07.04.2013 Views

F. M. Dostoyevski : “Suç ve Ceza”

F. M. Dostoyevski : “Suç ve Ceza”

F. M. Dostoyevski : “Suç ve Ceza”

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bu kitap, Patates Baskı Ekibi tarafından tek kopya olarak, Beyazıt Devlet KÅtÅphanesi GÇrme<br />

Engelliler bÇlÅmÅnde kullanılmak Åzere gÇrmeyen okuyucuların yararlanabileceği hale<br />

dÇnÅştÅrÅlmÅştÅr.<br />

Bu Öalışma Patates Baskı'nın sÇz konusu kamu hizmetine destek sağlamak amacı ile gÇnÅllÅ<br />

olarak yÅrÅttÅğÅ bir faaliyettir. ÜTEKİ KLASİK<br />

Fyodor MihayloviÖ <strong>Dostoyevski</strong><br />

Kapak Dizaynı: Üteki Ajans Kapak Resmi: Efkan Beyaz Dizgi: Üteki Ajans Baskı: Emel<br />

Matbaası, Ankara, 1996<br />

YÇnetim Yeri:<br />

Dr. Mediha Eldem Sk. No: 52/1<br />

Kızılay/ANKARA<br />

TeI.Fax: 433 96 09<br />

Üteki, AÖı Yayıncılığın Kuruluşudur.<br />

BEYAZIT DEVLET KàTâPHANESİ<br />

SUä VE CEZA Cilt 1<br />

Demirbaş No.<br />

RusÖa'dan äeviren<br />

Mazlum Beyhan<br />

ISBN 975-7782-60-2<br />

Yazar <strong>ve</strong> Romanı àzerine<br />

DÅnya edebiyatının en bÅyÅk yazarlarından biri olan Fyodor Mi-hayloviÖ <strong>Dostoyevski</strong> 30<br />

Ekim 1821 gÅnÅ Moskova'da bir doktor ailesinin Öocuğu olarak dÅnyaya geldi. 1843 yılında,<br />

askeri Çğrenci olarak okuduğu Petersbıırg mÅhendislik okulunu bitirdi, ancak bir yıl askeri<br />

mÅhendis olarak Öalıştıktan sonra istifa etti. Nicedir <strong>ve</strong>rdiği bir kararla, edebiyat hayatına<br />

atıldı. Bundan hemen sonra da, 1844 yılında, Dos-toyevski imzasıyla ilk yapıtı yayımlandı;<br />

bir Öeviriydi-bu. Balzac'ın "Eııgenie Grandet "sini Öevirmişti.<br />

1845 Mayısı'nda <strong>Dostoyevski</strong> daha Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrenciliği yıllarından tasarladığı ilk romanı<br />

Bedniye Lyııdi (insancıklar) 'ı bitirdi. Romanın mÅs<strong>ve</strong>ddelerini yazarın yakın dostu D.V.<br />

GrigoroviÖ <strong>ve</strong> ÅnlÅ ozan Nekrasov okudular. Heyecanlan Çylesine bÅyÅktÅ ki, doğruca devrin<br />

ÅnlÅ eleştirmeni Belinskiy'e gittiler. "İnsancıklar"ı, Belinskiy de Öok beğendi <strong>ve</strong> beğenisini,<br />

"... Gogol'Å de geÖecek... bundan Çnceki bÅtÅn edebiyatı gÇlgede bırakacak bir deha ile karşı<br />

karşıyayız", sÇzleriyle dile getirdi. "İnsancıklar" 1846 yılında yayımlandı. Gerek "İnsancıklar"<br />

gerekse, yazarın bununla birlikte yayımlanan ikinci kitabı Dvoynik (Benzer) bÅyÅk ilgi<br />

topladı. Daha sonra "SuÖ <strong>ve</strong> Ceza "da en parlak biÖimde dile gelecek olan, yazarın yoksul,<br />

umarsız insanlara <strong>ve</strong> hayatın trajik yanlarına karşı duyduğu bÅyÅk ilgi <strong>ve</strong> duyarlılık, daha bu<br />

ilk yapıtlarında kendini gÇstermeye başlamıştı. 1847 yılında yazar Åtopyacı sosyalist<br />

