlân (A.) [نﻼﻄﺑ] 1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.<br />
butûn (A.) [نﻮﻄﺑ] 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.<br />
bûy (F.) [یﻮﺑ] koku.<br />
bûydâr (F.) [راﺪیﻮﺑ] kokulu.<br />
bûzîne (F.) [ﻪﻨیزﻮﺑ] maymun.<br />
bühtân (A.) [نﺎﺘﻬﺑ] iftira.<br />
bühtân etmek iftira etmek.<br />
bükâ (A.) [ءﺎﮑﺑ] ağlama.<br />
bülaceb (A.) [ﺐﺠﻌﻝاﻮﺑ] şaşılacak şey.<br />
büldân (A.) [ناﺪﻠﺑ] beldeler, diyarlar, ülkeler.<br />
büleğâ (A.) [ءﺎﻐﻠﺑ] belagat sahipleri.<br />
63
ülend (F.) [ﺪﻨﻠﺑ] 1.yüksek. 2.yüce.<br />
bülendbâlâ (F.) [ﻻﺎﺑﺪﻨﻠﺑ] uzun boylu.<br />
bülendpervâz (F.) [زاوﺮﭘﺪﻨﻠﺑ] 1.yükseklerden uçan. 2.şerefli.<br />
bülheves (A.) [سﻮﻬﻝاﻮﺑ] maymun iştahlı.<br />
bülûğ (A.) [غﻮﻠﺑ] erginlik.<br />
bün (F.) [ﻦﺑ] 1.kök. 2.dip. 3.temel.<br />
bünyâd (F.) [دﺎﻴﻨﺑ] 1.temel, kök. 2.yapı, bina.<br />
bünye (A.) [ﻪﻴﻨﺑ] yapı.<br />
bünyeviyat (A.) [تﺎیﻮﻴﻨﺑ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.<br />
bürdbâr (F.) [رﺎﺑدﺮﺑ] sabırlı.<br />
bürde (A.) [ﻩدﺮﺑ] hırka.<br />
bürhân (A.) [نﺎهﺮﺑ] kanıt.<br />
bürîde (F.) [ﻩﺪیﺮﺑ] kesik.<br />
bürka (A.) [ﻊﻗﺮﺑ] peçe.<br />
bürnâ (F.) [ﺎﻥﺮﺑ] genç.<br />
bürrân (F.) [ناﺮﺑ] keskin.<br />
bürûdet (A.) [تدوﺮﺑ] soğukluk.<br />
bürûz (A.) [زوﺮﺑ] ortaya çıkma.<br />
büstân (F.) [نﺎﺘﺴﺑ] bahçe.<br />
büşrâ (A.) [اﺮﺸﺑ] müjde.<br />
büt (F.) [ﺖﺑ] put.<br />
büthâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧ ﺖﺑ] puthane.<br />
bütperest (F.) [ﺖﺱﺮﭘ ﺖﺑ] putperest, puta tapan.<br />
64
ütûn (A.) [نﻮﻄﺑ] 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.<br />
büyût (A.) [تﻮﻴﺑ] 1.evler. 2.beyitler.<br />
büz (F.) [ﺰﺑ] keçi.<br />
büzdil (F.) [لدﺰﺑ] ödlek.<br />
büzûr (A.) [روﺬﺑ] tohumlar.<br />
büzürg (F.) [گرﺰﺑ] 1.büyük. 2.ulu.<br />
büzürgân (F.) [نﺎﮔرﺰﺑ] 1.büyükler. 2.ulular.<br />
büzürgzâde (F.) [ﻩداز گرﺰﺑ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.<br />
65
câ (F.) [ﺎﺝ] 1.yer. 2.mevki. 3.makam.<br />
ca’l (A.) [ﻞﻌﺝ] yapma.<br />
ca’lî (A.) [ﯽﻠﻌﺝ] 1.yapma, uydurma. 2.sahte.<br />
câbecâ (F.) [ﺎﺠﺑﺎﺝ] yer yer.<br />
câbir (A.) [ﺮﺑﺎﺝ] zorlayıcı.<br />
câdde (A.) [ﻩدﺎﺝ] ana yol, cadde.<br />
câdû (F.) [ودﺎﺝ] 1.büyücü. 2.cadı.<br />
câdûger (F.) [ﺮﮔودﺎﺝ] büyücü.<br />
câh (F.) [ﻩﺎﺝ] makam, mevki.<br />
câhid (A.) [ﺪهﺎﺝ] çalışıp çabalayan.<br />
câhil (A.) [ﻞهﺎﺝ] bilgisiz.<br />
câhilâne (A.-F.) [ﻪﻥﻼهﺎﺝ] cahilce.<br />
câiz (A.) [ﺰﺋﺎﺝ] uygun.<br />
câize (A.) [ﻩﺰﺋﺎﺝ] ödül.<br />
câlib (A.) [ ﺐﻝﺎ ﺝ]<br />
ilginç, çekici.<br />
câlib -i dikkat [ ﺖﻗد ﺐﻝﺎﺝ ]dikkat çekici.<br />
câm (F.) [مﺎﺝ] 1.kadeh. 2.şişe. 3.cam.<br />
câme (F.) [ﻪﻡﺎﺝ] giysi.<br />
C<br />
66
câmedân (F.) [ناد ﻪﻡﺎﺝ] gardrop.<br />
câmegî (F.) [ﯽﮕﻡﺎﺝ] 1.giysi parası. 2.hizmetçi.<br />
câmekan (F.) [نﺎﮑﻡﺎﺝ] hamamda soyunma odası.<br />
câmekan (F.-A.) [نﺎﮑﻡﺎﺝ] 1.camlı bölme. 2.vitrin.<br />
câmeşûy (F.) [یﻮﺵ ﻪﻡﺎﺝ] çamaşırcı.<br />
câmi’ (A.) [ﻊﻡﺎﺝ] 1.toplayan. 2.cami.<br />
câmia (A.) [ﻪﻌﻡﺎﺝ] topluluk.<br />
câmid (A.) [ﺪﻡﺎﺝ] 1.cansız. 2.donuk.<br />
câmûs (A.) [سﻮﻡﺎﺝ] manda, camız.<br />
cân (F.) [نﺎﺝ] 1.ruh. 2.can. 3.sevgili.<br />
cânâ (F.) [ﺎﻥﺎﺝ] sevgilim, ey sevgili.<br />
cânân (F.) [نﺎﻥﺎﺝ] sevgili.<br />
cânâne (F.) [ﻪﻥﺎﻥﺎﺝ] sevgili.<br />
cânbâz (F.) [زﺎﺒﻥﺎﺝ] 1.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.<br />
cândâr (F.) [راﺪﻥﺎﺝ] 1.canlı. 2.koruyucu.<br />
canefşân (F.) [نﺎﺸﻓا نﺎﺝ] canını hiçe sayan, fedai.<br />
cânefzâ (F.) [اﺰﻓا نﺎﺝ] cana can katan.<br />
cânfersâ (F.) [ﺎﺱﺮﻓ نﺎﺝ] ömür törpüsü, yürek tüketen.<br />
cânfeşân (F.) [نﺎﺸﻓ نﺎﺝ] canını hiçe sayan, fedai.<br />
cânfezâ (F.) [اﺰﻓ نﺎﺝ] cana can katan.<br />
cângüdâz (F.) [زاﺪﮔ نﺎﺝ] yürek yakan.<br />
canhıraş (F.) [شاﺮﺧ نﺎﺝ] yürek paralayan.<br />
cânib (A.) [ﺐﻥﺎﺝ] taraf.<br />
67
cânişin (F.) [ﻦﻴﺸﻥﺎﺝ] halef, birinin yerine oturan.<br />
cânnisâr (F.-A.) [رﺎﺜﻥ نﺎﺝ] canını feda eden.<br />
cânsipâr (F.) [رﺎﭙﺱ نﺎﺝ] canını feda eden.<br />
cânsiperâne (F.) [ﻪﻥاﺮﭙﺱ نﺎﺝ] canını feda edercesine.<br />
cânsitân (F.) [نﺎﺘﺱ نﺎﺝ] can alan.<br />
cânver (F.) [رو نﺎﺝ] 1.canlı. 2.canavar.<br />
câr (A.) [رﺎﺝ] komşu.<br />
cârî (A.) [ِرﺎﺝ] geçerli, yürürlükte.<br />
câriha (A.) [ﻪﺣرﺎﺝ] 1.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.<br />
câriye (A.) [ﻪیرﺎﺝ] halayık.<br />
cârû (F.) [ورﺎﺝ] süpürge.<br />
cârûb (F.) [بورﺎﺝ] süpürge.<br />
câsûsî (A.-F.) [ﯽﺱﻮﺱﺎﺝ] casusluk, ajanlık.<br />
câvid (F.) [دوﺎﺝ] kalıcı, sonsuz, ebedi.<br />
câvidân (F.) [نادوﺎﺝ] kalıcı, sonsuz, ebedi.<br />
cây (F.) [یﺎﺝ] yer.<br />
câygâh (F.) [ﻩﺎﮕیﺎﺝ] 1.yer. 2.makam.<br />
câyi’ (A.) [ﻊیﺎﺝ] aç.<br />
câynişîn (F.) [ﻦﻴﺸﻨیﺎﺝ] birinin yerine geçen, halef.<br />
câzib (A.) [بذﺎﺝ] 1.ilginç. 2.çekici.<br />
câzibe (A.) [ﻪﺑذﺎﺝ] çekicilik.<br />
cazibedar (A.-F.) [راد ﻪﺑذﺎﺝ] çekici, cazibeli.<br />
câzibiyyet (A.) [ﺖﻴﺑذﺎﺝ] çekicilik.<br />
68
cebâbire (A.) [ﻩﺮﺑﺎﺒﺝ] zorbalar.<br />
cebânet (A.) [ ﺖﻥ ﺎﺒﺝ]<br />
korkaklık.<br />
cebbâr (A.) [رﺎﺒﺝ] 1.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.<br />
cebbârî (A.-F.) [یرﺎﺒﺝ] 1.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.<br />
cebel (A.) [ﻞﺒﺝ] dağ.<br />
cebhe (A.) [ﻪﻬﺒﺝ] 1.cephe. 2.alın. 3.yüz.<br />
cebîn (A.) [ﻦﻴﺒﺝ] korkak.<br />
cebr (A.) [ﺮﺒﺝ] 1.zorlama. 2.cebir.<br />
cebr etmek zorlamak.<br />
cebren (A.) [اﺮﺒﺝ] zorla.<br />
cebrî (A.) [یﺮﺒﺝ] zoraki, zorla.<br />
cedâvil (A.) [لواﺪﺝ] cetveller, çizelgeler.<br />
cedd (A.) [ﺪﺝ] ata.<br />
cedel (A.) [لﺪﺝ] 1.tartışma. 2.mücadele.<br />
cedelî (A.) [ﯽﻝﺪﺝ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.<br />
cedî (A.) [یﺪﺝ] 1.oğlak. 2.oğlak burcu.<br />
cedîd (A.) [ﺪیﺪﺝ] yeni.<br />
cedîde (A.) [ﻩﺪیﺪﺝ] yeni.<br />
cedvel (A.) [لوﺪﺝ] 1.cetvel. 2.çizelge.<br />
cefâ (A.) [ﺎﻔﺝ] üzme, eziyet etme.<br />
cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.<br />
cefâcû (A.-F.) [ﻮﺝﺎﻔﺝ] üzen, cefa eden.<br />
cefâdîde (A.-F.) [ﻩﺪیدﺎﻔﺝ] üzülmüş, cefa çekmiş.<br />
69
cefâkâr (A.-F.) [رﺎﮐﺎﻔﺝ] 1.cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.<br />
cefâkârî (A.-F.) [یرﺎﮐﺎﻔﺝ] 1.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.<br />
cefâkeş (A.-F.) [ﺶﮐﺎﻔﺝ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.<br />
cefâpîşe (A.-F.) [ﻪﺸﻴﭘﺎﻔﺝ] 1.üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen<br />
sevgili.<br />
cefcâf (F.) [فﺎﺠﻔﺝ] 1.hoppa kadın. 2.orospu.<br />
ceffelkalem (A.) [ﻢﻠﻘﻝا ﻒﺝ] çalakalem.<br />
cefr (A.) [ﺮﻔﺝ] gaipten haber veren bilim.<br />
cehâlet (A.) [ﺖﻝﺎﻬﺝ] cahillik, bilgisizlik.<br />
cehd (A.) [ﺪﻬﺝ] çalışma, çabalama.<br />
cehd etmek çalışıp çabalamak.<br />
cehele (A.) [ﻪﻠﻬﺝ] cahiller.<br />
cehennemî (A.-F.) [ﯽﻤﻨﻬﺝ] 1.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.<br />
cehl (A.) [ﻞﻬﺝ] cahillik, bilgisizlik.<br />
cehren (A.) [اﺮﻬﺝ] açıkça.<br />
celâdet (A.) [تدﻼﺝ] yiğitlik.<br />
celâl (A.) [لﻼﺝ] ululuk.<br />
celb (A.) [ﺐﻠﺝ] kendine çekme.<br />
celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.<br />
celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.<br />
celbnâme (A.-F.) [ﻪﻡﺎﻥ ﺐﻠﺝ] çağırı mektubu.<br />
celeb (A.) [ﺐﻠﺝ] sığır tüccarı.<br />
celesât (A.) [تﺎﺴﻠﺝ] oturumlar.<br />
70
celîl (A.) [ﻞﻴﻠﺝ] ulu.<br />
celîs (A.) [ﺲﻴﻠﺝ] arkadaş.<br />
cellâd (A.) [دﻼﺝ] cellat.<br />
cellâdî (A.-F.) [یدﻼﺝ] cellatlık.<br />
celse (A.) [ﻪﺴﻠﺝ] oturum.<br />
cem’ (A.) [ﻊﻤﺝ] 1.toplama. 2.çoğul.<br />
cem’ edilmek toplanılmak.<br />
cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.<br />
cem’an (A.) [ﺎﻌﻤﺝ] toplam.<br />
cem’iyyât (A.) [تﺎﻴﻌﻤﺝ] cemiyetler, dernekler.<br />
cem’iyyet (A.) [ﺖﻴﻌﻤﺝ] 1.cemiyet, dernek. 2.topluluk.<br />
cem’iyyet -i akvâm [ ماﻮﻗا ﺖﻴﻌﻤﺝ ]Birleşmiş Milletler.<br />
cemâat (A.) [ ﺖ ﻋﺎﻤﺝ]<br />
1.topluluk. 2.camide ibadet edenler.<br />
cemâd (A.) [دﺎﻤﺝ] cansız varlık.<br />
cemâdât (A.) [تادﺎﻤﺝ] cansız varlıklar.<br />
cemâhîr (A.) [ﺮﻴهﺎﻤﺝ] cumhuriyetler.<br />
cemâl (A.) [لﺎﻤﺝ] yüz güzelliği.<br />
cemel (A.) [ﻞﻤﺝ] deve.<br />
cemî’ (A.) [ﻊﻴﻤﺝ] tümü.<br />
cemî’an (A.) [ ﺎﻌ ﻴﻤﺝ]<br />
tümüyle.<br />
cemil (A.) [ﻞﻴﻤﺝ] 1.güzel. 2.yüzü güzel.<br />
cemîle (A.) [ﻪﻠﻴﻤﺝ] iyilik.<br />
cemiyet (A.) [ﺖﻴﻌﻤﺝ] topluluk, toplum.<br />
71
cemm (A.) [ﻢﺝ] kalabalık.<br />
cenâb (A.) [بﺎﻨﺝ] hazret.<br />
cenâbet (A.) [ﺖﺑﺎﻨﺝ] 1.pis, murdar. 2.cünüplük hali.<br />
cenâh (A.) [حﺎﻨﺝ] kanat.<br />
cenb (A.) [ﺐﻨﺝ] taraf.<br />
cendere (A.) [ﻩرﺪﻨﺝ] 1.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.<br />
ceng (F.) [ﮓﻨﺝ] savaş.<br />
ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.<br />
cengâver (F.) [روﺎﮕﻨﺝ] savaşçı.<br />
cengâverî (F.) [یروﺎﮕﻨﺝ] savaşçılık.<br />
cengcû (F.) [ﻮﺠﮕﻨﺝ] 1.savaşçı. 2.kavgacı.<br />
cengel (F.) [ﻞﮕﻨﺝ] orman.<br />
cennât (A.) [تﺎﻨﺝ] 1.cennetler. 2.bahçeler.<br />
cennet (A.) [ﺖﻨﺝ] 1.cennet. 2.bahçe.<br />
cennet -i a’lâ [ ﯽﻠﻋا ﺖﻨﺝ ] cennet.<br />
cennetmekân (A.) [ نﺎﮑﻡ ﺖﻨﺝ ] mekanı cennet olan.<br />
cenûb (A.) [بﻮﻨﺝ] güney.<br />
cenûb -i garb [ بﺮﻏ بﻮﻨﺝ ] güneybatı.<br />
cenûb -i garbî [ ﯽﺑﺮﻏ بﻮﻨﺝ ] güneybatı.<br />
cenûb -i şark [ قﺮﺵ بﻮﻨﺝ ] güneydoğu.<br />
cenûb -i şarkî [ ﯽﻗﺮﺵ بﻮﻨﺝ ] güneydoğu.<br />
cenûbî (A.) [ﯽﺑﻮﻨﺝ] güneye ait.<br />
cerâd (A.) [داﺮﺝ] çekirge.<br />
72
cerâhat (A.) [ﺖﺣاﺮﺝ] yara.<br />
cerâid (A.) [ﺪﺋاﺮﺝ] gazeteler.<br />
cerâim (A.) [ﻢﺋاﺮﺝ] suçlar.<br />
cerbeze (A.) [ﻩﺰﺑﺮﺝ] beceriklilik.<br />
ceres (A.) [سﺮﺝ] 1.çan. 2.çıngırak.<br />
cereyân (A.) [نﺎیﺮﺝ] 1.akış. 2.oluş. 3.akım.<br />
cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.<br />
cerge (F.) [ﻪﮔﺮﺝ] küme.<br />
cerh (A.) [حﺮﺝ] 1.yaralama. 2.çürütme.<br />
cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.<br />
cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.<br />
cerîde (A.) [ﻩﺪیﺮﺝ] 1.gazete. 2.tutanak.<br />
cerîha (A.) [ﻪﺤیﺮﺝ] yara.<br />
cerîme (A.) [ﻪﻤیﺮﺝ] 1.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.<br />
cerrâh (A.) [حاﺮﺝ] operatör.<br />
cerrâhî (A.) [ ﯽ ﺣاﺮﺝ]<br />
operatörlük.<br />
cesâmet (A.) [ﺖﻡﺎﺴﺝ] irilik.<br />
cesâret (A.) [ترﺎﺴﺝ] cesurluk.<br />
cesîm (A.) [ﻢﻴﺴﺝ] iri, büyük.<br />
cesîmülcüsse (A.) [ﻪﺜﺠﻝا ﻢﻴﺴﺝ] iri yapılı, iriyarı.<br />
cesûr (A.) [رﻮﺴﺝ] cesaret sahibi.<br />
cev (F.) [ﻮﺝ] arpa.<br />
cevâb (A.) [باﻮﺝ] 1.yanıt. 2.karşılık.<br />
73
cevâben (A.) [ﺎﺑاﻮﺝ] yanıt olarak.<br />
cevâd (A.) [داﻮﺝ] cömert.<br />
cevâhir (A.) [ﺮهاﻮﺝ] 1.mücevherler. 2.mücevher.<br />
cevâmi’ (A.) [ﻊﻡاﻮﺝ] camiler.<br />
cevâmid (A.) [ﺪﻡاﻮﺝ] cansız varlıklar.<br />
cevâmîs (A.) [ﺲﻴﻡاﻮﺝ] mandalar.<br />
cevân (F.) [ناﻮﺝ] genç.<br />
cevânib (A.) [ﺐﻥاﻮﺝ] yanlar, yönler.<br />
cevârî (A.) [یراﻮﺝ] halayıklar.<br />
cevâz (A.) [زاﻮﺝ] izin, uygun verme.<br />
cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.<br />
cevdet (A.) [تدﻮﺝ] 1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.<br />
cevelân (A.) [نﻻﻮﺝ] dolaşma, gezinti.<br />
cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.<br />
cevelângâh (A.-F.) [ﻩﺎﮕﻥﻻﻮﺝ] 1.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.<br />
cevf (A.) [فﻮﺝ] boşluk.<br />
cevher (A.) [ﺮهﻮﺝ] 1.mücevher. 2.öz. 3.elmas.<br />
cevherfürûş (A.-F.) [شوﺮﻓﺮهﻮﺝ] mücevherci.<br />
cevherî (A.) [یﺮهﻮﺝ] 1.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.<br />
cevîn (F.) [ﻦیﻮﺝ] arpadan yapılmış.<br />
cevir (A.) [رﻮﺝ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.<br />
cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.<br />
cevr (A.) [رﻮﺝ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.<br />
74
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.<br />
cevşen (F.) [ﻦﺵﻮﺝ] zırhlı giysi.<br />
cevv (A.) [ﻮﺝ] 1.hava. 2.boşluk.<br />
cevvâl (A.) [لاﻮﺝ] çok hareketli, koşan.<br />
cevvî (A.) [یﻮﺝ] hava ile ilgili.<br />
cevzâ (A.) [ءازﻮﺝ] ikizler burcu.<br />
ceyb (A.) [ﺐﻴﺝ] cep.<br />
ceyş (A.) [ﺲﻴﺝ] asker.<br />
ceyyid (A.) [ﺪﻴﺝ] iyi, güzel.<br />
cezâ (A.) [ءاﺰﺝ] 1.karşılık. 2.ceza.<br />
cezâir (A.) [ﺮﺋاﺰﺝ] adalar.<br />
cezâlet (A.) [ﺖﻝاﺰﺝ] akıcılık, düzgünlük.<br />
cezb (A.) [بﺬﺝ] kendine çekme.<br />
cezb edilmek kendine çekilmek.<br />
cezb etmek kendine çekmek.<br />
cezbe (A.) [ﻪﺑﺬﺝ] 1.coşku. 2.kendinden geçiş.<br />
cezer (A.) [رﺰﺝ] havuç.<br />
cezîre (A.) [ﻩﺮیﺰﺝ] ada.<br />
cezm (A.) [مﺰﺝ] kesin karar.<br />
cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.<br />
cezzâb (A.) [باﺬﺝ] çekici, cazibeli.<br />
cibâl (A.) [لﺎﺒﺝ] dağlar.<br />
cibillet (A.) [ﺖﻠﺒﺝ] karakter, yaratılış.<br />
75
cibilliyet (A.) [ﺖﻴﻠﺒﺝ] karakter, yaratılış.<br />
cibilliyetsiz (A.-T.) [ﺰﺴﺘﻠﺒﺝ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.<br />
cidâl (A.) [لاﺪﺝ] mücadele.<br />
cidâlcû (A.-F.) [ﻮﺝ لاﺪﺝ] mücadeleci.<br />
cidâr (A.) [راﺪﺝ] 1.duvar. 2.zar.<br />
cidden (A.) [اﺪﺝ] ciddi olarak.<br />
ciddî (A.) [یﺪﺝ] 1.ağırbaşlı. 2.önemli.<br />
ciddiyyet (A.) [ﺖیﺪﺝ] 1.ciddilik. 2.ağırbaşlılık.<br />
cîfe (A.) [ﻪﻔﻴﺝ] leş.<br />
ciger (F.) [ﺮﮕﺝ] ciğer.<br />
cigergûşe (F.) [ﻪﺵﻮﮔﺮﮕﺝ] 1.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.<br />
cigerpâre (F.) [ﻩرﺎﭘﺮﮕﺝ] 1.ciğer parçası. 2.evlat.<br />
cigersûz (F.) [زﻮﺱﺮﮕﺝ] yürek yakan.<br />
cihâd (A.) [دﺎﻬﺝ] din uğrunda savaş.<br />
cihâd etmek din uğrunda savaşmak.<br />
cihân (F.) [نﺎﻬﺝ] 1.dünya. 2.âlem.<br />
cihânâferîn (F.) [ﻦیﺮﻓﺁ نﺎﻬﺝ] dünyayı yaratan, Tanrı.<br />
cihandar (F.) [راﺪﻥﺎﻬﺝ] büyük hükümdar, imparator.<br />
cihandîde (F.) [ﻩﺪید نﺎﺨﺝ] görmüş geçirmiş.<br />
cihangîr (F.) [ﺮﻴﮕﻥﺎﻬﺝ] büyük hükümdar, imparator.<br />
cihangîrî (F.) [یﺮﻴﮕﻥﺎﻬﺝ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.<br />
cihângüşâ (F.) [ﺎﺸﮕﻥﺎﻬﺝ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.<br />
cihânî (F.) [ﯽﻥﺎﻬﺝ] 1.dünya ile ilgili. 2.insan.<br />
76
cihannüma (F.) [ﺎﻤﻥ نﺎﻬﺝ] 1.dünya atlası. 2.taraça.<br />
cihâr (F.) [رﺎﻬچ] dört.<br />
cihâren (A.) [ارﺎﻬﺝ] açıkça.<br />
cihât (A.) [تﺎﻬﺝ] 1.yönler. 2.sebepler. 3.yerler.<br />
cihâz (A.) [زﺎﻬﺝ] 1.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.<br />
cihet (A.) [ﺖﻬﺝ] 1.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.<br />
cilâ (A.) [ءﻼﺝ] 1.parlaklık. 2.cila.<br />
cilâdar (A.-F.) [رادﻼﺝ] cilalı.<br />
cild (A.) [ﺪﻠﺝ] 1.deri, cilt. 2.kitap.<br />
cilve (A.) [ﻩﻮﻠﺝ] 1.görünme. 2.kırıtma.<br />
cilvegâh (A.-F.) [ﻩﺎﮔ ﻩﻮﻠﺝ] görünme yeri.<br />
cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.<br />
cilveger (A.-F.) [ﺮﮔ ﻩﻮﻠﺝ] 1.görünen. 2.kırıtan.<br />
cilvesâz (A.-F.) [زﺎﺱ ﻩﻮﻠﺝ] kırıtan, cilve yapan.<br />
cimâ’ (A.) [عﺎﻤﺝ] cinsel ilişki.<br />
cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.<br />
cinâ’î (A.) [ﯽﺋﺎﻨﺝ] cinayetle ilgili.<br />
cinân (A.) [نﺎﻨﺝ] 1.cennetler. 2.bahçeler.<br />
cinayetkâr (A.-F.) [رﺎﮑﺘیﺎﻨﺝ] câni, cinayet işleyen.<br />
cinâze (A.) [ﻩزﺎﻨﺝ] tabut.<br />
cindar (A.-F.) [راﺪﻨﺝ] cinci, afsuncu.<br />
cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.<br />
cinnet (A.) [ﺖﻨﺝ] çıldırma.<br />
77
cins (A.) [ﺲﻨﺝ] 1.tür. 2.soy.<br />
cinsî (A.) [ﯽﺴﻨﺝ] cinsel.<br />
cirm (A.) [مﺮﺝ] cismin kapladığı yer, hacim.<br />
cism (A.) [ﻢﺴﺝ] 1.cisim, madde. 2.vücut, beden.<br />
cismânî (A.) [ﯽﻥﺎﻤﺴﺝ] 1.cisim ile ilgili. 2.bedensel.<br />
cismen (A.) [ﺎﻤﺴﺝ] bedenen.<br />
cisr (A.) [ﺮﺴﺝ] köprü.<br />
civan (F.) [ناﻮﺝ] genç.<br />
civânân (F.) [نﺎﻥاﻮﺝ] gençler.<br />
civanbaht (F.) [ﺖﺨﺑ ناﻮﺝ] talihli.<br />
civânî (F.) [ﯽﻥاﻮﺝ] gençlik.<br />
civânmerd (F.) [دﺮﻤﻥاﻮﺝ] 1.cömert. 2.soylu.<br />
civâr (A.) [راﻮﺝ] yakın çevre.<br />
cîve (F.) [ﻩﻮﻴﺝ] cıva.<br />
cizye (A.) [ﻪیﺰﺝ] gayrimüslim vergisi.<br />
cû (F.) [ﻮﺝ] 1.arayan. 2.arama.<br />
cû (F.) [ﻮﺝ] çay, ırmak.<br />
cû’ (A.) [شﻮﺝ] açlık.<br />
cûce (F.) [ﻪﺝﻮﺝ] civciv.<br />
cûd (A.) [دﻮﺝ] cömertlik.<br />
cuğd (A.) [ﺪﻐﺝ] baykuş.<br />
cûlâh (F.) [ﻩﻻﻮﺝ] 1.dokumacı. 2.çulha.<br />
cum’a (A.) [ﻪﻌﻤﺝ] cuma.<br />
78
cumhûr (A.) [رﻮﻬﻤﺝ] 1.halk. 2.kalabalık.<br />
cumhûrî (A.) [یرﻮﻬﻤﺝ] cumhuriyetle ilgili.<br />
cumhûriyyet (A.) [ﺖیرﻮﻬﻤﺝ] cumhuriyet.<br />
cûş (F.) [شﻮﺝ] 1.coşku. 2.kaynama.<br />
cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.<br />
cûşâcûş (F.) [شﻮﺝﺎﺵﻮﺝ] coşkun, coşkulu.<br />
cûşân (F.) [نﺎﺵﻮﺝ] 1.coşan. 2.kaynayan.<br />
cûşiş (F.) [ﺶﺵﻮﺝ] coşku.<br />
cûy (F.) [یﻮﺝ] 1.arayan. 2.arama.<br />
cûy (F.) [یﻮﺝ] çay, ırmak.<br />
cûybâr (F.) [رﺎﺒیﻮﺝ] ırmak.<br />
cûyende (F.) [ﻩﺪﻨیﻮﺝ] arayan.<br />
cübn (A.) [ﻦﺒﺝ] korkaklık.<br />
cüdâ (F.) [اﺪﺝ] ayrı.<br />
cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.<br />
cüdâyî (F.) [ﯽیاﺪﺝ] ayrılık.<br />
cüdrân (A.) [نارﺪﺝ] duvarlar.<br />
cüft (F.) [ﺖﻔﺝ] çift.<br />
cüfte (F.) [ﻪﺘﻔﺝ] çifte.<br />
cühelâ (A.) [ءﻼﻬﺝ] cahiller.<br />
cühhâl (A.) [لﺎﻬﺝ] cahiller.<br />
cüllâh (A.) [ﻩﻼﺝ] dokumacı, çulhacı.<br />
cülûs (A.) [سﻮﻠﺝ] 1.oturma. 2.tahta geçme.<br />
79
cülûs etmek tahta geçmek.<br />
cülûsiyye (A.) [ﻪﻴﺱﻮﻠﺝ] 1.tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan<br />
hükümdar için yazılan şiir.<br />
cümcüme (A.) [ﻪﻤﺠﻤﺝ] kafatası.<br />
cümel (A.) [ﻞﻤﺝ] cümleler.<br />
cümle (A.) [ﻪﻠﻤﺝ] 1.bütün, tüm. 2.tümce.<br />
cümleten (A.) [ ﺔ ﻠﻤﺝ]<br />
tümüyle<br />
cümûd (A.) [دﻮﻤﺝ] donukluk.<br />
cümûdiyye (A.) [ ﻪ یدﻮﻤﺝ]<br />
buzul.<br />
cünbân (F.) [نﺎﺒﻨﺝ] 1.sallayan. 2.sallanan.<br />
cünbiş (F.) [ﺶﺒﻨﺝ] kıpırtı, hareket, sallanma.<br />
cünd (A.) [ﺪﻨﺝ] 1.asker. 2.ordu.<br />
cündî (A.) [یﺪﻨﺝ] usta binici.<br />
cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.<br />
cünha (A.) [ﻪﺤﻨﺝ] küçük suç.<br />
cünûd (A.) [دﻮﻨﺝ] 1.askerler. 2.ordular.<br />
cürm (A.) [مﺮﺝ] suç.<br />
cürûf (A.) [فوﺮﺝ] maden atığı, maden posası.<br />
cüsse (A.) [ﻪﺜﺝ] gövde, yapı.<br />
cüstücû (F.) [ﻮﺝ و ﺖﺴﺝ] arayış, arama.<br />
cüvâl (F.) [لاﻮﺝ] çuval.<br />
cüvân bk. civan.<br />
cüz’ (A.) [ءﺰﺝ] 1.parça. 2.medrese alfabe kitabı.<br />
80
cüz’î (A.) [ﯽﺋﺰﺝ] çok az.<br />
cüz’iyyât (A.) [تﺎﻴﺋﺰﺝ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.<br />
cüzâm (A.) [ماﺬﺝ] cüzzam.<br />
cüzdan (A.-F.) [ناﺪﺋﺰﺝ] 1.para çantası. 2.evrak çantası.<br />
81
çâbük (F.) [ﮏﺑﺎچ] kıvrak, çevik, çabuk.<br />
çâbükî (F.) [ ﯽﮑ ﺑﺎچ]<br />
kıvraklık, çeviklik, çabukluk.<br />
çâbükpâ (F.) [ﺎﭘ ﮏﺑﺎچ] ayağına çabuk.<br />
çâbükrev (F.) [ور ﮏﺑﺎچ] hızlı giden.<br />
çâbüksüvar (F.) [راﻮﺱ ﮏﺑﺎچ] usta binici.<br />
çâder (F.) [ردﺎچ] 1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.<br />
çâdernişin (F.) [ﻦﻴﺸﻥردﺎچ] göçebe, çadırda yaşayan.<br />
çadır (F.) [ردﺎچ] 1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.<br />
çağz (F.) [ﺰﻐچ] kurbağa.<br />
çâh (F.) [ﻩﺎچ] 1.kuyu. 2.çukur.<br />
çâk (F.) [کﺎچ] 1.yırtık. 2.yırtmaç.<br />
çâk etmek yırtmak.<br />
çâk olmak yırtılmak.<br />
çâkâçâk (F.) [کﺎچﺎﮐﺎچ] kılıç şakırtısı.<br />
çâker (F.) [ﺮﮐﺎچ] 1.kul. 2.hizmetkâr.<br />
çâkerî (F.) [یﺮﮐﺎچ] 1.kulluk. 2.hizmetkârlık.<br />
çâkûç (F.) [چﻮﮐﺎچ] çekiç.<br />
çâlâk (F.) [کﻻﺎچ] çevik, kıvrak.<br />
çâlâkî (F.) [ﯽﮐﻻﺎچ] çeviklik, kıvraklık.<br />
çâlik (F.) [ﮏﻴﻝﺎچ] çelik çomak.<br />
Ç<br />
82
çâlpâre (F.) [ﻩرﺎﭘرﺎچ] çalpara.<br />
çâme (F.) [ﻪﻡﺎچ] şiir.<br />
çâne (F.) [ﻪﻥﺎچ] çene.<br />
çâpâr (F.) [رﺎﭘﺎچ] 1.ulak. 2.postacı.<br />
çâplûs (F.) [سﻮﻠﭘﺎچ] dalkavuk.<br />
çâr (F.) [رﺎچ] çare.<br />
çâr (F.) [رﺎچ] dört.<br />
çârçûbe (F.) [ﻪﺑﻮچرﺎچ] çerçeve.<br />
çardak (F.) [قﺎﻃرﺎچ] çardak.<br />
çârdeh (F.) [ﻩدرﺎچ] ondört.<br />
çâre (F.) [ﻩرﺎچ] 1.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.<br />
çârecû (F.) [ﻮﺝ ﻩرﺎچ] çare arayan.<br />
çâresâz (F.) [زﺎﺱ ﻩرﺎچ] çare bulan.<br />
çâresâz olmak çare bulmak.<br />
çâresâzî (F.) [یزﺎﺱ ﻩرﺎچ] çare bulma.<br />
çârgâh (F.) [ﻩﺎﮔرﺎچ] Türk musikîsinde bir makam.<br />
çârgûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﮔ رﺎچ]<br />
dört köşe.<br />
çarh (F.) [خﺮچ] 1.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.<br />
çarmıh (F.) [ﺦﻴﻡرﺎچ] çarmıh.<br />
çârnâçâr (F.) [رﺎچﺎﻥرﺎچ] ister istemez, çaresiz, mecburen.<br />
çârpâ (F.) [ﺎﭘرﺎچ] dört ayaklı.<br />
çârsû (F.) [ﻮﺱرﺎچ] dört yön.<br />
çârsû (F.-A.) [ ﻮﺱرﺎ چ]<br />
çarşı.<br />
83
çârşeb (F.) [ﺐﺵرﺎچ] çarşaf.<br />
çârşenbe (F.) [ﻪﺒﻨﺵرﺎچ] çarşamba.<br />
çârtâk (F.) [قﺎﻃرﺎچ] 1.çardak. 2.kare şeklinde çadır.<br />
çârüm (F.) [مرﺎچ] dördüncü.<br />
çâryâr (F.) [رﺎیرﺎچ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.<br />
çâşni (F.) [ﯽﻨﺵﺎچ] çeşni.<br />
çâşnigîr (F.) [ﺮﻴﮔ ﯽﻨﺵﺎچ] çeşnici.<br />
çâşt (F.) [ﺖﺵﺎچ] kuşluk vakti.<br />
çeğâle (F.) [ﻪﻝﺎﻐچ] çağla.<br />
çeh (F.) [ﻪچ] 1.kuyu. 2.çukur.<br />
çehâr (F.) [رﺎﻬچ] dört.<br />
çehre (F.) [ﻩﺮﻬچ] yüz.<br />
çehreperdâz (F.) [زادﺮﭘ ﻩﺮﻬچ] ressam.<br />
çekâçâk (F.) [کﺎچﺎﮑچ] kılıç şakırtısı.<br />
çekîde (F.) [ﻩﺪﻴﮑچ] damlamış.<br />
çekûç (F.) [چﻮﮑچ] çekiç.<br />
çelîpâ (F.) [ﺎﭙﻴﻠچ] haç.<br />
çem (F.) [ﻢچ] 1.salınma. 2.süslü.<br />
çemen (F.) [ﻦﻤچ] 1.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.<br />
çemenzâr (F.) [راﺰﻨﻤچ] çimenlik.<br />
çenâr (F.) [رﺎﻨچ] çınar.<br />
çenber (F.) [ﺮﺒﻨچ] 1.çember. 2.kasnak.<br />
çend (F.) [ﺪﻨچ] 1.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.<br />
84
çendan (F.) [ناﺪﻨچ] o kadar, onca.<br />
çendin (F.) [ﻦیﺪﻨچ] bu kadar, bunca.<br />
çeng (F.) [ﮓﻨچ] 1.pençe. 2.el. 3.harp, çeng.<br />
çengâl (F.) [لﺎﮕﻨچ] 1.pençe. 2.çengel.<br />
çengî (F.) [ﯽﮕﻨچ] 1.çeng çalan. 2.dansöz, çengi.<br />
çep (F.) [ﭗچ] sol.<br />
çerâ (F.) [اﺮچ] otlama.<br />
çerâgâh (F.) [ﻩﺎﮔاﺮچ] otlak.<br />
çerâğ (F.) [غاﺮچ] 1.mum. 2.kandil.<br />
çerâğân (F.) [نﺎﻏاﺮچ] aydınlatma, donatma.<br />
çerâkese (A.) [ﻪﺴﮐاﺮچ] çerkesler.<br />
çerb (F.) [بﺮچ] semiz.<br />
çerbzebân (F.) [ نﺎﺑز بﺮچ]<br />
1.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.<br />
çerh (F.) [خﺮچ] 1.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.<br />
çerm (F.) [مﺮچ] deri.<br />
çeşm (F.) [ﻢﺸچ] göz.<br />
çeşmân (F.) [نﺎﻤﺸچ] gözler.<br />
çeşmderîde (F.) [ﻩﺪیرد ﻢﺸچ] arsız.<br />
çeşme (F.) [ﻪﻤﺸچ] 1.pınar. 2.çeşme.<br />
çetr (F.) [ﺮﺘچ] 1.gölgelik. 2.şemsiye.<br />
çevgân (F.) [نﺎﮔﻮچ] çevgen.<br />
çeyrek (F.) [ﮏیرﺎﻬچ] dörtte bir, çeyrek.<br />
çîgûne (F.) [ﻪﻥﻮﮕچ] nasıl.<br />
85
çigûnegî (F.) [ﯽﮕﻥﻮﮕچ] nitelik.<br />
çihâr (F.) [رﺎﻬچ] dört.<br />
çihar yâr (F.) [رﺎیرﺎﻬچ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.<br />
çihârüdü (F.) [ود و رﺎﻬچ] dört ve iki.<br />
çihârüse (F.) [ﻪﺱ و رﺎﻬچ] dört ve üç.<br />
çihârüyek (F.) [ﮏی و رﺎﻬچ] dört ve bir.<br />
çihil (F.) [ﻞﻬچ] kırk.<br />
çihilpâ (F.) [ﺎﭘ ﻞﻬچ] kırkayak.<br />
çihre (F.) [ﻩﺮﻬچ] yüz.<br />
çil (F.) [ﻞچ] kırk.<br />
çile (F.) [ﻪﻠچ] 1.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.<br />
çilekeş (F.) [ﺶﮐ ﻪﻠچ] çile çeken, acı çeken.<br />
çimen (F.) [ﻦﻤچ] çimenlik.<br />
çîn (F.) [ﻦﻴچ] kırışık.<br />
çirâğ (F.) [غاﺮچ] 1.mum. 2.kandil. 2.çırak.<br />
çîredest (F.) [ﺖﺱد ﻩﺮﻴچ] yetenekli, becerikli.<br />
çirk (F.) [کﺮچ] 1.kir. 2.irin.<br />
çirkâb (F.) [بﺁ کﺮچ] pis su.<br />
çirkîn (F.) [ﻦﻴﮐﺮچ] 1.kirlenmiş. 2.çirkin.<br />
çîz (F.) [ﺰﻴچ] şey.<br />
çûb (F.) [بﻮچ] 1.sopa. 2.odun. 3.tahta.<br />
çûbân (F.) [نﺎﺑﻮچ] çoban.<br />
çûbek (F.) [ﮏﺑﻮچ] 1.tokmak, tokaç. 2.çomak.<br />
86
çun (F.) [نﻮچ] 1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.<br />
çün (F.) [ﻦچ] 1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.<br />
çünki (F.) [ﻪﮑﻥﻮچ] çünkü.<br />
çüst (F.) [ﺖﺴچ] çevik, kıvrak.<br />
çüstî (F.) [ﯽﺘﺴچ] çeviklik, kıvraklık.<br />
çüvâl (F.) [لاﻮچ] çuval.<br />
çüvaldûz (F.) [زوﺪﻝاﻮچ] çuvaldız.<br />
87
dâ’î (A.) [ﯽﻋاد] 1.dua eden, duacı. 2.davet eden.<br />
dâ’ussıla (A.) [ﻪﻠﺼﻝا ءاد] yurdunu özleme, köyünü özleme.<br />
dâd (F.) [داد] 1.adalet. 2.iyilik, ihsan.<br />
dâd (F.) [داد] 1.verme. 2.verdi. 3.vergi.<br />
dâdgâh (F.) [ﻩﺎﮔداد] mahkeme.<br />
dâdhâh (F.) [ﻩاﻮﺧداد] davacı.<br />
dâdres (F.) [سرداد] imdada koşan.<br />
dâdû (F.) [وداد] dadı.<br />
dâdüferyâd (F.) [دﺎیﺮﻓوداد] feryat figan.<br />
dâdüsited (F.) [ﺪﺘﺱ و داد] alışveriş.<br />
dâfi’ (A.) [ﻊﻓاد] uzaklaştıran, defeden.<br />
dâğ (F.) [غاد] 1.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.<br />
dağal (F.) [ﻞﻏد] hile, hilehurda, alavere dalavere.<br />
dağalbâz (F.) [زﺎﺑ ﻞﻏد] hileci.<br />
dağdağa (A.) [ﻪﻏﺪﻏد] telaş, gürültü patırtı.<br />
dâhî (A.) [ﯽهاد] deha sahibi.<br />
dâhil (A.) [ﻞﺧاد] iç, içeri.<br />
dâhil olmak içeri girmek.<br />
dâhile (A.) [ﻪﻠﺧاد] iç, iç yüz.<br />
dâhilen (A.) [ﻼﺧاد] içten.<br />
D<br />
88
dâhilî (A.) [ﯽﻠﺧاد] iç ile ilgili, iç yüze ait.<br />
dâhiliye (A.) [ﻪﻴﻠﺧاد] iç ile ilgili, iç yüze ait.<br />
dahl (A.) [ﻞﺧد] müdahale etme, karışma.<br />
dahme (F.) [ﻪﻤﺨﺽ] 1.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.<br />
dâim (A.) [ﻢﺋاد] sürekli, devamlı.<br />
dâimî (A.) [ﯽﻤﺋاد] sürekli, devamlı.<br />
dâir (A.) [ﺮﺋاد] 1.ilişkin, hakkında. 3.dönen.<br />
dâire (A.) [ﻩﺮﺋاد] 1.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.<br />
dâirenmâdâr (A.) [رادﺎﻡ اﺮﺋاد] çepeçevre.<br />
dâirevî (A.) [یوﺮﺋاد] dairemsi.<br />
dâirezen (A.-F.) [نز ﻩﺮﺋاد] daire çalan.<br />
dâiye (A.) [ﻪﻴﻋاد] 1.arzu, istek. 2.iddia.<br />
dakâyık (A.) [ﻖیﺎﻗد] 1.incelikler. 2.dakikalar.<br />
dakîk (A.) [ﻖﻴﻗد] 1.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.<br />
dakîka (A.) [ﻪﻘﻴﻗد] 1.incelik. 2.dakika.<br />
dalâlet (A.) [ﺖﻝﻼﺽ] sapkınlık.<br />
dâll (A.) [لاد] delalet eden.<br />
dâlle (A.) [ﻪﻝﺎﺽ] sapık, yoldan çıkmış.<br />
dâm (F.) [ماد] 1.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.<br />
dâmâd (F.) [دﺎﻡاد] damat, güveyi.<br />
dâmân (F.) [نﺎﻡاد] etek.<br />
dâmen (F.) [ﻦﻡاد] etek.<br />
dâmenâlûde (F.) [ﻩدﻮﻝﺁ ﻦﻡاد] iffetsiz.<br />
89
dâmenbûs (F.) [سﻮﺑ ﻦﻡاد] etek öpen.<br />
dâmene (F.) [ﻪﻨﻡاد] yamaç, dağ eteği.<br />
dâmengîr (F.) [ﺮﻴﮔ ﻦﻡاد] 1.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.<br />
dâmgâh (F.) [ﻩﺎﮕﻡاد] tuzak kurulmuş yer.<br />
dân (F.) [ناد] bilen.<br />
dân (F.) [ناد] kap.<br />
dânâ (F.) [ﺎﻥاد] bilgili, iyi bilen.<br />
dâne (F.) [ﻪﻥاد] 1.tohum. 2.yem. 3.tane.<br />
dânende (F.) [ﻩﺪﻨﻥاد] bilen.<br />
dâng (F.) [ﮓﻥاد] altıdabirlik dirhem.<br />
dâniş (F.) [ﺶﻥاد] 1.bilgi. 2.bilim.<br />
dânişâmûz (F.) [زﻮﻡﺁ ﺶﻥاد] öğrenci.<br />
dânişgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺸﻥاد] üniversite.<br />
dânişmend (F.) [ﺪﻨﻤﺸﻥاد] 1.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.<br />
dânişver (A.) [رﻮﺸﻥاد] bilgin.<br />
dâr (A.) [راد] 1.yurt. 2.ev.<br />
dâr (F.) [راد] dar ağacı.<br />
dâr (F.) [راد] sahip olan, bulunduran, tutan.<br />
dâr -ı bekâ [ ﺎﻘﺑ راد ] ahiret.<br />
dâr -ı fenâ [ ﺎﻨﻓ راد ] dünya.<br />
dârâ (F.) [اراد] 1.sahip. 2.büyük hükümdar.<br />
darabân (A.) [نﺎﺑﺮﺽ] 1.çarpıntı. 2.vuruş.<br />
darabât (A.) [تﺎﺑﺮﺽ] 1.darbeler, vuruşlar.<br />
90
darb (A.) [بﺮﺽ] 1.vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.<br />
darbe (A.) [ﻪﺑﺮﺽ] 1.vuruş, darbe. 2.bela.<br />
darbhâne (A.) [ﻪﻥﺎﺧ بﺮﺽ] darphane, para basımevi.<br />
darbımesel (A.-F.) [ﻞﺜﻡ بﺮﺽ] atasözü.<br />
dârçîn (F.) [ﻦﻴچراد] tarçın.<br />
dârende (F.) [ﻩﺪﻥراد] sahip.<br />
darîr (A.) [ﺮیﺮﺽ] doğuştan kör.<br />
dârû (F.) [وراد] ilaç.<br />
dârûhâne (F.) [ﻪﻥﺎﺧوراد] eczane.<br />
dârülaceze (A.) [ﻩﺰﺠﻌﻝاراد] düşkünler evi.<br />
dârülbedâyi (A.) [ﻊیاﺪﺒﻝاراد] konservatuvar.<br />
dârülelhân (A.) [نﺎﺤﻝﻻاراد] konservatuvar.<br />
dârüleytâm (A.) [مﺎﺘیﻻاراد] yetimhane.<br />
dârülfünun (A.) [نﻮﻨﻔﻝاراد] üniversite.<br />
dârülhilâfe (A.) [ﻪﻓﻼﺨﻝاراد] 1.İstanbul. 2.halifelik merkezi.<br />
dârülkütüb (A.) [ﺐﺘﮑﻝاراد] kütüphane.<br />
dârülmuallimât (A.) [تﺎﻤﻠﻌﻤﻝاراد] kız öğretmen okulu.<br />
dârülmuallimîn (A.) [ﻦﻴﻤﻠﻌﻤﻝاراد] erkek öğretmen okulu.<br />
dârülmülk (A.) [ﮏﻠﻤﻝاراد] başkent.<br />
dârülvilâde (A.) [ﻩدﻻﻮﻝاراد] doğumevi.<br />
dârüssaltana (A.) [ﻪﻨﻄﻠﺴﻝاراد] İstanbul.<br />
dârüsselam (A.) [مﻼﺴﻝاراد] 1.Bağdat. 2.cennet.<br />
dâs (F.) [ساد] orak.<br />
91
dâstân (F.) [نﺎﺘﺱاد] 1.destan. 2.hikaye. 3.masal.<br />
dâstânî (F.) [ﯽﻥﺎﺘﺱاد] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.<br />
davâ (A.) [یﻮﻋد] 1.dava. 2.teorem. 3.mesele.<br />
dâver (F.) [رواد] 1.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.<br />
davet (A.) [تﻮﻋد] çağrı.<br />
dâye (F.) [ﻪیاد] dadı.<br />
dâyin (A.) [ﻦیاد] alacaklı.<br />
deâvî (A.) [یوﺎﻋد] davalar.<br />
debbağ (A.) [غﺎﺑد] sepici.<br />
debdebe (A.) [ﻪﺑﺪﺑد] gösteriş.<br />
debir (F.) [ﺮﻴﺑد] katip.<br />
ded (F.) [دد] yırtıcı hayvan.<br />
def (F.) [فد] tef.<br />
def’ (A.) [ﻊﻓد] uzaklaştırma.<br />
def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.<br />
def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.<br />
def’a (A.) [ﻪﻌﻓد] kez, kere, defa.<br />
def’aten (A.) [ ﺔ ﻌﻓد]<br />
bir defada.<br />
defaât (A.) [تﺎﻌﻓد] kereler, defalar.<br />
defâin (A.) [ﻦﺋﺎﻓد] gömüler, defineler.<br />
defâtir (A.) [ﺮﻴﺕﺎﻓد] defterler.<br />
define (A.) [ﻪﻨﻴﻓد] gömü.<br />
defn (A.) [ﻦﻓد] gömme, defin.<br />
92
defter (A.) [ﺮﺘﻓد] defter.<br />
defterdâr (A.-F.) [رادﺮﺘﻓد] 1.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.<br />
defzen (A.-F.) [نﺰﻓد] tef çalan.<br />
deh (F.) [ﻩد] on.<br />
dehâ (A.) [ﺎهد] dahilik.<br />
dehâlet (A.) [ﺖﻝﺎﺧد] 1.karışma. 2.sığınma.<br />
dehâlîz (A.) [ﺰﻴﻝﺎهد] dehlizler.<br />
dehân (F.) [نﺎهد] ağız.<br />
dehânbeste (F.) [ﻪﺘﺴﺑ نﺎهد] suskun.<br />
dehen (F.) [ﻦهد] ağız.<br />
dehliz (A.) [ﺰﻴﻠهد] koridor.<br />
dehr (A.) [ﺮهد] 1.dünya. 2.devir, zamane.<br />
dehrî (A.) [یﺮهد] materyalist.<br />
dehriyye (A.) [ﻪیﺮهد] materyalistlik.<br />
dehşetâver (A.-F.) [روﺁ ﺖﺸهد] dehşet verici.<br />
dehşetengîz (A.-F.) [ﺰﻴﮕﻥا ﺖﺸهد] ürkünç, dehşet verici.<br />
dekâkîn (A.) [ﻦﻴﮐﺎﮐد] dükkanlar.<br />
delâil (A.) [ﻞﺋﻻد] kanıtlar, deliller.<br />
delâlet (A.) [ ﺖﻝ ﻻد]<br />
delillik, yol gösterme.<br />
delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.<br />
delîl (A.) [ﻞﻴﻝد] 1.kanıt. 2.rehber. 3.şahit.<br />
delk (F.) [ﻖﻝد] derviş hırkası.<br />
dellâk (A.) [کﻻد] tellak.<br />
93
dellâl (A.) [لﻻد] komisyoncu, tellal.<br />
delv (A.) [ﻮﻝد] 1.kova. 2.kova burcu.<br />
dem (A.) [مد] kan.<br />
dem (F.) [مد] 1.zaman. 2.nefes. 3.içki.<br />
demâdem (F.) [مدﺎﻡد] her an.<br />
dembedem (F.) [مﺪﺒﻡد] her an.<br />
demsâz (F.) [زﺎﺴﻡد] 1.yakın arkadaş.2.sırdaş.<br />
denâet (A.) [ﺖﺋﺎﻥد] alçaklık.<br />
dendân (F.) [ناﺪﻥد] diş.<br />
dendanmüzd (F.) [ دﺰﻡ نا ﺪﻥد]<br />
diş kirası.<br />
denî (A.) [ﯽﻥد] alçak.<br />
der (F.) [رد] kapı.<br />
derâhim (A.) [ﻢهارد] dirhemler.<br />
derakab (F.-A.) [ﺐﻘﻋرد] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.<br />
derâmed (F.) [ﺪﻡﺁ رد] kazanç, gelir.<br />
derâz (F.) [زارد] uzun.<br />
derbân (F.) [نﺎﺑرد] kapıcı.<br />
derbâr (F.) [رﺎﺑرد] saray.<br />
derbeder (F.) [رﺪﺑرد] aylak, avare.<br />
derbend (F.) [ﺪﻨﺑرد] 1.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.<br />
derc (A.) [جرد] içine alma, biriktirme.<br />
derc edilmek içine alınmak.<br />
derc etmek içine almak.<br />
94
derd (F.) [درد] 1.dert. acı. 3.ağrı.<br />
derdâ (F.) [ادرد] ne yazık ki, eyvahlar olsun.<br />
derdest (F.) [ﺖﺱدرد] 1.yakalama. 2.el altında olma.<br />
derdest edilmek yakalanmak.<br />
derdest etmek yakalamak.<br />
derdiser (F.) [ﺮﺱ درد] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.<br />
derdmend (F.) [ﺪﻨﻡدرد] dertli.<br />
derecât (A.) [تﺎﺝرد] dereceler.<br />
derece (A.) [ﻪﺝرد] 1.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.<br />
derekât (A.) [تﺎﮐرد] 1.katlar. 2.basamaklar.<br />
dereke (A.) [ﻪﮐرد] 1.kat. 2.basamak.<br />
derende (F.) [ﻩﺪﻥرد] yırtıcı.<br />
dergâh (F.) [ﻩﺎﮔرد] 1.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.<br />
derhâl (F.-A.) [لﺎﺣرد] hemen.<br />
derhâst (F.) [ﺖﺱاﻮﺧرد] 1.istek, talep, rica. 2.dilekçe.<br />
derhâtır (F.-A.) [ﺮﻃﺎﺧ رد] 1.hatırlama. 2.hatırda tutma.<br />
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.<br />
derhâtır eylemek hatırlamak.<br />
derhor (F.) [رﻮﺧرد] layık.<br />
derîçe (F.) [ﻪﭽیرد] 1.pencere. 2.küçük kapı.<br />
derk (A.) [کرد] 1.anlama, idrak etme. 2.alma.<br />
derk etmek anlamak, idrak etmek.<br />
derkenâr (F.-A.) [رﺎﻨﮐرد] kenar yazısı.<br />
95
dermân (F.) [نﺎﻡرد] 1.ilaç. 2.çare. 3.güç.<br />
dermânde (F.) [ﻩﺪﻥﺎﻡرد] 1.aciz. 2.zavallı.<br />
dermeyân (F.) [نﺎﻴﻡرد] ortada.<br />
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.<br />
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.<br />
derpîş (F.) [ﺶﻴﭘرد] göz önünde.<br />
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.<br />
derpîş etmek göz önünde bulundurmak.<br />
derrâk (A.) [کارد] anlayışlı.<br />
derre (F.) [ﻩرد] dere.<br />
dersaadet (F.-A.) [تدﺎﻌﺱ رد] İstanbul.<br />
dershân (A.-F.) [ناﻮﺨﺱرد] öğrenci.<br />
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.<br />
deruhde etmek üstüne almak.<br />
derûn (F.) [نورد] 1.iç, içerisi. 2.gönül.<br />
derûnî (F.) [ﯽﻥورد] içten gelen, içe ait.<br />
dervâze (F.) [ﻩزاورد] 1.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.<br />
dervîş (F.) [ﺶیورد] 1.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.<br />
dervîşân (F.) [نﺎﺸیورد] dervişler.<br />
deryâ (F.) [ﺎیرد] deniz.<br />
deryâdil (F.) [لدﺎیرد] 1.gönlü zengin. 2.büyük himmetli.<br />
deryâneverd (F.) [درﻮﻥﺎیرد] denizci.<br />
derzî (F.) [یزرد] terzi.<br />
96
desâis (A.) [ﺲﺋﺎﺱد] hileler, oyunlar.<br />
desîse (A.) [ﻪﺴﻴﺱد] hile, oyun.<br />
desîsekâr (A.-F.) [رﺎﮐ ﻪﺴﻴﺱد] hileci, düzenbaz.<br />
dessâs (A.) [سﺎﺱد] hileci, düzenbaz.<br />
dest (F.) [ﺖﺱد] el.<br />
destân (F.) [نﺎﺘﺱد] 1.hikaye. 2.destan. 3.masal.<br />
destâr (F.) [رﺎﺘﺱد] sarık.<br />
destâvîz (F.) [ﺰیوﺎﺘﺱد] küçük hediye.<br />
destbedest (F.) [ﺖﺱﺪﺑ ﺖﺱد] elden ele.<br />
destbûs (F.) [سﻮﺑ ﺖﺱد] el öpen.<br />
destbûsî (F.) [ﯽﺱﻮﺑ ﺖﺱد] el öpme.<br />
deste (F.) [ﻪﺘﺱد] 1.grup. 2.demet. 3.kulp.<br />
destere (F.) [ﻩﺮﺘﺱد] testere, bıçkı.<br />
destgâh (F.) [ﻩﺎﮕﺘﺱد] 1.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.<br />
destgîr (F.) [ﺮﻴﮕﺘﺱد] elden tutan, yardım eden.<br />
destî (F.) [ﯽﺘﺱد] testi.<br />
destkâr (F.) [رﺎﮑﺘﺱد] il işi.<br />
destmâl (F.) [لﺎﻤﺘﺱد] 1.mendil. 2.el bezi.<br />
destmüzd (F.) [دﺰﻡ ﺖﺱد] 1.ücret, el emeği. 2.bahşiş.<br />
destres (F.) [سﺮﺘﺱد] ulaşma, elde etmek.<br />
destres olmak ulaşmak, elde etmek.<br />
destres olunmak ulaşılmak.<br />
destûr (F.) [رﻮﺘﺱد] 1.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.<br />
97
deşne (F.) [ﻪﻨﺵد] hançer.<br />
deşt (F.) [ﺖﺵد] 1.kır. 2.ova. 3.çöl.<br />
devâ (A.) [ءاود] 1.ilaç. 2.çare.<br />
devâbb (A.) [باود] 1.yük hayvanları. 2.binek hayvanları.<br />
devâir (A.) [ﺮﺋاود] daireler.<br />
devâm (A.) [ماود] 1.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.<br />
devâsâz (A.-F.) [زﺎﺱاود] 1.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.<br />
devât (A.) [تاود] divit.<br />
devâvîn (A.) [ﻦیواود] divanlar.<br />
deverân (A.) [نارود] dönme, dolaşma, dolaşım.<br />
deverân etmek dönmek, dolanmak.<br />
devlet (A.) [ﺖﻝود] 1.devlet. 2.talih. 3.mevki.<br />
devr (A.) [رود] 1.devir. 2.dönme.<br />
devrân (A.) [نارود] felek, zamane.<br />
devre (A.) [ﻩرود] dönem.<br />
dey (F.) [ید] kış.<br />
deyn (A.) [ﻦید] borç.<br />
deyr (A.) [ﺮید] manastır.<br />
dıl’ (A.) [ﻊﻠﺽ] kenar.<br />
dırâz (F.) [زارد] uzun.<br />
dî (F.) [ید] dün.<br />
dîbâ (F.) [ﺎﺒید] ipekli kumaş.<br />
dîbâce (F.) [ﻪﺝﺎﺒید] giriş, önsöz.<br />
98
dicâce (A.) [ﻪﺝﺎﺝد] tavuk.<br />
dîdâr (F.) [راﺪید] 1.görüşme, buluşma. 2.yüz.<br />
dîde (F.) [ﻩﺪید] görmüş.<br />
dîde (F.) [ﻩﺪید] göz.<br />
dîdegân (F.) [نﺎﮔﺪید] gözler.<br />
dîg (F.) [ﮓید] tencere.<br />
diger (F.) [ﺮﮔد] diğer, başka.<br />
dîgergûn (F.) [نﻮﮔﺮﮔد] başka.<br />
dîgerkâm (F.) [مﺎﮐﺮﮕید] başkalarını düşünen.<br />
dih (F.) [ﻩد] köy.<br />
dihât (F.) [تﺎهد] köyler.<br />
dihhodâ (F.) [اﺪﺨهد] 1.köy ağası. 2.köy kahyası.<br />
dihkân (F.) [نﺎﻘهد] 1.çiftçi. 2.köy ağası.<br />
dikkat (A.) [ﺖﻗد] 1.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.<br />
dil (F.) [لد] gönül.<br />
dilârâ (F.) [ارﺁ لد] gönül süsleyen.<br />
dilâşûb (F.) [بﻮﺵﺁ لد] gönül karıştıran, sevgili.<br />
dilâver (F.) [روﻻد] yürekli, yiğit.<br />
dilâvîz (F.) [ﺰیوﻻد] güzel, gönül çekici.<br />
dilâzâr (F.) [رازﺁ لد] gönül kıran, inciten.<br />
dilâzürde (F.) [ﻩدرزﺁ لد] kalbi kırık.<br />
dilbâz (F.) [زﺎﺒﻝد] gönül şenlendiren.<br />
dilbend (F.) [ﺪﻨﺒﻝد] gönül bağlanan, sevgili.<br />
99
dilber (F.) [ﺮﺒﻝد] gönül alan, güzel, sevgili.<br />
dilbeste (F.) [ﻪﺘﺴﺒﻝد] gönlü bağlanmış, aşık.<br />
dilcû (F.) [ﻮﺠﻝد] gönlün aradığı, güzel, sevgili.<br />
dildâde (F.) [ﻩداد لد] gönlünü vermiş, aşık.<br />
dildâr (F.) [راﺪﻝد] gönül tutan, sevgili.<br />
dildüzd (F.) [دزد لد] gönül hırsızı.<br />
dilefgâr (F.) [رﺎﮕﻓا لد] gönlü yaralı, aşık.<br />
dilefrûz (F.) [زوﺮﻓا لد] gönül aydınlatan, sevgili.<br />
dilfigâr (F.) [رﺎﮕﻓ لد] gönlü yaralı, aşık.<br />
dilfirîb (F.) [ﺐیﺮﻓ لد] gönül aldatan, sevgili.<br />
dilgîr (F.) [ﺮﻴﮕﻝد] kırgın, alınmış.<br />
dilgüdâz (F.) [زاﺪﮔ لد] gönül eriten, yürek törpüsü.<br />
dilgüşâ (F.) [ﺎﺸﮕﻝد] iç açıcı, ferahlık verici.<br />
dilhâh (F.) [ﻩاﻮﺨﻝد] gönlün istediği.<br />
dilhaste (F.) [ﻪﺘﺱاﻮﺨﻝد] gönlü yaralı.<br />
dilhırâş (F.) [شاﺮﺧ لد] yürek parçalayan.<br />
dilhûn (F.) [نﻮﺨﻝد] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.<br />
dilîr (F.) [ﺮﻴﻝد] yürekli, yiğit.<br />
dilkeş (F.) [ﺶﮑﻝد] cazibeli, gönül çekici.<br />
dilnişîn (F.) [ﻦﻴﺸﻨﻝد] makbul, hoş.<br />
dilnüvaz (F.) [زاﻮﻥ لد] gönül okşayan.<br />
dilpesend (F.) [ﺪﻨﺴﭘ لد] gönlün beğendiği.<br />
dilrübâ (F.) [ﺎﺑﺮﻝد] gönül hırsızı, gönül çalan.<br />
100
dilsûhte (F.) [ﻪﺘﺧﻮﺱ لد] bağrı yanık, gönlü yaralı.<br />
dilsûz (F.) [زﻮﺴﻝد] yürek yakan.<br />
dilşâd (F.) [دﺎﺸﻝد] gönlü şen.<br />
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.<br />
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.<br />
dilşikâr (F.) [رﺎﮑﺵ لد] gönül avcısı.<br />
dilşiken (F.) [ﻦﮑﺵ لد] kalp kıran.<br />
dilşikeste (F.) [ﻪﺘﺴﮑﺵ لد] kalbi kırık.<br />
dilteng (F.) [ﮓﻨﺕ لد] yüreği daralmış, sıkıntılı.<br />
dilteşne (F.) [ﻪﻨﺸﺕ لد] can atan.<br />
dimâğ (A.) [ غﺎﻡد ] 1.beyin. 2.bilinç, şuur.<br />
dindârî (A.-F.) [ یراﺪﻨید ] dindarlık.<br />
dînen (A.) [ ﺎﻨید ] dince, din bakımından.<br />
dînî (A.) [ ﯽﻨید ] dinsel.<br />
dîr (F.) [ ﺮید ] geç.<br />
dirahşân (F.) [ نﺎﺸﺧرد ] parlak, parlayan.<br />
diraht (F.) [ ﺖﺧرد ] ağaç.<br />
dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.<br />
direfş (F.) [ ﺶﻓرد ] 1.sancak. 2.bayrak.<br />
direm (F.) [ مرد ] dirhem, akçe, gümüş para.<br />
dirîğ (F.) [ ﻎیرد ] esirgeme.<br />
dirîğ etmek esirgemek.<br />
dirîğâ (F.) [ ﺎﻐیرد ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.<br />
101
dîrîn (F.) [ ﻦیﺮید ] eski.<br />
dîrîne (F.) [ ﻪﻨیﺮید ] eski.<br />
dîşeb (F.) [ ﺐﺸید ] dün gece.<br />
dîvân (A.) [ ناﻮید ] 1.meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya<br />
getirildiği eser.<br />
dîvâne (F.) [ ﻪﻥاﻮید ] deli, çılgın.<br />
dîvânegî (F.) [ ﯽﮕﻥاﻮید ] delilik, çılgınlık.<br />
dîvâr (F.) [ راﻮید ] duvar.<br />
diyâr (A.) [ رﺎید ] ülke, topraklar, memleket.<br />
dizdâr (F.) [ رادزد ] kale muhafızı.<br />
dost (F.) [ ﺖﺱود ] 1.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.<br />
dostâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺘﺱود ] dostça.<br />
dostî (F.) [ ﯽﺘﺱود ] dostluk.<br />
dostkâm (F.) [ مﺎﮑﺘﺱود ] dost canlısı.<br />
duâgû (A.-F.) [ ﻮﮔﺎﻋد ] duacı, dua eden.<br />
dûçâr (F.) [ رﺎچد ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.<br />
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.<br />
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.<br />
dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.<br />
dûd (F.) [ دود ] duman.<br />
dûde (F.) [ ﻩدود ] is.<br />
dûdmân (F.) [ نﺎﻡدود ] soy sop.<br />
dûğ (F.) [ غود ] ayran.<br />
102
duhân (A.) [ نﺎﺧد ] 1.tütün. 2.duman.<br />
duht (F.) [ ﺖﺧد ] kız.<br />
duhter (F.) [ ﺮﺘﺧد ] kız.<br />
duhûl (A.) [ لﻮﺧد ] giriş, içeri girme.<br />
duhûl etmek girmek, içeri girmek.<br />
duhûliye (A.) [ ﻪﻴﻝﻮﺧد ] giriş ücreti.<br />
dumûr (A.) [ رﻮﻡد ] körelme.<br />
dûn (A.) [ نود ] 1.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.<br />
dûnperver (A.-F.) [ روﺮﭘ نود ] aşağılık kimseleri koruyan.<br />
dûr (F.) [ رود ] uzak.<br />
dûrbîn (F.) [ ﻦﻴﺑرود ] dürbün.<br />
dûrdest (F.) [ ﺖ ﺱدرود ] ırak, çok uzak.<br />
dûrendîş (F.) [ ﺶیﺪﻥارود ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.<br />
dûrî (F.) [ یرود ] uzaklık.<br />
durûb-i emsâl (A.-F.) [ لﺎﺜﻡا بوﺮﺽ ] atasözleri.<br />
durûd (F.) [ دورد ] 1.övgü. 2.selam.<br />
dûst (F.) [ ﺖﺱود ] 1.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.<br />
dûş (F.) [ شود ] dün gece.<br />
dûş (F.) [ شود ] omuz.<br />
dûşîze (F.) [ ﻩﺰﻴﺵود ] kız, matmazel.<br />
dûzah (F.) [ خزود ] cehennem.<br />
dü (F.) [ ود ] iki.<br />
dübâre (F.) [ ﻩرﺎﺑود ] tekrar, yeniden.<br />
103
dübb (A.) [ بد ] ayı.<br />
dübür (A.) [ ﺮﺑد ] 1.makat. 2.arka.<br />
dücâce (A.) [ ﻪﺝﺎﺝد ] tavuk.<br />
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.<br />
düdil (F.) [ لدود ] ikircikli, tereddütlü.<br />
dühûr (A.) [ رﻮهد ] 1.devirler. 2.dünyalar.<br />
dühül (F.) [ ﻞهد ] davul.<br />
düm (F.) [ مد ] kuyruk.<br />
dümbâl (F.) [ لﺎﺒﻥد ] 1.kuyruk. 2.peş, art.<br />
dümel (A.) [ ﻞﻡد ] kan çıbanı.<br />
dümûy (F.) [ یﻮﻡود ] kırçıl.<br />
dünbâl (F.) [ لﺎﺒﻥد ] 1.kuyruk. 2.peş, art.<br />
dünbek (F.) [ ﮏﺒﻥد ] dümbelek.<br />
dünîm (F.) [ ﻢﻴﻥود ] ikiye bölünmüş.<br />
dünyâperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘﺎﻴﻥد ] dünya düşkünü.<br />
dünyevî (A.) [ یﻮﻴﻥد ] dünya ile ilgili.<br />
dürc (A.) [ جرد ] 1.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.<br />
dürd (F.) [ درد ] tortu.<br />
dürdâne (A.-F.) [ ﻪﻥادرد ] 1.inci tanesi. 2.sevgili.<br />
dürdkeş (F.) [ ﺶﮐدرد ] tortulu şarap içen.<br />
dürer (A.) [ ررد ] inciler.<br />
dürr (A.) [ رد ] inci.<br />
dürrâ’a (A.) [ ﻪﻋا رد ] ferace.<br />
104
dürre (A.) [ ﻩرد ] iri inci.<br />
dürû (F.) [ ورود ] ikiyüzlü.<br />
dürûğ (F.) [ غورد ] yalan.<br />
dürûğzen (F.) [ نز غورد ] yalancı.<br />
dürûs (A.) [ سورد ] dersler.<br />
dürüst (F.) [ ﺖﺱرد ] 1.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.<br />
dürüşt (F.) [ ﺖﺵرد ] 1.kaba. 2.iri. 3.kalın.<br />
düstûr (A.) [ رﻮﺘﺱد ] 1.kural, prensip. 2.kanun kitabı.<br />
düşenbe (F.) [ ﻪﺒﻨﺵود ] pazartesi.<br />
düşine (F.) [ ﻪﻨﻴﺵود ] dün geceki.<br />
düşmen (F.) [ ﻦﻤﺵد ] düşman.<br />
düşnâm (F.) [ مﺎﻨﺵد ] küfür, sövgü.<br />
düşvâr (F.) [ راﻮﺵد ] güç.<br />
düvâzdeh (F.) [ ﻩدزاود ] oniki.<br />
düvel (A.) [ لود ] devletler.<br />
düvist (F.) [ ﺖﺴیود ] ikiyüz.<br />
düvüm (F.) [ مود ] ikinci.<br />
düyûn (A.) [ نﻮید ] borçlar.<br />
düzd (F.) [ دزد ] hırsız.<br />
düzdî (F.) [ یدزد ] hırsızlık.<br />
düzdîde (F.) [ ﻩﺪیدزد ] çalıntı, çalınmış.<br />
105
eâcîb (A.) [ ﺐ ﺝﺎﻋا ] şaşılası şeyler.<br />
eamm (A.) [ ﻢﻋا ] genelde, yaygın haliyle.<br />
eâzım (A.) [ ﻢﻇﺎﻋا ] büyükler, ileri gelenler.<br />
eazz (A.) [ ﺰﻋا ] çok değerli.<br />
eb (A.) [ با ] 1.baba. 2.ata, ced.<br />
eb’âd (A.) [ دﺎﻌﺑا ] 1.boyutlar. 2.uzunluklar.<br />
eb’ad (A.) [ ﺪﻌﺑا ] çok uzak.<br />
ebâbil (A.) [ ﻞﻴﺑﺎﺑا ] kırlangıç.<br />
ebâtil (A.) [ ﻞﻃﺎﺑا ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.<br />
ebced (A.) [ ﺪﺠﺑا ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.<br />
ebcedhân (A.-F.) [ ناﻮﺧﺪﺠﺑا ] 1.okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,<br />
deneyimsiz.<br />
ebdâl (A.) [ لاﺪﺑا ] derviş, abdal.<br />
ebdân (A.) [ ناﺪﺑا ] bedenler.<br />
ebed (A.) [ ﺪﺑا ] sonsuz gelecek zaman.<br />
ebeden (A.) [ اﺪﺑا ] asla, hiçbir zaman.<br />
ebedî (A.) [ یﺪﺑا ] sonsuz.<br />
ebediyyen (A.) [ ﺎیﺪﺑا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman<br />
ebediyyet (A.) [ ﺖ یﺪﺑا ] sonsuzluk.<br />
ebeveyn (A.) [ ﻦیﻮﺑا ] anababa.<br />
E<br />
106
ebhâr (A.) [ رﺎﺤﺑا ] denizler.<br />
ebhâs (A.) [ ثﺎﺤﺑا ] bahisler, tartışmalar.<br />
ebî (A.) [ ﯽﺑا ] baba.<br />
ebkem (A.) [ ﻢﮑﺑا ] dilsiz.<br />
eblak (A.) [ ﻖﻠﺑا ] alacalı.<br />
ebleh (A.) [ ﻪﻠﺑا ] bön.<br />
eblehâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻬﻠﺑ ا ] bön bön.<br />
eblehî (A.-F.) [ ﯽﻬﻠﺑا ] bönlük.<br />
ebnâ (A.) [ ﺎﻨﺑا ] oğullar.<br />
ebniye (A.) [ ﻪﻴﻨﺑا ] binalar.<br />
ebr (F.) [ ﺮﺑا ] bulut.<br />
ebrâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁﺮﺑا ] bulutlu.<br />
ebrâr (A.) [ راﺮﺑا ] iyi insanlar, dürüst insanlar.<br />
ebred (A.) [ دﺮﺑا ] dondurucu soğuk, çok soğuk.<br />
ebreş (A.) [ شﺮﺑا ] 1.alacalı at. 2.alaca.<br />
ebrişüm (F.) [ ﻢﺸیﺮﺑا ] ipek, bükülü ipek.<br />
ebrû (F.) [ وﺮﺑا ] kaş.<br />
ebsâr (A.) [ رﺎﺼﺑا ] gözler.<br />
ebülbeşer (A.) [ ﺮﺸﺒﻝاﻮﺑا ] Âdem.<br />
ebvâb (A.) [ باﻮﺑا ] 1.kapılar. 2.bölümler, bâblar.<br />
ebyât (A.) [ تﺎﻴﺑا ] beyitler.<br />
ebyaz (A.) [ ﺾﻴﺑا ] bembeyaz.<br />
ecânib (A.) [ ﺐﻥﺎﺝا ] yabancılar.<br />
107
ecdâd (A.) [ داﺪﺝا ] atalar, cedler.<br />
ecel (A.) [ ﻞﺝا ] hayatın sonu.<br />
ecell (A.) [ ﻞﺝا ] çok büyük, ulular ulusu.<br />
echel (A.) [ ﻞﻬﺝا ] zırcahil.<br />
echelüminkaragöz (A.-T.) [زﻮﮔ ﻩﺮﻗ ﻦﻡ ﻞﻬﺝا] zırcahil.<br />
ecir (A.) [ ﺮﺝا ] 1.ödül. 2.ücret.<br />
ecnâs (A.) [ سﺎﻨﺝا ] türler, cinsler.<br />
ecnebî (A.) [ ﯽﺒﻨﺝا ] yabancı.<br />
ecr (A.) [ ﺮﺝا ] 1.ödül. 2.ücret.<br />
ecrâm (A.) [ ماﺮﺝا ] cansız varlıklar.<br />
ecrâm -ı semâviyye [ ﻪی وﺎﻤﺱ ماﺮﺝا ]gök cisimleri.<br />
ecsâd (A.) [ دﺎﺴﺝا ] 1.cesetler. 2.bedenler.<br />
ecsâm (A.) [ مﺎﺴﺝا ] 1.cisimler. 2.vücutlar.<br />
ecvef (A.) [ فﻮﺝا ] 1.kof. 2.dangalak.<br />
ecvibe (A.) [ ﻪﺑﻮﺝا ] cevaplar.<br />
eczâ (A.) [ اﺰﺝا ] 1.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.<br />
eczâhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧاﺰﺝا ] eczane.<br />
ed’iye (A.) [ ﻪﻴﻋدا ] dualar.<br />
edâ (A.) [ ادا ] 1.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.<br />
edeb (A.) [ بدا ] 1.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.<br />
edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.<br />
edevât (A.) [ تاودا ] avadanlık, araçlar, aletler.<br />
edîb (A.) [ ﺐیدا ] 1.edebiyatçı. 2.edepli.<br />
108
edîbe (A.) [ ﻪﺒیدا ] 1.bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.<br />
edille (A.) [ ﻪﻝدا ] 1.deliller. 2.rehberler.<br />
edîm (A.) [ ﻢیدا ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.<br />
ednâ (A.) [ ﯽﻥدا ] 1.en aşağı. 2.alçak mı alçak.<br />
edvâr (A.) [ راودا ] devirler, çağlar.<br />
edviye (A.) [ ﻪیودا ] ilaçlar, devalar.<br />
edyân (A.) [ نﺎیدا ] dinler.<br />
edyâr (A.) [ رﺎیدا ] manastırlar.<br />
ef’âl (A.) [ لﺎﻌﻓا ] 1.fiiller. 2.hareketler, eylemler.<br />
ef’î (A.) [ ﯽﻌﻓا ] engerek yılanı.<br />
efâzıl (A.) [ ﻞﺽﺎﻓا ] 1.seçkin insanlar. 2.bilginler.<br />
efdal (A.) [ ﻞﻀﻓا ] en üstün, en iyi.<br />
efgân (F.) [ نﺎﻐﻓا ] feryat etme, figan etme.<br />
efkâr (A.) [ رﺎﮑﻓا ] fikirler, düşünceler.<br />
efkâr -ı âmme [ ﻪﻡﺎﻋ رﺎﮑﻓا ] kamuoyu.<br />
eflâk (A.) [ کﻼﻓا ] gökler, felekler.<br />
efrâd (A.) [ داﺮﻓا ] fertler, bireyler.<br />
efrenc (A.) [ ﺞﻥﺮﻓا ] Batılı, Avrupalı.<br />
efsâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺴﻓا ] 1.masal. 2.efsane.<br />
efsâr (F.) [ رﺎﺴﻓا ] yular.<br />
efser (F.) [ ﺮﺴﻓا ] subay.<br />
efser (F.) [ ﺮﺴﻓا ] taç.<br />
efsun (F.) [ نﻮﺴﻓا ] afsun, büyü.<br />
109
efsunger (F.) [ ﺮﮕﻥﻮﺴﻓا ] 1.afsuncu. 2.büyüleyici.<br />
efsûs (F.) [ سﻮﺴﻓا ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.<br />
efsürde (F.) [ ﻩدﺮﺴﻓا ] 1.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.<br />
efşüre (F.) [ ﻩﺮﺸﻓا ] sıkılmış meyva suyu.<br />
efvâc (A.) [ جاﻮﻓا ] bölükler.<br />
efvâh (A.) [ ﻩاﻮﻓا ] ağızlar.<br />
efyûn (F.) [ نﻮﻴﻓا ] afyon.<br />
efzâr (F.) [ راﺰﻓا ] alet, araç gereç.<br />
efzâyiş (F.) [ ﺶیاﺰﻓا ] artış.<br />
efzûn (F.) [ نوﺰﻓا ] fazla.<br />
eger (F.) [ ﺮﮔا ] eğer.<br />
ehad (A.) [ ﺪﺣا ] 1.bir, tek. 2.Tanrı.<br />
ehâdîs (A.) [ ﺚیدﺎﺣا ] hadisler.<br />
ehadiyyet (A.) [ ﺖیﺪﺣا ] 1.birlik. 2.Tanrı’nın birliği.<br />
ehâlî (A.) [ ﯽﻝﺎها ] ahali, halk.<br />
ehass (A.) [ ﺺﺧا ] başlıca.<br />
ehdâf (A.) [ فاﺪها ] hedefler.<br />
ehemm (A.) [ ﻢها ] en önemlisi.<br />
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek<br />
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.<br />
ehemmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻤها ] önem.<br />
ehibbâ (A.) [ ﺎﺒﺣا ] dostlar.<br />
110
ehil (A.) [ ﻞها ] 1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere<br />
mensup.<br />
ehl (A.) [ ﻞها ] 1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere<br />
veya görüşe mensup.<br />
ehl -i din [ ﻦید ﻞها ] bir dine inananlar.<br />
ehl -i hâl [ لﺎﺣ ﻞها ] halden anlayan<br />
ehl -i hubre [ ﻩﺮﺒﺧ ﻞها ] bilirkişi.<br />
ehl -i îman [ نﺎﻤیا ﻞها ] iman edenler, inananlar.<br />
ehl -i salib [ ﺐﻴﻠﺹ ﻞها ] haçlılar.<br />
ehl -i vukûf [ فﻮﻗو ﻞه ا ] bilirkişi.<br />
ehliyyet (A.) [ ﺖﻴﻠها ] 1.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.<br />
ehrâm (A.) [ ماﺮها ] piramit.<br />
ehrimen (F.) [ ﻦﻡﺮها ] kötülük tanrısı, şeytan.<br />
ehsâs (A.) [ سﺎﺴﺣا ] duygular, hisler.<br />
ehven (A.) [ نﻮها ] 1.çok ucuz. 2.çok kolay.<br />
ehzâb (A.) [ باﺰﺣا ] 1.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.<br />
eimme (A.) [ ﻪﻤﺋا ] imamlar, önderler.<br />
eizze (A.) [ ﻩﺰﻋا ] 1.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.<br />
ejder (F.) [ ردژا ] 1.büyük yılan. 2.ejderha.<br />
ejderhâ (F.) [ ﺎهردژا ] 1.büyük yılan. 2.ejderha.<br />
ekâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﮐا ] büyükler, ileri gelenler.<br />
ekâlîm (A.) [ ﻢﻴﻝﺎﻗا ] 1.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.<br />
ekall (A.) [ ﻞﻗا ] en az.<br />
ekalliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻗا ] azınlık.<br />
111
ekârib (A.) [ برﺎﻗا ] yakınlar, akrabalar.<br />
ekâvîl (A.) [ ﻞیوﺎﻗا ] sözler.<br />
ekber (A.) [ ﺮﺒﮐا ] en büyük.<br />
ekdâr (A.) [ راﺪﮐا ] kederler, üzüntüler.<br />
ekfân (A.) [ نﺎﻔﮐا ] kefenler.<br />
ekhâl (A.) [ لﺎﺤﮐا ] sürmeler.<br />
ekîd (A.) [ ﺪﻴﮐا ] kesin.<br />
ekîden (A.) [ اﺪﻴﮐا ] kesinlikle.<br />
ekl (A.) [ ﻞﮐا ] yeme.<br />
ekl edilmek yenilmek.<br />
ekmel (A.) [ ﻞﻤﮐا ] mükemmel, tam.<br />
eknâf (A.) [ فﺎﻨﮐا ] yerler, yöreler, taraflar.<br />
eknûn (F.) [ نﻮﻨﮐا ] şimdi.<br />
ekrem (A.) [ مﺮﮐا ] çok cömert.<br />
ekser (A.) [ ﺮﺜﮐا ] en çok.<br />
ekserî (A.) [ یﺮﺜﮐا ] 1.çoğu. 2.çoğu kez.<br />
ekseriyyâ (A.) [ ﺎیﺮﺜﮐا ] çoğu zaman, sık sık.<br />
ekseriyyet (A.) [ ﺖیﺮﺜﮐا ] çoğunluk.<br />
ekseriyyet -i ârâ [ ءارﺁ ﺖیﺮﺜﮐا ] oy çokluğu.<br />
ekseriyyet -i mutlaka [ ﻪﻘﻠﻄﻡ ﺖیﺮﺜﮐا ] çoğunluk.<br />
ektâf (A.) [ فﺎﺘﮐا ] 1.omuzlar. 2.kürek kemikleri.<br />
ekûl (A.) [ لﻮﮐا ] pisboğaz.<br />
ekvân (A.) [ ناﻮﮐا ] 1.dünyalar. 2.varlıklar.<br />
112
ekyâl (A.) [ لﺎﻴﮐا ] 1.kileler. 2.ölçekler.<br />
ekzeb (A.) [ بﺬﮐا ] kuyruklu yalan.<br />
el’an (A.) [ نﻵا ] şimdi.<br />
elaman (A.) [ نﺎﻡﻻا ] aman dileme, imdat, yardım<br />
elbise (A.) [ ﻪﺴﺒﻝا ] giysiler.<br />
elem (A.) [ ﻢﻝا ] acı, üzüntü.<br />
elemzede (A.-F.) [ ﻩدز ﻢﻝا ] elemli.<br />
elf (A.) [ ﻒﻝا ] bin.<br />
elfâz (A.) [ ظﺎﻔﻝا ] sözler, lafızlar.<br />
elhâc (A.) [ جﺎﺤﻝا ] hacı.<br />
elhâlet hâzihi (A.) [ ﻩﺬه ﺔﻝﺎﺤﻝا<br />
] şimdiki, günümüzdeki<br />
elhân (A.) [ نﺎﺤﻝا ] şarkılar, melodiler.<br />
elhâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﺤﻝا ] sonuçta.<br />
elifba (A.) [ ﺎﺒﻔﻝا ] alfabe.<br />
elîm (A.) [ ﻢﻴﻝا ] acı, acıklı.<br />
elîme (A.) [ ﻪﻤﻴﻝا ] acı, acıklı.<br />
elkıssa (A.) [ ﻪﺼﻘﻝا ] kısacası, sonuç olarak.<br />
elsine (A.) [ ﻪﻨﺴﻝا ] diller, lisanlar.<br />
eltâf (A.) [ فﺎﻄﻝا ] iyilikler, lütuflar.<br />
elvâh (A.) [ حا ﻮﻝا ] levhalar, tablolar.<br />
elvân (A.) [ ناﻮﻝا ] renkler.<br />
elvedâ (A.) [ عادﻮﻝا ] elveda.<br />
elviye (A.) [ ﻪیﻮﻝا ] sancaklar.<br />
113
elyâf (A.) [ فﺎﻴﻝا ] lifler.<br />
elyevm (A.) [ مﻮﻴﻝا ] bugün.<br />
elzem (A.) [ مﺰﻝا ] çok gerekli.<br />
em’â (A.) [ ﺎﻌﻡا ] bağırsaklar.<br />
emâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﻡا ] mekanlar.<br />
emân (A.) [ نﺎﻡا ] aman dileme.<br />
emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ ﻪﮐرﺎﺒﻡ تﺎﻥﺎﻡا ] kutsal emanetler.<br />
emânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻡا ] 1.eminlik. 2.emanet.<br />
emânetdâr (A.-F.) [ راد ﺖﻥﺎﻡا ] emanetçi.<br />
emâneten (A.) [ ﺔ ﻥﺎﻡا ] emanet olarak.<br />
emârât (A.) [ تارﺎﻡا ] işaretler, belirtiler.<br />
emâre (A.) [ ﻩرﺎﻡا ] işaret, belirti.<br />
emaret (A.) [ ترﺎﻡا ] beylik, emirlik.<br />
emced (A.) [ ﺪﺠﻡا ] çok onurlu, çok şerefli.<br />
emel (A.) [ ﻞﻡا ] arzu.<br />
emhâl (A.) [ لﺎﻬﻡا ] mühletler.<br />
emhâr (A.) [ رﺎﻬﻡا ] mehirler.<br />
emîn (A.) [ ﻦﻴﻡا ] 1.güvenilir. 2.emniyetli.<br />
emir (A.) [ ﺮﻡا ] buyruk, emir.<br />
emîr (A.) [ ﺮﻴﻡا ] bey, emirlik başkanı, emir.<br />
emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.<br />
emirnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺮﻡا ] ferman, emir belgesi.<br />
emkine (A.) [ ﻪﻨﮑﻡا ] mekanlar, yerler.<br />
114
emlâk (A.) [ کﻼﻡا ] mülkler.<br />
emmâre (A.) [ ﻩرﺎﻡا ] emredici.<br />
emn (A.) [ ﻦﻡا ] güvenlik, emniyet.<br />
emniyyet (A.) [ ﺖﻴﻨﻡا ] 1.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.<br />
emr (A.) [ ﺮﻡا ] 1.emir, buyruk. 2.iş.<br />
emrâz (A.) [ ضاﺮﻡا ] hastalıklar.<br />
emred (A.) [ دﺮﻡا ] bıyıkları yeni terlemiş genç.<br />
emsâl (A.) [ لﺎﺜﻡا ] 1.hikayeler. 2.masallar.<br />
emsâl (A.) [ لﺎﺜﻡا ] 1.örnekler. 2.benzerler.<br />
emsile (A.) [ ﻪﻠﺜﻡا ] örnekler.<br />
emtia (A.) [ ﻪﻌﺘﻡا ] mallar.<br />
emvâc (A.) [ جاﻮﻡا ] dalgalar.<br />
emvâl (A.) [ لاﻮﻡا ] mallar.<br />
emvâl -ı gayr-i menkûle [ ﻪﻝﻮﻘﻨﻡ ﺮﻴﻏ لاﻮﻡا ] taşınmaz mallar.<br />
emvât (A.) [ تاﻮﻡا ] ölüler.<br />
emzice (A.) [ ﻪﺝﺰﻡا ] mizaçlar, karakterler.<br />
enâm (A.) [ مﺎﻥا ] 1.canlılar. 2.insanlar.<br />
enbân (F.) [ نﺎﺒﻥا ] heybe.<br />
enbâr (F.) [ رﺎﺒﻥا ] ambar.<br />
enbîk (A.) [ ﻖﻴﺒﻥا ] imbik.<br />
enbiyâ (A.) [ ﺎﻴﺒﻥا ] peygamberler.<br />
enbûh (F.) [ ﻩﻮﺒﻥا ] 1.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.<br />
encâm (F.) [ مﺎﺠﻥا ] son.<br />
115
encîr (F.) [ ﺮﻴﺠﻥا ] incir.<br />
encüm (A.) [ ﻢﺠﻥا ] yıldızlar.<br />
encümen (F.) [ ﻦﻤﺠﻥا ] 1.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.<br />
endâm (F.) [ ماﺪﻥا ] boy bos.<br />
endâze (F.) [ ﻩزاﺪﻥا ] 60 cm.lik uzunluk ölçüsü.<br />
endek (F.) [ کﺪﻥا ] az.<br />
ender (A.) [ رﺪﻥا ] çok az bulunan.<br />
enderûn (F.) [ نورﺪﻥا ] 1.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.<br />
enderü’l-vukû (A.) [ عﻮﻗﻮﻝارﺪﻥا ] az rastlanır.<br />
endîşe (F.) [ ﻪﺸیﺪﻥا ] 1.düşünce. 2.kaygı.<br />
endişeli (F.-T.) kaygılı.<br />
endîşenâk olmak kaygılanmak.<br />
endîşnâk (F.) [ کﺎﻨﺸیﺪﻥا ] 1.düşünceli. 2.kaygılı.<br />
endûh (F.) [ ﻩوﺪﻥا ] keder.<br />
ene (A.) [ ﺎﻥا ] ben.<br />
enf (A.) [ ﻒﻥا ] burun.<br />
enfâs (A.) [ سﺎﻔﻥا ] nefesler, soluklar.<br />
enfes (A.) [ ﺲﻔﻥا ] çok nefis.<br />
enfüs (A.) [ ﺲﻔﻥا ] 1.nefisler. 2.ruhlar.<br />
engâr (F.) [ رﺎﮕﻥا ] san.<br />
engûr (F.) [ رﻮﮕﻥا ] üzüm.<br />
engübin (F.) [ ﻦﺒﮕﻥا ] bal.<br />
engüşt (F.) [ ﺖﺸﮕﻥا ] parmak.<br />
116
engüşter (F.) [ ﺮﺘﺸﮕﻥا ] yüzük.<br />
engüştnümâ (F.) [ ﺎﻤﻥ ﺖﺸﮕﻥا ] parmakla gösterilen.<br />
enhâr (A.) [ رﺎﻬﻥا ] nehirler, ırmaklar.<br />
enîn (A.) [ ﻦﻴﻥا ] inleme, inilti.<br />
enîs (A.) [ ﺲﻴﻥا ] 1.dost. 2.sevgili.<br />
enkâz (A.) [ ضﺎﻘﻥا ] yıkıntı.<br />
enmûzec (A.) [ جزﻮﻤﻥا ] örnek, numûne.<br />
ensâb (A.) [ بﺎﺴﻥا ] nesepler, soylar.<br />
ensâc (A.) [ جﺎﺴﻥا ] dokular.<br />
ensâl (A.) [ لﺎﺴﻥا ] nesiller, kuşaklar.<br />
ensâr (A.) [ رﺎﺼﻥا ] yardımcılar.<br />
ensice (A.) [ ﻪﺠﺴﻥا ] 1.dokular. 2.kumaşlar.<br />
envâ’ (A.) [ عاﻮﻥا ] çeşitler, neviler.<br />
envâr (A.) [ راﻮﻥا ] ışıklar.<br />
enver (A.) [ رﻮﻥا ] çok parlak.<br />
enzâr (A.) [ رﺎﻈﻥا ] bakışlar, gözler.<br />
erâcîf (A.) [ ﻒﻴﺝارا ] saçmalıklar, uydurmalar.<br />
erâmil (A.) [ ﻞﻡارا ] dullar.<br />
erâzî (A.) [ ﯽﺽارا ] arazi.<br />
erâzil (A.) [ لذارا ] reziller, aşağılıklar.<br />
erba’ (A.) [ ﻊﺑرا ] dört.<br />
erba’a (A.) [ ﻪﻌﺑرا ] dört.<br />
erbâb (A.) [ بﺎﺑرا ] 1.sahip. 2.başkan. 3.usta.<br />
117
erbain (A.) [ ﻦﻴﻌﺑرا ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.<br />
erc (F.) [ جرا ] değer.<br />
ercmend (F.) [ ﺪﻨﻤﺝرا ] değerli, saygın.<br />
ercümend (F.) [ ﺪﻨﻤﺝرا ] değerli, saygın.<br />
erfa’ (A.) [ ﻊﻓ را ] çok yüce, çok yüksek.<br />
erganun (F.) [ نﻮﻨﻏرا ] org.<br />
ergevân (F.) [ ناﻮﻏرا ] erguvan.<br />
erguvân (F.) [ ناﻮﻏرا ] erguvan.<br />
erguvânî (F.) [ ﯽﻥاﻮﻏرا ] erguvan rengi.<br />
erîke (A.) [ ﻪﮑیرا ] taht.<br />
eriş (F.) [ شرا ] arşın.<br />
erkâm (A.) [ مﺎﻗرا ] 1.rakamlar. 2.yazılar.<br />
erkân (A.) [ نﺎﮐرا ] 1.direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde<br />
bulunanlar. 4.önderler.<br />
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ﻪﻴﻡﻮﻤﻋ ءﻪﻴﺑﺮﺣ نﺎﮐرا ] genel kurmay başkanlığı.<br />
ermeğân (F.) [ نﺎﻐﻡرا ] armağan.<br />
erneb (A.) [ ﺐﻥرا ] tavşan.<br />
erre (F.) [ ﻩرا ] testere.<br />
ervâh (A.) [ حاورا ] ruhlar.<br />
erz (F.) [ زرا ] değer, kıymet.<br />
erzâk (A.) [ قازرا ] yiyecek, erzak.<br />
erzân (F.) [ نازرا ] 1.ucuz. 2.yaraşır, layık.<br />
erzânî (F.) [ ﯽﻥازرا ] 1.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.<br />
118
erzel (A.) [ لذ را ] en rezil, en aşağılık.<br />
erzen (F.) [ نزرا ] darı.<br />
erziş (F.) [ شزرا ] değer, kıymet, itibar.<br />
erzîz (F.) [ ﺰیزرا ] kalay.<br />
es’ad (A.) [ ﺪﻌﺱا ] çok mutlu.<br />
es’âr (A.) [ رﺎﻌﺱا ] fiyatlar.<br />
es’ile (A.) [ ﻪﻠﺌﺱا ] sorular.<br />
esâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺱا ] isimler.<br />
esâret (A.) [ ترﺎﺱا ] tutsaklık.<br />
esâs (A.) [ سﺎﺱا ] asıl, kök, temel.<br />
esâsât (A.) [ تﺎﺱﺎﺱا ] asıllar, esaslar.<br />
esâsen (A.) [ ﺎﺱﺎﺱا ] aslında.<br />
esâtîr (A.) [ ﺮﻴﻃﺎﺱا ] 1.mitoloji. 2.uydurma sözler.<br />
esâtîz (A.) [ ﺬﻴﺕﺎﺱا ] 1.ustalar. 2.üstadlar.<br />
esb (F.) [ ﺐﺱا ] at.<br />
esbâb (A.) [ بﺎﺒﺱا ] sebepler.<br />
esbâb -ı mûcibe [ ﻪﺒﺝﻮﻡ بﺎﺒﺱا ] gerekçe, gerekçeler.<br />
esbâb -ı mücbire [ ﻩﺮﺒﺠﻡ بﺎﺒﺱا ] zorlayıcı sebepler.<br />
esbâb -ı zarûriyye [ ﻪیروﺮﺽ بﺎﺒﺱا ] zorunlu sebepler.<br />
esbak (A.) [ ﻖﺒﺱا ] önceki, daha önceki, eski.<br />
esed (A.) [ ﺪﺱا ] arslan.<br />
esef (A.) [ ﻒﺱا ] üzülme, hayıflanma.<br />
esefâ (A.) [ ﺎﻔﺱا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!<br />
119
esefnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻔﺱا ] üzücü.<br />
eser (A.) [ ﺮﺛا ] 1.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.<br />
esfâr (A.) [ رﺎﻔﺱا ] seferler, yolculuklar.<br />
esfel (A.) [ ﻞﻔﺱا ] 1.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.<br />
eshâb (A.) [ بﺎﺤﺹا ] 1.sahipler. 2.ashab.<br />
eshâm (A.) [ مﺎﻬﺱا ] 1.hisseler. 2.senetler.<br />
eshâr (A.) [ رﺎﺤﺱا ] seherler.<br />
eshel (A.) [ ﻞﻬﺱا ] en kolay.<br />
eshiyâ (A.) [ ﺎﻴﺨﺱا ] cömertler.<br />
esîr (A.) [ ﺮﻴﺱا ] tutsak.<br />
esîrân (A.-F.) [ ناﺮﻴﺱا ] tutsaklar.<br />
eslâf (A.) [ فﻼﺱا ] selefler, geçmişler.<br />
esliha (A.) [ ﻪﺤﻠﺱا ] silahlar.<br />
esmâ (A.) [ ﺎﻤﺱا ] isimler.<br />
esmân (A.) [ نﺎﻤﺛا ] değerler, kıymetler, bedeller.<br />
esmâr (A.) [ رﺎﻤﺛا ] meyvalar.<br />
esmer (A.) [ ﺮﻤﺱا ] karayağız, esmer, koyu tenli.<br />
esnâ (A.) [ ﺎﻨﺛا ] sıra, an.<br />
esnâf (A.) [ فﺎﻨﺹا ] 1.sınıflar. 2.esnaf.<br />
esnâm (A.) [ مﺎﻨﺹا ] putlar.<br />
esnân (A.) [ نﺎﻨﺱا ] dişler.<br />
esra’ (A.) [ عﺮﺱا ] en çabuk, en hızlı.<br />
esrâr (A.) [ راﺮﺱا ] sırlar, gizler.<br />
120
esrârengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥاراﺮﺱا ] gizemli.<br />
esrarkeş (A.-F.) [ ﺶﮐراﺮﺱا ] esrar içen, esrarcı.<br />
ester (F.) [ ﺮﺘﺱا ] katır.<br />
esvâb (A.) [ باﻮﺛا ] giysiler.<br />
esvât (A.) [ تاﻮﺹا ] sesler.<br />
esved (A.) [ دﻮﺱا ] siyah.<br />
esyâf (A.) [ فﺎﻴﺱا ] kılıçlar.<br />
eş’âr (A.) [ رﺎﻌﺵا ] şiirler.<br />
eşcâr (A.) [ رﺎﺠﺵا ] ağaçlar.<br />
eşhâs (A.) [ صﺎﺨﺵا ] kişiler.<br />
eşhür (A.) [ ﺮﻬﺱا ] aylar.<br />
eşi’a (A.) [ ﻪﻌﺵا ] ışıklar, ışınlar.<br />
eşk (F.) [ ﮏﺵا ] gözyaşı.<br />
eşkâl (A.) [ لﺎﮑﺵا ] şekiller<br />
eşkâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁ ﮏﺵا ] gözyaşlı.<br />
eşkiyâ (A.) [ ﺎﻴﻘﺵا ] haydutlar, yol kesenler.<br />
eşna’ (A.) [ ﻊﻨﺵا ] en kötü, en çirkin.<br />
eşrâf (A.) [ فاﺮﺵا ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.<br />
eşref (A.) [ فﺮﺵا ] en şerefli.<br />
eşref -i mahlûkât [ تﺎﻗﻮﻠﺨﻡ فﺮﺵا ] varlıkların en şereflisi, insan.<br />
et’ime (A.) [ ﻪﻤﻌﻃا ] yiyecekler.<br />
etemm (A.) [ ﻢﺕا ] tam, mükemmel, eksiksiz.<br />
etfâl (A.) [ لﺎﻔﻃا ] çocuklar.<br />
121
etıbbâ (A.) [ ﺎﺒﻃا ] doktorlar, tabipler.<br />
etrâf (A.) [ فاﺮﻃا ] yöre, çevre.<br />
etrâk (A.) [ کاﺮﺕا ] Türkler.<br />
etvâr (A.) [ راﻮﻃا ] tavırlar.<br />
evâhir (A.) [ ﺮﺧاو ا ] sonlar, son günler.<br />
evâil (A.) [ ﻞﺋاوا ] başlar, ilk günler.<br />
evâmir (A.) [ ﺮﻡاوا ] emirler, buyruklar.<br />
evân (A.) [ ناوا ] çağ.<br />
evânî-i turâbe (A.-F.) [ ﻪﺑاﺮﺕ ﯽﻥاوا ] toprak çanak çömlek.<br />
evâsıt (A.) [ ﻂﺱاوا ] ortalar, ortadakiler.<br />
evbâş (A.) [ شﺎﺑوا ] ayak takımı, külhanbeyler.<br />
evc (A.) [ جوا ] doruk, zirve.<br />
evdiye (A.) [ ﻪیدوا ] vadiler, dereler.<br />
evhad (A.) [ ﺪﺣوا ] bir tane, biricik.<br />
evhâm (A.) [ مﺎهوا ] vehimler, kuruntular.<br />
evkâf (A.) [ فﺎﻗوا ] vakıflar.<br />
evkât (A.) [ تﺎﻗوا ] vakitler.<br />
evlâ (A.) [ ﯽﻝوا ] en iyi, en uygun.<br />
evlâd (A.) [ دﻻوا ] 1.çocuklar. 2.soy.<br />
evleviyyet (A.) [ ﺖیﻮﻝوا ] öncelik.<br />
evliyâ (A.) [ ﺎﻴﻝوا ] 1.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.<br />
evrâd (A.) [ داروا ] dualar.<br />
evrâk (A.) [ قاروا ] 1.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.<br />
122
evreng (F.) [ ﮓﻥروا ] taht.<br />
evsâf (A.) [ فﺎﺹوا ] vasıflar, özellikler.<br />
evsat (A.) [ ﻂﺱوا ] orta, ortadaki.<br />
evtâd (A.) [ دﺎﺕوا ] kazıklar.<br />
evvel (A.) [ لوا ] 1.ilk. 2.başlangıç. 3.önce.<br />
evvelâ (A.) [ ﻻوا ] ilkin, ilk önce.<br />
evvelâhır (A.) [ ﺮﺧﺁ لوا ] alt tarafı, önü sonu.<br />
evvelbahar (A.-F.) [ رﺎﻬﺑ لوا ] ilkbahar.<br />
evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.<br />
evveliyyât (A.) [ تﺎﻴﻝوا ] daha öncesi, eski durumu.<br />
evzân (A.) [ نازوا ] 1.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.<br />
eyâlât (A.) [ تﻻﺎیا ] 1.eyaletler. 2.memleketler, topraklar.<br />
eytâm (A.) [ مﺎﺘیا ] yetimler, öksüzler.<br />
eyvân (F.) [ ناﻮیا ] 1.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.<br />
eyyâm (A.) [ مﺎیا ] günler.<br />
eyzan (A.) [ ﺎﻀیا ] ve yine, aynı şekilde.<br />
ezânî (A.) [ ﯽﻥاذا ] ezan ile ilgili.<br />
ezdâd (A.) [ داﺪﺽا ] karşıtlar, zıtlar.<br />
ezel (A.) [ لزا ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.<br />
ezelbeezel (A.-F.) [ لزا ﻪﺑ لزا ] ezelden beri.<br />
ezelî (A.) [ ﯽﻝزا ] ezele ilişkin.<br />
ezeliyyet (A.) [ ﺖﻴﻝزا ] ezellik durumu.<br />
ezhân (A.) [ نﺎهذا ] zihinler.<br />
123
ezhâr (A.) [ رﺎهزا ] çiçekler.<br />
eziyyet (A.) [ ﺖیذا ] üzme.<br />
ezkâr (A.) [ رﺎﮐذا ] 1.zikirler. 2.anmalar.<br />
ezkazâ (F.-A.) [ ﺎﻀﻗزا ] tesadüfen.<br />
ezkiyâ (A.) [ ﺎﻴﮐذا ] zekiler.<br />
ezmân (A.) [ نﺎﻡزا ] zamanlar.<br />
ezmine (A.) [ ﻪﻨﻡزا ] zamanlar, çağlar.<br />
ezmine -i cedîde [ ﻩﺪیﺪﺝ ءﻪﻨﻡزا ] yeni çağ.<br />
ezmine -i kadîme [ ﻪﻤیﺪﻗ ءﻪﻨﻡزا ] eski zamanlar, eski çağlar.<br />
ezmine -i mütekaddime [ ﻪﻡﺪﻘﺘﻡ ءﻪﻨﻡزا ] eski çağlar.<br />
ezrak (A.) [ قرزا ] mavi.<br />
ezvâc (A.) [ جاوزا ] çiftler.<br />
ezvâk (A.) [ قاوذا ] zevkler.<br />
ezyâl (A.) [ لﺎیذا ] 1.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.<br />
124
fa’âl (A.) [ لﺎﻌﻓ ] hareketli, çalışkan.<br />
fa’âliyyet (A.) [ ﺖﻴﻝﺎﻌﻓ ] hareketlilik, çalışma.<br />
fâcia (A.) [ ﻪﻌﺝﺎﻓ ] 1.acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.<br />
fâciât (A.) [ تﺎﻌﺝﺎﻓ ] 1.acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.<br />
fâcir (A.) [ ﺮﺝﺎﻓ ] 1.günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.<br />
fağfur (F.) [ رﻮﻔﻐﻓ ] Çin imparatoru.<br />
fağfûrî (F.) [ یرﻮﻔﻐﻓ ] çini.<br />
fahâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﺨﻓ ] 1.yücelik, ululuk. 2.kıymet.<br />
fahhâr (A.) [ رﺎﺨﻓ ] övüngen.<br />
fâhir (A.) [ ﺮﺧﺎﻓ ] 1.değerli. 2.şerefli, onurlu.<br />
fâhiş (A.) [ ﺶﺣﺎﻓ ] 1.aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.<br />
fâhişe (A.) [ ﻪﺸﺣﺎﻓ ] fuhuş yapan kadın.<br />
fâhişehane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻪﺸﺣﺎﻓ ] genelev.<br />
fahr (A.) [ ﺮﺨﻓ ] övünç, kıvanç.<br />
fahrî (A.) [ یﺮﺨﻓ ] 1.onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle<br />
fahşâ (A.) [ ﺎﺸﺤﻓ ] fuhuş.<br />
fâhte (A.) [ ﻪﺘﺧﺎﻓ ] güvercin, yaban güvercini.<br />
fahûr (A.) [ رﻮﺨﻓ ] övüngen.<br />
fâide (A.) [ ﻩﺪﺋﺎﻓ ] yarar, kazanç, fayda.<br />
fâidebahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﻩﺪﺋﺎﻓ ] yararlı, faydalı.<br />
F<br />
125
fâik (A.) [ ﻖﺋﺎﻓ ] üstün.<br />
fâikiyyet (A.) [ ﺖﻴﻘﺋﺎﻓ ] üstünlük.<br />
fâil (A.) [ ﻞﻋﺎﻓ ] 1.yapan. 2.özne. 3.etkili.<br />
fâiliyyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻋﺎﻓ ] etkenlik, aktivite.<br />
fâiz (A.) [ ﺾﺋﺎﻓ ] 1.taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.<br />
fâka (A.) [ ﻪﻗﺎﻓ ] yoksulluk.<br />
fakâhet (A.) [ ﺖهﺎﻘﻓ ] fıkıhçılık.<br />
fakat (A.) [ ﻂﻘﻓ ] ancak, yalnız.<br />
fakd (A.) [ ﺪﻘﻓ ] yokluk, yoksunluk.<br />
fakîd (A.) [ ﺪﻴﻘﻓ ] eşi az bulunur.<br />
fakîh (A.) [ ﻪﻴﻘﻓ ] islam hukukçusu, fakih.<br />
fâkiha (A.) [ ﻪﻬﮐﺎﻓ ] meyva.<br />
fakîr (A.) [ ﺮﻴﻘﻓ ] 1.yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.<br />
fakirhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧﺮﻴﻘﻓ ] bendenizin evi.<br />
fakr (A.) [ ﺮﻘﻓ ] yoksulluk.<br />
fâl (F.) [ لﺎﻓ ] fal.<br />
falaka (A.) [ ﻪﻘﻠﻓ ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan<br />
düzenek.<br />
fâlic (A.) [ ﺞﻠﻓ ] felç.<br />
fâlnâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻨﻝﺎﻓ ] fal kitabı.<br />
fâm (F.) [ مﺎﻓ ] renk.<br />
fânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻓ ] 1.ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.<br />
fânûs (A.) [ ﺲﺌﻥﺎﻓ ] fener.<br />
126
fâr (A.) [ رﺎﻓ ] fare.<br />
farazâ (A.) [ ﺎﺽﺮﻓ ] diyelim ki.<br />
faraziyye (A.) [ ﻪﻴﺽﺮﻓ ] varsayım.<br />
fârıka (A.) [ ﻪﻗرﺎﻓ ] ayırıcı.<br />
fâriğ (A.) [ غرﺎﻓ ] 1.boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.<br />
fâris (A.) [ سرﺎﻓ ] atlı.<br />
fârisî (F.) [ ﯽﺱرﺎﻓ ] 1.Farsça. 2.Fars, İranlı.<br />
farîza (A.) [ ﻪﻀیﺮﻓ ] 1.farz. 2.borç.<br />
fark (A.) [ قﺮﻓ ] ayrıcalık, ayrılık.<br />
fart (A.) [ طﺮﻓ ] aşırı, aşırılık.<br />
farz (A.) [ ضﺮﻓ ] 1.Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.<br />
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.<br />
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.<br />
farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.<br />
farzâ (A.) [ ﺎﺽﺮﻓ ] tut ki, diyelim ki.<br />
farziyye (A.) [ ﻪﻴﺽﺮﻓ ] varsayım.<br />
fâsık (A.) [ ﻖﺱﺎﻓ ] kötülük düşünen.<br />
fâsıla (A.) [ ﻪﻠﺹﺎﻓ ] 1.ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.<br />
fâsid (A.) [ ﺪﺱﺎﻓ ] bozulmuş, bozuk.<br />
fasîh (A.) [ ﺢﻴﺼﻓ ] güzel konuşan.<br />
fasîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺼﻓ ] aile.<br />
fasl (A.) [ ﻞﺼﻓ ] 1.mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.<br />
fassâd (A.) [ دﺎﺼﻓ ] hacamat yapan.<br />
127
fâş (F.) [ شﺎﻓ ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.<br />
fâtih (A.) [ ﺢﺕﺎﻓ ] fetheden<br />
fatin (A.) [ ﻦﻴﻄﻓ ] zeki, kavrayışlı.<br />
fayda (A.) [ ﻩﺪیﺎﻓ ] yarar, fayda, kazanç.<br />
fâzıl (A.) [ ﻞﺽﺎﻓ ] erdemli.<br />
fazîha (A.) [ ﻪﺤﻴﻀﻓ ] rezillik, skandal.<br />
fazîlet (A.) [ ﺖﻠﻴﻀﻓ ] erdem.<br />
faziletkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘﻠﻴﻀﻓ ] erdemli.<br />
faziletperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ﺖﻠﻴﻀﻓ ] erdem yanlısı.<br />
fazl (A.) [ ﻞﻀﻓ ] 1.erdem. 2.üstünlük.<br />
fazla (A.) [ ﻪﻠﻀﻓ ] 1.çok. 2.artık.<br />
fecâ’at (A.) [ ﺖﻋﺎﺠﻓ ] feci durum.<br />
fecere (A.) [ ﻩﺮﺠﻓ ] 1.günahkarlar. 2.kötü insanlar.<br />
fecî’ (A.) [ ﻊﻴﺠﻓ ] çok kötü, korkunç.<br />
fecî’a (A.) [ ﻪﻌﻴﺠﻓ ] facia, felaket.<br />
fecir (A.) [ ﺮﺠﻓ ] tan ağartısı.<br />
fecr (A.) [ ﺮﺠﻓ ] tan ağartısı.<br />
fecr -i kâzib [ بذﺎﮐﺮﺠﻓ ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık<br />
fecr -i sâdık [ قدﺎﺹ ﺮﺠﻓ ] tan ağartısı, şafak sökmesi.<br />
fedâ (A.) [ اﺪﻓ ] 1.yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.<br />
fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.<br />
fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.<br />
fedâ’î (A.) [ ﯽﺋاﺪﻓ ] yoluna canını hiçe sayan.<br />
128
fedâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐاﺪﻓ ] özverili.<br />
fedâkârâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﺎﮐاﺪﻓ ] özveri ile, özverili.<br />
fedâkârî (A.-F.) [ یرﺎﮐاﺪﻓ ] özveri.<br />
fehâris (A.) [ سرﺎﻬﻓ ] fihristler.<br />
fehîm (A.) [ ﻢﻴﻬﻓ ] anlayışlı.<br />
fehm (A.) [ ﻢ ﻬﻓ ] anlama.<br />
fehm eylemek anlamak.<br />
fehvâ (A.) [ اﻮﺤﻓ ] içerik.<br />
fekâhet (A.) [ ﺖﺣﺎﮑﻓ ] şakacılık, muziplik.<br />
fekk (A.) [ ﮏﻓ ] 1.çene. 2.ayırma.<br />
felâh (A.) [ حﻼﻓ ] kurtulma, rahata erme.<br />
felâket (A.) [ ﺖﮐﻼﻓ ] büyük bela, musibet.<br />
felâketzede (A.-F.) [ ﻩدز ﺖﮐﻼﻓ ] felakete uğrayan.<br />
felâsife (A.) [ ﻪﻔﺱﻼﻓ ] filozoflar, felsefeciler.<br />
felc (A.) [ ﺞﻠﻓ ] inme, felç.<br />
felek (A.) [ ﮏﻠﻓ ] 1.gökyüzü. 2.talih. 3.kader.<br />
felekiyyât (A.) [ تﺎﻴﮑﻠﻓ ] astronomi.<br />
felekzede (A.-F.) [ ﻩدز ﮏﻠﻓ ] kader kurbanı, felek vurgunu.<br />
fellâh (A.) [ حﻼﻓ ] çiftçi.<br />
felsefî (A.) [ ﯽﻔﺴﻠﻓ ] felsefe ile ilgili.<br />
fem (A.) [ ﻢﻓ ] ağız.<br />
fenâ (A.) [ ﺎﻨﻓ ] 1.yokluk. 2.kötü.<br />
fenâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻨﻓ] yok olucu, fani.<br />
129
fend (F.) [ ﺪﻨﻓ ] hile.<br />
fenn (A.) [ ﻦﻓ ] 1.bilim. 2..tür. 3.teknik.<br />
fennen (A.) [ ﺎﻨﻓ ] teknik açıdan.<br />
fennî (A.) [ ﯽﻨﻓ ] teknik.<br />
fenniyyât (A.) [ تﺎﻴﻨﻓ ] teknoloji.<br />
fer (F.) [ ﺮﻓ ] parlaklık.<br />
fer’ (A.) [ عﺮﻓ ] 1.yan. 2.dal.<br />
fer’î (A.) [ ﯽﻋﺮﻓ ] yan dal, tâli, ikincil.<br />
ferâgat (A.) [ ﺖﻏاﺮﻓ ] 1.bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.<br />
ferâğ (A.) [ غاﺮﻓ ] 1.bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.<br />
ferâğ etmek bırakmak<br />
ferah (A.) [ حﺮﻓ ] sevinç.<br />
ferâh (F.) [ خاﺮﻓ ] geniş.<br />
ferahbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ حﺮﻓ ] ferahlık veren, iç açıcı.<br />
ferâine (A.) [ ﻪﻨﻋاﺮﻓ ] firavunlar.<br />
ferâiz (A.) [ ﺾﺋاﺮﻓ ] 1.farzlar. 2.ödevler.<br />
ferâmîn (A.
