01.05.2013 Views

atatürk'ün sosyal ve kültürel politikaları - Atatürk Araştırma Merkezi

atatürk'ün sosyal ve kültürel politikaları - Atatürk Araştırma Merkezi

atatürk'ün sosyal ve kültürel politikaları - Atatürk Araştırma Merkezi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ATATÜRK’ÜN SOSYAL VE KÜLTÜREL POLİTİKALARI 549<br />

nemlerden itibaren hemen bütün uygarlıklarda var olmuştur. Geleneksel<br />

kültürümüzde yeri olmayan heykel sanatı, Osmanlı dönemine<br />

kadar olan süreçte, idoller, balbal denilen küçük taşlar <strong>ve</strong> hatta<br />

mezar taşları ile hayat bulmaya çalışmıştır. Bunda İslâmiyet’in puta<br />

tapınmayı önlemek için heykeli dine aykırı sayması <strong>ve</strong> yasaklaması<br />

son derece etkili olmuştur. Bilindiği gibi o dönem insanların putlara<br />

tapınmalarını önlemek maksadıyla, Kâbe’de bulunan bütün heykeller<br />

ortadan kaldırılmıştır. Dinin heykele getirdiği bu yasak, o günden<br />

bugüne ciddi tartışmaların çıkmasına <strong>ve</strong> çeşitli görüşlerin ortaya atılmasına<br />

neden olmuştur 1245 . Kimi bilginler yasağı şiddetle savunmuş,<br />

kimileri de biraz daha ılımlı bir yaklaşım sergilemişlerdir. Ancak<br />

put yapmanın yasak olduğunun söylendiği bu görüşlerde, hiç kimse<br />

putun niteliği hakkında bir açıklama yapamamıştır. Dolayısıyla bu<br />

durum, put yapma aracı olarak görülen heykelin, Türk geleneksel<br />

kültüründe arka planda kalmasıyla sonuçlanmıştır. Osmanlı toplumu<br />

da dahil olmak üzere, bu sanata kimse ilgi göstermemiştir. Her türlü<br />

sanatın gelişme imkânı bulduğu Osmanlı sarayı da, zaman zaman<br />

resim sanatına destek <strong>ve</strong>rmesine rağmen, bu konuda çekingen bir<br />

tavır sergilemekten geri kalmamıştır.<br />

Selçuklulardan itibaren insan <strong>ve</strong> hayvan figürlerinin yer aldığı<br />

kabartmalar <strong>ve</strong> mezar taşları ile devam etmeye çalışan heykel sanatı,<br />

Osmanlı döneminde sadece belli dönemlerde bazı cüretkâr girişimler<br />

ile varlığını hissettirmeye çalışmıştır. Bu girişimlerin ilki, Kanuni<br />

Sultan Süleyman’ın Mohaç seferi dönüşünde, Sadrazam Damat İbrahim<br />

Paşa’nın Budapeşte’den getirdiği heykeller ile sarayını süslemesi<br />

1246 , ikincisi 1868 yılında Mısır’ı modernleştirme çabası içinde<br />

olan Hidiv İbrahim Paşa’nın heykelinin Kahire meydanına dikilmesi,<br />

bir diğeri de Sultan Abdülaziz’in kendi heykelini yaptırmasıdır.<br />

Damat İbrahim’in bu hareketinden sonra Sultan Abdülaziz’e kadar<br />

Osmanlı’da başka bir teşebbüs söz konusu olmamıştır. 1867 tarihinde<br />

Avrupa gezisine çıkan Sultan, oralarda gördüğü heykellerden et-<br />

1245 Resim <strong>ve</strong> heykel sanatının yasaklanma gerekçeleri için bk. O. Şekerci, İslâmda<br />

Resim <strong>ve</strong> Heykel, Nûn Yay., İstanbul 1996.<br />

1246 Damat İbrahim Paşa’nın, Budapeşte’den getirttiği, Apollo, Diana <strong>ve</strong> Herkül’e<br />

ait olduğu söylenen, üç heykeli sarayına diktirmesi ciddi tepkiler doğurmuştur<br />

(Turan, a.g.e., s. 286).

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!