Petraşevski'nin grubuna girdi. Grup Åyeleri zaman zaman toplanıyorlar, yazdıkları yazı <strong>ve</strong><br />

şiirleri okuyup, felsefi tartışmalar yapıyorlardı. Bu toplantılardan birinde <strong>Dostoyevski</strong>,<br />

Moskova'dan eline geÖen <strong>ve</strong> gizli dağıtılan Belinskiy'nin Gogol'e yazdığı bir mektubu okudu.<br />

.<br />

<strong>Dostoyevski</strong> <strong>ve</strong> grubun Çteki Åyeleri 23 Nisan 1849 gÅnÅ, äar I. Nikolay'ın polisince<br />

tutuklandılar <strong>ve</strong> sekiz ay sÅren gizli duruşmalar sonunda idama mahkãm edildiler. 22 Aralık<br />

1849 gÅnÅ Sernyonov alayının geniş eğitim alanına getirildiler. Cezaların uygulanması iÖin<br />

ilk ÅÖ kişilik grubun direklere bağlandığı sırada bağışlandıkları bildirildi. <strong>Dostoyevski</strong>'nin<br />

cezası 4 yıl kÅrek, 5 yıl da sÅrgÅne Öevrilmişti. Yazar,<br />

1854 yılma kadar 4 yıl Omsk cezaevinde kaldı, daha sonra da, 1859 yılına kadar, 5 yıl,<br />

Semtpalatinsk'teki birlikte er olarak hizmet gÇrdÅ..<br />

Cezası bitip de Petersburg'a dÇner dÇnmez yeniden yazmaya koyuldu. Dyadyıışkin Son<br />

(Amcanın RÅyası) <strong>ve</strong> Selo StepanÖikova iyego obitateli (StepanÖikova KÇyÅ <strong>ve</strong> Sakinleri)<br />

'nden sonra, art arda bÅyÅk romanları yayımlamaya başladı. Unijenmye i oskorblenniye


(Ezilenler <strong>ve</strong> Horlananlar) Omsk'taki mahpusluk yıllarının anılan olan <strong>ve</strong> 1860'lı yılların<br />

ilerici, demokrat okurlarıma coşkuyla karşılanan Za-piski iz mertvogo doma, (ÜlÅ Evinden<br />

Anılar), Prestuplenie i nakaza-nie (SuÖ <strong>ve</strong> Ceza), Igrok (Kumarbaz), Idiot (Budala), Besi<br />

(Cinler), Podrostok (Delikanlı), Bratya Karamazovı (Karamazov Kardeşler) vd. BÅyÅk yazar<br />

28 Ocak 1881 gÅnÅ ÇldÅ.<br />

<strong>Dostoyevski</strong> 1840'ların Åtopik sosyalizm dÅşÅncesinin etkisinde kaldı. Ancak kÅrek <strong>ve</strong> sÅrgÅn<br />

hayatı bu etkilenimi Çnemli ÇlÖÅde değiştirdi. Yazar, cezaevi <strong>ve</strong> sÅrgÅndeyken, o yıllar<br />

edebiyatında sıkÖa gÇrÅlen roman kişilerinden bambaşka insanlarla birlikte oldu; bunlar<br />

kÇylÅler <strong>ve</strong> askerlerdi. Ama genÖ yazar aralarında olmasına karşın, "kara halk" dediği bu<br />

insanların iÖ dÅnyalarına girmesini Çnleyen sağır bir duvarla karşılaştı. O dÇnemler<br />

Rusyasında aydınlarla halk ara-• sındaki derin uÖurum, sonraki yıllarda da <strong>Dostoyevski</strong>'yi<br />

derin bir biÖimde etkiledi. Bu durum bir bakıma onun bÅyÅk trajedisiydi. 1850'lerde bÅtÅn<br />

