Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü
Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü
Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
abasının kovduğu Hippolytos da arabasından<br />
düşerek ölür. Phaidra bu suçu işledikten<br />
sonra üzüntüsünden canına kıyar.<br />
Phaon. Lesbos (Midilli) adasında anlatılan<br />
bu efsanenin kahramanı: Phaon yaşlı, yoksul<br />
çirkin bir salcıymış, günün birinde salına<br />
tanrıça Aphrodite'yi bindirmiş. İhtiyar bir ka<br />
kılığında olan tanrıça ona ücret niyetine<br />
ufacık bir şişe vermiş. Phaon şişenin içindeki<br />
iksiri sürdükçe gençleşir, güzelleşirmiş. O kadar<br />
yakışıklı olmuş ki gönül vermiş ona adanın<br />
bütün kadınları. Bir efsaneye göre şair<br />
Sappho da ona âşık olmuş, Phaon yanaşmadıgı<br />
için kendini bir kayadan denize atarak öldürmüş.<br />
Philemon. Philemon'la Baukis efsanesi<br />
Bergama'ya özgü bir efsanedir. Bu güzel öyküyü<br />
Halikarnas Balıkçısı'ndan esinlenerek<br />
yazılmış bir anlatımla veriyoruz:<br />
Evvel zaman içinde, Bergama denilen şehrin<br />
bulunduğu yeşil ovanın bir köşesinde ulu<br />
bir ağaç varmış; bu ağaç çınar, söğüt, meşe,<br />
güren veya ıhlamur ağaçlarının hiçbirine<br />
benzemezmiş; benzemez, çünkü hem çınar,<br />
hem de ıhlamur agacıymış. İri gövdesinden<br />
fışkıran iki koca dal birbirine dolanır, düğüm<br />
olup kenetlendikten sonra biri bir yana çınar<br />
yaprakları, öbürü öbür yana ıhlamur yaprakları<br />
salar, yayıldıkça yayılırmış. Her bahar<br />
dalları yeni özlerle beslenip şişen, yapraklarının<br />
yeşil kubbesi hışırtılı bir gölgeyle toprağı<br />
serinleten bu eşi görülmedik ağacın bir masalı<br />
varmış. Bu masalı size anlatayım:<br />
Bir varmış bir yokmuş, Philemon'la Baukis<br />
adında bir kan-koca varmış. İkisi de yaşlı, çok<br />
y. ıslıymış. Bunca yıllık kan-koca oldukları halde<br />
Philemon'la Baukis ilk evlendikleri günkü<br />
kadar sevişirlermiş. Gövdelerini ağırlaştıran,<br />
yüzlerini kırış kırış eden yaş gönüllerinin tazeliğini<br />
almamış, sevgilerinin ateşini söndürmeni<br />
işti. Yoksul evcegizlerinde mutluluk hiç solmayan<br />
bir çiçek gibi açar, serpilirmiş. Gündüz<br />
Philemon tarlada, Baukis ocak başında<br />
çalışırlar, günlük ekmeklerini çıkarırlar, ufak<br />
varlıklarının hem efendileri, hem uşakları<br />
Olup tek başlarına buyruk yaşarlarmış. Katı<br />
yürekli, para canlı adamlar çevrelerini saı<br />
iniş. Ama Philemon'la Baukis komşuların.!<br />
aldırış etmezler, kendi ocaklarının cörmert<br />
ateşinde ısınıp, sevgi ve mutlulukla dokurlarmış<br />
ömürlerini.<br />
Günün birinde tanrılar tanrısı Zeus yüce<br />
Olympos dağından yeryüzüne inmeyi kurar.<br />
Oğlu kılavuz tann Hermes'e: "Gel şu Frigya<br />
ovasına gidelim de, ölümlü insanların nasıl<br />
yaşadıklarını bir görelim, der. Kesilen kurbanların<br />
dumanı çoktandır göğe yükselmiyor.<br />
İnsanlarda tanrı saygısı, sevgisi kalmadı mı<br />
yoksa?". Ayaklan kanatlı tanrı Hermes bu<br />
yolculuğa dünden hazırdır. İki tanrı tanınmamak<br />
için eski püskü rubalar giyip hemencecik<br />
yola koyulurlar. Bergama ovasına inince,<br />
tanrı misafiriyiz diye birçok evlerin kapısını<br />
çalarlar. Ama ev sahipleri: "Yolunuza gidin,<br />
sizi misafir edecek yerimiz yok!" diye karşılık<br />
verirler. Böylece çaldıkları her kapı ev sahiplerinin<br />
yürekleri gibi kapalı kalır tanrılara. Enikonu<br />
taban teptikten sonra, iki tanrı, damı<br />
yerden az yükselen Philemon'un yoksul külü<br />
besine varırlar. Kapı hemen açılır ve tanrılar<br />
küçücük evin kapısından eğilerek girerler.<br />
Philemon'la Baukis misafirleri içten gelen<br />
bir sevinçle karşılarlar. Onları ağırlamak için<br />
alçak sedirin üstüne saman dolu torbalar ki ı<br />
yarlar. Baukis ocaktaki külleri eşeleyip, ateşe<br />
kuru yapraklarla ağaç kabukları katar. Uzun<br />
uzun üfler, sonra alev dillerini çürük zeytin<br />
kökleriyle örter. Philemon da bahçeden bir<br />
lahana getirir. Baukis lahanayı ayıklayıp ateşe<br />
koyarken, kocası asılı duran kuru etten bir<br />
dilim keser. Yemek pişedursun, kan-koca bir<br />
tahta kaba su koyup ateşin yanında ısıtırlar<br />
ve misafirlerinin ayaklarını yıkarlar. Kaba,<br />
ama tertemiz havlularla silerler.<br />
Yemek pişince, kan-koca titrek elleriyle<br />
masaya mis gibi kokan yabani nane sürttüler.<br />
Philemon bir ayağı kısa olan masanın altına<br />
kırık bir çanak parçası koydu. Sonra da zeytin,<br />
kırmızı turp, salat ve külde pişmiş yumur<br />
taları dizdi sofraya. İki tanrı doya doya yiyor<br />
lardı. Philemon da arada bir tahta testiden sirkeye<br />
benzer bir şarap dolduruyordu tanrılara.<br />
Ne var ki, taslar doldukça, testideki şarap ek<br />
sileceğine, çoğalıyordu. Philemon'la Baukis<br />
bu mucizeye önce şaşakaldılar, sonra evlerine<br />
gelen tanrı misafirlerinin gerçekten tanrı olduklarını<br />
anladılar. Dize gelip, yakardılar.<br />
Zeus ayağa kalktı. Gelin, dedi Philemon'la<br />
Baukis'e. Tanrılar önde, ihtiyarlar arkada, bir<br />
I