ferd (A.) [ دﺮﻓ ] 1.tek. 2.birey.<br />
ferdâ (F.) [ ادﺮﻓ ] yarın.<br />
ferdî (A.) [ یدﺮﻓ ] kişisel.<br />
ferdiyyet (A.) [ ﺖیدﺮﻓ ] bireylik.<br />
ferec (A.) [ جﺮﻓ ] rahatlama.<br />
feres (A.) [ سﺮﻓ ] at.<br />
ferhân (A.) [ نﺎﺣﺮﻓ ] sevinçli, neşeli.<br />
ferheng (F.) [ ﮓﻨهﺮﻓ ] 1.kültür. 2.sözlük.<br />
ferhunde (F.) [ ﻩﺪﻨﺧﺮﻓ ] kutlu.<br />
ferîd (A.) [ ﺪیﺮﻓ ] biricik, tek.<br />
ferikân (A.-F.) [ نﺎﻘیﺮﻓ ] tüm veya korgeneraller.<br />
ferîk-i evvel (A.-F.) [ لوا ﻖیﺮﻓ ] korgeneral.<br />
ferîk-i sânî (A.-F.) [ ﯽﻥﺎﺛ ﻖیﺮﻓ ] tümgeneral.<br />
ferişte (F.) [ ﻪﺘﺵﺮﻓ ] melek.<br />
fermân (F.) [ نﺎﻡﺮﻓ ] buyruk.<br />
fermandih (F.) [ ﻩد نﺎﻡﺮﻓ ] komutan.<br />
fermânfermâ (F.) [ ﺎﻡﺮﻓ نﺎﻡﺮﻓ ] 1.padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.<br />
fermâyiş (F.) [ ﺶیﺎﻡﺮﻓ ] buyruk.<br />
ferrâş (A.) [ شاﺮﻓ ] 1.döşemeci. 2.hizmetkâr.<br />
ferruh (F.) [ خﺮﻓ ] kutlu.<br />
fersûde (F.) [ ﻩدﻮﺱﺮﻓ ] 1.solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.<br />
ferş (A.) [ شﺮﻓ ] 1.döşeme. 2.yaygı.<br />
fertût (F.) [ تﻮﺕﺮﻓ ] bunamış ihtiyar.<br />
131
ferverdîn (F.) [ ﻦیدروﺮﻓ ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.<br />
feryâd (F.) [ دﺎیﺮﻓ ] 1.bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.<br />
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak<br />
feryâdres (F.) [ سردﺎیﺮﻓ ] imdada koşan.<br />
ferzâne (F.) [ ﻪﻥازﺮﻓ ] bilge.<br />
ferzend (F.) [ ﺪﻥزﺮﻓ ] evlat.<br />
fesâd (A.) [ دﺎﺴﻓ ] 1.fesat, bozukluk. 2.kötülük.<br />
fesahat (A.) [ ﺖﺣ ﺎﺼﻓ ] fasihlik, dilde düzgünlük.<br />
fesâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺴﻓ ] efsane, masal.<br />
fesat (A.) [ دﺎﺴﻓ ] bozukluk, kötülük.<br />
fesh (A.) [ ﺦﺴﻓ ] iptal etme, kaldırma, bozma.<br />
fetâ (A.) [ ﯽﺘﻓ ] 1.genç. 2.cömert.<br />
fetâvâ (A.) [ یوﺎﺘﻓ ] fetvalar.<br />
feth (A.) [ ﺢﺘﻓ ] 1.fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.<br />
fetîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺘﻓ ] fitil.<br />
fetret (A.) [ تﺮﺘﻓ ] 1.duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.<br />
fettâh (A.) [ حﺎﺘﻓ ] 1.fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.<br />
fettan (A.) [ نﺎﺘﻓ ] 1.işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.<br />
fetvâ (A.) [ یﻮﺘﻓ ] kadının verdiği şer’î karar.<br />
fevâhiş (A.) [ ﺶﺣاﻮﻓ ] fahişeler.<br />
fevâid (A.) [ ﺪﺋاﻮﻓ ] yararlar, faydalar, kazançlar.<br />
fevâkih (A.) [ ﻪﮐاﻮﻓ ] 1.meyvalar. 2.yemişler.<br />
fevâris (A.) [ سراﻮﻓ ] atlılar.<br />
132
fevc (A.) [ جﻮﻓ ] 1.grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.<br />
feverân (A.) [ نارﻮﻓ ] 1.fışkırma. 2.kaynama.<br />
feverân etmek fışkırmak.<br />
fevk (A.) [ قﻮﻓ ] üst, üstü.<br />
fevkalâde (A.) [ﻩدﺎﻌﻝا قﻮﻓ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.<br />
fevkalbeşer (A.) [ ﺮﺸﺒﻝا قﻮﻓ ] insan üstü.<br />
fevkalferd (A.) [ دﺮﻔﻝا قﻮﻓ ] birey üstü.<br />
fevkalhad (A.) [ ﺪﺤﻝا قﻮﻓ ] haddinden fazla.<br />
fevkânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻗﻮﻓ ] üstteki, yukarıdaki.<br />
fevkattabîa (A.) [ ﻪﻌﻴﺒﻄﻝا قﻮﻓ ] doğa üstü.<br />
fevren (A.) [ ارﻮﻓ ] hemen, derhal, çarçabuk.<br />
fevrî (A.) [ یرﻮﻓ ] âni.<br />
fevt (A.) [ تﻮ ﻓ ] 1.geçip gitme. 2.ölüm.<br />
fevvâre (A.) [ ﻩراﻮﻓ ] fıskiye.<br />
feyezân (A.) [ نﺎﻀﻴﻓ ] taşkın.<br />
feyiz (A.) [ ﺾﻴﻓ ] 1.bereket, bolluk. 2.ilim.<br />
feylesof (A.) [ فﻮﺴﻠﻴﻓ ] filozof, felsefeci.<br />
feyyâz (A.) [ ضﺎﻴﻓ ] 1.verimli, bereketli. 2.Tanrı.<br />
feyz (A.) [ ﺾﻴﻓ ] 1.bereket, bolluk. 2.ilim.<br />
feyzbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﺾﻴﻓ ] 1.verimli, bereketli. 2.feyiz veren.<br />
fezâ (A.) [ ﺎﻀﻓ ] 1.uzay. 2.geniş düzlük.<br />
fezâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻀﻓ ] erdemler.<br />
fezleke (A.) [ ﻪﮑﻝﺬﻓ ] 1.soruşturma özeti. 2.özet.<br />
133
fıdda (A.) [ ﻪﻀﻓ ] gümüş.<br />
fıkarât (A.) [ تاﺮﻘﻓ ] 1.fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.<br />
fıkdân (A.) [ ناﺪﻘﻓ ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.<br />
fıkh (A.) [ ﻪﻘﻓ ] islam hukuku, fıkıh.<br />
fıkra (A.) [ ﻩﺮﻘﻓ ] 1.fıkra. 2.bölüm. 3.omur.<br />
fırak (A.) [ قﺮﻓ ] 1.fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.<br />
fırka (A.) [ ﻪﻗﺮﻓ ] 1.parti. 2.bölük. 3.zümre.<br />
fırsat (A.) [ ﺖﺹﺮﻓ ] uygun an, fırsat.<br />
fısk (A.) [ ﻖﺴﻓ ] 1.kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.<br />
fıskiyye (A.) [ ﻪﻴﻘﺴﻓ ] fıskiye.<br />
fıtnat (A.) [ ﺖﻨﻄﻓ ] kavrayış, zekîlik.<br />
fıtra (A.) [ ﻩﺮﻄﻓ ] 1.fitre. 2.kuru üzüm.<br />
fıtrat (A.) [ تﺮﻄﻓ ] yaratılış.<br />
fıtraten (A.) [ ﺎﺕﺮﻄﻓ ] yaratılıştan.<br />
fıtrî (A.) [ یﺮﻄﻓ ] yaratılıştan gelen.<br />
fî (A.) [ ﯽﻓ ] fiyat, değer, kıymet, eder.<br />
fi’l (A.) [ ﻞﻌﻓ ] 1.hareket, davranış, eylem. 2.fiil.<br />
fi’len (A.) [ ﻼﻌﻓ ] yaparak, işleyerek, bilfiil.<br />
fi’liyyât (A.) [ تﺎﻴﻠﻌﻓ ] eyleme dökülen işler.<br />
fîât (A.) [ تﺎﺌﻴﻓ ] 1.fiyat. 2.fiyatlar.<br />
figân (F.) [ نﺎﻐﻓ ] feryat etme, ah çekme.<br />
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.<br />
fihris (A.) [ سﺮﻬﻓ ] 1.içindekiler. 2.indeks, dizin.<br />
134
fikir (A.) [ ﺮﮑﻓ ] fikir, düşünce.<br />
fikr (A.) [ ﺮﮑﻓ ] düşünce, fikir.<br />
fikren (A.) [ اﺮﮑﻓ ] düşünce bakımından.<br />
fikrî (A.) [ یﺮﮑﻓ ] düşünce ile ilgili.<br />
fikriyyât (A.) [ تﺎیﺮﮑﻓ ] düşünce ile ilgili çalışmalar.<br />
fil (A.) [ ﻞﻴﻓ ] fil.<br />
filâhat (A.) [ ﺖﺣﻼﻓ ] çiftçilik.<br />
filasl (A.) [ ﻞﺹﻻا ﯽﻓ ] aslında.<br />
filhakîka (A.) [ ﻪﻘﻴﻘﺤﻝا ﯽﻓ ] gerçekte, aslında, doğrusu.<br />
filhâl (A.) [ لﺎﺤﻝا ﯽﻓ ] şimdi, derhal.<br />
filiz (A.) [ ﺰﻠﻓ ] maden külçesi.<br />
filmesel (A.) [ ﻞﺜﻤﻝا ﯽﻓ ] örneğin, örnekte olduğu gibi.<br />
filvâki (A.) [ ﻊﻗاﻮﻝا ﯽﻓ ] aslında, gerçekte.<br />
fîmâba’d (A.) [ ﺪﻌﺑ ﺎﻡ ﯽﻓ ] bundan böyle.<br />
fînefsilemr (A.) [ ﺮﻡﻻا ﺲﻔﻥ ﯽﻓ ] işin aslında, gerçekte.<br />
fir’avn (A.) [ نﻮﻋﺮﻓ ] firavun.<br />
firâk (A.) [ قاﺮﻓ ] 1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.<br />
firâr (A.) [ راﺮﻓ ] kaçış, kaçma.<br />
firâr etmek kaçmak.<br />
firârî (A.) [ یراﺮﻓ ] kaçak.<br />
firâvân (F.) [ ناواﺮﻓ ] bol, çok.<br />
firâz (F.) [ زاﺮﻓ ] 1.üst, yukarı. 2.yokuş.<br />
firdevs (A.) [ سودﺮﻓ ] 1.cennet. 2.bahçe.<br />
135
fireng (F.) [ ﮓﻥﺮﻓ ] Batı, Avrupa.<br />
firîfte (F.) [ ﻪﺘ ﻔیﺮﻓ ] aldanmış, aldatılmış.<br />
firîfte olmak aldanmak.<br />
firistâde (F.) [ ﻩدﺎﺘﺱﺮﻓ ] elçi.<br />
firişte (F.) [ ﻪﺘﺵﺮﻓ ] melek.<br />
firiştehû (F.) [ ﻮﺧ ﻪﺘﺵﺮﻓ ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.<br />
firkat (A.) [ ﺖﻗﺮﻓ ] ayrılık.<br />
fîrûz (F.) [ زوﺮﻴﻓ ] 1.talihli, kutlu. 2.muzaffer.<br />
fîrûze (F.) [ ﻩزوﺮﻴﻓ ] turkuaz, firuze taşı.<br />
fîrûzefâm (F.) [ مﺎﻓ ﻩزوﺮﻴﻓ ] turkuaz, açık mavi.<br />
fîsebîlillah (A.) [ ﷲا ﻞﻴﺒﺱ ﯽﻓ ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.<br />
fiten (A.) [ ﻦﺘﻓ ] fitneler.<br />
fitne (A.) [ ﻪﻨﺘﻓ ] 1.bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.<br />
fityân (A.) [ نﺎﻴﺘﻓ ] gençler.<br />
fuâd (A.) [ داﺆﻓ ] yürek.<br />
fuhş (A.) [ ﺶﺤﻓ ] fuhuş.<br />
fuhuş (A.) [ ﺶﺤﻓ ] fuhuş.<br />
fukahâ (A.) [ ﺎﻬﻘﻓ ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.<br />
fukarâ (A.) [ اﺮﻘﻓ ] yoksullar.<br />
fûlâd (F.) [ دﻻﻮﻓ ] çelik.<br />
furkân (A.) [ نﺎﻗﺮﻓ ] 1.Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.<br />
fursat (A.) [ ﺖﺹﺮﻓ ] fırsat, uygun an.<br />
fursatcû (A.-F.) [ ﻮﺝ ﺖﺹﺮﻓ ] fırsatçı.<br />
136
fusahâ (A.) [ ﺎﺤﺼﻓ ] fasih konuşanlar.<br />
fusûl (A.) [ لﻮﺼﻓ ] 1.fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.<br />
fuzalâ (A.) [ ﻼﻀﻓ ] 1.erdemliler. 2.bilginler.<br />
fuzûl (A.) [ لﻮﻀﻓ ] 1.fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.<br />
fuzûlî (A.) [ ﯽﻝﻮﻀﻓ ] 1.zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.<br />
füceten (A.) [ ﺔ ﺌﺠﻓ ] apansız, ansızın.<br />
fücûr (A.) [ رﻮﺠﻓ ] 1.yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.<br />
fülân (A.) [ نﻼﻓ ] falan, filan, falanca.<br />
fülfül (A.) [ ﻞﻔﻠﻓ ] biber, karabiber.<br />
füls (A.) [ ﺲﻠﻓ ] mangır.<br />
fülûs (A.) [ سﻮﻠﻓ ] mangırlar.<br />
fünûn (A.) [ نﻮﻨﻓ ] 1.teknikler. 2.bilimler.<br />
fürs (F.) [ سﺮﻓ ] 1.Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.<br />
fürû’ (A.) [ عوﺮﻓ ] yan dallar, şubeler.<br />
fürûğ (A.) [ غوﺮﻓ ] 1.ışık. 2.parıltı.<br />
fürûht (F.) [ ﺖﺧوﺮﻓ ] satış.<br />
fürûmâye (F.) [ ﻪیﺎﻡوﺮﻓ ] aşağılık, alçak.<br />
fürûzân (F.) [ نازوﺮﻓ ] parlak.<br />
füshat (A.) [ ﺖﺤﺴﻓ ] genişlik.<br />
füsûn (F.) [ نﻮﺴ ﻓ ] afsun, büyü.<br />
füsûnger (F.) [ ﺮﮕﻥﻮﺴﻓ ] 1.afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.<br />
füsürde (F.) [ ﻩدﺮﺴﻓ ] donuk, solgun.<br />
fütâde (F.) [ ﻩدﺎﺘﻓ ] 1.düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.<br />
137
fütûhât (A.) [ تﺎﺣﻮﺘﻓ ] fetihler.<br />
fütûr (A.) [ رﻮﺘﻓ ] 1.gevşeklik. 2.bıkkınlık.<br />
fütüvvet (A.) [تﻮﺘﻓ ] 1.gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen<br />
esnaf teşkilatı.<br />
füyûz (A.) [ ضﻮﻴﻓ ] feyizler, bolluklar, bereketler.<br />
füzûn (F.) [ نوﺰﻓ ] fazla.<br />
138
gabâvet (A.) [ توﺎﺒﻏ ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.<br />
gabî (A.) [ ﯽﺒﻏ ] bön, dangalak, kalınkafalı.<br />
gabn (A.) [ ﻦﺒﻏ ] kazıklama, alışverişte aldatma.<br />
gaddâr (A.) [راﺪﻏ ] zalim, acımasız.<br />
gadr (A.) [ رﺪﻏ ] haksızlık, zulüm.<br />
gaffâr (A.) [ رﺎﻔﻏ ] bağışlayıcı Tanrı.<br />
gâfil (A.) [ ﻞﻓﺎﻏ ] habersiz.<br />
gaflet (A.) [ ﺖﻠﻔﻏ ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.<br />
gafleten (A.) [ ﺔ ﻠﻔﻏ ] dalgınlıkla.<br />
gafûr (A.) [ رﻮﻔﻏ ] bağışlayıcı.<br />
gâh (F.) [ ﻩﺎﮔ ] 1.kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.<br />
gâhî (F.) [ ﯽهﺎﮔ ] kimi zaman, bazen, arasıra.<br />
gâhvâre (F.) [ ﻩراﻮهﺎﮔ ] beşik.<br />
gâib (A.) [ ﺐﺋﺎﻏ ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.<br />
gâile (A.) [ ﻪﻠﺋﺎﻏ ] 1.uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.<br />
gâita (A.) [ ﻪﻄﺋﺎﻏ ] dışkı.<br />
galat (A.) [ ﻂﻠﻏ ] yanlış.<br />
galebe (A.) [ ﻪﺒﻠﻏ ] 1.baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.<br />
galeyân (A.) [ نﺎﻴﻠﻏ ] kaynama.<br />
gâlib (A.) [ ﺐﻝﺎﻏ ] 1.ağır basan. 2.galip.<br />
G<br />
139
gâliba (A.) [ ﺎﺒﻝﺎﻏ ] sanırım, belki.<br />
gâlibiyyet (A.) [ ﺖﻴﺒﻝﺎﻏ ] zafer, ağır basma, yenme.<br />
galîz (A.) [ ﻆﻴﻠﻏ ] koyu, yoğun, kaba.<br />
galle (A.) [ ﻪﻠﻏ ] tahıl.<br />
gam (A.) [ ﻢﻏ ] keder, üzüntü.<br />
gâm (F.) [ مﺎﮔ ] 1.adım. 2.ayak.<br />
gâmız (A.) [ ﺾﻡﺎﻏ ] çapraşık, güç anlaşılır.<br />
gammâz (A.) [ زﺎﻤﻏ ] ispiyoncu.<br />
gamnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻤﻏ ] kederli, üzgün.<br />
gamze (A.) [ ﻩﺰﻤﻏ 1.yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.<br />
ganâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻨﻏ ] ganimetler.<br />
ganem (A.) [ ﻢﻨﻏ ] koyun.<br />
ganî (A.) [ ﯽﻨﻏ ] zengin.<br />
ganîmet (A.) [ ﺖﻤﻴﻨﻏ ] 1.savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz<br />
kazanç.<br />
gâr (A.) [ رﺎﻏ ] mağara.<br />
garâbet (A.) [ ﺖﺑاﺮﻏ ] gariplik.<br />
garâib (A.) [ ﺐﺋاﺮﻏ ] gariplikler.<br />
garâm (A.) [ ماﺮﻏ ] tutku, aşk.<br />
garaz (A.) [ ضﺮﻏ ] maksat.<br />
garazâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ ضﺮﻏ ] maksatlı.<br />
garazkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺽﺮﻏ ] garazlı, maksatlı.<br />
garb (A.) [ بﺮﻏ ] 1.batı. 2.Batı dünyası.<br />
140
garben (A.) [ ﺎﺑﺮﻏ ] batıdan.<br />
garbî (A.) [ ﯽﺑﺮﻏ ] garbî batı, batı ile ilgili.<br />
garbiyyûn (A.) [ نﻮﻴﺑﺮﻏ ] batılılar, Avrupalılar.<br />
gâret (A.) [ ترﺎﻏ ] yağma.<br />
gâretger (A.-F.) [ ﺮﮕﺕرﺎﻏ ] yağmacı.<br />
garîb (A.) [ ﺐیﺮﻏ ] 1.gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.<br />
garibü’d-diyâr (A.) [ رﺎیﺪﻝا ﺐیﺮﻏ ] gurbette.<br />
garîk (A.) [ ﻖیﺮﻏ ] boğulmuş.<br />
garîze (A.) [ ﻩﺰیﺮﻏ ] içgüdü.<br />
garizî (A.) [ یﺰیﺮﻏ ] içgüdüsel.<br />
gark (A.) [ قﺮﻏ ] 1.boğulma, suda boğulma. 2.batırma.<br />
garrâ (A.) [ اﺮﻏ ] parlak.<br />
gars (A.) [ سﺮﻏ ] ağaç dikme.<br />
gasb (A.) [ ﺐﺼﻏ ] el koyma, zorla elinden alma.<br />
gaseyan (A.) [ نﺎﻴﺼﻏ ] 1.kusma. 2.kusmuk.<br />
gâsıb (A.) [ ﺐﻴﺼﻏ ] gasp edici.<br />
gasl (A.) [ ﻞﺴﻏ ] ölü yıkama.<br />
gassâl (A.) [ لﺎﺴﻏ ] ölü yıkayıcı.<br />
gâşiye (A.) [ ﻪﻴﺵﺎﻏ ] 1.perde, örtü. 2.zar.<br />
gaşy (A.) [ ﯽﺸﻏ ] bayılma, kendinden geçme.<br />
gâv (F.) [ وﺎﮔ ] 1.inek. 2.öküz.<br />
gavgâ (F.) [ ﺎﻏﻮﻏ ] 1.kavga. 2.savaş.<br />
gavvâs (A.) [ صاﻮﻏ ] dalgıç.<br />
141
gâyât (A.) [ تﺎیﺎﻏ ] gayeler.<br />
gayb (A.) [ ﺐیﺎﻏ ] 1.gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.<br />
gaybûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﺒﻴﻏ ] bulunmama, yokluk.<br />
gâye (A.) [ ﻪیﺎﻏ ] amaç.<br />
gâyet (A.) [ ﺖیﺎﻏ ] 1.son. 2.çok. 3.son derece.<br />
gayr -i mahsûs [ سﻮﺴﺤﻡ ﺮﻴﻏ ] hissedilmeyecek şekilde.<br />
gayr (A.) [ ﺮﻴﻏ ] 1.başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.<br />
gayr -i idrakî [ ﯽﮐاردا ﺮﻴﻏ ] idrak dışı.<br />
gayr -i ihtiyarî [ یرﺎﻴﺘﺧا ﺮﻴﻏ ] elinde olmadan.<br />
gayr -i kâbil [ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ] mümkün olmayan, imkansız.<br />
gayr -i kâbil-i fehm [ ﻢﻬﻓ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] anlaşılmaz.<br />
gayr -i kâbil-i izâle [ ﻪﻝازا ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] yok edilemez, giderilemez.<br />
gayr -i kâbil-i mukavemet [ ﺖﻡوﺎﻘﻡ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] karşı konulmaz.<br />
gayr -i kâbil-i tebdil [ ﻞیﺪﺒﺕ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] değiştirilmez.<br />
gayr -i kâbil-i tefrik [ ﻖیﺮﻔﺕ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] ayırdedilmez.<br />
gayr -i kâbil-i telif [ ﻒﻴﻝﺄﺕ ﻞﺑﺎﻗ ﺮﻴﻏ ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.<br />
gayr -i mahdûd [ دوﺪﺤﻡ ﺮﻴﻏ ] sınırsız.<br />
gayr -i mer’î [ ﯽﺋﺮﻡ ﺮﻴﻏ ] görülmez.<br />
gayr -i meşrû [ عوﺮﺸﻡ ﺮﻴﻏ ] yasal olmayan.<br />
gayr -i muayyen [ ﻦﻴﻌﻡ ﺮﻴﻏ ] belirsiz.<br />
gayr -i muhtemel [ ﻞﻤﺘﺤﻡ ﺮﻴﻏ ] ihtimal verilmeyen.<br />
gayr -i muntazam [ ﻢﻈﺘﻨﻡ ﺮﻴﻏ ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.<br />
gayr -i müslim [ ﻢﻠﺴﻡ ﺮﻴﻏ ] müslüman olmayan.<br />
142
gayrendîş (A.-F.) [ ﺶیﺪﻥا ﺮﻴﻏ ] başkalarını düşünen.<br />
gayret (A.) [ تﺮﻴﻏ ] 1.çaba. 2.kıskançlık.<br />
gayretkeş (A.-F.) [ ﺶﮑﺕﺮﻴﻏ ] 1.gayretli. 2.kıskanç.<br />
gayretmend (A.-F.) [ ﺪﻨﻤﺕﺮﻴﻏ ] gayretli.<br />
gayriyyet (A.) [ ﺖیﺮﻴﻏ ] gayrılık.<br />
gayyâ (A.) [ ﺎﻴﻏ ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.<br />
gayz (A.) [ ﻆﻴﻏ ] öfke.<br />
gazâ (A.) [ اﺰﻏ ] savaş.<br />
gazab (A.) [ ﺐﻀﻏ ] hiddet, kızgınlık.<br />
gazâl (A.) [ لاﺰﻏ ] ceylan.<br />
gazanfer (A.) [ ﺮﻔﻨﻀﻏ ] arslan.<br />
gazavât (A.) [ تاوﺰﻏ ] savaşlar, harpler.<br />
gazel (A.) [ لﺰﻏ ] lirik şiir.<br />
gazelhân (A.-F.) [ ناﻮﺧ لﺰﻏ ] gazel okuyan.<br />
gazeliyyât (A.) [ تﺎﻴﻝﺰﻏ ] gazeller.<br />
gazelserâ (A.-F.) [ اﺮﺱ لﺰﻏ ] gazel şairi.<br />
gazî (A.) [ یزﺎﻏ ] savaşmış, gaza yapmış.<br />
gazve (A.) [ ﻩوﺰﻏ ] savaş, din savaşı.<br />
gebr (F.) [ﺮﺒﮔ ] ateşperest, ateşe tapan.<br />
gedâ (F.) [ اﺪﮔ ] 1.dilenci. 2.yoksul.<br />
geh (F.) [ ﻪﮔ ] kimi zaman, bazı.<br />
gehvâre (F.) [ ﻩراﻮﻬﮔ ] beşik.<br />
gele (F.) [ ﻪﻠﮔ ] sürü.<br />
143
gelû (F.) [ ﻮﻠﮔ ] boğaz.<br />
genc (F.) [ ﺞﻨﮔ ] hazine.<br />
gencîne (F.) [ ﻪﻨﻴﺠﻨﮔ ] hazine.<br />
gendîde (F.) [ ﻩﺪیﺪﻨﮔ ] kokuşmuş, kötü kokmuş.<br />
gendûmgûn (F.) [ نﻮﮕﻡﺪﻨﮔ ] buğday rengi.<br />
gendüm (F.) [ مﺪﻨﮔ ] buğday.<br />
ger (F.) [ ﺮﮔ ] eğer.<br />
gerçi (F.) [ ﻪچﺮﮔ ] her ne kadar, ise de, gerçi.<br />
gerd (F.) [ دﺮﮔ ] toz.<br />
gerdâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁ دﺮﮔ ] tozlu.<br />
gerdân (F.) [ نادﺮﮔ ] dönen.<br />
gerden (F.) [ ندﺮﮔ ] boyun.<br />
gerdenbend (F.) [ ﺪﻨﺑ ندﺮﮔ ] kolye, gerdanlık.<br />
gerdenferâz (F.) [ زاﺮﻓ ندﺮﮔ ] mağrur.<br />
gerdenkeş (F.) [ ﺶﮐ ندﺮﮔ ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.<br />
gerdiş (F.) [ شدﺮﮔ ] dönüş.<br />
gerdûn (F.) [ نودﺮﮔ ] 1.felek. 2.dünya.<br />
gerdûne (F.) [ ﻪﻥودﺮﮔ ] at arabası.<br />
germ (F.) [ مﺮﮔ ] sıcak.<br />
germâ (F.) [ ﺎﻡﺮﮔ ] 1.sıcak. 2.sıcaklık.<br />
germâbe (F.) [ ﻪﺑﺎﻡﺮﮔ ] 1.hamam. 2.kaplıca.<br />
germî (F.) [ ﯽﻡﺮﮔ ] sıcaklık.<br />
geşt (F.) [ ﺖﺸﮔ ] dolaşma, gezinti.<br />
144
geştügüzâr (F.) [ راﺰﮔ و ﺖﺸﮔ ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.<br />
gevher (F.) [ ﺮهﻮﮔ ] 1.elmas. 2.mücevher. 3.öz.<br />
gevherî (F.) [ یﺮهﻮﮔ ] mücevherci.<br />
gevz (F.) [ زﻮﮔ ] ceviz.<br />
gezend (F.) [ ﺪﻥﺰﮔ ] 1.zarar. 2.bela.<br />
gıbta (A.) [ ﻪﻄﺒﻏ ] imrenme.<br />
gıdâ (A.) [ اﺪﻏ ] besin, gıda.<br />
gılâf (A.) [ فﻼﻏ ] kın, kılıf.<br />
gıllügış (A.) [ ﺶﻏ و ﻞﻏ ] kin.<br />
gılmân (A.) [ نﺎﻤﻠﻏ ] 1.köle. 2.genç, yeni yetme.<br />
gılzet (A.) [ ﺖﻈﻠﻏ ] 1.yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.<br />
gınâ (A.) [ ﺎﻨﻏ ] 1.zenginlik. 2.bıkkınlık.<br />
gırbâl (A.) [ لﺎﺑﺮﻏ ] elek, kalbur.<br />
gırîv (F.) [ ﻮیﺮﮔ ] haykırış, çığlık.<br />
gışâ (A.) [ ﺎﺸﻏ ] 1.örtü. 2.perde. 3.zar.<br />
gışş (A.) [ ﺶﻏ ] hile, kötülük.<br />
gıyâb (A.) [ بﺎﻴﻏ ] bulunmama, yokluk.<br />
gıyâben (A.) [ ﺎﺑﺎﻴﻏ ] yokluğunda, yokken, ardından.<br />
gıyâs (A.) [ ثﺎﻴﻏ ] yardım.<br />
gıybet (A.) [ ﺖﺒﻴﻏ ] 1.çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.<br />
gil (F.) [ ﻞﮔ ] 1.çamur, balçık. 2.kil.<br />
gile (F.) [ ﻪﻠﮔ ] sızlanma, yanıp yakılma.<br />
gilemend (F.) [ ﺪﻨﻡ ﻪﻠﮔ ] şikayetçi, sızlanan.<br />
145
girâmî (F.) [ ﯽﻡاﺮﮔ ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.<br />
girân (F.) [ ناﺮﮔ ] 1.ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.<br />
giranbehâ (F.) [ ﺎﻬﺑ ناﺮﮔ ] değerli, kıymetli.<br />
girankadr (F.-A.) [ رﺪﻗ ناﺮﮔ ] kıymetli.<br />
girankıymet (F.-A.) [ ﺖﻤﻴﻗ ناﺮﮔ ] kıymetli, değerli, pahalı.<br />
girânmâye (F.) [ ﻪیﺎﻡ ناﺮﮔ ] değerli.<br />
girânser (F.) [ ﺮﺱ ناﺮﮔ ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.<br />
gird (F.) [ دﺮﮔ ] yuvarlak.<br />
girdâb (F.) [ بادﺮﮔ ] anafor, girdap.<br />
girdâgird (F.) [ دﺮﮔادﺮﮔ ] çepeçevre, fırdolayı.<br />
girdbâd (F.) [ دﺎﺑدﺮﮔ ] kasırga.<br />
girdû (F.) [ ودﺮﮔ ] ceviz.<br />
girîbân (F.) [ نﺎﺒیﺮﮔ ] yaka.<br />
girift (F.) [ ﺖﻓﺮﮔ ] karmaşık, çapraşık.<br />
giriftâr (F.) [ رﺎﺘﻓﺮﮔ ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.<br />
girih (F.) [ ﻩﺮﮔ ] düğüm.<br />
girihgîr (F.) [ ﺮﻴﮔ ﻩﺮﮔ ] dolaşık.<br />
girihgüşâ (F.) [ ﺎﺸﮔ ﻩﺮﮔ ] 1.düğüm çözen. 2.sorunları halleden.<br />
girîve (F.) [ ﻩﻮیﺮﮔ ] 1.çıkmaz, sorun. 2.geçit.<br />
gîrûdâr (F.) [ رادوﺮﻴﮔ ] kargaşa, kavga.<br />
giryân (F.) [ نﺎیﺮﮔ ] ağlayan.<br />
giryân etmek ağlatmak.<br />
giryân olmak ağlamak.<br />
146
girye (F.) [ ﻪیﺮﮔ ] ağlama, ağlayış.<br />
giryeengîz (F.) [ ﺰﻴﮕﻥا ﻪیﺮﮔ ] ağlatıcı.<br />
giryenâk (F.) [ کﺎﻥ ﻪیﺮﮔ ] ağlamaklı, ağlayan.<br />
gîsû (F.) [ ﻮﺴﻴﮔ ] saç.<br />
gîsûbend (F.) [ ﺪﻨﺑﻮﺴﻴﮔ ] saç bağı.<br />
gîtî (F.) [ ﯽﺘﻴﮔ ] dünya.<br />
giyâh (F.) [ ﻩﺎﻴﮔ ] bitki.<br />
gonca (F.) [ ﻪﺠﻨﻏ ] açmamış tomurcuk, gonca.<br />
goncaruhsâr (F.) [ رﺎﺴﺧر ﻪﺠﻨﻏ ] yanağı goncaya benzeyen.<br />
gonce (F.) [ ﻪﺠﻨﻏ ] gonca.<br />
goncedehân (F.) [ نﺎهد ﻪﺠﻨﻏ ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.<br />
gubâr (A.) [ رﺎﺒﻏ ] toz.<br />
gubârâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ رﺎﺒﻏ ] tozlu.<br />
gudde (A.) [ ﻩﺪﻏ ] bez, salgı bezi.<br />
guded (A.) [ دﺪﻏ ] salgı bezleri.<br />
gufrân (A.) [ ناﺮﻔﻏ ] bağışlama.<br />
gûgerd (F.) [ دﺮﮔﻮﮔ ] kükürt.<br />
gûk (F.) [ کﻮﻏ ] kurbağa.<br />
gûl (A.) [ لﻮﮔ ] gulyabani.<br />
gulâm (A.) [ مﻼﻏ ] 1.köle. 2.genç.<br />
gulât (A.) [ تﻼﻏ ] dinde aşırıya kaçanlar.<br />
gulgule (F.) [ﻪﻠﻐﻠﻏ] kaynaşma.<br />
gumûm (A.) [ مﻮﻤﻏ ] gamlar, kederler.<br />
147
gûnâgûn (F.) [ نﻮﮔﺎﻥﻮﮔ ] rengarenk.<br />
gûne (F.) [ ﻪﻥﻮﮔ ] biçim, tarz.<br />
gunûde (F.) [ﻩدﻮﻨﻏ] 1.uyumuş. 2.ölü.<br />
gûr (F.) [ رﻮﮔ ] 1.mezar. 2.yaban eşeği.<br />
gurâb (A.) [ باﺮﻏ ] karga.<br />
gurbet (A.) [ ﺖﺑﺮﻏ ] 1.gariplik. 2.yabancı diyar.<br />
gurbetzede (A.-F.) [ ﻩدز ﺖﺑﺮﻏ ] gurbet elde yaşayan.<br />
gurebâ (A.) [ ﺎﺑﺮﻏ ] garipler.<br />
gûristân (F.) [ نﺎ ﺘﺱرﻮﮔ ] mezarlık.<br />
gûrken (F.) [ ﻦﮐرﻮﮔ ] mezarcı.<br />
gurrân (F.) [ ناﺮﻏ ] 1.kükreyen. 2.gürleyen.<br />
gurre (A.) [ ﻩﺮﻏ ] 1.arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.<br />
gurûb (A.) [ بوﺮﻏ ] batış.<br />
gurûr (A.) [ روﺮﻏ ] 1.mağrurluk. 2.aldanış.<br />
gûsâle (F.) [ ﻪﻝﺎﺱﻮﮔ ] buzağı.<br />
gûsâle (F.) [ ﻪﻝﺎﺱﻮﮔ ] dana.<br />
gûsfend (F.) [ ﺪﻨﻔﺱﻮﮔ ] koyun.<br />
gusl (A.) [ ﻞﺴﻏ ] yıkanma.<br />
gusn (A.) [ ﻦﺼﻏ ] dal.<br />
gussa (A.) [ ﻪﺼﻏ ] üzüntü, keder.<br />
gûş (F.) [ شﻮﮔ ] kulak.<br />
gûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﮔ ] köşe.<br />
gûşenişîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﻪﺵﻮﮔ ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.<br />
148
gûşt (F.) [ ﺖﺵﻮﮔ ] et.<br />
gûşvâre (F.) [ ﻩراﻮﺵﻮﮔ ] küpe.<br />
gûy (F.) [ یﻮﮔ ] çevgen topu, polo topu.<br />
gûyâ (F.) [ ﺎیﻮﮔ ] sözümona.<br />
güdâhte (F.) [ ﻪﺘﺧاﺪﮔ ] erimiş.<br />
güftâr (F.) [ رﺎﺘﻔﮔ ] söz.<br />
güfte (F.) [ ﻪﺘﻔﮔ ] 1.söz. 2.şarkı sözü.<br />
güftügû (F.) [ ﻮﮔ و ﺖﻔﮔ ] dedikodu.<br />
güher (F.) [ ﺮﻬﮔ ] 1.elmas. 2.mücevher.<br />
güherfurûş (F.) [شوﺮﻓﺮﻬﮔ] mücevheratçı.<br />
gül (F.) [ ﻞﮔ ] 1.çiçek. 2.gül.<br />
gülâb (F.) [ بﻼﮔ ] gül suyu.<br />
gülabdan (F.) [ ناﺪﺑﻼﮔ ] gülüptan.<br />
gülbang (F.) [ ﮓﻥﺎﺒﻠﮔ ] ilahi.<br />
gülbang -ı muhammedî [ یﺪﻤﺤﻡ ﮓﻥﺎﺒﻠﮔ ] ezan.<br />
gülberg (F.) [ گﺮﺒﻠﮔ ] gül yaprağı.<br />
gülbün (F.) [ ﻦﺒﻠﮔ ] 1.gül ağacı. 2.güllük.<br />
gülçehre (F.) [ ﻩﺮﻬچ ﻞﮔ ] gül yüzlü.<br />
gülçin (F.) [ ﻦﻴﭽﻠﮔ ] gül deren.<br />
güldan (F.) [ ناﺪﻠﮔ ] vazo.<br />
güldeste (F.) [ ﻪﺘﺱﺪﻠﮔ ] çiçek demeti.<br />
gülendâm (F.) [ ماﺪﻥا ﻞﮔ ] gül boylu.<br />
gülfâm (F.) [ مﺎﻔﻠﮔ ] gül renkli.<br />
149
gülgonce (F.) [ ﻪﺠﻨﻏ ﻞﮔ ] gül goncası.<br />
gülgûn (F.) [ نﻮﮕﻠﮔ ] 1.gül renkli. 2.pembe.<br />
gülistân (F.) [ نﺎﺘﺴﻠﮔ ] gül bahçesi, güllük.<br />
gülizar (F.-A.) [ راﺬﻌﻠﮔ ] gül yanaklı, pembe yanaklı.<br />
güllaç (F.) [ جﻼﮔ ] güllaç.<br />
gülmih (F.) [ ﺦﻴﻡ ﻞﮔ ] kabara.<br />
gülnâr (F.) [ رﺎﻨﻠﮔ ] nar çiçeği.<br />
gülnihal (F.) [ لﺎﻬﻥ ﻞﮔ ] gül fidanı.<br />
gülreng (F.) [ ﮓﻥر ﻞﮔ ] gül rengi, pembe.<br />
gülriz (F.) [ ﺰیﺮﻠﮔ ] gül saçan.<br />
gülrû (F.) [ ور ﻞﮔ ] gül yüzlü.<br />
gülruh (F.) [خر ﻞﮔ] gül yüzlü.<br />
gülşen (F.) [ ﻦﺸﻠﮔ ] gül bahçesi.<br />
gülten (F.) [ ﻦﺕ ﻞﮔ ] gül vücutlu.<br />
gülüptan (F.) [ ناﺪﺑﻼﮔ ] gülsuyu kabı.<br />
gülzâr (F.) [ راﺰﻠﮔ ] güllük, gül bahçesi.<br />
gümân (F.) [ نﺎﻤﮔ ] zan, sanı.<br />
gümnâm (F.) [ مﺎﻨﻤﮔ ] adı unutulmuş.<br />
gümrâh (F.) [ ﻩاﺮﻤﮔ ] yoldan çıkmış.<br />
günah (F.) [ ﻩﺎﻨﮔ ] 1.suç, kabahat. 2.dinî suç.<br />
günahkâr (F.) [ رﺎﮑهﺎﻨﮔ ] günah sahibi, suçlu.<br />
günbed (F.) [ ﺪﺒﻨﮔ ] kümbet.<br />
güncişk (F.) [ ﮏﺸﺠﻨﮔ ] serçe.<br />
150
güneh (F.) [ ﻪﻨﮔ ] günah.<br />
gürbe (F.) [ ﻪﺑﺮﮔ ] kedi.<br />
gürbüz (F.) [ ﺰﺑﺮﮔ ] 1.yiğit. 2.kahraman.<br />
gürg (F.) [ گﺮﮔ ] kurt.<br />
güriz (F.) [ ﺰیﺮﮔ ] kaçış.<br />
gürîzân (F.) [ ناﺰیﺮﮔ ] kaçan.<br />
gürûh (F.) [ ﻩوﺮﮔ ] topluluk, zümre, bölük.<br />
güstâh (F.) [ خﺎﺘﺴﮔ ] 1.küstah. 2.cesur.<br />
güşâderû (F.) [ ور ﻩدﺎﺸﮔ ] güleç, güleryüzlü.<br />
güşâyiş (F.) [ ﺶیﺎﺸﮔ ] açılış.<br />
güvâh (F.) [ ﻩاﻮﮔ ] tanık, şahıt.<br />
güzâf (F.) [ فاﺰﮔ ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.<br />
güzergâh (F.) [ ﻩﺎﮔرﺬﮔ ] geçit.<br />
güzeşt (F.) [ ﺖﺵﺬﮔ ] 1.geçiş. 2.hoşgörü.<br />
güzîde (F.) [ ﻩﺪیﺰﮔ ] seçkin.<br />
güzin (F.) [ ﻦ یﺰﮔ ] 1.seçen. 2.seçilmiş.<br />
güzîr (F.) [ ﺮیﺰﮔ ] 1.çare. 2.derman.<br />
151
H<br />
h [ خ ح ﻩ ] 1. Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal<br />
değeri: 8.<br />
hâ (F.) [ ﺎﺧ ] çiğneyen.<br />
hâ (F.) [ ﺎه ] çoğul eki: -ler, -lar.<br />
hâb (F.) [ باﻮﺧ ] 1.uyku. 2.rüya.<br />
habâb (A.) [ بﺎﺒﺣ ] hava kabarcığı.<br />
habâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺒﺣ ] hava kabarcığı.<br />
habâis (A.) [ ﺚﺋﺎﺒﺧ ] kötülükler.<br />
hâbâlûd (F.) [ دﻮﻝﺁ باﻮﺧ ] uykulu.<br />
hâbâlûde (F.) [ ﻩدﻮﻝﺁ باﻮﺧ ] uykulu.<br />
habâset (A.) [ ﺖﺛﺎﺒﺧ ] kötülük, alçaklık.<br />
habb (A.) [ ﺐﺣ ] 1.çekirdek, tohum. 2.hap.<br />
habbât (A.) [ تﺎﺒﺣ ] 1.hava kabarcıkları. 2.haplar.<br />
habbâz (A.) [ زﺎﺒﺧ ] ekmekçi.<br />
habbe (A.) [ ﻪﺒﺣ ] taneler.<br />
habbe-i hadrâ [ اﺮﻀﺣ ءﻪﺒﺣ ] çitlembik.<br />
habbe-i sevdâ [ ادﻮﺱ ءﻪﺒﺣ ] çörekotu.<br />
habbezâ (A.) [ اﺬﺒﺣ ] ne güzel.<br />
habbülbülûğ (A.) [ غﻮﻠﺒﻝا ﺐﺣ ] ergenlik sivilcesi.<br />
hâbcâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺝ باﻮﺧ ] 1.gecelik. 2.pijama.<br />
152
haber (A.) [ ﺮﺒﺧ ] haber.<br />
haberdar (A.-F.) [ رادﺮﺒﺧ ] haberli.<br />
habeşe (A.) [ ﻪﺸﺒﺣ ] 1.Habeşistan. 2.Habeş.<br />
hâbgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﺑاﻮﺧ ] yatak odası.<br />
habîb (A.) [ ﺐﻴﺒﺣ ] 1.sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed<br />
habîr (A.) [ ﺮﻴﺒﺧ ] haberli.<br />
habis (A.) [ ﺚﻴﺒﺧ ] kötü, pis.<br />
habl (A.) [ ﻞﺒﺣ ] ip.<br />
hablülmesâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﺴﻤﻝا ﻞﺒﺣ ] sarmaşık.<br />
hâbnâk (F.) [ کﺎﻨﺑاﻮﺧ ] uykulu.<br />
hâbnâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻥ باﻮﺧ ] rüya tabiri kitabı.<br />
habr (A.) [ ﺮﺒﺣ ] bilgin.<br />
habs (A.) [ ﺲﺒﺣ ] 1.hapis. 2.tutma.<br />
habshâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺲﺒﺣ ] hapishane, tutukevi.<br />
habt (A.) [ ﻂﺒﺧ ] yanlış hareket.<br />
habtühata (A.) [ ﺎﻄﺧ و ﻂﺒﺧ ] yanlış yapma.<br />
hac (A.) [ جﺎﺣ ] hacı.<br />
hacâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺠﺧ ] utanma.<br />
hacâletâver (A.) [ روﺁ ﺖﻝﺎﺠﺧ ] utanç verici.<br />
hacamat (A.) [ ﺖﻡﺎﺠﺣ ] kan alma.<br />
hacamat yapmak kan almak.<br />
hacâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﺠﺣ ] kan alma, hacamat.<br />
hâcât (A.) [ تﺎﺝﺎﺣ ] 1.ihtiyaçlar. 2.istekler.<br />
153
haccâm (A.) [ مﺎﺠﺣ ] hacamatçı.<br />
haccar (A.) [ رﺎﺠﺣ ] taş işçisi, taşçı.<br />
hâcce (A.) [ ﻪﺝﺎﺣ ] bayan hacı.<br />
hâce (F.) [ ﻪﺝاﻮﺧ ] 1.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.<br />
hâcegân (F.) [ نﺎﮕﺝاﻮﺧ ] 1.hocalar. 2.efendiler.<br />
hâcegî (F.) [ ﯽﮕﺝاﻮﺧ ] 1.hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.<br />
hacel (A.) [ ﻞﺠﺧ ] utanma.<br />
hacer (A.) [ ﺮﺠﺣ ] taş.<br />
hacer-i esved [ دﻮﺱا ﺮﺠﺣ] karataş.<br />
hacer-i semâî [ ﯽﺋﺎﻤﺱ ﺮﺠﺣ ] göktaşı.<br />
hâceserâ (F.) [ اﺮﺱ ﻪﺝاﻮﺧ ] harem ağası.<br />
hâcet (A.) [ ﺖﺝﺎﺣ ] ihtiyaç.<br />
hâcetmend (A.-F.) [ ﺪﻨﻤﺘﺝﺎﺣ ] muhtaç.<br />
hacı (A.) [ ﯽﺝﺎﺣ ] hacı.<br />
hacıyân (A.-F.) [ نﺎﻴﺝﺎﺣ ] hacılar.<br />
hâcî (A.) [ ﯽﺝﺎه ] hicveden, yeren.<br />
hâcib (A.) [ ﺐﺝﺎﺣ ] 1.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.<br />
hacîl (A.) [ ﻞﻴﺠﺧ ] utangaç.<br />
hâcir (A.) [ ﺮﺝﺎه ] göçmen.<br />
hâciz (A.) [ ﺰﺝﺎﺣ ] 1.ayıran. 2.haczeden.<br />
hacle (A.) [ ﻪﻠﺠﺣ ] gerdek odası.<br />
haclegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻪﻠﺠﺣ ] gerdek odası.<br />
haclet (A.) [ ﺖﻠﺠﺧ ] utanma.<br />
154
hacletâver (A.-F.) [ روﺁ ﺖﻠﺠﺧ ] utanç verici.<br />
hacm (A.) [ ﻢﺠﺣ ] hacim.<br />
hacmen (A.) [ ﺎﻤﺠﺣ ] hacimce.<br />
hacz (A.) [ ﺰﺠﺣ ] haciz.<br />
hadâik (A.) [ ﻖﺋاﺪﺣ ] bahçeler.<br />
hâdd (A.) [ دﺎﺣ ] 1.keskin. 2.sivri. 3.dar.<br />
hadd (A.) [ ﺪﺣ ] 1.sınır. 2.şer’î ceza.<br />
hadd (A.) [ ﺪﺧ ] yanak.<br />
haddâ’ (A.) [ عاﺪﺧ ] düzenbaz.<br />
haddâd (A.) [ داﺪﺣ ] demirci.<br />
haddâdî (A.-F.) [ یداﺪﺣ ] demircilik.<br />
hadd-i asgarî [ یﺮﻐﺹا ﺪﺣ ] en az.<br />
hadd-i azamî [ ﯽﻤﻈﻋا ﺪﺣ ] en çok.<br />
hadd-i tabiî [ ﯽﻌﻴﺒﻃ ﺪﺣ] normal hal.<br />
hadd-i zâtında aslında.<br />
hadeb (A.) [ بﺪﺣ ] kamburluk.<br />
hadem (A.) [ مﺪﺧ ] hizmetçiler.<br />
hademe (A.) [ ﻪﻡﺪﺧ ] hizmetçiler.<br />
hadeng (F.) [ ﮓﻥﺪﺧ ] ok.<br />
hader (A.) [ رﺪﺧ ] uyuşma.<br />
hades (A.) [ س ﺪﺣ ] sezi, tahmin.<br />
hâdî (A.) [ یدﺎه ] doğru yolu gösteren.<br />
hâdi’ (A.) [ عدﺎﺧ ] düzenbaz.<br />
155
hadîka (A.) [ ﻪﻘیﺪﺣ ] bahçe.<br />
hâdim (A.) [ مدﺎﺧ ] hizmetçi.<br />
hâdim olmak hizmet etmek.<br />
hâdime (A.) [ ﻪﻡدﺎﺧ ] bayan hizmetçi.<br />
hâdis (A.) [ ثدﺎﺣ ] 1.meydana gelen. 2.yeni.<br />
hadîs (A.) [ ﺚیﺪﺣ ] hadis, Peygamber sözü.<br />
hâdisat (A.) [ تﺎﺛدﺎﺣ ] olaylar.<br />
hâdise (A.) [ ﻪﺛدﺎﺣ ] olay.<br />
hadnâşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵﺎﻥﺪﺣ ] haddini bilmez.<br />
hadrâ (A.) [ اﺮﻀﺣ ] yeşil.<br />
hads (A.) [ سﺪﺣ ] 1.tahmin. 2.seziş.<br />
hadşe (A.) [ ﻪﺵﺪﺧ ] ürküntü.<br />
hadşeâver (A.-F.) [ روﺁ ﻪﺵﺪﺧ ] ürküntü verici.<br />
hafâ (A.) [ ﺎﻔﺧ ] gizlilik.<br />
hafâfîş (A.) [ ﺶﻴﻓﺎﻔﺧ ] yarasalar.<br />
hafâgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺎﻔﺧ ] gizlenilecek yer.<br />
hafâir (A.) [ ﺮﺋﺎﻔﺣ ] 1.çukurlar. 2.oyuklar.<br />
hafakan (A.) [ نﺎﻘﻔﺧ ] yürek çarpıntısı.<br />
hafâyâ (A.) [ ﺎیﺎﻔﺧ ] gizli şeyler.<br />
hafız (A.) [ ﻆﻓﺎﺣ ] 1.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.<br />
hafıza (A.) [ ﻪﻈﻓﺎﺣ ] bellek.<br />
hâfız-ı kütüb [ ﺐﺘﮐ ﻆﻓﺎﺣ ] kütüphaneci.<br />
hâfî (A.) [ ﯽﻓﺎﺣ ] yalınayak koşan.<br />
156
hafî (A.) [ ﯽﻔﺧ ] gizli<br />
hafîd (A.) [ ﺪﻴﻔﺣ ] torun.<br />
hafîde (A.) [ ﻩﺪﻴﻔﺣ ] kız torun.<br />
hafif (A.) [ ﻒﻴﻔﺧ ] hafif.<br />
hâfir (A.) [ ﺮﻓﺎﺣ ] kazan, kazıcı.<br />
hafîr (A.) [ ﺮﻴﻔﺣ ] 1.çukur. 2.mezar.<br />
hafiyyât (A.) [ تﺎﻴﻔﺧ ] gizli şeyler.<br />
hafiyye (A.) [ ﻪﻴﻔﺧ ] gizli polis.<br />
hafiyyen (A.) [ ﺎﻴﻔﺧ ] gizlice.<br />
hafr (A.) [ ﺮﻔﺣ ] kazma.<br />
hafriyyât (A.) [ تﺎیﺮﻔﺣ ] kazı.<br />
haftân (A.) [ نﺎﺘﻔﺧ ] kaftan.<br />
hâh (F.) [ ﻩاﻮﺧ ] isteyen.<br />
hâhân (F.) [ نﺎهاﻮﺧ ] isteyen, istekli.<br />
hâher (F.) [ ﺮهاﻮﺧ ] kızkardeş.<br />
hâherzâde (F.) [ ﻩدازﺮهاﻮﺧ ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.<br />
hâhiş (F.) [ ﺶهاﻮﺧ ] rica, istek.<br />
hâhişger (F.) [ ﺮﮕﺸهاﻮﺧ ] istekli.<br />
hâhişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸهاﻮﺧ ] istekli.<br />
hâhişkerde (F.) [ ﻩدﺮﮐ ﺶهاﻮﺧ ] istekli.<br />
hâhnâhâh (F.) [ ﻩاﻮﺧﺎﻥ ﻩاﻮﺧ ] ister istemez.<br />
hâif (A.) [ ﻒﺋﺎﺧ ] korkak.<br />
hâifen (A.) [ ﺎﻔﺋﺎﺧ ] korkarak.<br />
157
hâil (A.) [ ﻞﺋﺎه ] korkunç.<br />
hâin (A.) [ ﻦﺋﺎﺧ ] 1.hain. 2.acımasız.<br />
hâinâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻨﺋﺎﺧ ] haince.<br />
hâiz (A.) [ ﺰﺋﺎﺣ ] sahip, bulunduran.<br />
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.<br />
hâiz-i ehemmiyet [ ﺖﻴﻤها ﺰﺋﺎﺣ ] önemli.<br />
hak (A.) [ ﻖﺣ ] 1.Tanrı. 2.doğru. 3.pay.<br />
hâk (F.) [ کﺎﺧ ] toprak.<br />
hak etmek kazanmak.<br />
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.<br />
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.<br />
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.<br />
Hak Teâlâ (A.) [ﯽﻝﺎﻌﺕ ﻖﺣ ] Yüce Tanrı.<br />
hakâik (A.) [ ﻖﺋﺎﻘﺣ ] gerçekler.<br />
hakâret (A.) [ ترﺎﻘ ﺣ ] aşağılama, hakaret.<br />
hakaretâmiz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ترﺎﻘﺣ ] aşağılayıcı.<br />
hakâyık (A.) [ ﻖیﺎﻘﺣ ] gerçekler.<br />
hâkbîz (F.) [ ﺰﻴﺑ کﺎﺧ ] kalbur.<br />
hakem (A.) [ ﻢﮑﺣ ] hakem.<br />
hâkezâ (A.) [ اﺬﮑه ] aynı şekilde.<br />
hakgû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻖﺣ ] doğru sözlü.<br />
hâkî (A.) [ ﯽﮐﺎﺣ ] hikaye eden.<br />
hâkî (F.) [ ﯽﮐﺎﺧ ] 1.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.<br />
158
hakîkat (A.) [ ﺖﻘﻴﻘﺣ ] gerçek.<br />
hakîkaten (A.) [ ﺔ ﻘﻴﻘﺣ ] gerçekten.<br />
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.<br />
hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.<br />
hakikî (A.) [ ﯽﻘﻴﻘﺣ ] gerçek.<br />
hakikiye (A.) [ ﻪﻴﻘﻴﻘﺣ ] gerçek.<br />
hakîm (A.) [ ﻢﻴﮑﺣ ] 1.Tanrı. 2.hakim, yargıç.<br />
hâkimiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﮐﺎﺣ ] egemenlik.<br />
hakîr (A.) [ ﺮﻴﻘﺣ ] 1.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.<br />
hâkister (F.) [ ﺮﺘﺴﮐﺎﺧ ] kül.<br />
hâkisterî (F.) [ یﺮﺘﺴﮐﺎﺧ ] kül rengi.<br />
hakk (A.) [ ﻖﺣ ] 1.Tanrı. 2.doğru. 3.hak.<br />
hakk (A.) [ ﮏﺣ ] kazıma.<br />
hakkâ [ ﺎﻘﺣ ] gerçekten.<br />
hakkâk (A.) [ کﺎﮑﺣ ] 1.mühürcü. 2.kazıyıcı.<br />
hakkaniyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺎﻘﺣ ] doğruluk.<br />
hâkkedilmek kazılmak.<br />
hâkketmek kazımak.<br />
hâkrûb (F.) [ بوﺮﮐﺎﺧ ] süpürge.<br />
hakşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﻖﺣ ] haktanır.<br />
hakşinâsî (A.-F.) [ ﯽﺱﺎﻨﺵ ﻖﺣ ] haktanırlık.<br />
hâl (A.) [ لﺎﺣ ] 1.hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.<br />
hâl (A.) [ لﺎﺧ ] dayı.<br />
159
hâl (F.) [ لﺎﺧ ] 1.ben. 2.benek.<br />
hal’ (A.) [ ﻊﻠﺧ ] tahttan indirme.<br />
hal’edilmek tahttan indirilmek.<br />
hal’etmek tahttan indirmek.<br />
hâlâ (A.) [ ﻻﺎﺣ ] şimdi, hâlâ.<br />
halâ (A.) [ ﻼﺧ ] 1.tuvalet. 2.boş.<br />
halâik (A.) [ ﻖﺋﻼﺧ ] 1.yaratıklar. 2.halayık.<br />
halâl (A.) [ لﻼﺧ ] mesafe, aralık, açıklık.<br />
halâs (A.) [ صﻼﺧ ] kurtuluş, kurtulma.<br />
halâs bulmak kurtulmak.<br />
halâs olmak kurtulmak.<br />
halaskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺹﻼﺧ ] kurtarıcı.<br />
hâlâşina (A.-F.) [ ﺎﻨﺵﺁ لﺎﺣ ] halden anlayan.<br />
hâlât (A.) [ تﻻﺎﺣ ] haller.<br />
halâvet (A.) [ توﻼﺣ ] tatlılık.<br />
haldâr (F.) [ راﺪﻝﺎﺧ ] benli.<br />
hâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺧ ] 1.hala. 2.teyze.<br />
hâle (A.) [ ﻪﻝﺎه ] ayça, hâle.<br />
halecan (A.) [ نﺎﺠﻠﺧ ] çarpıntı.<br />
halef (A.) [ ﻒﻠﺧ ] 1.evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen<br />
halel (A.) [ ﻞﻠﺧ ] bozukluk.<br />
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.<br />
haleldâr (A.-F.) [ ر اﺪﻠﻠﺧ ] bozulmuş, bozuk.<br />
160
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.<br />
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.<br />
halen (A.) [ ﻻﺎﺣ ] şimdilik, henüz.<br />
hâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺣ ] 1.hal. 2.nitelik.<br />
hâlet-i ruhiye [ﻪﻴﺣور ﺖﻝﺎﺣ ] ruhsal durum.<br />
halhal (A.) [ لﺎﺨﻠﺧ ] ayak bileziği, halhal.<br />
hâlık (A.) [ ﻖﻝﺎﺧ ] Yaratan, Tanrı.<br />
hâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﺧ ] boş.<br />
hâlî kalmak geri durmak.<br />
halîb (A.) [ ﺐﻴﻠﺣ ] süt.<br />
halîc (A.) [ ﺞﻴﻠﺧ ] körfez.<br />
hâlid (A.) [ ﺪﻝﺎﺧ ] sonsuz, ebedî.<br />
halîfe (A.) [ ﻪﻔﻴﻠﺧ ] 1.halife. 2.kalfa.<br />
halihazır (A.-F.) [ ﺮﺽﺎﺣ لﺎﺣ ] şimdiki durum.<br />
hâlik (A.) [ ﻖﻝﺎﺧ ] 1.Tanrı. 2.yaratan.<br />
hâlikiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻝﺎﺧ ] yaratıcılık.<br />
halîm (A.) [ ﻢﻴﻠﺣ ] yumuşak huylu.<br />
hâlis (A.) [ ﺺﻝﺎﺧ ] 1.katışıksız, saf, som.<br />
hâlisâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺼﻝﺎﺧ ] içtenlikle.<br />
halîta (A.) [ ﻪﻄﻴﻠﺧ ] 1.karışım. 2.alaşım.<br />
hâliyâ (A.) [ ﺎﻴﻝﺎﺣ ] şimdi, şu anda.<br />
halk (A.) [ ﻖﻠﺣ ] boğaz.<br />
halk (A.) [ ﻖﻠﺧ ] 1.yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.<br />
161
halk etmek yaratmak.<br />
halka (A.) [ ﻪﻘﻠﺣ ] halka.<br />
halkabegûş (A.-F.) [ شﻮﮕﺑ ﻪﻘﻠﺣ ] köle.<br />
halkiyat (A.) [ تﺎﻴﻘﻠﺧ ] folklor, halk bilimi.<br />
hall (A.) [ ﻞﺣ ] 1.çözülme, erime. 2.çözme.<br />
hallâc (A.) [ جﻼﺣ ] halaç.<br />
hallâk (A.) [ قﻼﺧ ] yaratıcı.<br />
hallâl (A.) [ لﻼﺣ ] çözen.<br />
hallüfasl (A.) [ ﻞﺼﻓ و ﻞﺣ ] halletme, yoluna koyma.<br />
halt (A.) [ ﻂﻠﺧ ] karıştırma.<br />
halûk (A.) [ قﻮﻠﺧ ] iyi huylu.<br />
halvet (A.) [ تﻮﻠﺧ ] 1.tenha. 2.başbaşa kalma.<br />
halvetgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺕﻮﻠﺧ ] başbaşa kalınacak yer.<br />
ham (F.) [ مﺎﺧ ] çiğ, ham.<br />
ham (F.) [ ﻢﺧ ] 1.eğik eğri, bükük.<br />
hamâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻤﺣ ] kılıç kayışı.<br />
hamâkat (A.) [ ﺖﻗﺎﻤﺣ ] ahmaklık.<br />
hamâme (A.) [ ﻪﻡﺎﻤﺣ ] güvercin.<br />
hamâse (A.) [ ﻪﺱﺎﻤﺣ ] kahramanlık şiiri.<br />
hamâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻤﺣ ] kahramanlık şiiri, hamase.<br />
hamd (A.) [ ﺪﻤﺣ ] şükür.<br />
hâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺧ ] kalem.<br />
hamel (A.) [ ﻞﻤﺣ ] kuzu.<br />
162
hamelât (A.) [ تﻼﻤﺣ ] saldırılar, hamleler.<br />
hâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺣ ] gözeten, himaye eden.<br />
hâmid (A.) [ ﺪﻡﺎﺣ ] hamd eden, şükreden.<br />
hamîde (F.) [ ﻩﺪﻴﻤﺧ ] eğik, eğri.<br />
hâmil (A.) [ ﻞﻡﺎﺣ ] 1.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.<br />
hâmil olmak taşımak.<br />
hâmile (A.) [ ﻪﻠﻡﺎﺣ ] gebe, hamile.<br />
hamîr (A.) [ ﺮﻴﻤﺣ ] hamur.<br />
hâmis (A.) [ ﺲﻡﺎﺧ ] beşinci.<br />
hâmisen (A.) [ ﺎﺴﻡﺎﺧ ] beşincisi.<br />
hâmiş (A.) [ ﺶﻡﺎه ] mektup ilavesi.<br />
hâmiz (A.) [ ﺾﻡﺎﺣ ] 1.ekşi. 2.kekre.<br />
haml (A.) [ ﻞﻤﺣ ] 1.taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.<br />
hamle (A.) [ ﻪﻠﻤﺣ ] 1.saldırı. 2.atak.<br />
hamletmek yüklemek.<br />
hammâl (A.) [ لﺎﻤﺣ ] hamal.<br />
hammâm (A.) [ مﺎﻤﺣ ] 1.banyo. 2.hamam.<br />
hammâr (A.) [ رﺎﻤﺧ ] meyhaneci.<br />
hamr (A.) [ ﺮﻤﺧ ] şarap.<br />
hamrâ (A.) [ اﺮﻤﺧ ] kırmızı, kızıl.<br />
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.<br />
hams (A.) [ ﺲﻤﺧ ] beş.<br />
hamse (A.) [ ﻪﺴﻤﺧ ] beş mesnevîlik eser.<br />
163
hamsin (A.) [ ﻦﻴﺴﻤﺧ ] elli.<br />
hamûl (A.) [ لﻮﻤﺣ ] dayanıklı.<br />
hamûle (A.) [ ﻪﻝﻮﻤﺣ ] yük.<br />
hâmûn (F.) [ نﻮﻡﺎه ] çöl.<br />
hâmûş (F.) [ شﻮﻡﺎﺧ ] suskun, sessiz.<br />
hamyâze (F.) [ ﻩزﺎﻴﻤﺧ ] esneme.<br />
hamz (A.) [ ﺾﻤﺣ ] ekşilik.<br />
hân (F.) [ ناﻮﺧ ] okuyan.<br />
hân (F.) [ ناﻮﺧ ] sofra.<br />
hanâzir (A.) [ ﺮیزﺎﻨﺧ ] domuzlar.<br />
hancer (A.) [ ﺮﺠﻨﺧ ] hançer.<br />
hancere (A.) [ ﻩﺮﺠﻨﺣ ] gırtlak, hançere.<br />
handan (F.) [ ناﺪﻨﺧ ] güleç, gülen.<br />
handan etmek güldürmek.<br />
hande (F.) [ ﻩﺪﻨﺧ ] gülüş.<br />
handek (A.) [ قﺪﻨﺧ ] hendek.<br />
handerûy (F.) [ یور ﻩﺪﻨﺧ ] güleryüzlü.<br />
hâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ] ev.<br />
hanedan (F.) [ ناﺪﻥﺎﺧ ] sülale, hanedan.<br />
hâneharâb (F.) [ باﺮﺧ ﻪﻥﺎﺧ ] 1.perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.<br />
hânende (F.) [ ﻩﺪﻨﻥاﻮﺧ ] 1.şarkıcı. 2.okuyucu.<br />
hanif [ ﻒﻴﻨﺣ ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.<br />
hânkah (A.) [ ﻩﺎﻘﻥﺎﺧ ] tekke.<br />
164
hânman (F.) [ نﺎﻤﻥﺎﺧ ] ev bark, yurt.<br />
hannas (A.) [ سﺎﻨﺧ ] şeytan.<br />
hânsâlar (F.) [ رﻻﺎﺱ ناﻮﺧ ] kilerci.<br />
hânüman (F.) [ نﺎﻤﻥﺎﺧ ] ev bark, yurt.<br />
hapis (A.) [ ﺲﺒﺣ ] bir yere kapatma veya kapanma.<br />
hapishane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺲﺒﺣ ] tutukevi, mahpushane.<br />
hâr (F.) [ رﺎﺧ ] diken.<br />
har (F.) [ ﺮﺧ ] eşek.<br />
hâr (F.) [ راﻮﺧ ] aşağılık, adi.<br />
hâr (F.) [ راﻮﺧ ] yiyen.<br />
harâb (A.) [ باﺮﺧ ] 1.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.<br />
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.<br />
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.<br />
harâbat (A.) [ تﺎﺑاﺮﺧ ] meyhane.<br />
harâbe (A.) [ ﻪﺑاﺮﺧ ] yıkıntı, harabe.<br />
harâc (A.) [ جاﺮﺧ ] haraç.<br />
haram (A.) [ ماﺮﺣ ] haram.<br />
harâmi (A.) [ ﯽﻡاﺮﺣ ] eşkıya.<br />
haramzâde (A.-F.) [ ﻩداز ماﺮﺣ ] piç.<br />
harâret (A.) [ تراﺮ ﺣ ] 1.sıcaklık.<br />
harâtin (A.) [ ﻦﻴﻃاﺮﺧ ] solucan.<br />
harb (A.) [ بﺮﺣ ] harp, savaş.<br />
harbe (A.) [ ﻪﺑﺮﺣ ] süngü.<br />
165
harb-i umûmî [ ﯽﻡﻮﻤﻋ بﺮﺣ ] Birinci Dünya Savaşı.<br />
harbiye (A.) [ ﻪﻴﺑﺮﺣ ] harp okulu.<br />
harbiye nezareti savunma bakanlığı.<br />
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.<br />
harbüze (F.) [ ﻩﺰﺑﺮﺧ ] kavun.<br />
harc (A.) [ جﺮﺧ ] 1.vergi. 2.masraf.<br />
harcıâlem [ ﻢﻝﺎﻋ جﺮﺧ ] herkese açık, herkese uygun.<br />
harcırah [ ﻩار جﺮﺧ] yol parası.<br />
harçeng (F.) [ ﮓﻨچﺮﺧ ] yengeç.<br />
hardal (A.) [ لدﺮﺧ ] hardal.<br />
hâre (F.) [ ﻩرﺎﺧ ] granit, sert taş.<br />
harekât (A.) [ تﺎﮐﺮﺣ ] hareketler.<br />
hareket (A.) [ ﺖﮐﺮﺣ ] 1.hareket. 2.davranış.<br />
hareketsizlik hareket etmeme.<br />
harem (A.) [ مﺮﺣ ] harem, herkesin giremeyeceği yer.<br />
haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta<br />
giremeyeceği yer.<br />
haremserây (A.-F.) [ یاﺮﺱ مﺮﺣ ] harem dairesi.<br />
harf (A.) [ فﺮﺣ ] 1.harf. 2.söz.<br />
hargâh (F.) [ ﻩﺎﮔﺮﺧ ] otağ.<br />
hargûş (F.) [ شﻮﮔﺮﺧ ] tavşan.<br />
hârî (F.) [ یراﻮﺧ ] düşkünlük.<br />
hârib (A.) [ برﺎه ] kaçan.<br />
166
hâric (A.) [ جرﺎﺧ ] dış, dışarı.<br />
hâricen (A.) [ ﺎﺝرﺎﺧ ] dıştan, dışarıdan.<br />
hâricî (A.) [ ﯽﺝرﺎﺧ ] dış ile ilgili.<br />
hariciye (A.) [ ﻪﻴﺝرﺎﺧ ] 1.dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.<br />
harîd (F.) [ ﺪیﺮﺧ ] satın alma.<br />
harîdâr (F.) [ راﺪیﺮﺧ ] müşteri, alıcı.<br />
harîf (A.) [ ﻒیﺮﺣ ] 1.rakip. 2.meslektaş.<br />
harîk (A.) [ ﻖیﺮﺣ ] yangın.<br />
hârika (A.) [ ﻪﻗرﺎﺧ ] harika.<br />
hârikulâde (A.) [ ﻩدﺎﻌﻝا قرﺎﺧ ] olağanüstü.<br />
harîm (A.) [ ﻢیﺮﺣ ] 1.kutsal. 2.harem. 3.avlu.<br />
harîm-i ismet (F.) [ ﺖﻤﺼﻋ ﻢیﺮﺣ ] kutsal saha.<br />
harîr (A.) [ ﺮیﺮﺣ ] ipek.<br />
harîrî (A.) [ یﺮیﺮﺣ ] ipekli.<br />
hâris (A.) [ ثرﺎﺣ ] çiftçi.<br />
hâris (A.) [ سرﺎﺣ ] bekçi.<br />
harîs (A.) [ ﺺیﺮﺣ ] hırslı.<br />
hâristan (F.) [ نﺎﺘﺱرﺎﺧ ] dikenlik.<br />
harita (A.) [ ﻪﻄیﺮﺧ ] harita.<br />
harmen (F.) [ ﻦﻡﺮﺧ ] harman.<br />
harmengâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻨﻡﺮﺧ ] harman yeri.<br />
harmühre (F.) [ ﻩﺮﻬﻡﺮﺧ ] katır boncuğu.<br />
harnub (A.) [ بﻮﻥﺮﺧ ] keçi boynuzu.<br />
167
hârpuşt (F.) [ ﺖﺸﭘرﺎﺧ ] kirpi.<br />
hârr (A.) [ رﺎﺣ ] kızgın, yakıcı.<br />
harrât (A.) [ طاﺮﺧ ] doğramacı.<br />
hars (A.) [ ثﺮﺣ ] kültür.<br />
harsî (A.) [ ﯽﺛﺮﺣ ] kültürel.<br />
harvâr (F.) [ راوﺮﺧ ] eşek yükü.<br />
hârzâr (F.) [ رازرﺎﺧ ] dikenlik.<br />
hâs (A.) [ صﺎﺧ ] 1.özgü, has. 2.saf. 3.özel.<br />
has (F.) [ ﺲﺧ ] çöp.<br />
hasâdet (A.) [ تدﺎﺴﺣ ] kıskançlık.<br />
hasâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺼﺧ ] hasletler, tabiatlar.<br />
hasâis (A.) [ ﺺﺋﺎﺼﺧ ] nitelikler, özellikler.<br />
hasâr (A.) [ رﺎﺴﺧ ] zarar, hasar.<br />
hasarât (A.) [ تاﺮﺴﺧ ] zararlar.<br />
hasardîde (A.-F.) [ ﻩﺪیدرﺎﺴﺧ ] hasarlı.<br />
hasâret (A.) [ ترﺎﺴﺧ ] zarar, hasar.<br />
hasâset (A.) [ ﺖﺱﺎﺴﺧ ] pintilik.<br />
hasb (A.) [ ﺐﺴﺣ ] göre.<br />
hasbe (A.) [ ﻪﺒﺼﺣ ] kızamık.<br />
hasbelkader (A.) [ رﺪﻘﻝا ﺐﺴﺣ ] kaderden ileri gelen, kadere bak.<br />
hasbetenlillah (A.) [ ﷲ ﺔﺒﺴﺣ<br />
] Allah rızası için.<br />
hasbihal (A.-F.) [ لﺎﺣ ﺐﺴﺣ] halleşme, dertleşme.<br />
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.<br />
168
hasbü’l-mâhiye (A.) [ ﻪﻴهﺎﻤﻝا ﺐﺴﺣ ] yapı bakımından.<br />
hasebe (A.) [ ﻪﺒﺼﺣ ] kızamık.<br />
hased (A.) [ ﺪﺴﺣ ] kıskançlık.<br />
hased etmek kıskanmak.<br />
hasen (A.) [ ﻦﺴﺣ ] güzel.<br />
hasenât (A.) [ تﺎﻨﺴﺣ ] iyilikler.<br />
hasene (A.) [ ﻪﻨﺴﺣ ] güzel, iyi.<br />
hasenülhulk (A.) [ ﻖﻠﺨﻝا ﻦﺴﺣ ] huyu güzel.<br />
hasf (A.) [ ﻒﺴﺧ ] ay tutulması.<br />
hâsıd (A.) [ ﺪﺹﺎﺣ ] ekin biçen, hasatçı.<br />
hâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﺣ ] ortaya çıkan, var olan.<br />
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.<br />
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.<br />
hâsılat (A.) [ تﻼﺹﺎﺣ ] kazanç, gelir.<br />
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ ﻪﻴﻓﺎﺹ ﺮﻴﻏ تﻼﺹﺎﺣ ] brüt gelir.<br />
hâsılât-ı sâfiye [ ﻪﻴﻓﺎﺹ تﻼﺹﺎﺣ ] net gelir.<br />
hasıl-ı kelâm [ مﻼﮐ ﻞﺹﺎﺣ ] sözün kısası.<br />
hâsılı kısacası, sonuç olarak.<br />
hasım (A.) [ ﻢﺼﺧ ] düşman.<br />
hasîb (A.) [ ﺐﻴﺴﺣ ] 1.değerli. 2.muhasebeci.<br />
hâsid (A.) [ ﺪﺱﺎﺣ ] kıskanç.<br />
hasîn (A.) [ ﻦﻴﺼﺣ ] sağlam, müstahkem.<br />
hasîr (A.) [ ﺮﻴﺼﺣ ] hasır.<br />
169
hâsir (A.) [ ﺮﺱﺎﺧ ] zarar eden, hüsrana uğrayan.<br />
hasis (A.) [ ﺲﻴﺴﺧ ] pinti.<br />
hasîsa (A.) [ ﻪﺼﻴﺼﺧ ] karakter.<br />
hasiy (A.) [ ﯽﺼﺧ ] iğdiş, hadım edilmiş.<br />
haslet (A.) [ ﺖﻠﺼﺧ ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.<br />
hasm (A.) [ ﻢﺼﺧ ] düşman, hasım.<br />
hasmâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﺼﺧ ] düşmanca.<br />
hasmî (A.-F.) [ ﯽﻤﺼﺧ ] düşmanlık.<br />
hasnâ (A.) [ ﺎﻨﺴﺣ ] güzel kız, güzel kadın.<br />
hasr (A.) [ ﺮﺼﺣ ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.<br />
hasret (A.) [ تﺮﺴﺣ ] özlem.<br />
hasret çekmek özlem duymak.<br />
hasretkeş (A.-F.) [ ﺶﮐ تﺮﺴﺣ ] hasret çeken.<br />
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.<br />
hassa (A.) [ ﻪﺹﺎﺧ ] özellik.<br />
hassâd (A.) [ دﺎﺼﺣ ] orakçı.<br />
hassas (A.) [ سﺎﺴﺣ ] duygulu, hassas.<br />
hassâsiyyet (A.) [ ﺖﻴﺱﺎﺴﺣ ] hassaslık.<br />
hâsse (A.) [ ﻪﺹﺎﺧ ] duyu.<br />
hâsseten (A.) [ ﺔ ﺹﺎﺧ ] özellikle, hele hele.<br />
hâssuâmm [ مﺎﻋ و صﺎﺧ ] herkes.<br />
hâste (F.) [ ﻪﺘﺱﺎﺧ ] kalkmış, ayağa kalkmış.<br />
haste (F.) [ ﻪﺘﺴﺧ ] hasta.<br />
170
hâste (F.) [ ﻪﺘﺱاﻮﺧ ] 1.istemiş. 2.istek.<br />
hastegî (F.) [ ﯽﮕﺘﺴﺧ ] hastalık.<br />
hâstgâr (F.) [ رﺎﮕﺘﺱاﻮﺧ ] görücü.<br />
hâstgârî (F.) [ یرﺎﮕﺘﺱاﻮﺧ ] görücülük.<br />
hasûd (A.) [ دﻮﺴﺣ ] kıskanç.<br />
hasûdâne (A.-F.) [ ﻪﻥادﻮﺴﺣ ] kıskanarak, kıskançlıkla.<br />
hasûdî (A.-F.) [ یدﻮﺴﺣ ] kıskançlık.<br />
hâşâ (A.) [ ﺎﺵﺎﺣ ] uzak dursun, hâşa.<br />
hâşâk (F.) [ کﺎﺵﺎﺧ ] çerçöp.<br />
haşeb (A.) [ ﺐﺸﺧ ] odun.<br />
haşem (A.) [ ﻢﺸﺣ ] maiyet.<br />
haşerat (A.) [ تاﺮﺸﺣ ] haşereler, börtü böcek.<br />
haşere (A.) [ ﻩﺮﺸﺣ ] böcek, haşere.<br />
haşhaş (A.) [ شﺎﺨﺸﺧ ] haşhaş.<br />
haşîn (A.) [ ﻦﻴﺸﺧ ] kaba, sert.<br />
hâşiye (A.) [ ﻪﻴﺵﺎﺣ ] 1.kenar. 2.şerh kitabı.<br />
haşmet (A.) [ ﺖﻤﺸﺣ ] 1.görkem. 2.hiddet.<br />
haşmetmeab (A.) [ بﺂﻡ ﺖﻤﺸﺣ ] görkemli, haşmetli.<br />
haşmgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻤﺸﺧ ] öfkeli, hışımlı.<br />
haşr (A.) [ ﺮﺸﺣ ] kıyamet, haşır.<br />
haşv (A.) [ ﻮﺸﺣ ] 1.doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.<br />
haşyet (A.) [ ﺖﻴﺸﺧ ] korkma.<br />
haşyetengiz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥ ا ﺖﻴﺸﺧ ] korku salan, korkunç.<br />
171
hatâ (A.) [ ﺎﻄﺧ ] 1.yanlış, hata. 2.kusur.<br />
hataâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ ﺎﻄﺧ ] hatalı, yanlış dolu.<br />
hatab (A.) [ ﺐﻄﺣ ] odun.<br />
hatâbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﺎﻄﺧ ] hataları affeden.<br />
hatâen (A.) [ ءﺎﻄﺧ ] yanlışlıkla.<br />
hatâiyyât (A.) [ تﺎﻴﺋﺎ ﻄﺧ ] hatalar, yanlışlıklar.<br />
hatakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻄﺧ ] hatalı, hata yapan.<br />
hatâpûş (A.-F.) [ شﻮﭘﺎﻄﺧ ] hataları örten.<br />
hatar (A.) [ ﺮﻄﺧ ] tehlike.<br />
hatarât (A.) [ تاﺮﻄﺧ ] tehlikeler.<br />
hatarnâk (A.-F.) [ کﺎﻥﺮﻄﺧ ] tehlikeli.<br />
hatâyâ (A.) [ ﺎیﺎﻄﺧ ] yanlışlar, hatalar.<br />
hâtem (A.) [ ﻢﺕﺎﺧ ] 1.mühür. 2.yüzük.<br />
hâtıf (A.) [ ﻒﺕﺎه ] gaipten gelen ses.<br />
hâtır (A.) [ ﺮﻃﺎﺧ ] hatır, gönül.<br />
hâtıra (A.) [ ﻩﺮﻃﺎﺧ ] hatıra, hatıra gelen.<br />
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.<br />
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.<br />
hâtırat (A.) [ تاﺮﻃﺎﺧ ] 1.hatıralar. 2.anı kitabı.<br />
hâtırâzâr (A.-F.) [ رازﺁ ﺮﻃﺎﺧ ] gönül inciten, hatır kıran.<br />
hâtırâzürde (A.-F.) [ ﻩدرزﺁ ﺮﻃﺎﺧ ] kalbi kırık.<br />
hâtırşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵﺮﻃﺎﺧ ] hatırbilir.<br />
hatîa (A.) [ ﻪﺌﻴﻄﺧ ] kabahat.<br />
172
hatîb (A.) [ ﺐﻴﻄﺧ ] hatip.<br />
hâtime (A.) [ ﻪﻤﺕﺎﺧ ] son.<br />
hâtime vermek son vermek.<br />
hatîr (A.) [ ﺮﻴﻄﺧ ] 1.tehlikeli. 2.yüce.<br />
hatm (A.) [ ﻢﺘﺧ ] 1.hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.<br />
hatn (A.) [ ﻦﺘﺧ ] sünnet.<br />
hatt (A.) [ ﻂﺧ ] 1.çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.<br />
hattâ (A.) [ ﯽﺘﺣ ] üstelik, hatta.<br />
hattâb (A.) [ بﺎﻄﺣ ] oduncu.<br />
hattat (A.) [ طﺎﻄﺧ ] hattat, güzel yazı yazan.<br />
hatve (A.) [ ﻩﻮﻄﺧ ] adım.<br />
havâ (A.) [ اﻮه ] hava.<br />
havadar (F.) [ راداﻮه ] açık mekanlı<br />
havâdis (A.) [ ثداﻮﺣ ] 1.yeni haberler. 2.olaylar.<br />
havaî (A.) [ ﯽﺋاﻮه ] havaya ait.<br />
havâkin (T.>A.) [ ﻦﻴﻗاﻮﺧ ] hakanlar.<br />
havale (A.) [ ﻪﻝاﻮﺣ ] ısmarlama, havale.<br />
havali (A.) [ ﯽﻝاﻮﺣ ] yöre.<br />
havârik (A.) [ قراﻮﺧ ] harikalar.<br />
havâss (A.) [ صاﻮﺧ ] 1.seçkin kişiler. 2.nitelikler.<br />
havâtîn (T.>A.) [ ﻦﻴﺕاﻮﺧ ] hatunlar, saygın hanımlar.<br />
havâyic (A.) [ ﺞیاﻮﺣ ] ihtiyaçlar, gereksinimler.<br />
hâven (A.) [ نوﺎه ] havan.<br />
173
hâver (F.) [ روﺎﺧ ] doğu.<br />
hâveran (F.) [ ناروﺎﺧ ] doğu ve batı.<br />
hâverşinas (F.) [ سﺎﻨﺵروﺎﺧ ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.<br />
havf (A.) [ ف ﻮﺧ ] korku.<br />
havf eylemek korkmak.<br />
havfnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻓﻮﺧ ] korkulu.<br />
hâvî (A.) [ یوﺎﺣ ] içeren, ihtiva eden.<br />
havl (A.) [ لﻮﺣ ] 1.güç. 2.çevre.<br />
havsala (A.) [ ﻪﻠﺹﻮﺣ ] kavrama gücü, havsala.<br />
havz (A.) [ ضﻮﺣ ] havuz.<br />
hayâ (A.) [ ﺎﻴﺣ ] utanma, haya, ar.<br />
hayâl (A.) [ لﺎﻴﺧ ] hayal, düş.<br />
hayâlât (A.) [ تﻻﺎﻴﺧ ] hayaller, düşler.<br />
hayâlen (A.) [ ﻻﺎﻴﺧ ] hayali olarak.<br />
hayâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﻴﺧ ] hayalet.<br />
hayalî (A.) [ ﯽﻝﺎﻴﺧ ] 1.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.<br />
hayalperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ لﺎﻴﺧ ] hayalci.<br />
hayat (A.) [ تﺎﻴﺣ ] yaşam.<br />
hayatbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تﺎﻴﺣ ] hayat veren.<br />
hayât-ı cinsiye [ ﻪﻴﺴﻨﺝ تﺎﻴﺣ ] cinsel yaşam.<br />
hayât-ı diniye [ ﻪﻴﻨید تﺎﻴﺣ ] dinsel yaşam.<br />
hayât-ı rûz-i merre [ ﻩﺮﻡ زور تﺎﻴﺣ ] gündelik yaşam.<br />
hayatî (A.) [ ﯽﺕﺎﻴﺣ ] hayatla ilgili, yaşamsal.<br />
174
hayâtiyyât (A.) [ تﺎﻴﺕﺎﻴﺣ ] biyoloji, yaşambilim.<br />
haydud (Macarca>A.) [ دوﺪﻴﺣ ] eşkiya, haydut, yolkesen.<br />
hâye (F.) [ ﻪیﺎﺧ ] yumurta, haya.<br />
hayf (A.) [ ﻒﻴﺣ ] yazık, vah vah.<br />
hayır (A.) [ ﺮﻴﺧ ] iyilik, hayır.<br />
hayırhah (A.-F.) [ ﻩاﻮﺧﺮﻴ ﺧ ] iyiliksever.<br />
hayız bk. hayz.<br />
hayl (A.) [ ﻞﻴﺧ ] 1.yılkı, at sürüsü. 2.zümre.<br />
hayli (F.) [ ﯽﻠﻴﺧ ] çok, fazla.<br />
hayme (A.) [ ﻪﻤﻴﺧ ] çadır.<br />
haymegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻪﻤﻴﺧ ] çadır kurulan yer.<br />
haymenişin (A.-F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﻪﻤﻴﺧ ] göçebe, çadırda yaşayan.<br />
hayr (A.) [ ﺮﻴﺧ ] iyilik, hayır.<br />
hayran (A.) [ ناﺮﻴﺣ ] 1.şaşkın. 2.hayran, tutkun.<br />
hayrendiş (A.-F.) [ ﺶیﺪﻥاﺮﻴﺧ ] iyi düşünceli.<br />
hayret (A.) [ تﺮﻴﺣ ] şaşkınlık.<br />
hayretbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تﺮﻴﺣ ] hayret verici.<br />
hayretkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ تﺮﻴﺣ ] hayret eden.<br />
hayretzede (A.-F.) [ ﻩدز تﺮﻴﺣ ] şaşkın.<br />
haysiyyet (A.) [ ﺖﻴﺜﻴﺣ ] şeref, onur.<br />
hayvan (A.) [ ناﻮﻴﺣ ] 1.canlı. 2.hayvan.<br />
hayvanî (A.) [ ﯽﻥاﻮﻴﺣ ] hayvansal.<br />
hayvaniye (A.) [ ﻪﻴﻥاﻮﻴﺣ ] hayvana özgü, hayvansal.<br />
175
hayy (A.) [ ﯽﺣ ] diri.<br />
hayyât (A.) [ طﺎﻴﺧ ] terzi.<br />
hayye (A.) [ ﻪﻴﺣ ] yılan.<br />
hayyir (A.) [ ﺮﻴﺧ ] çok iyilik eden.<br />
hayz (A.) [ ﺾﻴﺧ ] regl, aybaşı.<br />
hazâin (A.) [ ﻦﺋاﺰﺧ ] hazineler.<br />
hazân (F.) [ ناﺰﺧ ] güz, sonbahar.<br />
hazar (A.) [ ﺮﻀﺣ ] güvenlik.<br />
hazer (A.) [ زﺬﺣ ] sakınma.<br />
hazerat (A.) [ تاﺮﻀﺣ ] hazretler.<br />
hazf (A.) [ فﺬﺣ ] silme, kaldırıp atma.<br />
hâzık (A.) [ قذﺎﺣ ] usta, yetenekli, ehil.<br />
hazır (A.) [ ﺮﺽﺎﺣ ] 1.huzurda. 2.hazır, mevcut.<br />
hâzırûn (A.) [ نوﺮﺽﺎﺣ ] bulunanlar, hazır olanlar.<br />
hâzi (A.) [ ﻊﺽﺎﺧ ] alçakgönüllü.<br />
hazîn (A.) [ ﻦیﺰﺣ ] hüzün dolu.<br />
hâzin (A.) [ نزﺎﺧ ] haznedar.<br />
hazine (A.) [ ﻪﻨیﺰﺧ ] hazine.<br />
hazinedar (A.-F.) [ راد ﻪﻨیﺰﺧ ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.<br />
hazîre (A.) [ ﻩﺮﻴﻈﺣ ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)<br />
hazm (A.) [ ﻢﻀﺣ ] sindirim.<br />
hazret (A.) [ تﺮﻀﺣ ] sayın, hazret.<br />
hazz (A.) [ ﻆﺣ ] sevinç, haz.<br />
176
hebâ (A.) [ ﺎﺒه ] boş.<br />
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.<br />
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.<br />
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.<br />
hecâ (A.) [ ﺎﺠه ] 1.hece. 2.yerme, hiciv.<br />
hecâgû (A.-F.) [ ﻮﮔﺎﺠه ] hicveden, yeren.<br />
hecîn (A.) [ ﻦﻴﺠه ] iki hörgüçlü deve.<br />
hecr (A.) [ ﺮﺠه ] ayrılık.<br />
hedâyâ (A.) [ ﺎیاﺪه ] armağanlar, hediyeler.<br />
hedef (A.) [ فﺪه ] amaç, hedef.<br />
heder (A.) [ رﺪه ] yazık olma, boşa gitme.<br />
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.<br />
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.<br />
hediyye (A.) [ ﻪیﺪه ] armağan, hediye.<br />
heft (F.) [ ﺖﻔه ] yedi.<br />
heftâd (F.) [ دﺎﺘﻔه ] yetmiş.<br />
hefte (F.) [ ﻪﺘﻔه ] hafta.<br />
heftevreng (F.) [ ﮓﻥروا ﺖﻔه ] yedi yıldız.<br />
helâhil (A.) [ ﻞهﻼه ] zehir, ağı, boğanotu.<br />
helâk (A.) [ کﻼه ] 1.yok olma. 2.ölme.<br />
helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.<br />
helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.<br />
helal (A.) [ لﻼﺣ ] 1.helal. 2.eş, hanım.<br />
177
helalzâde (A.-F.) [ ﻩداز لﻼﺣ ] 1.helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.<br />
helezon (A.) [ نوﺰﻠﺣ ] 1.sümüklüböcek. 2.yılankavî.<br />
helva (A.) [ اﻮﻠﺣ ] helva.<br />
helvafurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ اﻮﻠﺣ ] helvacı.<br />
helvâyî (A.) [ ﯽیاﻮﻠﺣ ] helvacı.<br />
hem (F.) [ ﻢه ] 1. -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye<br />
yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.<br />
hemâgûş (F.) [ شﻮﮔﺁ ﻢه ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.<br />
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.<br />
hemâheng (F.) [ ﮓﻨهﺁ ﻢه ] uyumlu.<br />
hemâhenk bk. hemâheng.<br />
heman (F.) [ نﺎﻤه ] derhal, hemen.<br />
hemânâ (F.) [ ﺎﻥﺎﻤه ] adeta, tıpkı.<br />
hemandem (F.) [ مﺪﻥﺎﻤه ] o anda.<br />
hemânend (F.) [ ﺪﻨﻥﺎﻤه ] gibi.<br />
hemasr (F.-A.) [ ﺮﺼﻋ ﻢه ] çağdaş.<br />
hemâvâz (F.) [ زاوﺁ ﻢه ] bir ağız.<br />
hembâz (F.) [ زﺎﺒﻤه ] ortak.<br />
hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.<br />
hemcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝ ﻢه ] aynı cinsten.<br />
hemcivâr (F.-A.) [ راﻮﺝ ﻢه ] komşu.<br />
hemçü (F.) [ ﻮﭽﻤه ] gibi.<br />
hemdem (F.) [ مﺪﻤه ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.<br />
178
hemderd (F.) [ درد ﻢه ] dert ortağı.<br />
hemdîger (F.) [ ﺮﮕ یﺪﻤه ] birbiri.<br />
heme (F.) [ ﻪﻤه ] tümü, hepsi.<br />
hemegân (F.) [ نﺎﮕﻤه ] tümü, hepsi, herkes.<br />
hemfikir bk. hemfikr.<br />
hemfikr (F.-A.) [ ﺮﮑﻔﻤه ] aynı düşüncede, hemfikir.<br />
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.<br />
hemginân (F.) [ نﺎﻨﮕﻤه ] herkes.<br />
hemhudûd (F.-A.) [ دوﺪﺣ ﻢه ] sınırdaş.<br />
hemhudut bk. hemhudûd.<br />
hemin (F.) [ ﻦﻴﻤه ] bu, işte bu.<br />
hemîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﻤه ] daima, her zaman.<br />
hemkadd (F.-A.) [ ﺪﻗ ﻢه ] boydaş, aynı boyda.<br />
hemkâr (F.) [ رﺎﮑﻤه ] meslektaş.<br />
hemkîş (F.) [ ﺶﻴﮑﻤه ] dindaş.<br />
hemm (A.) [ ﻢه ] kaygı.<br />
hemnâm (F.) [ مﺎﻨﻤه ] adaş.<br />
hempâ (F.) [ ﺎﭙﻤه ] arkadaş, kafadar.<br />
hemrâh (F.) [ ﻩاﺮﻤه ] yoldaş, yol arkadaşı.<br />
hemrâz (F.) [ زاﺮﻤه ] sırdaş.<br />
hemrîş (F.) [ ﺶیﺮﻤه ] bacanak.<br />
hemsâl (F.) [ لﺎﺴﻤه ] yaşıt.<br />
hemsâye (F.) [ ﻪیﺎﺴﻤه ] komşu.<br />
179
hemsefer (F.-A.) [ ﺮﻔﺴﻤه ] yoldaş.<br />
hemser (F.) [ ﺮﺴﻤه ] eş, karı kocadan her biri.<br />
hemsinn (F.-A.) [ ﻦﺱ ﻢه ] yaşıt.<br />
hemsohbet (F.-A.) [ ﺖﺒﺤﺹ ﻢه ] sohbet arkadaşı.<br />
hemşehrî (F.-A.) [ یﺮﻬﺵ ﻢه ] 1.hemşeri. 2.yurttaş.<br />
hemşeri bk. hemşehrî.<br />
hemşîre (F.) [ ﻩﺮﻴﺸﻤه ] kızkardeş.<br />
hemtâ (F.) [ ﺎﺘﻤه ] eş, benzer, denk.<br />
hemvâr (F.) [ راﻮﻤه ] düz.<br />
hemvâre (F.) [ ﻩراﻮﻤه ] daima.<br />
hemyân (F.) [ نﺎﻴﻤه ] heybe.<br />
hemzâd (F.) [ داﺰﻤه ] 1.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.<br />
hemzebân (F.) [ نﺎﺑﺰﻤه ] aynı dili konuşan.<br />
henâzir (A.) [ ﺮیزﺎﻨﺧ ] domuzlar.<br />
hendese (Peh.>A.) [ ﻪﺱﺪﻨه ] geometri.<br />
hendesî (A.) [ ﯽﺱﺪﻨه ] geometrik.<br />
hengâm (F.) [ مﺎﮕﻨه ] vakit, zaman.<br />
hengâme (F.) [ ﻪﻡﺎﮕﻨه ] kargaşa.<br />
henüz (F.) [ زﻮﻨه ] ancak, daha.<br />
her (F.) [ ﺮه ] her.<br />
her halde 1.mutlaka, her durumda.<br />
her vakit her zaman, daima.<br />
herâyîne (F.) [ ﻪﻨﻴیﺁ ﺮه ] mutlaka.<br />
180
herbâr (F.) [ رﺎﺑﺮه ] her defasında.<br />
hercâî (F.) [ ﯽﺋﺎﺝﺮه ] 1.şıpsevdi. 2.kararsız.<br />
hercâyî bk. hercâî.<br />
hercümerc (F.) [ جﺮﻡ و جﺮه ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.<br />
herçend (F.) [ ﺪﻨچﺮه ] ise de, her ne kadar.<br />
herçibâdâbâd (F.) [ دﺎﺑ ادﺎﺑ ﻪچﺮه ] ne olursa olsun.<br />
herdem (F.) [ مدﺮه ] her an, daima.<br />
herem (A.) [ مﺮه ] ehram.<br />
hergele (F.) [ ﻪﻠﮔﺮﺧ ] 1.sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.<br />
3.haylaz, yaramaz adam.<br />
hergiz (F.) [ ﺰﮔﺮه ] asla.<br />
herze (F.) [ ﻩزﺮه ] saçma.<br />
herzegû (F.) [ ﻮﮔ ﻩزﺮه ] saçmalayan.<br />
herzegûyî (F.) [ ﯽیﻮﮔ ﻩزﺮه ] saçmalama.<br />
hesâb (A.) [ بﺎﺴﺣ ] hesap.<br />
hestî (F.) [ ﯽﺘﺴه ] varlık.<br />
heşt (F.) [ ﺖﺸه ] sekiz.<br />
heştâd (F.) [ دﺎﺘﺸه ] seksen.<br />
hetk (A.) [ ﮏﺘه ] yırtma.<br />
hettâk (A.) [ کﺎﺘه ] yırtan.<br />
hevâ (A.) [ اﻮه ] istek, nefis isteği.<br />
hevâdâr (A.-F.) [ راداﻮه ] istekli, taraftar.<br />
hevâdâr (F.) [ راداﻮه ] havalı, havadar.<br />
181
hevâperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘاﻮه ] nefsinin istekleri peşinde koşan.<br />
heves (A.) [ سﻮه ] istek, heves.<br />
hevesât (A.) [ تﺎﺱﻮه ] istekler, hevesler.<br />
hevesdâr (A.-F.) [ راﺪﺱﻮه ] hevesli.<br />
heveskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺱﻮه ] hevesli, istekli.<br />
hevl (A.) [ لﻮه ] korku.<br />
hevlnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻝﻮه ] korkunç.<br />
hey’et (A.) [ ﺖﺌﻴه ] 1.ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.<br />
hey’etşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﺖﺌﻴه ] astronom.<br />
heyâkil (A.) [ ﻞﮐﺎﻴه ] heykeller.<br />
heyecân (A.) [ نﺎﺠﻴه ] 1.coşku. 2.heyecan.<br />
heyelân (A.) [ نﻼﻴه ] toprak kayması, heyelan.<br />
heyet bk. hey’et<br />
heyet-i ictimâiye [ ﻪﻴﻋﺎﻤ ﺘﺝا ﺖﺌﻴه ] toplum.<br />
heyet-i mecmua [ ﻪﻋﻮﻤﺠﻡ ﺖﺌﻴه ] genel, tüm.<br />
heyet-i muallimîn [ ﻦﻴﻤﻠﻌﻡ ﺖﺌﻴه ] öğretmenler kurulu<br />
heyhât (A.) [ تﺎﻬﻴه ] yazık.<br />
heykel (A.) [ ﻞﮑﻴه ] 1.heykel. 2.gövde.<br />
heykeltıraş (A.-F.) [ شاﺮﺕ ﻞﮑﻴه ] heykelci, heykeltıraş.<br />
heyûlâ (A.) [ ﻻﻮﻴه ] 1.ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.<br />
heyzüm (F.) [ مﺰﻴه ] odun.<br />
hezâr (F.) [ راﺰه ] 1.bin. 2.bülbül.<br />
hezârân (F.) [ ناراﺰه ] binlerce.<br />
182
hezârân (F.) [ ناراﺰه ] bülbül.<br />
hezârdestân (F.) [ نﺎﺘﺱدراﺰه ] bülbül.<br />
hezârpâ (F.) [ ﺎﭘراﺰه ] kırkayak.<br />
hezeyân (A.) [ نﺎیﺰه ] 1.sayıklama. 2.saçmalama.<br />
hezîmet (A.) [ ﺖﻤیﺰه ] bozgun.<br />
hezîmete uğramak bozguna uğramak.<br />
hezl (A.) [ لﺰه ] şaka, şakalaşma.<br />
hezlgû (A.-F.) [ ﻮﮔ لﺰه ] şakacı.<br />
hıdiv (F.) [ ﻮیﺪﺧ ] Mısır valisi.<br />
hıfz (A.) [ ﻆﻔﺣ ] 1.koruma. 2.ezberleme.<br />
hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.<br />
hıfzıssıhha (A.) [ ﻪﺤﺼﻝا ﻆﻔﺣ ] sağlık koruma.<br />
hılt (A.) [ ﻂﻠﺧ ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan<br />
vücudundaki dört ana maddenin herbiri.<br />
hınâ (A.) [ ﺎﻨﺣ ] kına.<br />
hınzîr (A.) [ ﺮیﺰﻨﺧ ] domuz.<br />
hırâmân (F.) [ نﺎﻡاﺮﺧ ] 1.salınan. 2.salınarak.<br />
hıred (F.) [ دﺮﺧ ] akıl.<br />
hıredmend (F.) [ ﺪﻨﻡدﺮﺧ ] akıllı.<br />
hırka (A.) [ ﻪﻗﺮﺧ ] hırka.<br />
hırkapûş (A.-F.) [ شﻮﭘ ﻪﻗﺮﺧ ] 1.hırka giyen. 2.derviş.<br />
hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.<br />
hırmân (A.) [ نﺎﻡﺮﺣ ] mahrumluk.<br />
183
hırs (A.) [ صﺮﺣ ] hırs.<br />
hırs (F.) [ سﺮﺧ ] ayı.<br />
hırz (A.) [ زﺮﺣ ] 1.sığınak. 2.nazar boncuğu.<br />
hısâl (A.) [ لﺎﺼﺧ ] huy, haslet.<br />
hısn (A.) [ ﻦﺼﺣ ] kale.<br />
hışım (F.) [ ﻢﺸﺧ ] öfke.<br />
hışımlanmak öfkelenmek.<br />
hışm (F.) [ ﻢﺸﺧ ] öfke, hışım.<br />
hışmgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻤﺸﺧ ] öfkeli, hışımlı.<br />
hışt (F.) [ ﺖﺸﺧ ] 1.kerpiç. 2.tuğla.<br />
hıtat (A.) [ ﻂﻄﺧ ] ülkeler, diyarlar.<br />
hıtta (A.) [ ﻪﻄﺧ ] ülke, diyar.<br />
hıyâbân (F.) [ نﺎﺑﺎﻴﺧ ] cadde.<br />
hıyânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻴﺧ ] hainlik.<br />
hıyânetkâr (A.-F.) [ ر ﺎﮑﺘﻥﺎﻴﺧ ] hain.<br />
hıyâr (A.) [ رﺎﻴﺧ ] seçme hakkı.<br />
hıyre (F.) [ ﻩﺮﻴﺧ ] 1.kamaşmış. 2.fersiz.<br />
hıyreçeşm (F.) [ ﻢﺸچ ﻩﺮﻴﺧ ] 1.arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.<br />
hıyreser (F.) [ ﺮﺱ ﻩﺮﻴﺧ ] sersem.<br />
hibâb (A.) [ بﺎﺒﺣ ] 1.haplar. 2.tohumlar.<br />
hibâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺒﺣ ] 1.bağ. 2.tuzak.<br />
hibe (A.) [ ﻪﺒه ] bağışlama, hibe.<br />
hibr (A.) [ ﺮﺒﺣ ] 1.Yahudi bilgini. 2.mürekkep.<br />
184
hibre (A.) [ ﻩﺮﺒﺧ ] deneyim.<br />
hicâ (A.) [ ﺎﺠه ] yerme.<br />
hicâb (A.) [ بﺎﺠﺣ ] 1.perde. 2.utanma.<br />
hicaz (A.) [ زﺎﺠﺣ ] 1.Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.<br />
hiciv (A.) [ ﻮﺠه ] yergi, taşlama.<br />
hicr (A.) [ ﺮﺠه ] ayrılık.<br />
hicrân (A.) [ ناﺮﺠه ] 1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.<br />
hicret (A.) [ تﺮﺠه ] göç.<br />
hicv (A.) [ ﻮﺠه ] yergi, taşlama.<br />
hicviye bk. hicviyye.<br />
hicviyye (A.) [ ﻪیﻮﺠه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.<br />
hîç (F.) [ ﭻﻴه ] hiç.<br />
hîçkes (F.) [ ﺲﮑﭽﻴه ] hiç kimse.<br />
hidâ’ (A.) [ عاﺪﺧ ] düzen, komplo.<br />
hidayet (A.) [ ﺖیاﺪه ] doğru yolu gösterme.<br />
hidâyet etmek doğru yolu göstermek.<br />
