01.05.2013 Views

atatürk'ün sosyal ve kültürel politikaları - Atatürk Araştırma Merkezi

atatürk'ün sosyal ve kültürel politikaları - Atatürk Araştırma Merkezi

atatürk'ün sosyal ve kültürel politikaları - Atatürk Araştırma Merkezi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ATATÜRK’ÜN SOSYAL VE KÜLTÜREL POLİTİKALARI 161<br />

çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Her türlü muhalefete karşı tahammülsüzlüğünü<br />

sürdüren Hükümet, bu durumdan kurtuluşu yeni bir basın<br />

kanunu hazırlamakta bulmuş <strong>ve</strong> neticede daha öncede sözünü ettiğimiz<br />

1931 tarihli basın kanunu için Meclise önerge <strong>ve</strong>rerek kanun<br />

için gereken zemini hazırlamıştır.<br />

1931 tarihli yeni Basın Kanunu, hazırlanan zemin sonrası meclisten<br />

çıkmayı başarmıştır. Basın özgürlüğünün her seferinde kötüye<br />

kullanılması üzerine Hükümetin aldığı bu kalıcı çözüm, gerçekten<br />

de basın tarihimizde ayrı bir öneme sahiptir. Mecliste basın <strong>ve</strong> basın<br />

özgürlüğünün tartışıldığı günlerde Başbakan İnönü de tartışmalara<br />

katılmış <strong>ve</strong> ülkede basın özgürlüğünün olduğundan ancak bazen<br />

kötüye kullanıldığından, Hükümetin de gazete kapatma <strong>ve</strong> bunları<br />

denetleme yetkisinin olacağından bahsetmiştir. Nitekim 1930’larda<br />

herşey İçişleri Bakanı ile ona bağlı Basın Genel Müdürlüğü’nden<br />

gelecek bir telefona <strong>ve</strong> o telefondan gelecek kapatma emrine bağlanmıştır.<br />

Ne acıdır ki, bir dönem CHP’nin sözcülüğünü yapan Ulus<br />

gazetesinde, gazetenin başyazarı Falih Rıfkı tarafından o günlerde<br />

gazetecilerin kaderlerinin bu “telefon darbesi”ne bağlı olduğu açıkça<br />

itiraf edilmiştir. CHP’nin güdümünde hareket etmeye zorlanan basın<br />

ise herşeye rağmen bu dönemde mücadelesinden vazgeçmemiş <strong>ve</strong><br />

uygun bir dille bundan sonraki süreçte de sorunlara değinmeye devam<br />

etmiştir. Zekeriya Sertel o günlerin denetim <strong>ve</strong> sansür mekanizmasının<br />

nasıl zaman <strong>ve</strong> mekân tanımadığını şu ilginç anısıyla anlatmaya<br />

çalışmıştır: “Basın sıkı bir kontrol altında tutuluyordu. Basın<br />

Kanunu, hep basının aleyhinde yorumlanıyordu. Hangi yazının kime<br />

<strong>ve</strong> neye dokunacağını önceden kestirmek olanağı yoktu. Örneğin,<br />

ufak bir ziyaret için Romanya’ya da<strong>ve</strong>t edilmiştim. Sinai’de öğle yemeği<br />

yiyorduk. Derken bir adam telaşla soframıza sokuldu. “Sertel<br />

burada mı?” diye sordu. “Kim arıyor?” dedim. “Sizi Ankara’dan<br />

telefonla arıyorlar” diye cevap <strong>ve</strong>rdi. Telefona gittim. Karşıma İçişleri<br />

Bakanı Şükrü Kaya çıktı. O gün gazetemde çıkan bir başyazının<br />

hesabını <strong>ve</strong>rmemi istiyordu. İstediği açıklamayı yaptım, mesele kapandı.<br />

Fakat hükümet baskısı beni orada bile bulmuştu. En masum<br />

sandığınız yazılardan dolayı gazete kapatılıyordu...Serbest Fırka<br />

zamanında, hatta ondan önce yaşadığımız nispi özgürlük dönemini<br />

arar olmuştuk” 308 .<br />

308 Kabacalı, a.g.e., s. 133.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!