01.05.2013 Views

Bildiri Özetleri Kitabı - Ziraat Fakültesi - Çanakkale Onsekiz Mart ...

Bildiri Özetleri Kitabı - Ziraat Fakültesi - Çanakkale Onsekiz Mart ...

Bildiri Özetleri Kitabı - Ziraat Fakültesi - Çanakkale Onsekiz Mart ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

IV. ULUSLARARASI KATILIMLI<br />

MARMARA ARICILIK KONGRESİ<br />

(<strong>Bildiri</strong> <strong>Özetleri</strong>)<br />

2-4 Aralık 2010<br />

ÇANAKKALE<br />

EDİTÖRLER<br />

İbrahim ÇAKMAK<br />

A. Onur GİRİŞGİN<br />

Selvinar S. ÇAKMAK<br />

Levent AYDIN<br />

REDAKTÖR<br />

M.Ertan GÜNEŞ<br />

Ali SORUCU<br />

Basım Yeri: <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi Basım Evi<br />

1


IV.ULUSLARARASI KATILIMLI MARMARA ARICILIK KONGRESİ<br />

<strong>Çanakkale</strong> 2 - 4 Aralık 2010<br />

Kongre Onursal Başkanı<br />

Prof.Dr.Ali AKDEMİR<br />

<strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi Rektörü<br />

Bilim Kurulu<br />

Prof.Dr. Levent AYDIN Uludağ Üniversitesi<br />

Prof.Dr. Türker SAVAŞ <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi<br />

Prof.Dr. Muhsin DOĞAROĞLU Doğa Arıcılık<br />

Prof.Dr. Ferat GENÇ Atatürk Üniversitesi<br />

Prof.Dr. Kadriye SORKUN Hacettepe Üniversitesi<br />

Doç.Dr. Ethem AKYOL Niğde Üniversitesi<br />

Doç.Dr. İbrahim ÇAKMAK Uludağ Üniversitesi<br />

Doç.Dr. İrfan KANDEMİR Ankara Üniversitesi<br />

Doç.Dr. Sibel SİLİCİ Erciyes Üniversitesi<br />

Düzenleme Kurulu<br />

Cahit İLERİ <strong>Çanakkale</strong> İli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı<br />

Refik BERİ Uludağ Arıcılık Derneği Başkanı<br />

Prof.Dr. Harun BAYTEKİN <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi<br />

Prof.Dr. Hüseyin EKİNCİ <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi<br />

Prof.Dr. Osman DEMİRCAN <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi<br />

Prof.Dr. Türker SAVAŞ <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi<br />

Zir.Müh. Zübeyde YURT <strong>Çanakkale</strong> Tarım İl Müdürlüğü<br />

Mustafa CİVAN Uludağ Arıcılık Derneği<br />

Dr M. Ertan GÜNEŞ Uludağ Üniversitesi<br />

Dr. A. Onur GİRİŞGİN Uludağ Üniversitesi<br />

Dr. Oya GİRİŞGİN Uludağ Üniversitesi<br />

Dr. A. Ebru BORUM Uludağ Üniversitesi<br />

Zir.Yük.Müh. Selvinar ÇAKMAK Uludağ Arıcılık Derneği<br />

Vet.Hek. Özgür SELÇUK Uludağ Üniversitesi<br />

Vet.Hek. Gözde COŞKUNSERÇE Uludağ Üniversitesi<br />

2


ÖNSÖZ<br />

Bal, tarihöncesi dönemlerden itibaren insanoğlunun beslenme listesinde<br />

varolmuştur. Yirmincİ yüzyıla değin bu amaçla “balcılar” ormanları dolaşarak doğadaki<br />

balarısı kolonilerinden bal toplamışlar ve satmışlardır. Sonraki dönemlerde ve<br />

günümüzde de bazı yörelerde halen sürdürüldüğü şekilde, bakım ve besleme<br />

gerektirmeden balarısı kolonileri ağaç kütükler veya sepetler içerisinde el altında<br />

bulundurulmuştur.<br />

Balarısının bal dışındaki ürünlerinden yararlanma düzeyi arttıkça ve özellikle<br />

kültür bitkilerinin tozlaşmasında oynadığı rolün anlaşılmasıyla, arıcılık tarımsal bir<br />

sektör olma yoluna girmiştir. Günümüzde ekonomik potansiyeli oldukça önemli<br />

düzeyde olan bir sektördür. Buna bağlı olarak da bilgi yoğun bir üretimi zorunlu kılar.<br />

Hobi olarak dahi arıcılık yapılsa yoğun bilgi gerektirir.<br />

Aslında arıcılık “ben evimi geçindireceğim” diye başlanan bir ekonomik<br />

faaliyet değildir. Arıcılık bir gönül işidir. Arıcılığa balarısının biyolojisine duyulan<br />

“merak” ile başlanır. Arıcılıkta hobi, meslek haline gelir. Bu nedenle, şevkle ve diğer<br />

birçok meslekten daha bir ilgiyle yapılır. Arıcı meraklıdır ve bu merakını gidermek için,<br />

balarısı hakkında daha fazlasını öğrenmek için, diğer üreticilerin yapmayacağı şekilde<br />

davranır. Kurs, seminer, bilgi şöleni ve konferanslara katılır. Buralarda teknik<br />

elemanları ve bilim adamlarını sıkıştırır. Bu nedenle balarısı ve arıcılık konusunda<br />

çalışan gerek teknik elemanlar gerekse bilim insanları sahadan kopuk olarak işini<br />

yapamazlar. Elbette ki özellikle bilim insanları için önemli bir avantajı vardır sahadan<br />

kopmamanın, her tarafı “hipotezdir”.<br />

Ülkemizin arıcılık açısından önemli avantajlarının bulunduğu her daim<br />

söylenegelir ve eklenir: “Ülkemiz arıcılık açısından potansiyelini kullanamamaktadır”.<br />

Dünyada muazzam bir sektör haline gelmiş olan arıcılığı Ülkemizde de geliştirebilmek<br />

ancak araştırma ve araştırmaların sahaya yayımı ile olabilir. Bilimsel kongre ve bilgi<br />

şölenleri bu amaca hizmet eder.<br />

Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme Araştırma ve Uygulama Merkezi ile<br />

Uludağ Arıcılık Derneğinin yoğun uğraşlarıyla bilimsel içeriği oluşturulan kongreye,<br />

İsrail, İran, Ürdün, Bulgaristan, Yunanistan ve yurdun dört bir tarafından tebliğli<br />

tebliğsiz çok sayıda bilim insanı ve üretici katılmaktadır. İki gün boyunca arıcılığın<br />

temel sorunlarının tartışılacağı kongrede arıcılık sektörü için önemli adımlar atılacaktır.<br />

Uluslar arası katılımlı IV. Marmara Arıcıllık Kongresinin ülke ve dünya<br />

arıcılığına önemli katkıları olacağını umut etmekteyiz. Kongrenin sağlıklı bir şekilde<br />

gerçekleşmesinde emeğiyle katkı koyanlar başta olmak üzere hemen her türlü katkı<br />

sağlayan bütün kurum ve kuruluşlara içten teşekkürlerimizi sunar, Düzenleme<br />

Komitesi olarak arıcılığa gönül vermiş seçkin konuklarımızı <strong>Çanakkale</strong>’de<br />

ağırlamaktan mutluluk duyarız.<br />

3<br />

DÜZENLEME KOMİTESİ<br />

02-04 Aralık 2010, <strong>Çanakkale</strong>


IV. ULUSLARARASI KATILIMLI MARMARA ARICILIK KONGRESi PROGRAMI<br />

2 ARALIK 2010 PERŞEMBE<br />

09:00 KAYIT<br />

10:00-10:30 AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Uludağ Arıcılık Derneği Başkanı<br />

<strong>Çanakkale</strong> İli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı<br />

Ordu Arıcılık Enstitüsü Müdürü<br />

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı<br />

<strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi Rektörü<br />

<strong>Çanakkale</strong> Valisi<br />

10:30-11:40 PANEL: TÜRKİYE’DE ARICILIK<br />

Oturum Başkanı: Muhsin Doğaroğlu<br />

Konuşmacılar:<br />

Bahri Yılmaz<br />

Kadriye Sorkun<br />

Ferat Genç<br />

Levent Aydın<br />

İbrahim Çakmak<br />

11:40-13:20 ÖĞLE YEMEĞİ<br />

13:20-15:20 ARI KAYIPLARI<br />

Oturum Başkanı: Muhsin DOĞAROĞLU<br />

13:20-13:40 Honey Bee Viruses, Diseases and Hive Management in the<br />

Middle East and their Relation to the Colony Collapse Disorder<br />

and Bee Losses<br />

N. HADDAD<br />

13:40-14:00 Beekeeping in Israel and CCD (Colony Collapse Disorder) GAP –<br />

Good Apicultural Practices<br />

H. EFRAT<br />

14:00-14:20 Koloni Ölümlerinde Yönetim Hataları<br />

M. DOĞAROĞLU<br />

14:20-14:40 Effects of Imidacloprid (a neo-nicotinoid insecticide) on Honey<br />

Bees<br />

F. HATJINA<br />

14:40-15:00 İnsektisitlerin Arı Ölümleri Üzerine Olası Etkileri<br />

H. ÖZBEK<br />

4


15:00-15:20 Pestisitlerin Arı Kayıplarındaki Rolü ve Pestisitlerin Olumsuz<br />

Etkilerinden Korunma<br />

H.H. ORUÇ, A. SORUCU<br />

15:20-15:40 KAHVE ARASI<br />

15:40-17:40 ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ<br />

Oturum Başkanı: Prof.Dr. Ferat GENÇ<br />

15:40-16:00 TAB Kuruluşu<br />

B. YILMAZ<br />

16:00-16:20 İzmir Yöresi Bal Arılarının (Apis mellifera L.) Tecritli Ada<br />

Koşullarında Islah Çalışmaları<br />

Ü. KARACA<br />

16:20-16:40 Arı Ürünleri Üretiminde İyi Arıcılık Uygulamalarının Önemi<br />

T. SAMANCI, A.E. SUNAY<br />

16:40-17:00 Mobil Arıcılık Sistemi<br />

F. KONAK, V.S. GÜNBEY, Ü. KAYABOYNU<br />

17:00-17:20 Adnan Menderes Üniversitesi Çine Arıcılık Müzesi<br />

M. KÖSOĞLU, C. BEKTAŞ<br />

17:20-17:40 Kapadokya’da Arıcılık<br />

S. SARIÖZKAN, A. İNCİ, A.YILDIRIM, Ö. DÜZLÜ<br />

17.40-18.00 <strong>Çanakkale</strong> Arıcılığının Güncel Profili Ve Profil Bağlamında<br />

Öneriler<br />

C. KONYALI, U. ÖZKAN, C. İLERİ, H. BAYTEKİN,<br />

T. SAVAŞ<br />

18.00-18.20 Sürdürülebilir Bir Yaşam Ve Kirsal Kalkinma İçin Aricilik<br />

K. ÇELİK<br />

19:00 AÇILIŞ KOKTEYLİ<br />

3 ARALIK CUMA (2.GÜN) A SALONU (Küçük Salon)<br />

09:00-11:00 ARI BİYOLOJİSİ<br />

Oturum Başkanı: Kadriye SORKUN<br />

09:00-09:20 Study on the Stimulating Effect of Product “Startovit” on the<br />

Productive Parameters of Bee Colonies<br />

I. ZHELYAZKOVA, V. POPOVA, I. PANCHEV<br />

09:20-09:40 İran Bal Arısı (Apis mellifera meda) Popülasyonlarında<br />

Kanat Hücreleri Şekil Analizi<br />

A. ÖZKAN, M.G. MORADİ, İ. KANDEMİR<br />

5


09:40-10:00 Doğu Akdeniz Bölgesi Koşullarında Yetiştiriciliği Yapılan Balarısı<br />

(Apis mellifera L.) Kolonilerinde Hijyenik Davranış Özelliklerinin<br />

Belirlenmesi<br />

C. ÖZTÜRK, E. AKYOL<br />

10:00-10:20 Arı Davranışları<br />

10:20-10:40 KAHVE ARASI<br />

F. GENÇ, M.M. CENGİZ, A. DODOLOĞLU<br />

10:40-11:00 Bulgaristan, Trakya ve Yunanistan’da Yayılış Gösteren Bal Arısı<br />

Populasyonlarında Landmark ve Fourier Şekil Analizi<br />

A. ÖZKAN, İ. ÇAKMAK, P. NENTCHEV, S. S. ÇAKMAK, İ.<br />

KANDEMİR<br />

11:00-11:20 Bombus Latreille (Hymenoptera: Apidae) Türlerinin Ekonomik<br />

Önemi<br />

Ç. ÖZENİRLER, A.M. AYTEKİN<br />

11:20-11:40 Ordu İli Doğal Florasında Yetişen Sarı Orman Gülü Bitkisi<br />

(Rhododendron luteum sweet) Üzerinde Anadolu Arısı (Apis<br />

mellifera anatoliaca) ve Yöre Arısının Davranış Özelliklerinin<br />

Belirlenmesi<br />

V.S. GÜNBEY, M. DUMAN, A. GÜLER, T. NAMDAR, Y.<br />

KARAOĞLAN, Ö. YILMAZ<br />

11:40- 12:00 Türkiye Arıcılığının Dünü, Bugünü ve Yarını İçinde Hacettepe<br />

Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezinin<br />

(HARÜM) Yeri<br />

K. SORKUN<br />

12:00-13:40 ÖĞLE YEMEĞİ<br />

13:40-17:40 ARI ÜRÜNLERİ<br />

Oturum Başkanı: Ethem AKYOL<br />

13:40-14:00 The Impact of International Food Safety Standards and<br />

Regulations on Bee Products Trade and Apiculture<br />

D. ZILBERMAN, S. BAREL<br />

14:00-14:20 Türkiye’nin Beş Farklı Coğrafik Bölgesinden Toplanan<br />

Propolislerin Kimyasal İçeriklerinin Saptanması<br />

Ö. G. ÇELEMLİ, K. SORKUN<br />

14:20-14:40 Arı Ürünlerinin (Bal, Polen, Propolis) Biyoaktif Özellikleri<br />

S. KOLAYLI, O. YILDIZ, H. ŞAHİN, Ö. TARHAN<br />

14:40-15:00 Bal Ticaretinde İzlenebilirliğin Sağlanması ve Önemi<br />

A.E. SUNAY<br />

15:00-15:20 Türkiye’de Ballarda Tespit Edilen Pestisit ve Antibakteriyel İlaç<br />

Kalıntıları, Arı ve İnsan Sağlığı Açısından Değerlendirilmesi<br />

H.H. ORUÇ, A. SORUCU, N. GÜNEŞ<br />

6


15:20-15:40 KAHVE ARASI<br />

15:40-16:00 Akut Toksik Bal ve Grayanotoksın-I’ın Ratlarda Biyokimyasal<br />

Parametreler Üzerine Etkisi<br />

S. SİLİCİ<br />

16:00-16:20 Çam Balı Üretiminin Ülke Arıcısı İçin Önemi, Sağladığı Faydalar<br />

ve Alınması Gereken Önlemler.<br />

Z. ŞAHİN, S. ERGİNOGLU<br />

16:20-16:40 Diyabetli Ratlarda Kan Glikozu ile Bazı Biyokimyasal Parametreler<br />

Üzerine Propolisin Etkileri<br />

S. SİLİCİ, C. YAZICI<br />

16:40-17:00 Yumurta Tavuğu Rasyonuna Propolis İlavesinin Yumurta Kalitesi<br />

Üzerine Etkileri<br />

D. ÖZKÖK, K. M. İŞCAN<br />

17:00-17:20 Polen Alerjisi ve Atmosferik Polen<br />

S. SİLİCİ, A. ÜNVER, T. ÇETER, N.M. PINAR<br />

17:20-17:40 Bal Arısı Polinasyonunun Ayçiçeğinde Verim ve Kaliteye Etkileri<br />

3 ARALIK CUMA (2.GÜN)<br />

B SALONU (Büyük Salon)<br />

A.Ş. TAN, A.İ. ÖZTÜRK, Ü. KARACA<br />

09:00-17:00 ARI HASTALIKLARI<br />

Oturum Başkanı: İbrahim ÇAKMAK<br />

09:00-09:20 İran’ın Kuzeybatısında Bazı Ekonomik Arı Hastalıklarının<br />

(Varroosis, Nosemosis ve Amerikan Yavru Çürüklüğü) Mevsimlere<br />

Göre Enfeksiyon Oranları; Derleme<br />

A. LOTFI, H. A. SHAHRYAR<br />

09:20-09:40 Acaricidal Effect of Some Etheral Oils Added to the Foods of Bees<br />

P. NENTCHEV, I. ZHELYAZKOVA, K. GURGULOVA, D.<br />

PAVLOV<br />

09:40-10:00 Honeycomb - A Natural Protection System in Beehive Against<br />

Chemical Residues and Environmental Contaminants<br />

S. BAREL<br />

10:00-10:20 Hazır Peteklerin Arı Sağlığındaki Rolü<br />

A. YALÇINKAYA, N. KESKİN<br />

10:20-10:40 KAHVE ARASI<br />

10:40-11:00 Distribution and Control of Nosema in Bulgaria<br />

K. GURGULOVA, R. VALCHOVSKI, P. PETROV<br />

11:00-11:20 Bursa’da Bal Arılarında Görülen Yavru Çürüklüğü Hastalıklarının<br />

İncelenmesi<br />

E. BORUM, M. ÜLGEN, L. AYDIN, C. ÖZAKIN<br />

7


11:20-11:40 Sonbahar Kış Aylarında Balarısı Hastalık ve Zararlılarının Kontrolü<br />

L. AYDIN, E. GÜLEĞEN<br />

11:40-13:40 ÖĞLE YEMEĞİ<br />

13:40-14:00 Varroa Mite Control with Flumethrin<br />

K. GURGULOVA, I. ZHELYAZKOVA, V. POPOVA, I. PANCHEV<br />

14:00-14:20 Tests for Applying Ecostop and Apigard Against Varoatosis in<br />

Bees<br />

N. KIRILOV<br />

14:20-14:40 Antibiyotik Kullanımının Bal Arısı (Apis mellifera L.) Mikroflorası<br />

Üzerindeki Rolü<br />

A.ÖZKIRIM<br />

14:40-15:00 Bal Arısı (Apis mellifera L., 1758) Hastalık ve Zararlılarına Karşı<br />

Kullanılan Bazı İlaçların Arıların Ömürleri Üzerine Etkileri<br />

E. AKYOL, H. YENİNAR, C. ÖZTÜRK, D.A. CEYLAN<br />

15:00-15:20 Effectiveness of Some Acaricides Against Varroa Mite<br />

K. GURGULOVA, I. ZHELYAZKOVA, V. POPOVA<br />

15:20-15:40 Bacillus thuingiensis var. kurstakı’nin (Bio-T Plus) Bal Arısı (Apis<br />

mellifera anatoliaca) Bireylerine Yan Etkilerinin Saha Şartlarında<br />

Araştırılması<br />

H. AKKAYA<br />

15:40-16:00 KAHVE ARASI<br />

16:00-16:20 Varroa Parazitine Dirençli Arı Hatlarının Seçimi: Hijyenik Davranış<br />

İ. ÇAKMAK, S.S. ÇAKMAK, L. AYDIN, S. FUCHS<br />

16:20-16:40 Arı Sağlığı İçin Kullanılan İlaçların Getirdiği Olumsuzluklar<br />

M.A. ONARAN<br />

16:40-17:00 Bal Arısı (Apis mellifera L., 1758) Zararlısı Varroa (Varroa<br />

destructor) Parazitine Karşı Oksalik Asitin Yüzde Etkinliğinin<br />

Belirlenmesi.<br />

E. AKYOL, H. YENİNAR, A. YÖRÜK<br />

17:00-17:20 Varroa destructor’un Mücadelesinde Organik Asitler ve Uçucu<br />

Yağların Kullanımında Avantajlar-Dezavantajlar<br />

A.O. GİRİŞGİN<br />

17:20-17:40 Akdeniz Bölgesindeki Kışlatma Alanlarında Görülen Bulaşıcı Bal<br />

Arısı Hastalıkları<br />

M.N. MUZ, H. SOLMAZ, D. MUZ<br />

17:20-17:50 ARI YETİŞTİRİCİLERİ BİRLİKLERİ SORUNLARI (Büyük Salon)<br />

Oturum Başkanı: Bahri YILMAZ, Ziya ŞAHİN<br />

17:20-17:50 GEZGİNCİ ARICILIK SORUNLARI (Küçük Salon)<br />

Oturum Başkanı: Harun BAYTEKİN, Cahit İLERİ<br />

8


17:50-18:30 SONUÇ BİLDİRGESİ OLUŞTURULMASI<br />

TAB Yönetim Kurulu<br />

<strong>Çanakkale</strong> Arı Yetiştiricileri Birliği<br />

<strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi<br />

Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme-Uygulama ve Araştırma Merkezi<br />

Uludağ Arıcılık Derneği<br />

4 ARALIK CUMARTESİ<br />

09:00 GELİBOLU GEZİSİ<br />

9


ARI KAYIPLARI<br />

10


BEEKEEPING IN ISRAEL AND CCD (COLONY COLLAPSE DISORDER)<br />

GAP – GOOD APICULTURAL PRACTICES<br />

(İsrail'de Arıcılık ve Koloni Çöküş Hastalığı (CCD))<br />

Haim EFRAT<br />

Head of Beekeeping Division, Extension Service Ministry of Agriculture<br />

(İsrail Tarim Bakanlığı Rehberlik ve Danışma Servisi Arıcılık Bölüm Başkanı)<br />

1. The use of good selective and adapted stock of queens for queen rearing<br />

2. Yearly requeening practices in particular and GAP in general<br />

3. The use of migratory system, pallets, and hydraulic boom and advance<br />

technology, to save human power<br />

4. IP(V)M – Integrated VARROA Management<br />

5. Effective approach toward diseases and pests prevention and control<br />

6. Adaptation of drastic quality control measures during hive management<br />

and through the whole process<br />

7. Modern techniques of filtering of wax for elimination of residues of<br />

chemicals in wax and honey<br />

8. Proper feeding with sugar and pollen substitutes and supplements<br />

9. Israeli approach toward exploration of potential area for bees<br />

10. Maintaining strong and fruitful research and extension services for<br />

facilitating beekeepers livelihood<br />

ÖZET: Arı kovanlarının hidrolik vinçler ve forklift kamyonlarla taşınması.<br />

1. Bal evinde, arılıkta, çalışma ve hazırlanma odalarında bal hasadı.<br />

2. Arı beslenmesi: Arı beslenmesinin proteinler, karbonhidratlar, yağ asitleri,<br />

mineraller, vitaminler ve polen yerine geçen besinlerle desteklenmesi.<br />

3. Arı hastalıkları ve tarım ilaçlari kulanımı kontrolünün geliştirilmesi.<br />

4. Bal verimi yüksek, özellikle Varroa parazitine ve diğer arı hastalıklarına<br />

dirençli arıların geliştirilmesi.<br />

5. Bal ve bal ürünlerinin üretimini arttırmak için tarımsal ağaç ve ekin dikimi,<br />

konuları ile ilgili bilgiler verilmiştir.<br />

KOLONİ ÖLÜMLERİNDE YÖNETİM HATALARI<br />

Muhsin DOĞAROĞLU<br />

Doğa Arıcılık - Tekirdağ<br />

Ülke arıcılığının son derece zengin flora kaynaklarına, çeşitli koşullara uyum sağlamış<br />

arı ırk ve ekotiplerine ve dünyada ikinci sırayı alan koloni sayısına karşın bal verim<br />

ortalamasının dünya ortalamasının bile altında olmasının ve yüksek düzeyde koloni<br />

ölümleri görülmesinin birçok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerin önemli bir bölümü<br />

çevresel etmenlerden kaynaklanmakla beraber bir bölümü de doğrudan üretici ihmal<br />

veya hatalarından kaynaklanmaktadır. Hatta çevre koşullarına atfedilen birçok hata<br />

bile arıcının zamanında gereken önlemleri almaması nedeniyle beklenenden daha<br />

büyük kayıplara neden olabilmektedir. Genel anlamda üreticiden kaynaklanan bu<br />

hataları;<br />

- Arılık yeri seçiminde ve kolonilerin yerleşiminde,<br />

11


- Populasyon düzenleme ve güçlendirme çalışmalarının yapılmamasında,<br />

- Kolonilerin bal mevsiminde üretken hale getirilememesinde,<br />

- Etkin bir oğul önleme çalışması yapılmamasında,<br />

- Genetik yapıda ve buna bağlı olarak elde edilen ana arıların yetersiz oluşunda,<br />

- Besleme konusunda yapılan yanlışlıklarda,<br />

- Kışlatmanın sağlıklı bir şeklide yapılamasında,<br />

- Arı hastalık ve zararlıları ile savaşımda ve daha birçok konuda görmek olasıdır.<br />

Ülke genelinde karşılaşılan bütün bu sorunlara ek olarak kimi üreticiler tarafından<br />

yapılan bireysel hatalar da bu konulara eklendiğinde çok daha karmaşık sorunlar<br />

ortaya çıkabilmektedir. Örneğin arıcının finansal durumunun yetersizliği nedeniyle<br />

kuluçkalı çerçeveleri dahi süzerek kolonide hiç bal bırakmaması hatalı beslenme veya<br />

kışlatma adı altında incelense bile bu aslında başlı başına koloni ölümlerine neden<br />

olan finansal bir sorundur.<br />

İNSEKTİSİTLERİN ARI ÖLÜMLERİ ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ<br />

Hikmet ÖZBEK<br />

Atatürk Üniversitesi, <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Bitki Koruma Bölümü, Erzurum<br />

Böcek öldürücü kimyasallar olarak bilinen insektisitler, başta tarımsal zararlılar olmak<br />

üzere; depolanmış çeşitli ürünler, hayvanlardaki ektoparazitler, rekreasyon ve yerleşim<br />

alanlarında, insan ve hayvan barınaklarında doğrudan veya dolaylı olarak zararlı olan<br />

böcek ve benzeri organizmalara karşı kullanılırken birçok olumsuzlukları da<br />

beraberinde getirmektedir. Bu olumsuzluklar arsında; insektisitlerin balarısı (Apis<br />

mellifera L.) ve yaban arıları olarak bilinen ve tümüne birden arı dediğimiz böceklere<br />

olan olası etkileri de yer almaktadır. Bal arıları, insanoğlunun çok değişik şekillerde<br />

yararlandığı; bal, bal mumu, probollis, arı sütü ve arı zehiri üretmeleri yanında, kültürü<br />

yapılan bitkiler ve yabani bitkilerde yaban arıları ile birlikte tozlaşmayı sağlayarak<br />

tarımsal ürünlerin nicelik ve nitelik yönünden üstün olmasını gerçekleştirmektedirler.<br />

Doğada biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi, hemen tamamen bu organizmaların<br />

faaliyetlerine bağlı olmaktadır.<br />

İnsektisitlerin arılara olumsuz etkileri doğrudan veya dolaylı yollarla olmaktadır.<br />

Doğrudan etki, ilaçlama esnasında tarlacı arıların ilaçla temas haline gelmeleri<br />

şeklinde olabileceği gibi, ilaçlama sonrası ilaçlı bitki veya diğer objelerle temas<br />

etmeleri durumunda da olmaktadır. Ayrıca toz, ıslanabilir toz ve mikro kapsül<br />

formülasyonlarındaki ilaçlar, usulüne uygun olarak uygulandıklarında bitkiler üzerinde<br />

oluşturdukları birikintiler, arılar tarafından toplanarak kovanlara getirilmekte, burada<br />

aktif hale gelen ilaçlar, larva ve ergin ölümlerine neden olmaktadır. Arıların<br />

insektisitlerden dolaylı olarak etkilenmeleri, özellikle ilaçlama sonucu yağmurla<br />

yıkanan ilaçların arıların kullanacağı sulara karışması şeklinde olmaktadır. Diğer<br />

taraftan yuva yapımında ilaçlarla kirlenmiş toprak veya bitki parçacıklarını kullanan<br />

yaban arıları bu durumdan olumsuz yönde etkilenmektedir. İlaç ambalajlarının usulüne<br />

uygun olarak imha edilmemesi de arı ölümlerine neden olabilmektedir.<br />

12


İnsektisitlerin arılara olan olumsuz etkilerini minimuma indirmek için aşağıdaki<br />

hususlar göz önüne alınmalıdır: Arıcıların arılık yerinin seçiminde olanaklar ölçüsünde<br />

yoğun ilaçlamaların yapıldığı alanlardan uzak olacak yerleri tercih etmeleri<br />

gerekmektedir. Yetiştiricilerin Entegre Zararlı Yönetimi (IPM) prensipleri<br />

doğrultusunda, zorunlu olmadıkça insektisit kullanımından kaçınmaları, zorunlu<br />

hallerde arılara toksisitesi düşük veya olumsuz etki yapmayan ilaçlar ve ilaç<br />

formülasyonları tercih edilmelidir. İlaçlamanın akşam saatlerinde, gece veya<br />

sabahleyin erken saatlerde yapılması arı ve diğer faydalıların olumsuz yönde<br />

etkilenmelerini minimum düzeye indirecektir. Kaplama ilaçlamadan kaçınılmalı<br />

havadan ilaçlama yerine yer aletleri tercih edilmelidir. Çok önemli olan bir diğer husus<br />

da ilaçlamaya başlamadan makul bir süre önce arıcılar haberdar edilmelidir. Arıcıların<br />

ve bitki yetiştiricilerin bu konularda iyice bilinçlendirilmesi de son derece önem<br />

taşımaktadır.<br />

PESTİSİTLERİN ARI KAYIPLARINDAKİ ROLÜ VE PESTİSİTLERİN OLUMSUZ<br />

ETKİLERİNDEN KORUNMA<br />

Hasan H. ORUÇ 1,2 , Ali SORUCU 1,2<br />

1<br />

Uludağ Üniversitesi, Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Farmakoloji ve Toksikoloji ABD, 16059<br />

