01.05.2013 Views

Mayıs - arad : : ankara ruhsal araştırmalar derneği

Mayıs - arad : : ankara ruhsal araştırmalar derneği

Mayıs - arad : : ankara ruhsal araştırmalar derneği

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ARAD<br />

MAYIS 2012 • CİLT:20 • SAYI:234<br />

AYDA BİR YAYINLANIR<br />

ÜCRETSİZDİR<br />

Dünyamızda<br />

Tekrar Bedenlenme Hadisesi<br />

Bir Realitedir.<br />

• Dr. Bedri RUHSELMAN<br />

ISSN 1303-0191


ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ BÜLTENİ<br />

Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği’nin yerel-süreli yayın organıdır.<br />

Cilt:20 Sayı:234 • <strong>Mayıs</strong> 2012 • ÜCRETSİZDİR<br />

T.C. Ankara Valiliği 12.11.1992 tarih ve 12135 sayılı izni ile ayda bir yayınlanır.<br />

Dernek adına sahip ve sorumlu müdür: İsmet Yalçın<br />

Yönetim ve Dernek Merkezi:<br />

Sağlık-2 Sokağı No:65/10 Sıhhiye-ANKARA Tel: 0312.434 05 24<br />

www.<strong>arad</strong>.gen.tr • <strong>arad</strong>posta@yahoo.com<br />

Basım: Damla Matbaacılık Ltd.Şti. Tel:0312.3217516 • Kuyuyazısı Cd. No:24 Etlik-ANKARA<br />

Basım Tarihi / Yeri : 1 <strong>Mayıs</strong> 2012 / Ankara<br />

Abone olmak isteyenlerin Dernek Merkezi’ne başvurmaları gerekmektedir.<br />

ISSN 1303-0191<br />

M AY I S 2 0 1 2 • SA L I KO N F E R A N S LA R I M I Z<br />

• 1 9 . 0 0 - 2 0 . 3 0<br />

01 <strong>Mayıs</strong> VARLIKSAL İRADE UYGUNLUĞU İLKESİ ....................................................<br />

• Ercüment KAYA<br />

08 <strong>Mayıs</strong> İNSAN VE YASALAR ..................................................................................<br />

• Nihan ATAK<br />

15 <strong>Mayıs</strong> KARMA VE KARMİK TELAFİLER ................................................................<br />

• Pınar ÖZTÜRK<br />

22 <strong>Mayıs</strong> POZİTİF YAŞAM UYGULAMALARI ..............................................................<br />

• Seyhan OKAN<br />

29 <strong>Mayıs</strong> KENDİNİ BİLMEK-2....................................................................................<br />

• Günay YALÇIN<br />

Etkinliklerimiz, “Sağlık-2 Sokağı, No:65/10 Sıhhiye - ANKARA” adresindeki dernek merkezindedir.<br />

T ü m e t k i n l i k l e r ü c r e t s i z v e h e r k e s e a ç ı k t ı r.<br />

Derneğimizin açık olduğu gün ve saatler: SALI 17.30-20.30, CUMARTESİ 12.00-18.00<br />

D İ Ğ E R M E R K E Z L E R İ M İ Z<br />

• B İ LY A Y ( İ n s a n l ı ğ ı B i r l e ş t i r e n B i l g i y i Ya y m a ) V A K F I<br />

Hasnun Galip Sokağı, Pembe Çıkmazı No:4/6 Beyoğlu - İSTANBUL • www.bilyay.org.tr<br />

Tel:0212.249 34 45 Fax:0212.252 07 18 • bilyay@bilyay.org.tr • info@ruhvemadde.com<br />

• İ Z M İ R R U H S A L A R A Ş T I R M A L A R D E R N E Ğ İ<br />

1469.Sokak, No:28 Alptuna İşhanı Daire:301 Alsancak - İZMİR<br />

www.irad.org • irader@superonline.com • Tel: 0232.464 00 17 Faks: 422 72 12<br />

• A D A N A R U H S A L A R A Ş T I R M A L A R D E R N E Ğ İ<br />

Ramazanoğlu Caddesi Kutlu Apt. Kat:1 Daire:2 ADANA<br />

www.adrad.org • adrad@adrad.com • Tel:0322.454 60 29<br />

Merkezlerimizde, başta konferanslar olmak üzere halka açık etkinliklere katılım ücretsiz ve serbesttir.<br />

ARAD Bülteni’ne abonelik ücretsizdir. Abone olmak isteyenler adreslerini ve telefon numaralarını<br />

434 05 24 no’lu telefon veya e-posta ile bildirebilirler.<br />

A b o n e l e r i m i z d e n r i c a m ı z, gerektiğinde bülten ve diğer konularda eleştiri ve düşüncelerini<br />