hiddet (A.) [ تﺪﺣ ] 1.öfke. 2.keskinlik.<br />
hiddetlenmek öfkelenmek.<br />
hidemat (A.) [ تﺎﻡﺪﺧ ] hizmetler.<br />
hidiv (F.) [ ﻮیﺪﺧ ] Mısır valisi.<br />
hidmet (A.) [ ﺖﻡﺪﺧ ] hizmet.<br />
hidmetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘﻡﺪﺧ ] hizmetçi.<br />
hiffet (A.) [ ﺖﻔﺧ ] 1.hafiflik. 2.hoppalık.<br />
185
hijdeh (F.) [ ﻩدﮋه ] onsekiz.<br />
hîk (F.) [ ﮏﻴﺧ ] tulum.<br />
hikâyât (A.) [ تﺎیﺎﮑﺣ ] hikayeler, öyküler.<br />
hikâyet (A.) [ ﺖیﺎﮑﺣ ] öykü, hikaye.<br />
hikem (A.) [ ﻢﮑﺣ ] hikmetler.<br />
hikmet (A.) [ ﺖﻤﮑﺣ ] 1.bilgelik. 2.sebep.<br />
hikmetşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﺖﻤﮑﺣ ] hakîm, felsefeci.<br />
hil’at (A.) [ ﺖﻌﻠﺧ ] kaftan.<br />
hilâf (A.) [ فﻼﺧ ] aykırı, zıt.<br />
hilâfına aykırı olarak.<br />
hilafında aykırı olarak.<br />
hilâl (A.) [ لﻼﺧ ] 1.aralık. 2.kürdan.<br />
hilâl (A.) [ لﻼه ] yeni ay, ilkay.<br />
hîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺣ ] düzen, oyun, hile.<br />
hîlebaz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﻪﻠﻴﺣ ] hilekâr, düzenbaz.<br />
hîlekâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﻠﻴﺣ ] düzenbaz, hileci.<br />
hilkat (A.) [ ﺖﻘﻠﺧ ] 1.yaratılış. 2.Tanrı.<br />
hilm (A.) [ ﻢﻠﺣ ] yumuşaklık.<br />
hilye (A.) [ ﻪﻴﻠﺣ ] 1.süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.<br />
himâr (A.) [ رﺎﻤﺣ ] eşek.<br />
himaye (A.) [ ﻪیﺎﻤﺣ ] koruma, esirgeme.<br />
himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.<br />
hîme (F.) [ ﻪﻤﻴه ] odun.<br />
186
himem (A.) [ ﻢﻤه ] himmetler, çabalar.<br />
himmet (A.) [ ﺖﻤه ] çaba.<br />
himmet etmek çaba göstermek.<br />
hîn (A.) [ ﻦﻴﺣ ] zaman, vakit, esna.<br />
hinduvâne (F.) [ ﻪﻥاوﺪﻨه ] karpuz.<br />
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.<br />
hirâs (F.) [ ساﺮه ] korku.<br />
hired (F.) [ دﺮﺧ ] akıl.<br />
hiref (A.) [ فﺮﺣ ] meslekler.<br />
hirem (A.) [ مﺮه ] piramit.<br />
hirfet (A.) [ ﺖﻓﺮﺣ ] meslek.<br />
hirmân (A.) [ نﺎﻡﺮﺣ ] mahrumluk.<br />
his bk. hiss.<br />
hisâb (A.) [ بﺎﺴﺣ ] hesap.<br />
hisân (A.) [ نﺎﺼﺣ ] at, aygır.<br />
hisar (A.) [ رﺎ ﺼﺣ ] kale, hisar.<br />
hiss (A.) [ ﺲﺣ ] duygu.<br />
hisse (A.) [ ﻪﺼﺣ ] pay.<br />
hissedar (A.-F.) [ راد ﻪﺼﺣ ] pay sahibi.<br />
hissedar olmak payını almak.<br />
hisset (A.) [ ﺖﺴﺧ ] pintilik.<br />
hissetmek duymak, algılamak.<br />
hisseyâb (A.-F.) [بﺎی ﻪﺼﺣ] pay alan.<br />
187
hisseyâb olmak payını almak.<br />
hissî (A.) [ ﯽﺴﺣ ] duygulu.<br />
hiss-i kablelvukû (F.-A.) [عﻮﻗﻮﻝا ﻞﺒﻗ ﺲﺣ] önsezi.<br />
hissiyât (A.) [ تﺎﻴﺴﺣ ] duygular.<br />
hissiye (A.) [ ﻪﻴﺴﺣ ] duygu.<br />
hissolunmak duyulmak, hissedilmek.<br />
hîş (F.) [ ﺶیﻮﺧ ] 1.kendi. 2.akraba.<br />
hitâb (A.) [ بﺎﻄﺧ ] konuşma, hitap etme.<br />
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.<br />
hitâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﻄﺧ ] konuşma.<br />
hitabet (A.) [ ﺖﺑﺎﻄﺧ ] hatiplik.<br />
hitâm (A.) [ مﺎﺘﺧ ] son. 2.son bulma.<br />
hitam bulmak son bulmak, bitmek.<br />
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.<br />
hitâma ermek sona ermek.<br />
hitan (A.) [ نﺎﺘﺧ ] sünnet, sünnet etme.<br />
hiyel (A.) [ ﻞﻴﺣ ] hileler.<br />
hizâ (A.) [ اﺬﺣ ] sıra.<br />
hizâb (F.) [ باﺰﻴﺧ ] dalga.<br />
hizâne (A.) [ ﻪﻥاﺰﺧ ] hazine.<br />
hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan<br />
durmak.<br />
hizâya girmek sıra olmak.<br />
188
hizb (A.) [ بﺰﺣ ] 1.parti. 2.grup.<br />
hizmet (A.) [ ﺖﻡﺪﺧ ] hizmet, görev yapma.<br />
hizmet etmek görev yapmak.<br />
hizmet-i vataniye [ ﻪﻴﻨﻃو ﺖﻡﺪﺧ ] 1.askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.<br />
hoca (F.) [ ﻪﺝاﻮﺧ ] 1.hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.<br />
hod (F.) [ دﻮﺧ ] kendi.<br />
hodbehod (F.) [ دﻮﺨﺑدﻮﺧ ] kendi kendine.<br />
hodbin (F.) [ ﻦﻴﺑدﻮﺧ ] bencil.<br />
hodkâm (F.) [ مﺎﮐدﻮﺧ ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.<br />
hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.<br />
hodrey (F.-A.) [ یاردﻮﺧ ] başınabuyruk.<br />
hodsitâ (F.) [ ﺎﺘﺱدﻮﺧ ] övüngen.<br />
hokka (A.) [ ﻪﻘﺣ ] 1.mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.<br />
hokkabaz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﻪﻘﺣ ] düzenbaz.<br />
hoşab (F.) [ بﺎﺵﻮﺧ ] hoşaf, komposto.<br />
hoşaf (F.) [ بﺎﺵﻮﺧ ] hoşaf, komposto.<br />
hoşâmedgû (F.) [ ﻮﮔ ﺪﻡﺁ شﻮﺧ ] hoşgeldiniz diyen.<br />
hoşâvâz (F.) [ ز اوﺁ شﻮﺧ ] tatlıses, güzelses.<br />
hoşbû (F.) [ ﻮﺒﺵﻮﺧ ] hoş kokulu.<br />
hoşgüvâr (F.) [ راﻮﮔ شﻮﺧ ] 1.leziz. 2.hazmy kolay.<br />
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.<br />
hoşnûd (F.) [ دﻮﻨﺸﺧ ] memnun, razı.<br />
hoşnut bk. hoşnûd.<br />
189
hoşrû (F.) [ ور شﻮﺧ ] sevimli.<br />
hoşsohbet (F.-A.) [ ﺖﺒﺤﺹ شﻮﺧ ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.<br />
hû (A.) [ ﻮه ] Tanrı.<br />
hûb (F.) [ بﻮﺧ ] 1.güzel. 2.iyi.<br />
hubb (A.) [ ﺐﺣ ] sevgi.<br />
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ نﺎﻤیﻻا ﻦﻡ ﻦﻃﻮﻝا ﺐﺣ ] vatan sevgisi imandan<br />
gelir.<br />
hubeb (A.) [ ﺐﺒﺣ ] taneler.<br />
hûbî (F.) [ ﯽﺑﻮﺧ ] güzellik.<br />
hûbrûy (F.) [ یوﺮﺑﻮﺧ ] güzel yüzlü.<br />
hûbter (F.) [ ﺮﺘﺑﻮﺧ ] daha güzel.<br />
hubûb (A.) [ بﻮﺒﺣ ] 1.taneler. 2.haplar.<br />
hububat (A.) [ تﺎﺑﻮﺒﺣ ] tahıl.<br />
hubz (A.) [ ﺰﺒﺧ ] ekmek.<br />
huccâc (A.) [ جﺎﺠﺣ ] hacılar.<br />
huccet (A.) [ ﺖﺠﺣ ] delil, kanıt.<br />
huceste (F.) [ ﻪﺘﺴﺠﺧ ] kutlu, uğurlu.<br />
hûd (F.) [ دﻮﺧ ] miğfer.<br />
hud’a (A.) [ ﻪﻋﺪﺧ ] düzen, dalavere.<br />
hudâ (F.) [ اﺪﺧ ] Tanrı.<br />
hudâdâd (F.) [ داداﺪﺧ ] 1.Allah verdi. 2.Allah vergisi.<br />
hudânekerde (F.) [ ﻩدﺮﮑﻥاﺪﺧ ] Allah göstermesin, Allah etmesin.<br />
hudârâ (F.) [ ارﺁدﻮﺧ ] Allah aşkına.<br />
190
hudâşinas (F.) [ سﺎﻨﺵاﺪﺧ ] tanrıtanır.<br />
hudâvend (F.) [ ﺪﻥواﺪﺧ ] 1.Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.<br />
hudâvendigâr (F.) [ رﺎﮔﺪﻥواﺪﺧ ] padişah.<br />
hudâyâ (F.) [ ﺎیاﺪﺧ ] Tanrım.<br />
huddâm (A.) [ ماﺪﺧ ] hizmetçiler.<br />
hudperest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘدﻮﺧ ] bencil.<br />
hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.<br />
hudûd (A.) [ دوﺪﺣ ] sınırlar.<br />
hudûs (A.) [ سوﺪﺣ ] meydana gelme, vukubulma.<br />
huffâş (A.) [ شﺎﻔﺧ ] yarasa.<br />
huffâz (A.) [ ظﺎﻔﺣ ] hafızlar.<br />
hufre (A.) [ ﻩﺮﻔﺣ ] 1.çukur. 2.oyuk, delik.<br />
hufte (F.) [ ﻪﺘﻔﺧ ] uyuyan, uyumuş.<br />
hûk (F.) [ کﻮﺧ ] domuz.<br />
hukne (A.) [ ﻪﻨﻘﺣ ] şırınga.<br />
hukuk (A.) [ قﻮﻘﺣ ] 1.hukuk. 2.haklar.<br />
hukuk-i siyasiye [ ﻪﻴﺱﺎﻴﺱ قﻮﻘﺣ ] siyasal hukuk.<br />
hukukşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ قﻮﻘﺣ ] hukukçu.<br />
hulâsa (A.) [ ﻪﺹﻼﺧ ] özet.<br />
hulâsa-i kelâm [ مﻼﮐ ءﻪﺹﻼﺧ ] kısacası, sözün kısası.<br />
hulâsaten (A.) [ ﺔ ﺹﻼﺧ ] özetle, kısaca.<br />
huld (A.) [ ﺪﻠﺧ ] cennet.<br />
hulefa (A.) [ ﺎﻔﻠﺧ ] halifeler.<br />
191
hulk (A.) [ ﻖﻠﺧ ] huy.<br />
hulkum (A.) [ مﻮﻘﻠﺣ ] boğaz.<br />
hulûl (A.) [ لﻮﻠﺣ ] gelme, gelip çatma.<br />
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.<br />
hulûs (A.) [ صﻮﻠﺧ ] içtenlik.<br />
hulûskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺹﻮﻠﺧ ] yağcı, dalkavuk.<br />
hulyâ (Yun.>A.) [ ﺎﻴﻝﻮﺧ ] hülya, hayal.<br />
hum (F.) [ ﻢﺧ ] küp.<br />
humâr (A.) [ رﺎﻤﺧ ] mahmurluk.<br />
humekâ (A.) [ ﺎﻘﻤﺣ ] ahmaklar.<br />
humhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻢﺧ ] 1.şarap mahzeni. 2.meyhane.<br />
humk (A.) [ ﻖﻤﺣ ] ahmaklık.<br />
hummâ (A.) [ ﺎﻤﺣ ] 1.nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.<br />
humret (A.) [ تﺮﻤﺣ ] kırmızılık, kızıllık.<br />
hums (A.) [ ﺲﻤﺧ ] beşte biri.<br />
humûzet (A.) [ ﺖﺽﻮﻤﺣ ] ekşilik.<br />
hûn (F.) [ نﻮﺧ ] kan.<br />
hûnâlûd (F.) [ دﻮﻝ ﺁ نﻮﺧ ] kanlı, kana bulanmış.<br />
hunbehâ (F.) [ ﺎﻬﺑ نﻮﺧ ] diyet.<br />
hunhâr (F.) [ راﻮﺨﻥﻮﺧ ] kan içen.<br />
hunnâk (A.) [ قﺎﻨﺧ ] boğmaca.<br />
hunrîz (F.) [ ﺰیﺮﻥﻮﺧ ] kan dökücü.<br />
hunyâger (F.) [ ﺮﮔﺎﻴﻨﺧ ] şarkıcı.<br />
192
hûr (A.) [ رﻮﺣ ] huri.<br />
hurâfât (A.) [ تﺎﻓاﺮﺧ ] hurafeler, batıl inançlar.<br />
hurafe (A.) [ ﻪﻓاﺮﺧ ] batıl inanç.<br />
hurafeperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﻪﻓاﺮﺧ ] hurafelere inanan.<br />
hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.<br />
hurd (F.) [ دﺮﺧ ] küçük, ufak.<br />
hurdebin (F.) [ ﻦﻴﺑ ﻩدﺮﺧ ] 1.büyüteç. 2.mikroskop.<br />
hurdegîr (F.) [ ﺮﻴﮔ ﻩدﺮﺧ ] kusur bulan.<br />
hûri (A.) [ یرﻮﺣ ] huri, cennet kızı.<br />
hurûc (A.) [ جوﺮﺧ ] 1.çıkış. 2.ayaklanma.<br />
hurûş (F.) [ شوﺮﺧ ] coşku, coşma.<br />
husemâ (A.) [ ﺎﻤﺼﺧ ] düşmanlar, hasımlar.<br />
husûf (A.) [ فﻮﺴﺧ ] ay tutulması.<br />
husûl (A.) [ لﻮﺼﺧ ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.<br />
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.<br />
husûmet (A.) [ ﺖﻡﻮﺼﺧ ] düşmanlık.<br />
husûs (A.) [ صﻮﺼﺧ ] konu.<br />
husûsat (A.) [ تﺎﺹﻮﺼﺧ ] hususlar, konular.<br />
hususî (A.) [ ﯽﺹﻮﺼﺧ ] özel.<br />
husûsiyet (A.) [ ﺖﻴﺹﻮﺼﺧ ] özellik.<br />
husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.<br />
husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.<br />
hûş (F.) [ شﻮه ] akıl.<br />
193
hûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﺧ ] 1.salkım. 2.başak.<br />
huşk (F.) [ ﮏﺸﺧ ] kuru.<br />
huşksâlî (F.) [ ﯽﻝﺎﺱ ﮏﺸﺧ ] kuraklık.<br />
huşû (A.) [ عﻮﺸﺧ ] 1.alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.<br />
huşûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﺸﺧ ] haşinlik, sertlik.<br />
huşyâr (F.) [ رﺎﻴﺸه ] akıllı.<br />
hutût (A.) [ طﻮﻄﺧ ] 1.hatlar, yollar. 2.çizgiler.<br />
hûy (F.) [ یﻮﺧ ] huy.<br />
huzme (A.) [ ﻪﻡﺰﺣ ] demet.<br />
huzûr(A.) [ رﻮﻀﺣ ] 1.hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.<br />
huzzâr (A.) [ رﺎﻀﺣ ] hazır olanlar, bulunanlar.<br />
hüccet (A.) [ ﺖﺠﺣ ] delil, belge.<br />
hücec (A.) [ ﺞﺠﺣ ] deliller, belgeler.<br />
hüceyrat (A.) [ تاﺮﻴﺠﺣ ] hücrecikler.<br />
hüceyre (A.) [ ﻩﺮﻴﺠﺣ ] hücrecik.<br />
hücre (A.) [ ﻩﺮﺠﺣ ] 1.odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.<br />
hücum (A.) [ مﻮﺠه ] saldırı, akın.<br />
hücürât (A.) [ تاﺮﺠﺣ ] hücreler.<br />
hüdhüd (A.) [ ﺪهﺪه ] çavuşkuşu, ibibik.<br />
hükemâ (A.) [ ﺎﻤﮑﺣ ] bilgeler, hakîmler.<br />
hükkâm (A.) [ مﺎﮑﺣ ] hakimler.<br />
hükm (A.) [ ﻢﮑﺣ ] hüküm, emir, kesin karar.<br />
hükmünde yerinde, gibi.<br />
194
hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak.<br />
hüküm vermek kesin karar vermek.<br />
hükümat (A.) [تﺎﻡﻮﮑﺣ] hükümetler.<br />
hükümdar (A.-F.) [ راﺪﻤﮑﺣ ] padişah, sultan, hüküm sahibi.<br />
hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık.<br />
hükümet (A.) [ ﺖﻡﻮﮑﺣ ] 1.hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.<br />
hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.<br />
hükümet-i müstebide [ ﻩﺪﺒﺘﺴﻡ ﺖﻡﻮﮑﺣ ] istibdat hükümeti.<br />
hükümran (A.-F.) [ ناﺮﻤﮑﺣ ] hüküm süren, hakim olan.<br />
hükümran olmak hakim olmak.<br />
hükümrânî (A.-F.) [ ﯽ ﻥاﺮﻤﮑﺣ ] hüküm sürme, padişahlık.<br />
hülâsa (A.) [ ﻪﺹﻼﺧ ] özet.<br />
hülâsa etmek özetlemek.<br />
hülâsatan (A.) [ ﺔ ﺹﻼﺧ ] özetle, kısaca.<br />
hümâ (F.) [ ﺎﻤه ] 1.zümrütüanka. 2.devletkuşu.<br />
hümâyûn (F.) [ نﻮیﺎﻤه ] 1.kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.<br />
hüner (F.) [ ﺮﻨه ] sanat, ustalık, beceri.<br />
hünermend (F.) [ ﺪﻨﻡﺮﻨه ] marifetli, becerili, hüner sahibi.<br />
hünkâr (F.) [ رﺎﮑﻨﺧ ] padişah.<br />
hünsâ (A.) [ ﯽﺜﻨﺧ ] 1.erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.<br />
hür (A.) [ ﺮﺣ ] özgür.<br />
hürmet (A.) [ ﺖﻡﺮﺣ ] saygı.<br />
hürmetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘﻡﺮﺣ ] saygı duyan.<br />
195
hürr (A.) [ ﺮﺣ ] özgür.<br />
hürriyet (A.) [ ﺖیﺮﺣ ] özgürlük.<br />
hüsam (A.) [ مﺎﺴﺣ ] kılıç.<br />
hüsn (A.) [ ﻦﺴﺣ ] güzellik.<br />
hüsn-i ahlak (A.-F.) [قﻼﺧا ﻦﺴﺣ ] güzel ahlak.<br />
hüsn-i idare (A.-F.) [ ﻩرادا ﻦﺴﺣ ] iyi yönetim, iyi idare.<br />
hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak.<br />
hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.<br />
hüsn-i sûret (A.-F.) [ ترﻮﺹ ﻦﺴﺣ ] 1. yüz güzelliği. 2.en iyi biçim.<br />
hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.<br />
hüsr (A.) [ ﺮﺴﺧ ] zarar.<br />
hüsran (A.) [ ناﺮﺴﺧ ] 1.zarar. 2.hayal kırıklığı.<br />
hüsranhîz (A.-F.) [ ﺰﻴﺧ ناﺮﺴﺧ ] zarar dolu, hüsran dolu.<br />
hüsrev (F.) [ وﺮﺴﺧ ] hükümdar, padişah.<br />
hüveydâ (F.) [ اﺪیﻮه ] açık, aşikâr, besbelli.<br />
hüviyyet (A.) [ ﺖیﻮه ] asıl, kimlik.<br />
hüzn (A.) [ نﺰﺣ ] hüzün, üzüntü.<br />
hüznengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا نﺰﺣ ] hüzün veren.<br />
hüzzam (A.) [ ماﺰﺣ ] Türk musikîsinde bir makam.<br />
196
ıhlamur (Yun.>A.) [ رﻮﻡﻼﺧا ] ıhlamur.<br />
ık’âd (A.) [ دﺎﻌﻗا ] oturtma.<br />
ıkd (A.) [ ﺪﻘﻋ ] 1.dizi. 2.kolye, gerdanlık.<br />
ıklîm (A.) [ ﻢﻴﻠﻗا ] iklim.<br />
ıktıdâ (A.) [ اﺪﺘﻗا ] uyma.<br />
ırdâ (A.) [ عﺎﺽرا ] emzirme, süt verme.<br />
ırk (A.) [ قﺮﻋ ] 1.soy, ırk. 2.damar. 3.kök.<br />
ırk -ı ahmer [ ﺮﻤﺣا قﺮﻋ ] kızılderili ırkı.<br />
ırk -ı ebyaz [ ﺾﻴﺑا قﺮﻋ] beyaz ırk.<br />
ırken (A.) [ ﺎﻗﺮﻋ ] ırk bakımından.<br />
ırkî (A.) [ ﯽﻗﺮﻋ ] ırk ile ilgili.<br />
ırz (A.) [ ضﺮﻋ ] namus, iffet.<br />
ırzâ (A.) [ عﺎﺽرا ] emzirme, süt verme.<br />
ısdâr (A.) [ راﺪﺹا ] çıkartma.<br />
ısfırâr (A.) [ راﺮﻔﺹا ] sararma.<br />
ıskât (A.) [ طﺎﻘﺱا ] düşürme.<br />
ıslâh (A.) [ حﻼﺹا ] düzeltme, iyileştirme, reform.<br />
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.<br />
ıslâhât (A.) [ تﺎﺣﻼﺹا ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.<br />
ıslâhpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘ حﻼﺹا ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.<br />
I<br />
197
ısrar (A.) [ راﺮﺹا ] diretme, üsteleme.<br />
ıstıbâr (A.) [ رﺎﺒﻄﺹا ] sabretme.<br />
ıstıfâ (A.) [ ﺎ ﻔﻄﺹا ] seçme, ayıklama.<br />
ıstıfâî (A.) [ ﯽﺋﺎﻔﻄﺹا ] seçimle ilgili.<br />
ıstılâh (A.) [ حﻼﻄﺹا ] terim, tabir.<br />
ıstılâhât (A.) [ تﺎﺣﻼﻄﺹ ] terimler, tabirler.<br />
ıstınâ’ (A.) [ عﺎﻨﻄﺹا ] seçme.<br />
ıstırab (A.) [ باﺮﻄﺽا ] acı, ızdırap.<br />
ışk (A.) [ ﻖﺸﻋ ] aşk.<br />
ışka (A.) [ ﻪﻘﺸﻋ ] sarmaşık.<br />
ıtk (A.) [ ﻖﺘﻋ ] âzâd etme, köle âzâd etme.<br />
ıtknâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻖﺘﻋ ] âzâdlık belgesi.<br />
ıtlak (A.) [ قﻼﻃا ] bırakma, salma.<br />
ıtnâb (A.) [ بﺎﻨﻃا ] sözü uzatma.<br />
ıtr (A.) [ ﺮﻄﻋ ] koku, ıtır.<br />
ıtrî (A.) [ یﺮﻄﻋ ] ıtırlı, kokulu.<br />
ıtriyyât (A.) [ تﺎیﺮﻄﻋ ] kokular, ıtırlar, parfümler.<br />
ıttılâ’ (A.) [ عﻼﻃا ] bilgi sahibi olma.<br />
ıttılâât (A.) [ تﺎﻋﻼﻃا ] bilgiler.<br />
ıttırad (A.) [ داﺮﻃا ] ritm.<br />
ıyâdet (A.) [ تدﺎﻴﻋ ] hasta ziyareti.<br />
ıyâl (A.) [ لﺎﻴﻋ ] eş, hanım.<br />
ız’âf (A.) [ فﺎﻌﺽا ] zayıf düşürme, zayıflatma.<br />
198
ızdırap (A.) [ باﺮﻄﺽا ] acı.<br />
ızlâl (A.) [ لﻼﺽا ] yoldan çıkarma.<br />
ızlâl (A.) [ لﻼﻇا ] gölgede bırakma.<br />
ızrâr (A.) [ راﺮﺽا ] zarar verme, zarara sokma.<br />
ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.<br />
ıztırâb (A.) [ باﺮﻄﺽا ] ızdırap, acı.<br />
ıztırâbâver (A.) [روﺁ باﺮﻄﺽا] acı verici.<br />
ıztırâr (A.) [ راﺮﻄﺽا ] zorunluluk.<br />
ıztırârî (A.) [ یراﺮﻄﺽا ] zorunlu.<br />
199
i’câz (A.) [ زﺎﺠﻋا ] 1.aciz bırakma. 2.şaşırtma.<br />
i’dâdî (A.) [ یداﺪﻋا ] lise.<br />
i’dâm (A.) [ ماﺪﻋا ] yok etme, öldürme.<br />
i’lâ (A.) [ ﻼﻋا ] yükseltme, yüceltme.<br />
i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.<br />
i’lâm (A.) [ مﻼﻋا ] bildirme.<br />
i’lâm edilmek bildirilmek.<br />
i’lân (A.) [ نﻼﻋا ] ilan.<br />
i’mâl (A.) [ لﺎﻤﻋا ] yapma, işleme.<br />
i’mâr (A.) [ رﺎﻤﻋا ] bayındırlaştırma, mamûr etme.<br />
i’râz (A.) [ ضاﺮﻋا ] 1.yüz çevirme. 2.uzak durma.<br />
i’tâ (A.) [ ﺎﻄﻋا ] 1.verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.<br />
i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.<br />
i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.<br />
i’tâ olunmak verilmek.<br />
i’tâk (A.) [ قﺎﺘﻋا ] âzâd etme, özgür bırakma.<br />
i’tikâf (A.) [ فﺎﮑﺘﻋا ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.<br />
i’tilâ (A.) [ ﻼﺘﻋا ] 1.yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.<br />
i’tizâl (A.) [ لاﺰﺘﻋا ] köşesine çekilme.<br />
i’tizâr (A.) [ راﺬﺘﻋا ] özür dileme.<br />
i’vicâc (A.) [ جﺎﺝﻮﻋا ] eğrilme, burkulma.<br />
İ<br />
200
i’zâm (A.) [ ماﺰﻋا ] 1.gönderme. 2.gönderilme.<br />
i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.<br />
i’zâm etmek göndermek, yollamak.<br />
i’zâz (A.) [ زاﺰﻋا ] 1.değer verme. 2.ağırlama.<br />
iâde (A.) [ ﻩدﺎﻋا ] geri verme, geri gönderme.<br />
iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,<br />
iâde etmek geri vermek, geri göndermek.<br />
iâde eylemek geri vermek.<br />
iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.<br />
iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.<br />
iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.<br />
iâdeten (A.) [ ة دﺎﻋا ] geri verilmek üzere.<br />
iânât (A.) [ تﺎﻥﺎﻋا ] yardımlar, bağışlar.<br />
iâne (A.) [ ﻪﻥﺎﻋا ] yardım, bağış.<br />
iâşe (A.) [ ﻪﺵﺎﻋا ] geçindirme.<br />
ib’âd (A.) [ دﺎﻌﺑا ] uzaklaştırma.<br />
ibâ’ (A.) [ ءﺎﺑا ] çekinme, uzak durma, kaçınma.<br />
ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.<br />
ibâd (A.) [ دﺎﺒﻋ ] kullar.<br />
ibâdât (A.) [ تادﺎﺒﻋ ] ibadetler.<br />
ibâdet (A.) [ تدﺎﺒﻋ ] klluk, tapınma.<br />
ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.<br />
ibadetgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺕدﺎﺒﻋ ] ibadet yeri, mabet.<br />
201
ibâdethâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ تدﺎﺒﻋ ] ibadet edilecek yer.<br />
ibâdullah (A.) [ ﷲا دﺎﺒﻋ ] 1.Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.<br />
ibâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﺑا ] helal sayma, mübah görme.<br />
ibâhî (A.) [ ﯽﺣﺎﺑا ] helal sayan, mübah gören.<br />
ibârât (A.) [ تارﺎﺒﻋ ] 1.cümleler. 2.paragraflar.<br />
ibâre (A.) [ ﻩرﺎﺒﻋ ] 1.cümle. 2.paragraf.<br />
ibâret (A.) [ ترﺎﺒﻋ ] meydana gelen, oluşan.<br />
ibâte (A.) [ ﻪﺕﺎﺑا ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.<br />
ibdâ’ (A.) [ عاﺪﺑا ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.<br />
ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.<br />
ibdâ’kâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻋاﺪﺑا ] yaratıcı, yenilik getiren.<br />
ibhâm (A.) [ مﺎﻬﺑا ] belirsizlik.<br />
ibhâmât (A.) [ تﺎﻡﺎﻬﺑا ] belirsizlikler.<br />
ibkâ (A.) [ ﺎﻘﺑا ] 1.devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.<br />
ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.<br />
ibkâen (A.) [ ءﺎﻘﺑا ] eski yerinde bırakarak.<br />
ibl (A.) [ ﻞﺑا ] deve.<br />
iblâğ (A.) [غﻼﺑا] 1.bildirme. 2.ulaştırma.<br />
iblîs (A.) [ ﺲﻴﻠﺑا ] 1.şeytan. 2.hileci.<br />
iblîsâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺴﻴﻠﺑا ] şeytanca.<br />
ibn (A.) [ ﻦﺑا ] oğul.<br />
ibrâ’ (A.) [ ءاﺮﺑا ] aklanma.<br />
ibrâ’ etmek aklanmak.<br />
202
ibrâm (A.) [ ماﺮﺑا ] zorlama.<br />
ibrânâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥاﺮﺑا ] aklanma belgesi.<br />
ibrâz (A.) [ زاﺮﺑا ] gösterme.<br />
ibrâz edilmek gösterilmek.<br />
ibrâz etmek göstermek.<br />
ibre (A.) [ ﻩﺮﺑا ] 1.iğne. 2.gösterge.<br />
ibret (A.) [ تﺮﺒﻋ ] hayat dersi.<br />
ibretâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ تﺮﺒﻋ ] ibret verici, ders verici.<br />
ibretbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تﺮﺒﻋ ] ibret verici.<br />
ibreten (A.) [ ة ﺮﺒﻋ ] ibret olsun diye, ibret olarak.<br />
ibrîk (A.) [ ﻖیﺮﺑا ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.<br />
ibrişim (F.) [ﻢﺸیﺮﺑا] ipek, ibrişim.<br />
ibtâl (A.) [ لﺎﻄﺑا ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.<br />
ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.<br />
ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.<br />
ibtidâ (A.) [ اﺪﺘﺑا ] 1.ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.<br />
ibtidâ’ etmek başlamak.<br />
ibtidâ’î (A.) [ ﯽﺋاﺪﺘﺑا ] 1.ilkel. 2.ilkokul.<br />
ibtidâr (A.) [ راﺪﺘﺑا ] başlama, girişme.<br />
ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.<br />
ibtidâr etmek başlamak, girişmek.<br />
ibtihâc (A.) [ جﺎﻬﺘﺑا ] sevinme.<br />
ibtilâ (A.) [ ﻼﺘﺑا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük.<br />
203
ibtinâ (A.) [ ﺎﻨﺘﺑا ] 1.bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.<br />
ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.<br />
ibtinâ’en (A.) [ ءﺎﻨﺘﺑا ] dayanarak.<br />
ibzâr (A.) [ راﺰﺑا ] gösterme.<br />
îcâb (A.) [ بﺎﺠیا ] gerekme, gerek.<br />
îcâbât (A.) [ تﺎﺑﺎﺠیا ] gereklilikler, gerekler.<br />
icâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺝا ] 1.kabul edilme. 2.uyma.<br />
icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.<br />
îcâd (A.) [ دﺎﺠیا ] 1.var etme, yaratma. 2.icat.<br />
îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.<br />
îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.<br />
icâleten (A.) [ ﺔ ﻝﺎﺠﻋ ] aceleyle, acele olarak.<br />
îcâr (A.) [ رﺎﺠیا ] 1.kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.<br />
îcâr edilmek kiraya verilmek.<br />
îcâr etmek kiraya vermek.<br />
icâre (A.) [ ﻩرﺎﺝا ] kira geliri.<br />
îcâz (A.) [ زﺎﺠیا ] veciz anlatma, özlü söyleme.<br />
icâzet (A.) [ تزﺎﺝا ] 1.izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.<br />
icâzetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تزﺎﺝا ] diploma.<br />
icbâr (A.) [ رﺎﺒﺝا ] zorlama.<br />
icbâr edilmek zorlanmak.<br />
icbâr etmek zorlamak.<br />
iclâl (A.) [ لﻼﺝا ] ululama.<br />
204
icmâ’ (A.) [ عﺎﻤﺝا ] bir araya getirme.<br />
icmâl (A.) [ لﺎﻤﺝا ] 1.özetleme. 2.özet. 3.toplam.<br />
icmâl edilmek öçetlenmek.<br />
icmâl etmek özetlemek.<br />
icmâlen (A.) [ ﻻﺎﻤﺝا ] özetle, özetleyerek.<br />
icmâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻤﺝا ] derli toplu, özet halinde.<br />
icrâ (A.) [ اﺮﺝا ] 1.yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,<br />
yürütülme.<br />
icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.<br />
icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.<br />
icrâât (A.) [ تﺁاﺮﺝا ] yapılanlar.<br />
ictihâd (A.) [ دﺎﻬﺘﺝا ] 1.çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında<br />
görüş bildirme.<br />
ictimâ’ (A.) [ عﺎﻤﺘﺝا ] 1.toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.<br />
ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.<br />
ictimâât (A.) [ تﺎﻋﺎﻤﺘﺝا ] toplantılar, bir araya gelişler.<br />
ictimâî (A.) [ ﯽﻋﺎﻤﺘﺝا ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.<br />
ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.<br />
ictimâîleşmek sosyalleşmek.<br />
ictimâiyyât (A.) [ تﺎﻴﻋﺎﻤﺘﺝا ] sosyoloji, toplumbilim.<br />
ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.<br />
ictimâiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻋﺎﻤﺘﺝا ] sosyologlar, toplumbilimciler.<br />
ictinâb (A.) [ بﺎﻨﺘﺝا ] kaçınma, uzak durma, çekinme.<br />
ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.<br />
205
ictisâr (A.) [ رﺎﺴﺘﺝا ] yüreklenme, cesaret bulma.<br />
ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.<br />
îd (A.) [ ﺪﻴﻋ ] bayram.<br />
îd -i adhâ [ ﯽﺤﺽا ﺪﻴﻋ ] kurban bayramı.<br />
îd -i fıtr [ ﺮﻄﻓ ﺪﻴﻋ ] ramazan bayramı, şeker bayramı.<br />
idâme (A.) [ ﻪﻡادا ] devam ettirme, sürdürme.<br />
idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.<br />
idâre (A.) [ ﻩرادا ] 1.döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.<br />
4.yönetim.<br />
idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.<br />
idâre -i örfiyye [ ﻪﻴﻓﺮﻋ ﻩرادا ] sıkıyönetim.<br />
idârehâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻩرادا ] yönetim bürosu.<br />
idârî (A.) [ یرادا ] yönetimsel.<br />
idbâr (A.) [ رﺎﺑدا ] talihsizlik.<br />
iddiâ (A.) [ ﺎﻋدا ] 1.düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.<br />
idhâl (A.) [ لﺎﺧدا ] 1.içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.<br />
idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.<br />
idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,<br />
ithal etmek.<br />
idhâlât (A.) [ تﻻﺎﺧدا ] ithalat, dışalım malları.<br />
îdiyye (A.) [ ﻪیﺪﻴﻋ ] bayramlık, bayram bahşişi.<br />
idmân (A.) [ نﺎﻡدا ] 1.alıştırma. 2.spor, egzersiz.<br />
idrâk (A.) [ کاردا ] 1.kavrama, anlama. 2.erişme.<br />
idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.<br />
206
idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.<br />
idrâr (A.) [ راردا ] sidik.<br />
îfâ (A.) [ ﺎﻔیا ] 1.yapma, yerine getirme. 2.ödeme.<br />
îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.<br />
îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.<br />
îfâ -yı vazife [ ﻪﻔﻴﻇو یﺎﻔیا ] görev yapma.<br />
îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.<br />
ifâdât (A.) [ تادﺎﻓا ] ifadeler.<br />
ifâde (A.) [ ﻩدﺎﻓا ] söylem, anlatım, dile getirme.<br />
ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.<br />
ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.<br />
ifâkat (A.) [ ﺖﻗ ﺎﻓا ] iyileşme.<br />
ifâkat bulmak iyileşmek.<br />
ifâze (A.) [ ﻪﺽﺎﻓا ] 1.taşma. 2.bereketlendirme.<br />
iffet (A.) [ ﺖﻔﻋ ] namusluluk, namus düşkünlüğü.<br />
ifhâm (A.) [ مﺎﻬﻓا ] anlatma.<br />
ifhâm etmek anlatmak.<br />
iflâh (A.) [ حﻼﻓا ] rahata erme, kurtulma.<br />
iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.<br />
iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.<br />
iflâs (A.) [ سﻼﻓا ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.<br />
ifnâ (A.) [ ﺎﻨﻓا ] yok etme.<br />
ifrâğ (A.) [ غاﺮﻓا ] dökme, boşaltma.<br />
207
ifrât (A.) [ طاﺮﻓا ] aşırıya kaçma.<br />
ifrâtkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻃاﺮﻓا ] aşırıya kaçan.<br />
ifratperestî (A.) [ ﯽﺘﺱﺮﭘ طاﺮﻓا ] aşırıcılık.<br />
ifrâz (A.) [ زاﺮﻓا ] 1.parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.<br />
ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.<br />
ifrâzât (A.) [ تﺎﺽاﺮﻓا ] 1.salgılar. 2.parsellemeler.<br />
ifrît (A.) [ ﺖیﺮﻔﻋ ] mitolojik canavar.<br />
ifsâd (A.) [ دﺎﺴﻓا ] 1.bozma. 2.bozgunculuk yapma.<br />
ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.<br />
ifşâ (A.) [ ﺎﺸﻓا ] açığa vurma.<br />
ifşâ edilmek açığa vurulmak.<br />
ifşâ etmek açığa vurmak.<br />
ifşâât (A.) [ تﺁﺎﺸﻓا ] açığa vurmalar.<br />
iftâr (A.) [ رﺎﻄﻓا ] 1.oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.<br />
iftâr etmek oruç açmak.<br />
iftâriyye (A.) [ ﻪیرﺎﻄﻓا ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.<br />
iftihâr (A.) [ رﺎﺨﺘﻓا ] övünme, kıvanma, kıvanç.<br />
iftihar etmek övünmek, gurur duymak.<br />
iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.<br />
iftikâr (A.) [ رﺎﻘﺘﻓا ]yoksulluk çekme.<br />
iftirâ (A.) [ اﺮﺘﻓا ] birine işlemediği suçu yıkma.<br />
iftirâk (A.) [ قاﺮﺘﻓا ] ayrılık.<br />
iftirâs (A.) [ ساﺮﺘﻓا ] parçalama.<br />
208
iftitâh (A.) [ حﺎﺘﺘﻓا ] 1.açılış. 2.başlama.<br />
iftizâh (A.) [ حﺎﻀﺘﻓا ] rezillik, skandal.<br />
iğbirâr (A.) [ راﺮﺒﻏا ] kırılma, alınma, gücenme.<br />
iğfâl (A.) [ لﺎﻔﻏا ] 1.aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.<br />
iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.<br />
iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.<br />
iğlâk (A.) [ قﻼﻏا ] üstü kapalı konuşma.<br />
iğlât (A.) [ طﻼﻏا ] yanıltma.<br />
iğmâz (A.) [ ضﺎﻤﻏا ] görmezden gelme, göz yumma.<br />
iğnâ (A.) [ ﺎﻨﻏا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.<br />
iğrâk (A.) [ قاﺮﻏا ] 1.boğma. 2.abartma.<br />
iğtinâm (A.) [ مﺎﻨﺘﻏا ] 1.ganimet bilme. 2.ganimet alma.<br />
iğtişâş (A.) [ شﺎﺸﺘﻏا ] karışıklık, kargaşa, anarşi.<br />
iğtişâşât (A.) [ تﺎﺵﺎﺸﺘﻏا ] karışıklıklar, anarşiler.<br />
iğvâ (A.) [ اﻮﻏا ] azdırma, ayartma.<br />
iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.<br />
ihâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺣا ] havale etme, bırakma.<br />
îhâm (A.) [ مﺎﻬیا ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.<br />
ihânet (A.) [ ﺖﻥﺎها ] hainlik.<br />
ihâta (A.) [ ﻪﻃﺎﺣا ] 1.kavrama. 2.kuşatma, sarma.<br />
ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.<br />
ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.<br />
ihbâr (A.) [ رﺎﺒﺧا ] bildirme, haber verme.<br />
209
ihbar etmek bildirmek, haber vermek.<br />
ihbârnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥرﺎﺒﺧا ] bildiri kağıdı.<br />
ihdâ (A.) [ اﺪها ] hediye etme.<br />
ihdâ edilmek hediye edilmek.<br />
ihdâ etmek hediye etmek.<br />
ihdâs (A.) [ ثاﺪﺣا ] kurma, oluşturma, meydana getirme.<br />
ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.<br />
ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.<br />
ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.<br />
ihfâ (A.) [ ﺎﻔﺧا ] gizleme, saklama.<br />
ihfâf (A.) [ فﺎﻔﺧا ] hafife alma.<br />
ihkâk (A.) [ قﺎﻘﺣا ] hakkını verme.<br />
ihkâk -ı hak [ ﻖﺣ قﺎﻘﺣا ] hakkını verme.<br />
ihlâ (A.) [ ﻼﺧا ] boşaltma.<br />
ihlâk (A.) [ کﻼها ] helak etme, yok etme, öldürme.<br />
ihlâl (A.) [ لﻼﺧا ] bozma, lekeleme, halel getirme.<br />
ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.<br />
ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.<br />
ihlâs (A.) [ صﻼﺧا ] içtenlik, dürüstlük.<br />
ihmâl (A.) [ لﺎﻤها ] önemsememe, savsaklatma.<br />
ihmâlkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻝﺎﻤها ] ihmalci.<br />
ihrâc (A.) [ جاﺮﺧا ] 1.çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.<br />
ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.<br />
210
ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.<br />
ihrac olunmak çıkarılmak.<br />
ihrâcât (A.) [ تﺎﺝاﺮﺧا ] 1.çıkarmalar. 2.dışsatımlar.<br />
ihrâk (A.) [ قاﺮﺣا ] yakma.<br />
ihrak edilmek yakılmak.<br />
ihrak olunmak yakılmak.<br />
ihrâm (A.) [ ماﺮﺣا ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.<br />
ihrâz (A.) [ زاﺮﺣا ] kazanma, elde etme.<br />
ihraz etmek kazanmak, elde etmek.<br />
ihsâ (A.) [ ﺎﺼﺣا ] sayma.<br />
ihsâî (A.) [ ﯽﺋﺎﺼﺣا ] sayım ile ilgili, istatistik.<br />
ihsâiyyât (A.) [ تﺎﻴﺋﺎﺼﺣا ] istatistik.<br />
ihsâiyye (A.) [ ﻪﻴﺋﺎﺼﺣا ] istatistik.<br />
ihsân (A.) [ نﺎﺴﺣا ] 1.bağış. 2.iyilik.<br />
ihsâs (A.) [ سﺎﺴﺣا ] hissettirme.<br />
ihtâr (A.) [ رﺎﻄﺧا ] uyarı, hatırlatma.<br />
ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.<br />
ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.<br />
ihticâc (A.) [ جﺎﺠﺘﺣا ] kanıt gösterme.<br />
ihtidâ (A.) [ اﺪ ﺘها ] hidayete erme, müslüman olma.<br />
ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.<br />
ihtifâ (A.) [ ﺎﻔﺘﺧا ] gizlenme.<br />
ihtifâl (A.) [ لﺎﻔﺘﺣا ] anma töreni.<br />
211
ihtikâr (A.) [ رﺎﮑﺘﺣا ] vurgun.<br />
ihtilâc (A.) [ جﻼﺘﺧا ] 1.çırpınma. 2.seğirme.<br />
ihtilâf (A.) [ فﻼﺘﺧا ] uyuşmazlık.<br />
ihtilâfat (A.) [ تﺎﻓﻼﺘﺧا ] uyuşmazlıklar.<br />
ihtilâl (A.) [ لﻼﺘﺧا ] 1.bozukluk, arıza. 2.ihtilal.<br />
ihtilâlat (A.) [ تﻻﻼﺘﺧا ] 1.bozukluklar. 2.ihtilaller.<br />
ihtilâm (A.) [ مﻼﺘﺣا ] düşazma, şeytan aldatması.<br />
ihtilâs (A.) [ سﻼﺘﺧا ] zimmetine para geçirme, para çalma.<br />
ihtilât (A.) [ طﻼﺘﺧا ] 1.karışma. 2.görüşme, kaynaşma.<br />
ihtilât etmek karışmak.<br />
ihtimâl (A.) [ لﺎﻤﺘﺣا ] 1.olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.<br />
ihtimal ki (A.-F.) [ ﻪﮐ لﺎﻤﺘﺣا ] belki de, muhtemelen.<br />
ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.<br />
ihtimâlât (A.) [ تﻻﺎﻤﺘﺣا ] olasılıklar.<br />
ihtimâm (A.) [ مﺎﻤﺘها ] özen.<br />
ihtinâk (A.) [ قﺎﻨﺘﺧا ] boğulma.<br />
ihtirâ (A.) [ عاﺮﺘﺧا ] icat, buluş.<br />
ihtirâat (A.) [ تﺎﻋاﺮﺘﺧا ] buluşlar.<br />
ihtirak (A.) [ قاﺮﺘﺣا ] yanma.<br />
ihtirâm (A.) [ ماﺮﺘﺣا ] saygı duyma, hürmet etme.<br />
ihtirâmen (A.) [ ﺎﻡاﺮﺘﺣا ] saygıyla, saygı duyarak.<br />
ihtirâs (A.) [ صاﺮﺘﺣا ] aşırı hırs.<br />
ihtirâz (A.) [ زاﺮﺘﺣا ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma.<br />
212
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.<br />
ihtisâr (A.) [ رﺎﺼﺘﺧ ا ] kısaltma, özetleme.<br />
ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.<br />
ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.<br />
ihtisâren (A.) [ ارﺎﺼﺘﺧا ] özetle, kısaltarak, kısaca.<br />
ihtisâs (A.) [ صﺎﺼﺘﺧا ] uzmanlık.<br />
ihtişâm (A.) [ مﺎﺸﺘﺣا ] görkem.<br />
ihtitâm (A.) [ مﺎﺘﺘﺧا ] sona erme.<br />
ihtivâ (A.) [ اﻮﺘﺣا ] içerme.<br />
ihtivâ etmek içermek.<br />
ihtiyâc (A.) [ جﺎﻴﺘﺣا ] 1.gereksinim2.yoksulluk.<br />
ihtiyâcât (A.) [ تﺎﺝﺎﻴﺘﺣا ] gereksinimler.<br />
ihtiyâl (A.) [ لﺎﻴﺘﺣا ] hile yapma.<br />
ihtiyâr (A.) [ رﺎﻴﺘﺧا ] 1.seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.<br />
ihtiyârî (A.) [ یرﺎﻴﺘﺧا ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.<br />
ihtiyât (A.) [ طﺎﻴﺘﺣا ] 1.tedbirli davranış. 2.yedek.<br />
ihtiyâten (A.) [ ﺎﻃﺎﻴﺘﺣا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.<br />
ihtiyatkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ طﺎﻴﺘﺣا ] tedbirli, ihtiyatlı.<br />
ihtizâr (A.) [ رﺎﻀﺘﺣا ] can çekişme.<br />
ihtizâz (A.) [ زاﺰﺘها ] titreme, titreyiş.<br />
ihvân (A.) [ ناﻮﺧا ] dostlar.<br />
ihyâ (A.) [ ﺎﻴﺣا ] 1.diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet<br />
ederek geçirme.<br />
213
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.<br />
ihzâr (A.) [ رﺎﻀﺣا ] 1.çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.<br />
ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.<br />
ihzârî (A.) [ یرﺎﻀﺣا ] hazırlayıcı.<br />
ik’âd (A.) [ دﺎﻌﻗا ] oturtma.<br />
îkâ (A.) [ ﺎﻘیا ] yapma.<br />
îka etmek vermek, bırakmak.<br />
ikâb (A.) [ بﺎﻘﻋ ] ceza.<br />
ikâl (A.) [ لﺎﻘﻋ ] 1.bağ. 2.köstek, pranga.<br />
ikâme (A.) [ ﻪﻡﺎﻗا ] 1.kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.<br />
ikâme etmek yerine koymak.<br />
ikâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻗا ] 1.oturma. 2.namaza durma.<br />
ikâmetgah (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺘﻡﺎﻗا ] oturma yeri.<br />
îkâz (A.) [ ظﺎﻘیا ] 1.uyandırma. 2.uyarma.<br />
îkâz edilmek uyarılmak.<br />
îkâz etmek uyarmak.<br />
ikbâl (A.) [ لﺎﺒﻗا ] 1.talih. 2.mutluluk.<br />
ikdâm (A.) [ ماﺪﻗا ] girişim.<br />
iklîm (A.) [ ﻢﻴﻠﻗا ] 1.ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.<br />
ikmâl (A.) [ لﺎﻤﮐا ] 1.tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.<br />
ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.<br />
ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.<br />
iknâ (A.) [ عﺎﻨﻗا ] razı etme.<br />
214
iknâ etmek razı etmek.<br />
ikrâh (A.) [ ﻩاﺮﮐا ] tiksinme, iğrenme.<br />
ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.<br />
ikrâhen (A.) [ ﺎهاﺮﮐا ] tiksinerek, iğrenerek.<br />
ikrâm (A.) [ ماﺮﮐا ] 1.cömertlik. 2.sunma, armağan etme.<br />
ikrâmiyye (A.) [ ﻪﻴﻡاﺮﮐا ] 1.bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.<br />
ikrâr (A.) [ راﺮﻗا ] 1.itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.<br />
ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.<br />
ikrâz (A.) [ ضاﺮﻗا ] borçlandırma, borç verme.<br />
iksîr (A.) [ ﺮﻴﺜﮐا ] olağanüstü etkileri olan şurup.<br />
iktibâs (A.) [ سﺎﺒﺘﻗا ] alıntı.<br />
iktibâs edilmek alınmak.<br />
iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.<br />
iktibâsât (A.) [ تﺎﺱﺎﺒﺘﻗا ] alıntılar.<br />
iktidâ (A.) [ اﺪﺘﻗا ] uyma.<br />
iktidâ etmek uymak.<br />
iktidâr (A.) [ راﺪﺘﻗا ] 1.güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.<br />
iktifâ (A.) [ ﺎﻔﺘﮐا ] yetinme.<br />
iktifâ edilmek yetinilmek.<br />
iktifâ etmek yetinmek.<br />
iktihâl (A.) [ لﺎﺤﺘﮐا ] sürme çekme.<br />
iktirâh (A.) [ ﻩاﺮﺘﻗا ] içinden gelerek konuşma.<br />
iktirân (A.) [ ناﺮﺘﻗا ] yakınlaşma, yaklaşma.<br />
215
iktisâ (A.) [ ﺎﺴﺘﮐا ] giyinme, bürünme.<br />
iktisâ etmek giymek<br />
iktisâb (A.) [ بﺎﺴﺘﮐا ] kazanma, çalışarak kazanma.<br />
iktisâb etmek kazanmak.<br />
iktisâb eylemek kazanmak.<br />
iktisâd (A.) [ دﺎ ﺼﺘﻗا ] 1.tutum. 2.ekonomi.<br />
iktisâdî (A.) [ یدﺎﺼﺘﻗا ] ekonomik.<br />
iktisâdiyyât (A.) [ تﺎیدﺎﺼﺘﻗا ] ekonomi.<br />
iktisâdiyyûn (A.) [ نﻮیدﺎﺼﺘﻗا ] iktisatçılar, ekonomistler.<br />
iktisâr (A.) [ رﺎﺼﺘﻗا ] kısaltma.<br />
iktitâf (A.) [ فﺎﻄﺘﻗا ] derme, devşirme, seçme.<br />
iktizâ (A.) [ ﺎﻀﺘﻗا ] 1.gerekme. 2.ihtiyaç.<br />
iktizâ etmek gerekmek.<br />
ilâ (A.) [ ﯽﻝا ] –e kadar.<br />
ilâc (A.) [ جﻼﻋ ] 1.ilaç. 2.tedavi. 3.çare.<br />
ilâcnâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻥ جﻼﻋ ] tedavi edilmez.<br />
ilâh (A.) [ ﺦﻝا ] ve benzerleri, ve diğerleri.<br />
ilâh (A.) [ ﻪﻝا ] tanrı, ilah.<br />
ilâhe (A.) [ ﻪﻬﻝا ] tanrıça.<br />
ilâhî (A.) [ ﯽﻬﻝا ] 1.tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.<br />
ilâhî (A.) [ ﯽﻬﻝا ] Tanrım.<br />
ilâhiyyât (A.) [ تﺎﻴﻬﻝا ] tanrıbilim, teoloji.<br />
ilânihâye (A.) [ ﻪیﺎﻬﻥ ﯽﻝا ] sonuna kadar.<br />
216
ilâvât (A.) [ تاوﻼﻋ ] ilaveler, ekler.<br />
ilâve (A.) [ ﻩوﻼﻋ ] ek.<br />
ilave etmek eklemek.<br />
ilâveten (A.) [ ة وﻼﻋ ] ek olarak, yanı sıra.<br />
ilel (A.) [ ﻞﻠﻋ ] 1.hastalıklar. 2.sebepler.<br />
ilelebed (A.) [ ﺪﺑﻻا ﯽﻝا ] sonsuza dek.<br />
ilgâ (A.) [ ﺎﻐﻝا ] lağvetme, kaldırma.<br />
ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.<br />
ilhâd (A.) [ دﺎﺤﻝا ] dinden çıkma, dinsizlik.<br />
ilhâk (A.) [ قﺎﺤﻝا ] 1.katma, karıştırma. 2.katılma.<br />
ilhak olunmak katılmak.<br />
ilhâm (A.) [ مﺎﻬﻝا ] esin.<br />
ilhâmât (A.) [ تﺎﻡﺎﻬﻝا ] ilhamlar, esinler.<br />
ilim (A.) [ ﻢﻠﻋ ] ilim.<br />
ilkâ (A.) [ ﺎﻘﻝا ] atma, bırakma.<br />
ilkâ etmek atmak.<br />
ilkâh (A.) [ حﺎﻘﻝا ] aşılama, dölleme.<br />
illâ (A.) [ ﻻا ] 1. -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.<br />
illet (A.) [ ﺖﻠﻋ ] 1.hastalık. 2.sebep.<br />
illî (A.) [ ﯽﻠﻋ ] nedensel.<br />
illiyyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻋ ] nedensellik.<br />
ilm (A.) [ ﻢﻠﻋ ] bilim.<br />
ilmî (A.) [ ﯽﻤﻠﻋ ] bilimsel.<br />
217
ilmiyye (A.) [ ﻪﻴﻤﻠﻋ ] din bilginleri.<br />
ilsâk (A.) [ قﺎﺼﻝا ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.<br />
iltibâs (A.) [ سﺎﺒﺘﻝا ] benzerlik.<br />
ilticâ (A.) [ ﺎﺠﺘﻝا ] sığınma.<br />
ilticâgâh (A.-F.) [ ﻩ ﺎﮔﺎﺠﺘﻝا ] sığınak, sığınma yeri.<br />
iltifat (A.) [ تﺎﻔﺘﻝا ] 1.dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.<br />
iltihâb (A.) [ بﺎﻬﺘﻝا ] 1.alevlenme. 2.yangı.<br />
iltihak (A.) [ قﺎﺤﺘﻝا ] katılma.<br />
iltihak etmek katılmak.<br />
iltihâm (A.) [ مﺎﻬﺘﻝا ] yara kapanması.<br />
iltimâs (A.) [ سﺎﻤﺘﻝ ا ] kayırma.<br />
iltisâk (A.) [ قﺎﺼﺘﻝا ] kavuşma, yapışma.<br />
iltisak etmek kavuşmak.<br />
iltiyâm (A.) [ مﺎﻴﺘﻝا ] yara iyileşmesi.<br />
iltizâm (A.) [ ماﺰﺘﻝا ] 1.gerekli görme. 2.taraf tutma.<br />
iltizâz (A.) [ ذاﺬﺘﻝا ] lezzet alma.<br />
ilzâm (A.) [ ماﺰﻝا ] susturma.<br />
îmâ (A.) [ ﺎﻤیا ] dolaylı anlatım, işaret.<br />
îmâ etmek işaret etmek, göstermek.<br />
imâd (A.) [ دﺎﻤﻋ ] direk.<br />
imâl etmek yapmak.<br />
imâle (A.) [ ﻪﻝﺎﻡا ] kısa heceyi uzun okuma.<br />
imâm (A.) [ مﺎﻡا ] 1.namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.<br />
218
îmân (A.) [ نﺎﻤیا ] inanma.<br />
iman etmek inanmak.<br />
imâret (A.) [ ترﺎﻤﻋ ] 1.aşevi. 2.bayındırlık.<br />
imdâd (A.) [ داﺪﻡا ] yardım isteme, imdat.<br />
imhâ (A.) [ ﺎﺤﻡا ] 1.yok etme. 2.yok edilme.<br />
imhâ edilmek yok edilmek.<br />
imhâ etmek yok etmek.<br />
imkân (A.) [ نﺎﮑﻡا ] olanak.<br />
imlâ (A.) [ ﻼﻡا ] 1.doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı<br />
imrâr (A.) [ راﺮﻡا ] geçirme.<br />
imsâk (A.) [ کﺎﺴﻡا ] orucun başlangıç saati.<br />
imsâkiyye (A.) [ ﻪﻴﮐﺎﺴﻡا ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren<br />
çizelge.<br />
imtidad etmek uzanmak.<br />
imtihân (A.) [ نﺎﺤﺘﻡا ] 1.sınav. 2.deneme.<br />
imtinâ (A.) [ عﺎﻨﺘﻡا ] kaçınma.<br />
imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.<br />
imtisâl (A.) [ لﺎﺜﺘﻡا ] 1.boyun eğme. 2.verilen işi yapma.<br />
imtiyâz (A.) [ زﺎﻴﺘﻡا ] 1.ayrıcalık. 2.kapitülasyon.<br />
imtizâc (A.) [ جاﺰﺘﻡا ] uyuşma, uzlaşma.<br />
imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.<br />
în (F.) [ ﻦیا ] bu.<br />
in’âm (A.) [ مﺎﻌﻥا ] 1.bağış, ihsan. 2.bahşiş.<br />
219
in’ikâd (A.) [ دﺎﻘﻌﻥا ] 1.bağlanma. 2.toplanma.<br />
in’ikâs (A.) [ سﺎﮑﻌها ] yanıyma.<br />
in’itâf (A.) [ فﺎﻄﻌﻥا ] 1.bükülme. 2.dönme.<br />
in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.<br />
inâd (A.) [ دﺎﻨﻋ ] inat.<br />
inân (A.) [ نﺎﻨﻋ ] dizgin.<br />
inâre (A.) [ ﻩرﺎﻥا ] aydınlatma.<br />
inâyât (A.) [ تﺎیﺎﻨﻋ ] iyilikler.<br />
inâyet (A.) [ ﺖیﺎﻨﻋ ] iyilik.<br />
incizâb (A.) [ باﺬﺠﻥا ] cazibeye kapılma.<br />
ind (A.) [ ﺪﻨﻋ ] 1.kat. 2.görüş. 3.yan.<br />
indî (A.) [ یﺪﻨﻋ ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.<br />
indifâ (A.) [ عﺎﻓﺪﻥا ] püskürme.<br />
indifâ etmek püskürmek.<br />
ineb (A.) [ ﺐﻨﻋ ] üzüm.<br />
infâk (A.) [ قﺎﻔﻥا ] geçindirme, nafakalandırma.<br />
infâz (A.) [ ذﺎﻔﻥا ] uygulama, yerine getirme, yapma.<br />
infiâl (A.) [ لﺎﻌﻔﻥا ] kırılma, gücenme.<br />
infikâk (A.) [ کﺎﮑﻔﻥا ] ayrılış.<br />
infilâk (A.) [ قﻼﻔﻥا ] patlama.<br />
infirâd (A.) [ داﺮﻔﻥا ] bir başına kalma.<br />
infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.<br />
infisâl (A.) [ لﺎﺼﻔﻥا ] ayrılma.<br />
220
inhibât (A.) [ طﺎﺒﻬﻥا ] düşüş.<br />
inhidâm (A.) [ ماﺪﻬﻥا ] yıkılma.<br />
inhilâl (A.) [ لﻼﺤﻥا ] 1.çözülme, ayrışma. 2.dağılma.<br />
inhimâk (A.) [ کﺎﻤﻬﻥا ] aşırı düşkünlük.<br />
inhinâ (A.) [ ﺎﻨﺤﻥا ] 1.eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.<br />
inhirâf (A.) [ فاﺮﺤﻥا ] sapma.<br />
inhiraf olunmak dönülmek.<br />
inhisâf (A.) [ فﺎﺴﺨﻥا ] 1.ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını<br />
kaybetmek.<br />
inhisâr (A.) [ رﺎﺼﺤﻥا ] tekel.<br />
inhitat (A.) [ طﺎﻄﺤﻥا ] çöküş, düşüş.<br />
inhizâm (A.) [ ماﺰﻬﻥا ] bozguna uğrama.<br />
inkâr (A.) [ رﺎﮑﻥا ] yadsıma, reddetme.<br />
inkâr edilmek yadsınmak.<br />
inkâr etmek yadsımak.<br />
inkılâb (A.) [ بﻼﻘﻥا ] 1.devrim. 2.değişim, dönüşüm.<br />
inkılâb etmek dönüşmek.<br />
inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.<br />
inkıtâ (A.) [ عﺎﻄﻘﻥا ] kesilme, kesintiye uğrama.<br />
inkıyâd (A.) [ دﺎﻴﻘﻥا ] bağlanma, boyun eğme.<br />
inkızâ (A.) [ ﺎﻀﻘﻥا ] geçip gitme.<br />
inkibâz (A.) [ ضﺎﺒﻘﻥا ] kabızlık.<br />
inkirâz (A.) [ ضاﺮﻘﻥا ] çökme, tükeniş.<br />
221
inkisâm (A.) [ مﺎﺴﻘﻥا ] bölünme.<br />
inkisâm etmek bölünmek.<br />
inkisâr (A.) [ رﺎﺴﮑﻥا ] 1.ilenme, beddua etme. 2.kırılma.<br />
inkişâf (A.) [ فﺎﺸﮑﻥا ] 1.ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.<br />
inkişaf bulmak gelişmek.<br />
inkişaf etmek gelişmek.<br />
insâf (A.) [ فﺎﺼﻥا ] acıma.<br />
insânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺴﻥا ] 1.insanlık. 2.insan ile ilgili.<br />
insaniyu’l-merkez (A.) [ ﺰﮐﺮﻤﻝا ﯽﻥﺎﺴﻥا ] insan merkezli.<br />
insâniyyet (A.) [ﺖﻴﻥﺎﺴﻥا] insanlık.<br />
insibab etmek dökülmek.<br />
insicâm (A.) [ مﺎﺠﺴﻥا ] düzen, sıra.<br />
insiyâk (A.) [ قﺎﻴﺴﻥا ] içgüdü.<br />
insiyâkî (A.) [ ﯽﻗﺎﻴﺴﻥا ] içgüdüsel.<br />
insücin (A.) [ ﻦﺝ و ﺲﻥا ] insanlar ve cinler.<br />
inşâ (A.) [ ﺎﺸﻥا ] 1.yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.<br />
inşiâb (A.) [ بﺎﻌﺸﻥا ] 1.bölünme. 2.dallanma.<br />
inşikâk (A.) [ قﺎﻘﺸﻥا ] yarılma, bölünme.<br />
inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.<br />
inşirâh (A.) [ حاﺮﺸﻥا ] açılma, ferahlama.<br />
intâc (A.) [ جﺎﺘﻥا ] 1.sonuçlandırma. 2.doğurma.<br />
intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.<br />
intâk (A.) [ قﺎﻄﻥا ] konuşturma.<br />
222
intânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺘﻥا ] mikroplu.<br />
intibâ (A.) [ عﺎﺒﻄﻥا ] 1.izlenim. 2.basılma.<br />
intibâh (A.) [ ﻩﺎﺒﺘﻥا ] uyanış.<br />
intibâk (A.) [ قﺎﺒﻄﻥا ] uyum.<br />
intifâ (A.) [ ﺎﻔﻄﻥا ] ateşin sönmesi.<br />
intifâ’ (A.) [ عﺎﻔﺘﻥا ] yararlanma.<br />
intihâ (A.) [ ﺎﻬﺘﻥا ] 1.son. 2.sona erme.<br />
intihâb (A.) [ بﺎﺨﺘﻥا ] 1.seçme. 2.seçilme. 3.seçim.<br />
intihâb edilmek seçilmek.<br />
intihab eylemek seçmek.<br />
intihâbât (A.) [ تﺎﺑﺎﺨﺘﻥا ] seçimler.<br />
intihâl (A.) [ لﺎﺤﺘﻥا ] bir başkasının eserini sahiplenme.<br />
intihâr (A.) [ رﺎﺤﺘﻥا ] kendini öldürme, canına kıyma.<br />
intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.<br />
intikâd (A.) [ دﺎﻘﺘﻥا ] eleştiri, tenkit.<br />
intikâl (A.) [ لﺎﻘﺘﻥا ] 1.göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.<br />
intikal etmek geçmek<br />
intikâm (A.) [ مﺎﻘﺘﻥا ] öc.<br />
intikam almak öc almak.<br />
intikâmcû (A.-F.) [ ﻮﺝ مﺎﻘﺘﻥا ] intikamcı.<br />
intisâb (A.) [ بﺎﺴﺘﻥا ] 1.bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde<br />
çalışmaya başlama.<br />
intişâr (A.) [ رﺎﺸﺘﻥا ] 1.yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.<br />
223
intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.<br />
intizâ’ (A.) [ عاﺰﺘﻥا ] söküp alma.<br />
intizâm (A.) [ مﺎﻈﺘﻥا ] düzen.<br />
intizamperver (A.-F.) [ روﺮﭘ مﺎﻈﺘﻥا ] düzeni seven, düzenli, tertipli.<br />
intizâr (A.) [ رﺎﻈﺘﻥا ] bekleme, bekleyiş.<br />
intizâr etmek beklemek.<br />
inzâl (A.) [ لاﺰﻥا ] indirme.<br />
inzibât (A.) [ طﺎﺒﻀﻥا ] zapturapt altında bulunma, düzen.<br />
inzimâm (A.) [ مﺎﻤﻀﻥا ] eklenme.<br />
inzivâ (A.) [ اوﺰﻥا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.<br />
inzivagâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔاوﺰﻥا ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.<br />
irâ’e (A.) [ ﻪﺋارا ] gösterme.<br />
irâ’e etmek göstermek.<br />
îrâd (A.) [ داﺮیا ] 1.getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.<br />
irâde (A.) [ ﻩدارا ] 1.istek. 2.buyruk.<br />
irâdet (A.) [ تدارا ] isteme, istek.<br />
îrânî (F.) [ ﯽﻥاﺮیا ] İranlı.<br />
ircâ’ (A.) [ عﺎﺝرا ] eski haline döndürme, çevirme.<br />
ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.<br />
irfân (A.) [ نﺎﻓﺮﻋ ] 1.bilme. 2.kültür.<br />
irfanperver (A.-F.) [ روﺮﭘ نﺎﻓﺮﻋ ] kültürlü.<br />
irs (A.) [ ثرا ] 1.miras. 2.soyaçekim, kalıtım.<br />
irsâl (A.) [ لﺎﺱرا ] gönderme.<br />
224
irsen (A.) [ ﺎﺛرا ] kalıtımsal, miras yoluyla.<br />
irsî (A.) [ ﯽﺛرا ] kalıtımsal.<br />
irsiyyet (A.) [ ﺖﻴﺛرا ] kalıtımsallık, irsîlik.<br />
irşâd (A.) [ دﺎﺵرا ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.<br />
irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.<br />
irtiâş (A.) [ شﺎﻌﺕرا ] titreme.<br />
irtibât (A.) [ طﺎﺒﺕرا ] bağlantı, ilişki, ilgi.<br />
irticâ (A.) [ عﺎﺠﺕرا ] 1.geriye dönüş. 2.gericilik.<br />
irticakâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻋﺎﺠﺕرا ] gerici.<br />
irticâlen (A.) [ ﻻﺎﺠﺕرا ] düşünmeden söyleyerek.<br />
irtidâd (A.) [ داﺪﺕرا ] dinden çıkma.<br />
irtifâ (A.) [ عﺎﻔﺕرا ] yükseklik.<br />
irtihâl (A.) [ لﺎﺤﺕرا ] 1.göçme. 2.ölüm.<br />
irtihâl etmek ölmek.<br />
irtikâ (A.) [ ﺎﻘﺕرا ] 1.yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.<br />
irtikâb (A.) [ بﺎﮑﺕرا ] suç işleme.<br />
irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.<br />
irtişâ (A.) [ ﺎﺸﺕرا ] rüşvet yeme.<br />
irtizâk (A.) [ قاﺰﺕرا ] rızıklanma.<br />
irzâ (A.) [ ﺎﺽرا ] ikna etme, razı etme.<br />
irzâ’ (A.) [ عﺎﺽرا ] emzirme, süt verme.<br />
is’âd (A.) [ دﺎﻌﺹا ] yükseltme.<br />
is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.<br />
225
is’âd olunmak yükseltilmek.<br />
is’af olunmak yerine getirilmek.<br />
is’âr (A.) [ رﺎﻌﺱا ] fiyat belirleme.<br />
isâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺹا ] rastgelme. 2.tutarlılık.<br />
isâet (A.) [ ﺖﺋﺎﺱا ] kötülük etme.<br />
îsâl (A.) [ لﺎﺼیا ] kavuşturma, ulaştırma.<br />
isâl etmek ulaştırmak.<br />
isâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺱا ] akıtma.<br />
isbât (A.) [ تﺎﺒﺛا ] kanıtlama.<br />
isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.<br />
îsevî (A.) [ یﻮﺴﻴﻋ ] Hıristiyan.<br />
îseviyyet (A.) [ ﺖیﻮﺴﻴﻋ ] Hıristiyanlık.<br />
isfenc (F.) [ ﺞﻨﻔﺱا ] sünger.<br />
ishâl (A.) [ لﺎﻬﺱا ] sürgün, cırcır olma.<br />
iskân (A.) [ نﺎﮑﺱا ] 1.yerleştirme. 2.yerleştirilme.<br />
iskân edilmek yerleştirilmek.<br />
iskân etmek yerleştirmek.<br />
iskat (A.) [ طﺎﻘﺱا ] düşürme.<br />
iskât (A.) [ تﺎﮑﺱا ] susturma.<br />
iskât etmek susturmak.<br />
islâm (A.) [ مﻼﺱا ] 1.müslümanlık. 2.müslüman.<br />
islâmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻼﺱا ] müslümanlık.<br />
ism (A.) [ ﻢﺱا ] ad.<br />
226
ismet (A.) [ ﺖﻤﺼﻋ ] 1.masumluk. 2.haramdan kaçınma.<br />
isnâ’aşer (A.) [ ﺮﺸﻋ ﯽﻨﺛا ] oniki.<br />
isnâd (A.) [ دﺎﻨﺱا ] 1.dayama, yükleme. 2.iftira.<br />
isneyn (A.) [ ﻦﻴﻨﺛا ] pazartesi.<br />
isrâf (A.) [ فاﺮﺱا ] savurganlık.<br />
istî’âb (A.) [ بﺎﻌﻴﺘﺱا ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.<br />
isti’câl (A.) [ لﺎﺠﻌﺘﺱا ] aceleci davranış.<br />
isti’fâ (A.) [ ﺎﻔﻌﺘﺱا ] 1.affını isteme. 2.görevinden ayrılma.<br />
isti’kâf (A.) [ فﺎﮑﻌﺱا ] bir yere kapanma.<br />
isti’lâm (A.) [ مﻼﻌﺘﺱا ] bilgi isteme.<br />
isti’mâl (A.) [ لﺎﻤﻌﺘﺱا ] 1.kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.<br />
isti’mâl edilmek kullanılmak.<br />
isti’mâl etmek kullanmak.<br />
istiâne (a.) [ ﻪﻥﺎﻌﺘﺱا ] yardım isteme.<br />
istiâne olunmak yardım istenmek.<br />
istib’âd (A.) [ دﺎﻌﺒﺘﺱا ] uzak görme.<br />
istibdâd (A.) [ داﺪﺒﺘﺱا ] baskı rejimi.<br />
istibdâdkâr (A.-F.) [ رﺎﮐداﺪﺒﺘﺱا ] baskıcı.<br />
isticâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺠﺘﺱا ] kabul edilme.<br />
isticvâb etmek sorgulamak.<br />
istid’â (A.) [ ﺎﻋﺪﺘﺱا ] 1.dilekçe. 2.yalvararak isteme.<br />
istid’ânâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺎﻋﺪﺘﺱا ] dilekçe.<br />
istîdâd (A.) [ داﺪﻌﺘﺱا ] yetenek.<br />
227
istidlâl (A.) [ لﻻﺪﺘﺱا ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında<br />
yargıda bulunma.<br />
istifâdebahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﻩدﺎﻔﺘﺱا ] yararlı.<br />
istifhâm (A.) [ مﺎﻬﻔﺘﺱا ] 1.sorma. 2.soru işareti.<br />
istifrâğ (A.) [غاﺮﻔﺘﺱا] kusma.<br />
istifrâğ etmek kusmak.<br />
istifsâr etmek açıklama istemek.<br />
istigâse (A.) [ ﻪﺛﺎﻐﺘﺱا ] yardım isteme.<br />
istiğnâ (A.) [ ﺎﻨﻐﺘﺱا ] 1.kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.<br />
3.tokgözlülük.<br />
istiğrâk (A.) [ قاﺮﻐﺘﺱا ] 1.dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.<br />
istihâle (A.) [ ﻪﻝﺎﺤﺘﺱا ] 1.başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.<br />
istihâre (A.) [ ﻩرﺎﺨﺘﺱا ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten<br />
sonra uykuya yatma.<br />
istihâse (A.) [ ﻪﺛﺎﺤﺘﺱا ] fosilleşme.<br />
istihbâr (A.) [ رﺎﺒﺨﺘﺱا ] duyum, haber alma.<br />
istihbârât (A.) [ تارﺎﺒﺨﺘﺱا ] duyumlar, haber almalar.<br />
istihdâf (A.) [ فاﺪﻬﺘﺱا ] hedef edinme.<br />
istihdaf eylemek hedef edinmek.<br />
istihdâm (A.) [ ماﺪﺨﺘﺱا ] hizmete alma.<br />
istihfâf (A.) [ فﺎﻔﺨﺘﺱا ] hafife alma, küçümseme.<br />
istihfâfkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻓﺎﻔﺨﺘﺱا ] hafife alan, küçümseyen.<br />
istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.<br />
istihkak (A.) [ قﺎﻘﺤﺘﺱا ] 1.hak etme. 2.hak edilmiş şey.<br />
228
istihkâm (A.) [ مﺎﮑﺤﺘﺱا ] 1.sağlamlık. 2.siper.<br />
istihkâr (A.) [ رﺎﻘﺤﺘﺱا ] aşağılama.<br />
istihlâk (A.) [ کﻼﻬﺘﺱا ] tüketim.<br />
istihlâk etmek tüketmek, harcamak.<br />
istihmâm (A.) [ مﺎﻤﺤﺘﺱا ] banyo yapma, yıkanma.<br />
istihrâc (A.) [ جاﺮﺨﺘﺱا ] 1.çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.<br />
istihrâc etmek çıkarmak.<br />
istihsâl (A.) [ لﺎﺼﺤﺘﺱا ] 1.elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.<br />
istihsân (A.) [ نﺎﺴﺤﺘﺱا ] güzel bulma, beğenme.<br />
istihyâ (A.) [ ﺎﻴﺤﺘﺱا ] utanma.<br />
istihzâ (A.) [ اﺰﻬﺘﺱ ا ] alay.<br />
istihzâ etmek alay etmek.<br />
istihzâr (A.) [ رﺎﻀﺤﺘﺱا ] 1.hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.<br />
istikâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻘﺘﺱا ] 1.doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.<br />
istikamet vermek yön vermek.<br />
istikbâh (A.) [ حﺎﺒﻘﺘﺱا ] ayıplama.<br />
istikbâl (A.) [ لﺎﺒﻘﺘﺱا ] 1.karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.<br />
istikbal etmek karşılamak.<br />
istikbâr (A.) [ رﺎﺒﮑﺘﺱا ] büyüklenme.<br />
istikfâf (A.) [ فﺎﻔﮑﺘﺱا ] yetinme.<br />
istiklâl (A.) [ لﻼﻘﺘﺱا ] bağımsızlık.<br />
istikmâl (A.) [ لﺎﻤﮑﺘﺱا ] tamamlama.<br />
istikrâh (A.) [ ﻩ اﺮﮑﺘﺱا ] iğrenme, tiksinme.<br />
229
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.<br />
istikrâr (A.) [ راﺮﻘﺘﺱا ] kararlılık.<br />
istikrâz (A.) [ ضاﺮﻘﺘﺱا ] borçlanma.<br />
istikşâf (A.) [ فﺎﺸﮑﺘﺱا ] keşif çalışması yapma.<br />
istîlâ (A.) [ ﻼﻴﺘﺱا ] yayılma, ele geçirme.<br />
istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.<br />
istilzâm (A.) [ ماﺰﻠﺘﺱا ] gerekme, gerektirme.<br />
istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.<br />
istilzâm eylemek gerektirmek.<br />
istimâ’ (A.) [ عﺎﻤﺘﺱا ] dinleme, kulak verme.<br />
istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.<br />
istimdâd (A.) [ داﺪﻤﺘﺱا ] yardım isteme.<br />
istimhâl (A.) [ لﺎﻬﻤﺘﺱا ] ek süre isteme.<br />
istimlâk (A.) [ کﻼﻤﺘﺱا ] kamulaştırma.<br />
istimlâk edilmek kamulaştırılmak.<br />
istimlâk etmek kamulaştırmak.<br />
istimnâ’ (A.) [ ءﺎﻨﻤﺘﺱا ] mastürbasyon.<br />
istimrâr (A.) [ راﺮﻤﺘﺱا ] süreklilik.<br />
istinâd (A.) [ دﺎﻨﺘﺱا ] 1.dayanma. 2.güvenme.<br />
istinâd etmek dayanmak.<br />
istinâden (A.) [ ادﺎﻨﺘﺱا ] 1.dayanarak. 2.güvenerek.<br />
istinadgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔدﺎﻨﺘﺱا ] dayanak.<br />
230
istînâf (A.) [ فﺎﻨﻴﺘﺱا ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının<br />
feshini isteme.<br />
istinbât (A.) [ طﺎﺒﻨﺘ ﺱا ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.<br />
istinkâf (A.) [ فﺎﮑﻨﺘﺱا ] çekimserlik.<br />
istinkâf etmek çekimser kalmak.<br />
istinşâk (A.) [ قﺎﺸﻨﺘﺱا ] buruna su çekme.<br />
istintâk (A.) [ قﺎﻄﻨﺘﺱا ] sorgulama.<br />
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.<br />
istirâhat (A.) [ ﺖﺣاﺮ ﺘﺱا ] dinlenme.<br />
istirâhat etmek dinlenmek.<br />
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.<br />
istirdâd (A.) [ دادﺮﺘﺱا ] geri isteme, geri alma.<br />
istirdâd edilmek geri alınmak.<br />
istirdâd etmek geri almak.<br />
istirhâm (A.) [ مﺎﺣﺮﺘﺱا ] rica etme, yalvararak isteme.<br />
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.<br />
istirhamkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻡﺎﺣﺮﺘﺱا ] yalvarırcasına.<br />
istirkab etmek çekememek.<br />
istiskâ (A.) [ ﺎﻘﺴﺘﺱا ] 1.yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.<br />
istiskâl (A.) [ لﺎﻘﺜﺘﺱا ] hoş karşılamama, yüz vermeme.<br />
istisnâ (A.) [ ﺎﻨﺜﺘﺱا ] kural dışı.<br />
istisnâ’î (A.) [ ﯽﺋﺎﻨﺜﺘﺱا ] kural dışı.<br />
istişâre (A.) [ ﻩرﺎﺸﺘﺱا ] danışma.<br />
231
istişâre etmek danışmak.<br />
istişhâd (A.) [ دﺎﻬﺸﺘﺱا ] 1.kanıt gösterme. 2.örnek verme.<br />
istişhâd yapmak örnek vermek.<br />
istitâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻄﺘﺱا ] güç.<br />
istitâr (A.) [ رﺎﺘﺘﺱا ] örtünme.<br />
istitrâden (A.) [ اداﺮﻄﺘﺱا ] sırası gelmişken.<br />
istivâ (A.) [ اﻮﺘﺱا ] 1.eşitlik. 2.düzlük.<br />
istiz’âf (A.) [ فﺎﻌﻀﺘﺱا ] zayıf düşürme, zayıf görme.<br />
istîzâh (A.) [ حﺎﻀﻴﺘﺱا ] gensoru.<br />
istîzân (A.) [ ناﺬﻴﺘﺱا ] izin isteme.<br />
isyân (A.) [ نﺎﻴﺼﻋ ] başkaldırı.<br />
îş (A.) [ ﺶﻴﻋ ] 1.yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.<br />
iş’âr (A.) [ رﺎﻌﺵا ] bildirme, gösterme.<br />
işâa (A.) [ ﻪﻋﺎﺵا ] duyurma, yayma.<br />
işârât (A.) [ تارﺎﺵا ] işaretler.<br />
işâret (A.) [ ترﺎﺵا ] 1.gösterme. 2.alamet. 3.iz.<br />
işâreten (A.) [ ة رﺎﺵا ] işaret ederek.<br />
işbâ’ (A.) [ عﺎﺒﺵا ] 1.doyurma. .doldurma.<br />
işgâl (A.) [ لﺎﻐﺵا ] 1.meşgul etme. 2.ele geçirme.<br />
işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.<br />
işhâd (A.) [ دﺎﻬﺵا ] tanık getirme.<br />
işkence (F.) [ ﻪﺠﻨﮑﺵا ] acı verme, eziyet etme.<br />
işmi’zâz (A.) [ زاﺰﺌﻤﺵا ] 1.surat ekşitme. 2.ürperme.<br />
232
işrâk (A.) [ قاﺮﺵا ] 1.doğma. 2.aydınlatma.<br />
işrâkî (A.) [ ﯽﻗاﺮﺵا ] Pisagorcu.<br />
işret (A.) [ تﺮﺸﻋ ] 1.içki. 2.içki alemi.<br />
işrîn (A.) [ ﻦیﺮﺸﻋ ] yirmi.<br />
iştiâl (A.) [ لﺎﻌﺘﺵا ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.<br />
iştibâh (A.) [ ﻩﺎﺒﺘﺵا ] kuşkuya düşme.<br />
iştigâl (A.) [ لﺎﻐﺘﺵا ] uğraşı.<br />
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.<br />
iştihâ (A.) [ ﺎﻬﺘﺵا ] iştah.<br />
iştihâengîz (A.) [ ﺰﻴﮕﻥا ﺎﻬﺘﺵا ] iştah açıcı, iştah verici.<br />
iştihâr (A.) [ رﺎ ﻬﺘﺵا ] meşhur olma.<br />
iştihâr etmek meşhur olmak.<br />
iştikâk (A.) [ قﺎﻘﺘﺵا ] türeme.<br />
iştimâl (A.) [ لﺎﻤﺘﺵا ] kapsama.<br />
iştirâ (A.) [ اﺮﺘﺵا ] satın alma.<br />
iştirâ etmek satın almak.<br />
iştirâk (A.) [ کاﺮﺘﺵا ] 1.katılım. 2.ortaklık.<br />
iştirâkiyye (A.) [ ﻪﻴﮐاﺮﺘﺵا ] komünizm.<br />
iştiyâk (A.) [ قﺎﻴﺘﺵا ] şevklenme, şevk duyma.<br />
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.<br />
işve (A.) [ ﻩﻮﺸﻋ ] cilve, naz, eda.<br />
işvebâz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﻩﻮﺸﻋ ] işveli.<br />
işveger (A.-F.) [ ﺮﮔ ﻩﻮﺸﻋ ] işveli.<br />
233
işvekâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻩﻮﺸﻋ ] işveli, şivekâr.<br />
it’âm (A.) [ مﺎﻌﻃا ] doyurma, yemek verme.<br />
itâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻃا ] uyma, boyun eğme.<br />
itâat etmek uymak, boyun eğmek.<br />
itâb (A.) [ بﺎﺘﻋ ] azarlama, paylama, çıkışma.<br />
itâle (A.) [ ﻪﻝﺎﻃا ] uzatma.<br />
itbâ (A.) [ عﺎﺒﺕا ] tabi kılma.<br />
itfâ (A.) [ ﺎﻔﻃا ] söndürme.<br />
itfâ etmek söndürmek.<br />
itfâiyye (A.) [ ﻪﻴﺋﺎﻔﻃا ] yangın söndürme teşkilatı.<br />
ithâf (A.) [ فﺎﺤﺕا ] 1.hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir<br />
kuruluşa manen hediye etmesi.<br />
ithâm (A.) [ مﺎﻬﺕا ] suçlama, töhmet altında bırakma.<br />
itham etmek suçlamak.<br />
itibâr (A.) [ رﺎﺒﺘﻋا ] saygınlık.<br />
itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.<br />
itibâren (A.) [ ارﺎﺒﺘﻋا ] –den beri.<br />
itibârî (A.) [ یرﺎﺒﺘﻋا ] 1.göz kararı. 2.var sayılan.<br />
itibariyle (A.-T.) bakımından.<br />
itidâl (A.) [ لاﺪﺘﻋا ] denge, ölçülü olma.<br />
itikâd (A.) [ دﺎﻘﺘﻋا ] inanç.<br />
itikâd etmek inanmak.<br />
itikâdât (A.) [ تادﺎﻘﺘﻋا ] inançlar.<br />
234
itikadiyât (A.) [ تﺎیدﺎﻘﺘﻋا ] inançla ilgili şeyler.<br />
itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.<br />
itilâf (A.) [ فﻼﺘﺋا ] 1.uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.<br />
itilafkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻓﻼﺘﺋا ] uzlaştırıcı, birleştirici.<br />
itimâd (A.) [ دﺎﻤﺘﻋا ] güven.<br />
itimâd edilmek güvenilmek.<br />
itimâd etmek güvenmek.<br />
itimâden (A.) [ ادﺎﻤﺘﻋا ] güvenerek.<br />
itimâdnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥدﺎﻤﺘﻋا ] güven mektubu.<br />
itinâ (A.) [ ﺎﻨﺘﻋا ] özen.<br />
itinâ edilmek özen gösterilmek.<br />
itinâ etmek özen göstermek.<br />
itinakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻨﺘﻋا ] özen gösteren, itinalı.<br />
itirâf (A.) [ فاﺮﺘﻋا ] 1.sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.<br />
itisâf (A.) [ فﺎﺴﺘﻋا ] yolsuzluk.<br />
itiyâd (A.) [ دﺎﻴﺘﻋا ] alışkanlık.<br />
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.<br />
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ مﺰﻠی ﻻ ﺎﻡ ماﺰﺘﻝا ] abesle iştigal etmek.<br />
itkân (A.) [ نﺎﻘﺕا ] 1.emin olma. 2.sağlamlaştırma.<br />
itlâf (A.) [ فﻼﺕا ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.<br />
itmâm (A.) [ مﺎﻤﺕا ] tamamlama, bitirme.<br />
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.<br />
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.<br />
235
itmînân (A.) [ نﺎﻨﻴﻤﻃا ] emin olma, kendine güvenme.<br />
ittibâ (A.) [ عﺎﺒﺕا ] uyma, izleme.<br />
ittibâ etmek uymak, izlemek.<br />
ittibâen (A.) [ ﺎﻋﺎﺒﺕا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.<br />
ittifâk (A.) [ قﺎﻔﺕا ] birleşme.<br />
ittifâken (A.) [ ﺎﻗﺎﻔﺕا ] tesadüfen, rastgele.<br />
ittifâkî (A.) [ ﯽﻗﺎﻔﺕا ] tesadüfî.<br />
ittihâd (A.) [ دﺎﺤﺕا ] birlik.<br />
ittihâd -ı islâm [ مﻼﺱا دﺎﺤﺕا ] panislamizm.<br />
ittihâm (A.) [ مﺎﻬﺕا ] töhmet altında kalma.<br />
ittihâz (A.) [ ذﺎﺨﺕا ] 1.alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.<br />
ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.<br />
ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.<br />
ittikâ (A.) [ ﺎﮑﺕا ] dayanma, yaslanma.<br />
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.<br />
ittisâ (A.) [ عﺎﺴﺕا ] 1.genişlik. 2.genişleme.<br />
ittisâl (A.) [ لﺎﺼﺕا ] 1.birleşme, kavuşma. 2.bitişik.<br />
ityân (A.) [ نﺎﻴﺕا ] getirme.<br />
ivaz (A.) [ ضﻮﻋ ] karşılık, bedel.<br />
ivazan (A.) [ ﺎﺽﻮﻋ ] karşılığında, karşılık olarak.<br />
iyâbüzihâb (A.) [ بﺎهذ و بﺎﻴﻋ ] gidiş geliş.<br />
iyâl (A.) [ لﺎﻴﻋ ] hanım, eş.<br />
iyân (A.) [ نﺎﻴﻋ ] açık, ayan beyan.<br />
236
iz’âc etmek rahatsız etmek.<br />
iz’âf (A.) [ فﺎﻌﺽا ] zayıflatma.<br />
iz’ân (A.) [ نﺎﻋذا ] 1.kavrayış. 2.terbiye.<br />
iz’ân etmek akıl etmek.<br />
izâbe (A.) [ ﻪﺑاذا ] eritme.<br />
izâe (A.) [ ﻪﺋﺎﺽا ] aydınlatma.<br />
izâfe (A.) [ ﻪﻓﺎﺽا ] ekleme.<br />
izâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﺽا ] 1.ilgi, bağ. 2.tamlama.<br />
izâfeten (A.) [ ﺔ ﻓﺎﺽا ] ek olarak, yanı sıra.<br />
izâfî (A.) [ ﯽﻓﺎﺽا ] göreceli.<br />
izâfiyyet (A.) [ ﺖﻴﻓﺎﺽا ] görecelilik.<br />
îzâh (A.) [ حﺎﻀیا ] açıklama.<br />
îzâh edilmek açıklanmak.<br />
îzâh etmek açıklamak.<br />
îzâhât (A.) [ تﺎﺣﺎﻀیا ] açıklamalar.<br />
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.<br />
îzâhen (A.) [ ﺎﺣﺎﻀیا ] açıklayarak.<br />
izâle (A.) [ ﻪﻝازا ] 1.yok etme. 2.giderme.<br />
izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.<br />
izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.<br />
izâm (A.) [ مﺎﻈﻋ ] büyükler, ulular.<br />
izâr (A.) [ رازا ] peştemal.<br />
izâr (A.) [ راﺬﻋ ] yanak.<br />
237
izdihâm (A.) [ مﺎﺣدزا ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.<br />
izdivâc (A.) [ جاودزا ] evlilik.<br />
izdiyâd (A.) [ دﺎیدزا ] artış, çoğalma.<br />
îzed (F.) [ دﺰیا ] Tanrı.<br />
izhâr (A.) [ رﺎﻬﻇا ] gösterme.<br />
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.<br />
izin (A.) [ نذا ] izin.<br />
izkâr (A.) [ رﺎﮐذا ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.<br />
izlâl (A.) [ لﻻذا ] alçaltma.<br />
izmihlâl (A.) [ لﻼﺤﻤﺽا ] yok olma.<br />
izn (A.) [ نذا ] izin.<br />
izz (A.) [ ﺰﻋ ] 1.değer. 2.yücelik.<br />
izzet (A.) [ تﺰﻋ ] 1.değer. 2.yücelik. 3.saygı.<br />
238
jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.<br />
jâjhây (F.) [ یﺎﺧژاژ ] boşboğaz, zevzek.<br />
jâle (F.) [ ﻪﻝاژ ] çiy, şebnem.<br />
jeng (F.) [ ﮓﻥژ ] pas.<br />
jengâr (F.) [ رﺎﮕﻥژ ] pas.<br />
jerf (F.) [ فرژ ] derin.<br />
jerfâ (F.) [ ﺎﻓرژ ] derinlik.<br />
jerfbîn (F.) [ ﻦﻴﺑ فرژ ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.<br />
jinde (F.) [ ﻩﺪﻥژ ] 1.yırtık, eski. 2.yamalı hırka.<br />
jindepûş (F.) [ شﻮﭘ ﻩﺪﻥژ ] 1.yamalı hırka giyen. 2.derviş.<br />
jiyân (F.) [ نﺎیژ ] 1.kükremiş. 2.kızgın.<br />
jülîde (F.) [ ﻩﺪﻴﻝوژ ] dağınık, karışık.<br />
J<br />
239
ka’b (A.) [ ﺐﻌﮐ ] 1.aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.<br />
ka’r (A.) [ ﺮﻌﻗ ] 1.derinlik. 2.çukur. 3.dip.<br />
kabâ (A.) [ ﺎﺒﻗ ] cübbe.<br />
kabahat (A.) [ ﺖﺣﺎﺒﻗ ] suç, kusur.<br />
kabâih (A.) [ ﺢﺋﺎﺒﻗ ] suçlular, kabahatliler.<br />
kabâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺒﻗ ] kâbileler.<br />
kabîh (A.) [ ﺢﻴﺒﻗ ] çirkin, hoş olmayan.<br />
kâbil (A.) [ ﻞﺑﺎﻗ ] 1.mümkün. 2.yetenekli.<br />
kabîl (A.) [ ﻞﻴﺒﻗ ] gibi, benzeri.<br />
kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.<br />
kâbile (A.) [ ﻪﻠﺑﺎﻗ ] ebe.<br />
kabîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺒﻗ ] boy, kâbile.<br />
kâbil-i kıyas [ سﺎﻴﻗ ﻞﺑﺎﻗ ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.<br />
kâbiliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﺑﺎﻗ ] yetenek.<br />
kâbiliyyât (A.) [ تﺎﻴﻠﺑﺎﻗ ] yetenekler.<br />
kâbin (F.) [ ﻦﻴﺑﺎﮐ ] mehir.<br />
kabir (A.) [ ﺮﺒﻗ ] mezar.<br />
kabl (A.) [ ﻞﺒﻗ ] önce.<br />
kablelmîlad (A.) [ دﻼﻴﻤﻝا ﻞﺒﻗ ] milattan önce.<br />
kablettârih (A.) [ ﺦیرﺎﺘﻝا ﻞﺒﻗ ] tarih öncesi.<br />
K<br />
240
kablettarihî (A.) [ ﯽﺨیرﺎﺘﻝا ﻞﺒﺹ ] tarih öncesi.<br />
kabr (A.) [ ﺮ ﺒﻗ ] mezar kabir.<br />
kabristan (A.-F.) [ نﺎﺘﺱﺮﺒﻗ ] mezarlık.<br />
kabul (A.) [ لﻮﺒﻗ ] 1.kabul etme. 2.alma.<br />
kâbûs (A.) [ سﻮﺑﺎﮐ ] karabasan.<br />
kabz (A.) [ ﺾﺒﻗ ] tutma, kavrama.<br />
kabza (A.) [ﻪﻀﺒﻗ ] sap.<br />
kâc (F.) [ جﺎﮐ ] çam.<br />
kad (A.) [ ﺪﻗ ] boy.<br />
kadd (A.) [ ﺪﻗ ] boy.<br />
kadeh (A.) [ حﺪﻗ ] 1.bardak. 2.içki kadehi.<br />
kadem (A.) [ مﺪﻗ ] 1.adım. 2.ayak.<br />
kademe (A.) [ ﻪﻡﺪﻗ ] 1.basamak. 2.derece.<br />
kader (A.) [ رﺪﻗ ] ilahî takdir.<br />
kadh (A.) [ حﺪﻗ ] kötüleme, kınama.<br />
kadı (A.) [ ﯽﺽﺎﻗ ] dinî yargıç.<br />
kadid (A.) [ ﺪیﺪﻗ ] 1.kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.<br />
kâdilkudât (A.) [ تﺎﻀﻘﻝا ﯽﺽﺎﻗ ] başkadı.<br />
kadim (A.) [ ﻢیﺪﻗ ] eski.<br />
kadîmen (A.) [ ﺎﻤیﺪﻗ ] eskiden.<br />
kâdir (A.) [ ردﺎﻗ ] güçlü.<br />
kadîr (A.) [ ﺮیﺪﻗ ] çok güçlü.<br />
kadirdân (A.-F.) [ نادرﺪﻗ ] değerbilir.<br />
241
kadirşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵرﺪﻗ ] değerbilir.<br />
kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.<br />
kadr (A.) [ رﺪﻗ ] 1.değer. 2.şeref. 3.derece.<br />
kadrdân (A.-F.) [ نادرﺪﻗ ] değerbilir.<br />
kadrşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵرﺪﻗ ] değerbilir.<br />
kafâ (A.) [ ﺎﻔﻗ ] baş.<br />
kafes (F.) [ ﺲﻔﻗ ] 1.kafes. 2.pencere kafesi.<br />
kâffe (A.) [ ﻪﻓﺎﮐ ] tümü, hepsi.<br />
kâfi (A.) [ ﯽﻓﺎﮐ ] yeterli.<br />
kâfile (A.) [ ﻪﻠﻓﺎﻗ ] 1.kervan. 2.topluluk, kafile.<br />
kafiyeperdâz (A.-F.) [ زادﺮﭘ ﻪﻴﻓﺎﻗ ] şair.<br />
kâğıd (F.) [ ﺪﻏﺎﮐ ] kağıt.<br />
kâh (F.) [ خﺎﮐ ] köşk, kasır.<br />
kâh (F.) [ ﻩﺎﮐ ] saman.<br />
kahbe (A.) [ ﻪﺒﺤﻗ ] 1.fahişe, 2.alçak, namussuz.<br />
kâhgil (F.) [ ﻞﮕهﺎﮐ ] sıva.<br />
kahhar (A.) [ رﺎﻬﻗ ] kahredici.<br />
kahır (A.) [ ﺮﻬﻗ ] 1.yok etme. 2.çok üzülme.<br />
kâhil (A.) [ ﻞهﺎﮐ ] tembel.<br />
kâhin (A.) [ ﻦهﺎﮐ ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.<br />
kâhir (A.) [ ﺮهﺎﻗ ] kahreden, yok eden.<br />
kahpe (A.) [ ﻪﺒﺤﻗ ] 1.fahişe. 2.alçak, namussuz.<br />
kahr (A.) [ ﺮﻬﻗ ] 1.yok etme. 2.çok üzülme.<br />
242
kahraman (F.) [ نﺎﻡﺮﻬﻗ ] yiğit<br />
kahrübâ (A.) [ ﺎﺑﺮهﺎﮐ ] kehribar.<br />
kaht (A.) [ ﻂﺤﻗ ] kıtlık.<br />
kahve (A.) [ ﻩﻮﻬﻗ ] kahve.<br />
kâid (A.) [ ﺪﺋﺎﻗ ] komutan.<br />
kâide (A.) [ ﻩﺪﻋﺎﻗ ] 1.kural. 2.temel, esas.<br />
kâideten (A.) [ ة ﺪﻋﺎﻗ ] kural olarak, esas itibarıyla.<br />
kâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻗ ] 1.söyleyen. 2.razı olan.<br />
kâil olmak razı olmak.<br />
kâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻗ ] 1.ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.<br />
kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.<br />
kâime (A.) [ ﻪﻤﺋﺎﻗ ] 1.kağıt para. 2.ferman.<br />
kâimmakam (A.) [ مﺎﻘﻡ ﻢﺋﺎﻗ ] 1.kaymakam. 2.yerine geçen.<br />
kâin (A.) [ ﻦﺋﺎﮐ ] bulunan, yer alan.<br />
kâinât (A.) [ تﺎﻨﺋﺎﮐ ] 1.evren. 2.dünya.<br />
kâkül (F.) [ ﻞﮐﺎﮐ ] perçem.<br />
kâl (A.) [ لﺎﻗ ] söz, laf.<br />
kal’ (A.) [ ﻊﻠﻗ ] koparma, sökme.<br />
kal’a (A.) [ ﻪﻌﻠﻗ ] kale<br />
kâlâ (F.) [ ﻻﺎﮐ ] 1.mal. 2.kumaş.<br />
kalb (A.) [ ﺐﻠﻗ ] 1.yürek. 2.gönül.<br />
kalb (A.) [ ﺐﻠﻗ ] değiştirme.<br />
kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.<br />
243
kalbî (A.) [ ﯽﺒﻠﻗ ] 1.yürekten. 2.kalp ile ilgili.<br />
kalbüd (F.) [ ﺪﺒﻝﺎﮐ ] 1.beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.<br />
kalbzen (A.-F.) [ نز ﺐﻠﻗ ] kalpazan.<br />
kalem (A.) [ ﻢﻠﻗ ] 1.kalem. 2.keski. 3.büro.<br />
kalemkârî (A.-F.) [ یرﺎﮑﻤﻠﻗ ] 1.nakkaşlık. 2.kalem işi.<br />
kalemrev (A.-F.) [ وﺮﻤﻠﻗ ] ülke, diyar, topraklar.<br />
kâlıb (A.) [ ﺐﻝﺎﻗ ] 1.kalıp. 2.beden.<br />
kalil (A.) [ ﻞﻴﻠﻗ ] az.<br />
kallâş (A.) [ شﻼﻗ ] kalleş.<br />
kalyân (F.) [ نﺎﻴﻠﻗ ] nargile.<br />
kâm (F.) [ مﺎﮐ ] 1.damak. 2.arzu.<br />
kamer (A.) [ ﺮﻤﻗ ] ay.<br />
kameriyye (A.) [ ﻪیﺮﻤﻗ ] çardak.<br />
kâmet (A.) [ ﺖﻡﺎ ﻗ ] boy.<br />
kâmil (A.) [ ﻞﻡﺎﮐ ] 1.tam. 2.olgun. 3.bilgili.<br />
kâmilen (A.) [ ﻼﻡﺎﮐ ] tamamen, büsbütün, tümüyle.<br />
kamîs (A.) [ ﺺﻴﻤﻗ ] gömlek.<br />
kâmkâr (F.) [ رﺎﮑﻡﺎﮐ ] mutlu.<br />
kamus (A.) [ سﻮﻡﺎﻗ ] sözlük.<br />
kâmyâb (F.) [ بﺎﻴﻡﺎﮐ ] mutlu.<br />
kân (F.) [ نﺎﮐ ] 1.maden ocağı. 2.yurt, ocak.<br />
kanâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﻗ ] yetinme.<br />
kanaat etmek yetinmek.<br />
244
kanât (A.) [ تﺎﻨﻗ ] yeraltı su kanalı.<br />
kand (A.) [ ﺪﻨﻗ ] şeker.<br />
kâni (A.) [ ﻊﻥﺎﻗ ] yetinen, kanaat eden.<br />
kâni etmek ikna etmek.<br />
kâni olmak ikna olmak.<br />
kannâd (A.) [ دﺎﻨﻗ ] şekerci.<br />
kantar (A.) [ رﺎﻄﻨﻗ ] baskül.<br />
kanun (A.) [ نﻮﻥﺎﻗ ] 1.yasa. 2.yol yordam.<br />
kânûn (A.) [ نﻮﻥﺎﮐ ] 1.ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.<br />
kanunî (A.) [ ﯽﻥﻮﻥﺎﻗ ] 1.yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.<br />
kâr (F.) [ رﺎﮐ ] iş.<br />
kâr etmek işlemek, tesir etmek.<br />
karâbet (A.) [ ﺖﺑاﺮﻗ ] yakınlık, akrabalık.<br />
karâin (A.) [ ﻦﺋاﺮﻗ ] ipuçları, karineler.<br />
karar (A.) [ راﺮﻗ ] 1.durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.<br />
karargîr (A.-F.) [ ﺮﻴﮔراﺮﻗ ] karar verilmiş.<br />
karargîr olmak karara bağlanmak.<br />
kârbân (F.) [ نﺎﺑرﺎﮐ ] kervan.<br />
kârd (F.) [ درﺎﮐ ] bıçak.<br />
kârdân (F.) [ نادرﺎﮐ ] işbilir.<br />
kârgâh (F.) [ ﻩﺎﮔرﺎﮐ ] işlik, iş yeri.<br />
kârger (F.) [ ﺮﮔرﺎﮐ ] işçi.<br />
karha (A.) [ ﻪﺣﺮﻗ ] yara.<br />
245
kârhane (F.) [ ﻪﻥﺎﺧرﺎﮐ ] 1.fabrika. 2.işlik.<br />
kâr-ı kadim [ ﻢیﺪﻗ رﺎﮐ ] eski el işi.<br />
kâri’ (A.) [ ءرﺎﻗ ] okuyucu.<br />
kâri’în (A.) [ ﻦﻴﺋرﺎﻗ ] okuyucular.<br />
kâria (A.) [ ﻪﺋرﺎﻗ ] bayan okuyucu.<br />
karîb (A.) [ ﺐیﺮﻗ ] yakın.<br />
karîben (A.) [ ﺎﺒیﺮﻗ ] yakında.<br />
karîha (A.) [ ﻪﺤیﺮﻗ ] düşünme gücü.<br />
karin (A.) [ ﻦیﺮﻗ ] 1.yakın. 2.eş dost.<br />
karîne (A.) [ ﻪﻨیﺮﻗ ] ipucu.<br />
kâriz (F.) [ ﺰیرﺎﮐ ] yeraltı su kanalı.<br />
karn (A.) [ نﺮﻗ ] 1.boynuz. 2.yüzyıl.<br />
kârşinâs (F.) [ سﺎﻨﺵرﺎﮐ ] uzman, işten anlayan.<br />
karûre (A.) [ ﻩرورﺎﻗ ] idrar şişesi, ördek.<br />
kârvan (F.) [ ناورﺎﮐ ] kervan.<br />
karvanserây (A.) [ یاﺮﺱ ناو رﺎﮐ ] kervansaray.<br />
karye (A.) [ ﻪیﺮﻗ ] köy.<br />
karz (A.) [ ضﺮﻗ ] borç.<br />
kârzâr (F.) [ رازرﺎﮐ ] savaş.<br />
kasab (A.) [ ﺐﺼﻗ ] 1.şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.<br />
kasaba (A.) [ ﻪﺒﺼﻗ ] kasaba.<br />
kasâid (A.) [ ﺪﺋﺎﺼﻗ ] kasideler.<br />
kasâvet (A.) [ ت وﺎﺴﻗ ] 1.katılık, sertlik. 2.keder.<br />
246
kasd (A.) [ ﺪﺼﻗ ] 1.kasıt. 2.dövme.<br />
kasden (A.) [ اﺪﺼﻗ ] kasıtlı olarak.<br />
kâse (F.) [ ﻪﺱﺎﮐ ] 1.çanak, kâse.<br />
kâse-i ser [ ﺮﺱ ءﻪﺱﺎﮐ ] kafatası.<br />
kâselîs (F.) [ ﺲﻴﻝ ﻪﺱﺎﮐ ] çanak yalayıcı.<br />
kasem (A.) [ ﻢﺴﻗ ] yemin.<br />
kasır (A.) [ ﺮﺼﻗ ] köşk.<br />
kâsib (A.) [ ﺐﺱﺎﮐ ] kazanan.<br />
kâsid (A.) [ ﺪﺹﺎﻗ ] 1.ulak. 2.kasteden.<br />
kaside (A.) [ ﻩﺪﻴﺼﻗ ] kaside.<br />
kasîdeserâ (A.-F.) [ اﺮﺱ ﻩﺪﻴﺼﻗ ] kaside şairi.<br />
kasîr (A.) [ ﺮﻴﺼﻗ ] kısa.<br />
kasr (A.) [ ﺮﺼﻗ ] kasır, köşk.<br />
kassab (A.) [ بﺎﺼﻗ ] kasap.<br />
kassar (A.) [ رﺎﺼﻗ ] çamaşırcı, çırpıcı.<br />
kasvet (A.) [ تﻮﺴﻗ ] 1.katılık. 2.gönül darlığı.<br />
kasvet basmak gönlü daralmak.<br />
kâş (F.) [ شﺎﮐ ] keşke.<br />
kâşâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺵﺎﮐ ] 1.yuva. 2.mâlikâne.<br />
kâşî (F.) [ ﯽﺵﺎﮐ ] çini, fayans.<br />
kâşif (A.) [ ﻒﺵﺎﮐ ] keşfeden.<br />
kâşki (F.) [ ﯽﮑﺵﺎﮐ ] keşke.<br />
kat’ (A.) [ ﻊﻄﻗ ] 1.kesme. 2.kesilme.<br />
247
kat’an (A.) [ ﺎﻌﻄﻗ ] kesinlikle.<br />
kat’en (A.) [ ﺎﻌﻄﻗ ] kesinlikle.<br />
kat’î (A.) [ ﯽﻌﻄﻗ ] kesin.<br />
kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.<br />
kat’iyet (A.) [ ﺖﻴﻌﻄﻗ ] kesinlik.<br />
kat’iyyen (A.) [ ﺎﻴﻌﻄﻗ ] 1.kesinlikle. 2.asla.<br />
katarât (A.) [ تاﺮﻄﻗ ] damlalar.<br />
katf (A.) [ ﻒﻄﻗ ] devşirme.<br />
kâtıbeten (A.) [ ﺔ ﺒﻃﺎﻗ ] asla, kesinlikle.<br />
kâti’ (A.) [ ﻊﻃﺎﻗ ] kesen, kesici.<br />
kâtib (A.) [ ﺐﺕﺎﮐ ] yazıcı.<br />
kâtil (A.) [ ﻞﺕﺎﻗ ] öldüren.<br />
katil (A.) [ ﻞﺘﻗ ] öldürme.<br />
kâtip (A.) [ ﺐﺕﺎﮐ ] yazıcı.<br />
katl (A.) [ ﻞﺘﻗ ] öldürme, katil.<br />
katre (A.) [ ﻩﺮﻄﻗ ] damla.<br />
kavâfil (A.) [ ﻞﻓاﻮﻗ ] kafileler.<br />
kavâid (A.) [ ﺪﻋاﻮﻗ ] kurallar, kâideler.<br />
kavânîn (A.) [ ﻦﻴﻥاﻮﻗ ] kanunlar.<br />
kavî (A.) [ یﻮﻗ ] güçlü.<br />
kavim (A.) [ مﻮﻗ ] topluluk, ulus.<br />
kavis (A.) [ سﻮﻗ ] yay.<br />
kaviyü’l-bünye (A.) [ ﻪﻴﻨﺒﻝا یﻮﻗ ] sağlam yapılı.<br />
248
kavl (A.) [ لﻮﻗ ] söz.<br />
kavm (A.) [ مﻮﻗ ] kavim, topluluk.<br />
kavmî (A.) [ ﯽﻡﻮﻗ ] kavme dayalı.<br />
kavmiyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﻗ ] kavimlik.<br />
kavs (A.) [ سﻮﻗ ] yay.<br />
kay’ (A.) [ ء ﯽﻗ ] kusma.<br />
kayd (A.) [ ﺪﻴﻗ ] 1.bağ. 2.zincir. 3.kayıt.<br />
kazâ (A.) [ ﺎﻀﻗ ] 1.ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.<br />
kazâî (A.) [ ﯽﺋﺎﻀﻗ ] yargı ile ilgili.<br />
kazârâ (A.-F.) [ ارﺎﻀﻗ ] tesadüfen.<br />
kazâyâ (A.) [ ﺎیﺎﻀﻗ ] meseleler, problemler.<br />
kâzî (A.) [ ﯽﺽﺎﻗ ] kadı.<br />
kâzib (A.) [ بذﺎﮐ ] yalancı.<br />
kaziyye (A.) [ ﻪﻴﻀﻗ ] 1.mesele. 2.önerme.<br />
ke’enlemyekün (A.) [ ﻦﮑی ﻢﻝ نﺄﮐ ] olmamışçasına, yok sayarak.<br />
ke’s (A.) [ سﺄﮐ ] 1.çanak. 2.kadeh.<br />
kebed (A.) [ ﺪﺒﮐ ] karaciğer.<br />
kebîr (A.) [ ﺮﻴﺒﮐ ] büyük.<br />
kebş (A.) [ ﺶﺒﮐ ] koç.<br />
kebûd (F.) [ دﻮﺒﮐ ] mavi.<br />
kebûter (F.) [ دﻮﺒﮐ ] güvercin.<br />
kec (F.) [ ﺞﮐ ] eğri.<br />
kecbîn (F.) [ ﻦﻴﺒﺠﮐ ] şaşı.<br />
249
keçel (F.) [ ﻞﭽﮐ ] kel.<br />
kedd (A.) [ ﺪﮐ ] emek.<br />
keder (A.) [ رﺪﮐ ] 1.üzüntü. 2.bulanıklık.<br />
kedernâk (A.-F.) [ کﺎﻥرﺪﮐ ] üzüntülü, kederli.<br />
kedhüda (F.) [ اﺪﺧﺪﮐ ] kâhya.<br />
kedû (F.) [ وﺪﮐ ] kabak.<br />
kef (F.) [ ﻒﮐ ] köpük.<br />
kefâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﻔﮐ ] kefillik.<br />
kefçe (F.) [ ﻪﭽﻔﮐ ] kepçe.<br />
kefel (A.) [ ﻞﻔﮐ ] kalça.<br />
kefere (A.) [ ﻩﺮﻔﮐ ] kafirler.<br />
keff (A.) [ ﻒﮐ ] 1.aya. 2.avuç.<br />
keffe (A.) [ ﻪﻔﮐ ] kefe.<br />
kefgîr (F.) [ ﺮﻴﮕﻔﮐ ] kevgir.<br />
kefil (A.) [ ﻞﻴﻔﮐ ] kefil, kefalet eden.<br />
kefş (F.) [ ﺶﻔﮐ ] ayakkabı.<br />
keftâr (F.) [ رﺎﺘﻔﮐ ] sırtlan.<br />
kefter (F.) [ ﺮﺘﻔﮐ ] güvercin.<br />
kehânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻬﮐ ] falcılık, kahinlik.<br />
kehene (A.) [ ﻪﻨﻬﮐ ] kahinler.<br />
kehf (A.) [ ﻒﻬﮐ ] mağara.<br />
kehhâl (A.) [ لﺎﺤﮐ ] 1.göze sürme çeken. 2.göz hekimi.<br />
kehkeşan (F.) [ نﺎﺸﮑﻬﮐ ] samanyolu.<br />
250
kej (F.) [ ﮋﮐ ] eğik, eğri.<br />
kejdüm (F.) [ مدﮋﮐ ] akrep.<br />
kelâğ (F.) [ غﻼﮐ ] karakarga, kuzgun.<br />
kelâm (A.) [ م ﻼﮐ ] söz.<br />
kelâm-ı kadim [ ﻢیﺪﻗ مﻼﮐ ] Kur’ân.<br />
kelâm-ı kibâr [ رﺎﺒﮐ مﻼﮐ ] büyük insanların özlü sözleri.<br />
kelb (A.) [ ﺐﻠﮐ ] köpek.<br />
kelimât (A.) [ تﺎﻤﻠﮐ ] kelimeler, sözcükler.<br />
kelime (A.) [ ﻪﻤﻠﮐ ] sözcük.<br />
kelle (F.) [ ﻪﻠﮐ ] baş.<br />
kem (F.) [ ﻢﮐ ] az, eksik.<br />
kemâbîş (F.) [ ﺶﻴﺑﺎﻤﮐ ] az çok, aşağı yukarı.<br />
kemâfissâbık (A.) [ ﻖﺑﺎﺴﻝا ﯽﻓ ﺎﻤﮐ ] eskiden olduğu gibi.<br />
kemâkân (A.) [ نﺎﮐﺎﻤﮐ ] eskiden olduğu gibi.<br />
kemâl (A.) [ لﺎﻤﮐ ] olgunluk, mükemmellik.<br />
kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.<br />
kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.<br />
kemân (F.) [ نﺎﻤﮐ ] 1.yay. 2.keman.<br />
kemânebrû (F.) [ وﺮﺑا نﺎﻤﮐ ] kaşı yay gibi olan sevgili.<br />
kemankeş (F.) [ ﺶﮑﻥﺎﻤﮐ ] okçu, yay çeken.<br />
kemâyenbağî (A.) [ ﯽﻐﺒﻨی ﺎﻤﮐ ] gerektiği gibi.<br />
kemend (F.) [ ﺪﻨﻤﮐ ] kement.<br />
kemend-i zülf (F.) [ ﻒﻝز ﺪﻨﻤﮐ ] saçlarının kemendi.<br />
251
kemer (F.) [ ﺮﻤﮐ ] bel.<br />
kemerbend (F.) [ ﺪﻨﺑﺮﻤﮐ ]] bel kayışı.<br />
kemîn (F.) [ ﻦﻴﻤﮐ ] pusu, tuzak.<br />
kemmiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﮐ ] nicelik.<br />
kemmiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﮐ ] nicelik.<br />
kemter (F.) [ ﺮﺘﻤﮐ ] 1.daha az. 2.değersiz.<br />
kemyâb (F.) [ بﺎﻴﻤﮐ ] az bulunur.<br />
kenâr (F.) [ رﺎﻨﮐ ] 1.kıyı. 2.kenar, yan.<br />
kenef (A.) [ ﻒﻨﮐ ] 1.çevre. 2.sığınacak yer.<br />
kenîse (A.) [ ﻪﺴﻴﻨﮐ ] kilise.<br />
kenîz (F.) [ ﺰﻴﻨﮐ ] cariye.<br />
kenz (A.) [ ﺰﻨﮐ ] hazine.<br />
ker (F.) [ ﺮﮐ ] sağır.<br />
kerâhet (A.) [ ﺖهاﺮﮐ ] iğrenme tiksinme.<br />
kerâmet (A.) [ ﺖﻡاﺮﮐ ] 1.cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı<br />
hal.<br />
kerân (F.) [ ناﺮﮐ ] uç, kıyı.<br />
kere (A.) [ ﻩﺮﮐ ] kez.<br />
kerefs (F.) [ ﺲﻓﺮﮐ ] kereviz.<br />
kerem (A.) [ مﺮﮐ ] cömertlik.<br />
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.<br />
keremkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻡﺮﮐ ] cömert.<br />
kerhen (A.) [ ﺎهﺮﮐ ] istemeyerek, iğrenerek.<br />
252
kerîh (A.) [ ﻪیﺮﮐ ] iğrenç.<br />
kerîm (A.) [ ﻢیﺮﮐ ] 1.cömert. 2.yüce.<br />
kerîme (A.) [ ﻪﻤیﺮﮐ ] kız çocuk.<br />
kerkes (A.) [ ﺲﮐﺮﮐ ] akbaba.<br />
kerrât (A.) [ تاﺮﮐ ] defalar.<br />
kerre (A.) [ ﻩﺮﮐ ] defa.<br />
kerûbî (A.) [ ﯽﺑوﺮﮐ ] büyük melek.<br />
kervan (F.) [ ناوﺮﮐ ] kafile, kervan.<br />
kervansaray bk. karvanserây.<br />
kes (F.) [ ﺲﮐ ] kişi, kimse.<br />
kesâd (A.) [ دﺎﺴﮐ ] sürümsüz, kesat.<br />
kesâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﺜﮐ ] 1.yoğunluk. 2.çokluk.<br />
kesâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺴﮐ ] tembellik, gevşeklik.<br />
kesb (A.) [ ﺐﺴﮐ ] çalışarak kazanma.<br />
kesbî (A.) [ ﯽﺒﺴﮐ ] çalışarak elde edilen.<br />
kese (F.) [ ﻪﺴﻴﮐ ] torba, küçük torba.<br />
kesîf (A.) [ ﻒﻴﺜﮐ ] 1.yoğun. 2.kalın. 3.koyu.<br />
kesîr (A.) [ ﺮﻴﺜﮐ ] çok, bol.<br />
kesîrü’l-istimâl (A.) [ لﺎﻤﻌﺘﺱﻻاﺮﻴﺜﮐ ] çok kullanılan.<br />
kesret (A.) [ تﺮﺜﮐ ] çokluk, bolluk.<br />
kesretle :(A.-T.) çokça, bolca.<br />
kesretli (A.-T.) çok, fazla.<br />
keşf (A.) [ ﻒﺸﮐ ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.<br />
253
keşif (A.) [ ﻒﺸﮐ ] keşfetme, bulma.<br />
keşkûl (F.) [ لﻮﮑﺸﮐ ] 1.dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.<br />
keşmekeş (F.) [ ﺶﮑﻤﺸﮐ ] kargaşa, çekişme.<br />
keştî (F.) [ ﯽﺘﺸﮐ ] gemi.<br />
keştîbân (F.) [ نﺎﺒﻴﺘﺸﮐ ] kaptan.<br />
ketif (A.) [ ﻒﺘﮐ ] 1.omuz. 2.kürek kemiği.<br />
ketm (A.) [ ﻢﺘﮐ ] gizleme, saklama.<br />
kettân (A.) [ نﺎﺘﮐ ] keten.<br />
ketûm (A.) [ مﻮﺘﮐ ] sır saklayan, ağzı sıkı.<br />
kevâkib (A.) [ ﺐﮐاﻮﮐ ] yıldızlar.<br />
kevkeb (A.) [ ﺐﮐﻮﮐ ] yıldız.<br />
kevkebe (A.) [ ﻪﺒﮐﻮﮐ ] gösteriş.<br />
kevn (A.) [ نﻮﮐ ] varlık.<br />
kevser (A.) [ ﺮﺛﻮﮐ ] 1.cennet. 2.cennetteki bir havuz.<br />
keyd (A.) [ ﺪﻴﮐ ] hile, düzen.<br />
keyf (A.) [ ﻒﻴﮐ ] keyif, afiyet.<br />
keyfe mâ ittafak (A.) [ ﻖﻔﺕا ﺎﻡ ﻒﻴﮐ ] rastgele.<br />
keyfiyet (A.) [ ﺖﻴﻔﻴﮐ ] nitelik<br />
keyfiyyet (A.) [ ﺖﻴﻔﻴﮐ ] nitelik.<br />
keyhân (F.) [ نﺎﻬﻴﮐ ] dünya.<br />
keyvan (F.) [ ناﻮﻴﮐ ] Satürn, Zuhal.<br />
kezâ (A.) [ اﺬﮐ ] aynı şekilde, böylece.<br />
kezâlik (A.) [ ﮏﻝاﺬﮐ ] aynı şekilde.<br />
254
kezzâb (A.) [ باﺬﮐ ] çok yalancı.<br />
kıbâb (A.) [ بﺎﺒﻗ ] kubbeler.<br />
kıbel (A.) [ ﻞﺒﻗ ] taraf, yön.<br />
kıble (A.) [ ﻪﻠﺒﻗ ] 1.Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.<br />
kıbtî (A.) [ ﯽﻄﺒﻗ ] çingene.<br />
kıdem (A.) [ مﺪﻗ ] eskilik.<br />
kıdve (A.) [ ﻩوﺪﻗ ] önder.<br />
kılâ’ (A.) [ عﻼﻗ ] kaleler.<br />
kıllet (A.) [ ﺖﻠﻗ ] azlık.<br />
kırâat (A.) [ ﺖﺋاﺮﻗ ] okuma.<br />
kırâat etmek okumak.<br />
kırâathâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺖﺋاﺮﻗ ] 1. kahvehane. 2.okuma salonu.<br />
kıran (A.) [ ناﺮﻗ ] 1.yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine<br />
yaklaşması.<br />
kırba (A.) [ ﻪﺑﺮﻗ ] deriden yapılmış su kabı.<br />
kırtâsiye (A.) [ ﻪﻴﺱﺎﻃﺮﻗ ] kağıt işleri.<br />
kısas (A.) [ ﻪﺼﻗ ] kıssalar, hikayeler.<br />
kısm (A.) [ ﻢﺴﻗ ] kısım, bölüm.<br />
kısmen (A.) [ ﺎﻤﺴﻗ ] bir kısmı.<br />
kısmet (A.) [ ﺖﻤﺴﻗ ] 1.nasip, pay. 2.bölme.<br />
kıssa (A.) [ ﻪﺼﻗ ] 1.öykü, fıkra. 2.olay.<br />
kıst (A.) [ ﻂﺴﻗ ] 1.taksit. 2.parça.<br />
kıstas (A.) [ سﺎﻄﺴﻗ ] 1.ölçü. 2.terazi.<br />
255
kışr (A.) [ ﺮﺸﻗ ] kabuk.<br />
kıt’a (A.) [ ﻪﻌﻄﻗ ] parça.<br />
kıtal (A.) [ لﺎﺘﻗ ] 1.savaş. 2.birbirini öldürme.<br />
kıyafet (A.) [ ﺖﻓﺎﻴﻗ ] kılık, görünüm.<br />
kıyâm (A.) [ مﺎﻴﻗ ] 1.kalkma. 2.ayaklanma.<br />
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.<br />
kıyamet (A.) [ ﺖﻡﺎﻴﻗ ] 1.mahşer günü. 2.gürültü patırtı.<br />
kıyas (A.) [ سﺎﻴﻗ ] karşılaştırma, mukayese.<br />
kıymet (A.) [ ﺖﻤﻴﻗ ] değer.<br />
kıymet vermek değer vermek.<br />
kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.<br />
kıymetdar (A.-F.) [ راﺪﺘﻤﻴﻗ ] değerli.<br />
kıyr (A.) [ ﺮﻴﻗ ] katran, zift.<br />
kıyye (A.) [ ﻪﻴﻗ ] okka.<br />
kibar (A.) [ رﺎﺒﮐ ] büyükler.<br />
kibr (A.) [ ﺮﺒﮐ ] büyüklük taslama, şişinme.<br />
kifayet (A.) [ ﺖیﺎﻔﮐ ] 1.yeterli olma. 2.yararlılık.<br />
kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.<br />
kihâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﺤﮐ ] 1.göz hekimliği. 2.sürmecilik.<br />
kîl (A.) [ ﻞﻴﻗ ] söz.<br />
kilâb (A.) [ بﻼﮐ ] köpekler.<br />
kîle (A.) [ ﻪﻠﻴﮐ ] kile.<br />
kilîsa (F.) [ ﺎﺴﻴﻠﮐ ] kilise.<br />
256
kilk (F.) [ ﮏﻠﮐ ] kamış kalem.<br />
kîlükâl (A.) [ لﺎﻗ و ﻞﻴﻗ ] dedikodu.<br />
kilye (A.) [ ﻪﻴﻠﮐ ] böbrek.<br />
kimyâger (A.-F.) [ ﺮﮔﺎﻴﻤﻴﮐ ] kimyacı.<br />
kimyevî (A.) [ یﻮﻴﻤﻴﮐ ] kimyasal.<br />
kinâyeâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﻪیﺎﻨﮐ ] kinayeli.<br />
kindar (F.) [ راﺪﻨﻴﮐ ] kinci.<br />
kînecû (F.) [ ﻮﺝ ﻪﻨﻴﮐ ] kinci.<br />
kirâm (A.) [ ماﺮﮐ ] 1.yüce kişiler. 2.cömertler.<br />
kirâren (A.) [ اراﺮﮐ ] defalarca.<br />
kirbâs (A.) [ سﺎﺑﺮﮐ ] bez.<br />
kirm (F.) [ مﺮﮐ ] kurt, kurtçuk.<br />
kirm-i ebrîşem [ ﻢﺸیﺮﺑا مﺮﮐ ] ipek böceği.<br />
kirm-i şebefruz [ ز وﺮﻓا ﺐﺵ مﺮﮐ ] ateş böceği.<br />
kîse (F.) [ ﻪﺴﻴﮐ ] 1.torba, kese. 2.para kesesi.<br />
kisve (A.) [ ﻩﻮﺴﮐ ] giysi.<br />
kisvet (A.) [ تﻮﺴﮐ ] 1.giysi. 2.güreşçi kisbeti.<br />
kîş (F.) [ ﺶﻴﮐ ] din.<br />
kişt (F.) [ ﺖﺸﮐ ] ekin.<br />
kiştzar (F.) [ راﺰﺘﺸﮐ ] tarla.<br />
kişver (F.) [ رﻮﺸﮐ ] ülke.<br />
kişverküşâ (F.) [ ﺎﺸﮐرﻮﺸﮐ ] fatih, ülkeler alan.<br />
kitâb (A.) [ بﺎﺘﮐ ] kitap.<br />
257
kitâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺘﮐ ] 1.mezar taşı yazısı. 2.yazıt.<br />
kitabhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺨﺑﺎﺘﮐ ] kütüphane.<br />
kitmân (A.) [ نﺎﻤﺘﮐ ] sır saklama, ketumluk.<br />
kitmân etmek saklamak.<br />
kiyâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻴﮐ ] zekilik, uyanıklık.<br />
kizb (A.) [ بﺬﮐ ] yalan.<br />
köhne (F.) [ ﻪﻨﻬﮐ ] eski.<br />
kubh (A.) [ ﺢﺒﻗ ] çirkinlik.<br />
kubûr (A.) [ رﻮﺒﻗ ] mezarlar.<br />
kûçe (F.) [ ﻪچﻮﮐ ] sokak.<br />
kudât (A.) [ تﺎﻀﻗ ] kadılar.<br />
kûdek (F.) [ کدﻮﮐ ] çocuk.<br />
kudemâ (A.) [ ﺎﻡﺪﻗ ] eskiler.<br />
kudret (A.) [ ترﺪﻗ ] güç.<br />
kudsî (A.) [ ﯽﺱﺪﻗ ] kutsal.<br />
kudsiyân (A.-F.) [ نﺎﻴﺱﺪﻗ ] melekler.<br />
kudsiyet (A.) [ ﺖﻴﺱﺪﻗ ] kutsallık.<br />
kudsiyetşiken (A.-F.) [ ﻦﮑﺵ ﺖﻴﺱﺪﻗ ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı<br />
saygısız.<br />
kudûm (A.) [ موﺪﻗ ] 1.gelme. 2.kudüm.<br />
kudûmzen (A.-F.) [ نز موﺪﻗ ] kudüm çalan.<br />
kûfe (F.) [ ﻪﻓﻮﮐ ] küfe.<br />
kufl (A.) [ ﻞﻔﻗ ] kilit.<br />
258
kûfte (F.) [ ﻪﺘﻓﻮﮐ ] 1.ezik. 2.köfte.<br />
kûh (F.) [ ﻩﻮﮐ ] dağ.<br />
kûhân (F.) [ نﺎهﻮﮐ ] hörgüç.<br />
kûhistan (F.) [ نﺎﺘﺴهﻮﮐ ] dağlık.<br />
kuhl (A.) [ ﻞﺤﮐ ] göz sürmesi.<br />
kulel (A.) [ ﻞﻠﻗ ] 1.kuleler. 2.doruklar.<br />
kullâb (A.) [ بﻼﻗ ] kanca, çengel.<br />
kulle (A.) [ ﻪﻠﻗ ] 1.kule. 2.doruk.<br />
kulûb (A.) [ بﻮﻠﻗ ] kalpler.<br />
kumâr (A.) [ رﺎﻤﻗ ] kumar.<br />
kumâş (A.) [ شﺎﻤﻗ ] kumaş.<br />
kumrî (A.) [ یﺮﻤﻗ ] kumru.<br />
kûr (F.) [ رﻮﮐ ] kör.<br />
kur’a (A.) [ ﻪﻋﺮﻗ ] kur’a, ad çekme.<br />
kurâ (A.) [ ءاﺮﻗ ] köyler.<br />
kurâze (A.) [ ﻪﺽاﺮﻗ ] kırıntı, döküntü.<br />
kurb (A.) [ بﺮﻗ ] 1.yakınlık. 2.yakın.<br />
kûre (F.) [ ﻩرﻮﮐ ] kuyumcu ocağı.<br />
kûrî (F.) [ یرﻮﮐ ] körlük.<br />
kurrâ (A.) [ ءاﺮﻗ ] Kur’ân okuyucular.<br />
kurs (A.) [ صﺮﻗ ] yuvarlak.<br />
kurûn (A.) [ نوﺮﻗ ] 1.yüzyıllar. 2.çağlar.<br />
kurûn-i kadîme (F.) [ ﻪﻤیﺪﻗ نوﺮﻗ ] eski çağlar.<br />
259
kurûn-i ûlâ [ ﯽﻝوا نوﺮﻗ ] ilkçağ.<br />
kurûn-i vüstâ [ ﯽﻄﺱو نوﺮﻗ ] ortaçağ.<br />
kûs (F.) [ سﻮﮐ ] kös, büyük davul.<br />
kûse (F.) [ ﻪﺱﻮﮐ ] köse.<br />
kusûr (A.) [ رﻮﺼﻗ ] 1.kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.<br />
kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.<br />
kûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﮐ ] köşe.<br />
kûşiş (F.) [ ﺶﺵﻮﮐ ] çaba.<br />
kûşk (F.) [ ﮏﺵﻮﮐ ] köşk.<br />
kût (A.) [ تﻮﻗ ] azık, yiyecek.<br />
kûtah (F.) [ ﻩﺎﺕﻮﮐ ] kısa.<br />
kûtahnazar (F.-A.) [ ﺮﻈﻥ ﻩﺎﺕﻮﮐ ] kıt görüşlü, basiretsiz.<br />
kutb (A.) [ ﺐﻄﻗ ] kutup.<br />
kutn (A.) [ ﻦﻄﻗ ] pamuk.<br />
kutr (A.) [ ﺮﻄﻗ ] çap.<br />
kuûd (A.) [ دﻮﻌﻗ ] oturma.<br />
kuvâ (A.) [ اﻮﻗ ] güçler, kuvvetler.<br />
kuvve (A.) [ ﻩﻮﻗ ] güç, kuvvet.<br />
kuvve-i muhayyile [ ﻪﻠﻴﺨﻡ ء ﻩﻮﻗ ] hayal gücü.<br />
kuvve-i müeyyide [ ﻩﺪیﺆﻡ ءﻩﻮﻗ ] yaptırım gücü.<br />
kuvvet (A.) [ تﻮﻗ ] 1.güç. 2.askerî güç.<br />
kûy (F.) [ یﻮﮐ ] 1.köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.<br />
kuyûd (A.) [ دﻮﻴﻗ ] 1.bağlar. 2.kayıtlar.<br />
260
kuyûdat (A.) [ تادﻮﻴﻗ ] kayıtlar.<br />
kuzât (A.) [ تﺎﻀﻗ ] kadılar.<br />
kûze (F.) [ ﻩزﻮﮐ ]] testi.<br />
kübrâ (A.) [ اﺮﺒﮐ ] en büyük.<br />
küdûr (A.) [ روﺪﮐ ] kederler.<br />
küdûret (A.) [ تروﺪﮐ ] 1.bulanıklık. 2.tasa.<br />
küffar (A.) [ رﺎﻔﮐ ] kafirler.<br />
küfr (A.) [ ﺮﻔﮐ ] 1.kafirlik. 2.küfür.<br />
küfrbâz (A.-F.) [ زﺎﺑﺮﻔﮐ ] küfürbaz.<br />
kühen (F.) [ ﻦﻬﮐ ] eski.<br />
külah (F.) [ ﻩﻼﮐ ] şapka.<br />
külbe (F.) [ ﻪﺒﻠﮐ ] kulübe.<br />
küleh (F.) [ ﻪﻠﮐ ] külah, şapka.<br />
külfet (A.) [ ﺖﻔﻠﮐ ] 1.zahmet. 2.merasim.<br />
küll (A.) [ ﻞﮐ ] tüm, bütün.<br />
küllî (A.) [ ﯽﻠﮐ ] 1.genel. 2.çok.<br />
külliyyen (A.) [ ﺎﻴﻠﮐ ] tamamen, tümü.<br />
künc (F.) [ ﺞﻨﮐ ] köşe.<br />
küngüre (F.) [ ﻩﺮﮕﻨﮐ ] şerefe.<br />
künh (A.) [ ﻪﻨﮐ ] asıl, öz.<br />
künûn (F.) [ نﻮﻨﮐ ] şimdi.<br />
künûz (A.) [ زﻮﻨﮐ ] hazineler.<br />
küre (A.) [ ﻩﺮﮐ ] küre.<br />
261
küre-i arz [ ضرا ءﻩﺮﮐ ] yerküre, dünya.<br />
kürevî (A.) [ یوﺮﮐ ] küresel.<br />
kürre (F.) [ ﻩﺮﮐ ] 1.sıpa. 2.tay.<br />
kürsî (A.) [ ﯽﺱﺮﮐ ] 1.kürsü, taht. 2.başkent.<br />
küsûf (A.) [ فﻮﺜﮐ ] 1.güneş tutulması. 2.tutulma.<br />
küsûr (A.) [ رﻮﺴﮐ ] 1.kesirler. 2.parçalar.<br />
küşad (F.) [ دﺎﺸﮐ ] 1.açma. 2.açılma, açılış.<br />
küşâd etmek açılış yapmak, açmak.<br />
küştî (F.) [ ﯽﺘﺸﮐ ] güreş.<br />
küttâb (A.) [ بﺎﺘﮐ ] kâtipler, yazıcılar.<br />
kütüb (A.) [ ﺐﺘﮐ ] kitaplar.<br />
kütübhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺨﺒﺘﮐ ] kütüphane.<br />
262
lâ (A.) [ ﻻ ] 1.hayır. 2.yoktur.<br />
la’l (A.) [ ﻞﻌﻝ ] 1.al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.<br />
lâakal (A.) [ ﻞﻗاﻻ ] en azından, hiç olmazsa.<br />
lâbe (F.) [ ﻪﺑﻻ ] yalvarma.<br />
lâbis (A.) [ ﺲﺑﻻ ] giyen.<br />
lâbis olmak giymek.<br />
lâbüd (A.) [ ﺪﺑﻻ ] gerekli, lazım.<br />
lâcerem (A.) [ مﺮﺝﻻ ] kuşkusuz.<br />
lâcverd (F.) [ درﻮﺝﻻ ] lacivert.<br />
lâdînî (A.) [ ﯽﻨیدﻻ ] laik, din dışı.<br />
lâf (F.) [ فﻻ ] söz.<br />
lafazan (F.) [ نﺰﻓﻻ ] geveze.<br />
lafız (A.) [ ﻆﻔﻝ ] söz.<br />
lâfügüzâf (F.) [ فاﺰﮔ و فﻻ ] boş söz, zırva.<br />
lafz (A.) [ ﻆﻔﻝ ] söz, lafız.<br />
lafzî (A.) [ ﯽﻈﻔﻝ ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.<br />
lâgar (F.) [ ﺮﻏﻻ ] zayıf, cılız.<br />
lağv (A.) [ ﻮﻐﻝ ] 1.kaldırma. 2.boşuna.<br />
lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.<br />
lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.<br />
L<br />
263
lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.<br />
lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.<br />
lağz (A.) [ ﺰﻐﻝ ] sürçme.<br />
lağziş (F.) [ شﺰﻐﻝ ] sürçme, kayma.<br />
lahd (A.) [ ﺪﺤﻝ ] mezar, lahit.<br />
lahika (A.) [ ﻪﻘﺣﻻ ] ek.<br />
lahm (A.) [ ﻢﺤﻝ ] et.<br />
lahn (A.) [ ﻦﺤﻝ ] 1.uyum. 2.tavır. 3.dil.<br />
laht (F.) [ ﺖﺨﻝ ] parça.<br />
lâhûtî (A.) [ ﯽﺕﻮهﻻ ] ilahî.<br />
lahza (A.) [ ﻪﻈﺤﻝ ] an, lahza.<br />
laîn (A.) [ ﻦﻴﻌﻝ ] lanetlenmiş.<br />
lakab (A.) [ ﺐﻘﻝ ] lakap.<br />
lâkayd (A.) [ ﺪﻴﻗﻻ ] kayıtsız.<br />
lâkaydî (A.) [ یﺪﻴﻗﻻ ] kayıtsızlık.<br />
lâkin (A.) [ ﻦﮑﻝ ] ancak, ne var ki.<br />
laklâk (A.) [ قﻼﻘﻝ ] leylek.<br />
laklaka (A.) [ ﻪﻘﻠﻘﻝ ] boş laf.<br />
lâl (F.) [ لﻻ ] dilsiz.<br />
lâle (F.) [ ﻪﻝﻻ ] lale çiçeği.<br />
lâlekâ (F.) [ ﺎﮑﻝﻻ ] 1.pabuç. 2.taç, ibik.<br />
lâlettayin (A.) [ ﻦﻴﻴﻌﺘﻝا ﯽﻠﻋ ﻻ ] gelişigüzel.<br />
lâlezar (F.) [ راز ﻪﻝﻻ ] lale bahçesi.<br />
264
lâmehâle (A.) [ ﻪﻝ ﺎﺤﻡﻻ ] ister istemez, çaresiz.<br />
lâmekan (A.) [ نﺎﮑﻡﻻ ] mekansızlık.<br />
lâmi’ (A.) [ ﻊﻡﻻ ] parlayan.<br />
lâmia (A.) [ ﻪﻌﻡﻻ ] parlayan.<br />
lâmise (A.) [ ﻪﺴﻡﻻ ] dokunma duyusu.<br />
lâne (F.) [ ﻪﻥﻻ ] yuva.<br />
lanet (A.) [ ﺖﻨﻌﻝ ] lanet, beddua.<br />
lâsiyyema (A.) [ ﺎﻤﻴﺱﻻ ] özellikle.<br />
lâşe (F.) [ ﻪﺵﻻ ] leş.<br />
lâşehâr (F.) [ راﻮﺧ ﻪﺵﻻ ] leş yiyen.<br />
latif (A.) [ ﻒﻴﻄﻝ ] hoş, yumuşak.<br />
latife (A.) [ ﻪﻔﻴﻄﻝ ] şaka.<br />
latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.<br />
latifegû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻪﻔﻴﻄﻝ ] şakacı.<br />
latme (A.) [ ﻪﻤﻄﻝ ] tokat.<br />
lâubali (A.) [ ﯽﻝﺎﺑاﻻ ] kayıtsız, gamsız.<br />
lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.<br />
lây (F.) [ یﻻ ] 1.çamur. 2.tortu.<br />
lâya’kil (A.) [ ﻞﻘﻌیﻻ ] kendinde olmayan.<br />
lâyemut (A.) [ تﻮﻤیﻻ ] ölümsüz.<br />
lâyenkatı (A.) [ ﻊﻄﻘﻨیﻻ ] kesintisiz, sürekli.<br />
lâyetecezza (A.) [ اﺰﺠﺘیﻻ ] parçalanmaz, ayrılmaz.<br />
lâyetegayyer (A.) [ ﺮﻴﻐﺘیﻻ ] değişmez.<br />
265
lâyetenâhi (A.) [ ﯽهﺎﻨﺘی ﻻ ] sonsuz.<br />
lâyetezelzül (A.) [ لﺰﻝﺰﺘی ﻻ ] sarsılmaz.<br />
lâyiha (A.) [ ﻪﺤیﻻ ] tasarı.<br />
lâyuad (A.) [ ﺪﻌیﻻ ] sayısız.<br />
lâzevâl (A.) [ لاوزﻻ ] yok olmaz, ölümsüz.<br />
lâzım (A.) [ مزﻻ ] 1.gerekli. 2.geçişsiz.<br />
lâzıme (A.) [ ﻪﻡزﻻ ] gerekli.<br />
leâli (A.) [ ﯽﻝﺎﺌﻝ ] inciler.<br />
leb (F.) [ ﺐﻝ ] dudak.<br />
lebâleb (F.) [ ﺐﻝﺎﺒﻝ ] ağzına kadar dolu.<br />
leben (A.) [ ﻦﺒﻝ ] süt.<br />
leb-i derya (F.) [ ﺎیرد ﺐﻝ ] sahil, deniz kenarı.<br />
lecâcet (A.) [ ﺖﺝﺎﺠﻝ ] inat.<br />
lecûc (A.) [ جﻮﺠﻝ ] inatçı.<br />
ledünnî (A.) [ ﯽﻥﺪﻝ ] Tanrı sırlarıyla ilgili.<br />
leffen (A.) [ ﺎﻔﻝ ] ilişikte.<br />
leh (A.) [ ﻪﻝ ] yan, yana, yararına.<br />
lehv (A.) [ ﻮﻬﻝ ] 1.oyun. 2.yararı olmayan işler.<br />
leîm (A.) [ ﻢﻴﺌﻝ ] alçak.<br />
leîmâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻴﺌﻝ ] alçakça.<br />
leked (F.) [ ﺪﮑﻝ ] 1.tekme. 2.çifte.<br />
lekedâr (F.) [ راد ﻪﮑﻝ ] lekeli.<br />
lem’a (A.) [ ﻪﻌﻤﻝ ] parıltı.<br />
266
lemeân (A.) [ نﺎﻌﻤﻝ ] parıldama.<br />
lemeât (A.) [ تﺎﻌﻤﻝ ] parıltılar.<br />
lems (A.) [ ﺲﻤﻝ ] dokunma.<br />
lemyezel (A.) [ لﺰی ﻢﻝ ] 1.yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.<br />
leng (F.) [ ﮓﻨﻝ ] aksak, topal.<br />
lerzân (F.) [ نازﺮﻝ ] titrek.<br />
lerziş (F.) [ شزﺮﻝ ] titreme.<br />
leşker (F.) [ ﺮﮑﺸﻝ ] 1.asker. 2.ordu.<br />
letâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﻄﻝ ] 1.hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.<br />
letâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻄﻝ ] şakalar, fıkralar, latifeler.<br />
levâhık (A.) [ ﻖﺣاﻮﻝ ] ekler.<br />
levâyih (A.) [ ﺢیاﻮﻝ ] tasarılar.<br />
levâzım (A.) [ مزاﻮﻝ ] gereçler, gerekli şeyler.<br />
levend (F.) [ ﺪﻥﻮﻝ ] 1.Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.<br />
levh (A.) [ حﻮﻝ ] levha.<br />
levha (A.) [ ﻪﺣﻮﻝ ] plaka, tabela.<br />
levn (A.) [ نﻮﻝ ] 1.renk. 2.tür.<br />
levs (A.) [ ثﻮﻝ ] pislik.<br />
levze (A.) [ ﻩزﻮﻝ ] 1.badem. 2.bademcik.<br />
leyâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻴﻝ ] geceler.<br />
leyl (A.) [ ﻞﻴﻝ ] gece.<br />
leyle (A.) [ ﻪﻠﻴﻝ ] gece.<br />
leylî (A.) [ ﯽﻠﻴﻝ ] yatılı.<br />
267
leylünehâr (A.) [ رﺎﻬﻥ و ﻞﻴﻝ ] gece gündüz.<br />
leyyin (A.) [ ﻦﻴﻝ ] yumuşak.<br />
lezâiz (A.) [ تاﺬﻝ ] lezzetler.<br />
lezîz (A.) [ ﺬیﺬﻝ ] lezzetli.<br />
lezzât (A.) [ تاﺬﻝ ] 1.lezzetler. 2.zevkler.<br />
lezzet (A.) [ تﺬﻝ ] 1.lezzet, tad. 2.zevk.<br />
libas (A.) [ سﺎﺒﻝ ] giysi.<br />
licâm (F.) [ مﺎﺠﻝ ] gem.<br />
lifâfe (A.) [ ﻪﻓﺎﻔﻝ ] sargı.<br />
ligâm (F.) [ مﺎﮕﻝ ] 1.gem. 2.dizgin.<br />
lihâf (A.) [ فﺎﺤﻝ ] yorgan.<br />
lihye (A.) [ ﻪﻴﺤﻝ ] sakal.<br />
lîk (F.) [ ﮏﻴﻝ ] ama ancak.<br />
likâ (A.) [ ﺎﻘﻝ ] 1.buluşma. 2.yüz.<br />
lîme (F.) [ ﻪﻤﻴﻝ ] parça.<br />
lîmû (F.) [ ﻮﻤﻴﻝ ] limon.<br />
lisân (A.) [ نﺎﺴﻝ ] dil.<br />
lisanî (A.) [ ﯽﻥﺎﺴﻝ ] dil ile ilgili.<br />
lisâniyyat (A.) [ تﺎﻴﻥﺎﺴﻝ ] dilbilim.<br />
lise (A.) [ ﻪﺜﻝ ] diş eti.<br />
livâ (A.) [ اﻮﻝ ] sancak, bayrak.<br />
livata (A.) [ﻪﻃاﻮﻝ ] kulamparalık, oğlancılık.<br />
liyakat (A.) [ ﺖﻗﺎﻴﻝ ] yaraşma.<br />
268
lu’bet (A.) [ ﺖﺒﻌﻝ ] oyuncak.<br />
lu’betbaz (A.-F.) [ زﺎﺑ ﺖﺒﻌﻝ ] kuklacı.<br />
luâb (A.) [ بﺎﻌﻝ ] salya.<br />
lugât (A.) [ تﺎﻐﻝ ] 1.sözlük. 2.kelimeler.<br />
lugat (A.) [ ﺖﻐﻝ ] 1.söz. 2.sözlük. 3.kelime.<br />
lugaz (A.) [ ﺰﻐﻝ ] bilmece.<br />
lukme (A.) [ ﻪﻤﻘﻝ ] lokma.<br />
lûle (F.) [ ﻪﻝﻮﻝ ] 1.boru. 2.lüle, kağıt külah.<br />
lutf (A.) [ ﻒﻄﻝ ] 1.iyilik, lütuf. 2.güzellik.<br />
lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.<br />
lutfkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻔﻄﻝ ] lütuf sahibi.<br />
lutufdîde (A.-F.) [ ﻩﺪید ﻒﻄﻝ ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.<br />
lutufkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻔﻄﻝ ] lütuf sahibi.<br />
lü’lü (A.) [ ﺆﻝﺆﻝ ] inci.<br />
lübb (A.) [ ﺐﻝ ] öz.<br />
lücce (A.) [ ﻪﺠﻝ ] 1.kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.<br />
lüknet (A.) [ ﺖﻨﮑﻝ ] dil tutukluğu.<br />
lüle (F.) [ ﻪﻝﻮﻝ ] 1.boru. 2.lüle, kağıt külah.<br />
lüzum (A.) [ موﺰﻝ ] gereklilik, lazım olma.<br />
lüzum görmek gerekli bulmak.<br />
269
mâ (A.) [ ﺎﻡ ] su.<br />
mâ (F.) [ ﺎﻡ ] biz.<br />
ma’âyib (A.) [ ﺐیﺎﻌﻡ ] kusurlar, ayıplar.<br />
ma’ber (A.) [ ﺮﺒﻌﻡ ] geçit.<br />
ma’ni (A.) [ ﯽﻨﻌﻡ ] anlam.<br />
ma’raz (A.) [ ضﺮﻌﻡ ] sergi.<br />
ma’reke (A.) [ﻪﮐﺮﻌﻡ ] savaş alanı.<br />
ma’şerî (A.) [ یﺮﺸﻌﻡ ] kollektif.<br />
maâbid (A.) [ ﺪﺑﺎﻌﻡ ] mabetler, ibadet yerleri.<br />
maâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﻌﻡ ] geçitler.<br />
maâd (A.) [ دﺎﻌﻡ ] 1.dönüş yeri. 2.ahiret.<br />
mâadâ (A.) [ اﺪﻋﺎﻡ ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.<br />
maâdin (A.) [ ندﺎﻌﻡ ] madenler.<br />
maalesef (A.) [ ﻒﺱﻷا ﻊﻡ ] ne yazık ki.<br />
maalmemnûniye (A.) [ ﻪﻴﻥﻮﻨﻤﻤﻝا ﻊﻡ ] seve seve.<br />
maânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻌﻡ ] anlamlar.<br />
maârif (A.) [ فرﺎﻌﻡ ] 1.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.<br />
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.<br />
maâş (A.) [ شﺎﻌﻡ ] 1.geçim. 2.aylık.<br />
M<br />
270
maatteessüf (A.) [ ﻒﺱﺄﺘﻝا ﻊﻡ ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.<br />
maazâlik (A.) [ ﮏﻝذ ﻊﻡ ] bununla birlikte.<br />
maâzallah (A.) [ ﷲا ذﺎﻌﻡ ] Allah esirgesin.<br />
mâba’dut-tabîa (A.) [ ﻪﻌﻴﺒﻄﻝاﺪﻌﺑﺎﻡ ] fizik ötesi, doğa ötesi.<br />
mâba’duttabîiyye (A.) [ ﻪﻴﻌﻴﺒﻄﻝاﺪﻌﺑﺎﻡ ] metafizik, doğa ötesi.<br />
mâbad (A.) [ ﺪﻌﺑﺎﻡ ] sonraki.<br />
mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.<br />
mabed (A.) [ ﺪﺒﻌﻡ ] 1.tapınak. 2.ibadethane.<br />
mâbeyn (A.) [ ﻦﻴﺑﺎﻡ ] 1.arası. 2.padişah sarayı.<br />
mabud (A.) [ د ﻮﺒﻌﻡ ] ibadet edilen,<br />
mâcera (A.) [ اﺮﺝﺎﻡ ] 1.cereyan eden. 2.serüven.<br />
mâceraperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘاﺮﺝﺎﻡ ] maceracı.<br />
maceraperestî (A.-F.) [ ﯽﺘﺱﺮﭘاﺮﺝﺎﻡ ] maceracılık, maceraperestlik.<br />
mâdâmülhayat (A.) [ تﺎﻴﺤﻝﺎﻡادﺎﻡ ] ömür boyu.<br />
madde be madde (A.-F.) [ ﻩدﺎﻤﺑ ﻩدﺎﻡ ] madde madde.<br />
maddî (A.) [ یدﺎﻡ ] 1.madde ile ilgili. 2.materyalist.<br />
maddiyet (A.) [ ﺖیدﺎﻡ ] maddîlik.<br />
maddiyye (A.) [ ﻪیدﺎﻡ ] 1.madde ile ilgili. 2.matetaryalist.<br />
mâde (F.) [ ﻩدﺎﻡ ] dişi.<br />
mâdelet (A.) [ ﺖﻝﺪﻌﻡ ] adalet.<br />
madeniyyât (A.) [ تﺎﻴﻥﺪﻌﻡ ] madencilik bilimi, mineraloji.<br />
mâder (F.) [ ردﺎﻡ ] anne.<br />
maderî (F.) [ یردﺎﻡ ] anne ile ilgili, ana tarafı.<br />
271
mâderzâd (F.) [ دازردﺎﻡ ] anadan doğma.<br />
mâdiyân (F.) [ نﺎیدﺎﻡ ] kısrak.<br />
madûd (A.) [ دوﺪﻌﻡ ] sayılı.<br />
madûd olmak sayılmak.<br />
mâdum (A.) [ موﺪﻌﻡ ] yok olmuş.<br />
mâdumiyet (A.) [ ﺖﻴﻡوﺪﻌﻡ ] yokluk.<br />
mâdun (A.) [ نودﺎﻡ ] ast, aşağıda, alt.<br />
mâfevk (A.) [ قﻮﻓﺎﻡ ] üst, üstü, yukarısı.<br />
mafsal (A.) [ ﻞﺼﻔﻡ ] eklem.<br />
magâre (A.) [ ﻩرﺎﻐﻡ ] mağara.<br />
mağâk (F.) [ کﺎﻐﻡ ] 1.çukur. 2.mezar.<br />
mağâzî (A.) [ یزﺎﻐﻡ ] 1.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.<br />
mağbûn (A.) [ نﻮﺒﻐﻡ ] aldatılmış.<br />
mağdûr (A.) [ روﺪﻐﻡ ] haksızlığa uğramış.<br />
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.<br />
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.<br />
mağduriyet (A.) [ ﺖیروﺪﻐﻡ ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.<br />
mağfiret (A.) [ تﺮﻔﻐﻡ ] yarlıgama.<br />
mağfiret etmek yarlıgamak.<br />
mağfur (A.) [ رﻮﻔﻐﻡ ] yarlıganmış.<br />
mağlata (A.) [ ﻪﻄﻠﻐﻡ ] laf salatası, yanıltmaca.<br />
mağlub (A.) [ بﻮﻠﻐﻡ ] yenik.<br />
mağmûm (A.) [ مﻮﻤﻐﻡ ] gamlı, kederli.<br />
272
mağrib (A.) [ بﺮﻐﻡ ] 1.batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.<br />
mağrur (A.) [ روﺮﻐﻡ ] gururlu, kendini beğenmiş.<br />
mağrûr olmak gururlanmak.<br />
mağrûrane (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﻐﻡ ] gururlanarak, kendini beğenerek.<br />
mağsub (A.) [ بﻮﺼﻐﻡ ] gaspedilmiş.<br />
mağşuş (A.) [ شﻮﺸﻐﻡ ] karışmış.<br />
mağz (F.) [ ﺰﻐﻡ ] 1.beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.<br />
mağzûb (A.) [ بﻮﻀﻐﻡ ] gazaba uğratılmış.<br />
mâh (F.) [ ﻩﺎﻡ ] ay.<br />
mahabbet (A.) [ ﺖﺒﺤﻡ ] sevgi.<br />
mahabbet eylemek sevmek.<br />
mahâfil (A.) [ ﻞﻓﺎﺤﻡ ] 1.mahfiller. 2.toplantı yerleri.<br />
mahâkim (A.) [ ﻢﮐﺎﺤﻡ ] mahkemeler.<br />
mahal (A.) [ ﻞﺤﻡ ] yer.<br />
mahall (A.) [ ﻞﺤﻡ ] yer.<br />
mahallî (A.) [ ﯽﻠﺤﻡ ] 1.yerel. 2.yerli.<br />
mahalliye (A.) [ ﻪﻴﻠﺤﻡ ] yerel.<br />
mâhâne (F.) [ ﻪﻥﺎهﺎﻡ ] aylık.<br />
mahâret (A.) [ ترﺎﻬﻡ ] beceri.<br />
mâhasal (A.) [ ﻞﺼﺣ ﺎﻡ ] sonuç.<br />
mahâsin (A.) [ ﻦﺱﺎﺤﻡ ] iyilikler, güzellikler.<br />
mâhazar (A.) [ ﺮﻀﺣﺎﻡ ] hazırda olan.<br />
mahâzin (A.) [ نزﺎﺨﻡ ] mahzenler.<br />
273
mahâzîr (A.) [ ﺮیذﺎﺤﻡ ] sakıncalar.<br />
mahbes (A.) [ ﺲﺒﺤﻡ ] hapishane.<br />
mahbûb (A.) [ بﻮﺒﺤﻡ ] 1.sevilen. 2.sevgili.<br />
mahbus (A.) [ سﻮﺒﺤﻡ ] 1.hapsedilmiş. 2.hapishane.<br />
mahcûb (A.) [ بﻮﺠﺤﻡ ] 1.örtülmüş. 2.utangaç.<br />
mahcûb etmek utandırmak.<br />
mahcûb olmak utanmak.<br />
mahcûbiyet (A.) [ ﺖﻴﺑﻮﺠﺤﻡ ] utangaçlık.<br />
mahcûz (A.) [ ظﻮﺠﺤﻡ ] hacizli.<br />
mahcûz olmak haczedilmek.<br />
mahdud (A.) [ دوﺪ ﺤﻡ ] sınırlı, kasıtlı.<br />
mahdum (A.) [ موﺪﺨﻡ ] oğul.<br />
mâhe (F.) [ ﻪهﺎﻡ ] matkap.<br />
mahfaza (A.) [ ﻪﻈﻔﺤﻡ ] kutu, kap.<br />
mahfî (A.) [ ﯽﻔﺨﻡ ] gizli.<br />
mahfil (A.) [ ﻞﻔﺤﻡ ] 1.toplantı yeri. 2.cami mahfili.<br />
mahfiyyen (A.) [ ﺎﻴﻔﺨﻡ ] gizlice.<br />
mahfuz (A.) [ ظﻮﻔﺤﻡ ] korunmuş, saklanmış.<br />
mâh-ı nev (F.) [ ﻮﻥ ﻩﺎﻡ ] hilal, ay.<br />
mâh-ı sipihr [ ﺮﻬﭙﺱ ﻩﺎﻡ ] ay, gökyüzündeki ay.<br />
mâhî (F.) [ ﯽهﺎﻡ ] balık.<br />
mahir (A.) [ ﺮهﺎﻡ ] becerili, maharetli.<br />
mahiyet (A.) [ ﺖﻴهﺎﻡ ] asıl, esas, içyüzü.<br />
274
mahkûk (A.) [ کﻮﮑﺤﻡ ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.<br />
mahkum (A.) [ مﻮﮑﺤﻡ ] hüküm giymiş.<br />
mahkûm etmek hüküm giydirmek.<br />
mahkum olmak hüküm giymek.<br />
mahlas (A.) [ ﺺﻠﺨﻡ ] takma ad.<br />
mahlû (A.) [ عﻮﻠﺨﻡ ] tahttan indirilmiş.<br />
mahluk (A.) [ قﻮﻠﺨﻡ ] yaratık.<br />
mahlul (A.) [ ل ﻮﻠﺤﻡ ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.<br />
mahlut (A.) [ طﻮﻠﺨﻡ ] karışık.<br />
mahmûd (A.) [ دﻮﻤﺤﻡ ] 1.övülmüş. 2.hamd edilmiş.<br />
mahmul (A.) [ لﻮﻤﺤﻡ ] yüklü.<br />
mahmur (A.) [ رﻮﻤﺨﻡ ] uykulu, baygın.<br />
mâhpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﻩﺎﻡ ] 1.ay parçası. 2.çok güzel.<br />
mahrec (A.) [ جﺮ ﺨﻡ ] çıkış yeri.<br />
mahrem (A.) [ مﺮﺤﻡ ] 1.nikah düşmeyen. 2.gizli.<br />
mâhru (F.) [ وﺮهﺎﻡ ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />
mahruk (A.) [ قوﺮﺤﻡ ] yanık, yanmış.<br />
mahrûkat (A.) [ تﺎﻗوﺮﺤﻡ ] yakacak.<br />
mahrum (A.) [ موﺮﺤﻡ ] yoksun.<br />
mahrum etmek yoksun bırakmak.<br />
mahrum olmak yoksun kalmak.<br />
mahrumiyet (A.) [ ﺖﻴﻡوﺮﺤﻡ ] yoksunluk, mahrumluk.<br />
mahrut (A.) [ طوﺮﺨﻡ ] koni.<br />
275
mahsûb (A.) [ بﻮﺴﺤﻡ ] hesap edilen.<br />
mahsûl (A.) [ لﻮﺼﺤﻡ ] ürün, sonuç.<br />
mahsur (A.) [ رﻮﺼﺤﻡ ] kuşatılmış.<br />
mahsus (A.) [ صﻮﺼﺨﻡ ] 1.özgü, ayrılmış. 2.bilerek.<br />
mahsûs (A.) [ صﻮﺼﺨﻡ ] hissedilen, hissedilir.<br />
mahşer (A.) [ ﺮﺸﺤﻡ ] 1.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.<br />
mâhtâb (F.) [ بﺎﺘهﺎﻡ ] mehtap.<br />
mahtûm (A.) [ مﻮﺘﺨﻡ ] mühürlü.<br />
mahtût (A.) [ طﻮﻄﺨﻡ ] 1.yazılı. 2.çizili.<br />
mahv (A.) [ ﻮﺤﻡ ] 1.yok etme. 2.yok olma.<br />
mahvetmek (A.-T.) yok etmek.<br />
mahz (A.) [ ﺾﺤﻡ ] sırf, sade, tam.<br />
mahzar (A.) [ ﺮﻀﺤﻡ ] 1.huzur, kat. 2.görünüş.<br />
mahzun (A.) [ نوﺰﺤﻡ ] hüzünlü.<br />
mahzun etmek hüzünlendirmek.<br />
mahzun olmak hüzünlenmek.<br />
mahzûnane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻥوﺰﺤﻡ ] hüzünlü bir halde.<br />
mahzur (A.) [ روﺬﺤﻡ ] sakınca.<br />
mahzur görmek sakıncalı bulmak.<br />
mahzûzat (A.) [ تﺎﻇﻮﻈﺤﻡ ] hoşa gidecek şeyler.<br />
mâî (A.) [ ﯽﺋﺎﻡ ] 1.su ile ilgili. 2.mavi.<br />
mâ-i mukattar [ ﺮﻄﻘﻡ ءﺎﻡ ] damıtık su.<br />
mâide (A.) [ ﻩﺪﺋﺎﻡ ] sofra.<br />
276
mâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻡ ] 1.eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.<br />
mâil olmak eğilim göstermek.<br />
maîşet (A.) [ ﺖﺸﻴﻌﻡ ] geçim, dirlik.<br />
maiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﻡ ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.<br />
mak’ad (A.) [ ﺪﻌﻘﻡ ] 1.makat, kıç. 2.minder.<br />
makâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﻘﻡ ] mezarlar, kabirler.<br />
mâkabl (A.) [ ﻞﺒﻗﺎﻡ ] önceki, önü.<br />
mâkablettârih (A.) [ ﺦیرﺎﺘﻝا ﻞﺒﻗﺎﻡ ] tarih öncesi.<br />
makâl (A.) [ لﺎﻘﻡ ] söz.<br />
makam (A.) [ مﺎﻘﻡ ] 1.yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı<br />
makâmat (A.) [ تﺎﻡﺎﻘﻡ ] makamlar.<br />
makarr (A.) [ ﺮﻘﻡ ] 1.başkent. 2.merkez.<br />
makâsıd (A.) [ ﺪﺹﺎﻘﻡ ] maksatlar.<br />
makber (A.) [ ﺮﺒﻘﻡ ] mezar.<br />
makbere (A.) [ ﻩﺮﺒﻘﻡ ] mezar.<br />
makbul (A.) [ لﻮﺒﻘﻡ ] kabul edilen, beğenilen.<br />
makbuz (A.) [ ضﻮﺒﻘﻡ ] 1.alınmış. 2.alındı belgesi.<br />
makdem (A.) [ مﺪﻘﻡ ] gelme, geliş.<br />
makdur (A.) [ روﺪﻘﻡ ] 1.güç. 2.elden gelen.<br />
makes (A.) [ ﺲﮑﻌﻡ ] yansıma yeri.<br />
makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.<br />
makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.<br />
makhûr (A.) [ رﻮﻬﻘﻡ ] 1.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.<br />
277
mâkiyan (F.) [ نﺎﻴﮐﺎﻡ ] tavuk.<br />
makrun (A.) [ نوﺮﻘﻡ ] yakın.<br />
maksad (A.) [ ﺪﺼﻘﻡ ] amaç.)<br />
maksûd (A.) [ دﻮﺼﻘﻡ ] istenilen, maksat.<br />
makta (A.) [ ﻊﻄﻘﻡ ] 1.kesim yeri. 2.kesit.)<br />
maktel (A.) [ ﻞﺘﻘﻡ ] 1.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.<br />
maktû (A.) [ عﻮﻄﻘﻡ ] 1.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.<br />
maktül (A.) [ لﻮﺘﻘﻡ ] öldürülen.<br />
maktül olmak öldürülmek.<br />
mâkul (A.) [ لﻮﻘﻌﻡ ] akla uygun.<br />
makûlat (A.) [ تﻻﻮﻘﻌﻡ ] aklî bilgiler.<br />
makûle (A.) [ ﻪﻝﻮﻘﻡ ] kategori.<br />
makûs (A.) [ سﻮﮑﻌﻡ ] 1.ters. 2.uğursuz.<br />
mal (A.) [ لﺎ ﻡ ] 1.mal. 2.servet.<br />
mâlâmâl (F.) [ لﺎﻡﻻﺎﻡ ] dopdolu.<br />
mâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻡ ] 1.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.<br />
mâlihulya (Yun.-A.) [ ﺎﻴﻝﻮﺧ ﯽﻝﺎﻡ ] melankoli.<br />
mâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﻡ ] sahip.<br />
mâlikiyet (A.) [ ﺖﻴﮑﻝﺎﻡ ] sahip olma.<br />
maliye (A.) [ ﻪﻴﻝﺎﻡ ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona<br />
bağlı daireler.<br />
malûl (A.) [ لﻮﻠﻌﻡ ] özürlü, hastalıklı.<br />
malûlen (A.) [ ﻻﻮﻠﻌﻡ ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.<br />
278
malûlîn (A.) [ ﻦﻴﻝﻮﻠﻌﻡ ] hastalar, sakatlar.<br />
malûm (A.) [ مﻮﻠﻌﻡ ] bilinen.<br />
malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.<br />
malûmat (A.) [ تﺎﻡﻮﻠﻌﻡ ] bilgi.<br />
malûmatfurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ تﺎﻡﻮﻠﻌﻡ ] bilgiçlik taslayan.<br />
malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.<br />
malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.<br />
mâmafih (A.) [ ﻪﻴﻓﺎﻡ ﻊﻡ ] bununla birlikte.<br />
mâmelek (A.) [ ﮏﻠﻡﺎﻡ ] sahip olunan.<br />
mamûl (A.) [ لﻮﻤﻌﻡ ] 1.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.<br />
mamûlat (A.) [ تﻻﻮﻤﻌﻡ ] imal edilenler.<br />
mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.<br />
mamûr (A.) [ رﻮﻤﻌﻡ ] bayındır, imar edilmiş.<br />
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.<br />
mamûr etmek bayındırlaştırmak.<br />
mamûr olmak bayındır olmak.<br />
mamûre (A.) [ ﻩرﻮﻤﻌﻡ ] bayındır yer.<br />
mamûriyet (A.) [ ﺖیرﻮﻤﻌﻡ ] bayındırlık.<br />
mana (A.) [ ﯽﻨﻌﻡ ] anlam.<br />
manalandırmak anlam kazandırmak.<br />
manen (A.) [ ﺎﻨﻌﻡ ] 1.mana yolu ile. 2.gönülden.<br />
mânend (F.) [ ﺪﻨﻥﺎﻡ ] gibi.<br />
manevî (A.) [ یﻮﻨﻌﻡ ] 1.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.<br />
279
maneviyat (A.) [ تﺎیﻮﻨﻌﻡ ] 1.manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.<br />
mani (A.) [ ﯽﻨﻌﻡ ] engel.<br />
mani olmak engel olmak.<br />
mânia (A.) [ ﻪﻌﻥﺎﻡ ] engel.<br />
manidar (A.-F.) [ راد ﯽﻨﻌﻡ ] anlamlı.<br />
mansıb (A.) [ ﺐﺼﻨﻡ ] devlet memuriyetindeki makam.<br />
mansıbdar (A.-F.) [ راﺪﺒﺼﻨﻡ ] makam sahibi devlet memuru.<br />
mansur (A.) [ رﻮﺼﻨﻡ ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.<br />
mantıkan (A.) [ ﺎﻘﻄﻨﻡ ] mantık bakımından.<br />
mantıkî (A.) [ ﯽﻘﻄﻨﻡ ] mantıklı.<br />
mantıkiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻘﻄﻨﻡ ] mantıkçılar, mantık bilginleri.<br />
manzar (A.) [ ﺮﻈﻨﻡ ] 1.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.<br />
manzara (A.) [ ﻩﺮﻈﻨﻡ ] görünüm.<br />
manzum (A.) [ مﻮﻈﻨﻡ ] nazmedilmiş.<br />
manzûmât (A.) [ تﺎﻡﻮﻈﻨﻡ ] manzumeler.<br />
manzûme (A.) [ ﻪﻡﻮﻈﻨﻡ ] 1.dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.<br />
manzur (A.) [ رﻮﻈﻨﻡ ] 1.bakılan. 2.dikkat çeken.<br />
manzur olmak görülmek, göze çarpmak.<br />
mâr (F.) [ رﺎﻡ ] yılan.<br />
maraz (A.) [ ضﺮﻡ ] hastalık.<br />
marazî (A.) [ ﯽﺽﺮﻡ ] hastalıklı, hastalkla ilgili.<br />
mârgîr (F.) [ ﺮﻴﮔرﺎﻡ ] yılancı, yılan tutan.<br />
marifet (A.) [ ﺖﻓﺮﻌﻡ ] 1.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.<br />
280
mariz (A.) [ ﺾیﺮﻡ ] hasta.<br />
mârpîç (F.) [ ﭻﻴﭘرﺎﻡ ] marpuç, nargile marpucu.<br />
maruf (A.) [ فوﺮﻌﻡ ] 1.bilinen. 2.ünlü, tanınmış.<br />
marûf olmak tanınmak, bilinmek.<br />
maruz (A.) [ ضوﺮﻌﻡ ] 1.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.<br />
maruz olmak karşı karşıya kalmak.<br />
maruzat (A.) [ تﺎﺽوﺮﻌﻡ ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.<br />
mâsabak (A.) [ ﻖﺒﺱﺎﻡ ] geçen, geçmiş.<br />
masâri (A.) [ ع رﺎﺼﻡ ] dizeler, mısralar.<br />
masârif (A.) [ فرﺎﺼﻡ ] harcamalar.<br />
masdar (A.) [ رﺪﺼﻡ ] 1.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.<br />
mâsebak (A.) [ ﻖﺒﺱﺎﻡ ] geçen, geçmiş.<br />
mashara (A.) [ ﻩﺮﺨﺴﻡ ] soytarı.<br />
mâsiva (A.) [ یﻮﺱﺎﻡ ] 1.Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.<br />
masiyet (A.) [ ﺖﻴﺼﻌﻡ ] 1.günah. 2.isyan.<br />
maskat (A.) [ ﻂﻘﺴﻡ ] 1.düşüş yeri.<br />
maskat-ı re’s [ سأر ﻂﻘﺴﻡ ] doğum yeri.<br />
maslahat (A.) [ ﺖﺤﻠﺼﻡ ] 1.iş. 2.dirlik düzenlik.<br />
maslahatgüzar (A.-F.) [راﺰﮔ ﺖﺤﻠﺼﻡ ] elçi adına devlet işlerini yürüten.<br />
masnû (A.) [ عﻮﻨﺼﻡ ] 1.yapma, yapay. 2.sanatlı.<br />
masraf (A.) [ فﺮﺼﻡ ] harcama, gider.<br />
masrû (A.) [ عوﺮﺼﻡ ] saralı.<br />
masrûf (A.) [ فوﺮﺼﻡ ] harcanmış.<br />
281
masruf olmak harcanmak.<br />
mass (A.) [ ﺺﻡ ] emme.<br />
massetmek emmek, çekmek.<br />
mâst (F.) [ ﺖﺱﺎﻡ ] yoğurt.<br />
mastaba (A.) [ ﻪﺒﻄﺼﻡ ] 1.meyhane. 2.sedir.<br />
masum (A.) [ مﻮﺼﻌﻡ ] 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.<br />
masumane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻡﻮﺼﻌﻡ ] masumca.<br />
masume (A.) [ ﻪﻡﻮﺼﻌﻡ ] 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.<br />
masumiyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﺼﻌﻡ ] masumluk, suçsuzluk.<br />
masûn (A.) [ نﻮﺼﻡ ] korunmuş, saklanmış.<br />
masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.<br />
mâşe (F.) [ ﻪﺵﺎﻡ ] maşa.<br />
maşer (A.) [ ﺮﺸﻌﻡ ] toplum.<br />
maşerî (A.) [ یﺮﺸﻌﻡ ] kollektif, ortaklaşa.<br />
mâşıta (A.) [ ﻪﻄﺵﺎﻡ ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.<br />
mâşî (A.) [ ﯽﺵﺎﻡ ] yürüyen.<br />
mâşiyen (A.) [ ﺎﻴﺵﺎﻡ ] yürüyerek.<br />
maşrık (A.) [ قﺮﺸﻡ ] doğu.<br />
maşûk (A.) [ قﻮﺸﻌﻡ ] (erkek) sevgili.<br />
maşuka (A.) [ ﻪﻗﻮﺸﻌﻡ ] (bayan) sevgili.<br />
matbaa (A.) [ ﻪﻌﺒﻄﻡ ] basımevi.<br />
matbah (A.) [ ﺦﺒﻄﻡ ] mutfak.<br />
matbû (A.) [ عﻮﺒﻄﻡ ] 1.basılı. 2.hoşa giden, hoş.<br />
282
matbûat (A.) [ تﺎﻋﻮﺒﻄﻡ ] 1.basın. 2.basılı şeyler.<br />
mâtem (A.) [ ﻢﺕﺎﻡ ] yas.<br />
mâtem tutmak yas tutmak.<br />
mâtemdar (A.-F.) [ راﺪﻤﺕﺎﻡ ] yaslı.<br />
mâtemî (A.-F.) [ ﯽﻤﺕﺎﻡ ] yaslı.<br />
mâtemli (A.-T.) yaslı.<br />
mâtemserâ (A.-F.) [ اﺮﺴﻤﺕﺎﻡ ] yas tutulan ev.<br />
mâtemzede (A.-F.) [ ﻩدز ﻢﺕﺎﻡ ] yaslı.<br />
matla (A.) [ ﻊﻠﻄﻡ ] 1.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.<br />
matlab (A.) [ ﺐﻠﻄﻡ ] 1.konu. 2.istek.<br />
matlub (A.) [ بﻮﻠﻄﻡ ] 1.istenilen, aranan. 2.alacak.<br />
matlûb etmek istemek.<br />
matrûd (A.) [ دوﺮﻄﻡ ] kovulmuş.<br />
matrûş (A.) [ شوﺮﻄﻡ ] 1.sakalsız. 2.tıraşlanmış.<br />
matuf (A.) [ فﻮﻄﻌﻡ ] yönelik, çevrili.<br />
matûh (A.) [ ﻩﻮﺘﻌﻡ ] bunak, bunamış.<br />
matûhe (A.) [ ﻪهﻮﺘﻌﻡ ] bunak, bunamış (bayan).<br />
mâvaka (A.) [ ﻊﻗوﺎﻡ ] olup biten.<br />
mâverâ (A.) [ اروﺎﻡ ] 1.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.<br />
mavtın (A.) [ ﻦﻃﻮﻡ ] yurt tutulan yer.<br />
mâye (F.) [ ﻪیﺎﻡ ] 1.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.<br />
mâyedar (F.) [ راد ﻪیﺎﻡ ] 1.mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.<br />
mâyi (A.) [ ﻊیﺎﻡ ] sıvı.<br />
283
mayûb (A.) [ بﻮﻴﻌﻡ ] 1.kusurlu. 2.ayıplanmış.<br />
mazanna (A.) [ ﻪﻨﻈﻡ ] 1.ermiş sanılan.2.zan altındaki.<br />
mazarrat (A.) [ تﺮﻀﻡ ] 1.zarar verme. 2.zarar.<br />
mazarrât (A.) [ تاﺮﻀﻡ ] zararlar.<br />
mazbata (A.) [ ﻪﻄﺒﻀﻡ ] tutanak.<br />
mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.<br />
mazbut (A.) [ طﻮﺒﻀﻡ ] 1.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.<br />
mazbutat (A.) [ تﺎﻃﻮﺒﻀﻡ ] kayda geçirilenler.<br />
mazeret (A.) [ ترﺬﻌﻡ ] özür.<br />
mazerethâh (A.-F.) [ ﻩاﻮﺧ ترﺬﻌﻡ ] özür dileyen.<br />
mazhar (A.) [ ﺮﻬﻈﻡ ] 1.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.<br />
mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.<br />
mâzi (A.) [ ﯽﺽﺎﻡ ] geçmiş, geçmiş zaman.<br />
mazlum (A.) [ مﻮﻠﻈﻡ ] 1.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.<br />
mazlumâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻡﻮﻠﻈﻡ ] mazlumca.<br />
mazlûmiyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﻠﻈﻡ ] 1.mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız<br />
olma.<br />
mazmaza (A.) [ ﻪﻀﻤﻀﻡ ] gargara.<br />
mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.<br />
mazmun (A.) [ نﻮﻤﻀﻡ ] 1.kavram. 2.ince söz.<br />
maznun (A.) [ نﻮﻨﻈﻡ ] zanlı.<br />
maznun olmak zan altında kalmak.<br />
mazrub (A.) [ بوﺮﻀﻡ ] 1.dövülen. 2.çarpılan.<br />
284
mazruf (A.) [ فوﺮﻈﻡ ] 1.kaba konulan. 2.zarflı.<br />
mâzu (F.) [ وزﺎﻡ ] mazı.<br />
mazûl (A.) [ لوﺰﻌﻡ ] görevden alınmış, azledilmiş.<br />
mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.<br />
mazur (A.) [ روﺬﻌﻡ ] özürlü.<br />
me’vâ (A.) [ اوﺄﻡ ] sığınma yeri.<br />
me’yûs (A.) [ سﻮیﺄﻡ ] umutsuz.<br />
me’yûs etmek umutsuz bırakmak.<br />
me’yûs olmak umudunu yitirmek.<br />
meâb (A.) [ بﺂﻡ ] sığınma yeri.<br />
meâd (A.) [ دﺎﻌﻡ ] 1.dönüş yeri. 2.ahiret.<br />
meâhiz (A.) [ ﺬﺧﺂﻡ ] kaynaklar.<br />
meâl (A.) [ لﺂﻡ ] anlam.<br />
meâric (A.) [ جرﺎﻌﻡ ] merdivenler.<br />
meâsî (A.) [ ﯽﺹﺎﻌﻡ ] 1.isyanlar. 2.günahlar.<br />
meâyib (A.) [ ﺐیﺎﻌﻡ ] kusurlar, ayıplar.<br />
mebâd (F.) [ دﺎﺒﻡ ] sakın, aman sakın, olmaya.<br />
mebâdâ (F.) [ ادﺎﺒﻡ ] sakın, aman sakın, olmaya.<br />
mebâdî (A.) [ یدﺎﺒﻡ ] ilkeler, prensipler.<br />
mebâhis (A.) [ ﺚﺣﺎﺒﻡ ] konular, bahisler.<br />
mebânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺒﻡ ] 1.temeller. 2.yapılar, binalar.<br />
mebde’ (A.) [ أﺪﺒﻡ ] 1.başlangıç noktası.<br />
mebde-i tarih [ ﺦیرﺎﺕ أﺪﺒﻡ ] tarih başlangıcı.<br />
285
mebhas (A.) [ ﺚﺤﺒﻡ ] 1.bölüm, fasıl. 2.bilim.<br />
mebhûs (A.) [ ثﻮﺤﺒﻡ ] bahsedilen.<br />
mebhût (A.) [ تﻮﻬﺒﻡ ] şaşkın.<br />
meblağ (A.) [ ﻎﻠﺒﻡ ] 1.tutar. 2.para.<br />
mebnâ (A.) [ ﯽﻨﺒﻡ ] bina.<br />
mebnî (A.) [ ﯽﻨﺒﻡ ] 1.dayanan. 2.bina edilmiş.<br />
mebsût (A.) [ طﻮﺴﺒﻡ ] yaygın, açık.<br />
mebsûten (A.) [ ﺎﻃﻮﺴﺒﻡ ] yaygın olarak.<br />
mebus (A.) [ ثﻮﻌﺒﻡ ] 1.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.<br />
mebzûl (A.) [ لوﺬ ﺒﻡ ] bol.<br />
mebzûlen (A.) [ ﻻوﺬﺒﻡ ] bolca.<br />
mebzûliyet (A.) [ ﺖﻴﻝوﺬﺒﻡ ] bolluk.<br />
mec’ûl (A.) [ لﻮﻌﺠﻡ ] yapay.<br />
mecâl (A.) [ لﺎﺠﻡ ] 1.güç, kuvvet. 2.fırsat.<br />
mecâlis (A.) [ ﺲﻝﺎﺠﻡ ] meclisler.<br />
mecâmi (A.) [ ﻊﻡﺎﺠﻡ ] toplantı yerleri.<br />
mecânîn (A.) [ ﻦﻴ ﻥﺎﺠﻡ ] mecnunlar, çılgınlar.<br />
mecbûr (A.) [ رﻮﺒﺠﻡ ] 1.zorunlu. 2.zora koşulmuş.<br />
mecbûrî (A.) [ یرﻮﺒﺠﻡ ] zorunlu.<br />
mecbûriyet (A.) [ ﺖیرﻮﺒﺠﻡ ] zorunluluk.<br />
meccânen (A.) [ ﺎﻥﺎﺠﻡ ] parasız olarak.<br />
meccânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺠﻡ ] parasız.<br />
mecd (A.) [ ﺪﺠﻡ ] ululuk.<br />
286
mecelle (A.) [ ﻪﻠﺠﻡ ] dergi.<br />
mechûl (A.) [ لﻮﻬﺠﻡ ] bilinmeyen.<br />
mechûlât (A.) [ تﻻﻮﻬﺠﻡ ] bilinmeyenler.<br />
mechûliyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﻬﺠﻡ ] bilinmezlik.<br />
mechûlünneseb (A.) [ ﺐﺴﻨﻝا لﻮﻬﺠﻡ ] onun bunun çocuğu.<br />
mecîd (A.) [ ﺪﻴﺠﻡ ] ulu.<br />
meclis (A.) [ ﺲﻠﺠﻡ ] toplantı yeri.<br />
meclisefrûz (A.-F.) [ زوﺮﻓا ﺲﻠﺠﻡ ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.<br />
meclûb (A.) [ بﻮﻠﺠﻡ ] 1.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.<br />
mecma’ (A.) [ ﻊﻤﺠﻡ ] toplantı yeri.<br />
mecmû’ (A.) [ عﻮﻤﺠﻡ ] toplam, tümü.<br />
mecmûa (A.) [ ﻪﻋﻮﻤﺠﻡ ] 1.dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya<br />
getirildiği eser.<br />
mecmûan (A.) [ ﺎﻋﻮﻤﺠﻡ ] toplam olarak.<br />
mecnûn (A.) [ نﻮﻨﺠﻡ ] 1.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.<br />
mecnûnâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻥﻮﻨﺠﻡ ] çılğınca, delicesine.<br />
mecrâ (A.) [ اﺮﺠﻡ ] 1.su yatağı. 2.yol, güzergah.<br />
mecrûh (A.) [ حوﺮﺠﻡ ] yaralı.<br />
mecrûhîn (A.) [ ﻦﻴﺣوﺮﺠﻡ ] yaralılar.<br />
mecûsî (A.) [ ﯽﺱﻮﺠﻡ ] ateşperest, ateşe tapan.<br />
meczûb (A.) [ بوﺬﺠﻡ ] 1.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.<br />
med’uv (A.) [ ﻮﻋﺪﻡ ] davetli.<br />
med’uvvîn (A.) [ ﻦیﻮﻋﺪﻡ ] davetliler.<br />
287
medâfin (A.) [ ﻦﻓاﺪﻡ ] mezarlar.<br />
medâr (A.) [ راﺪﻡ ] 1.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.<br />
medâric (A.) [ جراﺪﻡ ] merdivenler.<br />
medâris (A.) [ سراﺪﻡ ] medreseler.<br />
medd (A.) [ ﺪﻡ ] 1.uzatma. 2.çekme.<br />
meddâh (A.) [ حاﺪﻡ ] 1.çok öven. 2.meddah.<br />
meded (A.) [ دﺪﻡ ] yardım, medet.<br />
mededhâh (A.-F.) [ ﻩاﻮﺧدﺪﻡ ] yardım isteyen.<br />
mededkâr (A.-F.) [ رﺎﮐدﺪﻡ ] yardım eden, yardımcı.<br />
mededres (A.-F.) [ سردﺪﻡ ] yardıma koşan, imdada koşan.<br />
medenî (A.) [ ﯽﻥﺪﻡ ] 1.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.<br />
medenîleşmek uygarlaşmak.<br />
medeniyyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺪﻡ ] uygarlık.<br />
medfa (A.) [ ﻊﻓﺪﻡ ] top.<br />
medfen (A.) [ ﻦﻓﺪﻡ ] mezar, defin yeri.<br />
medfû (A.) [ عﻮﻓﺪﻡ ] 1.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.<br />
medfûn (A.) [ نﻮﻓﺪ ﻡ ] gömülü, defnedilmiş.<br />
medfûn edilmek gömülmek.<br />
medh (A.) [ حﺪﻡ ] övgü.<br />
medhal (A.) [ ﻞﺧﺪﻡ ] 1.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.<br />
medhaldâr (A.-F.) [ راﺪﻠﺧﺪﻡ ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.<br />
medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.<br />
medhedilmek övülmek.<br />
288
medhetmek övmek.<br />
medhiye (A.) [ ﻪﻴﺣﺪﻡ ] övgü.<br />
medhiyyât (A.) [ تﺎﻴﺣﺪﻡ ] övgüler.<br />
medhûş (A.) [ شﻮهﺪﻡ ] dehşete kapılmış.<br />
medîd (A.) [ ﺪیﺪﻡ ] 1.uzun. 2.çekilmiş.<br />
medîde (A.) [ ﻩﺪیﺪﻡ ] 1.uzun. 2.çekilmiş.<br />
medîha (A.) [ ﻪﺤیﺪﻡ ] övgü şiiri, kaside.<br />
medîhagû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻪﺤیﺪﻡ ] övgü şairi, kaside şairi.<br />
medîne (A.) [ ﻪﻨیﺪﻡ ] 1.şehir. 2.Medine.<br />
medînetünnebî (A.) [ ﯽﺒﻨﻝا ﺔﻨیﺪﻡ<br />
] Medine.<br />
medînetüsselam (A.) [ مﻼﺴﻝا ﺔﻨیﺪﻡ<br />
] Bağdat.<br />
medlûl (A.) [ لﻮﻝﺪﻡ ] kanıt olarak gösterilen.<br />
medresevî (A.) [ یﻮﺱرﺪﻡ ] medrese ile ilgili.<br />
medrûs (A.) [ سورﺪﻡ ] 1.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.<br />
medyûn (A.) [ نﻮیﺪﻡ ] borçlu.<br />
mefâhîm (A.) [ ﻢﻴهﺎﻔﻡ ] mefhumlar.<br />
mefâhir (A.) [ ﺮﺧﺎﻔﻡ ] övünülecek şeyler.<br />
mefâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﻔﻡ ] eklemler.<br />
mefâtih (A.) [ ﺢﻴﺕﺎﻔﻡ ] anahtarlar.<br />
mefhar (A.) [ ﺮﺨﻔﻡ ] övünç kaynağı.<br />
mefhum (A.) [ مﻮﻬﻔﻡ ] kavram.<br />
mefhûm olmak anlaşılmak.<br />
mefkûd (A.) [ دﻮﻘﻔﻡ ] 1.kayıp. 2.yok olmuş.<br />
289
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.<br />
mefkûre (A.) [ ﻩرﻮﮑﻔﻡ ] ülkü, ideal.<br />
mefkûrevî (A.) [ یورﻮﮑﻔﻡ ] ülkü ile ilgili.<br />
meflûc (A.) [ جﻮﻠﻔﻡ ] felçli.<br />
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.<br />
meflûciyet (A.) [ ﺖﻴﺝﻮﻠﻔﻡ ] 1.felçlilik. 2.kıpırdayamama.<br />
mefrûş (A.) [ شوﺮﻔﻡ ] döşenmiş.<br />
mefrûşat (A.) [ تﺎﺵوﺮﻔﻡ ] döşeme.<br />
mefrûz (A.) [ زوﺮﻔﻡ ] ayırılmış.<br />
mefrûz (A.) [ ضوﺮﻔﻡ ] farzedilmiş.<br />
meftûh (A.) [ حﻮﺘﻔﻡ ] 1.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.<br />
meftûn (A.) [ نﻮﺘﻔﻡ ] tutkun, aşık.<br />
meftûn etmek aşık etmek.<br />
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.<br />
meftûniyet (A.) [ ﺖﻴﻥﻮﺘﻔﻡ ] tutkunluk.<br />
meger (F.) [ ﺮﮕﻡ ] 1.meğer. 2.oysa.<br />
meges (F.) [ ﺲﮕﻡ ] sinek.<br />
meğâk (F.) [ کﺎﻐﻡ ] 1.çukur. 2.mezar.<br />
meh (F.) [ ﻪﻡ ] ay.<br />
mehâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﻬﻡ ] heybetlilik.<br />
mehâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﻬﻡ ] tehlikeli yerler.<br />
mehâr (F.) [ رﺎﻬ ﻡ ] yular, dizgin.<br />
mehaz (A.) [ ﺬﺧﺄﻡ ]] kaynak.<br />
290
mehbil (A.) [ ﻞﺒﻬﻡ ] rahim yolu.<br />
mehd (A.) [ ﺪﻬﻡ ] beşik.<br />
mehekk (A.) [ ﮏﺤﻡ ] mihenk taşı.<br />
mehîb (A.) [ ﺐﻴﻬﻡ ] heybetli.<br />
mehl (A.) [ ﻞﻬﻡ ] süre tanıma.<br />
mehleke (A.) [ ﻪﮑﻠﻬﻡ ] tehlikeli yer.<br />
mehlikâ (F.-A.) [ ﺎﻘﻝ ﻪﻡ ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />
mehpare (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﻪﻡ ] 1.ay parçası. 2.güzel yüzlü.<br />
mehpeyker (F.) [ ﺮﮑﻴﭘ ﻪﻡ ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.<br />
mehr (A.) [ ﺮﻬﻡ ] mehir.<br />
mehrû (F.) [ وﺮﻬﻡ ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />
mehtâb (F.) [ بﺎﺘﻬﻡ ] mehtap, ay ışığı.<br />
mehûz (A.) [ ذﻮﺧﺄﻡ ] alınmış.<br />
mehveş (F.) [ شﻮﻬﻡ ] 1.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.<br />
mekân (A.) [ نﺎﮑﻡ ] 1.yer. 2.ev.<br />
mekâre (A.) [ ﻩرﺎﮑﻡ ] kiralık binek veya yük hayvanı.<br />
mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.<br />
mekârim (A.) [ مرﺎﮑﻡ ] cömertlikler.<br />
mekâtîb (A.) [ ﺐﻴﺕﺎﮑﻡ ] mektuplar.<br />
mekâtib (A.) [ ﺐﺕﺎﮑﻡ ] okullar.<br />
mekâtib-i âliye [ ﻪﻴﻝﺎﻋ ﺐﺕﺎﮑﻡ ] yüksekokullar.<br />
mekâtib-i askeriye [ ﻪیﺮﮑﺴﻋ ﺐﺕﺎﮑﻡ ] askerî okullar.<br />
mekhûl (A.) [ لﻮﺤﮑﻡ ] sürmeli.<br />
291
meknûn (A.) [ نﻮﻨﮑﻡ ] 1.dizili. 2.gizli.<br />
mekr (A.) [ ﺮﮑﻡ ] hile.<br />
mekrûh (A.) [ ﻩوﺮﮑﻡ ] iğrenç.<br />
meks (A.) [ ﺚﮑﻡ ] duralama, duraklama.<br />
meksur (A.) [ رﻮﺴﮑﻡ ] kırık.<br />
mekşûf (A.) [ فﻮﺸﮑﻡ ] keşfedilmiş.<br />
mekteb (A.) [ ﺐﺘﮑﻡ ] 1.okul. 2.ekol.<br />
mekteb-i âlî [ ﯽﻝﺎﻋ ﺐﺘﮑﻡ ] yüksekokul.<br />
mekteb-i harbiye [ ﻪﻴﺑﺮﺣ ﺐﺘﮑﻡ ] harp okulu.<br />
mekteb-i i’dâdî [ یداﺪﻋا ﺐﺘﮑﻡ ] lise.<br />
mekteb-i ibtidâî [ ﯽﺋاﺪﺘﺑا ﺐﺘﮑﻡ ] ilkokul.<br />
mekteb-i rüşdî [ یﺪﺵر ﺐﺘﮑﻡ ] ortaokul.<br />
mekteb-i sultânî [ ﯽﻥﺎﻄﻠﺱ ﺐﺘﮑﻡ ] Galatasaray Lisesi.<br />
mektep (A.) [ ﺐﺘﮑﻡ ] okul.<br />
mektub (A.) [ بﻮﺘﮑﻡ ] 1.yazılı. 2.mektup.<br />
mektûbat (A.) [ تﺎﺑﻮﺘﮑﻡ ] mektuplar.<br />
mektûbî (A.) [ ﯽﺑﻮﺘﮑﻡ ] valilik özel kalem müdürü.<br />
mektûm (A.) [ مﻮﺘﮑﻡ ] gizli.<br />
melabe (A.) [ ﻪﺒﻌﻠﻡ ] oyuncak.<br />
melâbis (A.) [ ﺲﺑﻼﻡ ] giysiler.<br />
melah (F.) [ ﺦﻠﻡ ] çekirge.<br />
melahat (A.) [ ﺖﺣﻼﻡ ] yüz güzelliği.<br />
melâhide (A.) [ ﻩﺪﺣﻼﻡ ] dinsizler, tanrıtanımazlar.<br />
292
melâik (A.) [ ﮏﺋﻼﻡ ] melekler.<br />
melâike (A.) [ ﻪﮑﺋﻼﻡ ] melekler.)<br />
melâl (A.) [ لﻼﻡ ] sıkıntı, usanma.<br />
melalli (A.-T.) sıkıntılı.<br />
melanet (A.) [ ﺖﻨﻌﻠﻡ ] melunluk.<br />
melce (A.) [ ﺄﺠﻠﻡ ] sığınak, sığınacak yer.<br />
melekât (A.) [ تﺎﮑﻠﻡ ] yetiler.<br />
meleke (A.) [ ﻪﮑﻠﻡ ] yeti.<br />
meleksîmâ (A.) [ ﺎﻤﻴﺱ ﮏﻠﻡ ] melek yüzlü güzel.<br />
melekût (A.) [ تﻮﮑﻠﻡ ] ruhlar alemi.<br />
melfûfen (A.) [ ﺎﻓﻮﻔﻠﻡ ] ilişikte.<br />
melhûz (A.) [ ظ ﻮﺤﻠﻡ ] düşünülen, öngörülen.<br />
melik (A.) [ ﮏﻠﻡ ] padişah.<br />
mellah (A.) [ حﻼﻡ ] gemici.<br />
melsûk (A.) [ قﻮﺼﻠﻡ ] yapışık.<br />
melûf (A.) [ فﻮﻝﺄﻡ ] alışık.<br />
melun (A.) [ نﻮﻌﻠﻡ ] lanet olası.<br />
memâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﻤﻡ ] 1.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.<br />
memât (A.) [ تﺎﻤﻡ ] ölüm.<br />
memduh (A.) [ حوﺪﻤﻡ ] övülmüş.<br />
memer (A.) [ ﺮﻤﻡ ] geçit.<br />
memhûr (A.) [ رﻮﻬﻤﻡ ] mühürlü.<br />
memleket (A.) [ ﺖﮑﻠﻤﻡ ] 1.ülke. 2.şehir.<br />
293
memlûk (A.) [ کﻮﻠﻤﻡ ] köle.<br />
memnû (A.) [ عﻮﻨﻤﻡ ] yasak.<br />
memnûa (A.) [ ﻪﻋﻮﻨﻤﻡ ] yasak.<br />
memnûiyet (A.) [ ﺖﻴﻋﻮﻨﻡ ] yasak olma hali.<br />
memnûn (A.) [ نﻮﻨﻤﻡ ] 1.mutlu, razı. 2.sevinçli.<br />
memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.<br />
memnuniyet (A.) [ ﺖﻴﻥﻮﻨﻤﻡ ] memnunluk.<br />
memûl (A.) [ لﻮﻡﺄﻡ ] umulan, beklenilen.<br />
memur (A.) [ رﻮﻡﺄﻡ ] 1.görevli. 2.devlet memuru.<br />
memurîn (A.) [ ﻦیرﻮﻡﺄﻡ ] memurlar, görevliler.<br />
memûriyet (A.) [ ﺖیرﻮﻡﺄﻡ ] memurluk.<br />
memzuc (A.) [ جوﺰﻤﻡ ] karışık.<br />
men (F.) [ ﻦﻡ ] ben.<br />
men’ (A.) [ ﻊﻨﻡ ] 1.engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.<br />
3.yasaklama. 4.yasaklanma.<br />
men’ edilmek yasaklanmak.<br />
men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.<br />
men’ olunmak yasaklanmak.<br />
menâbi’ (A.) [ ﻊﺑﺎﻨﻡ ] kaynaklar.<br />
menâfi’ (A.) [ ﻊﻓﺎﻨﻡ ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.<br />
menâkıb (A.) [ ﺐﻗﺎﻨﻡ ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.<br />
menâm (A.) [ مﺎﻨﻡ ] 1.uyku. 2.rüya.<br />
menâre (A.) [ ﻩرﺎﻨﻡ ] minare.<br />
294
menâsıb (A.) [ ﺐﺹﺎﻨﻡ ] makamlar.<br />
menâtık (A.) [ ﻖﻃﺎﻨﻡ ] bölgeler.<br />
menâzır (A.) [ ﺮﻇﺎﻨﻡ ] manzaralar.<br />
menâzil (A.) [ لزﺎﻨﻡ ] 1.konaklar. 2.aşamalar.<br />
menba (A.) [ ﻊﺒﻨﻡ ] 1.kaynak. 2.pınar.<br />
menfâ (A.) [ ﯽﻔﻨﻡ ] sürgün.<br />
menfaat (A.) [ ﺖﻌﻔﻨﻡ ] çıkar, yarar.<br />
menfaatperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ﺖﻌﻔﻨﻡ ] çıkarcı.<br />
menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.<br />
menfez (A.) [ ﺬﻔﻨﻡ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.<br />
menfî (A.) [ ﯽﻔﻨﻡ ] 1.olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz<br />
yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.<br />
menfur (A.) [ رﻮﻔﻨﻡ ] nefret edilen.<br />
menhî (A.) [ ﯽﻬﻨﻡ ] yasaklanmış.<br />
menhiyat (A.) [ تﺎﻴﻬﻨﻡ ] yasaklar.<br />
menhus (A.) [سﻮﺤﻨﻡ ] uğursuz.<br />
meni (A.) [ ﯽﻨﻡ ] sperma.<br />
menî (F.) [ ﯽﻨﻡ ] benlik.<br />
menî’ (A.) [ ﻊﻴﻨﻡ ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.<br />
menkabe (A.) [ ﻪﺒﻘﻨﻡ ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle<br />
bağdaşmaz öyküler.<br />
menkûha (A.) [ ﻪﺣﻮﮑﻨﻡ ] nikahlı hanım, eş.<br />
menkul (A.) [ لﻮﻘﻨﻡ ] 1.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.<br />
menkûş (A.) [ شﻮﻘﻨﻡ ] nakışlı, işlemeli, desenli.<br />
295
mensûb (A.) [ بﻮﺼﻨﻡ ] nispet edilen, ait, bağlı.<br />
mensûbîn (A.) [ ﻦﻴﺑﻮﺼﻨﻡ ] mensuplar.<br />
mensubiyet (A.) [ ﺖﻴﺑﻮﺼﻨﻡ ] mensup olma, bağlı olma.<br />
mensûc (A.) [ جﻮﺴﻨﻡ ] dokunmuş.<br />
mensûcât (A.) [ تﺎﺝﻮﺴﻨﻡ ] 1.dokumalar. 2.dokuma sektörü.<br />
mensûh (A.) [ خﻮﺴﻨﻡ ] hükümsüz.<br />
mensûr (A.) [ رﻮﺜﻨﻡ ] düzyazı.<br />
menşe (A.) [ ﺎﺸﻨﻡ ] köken..<br />
menşur (A.) [ رﻮﺸﻨﻡ ] 1.ferman. 2.prizma.<br />
menus (A.) [ سﻮﻥﺄﻡ ] 1.alışılmış. 2.alışkın.<br />
menût (A.) [ طﻮﻨﻡ ] bağlı.<br />
menzil (A.) [ لﺰﻨﻡ ] 1.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.<br />
menzil alınmak yol alınmak.<br />
menzil almak yol almak.<br />
menzilgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﻝﺰﻨﻡ ] konak yeri.<br />
mer’î (A.) [ ﯽﺋﺮﻡ ] yürürlükte, geçerli.<br />
mera (A.) [ ﯽﻋﺮﻡ ] otlak.<br />
merâkiz (A.) [ ﺰ ﮐاﺮﻡ ] merkezler.<br />
merâm (A.) [ ماﺮﻡ ] amaç, anlatılmak istenen şey.<br />
merâret (A.) [ تراﺮﻡ ] acılık.<br />
merâsî (A.) [ ﯽﺛاﺮﻡ ] ağıtlar, mersiyeler.<br />
merâsim (A.) [ ﻢﺱاﺮﻡ ] 1.törenler. 2.tören.<br />
merâtib (A.) [ ﺐﺕاﺮﻡ ] rütbeler, mertebeler.<br />
296
merbut (A.) [ طﻮﺑﺮﻡ ] bağlı.<br />
merbûtiyet (A.) [ ﺖﻴﻃﻮﺑﺮﻡ ] 1.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.<br />
mercân (A.) [ نﺎﺝﺮﻡ ] mercan.<br />
merci (A.) [ ﻊﺝﺮﻡ ] başvuru yeri.<br />
merd (F.) [ دﺮﻡ ] 1.adam. 2.yiğit.<br />
merdâne (F.) [ ﻪﻥادﺮﻡ ] yiğitçe.<br />
merdiven (F.) [ نﺎﺑدﺮﻥ ] merdiven.<br />
merdûd (A.) [ دودﺮﻡ ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.<br />
merdum (F.) [ مدﺮﻡ ] 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.<br />
merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..<br />
merdüm (F.) [ مدﺮﻡ ] 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.<br />
merdümek (F.) [ ﮏﻡدﺮﻡ ] gözbebeği.<br />
merdümgiriz (F.) [ ﺰیﺮﮕﻡﺮﻡ ] insanlardan kaçan.<br />
merdümhar (F.) [ راﻮﺧ مدﺮﻡ ] insan yiyen, yamyam.<br />
merdümî (F.) [ ﯽﻡدﺮﻡ ] 1.insanlık. 2.yiğitlik.<br />
meremmet (A.) [ ﺖﻡﺮﻡ ] onarım.<br />
meremmet etmek onarmak.<br />
merg (F.) [ گﺮﻡ ] ölüm.<br />
mergub (A.) [ بﻮﻏﺮﻡ ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.<br />
merhale (A.) [ ﻪﻠﺣﺮﻡ ] 1.aşama. 2.konak, menzil.<br />
merhamet (A.) [ ﺖﻤﺣﺮﻡ ] acıma.<br />
merhamet etmek acımak.<br />
merhametli (A.-T.) acıyan.<br />
297
merhametsiz (A.-T.) acımasız.<br />
merhem (A.) [ ﻢهﺮﻡ ] pomad, yara kremi.<br />
merhemsâz olmak çare bulmak.<br />
merhûm (A.) [ مﻮﺣﺮﻡ ] (erkek) ölü.<br />
merhûme (A.) [ ﻪﻡﻮﺣﺮﻡ ] (bayan) ölü.<br />
merhun (A.) [ نﻮهﺮﻡ ] 1.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.<br />
merih (A.) [ ﺦیﺮﻡ ] Mars.<br />
merkad (A.) [ ﺪﻗﺮﻡ ] mezar.<br />
merkeb (A.) [ ﺐﮐﺮﻡ ] 1.binit. 2.eşek.<br />
merkum (A.) [ مﻮﻗﺮﻡ ] adı geçen, anılan; yazılmış.<br />
merkûz (A.) [ زﻮﮐﺮﻡ ] dikili, dikilmiş.<br />
mermi (A.) [ ﯽﻡﺮﻡ ] kurşun.<br />
mermûz (A.) [ زﻮﻡﺮﻡ ] 1.gizemli. 2.rumuzlu.<br />
merrât (A.) [ تاﺮﻡ ] defalar.<br />
merre (A.) [ ﻩﺮﻡ ] defa.<br />
mersiye (A.) [ ﻪﻴﺛﺮﻡ ] ağıt, mersiye.<br />
mertebe (A.) [ ﻪﺒﺕﺮﻡ ] 1.derece. 2.miktar.<br />
merzagî (A.) [ ﯽﻏزﺮﻡ ] bataklık.<br />
merzüban (F.) [ نﺎﺑزﺮﻡ ] 1.sınır muhafızı. 2.sınır beyi.<br />
mesâ (A.) [ ﺎﺴﻡ ] akşam.<br />
mesâcid (A.) [ ﺪﺝﺎﺴﻡ ] mesçitler.<br />
mesafe (A.) [ ﻪﻓﺎﺴﻡ ] uzaklık.<br />
mesâha (A.) [ ﻪﺣﺎﺴﻡ ] ölçüm.<br />
298
mesai (A.) [ ﯽﻋﺎﺴﻡ ] çalışma, çalışmalar.<br />
mesâib (A.) [ ﺐﺋﺎﺼﻡ ] musibetler.<br />
mesâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺴﻡ ] meseleler.<br />
mesâkîn (A.) [ ﻦﮐﺎﺴﻡ ] 1.yoksullar. 2.miskinler.<br />
mesâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﺴﻡ ] konutlar.<br />
mesâme (A.) [ ﻪﻡﺎﺴﻡ ] derideki küçük delikler.<br />
mesârif (A.) [ فرﺎﺼﻡ] harcamalar.<br />
mesâvî (A.) [ یوﺎﺴﻡ ] kötülükler.<br />
mescid (A.) [ ﺪﺠﺴﻡ ] mesçit.<br />
mesdûd (A.) [ دوﺪﺴﻡ ] kapalı, set çekili, tıkalı.<br />
mesel (A.) [ ﻞﺜﻡ ] 1.örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.<br />
meselâ (A.) [ ﻼﺜﻡ ] örneğin.<br />
mesele (A.) [ ﻪﻠﺌﺴﻡ ] 1.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.<br />
meserrât (A.) [ تاﺮﺴﻡ ] sevinçler.<br />
meserret (A.) [ تﺮﺴﻡ ] sevinç.<br />
mesh (A.) [ ﺦﺴﻡ ] silme, sıvama.<br />
meshetmek silmek, sıvamak.<br />
meshûr (A.) [ رﻮﺤﺴﻡ ] büyülenmiş.<br />
meshûr etmek büyülemek.<br />
meshûr olmak büyülenmek.<br />
mesîh (A.) [ ﺢﻴﺴﻡ ] İsa.<br />
mesîhî (A.) [ ﯽﺤﻴﺴﻡ ] Hıristiyan.<br />
mesîhiyyet (A.) [ ﺖﻴﺤﻴﺴﻡ ] Hıristiyanlık.<br />
299
mesîr (A.) [ ﺮﻴﺴﻡ ] 1.seyir yeri. 2.güzergah.<br />
mesîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺴﻡ ] gezinti yeri.<br />
mesken (A.) [ ﻦﮑﺴﻡ ] konut.<br />
mesken etmek yurt tutmak.<br />
mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.<br />
meskenet (A.) [ ﺖﻨﮑﺴﻡ ] miskinlik.<br />
meskûkât (A.) [ تﺎﮐﻮﮑﺴﻡ ] madenî paralar, sikkeler.<br />
meskûn (A.) [ نﻮﮑﺴﻡ ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.<br />
meslah (A.) [ ﺦﻠﺴﻡ ] mezbaha.<br />
meslek (A.) [ ﮏﻠﺴﻡ ] 1.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.<br />
meslûl (A.) [ لﻮﻠﺴﻡ ] veremli.<br />
mesmû (A.) [ عﻮﻤﺴﻡ ] duyulan, işitilen.<br />
mesmûat (A.) [ تﺎﻋﻮﻤﺴﻡ ] duyulanlar, işitilenler.<br />
mesmûm (A.) [ مﻮﻤﺴﻡ ] zehirli.<br />
mesned (A.) [ ﺪﻨﺴﻡ ] 1.dayanak. 2.makam.<br />
mesnevîhan (A.-F.) [ ناﻮﺧ یﻮﻨﺜﻡ ] mesnevi okuyan.<br />
mesruk (A.) [ قوﺮﺴﻡ ] çalınmış.<br />
mesrûr (A.) [ روﺮﺴﻡ ] sevinçli.<br />
mesrûrane (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﺴﻡ ] sevinçle.<br />
messah (A.) [ حﺎﺴﻡ ] ölçümcü.<br />
mest (F.) [ ﺖﺴﻡ ] sarhoş, mest.<br />
mestâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺘﺴﻡ ] sarhoşça.<br />
mestî (F.) [ ﯽﺘﺴﻡ ] sarhoşluk.<br />
300
mest-i harâb (F.-A.) [ باﺮﺧ ﺖﺴﻡ ] körkütük sarhoş.<br />
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.<br />
mestûr (A.) [ رﻮﺘﺴﻡ ] örtülü, gizli, kapalı.<br />
mestûr (A.) [ رﻮﻄﺴﻡ ] yazılı.<br />
mesud (A.) [ دﻮﻌﺴﻡ ] 1.mutlu, saadetli. 2.kutlu.<br />
mesûdâne (A.-F.) [ ﻪﻥادﻮﻌﺴﻡ ] mesutça, bahtiyarlıkla.<br />
mesuliyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﺌﺴﻡ ] sorumluluk.<br />
meş’al (A.) [ ﻞﻌﺸﻡ ] meşale.<br />
meş’um (A.) [ مﻮﺌﺸﻡ ] uğursuz, şom.<br />
meş’ûr (A.) [ رﻮﻌﺸﻡ ] bilinçli, şuurlu.<br />
meşâgil (A.) [ ﻞﻏﺎﺸﻡ ] uğraşlar.<br />
meşâhîr (A.) [ ﺮﻴهﺎﺸﻡ ] ünlüler.<br />
meşâil (A.) [ ﻞﻋﺎﺸﻡ ] meşaleler.<br />
meşakkat (A.) [ ﺖﻘﺸﻡ ] sıkıntı, güçlük.<br />
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.<br />
meşâmm (A.) [ مﺎﺸﻡ ] burun.<br />
meşârık (A.) [ قرﺎﺸﻡ ] doğular.<br />
meşâyih (A.) [ ﺦیﺎﺸﻡ ] şeyhler.<br />
meşbû (A.) [ عﻮﺒﺸﻡ ] 1.dolu. 2.tok, doygun.<br />
meşcer (A.) [ ﺮﺠﺸﻡ ] ağaçlık.<br />
meşcere (A.) [ ﻩﺮﺠﺸﻡ ] ağaçlık.<br />
meşgale (A.) [ ﻪﻠﻐﺸﻡ ] uğraşı.<br />
meşgûliyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﻐﺸﻡ ] iş güç.<br />
301
meşhed (A.) [ ﺪﻬﺸﻡ ] şehit düşülen yer.<br />
meşher (A.) [ ﺮﻬﺸﻡ ] sergi, sergilenen yer.<br />
meşhûd (A.) [ دﻮﻬﺸﻡ ] görülmüş, gözlenmiş.<br />
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.<br />
meşhûn (A.) [ نﻮﺤﺸﻡ ] dolu.<br />
meşhûr (A.) [ رﻮﻬﺸﻡ ] ünlü, tanınmış, bilinen.<br />
meşîhat (A.) [ ﺖﺨﻴﺸﻡ ] 1.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.<br />
meşk (A.) [ ﻖﺸﻡ ] 1.yazı örneği. 2.temrin.<br />
meşk (F.) [ ﮏﺸﻡ ] kırba.<br />
meşkûk (A.) [ کﻮﮑ ﺸﻡ ] şüphe götürür.<br />
meşkûkiyyet (A.) [ ﺖﻴﮐﻮﮑﺸﻡ ] şüphe götürme.<br />
meşkûr (A.) [ رﻮﮑﺸﻡ ] övülen, beğenilen.<br />
meşreb (A.) [ بﺮﺸﻡ ] 1.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.<br />
meşrebe (A.) [ ﻪﺑﺮﺸﻡ ] maşrapa.<br />
meşrû (A.) [ عوﺮﺸﻡ ] yasal.<br />
meşrûbât (A.) [ تﺎﺑوﺮﺸﻡ ] içilecek şeyler.<br />
meşrûh (A.) [ حوﺮﺸﻡ ] açıklanmış, şerhedilmiş.<br />
meşrûhât (A.) [ تﺎﺣوﺮﺸﻡ ] açıklamalar.<br />
meşrûiyyet (A.) [ ﺖﻴﻋوﺮﺸﻡ ] yasallık.<br />
meşrût (A.) [ طوﺮﺸﻡ ] koşullu.<br />
meşrut olunmak şart koşulmak.<br />
meşşâte (A.) [ ﻪﻃﺎﺸﻡ ] gelin süsleyen.<br />
meşveret (A.) [ ترﻮﺸﻡ ] danışma.<br />
302
meşveret etmek danışmak.<br />
metâ (A.) [ عﺎﺘﻡ ] mal, eşya.<br />
metâli (A.) [ ﻊﻝﺎﻄﻡ ] doğuş yerleri.<br />
metânet (A.) [ ﺖﻥﺎﺘﻡ ] dayanıklılık.<br />
metbû (A.) [ عﻮﺒﺘﻡ ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.<br />
metin (A.) [ ﻦﻴﺘﻡ ] sağlam, dayanıklı.<br />
metn (A.) [ ﻦﺘﻡ ] yazıya dökülmüş bilgi.<br />
metremik’ab (A.) [ ﺐﻌﮑﻡ وﺮﺘﻡ ] metreküp.<br />
metrûk (A.) [ کوﺮﺘﻡ ] terkedilmiş.<br />
metrûkat (A.) [ تﺎﮐوﺮﺘﻡ ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.<br />
metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.<br />
mev’ize (A.) [ ﻪﻈﻋﻮﻡ ] öğüt.<br />
mev’ûd (A.) [ دﻮﻋﻮﻡ ] 1.vaat edilmiş. 2.vadeli.<br />
mevâd (A.) [ داﻮﻡ ] maddeler.<br />
mevârid (A.) [ دراﻮﻡ ] konular, hususlar, yerler.<br />
mevc (A.) [ جﻮﻡ ] dalga.<br />
mevce (A.) [ ﻪﺝﻮﻡ ] dalga.<br />
mevcûd (A.) [ دﻮﺝﻮﻡ ] 1.var. 2.hazır. 3.varlık.<br />
mevcûdât (A.) [ تادﻮﺝﻮﻡ ] varlıklar.<br />
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.<br />
mevcûdiyyet (A.) [ ﺖیدﻮﺝﻮﻡ ] var olma, varlık.<br />
meveddet (A.) [ تدﻮﻡ ] sevgi.<br />
mevhibe (A.) [ ﻪﺒهﻮﻡ ] bağış.<br />
303
mevhûm (A.) [ مﻮهﻮﻡ ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.<br />
mevki (A.) [ ﻊﻗﻮﻡ ] 1.durum, konum. 2.yer.<br />
mevkib (A.) [ ﺐﮐﻮﻡ ] alay, kafile.<br />
mevkif (A.) [ ﻒﻗﻮﻡ ] 1.durak. 2.istasyon.<br />
mevki-i rüchan (A.-F.) [ نﺎﺤﺝر ﻊﻗﻮﻡ ] tercih mevkii.<br />
mevkûf (A.) [ فﻮﻗﻮﻡ ] vakfedilmiş.<br />
mevkufleh (A.) [ ﻪﻝ فﻮﻗﻮﻡ ] vakfeden.<br />
mevlâ (A.) [ ﯽﻝﻮﻡ ] 1.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.<br />
mevlid (A.) [ ﺪﻝﻮﻡ ] 1.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.<br />
mevsuk (A.) [ قﻮﺛﻮﻡ ] güvenilir, belgeye dayanan.<br />
mevsûkiyet (A.) [ ﺖﻴﻗﻮﺛﻮﻡ ] güvenilirlik, belgeye dayanma.<br />
mevsûm (A.) [ مﻮﺱﻮﻡ ] adlandırılmış.<br />
mevt (A.) [ تﻮﻡ ] ölüm.<br />
mevtâ (A.) [ ﺎﺕﻮﻡ ] ölüler.<br />
mevtâî (A.) [ ﯽﺋﺎﺕﻮﻡ ] ölümcül.<br />
mevtın (A.) [ ﻦﻃﻮﻡ ] yurt.<br />
mevzi (A.) [ ﻊﺽﻮﻡ ] yer.<br />
mevzi’î (A.) [ ﯽﻌﺽﻮﻡ ] yerel.<br />
mevzû (A.) [ عﻮﺽﻮﻡ ] konu.<br />
mevzu-i bahis (A.-F.) [ ﺚﺤﺑ عﻮﺽﻮﻡ ] sözkonusu.<br />
mevzun (A.) [ نوزﻮﻡ ] 1.biçimli, düzgün. 2.vezinli.<br />
mey (F.) [ ﯽﻡ ] 1.şarap. 2.içki.<br />
meyânında (F.-T.) arasında.<br />
304
meydân (A.) [ ناﺪﻴﻡ ] alan.<br />
meygûn (F.) [ نﻮﮕﻴﻡ ] şarap rengi.<br />
meyhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺨﻴﻡ ] şarap içilen yer, içkievi.<br />
meyhâr (F.) [ راﻮﺨﻴﻡ ] içkici.<br />
meyil (A.) [ ﻞﻴﻡ ] istek, eğilim.<br />
meyil vermek eğilim göstermek.<br />
meykede (F.) [ ﻩﺪﮑﻴﻡ ] meyhane.<br />
meyl (A.) [ ﻞﻴﻡ ] 1.eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.<br />
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.<br />
meymene (A.) [ ﻪﻨﻤﻴﻡ ] sağ kanat.<br />
meymûn (A.) [ نﻮﻤﻴﻡ ] uğurlu.<br />
meysere (A.) [ ﻩﺮﺴﻴﻡ ] sol kanat.<br />
meyt (A.) [ ﺖﻴﻡ ] ölü.<br />
meyus (A.) [ سﻮیﺄﻡ ] umutsuz, üzgün.<br />
meyvedâr (F.) [ راد ﻩﻮﻴﻡ ] meşveli.<br />
meyyâl (A.) [ لﺎﻴﻡ ] 1.eğimli. 2.eğilimli.<br />
meyyit (A.) [ ﺖﻴﻡ ] ölü.<br />
mezâhib (A.) [ ﺐه اﺬﻡ ] mezhepler.<br />
mezâlim (A.) [ ﻢﻝﺎﻈﻡ ] zulümlerr.<br />
mezâmin (A.) [ ﻦﻡﺎﻀﻡ ] 1.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.<br />
mezargâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔراﺰﻡ ] mezar yeri.<br />
mezâri (A.) [ عراﺰﻡ ] tarlalar.<br />
mezâyâ (A.) [ ﺎیاﺰﻡ ] meziyetler, üstünlükler.<br />
305
mezbele (A.) [ ﻪﻠﺑﺰ ﻡ ] çöplük, döküntü alanı.<br />
mezbuh (A.) [ حﻮﺑﺬﻡ ] boğazlanmış.<br />
mezbûr (A.) [ رﻮﺑﺰﻡ ] anılan, belirtilen.<br />
mezc (A.) [ جﺰﻡ ] karıştırma.<br />
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.<br />
mezellet (A.) [ ﺖﻝﺬﻡ ] düşkünlük.<br />
mezheb (A.) [ ﺐهﺬﻡ ] 1.yol. 2.mezhep. 3.ekol.<br />
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.<br />
meziyyât (A.) [ تﺎیﺰﻡ ] meziyetler, üstünlükler.<br />
meziyyet (A.) [ ﺖیﺰﻡ ] üstünlük.<br />
mezkûr (A.) [ رﻮﮐﺬﻡ ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.<br />
mezmûm (A.) [ مﻮﻡﺬﻡ ] kötülenmiş, ayıplanmış.<br />
mezra (A.) [ عرﺰﻡ ] tarla.<br />
mezra’a (A.) [ ﻪﻋرﺰﻡ ] tarla.<br />
mezrû (A.) [ عورﺰﻡ ] ekili.<br />
mezun (A.) [ نوذﺄﻡ ] 1.izinli. 2.diplomalı.<br />
mezunen (A.) [ ﺎﻥوذﺄﻡ ] izin alarak, izinli olarak.<br />
mıkraz (A.) [ ضاﺮﻘﻡ ] makas.<br />
mıntaka (A.) [ ﻪﻘﻄﻨﻡ ] 1.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.<br />
mısbah (A.) [ حﺎﺒﺼﻡ ] kandil.<br />
mısdak (A.) [ قاﺪﺼﻡ ] ölçüt, kriter.<br />
mısra (A.) [ عاﺮﺼﻡ ] dize.<br />
mıtrak (A.) [ قﺮﻄﻡ ] 1.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.<br />
306
mızrab (A.) [ بﺮﻀﻡ ] mızrap.<br />
mızrak (A.) [ قارﺰﻡ ] kargı.<br />
miâd (A.) [ دﺎﻌﻴﻡ ] buluşma yeri.<br />
micmer (A.) [ ﺮ ﻤﺠﻡ ] buhurdan.<br />
midevî (A.) [ یوﺪﻌﻡ ] mideyi yormayan.<br />
midhat (A.) [ ﺖﺣﺪﻡ ] övgü.<br />
mie (A.) [ ﻪﺋﺎﻡ ] yüz.<br />
miftah (A.) [ حﺎﺘﻔﻡ ] anahtar.<br />
miğfer (A.) [ ﺮﻔﻐﻡ ] tulga.<br />
mîh (F.) [ ﺦﻴﻡ ] çivi.<br />
mihekk (A.) [ ﮏﺤﻡ ] mihenk taşı.<br />
mihen (A.) [ ﻦﺤﻡ ] sıkıntılar.<br />
mihmân (F.) [ نﺎﻤﻬﻡ ] konuk.<br />
mihmannevaz (F.) [ زاﻮﻥ نﺎﻤﻬﻡ ] misafirsever.<br />
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.<br />
mihmannüvaz (F.) [ زاﻮﻥ نﺎﻤﻬﻡ ] misafirsever.<br />
mihmânserâ (F.) [ اﺮﺱ نﺎﻤﻬﻡ ] misafirhane.<br />
mihnet (A.) [ ﺖﻨﺤﻡ ] sıkıntı, acı, dert.<br />
mihr (F.) [ ﺮﻬﻡ ] 1.sevgi. 2.güneş.<br />
mihrak (A.) [ قاﺮﺤﻡ ] odak.<br />
mihrbân (F.) [ نﺎﺑﺮﻬﻡ ] sevgi dolu, şefkatli.<br />
mihter (F.) [ ﺮﺘﻬﻡ ] 1.daha büyük. 2.büyük insan.<br />
mihver (A.) [ رﻮﺤﻡ ] eksen.<br />
307
mik’ab (A.) [ ﺐﻌﮑﻡ ] küp.<br />
mîkat (A.) [ تﺎﻘﻴﻡ ] 1.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.<br />
mikdar (A.) [ راﺪﻘﻡ ] 1.miktar. 2.değer. 3.derece.<br />
mikraz (A.) [ ضاﺮﻘﻡ ] makas.<br />
mikyas (A.) [ سﺎﻴﻘﻡ ] ölçek, ölçü.<br />
mil (A.) [ ﻞﻴﻡ ] 1.şiş. 2.yol işareti.<br />
mîlâd (A.) [ دﻼﻴﻡ ] doğum günü.<br />
milel (A.) [ ﻞﻠﻡ ] 1.milletler. 2.dinler.<br />
milhafe (A.) [ ﻪﻔﺤﻠﻡ ] yorgan.<br />
milk (A.) [ ﮏﻠﻡ ] mülk.<br />
millet (A.) [ ﺖﻠﻡ ] 1.din. 2.ulus.<br />
millî (A.) [ ﯽﻠﻡ ] ulusal.<br />
milliyetperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﺖیﺎﻡ ] milliyetçi, nasyonalist.<br />
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.<br />
milliyye (A.) [ ﻪﻴﻠﻡ ] ulusal.<br />
mîna (F.) [ ﺎﻨﻴﻡ ] mine.<br />
minba’d (A.) [ﺪﻌﺑ ﻦﻡ ] bundan sonra.<br />
minelkadim (A.) [ ﻢیﺪﻘﻝا ﻦﻡ ] eskiden beri.<br />
minen (A.) [ ﻦﻨﻡ ] minnetler.<br />
minkale (A.) [ ﻪﻠﻘﻨﻡ ] iletki.<br />
minkar (A.) [ رﺎﻘﻨﻡ ] gaga.<br />
minkaş (A.) [ شﺎﻘﻨﻡ ] cımbız.<br />
minnetdâr (A.-F.) [ راﺪﺘﻨﻡ ] minnet altında kalan.<br />
308
minşâr (A.) [ رﺎﺸﻨﻡ ] bıçkı.<br />
minvâl (A.) [ لاﻮﻨﻡ ] tarz, yol.<br />
mir’ât (A.) [ تﺁﺮﻡ ] ayna.<br />
mirâc (A.) [ جاﺮﻌﻡ ] miraç, göğe ağma.<br />
mîrahur (A.-F.) [ رﻮﺧﺁﺮﻴﻡ ] imrahor.<br />
miralay (F.-T.) [ یﻻﺁﺮﻴﻡ ] albay.<br />
mirâren (A.) [ اراﺮﻡ ] defalarca, birçok kez.<br />
mirashâr (A.-F.) [ راﻮﺧ ثاﺮﻴﻡ ] mirasyedi.<br />
mirliva (F.-A.) [ اﻮﻝﺮﻴﻡ ] tuğgeneral.<br />
mirsâd (A.) [ دﺎﺹﺮﻡ ] gözlemevi, gözlem yeri.<br />
mirvaha (A.) [ ﻪﺣوﺮﻡ ] yelpaze.<br />
mirza (F.) [ ازﺮﻴﻡ ] beyzade.<br />
mîsak (A.) [ قﺎﺜ ﻴﻡ ] sözleşme.<br />
misal (A.) [ ] örnek.<br />
misal almak örnek almak.<br />
misâli (A.-T.) gibi.<br />
misillü (A.-T.) gibi.<br />
miskin (A.) [ ﻦﻴﮑﺴﻡ ] 1.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.<br />
miskîn (F.) [ ﻦﻴﮑﺴﻡ ] misk sürülmüş, miskli.<br />
misl (A.) [ ﻞﺜﻡ ] 1.gibi. 2.kat.<br />
mîşîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻴﻡ ] meşin.<br />
mithara (A.) [ ﻩﺮﻬﻄﻡ ] matara.<br />
mîvedar (F.) [ راد ﻩﻮﻴﻡ ] meyvalı.<br />
309
miyâh (A.) [ ﻩﺎﻴﻡ ] sular.<br />
miyân (F.) [ نﺎﻴﻡ ] 1.orta. 2.bel. 3.ara.<br />
miyâr (A.) [ رﺎﻴﻌﻡ ] ölçü.<br />
mizâc (A.) [ جاﺰﻡ ] huy, tabiat, mizaç.<br />
mîzan (A.) [ ناﺰﻴﻡ ] 1.terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet<br />
günü.<br />
mû (F.) [ ﻮﻡ ] kıl.<br />
muhafazakâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﻈﻓﺎﺤﻡ ] tutucu.<br />
mu‘arrif (A.) [ فﺮﻌﻡ ] 1.tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını<br />
okuyan müezzin.<br />
mu’cizât (A.) [ تاﺰﺠﻌﻡ ] mucizeler.<br />
mu’cizegû (A.-F.) [ ﻮﮔ ﻩﺰﺠﻌﻡ ] 1.mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.<br />
mu’tâ (A.) [ ﯽﻄﻌﻡ ] 1.veri. 2.verilen, verilmiş.<br />
mu’tâd (A.) [ دﺎﺘﻌﻡ ] alışılmış.<br />
mu’tâde (A.) [ ﻩدﺎﺘﻌﻡ ] alışılmış.<br />
mu’tiyat (A.) [ تﺎﻴﻄﻌﻡ ] veri.<br />
muabbir (A.) [ ﺮﺒﻌﻡ ] rüya yorumcusu.<br />
muaccel (A.) [ ﻞﺠﻌﻡ ] 1.peşin. 2.acele edilmiş.<br />
muaddil (A.) [ لﺪﻌﻡ ] denk.<br />
muâdele (A.) [ ﻪﻝدﺎﻌﻡ ] denklem.<br />
muâdelet (A.) [ ﺖﻝدﺎﻌﻡ ] denklik.<br />
muâdil (A.) [ لدﺎﻌﻡ ] denk, eşdeğer.<br />
muâfiyet (A.) [ ﺖﻴﻓﺎﻌﻡ ] 1.muaf tutulma. 2.bağışıklık.<br />
muâhede (A.) [ ﻩﺪهﺎﻌﻡ ] ahitleşme, antlaşma.<br />
310
muâhede yapmak antlaşma yapmak.<br />
muâhedenâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻩﺪهﺎﻌﻡ ] antlaşma metni.<br />
muâheze (A.) [ ﻩﺬﺧاﺆﻡ ] çıkışma, azarlama, paylama.<br />
muahhar (A.) [ ﺮﺧﺆﻡ ] sonraki, daha sonraki, geç.<br />
muakkib (A.) [ ﺐﻘﻌﻡ ] takip eden, izleyen.<br />
mualla (A.) [ ﯽﻠﻌﻡ ] yüce, yüksek.<br />
muallak (A.) [ ﻖﻠﻌﻡ ] asılı, havada.<br />
muallakiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻠﻌﻡ ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.<br />
muallim (A.) [ ﻢﻠﻌﻡ ] öğretmen.<br />
muallimât (A.) [ تﺎﻤﻠﻌﻡ ] bayan öğretmenler.<br />
muallime (A.) [ ﻪﻤﻠﻌﻡ ] bayan öğretmen.<br />
muallimîn (A.) [ ﻦﻴﻤﻠﻌﻡ ] öğretmenler.<br />
muamelat (A.) [ تﻼﻡﺎﻌﻡ ] işlemler.<br />
muamele (A.) [ ﻪﻠﻡﺎﻌﻡ ] 1.işlem. 2.davranış.<br />
muamma (A.) [ ﺎﻤﻌﻡ ] bilmece.<br />
muanber (A.) [ ﺮﺒﻨﻌﻡ ] hoş kokulu, amberli.<br />
muânid (A.) [ ﺪﻥﺎﻌﻡ ] inatçı.<br />
muannid (A.) [ ﺪﻨﻌﻡ ] inatçı.<br />
muâraza (A.) [ ﻪﺽرﺎﻌﻡ ] çatışkı.<br />
muârız (A.) [ ضرﺎﻌﻡ ] karşıt, itirazcı.<br />
muarrâ (A.) [ یﺮﻌﻡ ] arınmış.<br />
muâsır (A.) [ ﺮﺹﺎﻌﻡ ] çağdaş.<br />
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.<br />
311
muâşaka (A.) [ ﻪﻘﺵﺎﻌﻡ ] sevişme.<br />
muâvaza (A.) [ ﻪﺽوﺎﻌﻡ ] değiştokuş.<br />
muavenet (A.) [ ﺖﻥوﺎﻌﻡ ] yardım.<br />
muavenet etmek yardım etmek.<br />
muavin (A.) [ نوﺎﻌﻡ ] yardımcı.<br />
muayede (A.) [ ﻩﺪیﺎﻌﻡ ] bayramlaşma.<br />
muayyen (A.) [ ﻦﻴﻌﻡ ] belirli.<br />
muazzam (A.) [ ﻢﻈﻌﻡ ] azametli, ulu.<br />
muazzeb (A.) [ بﺬﻌﻡ ] acı çeken, azap çeken.<br />
muazzez (A.) [ زﺰﻌﻡ ] değerli, aziz.<br />
mubassır (A.) [ ﺮﺼﺒﻡ ] okul düzenini sağlayan görevli.<br />
mûcez (A.) [ ﺰﺝﻮﻡ ] derli toplu, özlü.<br />
mûcib (A.) [ ﺐﺝﻮﻡ ] 1.gereken. 2.sebep.<br />
mûcib olmak sebep olmak.<br />
mûcid (A.) [ ﺪﺝﻮﻡ ] icat eden, mucit.<br />
mudhike (A.) [ ﻪﮑﺤﻀﻡ ] gülünç.<br />
mufassalan (A.) [ ﻼﺼﻔﻡ ] ayrıntılı olarak.<br />
mugâlata (A.) [ ﻪﻄﻝﺎﻐﻡ ] yanıltmaca.<br />
mugannî (A.) [ ﯽﻨﻐﻡ ] şarkıcı.<br />
muganniye (A.) [ ﻪﻴﻨﻐﻡ ] bayan şarkıcı.<br />
mugâyeret (A.) [ تﺮیﺎﻐﻡ ] zıtlık, aykırılık.<br />
mugayir (A.) [ ﺮیﺎﻐﻡ ] aykırı, zıt.<br />
mugîlân (A.>F.) [ نﻼﻴﻐﻡ ] deve dikeni.<br />
312
muğber (A.) [ ﺮﺒﻐﻡ ] kırgın, gücenik.<br />
muğber olmak kırılmak, gücenmek.<br />
muğfil (A.) [ ﻞﻔﻐﻡ ] aldatan, aldatıcı.<br />
muğlak (A.) [ ﻖﻠﻐﻡ ] karmaşık, çapraşık.<br />
muğlakiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻠﻐﻡ ] karmaşıklık, çapraşıklık.<br />
muhabbet (A.) [ ﺖﺒﺤﻡ ] sevgi.<br />
muhabere (A.) [ ﻩﺮﺑﺎﺨﻡ ] haberleşme.<br />
muhabir (A.) [ ﺮﺑﺎﺨﻡ ] haberci.<br />
muhâceret (A.) [ تﺮﺝﺎﻬﻡ ] göç.<br />
muhacim (A.) [ ﻢﺝﺎﻬﻡ ] 1.saldıran. 2.saldırgan.<br />
muhacir (A.) [ ﺮﺝﺎﻬﻡ ] göçmen.<br />
muhaddir (A.) [ رﺪﺨﻡ ] uyuşturucu.<br />
muhaddis (A.) [ ثﺪﺤﻡ ] hadis bilgini.<br />
muhafaza (A.) [ ﻪﻈﻓﺎﺤﻡ ] koruma.<br />
muhafaza etmek korumak, saklamak.<br />
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.<br />
muhafazakâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﻈﻓﺎﺤﻡ ] tutucu.<br />
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.<br />
muhaffef (A.) [ ﻒﻔﺨﻡ ] hafifletilmiş.<br />
muhaffif (A.) [ ﻒﻔﺨﻡ ] hafifletici.<br />
muhâfız (A.) [ ﻆﻓﺎﺤﻡ ] koruyucu.<br />
muhâkemat (A.) [ تﺎﻤﮐﺎﺤﻡ ] 1.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.<br />
muhakeme (A.) [ ﻪﻤﮐﺎﺤﻡ ] 1.hüküm yürütme. 2.yargılama.<br />
313
muhakkak (A.) [ ﻖﻘﺤﻡ ] 1.doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.<br />
muhakkık (A.) [ ﻖﻘﺤﻡ ] araştırmacı, tahkik edici.<br />
muhâl (A.) [ لﺎﺤﻡ ] imkansız.<br />
muhalefet (A.) [ ﺖﻔﻝﺎﺨﻡ ] karşı düşüncede olma.<br />
muhallil (A.) [ ﻞﻠﺤﻡ ] hülleci.<br />
muhammen (A.) [ ﻦﻤﺨﻡ ] tahmin edilen.<br />
muhammer (A.) [ ﺮﻤﺨﻡ ] mayalı.<br />
muhammes (A.) [ ﺲﻤﺨﻡ ] 1.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.<br />
muhannens (A.) [ ﺚﻨﺨﻡ ] kalleş.<br />
muhannet (A.) [ ﻂﻨﺤﻡ ] kalleş.<br />
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.<br />
muharebat (A.) [ تﺎﺑرﺎﺤﻡ ] harpler, muharebeler.<br />
muharebe (A.) [ ﻪﺑرﺎﺤﻡ ] harbetme, savaş.<br />
muharib (A.) [ برﺎﺤﻡ ] savaşçı.<br />
muharremât (A.) [ تﺎﻡﺮﺤﻡ ] dinî yasaklar.<br />
muharrer (A.) [ رﺮﺤﻡ ] yazılı.<br />
muharrib (A.) [ بﺮﺨﻡ ] tahrip edici, yıkıcı.<br />
muharrik (A.) [ قﺮﺤﻡ ] yakıcı.<br />
muharrir (A.) [ رﺮﺤﻡ ] yazar.<br />
muhasara (A.) [ ﻩﺮﺹ ﺎﺤﻡ ] sarma, kuşatma.<br />
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.<br />
muhasib (A.) [ ﺐﺱﺎﺤﻡ ] muhasebeci.<br />
muhassala (A.) [ ﻪﻠﺼﺤﻡ ] sonuç.<br />
314
muhassas (A.) [ ﺺﺼﺨﻡ ] tahsis edilmiş, özgü.<br />
muhât (A.) [ طﺎﺤﻡ ] çevrili, kuşatılmış.<br />
muhatara (A.) [ ﻩﺮﻃﺎﺨﻡ ] 1.tehlike. 2.zarar, ziyan.<br />
muhavere (A.) [ ﻩروﺎﺤﻡ ] konuşma.<br />
muhayyel (A.) [ ﻞﻴﺨﻡ ] hayal edilen.<br />
muhayyile (A.) [ ﻪﻠﻴﺨﻡ ] hayal gücü.<br />
muhayyirülukûl (A.) [ لﻮﻘﻌﻝاﺮﻴﺤﻡ ] akıllara durgunluk veren.<br />
muhbir (A.) [ ﺮﺒﺨﻡ ] haber veren, haberci.<br />
muhık (A.) [ ﻖﺤﻡ ] haklı.<br />
muhib (A.) [ ﺐﺤﻡ ] seven.<br />
mûhiş (A.) [ ﺶﺣﻮﻡ ] korkunç, korkutucu.<br />
muhit (A.) [ ﻂﻴﺤﻡ ] 1.çevre. 2.saran, kuşatan.<br />
muhtâc (A.) [ جﺎﺘﺤﻡ ] 1.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.<br />
muhtariyet (A.) [ ﺖیرﺎﺘﺨﻡ ] özerklik.<br />
muhtasar (A.) [ ﺮﺼﺘﺨﻡ ] kısa, özlü.<br />
muhtasaran (A.) [ اﺮﺼﺘﺨﻡ ] kısaca.<br />
muhtekir (A.) [ ﺮﮑﺘﺤﻡ ] vurguncu.<br />
muhtelefünfîh (A.) [ ﻪﻴﻓ ﻒﻠﺘﺨﻡ ] ihtilaflı.<br />
muhtelif (A.) [ ﻒﻠﺘﺨﻡ ] türlü.<br />
muhtelit (A.) [ ﻂﻠﺘﺨﻡ ] karışık.<br />
muhterem (A.) [ مﺮﺘﺤﻡ ] saygın, saygıdeğer.<br />
muhterik olmak yanmak.<br />
muhteriz (A.) [ زﺮﺘﺤﻡ ] kaçınan, uzak duran.<br />
315
muhteşem (A.) [ ﻢﺸﺘﺤﻡ ] görkemli, ihtişamlı.<br />
muhteva (A.) [ اﻮﺘﺤﻡ ] içerik.<br />
muhtevî (A.) [ یﻮﺘﺤﻡ ] içeren, içine alan.<br />
muhtevî olmak içermek, içine almak.<br />
muhteviyat (A.) [ تﺎیﻮﺘﺤﻡ ] içindekiler.<br />
muhyî (A.) [ ﯽﻴﺤﻡ ] hayat veren.<br />
mukâbil (A.) [ ﻞﺑﺎﻘﻡ ] 1.karşılığında. 2.karşılık.<br />
mukaddem (A.) [ مﺪﻘﻡ ] 1.önde. 2.önce, önceki.<br />
mukaddemâ (A.) [ ﺎﻡﺪﻘﻡ ] önceden.<br />
mukadderat (A.) [ تارﺪﻘﻡ ] yazgı.<br />
mukaddes (A.) [ سﺪﻘﻡ ] kutsal.<br />
mukaddesat (A.) [ تﺎﺱﺪﻘﻡ ] kutsal değerler.<br />
mukaddime (A.) [ ﻪﻡﺪﻘﻡ ] 1.giriş. 2.önsöz.<br />
mukallid (A.) [ ﺪﻠﻘﻡ ] taklitçi.<br />
mukanna (A.) [ ﻊﻨﻘﻡ ] peçeli.<br />
mukannin (A.) [ ﻦﻨﻘﻡ ] yasa koyucu.<br />
mukarreb (A.) [ بﺮﻘﻡ ] yakın.<br />
mukarrer (A.) [ رﺮﻘﻡ ] 1.kararlaştırılmış. 2.kesin.<br />
mukarrerat (A.) [ تارﺮﻘﻡ ] kararlar.<br />
mukassır (A.) [ ﺮﺼﻘﻡ ] kusurlu.<br />
mukattar (A.) [ ﺮﻄﻘﻡ ] damıtılmış.<br />
mukavelat (A.) [ تﻻوﺎﻘﻡ ] sözleşmeler.<br />
mukavele (A.) [ ﻪﻝوﺎﻘﻡ ] sözleşme.<br />
316
mukavelename (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻪﻝوﺎﻘﻡ ] sözleşme metni.)<br />
mukavemet (A.) [ ﺖﻡوﺎﻘﻡ ] karşı koyma, direnme.<br />
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.<br />
mukavim (A.) [ موﺎﻘﻡ ] karşı koyan, direnen, dirençli.<br />
mukavvî (A.) [ یﻮﻘﻡ ] güç veren.<br />
mukâyese (A.) [ ﻪﺴیﺎﻘﻡ ] kıyaslama, karşılaştırma.<br />
mukayyed (A.) [ ﺪﻴﻘﻡ ] 1.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.<br />
mukayyi (A.) [ ءﯽﻴﻘﻡ ] kusturucu.<br />
mukırr (A.) [ ﺮﻘﻡ] itirafçı.<br />
mukîm (A.) [ ﻢﻴﻘﻡ ] oturan, yerleşik.<br />
mukni (A.) [ ﻊﻨﻘﻡ ] ikna edici.<br />
muktebes (A.) [ ﺲﺒﺘﻘﻡ ] alıntı yapılmış.<br />
muktedâ (A.) [ اﺪﺘﻘﻡ ] uyulan.<br />
muktedî (A.) [ یﺪﺘﻘﻡ ] uyan.<br />
muktedî olmak uymak.<br />
muktedir (A.) [ رﺪﺘﻘﻡ ] güçlü, iktidarlı.<br />
muktesid (A.) [ ﺪﺼﺘﻘﻡ ] tutumlu, iktisatlı.)<br />
muktezî (A.) [ ﯽﻀﺘﻘﻡ ] gereken.<br />
mûmâileyh (A.) [ ﻪﻴﻝا ﯽﻡﻮﻡ ] anılan, adı geçen.<br />
mûmâileyhim (A.) [ ﻢﻬﻴﻝا ﯽﻡﻮﻡ ] adı geçenler.<br />
mumza (A.) [ ﯽ ﻀﻤﻡ ] imzalı, imzalanmış.<br />
munfasıl (A.) [ ﻞﺼﻔﻨﻡ ] ayrı.<br />
munis (A.) [ ﺲﻥﻮﻡ ] cana yakın, alışılmış.<br />
317
munkalib (A.) [ ﺐﻠﻘﻨﻡ ] değişen, dönüşen.<br />
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.<br />
munkarız (A.) [ ضﺮﻘﻨﻡ ] yıkılan, çöken, sönen.<br />
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.<br />
munsarif (A.) [ فﺮﺼﻨﻡ ] vazgeçen.<br />
munsarif olmak vazgeçmek.<br />
munsif (A.) [ ﻒﺼﻨﻡ ] insaflı.<br />
muntabık (A.) [ ﻖﺒﻄﻨﻡ ] uygun, uyumlu.<br />
muntazam (A.) [ ﻢﻈﺘﻨﻡ ] düzenli, düzgün, intizamlı.<br />
muntazaman (A.) [ ﺎﻤﻈﺘﻨﻡ ] düzenli olarak.<br />
muntazır (A.) [ ﺮﻈﺘﻨﻡ ] bekleyen.<br />
munzam (A.) [ ﻢﻀﻨﻡ ] ek.<br />
mûr (F.) [ رﻮﻡ ] karınca.<br />
murabba (A.) [ ﻊﺑﺮﻡ ] 1.dörtgen. 2.kare.<br />
murabbauşşekl (A.) [ ﻞﮑﺸﻝا ﻊﺑﺮﻡ ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.<br />
murâd (A) [ داﺮﻡ ] istek, arzu.<br />
murâfaa (A.) [ ﻪﻌﻓاﺮﻡ ] duruşma.<br />
murahhas (A.) [ ﺺﺧﺮﻡ ] delege.<br />
murakabe (A.) [ ﻪﺒﻗاﺮﻡ ] 1.denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.<br />
murakıb (A.) [ ﺐﻗاﺮﻡ ] denetçi.<br />
murakka (A.) [ ﻊﻗﺮﻡ ] yamalı.<br />
murassa (A.) [ ﻊﺹﺮﻡ ] değerli taşlarla süslenmiş.<br />
murg (F.) [ غﺮﻡ ] kuş.<br />
318
murûr etmek geçmek.<br />
murzia (A.) [ ﻪﻌﺽﺮﻡ ] sütanne.<br />
musâb (A.) [ بﺎﺼﻡ ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.<br />
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.<br />
musadif (A.) [ فدﺎﺼﻡ ] rastlayan.<br />
musâfaha (A.) [ ﻪﺤﻓﺎﺼﻡ ] tokalaşma.<br />
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.<br />
musahabe (A.) [ ﻪﺒ ﺣﺎﺼﻡ ] konuşma, sohbet etme.<br />
musahhah (A.) [ ﺢﺤﺼﻡ ] düzeltilmiş.<br />
musahib (A.) [ ﺐﺣﺎﺼﻡ ] 1.arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine<br />
bakan.<br />
musalaha (A.) [ ﻪﺤﻝﺎﺼﻡ ] barış.<br />
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.<br />
musannif (A.) [ ﻒﻨﺼﻡ ] yazar, kitap yazarı.<br />
musarra (A.) [ عﺮﺼﻡ ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.<br />
musattah (A.) [ ﺢﻄﺴﻡ ] düz.<br />
musavver (A.) [ رﻮﺼﻡ ] 1.resimli. 2.tasvir edilmiş.<br />
musavvir (A.) [ رﻮﺼﻡ ] ressam.<br />
mushaf (A.) [ ﻒﺤﺼﻡ ] Kur’ân.<br />
musîbet (A.) [ ﺖﺒﻴﺼﻡ ] 1.bela. 2.şirret, uğursuz.<br />
mûsikîşinas (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﯽﻘﻴﺱﻮﻡ ] müzisyen.<br />
musir (A.) [ ﺮﺼﻡ ] ısrarcı, ısrar eden.<br />
musirrane (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﺼﻡ ] ısrarla, ısrar ederek.<br />
319
mustakim (A.) [ ﻢﻴﻘﺘﺴﻡ ] doğru, düz, dosdoğru.<br />
mûş (F.) [ شﻮﻡ ] fare.<br />
muşamma (A.) [ ﻊﻤﺸﻡ ] muşamba.<br />
mûşikâfâne (F.) [ ﻪﻥﺎﻓﺎﮑﺵﻮﻡ ] kılı kırk yararak.<br />
muşt (F.) [ ﺖﺸﻡ ] 1.yumruk. 2.avuç.<br />
muta’assıb (A.) [ ﺐﺼﻌﺘﻡ ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.<br />
mutabık (A.) [ ﻖﺑﺎﻄﻡ ] uyan, uyumlu.<br />
mutâlebât (A.) [ تﺎﺒﻝﺎﻄﻡ ] istekler.<br />
mutâlebe (A.) [ ﻪﺒﻝﺎﻄﻡ ] 1.istek. 2.isteme, talep.<br />
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.<br />
mutantan (A.) [ ﻦﻄﻨﻄﻡ ] 1.tantanalı. 2.gösterişli.<br />
mutarriden (A.) [ ادﺮﻄﻡ ] biteviye.<br />
mutasarrıf (A.) [ فﺮﺼﺘﻡ ] sancak beyi.<br />
mutasavvıfâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻓﻮﺼﺘﻡ ] sûfice.<br />
mutâva’at (A.) [ ﺖﻋوﺎﻄﻡ ] baş eğme, boyun eğme, itaat.<br />
mutavattın (A.) [ ﻦﻃﻮﺘﻡ ] yurt tutmuş.<br />
mutayebe (A.) [ ﻪﺒیﺎﻄﻡ ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.<br />
mutazammin (A.) [ ﻦﻤﻀﺘﻡ ] içeren.<br />
mutazarrır (A.) [ رﺮﻀﺘﻡ ] zarar gören.<br />
mutazarrır olmak zarar görmek.<br />
muteber (A.) [ ﺮﺒﺘﻌﻡ ] 1.itibarlı. 2.geçerli.<br />
mutedil (A.) [ لﺪﺘﻌﻡ ] 1.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.<br />
mutekid (A.) [ ﺪﻘﺘﻌﻡ ] inanan, inancında olan.<br />
320
mutemed (A.) [ ﺪﻤﺘﻌﻡ ] güvenilir.<br />
mutî (A.) [ ﻊﻴﻄﻡ ] itaat eden, boyun eğen.<br />
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.<br />
mutlak (A.) [ ﻖﻠﻄﻡ ] kesin.<br />
mutlaka (A.) [ ﺎﻘﻠﻄﻡ ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.<br />
mutrib (A.) [ بﺮﻄﻡ ] 1.çalgıcı. 2.şarkıcı.<br />
muttasıl (A.) [ ﻞﺼﺘﻡ ] sürekli, durmadan.<br />
muvacehe (A.) [ ﻪﻬﺝاﻮﻡ ] karşı, yüzyüze.<br />
muvaffak (A.) [ ﻖﻓﻮﻡ ] başarılı.<br />
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.<br />
muvaffakiyet (A.) [ ﺖﻴﻘﻓﻮﻡ ] başarı.<br />
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.<br />
muvafık gelmek uygun olmak.<br />
muvahhiş (A.) [ ﺶﺣﻮﻡ ] korkutucu.<br />
muvakkar (A.) [ ﺮﻗﻮﻡ ] ağırbaşlı.<br />
muvakkat (A.) [ ﺖﻗﻮﻡ ] geçici.<br />
muvakkaten (A.) [ ﺎﺘﻗﻮﻡ ] geçici olarak.<br />
muvâsalat (A.) [ تﻼﺹاﻮﻡ ] varma, ulaşma.<br />
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.<br />
muvâzaten (A.) [ ﺎﺕازاﻮﻡ ] paralel olarak.<br />
muvazene (A.) [ ﻪﻥزاﻮﻡ ] denge.<br />
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.<br />
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.<br />
321
muvazi (A.) [ یزاﻮﻡ ] paralel.<br />
muvazzaf (A.) [ ﻒﻇﻮﻡ ] görevli.<br />
muzaffer olmak zafer kazanmak.<br />
muzafferiyet (A.) [ ﺖیﺮﻔﻈﻡ ] zafer kazanma.<br />
muzdarip (A.) [ بﺮﻄﻀﻡ ] ızdıraplı, acı çeken.<br />
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.<br />
muzır (A.) [ ﺮﻀﻡ ] zararlı, muzur.<br />
muzlim (A.) [ ﻢﻠﻈﻡ ] karanlık.<br />
muztarib (A.) [ بﺮﻄﻀﻡ ] acı çeken, ızdıraplı.<br />
mübadele (A.) [ ﻪﻝدﺎﺒﻡ ] değiştokuş, alışveriş.<br />
mübahesat (A.) [ تﺎﺜﺣﺎﺒﻡ ] tartışmalar.<br />
mübahese (A.) [ ﻪﺜﺣﺎﺒﻡ ] tartışma.<br />
mübahese olunmak tartışılmak.<br />
mübalağa (A.) [ ﻪﻐﻝﺎﺒﻡ ] 1.abartma. 2.abartı.<br />
mübalağa edilmek abartılmak.<br />
mübalağa etmek abartmak.<br />
mübarek (A.) [ کرﺎﺒﻡ ] kutlu, bereketli.<br />
mübareze (A.) [ ﻩزرﺎﺒﻡ ] 1.uğraşı, mücadele. 2.savaş.<br />
mübareze etmek mücadele etmek.<br />
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.<br />
mübâyaa (A.) [ ﻪﻌیﺎﺒﻡ ] satın alma.<br />
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.<br />
mübâyaa etmek almak, satın almak.<br />
322
mübdi (A.) [ عﺪﺒﻡ ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.<br />
mübeşşir (A.) [ ﺮﺸﺒﻡ ] müjdeci, müjdeleyen.<br />
mübhem (A.) [ ﻢﻬﺒﻡ ] belirsiz.<br />
mübin (A.) [ ﻦﻴﺒﻡ ] açıklayan, açıklayıcı.<br />
mübrem (A.) [ مﺮﺒﻡ ] kaçınılmaz, zorunlu.<br />
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.<br />
mübtedi (A.) [ یﺪﺘﺒﻡ ] 1.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.<br />
mübtela (A.) [ ﻼﺘﺒﻡ ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.<br />
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.<br />
mübtenî (A.) [ ﯽﻨﺘﺒﻡ ] dayanan.<br />
mübtezel (A.) [ لﺬﺘﺒﻡ ] 1.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.<br />
mücadele (A.) [ ﻪﻝدﺎﺠﻡ ] savaşım.<br />
mücavir (A.) [ روﺎﺠﻡ ] komşu.<br />
mücazat (A.) [ تازﺎﺠﻡ ] 1.cezalandırma. 2.karşılık verme.<br />
mücbir (A.) [ ﺮﺒﺠﻡ ] zorlayıcı.<br />
müceddid (A.) [ دﺪﺠﻡ ] yenilikçi.<br />
mücehhez (A.) [ ﺰﻬﺠﻡ ] donanmış.<br />
mücellâ (A.) [ ﻼﺠﻡ ] cilalı.<br />
mücellid (A.) [ ﺪﻠﺠﻡ ] ciltçi.<br />
mücerreb (A.) [ بﺮﺠﻡ ] deneyimli.<br />
mücerred (A.) [ دﺮﺠﻡ ] 1.bekar. 2.soyut.<br />
mücmelen (A.) [ ﻼﻤﺠﻡ ] özetle.<br />
mücrim (A.) [ مﺮﺠﻡ ] suçlu.<br />
323
müctemi’ (A.) [ ﻊﻤﺘﺠﻡ ] derli toplu.<br />
müdafaa (A.) [ ﻪﻌﻓاﺪﻡ ] savunma.<br />
müdahale (A.) [ ﻪﻠﺧاﺪﻡ ] karışma.<br />
müdahene (A.) [ ﻪﻨهاﺪﻡ ] yağcılık, yardakçılık.<br />
müdavim (A.) [ مواﺪﻡ ] devam eden.<br />
müddeî (A.) [ ﯽﻋﺪﻡ ] 1.davacı. 2.inatçı.<br />
müddet (A.) [ تﺪﻡ ] süre.<br />
müddet-i muvakkata [ ﻪﺘﻗﻮﻡ تﺪﻡ ] geçici süre.<br />
müddet-i tahsiliye [ ﻪﻴﻠﻴﺼﺤﺕ تﺪﻡ ] öğrenim süresi.<br />
müdevver (A.) [ روﺪﻡ ] yuvarlak.<br />
müdhiş (A.) [ ﺶهﺪﻡ ] dehşet verici.<br />
müdhişe (A.) [ ﻪﺸهﺪﻡ ] dehşet verici.<br />
müdrik (A.) [ کرﺪﻡ ] idrak eden.<br />
müdrik olmak idrak etmek.<br />
müebbeden (A.) [ اﺪﺑﺆﻡ ] ömür boyu.<br />
müellefat (A.) [ تﺎﻔﻝﺆﻡ ] telif edilmiş yapıtlar.<br />
müellif (A.) [ ﻒﻝﺆﻡ ] yazar.<br />
müesses (A.) [ ﺲﺱﺆﻡ ] kurulu, kurulmuş.<br />
müessesat (A.) [ تﺎﺴﺱﺆﻡ ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.<br />
müessese (A.) [ ﻪﺴﺱﺆﻡ ] kurum, kuruluş.<br />
müessif (A.) [ ﻒﺱﺆﻡ ] üzücü.<br />
müessir (A.) [ ﺮﺛﺆﻡ ]1.etkileyici, etkili.<br />
müessiriyet (A.) [ ﺖیﺮﺛﺆﻡ ] etkileme gücü.<br />
324
müessis (A.) [ ﺲﺱﺆﻡ ] kurucu.<br />
müeyyide (A.) [ ﻩﺪیﺆﻡ ] yaptırım.<br />
müfekkire (A.) [ ﻩﺮﮑﻔﻡ ] düşünme gücü.<br />
müfid (A.) [ ﺪﻴﻔﻡ ] yararlı.<br />
müflis (A.) [ ﺲﻠﻔﻡ ] 1.iflas etmiş. 2.sefil.<br />
müfreze (A.) [ ﻩزﺮﻔﻡ ] askerî birlik.<br />
müfrit (A.) [ طﺮﻔﻡ ] aşırı.<br />
müfsid (A.) [ ﺪﺴﻔﻡ ] bozucu.<br />
müftehir (A.) [ ﺮﺨﺘﻔﻡ ] iftihar eden.<br />
müftekir (A.) [ ﺮﻘﺘﻔﻡ ] 1.yoksul. 2.bağlı, muhtaç.<br />
müfteri (A.) [ یﺮﺘﻔﻡ ] iftiracı.<br />
müheyya (A.) [ ﺎﻴﻬﻡ ] hazır.<br />
müheyyic (A.) [ ﺞﻴﻬﻡ ] heyecan verici.<br />
mühim (A.) [ ﻢﻬﻡ ] önemli.<br />
mühimmat (A.) [ تﺎﻤﻬﻡ ] savaş malzemesi.<br />
mühimme (A.) [ ﻪﻤﻬﻡ ] önemli.<br />
mühlet (A.) [ ﺖﻠﻬﻡ ] tanınmış süre.<br />
mühlet vermek süre tanımak.<br />
mühlik (A.) [ ﮏﻠﻬﻡ ] öldürücü.<br />
mühr (F.) [ ﺮﻬﻡ ] mühür.<br />
mühtedî (A.) [ یﺪﺘﻬﻡ ] islam dinini kabul etmiş.<br />
mühtez (A.) [ ﺰﺘﻬﻡ ] titrek.<br />
mühürdar (F.) [ رادﺮﻬﻡ ] özel kalem müdürü.<br />
325
müje (F.) [ ﻩﮋﻡ ] kirpik.<br />
müjgan (F.) [ نﺎﮔﮋﻡ ] 1. kirpik. 2.kirpikler.<br />
mükâfat (A.) [ تﺎﻓﺎﮑﻡ ] ödül.<br />
mükâleme (A.) [ ﻪﻤﻝﺎﮑﻡ ] konuşma.<br />
mükâtebe (A.) [ ﻪﺒﺕﺎﮑﻡ ] yazışma.<br />
mükedder (A.) [ رﺪﮑﻡ ] kederli.<br />
mükemmelen (A.) [ ﻼﻤﮑﻡ ] tam olarak, mükemmel olarak.<br />
mükemmeliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻤﮑﻡ ] mükemmellik.<br />
mükerrer (A.) [ رﺮﮑﻡ ] tekrarlanmış, yinelenmiş.<br />
mükerreren (A.) [ ارﺮﮑﻡ ] tekrar tekrar.<br />
mükeyyif (A.) [ ﻒﻴﮑﻡ ] keyif verici.<br />
mükteseb (A.) [ ﺐﺴﺘﮑﻡ ] kazanılmış.<br />
müktesebat (A.) [ تﺎﺒﺴﺘﮑﻡ ] bilgi birikimi.<br />
müktesebe (A.) [ ﻪﺒﺴﺘﮑﻡ ] kazanılmış.<br />
mülakat (A.) [ تﺎﻗﻼﻡ ] 1.buluşma. 2.görüşme.<br />
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.<br />
mülayim (A.) [ ﻢیﻼﻡ ] yumuşak.<br />
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.<br />
mülazım (A.) [ مزﻼﻡ ] teğmen.<br />
mülazım-ı evvel [ لوا مزﻼﻡ ] üsteğmen.<br />
mülazım-ı sâni [ ﯽﻥﺎﺛ مزﻼﻡ ] teğmen.<br />
mülevven (A.) [ نﻮﻠﻡ ] rengarenk.<br />
mülevves (A.) [ ثﻮﻠﻡ ] kirli.<br />
326
mülga (A.) [ ﺎﻐﻠﻡ ] kaldırılmış.<br />
mülhakat (A.) [ تﺎﻘﺤﻠﻡ ] 1.ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.<br />
mülk (A.) [ ﮏﻠﻡ ] 1.yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.<br />
mülteci (A.) [ ﯽﺠﺘﻠﻡ ] sığınmacı.<br />
mültefit (A.) [ ﺖﻔﺘﻠﻡ ] iltifat eden, güleryüzlü.<br />
mülûk (A.) [ کﻮﻠﻡ ] melikler.<br />
mümane’et (A.) [ ﺖﻌﻥﺎﻤﻡ ] engelleme.<br />
mümaselet (A.) [ ﺖﻠﺛﺎﻤﻡ ] benzerlik.<br />
mümasil (A.) [ ﻞﺛﺎﻤﻡ ] benzer, andıran.<br />
mümasil olmak berbirine benzemek.<br />
mümâşat (A.) [ تﺎﺵﺎﻤﻡ ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.<br />
mümessil (A.) [ ﻞﺜﻤﻡ ] 1.temsilci. 2.sınıf temsilcisi.<br />
mümeyyiz (A.) [ ﺰﻴﻤﻡ ] 1.katip. 2.sınava giren öğretmen.<br />
mümeyyize (A.) [ ﻩﺰﻴﻤﻡ ] tırnak işareti.<br />
mümin (A.) [ ﻦﻡﺆﻡ ] inanan, iman eden.<br />
müminîn (A.) [ ﻦﻴﻨﻡﺆﻡ ] inananlar, iman edenler.<br />
mümkin (A.) [ ﻦﮑﻤﻡ ] mümkün.<br />
mümsik (A.) [ ﮏﺴﻤﻡ ] elisıkı.<br />
mümtaz (A.) [ زﺎﺘﻤﻡ ] seçkin.<br />
mümtehin (A.) [ ﻦﺤﺘﻤﻡ ] sınav yapan, sınayan.<br />
mümteni (A.) [ ﻊﻨﺘﻤﻡ ] imkansız.<br />
mümzâ (A.) [ ﯽﻀﻤﻡ ] imzalı, imzalanmış.<br />
mün’adim olmak yok olmak.<br />
327
mün’akid (A.) [ ﺪﻘﻌﻨﻡ ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.<br />
mün’akis (A.) [ ﺲﮑﻌﻨﻡ ] yansıtan.<br />
mün’im (A.) [ ﻢﻌﻨﻡ ] 1.Tanrı. 2.velînimet.<br />
münâcat (A.) [ تﺎﺝﺎﻨﻡ ] Tanrı’ya yakarma.<br />
münâdi (A.) [ یدﺎﻨﻡ ] 1.müezzin. 2.tellal, çığırtkan.<br />
münafık (A.) [ ﻖﻓﺎﻨﻡ ] ikiyüzlü, nifak sokucu.<br />
münâkalat (A.) [ تﻼﻗﺎﻨ ﻡ ] taşımacılık.<br />
münâkasa (A.) [ ﻪﺼﻗﺎﻨﻡ ] açık eksiltme.<br />
münâkaşa [ ﻪﺸﻗﺎﻨﻡ ] 1.tartışma. 2.irdeleme.<br />
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.<br />
münakkaş (A.) [ ﺶﻘﻨﻡ ] nakışlı, işlemeli, desenli.<br />
münasebat (A.) [ تﺎﺒﺱﺎﻨﻡ ] münasebetler.<br />
münatif (A.) [ ﻒﻄﻌ ﻨﻡ ] çevrilmiş,yönelik.<br />
münatif olmak çevrilmek.<br />
münâvebeten (A.) [ ﺔ ﺑوﺎﻨﻡ ] dönüşümlü olaram.<br />
münaza’ât (A.) [ تﺎﻋزﺎﻨﻡ ] çatışmalar, çekişmeler.<br />
münbais (A.) [ ﺚﻌﺒﻨﻡ ] ileri gelen, kaynaklanan.<br />
münbit (A.) [ ﺖﺒﻨﻡ ] verimli.<br />
müncemid (A.) [ ﺪﻤﺠﻨﻡ ] donuk.<br />
müncer olmak sonuçlanmak.<br />
mündemic (A.) [ ﺞﻡﺪﻨﻡ ] içinde yer alan, içinde bulunan.<br />
mündericât (A.) [ تﺎﺝرﺪﻨﻡ ] içindekiler.<br />
münderis olmak izi kalmamak.<br />
328
münebbih (A.) [ ﻪﺒﻨﻡ ] uyarıcı, uyandırıcı.<br />
münekkid (A.) [ ﺪﻘﻨﻡ ] eleştirmen.<br />
münevver (A.) [ رﻮﻨﻡ ] 1.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.<br />
münevver eylemek aydınlatmak.<br />
münfail olmak gücenmek, alınmak.<br />
münferid (A.) [ دﺮﻔﻨﻡ ] 1.ayrı, tek başına. 2.tektük.<br />
münhal (A.) [ ﻞﺤﻨﻡ ] 1.boş, açık. 2.çölülmüş.<br />
münhasır (A.) [ ﺮﺼﺤﻨﻡ ] dönük, ait, yönelik.<br />
münhasıran (A.) [ اﺮﺼﺤﻨﻡ ] sırf, sadece.<br />
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.<br />
münhezim (A.) [ مﺰﻬﻨﻡ ] bozguna uğramış.<br />
münhezim olmak bozguna uğramak.<br />
müneccim (A.) [ ﻢﺠﻨﻡ ] yıldızbilimci, astrolog.<br />
münkasım (A.) [ ﻢﺴﻘﻨﻡ ] bölünmüş.<br />
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.<br />
münker (A.) [ ﺮﮑﻨﻡ ] inkâr edilen.<br />
münkesir (A.) [ ﺮﺴﮑﻨﻡ ] kırık.<br />
münkesir olmak kırılmak.<br />
münkir (A.) [ ﺮﮑﻨﻡ ] inkâr eden.<br />
münselib olmak kalmamak.<br />
müntahab (A.) [ ﺐﺨﺘﻨﻡ ] seçilmiş, seçkin.<br />
müntahabat (A.) [ تﺎﺒﺨ ﺘﻨﻡ ] seçki, antoloji.<br />
müntakim (A.) [ ﻢﻘﺘﻨﻡ ] intikam alan.<br />
329
münteha (A.) [ ﺎﻬﺘﻨﻡ ] son.<br />
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.<br />
müntesib (A.) [ ﺐﺴﺘﻨﻡ ] mensup, intisab etmiş.<br />
müntesip bk. müntesib.<br />
münteşir (A.) [ ﺮﺸﺘﻨﻡ ] yaygın.<br />
müphem (A.) [ ﻢ ﻬﺒﻡ ] belirsiz, belli belirsiz.<br />
müptelâ (A.) [ ﻼﺘﺒﻡ ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.<br />
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.<br />
mürâat (A.) [ تﺎﻋاﺮﻡ ] gözetme.<br />
müracaat (A.) [ ﺖﻌﺝاﺮﻡ ] başvuru. 2.geri dönüş.<br />
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.<br />
müradif (A.) [ فداﺮﻡ ] eşanlamlı.<br />
mürai (A.) [ ﯽﺋاﺮﻡ ] ikiyüzlü.<br />
müraselât (A.) [ تﻼﺱاﺮﻡ ] mektuplaşmalar.<br />
mürasele (A.) [ ﻪﻠﺱاﺮﻡ ] mektuplaşma.<br />
mürde (F.) [ ﻩدﺮﻡ ] ölü.<br />
mürebbî (A.) [ ﯽﺑﺮﻡ ] eğitmen, eğitici.<br />
müreccah (A.) [ ﺢﺝﺮﻡ ] tercih sebebi, tercih edilir.<br />
müreffeh (A.) [ ﻪﻓﺮﻡ ] refah içinde, bolluk içinde.<br />
mürekkeb (A.) [ ﺐﮐﺮﻡ ] 1.oluşan, bileşen. 2.mürekkep.<br />
müretteb (A.) [ ﺐﺕﺮﻡ ] 1.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.<br />
mürettib (A.) [ ﺐﺕﺮﻡ ] dizgici.<br />
mürevvic (A.) [ جوﺮﻡ ] revaç veren, propagandasını yapan.<br />
330
mürg (F.) [ غﺮﻡ ] kuş.<br />
mürgâb (F.) [ بﺎﻏﺮﻡ ] 1.ördek. 2.kurbağa.<br />
mürid (A.) [ ﺪیﺮﻡ ] 1.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.<br />
mürit bk. murid.<br />
mürşid (A.) [ ﺪﺵﺮﻡ ] 1.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.<br />
mürteci (A.) [ ﻊﺠﺕﺮ ﻡ ] gerici.<br />
mürted (A.) [ ﺪﺕﺮﻡ ] islam dininden çıkan.<br />
mürtefi (A.) [ ﻊﻔﺕﺮﻡ ] yüksek.<br />
mürtehen (A.) [ ﻦﻬﺕﺮﻡ ] rehinli, ipotekli.<br />
mürteiş (A.) [ ﺶﻌﺕﺮﻡ ] titrek.<br />
mürtekib (A.) [ ﺐﮑﺕﺮﻡ ] kötü bir iş yapan, işleyen.<br />
mürteşî (A.) [ ﯽﺸﺕﺮﻡ ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.<br />
mürûr (A.) [ روﺮﻡ ] geçme, geçip gitme, geçiş.<br />
mürûr -i zaman [ نﺎﻡز روﺮﻡ ] zamanın akışı.<br />
mürûr etmek geçmek.<br />
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.<br />
mürüvvet (A.) [ توﺮﻡ ] 1.insanlık. 2.iyilik.<br />
müsaade (A.) [ ﻩﺪﻋﺎﺴﻡ ] 1.izin. 2.yardım.<br />
müsaade edilmek izin verilmek.<br />
müsaade etmek izin vermek.<br />
müsaadekâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻩﺪﻋﺎﺴﻡ ] yardımcı, izin verici.<br />
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.<br />
müsabaka (A.) [ ﻪﻘﺑﺎﺴﻡ ] yarışma.<br />
331
müsabık (A.) [ ﻖﺑﺎﺴﻡ ] yarışmacı.<br />
müsademe (A.) [ ﻪﻡدﺎﺼﻡ ] 1.çarpışma. 2.çatışma.<br />
müsadere (A.) [ ﻩردﺎﺼﻡ ] mal varlığına el koyma.<br />
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.<br />
müsadere etmek mal varlığına el koymak.<br />
müsâdif (A.) [ فدﺎﺼﻡ ] rastlar, rastlayan.<br />
müsafir (A.) [ ﺮﻓﺎﺴﻡ ] 1.yolcu. 2.konuk.<br />
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.<br />
müsaid (A.) [ ﺪﻋﺎﺴﻡ ] uygun.<br />
müsalaha (A.) [ ﻪﺤﻝﺎﺼﻡ ] barış yapma.<br />
müsalemetkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﺖﻤﻝﺎﺴﻡ ] barışçıl.<br />
müsâmaha (A.) [ ﻪﺤﻡﺎﺴﻡ ] hoşgörü.<br />
müsâmahakâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﻪﺤﻡﺎﺴﻡ ] hoşgörülü.<br />
müsamere (A.) [ ﻩﺮﻡﺎﺴﻡ ] 1.gece eğlencesi. 2.okul piyesi.<br />
müsâvat (A.) [ تاوﺎﺴﻡ ] eşitlik.<br />
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.<br />
müsbet (A.) [ ﺖﺒﺜﻡ ] olumlu, pozitif.<br />
müsebbib (A.) [ ﺐﺒﺴﻡ ] yol açan, sebep olan.<br />
müseccel (A.) [ ﻞﺠﺴﻡ ] tescilli.<br />
müsekkin (A.) [ ﻦ ﮑﺴﻡ ] sakinleştirici, yatıştırıcı.<br />
müsekkit (A.) [ ﺖﮑﺴﻡ ] susturucu.<br />
müsellah (A.) [ ﺢﻠﺴﻡ ] silahlı.<br />
müselleme (A.) [ ﻪﻤﻠﺴﻡ ] herkes tarafından kabul edilmiş.<br />
332
müselles (A.) [ ﺚﻠﺜﻡ ] üçgen.<br />
müsellesat (A.) [ تﺎﺜﻠﺜﻡ ] trigonometri.<br />
müsellesüşşekl (A.) [ ﻞﮑﺸﻝا ﺚﻠﺜﻡ ] üçgen şeklinde.<br />
müselmân (A.) [ نﺎﻤﻠﺴﻡ ] müslüman.<br />
müselsel (A.) [ ﻞﺴﻠﺴﻡ ] zincirleme.<br />
müsemma (A.) [ ﯽﻤﺴﻡ ] adlandırılmış.<br />
müshil (A.) [ ﻞﻬﺴﻡ ] 1.kolaylaştıran. 2.ishal edici.<br />
müsin (A.) [ ﻦﺴﻡ ] yaşlı.<br />
müskirat (A.) [ تاﺮﮑﺴﻡ ] sarhoş edici şeyler.<br />
müslim (A.) [ ﻢﻠﺴﻡ ] müslüman.<br />
müsmir (A.) [ ﺮﻤﺜﻡ ] 1.verimli. 2.iyi sonuç veren.<br />
müsmiriyet (A.) [ ﺖیﺮﻤﺜﻡ ] verimlilik.<br />
müsrif (A.) [ فﺮﺴﻡ ] savurgan.<br />
müsta’mere (A.) [ ﻩﺮﻤﻌﺘﺴﻡ ] sömürge.<br />
müstab'ed (A.) [ ﺪﻌﺒﺘﺴﻡ ] uzak.<br />
müsta'fî (A.) [ ﯽﻔﻌﺘﺴﻡ ] istifa etmiş, istifa eden.<br />
müstağnî (A.) [ ﯽﻨﻐﺘﺴﻡ ] doygun, eyvallah etmeyen.<br />
müstahak (A.) [ ﻖﺤﺘﺴﻡ ] hak kazanmış.<br />
müstahdem (A.) [ مﺪﺨﺘﺴﻡ ] çalışan, hizmet eden.<br />
müstahdemîn (A.) [ ﻦﻴﻡﺪﺨﺘﺴﻡ ] çalışanlar, hizmet edenler.<br />
müstaid (A.) [ ﺪﻌﺘﺴﻡ ] yetenekli.<br />
müstakil (A.) [ ﻞﻘﺘﺴﻡ ] bağımsız.<br />
müstakillen (A.) [ ﻼﻘﺘﺴﻡ ] bağımsız olarak, ayrıca.<br />
333
müstakraza (A.) [ ﻪﺽﺮﻘﺘﺴﻡ ] borç alınan.<br />
müstamel (A.) [ ﻞﻤﻌﺘﺴﻡ ] 1.kullanılmış. 2.kullanılan.<br />
müstantık (A.) [ ﻖﻄﻨﺘﺴﻡ ] sorgu yargıcı.<br />
müste’cir (A.) [ ﺮﺝﺄﺘﺴﻡ ] kiracı.<br />
müstebân olmak anlaşılmak.<br />
müstebid (A.) [ ﺪﺒﺘﺴﻡ ] despot.<br />
müstefid olmak yararlanmak.<br />
müstehlik (A.) [ ﮏﻠﻬﺘﺴﻡ ] tüketici.<br />
müstehzi (A.) [ یﺰﻬﺘﺴﻡ ] alaycı.<br />
müstemleke (A.) [ ﻪﮑﻠﻤﺘﺴﻡ ] sömürge, koloni.<br />
müstenid (A.) [ ﺪﻨﺘﺴﻡ ] dayanan.<br />
müsteniden (A.) [ اﺪﻨﺘﺴﻡ ] dayanarak.<br />
müsterih (A.) [ ﺢیﺮﺘﺴﻡ ] gönlü rahat.<br />
müstesnâ (A.) [ ﯽﻨﺜﺘﺴﻡ ] 1.apayrı. 2.dışında haricinde.<br />
müsteşar (A.) [ رﺎﺸﺘﺴﻡ ] danışman.<br />
müsteşrik (A.) [ قﺮﺸﺘﺴﻡ ] doğubilimci, oryantalist.<br />
müsvedde (A.) [ ﻩدﻮﺴﻡ ] taslak.<br />
müşa’şa (A.) [ ﻊﺸﻌﺸﻡ ] gösterişli, şaşaalı.<br />
müşabehet (A.) [ ﺖﻬﺑﺎﺸﻡ ] benzerlik.<br />
müşabih (A.) [ ﻪﺑﺎﺸﻡ ] benzer.<br />
müşahedât (A.) [ تاﺪهﺎﺸﻡ ] gözlemler.<br />
müşâhede (A.) [ ﻩﺪهﺎﺸﻡ ] gözlem.<br />
müşâhede edilmek gözlemlenmek.<br />
334
müşâhede olunmak gözlemlenmek.<br />
müşahhas (A.) [ ﺺﺨﺸﻡ ] somut.<br />
müşarik (A.) [ کرﺎﺸﻡ ] ortak.<br />
müşarünileyh (A.) [ ﻪﻴﻝا رﺎﺸﻡ ] anılan, adı geçen.<br />
müşavere (A.) [ ﻩروﺎﺸﻡ ] danışma.<br />
müşavere etmek danışmak.<br />
müşekkel (A.) [ ﻞﮑﺸﻡ ] biçimli, kalıplı.<br />
müşerref olmak şeref kazanmak.<br />
müşevveş (A.) [ شﻮﺸﻡ ] karışık.<br />
müşfik (A.) [ ﻖﻔﺸﻡ ] şefkatli.<br />
müşir (A.) [ ﺮﻴﺸﻡ ] mareşal.<br />
müşkil (A.) [ ﻞﮑﺸﻡ ] güç, zor.<br />
müşkilât (A.) [ تﻼﮑﺸﻡ ] güçlükler, zorluklar.<br />
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.<br />
müşkilpesend (A.-F.) [ ﺪﻨﺴﭘ ﻞﮑﺸﻡ ] güç beğenen.<br />
müşt (F.) [ ﺖﺸﻡ ] 1.yumruk. 2.avuç.<br />
müştail (A.) [ ﻞﻌﺘﺸﻡ ] alevli.<br />
müştak (A.) [ قﺎﺘﺸﻡ ] çok isteyen, can atan.<br />
müştehir (A.) [ ﺮﻬﺘﺸﻡ ] ünlü.<br />
müşteki (A.) [ ﯽﮑﺘﺸﻡ ] şikayetçi.<br />
müştemilat (A.) [ تﻼﻤﺘﺸﻡ ] eklentiler, ek yapılar.<br />
müştereken (A.) [ ﺎﮐﺮﺘﺸﻡ ] ortaklaşa.<br />
mütalaa (A.) [ ﻪﻌﻝﺎﻄﻡ ] 1.okuma. 2.görüş. 3.inceleme.<br />
335
mütareke (A.) [ ﻪﮐرﺎﺘﻡ ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma.<br />
müteaddid (A.) [ دﺪﻌﺘﻡ ] birçok.<br />
müteaffin (A.) [ ﻦﻔﻌﺘﻡ ] kokuşmuş.<br />
müteahhid (A.) [ ﺪﻬﻌﺘﻡ ] taahhüt eden, üstlenen.<br />
müteakib (A.) [ ﺐﻗﺎﻌﺘﻡ ] ardından.<br />
müteallik (A.) [ ﻖﻠﻌﺘﻡ ] ilgili, ilişkin.<br />
müteallim (A.) [ ﻢﻠﻌﺘﻡ ] öğrenci.<br />
müteammim (A.) [ ﻢﻤﻌﺘﻡ ] yaygın.<br />
müteannid (A.) [ ﺪﻨﻌﺘﻡ ] inatçı.<br />
müteârife (A.) [ ﻪﻓرﺎﻌﺘﻡ ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.<br />
müteassıb (A.) [ ﺐﺼﻌﺘﻡ ] taassup gösteren.<br />
mütebahhir (A.) [ ﺮﺤﺒﺘﻡ ] derin bilgi sahibi.<br />
mütebahhirane (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﺤﺒﺘﻡ ] derinlemesine.<br />
mütebaki (A.) [ ﯽﻗﺎﺒﺘﻡ ] kalan, geriye kalan.<br />
mütebariz (A.) [ زرﺎﺒﺘﻡ ] açık seçik, belirgin.<br />
mütebasbıs (A.) [ ﺺﺒﺼﺒﺘﻡ ] yaltakçı, yardakçı.<br />
mütebessim (A.) [ ﻢﺴﺒﺘﻡ ] gülümseyen, tebessüm eden.<br />
mütecânis (A.) [ ﺲﻥﺎﺠﺘﻡ ] aynı cinsten, homojen.<br />
mütecâviz (A.) [ زوﺎﺠﺘﻡ ] 1.aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,<br />
tecavüzcü.<br />
müteceddid (A.) [ دﺪﺠﺘﻡ ] 1.yenilikçi. 2.yenileşen.<br />
mütecellî (A.) [ ﯽﻠﺠﺘﻡ ] görünen, tecelli eden.<br />
mütecessis (A.) [ ﺲﺴﺠﺘﻡ ] meraklı, merak eden.<br />
336
mütecessisâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺴﺴﺠﺘﻡ ] merak ederek, meraklı.<br />
mütedair (A.) [ ﺮﺋاﺪﺘﻡ ] ilişkin.<br />
mütedeyyin (A.) [ ﻦیﺪﺘﻡ ] dindar, dinine düşkün.<br />
müteehhil (A.) [ ﻞهﺄﺘﻡ ] evli.<br />
müteellim (A.) [ ﻢﻝﺄﺘﻡ ] elemli.<br />
müteessif (A.) [ ﻒﺱﺄﺘﻡ ] üzgün.<br />
müteessif olmak üzülmek.<br />
müteessifâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻔﺱﺄﺘﻡ ] üzgün, esefli.<br />
müteessir (A.) [ ﺮﺛﺄﺘﻡ ] 1.üzgün. 2.etkilenen.<br />
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.<br />
müteezzî (A.) [ یذﺄﺘﻡ ] eziyet çekmiş, eza görmüş.<br />
müteezzi etmek acı çektirmek.<br />
mütefekkir (A.) [ ﺮﮑﻔﺘﻡ ] 1.düşünür. 2.düşünceli.<br />
mütefekkirane (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﮑﻔﺘﻡ ] düşünceli düşünceli.<br />
mütefelsifâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻔﺴﻠﻔﺘﻡ ] bir filozof gibi.<br />
mütefennin (A.) [ ﻦﻨﻔﺘﻡ ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.<br />
müteferrik (A.) [ قﺮﻔﺘﻡ ] dağınık.<br />
mütefessih (A.) [ ﺦﺴﻔﺘﻡ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.<br />
mütegallib (A.) [ ﺐﻠﻐﺘﻡ ] zorba.<br />
mütegâyir (A.) [ ﺮیﺎﻐﺘﻡ ] birbirine zıt.<br />
mütehaccir (A.) [ ﺮﺠﺤﺘﻡ ] taşlaşmış, fosilleşmiş.<br />
mütehalif (A.) [ ﻒﻝﺎﺨﺘﻡ ] birbirine uymayan.<br />
mütehammil (A.) [ ﻞﻤﺤﺘﻡ ] dayanan.<br />
337
müteharrî (A.) [ یﺮﺤﺘﻡ ] araştırıcı, araştıran.<br />
müteharrik (A.) [ کﺮﺤﺘﻡ ] hareket eden, kıpırdayan.<br />
mütehassıs (A.) [ ﺺﺼﺨﺘﻡ ] uzman.<br />
mütehassir (A.) [ ﺮﺴﺤﺘﻡ ] özlem duyan.<br />
mütehassis (A.) [ ﺲﺴﺤﺘﻡ ] duygulu.<br />
mütehâşi (A.) [ ﯽﺵﺎﺤﺘﻡ ] çekingen.<br />
mütehavvil (A.) [ لﻮﺤﺘﻡ ] değişken.<br />
mütehayyir (A.) [ ﺮﻴﺤﺘﻡ ] şaşkın, şaşırmış.<br />
mütekâbil (A.) [ ﻞﺑﺎﻘﺘﻡ ] karşılıklı.<br />
mütekâbile (A.) [ ﻪﻠﺑﺎﻘﺘﻡ ] karşılıklı.<br />
mütekâbilen (A.) [ ﻼﺑﺎﻘﺘﻡ ] karşılıklı olarak.<br />
mütekaddim (A.) [ مﺪﻘﺘﻡ ] geçmiş, eski.<br />
mütekaid (A.) [ ﺪﻋﺎﻘﺘﻡ ] emekli.<br />
mütekamil (A.) [ ﻞﻡﺎﮑﺘﻡ ] olgun, tam, gelişmiş.<br />
mütekebbir (A.) [ ﺮﺒﮑﺘﻡ ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.<br />
mütekeddir (A.) [ رﺪﮑﺘﻡ ] kederli.<br />
mütekellim (A.) [ ﻢﻠﮑﺘﻡ ] 1.konuşan. 2.birinci tekil şahıs.<br />
mütelebbis (A.) [ ﺲﺒﻠﺘﻡ ] giyinmiş, kuşanmış.<br />
mütelevvin (A.) [ نﻮﻠﺘﻡ ] renkten renge giren, yanar döner.<br />
mütemadi (A.) [ یدﺎﻤﺘﻡ ] sürekli.<br />
mütemadiyen (A.) [ ﺎیدﺎﻤﺘﻡ ] sürekli olarak.<br />
mütemayil (A.) [ ﻞیﺎﻤﺘﻡ ] 1.eğimli. 2.eğilimli, yönelik.<br />
mütemeddin (A.) [ نﺪﻤﺘﻡ ] uygar.<br />
338
mütemellik (A.) [ ﮏﻠﻤﺘﻡ ] dalkavuk, yardakçı.<br />
mütemerkiz (A.) [ ﺰﮐﺮﻤﺘﻡ ] bir merkezde toplanma.<br />
mütemevvic (A.) [ جﻮﻤﺘﻡ ] dalgalı.<br />
mütemevvil (A.) [ لﻮﻤﺘﻡ ] varlıklı, zengin.<br />
mütemmim (A.) [ ﻢﻤﺘﻡ ] 1.tamamlayıcı. 2.tümleç.<br />
mütenâhi (A.) [ ﯽهﺎﻨﺘﻡ ] sona eren.<br />
mütenasib (A.) [ ﺐﺱﺎﻨﺘﻡ ] uygun, uyumlu.<br />
mütenavib (A.) [ بوﺎﻨﺘﻡ ] dönüşümlü.<br />
mütenâzır (A.) [ ﺮﻇﺎﻨﺘﻡ ] 1.birbirine bakan. 2.simetrik.<br />
müteneffizân (A.-F.) [ ناﺬﻔﻨﺘﻡ ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.<br />
mütenevvi (A.) [ عﻮﻨﺘﻡ ] çeşitli, türlü türlü.<br />
müteradif (A.) [ فداﺮﺘﻡ ] eşanlamlı.<br />
müterafik (A.) [ ﻖﻓاﺮﺘﻡ ] 1.refakat eden. 2.karışık, bir arada.<br />
mütercem (A.) [ ﻢﺝﺮﺘﻡ ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.<br />
mütercim (A.) [ ﻢﺝﺮﺘﻡ ] çevirmen.<br />
mütesadif (A.) [ فدﺎﺼﺘﻡ ] rastlayan, tesadüf eden.<br />
mütesâvi (A.) [ یوﺎﺴﺘﻡ ] eşit.<br />
mütesâviyen (A.) [ ﺎیوﺎ ﺴﺘﻡ ] eşit olarak.<br />
müteselli (A.) [ ﯽﻠﺴﺘﻡ ] teselli bulan, avunan.<br />
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.<br />
müteselsil (A.) [ ﻞﺴﻠﺴﺘﻡ ] zincirleme.<br />
müteselsilen (A.) [ ﻼﺴﻠﺴﺘﻡ ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.<br />
müteşâir (A.) [ ﺮﻋﺎﺸﺘﻡ ] şair geçinen, şair müsveddesi.<br />
339
müteşebbis (A.) [ ﺚﺒﺸﺘﻡ ] 1.girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.<br />
müteşekkî (A.) [ ﯽﮑﺸﺘﻡ ] şikayetçi.<br />
müteşekkil (A.) [ ﻞﮑﺸﺘﻡ ] oluşmuş, teşekkül etmiş.<br />
müteşekkir (A.) [ ﺮﮑﺸﺘﻡ ] şükran borçlu.<br />
müteşettit (A.) [ ﺖﺘﺸﺘﻡ ] karışık, dağınık.<br />
mütetebbi (A.) [ ﻊﺒﺘﺘﻡ ] araştırmacı.<br />
mütevakkıf (A.) [ ﻒﻗﻮﺘﻡ ] bağlı.<br />
mütevaliyen (A.) [ ﺎﻴﻝاﻮﺘﻡ ] sürekli olarak.<br />
mütevattın (A.) [ ﻦﻃﻮﺘﻡ ] yerleşik, yurt tutmuş.<br />
mütevâzı (A.) [ ﻊﺽاﻮﺘﻡ ] alçakgönüllü.<br />
mütevâzıyâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻴﺽاﻮﺘﻡ ] alçakgönüllülükle.<br />
mütevazin (A.) [ نزاﻮﺘﻡ ] oranlı, uyumlu, dengeli.<br />
müteveccih (A.) [ ﻪﺝﻮﺘﻡ ] dönük, yönelik.<br />
müteveccihen (A.) [ ﺎﻬﺝﻮﺘﻡ ] 1.dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.<br />
müteveffâ (A.) [ ﺎﻓﻮﺘﻡ ] ölmüş, ölü.<br />
mütevekkil (A.) [ ﻞﮐﻮﺘﻡ ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.<br />
mütevellî (A.) [ ﯽﻝﻮﺘﻡ ] bir vakfın üst yöneticisi.<br />
mütevellid (A.) [ ﺪﻝﻮﺘﻡ ] 1.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.<br />
müteverrim (A.) [ مرﻮﺘﻡ ] veremli, verem hastası.<br />
müteyakkız (A.) [ ﻆﻘﻴﺘﻡ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.<br />
mütezâyid (A.) [ ﺪیاﺰﺘﻡ ] artan, çoğalan.<br />
mütezelzil (A.) [ لﺰﻝﺰﺘﻡ ] sarsılan.<br />
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.<br />
340
müttefik (A.) [ ﻖﻔﺘﻡ ] birlik olmuş, ittifak yapmış.<br />
müttehid (A.) [ ﺪﺤﺘﻡ ] birleşik.<br />
müvekkil (A.) [ ﻞﮐ ﻮﻡ ] vekalet veren.<br />
müverrah (A.) [ خرﻮﻡ ] tarihli.<br />
müverrih (A.) [ خرﻮﻡ ] tarihçi, tarih yazarı.<br />
müverrihin (A.) [ ﻦﻴﺧرﻮﻡ ] tarihçiler.<br />
müyesser olmak gerçekleşmek.<br />
müzaheret (A.) [ تﺮهﺎﻈﻡ ] destek, yardım, arka çıkma.<br />
müzahrefat (A.) [ تﺎﻓﺮﺧﺰﻡ ] 1.pislikler, süprüntüler, döküntüler.<br />
müzakere (A.) [ ﻩﺮﮐاﺬﻡ ] görüşme.<br />
müzayede (A.) [ ﻩﺪیاﺰﻡ ] açık arttırma.<br />
müzehheb (A.) [ ﺐهﺬﻡ ] altın yaldızlı.<br />
müzekker (A.) [ ﺮﮐﺬﻡ ] eril.<br />
müzevvir (A.) [ روﺰﻡ ] arabozucu.<br />
müzeyyen (A.) [ ﻦیﺰﻡ ] süslü, ziynetli.<br />
müzmin (A.) [ ﻦﻡﺰﻡ ] kronik, süreğen.<br />
341
nâ (F.) [ ﺎﻥ ] olumsuzluk eki.<br />
na’l (A.) [ ﻞﻌﻥ ] nal.<br />
na’lbend (A.-F.) [ ﺪﻨﺒﻠﻌﻥ ] nalbant.<br />
na’lbur (A.-F.) [ ﺮﺒﻠﻌﻥ ] nalbur.<br />
na’lçe (A.-F.) [ ﻪﭽﻠﻌﻥ ] nalça.<br />
na’nâ’ (A.) [ عﺎﻨﻌﻥ ] nane.<br />
na’re (A.) [ ﻩﺮﻌﻥ ] nara, haykırma.<br />
na’ş (A.) [ ﺶﻌﻥ ] naaş, cenaze.<br />
na’t (A.) [ ﺖﻌﻥ ] 1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.<br />
nââşnâ (F.) [ ﺎﻨﺵﺁ ﺎﻥ ] yabancı.<br />
naat (A.) [ ﺖﻌﻥ ] 1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.<br />
nâb (F.) [ بﺎﻥ ] saf, halis, katışıksız.<br />
nâbecâ (F.) [ ﺎﺠﺑﺎﻥ ] yersiz.<br />
nâbehre (F.) [ ﻩﺮﻬﺑﺎﻥ ] 1.nasipsiz. 2.soysuz.<br />
nâbekâr (F.) [ رﺎﮑﺑﺎﻥ ] 1.hayırsız. 2.işe yaramaz.<br />
nâbîna (F.) [ ﺎﻨﻴﺑﺎﻥ ] kör.<br />
nâbûd (F.) [ دﻮﺑﺎﻥ ] 1.yok. 2.yokluk. 3.perişan.<br />
nabz (A.) [ ﺾﺒﻥ ] nabız.<br />
nabzgîr (A.-F.) [ ﺮﻴﮔ ﺾﺒﻥ ] nabza göre şerbet veren.<br />
N<br />
342
nâcî (A.) [ ﯽﺝﺎﻥ ] kurtulan.<br />
nâcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝﺎﻥ ] soysuz, cinsi bozuk.<br />
nâçâr (F.) [ رﺎچﺎﻥ ] 1.çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.<br />
nâçîz (F.) [ ﺰﻴچﺎﻥ ] değersiz, önemsiz.<br />
nâdân (F.) [ نادﺎﻥ ] 1.cahil. 2.hödük.<br />
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.<br />
nâdî (A.) [ یدﺎﻥ ] seslenen, çağıran.<br />
nâdim (A.) [ مدﺎﻥ ] pişman.<br />
nâdim etmek pişman etmek.<br />
nâdim olmak pişman olmak.<br />
nâdir (A.) [ ردﺎﻥ ] az bulunur.<br />
nâdirât (A.) [ تاردﺎﻥ ] az bulunur şeyler.<br />
nâdire (A.) [ ﻩردﺎﻥ ] az bulunur.<br />
nâdiren (A.) [ اردﺎﻥ ] nadir olarak.<br />
nâehl (F.-A.) [ ﻞهأﺎﻥ ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.<br />
nâf (F.) [ فﺎﻥ ] göbek.<br />
nafaka (A.) [ ﻪﻘﻔﻥ ] geçim parası.<br />
nâfe (F.) [ ﻪﻓﺎﻥ ] 1.ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.<br />
nâfercâm (F.) [ مﺎﺝﺮﻓ ﺎﻥ ] sonu iyi olmayan, yararsız.<br />
nâfıa (A.) [ ﻪﻌﻓﺎﻥ ] bayındırlık işleri.<br />
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.<br />
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.<br />
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.<br />
343
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.<br />
nâfile (A.) [ ﻪﻠﻓﺎﻥ ] 1.boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.<br />
nâfiz (A.) [ ﺬﻓﺎﻥ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.<br />
nâgâh (F.) [ ﻩﺎﮔﺎﻥ ] ansızın.<br />
nâgehan (F.) [ نﺎﻬﮔﺎﻥ ] ansızın.<br />
nağamât (A.) [ تﺎﻤﻐﻥ ] nağmeler.<br />
nağme (A.) [ ﻪﻤﻐﻥ ] ezgi, melodi.<br />
nağz (F.) [ ﺰﻐ ﻥ ] güzel, hoş.<br />
nâhak (F.-A.) [ ﻖﺣﺎﻥ ] haksız.<br />
nâhalef (F.-A.) [ ﻒﻠﺧﺎﻥ ] hayırsız evlat.<br />
nahçîr (F.) [ ﺮﻴﭽﺨﻥ ] av hayvanı.<br />
nâhencâr (F.) [ رﺎﺠﻨهﺎﻥ ] doğru olmayan, uygun olmayan.<br />
nâhid (F.) [ ﺪﻴهﺎﻥ ] Venüs, Çulpan, Zühre.<br />
nahif (A.) [ ﻒﻴﺤﻥ ] cılız.<br />
nâhiye (A.) [ ﻪﻴﺣﺎﻥ ] 1.yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.<br />
nahl (A.) [ ﻞﺨﻥ ] hurma ağacı.<br />
nahl (A.) [ ﻞﺤﻥ ] bal arısı.<br />
nahlistan (A.-F.) [ نﺎﺘﺴﻠﺨﻥ ] hurmalık.<br />
nâhoş (F.) [ شﻮﺧﺎﻥ ] hoş olmayan.<br />
nahs (A.) [ ﺲﺤﻥ ] uğursuzluk.<br />
nâhudâ (F.) [ اﺪﺧﺎﻥ ] kaptan.<br />
nâhudâ (F.) [ اﺪﺧﺎﻥ ] Allahsız.<br />
nâhun (F.) [ ﻦﺧﺎﻥ ] tırnak.<br />
344
nahv (A.) [ ﻮﺤﻥ ] 1.sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.<br />
nahvet (A.) [ تﻮﺨﻥ ] böbürlenme.<br />
nahvî (A.) [ یﻮﺤﻥ ] gramerci, nahiv uzmanı.<br />
nâib (A.) [ ﺐﺋﺎﻥ ] 1.vekil. 2.kadı, yargıç.<br />
nâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻥ ] erişen, kavuşan, murada eren.<br />
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.<br />
nâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻥ ] uyuyan.<br />
nâka (A.) [ ﻪﻗﺎﻥ ] dişi deve.<br />
nakd (A.) [ ﺪﻘﻥ ] 1.nakit. 2.madeni para.<br />
nakden (A.) [ اﺪﻘﻥ ] peşin olarak.<br />
nâkes (F.) [ ﺲﮐﺎﻥ ] 1.soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.<br />
nâkıs (A.) [ ﺺﻗﺎﻥ ] 1.eksik. 2.eksi.<br />
nakış (A.) [ ﺶﻘﻥ ] desen.<br />
nakib (A.) [ ﺐﻴﻘﻥ ] 1.şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.<br />
nâkil (A.) [ ﻞﻗﺎﻥ ] 1.taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.<br />
nakîsa (A.) [ ﻪﺼﻴﻘﻥ ] kusur.<br />
nakîse (A.) [ ﻪﺼﻴﻘﻥ ] kusur.<br />
nakkad (A.) [ دﺎﻘﻥ ] eleştirmen.<br />
nakkal (A.) [ لﺎﻘﻥ ] nakleden, öykü veya masal anlatan.<br />
nakkare (A.) [ ﻩرﺎﻘﻥ ] 1.davul. 2.dümbelek.<br />
nakl (A.) [ ﻞﻘﻥ ] 1.nakil, anlatma. 2.taşıma.<br />
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.<br />
naklen (A.) [ ﻼﻘﻥ ] naklederek, nakil yolu ile.<br />
345
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.<br />
nakliyat (A.) [ تﺎﻴﻠﻘﻥ ] taşımacılık.<br />
nakliye (A.) [ ﻪﻴﻠﻘﻥ ] taşıma.<br />
nakş (A.) [ ﺶﻘﻥ ] 1.nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.<br />
nakşedilmek işlenmek.<br />
nakş etmek işlemek.<br />
nâkus (A.) [ سﻮﻗﺎﻥ ] çan.<br />
nakz (A.) [ ﺾﻘﻥ ] 1.yok sayma. 2.bozma, çözme.<br />
nâlân (F.) [ نﻻﺎﻥ ] inleyen.<br />
nâlân etmek inletmek.<br />
nâlân olmak inlemek.<br />
nâle (F.) [ ﻪﻝﺎﻥ ] inilti.<br />
nâlende (F.) [ ﻩﺪﻨﻝﺎﻥ ] inleyen.<br />
nâm (F.) [ مﺎﻥ ] 1.ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.<br />
nam vermek ad vermek, adlandırmak.<br />
nâmahdud (F.-A.) [ دوﺪﺤﻡﺎﻥ ] sınırsız.<br />
nâmahrem (F.-A.) [ مﺮﺤﻡﺎﻥ ] 1.mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.<br />
3.yabancı.<br />
nâmahsus (F.-A.) [ سﻮﺴﺤﻡﺎﻥ ] hissedilmeyen.<br />
nâmakbul (F.-A.) [ لﻮﺒﻘﻡﺎﻥ ] makbul olmayan.<br />
nâmakul (F.-A.)) [ لﻮﻘﻌﻡﺎﻥ ] makul olmayan.<br />
nâmalûm (F.-A.) [ مﻮﻠﻌﻡﺎﻥ ] bilinmeyen.<br />
nâmâver (F.) [ روﺁ مﺎﻥ ] ünlü, sanlı.<br />
346
namaz (F.) [ زﺎﻤﻥ ] namaz.<br />
namazgâh (F.) [ ﻩﺎﮔزﺎﻤﻥ ] namazlık, üstü açık mesçit.<br />
nâmberdar (F.) [ رادﺮﺒﻡﺎﻥ ] ünlü, sanlı.<br />
nâmcû (F.) [ ﻮﺠﻡﺎﻥ ] yiğit.<br />
nâmdar (F.) [ راﺪﻡﺎﻥ ] ünlü, namlı.<br />
nâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ] 1.mektup. 2.kitap.<br />
nâme’mûl (F.-A.) [ لﻮﻡﺄﻡﺎﻥ ] umulmayan, beklenmedik.<br />
nâmefhûm (F.-A.) [ مﻮﻬﻔﻡﺎﻥ ] anlaşılmaz.<br />
nâmer’î (F.-A.) [ ﯽﺋﺮﻡﺎﻥ ] görülmeyen, görülmez.<br />
nâmerd (F.) [ دﺮﻡﺎﻥ ] alçak, aşağılık, namert.<br />
nâmesbûk (F.-A.) [ قﻮﺒﺴﻡﺎﻥ ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.<br />
nâmına (F.-T.) adına.<br />
nâmî (F.) [ ﯽﻡﺎﻥ ] ünlü, namlı.<br />
nâmurad (F.-A.) [ داﺮﻡﺎﻥ ] muradına ermemiş.<br />
nâmus (A.