Nilüfer, Bursa.<br />

2<br />

Uludağ Üniversitesi, Arıcılık Geliştirme, Uygulama ve Araştırma Merkezi, 16059<br />

Nilüfer, Bursa.<br />

Bu bildiride, Türkiye ve diğer ülkelerdeki arı kayıplarında pestisitlerin etkisi ve<br />

pestisitlerin olumsuz etkilerinden korunabilmek için alınabilecek önlemlerin irdelenmesi<br />

ve arıcıların bilgilendirilmesi amaçlandı. Bu nedenle, Türkiye ve diğer ülkelerde, bu<br />

konuda yapılmış çalışma ve bildiri sonuçları incelendi. Bal arısı koloni kayıplarının<br />

nedenleri, pestisitlerin bu kayıplardaki rolü, zehirlenme nedenleri, belirtileri ve bal<br />

arılarını pestisitlerin olumsuz etkilerinden korumak için yapılması gerekenler işlemler<br />

ele alındı.<br />

Arı kayıplarının pek çok nedeni vardır. Başlıca nedenleri arasında bal arısı parazitleri<br />

(Varroa destructor, Acarapis woodi), potojen mikroorganizmalar (Nosema spp ve arı<br />

virüsleri), kirli içme suları, antibiyotik kullanımı, pestisitler ve olumsuz beslenme<br />

şartları veya bunların birlikte rol oynamaları bulunmaktadır. Ayrıca, cep telefonları ve<br />

genetiği değiştirilmiş tarım bitkilerinin de arı kayıplarında rolü olabileceği<br />

bildirilmektedir. Pestisitler, hasat edilen ürünler ile insan veya hayvanlara zarar veren<br />

canlıları (pestler) kontrol altına almak, uzaklaştırmak veya öldürmek amacıyla<br />

kullandığımız doğal veya sentetik kökenli kimyasal maddelerdir. Geniş bir kapsamı<br />

vardır, insektisit, fungisit, herbisit, molluskisit, rodentisit ile kuş veya hayvanları<br />

uzaklaştırıcı olarak kullanılan maddelerin hepsini içine almaktadır.<br />

Arılar çevrede pestisitlere karşı çok duyarlıdır ve indikatör (gösterge) olarak da rol<br />

oynayabilmekte ve bu hassasiyette arılarda pestisitlerin etkilerini azaltan sitokrom<br />

P450S enzimlerinin diğer insektlere göre daha az olması da rol oynayabilmektedir.<br />

Bitkilerde pestisit kullanımı arılarda akut veya kronik zehirlenmelere neden<br />

olabilmektedir. Bal arılarındaki zehirlenmenin boyutları çok büyük olabilmekte ve ciddi<br />

ekonomik kayıplara yol açabilmektedir. Bu nedenle bal arılarındaki zehirlenmelerin<br />

araştırılması, çözüm yolları geliştirilmesi, pestisit kullanıcılarının ve arıcılarında bu<br />

konuda bilgilendirilmesi gerekmektedir.<br />

13


HONEY BEE VIRUSES, DISEASES AND HIVE MANAGEMENT IN THE<br />

MIDDLE EAST AND THEIR RELATION TO THE COLONY COLLAPSE<br />

DISORDER AND BEE LOSSES<br />

Ortadoğudaki Koloni Çökme Bozukluğu ve Arı Kayıplarının Koloni Yönetimi, Arı<br />

Hastalıkları ve Virüslerle Ilişkisi<br />

Nizar HADDAD<br />

National Center for Agricultural Research and Extension, Bee Research Unit.<br />

P.O. Box 639-Baq'a 19381. Jordan, Tel.: (06) 4725071, Fax (06) 4726099, Email<br />

- drnizarh@yahoo.com<br />

Beekeeping industry plays a pivotal role in the agricultural, food security, biodiversity<br />

and national economies, not only by giving varies hive products but most importantly<br />

is the high impact that the honeybees are making in the crops and wild flora<br />

pollination. Since the year 2007 most of the beekeepers around the world had face a<br />

very big colony losses and unusual incident of disappearance of the bees "CCD", this<br />

article is trying to spotlight some reasons behind both CCD and bee losses in the<br />

Middle East area. No clear correlation between a single reason and CCD was found,<br />

but several vectors did have a clear relationship with the bee losses in the Middle East<br />

area. It is clear that beekeepers suffered big bee losses over the last few years, and<br />

until now there is no clear and scientifically proven explanation to CCD.<br />

ÖZET: Arıcılık sektörü sadece tarım, gıda güvenliği, çeşitlilik ve ulusal ekonomiye<br />

farklı arı ürünleri ile merkezi rol oynamak yanında tozlaşma ile tarımsal ve yabani<br />

bitkiler için daha fazla katkı sağlamaktadır. 2007 yılından beri arıcılar dünyada<br />

beklenmedik şekilde “koloni çökme bozukluğu” veya CCD olarak kısaltılan çok büyük<br />

arı kayıpları ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu derleme ile CCD veya koloni çökme<br />

bozukluğunun arkasında yatan nedenleri ve Ortadoğu’daki koloni kayıplarını<br />

açıklanmaya çalışılmaktadır. Koloni çökme bozukluğu için tam bir neden bulunamamış<br />

fakat bir çok etkenin Ortadouğu’daki koloni kayıpları ile açık bir şekilde ilişkili olduğu<br />

düşünülmektedir. Son yılllarda açık bir şekilde arıcılar çok ciddi koloni kayıpları<br />

yaşamaktadır ve koloni çökme bozukluğu için henüz bilimsel olarak kanıtlanmış bir<br />

açıklama yapılamamıştır.<br />

EFFECTS OF IMIDACLOPRID (A NEO-NICOTINOID INSECTICIDE) ON HONEY<br />

BEES<br />

General<br />

Bal Arilarinda Imidacloprid (Bir Neo-Nicotinoid Böcek Öldürücü) Etkileri<br />

Fani HATJINA<br />

Hellenic Institute of Apiculture, N.AG.RE.F., Greece,<br />

fhatjina@instmelissocomias.gr<br />

The economic and ecological importance of honey bees is well documented. One third<br />

of the worlds’ food production is depended upon honey bees’ contribution through<br />

14


pollination. Greece has the highest density of honey bee colonies among the<br />

European countries. However, the last years, many colony losses were recorded as in<br />

other parts of the world.<br />

Because of the increased awareness on the subject, a pan-European group of<br />

scientists formed a Working Group for Prevention of Honey Bee Losses, called<br />

“COLOSS”. ‘Coloss’ had already five meetings (in Netherlands-2007, in Greece-2008,<br />

in Ireland-2008, in France-2009 and in Turkey-2010). Our next meeting is in Zagreb, in<br />

March 2011. Main causes of colony losses are considered the: bee diseasesparasites-viruses,<br />

resistance of parasites on chemicals, insecticides, genetically<br />

modified crops, environmental pollution, bad beekeeping practice, bad nutrition.<br />

The nicotinoid insecticides<br />

The toxicity effects of the insecticides, used to be sprayed on to crops, are either<br />

direct (death of foragers) or indirect ones (such as: loss of orientation and food<br />

collection, loss of memory and learning capacity, reduction of heart function, alteration<br />

of respiration rhythm, hypothermia, aggressiveness, brood toxicity).<br />

The neo-nicotinoids are insecticides used mainly as seed dressing. They act on the<br />

nervous system of the target insects as well as bees. They are very effective, very<br />

persistent, without direct but with indirect effects. The most common nicotinoids are:<br />

the imidacloprid, clothianidin, fipronil και thiamethoxan.<br />

Most of the research has been done on the substance imidacloprid (Bayer), which<br />

comes as a product with the names Gaucho, Admire, Confidor and Premise.<br />

In particular: the observations of the beekeepers for ‘crazy bees’ in areas treated with<br />

imidacloprid were reinforced with studies showing that honey bees had reduced ability<br />

to consume food and reduced activity in the hive after their exposure to imidacloprid<br />

(Ramirez-Romero et al, 2005; Rogers et al, 2007). Imidacloprid was the second one in<br />

toxicity to bees after clothianidin in a series of insecticides (Bailey et al, 2005). Just<br />

after 30 min of feeding imidacloprid in the food bees lose their olfactory ability (Lambin<br />

et al, 2001; Decourtye et al, 2003). Studies in the Aristotle Univ. of Thessaloniki (Prof.<br />

G. Theophilidis & co-workers) have found that many insecticides included imidacloprid<br />

are reducing the function of the bee’s heart when they are given to very small<br />

quantities, in the spectrum of some ppb. It is also found that the heart of the honey<br />

bee is much more sensitive to insecticides that other invertebrates. Furthermore,<br />

French studies have shown that the detrimental effect of imidacloprid is shown<br />

through the increase mortality of alterations of the bees’ behavior (Suchail et al, 2001;<br />

Halm et al., 2006). However, there are some results that come from research funded<br />

by Bayer itself that shows no negative effects on bees (Schmuck et al, 2001)! Seeds<br />

of several cultivations, such as cotton, sunflower, oil seed rape and corn, dressed in<br />

imidacloprid cause indirect detrimental effects on honey bees, such as loss of memory<br />

ability as well as reduction on the size of hypopharyngeal glands, the special honey<br />

bee glands producing the royal jelly. The last mentioned effect is also an outcome of<br />

our own investigations.<br />

History in Europe: France stopped Gaucho from 1999-2001, France stopped the<br />

products containing fipronil in 2004 and Gaucho in 2006, Slovenia stopped the<br />

products containing imidacloprid και clothianid in 2008, Germany stopped the products<br />

containing imidacloprid και thiamethoxan in May 2008 and Italy stopped the products<br />

containing all nicotinoids in September 2008.<br />

15


Our current research<br />

Since August 2008, 6 research laboratories from Greece are working together to<br />

determine some of the detrimental effects of the nicotinoids on honey bees. We focus<br />

on the effects of imodacloprid on honey bees. There is also progress on the<br />

establishment of a new methodology which will be able to study the toxicity effect on<br />

molecular level DNA). The above topic is even more important considering the<br />

connection with the colony losses.<br />

Our research is funded by 50% from EC and by 50% from the Greek Government<br />

under Dir. 797/04 EC. Our research till now includes, field tests in cotton plantations,<br />

semi-field tests (tunnels) as well as laboratory tests. In all our test sub-lethal doses of<br />

the insecticide are used, similar to ones found in the pollen and nectar of the seeddressed<br />

plants.<br />

Our results of the field tests till now did not show clearly any detrimental effects on the<br />

honey bees’ development, although the research is still undertaken. Only a trend in<br />

increasing Nosema infestation has been noted. However, one of the in-vitro methods<br />

used in our Institute is the use of hoarding cages where the effect of imidacloprid was<br />

evaluated on adult honey bee longevity and development of Hypopharyngeal glands<br />

(HPGs), the glands that produce the Royal Jelly. Our results show that although the<br />

bees live long, there is a considerable reduction on the size of HPGs at the age of 9<br />

and 13 days- old adult workers, at the age that the bees are mainly produce royal jelly,<br />

but even later when they produce imvertase.<br />

However, and as our research is still progressing, we will soon have results on the<br />

effect of imidacloprid on bees development, wintering ability, Nosema infestation,<br />

alterations on the gut, HPGs size, residues on bees tissues –honey- pollen and<br />

respiratory rhythm.<br />

ÖZET: Genel olarak bal arılarının ekonomik ve ekolojik yönden ne kadar önemli<br />

olduğu iyi bilinmektedir. Dünyada üretilen gıdaların 1/3’i bal arılarının tozlaşmadaki<br />

etkinliğinden kaynaklanmaktadır. Yunanistan Avrupa ülkeleri içinde en fazla arı<br />

yoğunluğuna sahip ülkedir. Fakat son yıllarda dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi<br />

çok sayıda koloni kayıpları görülmektedir. Bu nedenle COLOSS olarak adlandırılan bir<br />

grup kurulmuş ve her yıl toplantılar yapılmaktadır. Koloni kayıplarının ana nedenleri<br />

olarak ise hastalık-parazit-virüsler, parazitlerin kimyasal ve böcek öldürücüler karşı<br />

dirençliliği, genetiği değiştirilmiş ürünler, çevre kirliliği, kötü arıcılık uygulamaları ve<br />

kötü besleme olarak sayabiliriz.<br />

Tarım ürünleri üzerine püskürtülen böcek öldürücülerin zehirli etkileri direk (yayılmacı<br />

arıların ölümü) veya dolaylı yoldan (arıların yolunu şaşırması veya yön yeteneğini<br />

kaybetmesi, hafıza kaybı,ve öğrenme kaybı, kalp çalışmasının aksaması, solunum<br />

ritminin bozulması, ani sıcaklık kaybı, hırçınlık ve yavru zehirlenmesi gibi) olabilir.<br />

Neo-nicotinoidler genelde tohum kaplamada kullanılan böcek öldürücülerdir. Arıların<br />

ve diğer böceklerin sinir sistemi üzerinde etkili olurlar. Çok etkili olup uzun süreli ve<br />

dolaylı etki yaparlar. En çok bilinen nicotinoidler : imidacloprid, clothianidin, fipronil και<br />

thiamethoxan.<br />

Fransa da 1999-2001 yılları arasında Gaucho’yu, yine Fransa fibronil 2004 yılında ve<br />

Gaucho 2006 yılında, Slovenya’da imidacloprid içeren ürünleri ve clothianid 2008<br />

yılında, Almanya imidacloprid και thiamethoxan içeren ürünleri 2008 yılında ve İtalya<br />

tüm nicotinoid içeren ürünleri 2008 yılında kullanımını durdurmuştur.<br />

16


Bizim çalışmalarımız devam etmekte olup imidacloprid maddesinin arıların gelişmesi,<br />

kışlaması, Nosema bulaşımı, sindirim sisteminde değişimler, tükrük bezlerinde durum,<br />

dokularda kalıntılar, bal, polen ve solunum sisitemindeki durumların araştırması olarak<br />

devam etmektedir.<br />

SEASONAL INCIDENCE OF SOME ECONOMIC BEE DISEASE (VARROARIS,<br />

NOSEMOSIS AND AMERICAN FOULBROOD) IN HONEY BEE COLONIES OF<br />

NORTHWESTERN IRAN:<br />

A REVIEW<br />

İran’ın Kuzeybatısında Ekonomik Yönden Önemli Bazı Arı Hastalıklarının<br />

(Varroaris, Nosemosis ve Amerikan Yavru Çürüklüğü) Mevsimlere Göre Dağılışı:<br />

Derleme<br />

Alireza LOTFI, Habib Aghdam SHAHRYAR<br />

Young Researchers Club, Islamic Azad University, Shabestar branch, IRAN<br />

Department of Animal Science, Islamic Azad University, Shabestar branch, IRAN<br />

Bu derlemenin amacı İran’ın kuzeybatısında (önemli arıcılık bölgesi) üç ekonomik arı<br />

hastalığının mevsimlere göre incelenmesidir. Bu yönde, Varroosis, Nosemosis ve<br />

Amerikan Yavru çürüklüğü hastalıkları ile ilgili bölge daha önce sunulmuş raporlara<br />

bakarak bölge kovanlarındakı en yaygın hastalık veya hastalıkların rapor edilmesine<br />

çalışılmıştır.<br />

İran, dünyanın ilk on arı üretici ülkelerinden birisidir. Malesef buna rağmen arıcılık<br />

araştırmaları bu üretim kapasitesini karşılamıyor. Bölgede arı hastalıkları ile ilgili<br />

raporlanmış kısıtlı bilgiler bulunuyor. Bu derlemede doğu Azerbaycan ilinde (İran’ın<br />

kuzeybatısı ve ülkenin ikince bal üreten ili) üç arı hastalığı ile ilgili yapılmış olan<br />

araştırmaları sunmuşuz.<br />

Varroosis: İran’ın veteriner organizasyonu Varroosis hastalığını arı ve koloni<br />

hasarlarının ana nedeni olarak vurgulamıştır. Bölgede yapılan araştırmaya göre (900<br />

koloni üzerinde), <strong>Mart</strong> ayında kolonilerin yüzde 44’ünde varroosis hastalığı tespit<br />

edilmiştır ve haziran ayı 7.72% ile en düşük orana sahiptir. Çizelgeye baktığımızda<br />

anlaşılıyor ki bölge kolonileri yılın tüm aylarında Varroa ile infestedirler. Temmuz,<br />

Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında kolonilerde varroosis oranı sırasıyla 9.76%, 26.82%,<br />

32.92% ve 40% bulunmuştur. Böylelikle bölge kolonileri kışta hastalık en yüksek<br />

düzeydedir.<br />

Nosemosis: bu hastalıkla ilgili bölgede iki farklı denetleme yapılmıştır. Bizim yapmış<br />

olduğumuz çalışmada en yüksek enfeksyon oranı 59% ile bahar sezonunda ve mayıs<br />

ayındadır. Buna karşı sonbahar aylarında hiç bir kovanda nosemosis bulunmadı.<br />

Bölgede yapılan diğer çalışmadada bahar sezonunda en yüksek nosemosis oranı<br />

tespit edildi ( kolonilerin 46% sında).<br />

Amerikan Yavru çürüklüğü (AYÇ): iki sene süren denetleme sonucunda, bölge<br />

kovanlarının 5.8% nde hastalık sporu bulundu. Mayıs ve Haziran aylarında sıra ile<br />

17.3 ve 11% AYÇ oranı kovan ve bal örneklerinde tespit edildi. Nisan, Ağustos ve<br />

Eylül aylarında hiç bir AYÇ sporu ile infekte örneğe rastlanmadı.<br />

17


Bu üç önemli hastalığın bölgede yayılışına bakarak, Varroosisin Ocak, Şubat ve<br />

<strong>Mart</strong>ta, Nosemosisin bahar aylarında ve Amerikan yavru çürüklüğü hastalığının Mayıs<br />

ve Haziran aylarında Doğu Azerbaycan illerindeki arı kolonilerini önemli derecede<br />

bulaşık olduğu tespit edilmiştir. Bulgular Varroosisi bölge arı kolonilerinde en önemli<br />

hastalık olarak göstermektedir. Buna karşı, Amerikan yavru çürüklüğünü (mayıs hariç)<br />

düşük seviyededir. Sonuç olarak Varroosisin kolonileri kış döneminde zayıflatarak<br />

onları gelecek bahar dönemınde nosemosise hassas duruma getirdiğini öneriyoruz.<br />

18


ARI HASTALIKLARI<br />

19


ACARICIDAL EFFECT OF SOME ETHERAL OILS ADDED TO THE FOODS OF<br />

BEES<br />

(Arı Gıdasına Eklenen Bazı Uçucu Yağların Akarisit Etkisi)<br />

P. Nentchev 1 , I. Zhelyazkova 1 , K. Gurgulova 2 , D. Pavlov 1<br />

1 Trakia University, Stara Zagora, Bulgaria<br />

2 National Diagnostic Research Veterinary-Medical Institute, Sofia, Bulgaria<br />

The acaricidal effect of ethereal oils of salvia (Salvia sclarea L.), basil (Ocimum<br />

basilicum L.), white marjoram (Origanum heracleoticum L.) and dill (Anethum<br />

graveolens L.) added to food of bees (honey –sugar candy) is investigated. The<br />

experiment is carried out in the autumn during 21 days. Two control and four<br />

experimental groups are formed from equal bee colonies.<br />

Bee colonies are feeded three times at an interval of seven days with honey–sugar<br />

candy (100 g single dose), including 1% ethereal oil for experimental groups. Colonies<br />

from first control group (K1) are treated with RODOVAR (active substance amitraz)<br />

and those from second control group (K2) are not treated with acaricidal preparation<br />

aiming detection of the number of naturally fallen mites. Control treating with<br />

APIPROTECT (active substance coumaphos) is done at the end of experimental<br />

period. The effectiveness of the tested ethereal oils as acaricidal means is calculated<br />

based on the results.<br />

It is found that ethereal oils of salvia, basil, white marjoram and dill added to honey –<br />

sugar candy in a dose 1% have an acaricidal effect on the mites Varroa jacobsoni.<br />

The current lower effectiveness (37.38 – 43.21%) than the effectiveness of treatment<br />

bees with RODOVAR (99.07%) is as a result of the attachment of the tested ethereal<br />

oils to the food of bees.<br />

ÖZET: Bu çalışmada ada çayı (Salvia sclarea L.), fesleğen (Ocimum basilicum L),<br />

İstanbul kekiği (Origanum heracleoticum L) ve dereotuna (Anethum graveolens L) ait<br />

uçucu yağlar, arıların beslendiği gıdaya eklenerek bu yağların akarisit etkileri<br />

araştırılmıştır. Çalışma sonbaharda 21 gün boyunca, iki kontrol ve dört deneme<br />

grubunda yürütülmüştür.<br />

Bahsedilen uçucu yağlar, bir hafta arayla üç kez 100 gr bal-toz şeker karışımında % 1<br />

oranında olacak şekilde kolonilere uygulanmıştır. İlk kontrol grubuna etken maddesi<br />

amitraz olan Rodovar adlı ilaç uygulanmış, ikinci kontrol grubu ise tedavisiz<br />

kendiliğinden düşen akarları belirlemek amacıyla tedavi edilmemiştir. Çalışma<br />

sonunda kullanılan yağların etkinliğini belirlemek amacıyla tüm kovanlara etken<br />

maddesi kumafos olan Apiprotect ilacı uygulanmıştır.<br />

Çalışma sonucunda bal-toz şeker karışımında kullanılan ada çayı, fesleğen, İstanbul<br />

kekiği ve dereotu uçucu yağlarının % 1 lik dozlarının Varroa jacobsoni (destructor)<br />

akarına karşı bir etkilerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu etkinin (% 37,38 – 43,2)<br />

Rodovar’ın etkisinin yanında (% 99,07) çok düşük kaldığı ortaya çıkmıştır.<br />

20


HONEYCOMB-A NATURAL PROTECTION SYSTEM IN BEEHIVE AGAINST<br />

CHEMICAL RESIDUES AND ENVIRONMENTAL CONTAMINANTS<br />

(Petek-Arı Kovanını Çevresel ve Kimyasal Kalıntılardan Koruyan Doğal Bir Yapı)<br />

Shimon BAREL<br />

National Residue Control Laboratory Kimron Veterinary Institute,<br />

Israel Ministry of Agriculture<br />

Contamination of bee products with chemicals, which are originated from<br />

environmental sources or apicultural treatments, has been widely documented for<br />

many years. Most of the time, acaricide treatments such as 'coumaphos', 'amitraz' and<br />

'fluvalinate' leave residues in hives. Acaricides are hydrophobic and therefore they<br />

contaminate mostly the beeswax rather than the honey. In honey, residue levels are<br />

low, but accumulation of several pesticides in beeswax could lead to synergistic toxic<br />

effects on bees, also, the persistence of acaricides in beehive wax favor the<br />

appearance of acaricide resistant mites. The contamination of recycled beeswax<br />

during acaricide treatment is fast and it takes a long time for residues to disappear.<br />

This effects bee health and brings economical damage to bee products, which should<br />

maintain the image of being natural, healthy and clean substances. Significant<br />

acaricide levels in wax and propolis damage their quality in view of their use in<br />

pharmacy and medicine.<br />

Based on our observations and analytical results we believe that honeycomb's chemo<br />

physical characteristics play an important role in bee colony health and serve as anti<br />

contaminant shock absorber and natural protection system in beehive against<br />

Chemical Residues and environmental contaminants.<br />

Our experiment clearly shows that the accumulation of coumaphos in beeswax might<br />

lead to toxic effect on bees. Artificial contamination of beeswax foundation shows<br />

remarkable effect on inhibition of brood development. The effect was strongly<br />

correlated with the coumaphos concentration in beeswax. Results of surveys have<br />

shown how widely residues are present in beeswax and how they could potentially<br />

impact upon colony biology.<br />

Cleaning of recycled beeswax is very important during the process of decreasing the<br />

residue levels on beeswax.<br />

The results of our recycling experiments indicate that coumphos concentration does<br />

not decrease during regular beeswax recycling process of producing new wax from<br />

old combs. On the contrary, recycling of old beeswax during time increases the<br />

contaminants level. In order to reduce the contamination we need to develop efficient<br />

cleaning methods and tools for cleaning of the recycled beeswax.<br />

There is a need to improve preventive methods to reduce or avoid accumulation of<br />

contaminants in the apiary infrastructure, especially in honeycomb beeswax, in aim to<br />

maintain colony health and to produce clean honey and apiary products as well as<br />

scientific and ecological purposes.<br />

ÖZET: Çevresel etkilerin ve zirai ilaç kullanımının arı ürünlerinde kimyasal kalıntılara<br />

yol açtığı uzun yıllardan beri bilinmektedir. Çoğu zaman 'coumaphos' (checkmite),<br />

'amitraz' ve 'fluvalinate' ile yapılan akarisit sağaltımları kovanda kalıntılara yol<br />

açmaktadır. Akarisitler hidrofobik yapıya sahip oldukları için baldan ziyade petekte<br />

birikme özelliği gösterirler. Balda kalıntı miktarının düşük düzeyde olmasına rağmen,<br />

21


petekte kalıntı miktarının yüksek olması arılar üzerinde sinerjik toksik etkiye sebep<br />

olmakta ve akarisitlere dirençli akarların gelişmesine yol açmaktadır. Geridönüşümü<br />

yapılarak kullanılan peteklerde kalıntı oranı çok hızlı bir şekilde artmakta ve bu<br />

kalıntıların yok olması çok uzun zaman almaktadır. Bu olay, doğal, saf, temiz ve<br />

yenmesi son derece sağlıklı olarak bilinen bal ve bal ürünlerine ekonomik zararlar<br />

vermektedir. Petekte ve propoliste gözüken yüksek düzeydeki kalıntı miktarları bu arı<br />

ürünlerinin tıp ve ezacılık açısından önemini olumsuz yönde etkilemektedir.<br />

Deneyimlerimiz ve analiz sonuçları bize peteğin fiziksel ve kimyasal yapısının<br />

koloninin sağlığı açısından çok önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Petek,<br />

çevresel atıklara ve kimyasal kalıntılara karşı adeta emici görev yaparak kovanın<br />

doğal korunma sistemini oluşturmaktadır.<br />

Yapmış olduğumuz çalışmalarda petekteki kumafos kalıntılarının arılarda toksik<br />

etkilere yol açtığını gördük. Peteklerin suni olarak kumafosla temasının damızlıkların<br />

gelişmesini olumsuz yönde etkilediği ve damızlıkların gelişimi ile kumafos seviyesi<br />

arasında çok kuvvetli bir bağlantı olduğu çalışmalarımızdan elde edilen en önemli<br />

sonuçlar arasındadır. Araştırmalarımızda kumafosun kovandaki dağılımını ve koloni<br />

biyolojisine etkilerini inceledik.<br />

Geridönüştürülen peteklerin kumafostan temizlenmesi ve arındırılması bu ilacın kalıntı<br />

düzeyinin minimum seviyeye indirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır.<br />

Araştırmalarımızda eski peteklerin geridönüştürülmesiyle yeni petek elde etme<br />

işlemlerinin kumafos kalıntılarının seviyesini azaltmaya yardımcı olmadığını, tam<br />

aksine eski peteklerin sürekli geri dönüştürülmesinin peteklerde kumafos seviyelerini<br />

arttırdığını gördük.<br />

Temiz, saf ve sağlıklı arı ürünleri elde edebilmek için kovandaki kimyasal kalıntı<br />

miktarını minimuma indirmeli hatta kovanı kimyasal kalıntılardan tamamiyle<br />

arındırmalıyız. Arı ürünlerindeki kimyasal kalıntılar üzerine yapılan araştırmaların<br />

koloni sağlığına, bilime, ekonomik sorunların ve ekolojik problemlerin çözümüne olan<br />

katkısı büyüktür.<br />

SONBAHAR KIŞ AYLARINDA BALARISI HASTALIK VE ZARARLILARININ<br />

KONTROLÜ<br />

Levent AYDIN, Ender GÜLEĞEN<br />

Uludag Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Parazitoloji Anabilim Dalı, Uludağ Üniversitesi<br />

Arıcılık Geliştirme-Uygulama ve Araştırma Merkezi Bursa<br />

Balarısı yetiştiriciliğinde bilgi–beceri yanında onun kadar önemli bir nokta<br />

zamanlamadır. Bir balarısı kolonisi kendi iç dinamiği ile çevresel faktörlere bağlı olarak<br />

yılın degisik zamanlarında farklı özellikler gösterir. Bu nedenle bilinçli bir yetiştirici<br />

koloninin ihtiyaçlarını bilmek için bir önceki mevsim ve yıllara ait kayıtları tam ve doğru<br />

olarak tutmalıdır. Balarısı hastalık ve zararlıları için en iyi kontrol zamanı sonbahar<br />

ayları olmakla birlikte sezon içinde yapılan kontroller de koloninin durumuna ışık<br />

tutacaktır. Kovanların açılıp koloni kontrolleri yapılırken ortalama 150 isçi arının öldüğü<br />

tahmin edilmektedir). Bu nedenle kovanların gereksiz muayenelerinden kaçınılmalıdır.<br />

Bir balarısı kolonisi sosyal böcekler olduğu için dış ortam –20 ile +48ºC ve hatta-40 ve<br />

+60 çevre ısıları arasında olduğu zaman bile varlığını sürdürebilir. Ancak optimum +18<br />

22


– 26ºC’ler arasında en iyi performansını gösterir. Çevre ısısı +14ºC altına indiğinde<br />

balarısı kovanı terk etmemeye ve yumak (kıs salkımı) oluşturmaya baslar. Bu ısı +5 –<br />