bizlerle paylaşmalarıdır. Katkılarınız için teşekkür ederiz.<br />

• ARAD •<br />

©


sevgili okuyucular<br />

ÜNYA hayatının şu andaki hali, yozlaşma<br />

alanlarının etkisi altındadır. Maddi, manevi<br />

Dsarsıntılar hepimizi içine almış durumdadır.<br />

Yozlaşma alanlarından çıkabilmenin yolu, bilgi ve<br />

sevgi enerjisini kullanabilme becerisi ile<br />

mümkündür.<br />

Bilgi ve sevgi her şeyin hem başı, hem de<br />

sonudur. Bilgi ve sevgi uygulamaları, insanları her<br />

türlü kabuklardan, dirençlerden, eskimiş<br />

realitelerden, bir üst basamağa geçirici, iç<br />

özgürlüğümüzü sağlayan enerji kaynaklarımızdır.<br />

Sevgi enerjisi, ruhçuluktaki tanımıyla insanların<br />

ruhunda bulunan değerli, olumlu bir yetenektir.<br />

Sevgi varlık bilinci, bilgisi, vicdandır, kâinatı<br />

yöneten güçtür.<br />

Böyle değerli melekelerle var edilen insanın da<br />

hakikat bilgisine, duygusal sevgiden uzak, enerjilerin<br />

en hayırlısı, en güçlüsü, güzeli olan varlık sevgisine<br />

yönelmesi gerekir.<br />

Gerçek sevgi fedakârlıktır. Vicdan sesi<br />

güçlenince doğan, yayılan ilâhi irade yasalarına<br />

uygun düşünce, duygu ve davranışlarla mümkündür.<br />

Ayırımsız hepimize, her varlığa verilen bu <strong>ruhsal</strong><br />

kaynaklı enerjinin gücünü farkedip kullanımı da<br />

yaşamımızı düzene sokar.<br />

Kötülük bilgisizlikten, yanlış öğrendiklerimizden,<br />

tembel, sahte, sömürücü sevgilerden,<br />

dirençlerimizden, korkudan beslenir.<br />

Tekâmülümüze hizmet edici hakikat bilgisi ve<br />

varlık sevgisini her mekân ve zamanda doğru uygulamalarla<br />

birbirimize, doğaya, varedilenlere<br />

aktarabildiğimiz ölçüde birlik, dirlik, beraberlik<br />

içinde olabiliriz.Hakikat bilgisini, varlık sevgisini<br />

öğrenmeyi ve uygulamayı vazife edinmeliyiz.<br />

Selam ve Sevgiler<br />

ARAD<br />

1<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


2<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

Ruh ve kâinat<br />

EMLEKETİMİZDE,<br />

bilhassa -hiç de yeri<br />

olmayan- birtakım dinî<br />

Mendişeler yüzünden bazılarının<br />

ruhunda tekrar bedenlenme (reincarnationisme)<br />

mevzuuna karşı bir<br />

itimatsızlık havasının esmekte<br />

olduğunu ve hatta bu yüzden<br />

spiritizmaya karşı da yaklaşmak<br />

hususunda tereddütlerin<br />

gösterildiğini aşikâr bir şekilde<br />

görmekteyim. Buradaki dinî<br />

endişelerin yersiz olduğu hakkındaki<br />

düşüncelerimize sözlerimizin<br />

sonunda tekrar döneceğiz.<br />

Fakat gene görüyoruz ki dış<br />

memleketlerdeki bazı spirit<br />

dostlarımız da tekrar bedenlenleye<br />

karşı -belki gene ayni tesir altında<br />

kalarak- antipatik bir durumda bulunuyorlar.<br />

Bilhassa bu hâlin<br />

İngiltere'de bir münakaşa mevzuu<br />

olabilecek kadar henüz iyice<br />

halledilmemiş bir mevzu olduğunu<br />

müşahede ediyoruz.<br />

Spiritler arasında bulunan bu<br />

dostlarımıza neden dünyamızda<br />

tekrar bedenlenme hâdisesini kabul<br />

etmek istemediklerini sorduğumuz<br />

zaman onlardan aldığımız cevaplar<br />

hiç de tatminkâr olmuyor. Nitekim<br />

bu cevaplardan biri de şudur: Başka<br />

dünyalarda tekâmülleri mümkün<br />

Dr. BEDRİ RUHSELMAN<br />

Dünyamızda Tekrar Bedenlenme<br />

Hadisesi Bir Realitedir BÖLÜM 1<br />

değil midir ki ruhlar bu dünyada<br />

tekrar doğuşlara mecbur olsunlar!<br />

Meselâ bu soruya ve itiraza karşı<br />

hemen şunu arz etmek isteriz ki<br />

dünyamızdaki tekrar bedenlenleyi<br />

zorunlu kılan realiteler yukarıdaki<br />

soruda saklı bulunan düşüncelerdeki<br />

manalardan daha çok derindir.<br />

Bugün, Cemiyetimizdeki<br />

kıymetli dostlarımızla, dünyamızda<br />

tekrar bedenlenme fikrini bize telkin<br />

eden zorunlulukların ve gerekli<br />

şeylerin bazıları üzerinde durmayı<br />

faydalı kabul ediyorum. Her şeyden<br />

evvel şuna hepimiz kani bulunuyoruz<br />

ki, dünyaya ruhların inerek<br />

bedenlenmelerinin (reincorporation)<br />

çok derin bir manası ve sebebi vardır.<br />

Bunu şu cümleler içinde<br />

özetleyebiliriz: Ruhlar, dünya<br />

hayatının icap ettirdiği şartlar ve<br />

zorunluluklar altında az çok bir<br />

müddet yaşayarak bunlardan, kendi<br />

tekâmülleri için lüzumlu olan<br />

kazançları elde etmek ihtiyacında ve<br />

durumundadırlar. Eğer varlıklar<br />

böyle bir durumda bulunmasalardı<br />

esasen bu dünyaya bir defa bile<br />

gelmelerine lüzum ve ihtiyaç kalmaz<br />

ve ruhlar, ruh âlemlerinde<br />

tekâmüllerine devam edip giderlerdi.<br />

Halbuki ruhların veya hiç olmazsa<br />

dünyadaki ruhların aramıza gelmiş


ulundukları müsbet bir vakıadır, bir<br />

realitedir. Bunu hiç birimiz inkâr<br />

edemeyiz. İlk olarak bu noktayı<br />

tespit ettikten sonra ikinci bir nokta<br />

üzerinde de durmak istiyoruz. Acaba<br />

bir varlık bir tek dünya hayatında yaşadığı<br />

müddet zarfında o dünyadan<br />

alması lâzım gelen bütün şeyleri,<br />

yani bütün tekâmül unsurlarını alıp<br />

ikmal edebilir mi? Ve bir tek dünya<br />

hayatı içinde bu dünyanın ruhlara temin<br />

edeceği bütün kazançlar<br />

temamen elde edilebilir mi?<br />

Zannedersem bu sorunun müsbet<br />

olarak cevabını verebilmek kolay<br />

olmayacaktır. Zira bu soruya (evet!)<br />

dediğimiz anda onun arkasından,<br />

cevaplandırılması birbirinden güç<br />

diğer bir sürü soruyla karşılaşmak<br />

mukadder olacaktır. Meselâ<br />

bunlardan bir tanesini misâl olarak<br />

arz edeyim: O hâlde dünyadaki<br />

tekâmül farkları neden ileri geliyor?<br />

Ve dünyadan ayrılırken varlıklar<br />

neden ayni seviyede bulunmuyorlar?<br />

Daha soru çok.<br />

Şu hâlde hiçbir varlık dünyada bir<br />

tek hayatla oradan alacağı veya daha<br />

doğrusu alabileceği her şeyi almış ve<br />

alabilmiş değildir. Daha onun,<br />

dünyada elde edeceği birçok<br />

kazançlar, görüp geçireceği bir sürü<br />

istifadeli hâdiseler ve neticeler<br />

mevcuttur.<br />

Bir varlık için, dünyada bir tek<br />

hayatın kâfi gelmeyeceğini kabul<br />

etmeye bizi sevk eden noktalardan<br />

bir kısmını şöylece özetleyebiliriz:<br />

A- Ruhların dünyamızda tatbik<br />

edebilmeleri lâzım gelen,<br />

sezebildiğimiz bir kısım melekeleri<br />

vardır. Cömertlik, şefkat, sevgi, fe-<br />

dakârlık vb... Hâlbuki, pedagojik,<br />

psikolojik ve sosyolojik veriler<br />

(donnees) bize kati olarak gösteriyor<br />

ki ortalama 60 senelik bir ömür<br />

içinde geçecek hayat bütün bu ruh<br />

kudretlerinin -hepsini değil- hattâ<br />

bazen küçük bir kısmını bile tatbik<br />

etmek kabiliyetinin ortaya çıkmasına<br />

ancak müsait bulunmaktadır. Şimdi<br />

bu dünyada ikmaline zorunluluk<br />

hâsıl olduğu, o varlığın bir defa bu<br />

dünyaya gelmesiyle aşikâr olan bu<br />

ruh melekelerini kullanma<br />

kabiliyetinin ortaya çıkması henüz<br />

tamamlanmadan yarı yolda bazı<br />

zorunluluklarla dünyadan ayrılması<br />

mukadder olan bir varlık niçin ve<br />

hangi makûl sebebe dayanan burada<br />

başlamış olduğu bu ameliyeyi terk<br />

edip onu yabancı ve başka bir<br />

dünyada ikmal etmeğe mecbur<br />

tutulsun? Böyle bir mecburiyet ve<br />

zorunluluğunun mevcudiyetini biz<br />

göremiyoruz. Terbiyevi ve ruhi<br />

müşahedeler bilâkis bunun aksini,<br />

yani burada başlanılmış bir terbiye<br />

ameliyesinin buraya ait kısımlarının<br />

gene burada ikmal edilmesi<br />

zaruretinin bulunduğunu bize<br />

gösteriyor. Bir mektebi bitirmek<br />

üzere oraya girmiş bir talebenin<br />

birinci sınıfı orada, ikinci sınıfı<br />

muadili bulunan başka bir mektepte,<br />

üçüncü ve diğer sınıfları böylece ayrı<br />

ayrı mekteplerde okumasının elbette<br />

bir sürü mahzurları olacaktır. Eğer o<br />

mektep esasen bir tek sınıflık olsaydı<br />

böyle bir mahzurdan bahsedemezdik.<br />

Fakat öğretici mahiyette birçok sınıfı<br />

bulunan ve her sınıfında da muhtelif<br />

bilgi seviyesinde talebesi olan bir<br />

mektep hakkında bu mahzurlar<br />

daima mevcut olacaktır.<br />

3<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


4<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

Bir talebenin bir mektebe<br />

girmesinin gayesi o mektebin kendisine<br />

sağlayacağı bilgileri elde etmek<br />

olduğu gibi bir insanın dünyaya<br />

inmesinin gayesi de bu dünyanın o<br />

insana sağlayacağı kazançları, yani<br />

görgü ve tecrübeyi onun temin<br />

etmesidir. Bu olmadıktan sonra o<br />