nâpervâ (F.) [ اوﺮﭘﺎﻥ ] korkusuz, pervasız.<br />
nâr (A.) [ رﺎﻥ ] ateş.<br />
nâr (F.) [ رﺎﻥ ] nar.<br />
nârencî (F.) [ ﯽﺠﻥرﺎﻥ ] turuncu.<br />
nâres (F.) [ سرﺎﻥ ] ham, olgunlaşmamış.<br />
nâresâ (F.) [ ﺎﺱ رﺎﻥ ] 1.ham. 2.uygun olmayan.<br />
nârevâ (F.) [ اورﺎﻥ ] yakışık almaz.<br />
narh (F.) [ خﺮﻥ ] nark.<br />
nâs (A.) [ سﺎﻥ ] insanlar.<br />
nasâra (A.) [ ارﺎﺼﻥ ] Hıristiyanlar.<br />
nasâyih (A.) [ ﺢیﺎﺼﻥ ] öğütler.<br />
nasib (A.) [ ﺐﻴﺼﻥ ] 1.pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.<br />
nasihat (A.) [ ﺖﺤﻴﺼﻥ ] öğüt.<br />
nâsipas (F.) [ سﺎﭙﺱﺎﻥ ] nankör.<br />
nâsiye (A.) [ ﻪﻴﺹﺎﻥ ] alın.<br />
nasrâni (A.) [ ﯽﻥاﺮﺼﻥ ] Hıristiyan.<br />
nass (A.) [ ﺺﻥ ] kesinlik.<br />
nâsûtî (A.) [ ﯽﺕﻮﺱﺎﻥ ] insanlık ile ilgili.<br />
nâşî (A.) [ ﯽﺵﺎﻥ ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.<br />
nâşinas (F.) [ سﺎﻨﺵﺎﻥ ] yabancı.<br />
nâşir (A.) [ ﺮﺵﺎﻥ ] yayıncı.<br />
nâtamam (F.-A.) [ مﺎﻤﺕﺎﻥ ] tamamlanmamış, yarım kalmış.<br />
nâtık (A.) [ ﻖﻃﺎﻥ ] konuşan.<br />
348
nâtıka (A.) [ ﻪﻘﻃﺎﻥ ] konuşma gücü.<br />
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ زادﺮﭘ ﻪﻘﻃﺎﻥ ] düzgün ve etkili konuşan.<br />
nats (A.) [ ﺲﻄﻥ ] nadas.<br />
natûk (A.) [ قﻮﻄﻥ ] düzgün konuşan.<br />
nâtüvân (F.) [ ناﻮﺕﺎﻥ ] güçsüz, zayıf.<br />
nâv (F.) [ وﺎﻥ ] 1.gemi. 2.kayık.<br />
nâvdan (F.) [ نادوﺎﻥ ] oluk.<br />
nâvek (F.) [ کوﺎﻥ ] ok.<br />
nây (F.) [ یﺎﻥ ] 1.ney. 2.kamış.<br />
nâyçe (F.) [ ﻪﭽیﺎﻥ ] küçük ney.<br />
nâyî (F.) [ ﯽیﺎﻥ ] neyzen.<br />
nâyzen (F.) [ نﺰیﺎﻥ ] neyzen.<br />
naz (F.) [ زﺎﻥ ] 1.işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.<br />
naza çekmek nazlanmak.<br />
nâzan (F.) [ نازﺎﻥ ] nazlı.<br />
nazar (A.) [ ﺮﻈﻥ ] 1.bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.<br />
nazaran (A.) [ اﺮﻈﻥ ] göre, nispetle, bakılırsa.<br />
nazargâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺮﻈﻥ ] 1.bakış yeri. 2.bakılan yer.<br />
nazar-ı şübhe [ ﻪﻬﺒﺵ ﺮﻈﻥ ] şüpheli göz, şüpheli bakış.<br />
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.<br />
nazarî (A.) [ یﺮﻈﻥ ] teorik.<br />
nazariyat (A.) [ تﺎیﺮﻈﻥ ] teoriler, nazariyeler.<br />
nazariye (A.) [ ﻪیﺮﻈﻥ ] teori.<br />
349
nazariyyat (A.) [ تﺎیﺮﻈﻥ ] teoriler, nazariyeler.<br />
nâzende (F.) [ ﻩﺪﻥزﺎﻥ ] nazlı.<br />
nâzenin (F.) [ ﻦﻴﻥزﺎﻥ ] 1.nazlı. 2.narin.<br />
nâzım (A.) [ ﻢﻇﺎﻥ ] 1.düzenleyen. 2.nazmeden.<br />
nâzır (A.) [ ﺮﻇﺎﻥ ] 1.bakan. 2.nezaret eden.<br />
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.<br />
nazif (A.) [ ﻒﻴﻈﻥ ] temiz.<br />
nâzik (F.) [ کزﺎﻥ ] 1.ince. 2.kibar.<br />
nâzikâne (F.) [ ﻪﻥﺎﮐزﺎﻥ ] kibarca, nazikçe.<br />
nâzil (A.) [ لزﺎﻥ ] inen.<br />
nâzil olmak inmek.<br />
nazile (A.) [ ﻪﻝزﺎﻥ ] 1.nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.<br />
nazîr (A.) [ ﺮﻴﻈﻥ ] benzer.<br />
nazm (A.) [ ﻢﻈﻥ ] 1.dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz<br />
söyleme.<br />
nazmen (A.) [ ﺎﻤﻈﻥ ] manzum olarak.<br />
nâzperver (F.) [ روﺮﭘزﺎﻥ ] nazlı, naz eden.<br />
nâzperverde (F.) [ ﻩدروﺮﭘزﺎﻥ ] nazlı, naz içinde büyümüş.<br />
nebât (A.) [ تﺎﺒﻥ ] bitki.<br />
nebat (F.) [ تﺎﺒﻥ ] nöbet şekeri.<br />
nebâtât (A.) [ تﺎﺕﺎﺒﻥ ] 1.bitkiler. 2.botanik.<br />
nebatî (A.) [ ﯽﺕﺎﺒﻥ ] bitkisel.<br />
neberd (F.) [ دﺮﺒﻥ ] savaş.<br />
350
nebî (A.) [ ﯽﺒﻥ ] peygamber.<br />
nebîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺒﻥ ] torun.<br />
necabet (A.) [ ﺖﺑﺎﺠﻥ ] soyluluk.<br />
necâset (A.) [ ﺖﺱﺎﺠﻥ ] pislik.<br />
necîb (A.) [ ﺐﻴﺠﻥ ] soylu, asil, kişizade.<br />
necîs (A.) [ ﺲﻴﺠﻥ ] pis.<br />
necm (A.) [ ﻢﺠﻥ ] yıldız.<br />
nedâmet (A.) [ ﺖﻡاﺪﻥ ] pişmanlık.<br />
nedâmet getirmek pişman olmak.<br />
nedim (A.) [ ﻢیﺪﻥ ] 1.padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet<br />
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.<br />
nedret (A.) [ ترﺪﻥ ] azlık.<br />
nef’ (A.) [ ﻊﻔﻥ ] çıkar, yarar.<br />
nefâis (A.) [ ﺲﺋﺎﻔﻥ ] değerli ve nefis eserler.<br />
nefâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻔﻥ ] nefislik.<br />
nefer (A.) [ ﺮﻔﻥ ] 1.kişi. 2.asker.<br />
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.<br />
nefha (A.) [ ﻪﺤﻔﻥ ] üfürme.<br />
nefîr (A.) [ ﺮﻴﻔﻥ ] boynuzdan yapılmış boru.<br />
nefrin (F.) [ ﻦیﺮﻔﻥ ] lanet, ilenç.<br />
nefs (A.) [ ﺲﻔﻥ ] 1.nefis, can. 2.kendi. 3.iç.<br />
nefs- i emmâre [ ﻩرﺎﻡا ﺲﻔﻥ ] kötülükleri emreden nefis.<br />
nefs-i (A.-F.) [ ِ ﺲﻔﻥ ] içinde.<br />
351
nefsî (A.) [ ﯽﺴﻔﻥ ] 1.nefis ile ilgili. 2.subjektif.<br />
neftî (F.) [ ﯽﺘﻔﻥ ] petrol yeşili.<br />
nefy (A.) [ ] sürgün.<br />
nehâr (A.) [ رﺎﻬﻥ ] gündüz.<br />
nehârî (A.) [ یرﺎﻬﻥ ] yatılı olmayan okul.<br />
nehc (A.) [ ﺞﻬﻥ ] 1.yol. 2.kast teşkilatı.<br />
neheng (F.) [ ﮓﻨﻬﻥ ] timsah.<br />
nehiy (A.) [ ﯽﻬﻥ ] 1.olumsuzluk. 2.yasaklama.<br />
nehr (A.) [ ﺮﻬﻥ ] ırmak, nehir.<br />
nehy (A.) [ ﯽﻬﻥ ] 1.olumsuzluk. 2.yasaklama.<br />
nehy etmek yasaklamak.<br />
nejad (F.) [ داﮋﻥ ] soy, ırk.<br />
nekahet (A.) [ ﺖهﺎﻘﻥ ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.<br />
nekbet (A.) [ ﺖﺒﮑﻥ ] 1.talihsizlik. 2.felaket.<br />
nekes (F.) [ ﺲﮑﻥ ] 1.hayırsız. 2.elisıkı.<br />
nem (F.) [ ﻢﻥ ] rutubet.<br />
nemâ (A.) [ ﺎﻤﻥ ] 1.gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.<br />
nemed (F.) [ ﺪﻤﻥ ] keçe.<br />
nemedpûş (F.) [ شﻮﭘﺪﻤﻥ ] derviş.<br />
nemek (F.) [ ﮏﻤﻥ ] tuz.<br />
neml (A.) [ ﻞﻤﻥ ] karınca.<br />
nemnâk (F.) [ کﺎﻨﻤﻥ ] nemli.<br />
neng (F.) [ ﮓﻨﻥ ] ar, utanma.<br />
352
nerd (F.) [ دﺮﻥ ] tavla.<br />
nerm (F.) [ مﺮﻥ ] yumuşak.<br />
nermin (F.) [ ﻦﻴﻡﺮﻥ ] yumuşak.<br />
nesc (A.) [ ﺞﺴﻥ ] doku.<br />
neseb (A.) [ ﺐﺴﻥ ] soy.<br />
nesh (A.) [ ﺦﺴﻥ ] 1.hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.<br />
nesîm (F.) [ ﻢﻴﺴﻥ ] meltem, esinti.<br />
nesl (A.) [ ﻞﺴﻥ ] kuşak, nesil.<br />
nesr (A.) [ ﺮﺜﻥ ] düzyazı.<br />
nesren (A.) [ اﺮﺜﻥ ] düzyazı ile.<br />
nesrin (F.) [ ﻦیﺮﺴﻥ ] yaban gülü.<br />
nessac (A.) [ جﺎﺴﻥ ] dokumacı.<br />
nesteren (F.) [ نﺮﺘﺴﻥ ] yaban gülü.<br />
neş’et (A.) [ ﺖﺌﺸﻥ ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.<br />
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.<br />
neşat (A.) [ طﺎﺸﻥ ] sevinç.<br />
neşîde (A.) [ ﻩﺪﻴﺸﻥ ] 1.şiir. 2.besteli ve güfteli eser.<br />
neşr (A.) [ ﺮﺸﻥ ] 1.yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.<br />
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.<br />
neşr olunmak yayınlanmak.<br />
neşriyat (A.) [ تﺎیﺮﺸﻥ ] yayın.<br />
neşv ü nemâ (A.) [ ﺎﻤﻥ و ﻮﺸﻥ ] serpilme, gelişme, büyüme.<br />
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.<br />
353
neşve (A.) [ ﻩﻮﺸﻥ ] sevinç.<br />
neşvedâr (A.-F.) [ راد ﻩﻮﺸﻥ ] neşeli.<br />
neşveyâb olmak neşelenmek.<br />
netâic (A.) [ ﺞﺋﺎﺘﻥ ] sonuçlar.<br />
netîce (A.) [ ﻪﺠﻴﺘﻥ ] sonuç.<br />
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.<br />
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.<br />
nev (F.) [ ﻮﻥ ] 1.yeni. 2.taze, körpe.<br />
nev’ (A.) [ عﻮﻥ ] tür, nevi, çeşit.<br />
nev’an mâ (A.) [ ﺎﻡ ﺎﻋﻮﻥ ] bir bakıma.<br />
nevâ (F.) [ اﻮﻥ ] ses.<br />
nevâde (F.) [ ﻩداﻮﻥ ] torun.<br />
nevâdir (A.) [ رداﻮﻥ ] nadir olan değerli eşyalar.<br />
nevâle (A.) [ ﻪﻝاﻮﻥ ] 1.kısmet. 2.azık.<br />
nevâz (F.) [ زاﻮﻥ ] okşayan.<br />
nevâziş (F.) [ شزاﻮﻥ ] okşama.<br />
nevâziş eylemek okşamak.<br />
nevbahar (F.) [ رﺎﻬﺑﻮﻥ ] ilkbahar.<br />
nevbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻥ ] sıra, nöbet.<br />
nevcivan (F.) [ ناﻮﺝﻮﻥ ] delikanlı, genç.<br />
nevdevlet (F.-A.) [ ﺖﻝودﻮﻥ ] sonradan görme.<br />
neve (F.) [ ﻩﻮﻥ ] torun.<br />
nevha (A.) [ ﻪﺣﻮﻥ ] ağıt.<br />
354
nevi (A.) [ عﻮﻥ ] tür, çeşit.<br />
nevid (F.) [ ﺪیﻮﻥ ] müjde.<br />
nevin (F.) [ ﻦیﻮﻥ ] yeni.<br />
nevm (A.) [ مﻮﻥ ] uyku.<br />
nevmîd (F.) [ ﺪﻴﻡﻮﻥ ] umutsuz.<br />
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.<br />
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.<br />
nevnihal (F.) [ لﺎﻬﻥﻮﻥ ] genç fidan.<br />
nevres (F.) [ سرﻮﻥ ] yeti yetişmiş.<br />
nevruz (F.) [ زورﻮﻥ ] 1.yeni gün. 2.nevruz.<br />
nevruziye (F.-A.) [ ﻪیزورﻮﻥ ] nevruz için yazılan kaside.<br />
nevzad (F.) [ دازﻮﻥ ] 1.yeni doğmuş. 2.bebek.<br />
neyistan (F.) [ نﺎﺘﺴﻴﻥ ] sazlık, kamışlık.<br />
neyzâr (F.) [ راﺰﻴﻥ ] sazlık, kamışlık.<br />
neyzen (F.) [ نﺰﻴﻥ ] ney üfleyen.<br />
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.<br />
nez’ (A.) [ عﺰﻥ ] 1.can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.<br />
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.<br />
nezâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﻈﻥ ] temizlik.<br />
nezâket (Osmanlıca>A.) [ ﺖﮐاﺰﻥ ] 1.incelik. 2.hassaslık.<br />
nezâret (A.) [ ترﺎﻈﻥ ] 1.nazırlık. 2.gözetme.<br />
nezd (F.) [ دﺰﻥ ] 1.yan, yanı. 2.kat.<br />
nezih (A.) [ ﻪیﺰﻥ ] temiz.<br />
355
nezr (A.) [ رﺬﻥ ] adak.<br />
nezr etmek adamak.<br />
nısf (A.) [ ﻒﺼﻥ ] yarı, yarım.<br />
nısf -ı ahîr [ ﺮﻴﺧا ﻒﺼﻥ ] son yarısı.<br />
nısfunnehâr (A.) [ رﺎﻬﻨﻝا ﻒﺼﻥ ] meridyen.<br />
niam (A.) [ ﻢﻌﻥ ] nimetler.<br />
nida etmek seslenmek.<br />
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.<br />
nidâ’ (A.) [ ءاﺪﻥ ] ses.<br />
nifâk (A.) [ قﺎﻔﻥ ] ikiyüzlülük.<br />
nigâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻥ ] bakış.<br />
nigâh eylemek bakmak.<br />
nigâr (F.) [ رﺎﮕﻥ ] 1.sevgili. 2.resim.<br />
nigeh (F.) [ ﻪﮕﻥ ] bakış.<br />
nigîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻥ ] 1.yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.<br />
nihâd (F.) [ دﺎﻬﻥ ] yaratılış, tabiat.<br />
nihâl (F.) [ لﺎﻬﻥ ] fidan.<br />
nihân (F.) [ نﺎﻬﻥ ] 1.gizli. 2.gizlice.<br />
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.<br />
nihayet (A.) [ ﺖیﺎﻬﻥ ] son.<br />
nihayet bulmak sona ermek.<br />
nijâd (F.) [ داﮋﻥ ] soy.<br />
nîk (F.) [ ﮏﻴﻥ ] iyi, güzel.<br />
356
nikab (A.) [ بﺎﻘﻥ ] peçe.<br />
nikbin (F.) [ ﻦﻴﺒﮑﻴﻥ ] iyimser.<br />
nilgun (F.) [ نﻮﮕﻠﻴﻥ ] lacivert.<br />
nîm (F.) [ ﻢﻴﻥ ] 1.yarı. 2.yarım. 3.buçuk.<br />
nîm muzlim (F.-A.) [ ﻢﻠﻈﻡ ﻢﻴﻥ ] loş.<br />
nîm cahilî (F.-A.) [ ﯽﻠهﺎﺝ ﻢﻴﻥ ] yarıcahil, yarı cahilî.<br />
nimet (A.) [ ﺖﻤﻌﻥ ] 1.iyilik. 2.yiyecek.<br />
nîm resmî (F.-A.) [ ﯽﻤﺱر ﻢﻴﻥ ] yarı resmî.<br />
nîreng (F.) [ ﮓﻥﺮﻴﻥ ] 1.afsun. 2.hile, düzen.<br />
nisâ (A.) [ ﺎﺴﻥ ] kadınlar.<br />
nisâb (A.) [ بﺎﺼﻥ ] 1.aranan sınır. 2.sermaye.<br />
nisâr (A.) [ رﺎﺜﻥ ] saçma.<br />
nisâr etmek saçmak.<br />
nisbet (A.) [ ﺖﺒﺴﻥ ] 1.oran. 2.oranla.<br />
nisbî (A.) [ ﯽﺒﺴﻥ ] göreceli.<br />
nisvân (A.) [ ناﻮﺴﻥ ] kadınlar.<br />
nisyân (A.) [ نﺎﻴﺴﻥ ] 1.unutma. 2.unutulma.<br />
nişan (F.) [ نﺎﺸﻥ ] 1.iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.<br />
nişâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺸﻥ ] belirti, işaret.<br />
nişangâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻥﺎﺸﻥ ] nişan tahtası.<br />
nişîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ] oturan.<br />
niyâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﻴﻥ ] naiplik, vekillik.<br />
niyâm (F.) [ مﺎﻴﻥ ] kın.<br />
357
niyâz (F.) [ زﺎﻴﻥ ] 1.yalvarma. 2.dua.<br />
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.<br />
niyâzmend (F.) [ ﺪﻨﻡزﺎﻴﻥ ] muhtaç.<br />
niyyet (A.) [ ﺖﻴﻥ ] niyet.<br />
nizâ (A.) [ عاﺰﻥ ] kavga, çekişme.<br />
nizâm (A.) [ مﺎﻈﻥ ] düzen.<br />
nizâm bulmak düzene girmek.<br />
nizâmname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ مﺎﻈﻥ ] tüzük.<br />
nîze (F.) [ ﻩﺰﻴﻥ ] 1.mızrak. 2.süngü.<br />
nohudî (F.) [ یدﻮﺨﻥ ] nohut rengi.<br />
noksân (A.) [ نﺎﺼﻘﻥ ] 1.eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.<br />
nokta-i nazar [ ﺮﻈﻥ ءﻪﻄﻘﻥ ] görüş açısı, bakım.<br />
nuhbe (A.) [ ﻪﺒﺨﻥ ] seçkin.<br />
nukât (A.) [ طﺎﻘﻥ ] noktalar, hususlar.<br />
nukud (A.) [ دﻮﻘﻥ ] nakitler.<br />
nukûş (A.) [ شﻮﻘﻥ ] nakışlar, işlemeler.<br />
nur (A.) [ رﻮﻥ ] ışık.<br />
nuranî (A.) [ ﯽﻥارﻮﻥ ] nurlu, ışıklı.<br />
nush (A.) [ ﺢﺼﻥ ] öğüt, nasihat.<br />
nusrat vermek üstünlük vermek.<br />
nusret (A.) [ تﺮﺼﻥ ] 1.Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.<br />
nûş etmek içmek.<br />
nûşin (F.) [ ﻦﻴﺵﻮﻥ ] tatlı.<br />
358
nutfe (A.) [ ﻪﻔﻄﻥ ] sperma.<br />
nutk (A.) [ ﻖﻄﻥ ] 1.nutuk, söylev. 2.konuşma.<br />
nuzzâr (A.) [ رﺎﻈﻥ ] nazırlar.<br />
nübüvvet (A.) [ تﻮﺒﻥ ] peygamberlik.<br />
nücum (A.) [ مﻮﺠﻥ ] 1.yıldızlar. 2.astoroloji.<br />
nüfus (A.) [ سﻮﻔﻥ ] 1.nefisler. 2.insanlar.<br />
nüfuz (A.) [ ذﻮﻔﻥ ] 1.etki etme, işleme. 2.etki gücü.<br />
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.<br />
nükhet (A.) [ ﺖﻬﮑﻥ ] koku.<br />
nükte (A.) [ ﻪﺘﮑﻥ ] ince anlam.<br />
nüktedan (A.-F.) [ ناد ﻪﺘﮑﻥ ] zarif insan, nükteli sözler bilen.<br />
nümayan (F.) [ نﺎیﺎﻤﻥ ] görünen.<br />
nümayan olmak görünmek.<br />
nümayiş (F.) [ ﺶیﺎﻤﻥ ] gösteri.<br />
nümune (F.) [ ﻪﻥﻮﻤﻥ ] örnek.<br />
nüsah (A.) [ ﺦﺴﻥ ] nüshalar.<br />
nüsha (A.) [ ﻪﺨﺴﻥ ] 1.yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.<br />
nüve (A.) [ ﻩﻮﻥ ] çekirdek.<br />
nüvid (F.) [ ﺪیﻮﻥ ] müjde.<br />
nüzhet (A.) [ ﺖهﺰﻥ ] gezinti, gezip dolaşma.<br />
nüzul (A.) [ لوﺰﻥ ] 1.inme. 2.felç. 3.konaklama.<br />
359
ömr (A.) [ ﺮﻤﻋ ] ömür.<br />
örf (A.) [ فﺮﻋ ] gelenek, âdet.<br />
örfen (A.) [ ﺎﻓﺮﻋ ] geleneğe göre.<br />
örfî (A.) [ ﯽﻓﺮﻋ ] geleneksel.<br />
örfî idare [ ﻩرادا ﯽﻓﺮﻋ ] sıkıyönetim.<br />
örfiyyât (A.) [ تﺎﻴﻓﺮﻋ ] gelenekle ilgili şeyler.<br />
öşr (A.) [ ﺮﺸﻋ ] 1.onda bir. 2.öşür vergisi.<br />
özr (A.) [ رﺬﻋ ] 1.özür. 2.bahane. 3.engel.<br />
özrhâh (A.-F.) [ ﻩ اﻮﺧرﺬﻋ ] özür dileyen.<br />
Ö<br />
360
pâ (F.) [ ﺎﭘ ] ayak.<br />
pâbend (F.) [ ﺪﻨﺑﺎﭘ ] ayak bağı.<br />
pâbercâ (F.) [ ﺎﺝﺮﺑﺎﭘ ] yerinde, duran, ayakta duran.<br />
pâberikâb (F.-A.) [ بﺎﮐﺮﺑﺎﭘ ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.<br />
pâbeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑﺎﭘ ] ayağı bağlı.<br />
pâbirehne (F.) [ ﻪﻨهﺮﺑﺎﭘ ] yalınayak.<br />
pâbûsî (F.) [ ﯽﺱﻮﺑﺎﭘ ] ayak öpme.<br />
pâcâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺝﺎﭘ ] pijama.<br />
pâçe (F.) [ ﻪچﺎﭘ ] paça.<br />
pâdşâh (F.) [ ﻩﺎﺵدﺎﭘ ] padişah.<br />
pâdşâhî (F.) [ ﯽهﺎﺵدﺎﭘ ] padişahlık.<br />
pâdzehr (F.) [ ﺮهزدﺎﭘ ] panzehir.<br />
paha (F.) [ ﺎﻬﺑ ]değer, kıymet.<br />
pâk (F.) [ کﺎﭘ ] temiz.<br />
pâkbâz (F.) [ زﺎﺒﮐﺎﭘ ] 1.fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.<br />
pâkdâmen (F.) [ ﻦﻡاد کﺎﭘ ] iffetli.<br />
pâkîze (F.) [ ﻩﺰﻴﮐﺎﭘ ] temiz.<br />
paklanmak temizlenmek.<br />
pâlân (F.) [ نﻻﺎﭘ ] semer, palan.<br />
P<br />
361
pâlânduz (F.) [ زود نﻻﺎﭘ ] semerci.<br />
pâmâl (F.) [ لﺎﻡﺎﭘ ] ezilmek, çiğnenmek.<br />
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.<br />
pâpûş (F.) [ شﻮﭘﺎﭘ ] pabuç.<br />
paralamak parçalamak, parça parça etmek.<br />
paralanmak parça parça olmak.<br />
pârçe (F.) [ ﻪچرﺎﭘ ] parça.<br />
pâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ] parça.<br />
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.<br />
pârelenmek parça parça olmak.<br />
pars (F.) [ سرﺎﭘ ] İran, Pers ülkesi.<br />
pars (F.) [ سرﺎﭘ ] panter.<br />
pârsâ (F.) [ ﺎﺱرﺎﭘ ] sofu.<br />
pârsî (F.) [ ﯽﺱرﺎﭘ ] farsça.<br />
pâsban (F.) [ نﺎﺒﺱﺎﭘ ] bekçi, gece bekçisi.<br />
pâş (F.) [ ش ﺎﭘ ] saçan, serpen.<br />
pây (F.) [ یﺎﭘ ] 1.ayak. 2.dip.<br />
pâyân (F.) [ نﺎیﺎﭘ ] son.<br />
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.<br />
pâybend (F.) [ ﺪﻨﺒیﺎﭘ ] 1.ayak bağı. 2.engel.<br />
pâybûsî (F.) [ ﯽﺱﻮﺒیﺎﭘ ] ayak öpme.<br />
pâydâr (F.) [ راﺪیﺎﭘ ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.<br />
pâye (F.) [ ﻪیﺎﭘ ] 1.rütbe, derece. 2.basamak.<br />
362
pâyende (F.) [ ﻩﺪﻨیﺎﭘ ] 1.kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.<br />
pâyidar (F.) [ راﺪیﺎﭘ ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.<br />
pâyin (F.) [ ﻦﻴیﺎﭘ ] aşağı.<br />
pâyitaht (F.) [ ﺖﺨﺘیﺎﭘ ] başkent.<br />
pâyîz (F.) [ ﺰﻴیﺎﭘ ] güz.<br />
pâykûb (F.) [ بﻮﮑیﺎﭘ ] dans eden.<br />
pâzâr (F.) [ رازﺎﺑ ] 1.çarşı, pazar. 2.alışveriş.<br />
pazar eylemek alışveriş yapmak.<br />
peder (F.) [ رﺪﭘ ] baba.<br />
pederâne (F.) [ ﻪﻥارﺪﭘ ] babaca.<br />
pederî (F.) [ یرﺪﭘ ] 1.babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.<br />
pederşâhî (F.) [ ﯽهﺎﺵرﺪﭘ ] ataerkil.<br />
pehlevân (F.) [ ناﻮﻠﻬﭘ ] 1.yiğit. 2.pehlivan.<br />
pehlivan bk. pehlevân.<br />
pehlû (F.) [ ﻮﻠﻬﭘ ] böğür, yan.<br />
pehn (F.) [ ﻦﻬﭘ ] geniş.<br />
pehnâver (F.) [ روﺎﻨﻬﭘ ] 1.engin. 2.geniş.<br />
pejmürde (F.) [ ﻩدﺮﻡﮋﭘ ] 1.solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.<br />
pelas (F.) [ سﻼﭘ ] 1.kilim. 2.çul.<br />
peleng (F.) [ ﮓﻨﻠﭘ ] 1.leopar. 2.kaplan.<br />
pelîd (F.) [ ﺪﻴﻠﭘ ] kirli.<br />
penah (F.) [ ﻩﺎﻨﭘ ] sığınma.<br />
penahgâh (F.) [ ﻩﺎﮕهﺎﻨﭘ ] sığınacak yer, sığınak.<br />
363
penâhî (F.) [ ﯽهﺎﻨﭘ ] sığınma.<br />
penbe (F.) [ ﯽهﺎ ﻨﭘ ] 1.pamuk. 2.pembe.<br />
penc (F.) [ ﺞﻨﭘ ] beş.<br />
pence (F.) [ ﻪﺠﻨﭘ ] pençe.<br />
pencidü bk. pencüdü.<br />
pencise bk. pencüse.<br />
penciyek bk. pencüyek.<br />
pencüdü (F.) [ ود و ﺞﻨﭘ ] beş ve iki.<br />
pencüse (F.) [ ﻪﺱ و ﺞﻨﭘ ] beş ve üç.<br />
pencüyek (F.) [ ﮏی و ﺞﻨﭘ ] beş ve bir.<br />
pençe (F.) [ ﻪﺠﻨﭘ ] pençe.<br />
pend (F.) [ ﺪﻨﭘ ] öğüt.<br />
pendname (F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺪﻨﭘ ] öğüt kitabı.<br />
penîr (F.) [ ﺮﻴﻨﭘ ] peynir.<br />
per (F.) [ ﺮﭘ ] 1.kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.<br />
perakende (F.) [ ﻩﺪﻨﮐاﺮﭘ ] 1.dağınık. 2.toptan olmayan.<br />
perçem (F.) [ ﻢچﺮﭘ ] 1.kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.<br />
perdedar (F.) [ راد ﻩدﺮﭘ ] kapı görevlisi.<br />
perend (F.) [ ﺪﻥﺮﭘ ] atlas.<br />
perende (F.) [ ﻩﺪﻥﺮﭘ ] 1.kuş. 2.takla.<br />
perest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ] tapan.<br />
perestâr (F.) [ رﺎﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.<br />
perestîde (F.) [ ﻩﺪﻴﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.<br />
364
perestiş (F.) [ ﺶﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapınma. 2.taparcasına sevme.<br />
perestişgâh (F.) [ ﺶﺘﺱﺮﭘ ] mabet, tapınak.<br />
perestişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸﺘﺱﺮﭘ ] 1.tapan. 2.taparcasına seven.<br />
perestişkârâne (F.) [ ﻪﻥا رﺎﮑﺸﺘﺱﺮﭘ ] taparcasına.<br />
perestû (F.) [ ﻮﺘﺱﺮﭘ ] kırlangıç.<br />
pergâl (F.) [ لﺎﮔﺮﭘ ] pergel.<br />
pergâr (F.) [ رﺎﮔﺮﭘ ] pergel.<br />
perhizkâr (F.) [ رﺎﮐﺰﻴهﺮﭘ ] sakınan.<br />
perîçihre (F.) [ ﻩﺮﻬچ یﺮﭘ ] 1.peri kadar güzel yüzlü.<br />
perihan (F.) [ نﺎﺧ یﺮﭘ] peri padişahı.<br />
perîpeyker (F.) [ ﺮﮑﻴﭘ یﺮﭘ ] peri kadar güzel yüzlü.<br />
perîşan (F.) [ نﺎﺸیﺮﭘ ] 1.dağınık. 2.kötü durumda, perişan.<br />
perişan olmak darmadağın olmak.<br />
perîşanhal (F.-A.) [ لﺎﺣ نﺎﺸیﺮﭘ ] hali perişan olan.<br />
perîveş (F.) [ شو یﺮﭘ ] peri gibi güzel.<br />
perniyân (F.) [ نﺎﻴﻥﺮﭘ ] işlemeli atlas.<br />
pertavsız (F.) büyüteç.<br />
pertev (F.) [ ﻮﺕﺮﭘ ] ışık.<br />
pertevsuz (F.) [ زﻮﺱﻮﺕﺮﭘ ] büyüteç.<br />
pervâ (F.) [ اوﺮﭘ ] 1.çekinme. 2.korku.<br />
pervâne (F.) [ ﻪﻥاوﺮﭘ ] 1.pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.<br />
pervâneveş (F.) [ شو ﻪﻥاوﺮﭘ ] pervane gibi.<br />
pervâsız (F.-T.) [ﺰﺱاوﺮﭘ ] 1.çekinmeyen. 2.korkmayan.<br />
365
pervaz (F.) [ زاوﺮﭘ ] 1.uçma. 2.saçak.<br />
perver (F.) [ روﺮﭘ ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.<br />
perverde etmek beslemek, gütmek.<br />
perverdigâr (F.) [ رﺎﮔدروﺮﭘ ] Tanrı.<br />
pervin (F.) [ ﻦیوﺮﭘ ] Ülker, Süreyya.<br />
pes (F.) [ ﺲﭘ ] arka.<br />
pesend (F.) [ ﺪﻨﺴﭘ ] beğenen.<br />
pesendîde (F.) [ ﻩﺪیﺪﻨﺴﭘ ] beğenilmiş, makbul.<br />
pesmânde (F.) [ ﻩﺪﻥﺎﻡ ﺲﭘ ] arta kalan.<br />
peszinde (F.) [ ﻩﺪﻥز ﺲﭘ ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.<br />
peşîman (F.) [ نﺎﻤﻴﺸ ﭘ ] pişman.<br />
peşin (F.) [ ﻦﻴﺸﻴﭘ ] önceden.<br />
peşm (F.) [ ﻢﺸﭘ ] yün.<br />
peşşe (F.) [ ﻪﺸﭘ ] sivrisinek.<br />
peşşebend (F.) [ ﺪﻨﺑ ﻪﺸﭘ ] cibinlik.<br />
peştemal (F.) [ لﺎﻤﺘﺸﭘ ] peştemal, hamam havlusu.<br />
peyâm (F.) [ مﺎﻴﭘ ] haber.<br />
peyamber (F.) [ ﺮﺒﻡﺎﻴﭘ ] peygamber.<br />
peydâ (F.) [ اﺪﻴﭘ ] ortada, açıkta.<br />
peyderpey (F.) [ ﯽﭘ رد ﯽﭘ ] peşpeşe, ardy sıra.<br />
peygam (F.) [ مﺎﻐﻴﭘ ] haber.<br />
peygamber (F.) [ ﺮﺒﻤﻐﻴﭘ ] 1.peygamber. 2.haberci.<br />
peyk (F.) [ ﮏﻴﭘ ] ulak.<br />
366
peykân (F.) [ نﺎﮑﻴﭘ ] temren.<br />
peyke (F.) [ ﻪﮑﻴﭘ ] sedir, kanepe.<br />
peyker (F.) [ ﺮﮑﻴﭘ ] yüz.<br />
peymâ (F.) [ ﺎﻤﻴﭘ ] yol alan, kateden, ölçen.<br />
peymâne (F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻴﭘ ] kadeh.<br />
pîl (F.) [ ﻞﻴﭘ ] fil.<br />
pinhan (F.) [ نﺎﻬﻨﭘ ] gizli, saklı.<br />
pîr (F.) [ ﺮﻴﭘ ] 1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.<br />
pîrahen (F.) [ ﻦهاﺮﻴﭘ ] gömlek, mintan.<br />
pîrâye (F.) [ ﻪیاﺮﻴﭘ ] süs.<br />
pîrezen (F.) [ نز ﻩﺮﻴﭘ ] yaşlı kadın.<br />
pistan (F.) [ نﺎﺘﺴﭘ ] meme.<br />
piste (F.) [ ﻪﺘﺴﭘ ] fıstık.<br />
pîş (F.) [ ﺶﻴﭘ ] 1.ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.<br />
pîşânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺸﻴﭘ ] alın.<br />
pîşdar (F.) [ راﺪﺸﻴﭘ ] öncü.<br />
pîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﭘ ] 1.meslek. 2.sanat. 3.huy.<br />
pîşekâr (F.) [ رﺎﮐ ﻪﺸﻴﭘ ] 1.sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu<br />
başlatan sanatçı.<br />
pîşgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﺸﻴﭘ ] 1.ön. 2.huzur.<br />
pîşgîr (F.) [ ﺮﻴﮕﺸﻴﭘ ] peşkir.<br />
pîşîn (F.) [ ﻦﻴﺸﻴﭘ ] peşin.<br />
pîşva (F.) [ اﻮﺸﻴﭘ ] önder, lider.<br />
367
piyâde (F.) [ ﻩدﺎﻴﭘ ] 1.yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç<br />
taşlarından paytak.<br />
piyâle (F.) [ ﻪﻝﺎﻴﭘ ] 1.kadeh. 2.şarap kadehi.<br />
post (F.) [ ﺖﺴﭘ ] 1.hayvan derisi. 2.post. 3.makam.<br />
postîn (F.) [ ﻦﻴﺘﺴﭘ ] kürk.<br />
postnişin (F.) [ ﻦ ﻴﺸﻥ ﺖﺴﭘ ] 1.postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke<br />
şeyhi.<br />
pûd (F.) [ دﻮﭘ ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.<br />
puhte (F.) [ ﻪﺘﺨﭘ ] pişmiş, pişkin, olgun.<br />
pul (F.) [ لﻮﭘ ] para.<br />
pûlâd (F.) [ دﻻﻮﭘ ] çelik, polat.<br />
pulat (F.) [ دﻻﻮﭘ ] çelik, polat.<br />
pur (F.) [ ﺮﭘ ] dolu.<br />
pûr (F.) [ رﻮﭘ ] oğul.<br />
pûş (F.) [ شﻮﭘ ] giyen, örten.<br />
pûşîde (F.) [ ﻩﺪﻴﺵﻮﭘ ] 1.örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.<br />
pûte (F.) [ ﻪﺕﻮﭘ ] pota.<br />
pûyân (F.) [ نﺎیﻮﭘ ] 1.koşan, hızla giden. 2.geçip giden.<br />
pûyân olmak geçip gitmek.<br />
pûziş (F.) [ شزﻮﭘ ] özür.<br />
pür (F.) [ ﺮﭘ ] dolu.<br />
pürhûn (F.) [ نﻮﺧﺮﭘ ] kan dolu, kanlı.<br />
pürsükût (F.-A.) [ تﻮﮑﺱﺮﭘ ] derin sessizlik içinde.<br />
pürz (F.) [ زﺮﭘ ] hav, kumaş havı.<br />
368
püser (F.) [ ﺮﺴﭘ ] oğul.<br />
püşt (F.) [ ﺖﺸﭘ ] 1.arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.<br />
püştîban (F.) [ نﺎﺒﻴﺘﺸﭘ ] 1.destek. 2.destek veren.<br />
369
a’d (A.) [ ﺪﻋر ] gökgürültüsü.<br />
ra’nâ (A.) [ ﺎﻨﻋر ] güzel, hoş.<br />
ra’şe (A.) [ ﻪﺸﻋر ] titreme.<br />
ra’şe vermek titretmek.<br />
ra’şedâr (A.-F.) [ راد ﻪﺸﻋر ] titrek, titreyen.<br />
rabb (A.) [ بر ] 1.Tanrı, Allah. 2.efendi.<br />
rabbânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺑر ] 1.tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.<br />
rabbî (A.) [ ﯽﺑر ] Tanrım.<br />
râbıta (A.) [ ﻪﻈﺑار ] 1.bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.<br />
râbıtadar (A.-F.) [ راد ﻪﻄﺑار ] bağlantılı, ilintili.<br />
râbi (A.) [ ﻊﺑار ] dördüncü.<br />
râbian (A.) [ ﺎﻌﺑار ] dördüncüsü.<br />
rabt (A.) [ ﻂﺑر ] bağlama.<br />
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.<br />
rabt etmek bağlamak, tutturmak.<br />
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.<br />
râci (A.) [ ﯽﺝار ] 1.rica eden. 2.ümitli.<br />
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.<br />
râci’ (A.) [ ﻊﺝار ] 1.hakkında. 2.dönen.<br />
R<br />
370
acîm (A.) [ ﻢﻴﺝر ] taşlanmış, recmedilmiş.<br />
radde (A.) [ ﻩدار ] 1.derece. 2.civar.<br />
rağbet (A.) [ ﺖﺒﻏر ] 1.istek. 2.ilgi duyma.<br />
rağbet etmek ilgi duymak.<br />
râh (F.) [ ﻩار ] yol.<br />
râhib (A.) [ ﺐهار ] rahip.<br />
rahîm (A.) [ ﻢﻴﺣر ] 1.merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.<br />
rahl (A.) [ ﻞﺣر ] semer.<br />
rahm (A.) [ ﻢﺣر ] acıma, merhamet.<br />
rahm etmek acımak, merhamet etmek.<br />
rahm (A.) [ ﻢﺣر ] rahim, döl yatağı.<br />
rahman (A.) [ نﺎﻤﺣر ] merhametli Tanrı.<br />
rahmet (A.) [ ﺖﻤﺣر ] 1.acıma, merhamet. 2.yağmur.<br />
râhname (F.) [ ﻪﻡﺎﻨهار ] yol haritası.<br />
rahne (F.) [ ﻪﻨﺧر ] 1.yarık, gedik. 2.bozukluk.<br />
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.<br />
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.<br />
rahnüma (F.) [ ﺎﻤﻨهار ] yol gösteren, kılavuz.<br />
rahşan (F.) [ نﺎﺸﺧر ] parlak.<br />
rahşende (F.) [ ﻩﺪﻨﺸﺧر ] parlayan.<br />
raht (F.) [ ﺖﺧر ] 1.ev eşyası. 2.koşum takımı.<br />
rahvar (F.) [ راﻮهار ] atın eşkin yürümesi.<br />
râhzen (F.) [ نﺰهار ] yol kesen, haydut.<br />
371
aiyyet (A.) [ ﺖﻴﻋر ] halk, hükümdar tebası.<br />
râkım (A.) [ ﻢﻗار ] 1.yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.<br />
rakîb (A.) [ ﺐﻴﻗر ] rakip.<br />
râkib (A.) [ ﺐﮐار ] 1.binen. 2.binici.<br />
râkib olmak binmek.<br />
râkiben (A.) [ ﺎﺒﮐار ] binerek.<br />
râkid (A.) [ ﺪﮐار ] durgun.<br />
rakik (A.) [ ﻖﻴﻗر ] 1.ince. 2.hassas. 3.köle.<br />
rakkas (A.) [ صﺎﻗر ] 1.dansçı. 2.sarkaç.<br />
rakkase (A.) [ ﻪﺹﺎﻗر ] dansöz, çengi.<br />
raks (A.) [ ﺺﻗر ] dans.<br />
raks etmek dans etmek.<br />
râm (F.) [ مار ] itaat eden, boyun eğen.<br />
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.<br />
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.<br />
ramak (A.) [ ﻖﻡر ] 1.çok az. 2.son nefeslik hayat.<br />
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.<br />
ramazaniye (A.) [ ﻪﻴﻥﺎﻀﻡر ] ramazan kasidesi.<br />
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.<br />
rasad (A.) [ ﺪﺹر ] 1.gözlem. 2.gözetleme.<br />
rasad edilmek gözlemlenmek.<br />
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.<br />
rasadhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧﺪﺹر ] gözlemevi.<br />
372
asadî (A.) [ یﺪﺹر ] gözlemle ilgili.<br />
râsih (A.) [ ﺦﺱار ] 1.derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.<br />
rassad (A.) [ دﺎﺹر ] gözlemci, gözlem yapan.<br />
râst (F.) [ ﺖﺱار ] 1.doğru. 2.düz. 3.sağ.<br />
râstbin (F.) [ ﻦﻴﺑ ﺖﺱار ] gerçekçi, doğruları gören.<br />
râstgû (F.) [ ﻮﮔ ﺖﺱار ] doğru sözlü.<br />
râstperverâne (F.) [ ﻪﻥاروﺮﭘ ﺖﺱار ] doğruluktan yana.<br />
ratbüyâbis (A.) [ ﺲﺑﺎی و ﺐﻃر ] 1.yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.<br />
râtib (A.) [ ﺐﻃار ] nemli, rutubetli.<br />
râtibe (A.) [ ﻪﺒﺕار ] aylık, maaş.<br />
ratl (A.) [ ﻞﻃر ] 1.hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.<br />
rauf (A.) [ فؤر ] esirgeyici.<br />
râvi (A.) [ یوار ] 1.rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.<br />
ravza (A.) [ ﻪﺽور ] bahçe.<br />
ravza-i mutahhara [ ﻩﺮﻬﻄﻡ ءﻪﺽور ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.<br />
rây (A.) [ یار ] 1.fikir. 2.oy.<br />
râyât (A.) [ تﺎیار ] sancaklar.<br />
rayb (A.) [ ﺐیر ] kuşku, şüphe.<br />
râyet (A.) [ ﺖیار ] sancak.<br />
râygân (F.) [ نﺎﮕیار ] parasız, bedava.<br />
râyic (A.) [ ﺞیار ] yaygın, revaçta.<br />
râyiha (A.) [ ﻪﺤیار ] koku.<br />
râyihadar (A.-F.) [ راد ﻪﺤیار ] kokulu.<br />
373
âz (F.) [ زار ] sır.<br />
râzık (A.) [ قزار ] rızık veren Tanrı.<br />
râzi (A.) [ ﯽﺽار ] rıza gösteren.<br />
re’fet (A.) [ ﺖﻓأر ] esirgeme.<br />
re’s (A.) [ سأر ] 1.baş. 2.başkan.<br />
re’sen (A.) [ ﺎﺱأر ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.<br />
re’sülmal (A.) [ لﺎﻤﻝا سأر ] sermaye, anapara, kapital.<br />
re’y (A.) [ یأر ] görüş.<br />
reâya (A.) [ ﺎیﺎﻋر ] halk.<br />
rebî’ (A.) [ ﻊﻴﺑر ] bahar.<br />
recâ (A.) [ ﺎﺝر ] 1.ümit. 2.rica.<br />
recm (A.) [ ﻢﺝر ] taşlama, taşa tutma.<br />
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.<br />
recül (A.) [ ﻞﺝر ] erkek.<br />
recül-i siyasî [ ﯽﺱﺎﻴﺱ ﻞﺝر ] politikacı.<br />
recüliyyet (A.) [ ﺖﻴﻠﺝر ] erkeklik.<br />
redd (A.) [ در ] 1.geri çevirme. 2.inkar etme.<br />
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.<br />
ref’ (A.) [ ﻊﻓر ] 1.kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.<br />
refâh (A.) [ ﻩﺎﻓر ] bolluk.<br />
refâkat (A.) [ ﺖﻗﺎﻓر ] eşlik.<br />
refâkat etmek eşlik etmek.<br />
refakatinde eşliğinde, beraberinde.<br />
374
eff (A.) [ فر ] raf.<br />
refî’ (A.) [ ﻊﻴﻓر ] yüksek, yüce.<br />
refik (A.) [ ﻖﻴﻓر ] arkadaş, yoldaş.<br />
refîka (A.) [ ﻪﻘﻴﻓر ] eş, zevce, hayat arkadaşı.<br />
reft (F.) [ ﺖﻓر ] gidiş.<br />
reftâr (F.) [ رﺎﺘﻓر ] 1.gidiş. 2.davranış.<br />
reg (F.) [ گر ] damar.<br />
regzen (F.) [ نز گر ] hacamatçı.<br />
reh (F.) [ ﻩر ] yol.<br />
rehâ (F.) [ ﺎهر ] kurtuluş.<br />
rehâkâr (F.) [ رﺎﮐﺎهر ] kurtarıcı.<br />
rehavet (A.) [ توﺎﺧر ] 1.gevşeklik. 2.tembellik.<br />
rehavetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺕوﺎﺧر ] rehavet verici.<br />
rehber (F.) [ ﺮﺒهر ] kılavuz.<br />
rehgüzâr (F.) [ راﺬﮕهر ] geçit.<br />
rehîn (A.) [ ﻦﻴهر ] rehinli, ipotekli.<br />
rehn (A.) [ ﻦهر ] rehin.<br />
rehnüma (F.) [ ﺎﻤﻨهر ] yol gösterici.<br />
reis (A.) [ ﺲﻴﺋر ] başkan.<br />
rekâket (A.) [ ﺖﮐﺎﮐر ] 1.kekemelik. 2.söz kusuru.<br />
rekz (A.) [ ﺰﮐر ] dikme.<br />
rekz edilmek dikilmek.<br />
rekz etmek dikmek.<br />
375
emîde (F.) [ ﻩﺪﻴﻡر ] ürkmüş.<br />
remiz (A.) [ ﺰﻡر ] 1.sembol, işaret, rumuz.<br />
reml (A.) [ ﻞﻡر ] 1.kum. 2.remil, falcılık.<br />
remmal (A.) [ لﺎﻡر ] falcı.<br />
remz (A.) [ ﺰﻡر ] 1.sembol, işaret. 2.imalı konuşma.<br />
renc (F.) [ ﺞﻥر ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.<br />
rencber (F.) [ ﺮﺒﺠﻥر ] 1.sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.<br />
rencîde (F.) [ ﻩﺪید ﺞﻥر ] incinmiş.<br />
rencîde etmek incitmek.<br />
rencîde olmak incinmek.<br />
rencûr (F.) [ رﻮﺠﻥر ] hasta.<br />
reng (F.) [ ﮓﻥر ] renk.<br />
rengâreng (F.) [ ﮓﻥرﺎﮕﻥر ] renkli, renk renk.<br />
rengin (F.) [ ﻦﻴﮕﻥر ] 1.renkli. 2.hoş, havalı.<br />
resâ (F.) [ ﺎﺱر ] olgun.<br />
resâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺱر ] 1.risaleler. 2.dergiler.<br />
resm (A.) [ ﻢﺱر ] 1.resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.<br />
resm -i geçit geçit töreni.<br />
resm-i küşâd [ دﺎﺸﮐ ﻢﺱر ] açılış töreni.<br />
resmen (A.) [ ﺎﻤﺱر ] 1.resmî olarak.. 2.kesinlikle.<br />
resmiyet bk. resmiyyet.<br />
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.<br />
resmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻤﺱر ] resmîlik.<br />
376
esul (A.) [ لﻮﺱر ] 1.elçi. 2.peygamber.<br />
reşehat (A.) [ تﺎﺤ ﺵر ] sızıntılar.<br />
reşid (A.) [ ﺪﻴﺵر ] 1.ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.<br />
reşk (F.) [ ﮏﺵر ] kıskançlık.<br />
reşkâver (F.) [ روﺁ ﮏﺵر ] kıskandırıcı.<br />
retküfetk (A.) [ ﻖﺘﻓ و ﻖﺕر ] bir işi iyi idare etme.<br />
revâ (F.) [ اور ] uygun, layık.<br />
revâbıt (A.) [ ﻂﺑاور ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.<br />
revac (A.) [ جاور ] yaygınlık, revaç, sürüm.<br />
revaç bk. revac.<br />
revak (A.) [ قاور ] 1.sundurma. 2.çardak.<br />
revân (F.) [ ناور ] 1.giden. 2.akan. 3.ruh.<br />
revan olmak gitmek, yola koyulmak.<br />
revgan bk. rugan<br />
reviş (F.) [ شو ر ] 1.gidiş. 2.tarz, yöntem.<br />
revnak (A.) [ ﻖﻥور ] parlaklık.<br />
revnak vermek canlılık kazandırmak.<br />
revnakbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ ﻖﻥور ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.<br />
revnakdar (A.-F.) [ راﺪﻘﻥور ] revnaklı.<br />
revzen (F.) [ نزور ] pencere.<br />
re'y (A.) [ یأ ر ] 1.görüş. 2.oy.<br />
reyhan (A.) [ نﺎﺤیر ] fesleğen.<br />
rez (F.) [ زر ] asma.<br />
377
ezâil (A.) [ ﻞﺋاذر ] rezaletler.<br />
rezâlet (A.) [ ﺖﻝاذر ] rezillik.<br />
rezzak (A.) [ قازر ] rızıklandıran.<br />
rıdvan (A.) [ ناﻮﺽر ] 1.cennet. 2.cennetin kapıcısı.<br />
rıhlet (A.) [ ﺖﻠﺣر ] 1.göçüş. 2.ölme.<br />
rızâ (A.) [ ﺎﺽر ] 1.razılık, memnunluk. 2.istek.<br />
rızk (A.) [ قزر ] rızık.<br />
riâyet (A.) [ ﺖیﺎﻋر ] 1.uyma. 2.sayma.<br />
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.<br />
riâyetkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺘیﺎﻋر ] saygılı.<br />
ribâ (A.) [ ﺎﺑر ] tefecinin aldığı aşırı faiz.<br />
ribâhar (F.-A.) [ راﻮﺧﺎﺑر ] tefeci.<br />
ribat (A.) [ طﺎﺑر ] 1.konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.<br />
ric’at (A.) [ ﺖﻌﺝر ] 1.geri dönüş. 2.geri çekilme.<br />
ricakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﺝر ] ricası, yalvarırcasına.<br />
ricâl (A.) [ لﺎﺝر ] 1.erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.<br />
ridâ (A.) [ ادر ] 1.örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.<br />
rie (A.) [ ﻪﺋر ] akciğer.<br />
rihlet (A.) [ ﺖﻠﺣر ] 1.göç. 2.ölme.<br />
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.<br />
rikâb (A.) [ بﺎﮐر ] 1.üzengi. 2.huzur, kat.<br />
rikkat (A.) [ ﺖﻗر ] 1.incelik, hassaslık. 2.acıma.<br />
rind (F.) [ ﺪﻥر ] dünyayı umursamayan.<br />
378
îş (F.) [ ﺶیر ] 1.yara. 2.sakal. 3.kök.<br />
rîşe (F.) [ ﻪﺸیر ] kök, saçaklı kök.<br />
rîşhand (F.) [ ﺪﻨﺨﺸیر ] bıyık altından gülüş.<br />
rişvet (A.) [ تﻮﺵر ] rüşvet.<br />
rivâyât (A.) [ تﺎیاور ] rivayetler, söylentiler.<br />
rivâyet (A.) [ ﺖیاور ] 1.nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.<br />
riyâ (A.) [ ﺎیر ] ikiyüzlü.<br />
riyâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎیر ] ikiyüzlü.<br />
riyâkârâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﺎﮐﺎیر ] ikiyüzlüce.<br />
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.<br />
riyâset (A.) [ ﺖﺱﺎیر ] başkanlık.<br />
riyâset etmek başkanlık yapmak.<br />
riyâz (A.) [ ضﺎیر ] bahçeler.<br />
riyâzet (A.) [ ﺖﺽﺎیر ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.<br />
riyâzî (A.) [ ﯽﺽﺎیر ] 1.matematikçi. 2.matematiksel.<br />
riyâziyat (A.) [ تﺎﻴﺽﺎیر ] matematik.<br />
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.<br />
riyâziyyûn (A.) [ نﻮﻴﺽﺎ یر ] matematikçiler.<br />
rû (F.) [ ور ] yüz.<br />
rub’ (A.) [ ﻊﺑر ] çeyrek, dörtte bir.<br />
rûbah (F.) [ ﻩﺎﺑور ] tilki.<br />
rubaiyat (A.) [ تﺎﻴﻋﺎﺑر ] rubailer.<br />
rûbeh (F.) [ ﻪﺑور ] tilki.<br />
379
ûberû (F.) [ وﺮﺑور ] yüzyüze.<br />
rugan (F.) [ ﻦﻏور ] yağ.<br />
rûh (A.) [ حور ] can, ruh.<br />
ruh (F.) [ خر ] yanak, yüz.<br />
ruham (A.) [ مﺎﺧر ] mermer.<br />
ruhbân (A.) [ نﺎﺒهر ] papazlar.<br />
ruhbâniyyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺎﺒهر ] ruhbanlık.<br />
rûhefza (A.-F.) [ اﺰﻓا حور ] cana can katan.<br />
rûhî (A.) [ ﯽﺣور ] 1.ruh ile ilgili. 2.ruhsal.<br />
rûhiyyat (A.) [ تﺎﻴﺣور ] psikoloji.<br />
ruhsâr (F.) [ رﺎﺴﺧر ] yüz.<br />
ruhsat (A.) [ ﺖﺼﺧر ] izin.<br />
ruk’a (A.) [ ﻪﻌﻗر ] 1.pusula. 2.dilekçe. 3.yama.<br />
rumûz (A.) [ زﻮﻡر ] işaretler, semboller.<br />
rûşen (F.) [ ﻦﺵور ] 1.aydınlık. 2.açık, aşikar.<br />
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.<br />
rutûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻃر ] nem.<br />
rûy (F.) [ یور ] yüz.<br />
rûy-i zemin (F.) [ ﻦﻴﻡز یور ] 1.yeryüzü. 2.yer.<br />
rûz (F.) [ زور ] 1.gün. 2.gündüz.<br />
rûz -i cezâ [ اﺰﺝ زور ] kıyamet günü.<br />
rûze (F.) [ ﻩزور ] oruç.<br />
rûzgâr (F.) [ رﺎﮔزور ] zaman.<br />
380
ûznâmçe (F.) [ ﻪﭽﻡ ﺎﻥزور ] yevmiye defteri.<br />
rûzüşeb (F.) [ ﺐﺵ و زور ] gündüz gece.<br />
rü’yet (A.) [ ﺖیؤر ] görme.<br />
rübab (A.) [ بﺎﺑر ] rebap.<br />
rübai (A.) [ ﯽﻋﺎﺑر ] dörtlük, rubai.<br />
rüchan (A.) [ نﺎﺤﺝر ] üstünlük.<br />
rücû (A.) [ عﻮﺝر ] geri dönme.<br />
rüesâ (A.) [ ﺎﺱؤر ] başkanlar, reisler.<br />
rüfekâ (A.) [ ﺎﻘﻓر ] arkadaşlar.<br />
rükn (A.) [ ﻦﮐر ] 1.direk, sütun. 2.esas.<br />
rüsum (A.) [ مﻮﺱر ] 1.vergi. 2.tören.<br />
rüsûmat (A.) [ تﺎﻡﻮﺱر ] gümrük idaresi.<br />
rüsvâ /y (F.) [ یاﻮﺱر ] rezil.<br />
rüşd (A.) [ ﺪﺵر ] 1.gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.<br />
rüşvet (A.) [ تﻮﺵر ] rüşvet.<br />
rüya (A.) [ ﺎیور ] düş.<br />
rüzgâr (F.) [ رﺎﮔزور ] 1.zaman. 2.devir.<br />
381
sâ’î (A.) [ ﯽﻋﺎﺱ ] çalışan, gayret eden.<br />
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.<br />
sa’leb (A.) [ ﺐﻠﻌﺛ ] tilki.<br />
sa’y (A.) [ ﯽﻌﺱ ] çalışma, çaba gösterme.<br />
saâdet (A.) [ تدﺎﻌﺱ ] mutluluk.<br />
saâdetbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ تدﺎﻌﺱ ] mutluluk veren.<br />
saâdetmend (A.-F.) [ ﺪﻨﻤﺕدﺎﻌﺱ ] mutlu, bahtiyar.<br />
sabâ (A.) [ ﺎﺒﺹ ] 1.meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.<br />
sabâvet (A.) [ توﺎﺒﺹ ] çocukluk.<br />
sâbık (A.) [ ﻖﺑﺎﺱ ] 1.eski. 2.bir önceki.<br />
sâbıka (A.) [ ﻪﻘﺑﺎﺱ ] 1.geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.<br />
sâbıküzzikr (A.) [ ﺮﮐﺬﻝا ﻖﺑﺎﺱ ] anılan, zikredilen.<br />
sabır (A.) [ ﺮﺒﺹ ] dayanma, kendini tutma.<br />
sabî (A.) [ ﯽﺒﺹ ] 1.bebek. 2.küçük çocuk.<br />
sâbi’ (A.) [ ﻊﺑﺎﺱ ] yedinci.<br />
sâbi’an (A.) [ ﺎﻌﺑﺎﺱ ] yedincisi, yedinci olarak.<br />
sâbi’î (A.) [ ﯽﺌﺑﺎﺹ ] yıldıza tapan.<br />
sâbir (A.) [ ﺮﺑﺎﺹ ] sabırlı.<br />
sâbit (A.) [ ﺖﺑﺎﺛ ] 1.kanıtlanmış. 2.yerinde duran.<br />
sabr (A.) [ ﺮﺒﺹ ] sabır.<br />
S<br />
382
sabûh (A.) [ حﻮﺒﺹ ] sabah içilen şarap.<br />
sabun (A.) [ نﻮﺑﺎﺹ ] sabun.<br />
sabûr (A.) [ رﻮﺒﺹ ] çok sabırlı.<br />
sâcid (A.) [ ﺪﺝﺎﺱ ] secde eden.<br />
sad (F.) [ ﺪﺹ ] yüz.<br />
sadâ (A.) [ اﺪﺹ ] ses.<br />
sadâkat (A.) [ ﺖﻗاﺪﺹ ] bağlılık.<br />
sadâret (A.) [ تراﺪﺹ ] sadrazamlık.<br />
sadâretpenah (A.-F.) [ ﻩﺎﻨﭘ تراﺪﺹ ] sadrazam.<br />
sâdât (A.) [ تادﺎﺱ ] seyyitler.<br />
sâde (F.) [ ﻩدﺎﺱ ] 1.basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.<br />
saded (A.) [ دﺪﺹ ] konu, asıl mesele.<br />
sâdedil (F.) [ لد ﻩدﺎﺱ ] 1.saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.<br />
sâdedilâne (F.) [ ﻪﻥﻻد ﻩدﺎﺱ ] safça.<br />
sadef (A.) [ فﺪﺹ ] sedef.<br />
sâdelevh (F.-A.) [ حﻮﻝ ﻩدﺎﺱ ] saf, temiz yürekli.<br />
sademat (A.) [ تﺎﻡﺪﺹ ] 1.sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.<br />
sâdık (A.) [ قدﺎﺹ ] 1.yürekten bağlı olan. 2.doğru.<br />
sâdıkülkavl (A.) [ لﻮﻘﻝا قدﺎﺹ ] doğru sözlü.<br />
sâdır (A.) [ ردﺎﺹ ] çıkan.<br />
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.<br />
sâdire (A.) [ ﻩردﺎﺹ ] çıkan.<br />
sâdis (A.) [ سدﺎﺱ ] altıncı.<br />
383
sâdisen (A.) [ ﺎﺱدﺎﺱ ] altıncısı, altıncı olarak.<br />
sadme (A.) [ ﻪﻡﺪﺹ ] 1.çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.<br />
sadpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘﺪﺹ ] yüz parça.<br />
sadr (A.) [ رﺪﺹ ] 1.göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.<br />
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.<br />
sadr-ı a’zam [ ﻢﻈﻋا رﺪﺹ ] sadrazam.<br />
sadr-ı esbak [ ﻖﺒﺱا رﺪﺹ ] eski sadrazam.<br />
sadsâl (F.) [ لﺎﺱﺪﺹ ] yüzyıl.<br />
sâf (A.) [ فﺎﺹ ] 1.temiz, arı, halis. 2.açık.<br />
saf (A.) [ ﻒﺹ ] sıra.<br />
safâ (A.) [ ﺎﻔﺹ ] 1.saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.<br />
safâ eylemek şenlenmek.<br />
safâbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑﺎﻔﺹ ] gönüle rahatlık veren.<br />
safahât (A.) [ تﺎﺤﻔﺹ ] aşamalar.<br />
safbeste (A.-F.) [ ﻪﺘﺴﺑ ﻒﺹ ] sıralanmış, sıra olmuş.<br />
safder (A.-F.) [ رﺪﻔﺹ ] düşman saflarını yaran, savaşçı.<br />
safderûn (A.-F.) [ نورد فﺎﺹ ] 1.saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.<br />
safderûnâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻥورد فﺎﺹ ] safça.<br />
safdil (A.-F.) [ لد فﺎﺹ ] 1.yüreği temiz. 2.saf.<br />
safdilâne (A.-F.) [ ﻪﻥﻻد فﺎﺹ ] 1.yürek temizliği ile. 2.safça.<br />
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.<br />
saff (A.) [ ﻒﺹ ] sıra, dizi, saf.<br />
safha (A.) [ ﻪﺤﻔﺹ ] 1.aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.<br />
384
sâfî (A.) [ ﯽﻓﺎﺹ ] temiz, arı, halis.<br />
sâfil (A.) [ ﻞﻓﺎﺱ ] aşağı, aşağıda.<br />
safîr (A.) [ ﺮﻴﻔﺹ ] ıslık.<br />
safra (A.) [ ﻩﺮﻔﺹ ] 1.öd. 2.sarı.<br />
safsâf (A.) [ فﺎﺼﻔﺹ ] söğüt.<br />
safsata (A.) [ ﻪﻄﺴﻔﺱ ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya<br />
söz.<br />
safşikâf (A.-F.) [ فﺎﮑﺵ ﻒﺹ ] düşman saflarını yaran savaşçı.<br />
safşiken (A.-F.) [ ﻦﮑﺵ فﺎﺹ ] düşman saflarını yaran savaşçı.<br />
safvet (A.) [ تﻮﻔﺹ ] saflık, temizlik, arılık.<br />
sâgar (A.) [ ﺮﻏﺎﺱ ] kadeh, içki kadehi.<br />
sagîr (A.) [ ﺮﻴﻐﺹ ] 1.küçük. 2.küçük çocuk.<br />
sağr (A.) [ ﺮﻐﺛ ] sınır, hudut.<br />
sahâ (A.) [ ﻪﺧﺎﺱ ] cömertlik, eliaçıklık.<br />
sâha (A.) [ ﻪﺣﺎﺱ ] alan.<br />
sahâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺤﺹ ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.<br />
sahâbî (A.) [ ﯽﺑﺎﺤﺹ ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.<br />
sahâif (A.) [ ﻒﺋﺎﺤﺹ ] sayfalar.<br />
sahâkâr bk. sehâkâr.<br />
sahâra (A.) [ یرﺎﺤﺹ ] 1.çöller. 2.kırlar.<br />
sahâvet bk. sehâvet.<br />
sahbâ (A.) [ ﺎﺒﻬﺹ ] şarap.<br />
sahhaf (A.) [ فﺎﺤﺹ ] kitapçı.<br />
385
sahî (A.) [ ﯽﺨﺱ ] cömert, eliaçık.<br />
sâhib (A.) [ ﺐﺣﺎﺹ ] sahip.<br />
sâhibcemâl (A.-F.) [ لﺎﻤﺝ ﺐﺣﺎﺹ ] güzel yüzlü, güzel.<br />
sâhibe (A.) [ ﻪﺒﺣﺎﺹ ] bayan sahip.<br />
sâhibkemal (A.-F.) [ لﺎﻤﮐ ﺐﺣﺎﺹ ] olgun insan.<br />
sâhibkerâmet (A.-F.) [ ﺖﻡاﺮﮐ ﺐﺣﺎﺹ ] keramet sahibi.<br />
sâhibkıran (A.-F.) [ ناﺮﻗ ﺐﺣﺎﺹ ] muzaffer hükümdar.<br />
sâhibnazar (A.-F.) [ ﺮﻈﻥ ﺐﺣﺎﺹ ] görüş sahibi, deneyimli.<br />
sahife (A.) [ ﻪﻔﻴﺤﺹ ] sayfa.<br />
sahih (A.) [ ﺢﻴﺤﺹ ] 1.doğru. 2.gerçek.<br />
sâhil (A.) [ ﻞﺣﺎﺱ ] kıyı.<br />
sâhilhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻞﺣﺎﺱ ] yalı.<br />
sâhir (A.) [ ﺮﺣﺎﺱ ] 1.büyücü. 2.büyüleyici.<br />
sahleb (A.) [ ﺐﻠﻌﺛ ] sâlep.<br />
sahn (A.) [ ﻦﺤﺹ ] 1.avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.<br />
sahr (A.) [ ﺮﺨﺹ ] kaya.<br />
sahra (A.) [ اﺮﺤﺹ ] 1.çöl. 2.kır.<br />
sahre (A.) [ ﻩﺮﺨﺹ ] kaya.<br />
saht (F.) [ ﺖﺨﺱ ] 1.çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.<br />
sahte (F.) [ ﻪﺘﺧﺎﺱ ] 1.yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.<br />
sahtekâr (F.) [ رﺎﮐ ﻪﺘﺧﺎﺱ ] 1.sahteci. 2.kalpazan.<br />
sahtiyan (F.) [ نﺎﻴﺘﺨﺱ ] işlenmiş cilalı deri.<br />
sahûr (A.) [ رﻮﺣﺎﺱ ] sahur.<br />
386
sâib (A.) [ ﺐﺋﺎﺹ ] isabetli.<br />
sâibî (A.) [ ﯽﺒﺋﺎﺹ ] yıldıza tapan.<br />
sâid (A.) [ ﺪﻋﺎﺱ ] kol, bilek ile dirsek arası.<br />
sâik (A.) [ ﻖﺋﺎﺱ ] sevk eden.<br />
sâika (A.) [ ﻪﻘﺋﺎﺱ ] yıldırım.<br />
sâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺱ ] 1.dilenci. 2.soran. 3.akan.<br />
sâim (A.) [ ﻢﺋﺎﺹ ] oruçlu.<br />
sâir (A.) [ ﺮﺋﺎﺱ ] 1.diğer. 2.gezen.<br />
sâirfilmenâm (A.) [ مﺎﻨﻤﻝا ﯽﻓ ﺮﺋﺎﺱ ] uyurgezer.<br />
saiy (A.) [ ﯽﻌﺱ ] çalışma, çaba.<br />
sâk (A.) [ قﺎﺱ ] 1.baldır. 2.sap.<br />
sakâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻘﺱ ] 1.sakatlık. 2.yanlışlık.<br />
sâkeyn (A.) [ ﻦﻴﻗﺎﺱ ] ikizkenar.<br />
sâkeyn-i şibh-i münharif [ فﺮﺤﻨﻡ ﻪﺒﺵ ﻦﻴﻗﺎﺱ ] yamuk.<br />
sakf (A.) [ ﻒﻘﺱ ] 1.tavan. 2.çatı.<br />
sâkıb (A.) [ ﺐﻗﺎﺛ ] 1.delici. 2.parlak yıldız.<br />
sâkıt (A.) [ ﻂﻗﺎﺱ ] 1.düşük, düşük cenin. 2.düşen.<br />
sâkıt olmak düşmek.<br />
sâkî (A.) [ ﯽﻗﺎﺱ ] 1.içki sunan. 2.saka.<br />
sakil (A.) [ ﻞﻴﻘﺛ ] 1.ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.<br />
sakim (A.) [ ﻢﻴﻘﺱ ] hastalıklı, sakat.<br />
sâkin (A.) [ ﻦﮐﺎﺱ ] 1.yerleşik. 2.kendi halinde.<br />
sâkit (A.) [ ﺖﮐﺎﺱ ] suskun.<br />
387
sakka (A.) [ ﺎﻘﺱ ] saka.<br />
sâl (F.) [ لﺎﺱ ] yıl.<br />
salâbet (A.) [ ﺖﺑﻼﺹ ] sağlamlık.<br />
salâh (A.) [ حﻼﺹ ] 1.düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.<br />
salâhiyet (A.) [ ﺖﻴﺣﻼﺹ ] yetki..<br />
salâhiyetdâr (A.-F.) [ راد ﺖﻴﺣﻼﺹ ] yetkili.<br />
salât (A.) [ تﻼﺹ ] namaz.<br />
sâldîde (F.) [ ﻩﺪید لﺎﺱ ] 1.yaşlı. 2.deneyimli.<br />
salib (A.) [ ﺐﻴﻠﺹ ] haç.<br />
salîbî (A.) [ ﯽﺒﻴﻠﺹ ] haçlı.<br />
sâlifüzzikr (A.) [ ﺮﮐﺬﻝا ﻒﻝﺎﺱ ] zikredilen, anılan.<br />
sâlih (A.) [ ﺢﻝﺎﺹ ] dinin kurallarına uyan.<br />
sâlik (A.) [ ﮏﻝﺎﺱ ] tarikat mensubu.<br />
sâlim (A.) [ ﻢﻝﺎﺱ ] 1.sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.<br />
sâlimen (A.) [ ﺎﻤﻝﺎﺱ ] sağ salim.<br />
sâlis (A.) [ ﺚﻝﺎﺛ ] üçüncü.<br />
sâlisen (A.) [ ﺎﺜﻝﺎﺛ ] üçüncüsü, üçüncü olarak.<br />
sâlnâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻨﻝﺎﺱ ] yıllık.<br />
sâlûs (F.) [ سﻮﻝﺎﺱ ] iki yüzlü.<br />
sâmân (F.) [ نﺎﻡﺎﺱ ] 1.zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.<br />
sâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺱ ] yüce.<br />
sâmi’ (A.) [ ﻊﻡﺎﺱ ] dinleyen.<br />
sâmia (A.) [ ﻪﻌﻡﺎﺱ ] işitme duyusu.<br />
388
samîmâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻴﻤﺹ ] içtenlikle.<br />
samîmî (A.) [ ﯽﻤﻴﻤﺹ ] içten.<br />
samimiyet (A.) [ ﺖﻴﻤﻴﻤﺹ ] içtenlik.<br />
sâmin (A.) [ ﻦﻡﺎﺛ ] sekezinci.<br />
sâminen (A.) [ ﺎﻨﻡﺎﺛ ] sekizincisi, sekizinci olarak.<br />
sanâyi (A.) [ ﻊیﺎﻨﺹ ] sanatlar.<br />
sanâyi -i nefîse [ ﻪﺴﻴﻔﻥ ﻊیﺎﻨﺹ ] güzel sanatlar.<br />
sandûk (A.) [ قوﺪﻨﺹ ] sandık.<br />
sandukdar (A.-F.) [ راﺪﻗوﺪﻨﺹ ] veznedar.<br />
sanem (A.) [ ﻢﻨﺹ ] 1.put. 2.put kadar güzel.<br />
sânevî (A.) [ یﻮﻥﺎﺛ ] ikinci.<br />
sânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺛ ] ikinci.<br />
sâni’ (A.) [ ﻊﻥﺎﺹ ] 1.yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.<br />
saniye (A.) [ ﻪﻴﻥﺎﺛ ] ikinci.<br />
sâniyen (A.) [ ﺎﻴﻥﺎﺛ ] ikincisi, ikinci olarak.<br />
sâr (A.) [ رﺎﺛ ] öc.<br />
sarâhat (A.) [ ﺖﺣاﺮﺹ ] açıklık.<br />
sarâhaten (A.) [ ﺔ ﺣاﺮﺹ ] açıkça.<br />
sârban (F.) [ نﺎﺑرﺎﺱ ] kervancı.<br />
sarf (A.) [ فﺮﺹ ] 1.harcama. 2.gramer.<br />
sarf olunmak harcanmak.<br />
sarfiyat (A.) [ تﺎﻴﻓﺮﺹ ] 1.harcamalar. 2.salgılar.<br />
sârî (A.) [ یرﺎﺱ ] bulaşıcı.<br />
389
sarîh (A.) [ ﺢیﺮﺹ ] açık, kuşku götürmeyen.<br />
sarîhan (A.) [ ﺎﺤیﺮﺹ ] açıkça.<br />
sârik (A.) [ قرﺎﺱ ] hırsız.<br />
sârim (A.) [ مرﺎﺹ ] keskin.<br />
sarsar (A.) [ ﺮﺹﺮﺹ ] fırtına.<br />
sath (A.) [ ﺢﻄﺱ ] yüzey, satıh.<br />
sathî (A.) [ ﯽﺤﻄﺱ ] yüzeysel, üstünkörü.<br />
satl (A.) [ ﻞﻄﺱ ] kova.<br />
satvet (A.) [ تﻮﻄﺱ ] güçlülük.<br />
savâb (A.) [ باﻮﺛ ] 1.doğru. 2.dürüstlük.<br />
savb (A.) [ بﻮﺹ ] yön.<br />
savlet (A.) [ ﺖﻝﻮﺹ ] akın, saldırı.<br />
savm (A.) [ مﻮﺹ ] oruç.<br />
savmaa (A.) [ ﻪﻌﻡﻮﺹ ] 1.manastır. 2.mabet.<br />
savt (A.) [ تﻮﺹ ] ses.<br />
sayd (A.) [ ﺪﻴﺹ ] av.<br />
saydgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺪﻴﺹ ] avlak.<br />
sâye (F.) [ ﻪیﺎﺱ ] gölge.<br />
sâyeban (F.) [ نﺎﺒیﺎﺱ ] 1.gölgelik. 2.çadır.<br />
sâyedar (F.) [ راد ﻪیﺎﺱ ] gölgeli.<br />
sayf (A.) [ ﻒﻴﺹ ] yaz.<br />
sayfiye (A.) [ ﻪﻴﻔﻴﺹ ] yazlık.<br />
sayha (A.) [ ﻪﺤﻴﺹ ] haykırış.<br />
390
sâyis (A.) [ ﺲیﺎﺱ ] seyis.<br />
saykal (A.) [ ﻞﻘﻴﺹ ] cila.<br />
saykalkâr (A.-F.) [ راﺪﻠﻘﻴﺹ ] yaldızcı.<br />
sayyad (A.) [ دﺎﻴﺹ ] avcı.<br />
saz (F.) [ زﺎﺱ ] enstrüman, saz.<br />
se (F.) [ ﻪﺱ ] üç.<br />
seb’ (A.) [ ﻊﺒﺱ ] yedi.<br />
seb’in (A.) [ ﻦﻴﻌﺒﺱ ] yetmiş.<br />
seb’ûn (A.) [ نﻮﻌﺒﺱ ] yetmiş.<br />
sebak (A.) [ ﻖﺒﺱ ] ders.<br />
sebât (A.) [ تﺎﺒﺛ ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.<br />
sebâtkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺕﺎﺒﺛ ] sebat eden.<br />
sebâyidü (F.) [ ود ﺎﺑ ﻪﺱ ] üç ve iki.<br />
sebbâbe (A.) [ ﻪﺑﺎﺒﺱ ] işaret parmağı, şehadet parmağı.<br />
sebeb (A.) [ ﺐﺒﺱ ] sebep, neden.<br />
sebebiyet (A.) [ ﺖﻴﺒﺒﺱ ] sebep olma.<br />
sebebiyet vermek sebep olmak.<br />
sebed (A.) [ ﺪﺒﺱ ] sepet.<br />
sebîke (A.) [ ﻪﮑﻴﺒﺱ ] külçe.<br />
sebil (A.) [ ﻞﻴﺒﺱ ] 1.yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.<br />
sebk (A.) [ ﮏﺒﺱ ] üslup.<br />
sebkat (A.) [ ﺖﻘﺒﺱ ] geçme.<br />
seblâ (A.) [ ﻼﺒﺱ ] uzun kirpikli göz.<br />
391
sebt (A.) [ ﺖﺒﺛ ] kayda geçirme.<br />
sebt edilmek kayda geçirilmek.<br />
sebt etmek kayda geçirmek.<br />
sebû (F.) [ ﻮﺒﺱ ] testi.<br />
sebük (F.) [ ﮏﺒﺱ ] 1.hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.<br />
sebükmağz (F.) [ ﺰﻡ ﮏﺒﺱ ] dangalak.<br />
sebükmizac (F.-A.) [ جاﺰﻡ ﮏﺒﺱ ] hoppa.<br />
sebükpây (F.) [ یﺎﭘ ﮏﺒﺱ ] ayağına çabuk.<br />
sebükser (F.) [ ﺮﺱ ﮏﺒﺱ ] 1.dangalak. 2.aşağılık.<br />
sebz (F.) [ﺰﺒﺱ ] yeşil.<br />
sebze (F.) [ ﻩﺰﺒﺱ ] 1.çimenlik. 2.sebze.<br />
sec’ (A.) [ ﻊﺠﺱ ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.<br />
secâyâ (A.) [ ﺎیﺎﺠﺱ ] karakterler.<br />
secdegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻩﺪﺠﺱ ] secde edilen yer.<br />
seciyevî (A.) [ یﻮﻴﺠﺱ ] karakter ile ilgili.<br />
seciyye (A.) [ ﻪﻴﺠﺱ ] karakter.<br />
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.<br />
sedâ (A.) [ اﺪﺹ ] ses.<br />
sedânüvis (A.-F.) [ ﺲیﻮﻥ اﺪﺹ ] 1.teyp. 2.gramofon.<br />
sedâyâ (A.) [ ﺎیاﺪﺛ ] memeler.<br />
sedd (A.) [ ﺪﺱ ] 1.set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.<br />
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.<br />
seddâd (A.) [ داﺪﺱ ] 1.tıkaç. 2.tampon.<br />
392
sedefî (A.) [ ﯽﻓﺪﺹ ] 1.sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.<br />
sedy (A.) [ یﺪﺛ ] meme.<br />
sefâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﻔﺱ ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.<br />
sefâin (A.) [ ﻦﺋﺎﻔﺱ ] gemiler.<br />
sefâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﻔﺱ ] sefillik.<br />
sefâret (A.) [ ترﺎﻔﺱ ] elçilik, büyükelçilik.<br />
sefârethâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ترﺎﻔﺱ ] elçilik binası, elçilik.<br />
sefer (A.) [ ﺮﻔﺱ ] 1.yolculuk. 2.savaş. 3.kez.<br />
seferber (A.-F.) [ ﺮ ﺑﺮﻔﺱ ] 1.savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.<br />
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.<br />
seferî (A.) [ یﺮﻔﺱ ] 1.yolcu. 2.savaş ile ilgili.<br />
seffâh (A.) [ حﺎﻔﺱ ] 1.kandökücü. 2.cömert.<br />
seffâk (A.) [ کﺎﻔﺱ ] kandökücü.<br />
sefîd (F.) [ ﺪﻴﻔﺱ ] beyaz, ak.<br />
sefih (A.) [ ﻪﻴﻔﺱ ] zevk ve eğlence düşkünü.<br />
sefil (A.) [ ﻞﻴﻔﺱ ] 1.aşağılık. 2.yoksul.<br />
sefile (A.) [ ﻪﻠﻴﻔﺱ ] 1.aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu.<br />
sefîne (A.) [ ﻪﻨﻴﻔﺱ ] 1.gemi. 2.şiir mecmuası.<br />
sefir (A.) [ ﺮﻴﻔﺱ ] elçi.<br />
sefirikebir (A.-F.) [ ﺮﻴﺒﮐﺮﻴﻔﺱ ] büyükelçi.<br />
seg (F.) [ ﮓﺱ ] köpek.<br />
segâbi (F.) [ ﯽﺑﺁ ﮓﺱ ] kunduz.<br />
sehâ (A.) [ ﺎﺨﺱ ] cömertlik, eliaçıklık.<br />
393
sehâb (A.) [ بﺎﺤﺱ ] bulut.<br />
sehâbâlûd (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ بﺎﺤﺱ ] bulutlu.<br />
sehâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﺨﺱ ] cömert, eliaçık.<br />
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.<br />
sehâvet (A.) [ توﺎﺨﺱ ] cömertlik, eliaçıklık.<br />
sehergâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔﺮﺤﺱ ] seher vakti.<br />
seherhîz (A.-F.) [ ﺰﻴﺧﺮﺤﺱ ] seher vakti kalkan.<br />
sehhâr (A.) [ رﺎﺤﺱ ] büyüleyici.<br />
sehî (F.) [ ﯽﻬﺱ ] 1.fidan gibi. 3.düz, doğru.<br />
sehîkad (F.-A.) [ ﺪﻗ ﯽﻬﺱ ] servi boylu, düzgün boylu.<br />
sehîkâmet (F.-A.) [ ﺖﻡﺎﻗ ﯽﻬﺱ ] servi boylu, düzgün boylu.<br />
sehîm (A.) [ ﻢﻴﻬﺱ ] pay sahibi.<br />
sehl (A.) [ ﻞﻬﺱ ] kolay.<br />
sehm (A.) [ ﻢﻬﺱ ] 1.pay. 2.ok.<br />
sehm (F.) [ ﻢﻬﺱ ] korkunç.<br />
sehmgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻤﻬﺱ ] korkunç.<br />
sehmnâk (F.) [ کﺎﻨﻤﻬﺱ ] korkunç.<br />
sehv (A.) [ ﻮﻬﺱ ] yanılgı.<br />
sehven (A.) [ اﻮﻬﺱ ] yanlışlıkla.<br />
sehviyyât (A.) [ تﺎیﻮﻬﺱ ] 1.yanlışlıklar. 2.yanılgılar.<br />
sekene (A.) [ ﻪﻨﮑﺱ ] oturanlar, sâkinler.<br />
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.<br />
sekr (A.) [ ﺮﮑﺱ ] sarhoşluk.<br />
394
sekrâver (A.-F.) [ روﺁ ﺮﮑﺱ ] sarhoşluk veren.<br />
sekte (A.) [ ﻪﺘﮑﺱ ] 1.durma. 2.kesilme.<br />
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.<br />
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.<br />
selâmet (A.) [ ﺖﻡﻼﺱ ] esenlik.<br />
selâs (A.) [ ثﻼﺛ ] üç.<br />
selâse (A.) [ ﻪﺛﻼﺛ ] üç.<br />
selâset (A.) [ ﺖﺱﻼﺱ ] akıcılık.<br />
selâsil (A.) [ ﻞﺱﻼﺱ ] zincirler.<br />
selâsîn (A.) [ ﻦﻴﺜﻠﺛ ] otuz.<br />
selâsûn (A.) [ نﻮﺜﻠﺛ ] otuz.<br />
selâtîn (A.) [ ﻦﻴﻃﻼﺱ ] sultanlar.<br />
selb (A.) [ ﺐﻠﺱ ] 1.kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.<br />
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.<br />
selcûkî (A.) [ ﯽﻗﻮﺠﻠﺱ ] Selçuklu.<br />
selef (A.) [ ﻒﻠﺱ ] öncekiler, önceki görevliler.<br />
selh (A.) [ ﺦﻠﺱ ] deri yüzme.<br />
selhhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺦﻠﺱ ] kesim yeri, mezbaha, salhane.<br />
selîka (A.) [ ﻪﻘﻴﻠﺱ ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.<br />
selim (A.) [ ﻢﻴﻠﺱ ] sağlam.<br />
selîmülkalb (A.) [ ﺐﻠﻘﻝا ﻢﻴﻠﺱ ] temiz yürekli.<br />
selîs (A.) [ ﺲﻴﻠﺱ ] akıcı.<br />
selle (A.) [ ﻪﻠﺱ ] sele.<br />
395
sellebâf (A.-F.) [ فﺎﺑ ﻪﻠﺱ ] sepetçi.<br />
sem (A.) [ ﻢﺱ ] zehir.<br />
sem’ (A.) [ ﻊﻤﺱ ] 1.işitme. 2.kulak.<br />
semâ (A.) [ ﺎﻤﺱ ] gökyüzü.<br />
semâcet (A.) [ ﺖﺝﺎﻤﺱ ] çirkinlik.<br />
semâhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ عﺎﻤﺱ ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.<br />
semahat (A.) [ ﺖﺣﺎﻤﺱ ] iyilikseverlik.<br />
semân (A.) [ نﺎﻤﺛ ] sekiz.<br />
semânun (A.) [ نﻮﻥﺎﻤﺛ ] seksen.<br />
semâvât (A.) [ تاﻮﻤﺱ ] gökler.<br />
semâvî (A.) [ یوﺎﻤﺱ ] 1.gök ile ilgili. 2.tanrısal.<br />
semdâr (A.-F.) [ راﺪﻤﺱ ] zehirli.<br />
semek (A.) [ ﮏﻤﺱ ] balık.<br />
semen (A.) [ ﻦﻤﺛ ] değer, kıymet.<br />
semen (A.) [ ﻦﻤﺱ ] semizlik.<br />
semen (F.) [ ﻦﻤﺱ ] yasemin.<br />
semenber (F.) [ ﺮﺒﻨﻤﺱ ] yasemin göğüslü.<br />
semend (F.) [ ﺪﻨﻤﺱ ] güzel ve çevik at.<br />
semer (A.) [ ﺮﻤﺛ ] 1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.<br />
semerât (A.) [ تاﺮﻤﺛ ] 1.meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.<br />
semere (A.) [ ﻩﺮﻤﺛ ] 1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.<br />
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.<br />
semeredâr (A.-F.) [ راد ﻩﺮﻤﺛ ] 1.meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.<br />
396
semî (A.) [ ﻊﻴﻤﺱ ] çok iyi işiten.<br />
semîn (A.) [ ﻦﻴﻤﺛ ] değerli.<br />
semin (A.) [ ﻦﻴﻤﺱ ] semirmiş, semiz.<br />
semmûr (A.) [ رﻮﻤﺱ ] samur.<br />
semra (A.) [ اﺮﻤ ﺱ ] esmer.<br />
semt (A.) [ ﺖﻤﺱ ] 1.taraf. 2.yöre. 3.mahalle.<br />
senâ (A.) [ ﺎﻨﺛ ] övgü.<br />
senâ etmek övmek.<br />
senâgû (A.-F.) [ ﻮﮔﺎﻨﺛ ] öven.<br />
senâhân (A.-F.) [ ناﻮﺧﺎﻨﺛ ] öven.<br />
senâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻨﺛ ] öven.<br />
senâya (A.) [ ﺎیﺎﻨﺛ ] ön dişler.<br />
sencîde (F.) [ ﻩﺪﻴﺠﻨ ﺱ ] tartılı.<br />
sene (A.) [ ﻪﻨﺱ ] yıl.<br />
sene -i hicriyye [ ﻪیﺮﺠه ءﻪﻨﺱ ] hicrî yıl.<br />
sene -i kameriyye [ ﻪیﺮﻤﻗ ءﻪﻨﺱ ] kamerî yıl.<br />
sene -i mîlâdiyye [ ﻪیدﻼﻴﻡ > ﻪﻨﺱ ] miladî yıl.<br />
sene -i şemsiyye [ ﻪﻴﺴﻤﺵ ءﻪﻨﺱ ] şemsî yıl.<br />
senebesene (A.-F.) [ ﻪ ﻨﺴﺑ ﻪﻨﺱ ] yıldan yıla.<br />
sened (A.) [ ﺪﻨﺱ ] 1.belge. 2.tapu.<br />
senedât (A.) [ تاﺪﻨﺱ ] belgeler.<br />
senevât (A.) [ تاﻮﻨﺱ ] yıllar.<br />
senevî (A.) [ یﻮﻨﺱ ] yıllık.<br />
397
seng (F.) [ ﮓﻨﺱ ] taş.<br />
sengdil (F.) [ لد ﮓﻨﺱ ] taş yürekli, acımasız.<br />
sengdilâne (F.) [ ﻪﻥﻻد ﮓﻨﺱ ] acımasızca.<br />
sengîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻨﺱ ] 1.ağır. 2.taştan.<br />
senglâh (F.) [ خﻼﮕﻨﺱ ] taşlık arazi.<br />
sengtıraş (F.) [ شاﺮﺕ ﮓﻨﺱ ] taş ustası.<br />
seniyye (A.) [ ﻪﻴﻨﺱ ] ulu, yüce.<br />
sepîd (F.) [ ﺪﻴﭙﺱ ] beyaz, ak.<br />
sepîdedem (F.) [ مد ﻩﺪﻴﭙﺱ ] tan ağartısı.<br />
ser (F.) [ ﺮﺱ ] 1.baş. 2.başkan. 3.uç.<br />
serâ (A.) [ اﺮﺛ ] toprak.<br />
serâ (F.) [ اﺮﺱ ] saray.<br />
serâb (A.) [ باﺮﺱ ] serap.<br />
serâğâz (F.) [ زﺎﻏﺁﺮﺱ ] başlangıç.<br />
serâir (A.) [ ﺮﺋاﺮﺱ ] sırlar.<br />
serâmed (F.) [ ﺪﻡﺁﺮﺱ ] ileri gelen, önde gelen.<br />
serâmedân (F.) [ ناﺪﻡﺁ ﺮﺱ ] ileri gelenler, önde gelenler.<br />
serâpâ (F.) [ ﺎﭘاﺮﺱ ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.<br />
serâperde (F.) [ ﻩدﺮﭘارﺎﺱ ] 1.saray perdesi. 2.otağ.<br />
serâser (F.) [ ﺮﺱاﺮﺱ ] bir baştan bir başa.<br />
serâsîme (F.) [ ﻪﻤﻴﺱاﺮﺱ ] afallamış, sersemleşmiş.<br />
serasker (F.-A.) [ ﺮﮑﺴﻋﺮﺱ ] 1.başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.<br />
398
seraskerî (F.-A.) [ یﺮﮑﺴﻋﺮﺱ ] 1.başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye<br />
nazırlığı.<br />
serây (F.) [ یاﺮﺱ ] saray.<br />
serbeser (F.) [ ﺮﺴﺑﺮﺱ ] bir baştan bir başa.<br />
serbest (F.) [ ﺖﺴﺑﺮﺱ ] 1.özgür. 2.kayıtsız.<br />
serbestî (F.) [ ﯽﺘﺴﺑﺮﺱ ] serbestlik.<br />
serbesücûd (F.-A.) [ دﻮﺠﺴﺑ ﺮﺱ ] alnı secdede.<br />
serbülend (F.) [ ﺪﻨﻠﺑﺮﺱ ] başı yüce, yücebaşlı..<br />
serçeşme (F.) [ ﻪﻤﺸچﺮﺱ ] 1.kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.<br />
serd (A.) [ دﺮﺱ ] düzgün dile getirme.<br />
serd (F.) [ دﺮﺱ ] 1.soğuk. 2.sert, haşin.<br />
serd etmek dile getirmek.<br />
serdâr (F.) [ رادﺮﺱ ] 1.önder. 2.komutan, başkomutan.<br />
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.<br />
serefrâz (F.) [ زاﺮﻓاﺮﺱ ] 1.başı yüce. 2.başta gelen.<br />
serencâm (F.) [ مﺎﺠﻥاﺮﺱ ] 1.son. 2.başa gelen olay.<br />
seretân (A.) [ نﺎﻃﺮﺱ ] yengeç.<br />
serfirâz (F.) [ زاﺮﻓﺮﺱ ] başı yüce.<br />
serfürû (F.) [ وﺮﻓﺮﺱ ] başı önde, başı eğik, itaat eden.<br />
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.<br />
sergerdân (F.) [ نادﺮﮔﺮﺱ ] 1.avare, aylak. 2.şaşkın.<br />
sergüzeşt (F.) [ ﺖﺵﺬﮔﺮﺱ ] macera, serüven.<br />
serhad (F.-A.) [ ﺪﺣﺮﺱ ] sınır.<br />
399
serheng (F.) [ ﮓﻨهﺮﺱ ] çavuş.<br />
serî (A.) [ ﻊیﺮﺱ ] hızlı.<br />
serîr (A.) [ ﺮیﺮﺱ ] taht.<br />
serîülintikal (A.) [ لﺎﻘﺘﻥﻻا ﻊیﺮﺱ ] kıvrak zekalı.<br />
seriyye (A.) [ ﻪیﺮﺱ ] müfreze.<br />
serkâtib (F.-A.) [ ﺐﺕﺎﮐﺮﺱ ] başkâtip.<br />
serkerde (F.) [ ﻩدﺮﮐﺮﺱ ] 1.lider, baş. 2.elebaşı.<br />
serkeş (F.) [ ﺶﮐﺮﺱ ] dikkafalı, inatçı.<br />
serkeşî (F.) [ ﯽﺸﮐﺮﺱ ] dikkafalılık, inatçılık.<br />
serkûy (F.) [ یﻮﮐﺮﺱ ] sokak başı, mahalle başı.<br />
serlevha (F.-A.) [ ﻪﺣﻮﻝﺮﺱ ] başlık.<br />
sermâ (F.) [ ﺎﻡﺮﺱ ] 1.soğuk. 2.kış.<br />
sermâye (F.) [ ﻪیﺎﻡﺮﺱ ] 1.anapara. 2.genelev kadını.<br />
sermâyedâr (F.) [ راد ﻪیﺎﻡﺮﺱ ] sermaye sahibi, kapitalist.<br />
sermed (F.) [ ﺪﻡﺮﺱ ] ebedî, sürekli.<br />
sermest (F.) [ ﺖﺴﻡﺮﺱ ] sarhoş.<br />
sermestî (F.) [ ﯽﺘﺴﻡﺮﺱ ] sarhoşluk.<br />
sermuharrir (F.-A.) [ رﺮﺤﻡﺮﺱ ] başyazar.<br />
sermüneccim (F.-A.) [ ﻢﺠﻨﻡﺮﺱ ] müneccimbaşı.<br />
sernâme (F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺮﺱ ] mektup başlığı.<br />
sernigun (F.) [ نﻮﮕﻥﺮﺱ ] başaşağı, tepetakla.<br />
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.<br />
sernüvişt (F.) [ ﺖﺵﻮﻥﺮﺱ ] yazgı, alın yazısı.<br />
400
serpuş (F.) [ شﻮﭘﺮﺱ ] başlık.<br />
serrâc (A.) [ جاﺮﺱ ] saraç.<br />
serrâchâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ جاﺮﺱ ] saraçhane.<br />
serserî (F.) [ یﺮﺱﺮﺱ ] 1.aylak. 2.anlamsız.<br />
serşâr (F.) [ رﺎﺵﺮﺱ ] dolu, ağzına kadar dolu.<br />
sertâpâ (F.) [ ﺎﭘﺎﺕﺮﺱ ] baştan ayağa, baştanbaşa.<br />
sertâser (A.) [ ﺮﺱﺎﺕﺮﺱ ] baştanbaşa.<br />
serv (F.) [ وﺮﺱ ] servi, selvi.<br />
serv -i bülend [ ﺪﻨﻠﺑ وﺮﺱ ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.<br />
serv -i hırâmân [ نﺎﻡاﺮﺧ وﺮﺱ ] salınarak yürüyen sevgili.<br />
serv -i nihâl [ لﺎﻬﻥ وﺮﺱ ] 1.fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.<br />
serv -i revân [ ناور وﺮﺱ ] 1.yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.<br />
servendâm (F.) [ ماﺪﻥاوﺮﺱ ] servi boylu.<br />
server (F.) [ روﺮﺱ ] önder, lider, baş.<br />
serverân (F.) [ ناروﺮﺱ ] önderler, liderler, başlar.<br />
servet (A.) [ توﺮﺛ ] 1.zenginlik, varlık. 2.ekonomi.<br />
servistân (F.) [ نﺎﺘﺱوﺮﺱ ] servilik.<br />
servkadd (F.-A.) [ ﺪﻗوﺮﺱ ] servi boylu.<br />
serzeniş (F.) [ ﺶﻥزﺮﺱ ] sitem, başa kakma.<br />
serzenişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸﻥزﺮﺱ ] sitem edici.<br />
setr (A.) [ ﺮﺘﺱ ] örtme, gizleme.<br />
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.<br />
settâr (A.) [ رﺎﺘﺱ ] 1.örten. 2.günahları örten Tanrı.<br />
401
sevâb (A.) [ باﻮﺛ ] 1.sevap. 2.hayır, iyilik.<br />
sevâbit (A.) [ ﺖﺑاﻮﺛ ] yıldızlar.<br />
sevâd (A.) [ داﻮﺱ ] 1.karalık. 2.karalama, yazma.<br />
sevâhil (A.) [ ﻞﺣاﻮﺱ ] kıyılar.<br />
sevb (A.) [ بﻮﺛ ] giysi.<br />
sevdâ (A.) [ ادﻮﺱ ] 1.kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.<br />
sevdâzede (F.) [ ﻩدزادﻮﺱ ] sevdalı.<br />
seviyye (A.) [ ﻪیﻮﺱ ] düzey.<br />
sevk (A.) [ قﻮﺱ ] gönderme.<br />
sevk -i tabi’î [ ﯽﻌﻴﺒﻃ قﻮﺱ ] içgüdü.<br />
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.<br />
sevkülceyş (A.) [ ﺶﻴﺠﻝا قﻮﺱ ] strateji.<br />
sevkülceyşî (A.) [ ﯽﺸﻴﺠﻝا قﻮﺱ ] stratejik.<br />
sevr (A.) [ رﻮﺛ ] 1.boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.<br />
seyâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﻴﺱ ] gezi.<br />
seyelân (A.) [ نﻼﻴﺱ ] akış, akma.<br />
seyf (A.) [ ﻒﻴﺱ ] kılıç.<br />
seyfiyye (A.) [ ﻪﻴﻔﻴﺱ ] asker kesimi.<br />
seyl (A.) [ ﻞﻴﺱ ] sel.<br />
seylâb (A.-F.) [ بﻼﻴﺱ ] sel suyu.<br />
seylâbe (A.-F.) [ ﻪﺑﻼﻴﺱ ] sel suyu.<br />
seylhîz (A.-F.) [ ﺰﻴﺨﻠﻴﺱ ] su taşkını, taşkın.<br />
seyr (A.) [ ﺮﻴﺱ ] 1.seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.<br />
402
seyr etmek izlemek.<br />
seyrân (A.) [ ناﺮﻴﺱ ] gezinme.<br />
seyrangâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﻥاﺮﻴﺱ ] gezinti yeri.<br />
seyrfilmenâm (A.) [ مﺎﻨﻤﻝا ﯽﻓ ﺮﻴﺱ ] uyurgezer.<br />
seyrüsefer (A.) [ ﺮﻔﺱ و ﺮﻴﺱ ] trafik, gidişgeliş.<br />
seyyâh (A.) [ حﺎﻴﺱ ] 1.gezgin. 2.turist.<br />
seyyâhin (A.) [ ﻦﻴﺣﺎﻴﺱ ] 1.gezginler. 2.turistler.<br />
seyyâl (A.) [ لﺎﻴﺱ ] akışkan.<br />
seyyâle (A.) [ ﻪﻝﺎﻴﺱ ] 1.akıntı. 2.sıvı.<br />
seyyar (A.) [ رﺎﻴﺱ ] 1.taşınabilir. 2.gezen.<br />
seyyârât (A.) [ تارﺎﻴﺱ ] gezegenler.<br />
seyyâre (A.) [ ﻩرﺎﻴﺱ ] gezegen.<br />
seyyiât (A.) [ تﺎﺌﻴﺱ ] 1.günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.<br />
seyyib (A.) [ ﺐﻴﺛ ] dul kadın.<br />
seyyibât (A.) [ تﺎﺒﻴﺛ ] dul kadınlar.<br />
seyyibe (A.) [ ﻪﺒﻴﺛ ] dul kadın.<br />
seyyid (A.) [ ﺪﻴﺱ ] 1.Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.<br />
seyyie (A.) [ ﻪﺌﻴﺱ ] 1.günah. 2.kötülük.<br />
sezâ (F.) [ اﺰﺱ ] layık, yaraşır.<br />
sezâvar (F.) [ راواﺰﺱ ] layık, yaraşır.<br />
sıbt (A.) [ ﻂﺒﺱ ] torun.<br />
sıbyân (A.) [ نﺎﻴﺒﺹ ] çocuklar.<br />
sıddık (A.) [ ﻖیﺪﺹ ] sözünün eri.<br />
403
sıdk (A.) [ قﺪﺹ ] 1.doğruluk. 2.kalp temizliği.<br />
sıfat (A.) [ ﺖﻔﺹ ] özellik, vasıf.<br />
sıfât (A.) [ تﺎﻔﺹ ] özellikler, vasıflar.<br />
sıfr (A.) [ ﺮﻔﺹ ] sıfır.<br />
sığâr (A.) [ رﺎﻐﺹ ] küçükler.<br />
sığar (A.) [ ﺮﻐﺹ ] küçüklük.<br />
sıhhat (A.) [ ﺖﺤﺹ ] 1.doğruluk. 2.sağlık.<br />
sıhhî (A.) [ ﯽﺤﺹ ] sağlıkla ilgili.<br />
sıhhiye (A.) [ ﻪﻴﺤﺹ ] sağlık işleri dairesi.<br />
sıhr (A.) [ ﺮﻬﺹ ] evlilikten doğan akrabalık.<br />
sıhriyet (A.) [ ﺖیﺮﻬﺹ ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.<br />
sıklet (A.) [ ﺖﻠﻘﺛ ] 1.ağırlık. 2.sıkıntı.<br />
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.<br />
sıla (A.) [ ﻪﻠﺹ ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.<br />
sıla -i rahm [ ﻢﺣر ءﻪﻠﺹ ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.<br />
sıle (A.) [ ﻪﻠﺹ ] şaire verilen para ödülü.<br />
sımt (A.) [ ﻂﻤﺱ ] dizi.<br />
sınâ’î (A.) [ ﯽﻋﺎﻨﺹ ] 1.sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.<br />
sınâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﺹ ] 1.sanat. 2.sanayi.<br />
sınâât (A.) [ تﺎﻋﺎﻨﺹ ] sanatlar.<br />
sınâât -ı edebî [ ﯽﺑدا تﺎﻋﺎﻨﺹ ] edebî sanatlar.<br />
sınf (A.) [ ﻒﻨﺹ ] sınıf.<br />
sırâc (A.) [ جاﺮﺱ ] kandil.<br />
404
sırât (A.) [ طاﺮﺹ ] yol.<br />
sırât -ı müstakîm [ ﻢﻴﻘﺘﺴﻡ طاﺮﺹ ] 1.doğru yol. 2.sırat köprüsü.<br />
sırf (A.) [ فﺮﺹ ] sadece, yalnız.<br />
sırr (A.) [ ﺮﺱ ] giz, sır.<br />
sıyâm (A.) [ مﺎﻴﺹ ] oruç.<br />
sıyânet (A.) [ ﺖﻥﺎﻴﺹ ] koruma.<br />
sî (F.) [ ﯽﺱ ] otuz.<br />
siâyet (A.) [ ﺖیﺎﻌﺱ ] çekiştirme, dedikodu.<br />
sîb (F.) [ ﺐﻴﺱ ] elma.<br />
sicill (A.) [ ﻞﺠﺱ ] kayıt kütüğü.<br />
sidrenişin (A.-F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﻩرﺪﺱ ] sidretülmüntehâda oturan melek.<br />
sidretülmüntehâ (A.) [ ﺎﻬﺘﻨﻤﻝا ةرﺪﺱ<br />
] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine<br />
geçilemeyen bir ağaç.<br />
sifâl (F.) [ لﺎﻔﺱ ] çanak çömlek.<br />
sifâlîn (F.) [ ﻦﻴﻝﺎﻔﺱ ] topraktan yapılmış.<br />
sih (F.) [ ﺦﻴﺱ ] şiş.<br />
sihâm (A.) [ مﺎﻬﺱ ] 1.oklar. 2.paylar.<br />
sihir (A.) [ ﺮﺤﺱ ] büyü.<br />
sihr (A.) [ ﺮﺤﺱ ] sihir, büyü.<br />
sihrâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺮﺤﺱ ] büyüleyici.<br />
sihrbâz (A.-F.) [ زﺎﺑﺮﺤﺱ ] 1.sihirbaz. 2.büyücü.<br />
sika (A.) [ ﻪﻘﺛ ] güvenilir kişi.<br />
sikke (A.) [ ﻪﮑﺱ ] 1.madenî para. 2.mevlevî külahı.<br />
405
sikkîn (A.) [ ﻦﻴﮑﺱ ] bıçak.<br />
silâhdâr (A.-F.) [ راﺪﺣﻼﺱ ] silahtar.<br />
sîlî (F.) [ ﯽﻠﻴﺱ ] tokat, sille.<br />
silk (A.) [ ﮏﻠﺱ ] 1.dizi. 2.iplik. 3.meslek.<br />
sill (A.) [ ﻞﺱ ] verem.<br />
sillürrie (A.) [ ﻪﺋﺮﻝا ﻞﺱ ] akciğer veremi.<br />
silsile (A.) [ ﻪﻠﺴﻠﺱ ] 1.zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.<br />
silsile -i merâtib [ ﺐﺕاﺮﻡ ءﻪﻠﺴﻠﺱ ] hiyerarşi.<br />
sîm (F.) [ ﻢﻴﺱ ] 1.gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.<br />
sîmâ (F.) [ ﺎﻤﻴﺱ ] 1.yüz. 2.kişi.<br />
sîmâb (F.) [ بﺎﻤﻴﺱ ] cıva.<br />
simât (A.) [ طﺎﻤﺱ ] 1.sofra. 2.ziyafet.<br />
sîmber (F.) [ ﺮﺒﻤﻴﺱ ] gümüş gibi beyaz göğüslü.<br />
sîmîn (F.) [ ﻦﻴﻤﻴﺱ ] 1.gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.<br />
simsâr (A.) [ رﺎﺴﻤﺱ ] komisyoncu.<br />
simsâriyye (A.) [ ﻪیرﺎﺴﻤﺱ ] komisyon ücreti.<br />
sîmten (F.) [ ﻦﺕ ﻢﻴﺱ ] gümüş tenli.<br />
sîmurg (F.) [ غﺮﻤﻴﺱ ] zümrütüanka.<br />
sin (A.) [ ﻦﺱ ] 1.yaş. 2.diş.<br />
sinan (A.) [ نﺎﻨﺱ ] mızrak.<br />
sindân (F.) [ ناﺪﻨﺱ ] örs.<br />
sîne (A.) [ ﻪﻨﻴﺱ ] 1.göğüs. 2.yürek.<br />
sine (A.) [ ﻪﻨﺱ ] uyuklama.<br />
406
sînebend (A.-F.) [ ﺪﻨﺑ ﻪﻨﻴﺱ ] sütyen.<br />
sîneçâk (A.-F.) [ کﺎچ ﻪﻴﺱ ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.<br />
sînezen (A.-F.) [ نز ﻪﻨﻴﺱ ] göğsünü döven.<br />
sînî (F.) [ ﯽﻨﻴﺱ ] tepsi.<br />
sinîn (A.) [ ﻦﻴﻨﺱ ] yıllar.<br />
sinn (A.) [ ﻦﺱ ] 1.yaş. 2.diş.<br />
sinnen (A.) [ ﺎﻨﺱ ] yaşça.<br />
sipâh (F.) [ ﻩﺎﭙﺱ ] 1.ordu. 2.asker.<br />
sipâriş (F.) [ شرﺎﭙﺱ ] ısmarlama.<br />
sipâs (F.) [ سﺎﭙﺱ ] şükür.<br />
sipasgüzâr (F.) [ راﺰﮔ یﺎﭙﺱ ] şükreden.<br />
sipeh (F.) [ ﻪﭙﺱ ] 1.ordu. 2.asker.<br />
sipehsâlâr (F.) [ رﻻﺎﺱ ﻪﭙﺱ ] başkomutan.<br />
sipihr (F.) [ ﺮﻬﭙﺱ ] gökyüzü.<br />
sîr (F.) [ ﺮﻴﺱ ] sarmısak.<br />
sîr (F.) [ ﺮﻴﺱ ] tok.<br />
sirâyet (A.) [ ﺖیاﺮﺱ ] bulaşma, geçme.<br />
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.<br />
sîret (A.) [ تﺮﻴﺱ ] 1.hal ve gidiş. 2.biyografi.<br />
sirişk (F.) [ ﮏﺵﺮﺱ ] gözyaşı.<br />
sirişt (F.) [ ﺖﺵﺮﺱ ] yaratılış.<br />
sirkat (A.) [ ﺖﻗﺮﺱ ] hırsızlık.<br />
sirkat edilmek çalınmak.<br />
407
sitâre (F.) [ ﻩرﺎﺘﺱ ] yıldız.<br />
sitâyiş (F.) [ ﺶیﺎﺘﺱ ] övgü.<br />
sitâyişkâr (F.) [ رﺎﮑﺸیﺎﺘﺱ ] 1.övücü. 2.öven.<br />
sitebr (F.) [ ﺮﺒﺘﺱ ] 1.kalın. 2.yoğun. 3.kaba.<br />
sitem (F.) [ ﻢﺘﺱ ] 1.zulüm. 2.haksızlık.<br />
sitemdîde (F.) [ ﻩﺪید ﺖﺱ ] zulme uğramış.<br />
sitemger (F.) [ ﺮﮕﻤﺘﺱ ] zalim.<br />
sitemkâr (F.) [ رﺎﮑﻤﺘﺱ ] zalim.<br />
sitîz (F.) [ ﺰﻴﺘﺱ ] 1.kavga. 2.çekişme.<br />
sitîze (F.) [ ﻩﺮﻴﺘﺱ ] 1.kavga. 2.çekişme.<br />
sitt (A.) [ ﺖﺱ ] altı.<br />
sitte (A.) [ ﻪﺘﺱ ] altı.<br />
sittîn (A.) [ ﻦﻴﺘﺱ ] altmış.<br />
sittin sene [ ﻪﻨﺱ ﻦﻴﺘﺘﺱ ] 1.altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.<br />
sivâ (A.) [ اﻮﺱ ] öte, başka, gayrı.<br />
siyâb (A.) [ بﺎﻴﺛ ] giysiler.<br />
siyâdet (A.) [ تدﺎﻴﺱ ] 1.seyyidlik. 2.efendilik.<br />
siyâh (F.) [ ﻩﺎﻴﺱ ] kara.<br />
siyâhbaht (F.) [ ﺖﺨﺑ ﻩﺎﻴﺱ ] karatalihli.<br />
siyâhî (F.) [ ﯽهﺎﻴﺱ ] 1.siyahlık. 2.zenci.<br />
siyâk u sibak (A.) [ قﺎﺒﺱ و قﺎﻴﺱ ] sözün gelişi.<br />
siyâset (A.) [ ﺖﺱﺎﻴﺱ ] 1.politika. 2.idam cezası.<br />
siyasî (A.) [ ﯽﺱﺎﻴﺱ ] 1.siyasal. 2.politikacı.<br />
408
siyasiyat (A.) [ تﺎﻴﺱﺎﻴﺱ ] politika.<br />
siyasiyûn (A.) [ نﻮﻴﺱﺎﻴﺱ ] siyasetçiler, politikacılar.<br />
siyeh (F.) [ ﻪﻴﺱ ] kara, siyah.<br />
siyyânen (A.) [ ﺎﻥﺎﻴﺱ ] eşit olarak.<br />
sôfî (A.) [ ﯽﻓﻮﺹ ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.<br />
sohbet (A.) [ ﺖﺒﺤﺹ ] konuşma.<br />
sû (F.) [ ﻮﺱ ] yön, taraf.<br />
sû’ (A.) [ ءﻮﺱ ] kötülük.<br />
su’âl (A.) [ لاﺆﺱ ] soru.<br />
su’âl eylemek soru sormak.<br />
su’âl olunmak soru sorulmak.<br />
su’âlât (A.) [ تﻻاﺆﺱ ] sorular.<br />
su’bân (A.) [ نﺎﺒﻌﺛ ] ejderha.<br />
su’ûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻌﺹ ] güçlük.<br />
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.<br />
sûbesû (F.) [ ﻮﺴﺑﻮﺱ ] her taraf, her tarafta.<br />
subh (A.) [ ﺢﺒﺹ ] sabah.<br />
subh ü mesâ [ ﺎ ﺴﻡ و ﺢﺒﺹ ] sabah akşam.<br />
subhdem (A.-F.) [ مد ﺢﺒﺹ ] sabah vakti, sabahleyin.<br />
subhgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺤﺒﺹ ] sabah vakti, sabahleyin.<br />
sûd (F.) [ دﻮﺱ ] 1. kâr, kazanç. 2.yarar.<br />
sudâ’ (A.) [ عاﺪﺹ ] baş ağrısı.<br />
sûdâger (F.) [ ﺮﮔادﻮﺱ ] tüccar.<br />
409
sûdmend (F.) [ ﺪﻨﻡدﻮﺱ ] yararlı.<br />
sudûr (A.) [ روﺪﺹ ] 1.çıkış. 2.göğüsler.<br />
sûf (A.) [ فﻮﺹ ] yün.<br />
suffe (A.) [ ﻪﻔﺹ ] sofa.<br />
sûfî (A.) [ ﯽﻓﻮﺹ ] 1.mutasavvıf. 2.sofu.<br />
sûfiyye (A.) [ ﻪﻴﻓﻮﺹ ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.<br />
sufûf (A.) [ فﻮﻔﺹ ] sıralar, saflar.<br />
sugrâ (A.) [ اﺮﻐﺹ ] küçük.<br />
suhan (F.) [ ﻦﺨﺱ ] söz.<br />
sûhân (F.) [ نﺎهﻮﺱ ] törpü.<br />
suhen (F.) [ ﻦﺨﺱ ] söz.<br />
sûhte (F.) [ ﻪﺘﺧﻮﺱ ] yanık.<br />
suhuf (A.) [ ﻒﺤﺹ ] sayfalar.<br />
sûikasd (A.-F.) [ ﺪﺼﻗ ءﻮﺱ ] suikast, cana kıyma.<br />
sûinazar (A.-F.) [ ﺮﻈﻥ ءﻮﺱ ] kötü gözle bakış.<br />
sûiniyet (A.-F.) [ ﺖﻴﻥ ءﻮﺱ ] kötü niyet.<br />
sûizan (A.-F.) [ ﻦﻇ ءﻮﺱ ] kötü kanıya düşme.<br />
sûk (A.) [ قﻮﺱ ] çarşı.<br />
sukût (A.) [ طﻮﻘﺱ ] düşüş.<br />
sulb (A.) [ ﺐﻠﺹ ] 1.döl, soy. 2.katı.<br />
sulehâ (A.) [ ﺎﺤﻠﺹ ] salih kişiler, iyi amelli kullar.<br />
sulh (A.) [ ﺢﻠﺹ ] barış.<br />
sulhâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺢﻠﺹ ] barışçıl.<br />
410
sulhen (A.) [ ﺎﺤﻠﺹ ] barış yoluyla.<br />
sulta (A.) [ ﻪﻄﻠﺱ ] baskı.<br />
sultân (A.) [ نﺎﻄﻠﺱ ] 1.hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.<br />
sun’ (A.) [ ﻊﻨﺹ ] 1.yapma. 2.yaratma. 3.güç.<br />
sun’î (A.) [ ﯽﻌﻨﺹ ] yapay.<br />
sunûf (A.) [ فﻮﻨﺹ ] sınıflar.<br />
sûr (A.) [ رﻮﺱ ] hisar.<br />
sûr (A.) [ رﻮﺹ ] 1.boru. 2.kıyamette üflenecek boru.<br />
sûr (F.) [ رﻮﺱ ] 1.düğün. 2.şenlik.<br />
sûrâh (F.) [ خارﻮﺱ ] delik.<br />
surahî (A.) [ ﯽﺣاﺮﺹ ] sürahi.<br />
sûret (A.) [ ترﻮﺹ ] 1.yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.<br />
sûretâ (A.) [ ﺎﺕرﻮﺹ ] görünüşte.<br />
sûretger (A.-F.) [ ﺮﮕﺕرﻮﺹ ] ressam.<br />
sûrnâ (F.) [ ﺎﻥرﻮﺱ ] zurna.<br />
surre (A.) [ ﻩﺮﺹ ] 1.para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen<br />
paralar ve armağanlar.<br />
sûsen (F.) [ ﻦﺱﻮﺱ ] susam.<br />
sûsmâr (F.) [ رﺎﻤﺱﻮﺱ ] kertenkele.<br />
sutûh (A.) [ حﻮﻄﺱ ] yüzeyler, satıhlar.<br />
sutûr (A.) [ رﻮﻄﺱ ] satırlar.<br />
suver (A.) [ رﻮﺹ ] 1.yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.<br />
sûy (F.) [ یﻮﺱ ] yön, taraf.<br />
411
sûz (F.) [ زﻮﺱ ] 1.yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.<br />