6ºC’ye indiğinde ise koloni tam bir yumak görünümündedir.Özellikle gündüz - gece ısı<br />

farkı sonbahar sonlarında artmaya başladığında kolonilerin kısa hazırlanması<br />

gerekmektedir. Kıs aylarında bir kovanda beş–on bine düşebilen balarısı populasyonu<br />

dıştan bir desteğe ihtiyaç duyabilir. Bu noktada yetiştiricinin sonbahar aylarında<br />

hastalık ve zararlılarla karşılaşmasa bile yapması gereken bazı işlemler vardır. Eğer<br />

bu işlemler yapılmazsa kışlamanın sağlıklı olması tehlikeye girer. Bununla birlikte zayıf<br />

kalmış kovanlar hastalık ve zararlılara açık bir hale gelerek hem kendileri hem de<br />

arılıktaki diğer koloniler tehdit altında kalırlar. Sonbahar aylarında yetiştiricinin<br />

kovanda ve kolonide hastalık–zararlı durumuna göre yapacağı bazı isler<br />

bulunmaktadır.<br />

Sonbahar ve kış ayları gerek kışlama gerekse takip eden sezon açısından arı sağlığı<br />

için oldukça önemlidir. Sonbahar aylarında kovanda yapılacak işlemlerin koloni<br />

yönetimi açısından arının kışa hazırlanması ve takip eden sezona güçlü girmesi ile<br />

hastalık kontrolü ve mücadelesi irdelenmiştir. Özellikle sonbahar ve kış aylarına<br />

kovanların güçlü girmesi, Kraliçe arının genç olması ve aynı arılıktaki arı kolonilerinin<br />

eşit ve/veya eşite yakın olması arı sağlığı açısından oldukça önemlidir.Özellikle Varroa<br />

kontrolü, temizlik ve kovan içi düzenlemelerin çevresel faktörlerle (ısı, yağış, nem)<br />

bağlantısı, balarısı hastalık ve zararlılarına karşı profilaktik yöntemlerin önemi<br />

vurgulanmıştır. Çevresel şartlardaki değişimlere hazırlıklı olmayan kovanlar birçok<br />

hastalık ve zararlılara ortam oluşturacaktır. Buna hatalı yaklaşım ve ilaçlama da ilave<br />

olursa koloni sadece kendisi ve arılık için değil insan sağlığı içinde tehdit<br />

oluşturacaktır.<br />

Anahtar Kelimeler: Balarısı, Hastalık, Zararlı, Sonbahar, Kış, Kontrol<br />

VARROA PARAZİTİNE DİRENÇLİ ARI HATLARININ SEÇİMİ:<br />

HİJYENİK DAVRANIŞ<br />

İbrahim ÇAKMAK, Selvinar S. ÇAKMAK, Levent AYDIN, Stefan FUCHS<br />

Uludağ Üniversitesi, Arıcılık Geliştirme-Uygulama ve Araştırma Merkezi, Nilüfer-Bursa<br />

Universitat Frankfurt, Institut für Bienenkunde, Oberursel, Germany<br />

E-Posta: icakmak@uludag.edu.tr<br />

Bal arılarında son yıllardaki koloni kayıpları tüm dünyada rapor edilmektedir. Bu<br />

kayıpların nedeni olarak bir çok etken önerilse de çoğu araştırmacılar bir kaç etkenin<br />

sorumlu olduğu konusunda fikir birliği içindedir. Koloni kayıplarının son yıllardaki en<br />

önemli etkenleri arasında Varroa ve taşıdığı virüsler gösterilmektedir. Varroa paraziti<br />

arı kolonilerini zayıflatarak zaten diğer hastalıklar için davetiye çıkarmaktadır. Bu<br />

yüzden arı kolonilerini en çok tehdit eden etken varroa paraziti olmaktadır. Diğer<br />

taraftan varroa bal arılarına çok iyi adapte olduğundan kullanılan ilaçlar yeterince etkili<br />

olmamakta veya varroa paraziti kısa zamanda ilaçlara direnç kazanmaktadır. Etkili<br />

ilaçların aynı zamanda bal ve diğer arı ürünlerinde hem insan ve hem de arı sağlığını<br />

tehdit eden kalıntı sorunlarını bırakması, bu sorununun göründüğünden çok daha fazla<br />

olumsuz etkileri olduğunu ortaya çıkarmaktadır.<br />

Bu bakımdan varroa parazitine karşı dirençli arı hatlarının geliştirilmesi durumunda<br />

genelde arı hastalıkları konusunda önemli bir gelişme sağlanacağı düşünülmektedir.<br />

23


Ülkemiz arı genetik varyasyonu açısından hala önemli derecede zenginlik göstermesi<br />

nedeni ile varroa parazitine karşı dirençli hatların geliştirilmesi sözkonusu olabilir.<br />

Özellikle Anadolu bal arısı çok farklı iklim koşullarına yüksek derecede adaptasyon<br />

kabiliyeti ile önemli bir potansiyel olarak görülmektedir. Bu arı ırkı dünyanın en<br />

dayanıklı arı ırkları arasında ilk sıralarda gelmektedir. Bu konudaki çalışmalara ağırlık<br />

verilip direnç çalışmalarında ülkemizin bu avantajı iyi kullanılarak çözümler üretilmesi<br />

mümkündür.<br />

Son yıllarda oldukça popüler olan ve hijyenik kolonilerin tespit edilebildiği sıvı nitrojen<br />

yöntemi ile pupaların dondurulup bu alanı 24 saat içinde hızla temizleyen kolonilerin<br />

hijyenik ve varroa’ya dirençli olarak belirlenmesi oldukça hızlı ve pratik bir uygulama<br />

olarak görülmektedir. Fakat tarafımızdan ve başka araştırmacılar tarafından son<br />

yıllarda yapılan çalışma sonuçlarına göre sıvı nitrojen ile kapalı göz pupaların<br />

dondurulması yöntemi ile hijyenik olarak belirlenen kolonilerin varroa parazitine<br />

dirençli oldukları belirlenememiştir. Çünkü bu yönteme göre seçilen hijyenik arı<br />

kolonileri çok sayıda varroa ile ölmüştür. Bu yüzden arılarda direnç ve hijyenik<br />

davranışı belirleyebilecek yeni yöntemler üzerinde çalışılmaktadır. Aynı zamanda<br />

sondan başa doğru gidilerek dirençli arı kolonileri olarak seçilen damızlık kolonilerden<br />

yapay tohumlama yöntemi ile yeni nesil dirençli olabilecek arı hatları seçilmektedir.<br />

Devam etmekte olan çalışmalarda (TAGEM ve Ada Projesi) varroa paraziti yıllara ve<br />

iklim koşullarına göre varyasyon gösterse de bazı kolonilerde varroa sayıları düşük<br />

olarak kaydedilmektedir. Bu sonuçlar direnç mekanizmasının belirlenmesi durumunda<br />

ekolojik arıcılığın sağlıklı bir şekilde uygulanmasında önemli bir adım olarak<br />

düşünülmektedir.<br />

Anahtar kelimeler: Bal arısı, Varroa destructor, direnç, seçim, hijyenik<br />

ARI SAĞLIĞI İÇİN KULLANILAN İLAÇLARIN GETİRDİĞİ OLUMSUZLUKLAR<br />

1 Mustafa KATI, Mehmet Ali ONARAN 2<br />

1 Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi Üsküdar-İstanbul<br />

2 Muğla Anadolu Lisesi Merkez-Muğla<br />

Türkiye, yaklaşık 4.393 milyon koloni varlığı ve zengin nektar, polen kaynakları ile<br />

büyük bir arıcılık potansiyeline sahiptir. Türkiye yaklaşık 73.929 ton bal üretimi ile<br />

dünyada bal üretimi bakımından 2. sırada yer almaktadır. Ülkemizde zengin bitki<br />

örtüsü ve uygun iklim koşullarına bağlı olarak çok çeşitli ballar üretilmektedir.<br />

Arı hastalıklarında ruhsat almış ilaçlar uzman kontrolünde, dozunda ve zamanında<br />

kullanılmalıdır. Arıcılıkta tedavi amacıyla kullanılan ilaçların birçoğunun arı sağlığına<br />

olumlu etkileri yanında, arı ürünlerinde kalıntı bırakabildikleri ya da arı sağlığını<br />

olumsuz açıdan etkiledikleri araştırmalarla ortaya konulmuştur.<br />

Arıcılıkta iyi verim alınabilmesi; yöreye uygun arı ırkı, uygun iklim ve bitki unsurlarının<br />

yanı sıra arı kolonisinin yeterince beslenmesi ile hastalık ve zararlılardan korunmasına<br />

bağlıdır. Bal arısı hastalıkları ve zararlılarıyla mücadele amacıyla, uzun süren<br />

araştırmalar sonucu bulunarak arıcılık sektörüne sunulan ilaçların bilinçsizce<br />

kullanımı, insan ve arı sağlığı açısından zararlara neden olabilmektedir. Bundan dolayı<br />

da arıcılıkta kullanılan ilaçların arı metabolizması üzerine zararlı etkileri, arılarda uzun<br />

24


süre ilaç kullanımı, bozulmuş ve son kullanım tarihi geçmiş ilaçların kullanımı ve<br />

zararları ile arı sağlığını koruma ve zararlılarla mücadele yetersizliği konularının arı<br />

sağlığı açısından önem arz ettiği görülmektedir.<br />

VARROA DESTRUCTOR’UN MÜCADELESİNDE ORGANİK ASİTLER VE UÇUCU<br />

YAĞLARIN KULLANIMINDA AVANTAJLAR – DEZAVANTAJLAR<br />

A. Onur GİRİŞGİN<br />

Uludağ Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Parazitoloji Anabilim Dalı, Nilüfer – Bursa<br />

Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi, Nilüfer –<br />

Bursa<br />

Bal arılarının (Apis mellifera) dünyadaki en yaygın paraziti olan Varroa destructor’un<br />

neden olduğu Varroosis hastalığı, ergin arılarda % 25’e varan ağırlık kaybı, bakteri ve<br />

virüslere duyarlılık, yeni çıkan yavrularda kanat bozuklukları - karın kısalıkları, tedavi<br />

edilmediğinde ise kovanın sönmesine neden olmaktadır. Parazitle mücadelede çeşitli<br />

yöntemler ve ilaçlar kullanılmaktadır. Başlıca kimyasal ve doğal ilaçlar olarak<br />

gruplandırılabilecek bu ilaçlardan, doğal ilaçlar başlığı altında organik asitler ve uçucu<br />

yağlar bulunmaktadır. Bu ilaçların kullanımı tüm dünyada ve ülkemizde giderek<br />

artmakta ve piyasaya sürülen ticari preparatların yanı sıra, arıcılar kendileri de tariflere<br />

göre bu ilaçları kullanıma hazır hale getirerek uygulayabilmektedir. Organik asit ve<br />

uçucu yağların gerek hazırlanması sırasında gerek kovana uygulanmasında ve<br />

sonrasında, kullanım avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Ülkemizde en<br />

yaygın kullanılan organik asitler formik asit ve okzalik asit, en yaygın kullanılan uçucu<br />

yağlar ise kekik ve mentol başta olmak üzere diğer bazı bitkilere ait yağlardır. Her iki<br />

sınıf ilaç da balın doğal yapısında bulunmaktadır. Doğru dozda, doğru miktar ve<br />

tekrarda kullanıldıklarında balda veya balmumunda kalıntı bırakmamaktadırlar. Doğal<br />

yollardan elde edildikleri ve doğada (balda ve çiçeklerde) bulundukları için Varroalarda<br />

direnç gelişimi söz konusu değildir.<br />

Formik asit yakıcı bir madde olduğundan ilacı hazırlarken ve kovana uygularken<br />

mutlaka eldiven giyilmeli ve maske kullanılmalı, asidin buharı solunmamalıdır. Okzalik<br />

asidin üst üste birçok sezon kullanılmasının ana arı üzerinde olumsuz etki<br />

yapabildiğini bazı araştırıcılar bildirmişledir.<br />

Uçucu yağların doğru dozda kullanılmamaları sonucu kullanım esnasında arılarda<br />

kızgınlık ve huzursuzluk olabilmekte ve bazen tahammül edemeyen arılar kovanı terk<br />

edebilmektedir. Kullanım öncesinde ve sonrasında bazı hususlara dikkat edilerek<br />

avantajlar arttırılabilir ve bunlar gibi bazı dezavantajlar azaltılabilir. Daha önceden<br />

gerçekleştirilen çalışmalar ve edinilen tecrübeler ışığında arıcılara, bilim insanlarına ve<br />

sektör üyelerine, organik asitler ve uçucu yağların kullanımı, etkinliklerinin arttırılması<br />

ve bazı olumsuz durumların önlenebilmesiyle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmiştir.<br />

25


AKDENİZ BÖLGESİNDEKİ KIŞLATMA ALANLARINDA GÖRÜLEN BULAŞICI BAL<br />

ARISI HASTALIKLARI<br />

1 Mustafa N. MUZ, 2 Hasan SOLMAZ, 3 Dilek MUZ.<br />

Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong>,<br />

1 Parazitoloji Anabilim Dalı,<br />

2 Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,<br />

3 Viroloji Anabilim Dalı, Hatay, Türkiye,<br />

Bu araştırma, göçer arıcıların geç sonbahar ve erken ilkbahar ayları arasındaki süre<br />

boyunca kışlatma amacıyla tercih ettikleri Antalya, Mersin, Adana ve Hatay illerindeki<br />

sekiz farklı konaklama merkezinde yürütülmektedir. Tespit edilen arılıkların son bir yıl<br />

içerisindeki konaklama yerleri, ana arı temin yerleri ve ana ırkı, kullandıkları ilaçlar,<br />

besleme ve verim kayıtları incelenmektedir. Anket tarzında toplanan bu verilerin kendi<br />

aralarında istatistikî analizleri yapılmaktadır. Toplanan arı örnekleri ve diğer kovan<br />

materyalleri laboratuara getirilerek paraziter, bakteriyel ve virüs yönünden teşhis<br />

çalışmaları yapılmaktadır. Örnekleme yapılan kolonilerde hijyen testleri (pin testi/sıvı<br />

azot uygulaması) yapılarak mevsim dinamiklerine göre uçuş aktiviteleri tespit<br />

edilmektedir. Sonuç olarak epidemiyolojik anlamda “hayvan koloni yoğunluğu” nun<br />

arttığı yerlerde beslenme ve yaşam alanlarının birlikte paylaşılması sonucunda<br />

bulaşıcı hastalıkların daha hızlı yayılabileceği ancak zamanında yapılan etkili kontrol<br />

uygulamalarının hastalıklara direnç yönü kuvvetli olan genç ana arı kullanımı ile<br />

birlikte başarılı sonuçlar verebileceği sonucu ağırlık kazanmaktadır. Çalışmanın iki yıl<br />

süre ile tekrar edilerek sonuçların toplam üç yıllık bir dönemi temsil etmesi<br />

planlanmaktadır.<br />

EFFECTIVENESS OF SOME ACARICIDES AGAINST VARROA MITE<br />

(Bazı Akarisitlerin Varroa Akarına Etkisi)<br />

Kalinka GURGULOVA 1 , Ivanka ZHELYAZKOVA 2 , Vera POPOVA 2,3<br />

1 National Diagnostic Research Institute of Veterinary Medicine, Sofia 1606, 15 blvd.<br />

“Pencho Slaveikov”, Bulgaria<br />

2 Thracian University, Stara Zagora, Bulgaria<br />

3 “Primavet – Sofia” Ltd., Sofia, Bulgaria<br />

A range of chemicals that are present in honey, such as essential oils, can be used to<br />

control V. destructor. In this alternative therapy no resistance to the natural products is<br />

created and the risk of contamination of bee products is reduced. Now thymol, a<br />

substance found in high quantities in some types of honey, is effective against V.<br />

destructor and has been increasingly used as the mite has become resistant to<br />

traditional acaricids.<br />

It was made a comparative investigation with VMPs Varostop-strips (3,6 mg<br />

flumethrin), Varotom (80 mg fluvalinate) and Ekostop (5% thymol and 2 ml menthe oil)<br />

for their Varroa mite control efficiency. The products have been applied in beehives for<br />

a period of 45 days.<br />

26


The results show that VMP Varostop and Ekostop have a high effectiveness against<br />

Varroa - over 95%, respectively for Varostop - 98.17% and for Ekostop - 98.75%. The<br />

effectiveness of Varotom is less – 88.97%.<br />

At this stage, by a combination of effective VMP can be achieved the reducing of<br />

Varroa to an extent which does not harm bees and brood.<br />

These data correspond to characterization to verify the effectiveness of the test VMPs<br />

submitted by producers companies.<br />

ÖZET<br />

Varroa destructor’un kontrolünde uçucu yağlar gibi balda bulunan bazı maddeler<br />

kullanılabilmektedir. Bu alternatif tedavi yönteminde bunun gibi doğal maddelere<br />

direnç görülmemektedir ve arı ürünlerindeki kalıntı riski çok azdır. Günümüzde bazı<br />

ballarda yüksek miktarlarda bulunabilen timol, V. destructor’a karşı etkilidir ve akarın<br />

geleneksel ilaçlara direnç geliştirmesinden dolayı kullanımı artmaktadır.<br />

VMP Varostop strip (3.6 mg flumetrin), Varotom (80 mg fluvalinat) ve Ecostop (%5<br />

timol ve 2 ml nane yağı) ilaçlarının, Varroa akarına karşı etkilerini belirlemek amacıyla<br />

karşılaştırmalı bir çalışma yapılmıştır. İlaçlar kolonilere 45 gün boyunca uygulanmıştır.<br />

Sonuç olarak VMP Varostop % 98.17 ve Ekostop % 98.75 oranda yüksek etkili,<br />

Varotom ise % 88.97 etkisiyle diğerlerine nazaran daha düşük etkili çıkmıştır. Bu<br />

aşamada arı ve yavrulara zarar vermeyen bu ilaçların kombine kullanımıyla Varroa<br />

oranı azaltılabilir. Elde edilen veriler şirketler tarafından üretilen ilaçların etkinliğinin<br />

belirlenmesi bakımından yararlı olmuştur.<br />

HAZIR PETEKLERİN ARI SAĞLIĞINDAKİ ROLÜ<br />

Aygün YALÇINKAYA, Nevin KESKİN<br />

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Arı Sağlığı Laboratuarı 06 800 Beytepe-<br />

Ankara-TÜRKİYE<br />

Balmumu, bala ev sahipliği yapması ve tekrar tekrar kullanılabilmesi ile oldukça<br />

kıymetli bir arı ürünüdür. Tüm dünyadaki arıcılar, arıların büyük enerji harcayarak<br />

ürettikleri petek gözlerini hazırlamada, arılara destek olmak ve güçlerini bal yapmaya<br />

kullanmalarını sağlamak amacıyla doğal balmumundan ürettikleri hazır petekleri<br />

kullanmaktadırlar. Ancak, bakteriler ve kimyasal maddeler gibi, bal ve polen dışındaki<br />

birçok maddeyi içinde barındırma özelliğine sahip olan balmumu, kimi zaman kovanlar<br />

için faydadan çok zarar sağlamaktadır. Özellikle Amerikan Yavru Çürüklüğü etkeni<br />

Paenibacillus larvae ve Avrupa Yavru Çürüklüğü sekonder patojeni Paenibacillus alvei<br />

sporlarını uzun yıllar boyunca saklaması, arı hastalıklarının bulaşımı ve yayılımı<br />

açısından oldukça tehlikelidir. Hastalık etkenleri ve zararlıların sebep olduğu bu<br />

sorunlarla başa çıkmak için birçok kimyasal madde ve ilaç kullanılmaktadır. Kullanılan<br />

bu maddeler petek tarafından absorbe edilerek kümülatif olarak birikmektedir.<br />

Balmumundaki bu kimyasallar petek gözlerde bulunan bala yavaş yavaş difüze olarak<br />

balda kalıntı problemine neden olmakta ve kovan içerisindeki ergin ve yavru arılar da<br />

bu kimyasallardan etkilenebilmektedirler. Arı sağlığının korunabilmesi için hazır<br />

peteklerin uygun koşullarda sterilize edilmesi en önemli kuraldır. Bunun için “Bal<br />

27


Standardı Yönetmeliği” ve “Uluslararası Kodeks”e uygun olarak 120 0 C ve 1,5<br />

atmosfer basınca ulaşan otoklavlar kullanılmalı ve balmumu en az 15 dakika bu<br />

sıcaklık ve basınçta tutulmalıdır. Sterilize edilmiş balmumunun hazır petek haline<br />

gelmesi aşamasında da temiz bir ortam sağlanmalıdır. Ayrıca, peteklerin<br />

yenilenmeden yıllarca kullanılması, depo sorunu ve güve problemini birlikte<br />

getirmektedir. Bu sorunu engellemek için eski peteklerin depolanmasına uygun ortam<br />

hazırlanmalı; güve oluşumunu engellemek için petekler -20 0 C’de 24 saat bekletilerek<br />

Galleria mellonella yumurtalarının ölmesi sağlanmalıdır. Hastalıklı kovanlardan<br />

çıkarılan petekler kesinlikle yakılmalı ve tekrar kullanılması engellenmelidir. İlaç<br />

kullanımı en aza indirilerek doğru şekillerde uygulanması sağlanmalı ve arıcılar doğru<br />

petek kullanımı konusunda bilgilendirilmelidir.<br />

BURSA’DA BAL ARILARINDA GÖRÜLEN YAVRU ÇÜRÜKLÜĞÜ<br />

HASTALIKLARININ İNCELENMESİ<br />

Ebru BORUM 1,2 , Mihriban ÜLGEN 3 , Levent AYDIN 4 , Cüneyt ÖZAKIN 5<br />

1 Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme ve Araştırma Merkezi, Nilüfer-Bursa,<br />

2 Uludağ Üniversitesi Keles Meslek Yüksekokulu<br />

3 Uludağ Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Mikrobiyoloji AD. Nilüfer-Bursa,<br />

4 Uludağ Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Parazitoloji AD. Nilüfer-Bursa,<br />

5 Uludağ Üniversitesi Tıp <strong>Fakültesi</strong> Mikrobiyoloji AD. Nilüfer-Bursa,<br />

Bu çalışma ile Bursa ve çevresindeki arıcılık işletmelerinde bakteriyel yavru çürüklüğü<br />

infeksiyonlarının incelenmesi amaçlandı.<br />

Çalışmada Bursa ve çevresinde 153 kovan taranmış ve yavru çürüklüğü belirtileri<br />

gösteren ve şüpheli toplam 17 (%1.11) kovandan petek ve işçi arı örnekleri alınmıştır.<br />

Alınan petek örneklerindeki kapalı yavru gözleri steril olarak açılarak steril bir svap ile<br />

larvalar toplandı.%0.9 NaCl içeren 5–10 ml. fizyolojik solüsyonda süspanse edildi.<br />

Erişkin arı örnekleri ise yine %0.9 NaCl içeren 5–10 ml. fizyolojik solüsyonda ezildi.<br />

Elde edilen süspansiyonlar diğer vegetatif bakteri formlarını öldürmek için 70 ºC‘de 15<br />

dakika ısıtıldı. Larval kalıntı steril bir pens ile alınarak içinde sporların bulunduğu<br />

süspansiyon 3000 devirde 20 dakika santrifüj edildi. Daha sonra elde edilen çökeltiden<br />

BHI-N ((Brain Heart Infusion agar-BHI, 3 g / ml Nalidixic Asit (N 4382 – Sigma) +<br />

BHIA (CM375 Oxoid), Nalidixic asit, BHI-T ((0.1 mg/l Thiamin (T 2645 Sigma) + BHIA<br />

(CM375 Oxoid)) ve MYGPG agar (10 gr. Mueller Hinton Broth (CM0405 Oxoid), 15 gr.<br />

Yeast Extract (L 21 Oxoid) 3 gr. KH2PO4, 2 gr. glukoz (L 71 Oxoid), 1 gr. Na-pyruvat,<br />

20 gr. agar (L11 – Oxoid), 1000 ml distile su) ve Columbia Sheep Blood (CM0331<br />

Oxoid) agara ekimler yapıldı. Besiyerleri aerobik ve mikroaerofilik koşullarda 34–37ºC<br />

‘de 24–72 saat inkube edildi.<br />

İnkubasyon süresi sonunda yavru çürüklüğü yönünden inceleme yapılan kovanlardan<br />

elde edilen sonuçlar aşağıda belirtilmiştir.<br />

Elde edilen sonuçlara göre Amerikan ve Avrupa Yavru Çürüklüğü etkenleri Bursa ve<br />

çevresinde taranan kovanlarda saptanmamıştır. Burada saptanan etkenler insan,<br />

çevre ya da hayvan orjinli etkenlerdir. Bu da adi yavru çürüklüğü etkenlerinin insan ve<br />

çevre eliyle bulaştırıldığını göstermektedir.<br />

28


Arılıklar Toplam Kovan<br />

Sayısı<br />

Yavru<br />

çürüklüğü<br />

bulguları<br />

görülen kovan<br />

sayısı<br />

29<br />

İzole edilen etken<br />

Orhangazi 25 kovan 3 Enterococcus faecalis acillus<br />

cereus<br />

Enterococcus faecalis<br />

Enterococcus faecalis acillus<br />

cereus<br />

Yıldırım 18 kovan 1 Corynebacterium bovis<br />

Orhaneli 36 kovan 2 Staphylococcus saprophyticus<br />

Staphylococcus simulans<br />

Staphlococcus warneri<br />

Mustafa<br />

Kemal<br />

Paşa<br />

12 Kovan 1 Staphylococcus capitis ssp.<br />

Capitis<br />

Alloicoccus otitidis<br />

Görükle 16 kovan 2 Enterococcus faecalis<br />

Corynebacterium bovis<br />

Corynebacterium jejuni<br />

Staphylococcus saprophyticus<br />

Osmangazi 14 kovan 2 Enterococcus faecalis<br />

Enterococcus faecalis<br />

Bursa 5 kovan 1 Corynebacterium bovis<br />

Merkez<br />

Bacillus cereus<br />

Karacabey 27 kovan 5 Staphylococcus simulans<br />

Staphylococcus saprophyticus<br />

Enterococcus faecalis<br />

Staphylococcus saprophyticus<br />

Enterococcus faecalis<br />

Corynebacterium jejuni<br />

Staphylococcus saprophyticus<br />

Enterococcus faecalis Bacillus<br />

cereus<br />

BACILLUS THURINGIENSIS VAR. KURSTAKI’NIN (BIO-T PLUS) BAL ARISI (APIS<br />

MELLIFERA ANATOLIACA) BİREYLERİNE YAN ETKİLERİNİN SAHA<br />

ŞARTLARINDA ARAŞTIRILMASI<br />

Hayrettin AKKAYA<br />

İstanbul Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Parazitoloji Anabilim Dalı, 34320 Avcılar-<br />

İstanbul<br />

Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü, İstanbul Orman Bölge<br />

Müdürlüğünce Bacillus thuringiensis var. kurstaki’nin (Btk) orman zararlısı Çam Kese<br />

Böceği (Thaumetopoea pityocampa) larvalarına karşı kullanımı esnasında ilaçlama<br />

alanında bulunan bal arısı (Apis mellifera anatoliaca) bireylerinde herhangi bir yan etki<br />

oluşturup oluşturmayacağıyla ilgili tedirginlik ve düşünce oluşmuştur. Bu tedirginliğin<br />

ortadan kalkması için bal arısı kolonileri üzerinde Bacillus thuringiensis var. kurstaki


16000 iu/mg (Aktif madde % 1.2) içeren BİO - T Plus ile 15 – 20.10.2009 tarihleri<br />

arasında saha şartlarında bir çalışma yapılmıştır.<br />

Tablo 1. Bacillus thuringiensis var. kurstaki’nin (Bio- T Plus) Bal Arısı Bireylerine Yan<br />

Etkinliği<br />

Uygulama Dozu ve<br />

Arılara Etkileri<br />

0. gün<br />

Uygulama<br />

anı<br />

30<br />

1. gün<br />

3. gün<br />

5. gün<br />

LP Yok Yok Yok Yok<br />

0,2ml/m² (12,5 ml E Yok 2 işçi 2 işçi 1 işçi<br />

ilaçlı su/petek) (4<br />

larvalı peteğe<br />

Sprey<br />

uygulaması)<br />

D Önce<br />

hırçınlık,<br />

sonra<br />

sakinleşme<br />

Hafif<br />

huzursuz<br />

Yok<br />

Hafif<br />

huzursuzluk<br />

0,1g/50g Koloni LP Yok Yok Yok Yok<br />

kek 1 E Yok 1 işçi 2 işçi 1 işçi<br />

D Hafif hırçın Huzursuz Yok Hafif hırçın<br />

Koloni LP Yok Yok Yok Yok<br />

2 E Yok 2 işçi 1 işçi 2 işçi<br />

D Hafif<br />

huzursuzluk<br />

Huzursuz Yok Yok<br />

0,2g/50g Koloni LP Yok Yok Yok Yok<br />

kek 1 E Yok 1 işçi 1 işçi Yok<br />

D<br />

Saldırgan<br />

Hafif<br />

huzursuz<br />

Hafif<br />

hırçın<br />

Yok<br />

Koloni LP Yok Yok Yok Yok<br />

2 E Yok 3 işçi 2 işçi 1 işçi<br />

D Saldırgan ve<br />

hırçın<br />

Huzursuz Yok Hırçın<br />

0,4g/50g Koloni LP Yok Yok Yok Yok<br />

kek 1 E Yok 2 işçi 3 işçi 1 işçi<br />

D Aşırı<br />

saldırgan<br />

Hırçın Yok Yok<br />

Koloni LP Yok Yok Yok Yok<br />

2 E Yok 1 işçi 2 işçi 3 işçi<br />

D Huzursuz Yok Yok Hafif hırçın<br />

LP Yok Yok Yok Yok<br />

Kontrol<br />

E Yok 1 işçi 2 işçi 2 işçi<br />

Kek D Saldırgan Hırçın Yok Hafif hırçın<br />

LP Yok Yok Yok Yok<br />

Kontrol su E Yok 1 işçi Yok 3 işçi<br />

D Önce<br />

huzursuzluk,<br />

sonra<br />

sakinleşme<br />

Yok Yok Hafif hırçın<br />

LP= Larva ve pupa ölümü veya atımı<br />

E = Ergin ölümü (Kraliçe ve işçi arılar)<br />

D = Davranış değişikliği (Huzursuzluk, hırçınlık, saldırganlık ve aşırı saldırganlık, kovanı terk etme, keki terk etme,<br />

spreylenen petekleri terk etme, larvaları veya pupaları atma, karnivorizm )