varlığın dünyaya bir defa bile<br />

girmesinin manası anlaşılamaz olur.<br />

Her maddi realite gibi dünya da<br />

ruhun tekâmülü için ancak bir<br />

vasıtadır. Ve her vasıta gibi artık<br />

lüzum hâsıl olmayıncaya kadar ruh<br />

bu vasıtadan istifade edecek ve<br />

onunla elde etmesi lâzım gelen<br />

neticeyi aldıktan sonra gene bütün<br />

diğer maddi vasıtalar gibi onu terk<br />

edecektir. Bundan daha tabii bir hâl<br />

ne olabilir ki?<br />

B- Bazen dünyaya gelen bir<br />

varlık, birkaç gün birkaç saat ve hattâ<br />

dakika yaşadıktan sonra gerisin<br />

geriye dönüp gidiyor. Eğer dünyaya<br />

gelişin yalnız bir defaya mahsus olması<br />

lâzım gelseydi dünya hayatında<br />

pek kısa bir müddet yaşamış olan bu<br />

varlığın buradaki hayatının manasını<br />

nasıl izah edecektik? Eğer, bir varlık<br />

dünyaya böyle birkaç saatlik ömür<br />

geçirmekle buradan alabileceklerini<br />

alıyor ve dünya kanalıyla<br />

tekâmülünü ikmale muvaffak<br />

olabiliyorsa niçin diğer milyonlarca<br />

ve milyarlarca insanlar ve varlıklar<br />

bu dünyaya gelip burada senelerce<br />

yaşarlar, sıkıntı çekerler, binlerce<br />

hayat mücadelesi içinde iki kat<br />

olarak ihtiyarlarlar ve ıstırap<br />

çekerler? Eğer böyle kısa bir müddet<br />

için dünyaya gelmiş bir varlığın; -<br />

pek tabii tekrar bedenlenme<br />

aleyhindeki nazariyeye göre- evvelki<br />

tekâmül safhasını başka bir dünyada<br />

yaptıktan sonra ancak geriye kalan<br />

bir iki dakikalık veya zamanlık geri<br />

kalan tekâmülünü de burada<br />

yapıvermesi düşünülüyorsa bu<br />

düşünce çok zayıf ve sakat olur. Zira<br />

başka dünyalarda bu kadar<br />

tekâmülünü yapmış bir varlık birkaç<br />

saatlik geri kalan tekâmülünü de oralarda<br />

bitiriverirdi. Bu kadar<br />

merasimle buralara, yani kendisi için<br />

tamamıyla yabancı olan dünyamıza<br />

kadar bunun için inmesine hiç de<br />

lüzum kalmazdı. Kaldı ki esasen<br />

dünyamızdaki tekâmül o kadar yavaş<br />

ve zordur ki böyle yalnız bir defaya<br />

mahsus yıldırım süratiyle gelip<br />

geçmekle buradan elde edilebilecek<br />

neticelere büyük bir kıymet atfetmek<br />

de doğru olmaz.<br />

Şu hâlde bu dünyadaki hayatın<br />

muhakkak surette bir tek<br />

bedenlenmeyle sınırlı kalması lâzım<br />

geldiğini iddia edebilmek için -daha<br />

bir çok diğer sebeplerle birlikte- dünyada<br />

70 sene yaşayanlarla 70 saniye<br />

yaşayanlar arasındaki boşluğu doldurmak<br />

icap eder. Zira hâdiseler,<br />

tecrübeler, akıl ve mantık ve bunlara<br />

ek olarak yükseklerden aldığımız<br />

tebligat gösteriyor ki bu <strong>arad</strong>aki<br />

boşluğu doldurabilmek ancak dünya<br />

hayatından beklenmekte olan ruhi<br />

kudretlerin ortaya çıkma derecelerinin<br />

istenen seviyeye varması için<br />

lüzumu kadar bu dünyada birbirine<br />

bağlı safhalardan oluşmuş bir hayat<br />

devresi geçirmek zorunluluğunu<br />

kabul etmekle mümkün olabilir.<br />

Devam edecek...<br />

KAYNAK: Ruh ve Kâinat, Mart 1953


Ruh ve Öz<br />

I1 SORU<br />

C VAP<br />

E<br />

Soru: Ruh ve Öz sözcüklerini aynı anlamda kullanabilir miyiz?<br />

Cevap: Ruh ve Öz birdir. Yalnız<br />

bunlar, bizim konuyu kavrayışımız<br />

da bize ayrı ayrı gelmesi de<br />

olasıdır. Bedeni terk etmiş<br />

dezenkarne bir varlık ruh varlığıdır.<br />

Celse yapıyoruz. Kendisi ile<br />

görüşüyoruz. Cevap veren, bizimle<br />

konuşan bu ruh varlığı Öz müdür?<br />

Öz değildir. Çünkü o ruh varlığı<br />

kendisini meydana getiren<br />

materyallere bağlı bir vaziyettedir.<br />

Materyallerin etkisi altında<br />

bulunan, en azından bir evvelki<br />

enkarnasyonunun etkisi altındadır.<br />

Tüm enkarnasyonları boyunca<br />

birikmiş her türlü bilgiden,<br />

intibadan ve tesirden kendini<br />

yalıtmış, kurtarmış bir varlık,<br />

özleşmiş bir varlıktır. Bu kolay<br />

olmaz. Ne kadar tekâmül edersek<br />

edelim belli bir aşama içerisinde,<br />

bu eski anılara, eski tortulara bağlı<br />

kalma süreci sürer gider. Yani<br />

öz'ümüzle baş başa kalmamız çok<br />

meşakkatli, çok zor bir yoldur.<br />

Genellikle tüm dinlerde, tüm<br />

ezoterik çalışmalarda ifade<br />

edilmiştir bu. Yani “Kendi öz'ünü<br />

bir yığın yanlış düşünce, fiil ve<br />

hareketlerden kurtarmanın yollarını<br />

yeryüzünde öğren” demişlerdir.<br />

Uzun süren enkarnasyonlarla<br />

burada öğrenmeye çalış. Tüm<br />

mistik çalışmaların temeli budur.<br />

İnsanların uyanık bir şuur halini<br />

sağlamak, tüm mistik çalışmaların,<br />

batıda (Mistisizmin, doğuda<br />

Nirvanik çalışmaların, İslam'da ve<br />

ondan önce Şamanizm'de ve hatta<br />

Vedalar'daki uyanış felsefesinin,<br />

Sufizm olayının) esası budur.<br />

Spiritizimin, Ruhçuluğunun temeli<br />

de buna dayanır.<br />

Uyanma, uyandırma, şuurlanma<br />

için neler gerekiyor? Biz<br />

yaşayanlarla, yaşamayanlar<br />

arasında bir bağlantı kurduğumuz<br />

için bize akıl verenler daha fazla.<br />

Ruhçuluğun en büyük avantajı<br />

budur. Yani bu hale geçmiş, bu<br />

halde olan, bu hali yaşamış, bunun<br />

bilgisine sahip olanlardan biz bilgi<br />

alıyoruz. Yöntemimiz değişik ama<br />

sonuç aynı.<br />

Tüm çalışmalar kendi öz'ünü<br />

saflaştırmak kendini fen'a etmek<br />

yani terk etmek amacına yöneliktir.<br />

Tüm bunlar süfli ve rezilet denilen<br />

insanı aşağı çeken, tenzil eden<br />

“şüt” dedikleri düşüşü ortadan<br />

kaldırmaya yönelik çalışmalardır.<br />

Hiçbir şey yeni değildir. Yeni<br />

olan bizim anlayışımızdır. Hep aynı<br />

objeler, aynı senaryo, aynı artistler<br />

tarafından oynanıyor. Dekorlar da<br />

aynı. Arada bir dekorları<br />

değiştirebiliriz fakat senaryo<br />

değişmiyor. İnsanlığın senaryosu<br />

5<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


6<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

değişmiyor. Birçok kere doğan<br />

insanlarız ve çeşitli hayatlar<br />

içerisinde oyunları, çeşitli<br />

şekillerde seyrediyoruz. Fakat her<br />

seferinde elde etmiş olduğumuz<br />

anlayış ve idrak değişiyor. Ama<br />

senaryo aynı. İnsanların kaderi<br />

bellidir. İnsanlığın kaderi bellidir<br />

ve tek bir senaryodur. Hep aynı şey<br />

oynanıyor. Aynı oyunlar çeşitli<br />

şekillerde, çeşitli dekor ve<br />

kostümler altında. Değişik artistler<br />

tarafından sergilenmiş olmasına<br />

rağmen, meydana getirdiği tesirler<br />

çeşitli değil. Fakat oyunu<br />

seyredenler değiştiği için ben “A”<br />

etkisini alıyorum, bir ay sonra “B”<br />

etkisini alıyorum. Daha sonraki ay<br />

da yine “A”yı alıyorum ama “B”ile<br />

de bir bağlantı kuruyorum. A-B-C-<br />

E…derken, bütün hakkında<br />

anlatılmak istenen hakkında son<br />

bilgileri alıncaya kadar devam<br />

ediyorum bu okula. Hepsini<br />

tamamladığım zaman okul artık<br />

benim için bitmiştir. O senaryonun<br />

ben artık her tarafını biliyorum.<br />

Her tarafı bana verilmek istenen<br />

BİZE YAZIN !<br />

bilgiyi vermiştir. O halde artık bu<br />

tiyatronun oyuncusu ve seyircisi<br />

olmaya mecbur değilim. İşte bu bir<br />

çeşit fen'dir. Yani büyük bir ihtiyaç<br />

zümresinin ortadan kaldırılması<br />

demektir.<br />

İhtiyaç sonsuzdur bitmez. Yani<br />

insan bitiremez. Belli bir kesimde<br />

artık sizin bir ihtiyacınız kalmamış<br />

olabilir. “Ben ve O aynı şeyiz”<br />

dediğiniz an'da o kesim için ihtiyaç<br />

bitmiştir. Bu yaşandığı an'da, o iş<br />

sizin için bitmiştir. Siz o realitenin<br />

çok üstündesiniz demektir. İşte<br />

buna Sufizim'de fen'a olmak<br />

denmiştir. Buda'da da aynı anlamda<br />

olmakla beraber “Nirvana”<br />

denebilir. Daha birçok isimleri var.<br />

Örneğin Ruh-ül Kudüs tarafından<br />

takdis olma tüm dinlerde, tüm<br />

mistik çalışmalarda ve teozofik<br />

çalışmalarda bunlar işlenmiştir.<br />

Aslında insanlığın kendi öz<br />

çalışmasıdır.<br />

• ERGÜN ARIKDAL<br />

ARAD Bülteni, <strong>derneği</strong>miz tarafından ”Ruhsal Bilgileri” paylaşmak amacıyla<br />

yayımlanmaktadır. Bültenimizde yer almak üzere, siz okuyucularımızın da<br />

konularımız çerçevesinde yazılarınızı, anılarınızı, yaşadıklarınızı ve deneyimlerinizi<br />

bize yazmanızı ümit ediyoruz.<br />

Bize ulaştıracağınız deneyimler, yazılar veya anıların Bülten Yayın Ekibi<br />

tarafından yapılacak bir değerlendirme ile yayımlanması mümkün olacaktır.<br />

Siz okuyucularımızın Derneğimizin bültenine yapacağınız katkılar ile yoluna<br />