sûzân (F.) [ نازﻮﺱ ] 1.yakıcı. 2.yanıcı.<br />
sûzen (F.) [ نزﻮﺱ ] iğne.<br />
sûzende (F.) [ ﻩﺪﻥزﻮﺱ ] yakıcı.<br />
sûziş (F.) [ شزﻮﺱ ] yanma, yangı.<br />
sûznâk (F.) [ کﺎﻥزﻮﺱ ] yakıcı.<br />
sübhan (A.) [ نﺎﺤﺒﺱ ] Tanrı.<br />
sübhânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺤﺒﺱ ] tanrısal.<br />
sübût (A.) [ تﻮﺒﺛ ] 1.sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.<br />
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.<br />
sücûd (A.) [ دﻮﺠﺱ ] secde etme, yere kapanma.<br />
südde (A.) [ ﻩﺪﺱ ] 1.kapı. 2.eşik.<br />
süedâ (A.) [ ادﺆﺱ ] kutlu kişiler.<br />
süfehâ (A.) [ ﺎﻬﻔﺱ ] alçaklar, sefihler.<br />
süferâ (A.) [ اﺮﻔﺱ ] elçiler, büyükelçiler.<br />
süflî (A.) [ ﯽﻠﻔﺱ ] 1.aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.<br />
süfte (F.) [ ﻪﺘﻔﺱ ] delinmiş.<br />
süfün (A.) [ ﻦﻔﺱ ] gemiler.<br />
sügur (A.) [ رﻮﻐﺛ ] sınırlar.<br />
sühan (F.) [ ﻦﺨﺱ ] söz.<br />
sühandan (F.) [ ناﺪﻨﺨﺱ ] söz bilen, sözden anlayan.<br />
sühanperdaz (F.) [ زادﺮﭘ ﻦﺨﺱ ] ağzı laf yapan.<br />
sühûlet (A.) [ ﺖﻝﻮﻬﺱ ] kolaylık.<br />
412
sühûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﺨﺱ sıcaklık.<br />
sükkân (A.) [ نﺎﮑﺱoturanlar, sakinler.<br />
sükker (A.) [ ﺮﮑﺱ şeker.<br />
sükûn (A.) [ نﻮﮑﺱsakinlik, hareketsizlik.<br />
sükûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﮑﺱ.sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.<br />
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.<br />
sükût (A.) [ تﻮﮑﺱ ] sessizlik.<br />
sülâle (A.) [ ﻪﻝﻼﺱ ] soy sop.<br />
sülâsâ (A.) [ ﺎﺜﻠﺛ ] salı.<br />
süllem (A.) [ ﻢﻠﺱ ] merdiven.<br />
süls (A.) [ ﺚﻠﺛ ] üçtebir.<br />
sülûk (A.) [ کﻮﻠﺱ ] 1.yola girme. 2.tarikata girme.<br />
sülüsân (A.) [ نﻼﺜﻠﺛ ] üçte iki.<br />
süm (F.) [ ﻢﺱ ] toynak.<br />
sümpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﻢﺱ ] zımpara.<br />
sümûm (A.) [ مﻮﻤﺱ ] zehirler.<br />
sünbâde (F.) [ ﻩدﺎﺒﻨﺱ ] zımpara.<br />
sünbül (F.) [ ﻞﺒﻨﺱ ] sümbül.<br />
sünbüle (A.) [ ﻪﻠﺒﻨﺱ ] başak.<br />
sünen (A.) [ ﻦﻨﺱ ] sünnetler.<br />
sünûhat (A.) [ تﺎﺣﻮﻨﺱ ] akla gelenler, içe doğanlar.<br />
sürâdık (A.) [ قداﺮﺱ ] saray perdesi.<br />
sürb (F.) [ بﺮﺱ ] 1.kurşun. 2.kalay.<br />
413
süreyya (A.) [ ﺎیﺮﺛ ] Ülker, Pervin.<br />
sürfe (F.) [ ﻪﻓﺮﺱ ] öksürük.<br />
sürh (F.) [ خﺮﺱ ] 1.kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.<br />
sürmedan (T.-F.) [ ناد ﻪﻡﺮﺱ ] sürmelik.<br />
sürûd (F.) [ دوﺮﺱ ] şarkı, melodi.<br />
sürur (A.) [ روﺮﺱ ] sevinç.<br />
sürûrengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا روﺮﺱ ] sevinçli.<br />
sürûş (F.) [ شوﺮﺱ ] melek.<br />
süst (F.) [ ﺖﺴﺱ ] 1.gevşek. 2.tembel, uyuşuk.<br />
sütre (A.) [ ﻩﺮﺘﺱ ] 1.örtü. 2.perde.<br />
sütûde (F.) [ ﻩدﻮﺘﺱ ] övülmüş.<br />
sütûn (F.) [ نﻮﺘﺱ ] direk.<br />
sütur (F.) [ رﻮﺘﺱ ] 1.binek hayvanı. 2.yük hayvanı.<br />
süvar (F.) [ راﻮﺱ ] 1.binmiş. 2.binen.<br />
süvârî (F.) [ یراﻮﺱ ] 1.binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.<br />
süyûf (A.) [ فﻮﻴﺱ ] kılıçlar.<br />
414
şa’r (A.) [ ﺮﻌﺵ ] kıl.<br />
şa’riyye (A.) [ ﻪیﺮﻌﺵ ] şehriye.<br />
şa’şa’a (A.) [ ﻪﻌﺸﻌﺵ ] 1.gösteriş. 2.parlaklık.<br />
şa’şa’adâr (A.-F.) [ راد ﻪﻌﺸﻌﺵ ] 1.gösterişli. 2.parlak.<br />
şâd (F.) [ دﺎﺵ ] sevinçli.<br />
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.<br />
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.<br />
şâdân (F.) [ نادﺎﺵ ] sevinçli.<br />
şâdî (F.) [ یدﺎﺵ ] sevinç.<br />
şâdmân (F.) [ نﺎﻡدﺎﺵ ] sevinçli.<br />
şâdmânî (F.) [ ﯽﻥﺎﻡدﺎﺵ ] sevinç.<br />
şâdurvan (F.) [ ناوردﺎﺵ ] şadırvan.<br />
şafak (A.) [ ﻖﻔﺵ ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.<br />
şâfi’ (A.) [ ﻊﻓ ﺎﺵ ] şefaatçi.<br />
şâgird (F.) [ دﺮﮔﺎﺵ ] 1.öğrenci. 2.çırak.<br />
şâgirdân (F.) [ نادﺮﮔﺎﺵ ] 1.öğrenciler. 2.çıraklar.<br />
şâh (F.) [ خﺎﺵ ] 1.dal. 2.boynuz.<br />
şâh (F.) [ ﻩﺎﺵ ] 1.padişah. 2.ıran şahı.<br />
şahâdet (A.) [ تدﺎﻬﺵ ] 1.tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.<br />
ş<br />
415
şahâdetname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تدﺎﻬﺵ ] diploma.<br />
şâhân (F.) [ نﺎهﺎﺵ ] şahlar.<br />
şâhâne (F.) [ ﻪﻥﺎهﺎﺵ ] 1.şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.<br />
şahbal (F.) [ لﺎﺒهﺎﺵ ] kanattaki en uzun tüy.<br />
şâhenşâh (F.) [ ﻩﺎﺸﻨهﺎﺵ ] şahlar şahı.<br />
şâheser (F.-A.) [ ﺮﺛا ﻩﺎﺵ ] üstün nitelikli eser.<br />
şâhî (F.) [ ﯽهﺎﺵ ] şahlık.<br />
şâhid (A.) [ ﺪهﺎﺵ ] 1.tanık. 2.güzel. 3.sevgili.<br />
şâhika (A.) [ ﻪﻘهﺎﺵ ] doruk.<br />
şahin (F.) [ ﻦﻴهﺎﺵ ] şahin.<br />
şâhkâr (F.) [ رﺎﮑهﺎﺵ ] şaheser, başyapıt.<br />
şahne (A.) [ ﻪﻨﺤﺵ ] güvenlik görevlisi, polis.<br />
şâhnişin (F.) [ ﻦﻴﺸﻨهﺎﺵ ] cumba.<br />
şâhrah (F.) [ ﻩاﺮهﺎﺵ ] anayol.<br />
şâhreg (F.) [ گﺮهﺎﺵ ] atardamar.<br />
şahs (A.) [ ﺺﺨﺵ ] kişi, şahıs.<br />
şâhsâr (F.) [ رﺎﺴﺧﺎﺵ ] çalılık.<br />
şahsen (A.) [ ﺎﺼﺨﺵ ] bizzet, kendisi.<br />
şahsî (A.) [ ﯽﺼﺨﺵ ] kişisel.<br />
şahsiyet (A.) [ ﺖﻴﺼﺨ ﺵ ] kişilik.<br />
şahsüvar (F.) [ راﻮﺱ ﻩﺎﺵ ] usta binici.<br />
şahvar (F.) [ راﻮهﺎﺵ ] 1.şah gibi. 2.büyük inci.<br />
şâhzade (F.) [ ﻩداﺰهﺎﺵ ] şehzade.<br />
416
şâibe (A.) [ ﻪﺒﺋﺎﺵ ] leke, kötü iz.<br />
şaîr (A.) [ ﺮﻴﻌﺵ ] arpa.<br />
şâir (A.) [ ﺮﻋﺎﺵ ] ozan, şair.<br />
şâiran (A.-F.) [ ناﺮﻋﺎﺵ ] şairler.<br />
şâirâne (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﻋﺎﺵ ] romantik, şairce.<br />
şâire (A.) [ ﻩﺮﻋﺎﺵ ] bayan şair.<br />
şakâikünnumân A.) [ نﺎﻤﻌﻨﻝا قءﺎﻘﺵ ] gelincik.<br />
şakî (A.) [ ﯽﻘﺵ ] haydut.<br />
şâkî (A.) [ ﯽﮐﺎﺵ ] şikayetçi.<br />
şâkir (A.) [ ﺮﮐﺎﺵ ] şükr eden.<br />
şâkird (F.) [ دﺮﮐﺎﺵ ] 1.öğrenci. 2.çırak.<br />
şakk (A.) [ ﻖﺵ ] yarık, çatlak.<br />
şâkûl (A.) [ لﻮﮐﺎﺵ ] çekül.<br />
şâl (F.) [ لﺎﺵ ] şal.<br />
şâm (F.) [ مﺎﺵ ] akşam.<br />
şâme (F.) [ ﻪﻡﺎﺵ ] başörtüsü.<br />
şâmgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻡﺎﺵ ] akşam vakti, akşamüstü.<br />
şâmî (A.) [ ﯽﻡﺎﺵ ] şamlı.<br />
şâmih (A.) [ ﺦﻡﺎ ﺵ ] yüksek, yüce.<br />
şâmil (A.) [ ﻞﻡﺎﺵ ] kapsayan.<br />
şâmil olmak kapsamak.<br />
şâmme (A.) [ ﻪﻡﺎﺵ ] koku alma duyusu.<br />
şân (A.) [ نﺎﺵ ] 1.şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.<br />
417
şâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺵ ] tarak.<br />
şarâb (A.) [ باﺮﺵ ] şarap.<br />
şarâbî (A.) [ ﯽﺑاﺮﺵ ] 1.şarapçı. 2.şarap rengi.<br />
şâri’ (A.) [ عرﺎﺵ ] yasa koyucu.<br />
şâribülleyli vennehâr (A.) [ رﺎﻬﻨﻝاو ﻞﻴﻠﻝا برﺎﺵ ] ayyaş, gece demez gündüz demez<br />
içki içen.<br />
şârih (A.) [ حرﺎﺵ ] şerh eden.<br />
şark (A.) [ قﺮﺵ ] 1.doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.<br />
şarkan (A.) [ ﺎﻗﺮﺵ ] 1.doğudan. 2.doğusunda.<br />
şarkî (A.) [ ﯽﻗﺮﺵ ] doğu, doğu ile ilgili.<br />
şarkiyat (A.) [ تﺎﻴﻗﺮﺵ ] doğubilim.<br />
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.<br />
şarkiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻗﺮﺵ ] doğulular.<br />
şart (A.) [ طﺮﺵ ] 1.koşul. 2.yemin. 3.durum.<br />
şartiyyet (A.) [ ﺖﻴﻃﺮﺵ ] koşulluluk.<br />
şartnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ طﺮﺵ ] şart mektubu.<br />
şast (F.) [ ﺖﺴﺵ ] altmış.<br />
şathiyyat (A.) [ تﺎﻴﺤﻄﺵ ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.<br />
şâtır (A.) [ ﺮﻃﺎﺵ ] neşeli.<br />
şatranc (A.) [ ﺞﻥﺮﻄﺵ ] satranç.<br />
şatt (A.) [ ﻂﺵ ] ırmak, büyük nehir.<br />
şâyân (F.) [ نﺎیﺎﺵ ] layık, yaraşır, yakışık alır.<br />
şâyed (F.) [ ﺪیﺎﺵ ] belki, şayet.<br />
418
şâyeste (F.) [ ﻪﺘﺴیﺎﺵ ] yaraşır, layık.<br />
şâyestegî (F.) [ ﯽﮕﺘﺴیﺎﺵ ] yaraşma.<br />
şâygân (F.) [ نﺎﮕیﺎﺵ ] yaraşır, yakışık alır.<br />
şâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﺵ ] yayılmış.<br />
şâyia (A.) [ ﻪﻌیﺎﺵ ] söylenti.<br />
şâz (A.) [ ذﺎﺵ ] kural dışı.<br />
şe’n (A.) [ نﺄﺵ ] iş.<br />
şe’niyet (A.) [ ﺖﻴﻥﺄﺵ ] gerçeklik, realite.<br />
şeâmet (A.) [ ﺖﻡﺂﺵ ] uğursuzluk.<br />
şeb (F.) [ ﺐﺵ ] gece.<br />
şeb -i arûs [ سوﺮﻋ ﺐﺵ ] 1.düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin<br />
ölüm gecesi.<br />
şeb -i yeldâ [ اﺪﻠی ﺐﺵ ] yılın en uzun gecesi.<br />
şebâb (A.) [ بﺎﺒﺵ ] gençlik.<br />
şebâhet (A.) [ ﺖهﺎﺒﺵ ] benzerlik.<br />
şebân (F.) [ نﺎﺒﺵ ] geceler.<br />
şebangâh (F.) [ ﻩﺎﮕﻥﺎﺒﺵ ] geceleyin, gece vakti.<br />
şebâviz (F.) [ ﺰیوﺎﺒﺵ ] ishak kuşu.<br />
şebbûy (F.) [ یﻮﺑ ﺐﺵ ] şebboy.<br />
şebefrûz (F.) [ زوﺮﻓا ﺐﺵ ] geceyi aydınlatan.<br />
şebeke (A.) [ ﻪﮑﺒﺵ ] 1.ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.<br />
şebgerd (F.) [ دﺮﮕﺒﺵ ] bekçi.<br />
şebgîr (F.) [ ﺮﻴﮕﺒﺵ ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.<br />
419
şebîh (A.) [ ﻪﻴﺒﺵ ] benzer, benzeyen.<br />
şebîhûn (F.) [ نﻮﺨﻴﺒﺵ ] gece baskını.<br />
şebistan (F.) [ نﺎﺘﺴﺒﺵ ] 1.yatak odası. 2.harem dairesi.<br />
şebnem (F.) [ ﻢﻨﺒﺵ ] çiy.<br />
şebpere (F.) [ ﻩﺮﭘ ﺐﺵ ] yarasa.<br />
şebreng (F.) [ ﮓﻥر ﺐﺵ ] 1.siyah. 2.gece rengi.<br />
şebtâb (F.) [ بﺎﺘﺒﺵ ] ateş böceği.<br />
şeburûz (F.) [ زور و ﺐ ﺵ ] gece gündüz.<br />
şebzindedâr (F.) [ راد ﻩﺪﻥز ﺐﺵ ] geceleri ibadet eden.<br />
şecâat (A.) [ ﺖﻋﺎﺠﺵ ] cesaret, yiğitlik.<br />
şecer (A.) [ ﺮﺠﺵ ] ağaç.<br />
şecere (A.) [ ﻩﺮﺠﺵ ] soyağacı.<br />
şecî (A.) [ ﻊﻴﺠﺵ ] cesur, yiğit.<br />
şedîd (A.) [ ﺪیﺪﺵ ] şiddetli.<br />
şefâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻔﺵ ] af için aracılık etme.<br />
şefafet (A.) [ ﺖﻓﺎﻔﺵ ] saydamlık.<br />
şefakat (A.) [ ﺖﻘﻔﺵ ] şefkat.<br />
şeffaf (A.) [ فﺎﻔﺵ ] saydam.<br />
şefî’ (A.) [ ﻊﻴﻔﺵ ] şefaatçi, şefaat eden.<br />
şefik (A.) [ ﻖﻴﻔﺵ ] müşfik, şefkatli.<br />
şeftâlû (F.) [ ﻮﻝﺎﺘﻔﺵ ] şeftali.<br />
şegal (F.) [ لﺎﻐﺵ ] çakal.<br />
şeh (F.) [ ﻪﺵ ] şah, padişah.<br />
420
şehâ (F.) [ ﺎﻬﺵ ] ey şah.<br />
şehâdet (A.) [ تدﺎﻬﺵ ] 1.tanıklık. 2.şehitlik.<br />
şehâdetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تدﺎﻬﺵ ] diploma, mezuniyet belgesi.<br />
şehâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﻬﺵ ] yiğitlik.<br />
şehbâl (F.) [ لﺎﺒﻬﺵ ] kanattaki en uzun tüy.<br />
şehbender (F.) [ رﺪﻨﺒﻬﺵ ] konsolos.<br />
şehbenderhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧ رﺪﻨﺒﻬﺵ ] konsolosluk.<br />
şehd (A.) [ ﺪﻬﺵ ] bal.<br />
şehenşâh (F.) [ ﻩﺎﺸﻨﻬﺵ ] büyük şah, şahlar şahı.<br />
şehevât (A.) [ تاﻮﻬﺵ ] şehvetler.<br />
şehîd (A.) [ ﺪﻴﻬﺵ ] şehit.<br />
şehîr (A.) [ ﺮﻴ ﻬﺵ ] ünlü, meşhur.<br />
şehlâ (A.) [ ﻼﻬﺵ ] 1.hafif şaşı. 2.ela gözlü.<br />
şehnişin (F.) [ ﻦﻴﺸﻨﻬﺵ ] cumba.<br />
şehper (F.) [ ﺮﭙﻬﺵ ] kuş kanadındaki en uzun tüy.<br />
şehr (A.) [ ﺮﻬﺵ ] ay.<br />
şehr (Pehlevî>F.) [ ﺮﻬﺵ ] kent, şehir.<br />
şehrâşûb (F.) [ بﻮﺵﺁ ﺮﻬﺵ ] şehir karıştıran.<br />
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.<br />
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.<br />
şehrî (F.) [ یﺮﻬﺵ ] şehirli, kentli.<br />
şehristan (F.) [ نﺎﺘﺱﺮﻬﺵ ] kent, büyük şehir.<br />
şehryâr (F.) [ رﺎیﺮﻬﺵ ] hükümdar, şah.<br />
421
şehryârî (F.) [ یرﺎیﺮﻬﺵ ] hükümdarlık, şahlık.<br />
şehsüvar (F.) [ راﻮﺴﻬﺵ ] binici, usta binici.<br />
şehvânî (A.) [ ﯽﻥاﻮﻬﺵ ] 1.şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.<br />
şehvât (A.) [ تاﻮﻬﺵ ] şehvetler.<br />
şehvet (A.) [ تﻮﻬﺵ ] 1.aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.<br />
şehvetengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا تﻮﻬﺵ ] şehvet verici.<br />
şehvetperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘ تﻮﻬﺵ ] şehvet düşkünü.<br />
şehzâde (F.) [ ﻩداﺰﻬﺵ ] şah çocuğu, şehzade.<br />
şehzâdegân (F.) [ نﺎﮔداﺰﻬﺵ ] şehzadeler.<br />
şekâvet (A.) [ توﺎﻘﺵ ] haydutluk.<br />
şeker (F.) [ ﺮﮑﺵ ] şeker.<br />
şekerâb (F.) [ باﺮﮑﺵ ] tatsızlık, kırgınlık.<br />
şekerhand (F.) [ ﺪﻨﺧﺮﮑﺵ ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.<br />
şekerleb (F.) [ ﺐﻝﺮﮑﺵ ] 1.tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.<br />
şekîbâ (F.) [ ﺎﺒﻴﮑﺵ ] sabırlı.<br />
şekk (A.) [ ﮏﺵ ] kuşku, şüphe.<br />
şekl (A.) [ ﻞﮑﺵ ] 1.şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.<br />
şeklen (A.) [ ﻼﮑﺵ ] şekilce.<br />
şeklî (A.) [ ﯽﻠﮑﺵ ] şekle dayanan, biçimsel.<br />
şekvâ (A.) [ اﻮﮑﺵ ] şikayet, sızlanma.<br />
şekvâ etmek şikayet etmek.<br />
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.<br />
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.<br />
422
şelgam (F.) [ ﻢﻐﻠﺵ ] şalgam.<br />
şellâle (A.) [ ﻪﻝﻼﺵ ] çağlayan, şelale.<br />
şelvâr (F.) [ راﻮﻠﺵ ] 1.pantolon. 2.şalvar.<br />
şelvârbend (F.) [ ﺪﻨﺑراﻮﻠﺵ ] uçkur.<br />
şem’ (A.) [ ﻊﻤﺵ ] 1.mum. 2.balmumu.<br />
şem’dan (A.-F.) [ ناﺪﻌﻤﺵ ] mumluk, şamdan.<br />
şemâil (A.) [ ﻞﺋﺎﻤﺵ ] huylar, tavırlar.<br />
şemâte (A.) [ ﻪﻃﺎﻤﺵ ] şamata.<br />
şemîm (A.) [ ﻢﻴﻤﺵ ] 1.güzel koku. 2.güzel kokulu.<br />
şemme (A.) [ ﻪﻤﺵ ] çok az.<br />
şems (A.) [ ﺲﻤﺵ ] güneş.<br />
şemsî (A.) [ ﯽﺴﻤﺵ ] 1.güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.<br />
şemsiye (A.) [ ﻪﻴﺴﻤﺵ ] 1.güneşlik. 2.şemsiye.<br />
şemşîr (F.) [ ﺮﻴﺸﻤﺵ ] kılıç.<br />
şenâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﺵ ] kötülük.<br />
şenbe (F.) [ ﻪﺒﻨﺵ ] cumartesi.<br />
şenî’ (A.) [ ﻊﻴﻨﺵ ] kötü, çirkin.<br />
şer (A.) [ ﺮﺵ ] kötülük.<br />
şer’ (A.) [ عﺮﺵ ] din kuralları.<br />
şer’an (A.) [ ﺎﻋﺮﺵ ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.<br />
şer’î (A.) [ ﯽﻋﺮﺵ ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.<br />
şer’iye (A.) [ ﻪﻴﻋﺮﺵ ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.<br />
şerâbhâr (A.-F.) [ راﻮﺨﺑاﺮﺵ ] şarap içen.<br />
423
şerâfet (A.) [ ﺖﻓاﺮﺵ ] 1.şereflilik. 2.soyluluk.<br />
şerâit (A.) [ ﻂﺋاﺮﺵ ] koşullar.<br />
şerâket (A.) [ ﺖﮐاﺮﺵ ] ortaklık.<br />
şerâre (A.) [ ﻩراﺮﺵ ] kıvılcım.<br />
şerâret (A.) [ تراﺮﺵ ] kötülük, şerlilik.<br />
şerâyi’ (A.) [ ﻊیاﺮﺵ ] şeriat hükümleri.<br />
şerbet (A.) [ ﺖﺑﺮﺵ ] şurup.<br />
şeref (A.) [ فﺮﺵ ] 1.şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.<br />
şerefbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺒﻓﺮﺵ ] şeref veren.<br />
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.<br />
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.<br />
şerefvârid olmak şerefle gelmek.<br />
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.<br />
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.<br />
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.<br />
şerer (A.) [ رﺮﺵ ] kıvılcımlar.<br />
şerh (A.) [ حﺮﺵ ] 1.açma. 2.açılama.<br />
şerha (A.) [ ﻪﺣﺮﺵ ] dilim dilim olmuş.<br />
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.<br />
şeriat (A.) [ ﺖﻌیﺮﺵ ] 1.din hükümleri. 2.doğru yol.<br />
şerif (A.) [ ﻒیﺮﺵ ] 1.şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.<br />
şerik (A.) [ ﮏیﺮﺵ ] 1.ortak. 2.okul arkadaşı.<br />
şerîr (A.) [ ﺮیﺮﺵ ] kötü, şirret.<br />
424
şerîta (A.) [ ﻪﻄیﺮﺵ ] koşul.<br />
şerm (F.) [ مﺮﺵ ] utanç, utanma.<br />
şermende (F.) [ ﻩﺪﻨﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />
şermendegî (F.) [ ﯽﮔﺪﻨﻡﺮﺵ ] utangaçlık.<br />
şermgîn (F.) [ ﻦﻴﮕﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />
şermnâk (F.) [ کﺎﻨﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />
şermsâr (F.) [ رﺎﺴﻡﺮﺵ ] utangaç.<br />
şerr (A.) [ ﺮﺵ ] 1.kötülük. 2.kötü davranış.<br />
şerîr (A.) [ ﺮیﺮﺵ ] kötü insan, kötülük eden insan.<br />
şest (F.) [ ﺖﺴﺵ ] 1.okçu yüksüğü. 2.olta.<br />
şeş (F.) [ ﺶﺵ ] altı.<br />
şeşbeş (F.-T.) [ ﺶﺑ ﺶﺵ ] altı ve beş.<br />
şeşcihar (F.) [ رﺎﻬﺝ ﺶﺵ ] altı ve dört.<br />
şeşise (F.) [ ﻪﺱ و ﺶﺵ ] altı ve üç.<br />
şeşiyek (F.) [ ﮏی و ﺶﺵ ] altı ve bir.<br />
şeşper (F.) [ ﺮﭘ ﺶﺵ ] topuz.<br />
şeşüdü (F.) [ ود و ﺶﺵ ] altı ve iki.<br />
şeşüm (F.) [ ﻢﺸﺵ ] altıncı.<br />
şeşüse (F.) [ ﻪﺱ و ﺶﺵ ] altı ve üç.<br />
şeşüyek (F.) [ ﮏی و ﺶﺵ ] altı ve bir.<br />
şetâret (A.) [ ترﺎﻄﺵ ] neşe.<br />
şetm (A.) [ ﻢﺘﺵ ] küfür, sövgü.<br />
şetm etmek küfretmek, sövmek.<br />
425
şevâgil (A.) [ ﻞﻏاﻮﺵ ] uğraşılar.<br />
şevher (F.) [ ﺮهﻮﺵ ] koca.<br />
şevk (A.) [ قﻮﺵ ] 1.çok isteme. 2.sevinç.<br />
şevket (A.) [ ﺖﮐﻮﺵ ] ululuk.<br />
şevketmeâb (A.) [ بﺂﻡ ﺖﮐﻮﺵ ] yüce padişah.<br />
şevketpenâh (A.-F.) [ ﻩﺎﻨﭘ ﺖﮐﻮﺵ ] yüce padişah.<br />
şey’ (A.) [ ءﯽﺵ ] şey.<br />
şey’î (A.) [ ﯽﺌﻴﺵ ] nesnel, objektif.<br />
şey’iyet (A.) [ ﺖﻴﺌﻴﺵ ] nesnellik, objektiflik.<br />
şeyâtin (A.) [ ﻦﻴﻃﺎﻴﺵ ] şeytanlar.<br />
şeyb (A.) [ ﺐﻴﺵ ] yaşlılık, ihtiyarlık.<br />
şeydâ (F.) [ اﺪﻴﺵ ] mecnun.<br />
şeyh (A.) [ ﺦﻴﺵ ] 1.yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.<br />
şeyhûhet (A.) [ ﺖﺧﻮﺨﻴﺵ ] yaşlılık.<br />
şeytanet (A.) [ ﺖﻨﻄﻴﺵ ] şeytanlık, hilekârlık.<br />
şeytânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻄﻴﺵ ] 1.şeytanlık. 2.şeytanca.<br />
şıhne (A.) [ ﻪﻨﺤﺵ ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.<br />
şık (A.) [ ﻖﺵ ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.<br />
şi’r (A.) [ ﺮﻌﺵ ] şiir.<br />
şîa (A.) [ ﻪﻌﻴﺵ ] şiî.<br />
şiâr (A.) [ رﺎﻌﺵ ] 1.slogan. 2.işaret.<br />
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.<br />
şibh (A.) [ ﻪﺒﺵ ] 1.benzeme. 2.benzer.<br />
426
şibh-i cezîre (A.-F.) [ ﻩﺮیﺰﺝ ﻪﺒﺵ ] yarımada.<br />
şibh-i münharif (A.-F.) [ فﺮﺤﻨﻡ ﻪﺒﺵ ] yamuk.<br />
şicâ’ (A.) [ عﺎﺠﺵ ] cesurlar.<br />
şiddet (A.) [ تﺪﺵ ] 1.sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.<br />
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.<br />
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.<br />
şifa bulmak iyileşmek.<br />
şifâ’ (A.) [ ءﺎﻔﺵ ] şifa,iyileşme.<br />
şifâbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑﺎﻔﺵ ] şifa verme, iyileştirme.<br />
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.<br />
şifâhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧﺎﻔﺵ ] hastane.<br />
şifâhen (A.) [ ﺎهﺎﻔﺵ ] sözlü olarak.<br />
şifâhî (A.) [ ﯽهﺎﻔﺵ ] sözlü olarak.<br />
şifakâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻔﺵ ] şifa veren, iyileştiren.<br />
şifânâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻥﺎﻔﺵ ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.<br />
şifâresân (A.-F.) [ نﺎﺱرﺎﻔﺵ ] şifa veren, iyileştiren.<br />
şifâyâb (A.-F.) [ بﺎیﺎﻔﺵ ] şifa bulan.<br />
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.<br />
şîfte (F.) [ ﻪﺘﻔﻴﺵ ] delicesine aşık.<br />
şîftedil (F.) [ لد ﻪﺘﻔﻴﺵ ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.<br />
şihâb (A.) [ بﺎﻬﺵ ] 1.akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.<br />
şîhe (F.) [ ﻪﻬﻴﺵ ] kişneme.<br />
şîî (A.) [ ﯽﻌﻴﺵ ] şiî, şîa mezhebine mensup.<br />
427
şiirâlud (A.-F.) [ دﻮﻝﺁ ﺮﻌﺵ ] şiirli.<br />
şîiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﻴﺵ ] şiîlik.<br />
şikâf (F.) [ ] فﺎﮑﺵ 1.yarık. 2.yaran.<br />
şikâr (F.) [ رﺎﮑﺵ ] 1.av. 2.av hayvanı.<br />
şikâr etmek avlamak.<br />
şikâr olmak avlanmak, av olmak.<br />
şikârgah (F.) [ ﻩﺎﮔرﺎﮑﺵ ] avlak.<br />
şikârî (F.) [ یرﺎﮑﺵ ] 1.avcı. 2.av ile ilgili.<br />
şikâyât (A.) [ تﺎیﺎﮑﺵ ] şikayetler.<br />
şikâyet (A.) [ ﺖیﺎﮑﺵ ] sızlanma, şikayet.<br />
şikâyetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖیﺎﮑﺵ ] 1.şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan<br />
yapıt.<br />
şikem (F.) [ ﻢﮑﺵ ] 1.karın. 2.mide.<br />
şikembe (F.) [ ﻪﺒﻤﮑﺵ ] işkembe.<br />
şikemderd (F.) [ درد ﻢﮑﺵ ] karın ağrısı.<br />
şikemperest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘ ﻢﮑﺵ ] obur.<br />
şikemperver (F.) [ روﺮﭘ ﻢﮑﺵ ] obur.<br />
şiken (F.) [ ﻦﮑﺵ ] 1.kıran. 2.kıvrım, büklüm.<br />
şikence (F.) [ ﻪﺠﻨﮑﺵ ] işkence.<br />
şikest (F.) [ ﺖﺴﮑﺵ ] 1.kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.<br />
şikest bulmak kırılmak.<br />
şikest olmak kırılmak.<br />
şikeste (F.) [ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] 1.kırık. 2.yenik, mağlup.<br />
428
şikestebâl (F.) [ لﺎﺑ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] 1.kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.<br />
şikestebeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] kırık dökük.<br />
şikestedil (F.) [ لد ﻪﺘﺴﮑﺵ ] gönlü yaralı.<br />
şikestetâli’ (F.-A.) [ ﻊﻝﺎﻃ ﻪﺘﺴﮑﺵ ] talihsiz.<br />
şimâl (A.) [ لﺎﻤﺵ ] 1.kuzey. 2.sol.<br />
şimâlen (A.) [ ﻻﺎﻤﺵ ] 1.kuzeyden. 2.kuzeyde.<br />
şimâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻤﺵ ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.<br />
şimşâd (F.) [ دﺎﺸﻤﺵ ] şimşir.<br />
şimşir (F.) [ ﺮﻴﺸﻤﺵ ] kılıç.<br />
şinâs (F.) [ سﺎﻨﺵ ] 1.tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.<br />
şîr (F.) [ ﺮﻴﺵ ] arslan.<br />
şîr (F.) [ ﺮﻴﺵ ] süt.<br />
şîrâze (F.) [ ﻩزاﺮﻴﺵ ] 1.kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.<br />
şîrdan (F.) [ نادﺮﻴﺵ ] şirden.<br />
şîrdil (F.) [ لدﺮﻴﺵ ] yiğit, arslan yürekli.<br />
şîre (F.) [ ﻩﺮ ﻴﺵ ] 1.şıra. 2.özsuyu. 3.süt.<br />
şîrhar (F.) [ راﻮﺧﺮﻴﺵ ] süt çocuğu.<br />
şîrin (F.) [ ﻦیﺮﻴﺵ ] 1.tatlı. 2.şirin, sevimli.<br />
şîrinkâr (F.) [ رﺎﮑﻨیﺮﻴﺵ ] davranışları güzel.<br />
şîrinzeban (F.) [ نﺎﺑز ﻦیﺮﻴﺵ ] tatlı dilli.<br />
şirk (A.) [ کﺮﺵ ] Tanrı’ya ortak koşma.<br />
şirket (A.) [ ﺖﮐﺮﺵ ] ortaklık.<br />
şîrmerd (F.) [ دﺮﻡﺮﻴﺵ ] yürekli, yiğit.<br />
429
şîrpençe (F.) [ ﻪﭽﻨﭘﺮﻴﺵ ] 1.arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan<br />
çıbanı.<br />
şirret (A.) [ تﺮﺵ ] 1.kötülük. 2.kötü insan.<br />
şiryân (A.) [ نﺎیﺮﺵ ] atardamar.<br />
şîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﺵ ] şişe.<br />
şitâ (A.) [ ﺎﺘﺵ ] kış.<br />
şitâbân (F.) [ نﺎﺑﺎﺘﺵ ] koşan, seğirten.<br />
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.<br />
şitâiyye (A.) [ ﻪﻴﺋﺎﺘﺵ ] 1.kışlık. 2.kış için yazılan şiir.<br />
şîve (F.) [ ﻩﻮﻴﺵ ] 1.tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.<br />
şîvebaz (F.) [ زﺎﺑ ﻩﻮﻴﺵ ] işveli.<br />
şîvekâr (F.) [ رﺎﮐ ﻩﻮﻴﺵ ] işveli, cilveli.<br />
şîven (F.) [ نﻮﻴﺵ ] ağıt.<br />
şöhre (A.) [ ﻩﺮﻬﺵ ] ünlü.<br />
şöhret (A.) [ تﺮﻬﺵ ] ün.<br />
şöhretşiâr (A.) [ رﺎﻌﺵ تﺮﻬﺵ ] ünlü.<br />
şu’le (A.) [ ﻪﻠﻌﺵ ] alev, şule.<br />
şu’ledar (A.-F.) [ راد ﻪﻠﻌﺵ ] alevli, şuleli.<br />
şu’lereng (A.-F.) [ ﮓﻥر ﻪﻠﻌﺵ ] alev rengi.<br />
şu’lever (A.-F.) [ رو ﻪﻠﻌﺵ ] 1.alevli. 2.parlak, aydınlık.<br />
şuâ (A.) [ عﺎﻌﺵ ] ışın.<br />
şuâât (A.) [ تﺎﻋﺎﻌﺵ ] ışınlar.<br />
şuabât (A.) [ تﺎﺒﻌﺵ ] şubeler.<br />
430
şuarâ (A.) [ اﺮﻌﺵ ] şairler.<br />
şube (A.) [ ﻪﺒﻌﺵ ] kol, dal, şube.<br />
şubede (F.) [ ﻩﺪﺒﻌﺵ ] hokkabazlık.<br />
şubedebâz (F.) [ زﺎﺑ ﻩﺪﺒﻌﺵ ] hokkabaz.<br />
şuebât (A.) [ تﺎﺒﻌﺵ ] şubeler.<br />
şugl (A.) [ ﻞﻐﺵ ] iş, uğraşı.<br />
şugûl (A.) [ لﻮﻐﺵ ] uğraşılar.<br />
şûh (F.) [ خﻮﺵ ] 1.oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.<br />
şûhmeşreb (F.-A.) [ بﺮﺸﻡ خﻮﺵ ] şen şakrak.<br />
şûm (F.) [ مﻮﺵ ] uğursuz, şom.<br />
şûr (F.) [ رﻮﺵ ] 1.heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.<br />
şûrâ (A.) [ ارﻮﺵ ] danışma.<br />
şûrbaht (F.) [ ﺖﺨﺑرﻮﺵ ] talihsiz.<br />
şûre (F.) [ ﻩرﻮﺵ ] çorak.<br />
şûrezâr (F.) [ راز ﻩرﻮﺵ ] çorak arazi.<br />
şûrîde (F.) [ ﻩﺪیرﻮﺵ ] 1.perişan. 2.karasevdalı.<br />
şûrîdebaht (F.) [ ﺖﺨﺑ ﻩﺪیرﻮﺵ ] talihsiz.<br />
şûrîdehâtır (F.-A.) [ ﺮﻃﺎﺧ ﻩﺪیرﻮﺵ ] gönlü perişan, aklı karışık.<br />
şûristân (F.) [ نﺎﺘﺱرﻮﺵ ] çorak arazi.<br />
şûriş (F.) [ شرﻮﺵ ] kargaşa.<br />
şurta (A.) [ ﻪﻃﺮﺵ ] öncü asker.<br />
şurûb (A.) [ بوﺮﺵ ] şurup.<br />
şurût (A.) [ طوﺮﺵ ] koşullar.<br />
431
şuûbiyye (A.) [ ﻪﻴﺑﻮﻌﺵ ] şuûbîlik.<br />
şuûn (A.) [ نﻮﺌﺵ ] 1.işler. 2.olaylar.<br />
şuur (A.) [ رﻮﻌﺵ ] bilinç.<br />
şûy (F.) [ یﻮﺵ ] koca.<br />
şübhe (A.) [ ﻪﻬﺒﺵ ] şüphe.<br />
şübhedar (A.-F.) [ راد ﻪﻬﺒﺵ ] şüpheli, kuşkulu.<br />
şücâ’ (A.) [ عﺎﺠﺵ ] cesur.<br />
şücâ’at (A.) [ ﺖﻋﺎﺠﺵ ] cesurluk, yiğitlik.<br />
şüfeâ (A.) [ ﺎﻌﻔﺵ ] şefaatçılar.<br />
şühedâ (A.) [ اﺪﻬﺵ ] şehitler.<br />
şühud (A.) [ دﻮﻬﺵ ] 1.görme. 2.görünme. 3.tanıklar.<br />
şühûr (A.) [ رﻮﻬﺵ ] aylar.<br />
şükr (A.) [ ﺮﮑﺵ ] şükür, teşekkür.<br />
şükrân (A.) [ ناﺮﮑﺵ ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.<br />
şükrâne (A.-F.) [ ﻪﻥاﺮﮑﺵ ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.<br />
şükrgüzar (A.-F.) [ راﺰﮔﺮﮑﺵ ] teşekkür eden.<br />
şükûfe (F.) [ ﻪﻓﻮﮑﺵ ] çiçek.<br />
şükûfezar (F.) [ ر از ﻪﻓﻮﮑﺵ ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.<br />
şükûh (F.) [ ﻩﻮﮑﺵ ] görkem, ululuk.<br />
şüküfte (F.) [ ﻪﺘﻔﮑﺵ ] açılmış, çiçek açmış.<br />
şükür (A.) [ ﺮﮑﺵ ] teşekkür, iyilik bilme.<br />
şümâr (F.) [ رﺎﻤﺵ ] 1.sayı. 2.sayan.<br />
şümûl (A.) [ لﻮﻤﺵ ] 1.kapsam. 2.kapsama.<br />
432
şümürde (F.) [ ﻩدﺮﻤﺵ ] sayılı.<br />
şüpüş (F.) [ ﺶﭙﺵ ] bit.<br />
şürb (A.) [ بﺮﺵ ] içme.<br />
şürefâ (A.) [ ﺎﻓﺮﺵ ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.<br />
şürekâ (A.) [ ﺎﮐﺮﺵ ] ortaklar.<br />
şürû (A.) [ عوﺮﺵ ] başlama.<br />
şürûh (A.) [ حوﺮﺵ ] şerhler, açılamalar.<br />
şürûr (A.) [ روﺮﺵ ] kötülükler.<br />
şürut (A.) [ طوﺮﺵ ] koşullar.<br />
şüs (F.) [ ﺲﺵ ] akciğer.<br />
şüst (F.) [ ﺖﺴﺵ ] yıkama.<br />
şüstüşû (F.) [ ﻮﺵ و ﺖﺴﺵ ] 1.yıkama. 2.yıkanma.<br />
şüş (F.) [ ﺶﺵ ] karaciğer.<br />
şütür (F.) [ ﺮﺘﺵ ] deve.<br />
şütürban (F.) [ نﺎﺑﺮﺘﺵ ] deveci.<br />
şütürdil (F.) [ لدﺮﺘﺵ ] kinci.<br />
şütürhâr (F.) [ راﻮﺧﺮﺘﺵ ] deve dikeni.<br />
şütürmürg (F.) [ غﺮﻡﺮﺘﺵ ] devekuşu.<br />
şüûn (A.) [ نﻮﺌﺵ ] 1.işler. 2.olaylar.<br />
şüûnât (A.) [ تﺎﻥﻮﺌﺵ ] olaylar.<br />
şüyû (A.) [ عﻮﻴﺵ ] 1.yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.<br />
şüyûh (A.) [ خﻮﻴﺵ ] 1.şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.<br />
433
tâ (F.) [ ﺎﺕ ] 1.kat. 2.büklüm. 3.tane.<br />
tâ (F.) [ ﺎﺕ ] kadar.<br />
ta’biye (A.) [ ﻪﻴﺒﻌﺕ ] 1.yerine koyma. 2.kurulu düzen.<br />
ta’biyetülceyş (A.) [ ﺶﻴﺠﻝا ﺔﻴﺒﻌﺕ<br />
] strateji.<br />
ta’cîl (A.) [ ﻞﻴﺠﻌﺕ ] acele ettirme.<br />
ta’dâd (A.) [ داﺪﻌﺕ ] 1.sayma. 2.sayım. 3.sayı.<br />
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.<br />
ta’dîl (A.) [ ﻞیﺪﻌﺕ ] 1.değiştirme. 2.doğrulama.<br />
ta’dîlat (A.) [ تﻼیﺪﻌﺕ ] değiştirmeler, değişiklik.<br />
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.<br />
ta’dîlen (A.) [ ﻼیﺪﻌﺕ ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.<br />
ta’kîb (A.) [ ﺐﻴﻘﻌﺕ ] takip, ardına düşme.<br />
ta’kîbât (A.) [ تﺎﺒﻴﻘﻌﺕ ] kovuşturma.<br />
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.<br />
ta’kîben (A.) [ ﺎﺒﻴﻘﻌﺕ ] takip ederek, ardına düşerek.<br />
ta’lîk (A.) [ ﻖﻴﻠﻌﺕ ] 1.askıya alma. erteleme.<br />
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.<br />
ta’lîl (A.) [ ﻞﻴﻠﻌﺕ ] 1.sebep gösterme. 2.tümdengelim.<br />
ta’lîm (A.) [ ﻢﻴﻠﻌﺕ ] 1.öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.<br />
T<br />
434
ta’lîmât (A.) [ تﺎﻤﻴﻠﻌﺕ ] direktif.<br />
ta’lîmât vermek direktif vermek.<br />
ta’lîmatname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ تﺎﻤﻴﻠﻌﺕ ] yönetmelik.<br />
ta’lîmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻢﻴﻠﻌﺕ ] eğitim alanı.<br />
ta’lîmî (A.) [ ﯽﻤﻴﻠﻌﺕ ] öğretici, didaktik.<br />
ta’mîk (A.) [ ﻖﻴﻤﻌﺕ ] 1.derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.<br />
ta’mîm (A.) [ ﻢﻴﻤﻌﺕ ] 1.genelleştirme. 2.genelge.<br />
ta’mîmen (A.) [ ﺎﻤﻴﻤﻌﺕ ] 1.genelleştirerek. 2.genelge ile.<br />
ta’mîr (A.) [ ﺮﻴﻤﻌﺕ ] onarım.<br />
ta’mîr edilmek onarılmak.<br />
ta’mîr etmek onarmak.<br />
ta’mîrât (A.) [ تاﺮﻴﻤﻌﺕ ] onarım, onarımlar.<br />
ta’mîren (A.) [ اﺮﻴﻤﻌﺕ ] tamir ederek, onararak.<br />
ta’n (A.) [ ﻦﻌﻃ ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.<br />
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.<br />
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.<br />
ta’ne (A.) [ ﻪﻨﻌﻃ ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.<br />
ta’nezen (A.-F.) [ ﻪﻨﻌﻃ ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.<br />
ta’rîb (A.) [ ﺐیﺮﻌﺕ ] arapçalaştırma.<br />
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.<br />
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.<br />
ta’rîf (A.) [ ﻒیﺮﻌﺕ ] 1.anlatma. 2.tanımlama, tanım.<br />
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.<br />
435
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.<br />
ta’rife (A.) [ ﻪﻓﺮﻌﺕ ] çizelge.<br />
ta’rîz (A.) [ ﺾیﺮﻌﺕ ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.<br />
ta’tîl (A.) [ ﻞﻴﻄﻌﺕ ] 1.durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.<br />
ta’tîlât (A.) [ تﻼﻴﻄﻌﺕ ] tatiller.<br />
ta’vîk (A.) [ ﻖیﻮﻌﺕ ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.<br />
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.<br />
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.<br />
ta’vîz (A.) [ ﺬیﻮﻌﺕ ] muska.<br />
ta’vîz (A.) [ ﺾیﻮﻌﺕ ] 1.ödün. 2.değiştirme.<br />
ta’yîb (A.) [ ﺐﻴﻴﻌﺕ ] ayıplama.<br />
ta’yîn (A.) [ ﻦﻴﻴﻌﺕ ] 1.belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.<br />
ta’zîb (A.) [ ﺐیﺬﻌﺕ ] azap verme.<br />
ta’zîm (A.) [ ﻢﻴﻈﻌﺕ ] 1.saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.<br />
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.<br />
ta’zîmen (A.) [ ﺎﻤﻴﻈﻌﺕ ] 1.saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.<br />
ta’zîr (A.) [ ﺮیﺬﻌﺕ ] özrünü bildirme.<br />
ta’ziye (A.) [ ﻪیﺰﻌﺕ ] 1.başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.<br />
ta’ziyet (A.) [ ﺖیﺰﻌﺕ ] başsağlığı dileme.<br />
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖیﺰﻌﺕ ] başsağlığı mektubu.<br />
ta’zîz (A.) [ ﺰیﺰﻌﺕ ] aziz tutma, değer verme.<br />
taab (A.) [ ﺐﻌﺕ ] 1.sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.<br />
taabbüd (A.) [ ﺪﺒﻌﺕ ] kulluk, ibadet, tapınma.<br />
436
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.<br />
taaccüb (A.) [ ﺐﺠﻌﺕ ] şaşırma.<br />
taaccüb etmek şaşırmak.<br />
taaddî (A.) [ یﺪﻌﺕ ] 1.zulüm. 2.haksızlık.<br />
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.<br />
taaddüd (A.) [ دﺪﻌﺕ ] 1.çokluk. 2.çoğalma.<br />
taadiyât (A.) [ تﺎیﺪﻌﺕ ] 1.zulümler. 2.haksızlıklar.<br />
taaffün (A.) [ ﻦﻔﻌﺕ ] kokuşma.<br />
taaffün etmek kokuşmak.<br />
taahhüd (A.) [ ﺪﻬﻌﺕ ] üstlenme.<br />
taahhüd etmek üstlenmek.<br />
taahhüdname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺪﻬ ﻌﺕ ] taahhüt belgesi.<br />
taakkul (A.) [ ﻞﻘﻌﺕ ] 1.akıl erdirme. 2.akıl etme.<br />
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.<br />
taalluk (A.) [ ﻖﻠﻌﺕ ] 1.ilgili olma. 2.ait olma.<br />
taallukât (A.) [ تﺎﻘﻠﻌﺕ ] 1.ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.<br />
taâm (A.) [ مﺎﻌﻃ ] yemek.<br />
taâm etmek yemek yemek.<br />
taâmhane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ مﺎﻌﻃ ] yemekhane.<br />
taammuk (A.) [ ﻖﻤﻌﺕ ] derinleşme.<br />
taammuk etmek derinleşmek.<br />
taammüd (A.) [ ﺪﻤﻌﺕ ] bilerek yapma.<br />
taammüden (A.) [ اﺪﻤﻌﺕ ] bilerek, kasıtlı olarak.<br />
437
taammüm (A.) [ ﻢﻤﻌﺕ ] genelleşme, yayılma.<br />
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.<br />
taannüd (A.) [ ﺪﻨﻌﺕ ] inat etme.<br />
taannüd etmek inat etmek.<br />
taarruz (A.) [ ضﺮﻌﺕ ] 1.saldırı. 2.sataşma.<br />
taarrüb (A.) [ بﺮﻌﺕ ] araplaşma.<br />
taassub (A.) [ ﺐﺼﻌﺕ ] 1.fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.<br />
taassubkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺒﺼﻌﺕ ] fanatik, mutaassıp.<br />
taassubkârî (A.-F.) [ یرﺎﮑﺒﺼﻌﺕ ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.<br />
taassür (A.) [ ﺮﺴﻌﺕ ] güçleşme.<br />
taaşşuk (A.) [ ﻖﺸﻌﺕ ] aşık olma.<br />
tâat (A.) [ ﺖﻋﺎﻃ ] 1.ibadet. 2.itaat.<br />
tâat kılmak ibadet etmek.<br />
taavvuk (A.) [ قﻮﻌﺕ ] gecikme, oyalanma.<br />
taayYün (A.) [ ﻦﻴﻌﺕ ] ortaya çıkma, belirme.<br />
taayYüş (A.) [ ﺶﻴﻌﺕ ] yaşama.<br />
taayYüş etmek yaşamak.<br />
taazzuv (A.) [ ﻮﻀﻌﺕ ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.<br />
tâb (F.) [ بﺎﺕ ] 1.güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.<br />
6.aydınlatan.<br />
tab’ (A.) [ ﻊﺒﻃ ] 1.huy. 2.basım, baskı.<br />
tab’ edilmek basılmak.<br />
tab’ etmek basmak.<br />
438
tab’ olunmak basılmak.<br />
tab’an (A.) [ ﺎﻌﺒﻃ ] doğal olarak, tabiatıyla.<br />
tab’âniyye (A.) [ ﻪﻴﻥﺎﻌﺒﻃ ] natüralizm.<br />
tabâbet (A.) [ ﺖﺑﺎﺒﻃ ] doktorluk.<br />
tabâhat (A.) [ ﺖﺧﺎﺒﻃ ] aşçılık.<br />
tabak (A.) [ ﻖﺒﻃ ] tabak.<br />
tabaka (A.) [ ﻪﻘﺒﻃ ] 1.kat. 2.katman. 3.sınıf.<br />
tabakât (A.) [ تﺎﻘﺒﻃ ] 1.katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.<br />
tabakâtülarz (A.) [ ضرﻻا ﺔﻘﺒﻃ<br />
] jeoloji.<br />
tabakhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻖﺒﻃ ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.<br />
tâbân (F.) [ نﺎﺑﺎﺕ ] parlak, aydınlık.<br />
tabasbus (A.) [ ﺺﺒﺼﺒﺕ ] yardakçılık, yaltaklanma.<br />
tabasbus etmek yaltaklanmak.<br />
tâbâver (F.) [ روﺁ بﺎﺕ ] dayanıklı.<br />
tabâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﺒﻃ ] tabiatler, huylar.<br />
tabbâh (A.) [ خﺎﺒﻃ ] aşçı.<br />
tabbâl (A.) [ لﺎﺒﻃ ] davulcu.<br />
tâbdar (F.) [ راﺪﺑﺎﺕ ] 1.kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.<br />
tâbe (F.) [ ﻪﺑﺎﺕ ] tava.<br />
tâbende (F.) [ ﻩﺪﻨﺑﺎﺕ ] parlak, ışık veren.<br />
tabh (A.) [ ﺦﺒﻃ ] pişirme.<br />
tabhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻊﺒﻃ ] basımevi.<br />
tâbi (A.) [ ﻊﺑﺎﺕ ] 1.uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.<br />
439
tâbi’ (A.) [ ﻊﺑﺎﻃ ] kitap basan.<br />
tabiat (A.) [ ﺖﻌﻴﺒﻃ ] 1.doğa. 2.huy, yaratılış.<br />
tabib (A.) [ ﺐﻴﺒﻃ ] doktor.<br />
tabîban (A.-F.) [ نﺎﺒﻴﺒﻃ ] doktorlar.<br />
tabîî (A.) [ ﯽﻌﻴﺒﻃ ] 1.doğal. 2.doğal olarak.<br />
tabîiyyât (A.) [ تﺎﻴﻌﻴﺒﻃ ] doğa bilimleri.<br />
tâbiiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺑﺎﺕ ] uyruk.<br />
tabîiyyûn (A.) [ نﻮﻴﻌﻴﺒﻃ ] natüralistler.<br />
tabir (A.) [ ﺮﻴﺒﻌﺕ ] 1.yorumlama. 2.terim.<br />
tâbirat (A.) [ تاﺮﻴﺒﻌﺕ ] 1.yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.<br />
tâbistan (F.) [ نﺎﺘﺴﺑﺎﺕ ] yaz.<br />
tâbistânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺘﺴﺑﺎﺕ ] yazlık.<br />
tâbiş (F.) [ ﺶﺑﺎﺕ ] parlama.<br />
tabl (A.) [ ﻞﺒﻃ ] davul.<br />
tablzen (A.-F.) [ نز ﻞﺒﻃ ] davulcu.<br />
tâbnâk (F.) [ کﺎﻨﺑﺎﺕ ] parlak.<br />
tâbut (A.) [ تﻮﺑﺎﺕ ] tabut.<br />
tâc (A.) [ جﺎﺕ ] 1.taç. 2.sorguç.<br />
tâcdâr (A.-F.) [ راﺪﺝﺎﺕ ] taç sahibi, padişah.<br />
tâcıser (A.-F.) [ ﺮﺱ جﺎﺕ ] baştacı.<br />
tacidar (A.-F.) [ راﺪﺝﺎﺕ ] taç sahibi, padişah.<br />
tacir (A.) [ ﺮﺝﺎﺕ ] tüccar, ticaret yapan.<br />
taciz (A.) [ ﺰﻴﺠﻌﺕ ] rahatsız etme.<br />
440
taciz etmek rahatsız etmek.<br />
tâcser (A.-F.) [ ﺮﺴﺝﺎﺕ ] baştacı.<br />
tâcver (A.-F.) [ رﻮﺝﺎﺕ ] taçlı, taç sahibi, padişah.<br />
tadâd (A.) [ داﺪﻌﺕ ] 1.sayı. 2.sayma.<br />
tafazzul (A.) [ ﻞﻀﻔﺕ ] bilgiçlik taslama.<br />
tafra (A.) [ ﻩﺮﻔﻃ ] atıp tutma.<br />
tafrafurûş (A.-F.) [ شوﺮﻓ ﻩﺪﻔﻃ ] atıp tutan.<br />
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.<br />
tafsil (A.) [ ﻞﻴﺼ ﻔﺕ ] ayrıntılı açıklama.<br />
tafsilât (A.) [ تﻼﻴﺼﻔﺕ ] 1.ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.<br />
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.<br />
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.<br />
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.<br />
tafsîlen (A.) [ ﻼﻴﺼﻔﺕ ] ayrıntılı olarak.<br />
tagaddî (A.) [ یﺪﻐﺕ ] beslenme.<br />
tagaddî etmek beslenmek.<br />
tagallüb (A.) [ ﺐﻠﻐﺕ ] zorbalık.<br />
tagannî (A.) [ ﯽﻨﻐﺕ ] 1.zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.<br />
tagannî etmek şarkı söylemek.<br />
tagayyür (A.) [ ﺮﻴﻐﺕ ] değişme, başkalaşma.<br />
tagazzî (A.) [ یﺬﻐﺕ ] beslenme.<br />
tagazzî etmek beslenmek.<br />
tağdiye (A.) [ ﻪیﺬﻐﺕ ] besleme.<br />
441
tağdiye etmek beslemek.<br />
tâğî (A.) [ ﯽﻏﺎﻃ ] isyancı.<br />
tağlik (A.) [ ﻖﻴﻠﻐﺕ ] 1.kilit vurma. 2.kapama.<br />
tağlît (A.) [ ﻂﻴﻠﻐﺕ ] yanıltma.<br />
tağrîb etmek uzaklaştırmak.<br />
tâğun (A.) [ نﻮﻏﺎﻃ ] azılılar.<br />
tâğût (A.) [ تﻮﻏﺎﻃ ] 1.büyücü. 2.şeytan.<br />
tağyîr (A.) [ ﺮﻴﻴﻐﺕ ] değiştirme, başkalaştırma.<br />
tağyîr edilmek değiştirilmek.<br />
tağyîr etmek değiştirmek.<br />
tağyîrât (A.) [ تاﺮﻴﻴﻐﺕ ] değişiklikler.<br />
tağziye (A.) [ ﻪیﺬﻐﺕ ] 1.besleme. 2.beslenme.<br />
tahaccür (A.) [ ﺮﺠﺤﺕ ] taşlaşma.<br />
tahaccür etmek taşlaşmak.<br />
tahaddüb (A.) [ بﺪﺤﺕ ] tümsekleşme.<br />
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.<br />
tahaddüs (A.) [ سﺪﺤﺕ ] 1.sezgi. 2.meydana gelme.<br />
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.<br />
tahaddüsiyye (A.) [ ﻪﻴﺱﺪﺤﺕ ] sezgicilik.<br />
tahakkuk (A.) [ ﻖﻘﺤﺕ ] gerçekleşme.<br />
tahakkuk etmek gerçekleşmek.<br />
tahakküm (A.) [ ﻢﮑﺤﺕ ] hükmetme, hükmü altında tutma.<br />
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.<br />
442
tahallüs (A.) [ ﺺﻠﺨﺕ ] 1.kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.<br />
tahammur etmek mayalanmak.<br />
tahammül (A.) [ ﻞﻤﺤﺕ ] dayanma, katlanma.<br />
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.<br />
tahammülfersâ (A.-F.) [ ﺎﺱﺮﻓ ﻞﻤﺤﺕ ] dayanılmaz, takat kesici.<br />
tahammür (A.) [ ﺮﻤﺨﺕ ] mayalaşma.<br />
tahâret (A.) [ ترﺎﻬﻃ ] 1.temizlik. 2.temizlenme.<br />
tahâret etmek temizlenmek.<br />
taharrî (A.) [ یﺮﺤﺕ ] 1.arama. 2.araştırma.<br />
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.<br />
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.<br />
taharriyât (A.) [ تﺎیﺮﺤﺕ ] araştırmalar.<br />
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.<br />
tahassür (A.) [ ﺮﺴﺤﺕ ] 1.özlem duyma. 2.üzülme.<br />
tahassüs (A.) [ ﺲﺴﺤﺕ ] duygulanma, hislenme.<br />
tahaşşî (A.) [ ﯽﺸﺨﺕ ] ürperme.<br />
tahattî (A.) [ ﯽﻄﺨﺕ ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.<br />
tahattur (A.) [ ﺮﻄﺨﺕ ] anımsama, hatırlama.<br />
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.<br />
tahavvül (A.) [ لﻮﺤﺕ ] değişim.<br />
tahavvül etmek değişmek.<br />
tahavvülât (A.) [ تﻻﻮﺤﺕ ] değişimler.<br />
tahayyül (A.) [ ﻞﻴﺨﺕ ] hayal etme.<br />
443
tahayyül etmek hayal etmek.<br />
tahayyülât (A.) [ تﻼﻴﺨﺕ ] hayal etmeler, hayale dalışlar.<br />
tahayyülî (A.) [ ﯽﻠﻴﺨﺕ ] hayalî.<br />
tahayyür (A.) [ ﺮﻴﺤﺕ ] hayranlık.<br />
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.<br />
tahcîr (A.) [ ﺮﻴﺠﺤﺕ ] çit çekme.<br />
tahdîd (A.) [ ﺪیﺪﺤﺕ ] sınırlandırma.<br />
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.<br />
tahdîd etmek sınırlandırmak.<br />
tahdîdât (A.) [ تاﺪیﺪﺤﺕ ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.<br />
tahfîf (A.) [ ﻒﻴﻔﺨﺕ ] hafifletme.<br />
tahfîf etmek hafifletmek.<br />
tâhir (A.) [ ﺮهﺎﻃ ] temiz.<br />
tahkik (A.) [ ﻖﻴﻘﺤﺕ ] araştırma, gerçeği arama.<br />
tahkik edilmek araştırılmak.<br />
tahkik etmek araştırmak.<br />
tahkîkat (A.) [ تﺎﻘﻴﻘﺤﺕ ] araştırmalar.<br />
tahkim (A.) [ ﻢﻴﮑﺤﺕ ] sağlamlaştırma.<br />
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.<br />
tahkim etmek sağlamlaştırmak.<br />
tahkîmât (A.) [ تﺎﻤﻴﮑﺤﺕ ] 1.sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.<br />
tahkîr (A.) [ ﺮﻴﻘﺤﺕ ] küçümseme, aşağılama.<br />
tahkîr edilmek aşağılanmak.<br />
444
tahkîr etmek aşağılamak.<br />
tahkîrâmiz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺮﻴﻘﺤﺕ ] aşağılayıcı.<br />
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.<br />
tahlîf (A.) [ ﻒﻴﻠﺤﺕ ] 1.and içirme. 2.and içme.<br />
tahlîf etmek halef bırakmak.<br />
tahlîl (A.) [ ﻞﻴﻠﺤﺕ ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.<br />
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.<br />
tahlîlât (A.) [ تﻼﻴﻠﺤﺕ ] analizler, tahliller.<br />
tahlîs (A.) [ ﺺﻴﻠﺨﺕ ] kurtarma.<br />
tahlit (A.) [ ﻂﻴﻠﺨﺕ ] karıştırma.<br />
tahliye (A.) [ ﻪﻴﻠﺨﺕ ] 1.boşaltma. 2.salıverme.<br />
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.<br />
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.<br />
tahmîl (A.) [ ﻞﻴﻤﺤﺕ ] 1.yükleme. 2.sorumluluk verme.<br />
tahmînen (A.) [ ﺎﻨﻴﻤﺨﺕ ] tahminle, aşağı yukarı.<br />
tahmînî (A.) [ ﯽﻨﻴﻤﺨﺕ ] tahmin edilen.<br />
tahmîr (A.) [ ﺮﻴﻤﺨﺕ ] 1.mayalandırma. 2.yoğurma.<br />
tahmis (A.) [ ﺲﻴﻤﺨﺕ ] 1.beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.<br />
tahnit (A.) [ ﻂﻴﻨﺤﺕ ] ilaçlama.<br />
tahrib (A.) [ ﺐیﺮﺨﺕ ] yıkma, harap etme.<br />
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.<br />
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.<br />
tahrîbât (A.) [ تﺎﺒیﺮﺨﺕ ] yıkmalar, yıkımlar.<br />
445
tahrîbkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺒیﺮﺨﺕ ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.<br />
tahrîf (A.) [ ﻒیﺮﺤﺕ ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.<br />
tahrîfat (A.) [ تﺎﻔیﺮﺤﺕ ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem<br />
oynatmalar.<br />
tahrîk (A.) [ ﮏیﺮﺤﺕ ] 1.hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.<br />
tahrîkâmiz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﮏیﺮﺤﺕ ] tahrik edici, kışkırtıcı.<br />
tahrim (A.) [ ﻢیﺮﺤﺕ ] 1.yasaklama. 2.yasaklanma.<br />
tahrir (A.) [ ﺮیﺮﺤﺕ ] 1.yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.<br />
tahrîr edilmek yazılmak.<br />
tahrîr etmek yazmak.<br />
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.<br />
tahrîrî (A.) [ یﺮیﺮﺤﺕ ] yazılı.<br />
tahris (A.) [ ﺺیﺮﺤﺕ ] hırslandırma.<br />
tahrîs etmek hırslandırmak.<br />
tahriş (A.) [ ﺶیﺮﺨﺕ ] tırmalama, kazıma.<br />
tahriş etmek tırmalamak.<br />
tahsil (A.) [ ﻞﻴﺼﺤﺕ ] 1.elde etme. 2.öğrenim.<br />
tahsîlat (A.) [ تﻼﻴﺼﺤﺕ ] para ve vergi toplama.<br />
tahsildar (A.-F.) [ راﺪﻠﻴﺼﺤﺕ ] vergi memuru.<br />
tahsin (A.) [ ﻦﻴﺴﺤﺕ ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.<br />
tahsis (A.) [ ﺺﻴﺼﺨﺕ ] özgü kılma, ayırma.<br />
tahsis edilmek ayırılmak.<br />
tahsis etmek ayırmak.<br />
446
tahsisat (A.) [ تﺎﺼﻴﺼﺨﺕ ] ödenek.<br />
tahşiye (A.) [ ﻪﻴﺸﺤﺕ ] haşiye yazma.<br />
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.<br />
tahşiye etmek haşiye yazmak.<br />
taht (A.) [ ﺖﺤﺕ ] alt, aşağı.<br />
taht (F.) [ ﺖﺨﺕ ] 1.saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.<br />
tahtânî (A.) [ ﯽﻥﺎﺘﺤﺕ ] alttaki.<br />
tahte (F.) [ ﻪﺘﺨﺕ ] tahta.<br />
tahtelarz (A.) [ ضرﻻا ﺖﺤﺕ ] yeraltı.<br />
tahtelbahir (A.) [ ﺮﺤﺒﻝا ﺖﺤﺕ ] denizaltı.<br />
tahteşşuur (A.) [ رﻮﻌﺸﻝا ﺖﺤﺕ ] bilinçaltı.<br />
tahtgâh (F.) [ ﻩﺎﮕﺘﺨﺕ ] başkent.<br />
tahtıe (A.) [ ﻪﺌﻄﺨﺕ ] hata bulma.<br />
tahtît-i arazi (A.-F.) [ ﯽﺽارا ﻂﻴﻄﺨﺕ ] topoğrafya.<br />
tahtnişin (F.) [ ﻦﻴﺸﻥ ﺖ ﺨﺕ ] tahtta oturan, hükümdar.<br />
tahtüşşuûr (A.) [ رﻮﻌﺸﻝا ﺖﺤﺕ ] bilinçaltı.<br />
tahvil (A.) [ ﻞیﻮﺤﺕ ] 1.değiştirme. 2.borç senedi.<br />
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.<br />
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.<br />
tahvîlât (A.) [ تﻼیﻮﺤﺕ ] tahviller, borç senetleri.<br />
tahzîr (A.) [ ﺮیﺬﺤﺕ ] sakındırma.<br />
tahzîr etmek sakındırmak.<br />
tâib (A.) [ ﺐﺋﺎﺕ ] tövbekâr, tövbe eden.<br />
447
tâife (A.) [ ﻪﻔﺋﺎﻃ ] 1.zümre. 2.tayfa. 3.kavim.<br />
tâir (A.) [ ﺮﺋﺎﻃ ] kuş.<br />
tâk (A.) [ قﺎﻃ ] kemer.<br />
tâk (F.) [ کﺎﺕ ] asma, asma kütüğü.<br />
takabbül (A.) [ ﻞﺒﻘﺕ ] 1.kabul etme. 2.benimseyiş.<br />
takaddüm (A.) [ مﺪﻘﺕ ] 1.öncelik. 2.öne geçme.<br />
takaddüm etmek öne geçmek.<br />
takallüs (A.) [ ﺺﻠﻘﺕ ] kasılma.<br />
takallüs etmek kasılmak.<br />
takarrüb (A.) [ بﺮﻘﺕ ] yaklaşma, yakınlaşma.<br />
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.<br />
takarrür (A.) [ رﺮﻘﺕ ] 1.karar kılma. 2.yerleşme.<br />
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.<br />
tâkat (A.) [ ﺖﻗﺎﻃ ] dayanma gücü.<br />
tâkatfersâ (A.-F.) [ ﺎﺱﺮﻓ ﺖﻗﺎﻃ ] takat tüketici, dayanılmaz.<br />
takattur (A.) [ ﺮﻄﻘﺕ ] damlama.<br />
takâvim (A.) [ ﻢیوﺎﻘﺕ ] takvimler.<br />
takayyüd (A.) [ ﺪﻴﻘﺕ ] 1.bağlanma. 2.özen gösterme.<br />
takbîh (A.) [ ﺢﻴﺒﻘﺕ ] ayıplama, çirkin görme.<br />
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.<br />
tâkçe (A.-F.) [ ﻪﭽﻗﺎﻃ ] 1.küçük kemer. 2.küçük pencere.<br />
takdim (A.) [ ﻢیﺪﻘﺕ ] 1.sunma, sunuş. 2.öne alma.<br />
takdim edilmek sunulmak.<br />
448
takdim etmek sunmak.<br />
takdime (A.) [ ﻪﻡﺪﻘﺕ ] 1.sunuş. 2.armağan.<br />
takdir (A.) [ ﺮیﺪﻘﺕ ] 1.değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.<br />
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.<br />
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.<br />
takdîren (A.) [ اﺮیﺪﻘﺕ ] takdir ederek.<br />
takdîrname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥﺮیﺪﻘﺕ ] başarı belgesi.<br />
takdîs (A.) [ ﺲیﺪﻘﺕ ] kutsama, ululama.<br />
takıyye (A.) [ ﻪﻴﻘﺕ ] 1.gizleme. 2.sakınma.<br />
tâkıyye (A.) [ ﻪﻴﻗﺎﻃ ] takke.<br />
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.<br />
takîb etmek izlemek.<br />
takiben (A.) [ ﺎﺒﻴﻘﻌﺕ ] takip ederek, izleyerek.<br />
taklîd (A.) [ ﺪﻴﻠﻘﺕ ] 1.taklit, öykünme. 2.sahte.<br />
taklîden (A.) [ اﺪﻴﻠﻘﺕ ] öykünerek, taklit ederek.<br />
taklîl (A.) [ ﻞﻴﻠﻘﺕ ] 1.azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.<br />
takrîb (A.) [ ﺐیﺮﻘﺕ ] yaklaştırma.<br />
takrîben (A.) [ ﺎﺒیﺮﻘﺕ ] yaklaşık olarak.<br />
takrîbî (A.) [ ﯽﺒیﺮﻘﺕ ] yaklaşık olarak.<br />
takrîr (A.) [ ﺮیﺮﻘﺕ ] 1.yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.<br />
takrîren (A.) [ اﺮیﺮﻘﺕ ] anlatarak.<br />
takrîz (A.) [ ﻆیﺮﻘﺕ ] eleştiri.<br />
takrîz (A.) [ ﺾیﺮﻘﺕ ] 1.borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.<br />
449
taksîm (A.) [ ﻢﻴﺴﻘﺕ ] 1.bölme. 2.bölüm. 3.bölü.<br />
taksîm edilmek bölünmek.<br />
taksîm etmek bölmek.<br />
taksimat (A.) [ تﺎﻤﻴﺴﻘﺕ ] bölümlendirme, bölme.<br />
taksîr (A.) [ ﺮﻴﺼﻘﺕ ] 1.kısaltma. 2.kusur.<br />
taksîrât (A.) [ تاﺮﻴﺼﻘﺕ ] kusurlar.<br />
taksît (A.) [ ﻂﻴﺴﻘﺕ ] borç parçası, taksit.<br />
taktî’ (A.) [ ﻊﻴﻄﻘﺕ ] 1.kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.<br />
taktîr (A.) [ ﺮﻴﻄﻘﺕ ] damıtma.<br />
takvâ (A.) [ اﻮﻘﺕ ] haramdan kaçınma.<br />
takviye (A.) [ ﻪیﻮﻘﺕ ] kuvvetlendirme.<br />
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.<br />
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.<br />
takviyet (A.) [ ﺖیﻮﻘﺕ ] kuvvetlendirme.<br />
tal’at (A.) [ ﺖﻌﻠﻃ ] 1.yüz. 2.güzellik.<br />
talâk (A.) [ قﻼﻃ ] 1.boşama. 2.boşanma.<br />
talâknâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ قﻼﻃ ] boşanma belgesi.<br />
tâlân (F.) [ نﻻﺎﺕ ] talan, yağma.<br />
taleb (A.) [ ﺐﻠﻃ ] 1.isteme. 2.istek.<br />
taleb edilmek istenmek.<br />
taleb etmek istemek.<br />
talebdar (A.-F.) [ راﺪﺒﻠﻃ ] alacaklı.<br />
talebe (A.) [ ﻪﺒﻠﻃ ] 1.öğrenci. 2.istekliler.<br />
450
talebkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺒﻠﻃ ] 1.istekli. 2.alacaklı.<br />
tâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﺕ ] ikincil.<br />
tâli’ (A.) [ ﻊﻝﺎﻃ ] 1.doğan. 2.talih.<br />
talîa (A.) [ ﻪﻌﻴﻠﻃ ] öncü.<br />
tâlib (A.) [ ﺐﻝﺎﻃ ] istekli.<br />
taltif (A.) [ ﻒﻴﻄﻠﺕ ] 1.ödüllendirme. 2.gönlünü alma.<br />
tama’ (A.) [ ﻊﻤﻃ ] tamah, açgözlülük.<br />
tama’kâr (A.-F.) [ رﺎﮑﻌﻤﻃ ] açgözlü.<br />
tamâm (A.) [ مﺎﻤﺕ ] 1.tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.<br />
tamâmen (A.) [ ﺎﻡﺎﻤﺕ ] tümüyle.<br />
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.<br />
ta'mîm (A.) [ ﻢ ﻴﻤﻌﺕ ] 1.genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.<br />
tâmm (A.) [ مﺎﺕ ] tam, eksiksiz.<br />
tâmme (A.) [ ﻪﻡﺎﺕ ] tam, eksiksiz.<br />
tanbûr (A.) [ رﻮﺒﻨﻃ ] tambur.<br />
tanbûrî (A.) [ یرﻮﺒﻨﻃ ] tanbur virtüözü.<br />
tanîn (A.) [ ﻦﻴﻨﻃ ] tınlama, tını.<br />
tanînendâz (A.-F.) [ زاﺪﻥا ﻦﻴﻨﻃ ] tınlayan, tını veren, çınlayan.<br />
tannâz (A.) [ زﺎﻨﻃ ] alaya alan, eğlenen.<br />
tantana (A.) [ ﻪﻨﻄﻨﻃ ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.<br />
tanz (A.) [ ﺰﻨﻃ ] alaya alma, eğlenme.<br />
tanzîf (A.) [ ﻒﻴﻈﻨﺕ ] temizleme.<br />
tanzîfât (A.) [ تﺎﻔﻴﻈﻨﺕ ] temizlik işleri.<br />
451
tanzîm (A.) [ ﻢﻴﻈﻨﺕ ] düzenleme, tertipleme.<br />
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.<br />
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.<br />
tanzîr (A.) [ ﺮﻴﻈﻨﺕ ] 1.benzetme. 2.nazire yazma.<br />
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.<br />
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.<br />
târ (F.) [ رﺎﺕ ] 1.tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.<br />
târ olmak kararmak.<br />
tarab (A.) [ بﺮﻃ ] şenlik, neşelenme.<br />
tarabengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا بﺮﻃ ] neşe veren.<br />
tarabgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺑﺮﻃ ] neşelenme yeri, eğlence yeri.<br />
târâc (F.) [ جارﺎﺕ ] yağma.<br />
taraf (A.) [ فﺮﻃ ] 1.yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.<br />
tarafdâr (A.-F.) [ راﺪﻓﺮﻃ ] yandaş.<br />
tarafdârân (A.-F.) [ ناراﺪﻓﺮﻃ ] yandaşlar, taraftarlar.<br />
tarafdârî (A.-F.) [ یراﺪﻓﺮﻃ ] yandaşlık.<br />
tarafeyn (A.) [ ﻦﻴﻓﺮﻃ ] iki taraf.<br />
tarafgîr (A.) [ ﺮﻴﮕﻓﺮﻃ ] yan tutan, yandaş.<br />
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.<br />
tarassud (A.) [ ﺪﺹﺮﺕ ] gözleme.<br />
tarassud edilmek gözlenmek.<br />
tarassud etmek gözlemek.<br />
tarâvet (A.) [ تواﺮﻃ ] tazelik.<br />
452
tard (A.) [ دﺮﻃ ] 1.kovma. 2.görevden uzaklaştırma.<br />
tard etmek kovmak.<br />
târem (F.) [ مرﺎﺕ ] kubbe.<br />
tarf (A.) [ فﺮﻃ ] akış.<br />
tarfe (A.) [ ﻪﻓﺮﻃ ] göz açıp kapayış.<br />
tarfetülayn (A.) [ ﻦﻴﻌﻝا ﺔﻓﺮﻃ<br />
] göz açıp kapayıncaya dek, bir anda.<br />
tarh (A.) [ حﺮﻃ ] 1.atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.<br />
târık (A.) [ قرﺎﻃ ] Çulpan, Zühre, Venüs.<br />
târihnüvis (A.-F.) [ ﺲیﻮﻥ ﺦیرﺎﺕ ] tarihçi, tarih yazarı.<br />
târihşinâs (A.-F.) [ سﺎﻨﺵ ﺦیرﺎﺕ ] tarihçi.<br />
tarîk (A.) [ ﻖیﺮﻃ ] 1.yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat.<br />
târîk (F.) [ ﮏیرﺎﺕ ] karanlık.<br />
tarrâr (A.) [ راﺮﻃ ] yankesici.<br />
târümâr (F.) [ رﺎﻡورﺎﺕ ] 1.dağınık. 2.perişan.<br />
târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek.<br />
tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.<br />
târüpûd (F.) [ دﻮﭘ و رﺎﺕ ] 1.kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku.<br />
tarz (A.) [ زﺮﻃ ] 1.şekil, biçim. 2.yöntem.<br />
tâs (F.) [ سﺎﺕ ] tas.<br />
tasaddî (A.) [ یﺪﺼﺕ ] girişme, başlama, el atma.<br />
tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.<br />
tasallut (A.) [ ﻂﻠﺴﺕ ] musallat olma.<br />
tasannu (A.) [ ﻊﻨﺼﺕ ] yapmacık.<br />
453
tasarruf (A.) [ فﺮﺼﺕ ] 1.tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.<br />
tasâvîr (A.) [ ﺮیوﺎﺼﺕ ] resimler.<br />
tasavvufî (A.) [ ﯽﻓﻮﺼﺕ ] tasavvuf ile ilgili.<br />
tasavvur (A.) [ رﻮﺼﺕ ] zihinde kurma.<br />
tasavvurât (A.) [ تارﻮﺼﺕ ] tasavvurlar.<br />
tasdî’ (A.) [ ﻊیﺪﺼﺕ ] baş ağrıtma, rahatsız etme.<br />
tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.<br />
tasdîk (A.) [ ﻖیﺪﺼﺕ ] onay, doğrulama.<br />
tasdîk etmek onaylamak.<br />
tâse (F.) [ ﻪﺱﺎﺕ ] tasa.<br />
tasfiye (A.) [ ﻪﻴﻔﺼﺕ ] 1.arıtma. 2.temizleme.<br />
tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek.<br />
tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.<br />
tasfiyehane (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻪﻴﻔﺼﺕ ] rafineri.<br />
tasgîr (A.) [ ﺮﻴﻐﺼﺕ ] küçültme.<br />
tashîf (A.) [ ﻒﻴﺤﺼﺕ ] kelimeyi yanlış yazma.<br />
tashih (A.) [ ﺢﻴﺤﺼﺕ ] düzelti.<br />
tashih edilmek düzeltilmek.<br />
tashih etmek düzeltmek.<br />
tâsi’ (A.) [ ﻊﺱﺎﺕ ] dokuzuncu.<br />
tâsi’an (A.) [ ﺎﻌﺱﺎﺕ ] dokuzuncusu.<br />
tâsme (F.) [ ﻪﻤﺱﺎﺕ ] tasma.<br />
tasmîm (A.) [ ﻢﻴﻤﺼﺕ ] kesin karar.<br />
454
tasmîm ittihaz etmek karar almak.<br />
tasmîmât (A.) [ تﺎﻤﻴﻤﺼﺕ ] kesin kararlar.<br />
tasnî’ (A.) [ ﻊﻴﻨﺼﺕ ] 1.yapma. 2.uydurma.<br />
tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.<br />
tasnîf (A.) [ ﻒﻴﻨﺼﺕ ] sınıflandırma.<br />
tasrîf (A.) [ ﻒیﺮﺼﺕ ] fiil çekimi.<br />
tasrîf etmek fiil çekmek.<br />
tasrîh (A.) [ ﺢیﺮﺼﺕ ] açıkça belirtme.<br />
tasrîh etmek açıkça belirtmek.<br />
tasrîhen (A.) [ ﺎﺤیﺮﺼﺕ ] açıkça bildirerek.<br />
tasvib (A.) [ ﺐیﻮﺼ ﺕ ] uygun görme.<br />
tasvîb edilmek uygun görülmek.<br />
tasvîb etmek uygun görmek.<br />
tasvîb olunmak uygun görülmek.<br />
tasvîr (A.) [ ﺮیﻮﺼﺕ ] 1.resmetme. 2.resim. 3.niteleme.<br />
tasvirkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺮیﻮﺼﺕ ] tasvir edici, tasvir eden.<br />
taşt (F.) [ ﺖﺸﻃ ] leğen.<br />
tatbîk (A.) [ ﻖﻴﺒﻄﺕ ] uygulama.<br />
tatbîkan (A.) [ ﺎﻘﻴﺒﻄﺕ ] uygulayarak.<br />
tatbîkat (A.) [ تﺎﻘﻴﺒﻄﺕ ] 1.uygulamalar. 2.tatbikat.<br />
tatbîkat yapmak uygulama yapmak.<br />
tatbîkî (A.) [ ﯽﻘﻴﺒﻄﺕ ] uygulamalı.<br />
tathîr (A.) [ ﺮﻴﻬﻄﺕ ] temizleme.<br />
455
tathîrat (A.) [ تاﺮﻴﻬﻄﺕ ] temizlik.<br />
tatlîk (A.) [ ﻖﻴﻠﻄﺕ ] boşama.<br />
tatmin (A.) [ ﻦﻴﻤﻄﺕ ] 1.doyurma. 2.doyma.<br />
tatvîl (A.) [ ﻞیﻮﻄﺕ ] uzatma.<br />
tâûn (A.) [ نﻮﻋﺎﻃ ] veba.<br />
tav’ (A.) [ عﻮﻃ ] boyun eğme, itaat.<br />
tav’an (A.) [ ﺎﻋﻮﻃ ] isteyerek.<br />
tav’î (A.) [ ﯽﻋﻮﻃ ] kendiliğinden.<br />
tavâf (A.) [ فاﻮﻃ ] etrafında dönme.<br />
tavâf etmek etrafında dönmek.<br />
tavâif (A.) [ ﻒﺋاﻮﻃ ] 1.zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.<br />
tavassut (A.) [ ﻂﺱﻮﺕ ] aracılık.<br />
tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.<br />
tavattun (A.) [ ﻦﻃﻮﺕ ] yerleşme, yurt tutma.<br />
tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.<br />
tavîl (A.) [ ﻞیﻮﻃ ] 1.uzun. 2.uzun süreli.<br />
tavk (A.) [ قﻮﻃ ] 1.kolye, gerdanlık. 2.tasma.<br />
tavr (A.) [ رﻮﻃ ] tavır.<br />
tavsîf (A.) [ ﻒﻴﺹﻮﺕ ] vasıflandırma, niteleme.<br />
tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek.<br />
tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.<br />
tavsiye (A.) [ ﻪﻴﺹﻮﺕ ] 1.vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme.<br />
tâvus (A.) [ سوﺎﻃ ] tavus kuşu.<br />
456
tavzîf (A.) [ ﻒﻴﻇﻮﺕ ] görevlendirme.<br />
tavzîh (A.) [ ﺢﻴﺽﻮﺕ ] açıklama.<br />
tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.<br />
tavzîhat (A.) [ تﺎﺤﻴﺽﻮﺕ ] açıklamalar.<br />
tây (F.) [ یﺎﺕ ] denk, eşit.<br />
taylasan (A.) [ نﺎﺴﻠﻴﻃ ] sarığın sarkan ucu.<br />
tayr (A.) [ ﺮﻴﻃ ] kuş.<br />
tayy (A.) [ ﯽﻃ ] 1.geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.<br />
tayyâr (A.) [ رﺎﻴﻃ ] uçucu.<br />
tayyâre (A.) [ ﻩرﺎﻴﻃ ] uçak.<br />
tayyib (A.) [ ﺐﻴﻃ ] güzel, hoş.<br />
tayyibe (A.) [ ﻪﺒﻴﻃ ] iyi davranış.<br />
tâz (F.) [ زﺎﺕ ] koşma, koşuşturma.<br />
taz’îf (A.) [ ﻒﻴﻌﻀﺕ ] 1.zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.<br />
tazallüm (A.) [ ﻢﻠﻈﺕ ] sızlanma, yakınma.<br />
tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.<br />
tazammun (A.) [ ﻦﻤﻀﺕ ] 1.içinde bulundurma. 2.kefil olma.<br />
tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.<br />
tazarru’ (A.) [ عﺮﻀﺕ ] yalvarıp yakarma.<br />
tazarru’ât (A.) [ تﺎﻋﺮﻀﺕ ] yalvarıp yakarmalar.<br />
tazarrur (A.) [ رﺮﻀﺕ ] zarar görme, zarar etme.<br />
tâze (F.) [ ﻩزﺎ ﺕ ] 1.körpe, taze. 2.genç. 3.yeni.<br />
tâzegî (F.) [ ﯽﮔزﺎﺕ ] 1.körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.<br />
457
tâzî (F.) [ یزﺎﺕ ] 1.Arapça. 2.tazı.<br />
tâziyân (F.) [ نﺎیزﺎﺕ ] araplar.<br />
tâziyâne (F.) [ ﻪﻥﺎیزﺎﺕ ] 1.kırbaç. 2.tezene.<br />
tazmîn (A.) [ ﻦﻴﻤﻀﺕ ] 1.zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir<br />
başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.<br />
tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak.<br />
tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak,<br />
içermek.<br />
tazmînât (A.) [ تﺎﻨﻴﻤﻀﺕ ] zarar ödemeleri, tazminat.<br />
tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak.<br />
tazyîk (A.) [ ﻖﻴﻴﻀﺕ ] 1.sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.<br />
tehâsum (A.) [ ﻢﺹﺎﺨﺕ ] birbirine düşmanlık gütme.<br />
te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.<br />
te’cîl (A.) [ ﻞﻴﺝﺄﺕ ] geciktirme, erteleme.<br />
te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek.<br />
te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.<br />
te’dîb (A.) [ ﺐیدﺄﺕ ] 1.eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.<br />
te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak.<br />
te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.<br />
te’diyât (A.) [ تﺎیدﺄﺕ ] ödemeler.<br />
te’diye (A.) [ ﻪیدﺄﺕ ] ödeme.<br />
te’diye edilmek ödenmek.<br />
te’diye etmek ödemek.<br />
te’hîr (A.) [ ﺮﻴﺧﺄﺕ ] 1.geciktirme. 2.gecikme.<br />
458
te’hîr edilmek geciktirilmek.<br />
te’hîr etmek geciktirmek.<br />
te’kîd (A.) [ ﺪﻴﮐﺄﺕ ] pekiştirme, sağlamlaştırma.<br />
te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak.<br />
te’lîf (A.) [ ﻒﻴﻝﺄﺕ ] 1.yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.<br />
te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak.<br />
te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak.<br />
te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.<br />
te’lîfât (A.) [ تﺎﻔﻴﻝﺄﺕ ] kaleme alınmış eserler.<br />
te’lifbîn (A.-F.) [ ﻦﻴﺑ ﻒﻴﻝﺄﺕ ] uzlaştırıcı, birleşirici.<br />
te’lîfkerde (F.) [ ﻩدﺮﮐ ﻒﻴﻝﺄﺕ ] biri tarafından kaleme alınmış.<br />
te’nîs (A.) [ ﺲﻴﻥﺄﺕ ] alıştırma.<br />
te’sîr (A.) [ ﺮﻴﺛﺄﺕ ] 1.iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.<br />
te’sîrât (A.) [ تاﺮﻴﺛﺄﺕ ] etkiler.<br />
te’sîs (A.) [ ﺲﻴﺱﺄﺕ ] 1.kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.<br />
te’sîs edilmek kurulmak.<br />
te’sîs etmek kurmak.<br />
te’sîsât (A.) [ تﺎﺴﻴﺱﺄﺕ ] 1.kuruluşlar. 2.düzenek.<br />
te’vîl (A.) [ ﻞیوﺄﺕ ] başka bir yorum getirme.<br />
te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.<br />
te’yîd (A.) [ ﺪﻴیﺄﺕ ] pekiştirme.<br />
te’yîd edilmek pekiştirilmek.<br />
te’yîd etmek pekiştirmek.<br />
459
teâdül (A.) [ لدﺎﻌﺕ ] denklik.<br />
teâkub (A.) [ ﺐﻗﺎﻌﺕ ] birbirini izleme.<br />
teâkub etmek birbirini izlemek.<br />
teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.<br />
teâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﻌﺕ ] yükselme.<br />
teâmül (A.) [ ﻞﻡﺎﻌﺕ ] 1.alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.<br />
teâmülât (A.) [ تﻼﻡﺎﻌﺕ ] alışılagelmiş uygulamalar.<br />
tearrî (A.) [ یﺮﻌﺕ ] 1.arınma. 2.çıplaklaşma.<br />
teâruz (A.) [ ضرﺎﻌﺕ ] karşılıklı zıtlık, çelişme.<br />
teâruz etmek çelişmek.<br />
teârüf (A.) [ فرﺎﻌﺕ ] 1.birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.<br />
teâtî (A.) [ ﯽﻃﺎﻌﺕ ] birbirine verme.<br />
teâtî edilmek birbirine verilmek.<br />
teâvün (A.) [ نوﺎﻌﺕ ] yardımlaşma.<br />
teb (F.) [ ﺐﺕ ] 1.ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.<br />
teb’îd (A.) [ ﺪﻴﻌﺒﺕ ] 1.uzaklaştırma. 2.sürgün etme.<br />
teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek.<br />
teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.<br />
tebaa (A.) [ ﻪﻌﺒﺕ ] uyruk, teba.<br />
tebâh (F.) [ ﻩﺎﺒﺕ ] 1.yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.<br />
tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek.<br />
tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.<br />
tebahhur (A.) [ ﺮﺨﺒﺕ ] buharlanma.<br />
460
tebahhur (A.) [ ﺮﺤﺒﺕ ] 1.göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.<br />
tebahhur etmek buharlanmak.<br />
tebâhkâr (F.) [ رﺎﮑهﺎﺒﺕ ] yok eden, mahveden, yıkan.<br />
tebahtur (A.) [ ﺮﺘﺨﺒﺕ ] kibirlenerek yürüme.<br />
tebaiyyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺒﺕ ] uyrukluk.<br />
tebaiyyeten (A.) [ ﺔ ﻴﻌﺒﺕ ] uyarak.<br />
tebâr (F.) [ رﺎﺒﺕ ] soy.<br />
tebâşîr (F.) [ ﺮﻴﺵﺎﺒﺕ ] tebeşir.<br />
tebâüd (A.) [ ﺪﻋﺎﺒﺕ ] uzaklaşma.<br />
tebâüd etmek uzaklaşmak.<br />
tebâyün (A.) [ ﻦیﺎﺒﺕ ] zıtlık, aykırılık.<br />
tebcîl (A.) [ ﻞﻴﺠﺒﺕ ] ululama.<br />
tebcîl edilmek ululanmak.<br />
tebcîl etmek ululamak.<br />
tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.<br />
tebdîl (A.) [ ﻞیﺪﺒﺕ ] değiştirme, dönüştürme, değişiklik.<br />
tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek.<br />
tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek.<br />
tebdîl olmak dönüşmek.<br />
tebdîlen (A.) [ ﻼیﺪﺒﺕ ] 1.değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek,<br />
dönüştürülerek.<br />
tebe’a (A.) [ ﻪﻌﺒﺕ ] tebalar, uyruklar.<br />
tebe’an (A.) [ ﺎﻌﺒﺕ ] uyarak.<br />
461
tebeddül (A.) [ لﺪﺒﺕ ] değişim.<br />
tebeddül etmek değişmek.<br />
tebeddülât (A.) [ تﻻﺪﺒﺕ ] değişimler, değişiklikler.<br />
tebellüğ (A.) [ ﻎﻠﺒﺕ ] alma.<br />
tebellüğ etmek bizzat almak.<br />
teber (F.) [ ﺮﺒﺕ ] balta.<br />
teberdâr (F.) [ رادﺮﺒﺕ ] baltacı.<br />
teberrâ (A.) [ اﺮﺒﺕ ] uzak durma.<br />
teberru (A.) [ عﺮﺒﺕ ] bağış.<br />
teberruan (A.) [ ﺎﻋﺮﺒﺕ ] bağışlayarak.<br />
teberruât (A.) [ تﺎﻋﺮﺒﺕ ] bağışlar.<br />
teberrüd (A.) [ دﺮﺒﺕ ] soğuma.<br />
teberrüd etmek soğumak.<br />
teberrük (A.) [ کﺮﺒﺕ ] mübarek görme, kutlu sayma.<br />
teberrüken (A.) [ ﺎﮐﺮﺒﺕ ] mübarek görerek,uğur sayarak.<br />
teberzin (F.) [ ﻦیزﺮﺒﺕ ] savaş baltası.<br />
tebessüm (A.) [ ﻢﺴﺒﺕ ] gülümseme.<br />
tebessüm etmek gülümsemek.<br />
tebettül (A.) [ ﻞﺘﺒﺕ ] köşesine çekilme.<br />
tebettül etmek köşesine çekilmek.<br />
tebevvül (A.) [ لﻮﺒﺕ ] idrar yapma, işeme.<br />
tebeyyün (A.) [ ﻦﻴﺒﺕ ] ortaya çıkma, anlaşılma.<br />
tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.<br />
462
tebhâl (A.) [ لﺎﺨﺒﺕ ] uçuk.<br />
tebhîr (A.) [ ﺮﻴﺨﺒﺕ ] buharlaştırma.<br />
teblerze (F.) [ ﻩزﺮﻝ ﺐﺕ ] sıtma nöbeti.<br />
teblîğ (A.) [ ﻎﻴﻠﺒﺕ ] 1.bildiri. 2.yetiştirme.<br />
teblîğât (A.) [ تﺎﻐﻴﻠﺒﺕ ] bildiriler.<br />
tebrîd (A.) [ ﺪیﺮﺒﺕ ] soğutma.<br />
tebrie (A.) [ ﻪﺋﺮﺒﺕ ] arındırma, temize çıkarma.<br />
tebrie etmek temize çıkarmak.<br />
tebrîk (A.) [ ﮏیﺮﺒﺕ ] kutlama.<br />
tebrîk edilmek kutlanmak.<br />
tebrîk etmek kutlamak.<br />
tebrîkât (A.) [ تﺎﮑیﺮﺒﺕ ] kutlamalar.<br />
tebrîkname (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﮏیﺮﺒﺕ ] kutlama yazısı.<br />
tebşîr (A.) [ ﺮﻴﺸﺒﺕ ] müjdeleme.<br />
tebşîr etmek müjdelemek.<br />
tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak.<br />
tebyîz etmek temize çekmek.<br />
tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.<br />
tecâhül (A.) [ ﻞهﺎﺠﺕ ] bilmezlikten gelme.<br />
tecârib (A.) [ برﺎﺠﺕ ] tecrübeler, denemeler.<br />
tecâsür (A.) [ ﺮﺱﺎﺠﺕ ] yüreklenme.<br />
tecâvüz (A.) [ زوﺎﺠﺕ ] 1.haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.<br />
tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.<br />
463
tecavüzkâr (A.-F.) [ رﺎﮐزوﺎﺠﺕ ] 1.sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.<br />
tecdîd (A.) [ ﺪیﺪﺠﺕ ] 1.yenileme. 2.yenilenme.<br />
tecdîd edilmek yenilenmek.<br />
tecdîd etmek yenilemek.<br />
tecdîd olunmak yinelenmek.<br />
teceddüd (A.) [ دﺪﺠﺕ ] yenilenme, yenilik.<br />
teceddüdât (A.) [ تادﺪﺠﺕ ] yenilenmeler, yenilikler.<br />
tecellî (A.) [ ﯽﻠﺠﺕ ] 1.görünme, ortaya çıkma. 2.kader.<br />
tecellî etmek görünmek.<br />
tecellîgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﻴﻠﺠﺕ ] görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.<br />
tecemmu (A.) [ ﻊﻤﺠﺕ ] toplanma, bir araya gelme.<br />
tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.<br />
tecemmül (A.) [ ﻞﻤﺠ ﺕ ] süslenme.<br />
tecennün (A.) [ ﻦﻨﺠﺕ ] cinnet geçirme.<br />
tecerru’ (A.) [ عﺮﺠﺕ ] yudumlama.<br />
tecerru’ etmek yudumlamak.<br />
tecerrüd (A.) [ دﺮﺠﺕ ] 1.bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.<br />
tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.<br />
tecessüm (A.) [ ﻢﺴﺠﺕ ] cisimleşme, şekillenme.<br />
tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.<br />
tecessüs (A.) [ ﺲﺴﺠﺕ ] 1.araştırma. 2.merak.<br />
tecessüs etmek araştırmak.<br />
tecessüskâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺴﺴﺠﺕ ] meraklı, mütecessis.<br />
464
tecevvüf (A.) [ فﻮﺠﺕ ] kofluk.<br />
tecezzî (A.) [ یﺰﺠﺕ ] bölünme, parçalanma, ayrışma.<br />
techîl (A.) [ ﻞﻴﻬﺠﺕ ] bilgisizliğini çıkarma.<br />
techîz (A.) [ ﺰﻴﻬﺠﺕ ] donatım.<br />
techîz edilmek donatılmak.<br />
techîz etmek donatmak.<br />
techîzât (A.) [ تاﺰﻴﻬﺠﺕ ] donatım.<br />
tecnîs (A.) [ ﺲﻴﻨﺠﺕ ] cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma.<br />
tecribe (A.) [ ﻪﺑﺮﺠﺕ ] 1.deneme, sınama. 2.deneyim.<br />
tecribî (A.) [ ﯽﺑﺮﺠﺕ ] deneysel, tecrübî.<br />
tecrîd (A.) [ ﺪیﺮﺠﺕ ] soyutlama.<br />
tecrîd edilmek soyutlanmak.<br />
tecrîd etmek soyutlamak.<br />
tecrîden (A.) [ اﺪیﺮﺠﺕ ] soyutlayarak.<br />
tecrübe (A.) [ ﻪﺑﺮﺠﺕ ] 1.deneme, sınama. 2.deneyim.<br />
tecrübe edilmek denenmek, sınanmak.<br />
tecrübe etmek denemek, sınamak.<br />
tecvîd (A.) [ ﺪیﻮﺠﺕ ] Kur’ân’ı usûlüne göre okuma.<br />
tecvîz (A.) [ ﺰیﻮﺠﺕ ] 1.uygun görme. 2.izin verme.<br />
teczie (A.) [ ﻪﺋﺰﺠﺕ ] parçalara ayırma, bölme.<br />
teczîr (A.) [ ﺮیﺬﺠﺕ ] karekök alma.<br />
tecziye (A.) [ ﻪیﺰﺠﺕ ] cezalandırma.<br />
tecziye edilmek cezalandırılmak.<br />
465
tecziye etmek cezalandırmak.<br />
tecziye olunmak cezalandırılmak.<br />
tedâbir (A.) [ ﺮﻴﺑاﺪﺕ ] çareler, tedbirler.<br />
tedâfü (A.) [ ﻊﻓاﺪﺕ ] savunma.<br />
tedâfüî (A.) [ ﯽﻌﻓاﺪﺕ ] savunma ile ilgili.<br />
tedâhül (A.) [ ﻞﺧاﺪﺕ ] 1.karışma. 2.yığılışma.<br />
tedâî (A.) [ ﯽﻋاﺪﺕ ] çağrışım.<br />
tedarikât (A.) [ تﺎﮐراﺪﺕ ] hazırlıklar.<br />
tedârukât (A.) [ تﺎﮐراﺪﺕ ] hazırlıklar.<br />
tedârük (A.) [ کراﺪﺕ ] hazırlama, temin etme.<br />
tedâvül (A.) [ لواﺪﺕ ] dolaşım.<br />
tedbîr (A.) [ ﺮﻴﺑﺪﺕ ] çare, önlem.<br />
tedbîrülmenzil (A.) [ لﺰﻨﻤﻝاﺮﻴﺑﺪﺕ ] ekonomi.<br />
tedennî (A.) [ ﯽﻥﺪﺕ ] gerileme, alçalma, düşüş.<br />
tedennî etmek gerilemek, alçalmak.<br />
tederrüs (A.) [ سرﺪﺕ ] ders alma.<br />
tedfîn (A.) [ ﻦﻴﻓﺪﺕ ] gömme.<br />
tedfîn edilmek gömülmek.<br />
tedfîn etmek gömmek.<br />
tedhîn (A.) [ ﻦﻴﺧﺪﺕ ] 1.dumanlama. 2.tütsüleme.<br />
tedhîn (A.) [ ﻦﻴهﺪﺕ ] yağ sürme.<br />
tedhîş (A.) [ ﺶﻴهﺪﺕ ] dehşet salma, dehşete düşürme.<br />
tedkîk (A.) [ ﻖﻴﻗﺪﺕ ] inceleme, tetkik.<br />
466
tedkîk edilmek incelenmek.<br />
tedkîk etmek incelemek.<br />
tedkîk olunmak incelenmek.<br />
tedkîkât (A.) [ تﺎﻘﻴﻗﺪﺕ ] incelemeler, tetkikler.<br />
tedrîcen (A.) [ ﺎﺠیرﺪﺕ ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş.<br />
tedrîcî (A.) [ ﯽﺠیرﺪﺕ ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe.<br />
tedrîs (A.) [ ﺲیرﺪﺕ ] ders verme.<br />
tedrîs etmek ders vermek.<br />
tedrîsât (A.) [ تﺎﺴیرﺪﺕ ] öğretim.<br />
tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.<br />
tedvîr (A.) [ ﺮیوﺪﺕ ] 1.döndürme. 2.idare etme.<br />
tedviye etmek ilaç vermek.<br />
teeddüb (A.) [ بدﺄﺕ ] utanma, terbiye ile çekinme.<br />
teeddüb etmek utanmak.<br />
teeddüben (A.) [ ﺎ ﺑدﺄﺕ ] terbiye ile çekinerek, utanarak.<br />
teehhül (A.) [ ﻞهﺄﺕ ] 1.evlenme. 2.evcilleşme.<br />
teehhül etmek evlenmek.<br />
teehhür (A.) [ ﺮﺧﺄﺕ ] gecikme.<br />
teehhür etmek gecikmek.<br />
teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.<br />
teemmül (A.) [ ﻞﻡﺄﺕ ] enikonu düşünme.<br />
teemmül etmek enikonu düşünmek.<br />
teennî (A.) [ ﯽﻥﺄﺕ ] 1.yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.<br />
467
teessüf (A.) [ ﻒﺱﺄﺕ ] üzülme, hayıflanma.<br />
teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.<br />
teessür (A.) [ ﺮﺛﺄﺕ ] 1.üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.<br />
teessüs (A.) [ ﺲﺱﺄﺕ ] kurulma.<br />
teessüs etmek kurulmak.<br />
teeyyüd etmek pekişmek.<br />
tefahhur (A.) [ ﺮﺨﻔﺕ ] şişinme, övünme.<br />
tefahhus (A.) [ ﺺﺤﻔﺕ ] derinlemesine araştırma.<br />
tefâhür (A.) [ ﺮﺧﺎﻔﺕ ] övünme.<br />
tefakkud (A.) [ ﺪﻘﻔﺕ ] arkasını arayıp sorma.<br />
tefâsîl (A.) [ ﻞﻴﺹﺎﻔﺕ ] ayrıntılar.<br />
tefâsîr (A.) [ ﺮﻴﺱﺎﻔﺕ ] tefsirler, yorumlar.<br />
tefâvüt (A.) [ توﺎﻔﺕ ] farklılık.<br />
tefavvuk (A.) [ قﻮﻔﺕ ] üstünlük.<br />
tefazzul (A.) [ ﻞﻀﻔﺕ ] üstünlük taslama.<br />
tefe’ül (A.) [ لﺄﻔﺕ ] 1.fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.<br />
tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.<br />
tefehhüm (A.) [ ﻢﻬﻔﺕ ] anlama.<br />
tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.<br />
tefekkür (A.) [ ﺮﮑﻔﺕ ] düşünme, kafa yorma.<br />
tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.<br />
tefekkürât (A.) [ تاﺮﮑﻔﺕ ] düşünmeler, düşünceler.<br />
tefelsüf (A.) [ ﻒﺴ ﻠﻔﺕ ] felsefe yapma.<br />
468
teferru’ât (A.) [ تﺎﻋﺮﻔﺕ ] ayrıntılar.<br />
teferrüc (A.) [ جﺮﻔﺕ ] gezinti.<br />
teferrücgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺝﺮﻔﺕ ] gezinti yeri.<br />
teferrüd (A.) [ دﺮﻔﺕ ] 1.yalnızlık. 2.benzersizlik.<br />
tefessüh (A.) [ ﺦﺴﻔﺕ ] çürüme, çürüyerek dağılma.<br />
tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.<br />
tefevvuh (A.) [ ﻩﻮﻔﺕ ] dile getirme.<br />
tefevvuk (A.) [ قﻮﻔﺕ ] üstünlük.<br />
tefhîm (A.) [ ﻢﻴﺨﻔﺕ ] yüceltme, ululama.<br />
tefhîm (A.) [ ﻢﻴﻬﻔﺕ ] anlatma.<br />
tefhîm etmek anlatmak.<br />
tefrîh (A.) [ ﺢیﺮﻔﺕ ] ferahlık verme.<br />
tefrîk (A.) [ ﻖیﺮﻔﺕ ] ayırma, ayırdetme.<br />
tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek.<br />
tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek.<br />
tefrîk olunmak ayrılmak.<br />
tefrika (A.) [ ﻪﻗﺮﻔﺕ ] 1.bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama.<br />
tefriş (A.) [ ﺶیﺮﻔﺕ ] döşeme.<br />
tefriş edilmek döşenmek.<br />
tefriş etmek döşemek.<br />
tefrişat (A.) [ تﺎﺸیﺮﻔﺕ ] döşemeler.<br />
tefrît (A.) [ ﻂیﺮﻔﺕ ] aşırılık.<br />
tefsir (A.) [ ﺮﻴﺴﻔﺕ ] yorum.<br />
469
tefsir edilmek yorumlanmak.<br />
tefsir etmek yorumlamak.<br />
tefsirât (A.) [ تاﺮﻴﺴﻔﺕ ] yorumlar.<br />
tefte (F.) [ ﻪﺘﻔﺕ ] kızgın.<br />
teftîn (A.) [ ﻦﻴﺘﻔﺕ ] 1.fitne sokma. 2.meftun etme.<br />
teftiş (A.) [ ﺶﻴﺘﻔﺕ ] denetleme.<br />
teftiş edilmek denetlenmek.<br />
teftiş etmek denetlemek.<br />
tefviz (A.) [ ﺾیﻮﻔﺕ ] 1.birine bırakma. 2.ihale etme.<br />
tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek.<br />
tegaddî etmek beslenmek.<br />
tegafül (A.) [ ﻞﻓﺎﻐﺕ ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.<br />
tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.<br />
tegayür (A.) [ ﺮیﺎﻐﺕ ] zıtlık.<br />
tegayyür (A.) [ ﺮﻴﻐﺕ ] değişme, başkalaşma.<br />
tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak.<br />
tegazzî etmek beslenmek.<br />
tegazzül (A.) [ لﺰﻐﺕ ] gazel söyleme.<br />
teh (F.) [ ﻪﺕ ] dip.<br />
tehâcî (A.) [ ﯽﺝﺎﻬﺕ ] hicivleşme.<br />
tehâcüm (A.) [ ﻢﺝﺎﻬﺕ ] 1.saldırı. 2.üşüşme.<br />
tehâcüm etmek üşüşmek.<br />
tehallüf (A.) [ ﻒﻠﺨﺕ ] uygunsuzluk, uymama.<br />
470
tehallüs (A.) [ ﺺﻠﺨﺕ ] mahlas kullanma.<br />
tehâlüf (A.) [ ﻒﻝﺎﺨﺕ ] 1.uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.<br />
tehâlük (A.) [ ﮏﻝﺎﻬﺕ ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.<br />
tehâsum (A.) [ ﻢﺹﺎﺨﺕ ] birbirine düşmanlık gütme.<br />
tehâşî (A.) [ ﯽﺵﺎﺤﺕ ] çekinme.<br />
tehâvün (A.) [ نوﺎﻬﺕ ] hafife alma.<br />
tehcîr (A.) [ ﺮﻴﺠﻬﺕ ] göçe zorlama, göç ettirme.<br />
tehcîr etmek göç ettirmek.<br />
tehdîd (A.) [ ﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı.<br />
tehdîd edilmek gözdağı verilmek.<br />
tehdîd etmek gözdağı vermek.<br />
tehdîdâmîz (A.-F.) [ ﺰﻴﻡﺁ ﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı vererek, tehdit edici.<br />
tehdîden (A.) [ اﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı vererek tehdit ederek.<br />
tehdîdkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺪیﺪﻬﺕ ] gözdağı verici, tehdit edici.<br />
tehdîdkârâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﺎﮐﺪیﺪﻬﺕ ] tehdit ederek.<br />
teheccî (A.) [ ﯽﺠﻬﺕ ] heceleme.<br />
teheccî etmek hecelemek.<br />
tehevvu (A.) [ عﻮﻬﺕ ] kusma.<br />
tehevvu etmek kusmak.<br />
tehevvür (A.) [ رﻮﻬﺕ ] küplere binme, köpürme.<br />
tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek.<br />
teheyyüc (A.) [ ﺞﻴﻬﺕ ] heyecanlanma.<br />
tehî (F.) [ ﯽﻬﺕ ] 1.boş. 2.anlamsız, yararsız.<br />
471
tehîdest (F.) [ ﺖﺱد ﯽﻬﺕ ] 1.yoksul. 2.eli boş.<br />
tehîdestî (F.) [ ﯽﺘﺱﺪﻴﻬﺕ ] 1.yoksulluk. 2.eli boşluk.<br />
tehîmağz (F.) [ ﺰﻐﻡ ﯽﻬﺕ ] samankafalı, boşkafalı.<br />
tehîmiyân (F.) [ نﺎﻴﻡ ﯽﻬﺕ ] 1.içi boş. 2.kof.<br />
tehiyye (A.) [ ﻪﻴﻬﺕ ] hazırlama.<br />
tehiyye edilmek hazırlanmak.<br />
tehiyye etmek hazırlamak.<br />
tehniyet (A.) [ ﺖﻴﻨﻬﺕ ] kutlama.<br />
tehyie (A.) [ ﻪﺌﻴﻬﺕ ] hazırlama.<br />
tehzîb (A.) [ ﺐیﺬﻬﺕ ] süsleme.<br />
tehzîl (A.) [ ﻞیﺰﻬﺕ ] alaya alış.<br />
tehzîz (A.) [ ﺰیﺰﻬﺕ ] titretme.<br />
tekabül (A.) [ ﻞﺑﺎﻘﺕ ] karşılama.<br />
tekabül etmek karşılamak.<br />
tekâlîf (A.) [ ﻒﻴﻝﺎﮑﺕ ] 1.öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.<br />
tekâmül (A.) [ ﻞﻡﺎﮑﺕ ] 1.olgunlaşma. 2.evrim.<br />
tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.<br />
tekâpu (F.) [ ﻮﭘﺎﮑﺕ ] 1.telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.<br />
tekârîr (A.) [ ﺮیرﺎﻘﺕ ] önergeler.<br />
tekârub (A.) [ برﺎﻘﺕ ] yakınlaşma.<br />
tekâsüf (A.) [ ﻒﺛﺎﮑﺕ ] 1.yoğunlaşma. 2.koyulaşma.<br />
tekâsüf etmek yoğunlaşmak.<br />
tekâsül (A.) [ ﻞﺱﺎﮑﺕ ] üşengeçlik, tembellik.<br />
472
tekâsür (A.) [ ﺮﺛﺎﮑﺕ ] çoğalma.<br />
tekâtu’ (A.) [ ﻊﻃﺎﻘﺕ ] kesişme.<br />
tekâüd (A.) [ ﺪﻋﺎﻘﺕ ] emeklilik.<br />
tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.<br />
tekâüdiye (A.) [ ﻪیﺪﻋﺎﻘﺕ ] emekli aylığı.<br />
tekâvîm (A.) [ ﻢیوﺎﻘﺕ ] takvimler.<br />
tekâyâ (A.) [ ﺎیﺎﮑﺕ ] tekkeler.<br />
tekbîr (A.) [ ﺮﻴﺒﮑﺕ ] Allahuekber deme.<br />
tekbîr getirmek Allahuekber demek.<br />
tekdîr (A.) [ ﺮیﺪﮑﺕ ] 1.azarlama. 2.bulandırma.<br />
tekebbür (A.) [ ﺮﺒﮑﺕ ] büyüklük taslama.<br />
tekeffül (A.) [ ﻞﻔﮑﺕ ] kefil olma.<br />
tekeffül etmek kefil olmak.<br />
tekellüm (A.) [ ﻢﻠﮑﺕ ] konuşma.<br />
tekemmül (A.) [ ﻞﻤﮑﺕ ] 1.tamamlanma. 2.olgunlaşma.<br />
tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.<br />
tekerrür (A.) [ رﺮﮑﺕ ] tekrarlanma.<br />
tekerrür etmek tekrarlanmak.<br />
tekessur (A.) [ ﺮﺴﮑﺕ ] kırılma.<br />
tekessür (A.) [ ﺮﺜﮑﺕ ] çoğalma.<br />
tekevvün (A.) [ نﻮﮑﺕ ] oluşum, oluşma.<br />
tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.<br />
tekevvünât (A.) [ تﺎﻥﻮﮑﺕ ] oluşumlar, oluşmalar.<br />
473
tekeyyüf (A.) [ ﻒﻴﮑﺕ ] keyiflenme.<br />
tekfîl (A.) [ ﻞ ﻴﻔﮑﺕ ] kefil etme, kefil gösterme.<br />
tekfîn (A.) [ ﻦﻴﻔﮑﺕ ] kefenleme.<br />
tekfîr (A.) [ ﺮﻴﻔﮑﺕ ] kafirlikle suçlama.<br />
teklîf (A.) [ ﻒﻴﻠﮑﺕ ] 1.öneri. 2.vergi.<br />
teklîfât (A.) [ تﺎﻔﻴﻠﮑﺕ ] öneriler.<br />
tekmîl (A.) [ ﻞﻴﻤﮑﺕ ] 1.tamamlama. 2.bütün, tüm.<br />
tekmile (A.) [ ﻪﻠﻤ ﮑﺕ ] ek.<br />
tekrâr (A.) [ راﺮﮑﺕ ] yine.<br />
tekrâren (A.) [ اراﺮﮑﺕ ] tekrar tekrar.<br />
tekrîm (A.) [ ﻢیﺮﮑﺕ ] saygı gösterme.<br />
tekrîr (A.) [ ﺮیﺮﮑﺕ ] tekrarlama.<br />
teksîf (A.) [ ﻒﻴﺜﮑﺕ ] 1.yoğunlaştırma. 2.toplama.<br />
teksîf etmek yoğunlaştırmak.<br />
teksîr (A.) [ ﺮﻴﺜﮑﺕ ] çoğaltma.<br />
teksîr edilmek çoğaltılmak.<br />
teksîr etmek çoğaltmak.<br />
tekvîn (A.) [ ﻦیﻮﮑﺕ ] yaratma, var etme.<br />
tekye (A.) [ ﻪﻴﮑﺕ ] tekke.<br />
tekzîb (A.) [ ﺐیﺬﮑﺕ ] yalanlama.<br />
tekzîb edilmek yalanlanmak.<br />
tekzîb etmek yalanlamak.<br />
tel’în (A.) [ ﻦﻴﻌﻠﺕ ] lanetleme.<br />
474
tel’în edilmek lanetlenmek.<br />
tel’în etmek lanetlemek.<br />
telâfî (A.) [ ﯽﻓﻼﺕ ] zarar karşılama.<br />
telâkî (A.) [ ﯽﻗﻼﺕ ] buluşma, görüşme.<br />
telakkî (A.) [ ﯽﻘﻠﺕ ] anlayış, görüş, değerlendirme.<br />
telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.<br />
telakkiyât (A.) [ تﺎﻴﻘﻠﺕ ] görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.<br />
telâmîz (A.) [ ﺬﻴﻡﻼﺕ ] öğrenciler.<br />
telâsuk (A.) [ ﻖﺹﻼﺕ ] bitişme, yapışma.<br />
telâşî (A.) [ ﯽﺵﻼﺕ ] dağılma.<br />
telattuf (A.) [ ﻒﻄﻠﺕ ] yumuşak davranma.<br />
telâtum (A.) [ ﻢﻃﻼﺕ ] çalkantı.<br />
telbîs (A.) [ ﺲﻴﺒﻠﺕ ] hile yaparak aldatma.<br />
tele (A.) [ ﻪﻠﺕ ] kapan, tuzak.<br />
tele’lu (A.) [ ﺆﻝﻸﺕ ] ışıldama.<br />
telebbüs (A.) [ ﺲﺒﻠﺕ ] giyinme.<br />
telef (A.) [ ﻒﻠﺕ ] 1.ölme. 2.boşa gitme.<br />
telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek.<br />
telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek.<br />
telefât (A.) [ تﺎﻔﻠ ﺕ ] can kaybı, ölümler.<br />
telehhüf (A.) [ ﻒﻬﻠﺕ ] yanıp yakılma.<br />
telemmüz (A.) [ﺬﻤﻠﺕ] öğrencilik.<br />
telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.<br />
475
televvün (A.) [ نﻮﻠﺕ ] yanardönerlik.<br />
telh (F.) [ ﺦﻠﺕ ] acı.<br />
telhîs (A.) [ ﺺﻴﺨﻠﺕ ] 1.kısaltma. 2.özetleme.<br />
telhîs etmek özetlemek.<br />
telhîsen (A.) [ ﺎﺼﻴﺨﻠﺕ ] özetle.<br />
telhkâm (F.) [ مﺎﮑﺨﻠﺕ ] üzgün, acılı.<br />
telkârî (T.-F.) [ یرﺎﮐ ﻞﺕ ] gümüş işleme.<br />
telkîh (A.) [ ﺢﻴﻘﻠﺕ ] aşılama.<br />
telkîn (A.) [ ﻦﻴﻘﻠﺕ ] öğretme, kulağına anlatma.<br />
telkînî (A.) [ ﯽﻨﻴﻘﻠﺕ ] telkine dayalı.<br />
tell (A.) [ ﻞﺕ ] tepe, sırt.<br />
telmîh (A.) [ ﺢﻴﻤﻠﺕ ] gönderme, îmâlı anlatma.<br />
telmîhât (A.) [ تﺎﺤﻴﻤﻠﺕ ] göndermeler, îmâlı anlatmalar..<br />
telmîhen (A.) [ ﺎﺤﻴﻤﻠﺕ ] göndermede bulunarak.<br />
telvîn (A.) [ ﻦیﻮﻠﺕ ] boyama.<br />
telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.<br />
temâdî (A.) [ یدﺎﻤﺕ ] uzama, sürme.<br />
temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.<br />
temâs (A.) [ سﺎﻤﺕ ] dokunma.<br />
temâs etmek dokunmak.<br />
temâsîl (A.) [ ﻞﻴﺛﺎﻤﺕ ] 1.resimler. 2.semboller.<br />
temâsül (A.) [ ﻞﺛﺎﻤﺕ ] benzeşme.<br />
temâşâ (F.) [ ﺎﺵﺎ ﻤﺕ ] seyretme.<br />
476
temâşâ etmek seyretmek.<br />
temaşagâh (F.) [ ﻩﺎﮔﺎﺵﺎﻤﺕ ] seyir yeri.<br />
temâyül (A.) [ ﻞیﺎﻤﺕ ] eğilim.<br />
temâyülât (A.) [ تﻼیﺎﻤﺕ ] eğilimler.<br />
temâyüz (A.) [ ﺰیﺎﻤﺕ ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık.<br />
temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.<br />
temcîd (A.) [ ﺪﻴﺠﻤﺕ ] ululama.<br />
temdîd (A.) [ ﺪیﺪﻤﺕ ] 1.uzatma. 2.süre uzatma.<br />
temdîd edilmek uzatılmak.<br />
temdîd etmek uzatmak.<br />
temeddün (A.) [ نﺪﻤﺕ ] uygarlık.<br />
temeddün eylemek uygarlaşmak.<br />
temekkün (A.) [ ﻦﮑﻤﺕ ] yerleşme.<br />
temelluk (A.) [ ﻖﻠﻤﺕ ] yaltaklanma.<br />
temellük (A.) [ ﮏﻠﻤﺕ ] mülk edinme.<br />
temellük etmek mülk edinmek.<br />
temennî (A.) [ ﯽﻨﻤﺕ ] istek, arzu.<br />
temennî edilmek arzu edilmek.<br />
temennî etmek arzu etmek.<br />
temerküz (A.) [ ﺰﮐﺮﻤﺕ ] toplanma, yığılışma.<br />
temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.<br />
temerrüd (A.) [ دﺮﻤﺕ ] dikbaşlılık, direniş.<br />
temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.<br />
477
temeshur (A.) [ ﺮﺨﺴﻤﺕ ] maskaralık.<br />
temeshur etmek maskaralık etmek.<br />
temessüh etmek şekil değiştirmek.<br />
temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak.<br />
temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek.<br />
temettü (A.) [ ﻊﺘﻤﺕ ] kazanç, kâr.<br />
temevvüc (A.) [ جﻮﻤﺕ ] dalgalanma.<br />
temevvüc etmek dalgalanmak.<br />
temevvül (A.) [ لﻮﻤﺕ ] zenginlik.<br />
temeyyüz (A.) [ ﺰﻴﻤﺕ ] kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.<br />
temeyyüz etmek kendini göstermek.<br />
temhîl etmek süre tanımak.<br />
temîn (A.) [ ﻦﻴﻡﺄﺕ ] 1.gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.<br />
3.emin kılma, güvence verme.<br />
temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin<br />
kılınmak.<br />
temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.<br />
temînât (A.) [ تﺎﻨﻴﻡﺄﺕ ] güvence parası.<br />
temînen (A.) [ ﺎﻨﻴﻡﺄﺕ ] sağlanarak, temin edilerek.<br />
temkîn (A.) [ ﻦﻴﮑﻤﺕ ] 1.ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.<br />
temlîk (A.) [ ﮏﻴﻠﻤﺕ ] mülk verme, mülk edindirme.<br />
temr (A.) [ ﺮﻤﺕ ] hurma.<br />
temrîn (A.) [ ﻦیﺮﻤﺕ ] alıştırma, egzersiz.<br />
temsîl (A.) [ ﻞﻴﺜﻤﺕ ] 1.tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme.<br />
478
temsîlât (A.) [ تﻼﻴﺜﻤﺕ ] tiyatro oyunları.<br />
temyîz (A.) [ ﺰﻴﻴﻤﺕ ] 1.ayırdetme. 2.seçme.<br />
ten (F.) [ ﻦﺕ ] 1.vücut, beden. 2.dış yüz.<br />
tena’um (A.) [ ﻢﻌﻨﺕ ] bolluk içinde yaşama.<br />
tenâfür (A.) [ ﺮﻓﺎﻨﺕ ] 1.birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri<br />
sık sık kullanma.<br />
tenahnuh (A.) [ ﺢﻨﺤﻨﺕ ] boğazını temizleme.<br />
tenâkus (A.) [ ﺺﻗﺎﻨﺕ ] eksilme, azalma.<br />
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.<br />
tenâkuz (A.) [ ﺾﻗﺎﻨﺕ ] çelişki.<br />
tenâkür (A.) [ ﺮﮐﺎﻨﺕ ] antipati.<br />
tenâsân (F.) [ نﺎﺱﺁ ﻦﺕ ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.<br />
tenâsur (A.) [ ﺮﺹﺎﻨﺕ ] yardımlaşma.<br />
tenâsüb (A.) [ ﺐﺱﺎﻨﺕ ] 1.uygunluk. 2.orantı.<br />
tenâsüh (A.) [ ﺦﺱﺎﻨﺕ ] ruhun bedenler arası göçü.<br />
tenâsül (A.) [ ﻞﺱﺎﻨﺕ ] üreme, üreyiş.<br />
tenâsülî (A.) [ ﯽﻠﺱﺎﻨﺕ ] üreyiş ile ilgili.<br />
tenâvüb (A.) [ بوﺎﻨﺕ ] dönüşüm.<br />
tenâzur (A.) [ ﺮﻇﺎﻨﺕ ] bakışma, bıkışım, simetri.<br />
tenâzurî (A.) [ یﺮﻇﺎﻨﺕ ] bakışık, simetrik.<br />
tenbân (F.) [ نﺎﺒﻨﺕ ] don.<br />
tenbel (F.) [ ﻞﺒﻨﺕ ] tembel.<br />
tenbîh (A.) [ ﻪﻴﺒﻨﺕ ] 1.uyandırma. 2.uyarı, tembih.<br />
479
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.<br />
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.<br />
tenbîhât (A.) [ تﺎﻬﻴﺒﻨﺕ ] uyarılar, tembihler.<br />
tendürüst (F.) [ ﺖﺱرد ﻦﺕ ] sağlıklı, sağlam yapılı.<br />
tene (F.) [ ﻪﻨﺕ ] gövde.<br />
tenebbüh (A.) [ ﻪﺒﻨﺕ ] 1.uyanma. 2.uyarım.<br />
tenebbüt (A.) [ ﺖﺒﻨﺕ ] bitme, yeşerme.<br />
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.<br />
teneffür (A.) [ ﺮﻔﻨﺕ ] nefret etme, iğrenme.<br />
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.<br />
teneffüs (A.) [ ﺲﻔﻨﺕ ] 1.soluk alma.<br />
teneffüs edilmek soluk alınmak.<br />
teneffüs etmek soluk almak.<br />
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.<br />
tenevvü' (A.) [ عﻮﻨﺕ ] çeşitlilik.<br />
tenevvür (A.) [ رﻮﻨﺕ ] aydınlanma.<br />
tenevvür etmek aydınlanmak.<br />
tenezzüh (A.) [ ﻩﺰﻨﺕ ] gezinti.<br />
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.<br />
tenezzül (A.) [ لﺰﻨﺕ ] 1.alçalma. 2.alçakgönüllülük.<br />
tenezzülen (A.) [ ﻻﺰﻨﺕ ] alçakgönüllülükle.<br />
teng (F.) [ ﮓﻨﺕ ] dar.<br />
tengdest (F.) [ ﺖﺱد ﮓﻨﺕ ] elidarda, yoksul.<br />
480
tenhâ (F.) [ ﺎﻬﻨﺕ ] 1.tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.<br />
tenkîd (A.) [ ﺪﻴﻘﻨﺕ ] eleştiri.<br />
tenkîd edilmek eleştirilmek.<br />
tenkîd etmek eleştirmek.<br />
tenkîdât (A.) [ تاﺪﻴﻘﻨﺕ ] eleştiriler.<br />
tenkîh (A.) [ ﺢﻴﻘﻨﺕ ] nikahlama.<br />
tenkîl (A.) [ ﻞﻴﮑﻨﺕ ] 1.uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.<br />
tenkîs (A.) [ ﺺﻴﻘﻨﺕ ] azaltma, eksiltme.<br />
tenkîsât (A.) [ تﺎﺼﻴﻘﻨﺕ ] azaltmalar, eksiltmeler.<br />
tenmiye (A.) [ ﻪﻴﻤﻨﺕ ] geliştirme, artırma, nemalandırma.<br />
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.<br />
tennûr (A.) [ رﻮﻨﺕ ] 1.tandır. 2.fırın.<br />
tennûre (A.) [ ﻩرﻮﻨﺕ ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.<br />
tenperver (F.) [ روﺮﭘ ﻦﺕ ] rahatına düşkün.<br />
tensîb (A.) [ ﺐﻴﺴﻨﺕ ] uygun görme.<br />
tensîb edilmek uygun görülmek.<br />
tensîb etmek uygun görmek.<br />
tensîk (A.) [ ﻖ ﻴﺴﻨﺕ ] düzenleme, tertip etme.<br />
tenşît (A.) [ ﻂﻴﺸﻨﺕ ] neşelendirme.<br />
tenûmend (F.) [ ﺪﻨﻡﻮﻨﺕ ] iriyarı, çamyarması.<br />
tenvîm (A.) [ ﻢیﻮﻨﺕ ] uyutma.<br />
tenvîr (A.) [ ﺮیﻮﻨﺕ ] 1.aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.<br />
tenvîr etmek aydınlatmak.<br />
481
tenzîh (A.) [ ﻪیﺰﻨﺕ ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.<br />
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.<br />
tenzîl (A.) [ ﻞیﺰﻨﺕ ] 1.indirme. 2.indirim.<br />
tenzîlât (A.) [ تﻼیﺰﻨﺕ ] indirim.<br />
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.<br />
ter (F.) [ ﺮﺕ ] 1.taze.. 2.ıslak.<br />
ter’îb (A.) [ ﺐﻴﻋﺮﺕ ] korkutma.<br />
terâfuk (A.) [ ﻖﻓاﺮﺕ ] yardımlaşma.<br />
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.<br />
terahhum (A.) [ ﻢﺣﺮﺕ ] acıma, merhamet etme.<br />
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.<br />
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.<br />
terakkî (A.) [ ﯽﻗﺮﺕ ] ilerleme, gelişme.<br />
terakkîperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﯽﻗﺮﺕ ] ilerleme yanlısı.<br />
terakkiyât (A.) [ تﺎﻴﻗﺮﺕ ] ilerlemeler.<br />
terâküm (A.) [ ﻢﮐاﺮﺕ ] birikim, birikme, yığılma.<br />
terâküm etmek birikmek, yığılmak.<br />
terâküm ettirmek biriktirmek.<br />
terâne (F.) [ ﻪﻥاﺮﺕ ] 1.İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.<br />
terâzû (F.) [ وزاﺮﺕ ] terazi.<br />
terbî’ (A.) [ ﻊﻴﺑﺮﺕ ] 1.dörtleme. 2.dördün.<br />
terbiye (A.) [ ﻪﻴﺑﺮﺕ ] 1.yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.<br />
terbiyevî (A.) [ یﻮﻴﺑﺮﺕ ] eğitimsel.<br />
482
terceme (A.) [ ﻪﻤﺝﺮﺕ ] çeviri.<br />
tercî’ (A.) [ ﻊﻴﺝﺮﺕ ] geri çevirme.<br />
tercîh (A.) [ ﺢﻴﺝﺮﺕ ] yeğleme.<br />
tercüman (A.) [ نﺎﻤﺝﺮﺕ ] 1.çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.<br />
terdâmen (F.) [ ﻦﻡادﺮﺕ ] iffetsiz. 2.namussuz.<br />
terdîd (A.) [ ﺪیدﺮﺕ ] geri çevirme.<br />
terdîf (A.) [ ﻒیدﺮﺕ ] 1.ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.<br />
terdîf eylemek eklemek.<br />
tereddî etmek soysuzlaşmak.<br />
tereddüd (A.) [ ددﺮﺕ ] 1.gidip gelme.2.ikirciklenme.<br />
tereddüd etmek ikirciklenmek.<br />
tereke (A.) [ ﻪﮐﺮﺕ ] ölenin geride bıraktıkları.<br />
terekküb (A.) [ ﺐﮐﺮﺕ ] 1.oluşum. 2.bileşim.<br />
terekküb etmek oluşmak.<br />
terekkübât (A.) [ تﺎﺒﮐﺮﺕ ] oluşumlar.<br />
terennüm (A.) [ ﻢﻥﺮﺕ ] 1. şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.<br />
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.<br />
teressüb (A.) [ ﺐﺱﺮﺕ ] tortulanma.<br />
teressüb etmek tortulanmak.<br />
tereşşüh (A.) [ ﺢﺵﺮﺕ ] sızıntı.<br />
terettüb (A.) [ ﺐﺕﺮﺕ ] 1.gerekme. 2.üzerine görev düşmek.<br />
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.<br />
terfî’ (A.) [ ﻊﻴﻓﺮﺕ ] 1.yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.<br />
483
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.<br />
terfîk (A.) [ ﻖﻴﻓﺮﺕ ] 1.ayak uydurma. 2.arkadaş etme.<br />
terfîk etmek ayak uydurmak.<br />
tergîb (A.) [ ﺐﻴﻏﺮﺕ ] rağbet ettirme, istek uyandırma.<br />
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.<br />
terhîb etmek gözünü korkutmak.<br />
terhîn (A.) [ ﻦﻴهﺮﺕ ] rehin bırakma.<br />
terhis (A.) [ ﺺﻴﺧﺮﺕ ] 1.izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.<br />
terk (A.) [ کﺮﺕ ] 1.bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.<br />
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.<br />
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.<br />
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.<br />
terkeş (F.) [ ﺶﮐﺮﺕ ] okluk, sadak.<br />
terkîb (A.) [ ﺐﻴﮐﺮﺕ ] birleştirme, terkip.<br />
terkuve (A.) [ ﻩﻮﻗﺮﺕ ] köprücük kemiği.<br />
termîm (A.) [ ﻢﻴﻡﺮﺕ ] onarma, onarım.<br />
termîm edilmek onarılmak.<br />
termîm etmek onarmak.<br />
termîmât (A.) [ تﺎﻤیﺮﺕ ] onarımlar.<br />
ters (F.) [ سﺮﺕ ] korku.<br />
tersâ (F.) [ ﺎﺱﺮﺕ ] Hıristiyan.<br />
tersân (F.) [ نﺎﺱﺮﺕ ] korku ile, korkarak.<br />
tersâyân (F.) [ نﺎیﺎﺱﺮﺕ ] Hıristiyanlar.<br />
484
tersengîz (F.) [ ﺰ ﻴﮕﻥا سﺮﺕ ] korkunç, korku salan.<br />
tersî’ (A.) [ ﻊﻴﺹﺮﺕ ] mücevher işleme, mücevher kakma.<br />
tersîb (A.) [ ﺐﻴﺱﺮﺕ ] tortulandırma.<br />
tersîm (A.) [ ﻢﻴﺱﺮﺕ ] resmetme, resimleme.<br />
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.<br />
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.<br />
tersnâk (F.) [ کﺎﻨﺱﺮﺕ ] korkunç.<br />
tertîb (A.) [ ﺐﻴﺕﺮﺕ ] 1.dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.<br />
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.<br />
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.<br />
tertîbât (A.) [ تﺎﺒﻴﺕﺮﺕ ] düzenlemeler, düzenler.<br />
terütâze (F.) [ ﻩزﺎﺕوﺮﺕ ] taptaze, çok körpe.<br />
tervîc (A.) [ ﺞیوﺮﺕ ] 1.yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.<br />
terzebân (F.) [ نﺎﺑزﺮﺕ ] hazırcevap.<br />
terzîk (A.) [ ﻖیزﺮﺕ ] rızıklandırma.<br />
terzîl (A.) [ ﻞیذﺮﺕ ] rezil etme.<br />
terzîl edilmek rezil edilmek.<br />
terzîl etmek rezil etmek.<br />
tes’îd (A.) [ ﺪﻴﻌﺴﺕ ] kutlama.<br />
tes’îd edilmek kutlanmak.<br />
tes’îd etmek kutlamak.<br />
tesâdüf (A.) [ فدﺎﺼﺕ ] 1.rastlama. 2.rastlantı.<br />
tesâdüf edilmek rastlanmak.<br />
485
tesâdüf etmek rastlamak.<br />
tesâdüfen (A.) [ ﺎﻓدﺎﺼﺕ ] rastlantı eseri, rastgele.<br />
tesâdüfî (A.) [ ﯽﻓدﺎﺼﺕ ] rastlantı eseri, rastgele.<br />
tesâdüm (A.) [ مدﺎﺼﺕ ] çarpışma, tokuşma.<br />
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.<br />
tesâhub (A.) [ ﺐﺣﺎﺼﺕ ] 1.sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.<br />
tesâmüh (A.) [ ﺢﻡﺎﺴﺕ ] hoşgörü.<br />
tesâmühkâr (A.-F.) [ رﺎﮑﺤﻡﺎﺴﺕ ] hoşgörülü.<br />
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.<br />
tesâmühperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﺢﻡﺎﺸﺕ ] hoşgörülü.<br />
tesânîf (A.) [ ﻒﻴﻥﺎﺼﺕ ] kitaplar.<br />
tesânüd (A.) [ ﺪﻥﺎﺴﺕ ] dayanışma.<br />
tesâud (A.) [ ﺪﻋﺎﺼﺕ ] göklere yükselme, ağma.<br />
tesâvî (A.) [ یوﺎﺴﺕ ] eşitlik.<br />
tesâvîr (A.) [ ﺮیوﺎﺼﺕ ] resimler, tasvirler.<br />
tesbîh (A.) [ ﺢﻴﺒﺴﺕ ] tespih.<br />
tesbît (A.) [ ﺖﻴﺒﺜﺕ ] 1.sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.<br />
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.<br />
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.<br />
tescîl (A.) [ ﻞﻴﺠﺴﺕ ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.<br />
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.<br />
tescîl etmek sicile kaydetmek.<br />
tesdîs (A.) [ ﺲیﺪﺴﺕ ] altılama.<br />
486
tesellî (A.) [ ﯽﻠﺴﺕ ] avutma.<br />
tesellî vermek avutmak.<br />
tesellîkâr (A.-F.) [ رﺎﮐ ﯽﻠﺴﺕ ] avutan, teselli veren.<br />
tesellüm (A.) [ ﻢﻠﺴﺕ ] teslim alma.<br />
tesellüm etmek teslim almak.<br />
teselsül (A.) [ ﻞﺴﻠﺴﺕ ] zincirleme.<br />
tesettür (A.) [ ﺮﺘﺴﺕ ] örtünme.<br />
teseyyüb (A.) [ ﺐﻴﺜﺕ ] dul kalma.<br />
teshîl (A.) [ ﻞﻴﻬﺴﺕ ] kolaylaştırma.<br />
teshîl etmek kolaylaştırmak.<br />
teshîlât (A.) [ تﻼﻴﻬﺴﺕ ] kolaylıklar.<br />
teshîr (A.) [ ﺮﻴﺨﺴﺕ ] ele geçirme.<br />
teshîr (A.) [ ﺮﻴﺤﺴﺕ ] büyüleme.<br />
teskîn (A.) [ ﻦﻴﮑﺴﺕ ] yatıştırma, sakinleştirme.<br />
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.<br />
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.<br />
teslîh (A.) [ ﺢﻴﻠﺴﺕ ] 1.silahlandırma. 2.silahlandırılma.<br />
teslîh edilmek silahlandırılmak.<br />
teslîh etmek silahlandırmak.<br />
teslîm (A.) [ ﻢﻴﻠﺴﺕ ] 1.sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.<br />
teslîs (A.) [ ﺚﻴﻠﺜﺕ ] üçleme.<br />
tesmîm (A.) [ ﻢﻴﻤﺴﺕ ] 1.zehirleme. 2.zehirlenme.<br />
tesmîm edilmek zehirlenmek.<br />
487
tesmîm etmek zehirlemek.<br />
tesmiye (A.) [ ﻪﻴﻤﺴﺕ ] adlandırma.<br />
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.<br />
tesmiye etmek adlandırmak, demek.<br />
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.<br />
tesrî’ (A.) [ ﻊیﺮﺴﺕ ] hızlandırma.<br />
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.<br />
tesrî’ etmek hızlandırmak.<br />
tesvîd (A.) [ ﺪیﻮﺴﺕ ] 1.karartma. 2.müsvedde yazma.<br />
tesviye (A.) [ ﻪیﻮﺴﺕ ] 1.eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.<br />
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap<br />
katılmak.<br />
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.<br />
teşa’şu’ (A.) [ ﻊﺸﻌﺸﺕ ] ışıma.<br />
teşa’ub (A.) [ ﺐﻌﺸﺕ ] şubelenme, dallanma.<br />
teşâbüh (A.) [ ﻪﺑﺎﺸﺕ ] benzeşme.<br />
teşbîh (A.) [ ﻪﻴﺒﺸﺕ ] benzetme.<br />
teşbîh edilmek benzetilmek.<br />
teşbîh etmek benzetmek.<br />
teşcî’ (A.) [ ﻊﻴﺠﺸﺕ ] yüreklendirme.<br />
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.<br />
teşcî’ etmek yüreklendirmek.<br />
teşcîr etmek ağaçlandırmak.<br />
488
teşdîd (A.) [ ﺪیﺪﺸﺕ ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.<br />
teşdîd etmek şiddetlendirmek.<br />
teşebbüs (A.) [ ﺚﺒﺸﺕ ] girişim.<br />
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.<br />
teşebbüsât (A.) [ تﺎﺜﺒﺸﺕ ] girişimler.<br />
teşeccür etmek ağaçlaşmak.<br />
teşekkül (A.) [ ﻞﮑﺸﺕ ] oluşma, oluşum.<br />
teşekkül etmek oluşmak.<br />
teşekkürât (A.) [ تاﺮﮑﺸﺕ ] teşekkürler.<br />
teşennüc (A.) [ ﺞﻨﺸﺕ ] kasılma, spazm.<br />
teşerrüf (A.) [ فﺮﺸﺕ ] şereflenme.<br />
teşerrüf etmek şereflenmek.<br />
teşevvüş (A.) [ شﻮﺸﺕ ] karışıklık.<br />
teşeyyu’ (A.) [ ﻊﻴﺸﺕ ] şiîlik.<br />
teşfiye (A.) [ ﻪﻴﻔﺸﺕ ] şifa verme.<br />
teşhîr (A.) [ ﺮﻴﻬﺸﺕ ] 1.meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.<br />
teşhîr edilmek sergilenmek.<br />
teşhîr etmek sergilemek.<br />
teşhîs (A.) [ ﺺﻴﺨﺸﺕ ] 1.ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.<br />
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.<br />
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.<br />
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.<br />
teşkîl (A.) [ ﻞﻴﮑﺸﺕ ] 1.şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.<br />
489
teşkîl edilmek kurulmak.<br />
teşkîl etmek oluşturmak.<br />
teşne (F.) [ ﻪﻨﺸﺕ ] susuz,susamış.<br />
teşnedil (F.) [ لد ﻪﻨﺸﺕ ] seven, arzulu, can atan.<br />
teşrî’ (A.) [ ﻊیﺮﺸﺕ ] yasa koyma.<br />
teşrîf (A.) [ ﻒیﺮﺸﺕ ] 1.şereflendirme. 2.gelme.<br />
teşrîfât (A.) [ تﺎﻔیﺮﺸﺕ ] protokol.<br />
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.<br />
teşrîh (A.) [ ﺢیﺮﺸﺕ ] 1.açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.<br />
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.<br />
teşrîhhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﺢیﺮﺸﺕ ] otopsi odası.<br />
teşrîk (A.) [ ﮏیﺮﺸﺕ ] ortak etme.<br />
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ لوا ﻦیﺮﺸﺕ ] Ekim.<br />
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ ﯽﻥﺎﺛ ﻦیﺮﺸﺕ ] Kasım.<br />
teşvîk (A.) [ ﻖیﻮﺸﺕ ] şevklendirme.<br />
teşvîk edilmek şevklendirilmek.<br />
teşvîk etmek şevklendirmek.<br />
teşvîkât (A.) [ تﺎﻘیﻮﺸﺕ ] teşvikler.<br />
teşyî’ (A.) [ ﻊﻴﻴﺸﺕ ] uğurlama.<br />
teşyî’ edilmek uğurlanmak.<br />
teşyî’ etmek uğurlamak.<br />
tetâbuk (A.) [ ﻖﺑﺎﻄﺕ ] uyma, uygun düşme.<br />
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.<br />
490
tetebbu’ (A.) [ ﻊﺒﺘﺕ ] derinlemesine araştırma, inceleme.<br />
tetebbu’ etmek incelemek.<br />
tetebu’ât (A.) [ تﺎﻌﺒﺘﺕ ] incelemeler.<br />
tetimme (A.) [ ﻪﻤﺘﺕ ] tamamlayıcı ek.<br />
tevâfuk (A.) [ ﻖﻓاﻮﺕ ] uygun gelme.<br />
tevaggul (A.) [ ﻞﻏﻮﺕ ] sürekli uğraşı.<br />
tevahhuş (A.) [ ﺶﺣﻮﺕ ] korku, korkma.<br />
tevakki (A.) [ ﯽﻗﻮﺕ ] sakınma, korunma, çekinme.<br />
tevakku’ (A.) [ ﻊﻗﻮﺕ ] beklenti.<br />
tevakkuf (A.) [ ﻒﻗﻮﺕ ] durma.<br />
tevakkuf etmek durmak.<br />
tevâlî (A.) [ ﯽﻝاﻮﺕ ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.<br />
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.<br />
tevânâ (F.) [ ﺎﻥاﻮﺕ ] güçlü.<br />
tevârîh (A.) [ ﺦیراﻮﺕ ] tarihler.<br />
tevârüs (A.) [ ثراﻮﺕ ] miras alma.<br />
tevârüs etmek miras almak.<br />
tevâtur (A.) [ ﺮﺕاﻮﺕ ] yaygın söylenti.<br />
tevâzu (A.) [ ﻊﺽاﻮﺕ ] alçakgönüllülük.<br />
tevâzün (A.) [ نزاﻮﺕ ] denklik.<br />
tevbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺕ ] tövbe.<br />
tevbîh (A.) [ ﺦﻴﺑﻮﺕ ] azarlama, azar.<br />
tevbîh olunmak azarlanmak.<br />
491
tevcîh (A.) [ ﻪﻴﺝﻮﺕ ] 1.yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.<br />
tevdî’ (A.) [ ﻊیدﻮﺕ ] bırakma, görev verme.<br />
tevdî’ etmek bırakmak.<br />
teveccüh (A.) [ ﻪﺝﻮﺕ ] 1.yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.<br />
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.<br />
tevellüd (A.) [ ﺪﻝﻮﺕ ] 1.doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.<br />
tevellüd etmek doğmak.<br />
teverrüm (A.) [ مرﻮﺕ ] 1.şişme. 2.verem olma.<br />
teverrüm etmek şişmek.<br />
tevessü (A.) [ ﻊﺱﻮﺕ ] genişleme.<br />
tevessü etmek genişlemek.<br />
tevessül (A.) [ ﻞﺱﻮﺕ ] 1.el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.<br />
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.<br />
tevezzü’ (A.) [ عزﻮﺕ ] dağılım.<br />
tevfîkan (A.) [ ﺎﻘﻴﻓﻮﺕ ] -e göre, uyarak, bakılarak.<br />
tevhîd (A.) [ ﺪﻴﺣﻮﺕ ] birleştirme.<br />
tevhîd edilmek birleştirilmek.<br />
tevhîd etmek birleştirmek.<br />
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.<br />
tevkîf (A.) [ ﻒﻴﻗﻮﺕ ] 1.durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.<br />
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.<br />
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.<br />
tevkîl etmek vekil bırakmak.<br />
492
tevlîd (A.) [ ﺪﻴﻝﻮﺕ ] 1.doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.<br />
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.<br />
tevsî etmek genişletmek.<br />
tevsî’ (A.) [ ﻊﻴﺱﻮﺕ ] 1.genişletme. 2.genişletilme.<br />
tevsî’ edilmek genişletilmek.<br />
tevsîk (A.) [ ﻖﻴﺛﻮﺕ ] 1.belgeleme. 2sağlamlaştırma.<br />
tevsîk edilmek belgelendirilmek.<br />
tevsîk etmek belgelendirmek.<br />
tevşîh (A.) [ ﺢﻴﺵﻮﺕ ] 1.süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.<br />
tevvâb (A.) [ باﻮﺕ ] 1.çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.<br />
tevzî’ (A.) [ ﻊیزﻮﺕ ] dağıtım, dağıtma.<br />
tevzî’ edilmek dağıtılmak.<br />
tevzî’ etmek dağıtmak.<br />
teyakkuz (A.) [ ﻆﻘﻴﺕ ] uyanıklık.<br />
teyemmün (A.) [ ﻢﻤﻴﺕ ] uğur sayma.<br />
tezâd (A.) [ دﺎﻀﺕ ] zıtlık, çelişki.<br />
tezâhür (A.) [ ﺮهﺎﻈﺕ ] ortaya çıkma, belirme.<br />
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.<br />
tezâhürât (A.) [ تاﺮهﺎﻈﺕ ] 1.ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.<br />
tezâyüd (A.) [ ﺪیاﺰﺕ ] artma, çoğalma.<br />
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.<br />
tezekkür (A.) [ ﺮﮐﺬﺕ ] ele alınma.<br />
tezelzül (A.) [ لﺰﻝﺰﺕ ] sarsılma, sarsıntı.<br />
493
tezerv (F.) [ ورﺬﺕ ] sülün.<br />
tezevvüc (A.) [ جوﺰﺕ ] evllilik, evlenme.<br />
tezhîb (A.) [ ﺐﻴهﺬﺕ ] 1.süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.<br />
tezkâr (A.) [ رﺎﮐﺬﺕ ] anma hatırlama.<br />
tezkâr eylemek hatırlatmak.<br />
tezkîr (A.) [ ﺮﻴﮐﺬﺕ ] hatırlatma.<br />
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.<br />
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.<br />
tezlîl (A.) [ ﻞﻴﻝﺬﺕ ] aşağılama, zelil etme.<br />
tezvîc (A.) [ ﺞیوﺰﺕ ] evlendirme.<br />
tezvîc etmek evlendirmek.<br />
tezvîr (A.) [ ﺮیوﺰﺕ ] arabozuculuk.<br />
tezyîd (A.) [ ﺪﻴیﺰﺕ ] arttırma.<br />
tezyîd etmek arttırmak.<br />
tezyîd olunmak arttırılmak.<br />
tezyîn (A.) [ ﻦﻴ یﺰﺕ ] 1.süsleme. 2.süslenme.<br />
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.<br />
tezyînat (A.) [ تﺎﻨﻴیﺰﺕ ] süslemeler, süsler.<br />
tıbb (A.) [ ﺐﻃ ] tıp.<br />
tıbbî (A.) [ ﯽﺒﻃ ] tıp ile ilgili.<br />
tıbbiye (A.) [ ﻪﻴﺒﻃ ] tıp fakültesi, tıp okulu.<br />
tıfl (A.) [ ﻞﻔﻃ ] küçük çocuk.<br />
tıflâne (A.-F.) [ ﻪﻥﻼﻔﻃ ] çocukça, çocuksu.<br />
494
tılâ (A.) [ عﻼﻃ ] yaldız.<br />
tınab (A.) [ بﺎﻨﻃ ] sicim, çadır ipi.<br />
tıraş (F.) [ شاﺮﺕ ] tıraş.<br />
tıynet (A.) [ ﺖﻨﻴﻃ ] mizaç.<br />
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.<br />
tîb (A.) [ ﺐﻴﻃ ] güzel koku.<br />
ticârethâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ترﺎﺠﺕ ] ticaret yapılan işyeri.<br />
tîğ (F.) [ ﻎﻴﺕ ] kılıç.<br />
tilâvet (A.) [ توﻼﺕ ] güzel Kur’ân okuma.<br />
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.<br />
tilmîz (A.) [ ﺬﻴﻤﻠﺕ ] öğrenci.<br />
tîmâr (F.) [ رﺎﻤﻴﺕ ] 1.bakım. 2.tımar.<br />
tîmârhâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺧر ﺎﻤﻴﺕ ] akıl hastanesi.<br />
timsâh (A.) [ حﺎﺴﻤﺕ ] timsah.<br />
timsâl (A.) [ لﺎﺜﻤﺕ ] 1.resim. 2.sembol.<br />
timsâlî (A.) [ ﯽﻝﺎﺜﻤﺕ ] sembolik.<br />
tîr (F.) [ ﺮﻴﺕ ] 1.ok. 2.sevgilinin kirpiği.<br />
tîrâje (F.) [ ﻩژاﺮﻴﺕ ] gökkuşağı.<br />
tîrdân (F.) [ نادﺮﻴﺕ ] okluk, sadak.<br />
tîre (F.) [ ﻩﺮﻴﺕ ] 1.karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.<br />
tîrendâz (F.) [ زاﺪﻥاﺮﻴﺕ ] okçu.<br />
tîrkeş (F.) [ ﺶﮐﺮﻴﺕ ] okluk, sadak.<br />
tiryâk (A.) [ کﺎیﺮﺕ ] 1.panzehir. 2.afyon.<br />
495
tiryâkî (A.) [ ﯽﮐﺎیﺮﺕ ] 1.esrarkeş. 2.sigara tutkunu.<br />
tis’a (A.) [ ﻪﻌﺴﺕ ] dokuz.<br />
tis’în (A.) [ ﻦﻴﻌﺴﺕ ] doksan.<br />
tîşe (F.) [ ﻪﺸﻴﺕ ] 1.keser. 2.balta.<br />
tîz (F.) [ ﺰﻴﺕ ] 1.keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.<br />
tîzâb (F.) [ باﺰﻴﺕ ] kezzap.<br />
töhmet (A.) [ ﺖﻤﻬﺕ ] suç.<br />
tu’me (A.) [ ﻪﻤﻌﻃ ] 1.yem. 2.yiyecek. 2.tat.<br />
tûde (F.) [ ﻩدﻮﺕ ] yığın.<br />
tufeylât (A.) [ تﻼﻴﻔﻃ ] parazitler.<br />
tufeylî (A.) [ ﯽﻠﻴﻔﻃ ] parazit.<br />
tufeyliyet (A.) [ ﺖﻴﻠﻴﻔﻃ ] parazitlik.<br />
tuffah (A.) [ حﺎﻔﺕ ] elma.<br />
tufû (F.) [ ﻮﻔﺕ ] 1.tükrük. 2.tüh!<br />
tufûliyyet (A.) [ ﺖﻴﻝﻮﻔﻃ ] çocukluk.<br />
tuğrâkeş (T.-F.) [ ﺶﮐاﺮﻐﻃ ] tuğracı.<br />
tuğyân (A.) [ نﺎﻴ ﻐﻃ ] 1.taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.<br />
tuhaf (A.) [ ﻒﺤﺕ ] 1.ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.<br />
tuhfe (A.) [ ﻪﻔﺤﺕ ] hediye.<br />
tuhm (F.) [ ﻢﺨﺕ ] tohum.<br />
tûl (A.) [ لﻮﻃ ] 1.uzunluk. 2.boylam.<br />
tûlânî (A.) [ ﯽﻥﻻﻮﻃ ] uzunluğuna.<br />
tullâb (A.) [ بﻼﻃ ] öğrenciler.<br />
496
tulû (A.) [ عﻮﻠﻃ ] doğuş.<br />
tulûât (A.) [ تﺎﻋﻮﻠﻃ ] doğaçlamalar.<br />
tûranî (T.-F.) [ ﯽﻥارﻮﺕ ] Turanlı.<br />
tûraniyülasl (T.-A.) [ ﻞﺹﻻا ﯽﻥارﻮﺕ ] Tûran asıllı.<br />
turfa (A.) [ ﻪﻓﺮﻃ ] yepyeni, görülmemiş şey.<br />
turre (A.) [ ﻩﺮﻃ ] saç lülesi.<br />
turş (F.) [ شﺮﺕ ] ekşi.<br />
turuk (A.) [ قﺮﻃ ] yollar.<br />
turuncî (F.) [ ﯽﺠﻥﺮﺕ] turuncu.<br />
tûsen (F.) [ ﻦﺱﻮﺕ ] serkeş at.<br />
tûşe (F.) [ ﻪﺵﻮﺕ ] azık.<br />
tût (F.) [ تﻮﺕ ] dut.<br />
tûtî (F.) [ ﯽﻃﻮﻃ ] papağan, dudu kuşu.<br />
tuyûf (A.) [ فﻮﻴﻃ ] tayflar.<br />
tuyûr (A.) [ رﻮﻴﻃ ] kuşlar.<br />
tüccâr (A.) [ رﺎﺠﺕ ] tacirler.<br />
tükme (F.) [ ﻪﻤﮑﺕ ] düğme.<br />
tünbek (F.) [ ﮏﺒﻨﺕ ] dümbelek.<br />
tünd (F.) [ ﺪﻨﺕ ] 1.hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.<br />
tündbâd (F.) [ دﺎﺑﺪﻨﺕ ] kasırga.<br />
tündmizâc (F.-A.) [ جاﺰﻡﺪﻨﺕ ] asabî mizaçlı.<br />
türâb (A.) [ باﺮﺕ ] toprak.<br />
türb (F.) [ بﺮﺕ ] turp.<br />
497
türbet (F.) [ ﺖﺑﺮﺕ ] türbe.<br />
türk 1.Türk. 2.güzel.<br />
türkân (T.-F.) [ نﺎﮐﺮﺕ ] 1.Türkler. 2.güzeller.<br />
türkiyât (T.-A.) [ تﺎﻴﮐﺮﺕ ] Türklük araştırmaları, türkoloji.<br />
türktâz (T.-F.) [ زﺎﺘﮐﺮﺕ ] 1.koşturma, koşma. 2.yağmalama.<br />
türrehe (A.) [ ﻪهﺮﺕ ] zırva.<br />
türşî (F.) [ ﯽﺵﺮﺕ ] 1.ekşilik. 2.turşu.<br />
türşrû (F.) [ ور شﺮﺕ ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.<br />
tüvân (F.) [ ناﻮﺕ ] güç.<br />
tüvânâ (F.) [ ﺎﻥاﻮﺕ ] güçlü.<br />
tüvânger (F.) [ ﺮﮕﻥاﻮﺕ ] zengin.<br />
498
u’cûbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺠﻋا ] acayip, şaşılacak şey.<br />
ubûdiyyet (A.) [ ﺖیدﻮﺒﻋ ] kulluk.<br />
ubûr (A.) [ رﻮﺒﻋ ] geçiş.<br />
ucb (A.) [ ﺐﺠﻋ ] kendini beğenme.<br />
ûd (A.) [ دﻮﻋ ] 1.öd ağacı. 2.ud.<br />
ûdî (A.) [ یدﻮﻋ ] ud sanatçısı.<br />
udûl (A.) [ لوﺪﻋ ] vazgeçme.<br />
udûl etmek vazgeçmek.<br />
ufuk (A.) [ ﻖﻓا ] ufuk.<br />
ufûnet (A.) [ ﺖﻥﻮﻔﻋ ] 1.yangı. 2.kötü koku.<br />
uhde (A.) [ ﻩﺪﻬﻋ ] sorumluluk.<br />
uhrâ (A.) [ یﺮﺧا ] başka, diğer.<br />
uhrevî (A.) [ یوﺮﺧا ] ahiret ile ilgili.<br />
uht (A.) [ ﺖﺧا ] kızkardeş.<br />
uhuvvet (A.) [ تﻮﺧا ] kardeşlik.<br />
ukâb (A.) [ بﺎﻘﻋ ] kartal.<br />
ukalâ (A.) [ ﻼﻘﻋ ] akıl sahipleri.<br />
ukbâ (A.) [ ﯽﺒﻘﻋ ] ahiret.<br />
ukde (A.) [ ﻩﺪﻘﻋ ] 1.düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.<br />
U<br />
499
ukûbât (A.) [ تﺎﺑﻮﻘﻋ ] cezalar.<br />
ukûbet (A.) [ ﺖﺑﻮﻘﻋ ] ceza.<br />
ukûbet bulmak cezalandırılmak.<br />
ukûd (A.) [ دﻮﻘﻋ ] akitler.<br />
ukûl (A.) [ لﻮﻘﻋ ] akıllar.<br />
ûlâ (A.) [ ﯽﻝوا ] ilk, birinci.<br />
ulemâ (A.) [ ﺎﻤﻠﻋ ] bilginler.<br />
ulûfe (A.) [ ﻪﻓﻮﻠﻋ ] 1.yem. 2.yeniçeri maaşı.<br />
ulûhiyyet (A.) [ ﺖﻴهﻮﻝا ] tanrılık.<br />
ulûm (A.) [ مﻮﻠﻋ ] ilimler.<br />
ûlülazm (A.) [ ﻢﻈﻌﻝا ﻮﻝوا ] büyük peygamber.<br />
ûlülebsâr (A.) [ رﺎﺼﺑ ﻻا ﻮﻝوا ] görüş sahipleri.<br />
ûlülemr (A.) [ ﺮﻡﻻا ﻮﻝوا ] padişah.<br />
ulüvv (A.) [ ﻮﻠﻋ ] yücelik.<br />
ulvî (A.) [ یﻮﻠﻋ ] yüce.<br />
ulyâ (A.) [ ﺎﻴﻠﻋ ] 1.çok yüce. 2.yukarı, üst.<br />
umde (A.) [ ﻩﺪﻤﻋ ] 1.dayanak. 2.ilke, prensip.<br />
umk (A.) [ ﻖﻤﻋ ] derinlik.<br />
ummâl (A.) [ لﺎﻤﻋ ] 1.görevliler. 2.yöneticiler.<br />
ummân (A.) [ نﺎﻤﻋ ] okyanus.<br />
umran (A.) [ ناﺮﻤﻋ ] bayındırlık.<br />
umûm (A.) [ مﻮﻤﻋ ] 1.genel. 2.halk. 3.tüm.<br />
umûmen (A.) [ ﺎﻡﻮﻤﻋ ] genellikle.<br />
500
umûmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ مﻮﻤﻋ ] genelev.<br />
umûmî (A.) [ ﯽﻡﻮﻤﻋ ] genel.<br />
umûmîleşmek genelleşmek.<br />
umûmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻡﻮﻤﻋ ] genellik.<br />
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.<br />
umûr (A.) [ رﻮﻡا ] işler.<br />
unf (A.) [ ﻒﻨﻋ ] sertlik, katılık, şiddet.<br />
unfen (A.) [ ﺎﻔﻨﻋ ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.<br />
unfuvân (A.) [ ناﻮﻔﻨﻋ ] gençlik ödnemi.<br />
unmûzec (A.) [ جذﻮﻤﻥا ] örnek.<br />
unnâb (A.) [ بﺎﻨﻋ ] hünnap.<br />
unsur (A.) [ ﺮﺼﻨﻋ ] 1.eleman.madde. 2.topluluk.<br />
urefâ (A.) [ ﺎﻓﺮﻋ ] arifler.<br />
urûc (A.) [ جوﺮﻋ ] yükselme, göklere ağma.<br />
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.<br />
urûk (A.) [ قوﺮﻋ ] 1.damarlar. 2.ırklar.<br />
urve (A.) [ ﻩوﺮﻋ ] kulp.<br />
uryân (A.) [ نﺎیﺮﻋ ] çıplak, üryan.<br />
usâre (A.) [ ﻩرﺎﺼﻋ ] özsuyu.<br />
usr (A.) [ ﺮﺴﻋ ] güçlük.<br />
usret (A.) [ تﺮﺴﻋ ] güçlük, sıkıntı, zorluk.<br />
ustûre (A.) [ ﻩرﻮﻄﺱا ] efsane, mitoloji.<br />
ustûrevî (A.) [ یورﻮﻄﺱا ] efsanevî, mitolojik.<br />
501
usûl (A.) [ لﻮﺹا ] 1.asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.<br />
usûlî (A.) [ ﯽﻝﻮﺹا ] metodik.<br />
uşşâk (A.) [ قﺎﺸﻋ ] aşıklar.<br />
utrûş (A.) [ شوﺮﻃا ] sağır.<br />
utûfet (A.) [ ﺖﻓﻮﻄﻋ ] şefkat.<br />
uyûb (A.) [ بﻮﻴﻋ ] kusurlar.<br />
uyûn (A.) [ نﻮﻴﻋ ] gözler.<br />
uzlet (A.) [ ﺖﻝﺰﻋ ] köşesine çekilme.<br />
uzletgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺘﻝﺰﻋ ] inziva yeri.<br />
uzletgüzin (A.-F.) [ ﻦیﺰﮔ ﺖﻝﺰﻋ ] köşesine çekilen, münzevi.<br />
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.<br />
uzmâ (A.) [ ﯽﻤﻈﻋ ] büyük, çok büyük.<br />
uzûbet (A.) [ ﺖﺑوﺬﻋ ] 1.tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.<br />
uzûbet (A.) [ ﺖﺑوﺰﻋ ] bekarlık.<br />
uzv (A.) [ ﻮﻀﻋ ] 1.organ. 2.üye.<br />
uzvî (A.) [ یﻮﻀﻋ ] organik.<br />
uzviyye (A.) [ ﻪیﻮﻀﻋ ] canlı, organik.<br />
uzviyyet (A.) [ ﺖیﻮﻀﻋ ] canlı.<br />
502
übbehet (A.) [ ﺖﻬﺑا ] ululuk.<br />
übüvvet (A.) [ ت ﻮﺑا ] babalık.<br />
ücret (A.) [ تﺮﺝا ] hizmet karşılığında verilen para.<br />
ücûr (A.) [ رﻮﺝا ] ücretler.<br />
ücûrât (A.) [ تارﻮﺝا ] ücretler.<br />
üdebâ (A.) [ ﺎﺑدا ] edipler.<br />
üf’ûle (A.) [ ﻪﻝﻮﻌﻓا ] .görev, fonksiyon.<br />
üf’ûlevî (A.) [ یﻮﻝﻮﻌﻓا ] görevle ilgili, fonksiyonel.<br />
üftâde (F.) [ ﻩدﺎﺘﻓا ] 1.düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.<br />
üftâdegân (F.) [ نﺎﮔدﺎﺘﻓا ] 1.düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.<br />
üftânühîzân (F.) [ ناﺰﻴﺧ و نﺎﺘﻓا ] düşe kalka.<br />
üfûl (A.) [ لﻮﻓا ] 1.batış. 2.ölüm.<br />
ükül (A.) [ ﻞﮐا ] 1.meyva. 2.azık. 3.zeka.<br />
ülfet (A.) [ ﺖﻔﻝا ] 1.dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.<br />
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.<br />
ümem (A.) [ ﻢﻡا ] ümmetler.<br />
ümenâ (A.) [ ﺎﻨﻡا ] güvenilir kişiler.<br />
ümerâ (A.) [ اﺮﻡا ] emirler.<br />
ümîd (F.) [ﺪﻴﻡا ] ümit, umut.<br />
Ü<br />
503
ümîd etmek umutlanmak.<br />
ümîdbahş (F.) [ ﺶﺨﺑﺪﻴﻡا ] ümit verici.<br />
ümîdbahşî (F.) [ ﯽﺸﺨﺑﺪﻴﻡا ] ümit verme.<br />
ümîdvâr (F.) [ راوﺪﻴﻡا ] ümitli.<br />
ümîdvârî (F.) [ یراوﺪﻴﻡا ] ümitli olma.<br />
ümm (A.) [ ما ] anne, ana.<br />
ümmehât (A.) [ تﺎﻬﻡا ] 1.anneler. 2.temeller, esaslar.<br />
ümmet (A.) [ ﺖﻡا ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.<br />
ümmîd (F.) [ ﺪﻴﻡا ] ümit.<br />
ümmiyyet (A.) [ ﺖﻴﻡا ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.<br />
ümmülbilâd (A.) [ دﻼﺒﻝا ما ] Mekke.<br />
ümmülkitâb (A.) [ بﺎﺘﮑﻝا ما ] 1.Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.<br />
ümmülkurâ (A.) [ اﺮﻘﻝا ما ] Mekke.<br />
ümrân (A.) [ ناﺮﻤﻋ ] bayındırlık, kalkınma.<br />
ünâs (A.) [ سﺎﻥا ] halk.<br />
ünbûbe (A.) [ ﻪﺑﻮﺒﻥا ] 1.boru. 2.kılcal damar.<br />
üns (A.) [ ﺲﻥا ] alışma.<br />
ünsiyyet (A.) [ ﺖﻴﺴﻥا ] alışma.<br />
ünsiyyet kesb etmek alışmak.<br />
ünûset (A.) [ ﺖﺛﻮﻥا ] dişilik.<br />
ürcûfe (A.) [ ﻪﻓﻮﺝرا ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.<br />
üryân (A.) [ نﺎیﺮﻋ ] çıplak, anadan doğma.<br />
üsbû’ (A.) [ عﻮﺒﺱا ] hafta.<br />
504
üsbû’î (A.) [ ﯽﻋﻮﺒﺱا ] haftalık.<br />
üserâ (A.) [ اﺮﺱا ] tutsaklar, esirler.<br />
üskuf (A.) [ ﻒﻘﺱا ] papaz.<br />
üslûb (A.) [ بﻮﻠﺱا ] anlatım tarzı.<br />
üss (A.) [ سا ] 1.üs. 2.esas.<br />
üssülesâs (A.) [ سﺎﺱﻻا سا ] asıl, temel.<br />
üstâd (F.) [ دﺎﺘﺱا ] 1.üstat. 2.profesör. 3.usta.<br />
üstâdâne (F.) [ ﻪﻥادﺎﺘﺱا ] ustaca.<br />
üstâdî (F.) [ یدﺎﺘﺱا ] 1.ustalık. 2.üstatlık.<br />
üstûr (F.) [ رﻮﺘﺱا ] binek ve yük hayvanı.<br />
üstûre (A.) [ ﻩرﻮﻄﺱا ] 1.efsane. 2.uydurma söz.<br />
üstühan (F.) [ ناﻮﺨﺘﺱا ] kemik.<br />
üstüre (F.) [ ﻩﺮﺘﺱا ] ustura.<br />
üstüvâne (A.) [ ﻪﻥاﻮﺘﺱا ] silindir.<br />
üstüvâr (F.) [ راﻮﺘﺱا ] 1.sağlam. 2.güvenilir.<br />
üstüvârî (F.) [یراﻮﺘﺱا] 1.sağlamlık. 2.güvenilirlik.<br />
üştür (F.) [ ﺮﺘﺵا ] deve.<br />
üştürban (F.) [ نﺎﺑﺮﺘﺵا ] deveci.<br />
üştürdil (F.) [ لدﺮﺘﺵا ] kinci.<br />
üştürhâr (F.) [ رﺎﺧﺮﺘﺵا ] deve dikeni.<br />
üzn (A.) [ نذا ] kulak.<br />
505
va’d (A.) [ ﺪﻋو ] vaat.<br />
va’d edilmek vaat edilmek.<br />
va’d etmek vaat etmek.<br />
va’z (A.) [ ﻆﻋو ] vaaz, dinî öğüt.<br />
vâbeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑاو ] bağlı.<br />
vâbestegân (F.) [ نﺎﮕﺘﺴﺑاو ] bağlılar.<br />
vâcib (A.) [ ﺐﺝاو ] gerekli.<br />
vâcib olmak gerekmek.<br />
vâcibât (A.) [ تﺎﺒﺝاو ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.<br />
vâcibe (A.) [ ﻪﺒﺝاو ] gereken, yapılması gerekli olan.<br />
vâcibülîfâ (A.) [ ﺎﻔیﻻا ﺐﺝاو ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.<br />
vâcibülvücûd (A.) [ دﻮﺝﻮﻝا ﺐﺝاو ] Tanrı.<br />
vâcid (A.) [ ﺪﺝاو ] 1.Tanrı. 2.meydana getiren.<br />
vâdî (A.) [ یداو ] 1.vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.<br />
vâfir (A.) [ ﺮﻓاو ] bol.<br />
vâh (A.) [ ﻩاو ] vah, yazık.<br />
vâha (A.) [ ﻪﺣاو ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.<br />
vahâmet (A.) [ ﺖﻡﺎﺧو ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.<br />
vâhasretâ (A.) [ ﺎﺕﺮﺴﺣاو ] eyvahlar olsun.<br />
V<br />
506
vâhayfâ (A.) [ ﺎﻔﻴﺣاو ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.<br />
vahdânî (A.) [ ﯽﻥاﺪﺣو ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.<br />
vahdâniyyet (A.) [ ﺖﻴﻥاﺪﺣو ] Tanrı’nın tekliği.<br />
vahdet (A.) [ تﺪﺣو ] 1.teklik. 2.birlik, beraberlik.<br />
vâhî (A.) [ ﯽهاو ] yararsız.<br />
vâhid (A.) [ ﺪﺣاو ] tek, bir tane.<br />
vahîd (A.) [ ﺪﻴﺣو ] tek, biricik.<br />
vahîm (A.) [ ﻢﻴﺧو ] korkunç.<br />
vahş (A.) [ ﺶﺣو ] yabanıl.<br />
vahşet (A.) [ ﺖﺸﺣو ] 1.yabanîlik. 2.korku.<br />
vahşetengîz (A.-F.) [ ﺰﻴﮕﻥا ﺖﺸﺣو ] korkunç, korku salan.<br />
vahşetnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﺘﺸﺣو ] 1.korkunç. 2.ıssız.<br />
vahşî (A.) [ ﯽﺸﺣو ] 1.yabanî. 2.acımasız.<br />
vahy (A.) [ ﯽﺣو ] vahiy.<br />
vâiz (A.) [ ﻆﻋاو ] vaaz veren, dinî öğütler eden.<br />
vâjgûn (F.) [ نﻮﮔژاو ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.<br />
vak’a (A.) [ ﻪﻌﻗو ] 1.olay. 2.savaş.<br />
vak’anüvis (A.-F.) [ ﺲیﻮﻥ ﻪﻌﻗو ] tarih yazarı.<br />
vak’anüvîsân (A.-F.) [ نﺎﺴیﻮﻥ ﻪﻌﻗو ] tarih yazarları.<br />
vakar (A.) [ رﺎﻗو ] ağırbaşlılık.<br />
vakâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﻗو ] olaylar.<br />
vakf (A.) [ ﻒﻗو ] 1.durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.<br />
vakfe (A.) [ ﻪﻔﻗو ] durma, duraklama.<br />
507
vakfegâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮔ ﻪﻔﻗو ] durulacak yer, durak.<br />
vakfiyye (A.) [ ﻪﻴﻔﻗو ] vakıf belgesi.<br />
vâkıa (A.) [ ﻪﻌﻗاو ] 1.olay. 2.gerçek.<br />
vâkıât (A.) [تﺎﻌﻗاو ] olaylar.<br />
vâkıf (A.) [ ﻒﻗاو ] 1.vakfeden. 2.anlamak, bilmek.<br />
vâki (A.) [ ﻊ ﻗاو ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.<br />
vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.<br />
vakiyye (A.) [ ﻪﻴﻗو ] okka.<br />
vakt (A.) [ ﺖﻗو ] vakit.<br />
vaktâki (A.-F.) [ ﻪﮐﺎﺘﻗو ] –diği zaman.<br />
vakûr (A.) [ رﻮﻗو ] ağırbaşlı.<br />
vakûrâne (A.-F.) [ ﻪﻥارﻮﻗو ] ağırbaşlılıkla.<br />
vâlâ (F.) [ ﻻاو ] yüksek, yüce.<br />
vâlâcâh (F.) [ ﻩﺎﺝﻻاو ] yüksek mevki sahibi.<br />
vâlâkadr (F.-A.) [ رﺪﻗﻻاو ] saygıdeğer.<br />
vâlid (A.) [ ﺪﻝاو ] 1.baba. 2.yol açan, doğuran.<br />
vâlide (A.) [ ﻩﺪﻝاو ] anne, ana.<br />
vâlideyn (A.) [ ﻦیﺪﻝاو ] anababa.<br />
vâlih (A.) [ ﻪﻝاو ] şaşkın.<br />
vâliyân (A.-F.) [ نﺎﻴﻝاو ] valiler.<br />
vâm (F.) [ ماو ] borç.<br />
vâmdâr (F.) [ راﺪﻡاو ] borçlu.<br />
vâmhâh (F.) [ ﻩاﻮﺨﻡاو ] alacaklı.<br />
508
vâpesin (F.) [ ﻦﻴﺴﭘاو ] sonuncu.<br />
vâr (F.) [ راو ] gibi, benzer.<br />
varak (A.) [ قرو ] 1.yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.<br />
varaka (A.) [ ﻪﻗرو ] 1.belge. 2.bir yaprak.<br />
varakpâre (A.-F.) [ ﻩرﺎﭘ قرو ] 1.kağıt parçası. 2.pusula, not.<br />
vâreste (F.) [ ﻪﺘﺱراو ] 1.kurtulmuş, rahat. 2.uzak.<br />
vârî (F.) [ یراو ] gibi.<br />
vârid (A.) [ دراو ] 1.gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.<br />
vâridât (A.) [ تادراو ] kazanç, gelir.<br />
vâride (A.) [ ﻩدراو ] 1.gelen, ulaşan. 2.akla gelen.<br />
vâris (A.) [ ثراو ] mirasçı.<br />
varta (A.) [ ﻪﻃرو ] 1.uçurum. 2.tehlike.<br />
vârûn (F.) [ نوراو ] ters, başaşağı.<br />
vârûne (F.) [ ﻪﻥوراو ] ters, başaşağı.<br />
vasat (A.) [ ﻂﺱو ] 1.orta. 2.ortalama.<br />
vasatî (A.) [ ﯽﻄﺱو ] 1.ortalama. 2.orta.<br />
vasf (A.) [ ﻒﺹو ] 1.nitelik, özellik. 2.övgü.<br />
vâsıl (A.) [ ﻞﺹاو ] ulaşan, kavuşan, gelen.<br />
vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.<br />
vâsıta (A.) [ ﻪﻄﺱاو ] 1.aracı. 2.araç, alet.<br />
vâsi’ (A.) [ ﻊﺱاو ] 1.geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.<br />
vasiyyet (A.) [ ﺖﻴﺹو ] vasiyet.<br />
vasiyyetnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖﻴﺹو ] vasiyet mektubu.<br />
509
vasl (A.) [ ﻞﺹو ] 1.ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.<br />
vassaf (A.) [ فﺎﺹو ] öven, anlatan, tavsif eden.<br />
vassal (A.) [ لﺎﺹو ] ulaştıran.<br />
vatan (A.) [ ﻦﻃو ] yurt.<br />
vatandaş (A.-T.) [ شاﺪﻨﻃو ] yurttaş.<br />
vatanî (A.) [ ﯽﻨﻃو ] yurt ile ilgili.<br />
vatanperver (A.-F.) [ روﺮﭘ ﻦﻃو ] yurtsever.<br />
vatanperverâne (A.-F.) [ ﻪﻥاروﺮﭘ ﻦﻃو ] yurtseverce.<br />
vâveylâ (A.) [ ﻼیواو ] 1.yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.<br />
vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.<br />
vâye (F.) [ ﻪیاو ] kısmet.<br />
vaz’ (A.) [ ﻊﺽو ] 1.koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.<br />
vaz’ -ı haml [ ﻞﻤﺣ ﻊﺽو ] doğum.<br />
vaz’ -ı kadîm [ ﻢیﺪﻗ ﻊ ﺽو ] eski konum, eski durum.<br />
vaz’ -ı yed [ ﺪی ﻊﺽو ] el koyma.<br />
vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.<br />
vaz’ -ı yed etmek el koymak.<br />
vaz’ etmek koymak.<br />
vaz’an (A.) [ ﺎﻌﺽو ] konumu bakımından.<br />
vazâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻇو ] görevler, ödevler.<br />
vâzı’ (A.) [ ﻊﺽاو ] 1.koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.<br />
vâzıh (A.) [ ﺢﺽاو ] açık, net.<br />
vâzıhan (A.) [ ﺎﺤﺽاو ] açıkça, açık olarak.<br />
510
vazî' (A.) [ ﻊﻴﺽو ] 1.alçak, aşağı. 2.mütevazi.<br />
vazîfe (A.) [ ﻪﻔﻴﻇو ] 1.görev. 2.ödev.<br />
vazîfedâr (A.-F.) [ راد ﻪﻔﻴﻇو ] görevli.<br />
vazîfeşinas (A.) [ سﺎﻨﺵ ﻪﻔﻴﻇو ] görevine düşkün.<br />
vaziyet (A.) [ ﺖﻴﻌﺽو ] durum, konum.<br />
vebâl (A.) [ لﺎﺑو ] günah.<br />
vecâhet (A.) [ ﺖهﺎﺝو ] yüz güzelliği.<br />
vecd (A.) [ ﺪﺝو ] coşku.<br />
vecdâver (A.-F.) [ روﺁﺪﺝو ] coşkulu, heyecanlandıran.<br />
vech (A.) [ ﻪﺝو ] 1.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.<br />
veche (A.) [ ﻪﻬﺝو ] 1.yüz. 2.yön, taraf.<br />
vecîbe (A.) [ ﻪﺒﻴﺝو ] yapılması gereken, görev.<br />
vecîz (A.) [ ﺰﻴﺝو ] özlü.<br />
vecîze (A.) [ ﻩﺰﻴﺝو ] özdeyiş.<br />
vedâ (A.) [ عادو ] ayrılış, ayrılma.<br />
vedâyi’ (A.) [ ﻊیادو ] emanetler.<br />
vedîa (A.) [ ﻪﻌیدو ] emanet.<br />
vefâ (A.) [ ﺎﻓو ] 1.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.<br />
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.<br />
vefâdâr (A.-F.) [ رادﺎﻓو ] vefalı.<br />
vefâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻓو ] vefalı.<br />
vefât (A.) [ تﺎﻓو ] ölüm.<br />
vefât etmek ölmek.<br />
511
vefeyât (A.) [ تﺎﻴﻓو ] ölümler.<br />
vefk (A.) [ ﻖﻓو ] 1.uyum. 2.uygun.<br />
vegayrühü (A.) [ ﻩﺮﻴﻏو ] ondan başka.<br />
vegayrühüm (A.) [ ﻢهﺮﻴﻏو ] ondan başkaları.<br />
veh (F.-A.) [ ﻩو ] vah.<br />
vehb (A.) [ ﺐهو ] bağış, vergi.<br />
vehbî (A.) [ ﯽﺒهو ] Tanrı vergisi.<br />
vehelümmecerrâ (A.) [ یﺮﺝ ﻢﻠه و ] var gerisini kıyas et.<br />
vehhâb (A.) [ بﺎهو ] çok bağışlayıcı Tanrı.<br />
vehhâbiyyet (A.) [ ﺖﻴﺑﺎهو ] vehhâbîlik.<br />
vehhâbiyyûn (A.) [ نﻮﻴﺑﺎهو ] vehhâbîler.<br />
vehim (A.) [ ﻢهو ] kuruntu.<br />
vehleten (A.) [ ﺔ ﻠهو ] ansızın.<br />
vehm (A.) [ ﻢه و ] kuruntu.<br />
vehmî (A.) [ ﯽﻤهو ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.<br />
vehmnâk (A.-F.) [ کﺎﻨﻤهو ] kuruntulu.<br />
veillâ (A.) [ ﻻاو ] yoksa, aksi takdirde.<br />
vekâhat (A.) [ ﺖﺣﺎﻗو ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.<br />
vekâlet (A.) [ ﺖﻝﺎﮐو ] 1.vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.<br />
vekâleten (A.) [ ﺔ ﻝﺎﮐو ] vekil olarak.<br />
vekâletnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﺖﻝﺎﮐو ] vekillik belgesi.<br />
vekâletpenâh (A.-F.) [ ﻩﺎﻨﭘ ﺖﻝﺎﮐو ] sadrazam.<br />
vekâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﻗو ] 1.olaylar. 2.savaşlar.<br />
512
vekıs’alâhâzâ (A.) [ اﺬه ﯽﻠﻋ ﺲﻗو ] bununla kıyasla.<br />
vekil (A.) [ ﻞﻴﮐو ] 1.avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.<br />
velâdet (A.) [ تدﻻو ] 1.doğum. 2.doğum günü.<br />
velâyet (A.) [ ﺖیﻻو ] 1.velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.<br />
velev (A.) [ ﻮﻝو ] olsa da.<br />
velhâsıl (A.) [ ﻞﺹﺎﺤﻝاو ] kısaca, sözün kısası.<br />
velî (A.) [ ﯽﻝو ] 1.ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.<br />
velî (F.) [ ﯽﻝو ] ama, fakat.<br />
velîahd (A.) [ ﺪﻬﻌﻴﻝو ] veliaht.<br />
velîk (F.) [ ﮏﻴﻝو ] ama, ancak.<br />
velîkin (F.) [ ﻦﮑﻴﻝو ] ama, ancak.<br />
velîme (A.) [ ﻪﻤﻴﻝو ] 1.ziyafet. 2.düğün.<br />
velûd (A.) [ دﻮﻝو ] 1.doğurgan. 2.üretken.<br />
velvele (A.) [ ﻪﻝﻮﻝو ] gürültü patırtı.<br />
verâ (A.) [ ارو ] öte.<br />
verâset (A.) [ ﺖﺛارو ] varislik.<br />
verd (A.) [ درو ] gül.<br />
verem (A.) [ مرو ] 1.şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.<br />
verese (A.) [ ﻪﺛرو ] varisler, mirasçılar.<br />
verîd (A.) [ ﺪیرو ] toplardamar.<br />
vesâik (A.) [ ﻖﺋﺎﺛو ] belgeler.<br />
vesâil (A.) [ ﻞﺋﺎﺱو ] sebepler.<br />
vesâit (A.) [ ﻂﺋﺎﺱو ] 1.araçlar. 2.aracılar.<br />
513
vesâtet (A.) [ ﺖﻃﺎﺱو ] aracılık.<br />
vesâyâ (A.) [ ﺎیﺎﺹو ] vasiyetler.<br />
vesîka (A.) [ ﻪﻘﻴﺛو ] belge.<br />
vesîle (A.) [ ﻪﻠﻴﺱو ] 1.sebep, bahane. 2.yol.<br />
vesme (A.) [ ﻪﻤﺱو ] rastık.<br />
vesvese (A.) [ ﻪﺱﻮﺱو ] kuruntu.<br />
veş (F.) [ شو ] gibi.<br />
veşak (A.) [ ﻖﺵو ] vaşak.<br />
veted (A.) [ ﺪﺕو ] kazık.<br />
veter (A.) [ ﺮﺕو ] 1.kiriş. 2.saz teli.<br />
vetîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺕو ] 1.üslup. 2.süreç. 3.dar yol.<br />
veyl (A.) [ ﻞیو ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.<br />
vezâif (A.) [ ﻒﺋﺎﻇو ] görevler, ödevler.<br />
vezân (F.) [ نازو ] esen.<br />
vezâret (A.) [ ترازو ] vezirlik.<br />
vezîr (A.) [ ﺮیزو ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.<br />
vezn (A.) [ نزو ] ağırlık.<br />
vezne (A.) [ ﻪﻥزو ] 1.ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.<br />
veznedâr (A.-F.) [ راد ﻪﻥزو ] gişe görevlisi.<br />
vicâhen (A.) [ ﺎهﺎﺝو ] yüzleşerek, yüzüne karşı.<br />
vicâhî (A.) [ ﯽهﺎﺝو ] yüzyüze.<br />
vicdân (A.) [ ناﺪﺝو ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.<br />
vicdânen (A.) [ ﺎﻥاﺪﺝو ] vicdan bakımından.<br />
514
vidâd (A.) [ دادو ] 1.sevgi. 2.dostluk.<br />
vikâye (A.) [ ﻪیﺎﻗو ] koruma.<br />
vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.<br />
vilâdet (A.) [ تدﻻو ] 1.doğum. 2.doğum günü.<br />
vilâyât (A.) [ تﺎیﻻو ] vilayetler.<br />
vildân (A.) [ ناﺪﻝو ] 1.bebekler. 2.köleler.<br />
vîrân (F.) [ ناﺮیو ] 1.yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.<br />
vîrân etmek yıkmak, harap etmek.<br />
vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.<br />
vîrâne (F.) [ ﻪﻥاﺮیو ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.<br />
vîrânî (F.) [ ﯽﻥاﺮیو ] haraplık.<br />
vird (A.) [ درو ] dua.<br />
vird etmek dua etmek.<br />
visâk (A.) [ قﺎﺛو ] antlaşma.<br />
visâl (A.) [ لﺎﺹو ] 1.ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.<br />
vufûr (A.) [ رﻮﻓو ] bolluk.<br />
vuhûş (A.) [ شﻮﺣو ] 1.vahşiler. 2.yaban hayvanları.<br />
vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.<br />
vukû’ (A.) [ عﻮﻗو ] meydana gelme, cereyan etme.<br />
vukûât (A.) [ تﺎﻋﻮﻗو ] 1.olaylar. 2.polisiye olaylar.<br />
vukûf (A.) [ فﻮﻗو ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.<br />
vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.<br />
vuskâ (A.) [ ﯽﻘﺛو ] sağlam.<br />
515
vusla (A.) [ ﻪﻠﺹو ] 1.ek. 2.yama.<br />
vuslat (A.) [ ﺖﻠﺹو ] 1.ulaşma. 2.kavuşma.<br />
vustâ (A.) [ ﯽﻄﺱو ] orta, iç.<br />
vusûl (A.) [ لﻮﺹو ] ulaşma, gelme.<br />
vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.<br />
vuzû (A.) [ ءﻮﺽو ] abdest.<br />
vuzûh (A.) [ حﻮﺽو ] açıklık.<br />
vücûb (A.) [ بﻮﺝو ] gereklilik.<br />
vücûd (A.) [ دﻮﺝو ] 1.varlık. 2.beden. 3.var oluş.<br />
vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.<br />
vücûh (A.) [ ﻩﻮﺝو ] 1.yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.<br />
vüfûd (A.) [ دﻮﻓو ] elçiler.<br />
vüfûr (A.) [ رﻮﻓو ] bolluk.<br />
vükelâ (A.) [ ﻼﮐو ] 1.vekiller. 2.bakanlar.<br />
vülât (A.) [ تﻻو ] valiler.<br />
vürûd (A.) [ دورو ] giriş, geliş.<br />
vürûd etmek girmek, gelmek.<br />
vüs’ (A.) [ ﻊﺱو ] 1.genişlik. 2.kapasite. 3.takat.<br />
vüs’at (A.) [ ﺖﻌﺱو ] 1.genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.<br />
vüskâ (A.) [ ﯽﻘﺛو ] sağlam.<br />
vüsûk (A.) [ قﻮﺛو ] 1.sağlamlık. 2.güvenilirlik.<br />
vüzerâ (A.) [ ارزو ] vezirler.<br />
516
yâ (A.) [ ﺎی ] ey.<br />
yâb (F.) [ بﺎی ] bulan.<br />
yâbis (A.) [ ﺲﺑﺎی ] kuru.<br />
yâd (F.) [ دﺎی ] 1.hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.<br />
yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.<br />
yâd etmek anmak, hatırlamak.<br />
yâdgâr (F.) [ رﺎﮔدﺎی ] 1.anı. 2.hatıra.<br />
yadigâr bk. yâdgâr.<br />
yağmâ (F.) [ ﺎﻤﻐی ] talan, çapul.<br />
yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.<br />
yağmâger (F.) [ ﺮﮔﺎﻤﻐی ] yağmacı.<br />
yah (F.) [ ﺦی ] buz.<br />
yahbeste (F.) [ ﻪﺘﺴﺑ ﺦی ] buzlanmış, donmuş.<br />
yâhud (F.) [ دﻮﺧﺎی ] yahut.<br />
yâis (A.) [ ﺲﺋﺎی ] umutsuz.<br />
yakaza (A.) [ ﻪﻈﻘی ] uyanıklık.<br />
yakîn (A.) [ ﻦﻴﻘی ] kesin bilgi.<br />
yakînen (A.) [ ﺎﻨﻴﻘی ] kesin olarak.<br />
yâkût (A.) [ تﻮﻗﺎی ] 1.yakut. 2.dudak.<br />
Y<br />
517
yakzân (A.) [ نﺎﻈﻘی ] uyanık.<br />
yâl (F.) [ لﺎی ] 1.yele. 2.boyun.<br />
yâleyte (A.) [ ﺖﻴﻝ ﺎی ] keşke.<br />
yâr (F.) [ رﺎی ] 1.dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.<br />
yârâ (F.) [ ارﺎی ] güç.<br />
yârân (F.) [ نارﺎی ] dostlar, arkadaşlar.<br />
yârî (F.) [ یر ﺎی ] 1.dostluk. 2.yardım.<br />
yâsemen (F.) [ ﻦﻤﺱﺎی ] yasemin.<br />
yâve (F.) [ ﻩوﺎی ] zırva, saçma.<br />
yâvegû (F.) [ ﻮﮔ ﻩوﺎی ] zırvalayan, saçmalayan.<br />
yâver (F.) [ روﺎی ] yardımcı.<br />
yâzdeh (F.) [ ﻩدزﺎی ] onbir.<br />
ye’s (A.) [ سﺄی ] umutsuzluk.<br />
ye’sefzâ (A.-F.) [ اﺰﻓا س ﺄی ] üzücü.<br />
yebânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺒی ] 1.yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.<br />
yed (A.) [ ﺪی ] 1.el. 2.güç.<br />
yegân (F.) [ نﺎﮕی ] birler.<br />
yegân yegân (F.) [ نﺎﮕی نﺎﮕی ] bir bir, tek tek.<br />
yegâne (F.) [ ﻪﻥﺎﮕی ] biricik.<br />
yegânegî (F.) [ ﯽﮕﻥﺎﮕی ] birlik, teklik.<br />
yek (F.) [ ﮏی ] bir.<br />
yekbeyek (F.) [ ﮏﻴﺑ ﮏی ] bir bir, birer birer.<br />
yekcihet (F.-A.) [ ﺖﻬﺝ ﮏی ] 1.tek yön. 2.aynı görüşlü.<br />
518
yekcins (F.-A.) [ ﺲﻨﺝ ﮏی ] aynı türden.<br />
yekdîger (F.) [ ﺮﮕید ﮏی ] birbiri.<br />
yekdil (F.) [ لد ﮏی ] bir gönül.<br />
yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.<br />
yekpâre (F.) [ ﻩرﺎﭘ ﮏی ] 1.tek parça. 2.bütün.<br />
yeksân (F.) [ نﺎﺴﮑی ] 1.bir şekilde. 2.birlikte.<br />
yekseviye (F.-A.) [ ﻪیﻮﺱ ﮏی ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.<br />
yekşenbe (F.) [ ﻪﺒﻨﺵ ﮏی ] pazar.<br />
yektene (F.) [ ﻪﻨﺕ ﮏی ] tek başına.<br />
yekûn (A.) [ نﻮﮑی ] toplam.<br />
yel (F.) [ ﻞی ] yiğit.<br />
yeldâ (F.) [ اﺪﻠی ] uzun.<br />
yemîn (A.) [ ﻦﻴﻤی ] 1.sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.<br />
yesâr (A.) [ رﺎﺴی ] sol, sol taraf.<br />
yesîr (A.) [ ﺮﻴﺴی ] kolay.<br />
yetîm (A.) [ ﻢﻴﺘی ] biricik, tek. 2.yetim.<br />
yetîme (A.) [ ﻪﻤﻴﺘی ] yetim kız çocuğu.<br />
yetîmhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ ﻢﻴﺘی ] yetimler evi.<br />
yevâkît (A.) [ ﺖﻴﻗاﻮی ] yakutlar.<br />
yevm (A.) [ مﻮی ] gün.<br />
yevmenfeyevmen (A.) [ ﺎﻡﻮﻴﻓ ﺎﻡﻮی ] günden güne.<br />
yevmî (A.) [ ﯽﻡﻮی ] günlük, gündelik.<br />
yevmiyye (A.) [ ﯽﻡﻮی ] gündelik ücret.<br />
519
yezdân (F.) [ نادﺰی ] Tanrı.<br />
yubûset (A.) [ ﺖﺱﻮﺒی ] kuruluk.<br />
yûğ (F.) [ غﻮی ] boyunduruk.<br />
yûz (F.) [ زﻮی ] pars.<br />
yübûset (A.) [ ﺖﺱﻮﺒی ] kuruluk.<br />
yümkin (A.) [ ﻦﮑﻤی ] mümkün, olabilir, olası.<br />
yümn (A.) [ ﻦﻤی ] uğur.<br />
yümnâ (A.) [ ﯽﻨﻤی ] sağ taraf.<br />
yümnî (A.) [ ﯽﻨﻤی ] uğurlu.<br />
yüsr (A.) [ ﺮﺴی ] 1.kolaylık. 2.zenginlik.<br />
yüsrâ (A.) [ یﺮﺴی ] sol taraf.<br />
520
za’f (A.) [ ﻒﻌﺽ ] zayıflık, zaaf.<br />
za’f gelmek zayıflamak.<br />
za’ferân (A.) [ ناﺮﻔﻋز ] safran.<br />
za’fî (A.) [ ﯽﻔﻌﺽ ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.<br />
za’fiyyet (A.) [ ﺖﻴﻔﻌﺽ ] zayıflık, zafiyet.<br />
zâbıta (A.) [ ﻪﻄﺑﺎﺽ ] güvenlik görevlisi.<br />
zâbih (A.) [ ﺢﺑاذ ] boğazlayan.<br />
zâbit (A.) [ ﻂﺑﺎﺽ ] subay.<br />
zâbitân (A.-F.) [ نﺎﻄﺑﺎﺽ ] subaylar.<br />
zabt (A.) [ ﻂﺒﺽ ] 1.tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.<br />
zabt edilmek ele geçirilmek.<br />
zabt etmek ele geçirmek.<br />
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.<br />
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.<br />
zabtiyye (A.) [ ﻪﻴﻄﺒﺽ ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.<br />
zabtnâme (A.-F.) [ ﻪﻡﺎﻥ ﻂﺒﺽ ] tutanak, zabıt yazısı.<br />
zabtürabt (A.) [ ﻂﺑر و ﻂﺒﺽ ] disiplin.<br />
zâc (A.) [ جاز ] göztaşı.<br />
zâd (A.) [ داز ] azık.<br />
Z<br />
521
zâd (F.) [ داز ] 1.doğmuş. 2.doğum.<br />
zâde (F.) [ ﻩداز ] 1.doğmuş. 2.evlat.<br />
zâdegân (F.) [ نﺎﮔداز ] soylular, aristokratlar.<br />
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.<br />
zafer (A.) [ ﺮﻔﻇ ] üstünlük kazanma.<br />
zaferyâb (A.-F.) [ بﺎیﺮﻔﻇ ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.<br />
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.<br />
zâğ (F.) [ غاز ] karga.<br />
zağan (F.) [ ﻦﻏز ] çaylak.<br />
zahâir (A.) [ ﺮﺋﺎﺧذ ] zahireler.<br />
zâhib (A.) [ ﺐ هاذ ] 1.giden. 2.sanıya kapılan.<br />
zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.<br />
zâhid (A.) [ ﺪهاز ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.<br />
zâhidâne (A.-F.) [ ﻪﻥاﺪهاز ] zahitçe.<br />
zâhir (A.) [ ﺮهﺎﻇ ] 1.ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.<br />
3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.<br />
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.<br />
zâhirbîn (A.-F.) [ ﻦﻴﺑﺮهﺎﻇ ] sadece görünüşe bakan.<br />
zahîre (A.) [ ﻩﺮﻴﺧذ ] depolanmış erzak.<br />
zâhiren (A.) [ اﺮهﺎﻇ ] görünüşte, görünüşe göre.<br />
zâhirî (A.) [ یﺮهﺎﻇ ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.<br />
zâhirperest (A.-F.) [ ﺖﺱﺮﭘﺮهﺎﻇ ] sadece dış görünüşe bakan.<br />
zahm (F.) [ ﻢﺧز ] yara.<br />
522
zahmdâr (F.) [ راﺪﻤﺧز ] yaralı.<br />
zahme (F.) [ ﻪﻤﺧز ] 1.vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.<br />
zahmet (A.) [ ﺖﻤﺣز ] 1.sıkıntı, meşakkat. 2.güç.<br />
zahmzede (F.) [ ﻩدز ﻢﺧز ] yaralı.<br />
zahr (A.) [ ﺮﻬﻇ ] 1.sırt, arka. 2.arka yüz.<br />
zahriye (A.) [ ﻪیﺮﻬﻇ ] kağıdın arka yüzündeki yazı.<br />
zâid (A.) [ ﺪﺋاز ] 1.artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.<br />
zaîf (A.) [ ﻒﻴﻌﺽ ] zayıf, güçsüz.<br />
zâik (A.) [ ﻖﺋاذ ] tadan, tadına varan.<br />
zâika (A.) [ ﻪﻘﺋاذ ] tat alma duyusu.<br />
zâil (A.) [ ﻞﺋاز ] yok olan, yok olucu.<br />
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.<br />
zâir (A.) [ ﺮﺋاز ] ziyaretçi.<br />
zâkir (A.) [ ﺮﮐاذ ] zikreden.<br />
zakkûm (A.) [ مﻮﻗز ] 1.zakkum ağacı. 2.zıkkım.<br />
zâl (F.) [ لاز ] saçları ağarmış, ihtiyar.<br />
zalâm (A.) [ مﻼﻇ ] karanlık.<br />
zâlim (A.) [ ﻢﻝﺎﻇ ] zulüm eden.<br />
zâlimâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻤﻝﺎﻇ ] zalimce.<br />
zamâim (A.) [ ﻢﺋﺎﻤﺽ ] ekler.<br />
zamâne (A.) [ ﻪﻥﺎﻡز ] 1.devir. 2.felek.<br />
zamîme (A.) [ ﻪﻤﻴﻤﺽ ] ek.<br />
zamimeten (A.) [ ﺔ ﻤﻴﻤﺽ ] ek olarak.<br />
523
zâmin (A.) [ ﻦﻡﺎﺽ ] tazmin eden.<br />
zamîr (A.) [ ﺮﻴﻤﺽ ] 1.gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.<br />
zamm (A.) [ ﻢﺽ ] ekleme, arttırma.<br />
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.<br />
zamm etmek eklemek, arttırmak.<br />
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.<br />
zamme (A.) [ ﻪﻤﺽ ] ötre.<br />
zan (A.) [ ﻦﻇ ] zan, sanı.<br />
zanbak (A.) [ ﻖﺒﻥز ] zambak.<br />
zanîn (A.) [ ﻦﻴﻨﻇ ] zan altında bulunan.<br />
zann (A.) [ ﻦﻇ ] zan, sanı.<br />
zannedilmek sanılmak.<br />
zannetmek sanmak.<br />
zânû (F.) [ ﻮﻥاز ] diz.<br />
zapt bk. zabt.<br />
zapt edilmek ele geçirmek.<br />
zapt etmek ele geçirmek.<br />
zaptiye bk. zabtiyye<br />
zâr (F.) [ راز ] 1.perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.<br />
zâr (F.) [ راز ] yer.<br />
zâr etmek ağlayıp inlemek.<br />
zâr olmak ağlayıp inlemek.<br />
zarâfet (A.) [ ﺖﻓاﺮﻇ ] zariflik.<br />
524
zarar (A.) [ رﺮﺽ ] ziyan.<br />
zarardîde (A.-F.) [ ﻩﺪیدر ﺮﺽ ] zarar gören.<br />
zarb (A.) [ بﺮﺽ ] vuruş.<br />
zarbhâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﺧ بﺮﺽ ] darphane.<br />
zarf (A.) [ فﺮﻇ ] 1.kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.<br />
zarfiyyet (A.) [ ﺖﻴﻓﺮﻇ ] kapasite.<br />
zârî (F.) [ یراز ] inleme, zar zar ağlama.<br />
zâri’ (A.) [ عراز ] ekici, çiftçi.<br />
zarîf (A.) [ ﻒیﺮﻇ ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.<br />
zarîfâne (A.-F.) [ ﻪﻥﺎﻔیﺮﻇ ] zarifçe.<br />
zarûrât (A.) [ تاروﺮﺽ ] sıkıntılar, mecburiyetler.<br />
zarûret (A.) [ تروﺮﺽ ] 1.sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.<br />
zarûrî (A.) [ یروﺮﺽ ] zorunlu.<br />
zarûriyyât (A.) [ تﺎیروﺮﺽ ] zorunluluklar.<br />
zât (A.) [ تاذ ] 1.kişi. 2.kendi.<br />
zâten (A.) [ ﺎﺕاذ ] aslında.<br />
zâtî (A.) [ ﯽﺕاذ ] kişisel.<br />
zâtülcenb (A.) [ ﺐﻨﺠﻝا تاذ ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.<br />
zâtürrie (A.) [ ﻪﺋﺮﻝا تاذ ] zatürriye, akciğer iltihabı.<br />
zav’ (A.) [ ءﻮﺽ ] ışık.<br />
zavâhir (A.) [ ﺮهاﻮﻇ ] dış yüzler.<br />
zâviye (A.) [ ﻪیواز ] 1.açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.<br />
zâyi’ (A.) [ ﻊیﺎﺽ ] kaybolan.<br />
525
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.<br />
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.<br />
zâyi’ât (A.) [ تﺎﻌیﺎﺽ ] kayıplar.<br />
zebân (F.) [ نﺎﺑز ] dil.<br />
zebândıraz (F.) [ زارد نﺎﺑز ] dili uzun.<br />
zebâne (F.) [ ﻪﻥﺎﺑز ] 1.yalaz. 2.dilimsi.<br />
zebânzed (F.) [ دﺰﻥﺎﺑز ] ünlü, dillerde dolaşan.<br />
zeber (F.) [ ﺮﺑز ] üst.<br />
zebercedî (A.) [ یﺪﺝﺮﺑز ] fıstık yeşili.<br />
zebh (A.) [ ﺢﺑذ ] boğazlama.<br />
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.<br />
zebh etmek boğazlamak, kesmek.<br />
zebîh (A.) [ ﺢﻴﺑذ ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.<br />
zebîl (A.) [ ﻞﻴﺑز ] 1.pislik. 2.gübre.<br />
zebûn (F.) [ نﻮﺑز ] 1.alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.<br />
zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.<br />
zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.<br />
zecr (A.) [ ﺮﺝز ] 1.zorlama. 2.eziyet etme.<br />
zecrî (A.) [ یﺮﺝز ] zorlayarak, zorlayıcı.<br />
zede (F.) [ ﻩدز ] 1.vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela<br />
olmuş.<br />
zehâb (A.) [ بﺎهذ ] 1.gidiş. 2.sanıya kapılma.<br />
zeheb (A.) [ ﺐهذ ] altın.<br />
526
zehr (A.) [ ﺮهز ] çiçek.<br />
zehr (F.) [ ﺮهز ] zehir, ağı.<br />
zehre (A.) [ ﻩﺮهز ] çiçek.<br />
zehrhand (F.) [ ﺪﻨﺧﺮهز ] acı gülüş.<br />
zehrnâk (F.) [ کﺎﻥﺮهز ] zehirli.<br />
zekâ (A.) [ ﺎﮐذ ] zekilik.<br />
zekan (A.) [ ﻦﻗز ] çene.<br />
zekâvet (A.) [ توﺎﮐذ ] zekilik.<br />
zeker (A.) [ ﺮﮐذ ] 1.erkek. 2.erkeklik üreme organı.<br />
zelâzil (A.) [ لزﻻز ] depremler.<br />
zelîl (A.) [ ﻞﻴﻝذ ] düşkün, zavallı.<br />
zell (A.) [ لز ] sürçme, kayma.<br />
zelzele (A.) [ ﻪﻝﺰﻝز ] deprem.<br />
zemân (A.) [ نﺎﻡز ] 1.zaman. 2.çağ. 3.süre.<br />
zemâne (A.) [ ﻪﻥﺎﻡز ] 1.devir. 2.felek.<br />
zemherîr (A.) [ ﺮیﺮﻬﻡز ] karakış.<br />
zemîm (A.) [ ﻢﻴﻡذ ] kötü.<br />
zemîn (F.) [ ﻦﻴﻡز ] 1.yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.<br />
zeminbûsî (F.) [ ﯽﺱﻮﺑ ﻦﻴﻡز ] saygı ile yer öpme.<br />
zemistan (F.) [ نﺎﺘﺴﻡز ] kış.<br />
zemistânî (F.) [ ﯽﻥﺎﺘﺴﻡز ] kışlık.<br />
zemm (A.) [ مذ ] kötüleme, yerme.<br />
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.<br />
527
zemm etmek kötülemek, yermek.<br />
zemzeme (A.) [ ﻪﻡﺰﻡز ] 1.melodi. 2.mırıltı.<br />
zen (F.) [ نز ] kadın.<br />
zenâdıka (A.) [ ﻪﻗدﺎﻥز ] zındıklar.<br />
zenâne (F.) [ ﻪﻥﺎﻥز ] 1.kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.<br />
zenb (A.) [ ﺐﻥذ ] suç, günah.<br />
zenbîl (A.) [ ﻞﻴﺒﻥز ] zembil.<br />
zenbûrek (F.) [ کرﻮﺒﻥز ] zemberek.<br />
zencebîl (A.) [ ﻞﻴﺒﺠﻥز ] zencefil.<br />
zencî (A.) [ ﯽﺠﻥز ] siyahî, zenci.<br />
zencîr (F.) [ ﺮﻴﺠﻥز ] zincir.<br />
zencîrî (F.) [ یﺮﻴﺠﻥز ] 1.zincirli. 2.zincirlik deli.<br />
zendeka (A.) [ ﻪﻗﺪﻥز ] zındıklık.<br />
zendost (F.) [ ﺖﺱود نز ] zampara.<br />
zeneb (A.) [ ﺐﻥذ ] kuyruk.<br />
zenehdân (F.) [ ناﺪﺨﻥز ] çene.<br />
zeng (F.) [ ﮓﻥز ] 1.zil. 2.pas.<br />
zengî (F.) [ ﯽﮕﻥز ] zenci, siyahî.<br />
zengûle (F.) [ ﻪﻝﻮﮕﻥز ] 1.çan. 2.çıngırak.<br />
zenne (F.) [ ﻪﻥز ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.<br />
zenperest (F.) [ ﺖﺱﺮﭘ نز ] kadın düşkünü.<br />
zer (F.) [ رز ] 1.altın. 2.akçe.<br />
zer’ (A.) [ عرز ] ekim.<br />
528
zerâfe (A.) [ ﻪﻓارز ] zürafa.<br />
zerbâf (F.) [ فﺎﺑرز ] sırmacı.<br />
zerd (F.) [ درز ] sarı.<br />
zerdâlû (F.) [ ﻮﻝادرز ] zerdali.<br />
zerde (F.) [ ﻩدرز ] 1.zerde. 2.sarılık. 3.safran.<br />
zerdûz (F.) [ زودرز ] sırmacı.<br />
zerefşân (F.) [ نﺎﺸﻓارز ] altın saçılmış, altın yaldızlı.<br />
zerger (F.) [ ﺮﮔرز ] kuyumcu.<br />
zerharîd (F.) [ ﺪی ﺮﺧرز ] köle.<br />
zerîn (F.) [ ﻦیرز ] altından.<br />
zerk (A.) [ قرز ] deri altına verme, şırınga etme.<br />
zerrâ’ (A.) [ عارز ] ekici, çiftçi.<br />
zerrâk (A.) [ قارز ] ikiyüzlü.<br />
zerrât (A.) [ تارذ ] zerreler.<br />
zerre (A.) [ ﻩرذ ] 1.en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.<br />
zerreşikâf (A.-F.) [ فﺎﮑﺵ ﻩرذ ] kılı kırk yaran.<br />
zerrin (F.) [ ﻦیرز ] altından.<br />
zevâl (A.) [ لاوز ] 1.yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.<br />
zevâlnâpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭘﺎﻥ لاوز ] yok olmayan, kalıcı.<br />
zevâlpezîr (A.-F.) [ ﺮیﺬﭙﻝاوز ] yok olucu, fani.<br />
zevât (A.) [ تاوذ ] kişiler.<br />
zevâyâ (A.) [ ﺎیاوز ] 1.açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.<br />
zevc (A.) [ جوز ] 1.koca. 2.çiftin teki.<br />
529
zevcât (A.) [ تﺎﺝوز ] nikahlı kadınlar, karılar.<br />
zevce (A.) [ ﻪﺝوز ] nikahlı kadın, karı.<br />
zevceteyn (A.) [ ﻦﻴﺘﺝوز ] karıkoca.<br />
zevceyn (A.) [ ﻦﻴﺝوز ] karıkoca.<br />
zevciyet (A.) [ ﺖﻴﺝوز ] eşlik.<br />
zevebân (A.) [ نﺎﺑوذ ] erime.<br />
zevk (A.) [ قوذ ] 1.beğeni, hoşlanma. 2.tat.<br />
zevkbahş (A.-F.) [ ﺶﺨﺑ قوذ ] zevk veren.<br />
zevrak (A.) [ قروز ] kayık.<br />
zeyl (A.) [ ﻞیذ ] 1.ek, zeyil. 2.etek.<br />
zeylen (A.) [ ﻼیذ ] ek olarak.<br />
zeyn (A.) [ ﻦیز ] süs.<br />
zeyn olmak süslenmek.<br />
zeytûn (A.) [ نﻮﺘیز ] zeytin.<br />
zıdd (A.) [ ﺪﺽ ] zıt, karşıt.<br />
zıddiyyet (A.) [ ﺖیﺪﺽ ] zıtlık, karşıtlık.<br />
zılâl (A.) [ لﻼﻇ ] gölgeler.<br />
zıll (A.) [ ﻞﻇ ] gölge.<br />
zımnen (A.) [ ﺎﻨﻤﺽ ] bu arada, dolayısıyla.<br />
zımnî (A.) [ ﯽﻨﻤﺽ ] dolaylı, üstü kapalı.<br />
zırh (F.) [ ﻩرز ] zırh.<br />
zırhpûş (F.) [ شﻮﭘ ﻩرز ] zırhlı.<br />
zıyâ’ (A.) [ عﺎﻴﺽ ] kaybolma.<br />
530
zıyâ’ (A.) [ ءﺎﻴﺽ ] çiftlikler.<br />
zî (A.) [ یذ ] sahip.<br />
zi’b (A.) [ ﺐﺋذ ] kurt.<br />
zîbâyî (F.) [ ﯽیﺎﺒیز ] güzellik.<br />
zîbâ (F.) [ ﺎﺒیز ] güzel.<br />
zîbak (A.) [ ﻖﺒیز ] cıva.<br />
zîc (A.) [ ﺞیز ] yıldız atlası.<br />
zifâf (A.) [ فﺎﻓز ] gerdek.<br />
zih (F.) [ ﻩز ] kiriş.<br />
zîhayât (A.) [ تﺎﻴﺣ یذ ] canlı.<br />
zihgîr (F.) [ ﺮﻴﮕهز ] okçu yüzüğü.<br />
zihî (F.) [ ﯽهز ] ne güzel, bravo.<br />
zihin (A.) [ ﻦهذ ] zihin.<br />
zihn (A.) [ ﻦهذ ] zihin.<br />
zihnen (A.) [ ﺎﻨهذ ] zihin yoluyla.<br />
zihnî (A.) [ ﯽﻨهذ ] sihinsel.<br />
zihniyyet (A.) [ ﺖﻴﻨهذ ] düşünce tarzı, anlayış.<br />
zîk (A.) [ ﻖﻴﺽ ] darlık.<br />
zîkıymet (A.) [ ﺖﻤ ﻴﻗ یذ ] değerli.<br />
zikr (A.) [ ﺮﮐذ ] zikir, anma.<br />
zikr etmek anmak.<br />
zikr olunmak anılmak, zikredilmek.<br />
zîkudret (A.) [ ترﺪﻗ یذ ] güçlü, kudretli.<br />
531
zillet (A.) [ ﺖﻝذ ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.<br />
zilzâl (A.) [ لاﺰﻝز ] sarsıntı.<br />
zimâm (A.) [ مﺎﻡز ] yular.<br />
zimâmdâr (A.-F.) [ راﺪﻡﺎﻡز ] 1.yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.<br />
zîmedhal (A.) [ ﻞﺧﺪﻡ یذ ] müdahalesi olan.<br />
zimmet (A.) [ ﺖﻡذ ] elde tutma zorunluluğu.<br />
zîn (F.) [ ﻦیز ] eyer.<br />
zinâ’ (A.) [ ءﺎﻥز ] zina, nikahsız cinsel ilişki.<br />
zinâkâr (A.-F.) [ رﺎﮐﺎﻥز ] zina eden.<br />
zencîrbend (F.) [ ﺪﻨﺑﺮﻴﺠﻥز ] zincire vurulmuş.<br />
zencîrbend edilmek zincire vurulmak.<br />
zindân (F.) [ ناﺪﻥز ] hapishane.<br />
zindânî (F.) [ ﯽﻥاﺪﻥز ] 1.zindancı. 2.mahpus.<br />
zinde (F.) [ ﻩﺪﻥز ] 1.diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.<br />
zindegânî (F.) [ ﯽﻥﺎﮔﺪﻥز ] yaşam.<br />
zindîk (A.) [ ﻖیﺪﻥز ] zındık.<br />
zînet (A.) [ ﺖﻨیز ] ziynet, süs.<br />
zinhâr (F.) [ رﺎﻬﻥز ] sakın.<br />
zîr (F.) [ ﺮیز ] alt, aşağı.<br />
zîrâ (F.) [ اﺮیز ] çünkü.<br />
zirâ’ (A.) [ عارذ ] 75-90 cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak<br />
ucu arasındaki uzaklık.<br />
zirâ’at (A.) [ ﺖﻋارز ] tarım.<br />
532
zirâ’î (A.) [ ﯽﻋارز ] tarımsal.<br />
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.<br />
zîrdest (F.) [ ﺖﺱدﺮیز ] el altındaki, emir altındaki, ast.<br />
zîre (F.) [ ﻩﺮیز ] kimyon.<br />
zîrek (F.) [ کﺮیز ] uyanık, zeyrek.<br />
zîrîn (F.) [ ﻦیﺮیز ] alttaki.<br />
zîrûh (A.) [ حور یذ ] canlı.<br />
zîrüzeber (F.) [ ﺮﺑز و ﺮیز ] altüst.<br />
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.<br />
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.<br />
zirve (A.) [ ﻩورز ] doruk.<br />
zîşan (A.) [ نﺎﺵ یذ ] şerefli.<br />
zişt (F.) [ ﺖﺵز ] çirkin.<br />
ziştî (F.) [ ﯽﺘﺵز ] çirkinlik.<br />
zîvekâr (A.) [ رﺎﻗو یذ ] ağırbaşlı.<br />
zîver (F.) [ رﻮیز ] 1.süs. 2.ziynet, takı.<br />
ziyâ’ (A.) [ ءﺎﻴﺽ ] ışık.<br />
ziyâdâr (A.-F.) [ رادﺎﻴﺽ ] aşıklı.<br />
ziyâde (A.) [ ﻩدﺎیز ] fazla, çok.<br />
ziyâfet (A.) [ ﺖﻓﺎﻴ ﺽ ] şölen, ziyafet.<br />
ziyân (F.) [ نﺎیز ] zarar.<br />
ziyânkâr (F.) [ رﺎﮑﻥﺎیز ] zarar veren.<br />
ziyâretgâh (A.-F.) [ ﻩﺎﮕﺕرﺎیز ] ziyaret yeri.<br />
533
zû’(A.) [ ءﻮﺽ ] aydınlık, ışık.<br />
zu’bân (A.) [ نﺎﺑؤذ ] kurtlar.<br />
zu’m (A.) [ ﻢﻋز ] sanı.<br />
zuafâ’ (A.) [ ﺎﻔﻌﺽ ] zayıflar.<br />
zucret (A.) [ تﺮﺠﺽ ] yürek daralması, iç sıkıntısı.<br />
zûd (F.) [ دوز ] 1.çabuk. 2.erken.<br />
zufr (A.) [ ﺮﻔﻇ ] tırnak.<br />
zuhr (A.) [ﺮﻬﻇ ] öğle.<br />
zuhûr (A.) [ رﻮﻬﻇ ] ortaya çıkma, görünme.<br />
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.<br />
zuhûrât (A.) [ تارﻮﻬﻇ ] beklenmedik gelişmeler.<br />
zukâk (A.) [ قﺎﻗز ] sokak.<br />
zulm (A.) [ ﻢﻠﻇ ] cefa, eziyet.<br />
zulm etmek zulüm yapmak.<br />
zulmânî (A.) [ ﯽﻥﺎﻤﻠﻇ ] karanlıkla ilgili.<br />
zulmet (A.) [ ﺖﻤﻠﻇ ] karanlık.<br />
zulmetefzâ (A.-F.) [ اﺰﻓا ﺖﻤﻠﻇ ] karanlığı arttıran.<br />
zulümât (A.) [ تﺎﻤ ﻠﻇ ] karanlıklar.<br />
zunûn (A.) [ نﻮﻨﻇ ] zanlar.<br />
zûr (F.) [ روز ] güç.<br />
zurafâ (A.) [ ﺎﻓﺮﻇ ] 1.zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.<br />
zûrbâ (F.) [ ﺎﺑروز ] 1.güçlü. 2.zorba.<br />
zûrmend (F.) [ ﺪﻨﻡروز ] güçlü.<br />
534
zurûf (A.) [ فوﺮﻇ ] 1.kaplar. 2.zarflar.<br />
zübde (A.) [ ﻩﺪﺑز ] öz.<br />
zücâc (A.) [ جﺎﺝز ] cam.<br />
zücâciyye (A.) [ ﻪﻴﺝﺎﺝز ] cam eşyalar.<br />
zühd (A.) [ ﺪهز ] zahitlik, aşırı sofuluk.<br />
zühhâd (A.) [ دﺎهز ] zahitler.<br />
zühre (A.) [ ﻩﺮهز ] Venüs, Çoban Yıldızı.<br />
zührevî (A.) [ یوﺮهز ] cinsel ilişkiyle bulaşan.<br />
zühûl (A.) [ لﻮهذ ] dalgınlıkla unutma.<br />
zükâm (A.) [ مﺎﮐز ] nezle.<br />
zükûr (A.) [ رﻮﮐذ ] erkekler.<br />
zülâl (A.) [ لﻻز ] berrak, saf.<br />
zülf (F.) [ ﻒﻝز ] zülüf.<br />
züll (A.) [ لذ ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.<br />
zülüf (F.) [ ﻒﻝز ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.<br />
zümre (A.) [ ﻩﺮﻡز ] grup, topluluk.<br />
zümûm (A.) [ مﻮﻡذ ] yermeler, kötülemeler.<br />
zümürrüd (A.) [ دﺮﻡز ] zümrüt.<br />
zünbûr (A.) [ رﻮﺒﻥز ] eşek arısı.<br />
zünnâr (A.) [ رﺎﻥز ] papaz kuşağı.<br />
zünûb (A.) [ بﻮﻥذ ] 1.suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.<br />
zürâfe (A.) [ ﻪﻓارز ] zürafa.<br />
zürefâ (A.) [ ﺎﻓﺮﻇ ] zarifler.<br />
535
zürrâ’ (A.) [ عارز ] ekiciler, çiftçiler.<br />
zürriyyât (A.) [ تﺎیرذ ] soylar, zürriyetler.<br />
zürriyyet (A.) [ ﺖیرذ ] soy, zürriyet.<br />
züvvâr (A.) [ راوز ] ziyaretçiler.<br />
züyûl (A.) [ لﻮیذ ] ekler, zeyiller.<br />
536