Başlangıçta (Tablo-1) görülen huzursuzluk, hırçınlık ve saldırgan davranışları<br />

sonbahardaki gıda eksikliğine ve koloninin kovanda bulunan gıdasını korumaya<br />

yönelik normal ve olağan bir durum olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca kovan<br />

kapaklarının bu sıklıkta açılması ve peteklerin incelenmesi de genelde tüm kolonilerde<br />

her zaman için bir huzursuzluk nedeni olmaktadır. Arı bireyleri gerek spreyleme<br />

uygulamasından, gerekse kek verilme esnasından sonra sakinleşmişlerdir. Arı<br />

bireyleri kovanı terk etme, topluca kovan dışına çıkma veya spreylenen petekleri veya<br />

kek kaplarını terk etme, larva vaya pupaları gözlerden sökme ve atma veya<br />

karnivorizm gibi bir davranışa girmemişlerdir.<br />

Bacillus thuringiensis var. kurstaki 16000 iu/mg etken maddeli “Bio- T Plus” adlı<br />

preparatın 5 gün sonunda bal arılarının erginlerinde ve larvalarında herhangi bir yan<br />

etki oluşturmadığı, bal arılarının ergin işçi ve kraliçe bireylerinde ve larvalarında<br />

istenmeyen ölüm veya davranış bozukluğuna yol açmadığı görülmüştür<br />

DISTRIBUTION AND CONTROL OF NOSEMA IN BULGARIA<br />

(Nosema’nın Bulgaristan’daki Yaygınlığı ve Kontrolü)<br />

Kalinka GURGULOVA 1 , Rumen VALCHOVSKI 2 , Plamen PETROV 3<br />

1 National Diagnostic Scientific & Research Veterinary Medical Institute, 15 ”Pencgho<br />

Slaveykov” Blvd., Sofia 1000, Bulgaria<br />

2 Imunolab, Sofia, Bulgaria<br />

3 Agricultural University – Plovdiv, Plovdiv, Bulgaria<br />

Nosema ceranae was found as a parasite of Apis mellifera in many countries in<br />

Europe. In 2009 the investigation by molecular techniques (PCR) proved that N.<br />

ceranae exists in Bulgaria. To determine its distribution in Bulgaria was made a<br />

screening of 396 honey bees’ samples from 94 apiaries in different regions of the<br />

country. The samples were investigated for microsporidian spores presence using<br />

light microscope and results were confirmed by molecular diagnosis. PCR specific<br />

primers for a region of the 16S rRNA gene of Microsporidia were developed.<br />

The results showed that 100 samples from 42 apiaries were positive for Nosema<br />

spores by microscopic analysis. The investigation by molecular techniques (PCR)<br />

identified Nosema apis only in 2 samples from one apiary and Nosema ceranae in 139<br />

samples from 47 apiaries. N. ceranae was found to be more prevalence than N. apis<br />

and the PCR method was more sensitive and gave the possibility to identify two types<br />

of Nosema.<br />

For the optimal nosema control in overwintered colonies, initial infection levels should<br />

be reduced in early winter and in late fall, when brood rearing normally declines.<br />

Nosestat (4% iodine and potassium iodine, formic acid) is a veterinary medical product<br />

which has shown the effectiveness of 94.20% against Nosema apis.<br />

ÖZET: Nosema ceranae, Avrupa’daki birçok ülkede Apis mellifera’nın bir paraziti<br />

olarak bulunmuştur. 2009 yılında moleküler teknikle (PZR) yapılan bir çalışma N.<br />

ceranae’nın Bulgaristan’daki varlığını ortaya koymuştur. Bu parazitin Bulgaristan’daki<br />

yaygınlığını ortaya koymak amacıyla ülkenin çeşitli bölgelerindeki 94 arılıktan 396 arı<br />

31


örneği toplanmıştır. Toplanan örnekler ışık mikroskobuyla Microsporidian sporlar<br />

açısından incelenmiş ve sonuçlar moleküler teknikle doğrulanmıştır. Microsporidiannın<br />

16S rRNA gen bölgesinden PZR spesifik primeri geliştirilmiştir.<br />

Mikroskobik analiz sonuçlarına göre 42 arılıktan alınan 100 örnek Nosema sporları<br />

açısından pozitif bulunmuştur. Moleküler teknikle (PZR) ise 47 arılıktan 139 örnekte<br />

Nosema ceranae, bir arılıktan ise sadece iki örnekte Nosema apis teşhis edilmiştir. N.<br />

ceranae, N. apis’ten daha yaygın bulunmuştur ve PZR metodu, Nosemanın iki tipini<br />

teşhis etme olanağı sağlamaktadır ve daha duyarlı bir metottur.<br />

Kıştan çıkan kolonilerde en uygun Nosema kontrolü için, kuluçka faaliyetinin azaldığı<br />

geç sonbahar-erken kış döneminde başlangıçtaki enfeksiyon oranları azaltılmalıdır.<br />

Nosestat adlı veteriner ilacı (%4 iodin ve potasyum iodin, formik asit) Nosema apis’e<br />

karşı %94.2 oranında etki göstermektedir.<br />

ANTİBİYOTİK KULLANIMININ BAL ARISI (APİS MELLİFERA L.) MİKROFLORASI<br />

ÜZERİNDEKİ ROLÜ<br />

Aslı ÖZKIRIM 1,2<br />

1 Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Arı Sağlığı Laboratuarı 06800 Beytepe-<br />

Ankara<br />

2 Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Araştırma ve Uygulama Merkezi Beytepe-<br />

Ankara<br />

Bal arıları (Apis mellifera L.) hem en değerli besin maddelerinden biri olan bal üretimi<br />

hem de polinasyondaki rolleri açısından çok büyük öneme sahiptir. Dünyada koloni<br />

varlığı bakımından 2. sırada yer alan ülkemizin, bal üretiminde daha alt sıralarda yer<br />

almasının en büyük nedeni üretimdeki verimi azaltan arı hastalıklarıdır. Ancak sağlıklı<br />

arının, sağlıklı ve verimli bir şekilde bal verebileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu<br />

gerçekten yola çıkarak arı sağlığının korunması ve arı hastalıklarıyla mücadele<br />

edilmesi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de üzerinde önemle durulan bir konudur.<br />

Özellikle bakteriyel arı hastalıklarıyla mücadelede antibiyotik kullanımı Avrupa Birliği<br />

tarafından uzun zaman önce yasaklanmıştır. Öte yandan bu yasaklamanın ardından<br />

arıcılara herhangi bir alternatif sunulmamış olması ve arıcıların kültürel önlemler<br />

hakkında bilgi sahibi olmaması da sorunun diğer bir boyutudur. Antibiyotik<br />

kullanımının yasaklanmasıyla, bakteriyel hastalıkların görülme oranının artması, tüm<br />

Avrupa ülkelerinde arıcıları korkutmuş ve antibiyotik kullanımı sadece tedavi olmaktan<br />

da çıkıp artık profilaksiye dönüşmüştür. Antibiyotiklerin profilaktik kullanımı, özellikle<br />

çevresel değişkenlerle de birleştiğinde bal arısı normal mikroflorası üzerinde olumsuz<br />

etkiler yaratmaktadır. Antibiyotikler, ortamda herhangi bir patojen olmaksızın<br />

kullanıldığında, spektrumlarına dâhil olan her türlü mikroorganizmanın ortadan<br />

kalkmasına neden olduklarından, normal flora bakterilerinin yer tutucu özelliklerini<br />

kaybetmelerine ve bal arılarının dışarıdan gelebilecek patojenlere daha da açık hale<br />

gelmelerine neden olmaktadır. Normal flora bakterileri yer tutucu özelliklerinin yanı<br />

sıra ürettikleri bazı antimikrobial maddeler ve metobolitlerle de ortama farklı bir bakteri<br />

grubunun yerleşmesini ya da herhangi bir maya, fungus üremesini inhibe<br />

edebilmektedir. Bu anlamda antibiyotik kullanımı, patojen bakterilerin tedavisinde bile,<br />

direnç oluşumunu sağlaması ve balda kalıntı sorunu oluşturmasının yanında,<br />

32


profilaktik kullanımıyla da mikroflorayı tahrip edici özelliğiyle bal arılarını hastalıklara<br />

daha da açık hale getirmektedir.<br />

STUDY ON THE STIMULATING EFFECT OF PRODUCT “STARTOVIT” ON THE<br />

PRODUCTIVE PARAMETERS OF BEE COLONIES<br />

(“Startovit” Ürününün Arı Kolonilerinin Üreme Parametrelerini Artırması Üzerine<br />

Bir Çalışma)<br />

Ivanka ZHELYAZKOVA 1 , Vera POPOVA 2 , Ivan PANCHEV 2<br />

1 Faculty of Agriculture, Trakia University, Stara Zagora, BULGARIA<br />

2 “Primavet-Sofia” Ltd., BULGARIA<br />

The influence of the veterinary medicinal product “Startovit” (included to sugar solution<br />

at a dose of 5.0 g/l and administered at the spring feeding), manufactured by<br />

“Primavet-Sofia” Ltd., on the productive parameters of the bee colonies (strength,<br />

amount of sealed worker brood, live weight of queens, honey productivity) has been<br />

tested.<br />

It has been found that the administration of the product “Startovit” at the mentioned<br />

feeding dose and frequency has a positive influence on the studied parameters. The<br />

positive action is observed not only during the feeding, but also in the subsequent<br />

periods of the colony development.<br />

During the period of feeding the brood amount in the “Startovit” receiving bee colonies<br />

reliably increases. The live weight of the queens from colonies, fed with “Startovit”, is<br />

by 4.23% higher than this of the control. At the end of the beekeeping season the bee<br />

colonies fed in May with “Startovit” have reliably higher values of the parameters<br />

strength (P ≤ 0.05), sealed brood amount (P ≤ 0.01) and queen live weight (P ≤ 0.01)<br />

than colonies from control group.<br />

The total amount of honey produced by the colonies fed at the start of the beekeeping<br />

season with “Startovit” is more than this of the control group (P ≤ 0.001).<br />

ÖZET: Bu çalışmada Primavet-Sofya Şirketi tarafından üretilen Startovit ilacının<br />

(ilkbahar yemlemesinde şeker şurubunun litresine 5 gr dozunda uygulanmaktadır) arı<br />

kolonilerinin üreme parametreleri (kuvveti, kapalı yavru gözlerin miktarı, ana arının<br />

canlı ağırlığı, bal verimi) üzerine etkisi incelenmiştir.<br />

Startovit ürününün belirtilen doz ve tekrarda uygulanmasının çalışılan parametreler<br />

üzerinde olumlu etkisinin olduğu belirlenmiştir. Bu olumlu özellikler sadece yemleme<br />

yapılan dönemde değil, koloni gelişiminin ileri safhalarında da gözlenmiştir.<br />

Startovit ile yapılan besleme döneminde yavru miktarında belirgin bir artış olmuştur.<br />

Ayrıca Startovit ile beslenen kolonilerdeki ana arıların canlı ağırlıklarında, kontrol<br />

grubuna göre % 4.23 bir artış oluşmuştur. Bal sezonunun sonunda da yapılan<br />

ölçümlerde kontrol grubuna nazaran deneme grubunda koloni kuvveti, kapalı göz<br />

miktarı, ana arı canlı ağırlığı ve toplam bal verimi artmıştır.<br />

33


TESTS FOR APPLYING ECOSTOP AND APIGARD AGAINST VAROATOSIS IN<br />

BEES<br />

(Arıların Varroatosisine Karşı Ecostop ve Apigard’ın Denenmesi)<br />

Nasko KIRILOV<br />

Tests were carried out on the efficiency of the veterinary medical products Ecostop<br />

during the spring, summer and winter season and Apigard during the spring season,<br />

both registered in Bulgaria.<br />

Ecostop Primavet–Sofia OOD contains active substances Thymolum 5.0g and Oleum<br />

menthae Piperirhae 2.0ml in original pharmaceutic form (plastic plate), which, put on<br />

the frames, allows gradual liberation - 45 days at healing vapors.<br />

Apigard Vita-Europe contains active substance Thymolum 12.5g in the form of jelly,<br />

put into a small 50g tablet, which, put on the frames, is released for 14 days.<br />

Two plates of Ecostop administered per bee family have high acaricide effect against<br />

acarid Varroa destructor–up to 95%. The efficiency of Ecostop had been tested for 45<br />

days in the spring, summer and early autumn. The test for applying Ecostop in late<br />

autumn (November) against varoatosis shows its acaricide activity lasts over 45 days.<br />

Ecostop and Apigard do not change the quality of bee products because their active<br />

substances are natural ingredients of honey.<br />

The test made in spring showed that double treatment with Apigard every 14 days has<br />

high acaricide effect against acarid Varroa destructor. The test showed up to 95%<br />

efficiency against Varroa.<br />

Ecostop and Apigard are well taken by bees and the brood in extreme temperatures<br />

(+5°С and +35°С). Ecostop and Apigard do not change the oviparity of the mothers,<br />

bee behavior, growth of brood and bee family, both during the active and passive<br />

period of their life. We have not observed rise of natural death-rate of bees and thefts<br />

among the bee families.<br />

ÖZET: Çalışmalar Bulgaristan’da üretilen veteriner ilaçlarından olan Ecostop ve<br />

Apigard ilaçlarının etkinliğini belirlemek amacıyla, Ecostop için ilkbahar–yaz–kış<br />

sezonunda, Apigard için sadece ilkbahar sezonunda denenmiştir.<br />

Ecostop (Primavet – Sofya) etken madde olarak her bir plastik levhasında 5 gr timol<br />

ve 2 ml nane yağı içermektedir ve peteklerin üzerine konarak 45 gün boyunca bu<br />

etken maddelerin buharlaşması sağlanmaktadır. Apigard (Vita-Europe) ise etken<br />

madde olarak her bir 50 gr’lık jel kapsülünde 12,5 gr timol içermekte ve o da peteklerin<br />

üzerine konarak 14 gün boyunca bu etken maddenin buharlaşması sağlanmaktadır.<br />

Ecostop’un kovan başına iki levhası Varroa destructor’a karşı % 95’in üzerinde etki<br />

sağlamıştır. İlaç ilkbahar, yaz ve erken sonbahar boyunca 45 gün etkisini göstermiştir.<br />

Ecostop ve Apigard’ın etken maddeleri balın doğal içeriğinde bulunduğu için bal<br />

kalitesini etkilememektedir.<br />

34


Apigard’ın ilkbaharda 14 günde bir yapılan iki tedavisi sonucunda da Varroaya karşı %<br />

95’in üzerinde yüksek bir etki elde edilmiştir.<br />

Her iki ilaç da uç sıcaklıklarda bile (+5 ve +35°C) arılar tarafından kolay kabul<br />

edilmekte, ana arının yumurtlamasını etkilememekte, ergin ve yavru arıların çeşitli<br />

dönemlerindeki davranış ve gelişimlerini etkilemektedir. Çalışmamızda doğal arı<br />

ölümlerinde bir artış ya da yağmacılık da tespit edilmemiştir.<br />

BAL ARISI (APİS MELLİFERA L., 1758) HASTALIK VE ZARARLILARINA KARŞI<br />

KULLANILAN BAZI İLAÇLARIN ARILARIN ÖMÜRLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Ethem AKYOL 1 , Halil YENİNAR 2 , Cahit ÖZTÜRK 3 , D. Ali CEYLAN 4<br />

1 Niğde Üniversitesi Ulukışla Meslek Yüksekokulu, Niğde<br />

2 Sütçüiman Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Zootekni Bölümü, Kahramanmaraş<br />

3 Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Erdemli -<br />

Mersin<br />

4 Selçuk Üniversitesi Hadim Meslek Yüksekokulu, Konya<br />

Son yıllarda arıcılıkta verimliliği etkileyen ve arıların bilinmeyen sebeplerle ortadan<br />

kaybolmasına neden olan değişik faktörlerin varlığından bahsedilmektedir. Son<br />

yıllarda meydana gelen arı ölümlerinin nedenleri henüz tam olarak aydınlatılamamakla<br />

birlikte bu durumun nedenlerinin son yıllarda yaşanan iklim düzensizliklerinin,<br />

bölgelere uygun olmayan genotip kullanmanın, ticari olarak alınan ana arıların kalitesiz<br />

olması, hastalık ve zararlıların yoğunluğu ve bunlara karşı yanlış ve bilinçsiz ilaç<br />

kullanımının olabileceği bildirilmektedir. Arılarda hem verim düşüklüğüne hem de ileri<br />

aşamalarında ölümlerine neden olan hastalık ve zararlılara karşı kullanılan ilaçlar arı<br />

ürünlerinde ve kolonide kalıntı bırakarak hem arı ürünlerini tüketen insanların sağlığını<br />

hem de arıların sağlığını tehdit etmektedir.<br />

Bu çalışma arı hastalık ve zararlılarına karşı yoğun olarak kullanılan Fumidil-B, Neo-<br />

Terramycin ve Bayticol ilaçların arıların ömür uzunluklarına dolayısı ile son yıllarda<br />

tüm dünyada yaygın olarak bahsedilen koloni kayıpları üzerine etkisinin olup<br />

olmadığını belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Deneme başlangıcında 20 koloni ergin<br />

işçi arı ve yavru bakımından eşitlenmiş ve bu koloniler tesadüfi olarak 5’ erli 4 gruba<br />

ayrılmış, 1. gruba Bayticol, 2. gruba Fumidil-B, 3. gruba Neo-Terramycin, 4. gruba hiç<br />

ilaç verilmeyerek kontrol grubu olarak kullanılmıştır. Her gruptan 100 adet olmak üzere<br />

toplam 400 adet bir günlük işçi arı sırtından numaralandırılarak işaretlenmiş ve<br />

gözetleme kovanına verilmiştir. Deneme kolonileri günlük olarak kontrol edilip<br />

boyanarak işaretlenen işçi arılar sayılmış ve bu şekilde kaybolan veya ölen işçi arılar<br />

belirlenerek kayıt edilmiştir. Deneme sonunda 1. gruptaki işçi arıların ortalama ömür<br />

uzunlukları 44,97±4,90 gün, 2. gruptakilerin ortalama ömür uzunlukları 46,86±6,56<br />

gün, 3. gruptakilerin ortalama ömür uzunlukları 45,38±6,12 gün ve kontrol grubundaki<br />

işçi arıların ortalama ömür uzunlukları 47,72±6,06 gün olarak belirlenmiştir. Yapılan<br />

varyans analiz sonucuna göre ömür uzunlukları bakımından gruplar arasındaki farklılık<br />

istatistikî olarak önemli (P < 0.01) bulunmuştur.<br />

35


BAL ARISI (APİS MELLİFERA L., 1758) ZARARLISI VARROA (VARROA<br />

DESTRUCTOR) PARAZİTİNE KARŞI OKSALİK ASİDİN YÜZDE ETKİNLİĞİNİN<br />

BELİRLENMESİ<br />

Ethem AKYOL 1 , Halil YENİNAR 2 , Alaeddin YÖRÜK 3<br />

1: Niğde Üniversitesi Ulukışla Meslek Yüksekokulu, Niğde<br />

2: Sütçüiman Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Zootekni Bölümü, Kahramanmaraş<br />

3: Korkut Ata Üniversitesi Düziçi Meslek Yüksekokulu, Osmaniye<br />

Denemede aynı yaşlı kız kardeş kraliçe arılara sahip 20 adet bal arısı kolonisi ve<br />

standart Langstroth kovanlar kullanılmıştır. Deneme Ekim ayında Niğde ilinde<br />

yürütülmüştür. Deneme öncesi tüm kolonilerin yavru miktarları ve yavrulu alan<br />

miktarları dengelenmiş ve koloniler tesadüfi olarak 10’ arlı iki gruba ayrılarak 1. grup<br />

oksalik asit uygulama grubu 2. grup ise kontrol grubu olarak kullanılmıştır. Ergin arılar<br />

üzerindeki varroa bulaşıklığını belirlemek amacıyla uygulama öncesi ve sonrası,<br />

kontrol ve uygulama grubundaki her koloniden yaklaşık 200-250 adet ergin işçi arı,<br />

içinde deterjanlı su bulunan kavanozlara alınmış, çalkalanarak varroaların arılardan<br />

ayrılması sağlanmıştır. Ergin arı ve varroalar sayılmış, uygulama sonunda ergin arılar<br />

üzerindeki varroa bulaşıklık oranı (%); örnekte sayılan toplam varroa sayısının örnekte<br />

sayılan ergin arı sayısına bölünmesi ile saptanmıştır. Araştırmada % 3.3<br />

konsantrasyonda (w/v) oksalik asit dihidrat – sukroz (1/1, w/v) solüsyonu; 5 ml/arılı<br />

çerçeve sayılarına göre damlama yöntemi kullanılarak 10 gün ara ile 2 kez<br />

uygulanmıştır. Uygulama öncesi uygulama ve kontrol grubundaki % bulaşıklık oranları<br />

Henderson-Tilton % etki formülü yardımı ile oksalik asitin % etkisi tespit edilmiştir. İlaç<br />

uygulanmadan önce uygulama grubundaki varroa bulaşıklığı (%25.87) ile kontrol<br />

gurubundaki varroa bulaşıklığı (%24.57) arasındaki farklılık önemsiz (P>0.05, F:0.194,<br />

df:1, M.S.:5099) iken birinci uygulama sonunda uygulama grubunda bulaşıklık %5.24,<br />

kontrol grubunda ise %31.43 olarak belirlenmiş, ikinci uygulamadan sonra ise<br />

uygulama grubunda %2.87, kontrol grubunda ise %41.74 olarak belirlenmiş ve her iki<br />

uygulama sonrasında uygulama grubu ile kontrol grubu arasındaki farklılıklar istatistiki<br />

olarak önemli (P


VARROA MITE CONTROL WITH FLUMETHRIN<br />

(Varroa Akarlarının Flumetrin ile Kontrolü)<br />

Kalinka GURGULOVA 1 , Ivanka ZHELYAZKOVA 2 , Vera POPOVA 3 , Ivan<br />

PANCHEV 3<br />

1 National Diagnostic Research Institute of Veterinary Medicine, Sofia 1606, 15 blvd.<br />

“Pencho Slaveikov”, Bulgaria<br />

2 Thracian University, Stara Zagora, Bulgaria<br />

3 “Primavet – Sofia” Ltd., Sofia, Bulgaria<br />

This study was designed to evaluate the acaricidal effectiveness of Bulgarian<br />

Veterinary Medical Product (VMP) Varrostop against Varroa mites in honeybee<br />

colonies to establish the Varroa resistance after 12 years use of this product.<br />

The treatment of a hundred and thirty-five colonies from 6 apiaries took place in spring<br />

and autumn 2009. In our experiments were put down two strips of Varrostop (3.6 mg<br />

per 1strip of flumethrine) in every treated hive for 35 days.<br />

The number of natural mite drops in the control groups and mites killed by Varrostop<br />

(V) treatments during the experiments was estimated by counting the mite drop-down<br />

onto the sticky paper sheets at the bottom of the hives. The number of dead mites that<br />

had fallen onto the sheets was used to determine mite mortality in both groups<br />

(controls and trials) after control treatment with Perizin (P). The following formula was<br />

used to estimate the percentage of mites killed by the treatments: Efficacy = (V/(V +<br />

P).100)%.<br />

The infestation rate of Varroa in controls and treated colonies before and after<br />

treatment was estimated. Colony strength and behavioural changes in the bees were<br />

evaluated visually and both groups – control and treated were compared before and<br />

after treatment.<br />

Our result shows high effectiveness of Varrostop – 98,95 (from 98,13% to 99,47%).<br />

These data corresponding to findings of other researchers. Flumethrine is<br />

administered in hives in a very simple manner, and is non-harmful for the honeybee.<br />

By means of utilizing highly effective substance, which is synthetic pyrethroid<br />

Varrostop (flumethrin), successful control against Varian mite was achieved in our<br />

treatment and no resistance of Varroa mite was observed after 12 years use.<br />

ÖZET: Bu çalışma Bulgar veteriner ürünü olan Varostop’un akar öldürücü etkisini<br />

değerlendirmek ve ülkede 12 yıldır kullanılmasının Varroalar üzerinde bir direnç<br />

oluşturup oluşturmadığını belirlemek amacıyla yürütülmüştür.<br />

2009 yılının ilkbahar ve sonbahar sezonunda altı arılıktan toplam 135 koloni bu<br />

amaçla kullanılmıştır. Çalışmamızda deneme grubundaki her kovana ikişer adet<br />

Varostop (strip başına 3.6 mg flumetrin içermektedir) konulmuş ve 35 gün boyunca<br />

takip edilmiştir. Çalışma boyunca deneme ve ilaç uygulanmayan kontrol gruplarında<br />

kovanların altındaki yapışkanlı kâğıtlara düşen akar sayıları kaydedilmiştir. En son<br />

olarak tüm gruplara kontrol tedavisi olarak Perizin uygulamış ve düşen akarlar<br />

sayılarak ilacın etkinliği şu formülle belirlenmiştir: Etkinlik = % (V/(V + P)×100).<br />

37


Tedaviden önce ve sonra kontrol ve tedavi gruplarındaki enfestasyon oranı<br />

belirlenerek kolonilerin kuvveti ve arılardaki davranış değişiklikleri de görsel olarak<br />

takip edilmiştir.<br />

Elde ettiğimiz bulgulara göre Varostop’un etkisi ortalama % 98.95 (%98.13 ile % 99.47<br />

arası) çıkmış ve bu değerler diğer araştırıcıların bulduklarıyla uyumlu çıkmıştır. Sonuç<br />

olarak sentetik bir piretiroid olan flumetrin etken maddeli Varostop ilacı yüksek etkili,<br />

kullanımı kolay ve Varroa akarlarına karşı etkili bir ilaçtır. İlacın Bulgaristan’da 12 yıl<br />

kullanımının bir direnç oluşturmadığı da görülmüştür.<br />

38


ARI ÜRÜNLERİ<br />

39


THE IMPACT OF INTERNATIONAL FOOD SAFETY STANDARDS AND<br />

REGULATIONS ON BEE PRODUCTS TRADE AND APICULTURE<br />

(Gıda Güvenliği Yönetmeliklerinin Uluslararası Bal İhracatındaki Önemi)<br />

Deniz ZILBERMAN, Shimon BAREL<br />

National Residue Control Laboratory, Kimron Veterinary Institute,<br />

Israel Ministry of Agriculture<br />

Beekeeping is a multi product wide business; it is essential and increasingly<br />

commercial activity. Its purpose is to raise revenue-earning capacity directly through<br />

hive products and indirectly through the provision of pollination services. It is this<br />

globalization of apiculture and the strong drive of competition that has caused many of<br />

the problems and difficulties that we face today. All honey traders and importers<br />

require certification for the honey they intend to buy. The EU honey market requires<br />

imported honey to be certified that it is free from chemical, antibiotic and other<br />

residues: these are the most stringent criteria that are constantly updated as new<br />

contaminants are discovered in honey on the world market. While this makes the EU<br />

the hardest market for potential exporters to access, it also makes it a worthwhile<br />

market for producer groups with high quality product.<br />

One of the first consequences was the creation of the European Agency for the<br />

evaluation of Medicinal Products (EMEA) in London. Council Regulation (EEC)<br />

2377/90 laid down a Community procedure for the establishment of Maximum<br />

Residue Limits (MRLs) of veterinary medicinal products in foodstuffs of animal origin.<br />

In essence, it bans all veterinary drug residues in honey except ones that have been<br />

approved. The international trade and the community exchanges of bees and bee<br />

products are a complex issue according to their different origin and use.<br />

In February 2002, the world honey market was strongly affected by an EU ban on<br />

Chinese honey, following the identification of antibiotics in samples of Chinese honey.<br />

Since China was Europe’s largest supplier of honey, this immediately led to a<br />

shortage of honey meeting EU criteria, and honey prices increased rapidly. The<br />

prevailing market conditions present an ideal opportunity for small producer nations to<br />

get a to hold in the market, yet producer groups in developing countries remain<br />

unaware of the changing market situation and the potential sales available to them.<br />

The market gap left by China could be filled by other developing countries if they were<br />

sufficiently informed and organised to do so.<br />

The core objectives of the international standards and regulations is to promote<br />

modern beekeeping methods and practices, food safety in honey, quality assurance of<br />

honey and introduction of traceability systems in honey supply-chain. The overall aim<br />

was to improve production, standards and value addition in the honey production line.<br />

The beekeeping associations should be intended to raise awareness on the<br />

international regulations that can enable producers in the whole chain increase access<br />

to local and exports markets.<br />

40


ÖZET: Günümüzde arıcılık, gittikçe büyüyen, ekonomik getirisi artan ve ürün çeşitleri<br />

fazlalaşan ticari bir faaliyettir. Arıcılıktakı amaç, arı ürünleri ve tozlaşma hizmetleri ile<br />

gelir kapasitesini arttırmaktır. Arıcılığın küreselleşmesi ve artan piyasa rekabeti<br />

nedeniyle bugün birçok sorunlarla ve zorluklarla karşı karşıya bulunmaktayız.<br />

Bu zorlukların ilk sonucu Avrupa Birliğinde "Avrupa Tıbbi Ürünler Değerlendirme<br />

Ajansı" nın (EMEA) Londra'da kurulma kararı olmuştur. Avrupa Birliği, Avrupa<br />

Ekonomik Kurulu'nun (EEC) 2377/90 Konsey Tüzüğü kapsamında veteriner ürünleri<br />

ve hayvansal orijinli gıdalar için Maksimum Kalıntı Düzeylerini (MRL) Avrupa Birlik<br />

prosedürleri doğrultusunda belirlemiştir. Bu tüzük balda kabul edilen veteriner ilacı<br />

kalıntıları dışındaki tüm kimyasal kalıntıları yasaklamaktadır. Arı ve arı ürünlerinin<br />

kullanım alanlarının ve kaynaklarının farklılık göstermesi uluslararası ve Avrupa Birliği<br />