daha da güçlü ve hızlı bir şekilde devam edeceği inancındayız.<br />

ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ<br />

Sağlık-2 Sokağı No:65/10 Sıhhiye-Ankara<br />

Tel: (0 312) 434 05 24 • Faks: (0 312) 325 60 42<br />

e-mail: <strong>arad</strong>posta@yahoo.com


Müteâl Ahlâk<br />

Soru: …İman hakkında beş madde hâlinde verdiğiniz bilgiye göre,<br />

imanı biz bir nevi ahlâk olarak düşünmemizin daha uygun olacağını<br />

düşündük. Yani muayyen bir bilgi formasyonuna sahip bir varlığın,<br />

bu hâl içinde kendi şuurunda teşekkül etmiş bir istikametlenme<br />

kudretini temin eden idrak... Bu idrak, esas itibarıyla daima özden<br />

gelen Müteâl Bilgi inikâslarıyla beslenmekte ve bu sebeple en acemi<br />

hâlinde bile tekâmül edeceksin muradına uymak üzere faaliyet ve<br />

hareketlerini ayarlamaktır. Bu vaziyete göre, her kademenin<br />

kendisinde, bilgisinin doğurduğu bir ahlâkı veya bir imanı mevcuttur<br />

diye düşünüyoruz.<br />

Plân: Güzel. Evet, burada ne soracaksınız? Yani ahlâk mıdır,<br />

yoksa daha başka bir şey midir?<br />

Soru: Yani ahlâk şeklinde vasıflandırabilir miyiz diye düşündük.<br />

Soru: Yahut imanda da bir tekâmül görüyoruz biz. Yani her<br />

kademede...<br />

Plân: Bu söylediklerinize göre olması icap eder. Çünkü bilgiye<br />

istinaden bir ahlâk sistemi, dolayısıyla bir iman hâli mevcut. Bilginiz<br />

inkişaf ettikçe, imanınızın kapsadığı alan da genişlemiş olacak.<br />

Soru: Evet.<br />

Plân: Netice bu. Evet. İmanı, Müteal Ahlâk'a uygun davranışlar<br />

olarak söylemek çok daha uygundur.<br />

Bir peygamber “Ben size güzel ahlâk öğretmek için<br />

vazifelendim.” demişti. Orada Müteâl Ahlâk'ın, insan özlerindeki<br />

izleri ve izlerin meydana getirilmesi için olan vasıtaları anlatılmak<br />

isteniyor idi. Müteâl Ahlâk, hem düşünceden, hem fikirden, hem<br />

özden de üstündür. Müteâl Ahlâk, Tanrı Gölgesi'nin kendisidir.<br />

Müteâl Ahlâk, derin şuurunuzun işleyiş mekanizması ve plânıdır.<br />

Müteâl Ahlâk, kâinatların kuruluşundaki orijinal makettir. Müteâl<br />

Ahlâk, bu maketin insanlar tarafından tahkikini icap ettiren fiillerdir.<br />

O, aşktır. Eğer bir tek varlıkta dahi bu Ahlâk'ın tohumu bulunmamış<br />

olsaydı, bütün kâinatlar yok olurdu. O, Kaadir-i Mutlak olan O,<br />

Büyük Ahlâkçı, bütün varlıkların derununda kendisini gizlemiştir.<br />

Ne mutlu, ne mutlu ki Ahlâk'a uygun yaşayanlara.<br />

SÖZLÜK: inikas: akis, yansıma • inkişaf etmek: açılma, meydana<br />

çıkma<br />

SADIKLAR PLÂNI’ndan alıntılar<br />

Celse: 7 • 17.6.1962<br />

7<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


8<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

Kendini Bilmek<br />

• Pınar Öztürk<br />

ÜNÜMÜZDE kendini bilme<br />

meselesi oldukça popülerdir.<br />

Gve<br />

Ancak biz bu meseleyi ruhçuluk<br />

ezoterik açıdan kendimize göre<br />

değerlendireceğiz.<br />

Ruhçuluk açısından kendini bilme<br />

fonksiyonu, tekâmülle ve dolayısıyla<br />

şuurlulukla alâkalıdır denilebilir.<br />

Şuurlanmak için ise, bilgi, bilginin<br />

tatbikatı ve fonksiyonları gerekmektedir.<br />

Buradaki bilgiden kasıt madde ve<br />

ruh hakkında iki ana başlıkta özetlenebilir.<br />

Maddeyi önce fizik beden, sonra<br />

çevremizdeki nesneler, Dünya, uzay,<br />

gezegenler, yıldızlar, galaksiler yani<br />

giderek büyüyen oluşumlar ve atom,<br />

nötron, kuark gibi giderek küçülen<br />

oluşumlar şeklinde ele alabiliriz. Ruhla<br />

ilgili olarak, duygular, düşünceler,<br />

fikirler, şuur, psişe, diğer bedenler,<br />

ölüm ve bunların bizimle ilişkileri gibi<br />

durumları inceleyerek işe başlayabiliriz.<br />

Bu gibi konularda çaba ve cehit<br />

yasasını harekete geçirirsek ihtiyacımız<br />

olan materyal, bilgi ve yardım bolca<br />

mevcuttur.<br />

Kendini bilme çalışmaları aslında<br />

bir bütündür. Önce bize en yakın olan<br />

fizik bedenle işe başlayalım. Ben<br />

dediğimiz şeyle dış dünya arasındaki<br />

bağlantı fizik beden ve ona bağlı olan<br />

duyular vasıtasıyla olmaktadır. Duyular<br />

dış dünyayı algılamada bize yardımcıdır<br />

ama engel de olabilirler. Eğer ben<br />

dediğimiz varlığı duyulardan ibaret<br />

zannedersek o zaman duyuların kölesi<br />

dediğimiz duruma düşebiliriz. Kuantum<br />

fiziği duyularımızın birçok konuda bizi<br />

yanılttığını çünkü o kadar hassas<br />

olmadığını anlatmaktadır. Mesela<br />

bilardo topları asla birbirine<br />

çarpmamakta ama biz onu çarpıyor<br />

görmekteyiz. Burada bizi yanıltan<br />

sadece görme duyumuza inancımızdır.<br />

Ama araştırdığımızda çok daha derin ve<br />

bütünsel gerçeklere ulaşırız.<br />

Şu andaki farkında olduğumuz şuurumuza<br />

ruhçulukta bağlı şuur denmektedir.<br />

Sadıklar Plânı “Bağlı şuurun<br />

yüzde 95'i maddi tesirlerle alâkalıdır.<br />

Ancak yüzde 5'i yukarıya açıktır” der.<br />

Bu nedenle bizler daha çok maddi tesirlerle<br />

mücadele içindeyizdir. Bağlı şuur<br />

beş duyunun ihtiyacını önemser, beş duyu<br />

varlığın bütünsel ihtiyacını bilmez,<br />

bedene bağlı tesirleri kendine çeker.<br />

Oysaki gerçek tekâmülü sağlayacak<br />

olan üstün şuur hallerindeki tesirleri<br />

çekmektir.<br />

Silver Birch “Siz bir ruh sahibi<br />

beden değilsiniz, beden sahibi<br />

ruhlarsınız, böyle düşünmeye alışın”<br />

der. Çok doğru, beden sahibi ruh varlığı<br />

olduğumuzu sezmek, içselleştirmek<br />

kendini bilme meselesinde büyük bir<br />

adım atmayı sağlar. Ruhi benliğimiz<br />

hakkında bilgi sahibi oldukça gelişmemizin<br />

daha kolaylaşacağı, yaşama<br />

nedenimizi daha kolaylıkla anlaşılabileceği<br />

ve neden, niçin, nasıllara daha<br />

kolay cevap bulacağımız ortadadır.<br />

Ruh, zihin, beden ilişkilerini anlayıp<br />

inceleyebilmek daha anlamlı hale<br />

gelecektir. İşte bu bağlamda ruhumuz<br />

hakkında bilgiyi artırmak ve ruhi<br />

benimizle yakınlaşmak, şuurlanmamızı<br />

artırmaktadır. Ve biz şuurlandıkça da<br />

kendimizi bilme fonksiyonu<br />

yükselmektedir. Bu bağlamda “üç<br />

bilgi”nin içeriği daha da netleşmektedir.<br />

Kendini bil, Rabbini bil, Tekâmül et.<br />

Bunu gerçekleştirmek için karşımıza<br />

çıkan engellere bir göz atmak lazımdır.<br />

Ruhi benliğimizi tanımaya onu


anlamaya ne engeldir? Neden ruh varlığımı<br />

net bir şekilde hissedemiyorum?<br />

Asıl benliğime ulaşmam neden bu kadar<br />

zor? Bu gibi soruları çoğaltabiliriz.<br />

Ama cevabımız ne olacaktır.<br />

Cevabımız, aramızda perdelerin<br />

olduğu ve aslımızı unuttuğumuzdur.<br />

Dünyaya enkarne olduktan sonra, dünya<br />

maddesinin içine dalarak ve gerek<br />

duyularımız gerekse çevre ve diğer<br />

şartlar nedeniyle körleşir ve sağırlaşırız.<br />

Eğitimlerimiz, cehaletimizi<br />

gidermemizde yeterli olamamaktadır.<br />

Madde hakkında bilgiyi bir miktar<br />

artırmamıza rağmen asıl iç varlığımız<br />

hakkında cehaletimiz devam etmekte,<br />

ölüm dediğimiz fenomeni iyi<br />

anlayamamakta ve bu konuda verilen<br />

bilgiler birbirine karışmakta böylece<br />

öteâlem hakkındaki bilgilerimiz yetersiz<br />