ülkeleri arasındaki arı ürünleri ticaretini karmaşık bir hale sokmaktadır.<br />

Şubat 2002'de dünya bal pazarı, AB'nin Çin balında balda bulunması kesinlikle yasak<br />

olan kloramfenikol antibiyotiğini bulmasıyla büyük bir darbe almıstır. Çin, dünyanın en<br />

fazla bal üreten ve AB kriterlerine uygun en fazla bal ihracatı yapan ülkelerden biridir.<br />

AB'nin 2002‘de Çin'den bal alımını yasaklamasıyla dünya bal pazarında büyük bir<br />

boşluk doğmuş ve AB kriterlerine uygun bal miktarının azalması, bal fiyatlarının aşırı<br />

derece yükselmesine neden olmuştur. Bu durum, çok sayıda küçük arıcılık işletmeleri<br />

olan ülkeler için eşsiz bir fırsat oluşturmaktadır. A.B.D, Kanada gibi yüksek teknolojili<br />

büyük arıcılık işletmelerine sahip ülkeler, dünya bal piyasasındaki bu boşluğun henüz<br />

farkına varmamışlardır. Çin'den kaynaklanan bu pazar boşluğu, iyi organize oldukları<br />

ve bilinçlendirildikleri takdirde çok sayıda küçük arıcılık işletmelerine sahip ülkeler<br />

tarafından doldurulabilir.<br />

Uluslararası standartların ve yönetmeliklerin esas hedefi; modern arıcılık yöntemlerini<br />

ve uygulamalarını desteklemek, bal ve ürünlerinin gıda kalitesi ve güvenliğini<br />

sağlamak ve kimyasal kalıntı kontrol sistemini bal üretim zincirinin bir parçası haline<br />

getirerek bal ve bal ürünlerinin kalitesini, ekonomik değerini ve üretim miktarını<br />

arttırmaktır. Arıcılar Birliği uluslararası standartların ve yönetmeliklerin önemini<br />

benimsemeli, bal ihracatını arttırmak ve dünya bal pazarında rekabet edebilmek için<br />

arıcılarını bu konuda bilinçlendirmelidir.<br />

TÜRKİYE’NİN BEŞ FARKLI COĞRAFİK BÖLGESİNDEN TOPLANAN<br />

PROPOLİSLERİN KİMYASAL İÇERİKLERİNİN SAPTANMASI<br />

Ömür G. ÇELEMLİ, Kadriye SORKUN<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen <strong>Fakültesi</strong> Biyoloji Bölümü<br />

Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Beytepe-<br />

Ankara<br />

Bu çalışmada kullanılan propolis örnekleri üç farklı fitocoğrafik (Avrupa-Sibirya, İran-<br />

Turan ve Akdeniz) bölgeyi içeren, Türkiye’nin beş farklı coğrafik bölgesinden<br />

toplanmış (Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz, Marmara) ve toplanan<br />

örneklerin organik olarak kimyasal içerikleri araştırılmıştır. Çalışmanın amacı, Türkiye<br />

propolisinin kimyasal içeriğine ait bir standardın oluşturulması için yapılan diğer<br />

çalışmalara katkı sağlamaktır.<br />

41


Toplanan 12 propolis örneğinin etanol ekstraktları (EEP) hazırlanmış ve kimyasal<br />

analizleri Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi (GC-MS) kullanılarak yapılmıştır.<br />

Propolis örneklerinde aldehidler, alifatik asitler, alkoller, eterler, karboksilik asitler,<br />

sinamik aistler, flavanoidler, hidrokarbonlar ve ketonlar tanımlanmıştır. Sonuçlara göre<br />

tüm örneklerin çeşitli biyolojik aktivitelere sahip flavanoidlerce zengin oldukları<br />

görülmüştür. 12 propolis örneğinden 10 tanesinde anti-mikrobiyal, antioksidan ve antiinflamatör<br />

etkiye sahip, pinosembrin yüksek oranda saptanmıştır. Yedi propolis<br />

örneğinde ise antioksidan, anti-virüs, anti-diyabetik, anti-anksiyolitik etkilere sahip olan<br />

krisin yüksek oranlarda bulunmuştur.<br />

Propolis örneklerinin flavanoid içeriklerine, bölgeler itibarı ile bakıldığında Doğu<br />

Anadolu bölgesine ait propolis örneklerinin flavanoid içerikleri diğer bölge örneklerine<br />

kıyasla daha yüksek oranda tespit edilmiştir.<br />

TÜRKİYE’DE BALLARDA TESPİT EDİLEN PESTİSİT VE ANTİBAKTERİYEL İLAÇ<br />

KALINTILARI, ARI VE İNSAN SAĞLIĞI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Hasan H. ORUÇ 1,2 , Ali SORUCU 1,2 , Nazmiye GÜNEŞ 3<br />

1 Uludağ Üniversitesi, Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Farmakoloji ve Toksikoloji ABD, 16059<br />

Nilüfer, Bursa.<br />

2 Uludağ Üniversitesi, Arıcılık Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi, 16059<br />

Nilüfer, Bursa.<br />

3 Uludağ Üniversitesi, Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Biyokimya Anabilim Dalı, 16059 Nilüfer,<br />

Bursa.<br />

Bu bildiride, Türkiye’de yapılmış çalışmalarda ballarda tespit edilen pestisit ve<br />

antibakteriyel/antibiyotik ilaç kalıntılarının ve olası insan sağlığına etkisinin irdelenmesi<br />

ve arıcıların bilgilendirilmesi amaçlandı. Bu nedenle, Türkiye’de konuyla ilgili ballarda<br />

yapılmış çalışma ve bildiri sonuçları incelendi. Tespit edilen pestisit ve antibakteriyel<br />

ilaçlar ve düzeyleri tolerans limitleri ile karşılaştırılarak değerlendirildi. Pestisitler, hasat<br />

edilen ürünler ile insan veya hayvanlara zarar veren canlıları (pestler) kontrol altına<br />

almak, uzaklaştırmak veya öldürmek amacıyla kullandığımız doğal veya sentetik<br />

kökenli kimyasal maddelerdir. İnsektisit, fungisit, herbisit, molluskisit, rodentisit ile kuş<br />

veya hayvanları uzaklaştırıcı olarak kullanılan maddeler pesitisit grubunda yer alır.<br />

Pestisitlerin uygulanmasından sonra nektar, polen, içme suyu ve bitkilerde salgı<br />

balında bulunan aktif pestisit kalıntıları arılar tarafından alınır ve böylece bu pestisitler<br />

ballara ulaşır. Yine Varroa mücadelesinde olduğu gibi bazı pestisitler doğrdudan<br />

tedavi için kovan içine uygulanmaktadır ve yine bu şekilde ballarda pestisitler<br />

bulunabilmektedir. Dolayısıyla bu pestisitlerin çevrede ve bitkilerde dikkatli ve bilinçli<br />

kullanılması, arıcıların da çevredeki pestisit uygulamaları konusunda haberdar<br />

olmaları ve doğrudan arıların tedavisinde kullandıkları ilaçları (pestisitleri) dikkatli<br />

kullanmaları gerekmektedir. Antibakteriyel/antibiyotikler arıların bazı bakteriyel<br />

hastalıkların tedavisinde kullanılabilmekte ve böylece ballarda kalıntıları<br />

bunabilmektedir. Pestisit ve antibakteriyel/antibiyotik ilaçların dozuna ve ilaca bağlı<br />

olarak direk arılar üzerinde toksik etkileri olabileceği; bu ilaç kalıntılarını içeren balları<br />

tüketen insanlarda kısa sürede gerçekleşebilen alerjik reaksiyonlardan, bazı organ<br />

hasarlarına, daha uzun sürede üreme sorunlarına, gen bozukluklarına ve karsinojenik<br />

42


(kanserojenik) etkilere neden olabildiği bilinmektedir. Ayrıca antibakteriyel/antibiyotik<br />

ilaçların yoğun kullanımlarında ve düşük dozlarda bulundukları ortamlarda bakterilerde<br />

direnç gelişimi de artmaktadır. Türkiye’de yapılmış çalışmalarda tespit edilen bazı<br />

pestisit ve antibakteriyel/antibiyotik ilaçlar ve miktarlarının doğrudan arılar ve balları<br />

tüketen insanların sağlığını olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği irdelenecektir.<br />

ÇAM BALI TİCARETİNDE İZLENEBİLİRLİĞİN SAĞLANMASI VE ÖNEMİ<br />

Aslı Elif SUNAY<br />

Gıda Yük. Mühendisi, Ar-Ge ve Kalite Güvence Müdürü<br />

Altıparmak Gıda San. ve Tic. Koll. Şti. (Balparmak), İstanbul<br />

Ülkemizde arıcılık ve bal sektörü yıllık 50.000 tona varan ortalama üretim ve arıların<br />

tozlaşmaya dolayısıyla bitkisel üretime yapmış oldukları katkı ile son derece önemli bir<br />

konumdadır. Bu üretimin %40’a yakını salgı (çam) balıdır. Üretiminde dünya birincisi<br />

olduğumuz çam balı, kalite ve lezzeti ile tercih edilen dolayısıyla ihracat potansiyeli de<br />

yüksek olan önemli bir bal çeşididir. Ancak sektörde yaşanan gıda güvenliğine ilişkin<br />

sorunlar sadece tüketicileri değil, aynı zamanda sektörün geleceğini ve dolayısıyla<br />

ülkemizdeki arı varlığını ve bal üretimini de tehdit etmektedir.<br />

Bu çalışmada, geçmişten günümüze çam balı üretiminin ve ticaretinin durumu<br />

incelenmiş ve yaşanan sorunlar ile çözüm önerileri belirtilmiştir. Arıcılık, tüm dünyada<br />

gerçekleştirilen en yaygın ve önemli tarımsal üretim faaliyetlerinden birisidir. Arı gen<br />

merkezlerinden biri sayılan Türkiye, 4 milyon dolayındaki koloni varlığı ile dünyanın<br />

önemli arıcılık ülkeleri arasındadır. Yurdumuzda üretilen balların kalitesi, aroma ve<br />

lezzeti, dünyada başka ülkelerde bulunmamaktadır. Bal rekoltesi yüksek ülkelerde<br />

dahi çeşitlilik oldukça sınırlıdır. Ülkemizin iklim ve bitki örtüsü bakımından avantajları<br />

olmasına rağmen verim düşüklüğü ve kalıntı sorunları sebebiyle bu avantajlardan<br />

yeteri kadar faydalanamamaktadır. Çalışmada tüm dünyada son 10 yılda gündeme<br />

gelmeye başlayan kalıntı sorunları, bu sorunların ülkemizde yaratmış olduğu sıkıntılar<br />

ve ihracatımıza yansımaları da irdelenmiştir. Verim ve kalite problemlerinin<br />

çözülebilmesi, arıcılığın modernize edilmesi, modern arıcılık üretim tekniklerinin<br />

uygulanması, arı hastalık ve zararlıları ile mücadele tekniklerinin denetim ve kontrol<br />

altında tutulmasıyla mümkün olabilecektir. Tarladan çatala gıda güvenliği anlayışı ile<br />

balın üretim ve satış aşamalarının tamamında izlenebilirliğin sağlanarak, düzenli<br />

olarak yapılacak denetimler, piyasadan kalitesiz ürünlerin uzaklaştırılmasını sağlarken,<br />

haksız rekabetin de önüne geçilmiş olacak ve doğru uygulamalar yapan, üreticiler ve<br />

paketleyiciler bu yolla teşvik edilecektir. Arıcı, paketleyici, satış noktası ve denetçisi ile<br />

tüm sektörün, yaşanan sorunları ortadan kaldırmak amacı ile birlikte çalışması ve<br />

ortak hareket etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ülkemizde sadece arıcılık ve arı<br />

ürünleri yok olmayacak, aynı zamanda arıların tozlaşma ile diğer tarımsal ürünlere<br />

sağlamış olduğu ciddi verim artışı da engellenmiş olacaktır. Dolayısıyla arıcılığın<br />

sorunları tüm tarım sektörünün sorunlarıdır ve yapılacak iyileştirme faaliyetleri tüm<br />

tarım sektörü tarafından desteklenmelidir. Çalışmada son olarak, ülkemizde tarladan<br />

sofraya izlenebilirliği sağlamaya yönelik yapılan uygulamalardan bahsedilmiş ve<br />

sektörde izlenebilirliğin iyileştirilmesi için alınması gereken tedbirler belirtilmiştir.<br />

43


AKUT TOKSIK BAL VE GRAYANOTOKSIN-I’IN RATLARDA BIYOKIMYASAL<br />

PARAMETRELER ÜZERINE ETKISI<br />

Sibel SİLİCİ<br />

Erciyes Üniversitesi S.Çıkrıkçıoğlu MYO, 38039, Kayseri<br />

Bu araştırmada akut toksik bal ve grayanotoxin-I alımının ratlarda biyokimyasal<br />

parametreler üzerine etkileri incelendi. 12–15 haftalık 60 Swiss albino erkek rat (170-<br />

300g) 23-25 o C sıcaklıkta standart diyet ile 3 hafta boyunca beslendi. Her gurupta 12<br />

rat olmak üzere ratlar 5 gruba ayrıldı: 1. gruba 25 g/kg toksik bal, 2. gruba 5 g/kg<br />

toksik bal, 3. gruba 0.5 g/kg toksik bal gastrik olarak verilirken 4. grup ratlara i.p. 0.15<br />

mg/kg GTX-I verildi. Beşinci grup olan kontrol grubundaki ratlara ise i.p. tuz solüsyonu<br />

(%0.9) verildi. Total Protein, LDL, Glikoz, Trigliserit, Kolesterol, HDL, BUN, Kreatinin,<br />

Ürik asit, Mg, Na, K, Cl, Total bilurubin, GGT, LDH, AST, ALT, ALP ve Albumin<br />

değerlerinin incelendiği çalışmada total protein, glikoz, trigliserid, total kolesterol, BUN,<br />

kreatinin, Mg, Na ve Albumin değerlerinin gruplar arasında istatistikî olarak farklılık<br />

gösterdiği ve bu etkinin doza bağımlı olduğu görüldü.<br />

DİYABETLİ RATLARDA KAN GLİKOZU İLE BAZI BİYOKİMYASAL<br />

PARAMETRELER ÜZERİNE PROPOLİSİN ETKİLERİ<br />

Sibel SİLİCİ, Cevat YAZICI<br />

Erciyes Üniversitesi S.Çıkrıkçıoğlu MYO, 38039 KAYSERİ<br />

Erciyes Üniversitesi Tıp <strong>Fakültesi</strong>, Biyokimya ABD, 38039 KAYSERİ<br />

Bu araştırmada farklı botanik orijine sahip propolis örnekleri ile CAPE’nin diyabetli<br />

ratlarda kan glikozu ve biyokimyasal parametreler üzerine etkisi incelendi. Kavak<br />

(PEEP) ve ökaliptus (EEEP) propolislerinin etanol ekstraktı 200 mg/kg vücut ağırlığı<br />

dozda gavajla, CAPE ise 10 µmol/kg -1 dozda intraperitonal enjeksiyonla 4 hafta<br />

boyunca verildi. Kan glikozu, serum lipid seviyeleri, karaciğer enzim aktiviteleri ile<br />

biyokimyasal parametreler ölçüldü. Elde edilen sonuçlar PEEP, EEEP ve CAPE’nin<br />

kan glikozu seviyesini düşürdüğünü gösterdi. Diyabetik model grupta LDL seviyesi<br />

yükselip HDL seviyesi düşerken deneme gruplarında tersi gerçekleşti. Deneme<br />

gruplarında ayrıca ALP, AST, ALT seviyelerinde düşüş gözlendi. Diyabetik model grup<br />

ile karşılaştırıldığında, deneme gruplarında MDA seviyesi düşerken CAT enzim<br />

seviyesi yükseldi (P


POLEN ALERJİSİ VE ATMOSFERİK POLEN<br />

Sibel SİLİCİ 1 , Altan ÜNVER 2 , Talip ÇETER 3 , Nur Münevver PINAR 4<br />

1 Erciyes Üniversitesi, S.Çıkrıkçıoğlu MYO, KAYSERİ<br />

2 Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp <strong>Fakültesi</strong>,Hastanesi, Mikrobiyoloji ABD,<br />

KAYSERİ<br />

3 Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat <strong>Fakültesi</strong> Biyoloji Bölümü, KASTAMONU<br />

4 Ankara Üniversitesi Fen <strong>Fakültesi</strong> Biyoloji Bölümü, ANKARA<br />

Allerji; genetik yatkınlığı olan bazı kişilerde allerjen olarak adlandırılan normalde<br />

zararsız olan madde ya da maddelere karşı vücudun aşırı derecede ve zararlı bir<br />

savunma tepkisi göstermesidir. Polenler, küf mantarı sporları, ev tozu akarları, hayvan<br />

kılı, epiteli, tüyleri ve salgısı, besinler, ilaçlar, lateks ve arı zehri en sık karşılaştığımız<br />

alerjenlerdir. Dış ortam alerjenlerinden en önemlileri polenler ve mantar sporlarıdır.<br />

Polenler mevsimsel alerjenler olarak nitelendirilmekle beraber havada uzun süre asılı<br />

kalabilmeleri ve çapraz reaksiyonlardan dolayı tüm yıl boyunca etkili alerjenlerdir. Küf<br />

mantarlarının saprofitik olma özelliklerinden dolayı sporları hem iç ortam hem de dış<br />

ortam alerjenleridir. Kayseri ili atmosferik polenlerinin incelendiği çalışmada polenlerin<br />

yoğun olarak görüldüğü dönem Nisan-Ekim periyodu olarak belirlenmiştir. En yüksek<br />

polen konsantrasyonu Mayıs ayında en düşük konsantrasyon ise Ocak ayında<br />

saptanmıştır. Haziran ve Temmuz aylarında ağaç polenlerinin azalması ile beraber<br />

polen konsantrasyonunda belirgin düşüş saptanmıştır. Bunun yanında Gramineae ve<br />

Umbelliferae gibi bazı otsu taksonların en yüksek polen konsantrasyonları bu aylarda<br />

saptanmıştır.<br />

YUMURTA TAVUĞU RASYONUNA PROPOLİS İLAVESİNİN YUMURTA KALİTESİ<br />

ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Duran ÖZKÖK 1 , Kaan M. İŞCAN 2<br />

1 Erciyes Üniversitesi, Safiye Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, 38039 Kayseri<br />

2 Erciyes Üniversitesi, Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Zootekni Anabilim Dalı, 38090 Kayseri<br />

Bu çalışma, yumurtacı tavukların rasyonuna ilave edilen propolisin yumurta kalitesi<br />

üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yürütüldü. On sekiz haftalık yaşta 240 adet<br />

Bovans beyaz yumurtacı hat tavuklar her grupta 60 tavuk olacak şekilde bir kontrol ve üç<br />

deneme grubuna ayrıldı. Hayvanlar 32 hafta süresince 0, 100, 200 ve 400 mg/kg<br />

propolis katkılı yem ile beslendi. Yem ve su ad libitum olarak sağlandı. Yumurta kalitesi<br />

kriterlerinden Haugh birimi ve yumurta kabuk kalınlığı değerleri araştırma süresince 28<br />

günde bir belirlendi.<br />

Araştırma sonucunda denemede kullanılan propolis dozlarının yumurta kalitesi<br />

değerlerinden Haugh birimi ve yumurta kabuk kalınlığı üzerine istatistiksel olarak önemli<br />

bir etkisi olmadı (P>0.05). Bu sebeple çok sayıda faydalı biyolojik aktivitesi olan<br />

45


propolisin yumurta tavuklarında sağlık koruyucu ve iyileştirici etkilerinin araştırılması<br />

faydalı olacaktır.<br />

Anahtar kelimeler: Yumurta tavuğu, propolis, performans, yumurta kalitesi<br />

ÇAM BALI ÜRETİMİNİN ÜLKE ARICISI İÇİN ÖNEMİ, SAĞLADIĞI FAYDALAR VE<br />

ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER<br />

Ziya ŞAHİN 1 , Sezai ERGİNOGLU 2<br />

1 Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği (MAYBİR) Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Arı<br />

Yetiştiricileri Merkez Birliği (TAB) Yönetim Kurulu 2. Başkanı.<br />

2 Veteriner Hekim. Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği (MAYBİR) Arı Sağlığı Danışmanı.<br />

Çam balı; çam ağacı üzerinde yaşamını devam ettiren Marchalina hellenica denilen bir<br />

böcek sayesinde elde edilmektedir. Ülkemizde çam pamuklu koşnili, basura veya<br />

balsıra böceği olarak ta bilinmektedir. Bu böceğin dünyadaki yayılımının %92 sinin<br />

ülkemiz ormanları olduğu görülmektedir. Dünya çam balı üretiminde ülkemiz rakipsiz<br />

konumdadır. Çam balı üretiminin yapıldığı illerde ve köylerinde diğer illerimize göre<br />

daha fazla arıcılık yapılmaktadır. Arıcılık, bu illerdeki orman köylülerinin ekonomilerinin<br />

yanında dünden bu güne kültürlerine de giren bir üretim faaliyetidir. Bu alanlar bölge<br />

arıcısının bal bahçeleridir. Yüz yıllardır gerek bölge insanına gerekse ülke arıcılarına<br />

ciddi anlamda kaynak yaratan çam balı üretim ormanlarının korunması ve geliştirilmesi<br />

hususlarında çalıştaylar ve paneller yapılmasına rağmen, maalesef yasal<br />

düzenlemeler yapılamamıştır. Ancak; 2009 yılından bu yana başlayan süreçte orman<br />

teşkilatının tüm çalışmalarında planlama ve silvikültürel çalışmalarında arıcılığında<br />

dikkate alındığı görülmektedir. Türkiye arıcılığı ve ormancılığı açısından sevindirici bir<br />

gelişmedir. Bundan böyle daha iyi nasıl faydalanırız, nasıl geliştiririz ve koruruz<br />

konularını konuşacağımızı ümit ediyorum. Orman mülkiyetini elinde bulunduran,<br />

bakım ve muhafazasını yapan orman teşkilatı ile geçimini bal ormanlarından sağlayan<br />

arıcıların amaçlarının örtüşmesi gerektiğini düşünmekteyiz.<br />

Bu makalede çam balı üretiminin bölge insanı ve ülke arıcısı için önemi, üretiminin<br />

sağladığı faydalar ve bu alanlarda alınması gereken tedbirler üretici bakışı ile ele<br />

alınacaktır.<br />

Anahtar Kelime . Çam Balı, Orman, Marchalina Hellenica, arıcı<br />

46


ARI ÜRÜNLERİNİN (BAL, POLEN, PROPOLİS) BİYOAKTİF ÖZELLİKLERİ<br />

Sevgi KOLAYLI 1 , Oktay YILDIZ 2 , Hüseyin ŞAHİN 1 , Özlem TARHAN 1<br />

1 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen <strong>Fakültesi</strong>, Kimya Bölümü, Trabzon<br />

2 Giresun Üniversitesi, Şebinkrahisar Meslek Yüksekokulu, Gıda Teknolojisi Bölümü,<br />

Giresun<br />

oktayyildiz29@hotmail.com<br />

Gerek organizmalarda gerekse laboratuvar şartlarında biyokimyasal açıdan olumsuz<br />

bir etki gösteren bir reaksiyonda kontrol edici olarak rol oynayan, bu etkileri ortadan<br />

kaldıran, zararlı etkiyi azaltan veya dönüştürerek yok eden etkilerin hepsine biyolojik<br />

etkinlik, biyolojik açıdan etkin maddelere de biyolojik aktif maddeler veya biyoaktif<br />

maddeler denir. Doğada birçok biyoaktif özellik gösteren bileşik mevcuttur. Bu<br />

bileşiklerin büyük çoğunluğu bitkiler tarafından metabolizma ürünü olarak<br />

sentezlenmektedir. Bitkilerdeki hastalıkları tedavi edici özellik taşıyan etken maddeler<br />

bitkilerin, çiçek, yaprak, tohum, meyve, kök, gövde, kabuk gibi bölümlerine bulunabilir.<br />

Arıların insanlığa hediyesi olan bal, polen ve propolis bitki kaynaklı üretilen biyoaktif<br />

özellikleri yüksek gıdalardır. Balın bileşimi çeşitlilik göstermekle birlikte tipik bir bal<br />

ortalama % 20 nem, % 76 şeker, % 0.18 kül, % 1 toplam polifenol, protein gibi<br />

bileşenlerin yanı sıra koruyucu olarak -tokoferol, askorbik asit, flavonoidler ve diğer<br />

fenolikler, glukoz oksidaz, katalaz ve peroksidaz gibi enzimleri içerir. [1] Bal besin<br />

değerinin yanı sıra alternatif tıpta da kullanılmaktadır. [2, 3] Polen bitkinin erkek<br />

gametini dişi gamete taşıyan bir yapı olup bir canlının büyüyüp gelişebilmesi için<br />

günlük alınması gereken aminoasitleri, vitaminleri ve mineral maddeleri yeterli<br />

miktarlarda ve denge içinde bulunduran bir besin maddesidir. Yapısında bulunan<br />

fenolik asitler ve flavonoidlerin potansiyel antioksidan olarak, superokside anyonları ve<br />

lipid peroksid radikallerini temizledikleri ve serbest radikaller ile ilişkili olaylarda<br />

hidrojenasyon veya kompleks yapılar oluşturarak okside edici ajanları stabilize<br />

edebildikleri gösterilmiştir. [4, 5, 6] Propolis ise arıların bitkilerden topladığı reçinemsi<br />

madde olup kovanın savunmasında, dezenfeksiyonunda ve yalıtımında önemli rol<br />

almaktadır. Antioksidan [7] antibakteriyal antiviral ve antitümoral gibi pek çok<br />

özelliğinden dolayı kullanılmaktadır. [8,9] Arı ürünlerinin bu gibi biyoaktif<br />

özelliklerinden dolayı oldukça değerli gıdalar olmasına karşın yeterli değeri alması<br />

ancak onlarla ilgili bilimsel çalışmaların artması ve tüketicilerin bu gıdaları öğünsel<br />

tüketime taşımaları ile sağlanacaktır.<br />

47


ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ<br />

48


TÜRKİYE ARI YETİŞTİRİCİLERİ MERKEZ BİRLİĞİ KURULUŞU ve ÇALIŞMALARI<br />

Bahri YILMAZ<br />

TAB BAŞKANI<br />

10 <strong>Mart</strong> 2001 tarih ve 24338 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4631<br />

sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun 4. Maddesi gereği illerde arı yetiştirici birlikleri<br />

kurulmuştur.<br />

05.05.2003 Tarihinde Tarım Bakanlığı organizasyonunda yapılan toplantıda, 18 il<br />

birliği, Türkiye Arı Yetiştiricileri birliğinin kuruluşu için karar almıştır. Kurucu başkanlığa<br />

Bahri yılmaz seçildi.<br />

Kurucu birlikler; Kuruluşunu ve 1.genel kurulunu yapmış olan İl birlikleri merkez<br />

birliğinin kuruluşunu gerçekleştirdiler.(Ankara, Muğla, Ordu, Artvin, Tekirdağ, Kocaeli,<br />

Diyarbakır, İzmir, Konya, Adana, Balıkesir, <strong>Çanakkale</strong>, Bursa, Mersin, Sivas, Denizli,<br />

Edirne, Antalya, Samsun, Balıkesir, Bitlis, Hatay,)<br />

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği’nin kuruluş işlemleri Geçici Yönetim Kurulu<br />

tarafından takip edilmiş, 20.06.2003 tarihli ve 180443 nolu Ticaret Sicil Gazetesi’nde<br />

yayımlanarak tescil edilmiştir.<br />

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği 23.10.2003 tarihinde ise I. Olağan Genel<br />

Kurulu’nu 31 il birliği yapmıştır.<br />

Türkiye arı yetiştiricileri Merkez Birliği 2005,yılı sonuna kadar, 71 il Birliği<br />

kurulmuştur. 11.840 üye arıcı. Diğer illerde Birliklerin kurulması faaliyetine devam<br />

edilmiştir.<br />

Ülkemizde 22 Ekim 2000 tarihinde yürürlüğe giren bal mumu ve bal ile ilgili Gıda<br />

Kodeksi’ne göre, bal paketleyicileri ile ( 5–4–2005) bal zirvesi, balmumu üreticileri(22–<br />

3–2005) temel petek zirvesi yapıldı. Bal Tebliğ 25 11 2005 yeniden düzenlendi.<br />

29–12–2005 tarihinde 2. olağan genel kurul yapılmıştır. 2007 yılında Balkan<br />

konferansı düzenlenmiştir,<br />

TAB 3.Olağan genel kurulu 18–6–2008 yaptı. Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez<br />

Birliği olarak kuruluşunu tamamlamıştır. Türkiye de illerin tamamında il birliklerinin, 46<br />

387 adet kayıtlı profesyonel Arıcı var. Arıcı üyelerin 5,4 milyon adat kayıtlı Arılı kovan<br />

varlığı ile 83 bin ton bal üretimi yapmaktadır.<br />

2008 yılında yapılan 3.Olağan genel kurulundan bugüne kadar TAB’ın ve il birliklerinin<br />

kurumsal bir yapıya kavuşması için yönetim kurulu, denetim kurulu üyelerimizle ve il<br />

birlik başkanlarımızın ve sektör temsilcilerinindi görüşlerini alarak neler<br />

yapılabileceğimiz hususunda uygulamada başarılı sonuç almak için çalışmalar<br />

yapmaktı. Yaptığımız bütün çalışmaların uygulaması İl birlik başkanlarının ortak<br />

görüşleri doğrultusunda başlatılmıştır.<br />

TAB Dünya arıcılar birliği ailesi içine 78 yıl sonra katılmıştır. Çabalarımız ülkemiz<br />

arıcılığını hak ettiği yere getirmektir. Görev aldığımız dönemlerde Balkan ülkeleri,<br />

Apislavya, Orta Doğu ülkeleri, İslam Ülkeleri, Arap ülkeleri ve AB ülkeleri ve diğer<br />