kalmaktadır. Kafamızın karışıklığından<br />

bu konudaki sağlam bilgileri iyi<br />

değerlendirememekte ve doğru ile<br />

yanlışı ayırt edemez hale gelmekteyiz.<br />

Daha yakından bakarsak bu perdeler<br />

nelerdir. Başta cehaletimiz ama cehaletimiz<br />

derken entelektüel bilgiden söz<br />

etmiyoruz sadece, önyargılarımız, öfkemiz,<br />

sabırsızlığımız, dar görüşlülüğümüz,<br />

yalanlarımız, dedikoduculuğumuz,<br />

nezaketsizliğimiz, kinimiz,<br />

kıskançlığımız, kibrimiz, cimriliğimiz,<br />

çekememezliğimiz ve bunun gibilerin<br />

hepsi, bizimle-ruhumuz, sahteylehakikat<br />

arasındaki perdelerimizdir.<br />

Nefsimiz perdemizdir ve bu perdeleri<br />

kaldırmazsak ışığı görmemiz zorlaşır.<br />

Duygu, düşünce, imajinasyon ve<br />

hareket. Bu fonksiyonlar ve bunlardaki<br />

menfilik önemlidir ve bunların birinde<br />

oluşan sorun diğerine de yansıyarak<br />

işlerimizi zorlaştırabilir. Bu dört<br />

fonksiyonun birbiriyle uyum içinde<br />

olması gerekir. Bu konuyla ilgili iki<br />

alıntıyı aktarmak istiyorum,<br />

“Burada keşfedemeyeceğiniz büyük<br />

bir kanun, pek büyük bir kozmik ahenk<br />

cari bulunmaktadır. Bu da, hareketlerinizin<br />

düşüncelerinizle beraber,<br />

düşüncelerinizin tahayyülünüzle beraber,<br />

tahayyülünüzün ise, asıl iç duygularınızla<br />

beraber yürüyebilmesidir. Bu;<br />

yetişkin, mütekâmil bir insanın vasıflarını<br />

gösterir. Halbuki tatbikatınız,<br />

saydığımız hususların kiminin noksan,<br />

kiminin fazla, kiminin işlenmiş, kiminin<br />

ham olmasıyla ortaya çıkmaktadır. Bir<br />

insanın hayat içerisinde başarılı olabilmesi,<br />

kendi şahsiyetinin bütününü teşkil<br />

eden unsurlarını tanıyabilmesine bağlıdır.<br />

Bunu tanımak birinci merhaledir.<br />

Tanımadan sonra bütün bu unsurların<br />

birbiri ile olan karşılaştırılmalarında, o<br />

unsurlardaki eksiklik ve fazlalıkları,<br />

birbirlerinin lehine ve aleyhine olan<br />

durumları, tashih etmekle giderilir”<br />

Sadıklar Plânı “Konuşmak, imajinasyon,<br />

yalancılık ve menfi hislerimizi<br />

ifade; İşte fonksiyonlarımızın başlıcaları.<br />

Adi hayattaki bilgimiz bizi hiçbir<br />

yere götürmez. Başka türlü düşünmemiz<br />

gerekmektedir ki bu da şimdi<br />

gördüklerimizi görmeyip şimdi<br />

görmediklerimizi görmektir.<br />

Mesela gayesiz düşünmek, dağınık<br />

ve gelişi güzel düşünmek, bunun hiçbir<br />

faydası yoktur. Bütün çalışma ve düşünceler<br />

tek bir maksada yönelmelidir;<br />

şuurluluğa ulaşmak.” Ouspensky<br />

Şuurluluğa ulaşmanın ve perdeleri<br />

kaldırmanın metotlarından biri de<br />

negatif dediğimiz olumsuz düşünceleri<br />

olumluya çevirebilmektir.<br />

Etrafımızda olumsuz düşünmeyi<br />

alışkanlık haline getirmiş kişilerle<br />

karşılaşabiliriz, sohbet sırasında belki<br />

de bilinçaltı bizden yardım talep ediyorlardır.<br />

Örneğin bir sınıfım var, sınıfın<br />

baskın özelliği şikayet etmek. Şikayet<br />

etmeyi seviyorlar. Bunu öğrenmişler.<br />

Onlarla her kötü düşünceye karşılık<br />

bir pozitif düşünce oyunu oynuyorum.<br />

“Bu okul ne kadar küçük doğru düzgün<br />

arkadaş yok” dendiğinde okulun<br />

9<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


10<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

küçüklüğüne yönelik olumlu bir cümle<br />

kurduruyorum “Okulun küçük olması<br />

öğretmenlerle daha kolay ve sık iletişim<br />

kurmamızı sağlıyor” diyorlar.<br />

Bir engelli akrabam var, genel alışkanlığı<br />

ölen tanıdıkları ve hayvanları<br />

üzerine düşünmek ve üzülmek. Böyle<br />

olması gerektiğini öğrenmiş. “Ben İzzet<br />

amca öldüğü için çok üzülüyorum”<br />

diyor sık sık “Yaa öyle mi ama ben hiç<br />

üzülmüyorum” diyorum. Şaşkın şaşkın<br />

bakıyor. Bu <strong>arad</strong>a İzzet benim babam<br />

tabi bu durum onu daha da şaşırtıyor.<br />

Ölüme daima çok üzülmek gerektiğine<br />

şartlanmış. Yerine olumlu ve neşeli bir<br />

cümle kuruyorum. Babamla ilgili hoş<br />

güzel anıları neşeli bir şekilde paylaşıyoruz.<br />

Ölümü illaki üzücü acı veren<br />

yoksunluk duygusundan çıkarıyorum.<br />

Nörologlar, beyni de aynen kollarımız<br />

gibi düşünürsek; sağ kolumuza egzersiz<br />

yaptırıp sol kolumuzu bıraktığımızda<br />

eşitlemek için nasıl ki sol kola daha<br />

fazla egzersiz gerekiyorsa, beynimizin<br />

de olumsuz düşünme alanı gelişmişse<br />

diğer alana aynen bir kas egzersizi gibi<br />

olumlu konuşmalarla egzersiz<br />

yaptırmamız gerektiğini söylüyorlar.<br />

Günümüzde doğru ve olumlu<br />

düşünme ile çok sayıda kitap, bilgi ve<br />

teknik vardır bunlardan yararlanılabilir.<br />

Şuurlanmamız üzerindeki bir diğer<br />

önemli engel alışkanlıklar ve güdülerimizdir.<br />

Bunlar üzerine bazı gözlemlerimize<br />

bakarsak birçok insanın öncelikli<br />

olarak değiştirmek istedikleri bir alışkanlıkları<br />

olduğunu görürüz. Yeme, içme,<br />

gezme, harcama hatta basit tırnak<br />

yeme, saçıyla oynama gibi alışkanlıklarıyla<br />

bile baş edemediklerini<br />

söylüyorlar.<br />

Bunlarla baş etmeye çalışanların<br />

temel düşünüş ve davranışlarıyla alakalı<br />

saptamalarda:<br />

Bu bir sorun evet ama derin,<br />

çözülemez bir sorun değil. Ancak inatçı<br />

bir güdü. Üzerinde çalışmam lazım<br />

anlayışı işe yarıyor.<br />

Alışkanlığı veya güdüyü müşahade<br />

altında tutarak ve yazılı kaydını tutarak<br />

takip etmek işe yarıyor.<br />

Alışkanlığı yapmadan önceki duyguyu<br />

ya da düşünceyi bulmak işe yarıyor.<br />

Mesela televizyon izlemek alışkanlığı<br />

var, izlemeden önceki düşünce ne<br />

kadar çirkinim bu duyguyu hemen<br />

unutmam lazım televizyon izlemeliyim.<br />

Duygu-düşünce- eylem zincirini vardır.<br />

Değiştirmek istediğiniz alışkanlık<br />

yerine başkasını koymak işe yarıyor.<br />

Örneğin televizyon izlemek alışkanlığından<br />

resim yaparak, çiçek dikerek<br />

kurtulduğunu söyleyenler var.<br />

Beş duyuyu geliştirebiliriz. İyi bir<br />

müzik, sıcak bir duş, sanatsal tablolar,<br />

farklı baharatları karıştırarak yapılan<br />

tuhaf yemekler, farklı kokuları<br />

koklamak, değişik hayvanlarla örneğin<br />

böceklerle dostluk işe yarıyor. Annem<br />

dışarıdaki uğur böceklerini eve getiriyor<br />

“Çok soğuk biraz burada bakayım”<br />

diyor. Uğur böceğinin parmağının<br />

üzerindeki dolaşması hissi yeni bir<br />

duyum onun için.<br />

Bu gibi farklı ve yapıcı davranış<br />

değişiklikleri büyük değişiklik<br />

yaratmasa bile otomatikliği ve uyumayı<br />

belli noktalarda sarsmak açısından<br />

önemli olabilir.<br />

Eşkoşma insan hayatını etkileyen en<br />

önemli sorunlardan birisidir. Maddi her<br />

türlü varlıkla, duyguyla, düşünceyle,<br />

tavırla eşkoşabiliriz. Sonra kendimizi<br />

unutur eşkoştuğumuz şey oluruz.<br />

İnsanların kendilerine ve dolayısıyla<br />

varoluşa yapacakları en büyük<br />

katkılardan birisi de eşkoşmalarını takip<br />

edip, kendi varlığını hatırlaması ve ayırt<br />

edebilmesi olacaktır.<br />

13'DE<br />

Ayrıca kendini bilme yolunda<br />

imajinasyon meselesi vardır. Bu konuda SAYFA<br />