49


ülkelerle yaptığımız çalışmalara bakıldığında hedefimizin Dünya arıcılar ailesinde ön<br />

saflarda yer almak olduğu görülmektedir. Türkiye Arıcılığının AB’ye uyum sürecinde<br />

yaşaması muhtemel olan sorunlara bir an önce çözüm getirilebilmesi için, sektörün<br />

yapısının ayrıntılı olarak irdelenmesi, bu süreçte sektörün diğer bal üreticisi ülkeler ile<br />

rekabet eder duruma getirilmesi gerekmektedir. Ülkemiz arıcılığının sorunlarının<br />

çözümü, Bakanlık-Üniversite ve Sektör İşbirliği üçlü çalışma grubunun iradesinde<br />

olduğunu, bu anlamda TAB olarak öncelikli hedefimizin bu olduğunu belirtmek isterim.<br />

Ferdi, tek taraflı çalışmalar bu güne kadar sorunlara çare olmamıştır. Tek taraflı<br />

üretilen çözüm önerileri ve çalışmalar günü birlik sorunlara çare ola bilmiş ise de genel<br />

sorunlarımıza çare olamadığı için aynı kısır döngü devam etmiştir.<br />

TAB’ın 2008 yılındaki genel kurulunda ülkemiz arıcılığı, sorunları ve çözüm önerileri<br />

bölümünde ki görüş ve yaptırımlarında şöyle demiştik:<br />

Arıcılığımızda, günü birlik politik uygulamalardan ziyade kalıcı, geleceğe dönük<br />

politikaların uygulaması sağlanacaktır.<br />

Önceliğimiz, Bakanlık-Üniversite ve Sektör İşbirliği ile hiç vakit kaybetmeden<br />

çalışma grubu oluşturmaktı. Öncelikle her kurum, kuruluş ve bilim dünyası bu konuya<br />

bakış açılarını ortaya koymak durumundadır.<br />

Arıcılık sektörünün üretici kanadı olarak hareket şeklimizi bundan böyle oluşturmak<br />

durumundayız.<br />

TAB olarak öncelikli hedefimiz bakanlık-üniversite ve sektör temsilcileri ile<br />

ülkemiz arıcılığını masaya yatırıp ve ülkesel arıcılık sorunlarının reçetesini<br />

hazırlamak olacaktır. Şeklinde deklare etmiştik. Bu sözlerimizden hareketle 17–18<br />

Ocak 2009 tarihinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın himayesinde sektörümüzün 45<br />

temsilcisinin katıldığı ortak akıl grubu toplantısı yapılmıştır. Yapılan toplantıda<br />

ülkemiz arıcılık sektörünün sorunları ve çözüm önerileri çok geniş perspektifte ele<br />

alınmış ve 19 konu başlığı altında tespitler yapılarak çözümü konusunda birliktelik<br />

oluşturulmuştur.<br />

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği olarak kuruluşunu tamamlamıştır. Türkiye<br />

de illerin tamamında il birliklerinin, 46 387 adet kayıtlı profesyonel Arıcı var. Arıcı<br />

üyelerin 5,4 milyon adat kayıtlı Arılı kovan varlığı ile 83 bin ton bal üretimi<br />

yapmaktadır.<br />

Bu güce sahibi olan bizler arıcımızın ve sektörün sorunlarının çözümü noktasında her<br />

türlü çabayı gösterdik ve göstermekteyiz. Ancak, sektörde söz sahibi olanlardan aynı<br />

iradeyi görmediğimizi ifade ederiz. Ancak, geçen 2 yıllık sürede yapılan her yeni<br />

uygulamada ortak akıl toplantısında alınan kararlar olduğunu da söylemek isteriz. Bu<br />

toplantıda alınan karar doğrultusunda ülke arıcılığı ve sorunlarının çözümü için irade<br />

noktasındaki her kurum ve kuruluşa arıcılığımızın fiili şartlardaki konu ile ilgili<br />

sorunlarını aktardık.<br />

Geçen süreçte girişimlerimiz ve yapılanları başlıklar halinde bakacak olursak:<br />

BAL VEREN BİTKİLER<br />

Çevre ve orman bakanlığı-tab-harüm işbirliği ile Arıcılık ve orman ilişkisinin<br />

geliştirilmesi hususlarında ortak akıl grubu toplantılarında alınan kararlar çerçevesinde<br />

çalışmalar yapılmış ve aşağıdaki protokol hazırlanarak uygulamaya konmuştur.<br />

50


Arılar ve arıcılar ormanlarımızın devamlı konuklardır diyen, Prof Dr. Veysel Eroğlu’na<br />

ve çalışanlarına Türk arıcısı adına şükranlarımızı iletiyoruz.<br />

a)Orman alanlarına arılar için su göletleri yapılması.<br />

b)Yangın şeritlerine ve orman yollarına bal veren ve yangına dayanıklı bitkilerin<br />

dikilmesi.<br />

c)Bal ormanları kurulması. (22 adet bal ormanından ilki Afyonun Şuhut ilçesi Ağzı kara<br />

göleti etrafında kuruldu, 8 Mayıs 2010 tarihinde çevre ve orman bakanının katılımı ile<br />

açıldı)<br />

d)Balsıralı kızılçam çam alanları korumaya alındı.<br />

e)Bal ormanı alanlarında arıları koyacak alanların açılması sağlandı.<br />

f)Orman alanlarında konaklayan arıcıdan herhangi bir ücret alınmaması kararlaştırıldı.<br />

g)Gerektiğinde ormanlık alanlarda üretilen balların tesciline yardımcı olunması ile Türk<br />

balının rekabet şansı artacak.<br />

f)Muğla çam balı arı eko tipinin korunması ve ıslahına destek olmak,<br />

g) Çam balı yapan, çam balsıralı böceği gen kaynakları koruma kapsamına alındı.<br />

ZİRAAT BANKASI TARIMSAL KREDİLER ( ARICILIK KREDİLERİ)<br />

Tarımda kullandırılan arıcılık Yatırım kredilerinin yıllık faiz oranları % 13 den % 6,5<br />

düşürülmesi sağlandı.<br />

Birlik üyelerimiz arıcılarımıza girdi alımında kullanılmak üzere 6 ay ödemesiz ve faizsiz<br />

BAŞAK KART çıkartılmıştır.<br />

2010 yılında ise; işletme ve yatırım kredileri yıllık faiz oranı % 6.50 ayrıca işletme<br />

kredilerinin ödeme süresini 2 yıla çıkartılmıştır.<br />

AKS girmiş arıcılara 10.000 TL, 2 kefille ipoteksiz kredi verilebilmesi kolaylığı<br />

getirilmiştir. Diğer taraftan arıcılıkta kullanılan tüm alet ve malzemeler 5 yıllık yatırım<br />

kredileri içine konarak uygulamaya açıldı.<br />

Hasat kredisi, Araç kredisi, Yatırım kredisi, Başak kart vb. gibi kredi kullanımında<br />

uygulamalar sağlandı.<br />

Sonuçta; Ürünlerini, kredi ödemelerimin zamanı daraldı hemen satmalıyım<br />

düşüncesinden kurtulmaları, krediler arıcılarımızın fiili şartlarına uygun oluşturulmaya<br />

çalışılmıştır. Bu çalışmaları yürütmek için TC <strong>Ziraat</strong> bankası genel müdürlüğü ile<br />

protokol yapılmıştır.<br />

DESTEKLEMELER<br />

Aktif arılı kovana verilen 2008 yılında 4,5 TL,2009 6 TL, 2010 yılında 6 TL desteğin<br />

yetersiz olduğu yönündeki girişimlerimizden sonuç alamadık.<br />

Tarım ve Köy işleri Bakanlığınca yürütülen, Kırsal kalkınma projelerin içine arıcılık<br />

malzemeleri, makine donanım yatırımları, bal paketleme, petek, polen kurutma vb.<br />

%50 hibe kapsamına aldırılmıştır. Ayrıca tarım danışmanlığı uygulamasına başlandı.<br />

51


Tarım ve kırsal kalkınma kurumunun stratejisinde arıcılığın yer alması<br />

sağlanmıştır.Diğer destekleme modelleri üzerinde çalışılmaktadır.<br />

GEZGİNCİ ARICILIK<br />

Arıcılığımızın lokomotifi konumundaki gezginci arıcılarımızın sorunlarına çözüm bulma<br />

yolundaki çabalarımız yapılanmalar ve çıkması beklenen yasalar ile ikincil yasal<br />

mevzuat hazırlığında sağlanacaktır. (5996 veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve<br />

yem kanununa bağlı yönetmenlikler)<br />

Gezginci arıcılarımızı en fazla sorunlarından 2 tanesi konaklama ve arı sağlık<br />

raporları tanzimidir.<br />

Arıcılık ile ilgili çalışmalarda, Tarım bakanlığı ve İçişleri bakanlığınca 81 il valiliğine 21<br />

Mayıs 2010 tarihinde arıcılık genelgesi yayımlandı. Duyurunun kaymakamlıklara ve<br />

tarım İl/ilçe müdürlüklerine ulaştırıldı.<br />

Arıcılık yönetmeliğinin değişik 5. maddesi gereğince arıcılardan konaklama ücreti<br />

dâhil hiçbir ad altında ücret talep edilmemesi,<br />

Netice itibarıyla; sektörde istihdam sağlaması, kovan sayısı, bal ve diğer arı ürünleri<br />

(balmumu, polen, arı sütü, propolis ve arı zehri) üretimi yapan arıcılarımızın çalışma<br />

kolaylığı sağlandı.<br />

Dünyanın sayılı ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alan ülkemiz, arıcılık faaliyetlerinin,<br />

geliştirilmesi ve desteklenmesi kapsamında gösterilecek kolaylıklar aynı zamanda<br />

Polinasyon katkısı ile bitkisel üretimde de üretim, verim ve kalite artışı sağlayarak<br />

milli ekonomiye önemli katkı sağlayacaktır. İlgili birimlerin talimatlandırılması sağlandı.<br />

2010 yılı sonu itibariyle, veteriner sağlık raporlarının sezonluk (4–6 aylık sürelerde<br />

verilmesi) gidilen yerde vize edilmesi yolundaki alınan kararlar ve daha sonraki<br />

uygulama taleplerimiz 5996 Veteriner hizmetleri, Bitki sağlığı, Gıda ve Yem<br />

kanunu, ikincil yasal mevzuat hazırlığı ile sağlanacaktır. Yönetmenliğin çıkmasını<br />

beklemekteyiz. Bu arada veteriner sağlık raporlarının geçerlilik süresi 21 gün<br />

olduğunu belirtmek isterim.<br />

KAÇAK ARI ÜRÜNLERİ-SAHTE BAL<br />

Türkiye ye sınırlardan kaçak yollarla ya da kuşyemi diye giren arı ürünleri arcılığımıza<br />

vurulan en büyük darbedir. Ülkemiz arıcılığının gelişmesini engellemektedir.<br />

Arıcılığımızın bitmesi arıcılık sektörünün yok olması ile kalmayacak, tarım ve<br />

hayvancılık sektörünü de beraberinde yok olacaktır. Piyasada dolaşan yapma ballarda<br />

üretimimizin Pazar değerini düşürdüğü gibi tüketicilerin bala olan öz güvenleri<br />

kalmamıştır. Kaçak arı ürünleri ve yapma bal ‘ı aynı kategoride değerlendiriyor<br />

bunlarla mücadelemizi sürdürüyoruz.<br />

Ülkemize olan sorumluluğumuzdan ve duyarlılığımızdan dolayı öncelikle sorumlu<br />

kurumlarımızı konu ile ilgili hareket etmeleri için uyardık. Kaçak ve sahte ürünlerle<br />

ilgili olarak kurumlarımız hassasiyet gösterdiler. Yapılması gerekenler noktasında<br />

çalışmalarımızı hassasiyetle sürdürmekteyiz. Arılarımızın emeğini kimseye<br />

çaldırmayacağız.<br />

3 Şubat 2010 tarihinde Tarım ve Köyişleri bakanlığı müsteşarı başkanlığında üst<br />

düzey toplantı yapıldı, Bal tebliği, Alkolsüz içecekler tebliği, Etiketleme tebliği yeniden<br />

düzenlenmesi kararlaştırıldı.<br />

52


Tarım ve Köyişleri bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığın nezdinde yaptığımız<br />

girişimler ve ekip çalışmaları sonuç vermeye başlamıştır, otellere yapılan denetimler<br />

sonucu otel balı tanımlı Glikoz denetimler sonucu satışı engellenmiştir.<br />

ARICILIK GİRDİLERİ (TEMEL PETEK)<br />

Doğal bal üretmek sorumluluk anlayışımızın ve işimizin gereğidir. Bu amaç<br />

doğrultusunda her türlü çalışmanın içinde olduk. Ancak doğal ürün için doğal girdi<br />

konusunda bu güne kadar hiçbir yardım ve çaba görmedik.<br />

Özellikle petek üretimimizde yaşanan olumsuzlukların bedeli arıcılarımıza mal<br />

edilmemelidir. İşte bu noktadan hareketle bütün petek üretim tesislerinin<br />

Sterilizasyonlarının oluşturması gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak yakından takip<br />

ediyoruz. Petek üretiminde sterilize sistemi olmayan kuruluşlardan petek işlenmesi<br />

engellenecek ve kuruluş bazında şikâyet edilecektir. KKGM 2010/02 sayı genelgede<br />

petek üretim işletmeleri denetimlerin başladığını görmekteyiz, para vererek peteklerle<br />

hastalık satın almak istemiyoruz. İthal gelen bal mumlarının da Yavru arı hastalıkları<br />

yönünden analizlerinin yapılmasını talep ettik. Türk Gıda kodeksi bal tebliğinde<br />

tekliflerimiz gündeme alındı.<br />

DAMIZLIK<br />

Bal arılarındaki zengin genetik çeşitlilik ile Türkiye, bal arıları açısından Anadolu gen<br />

merkezi durumundadır.<br />

Bu zenginlik, Apis mellifera’nın ırk ve çeşitli eko tiplerini içermektedir:<br />

Bu eko tipler; Anadolu, Kafkas, Karadeniz, Muğla, Trakya ve Güney Anadolu’dur<br />

Türkiye bal arılarının gen kaynaklarını koruma ve ıslahı projesinin hazırlanmıştır,<br />

Tarım ve Köyişleri bakanlığının ilgili birimlerine sunuldu.<br />

KURUMSAL YAPI<br />

Kurumsallaşmaya çok önem veriyoruz. Tüm il birliklerimiz idari ve mali olarak<br />

işlevlerinin aynı olmasını arzu ediyoruz. Bu doğrultuda ilgili kurumlardan ve<br />

Bakanlıklardan yeterli destek alınarak eğitimlerimiz devam edecektir.<br />

Kurduğumuz AKS ile Türkiye de üretilen tüm arı ürünlerinin kayıt altına alınması<br />

ve haksız rekabet engellenecektir.<br />

TAB tarafından hazırlanan strateji planımızla önümüzdeki beş yılı planlamış<br />

bulunuyoruz.<br />

POLİNASYON<br />

Kuruluşumuzdan bu yana her platformda bıkmadan tarım alanları için arının önemini,<br />

arının bitki için su kadar önemli olduğunu vurgulamaktayız, sonuç alıncaya kadar<br />

kamuoyu oluşturmaya devam edeceğiz. Arıcılara Polinasyon desteği ödeninceye<br />

kadar. (Birkaç örnek Ayçiçeğinde %62, Kirazda %75, Elmada %47, Bademde%90,<br />

Korungada %78 bal arıları verim artışı sağlıyor bunu bilincindeyiz.)<br />

Arıcı kardeşlerimize bir uyarımız var. Ayçiçeği tozlaşmasında arıcılarımıza ücret<br />

ödenmektedir. Bu bir lütuf değildir. Arılarımızın emeğidir. Arıcılar bunun daha fazlasını<br />

hak ettiklerinin bilincinde değiller. Sevgili meslektaşlarım bırakınız sizlerin adına<br />

pazarlıkları birlikleriniz yapsın. Sizlere gelen işletme sahiplerine birliğinizi gösterin.<br />

53


Nasıl daha fazla kazandığınızı göreceksiniz. Ben demeyi bırakıp biz diyebildiğimiz gün<br />

alın terimiz yerde kalmayacaktır.<br />

PAZARLAMA<br />

Arıcılıkta en önemli sorunlarımızdan bir tanesi pazarlamadır. Örgütlenmedeki<br />

aksaklıklarımız nedeni ile çözümünde çok zorlandığımız, ürettiğimizi değer fiyatından<br />

satamamamızdır. Konunun çözümü ile ilgili olarak neler yaptık.<br />

2 Temmuz 2009 tarihinde, 2009 yılında üreticiye 1 kg balın maliyeti çıkartılmış kg/<br />

6.30Tl il birliklerimize deklare edilmiş ve bu maliyet fiyatının altında bal satılmaması<br />

hususunda açıklamalarda bulunulmuştur. Bu balların market fiyatları 12–30 TL<br />

arasındadır.<br />

Doğrudan satış kanalı ile tüketiciye daha ucuz ürün sunmayı hedefliyoruz.<br />

Bal paketleyici dernekleri temsilcileri ile bir araya gelinerek çözüm için arayışımız oldu.<br />

Muğla’da ve Ankara’da olmak üzere 2 toplantı yapıldı. Bal fiyatlarına karışmamamız<br />

konusunda tavsiyeler aldık.<br />

TAB’ın ürettiği balın fiyatına seyirci kalması gibi bir saçmalık olamazdı.<br />

Konunun önemi ve hassasiyeti kamuoyunun bilgisine sunulmak üzere görsel ve yazılı<br />

basının dikkati çekildi. Eylül, Ekim ve Kasım aylarında haftada bir yayın organı konuyu<br />

gündeme taşıdı.<br />

TAB, Muğla da eylem gerçekleştirdi. Bal fiyatlarındaki düşüşün nedenleri, sektör<br />

içindeki kuruluşların bu konudaki sorumluluk payları, arıcı, merkez birliği ve il birlikleri<br />

olarak neler yapıla bileceği açıklandı. En önemlisinde ürettiğimiz balları bağırıp<br />

çağırarak dökmedik, 5000 kavanoz bal tüketici ile buluşturduk. Katılıma gelince<br />

bildiğiniz gibi herkes başkalarından bir şeyler yapsın diye bekliyor hep aynı hastalık.<br />

Sevgili arıcı dostlarım, ülkemizde bal fiyatlarında tekelleşme hâkimdir. Balı üreten<br />

olduğumuz gibi işleyen ve alan olacağız. Veyahut Birlik olup direneceğiz. Direnmez<br />

iseniz üzerimizde daha çok (arıcı keneleri) varroalar beslenecektir. Her il ürettiği balı<br />

marka yapıp TAB markası ile yurt içi yurt dışı pazarlara sunacaktır.<br />

Gelişmiş ülkelerde bal ve arı ürünleri tüketimi oldukça fazladır. Bal dış alımına<br />

baktığımızda Japonya 60 bin ton, Almanya 94 bin ton, ABD 105 bin ton dış alım<br />

yapmaktadırlar.<br />

Çok zor şartlarda ürettiğimiz balımızı pazara çıkarmaya kesin karalıyız. Yirmi iki il<br />

birliğimizde markalar alındı, iç pazarda bal evleri projemiz ile tüketiciye ulaşacağız.<br />

ARICILIK YASASI<br />

Tüm sorunlarımızın özünde ülkemiz tarımının sigortası konumundaki arcılığın günü<br />

birlik yönetmeliklerle idare edilmeye çalışılmasıdır. Konunun önemi ve ehemmiyeti<br />

meclis çatısı altındaki partilere anlatılmış ayrıca tarım komisyonu başkanı Sayın Vahit<br />

KİRİŞCİ ile de görüşülmüş. Görüşmelerimizden olumlu sonuçlar alınması üzerine<br />

arıcılık yasası taslağı çalışılmaya başlanmıştır.<br />

TAB, Bal evleri projesi uygulamaya konacaktır. Bu konuda her arıcı destek<br />

sağlayacaktır. Aksi takdirde Acımasız sermayenin tuzağında yok olup gideceğiz.<br />

Sizleri TAB olarak iyi günde değil, acıda, tasada ve sevinçte birlik olmaya davet<br />

ediyoruz.<br />

54


Sevgili üyelerimiz, takdir edersiniz ki sektörün rehabilite çalışmaları hemen sonuç<br />

vermiyor. Devletin mevcut yapısı ile arıcının ve sivil toplum kuruluşlarının uyum içinde<br />

çalışmaları zaman içinde ve sürekli takip edilirse netice vermektedir.<br />

Devlet Kurumları, Üniversiteler ve Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği işbirliği içinde<br />

çalışmaktadır.<br />

Çalışmada emeği geçen ekip arkadaşlarımla, sürdürülebilir, kalıcı, bereketli bir arıcılık<br />

için çalışmak ve buluşmak dileğimizle.<br />

TÜRKİYE ARICILIĞININ DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI İÇİNDE HACETTEPE<br />

ÜNİVERSİTESİ ARI VE ARI ÜRÜNLERİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA<br />

MERKEZİNİN(HARÜM) YERİ<br />

Kadriye SORKUN<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen <strong>Fakültesi</strong> Biyoloji Bölümü<br />

Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü<br />

Beytepe-Ankara<br />

Milyonlarca yıldan bu yana çok fazla genetik ve morfolojik değişikliğe uğramadan<br />

günümüze ulaşan bal arısı ve onun çok yakın dostu nektar ve polen veren bitkilerin<br />

birlikte verdikleri yaşam serüveninin genel adıdır arıcılık.<br />

Tüm dünyada olduğu gibi Anadolu’da da arıcılığın bir tarihçesi vardır ve bu tarihçe<br />

1500-1600’lü yıllara kadar dayanmaktadır. Şeker fabrikalarının henüz açılmadığı<br />

dönemlerde bal ve pekmez tatlandırıcı olarak tüketilmekte ve fırıncılık işlerinde<br />

kullanılmaktaydı.<br />

Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ise, her konuda olduğu gibi arıcılık konusunda da<br />

birçok çalışma başlatılmış ve arıcılığın bir iş kolu olarak algılanmasına paralel olarak<br />

kırsal kalkınma alanında kullanılması ön plana çıkmıştır.<br />

1950’li yıllara gelindiğinde Tarım Bakanlığı kanalı ile Ankara’da bir arıcılık enstitüsü<br />

kurulmuştur. Bu durum ülkemiz için çok önemli bir adım olmakla birlikte siyasi<br />

nedenlerle kalıcı olamamıştır. Daha sonraki yıllarda kurulan bazı kooperatifler ve<br />

dernekler aracılığı ile benzer çalışmalar yapılmaya başlanmış ise de bu gayretler çok<br />

yeterli düzeyde olamamıştır.<br />

Ancak 1969’lu yılların başında Prof. Dr. Necmi Sönmez önderliğinde kurulan Türkiye<br />

Kalkınma Vakfı (TKV) birçok alanda (et, süt, peynir, halı, arı) kırsal kalkınma<br />

projelerine verdiği önemle anılmaya başlanmış ve Entegre Arıcılık Projesi kapsamında<br />

Ankara-Kazan’da bir arıcılık tesisi kurmuştur. O yıllarda Kazan’da başlayan arı ve<br />

ürünleri çalışmaları dalga dalga tüm yurtta hissedilmeye başlanmış olup arıcı eğitimi,<br />

ana arı üretimi, nektarlı bitki herbaryumunun kurulması, teknik arıcılık dergisinin<br />

çıkarılması, bal analizlerinin yapılması, arı hastalıklarının teşhis ve tedavisi gibi<br />

konularda projeler başlatılmış ve birçok proje hayata geçirilmiştir.<br />

Türkiye üniversitelerinde ise benzer çalışmalar 1970’li yıllarda başlamıştır. Hacettepe<br />

Üniversitesindeki araştırmalar da aynı yıllara paralel olarak devam etmiş ve 2000<br />

yılında ülkemiz üniversitelerinden Hacettepe’de ilk “Arı ve Arı ürünleri Uygulama ve<br />

Araştırma Merkezi” resmen kurulmuştur. Bu yılları takiben birçok üniversitemizde arı<br />

55


ve ürünleri konusunda araştırma merkezleri kurulmaya başlamıştır. 2003 yılında<br />

kurulan Türkiye Arı yetiştiricileri Birliği (TAB) ile arıcılık konusunda yapılan çalışmalar,<br />

projeler belki de son 50 yıldaki çalışmaların önüne geçmiştir. Günümüz Türkiye’sinde<br />

üniversiteler, ilgili bakanlıklar, arıcı birlikleri, sivil toplum örgütleri el ele çalışarak<br />

mevcut durumu “daha ileriye, en iyiye götürme” yarışına girmişlerdir.<br />

ÜLKEMİZ ARICILIĞINDA YENİ YOL HARİTASI KONUSUNDA ÖNERİLER<br />

İbrahim ÇAKMAK<br />

Uludağ Üniversitesi, Arıcılık Geliştirme-Uygulama ve Araştırma Merkezi, Nilüfer-Bursa<br />

Ülkemizin yıllardır süregelen arıcılık problemlerinin çözümü konusunda özellikle son<br />

10 yılda önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen çoğu hala çözüm beklemektedir.<br />

Bu durumda sorunların doğru olarak belirlenmesi en önemli aşama olacaktır. Bu<br />

sorunları ne kadar doğru şekilde teşhis edersek o kadar başarı seviyesini artırma<br />

potansiyeline sahip oluruz. Ana hatları ile ülkemiz arıcılığında yapılması gereken<br />

çalışmaları ana hatları ile özetlersek;<br />

1. Kovan yapımında kullanılan ağaç ve malzemelerin kalitesi, kovan<br />

standartlarının bölgesel veya ulusal düzeyde belirlenmesi,<br />

2. Ham Petekler: deterjan, parafin, naftalin ve ilaç kalıntılarına çözüm<br />

getirilmesi,<br />

3. Beslemede kullanılan kek (soya unu, GDO ürünü fruktoz), şurup, katı şeker<br />

konusundaki karmaşanın çözümlenmesi,<br />

4. Dirençli yerli arı hatlarının seçimi ve yerli ırkların korunması: Başta<br />

Varroa’ya karşı olmak üzere; Güve, Nosema, Mantar, Bakteri, Virüsler,<br />

5. Sentetik kimyasalların yerine doğal ilaçların kullanılması,<br />

6. Tarımsal ilaç kullanılan bölgelerden uzak durulması ve Doğal veya Ekolojik<br />

tarım bölgelerinin tercih edilmesi,<br />

7. Uygun olabilecek bölgelerde ve özellikle ağaçlandırma sahalarında bal<br />

ormanlarının oluşturulması,<br />

8. Arıcılık malzemeleri: özellikle süzme makinaları, depolama kapları gibi tüm<br />

arıcılık malzemelerinde sağlıklı ve mümkünse doğal malzemeler tercih<br />

edilmeli, hijyenik kurallara titizlik gösterilmesi,<br />

9. Gezginci arıcılığın bölgesel ve arı ırklarının doğal habitatlarına göre<br />

yapılması,<br />

10. Bölgesel Arıcılık eğitim merkezleri ve AB tarafından akredite olabilecek<br />

ulusal arı ürünleri analiz laboratuarlarının en kısa zamanda kurulmasıdır.<br />

Tüm bu sorunların veya çoğunun çözülmesi durumunda ülkemiz arıcılığında çok ciddi<br />

anlamda olumlu gelişmeler olacağı kuşkusuzdur. Fakat bu sorunların nitelikli ve yeterli<br />

birikime sahip araştırmacıların çalışmaları sonucunda ancak çözülebileceğini ve<br />

bunun için ciddi oranda emek ve kaynak harcanması gerekmektedir. Sonuçta başta<br />

arıcıların bu sorunların çözümünü Birlikler ve Dernekler vasıtası ile talep etmesi ve<br />

sonucunda Üniversiteler, Tarım Bakanlığı ve Tübitak gibi kurumların arıcılık<br />

konusundaki nitelikli çalışmalara destek vermesi ile mümkün olabilecektir.<br />

Anahtar Kelimeler: Arıcılık sorunları, arıcılık malzemeleri, direnç, hastalıklar, gezginci<br />

arıcılık, tarım ilaçları<br />

56


İZMİR YÖRESİ BAL ARILARININ (Apis mellifera L.) TECRİTLİ ADA<br />

KOŞULLARINDA ISLAH ÇALIŞMALARI<br />

Üzeyir KARACA<br />

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen - İzmir<br />

Ülkemiz sahip olduğu zengin doğal bitki örtüsü ve bölgeden bölgeye farklılık gösteren<br />

ekolojik yapısıyla, başta Anadolu ırkı olmak üzere değişik bal arısı ırk ve ekotiplerinin<br />

gen merkezi durumundadır. Bu konuma ve arıcılığımızda son yıllardaki gelişmelere<br />

rağmen kovan (koloni) başına ortalama bal verimi ancak 16 kg'a yükseltilebilmiştir.<br />

Oysa arıcılığı gelişmiş pek çok ülkede koloni başına ortalama bal verimi 30 kg<br />

dolayında olup bu değerin dünya ortalaması 20 kg'dır. Ülkemizin flora zenginliği ve<br />

sahip olduğu büyük arıcılık potansiyeli dikkate alındığında koloni başına ortalama bal<br />

veriminin yükseltilmesi bir zorunluluktur.<br />

Enstitümüz 2009 yılında suni tohumlama çalışmalarında aksamaların olmasından<br />

sonra ilk 50 koloniyi kıyıdan uzaklığı 11 km olan ve bal arıları bakımından ari olan<br />

Eşek adasına götürme kararı aldık. Koloniler 11 Nisan 2010 tarihinde adaya<br />

götürülmüş ve ilk 50 koloni yanında 280 çekirdek (ruşet) kutucuk köpük kolonileri de<br />

çıkmasına 2 gün kalan ana memeleriyle birlikte adaya gemi yardımıyla götürülmüştür.<br />