Dr. Bedri Ruhselman şöyle söylemektedir,<br />

“İnsanlar kötülükleri tahayyül ve<br />

tasavvur ettikçe onları yaratmış olurlar, DEVAMI


Niyet ve Gerçeklik<br />

Makinedeki Hayalet Geri Dönüyor<br />

• Dean Radin<br />

OK az konu, bilincin doğasından<br />

daha fazla asılsız güven duygusu<br />

Ç veya gerçek şaşkınlık yaratır.<br />

Bilimsel konferanslarda bilincin -<br />

özellikle amaçlı, niyetli kısımlarının-<br />

kökeni hakkında tartışmalar ağırbaşlı<br />

akademik toplantılardan çok profesyonel<br />

güreş maçlarına benzer. Kuşkucular<br />

niyetlerin (bilinç gibi) sadece<br />

beyin tarafından üretilen ilüzyonlar<br />

olduğuna inançlarını tutkulu bir şekilde<br />

vurguladıkları toplantılar düzenlerler.<br />

Sır (The Secret) gibi, niyetin gücünün<br />

reklamını yapan popüler kitaplar ve<br />

filimler yok satmaktadır.<br />

Bu gürültü patırtı niçin? Çünkü<br />

bilinçli farkındalık olmasaydı bilim,<br />

edebiyat, sanat, ve medeniyet<br />

olmayacaktı—kimse hiçbir şeyin<br />

farkında olmayacaktı ki. Ve niyet<br />

olmasaydı, insan olma deneyiminin<br />

merkezindeki özgür irade ve yaratıcılık<br />

kavramları olmasaydı, hepimiz<br />

amaçsız otomatlara indirgenmiş<br />

olurduk. Çoğu sıradan insan makine<br />

olma fikrini sevmez; çoğu bilimadamı<br />

belli ki seviyor. Sanırım bu kültürel,<br />

ayrışma bilimadamlarını kıyafet seçimi<br />

ve çoraplarını çift giymemeleri gibi<br />

suçlamalardan aklamak üzere ortaya<br />

çıktı. Makineler giyim zevklerinden<br />

sorumlu tutulamaz, dolayısıyla biz de<br />

makineleriz.<br />

Bilinci ve niyeti anlamak da<br />

önemlidir, çünkü bizim gerçeklik<br />

kavramlarımızla yakından ilişkilidirler.<br />

Eğer bilinç sadece beyin<br />

faaliyetlerinden kaynaklanıyorsa, evren<br />

BÖLÜM 1<br />

işleyen bir makine gibi görünmeye<br />

başlar. Makinelerin davranışı tümüyle<br />

belirlidir: Özgür iradeleri yoktur,<br />

gözlemcilerden bağımsızdırlar, ve<br />

özden gelen bir amaç ya da anlamları<br />

yoktur. Aksine, eğer temel olan<br />

bilinçse ve bilinç bir şekilde madde ve<br />

enerjiyi meydana getiriyorsa, o zaman<br />

beyin daha çok bir farkındalık<br />

yayınının “alıcı”sı gibidir, ve<br />

böylelikle evren, anlam, irade ve<br />

niyetten ayrı düşünülemez. Bu iki<br />

yaklaşım kim ve ne olduğumuza ilişkin<br />

kökten farklı dünya görüşlerine yol<br />

açar. Hangisi daha mantıklı?<br />

Tantalus mitindeki gibi, tümüyle<br />

yeterli bir cevap, davetkârca<br />

yakınımızda, fakat erişimimiz dışında<br />

kalmaya mahkûm olabilir. Yeterli bir<br />

çözüme ulaşmak insan zekâsından<br />

fazlasını gerektirebilir. Einstein'ın<br />

söylediği ve Kurt Gödel'in Eksiklik<br />

Teoremi'nde gösterdiği gibi, bir<br />

kutunun içinden dışını görmek (esas<br />

itibariyle) imkânsızdır. Bu tabii ki<br />

kimseyi denemekten alıkoymadı. Eğer<br />

makine zekâsı insan zekâsını geçerse,<br />

ki bu hayal edilemez bir şey değil, o<br />

zaman bir gün makine<br />

bilimadamlarının neden düzgün<br />

giyinemediğini tümüyle anlayabilir,<br />

fakat ne gariptir ki biz onun<br />

açıklamasını anlayamayacağız.<br />

. . . gelişigüzel olaylar, fotonlar,<br />

hücre ekimi ve insan fizyoloji ve<br />

davranışı ile, niyete dair zihin-madde<br />

etkileşimleri lehine kayda değer<br />

deliller vardır.<br />

11<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


12<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

Makine Olarak Zihin<br />

Fizik, biyoloji ve nörobilimlerde<br />

kullanılan mekanistik modellerin<br />

başarısı düşünüldüğünde, bugün birçok<br />

bilimadamı, bilinç ve niyeti, insan<br />

bedeni denen fevkalâde makinenin<br />

yan-ürünleri olarak görüyor. Bu<br />

makine hâlâ birçok yönden<br />

bilinmezliğini korusa da, prensipte bir<br />

saatli radyo ya da Buick arabadan<br />

farklı görünmemektedir. Temel<br />

mekanistik görüşe göre, nasıl ki<br />

radyoların ve arabaların içlerinde<br />

yaratıcılık ya da özgür iradeyi<br />

umursayan teleolojik ruhlar yoksa,<br />

insan bedeninde de yoktur.<br />

Bu modeli destekleyen ikna edici<br />

pek çok delil vardır. Beyin hasarı,<br />

hastalığı, ve hayal gördüren<br />

uyuşturucuların, insanın davranışında,<br />

özünü algılama ve duyumsamasında<br />

dramatik değişikliklere neden<br />

olabildiğini biliyoruz. Bilgisayar<br />

simülasyonları, çok büyük ölçekte<br />

paralel nöral bilgisayımın, insan<br />

zihninin şaşırtıcı desen tanıma ve<br />

ilişkilendirici hafıza kabiliyetlerinin<br />

bazı yönlerini açıklayabildiğini<br />

göstermektedir. Beyin görüntüleme<br />

aygıtları, niyetlerimiz ve beyindeki<br />

elektriksel ve kan dolaşımsal<br />

hareketliliğin kalıpları arasında sıkı<br />

korelasyonlar açığa çıkarıyor. Bu<br />

gözlemlere dayanan teknolojiler yeni<br />

arttırılmış idrak türlerine – zihinsel<br />

kabiliyetleri geliştirmenin suni<br />

yollarına - yol açıyor. İlginin artması,<br />

yayınlanan makalelerin 1980lerde bir<br />

avuçken, 2006'da yüzden fazlaya<br />

çıkmasından anlaşılmaktadır. Bu tür<br />

gelişmeler, bilincin mekanistik<br />

modellerinin, doğru açıklama yönünde<br />

olduğunu göstermektedir.<br />

Bu bilgiler ışığında, mekanistik<br />

p<strong>arad</strong>igma, bilinci anlama bilimsel<br />

yarışında lider konuma gelmiştir.<br />

Fakat, başarılı p<strong>arad</strong>igmalar, karşıt<br />

delillere gözlerini kapatma<br />

eğilimindedirler. Bu meydan<br />

okumalardan birkaçı, görmezden<br />

gelinirse muhtemelen yok olacak ufak<br />

baş ağrıları gibi geçiştirilebilir. Fakat<br />

çok sayıda meydan okuma kalıcı olur,<br />

ve deliller onları desteklemeye devam<br />

ederse, lider p<strong>arad</strong>igmanın altında<br />

yatan temel varsayımlar zamanla<br />

çatırdayacaktır. Bu yönde yol aldığımız<br />

savunulabilir.<br />

Makine P<strong>arad</strong>igmasına<br />

Meydan Okumu<br />

Zihnin saat gibi işlemesi görüşüne<br />

meydan okumalar; sezgi, deha, psişik<br />

ve gizemli deneyimler gibi<br />

genişletilmiş algısal ve bilişsel<br />

kabiliyetler, ve doğrudan zihin-madde<br />

etkileşimleri gibi genişletilmiş niyete<br />

dair kabiliyetler olgularını içerir.<br />

Genel kanıya göre; bilimsel<br />

buluşlardaki, teknolojik yeniliklerdeki,<br />

iş kararlarındaki, tıbbî tanılamalardaki,<br />

ve sanatsal başarılardaki yaratıcı<br />

dehanın kaynağı olan sezgiyi ele<br />

alalım. Bilimsel ikonların<br />

karşılaştırmalı incelemelerine bakarak,<br />

bilim adamları, neredeyse istisnasız bir<br />

şekilde, en büyük matematikçilerin ve<br />

bilim adamlarının mantıksal<br />

çıkarımdan çok sezgiye<br />

dayandıklarında mutabıktırlar. Bilim<br />

ve medeniyetin ilerlemesindeki temel<br />

rolü ele alındığında, bilimin, sezgiyi<br />

enine boyuna incelemiş olmasını<br />

bekleriz, fakat yakın zamana kadar bu<br />

sorgulama alanından dikkatlice<br />

sakınılmıştır. Belki de bunun nedeni,<br />

sezgiyle ilişkilendirilen büyülü benzeri<br />

auranın, metodik ve mantıklı bilmeyle<br />

öğünen bilim için utanç kaynağı<br />

olmasıdır.


Ender deha sezginin uzak uçlarında<br />

bulunurken, durugörü ve önsezi gibi<br />

psişik olguları içeren, bilmenin daha<br />

sık rastlanan şekilleri olan duyu-dışı,<br />

mantık-dışı yolları, gündelik deneyime<br />

daha yakındır. Bu bilme yolları zihnin<br />

mekanistik, duyu temelli, hesaba<br />

dayalı modelleri ile uyumsuz görünür<br />

ve gerçekten de, bilinen sinyal ve<br />

kuvvetleri kullanmadan uzak uzay ya<br />

da zamanda ne olduğunu duyumsayan<br />

bir makinenin yapılabileceğini hayal<br />

etmek zordur. Bu hayal edememenin<br />

altında, birçok bilimadamının bu<br />

olguları inkârı yatar. Bu rahatsızlıklara<br />

rağmen, deneyler bu olguların inatla<br />

orada olduğunu göstermeye devam<br />

etmektedir.<br />

SAYFA 10'DAN DEVAM<br />

çünkü tahayyül yaratıcı bir melekedir.”<br />

Üstad celsesinde İmajinasyon şöyle<br />

tarif edilmektedir: “İmajinasyon, bir<br />

şeyi ruhta şekillendirmektir”. Burada<br />

dikkat edilmesi karıştırılmaması<br />

gereken şeyleri de Dr. Bedri Ruhselman<br />

şöyle anlatmaktadır:<br />

“Bir şeyi ruhta şekillendirmek ile<br />

gelişi güzel zihinde bir şeyi şekillendirmek<br />

anlamına gelen düşünceyi<br />

birbirine karıştırmamak gerekir. Şu<br />

halde ruha ait olan imajinasyonla zihne<br />

bağlı tasarlamayı birbirinden ayırmalıyız.<br />

Tasarlama, alelade bir düşüncedir.<br />

Bir şeyi ruhta şekillendirmek, ruhun<br />

maddeler üzerindeki etkinliğini<br />

kullanması ile baş başa gider.”<br />

İmajinasyon konusunda bilgimiz<br />

arttıkça ve derinleştikçe kendini bilme<br />

konusunda önemli ilerlemeler kaydedebiliriz.<br />

İmajinasyonlarımıza hakim<br />

olmak kolay değildir. Bu konuda<br />

bilgimizi artırarak, üzerinde çalışarak<br />

ve gözlem yaparak hem bu yeteneğimizi<br />

geliştirebilir hem de yaşamlarımızı<br />

daha güzel ve yaratıcı hale getirebiliriz.<br />

Olumsuz ve negatif imajinasyonların<br />

Genişletilmiş zihinsel ve bilişsel<br />

kabiliyetler makine-zihin modeline<br />

zorlu bir meydan okuma sunar, fakat<br />

niyet daha da büyük bir meydan<br />

okumadır. Zihin bir makine ise, özgür<br />

irade bir ilüzyondur, ve ilüzyonlar<br />

bedenden öteye uzanamazlar. Fakat<br />

burada da, gelişigüzel olaylar, fotonlar,<br />

hücre ekimi ve insan fizyoloji ve<br />

davranışı ile, niyete dair zihin-madde<br />

etkileşimleri lehine kayda değer<br />

deliller vardır. Böylesi etkilerin varlığı,<br />

mekanistik modellere can sıkıcı şekilde<br />

meydan okur, ve gerçekliğin<br />

ekseriyetle sanıldığından daha akışkan<br />

olduğunu önerir.<br />

Çeviri: Canan Tözün<br />

yıkıcı etkileri vardır. Duygularımızın,<br />

düşüncelerimizin ve hareketlerimizin<br />

olumlu olması gerektiği gibi imajinasyonda<br />

olumlu olmak zorundadır. Emil<br />

Coue “İrade ve imajinasyon çatışmasında<br />

her zaman imajinasyon galip<br />

gelir” demektedir. Örneğin sigara<br />

bırakmaya çalışıyoruz. Genellikle bunu<br />

irademizle yapmaya çalışırız fakat<br />

imajinasyonun farkında değilsek ve<br />

imajinasyon karşı yönde çalışıyorsa ve<br />

irade ile çatışma içindeyse sonuç her<br />

zaman hüsran olacaktır.<br />

İnsan bir ruh varlığıdır ve amacı<br />

hem kendini hem de maddeyi tekâmül<br />

ettirmektir. Kendini bilme<br />

çalışmalarında da hedef insanın<br />

unuttuğu varlığından alacağı güçle<br />

vazifesini yerine getirmesidir. Bütün<br />

Ezoterik, gizli ve spritüel bilgilerin<br />

merkezinde kendini bilme vardır. Ünlü<br />

Delph Tapınağı girişinde "Kendini bil"<br />

yazmaktadır.<br />

Kaynaklar :<br />

• Sadıklar Planı - Ruhsal Tebliğler,<br />

• Dr. Bedri Ruhselman 'Ruh ve Kainat'<br />

• Ouspensky 'Kendini Bilmek', Dördüncü Yol<br />

DEVAM EDECEK<br />

13<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


14<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

Metapsişik Terimler Sözlüğünde Dua<br />

UA, ruhçuluk bakımından, telepatik bir yakarış, yardım ve himaye dilemektir.<br />

Dua Allah'a yapılır. Allah'a yapılan bir hitap, O'na yaklaşmak arzusunu<br />

Detmek,<br />

gerçekleştirmeye çalışan bir çabadır. Allah'a olan şükranı bildirmek, hamd<br />

kusurların bağışlanması için, dilekte bulunmak için dua edilir. Tanrı'ya<br />

yönelmenin bir yoludur.<br />

Dinsel ve mistik bakımdan: Duanın ilk konusu Tanrı'ya tapınıştır. O'na olan sevgi ve<br />

saygının ifadesidir. Kısaca duada, “hürmet, itaat, sevgi” olmak üzere üç esaslı nokta<br />

vardır. Bundan sonra Allah'ın lütuf ve ihsanlarına karşı yapılan hamd, yad ve şükran<br />

vardır. Bilgisizlikten dolayı yapılan hatalar için pişmanlık ifade eden, nefsin ıslahı için<br />

yardım dileyen dualar mevcuttur.<br />

Dua, her yerde ve her zaman; uzun, kısa, sözlü ve sözsüz yapılabilir. Dua için bir<br />

kural, bir merasim, parlak cümleler, derin bilgi şart değildir. İyi niyetlerle dolu olarak<br />

yapılan dua yeterlidir. Formül tarzında dua olması şart değildir. Kendi dilinde yapılan dua<br />

daha iyi anlaşılacağından, daha etkilidir. İyi niyet ve samimiyet esastır.<br />

Dualar genellikle şu isimleri alırlar: Sesli (cerhî) Dua, Sessiz (sakin) Dua, Dilek<br />

Duası, Şefaat Duası, Cemaat Duası.<br />

Dualar genellikle tek başına yapılır. Bu suretle insan, <strong>ruhsal</strong> bir derinleşme, tahlil,<br />

içsel bir tedavi, kuvvet ve etki toplama gibi işlemleri yerine getirir.<br />

Dua hakkında söylenen bazı gözlem sonuçlarına göre: Dua, şuurumuzun uykudan<br />

uyanması, hakikî benliğimizin ve karşı karşıya bulunduğumuz şeyin içyüzünü bilecek<br />

etkin bir hâle gelmesidir. Dua, aslî şeyi anlayıp onu yerine getirmeye hazır olmamızı<br />

gerektiren etkin bir işbirliğine girişmeye hazırlıktır. Dua, ruhun saf arzusudur. Şuuraltı ile<br />

ilgilidir ve şuuraltına müspet imajinasyon, azim ve karar ile müspet uyaranlar sokar. Dua,<br />

ruhun saf arzusunun kaynağını, ilâhî sevginin etkin tabiatı üzerine çevirmesidir.<br />

Dua, gayri maddî âlemin varlığına doğru, zihnin cezbedilmesidir. Dua, ruhun,<br />

Tanrısı'na doğru bir yükselme çabası; O'nunla işbirliği yapma arzusudur. Dua, aklın<br />

karanlıkları içinden geçip, bir sevgi hamlesi yapmasıdır. Akılsal değil duygusaldır.<br />

Bunlara benzer tanımların sayısı çoktur.<br />

Tanrım için...<br />

Dr. Bedri Ruhselman<br />

İçimde bir susuzluk var!.. Bu susuzluk bir hasret, bir özleyiş, bir aşk, bir ateş oldu ve bu<br />

ateşin her alevi, sonsuz bir varlık ummanı içinden bir niyaz, bir istimdat, bir teslimiyet<br />

halinde yükseldi.. Bu sonsuz varlık ummanında dünyalar, âlemler, kainatlar ve kainatlar...<br />

sonsuz kainatlar var!..<br />

Bugün, yarın, gelecek bir gün, ebediyet... ve ilelebetliğin sonu gelmeyen ve<br />

gelmeyecek olan ebetleri var!..<br />

Varlıklar, kudretler, kudretlerin kudretleri olan kudretler... ve gene, kudretlerden daha<br />

kudretli kudretler var!..<br />

İşte buraya gelince varlığım, büyük bir idrak sahasından kanatlanarak, önümde perde<br />

perde açılan meçhul ve sırlarla dolu aydınlıkların, her birinde binlerce mana saklı<br />

ruhnevaz titreyişleri arasında yükseliyor. Ve ruhuma çarpan her ithizaz, ondan kopardığı<br />

bir parçayı, bütün bir varlık ve yokluk ummanının Tek Sahibi ve Yaratıcısı olan Tanrı


yolunun kahraman yolcularına armağan ederken bu armağanı diğer kudretli yükseliş<br />

vasıtalarının yanında, kendilerine küçük bir basamak yaparak, Rabbe doğru yükselmek<br />

bahtiyarlığına eren mesul varlıkların sevinç ve saadet haykırışları, Tanrı'nın daha nurlu,<br />

daha aydınlık, daha tarifi imkânsız güzellik, saadet ve ihtişamlarla dolu yollarının<br />

kapılarını ruhumda, sonsuz ufuklar arkasından gelen ufuklar halinde açmaktadır. Ve işte o<br />

zaman ben, Tanrı'ya tam bir teslimiyeti ifade eden yaklaşma hissinin, o anda yükseldiğini<br />

idrak ettiğim varlığımın küçüklüğünü ve hiçliğini bana duyuran tatlı kucağında, kendimi<br />

kaybediyorum.<br />

Ey bu sonsuz kainatları Yaratan!... Ey bu ilelebetliğin sonu gelmeyen ebetlerini Var<br />

eden!..<br />

Ve ey bütün bu, zaman ve mekan sonsuzluklarıyla ve ilelebetliğin ebetleriyle boy<br />