Ülkemizde bu çalışmanın ilk olması ve ıslah çalışmasının adada yapılması yönünden<br />

bu tip çalışmalar diğer araştırmalara örnek olacaktır. Adada 28 gün kalınarak 245 adet<br />

ana çiftleştirilmiş, çiftleştirilen analar kafeslere toplanarak Menemen’e getirilmiş ve 200<br />

adede indirilerek koloni oluşturulmuştur. Koloni oluşturulan analarda yetersiz<br />

çiftleştirmenin olmadığı ve iyi bir performans gösterdiği tespit edilmiştir.<br />

Yukarıda verilen açıklamalar çerçevesinde bu projenin amacı; İzmir yöresi bal<br />

arılarının bireysel üstünlüklerine dayanan kitlesel (mass) seleksiyonu ile verimli bir<br />

hattın oluşturulması, bu hattan üretilecek damızlık koloni ve/veya ana arıların bölge<br />

arıcılarına ulaştırılarak üretici düzeyinde koloni başına birim üretkenliğin artırılması, bu<br />

çalışmadan sonra başlatılacak melezleme ve hibrit çalışmaları için gerekli materyalin<br />

oluşturulmasıdır.<br />

KAPADOKYA’DA ARICILIK<br />

Savaş SARIÖZKAN 1 , Abdullah İNCİ 2 , Alparslan YILDIRIM 2 , Önder DÜZLÜ 2<br />

1 Erciyes Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği<br />

ABD, Kayseri<br />

2 Erciyes Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Parazitoloji Anabilim Dalı, Kayseri<br />

Bu çalışmada, küçük Kapadokya olarak tanımlanan bölgede yer alan başta Nevşehir<br />

olmak üzere, Niğde ve Kayseri’de arıcılığın mevcut durumu ortaya konularak yaşanan<br />

sorunlara çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Bölgedeki arıcılığın yapısı, kovan<br />

sayısı, bal üretimi ve verimlilik yönünden hem kendi içerisinde hem de Türkiye geneli<br />

ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Yapılan değerlendirme sonunda, 2008 yılı<br />

57


verilerine göre bölgede en fazla kovan sayısı (39.068 adet) ve bal üretiminin (577 ton)<br />

Kayseri ilinde gerçekleştiği, ancak verimlilik yönünden Niğde ilinin daha iyi durumda<br />

olduğu (18,4 kg/kovan) anlaşılmıştır. Nevşehir ilinin gerek kovan sayısı, gerekse bal<br />

üretimi ve verimlilik konusunda incelenen illerin ortalamasının altında olduğu<br />

belirlenmiştir. Arıcılığın asıl iş kolu olarak görülmesinin, bölgede bu hayvansal üretim<br />

dalının gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.<br />

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ÇİNE ARICILIK MÜZESİ<br />

Mustafa KÖSOĞLU 1 , Cengiz BEKTAŞ 2<br />

1 Adnan Menderes Üniversitesi Çine Meslek Yüksekokulu, Çine- Aydın<br />

2 Bektaş Mimarlık İşliği, Kuzguncuk-İstanbul<br />

Yüzlerce uygarlığa beşiklik etmiş olan Anadoluda çok eski çağlardan beri arıcılık<br />

yapıldığına dair kanıtlar mevcuttur. Anadoluda arıcılığa ait ilk yazılı metinlere M.Ö.<br />

1300 dolaylarında Boğazköy'de bulunan Hitit dönemi yazıtlarında rastlanmaktadır.<br />

Ege Bölgesinde de uzun yıllar arıcılık yapıldığının belirtileri olup, Efes bunlardan en<br />

önemlisidir. Tanrıçanın kutsallığı ile özdeş olan arı Efes antik kentinin simgesidir.<br />

Bugün Türkiye 4,5 milyonun üzerindeki koloni varlığı ile dünyada 2. sırada yer alırken,<br />

ortalama 75 bin ton bal üretimiyle yıllara göre dünya sıralamasında 4.-7. sıralar<br />

arasında yer alır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı istatistiklerine göre ülkede yaklaşık<br />

153.000 arıcı aile bulunmaktadır. Bunların 34.000’i göçer arıcılık yapmaktadır. Bu<br />

üreticiler toplam koloni varlığının % 70–80’ine sahip olup, toplam bal üretiminin,<br />

%90’lık bölümünün bu işletmeler tarafından sağlandığı tahmin edilmektedir.<br />

Ege Bölgesi de 1 milyonun üzerinde koloni varlığı, bir o kadar da göçer arıcıların iklim<br />

şartlarından dolayı kolonileri kışlatmak ve baharda erken geliştirmek yanında,<br />

sonbaharda çam balından yararlanmak için ziyaret ettikleri ülkemizde arıcılığın<br />

yapıldığı en yoğun ve önemli bölgesidir. Bölge aynı zamanda önemli turizm alanlarını<br />

barındırmaktadır.<br />

Bugün dünyada ve özellikle Avrupada çoğu ülkede arıcılık müzesi varken böyle önemli<br />

potansiyele sahip ülkemizde eksikliğini hissettiğimiz bir arıcılık müzesini oluşturmak<br />

amaçlanmıştır. Adnan Menderes Üniversitesi ve Aydın İli Milli Eğitim Müdürlüğü<br />

işbirliğinde, Adnan Menderes Üniversitesi Çine Meslek Yüksekokulu, Çine Belediyesi<br />

ve Çine Gelişim Vakfının ortak projesidir.<br />

Hedefimiz; arıcılığın geçmişten günümüze izlerinin bulunduğu, arıyı gelecek nesiller<br />

sevdirebilen, arıcılarımıza teknik bilgiyi doğru ve uygulamalı aktarabilen, tüketici<br />

bilincinin oluşmasına katkı sağlayan, kendini her gün geliştiren, sanal ortamda da etkili<br />

olan, yaptığı etkinliklerle tanınan dinamik bir müzedir.<br />

58


ARICILIKTA SİGORTA<br />

Hilal ERDOĞAN<br />

Sesyon Sigorta<br />

Arıcılık dikkat ister, emek ister, zaman ister. Biliyoruz ki ailenize, sevdiklerinize ve en<br />

önemlisi kendinize güven dolu bir gelecek hazırlamak için yıllarca çalıştınız. Peki ya<br />

bir gün hiç beklemediğiniz bir anda, elinizde olmayan sebepler yüzünden, tüm<br />

emekleriniz yok olup giderse ne yapardınız?<br />

Biz de sizleri düşündüğümüz için 2009 yılında Türkiye’de bir ilke imza atarak siz<br />

arıcıların sermayesini güvence altına alıyoruz. 2009 yılından bu yana yangın, sel, su<br />

baskını, fırtına, hortum ve nakil esnasındaki kazalardan dolayı ödenen hasar yaklaşık<br />

750.000 TL’nin üzerindedir.<br />

Sermayeniz olan kovanlarınızı bir yıl boyunca kovan başına sadece 1 TL karşılığında<br />

tüm nakillerinizde kazaya karşı ayrıca konaklama yaptığınız yerlerde ateşli yangın, sel,<br />

su baskını ve fırtınaya karşı güvence altına alıp karşılığında 150 TL teminat<br />

verilmektedir.<br />

Ayrıca baraka ve çadırınızı yangın, sel su baskını, fırtına ve hortuma karşı 6 TL<br />

karşılığında güvence altına almakta ve hasar durumunda 3.000 TL teminat<br />

verilmektedir.<br />

ARI ÜRÜNLERİ ÜRETİMİNDE İYİ ARICILIK UYGULAMALARININ ÖNEMİ<br />

Taylan SAMANCI ¹, Aslı Elif SUNAY ²<br />

1 Altıparmak Gıda ve Tic. Koll. Şti. (Balparmak) <strong>Ziraat</strong> Mühendisi, İstanbul<br />

2 Altıparmak Gıda ve Tic. Koll. Şti. (Balparmak) Gıda Yüksek Mühendisi, İstanbul<br />

Arı ürünleri, tüketiciler tarafından yıllar boyunca doğal olarak bilinen ve güvenle<br />

tüketilen gıdalar olmuştur. Ancak arıcılığın gelişmesiyle birlikte ülkemizdeki kovan<br />

sayısının artması, bununla beraber arı hastalıklarının yayılması, tarım ve veteriner<br />

ilaçlarının kullanımının çoğalması arı ürünleri ile ilgili çeşitli gıda güvenliği sorunlarını<br />

gündeme getirmiştir. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, diğer tarımsal<br />

faaliyetlerde olduğu gibi, arı ürünlerinin üretiminde de iyi tarım uygulamaları önem<br />

kazanmıştır. Bal, polen, arı sütü ve propolis gibi arı ürünlerinin üretimi tamamen arazi<br />

şartlarında yapıldığından, üretim aşamalarında ve depolama sırasında arıcıların<br />

ürünlere ilişkin olası biyolojik, kimyasal ve fiziksel tehlikelerle ilgili bilgi sahibi olması ve<br />

gerekli tedbirleri alması önem arz etmektedir. Güvenli ürünlerin üretimi, uygun arılık<br />

seçimi, arıcının bilgi ve deneyimi, üretimde kullanılan araç ve ekipmanlar ve ürünlerin<br />

saklama ve depolama koşullarından etkilenmektedir. Ülkemizde gelişen tarımla<br />

beraber pestisitlerin yaygın olarak kullanılması, su kaynaklarının azalması ve arı<br />

kovanlarının artması arılık yeri seçiminin önemini ortaya çıkarmaktadır. Arı hastalık ve<br />

zararlıları ile mücadelede, arıcının bilgi ve deneyimi ön plana çıkmakta ve ürünlerle<br />

59


ilgili kalıntı riskini direk etkilemektedir. Benzer şekilde, üretimde kullanılan araç ve<br />

ekipmanlar, ağır metal ve mikrobiyolojik kontaminasyon kaynağı ve çapraz bulaşma<br />

etkeni olabilmektedir. Bunun yanında özellikle ülkemizde hasatta çadırların<br />

kullanılması hijyen açısından uygun olmamakta, bu işlemin yoğun arıcılık yapılan<br />

illerde kurulacak modern bal sağım merkezleri ile modernize edilmesi gerekmektedir.<br />

Göçer arıcılık açısından önemli bir başka konu da seyyar tuvalet uygulamasının<br />

yaygınlaşmasıdır.<br />

Bu çalışmada arı ürünlerinin üretiminde gıda güvenliği sorunları aktarılmış ve bu<br />

sorunların çözümüne yönelik iyi arıcılık ve hijyen uygulamaları ülkemiz ve dünyadan<br />

çeşitli örneklerle aktarılmıştır. Sonuç olarak, kovandan sofraya gıda güvenliğinin<br />

sağlanmasının, iyi arıcılık uygulamalarının yaygınlaşması, sektörün konuya olan ilgisi,<br />

modernizasyon çalışmaları, yasal düzenlemeler ve eğitimle olan ilgisi vurgulanmıştır.<br />

MOBIL ARICILIK SISTEMI (MAS)<br />

Feyzullah KONAK Veysel Serkan GÜNBEY Ümit KAYABOYNU<br />

Zir. Yük. Müh., Arıcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Ordu<br />

Özet: Mobil Arıcılık Sistemi gezginci arıcılık koşullarına uygunluğunun araştırılması<br />

(MAS) projesi modern arıcılığı geliştirme konusunda ülkemizde orijinal ilk çalışma<br />

olma özelliği taşımaktadır. MAS, verimsiz birçok koloniden üretim etkinliği yüksek<br />

koloniler oluşturularak kışlatmaya arı bırakılmadan çiçeklerin yoğun nektar salgıladığı<br />

en yakın alanlarda nektar akımlarını hijyenik şartlarda doğal arı ürünlerine<br />

dönüştürülmesine sağlayan bir sistemidir.<br />

MAS 3 bölümden oluşmaktadır. Bölümlerden birincisi 130 adet özel tasarımlı kovan<br />

içeren arılık bölümü, ikincisi 4 kişinin kalabildiği 9 m 2 kullanım alanı olan bir arıcı evi<br />

bölümü, üçüncüsü ise çeşitli amaçlara uygun 5 m 2 'lik çadır bölümüdür. Bu bölümlerin<br />

dışında 2 ton kapasiteli bal deposu ve 650 litre kapasiteli su deposu ile özel çerçeve<br />

taşıma kasaları bulunmaktadır.<br />

MAS uygulaması ülkemiz arıcılığı için yeni bir üretim modeli olarak<br />

değerlendirilmelidir. Başarılı bir üretim planlaması ile çok verimli sonuçlar elde<br />

edilebilecek bir modeldir. İlk yatırım maliyeti biraz yüksek olmakla beraber güvenilir ve<br />

hijyenik arı ürünleri üretmek için ideal bir yöntemdir. Bu sistem özel koloni yönetimi ve<br />

yetiştirme modelleri içerdiğinden yetişmiş teknik eleman ve modern ekipmanlar<br />

gerektirmektedir. Nektarlı bitkilerin çiçeklenme dönemlerine göre planlama yaparak bu<br />

sistem uygulandığında arıcılıkta özellikle bal üretiminde ülke ortalamasından 2-5 kat<br />

fazla bir verim artışı gerçekleştirmenin mümkün olabileceği görülmüştür.<br />

60


ÇANAKKALE ARICILIĞININ GÜNCEL PROFİLİ VE PROFİL BAĞLAMINDA<br />

ÖNERİLER<br />

Coşkun KONYALI 1 Umut ÖZKAN 2 Cahit İLERİ 3 Harun BAYTEKİN 4 Türker SAVAŞ 4<br />

1 <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi Lapseki Meslek Yüksekokulu<br />

2 <strong>Çanakkale</strong> Tarım İl Müdürlüğü<br />

3 <strong>Çanakkale</strong> Arıcılar Birliği<br />

4 <strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong><br />

<strong>Çanakkale</strong> arıcılığının mevcut profilinin ortaya konması durum değerlendirmesi ve<br />

arıcılığın geleceğinin planlanmasında ilk adım olarak kabul edilebilir. Bu amaçla bu<br />

bildiride <strong>Çanakkale</strong> arı yetiştiricileri ile yapılan anket sonuçları ve durum<br />

değerlendirmesi yer almaktadır. Toplamda 78 arıcı ile gerçekleştirilen anket<br />

çalışmasının sonuçlarına göre arıcılıkla uğraşanların yaklaşık %50’sinin 50-59<br />

yaşlarında, ilköğretim mezunu ve farklı meslek ve iş konularından emekli oldukları<br />

tespit edilmiştir. Kovan sayısı irdelendiğinde 100’den daha fazla kovana sahip<br />

arıcıların payının %42 olduğu görülmüştür. Arıcıların %67’sinin 10 çerçeveli kovanları<br />

kullandıkları saptanmıştır. Ankete katılan arıcıların %24’ünin sabit arıcılık yaptığı<br />

görülürken, %66’sının bölge sınırları içerisinde kısa mesafeli göçer arıcılık yaptığı<br />

belirlenmiştir. Bal ana ürün olarak üretilmekte, ayrıca arıcıların %20’sinin polen<br />

üretiminde bulunduğu tespit edilmiştir. Arıcı başına düşen kovan sayısının arıcılık<br />

yapış süresiyle orantılı olarak arttığı tespit edilen diğer bir husustur. Kovan başına bal<br />

veriminin arıcı başına kovan sayısına göre değişimi irdelendiğinde 50-99 kovana sahip<br />

arıcıların daha yüksek bal verimine sahip oldukları saptanmıştır. Arıcıların kovan<br />

başına bal verimi bakımından durumu tespit edildiğinde ise arıcıların %50’ye yakınının<br />

kovan başına 10-19 kg arasında bal üretiminde bulundukları tespit edilmiştir.<br />

Varroanın en yaygın görülen hastalık olduğu bulgulanmış, yetiştiricilerin en fazla<br />

hastalık ve zararlılara yönelik eğitim almak istedikleri tespit edilmiştir. Bu bilgiler<br />

ışığında <strong>Çanakkale</strong> arıcılığının gelişmesinde ve üretimin artmasında arıcıların eğitim<br />

olanaklarının geliştirilmesi, arıcılığın profesyonelleşmesi ve ticarileşmesi olanaklarının<br />

sağlanması gerekmektedir.<br />

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR YAŞAM VE KIRSAL KALKINMA İÇİN ARICILIK<br />

Kemal ÇELİK<br />

<strong>Çanakkale</strong> <strong>Onsekiz</strong> <strong>Mart</strong> Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong> Zootekni Bölümü<br />

ÖZET<br />

Kırsal kalkınma, belirlenen ilkeler ve hedefler doğrultusunda öz de kırsal<br />

alanlarda yaşayan ve ekonomi, sosyal türlü dertlerle boğuşan insanlarımızın bir bütün<br />

olarak motive edilmesiyle sağlanabilir. Bununun gerçekleşmesinin en önemli iki aracı,<br />

eğitim ve örgütlenmedir. Yalnızca bu yolla sağlanması olası görünen insan<br />

kaynaklarının geliştirilmesi ve bunun üretime yansıtılmasıyla refaha katkı<br />

sağlanacaktır. Ülkemizde kırsal kalkınmaya yönelik geliştirilen entegre kırsal kalkınma<br />

projeleriyle son 40 yıl da önemli mesafeler kat edilmiş ama hiçbir zaman arzulanan<br />

hedefe ulaşmamıştır. Kırsal yerleşim deseninin genel görünümünün, mekansal<br />

dağınıklık, sayısal çokluk ve düşük nüfus yoğunluğu olan ülkemizde özellikle floranın<br />

güçlü olduğu alanlarda arıcılık önem kazanmaktadır. Kırsal kesimde tarımsal üretimin<br />

teşviki ve verimliliğin artırılması amacıyla üreticilere değişik destekler sağlanmaktadır.<br />

Genelde tarımsal destekler olarak ifade edilen bu önemli kaynaklara son zamanlarda<br />

61


AB’nin hibe kredileri de eklenmiş olup, yalnızca kaynak sağlama ile sınırlı olmayan bu<br />

kaynak, arıcılarımızın Avrupa arıcıları ile işbirliği, entegrasyonu ve becerilerini<br />

artırmaları açısından da önemlidir. ÇOMÜ liderliğinde hazırlanan ve NL, IT, BE, HU,<br />

PL ‘dan arıcı bilim adamları ve birliklerin dahil olduğu projeye ülkemizden <strong>Çanakkale</strong><br />

Arıcılar Birliği’nin de ortak olması AB projelerinden kaynak kullanma açısından önemli<br />

bir adımdır.<br />

62


ARI BİYOLOJİSİ<br />

63


DOĞU AKDENİZ BÖLGESİ KOŞULLARINDA YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN<br />

BALARISI (APİS MELLİFERA L.) KOLONİLERİNDE HİJYENİK DAVRANIŞ<br />

ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ<br />

Cahit ÖZTÜRK¹, Ethem AKYOL²<br />

¹Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Erdemli, MERSİN<br />

²Niğde Üniversitesi Ulukışla Meslek Yüksekokulu NİĞDE<br />

Balarıları yüzyıllardır yeryüzünde değişen çevre koşullarına ve düşmanlarına karşı çok<br />

iyi adapte olarak bazı savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Bu mekanizmalardan<br />

en önemlisi bazı hastalık ve parazitlere karşı arıların gösterdikleri hijyenik davranıştır.<br />

Ancak genetik olarak bu mekanizmayı çalıştıran genler mevcut popülâsyonlarda ya<br />

resesif karakterde veya oldukça düşük frekanslarda görülebilmektedir. Bu durum bu<br />

mekanizmaların bal arılarının fenotipik olarak görünüşüne çok fazla yansımamakta<br />

ancak nesilden nesile aktarılmaktadır. Yapılacak iş bu genlerin seleksiyonla<br />

popülasyondan ayrılması ve homozigot hale getirilerek popülasyon içerisindeki<br />

oranının artırılmasıdır.<br />

Bal arılarında en iyi bilinen hastalık direnç mekanizması hijyenik davranışıdır. Bu<br />

davranış ilk olarak 1937 yılında Dr. O.W. Park tarafından tanımlanmıştır. Burada<br />

birbirinden ayrı iki davranış mekanizması gözlenmektedir. Hastalıklı, sırlanmış kuluçka<br />

gözlerinin açılması ve hastalıklı larvaların bu gözlerden çıkarılarak kovan dışına<br />

atılmasıdır. Bu iki davranış mekanizması 1964 yılında Dr. Rothenbuhler tarafından<br />

gösterilmiştir. Laidlaw ve Page 1997 yılında yaptıkları çalışmada hijyenik davranışın,<br />

Amerikan, Avrupa yavru çürüklüğü, kireç hastalıklarına ve Varroa parazitine karşı etkili<br />

bir davranış mekanizması olduğunu bildirmişlerdir. Dr. Spivak bu özelliğin, Amerika’da<br />

yetiştirilen mevcut herhangi bir ırk veya arı stoğundaki kolonilerde yaklaşık % 10<br />

düzeyinde bulunduğunu bildirmiştir.<br />

Literatürlerde uygulanan yöntemler kullanılarak, Doğu Akdeniz Bölgesinde yer alan 5<br />

ilde 2010 <strong>Mart</strong>-Nisan aylarında arı işletmeleri ziyaret edilmiştir. Çalışma konusunda<br />

arıcılara bilgi verilerek izni alınan işletmelerde bulunan arılardan ön seçim ile<br />

belirlenen bazılarına hijyenik davranış testi yapılmıştır. Hijyenik davranış testleri kapalı<br />

genç yavrulu alanlara yaklaşık 155 işçi arı pupasını içerisine alan silindir metal tüp ve<br />

sıvı azot kullanılarak uygulanmıştır. Yapılan testler sonucunda ölmüş pupaları 24 saat<br />

sonra temizleme ortalamaları Mersin, Adana, Hatay, Osmaniye ve Kahramanmaraş<br />

illerinde sırası ile %64.61, %61.27, %62.31, %50.52 ve %52.79 olurken yapılan tüm<br />

testlerdeki temizleme ortalaması %60.07 olmuştur. Toplam 50 işletmeden yaklaşık<br />

300 koloni’ye hijyenik davranış testi yapılmış ve yapılan hijyenik davranış testi<br />

sonuçlarına göre 24 saat sonra % 80 ve üzerinde temizleme davranışı gösteren 73<br />

adet koloni belirlenmiştir.<br />

64


ARI DAVRANIŞLARI<br />

Ferat GENÇ 1 , M. Murat CENGİZ 2 , Ahmet DODOLOĞLU 1<br />

1 AtatürkÜniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong> Zootekni Bölümü-Erzurum.<br />

2 AtatürkÜniversitesi Narman Meslek Yüksek Okulu- Erzurum.<br />

Balarıları, kendilerine özgü davranış biçimleri olan sosyal böceklerdir. Arılar, yatayla<br />

9–14 derecelik bir açıyla ve altıgen gözler biçiminde ördükleri petekler üzerinde<br />

yaşamaktadırlar. Bir arı ailesinin lideri ana arıdır. Ana arı vücut dışına salgıladığı<br />

feromonlarını sürekli olarak kovan ortamına yayarak koloni bireylerini sevk ve idare<br />

eder. Ana arının etrafında onunla her zaman temas halinde olan ve bakımını,<br />

beslenmesini ve koruma görevini üstlenmiş olan bir grup bakıcı genç işçi arı<br />

bulunmaktadır. Arıların dünyasında, ana arı bile olsa, görevini yerine getiremeyen<br />

hiçbir bireyin yeri ve önemi yoktur. Bir kolonideki esas birey grubunu oluşturan işçi<br />

arılar farklı iş kollarında yetenekli alt çalışma gruplarından oluşmaktadır. Her kovanın<br />

giriş deliği önünde kovan bekçiliği yapan bekçi arılar bulunmaktadır. Kovan bekçileri<br />

içeri girişine engel olamadıkları yabancı arıları 2 heptanon adlı bir feromonla<br />

işaretleyerek adeta damgalarlar. İşçi arılar, kovandaki binlerce yavru için gerekli<br />

sıcaklık ve nemi sağladığı gibi; bütün yavruları larva dönemi boyunca büyük bir özenle<br />

beslerler. Her larva, besleme döneminde bakıcı arılar tarafından günde ortalama<br />

1.300 defa ziyaret edilmektedir. Arılar arasında çok iyi işleyen ve feromonlarla arı<br />

danslarının kullanıldığı etkili bir haberleşme sistemi mevcuttur. Arılarla bitkiler<br />

arasında karşılıklı bir yarar ilişkisi bulunmaktadır. Bir arı ailesinden yılda 2 milyon<br />

civarında polen seferi yapılmakta ve 1 kg bal için yaklaşık 12.000.000 çiçek ziyaret<br />

edilmektedir. Arılar, tozlaşmayı aynı tür bitkiler arasında yaparak çapraz tozlaşma<br />

yoluyla bitki türlerinin birbirine karışıp yok olmalarını önlemektedirler. Böylece arılar<br />

doğaya ve insanlığa hizmet etmektedirler.<br />

BULGARİSTAN, TRAKYA VE YUNANİSTAN’DA YAYILIŞ GÖSTEREN BAL ARISI<br />

POPULASYONLARINDA LANDMARK VE FOURİER ŞEKİL ANALİZİ<br />

Ayça ÖZKAN 1 , İbrahim ÇAKMAK 2 , Peter NENTCHEV 3 ,<br />

Selvinar S. ÇAKMAK 4 , İrfan KANDEMİR 1<br />

1 Biyoloji Bölümü, Ankara Üniversitesi, 06100 Ankara<br />

2 MustafaKemalpaşa MYO, Uludağ Üniversitesi, 16500 M.Kemalpaşa-Bursa<br />

3 <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Trakia Üniversitesi, Stara-Zagora-Bulgaristan<br />

4 Uludağ Üniversitesi Lojmanları, 16059 Görükle-Bursa<br />

Bu çalışmada geometrik morfometri yaklaşımının landmark ve outline metotları<br />

kullanılarak Bulgaristan, Trakya ve Yunanistan’da yayılış gösteren bal arılarında<br />

kanatta ve kanat hücrelerinde şekil farklılıklarının araştırılması amaçlanmıştır.<br />

Bulgaristan (58 koloni), Trakya (54 koloni), Yunanistan’dan (8 koloni), Girit (10 koloni)<br />

65


ve Skinos (10 koloni) adalarından toplanan 140 bal arısı kolonisi kullanılmıştır. Her bir<br />

koloniden 10 işçi arının sol kanatları mikroskop lamları arasına sabitlendikten sonra<br />

kanat görüntüleri Leica MZ-16 morfometri analiz sistemi ile bilgisayara aktarılmıştır.<br />

Landmark metodu ile kanatta şekil analizi için tpsDig 2.12 programı kullanılarak her bir<br />

örnek üzerinde kanat damarlarının birleşim yerlerinde, 20 homolog noktada landmark<br />

işaretlemesi yapılmıştır. Morpheus programı kullanılarak generalized procrustes<br />

metodu ile landmarklar üst üste bindirilmiştir. Elde edilen veriler kullanılarak çok<br />

değişkenli istatik analizler yapılmıştır. Outline metodu ile kanat hücrelerinde şekil<br />

analizi için tpsDig 2.12 programı kullanılarak her bir kanat hücresinin çevresine eşit<br />

aralıklar ile konulan noktalar ile hücrelerin outline’ı belirlenmiştir. Bu noktalara ait x, y<br />

koordinatları kullanılarak EFAwin programı ile eliptik fourier analiz yapılmıştır ve elde<br />

edilen fourier katsayıları ile çok değişkenli istatik analizler gerçekleştirilmiştir.<br />

Kanatta şekil analizi sonucu, Manova testi ile gruplar arası farklılık istatiksel olarak<br />

anlamlı bulunmuştur (p


hücrelerinden özellikle 3. submarginal, 2. kübital ve 2. medial hücrelerinin şeklinin<br />

populasyonlar için ayırt edici olduğu belirlenmiştir. Bu üç kanat hücresi aynı zamanda<br />

bal arısı alttürlerini ayırt edici klasik morfometride kullanılan uzunluk karakterlerini<br />

taşıyan hücrelerdir. Sonuç olarak bu çalışmadan elde edilen sonuçların daha önceden<br />

landmark metodu uygulanarak elde edilen sonuçlar ile uyum gösterdiği belirlenmiştir.<br />

ORDU İLİ DOĞAL FLORASINDA YETİŞEN SARI ORMAN GÜLÜ BİTKİSİ<br />

(Rhododendron luteum sweet) ÜZERİNDE ANADOLU ARISI (Apis mellifera<br />

anatoliaca) VE YÖRE ARISININ DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ<br />

Veysel Serkan GÜNBEY 1 , Muzaffer DUMAN 1 Ahmet GÜLER 2 , Turgay NAMDAR 1<br />

Yaşar KARAOĞLAN 1 Ömer YILMAZ 1<br />

1 Zir. Yük. Müh., Arıcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Ordu<br />

2 Doç.Dr., Zootekni Bölümü, Ondokuzmayıs Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Samsun<br />

Bu çalışma sarı orman gülü bitkisin çok yoğun şekilde bulunduğu Ordu ili Korgan ilçesi<br />

Korgan Yaylası'nda yürütülmüştür. Çalışmada Ankara ili Beypazarı ilçesinden temin<br />

edilen Anadolu arıları ile floraya adapte olmuş ve Ordu ili Korgan ilçesinden temin<br />

edilmiş Yöre arılarından oluşan 20 adet koloni kullanılmıştır.<br />

Bu çalışmada Anadolu ve Yöre arılarının sarı orman gülü bitkisi üzerinde göstermiş<br />

olduğu bazı davranışsal özellikler tespit edilmiş ve aralarındaki ilişki ortaya<br />

konulmuştur. Koloni populasyon gelişimi (arılı çerçeve sayısı) ortalaması Yöre<br />

arısında 8.17 adet/koloni, Anadolu arısında 8.22 adet/koloni olarak saptanmıştır.<br />

Kuluçka üretim etkinliği ortalaması Yöre arısında 2249.59cm 2 /koloni, Anadolu arısında<br />

2008.34cm 2 /koloni olarak saptanmıştır. Polen üretim etkinliği ortalaması Yöre arısında<br />