ölçüşen varlıkların, kudretlerin ve bu kudretlerden daha üstün kudretli olan sonsuz<br />

kudretlerin Yaratıcısı Ulu Tanrım!.. Seni anlayamıyorum ve asla anlayamayacağım...<br />

Fakat Senin ilahi ismin karşısında, içimin yandığını duyarken, bu yangının zamanı ve<br />

mesafeleri aşan kızgın alevleri avucunun içinde tuttuğu varlığımın her zerresini,<br />

istikameti, yeri ve ciheti mevcut olmayan, ama mevcut olmayanı da Var eden Sana doğru<br />

bir hasret, bir özleyiş, bir aşk, bir niyaz ve yalvarış halinde yükseltiyor... Tanrım, onları<br />

lütfen kabul et.<br />

Ey Ulu Sahip!.. Özlediğim kadar duyamadığım ve doyamadığım Varlığının<br />

ruhumdaki ateşi ile bahtiyarım... Ebedi olan bu ateşi, her an daha kızgın eyle ki,<br />

bahtiyarlığım artsın ve son bulmasın!.. Ve sana olan ebedi aşkım, hasretim ve ebedi<br />

niyazım ve istimdadım; bütün beşeri hüviyetini sonsuz bir ezelde terk ederek, sonsuz<br />

ebetlerin kucağında dinlenebilecek bir takatin eşiğine ulaşsın!..<br />

Ey Tanrım!... Küçük varlığımı bir kâinata bedel kılan Senin Mutlak Kudretin<br />

karşısında ben bir hiç oldum. Ve bu hiçliğimden duyduğum bahtiyarlık kâinattan üstün<br />

saadetlerle varlığımı doldurdu. Sana nasıl hamd edeyim?... Ve beni gark ettiğin artsız<br />

arasız bahşayişlerinin yükseltici kollarında büyüyen varlığımın, Sana olan şükranını<br />

hangi aciz dilimle ifa eyleyeyim?..<br />

Borcumu ödeyebilmek için değil, fakat emrinde olan bütün varlığımı ve hiçliğimi,<br />

Senin iradene, Senin iradene, Senin İlahi Muradına teslim etmenin cavidani hazlarını ve<br />

saadetlerini biraz daha fazla teneffüs edebilmek için, ebediyen ahdettiğim bu<br />

teslimiyetimin artışı son bulmasın yarabbi.<br />

Ey Büyük Tanrım!.. İçimdeki susuzluğun, hasretin, özleyişin, aşkın ve ateşin,<br />

kâinatlar değerindeki saadetlere beni ulaştırmasına yol açan bu ezeli ve ebedi<br />

teslimiyetimizin bendeki idrakini lütfen artır. Ve varlığımın ebediyeti boyunca, ilahi<br />

emirlerinin tatbikatına memur, bütün yarattığın varlıklara karşı faal, fedakâr, feragatli,<br />

müşfik, merhametli, faziletli bir kulun olmak hususunda vermiş olduğum kararı<br />

destekleyici yardımları ve sebepleri halkederek, beni küçük bir hizmetçin olmak<br />

bahtiyarlığından bir an ayırma.<br />

Ey Y<strong>arad</strong>anım!.. Bütün varlıklara ve insanlara aynı derecede ihsan buyurduğun bu<br />

yüksek kaderi, onların da yegan yegan duyabilmeleri için, kendilerine kudretler yardımlar<br />

ve yardımcılar nasip et. Ve dünyanın ağarmayan karanlık gecelerinde, ilahi ihtişamının<br />

belki en küçük birer tecelligahı olan kâinatların, varlıkların ve kudretlerin coşkun seller<br />

halindeki nurlarından habersizce, dalmış bulunduğu derin gaflet uykusundan, beşeriyeti<br />

uyandırmaya muktedir, yüksek varlıklarını lütfen vazifelendir ve insanlara er geç<br />

mukadder olan bu büyük saadeti, bir an evvel duymak bahtiyarlığını bağışla. Sana<br />

yalvarırım Tanrım.<br />

15<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012


16<br />

ARAD BÜLTENİ • MAYIS 2012<br />

World Regression Institute, Profesyoneller için<br />

REGRESYON TERAPİSİ KURSU<br />

REGRESYON TERAPİSİ,<br />

sorunlarına çözüm aramak için terapiste danışan kişiyi, iyileşme<br />

sağlamak amacıyla anılarına geri götürme ve travmaya neden olan duygusal, zihinsel ve<br />

kinestetik enerji bloklarını açığa çıkartma işlemidir. Bu anılar çocukluk dönemi anılarını,<br />

rahim anılarını ve/veya geçmiş yaşam anıları da denilen “<strong>ruhsal</strong> anıları” içerebilir. Bu<br />

profesyonel eğitim kursu tıp doktorlarına, psikiyatristlere, psikologlara, psikolojik<br />

danışmanlık ve rehberlik uzmanlarına, sağlık alanında çalışan diğer uzmanlara yönelik olarak<br />

hazırlanmıştır. Konu ile ilgili, <strong>ruhsal</strong> konularda bilgisi olan 4 yıllık Üniversite mezunu kişiler<br />

de değerlendirilmeye alınacaktır. İngilizce bilinmesi tercih sebebidir.<br />

KURS: Regresyon Terapisi Kursu I. ve II. Düzey Eğitimini içermektedir ve IBRT'den sertifika<br />

alacak standartta yapılandırılmıştır. İki eğitim kursu arasında geçen süre içinde katılımcılar<br />

pratik yapmaya devam edecekler ve sonuçlarını eğitimcilere rapor edeceklerdir.<br />

EĞİTİMCİ: Günay Yalçın, M.Sc., PLT<br />

EĞİTİM DİLİ: Eğitim dili Türkçedir.<br />

SERTİFİKA: Kursun her iki bölümünü tamamlayan katılımcılar kurs süreci sonrasında World<br />

Regression Institute onaylı Katılım Sertifikası alacaklardır.<br />

IBRT Sertifika süreci kurs bitiminden sonra başlamakta ve katılımcıların IBRT'nin belirlediği<br />

sertifika kriterlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. World Regression Institute'ün verdiği<br />

eğitimin içeriği IBRT sertifika standartlarına uygun olarak Jefrey Ryan ve Dr. Janet<br />

Cunningham tarafından yapılandırılmıştır. Bu kriterleri yerine getiren katılımcılar IBRT onaylı<br />

uluslararası geçerliliği olan Regresyon Terapisti sertifikası alabileceklerdir.<br />

İstanbul için Kurs Tarihleri:<br />

I. Düzey Kurs Tarihi: 31 Mart - 7 Nisan 2012, Saat: 09:00 -17:00 arasında, 3 Nisan hariç<br />

her gün<br />

II. Düzey Kurs Tarihi: 18-25 Ağustos 2012, Saat: 09:00 -17:00 arasında, 21 Ağustos hariç<br />

her gün<br />

Ankara için Kurs Tarihleri:<br />

I. Düzey Kurs Tarihi: 6-12 <strong>Mayıs</strong> 2012, Saat: 09:00 -17:00 arasında,<br />

II. Düzey Kurs Tarihi: 20-27 Ekim 2012, Saat: 09:00 -17:00 arasında, 23 Ekim hariç her<br />

gün<br />

(II. Düzey Eğitime katılabilmek için I. Düzey Katılım Sertifikasının alınması zorunludur.)<br />

EĞİTİM YERİ:<br />

İstanbul, AY Danışmanlık, 4.Levent<br />

Ankara, Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği, Kolej<br />

KAYIT VE BİLGİ:<br />

Günay Yalçın tel: 0 533 365 78 43, e-posta: gunayalcin@gmail.com<br />

worldregressioninstitute@gmail.com (Başvuru mektubunuzu ve özgeçmişinizi göndermeniz<br />

gereken adres)<br />

www.derinlik.org • www.ibrt.org/training<br />

Profesyoneller için Regresyon Terapisi Eğitimi Kursu yalnızca 12 katılımcı ile sınırlı<br />

olduğundan ilgilenenlerin bir an önce kayıt yaptırmaları önerilir. Kesin kayıt için eğitime<br />

katılma amacınızı belirten bir yazı ile birlikte özgeçmişinizi (CV) göndermeniz gerekmektedir.<br />

Yapılacak ön görüşme sonuçlarına göre kesin kayıt gerçekleştirilecektir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!