72.84 gram/koloni/gün, Anadolu arısında 35.56 gram/koloni/gün olarak saptanmıştır.<br />

Uçuş etkinliği ortalaması Yöre arısında 55.59 adet/dakika/koloni, Anadolu arısında<br />

36.80 adet/dakika/koloni olarak tespit edilmiştir. Hırçınlık eğilimi ortalaması Yöre<br />

arısında 1.55 iğne/adet/koloni, Anadolu arısında 1.92 iğne/adet/koloni olarak tespit<br />

edilmiştir. Arı ölümü ortalaması Yöre arısında 5.58 adet/koloni, Anadolu arısında 6.27<br />

adet/koloni olarak saptanmıştır. Bal verimi ortalaması Yöre arısında 11.17 kg/koloni,<br />

Anadolu arısında 5.70 kg/koloni olarak saptanmıştır.<br />

67


TOZLAŞMA<br />

68


BOMBUS LATREİLLE (HYMENOPTERA: APİDAE) TÜRLERİNİN EKONOMİK ÖNEMİ<br />

Çiğdem ÖZENIRLER, A. Murat AYTEKİN<br />

Hacettepe Üniversitesi Fen <strong>Fakültesi</strong> Biyoloji Bölümü<br />

Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Beytepe-<br />

Ankara<br />

Bombus arıları Palaearktik, Nearktik, Oriental ve Neotropik bölgelerin özellikle alpin,<br />

subalpin ve arktik kuşaklarında yayılış gösterirler. Dünyada 250’nin üzerinde Bombus<br />

(s. lato) türü olduğu tahmin edilirken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı<br />

Palaearktik’de 121 Bombus türünün varlığı saptanmıştır. Ülkemiz sahip olduğu 48<br />

farklı tür ile Batı Palaearktik’te tür sayısı bakımından en zengin ülke durumundadır.<br />

Bombus terrestris (L.,1758), B. impatiens (Cresson, 1863), B. ignitus (Smith, 1896), B.<br />

lucorum (L.,1761), B. occidentalis (Greene,1858) ve B. terrestris canariensis<br />

(Perez,1895) türleri dünyada ticari olarak üretimi yapılan 11 bombustan en yaygın<br />

olanlarıdır. Özellikle kitlesel üretiminin kolay olması, örtü altı yetiştiricilikte domates<br />

gibi bitkilere uygunluk göstermesi ve saldırgan olmaması yüzünden bombuslar içinde<br />

yetiştiriciliği en fazla yapılan ve tozlaşma amacıyla en yoğun kullanılan tür Bombus<br />

terrestris’tir. Ülkemizde de ticari olarak üretimi yapılan ve tarımsal faaliyetlerde<br />

kullanılan tek tür halen B. terrestris’tir.<br />

Bombus arılarının tozlaştırıcı olarak kullanılması ürünlerin meyve bağlama oranı,<br />

meyve iriliği, meyvedeki tohum sayısı ve meyve özelliklerinde iyileşmeler olmasını<br />

sağlamaktadır. Bu özellikleri ile bombus arılarının tarımsal ekonomiye yıllık milyarlarca<br />

dolar katkıları bulunmaktadır.<br />

Dünyada 30’dan fazla ülkede ve 25 farklı kültür bitkisinde (özellikle domates, biber,<br />

patlıcan, kavun, karpuz, hıyar, kabak, çilek, elma, armut, vişne, kiraz, kivi, şeftali ve<br />

kayısı) bombuslar tozlaştırıcı olarak kullanılmaktadır.<br />

BAL ARISI POLİNASYONUNUN AYÇİÇEĞİNDE VERİM VE KALİTEYE ETKİLERİ<br />

A. Şemsettin TAN, Ali ihsan ÖZTÜRK, Üzeyir KARACA<br />

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü P.K. 9. 35661 Menemen-İzmir<br />

Bu araştırmanın amacını ayçiçeğinde arı polinasyonunun verim ve verim<br />

komponentleri ile ürün kalitesi üzerine etkilerini saptamak oluşturmuştur. Araştırma<br />

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen-İzmir’de, 1997 ve 1998 yıllarında<br />

yürütülmüştür. Deneme split plot (bölünmüş parseller) olarak, tesadüf blokları<br />

deneme deseninde ve 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Deneme Konuları: 1.<br />

Arısız, izole olarak yetiştirilen ayçiçekleri; 2. Arılı parseller ve 3. Doğal koşullarda,<br />

açıkta yetiştirilen ayçiçeği parselleri olmuştur. Süper–25, AS–503 hibrit çeşitleri ve<br />

ETAE tarafından geliştirilen açık döllenen ETAE-Y1 çeşidinin kullanıldığı<br />

denemede ekim 7,70 m uzunluğunda üç sıralı, sıra üzeri 0,35 m ve sıra arası<br />

mesafesi de 0,70 m. olarak 16,17 m 2 ’lik parsellerde yapılmıştır. Hasat, her konu ve<br />

çesitten orta sıralarda 20’şer bitki olacak şekilde yapılmıştır. Gözlenen ve ölçülen<br />

karakterler: Deneme parsellerinde ve hasat edilen tohumlarda parsel verimi (g),<br />

1000 tane ağırlığı (g), çiçeklenme gün sayısı (gün), fizyolojik olum gün sayısı (gün),<br />

bitki boyu (cm), tabla çapı (cm), kabuk oranı (%), yağ oranı (%), protein oranı (%),<br />

69


tane boyu (mm) ve tane eni (mm). Deneme sonuçları değerlendirildiğinde arılı<br />

yetiştirmenin uygulandığı konuda her iki yılda da (1997 ve 1998) sırasıyla 444<br />

kg/da ve 413 kg/da olarak en yüksek verim değerine ulaşılmıştır. Bununla birlikte<br />

arısız parsellerden 1997 ve 1998 yıllarında sırasıyla 349 kg/da ve 289 kg/da verim<br />

değerleri elde edilmiştir. Yıla ve çeşide göre değişmekle birlikte, genel anlamda<br />

denemede yer alan her üç çeşidin verim değerlerinde arı polinasyonu ile açıkta<br />

yetiştirme ve arısız parsellere göre yüksek verim değerlerine ulaşıldığı söylenebilir.<br />

Nitekim arısız parsellere göre 1997 yılında % 31,83 - %82,01; 1998 yılında ise<br />

%18,75 – 68,60 arasında verim artışına neden olduğu, arı polinasyonunun ayrıca,<br />

1000 tane oranı, tane eni ve boyu, yağ ve protein oranları üzerinde etkili olduğu<br />

saptanmıştır. Sonuç olarak: yüksek verim açısından ayçiçeğinde arı<br />

polinasyonunun önemli rolü olduğu özellikle yağ açığının kapatılması ve yüksek<br />

verim değerlerine ulaşılması açısından büyük önem taşımaktadır.<br />

70


POSTER BİLDİRİLER<br />

71


ARICILIK SEKTÖRÜNÜ BİR ARAYA GETİREN ULUSLARARASI VE ULUSAL<br />

ÖRGÜTLER<br />

Elif GÜZERİN, Erkay ÖZGÖR, Nevin KESKİN<br />

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Arı Sağlığı Laboratuarı, Beytepe-Ankara<br />

Arıcılık sektörünün en önemli özelliklerinden biri de örgütlenme anlayışıdır. En eski<br />

mesleklerden biri olan arıcılık, dünyanın her yerinde aynı zevkle ve heyecanla<br />

yapılmaktadır. Farklı ülkelerde yaşayan arıcılar biraraya geldiklerinde birbirlerinin<br />

dillerini konuşamasalar bile vücut dili, kullandıkları ekipman vs. ile mutlaka anlaşma<br />

yolunu bulurlar. Bu anlaşma yoluyla, dünyanın öbür ucunda da olsa başka bir arıcının<br />

aynı duyguları tattığını, aynı sorunları yaşadığını öğrenmek onlara ayrı bir heyecan<br />

verir. İşte bu doğrultuda arıcıların tüm dünyada iletişimini sağlamak, sorunlarını<br />

paylaşmak, onlara destek olmak amacıyla 1895 yılında kurulan ilk birlik “Dünya<br />

Arıcılar Birliği: APİMONDİA” dır. Kuruluşundan bu yana arıcılar için yaptığı birçok<br />

faaliyetin yanı sıra, 82 yıldan beri de dünya arıcılarını iki yılda bir arıcılığın yapıldığı<br />

başka bir ülkede bir araya getirmektedir. Tüm dünyayı kapsayan APİMONDİA’nın<br />

yanında aynı coğrafyayı paylaşıp, aynı iklimde yaşayan daha küçük arıcı grupları da<br />

kurulmuş ve dertlerini, sevinçlerini daha küçük oluşumlarla paylaşmaya çalışmışlardır.<br />

Asya Arıcılar Birliği (AAA), Avrupa Arıcılar Birliği (EBA), Apislavya, Arap Arıcılar Birliği,<br />

Ortadoğu Arıcılar Birliği vb. bunlara örnektir. Bu daha küçük ama daha yakın<br />

bölgelerin arıcıları belki de birçok sorunu bu birlikler sayesinde daha ayrıntılı<br />

paylaşabilmişlerdir. Arıcıların, arılarından örnek alarak birlikten kuvvet doğacağı<br />

bilincinde olmaları, onların ülkesel bazda da örgütlenmelerini sağlamış, dünya çapında<br />

kurulan binlerce Ulusal Arıcı Birliği’ne 2003 yılında Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez<br />

Birliği (TAB) de eklenmiştir. TAB, ülke çapında il birliği seviyesindeki geniş ağı ve<br />

iletişimi ile arıcıların kendilerini temsil etmelerinde en büyük güç unsuru olmuştur.<br />

KOVANDA ARI DAVRANIŞLARI<br />

Mustafa KATI 1 , Mehmet Ali ONARAN 2<br />

1 Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi Üsküdar-İstanbul<br />

2 Muğla Anadolu Lisesi Merkez-Muğla<br />

Canlılarda davranışlar, kalıtsal olarak doğuştan birlikte getirilmiş ve sonradan<br />

kazanılmış davranış öğelerinden oluşur. Davranışların temelinde sinir sisteminde yer<br />

alan ve tümüne birden davranış izlencesi adı verilen bilgiler bulunur.<br />

Arıların yaşam ve etkinlikleri tarih boyunca insanların ilgisini çekmiş, gözlemciler<br />

yorumlamakta güçlük çektikleri özellikleri gizemli bir dünyaya yormuşlar, zaman<br />

zaman arının ne yaptığını göstermek istemediği şeklinde yorumlamışlardır.<br />

Günümüzde çeşitli amaçlara yönelik olarak yapılan gözlem kovanları sayesinde bütün<br />

çalışmalarının izlenme olanağı doğmuştur. Modern teknoloji ile geliştirilen bir çok cihaz<br />

ve yöntem sayesinde arılar daha çok tanınmış ve hatta beyninden gelen elektrik<br />

sinyalleri ile düşünce yapısı bile aydınlatılmaya başlanmıştır.<br />

72


Arı kolonisinde bazı arıların farklı işlem yaptıkları ve aralarında belirgin bir iş bölümü<br />

olduğu belirlenmiş bulunmaktadır. İş bölümü görev ve sorumlulukların paylaşıldığı<br />

belirli dönem ve koşullarda yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Koloninin ihtiyaçlarına göre<br />

kovan içi hizmeti yapması gereken bir arının çok erken dönemlerde bile araziye çıkıp<br />

bazı görevler üstlenmesi bu davranışın oldukça karmaşık bir özelliğe sahip olduğunu<br />

göstermektedir. Örneğin; yönetici rolü üstlenmiş gibi görünen ana arının aslında<br />

yönetilen olmasıdır. Bu özelliğini salgıladığı maddeler nedeniyle dolaylı olarak<br />

kolonide düzeni sağlaması nedeniyle kazanmaktadır. Davranış bazı etkinlikler içinde<br />

bulunan döneme göre de oldukça büyük değişiklikler gösterir. Örneğin; mum<br />

salgılama petek işleme görevi ancak bal mumu bezleri olgunlaştıktan sonra olasıdır.<br />

Günlük işçi arının sokamaması bir başka örnek olarak gösterilebilir. Çünkü henüz<br />

iğnesi ve zehir kesesi tam olarak gelişmemiştir. Yine aynı arı henüz eğitim uçuşlarını<br />

yapmadığı için uçması da olası değildir. Arının davranışını etkileyen iç etmenler salgı<br />

bezleri, yeterince geliştikten ve hormonlar kanda gerekli düzeye ulaştıktan sonra<br />

meydana gelir. Dürtüyü meydana getiren kandaki hormon düzeyidir. Sinir hücreleri de<br />

hormonlar gibi iç dürtüleri ileten yapılardır. Genetik yapıda davranışın farklılaşmasında<br />

rol oynamaktadır. Her arı bireysel olarak taşıdığı kalıtsal etmenler altında değişik<br />

davranışlar gösterebilir. Genetik yapıya uygun olarak kovan içi temizliği yaptıran bir<br />

gen gösterilebilir. Ancak bu geni taşıyan arılar ölü kuluçkanın dışarı atılmasının<br />

gerektiğini bilirler. Bu şekilde kuluçka hastalıklarına karşı etkin bir savunma özelliği<br />

gösteririler.<br />

Arının birçok etkinliği vücudundaki bölgelere dış uyarının etkisiyle meydana<br />

gelmektedir. Kimyasal maddeler, dokunma, sesler ve ışık binlerce özel duyu hücreleri<br />

tarafından algılanır. Bu hücrelerde sinirsel uyarı bir geçiş ile sinir sistemine ulaşır.<br />

Arıların duyu organlarının farklı duyarlılıkta olması nedeniyle her bir arının algılama<br />

düzeyi buna bağlı olarak tepkisi farklı olur. Ayrıca arıların kendi ararlında bilgi aktarımı,<br />

savunma, yol bulma, besin aktarımı ve beslenme, havalandırma vb. davranışları<br />

sergilemekte olup, ayrıntılı olarak açıklanacaktır.<br />

BAL ARISI ZARARLISI VARROA DESTRUCTOR’IN BİYOLOJİSİ<br />

Mehmet Ali ONARAN, Mustafa KATI<br />

Muğla Anadolu Lisesi Merkez-Muğla<br />

Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi Üsküdar-İstanbul<br />

Ergin dişi varroa akarı erkek varroa akarından daha büyüktür. Vücut ölçüsü 1.1 x 1.6<br />

mm’dir. Vücut yapısı yassı ve oval şekildedir. Erkek varroa akarları genellikle kuluçka<br />

petekleri içersinde bulunurlar. Varroa akarları kuluçka petek gözlerinin içinde ve arı<br />

üzerinde çok yavaş hareket ederler. Fakat petek yüzeyi üzerinde çok hızlı hareket<br />

edebilirler. Ergin arının üzerinde, abdomen kısmına yapışarak arının kanıyla<br />

beslenirler. Bu davranış özellikleri sayesinde arıların üzerinde az sayıda görülmelerine<br />

rağmen kolonide popülasyon düzeyleri çok yüksek düzeye ulaşabilir. Varroa ergin<br />

arının üzerinde yaklaşık 7 gün kalır. Daha sonra kapanmamış larvalı kuluçka petek<br />

gözlerine girer. Kolonide kuluçka olmadığı zaman ergin arının üzerinde daha uzun<br />

süre kalabilir. Araştırmalar sonucunda, ergin arı veya larva olmadan varroa ancak 5,5<br />

gün hayatta kalabilmektedir. Uzun kış dönemlerinde kuluçkası olmayan kolonilerde<br />

varroanın arıların üzerinde uzun sure yaşayabildikleri bilinmektedir.<br />

73


Arıcıların kovanlar arasında ekipman ve petek değişimleri sayesinde, arıların<br />

kolonilerini şaşırması ve yağmacılık yolu ile rahatlıkla yayılırlar. Varroa akarının<br />

üremesi ancak kuluçka petek gözlerinde gerçekleşir. Varroa petek gözü kapandıktan<br />

yaklaşık 60–70 saat sonra 4–5 tane yumurta yumurtlar. Bu yumurtalardan bir<br />

tanesinden erkek, diğerlerinden dişi bireyler meydan gelir. İşçi arı gözlerinde dişi<br />

varroa başına üreme oranı 1,3’tür. Bu oran erkek arı gözlerinde 2.6’dır.<br />

Parazitin ergin bireyler ve yavrular üzerine etkisi birlikte düşünüldüğünde koloniye olan<br />

etkisini anlamak daha kolay olur. Kovandaki etkileri; kovandaki ergin birey sayısında<br />

azalma, yavru bölgelerinde düzensizlik, koloninin yağmalanması veya arıların kovanı<br />

terk etmesi şeklinde görülen belirtiler paraziti kontrol etmek için önlem alınmaması<br />

durumunda koloninin sönmesiyle sonuçlanır. Parazitin kolonide bireyler üzerine olan<br />

etkileri koloni üzerine olan etkileri ile aynı ve eşit olmayabilir. Koloniye olan etkilerinde<br />

iklim, besin durumu ve diğer hastalık ve parazitlerin durumu da etkilidir. Parazitin<br />

koloni üzerine bir etkisi de koloni bireylerinin kanını emerek onları zayıf<br />

düşürdüğünden onların diğer hastalık ve parazitlere karşı direncini azaltarak koloninin<br />

kolayca hastalanmasına neden olur. Parazitin yüksek oranda bulunduğu kolonilerde<br />

bal üretiminin önemli oranda düşmekte, önlem alınmaması durumunda koloni sönme<br />

durumuyla karşı karşıya kalmaktadır. Kolonilerde kış kayıplarında parazitin önemli bir<br />

rolünün olduğu da yine yapılan çalışmalarda belirlenmiştir. Parazit sadece bal<br />

üretimini değil aynı zamanda diğer arı ürünlerinin üretiminin ve polinasyonda<br />

verimliliğin azalmasına da neden olmaktadır.<br />

BAL ARILARI (APİS MELLİFERA) ÜZERİNDE DEPO AKARLARININ (ACARİ:<br />

ASTİGMATA) TESPİTİ<br />

Oya GİRİŞGİN 1,2 , A. Onur GİRİŞGİN 2,3<br />

1 Uludağ Üniversitesi Karacabey Meslek Yüksekokulu, Karacabey – Bursa<br />

2 Uludağ Üniversitesi Arıcılık Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi, Nilüfer –<br />

Bursa<br />

3 Uludağ Üniversitesi Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Parazitoloji Anabilim Dalı, Nilüfer – Bursa<br />

Bal arılarının (Apis mellifera) birçok eklembacaklı dış paraziti bulunmaktadır. Bu<br />

parazit eklembacaklıların bir kısmı kovan içinde arının veya yavrusunun üzerinde<br />

(Varroa destructor, Tropilaelaps clareae), arının soluk borusunda (Acarapis woodi),<br />

bal peteklerinde (Braula coeca), peteklerde (Galleria mellonella ve Aethina tumida)<br />

bulunmakta, kovan dışında ise yırtıcı bazı böcekler (Eşek arıları, peygamberdeveleri,<br />

örümcekler vd.) bulunmaktadır. Bunların dışında arılar ve peteklerden dökülen organik<br />

artıklardan beslenmek amacıyla kommensal yaşam (tek tarafın yararlandığı, diğerinin<br />

etkilenmediği) gösteren birçok eklembacaklı bulunmaktadır. Ev tozu ve depo akarları<br />

da (Acari: Astigmata) bu gruptandır ve evrimsel süreçte çeşitli arı yuvalarından köken<br />

alarak şehir ve insan hayatına girmişlerdir. Bal arısı kovanlarında bulunabilen bu<br />

akarlar zaman zaman kazara parazitlik göstererek bal arıları üzerine de<br />

çıkabilmektedirler.<br />

İstanbul’da bir arıcının arıları üzerinde yürüyen küçük böcekler görmesi ve bizden<br />

yardım istemesi sonucunda söz konusu böcekleri teşhis edebilmek amacıyla enfeste<br />

arılardan ortalama 200 adet alkol içerisinde numune alınması istenmiş ve<br />

74


Üniversitemiz Veteriner <strong>Fakültesi</strong> Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuarına<br />

gönderilmesi sağlanmıştır. Gelen numunelerin stereo mikroskop altında yapılan<br />

incelemeleri sonucunda arılar üzerinden alkole geçen ortalama yüz adet akar tespit<br />

edilmiştir. Akarlar toplanarak ışık mikroskobu altında lama monte edilmiş ve kalıcı<br />

preparatları yapılmıştır. İlgili literatürler eşliğinde yapılan tanımlamalarda mevcut tüm<br />

akarların Astigmata alt takımında olan ve depo akarları (storage mites) olarak tabir<br />

edilen, Glycyphagoidea ve Acaroidea üst ailesindeki Glycyphagus domesticus ve<br />

Tyrophagus putrescentiae türü akarlar oldukları tespit edilmiştir.<br />

Yapılan bu teşhisler, ülkemiz bal arılarındaki varlığı şüpheli olan ve morfolojik olarak<br />

benzeşen trake akarı (Acarapis woodi) ile karıştırılmaması bakımından önemlidir ve<br />

Türkiye’de bu akarların bal arıları üzerindeki ilk bildirimidir.<br />

GÜNEY MARMARA BÖLGESINDEN TOPLANAN BAL ÖRNEKLERINDE<br />

OKSITETRASIKLIN VE SÜLFONAMID KALINTI ANALIZLERI<br />

M. Ertan GÜNEŞ 1 , Nazmiye GÜNEŞ 2 , Recep ÇIBIK 3<br />

1 Uludağ Üniversitesi, Arıcılık Geliştirme, Uygulama ve Araştırma Merkezi 16059<br />

Nilüfer, Bursa<br />

1 Uludağ Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu 16059 Nilüfer, Bursa<br />

2 Uludağ Üniversitesi, Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Biyokimya Anabilim Dalı 16059 Nilüfer,<br />

Bursa<br />

3 Uludağ Üniversitesi, Veteriner <strong>Fakültesi</strong>, Gıda Hijyeni ve Teknolojisi ABD 16059<br />

Nilüfer, Bursa<br />

Güney Marmara, Türkiye’de bal üretimi bakımından önemli bir bölgedir. Toplam bal<br />

üretiminin yaklaşık %20’sini bu bölge sağlamaktadır. Tüm ülkede olduğu gibi bu<br />

bölgede de oksitetrasiklin ve sülfonamidler uzun zamandır bal arılarını<br />

enfeksiyonlardan korumak için kullanılmaktadır. Ancak bu antibiyotiklerin uzun yıllar<br />

sistematik bir şekilde kullanılması, bakterilerin bunlara karşı direnç kazanmasına<br />

neden olmuştur. Türkiye’de direnç artışından dolayı son 10 yıldır bu antibiyotiklerin<br />

kullanımı yasal otoriteler tarafından yasaklanmıştır. Sadece eritromisin içeren<br />

ürünlerin kullanımına bir süre izin verilmiştir. Fakat Avrupa Birliğine uyum süreci<br />

başladığından ve eritromisinin de bazı bireylerde alerji gibi sağlık problemlerine yol<br />

açması nedeniyle tüm antibiyotiklerin kullanımı yasaklanmıştır. Tüm bu bilgilerin<br />

ışığında, yapılan çalışmada bölgemizdeki balların durumu araştırıldı.<br />

Güney Marmara bölgesinde üreticilerden toplanan bal örnekleri oksitetrasiklin ve<br />

sülfonamid (sülfadiazin, sülfatiazol, sülfamerazin, sülfadimetoksin) kalıntıları yönünden<br />

incelendi. Farklı üreticilerden toplanan çiçek, kestane, çam ve ıhlamur ballarından<br />

oluşan, toplam 50 bal örneği LC-MS sistemi kullanılarak analiz edildi. İncelenen bal<br />

örneklerinde antibiyotik kalıntılarına rastlanmadı. Bal numunelerinde incelenen<br />

antibiyotiklerin bulunmadığı ya da antibiyotik kalıntılarının deteksiyon limitlerinden<br />

daha düşük olduğu kanısına varıldı.<br />

75


FARKLI BAL ARISI (APİS MELLİFERA L.) POPULASYONLARINDA DİŞİ VE ERKEK<br />

KANAT ŞEKLİ VARYASYONU<br />

Ayça ÖZKAN, Âmine UÇAN, Özlem DELİKLİTAŞ, İrfan KANDEMİR<br />

Biyoloji Bölümü, Ankara Üniversitesi, 06100 Ankara<br />

Bu çalışma, geometrik morfometri landmark metodu ile farklı bal arısı populasyonlarına<br />

ait kolonilerin, dişi ve erkek bireylerin kanat şekline bağlı olarak nasıl ayrıldığını<br />

araştırmak ve bal arısı kolonilerinde erkek ve dişi bireyler arasında kanat şekil<br />

farklılıklarını karşılaştırmak amacı ile gerçekleştirilmiştir.<br />

Çalışmada 2010 yılında Artvin (10 koloni), Bursa (10 koloni) ve Tunceli (10 koloni)’den<br />

toplanan 30 koloni kullanılmıştır. Her bir koloniden 10 işçi (dişi) ve 10 erkek bireyin sol<br />

kanatları mikroskop lamları arasına sabitlendikten sonra kanat görüntüleri Leica MZ–<br />

16 morfometri analiz sistemi ile bilgisayara aktarılmıştır. Landmark metodu ile şekil<br />

analizi için tpsDig 2.12 programı kullanılarak her bir örnek üzerinde kanat damarlarının<br />

birleşim yerlerinde, 20 homolog noktada landmark işaretlemesi yapılmıştır. Morpheus<br />

programı kullanılarak generalized procrustes metodu ile landmarklar üst üste<br />

bindirilmiştir. Elde edilen veriler kullanılarak çok değişkenli istatik analizler yapılmıştır.<br />

Manova testi ile dişi ve erkek bireyler arası farklılık istatiksel olarak anlamlı<br />

bulunmuştur (p


pratik sonuçları açısından arıcılıkta önemlidir. Çünkü körük dumanı ile arılar<br />

arasındaki iletişim ağı bloke edilir ve alarm feromonunun arılar arasında hızla<br />

yayılması engellenir ve dumanın yangın şeklinde algılanması nedeni ile arılar<br />

kovandaki balı kurtarma telaşına girerler.<br />

Körük kullanımı ile arılarda hem stres ve hem de bal tüketimi oldukça fazladır. Bu<br />

yüzden arıcılarımızın iyi bildiği gibi çok körükle rahatsız edilen arılarda verim düşük<br />

olmaktadır. Diğer taraftan körük kullanımı sonucu yangın vakaları rapor edilmemiş<br />

olsa da yangınlar açısından arıcılıktaki en önemli risk kaynağı olarak körük kullanımı<br />

görülmektedir. Bu bakımdan geleneksek körük için henüz alternatif ürünlerin olmaması<br />

arıcılıkta önemli bir eksiklik olarak görülmektedir.<br />

Her ne kadar geleneksel körüğün yerini almasada yeni alternatif ürünlere ihtiyaç<br />

duyulmaktadır. Özellikle kısa süreli koloni kontrolleri için sıvı körük kullanımı önemli<br />

avantajlar sağlamaktadır. Bu yüzden sprey tabancaları içine konuklan sıvı körük<br />

malzemesi yine arılarda duman benzeri etki yaparak çalışmaktadır. Yani arılar yine<br />

duman kokusuna tepki olarak bal tüketmektedir. Fakat sıvı körüğün etkileri daha kısa<br />

süreli olduğundan ve kovanlarda nemi artırmamak için bu yöntemi daha çok yazın<br />

kullanılmasında yarar görülmektedir. Bu durum aynı zamanda yangın riski olmayan bir<br />

yöntem olduğundan daha güvenli görülmektedir.<br />

TÜRKİYE BAL PAZARLAMA SİSTEMİNİN ETKİNLİĞİ: PAZARLAMA MARJI<br />

YAKLAŞIMI<br />

Süleyman KARAMAN 1 , Hasan VURAL 2<br />

1 Akdeniz Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Tarım Ekonomisi Bölümü – Antalya<br />

2 Uludağ Üniversitesi <strong>Ziraat</strong> <strong>Fakültesi</strong>, Tarım Ekonomisi Bölümü – Bursa<br />

Türkiye'de arıcılık tahmini 150 bin tarımsal işletmede 4 milyonu aşkın koloni ile<br />

yapılmakta, 70 bin ton bal, 3-4 bin ton balmumu, kayıtlara giremeyecek kadar az<br />

miktarlarda arı sütü, polen ve propolis üretilmektedir. Arı ürünlerinin yurt içi fiyatlarının,<br />

üretim yetersizliği, örgütsüz pazarlama, tüketici talebi gibi etkilerle istikrarsız ancak<br />

yüksek olması özellikle dışsatıma yönelmede isteksizliği doğurmaktadır. Arıcılıkta<br />

yeterli eğitim programlarının olmayışı, uzman yetiştirilmemiş olması, damızlıkçı<br />

işletmelerin yokluğu ya da yetersizliği gibi temel altyapı noksanlıkları hem ayrılan<br />

kaynakların verimsiz kalmasına hem de harcanan emeklerin beklenen düzeyde katkı<br />

sağlamamasına neden olmaktadır. Bu çalışma kapsamında bal pazarlama sistemi;<br />

pazarlama kanalları ve fiyat açısından incelenmektedir. Öncelikle, üretici ve tüketici<br />

fiyatlarındaki gelişmeler 2003:01 – 2010:10 dönemi için zaman serisi metotları<br />

kullanılarak analiz edilmektedir. Daha sonra ise bal üretimi pazarlama kanalları<br />

tanımlanarak her bir düzeydeki satış fiyatı ortaya konulmaktadır. Böylece, her bir<br />

dağıtım (pazarlama) kanalı için birim marjı ve yüzde marj hesaplanılmaktadır. Bal arz<br />

zincirindeki (üreticiden tüketiciye) marj, pazarlama sistemi içerisinde en etkili grubun<br />

belirlenmesine yardımcı olacaktır. Bu sonuç, arz zincirinde üreticinin daha fazla kar<br />

etmesini sağlayıcı önlemlerin alınmasına katkı sağlayacaktır.<br />

77

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!