Avrupa'yı saran gericilik dalgası, <strong>Dostoyevski</strong>'de devrimin olabilirliği Åzerine kuşkular<br />

uyandırdı <strong>ve</strong> 60'lı yıllarda onun äernişevski <strong>ve</strong> Çteki devrimci demokratların karşısında yer<br />

almasına neden oldu. 1861 kÇylÅ reformu sırasında <strong>ve</strong> ondan sonra ağabeyiyle birlikte<br />

yayınladığı Vremya <strong>ve</strong> Epoha adlı dergilerinde, halkı Öarlıkla savaşa Öağıran 60'lı yıllar<br />

devrimci demokratlarına karşı, Çnlerindeki en Çnemli gÇrevin, halkla aydınların <strong>ve</strong> soyluların<br />

yakınlaşmasını sağlamak olduğunu, savunan yazılar yayımladı. <strong>Dostoyevski</strong>'nin 1860-70<br />

yıllan arasında yazdığı romanlarına da yansıyan bu siyasal tavrı, onun aynı zamanda,<br />

äernişevski, Saltıkov-ŞÖedrin gibi demokratik halk hareketi temsilcileriyle Öatışmasına da yol<br />

aÖtı. Aslında bu hareketin temsilcileri de <strong>Dostoyevski</strong> gibi halkla aydınların birbirine<br />

yaklaşmasını sağlayacak yolun arayışı iÖindeydiler. Ancak onlar <strong>Dostoyevski</strong>'den farklı<br />

olarak, halk yığınlarında devrimci bilincin artmasının<br />

<strong>ve</strong> halkın aydınlarla birlikte Öarlığa karşı savaşa girişmesinin, bu yakınlaşmanın<br />

Çnkoşulu olduğunu anlıyorlardı.<br />

<strong>Dostoyevski</strong>'nin, dÇneminin sosyalist <strong>ve</strong> devrimci demokrat dÅşÅncesiyle giriştiği polemik, en<br />

iyi yansısını, "SuÖ <strong>ve</strong> Ceza " romanında bulmuştur.<br />

SuÖ <strong>ve</strong> Ceza<br />

"SuÖ <strong>ve</strong> Ceza" 1866 yılında yayımlandı. äok Çnemli toplumsal olayların, moral sarsıntıların<br />

yaşandığı bir dÇnemdir bu. Romanın konusu Öağdaş Rusya 'dir. Kahraman Öağdaştır, o yılların<br />

bÅtÅn acılarını, yaralarını iÖinde taşıyan genÖ bir Çğrencidir. <strong>Dostoyevski</strong> 1865 yılında M.N.<br />

Katkov'a yazdığı bir mektupta bu durumu, "... olaylar gÅnÅmÅzde geÖiyor, yani şu<br />

bulunduğumuz yıl iÖinde" diyerek belirtmektedir. .<br />

Yazarın kendisi iÖin de Öok gÅÖ yıllardır romanını yazdığı yıllar. BÅyÅk yalnızlıkları yaşamak,<br />

Öok zor kararlar almak zorunda kaldığı yıllardır. 1864 yılında Öok sevdiği insanları ardarda<br />

yitirmiştir: karısı Mariya Dmitriyevna, kardeşi Mihayil MihayloviÖ, yakın dostu, ozan <strong>ve</strong><br />

eleştirmen Apollon Grigoryev... Romanını yazdığı yıllarda, Petersburg'ta oturduğu semt,<br />

kÅÖÅk memurların, Çğrencilerin, dar gelirlilerin oturduğu semttir. Romanının kahramanı<br />

Raskolnikov 'u oturttuğu e<strong>ve</strong> Öok yakın bir evde oturmuştur kendisi de.<br />

O yıllarda iki Petersbıırg vardır. Biri, gÇrenleri bugÅn de bÅyÅleyen mimari anıtlarıyla,<br />

parkları, bahÖeleriyle Saray Petersbıırg'u; Çteki, tozlu yollan, pis evleri, atÇlyeleri, seyyar<br />

satıcıları, meyhaneleri, mezeci dÅkkanlarıyla yoksulların Petersbıırg'u.<br />

<strong>Dostoyevski</strong> her iki Petersbıırg'u iyi biliyordu. MÅhendislik okulunda okuduğu yıllar. -Yazlık<br />

BahÖe yakınında bir saraydı okulun yapısı- Saray Petersbıırg'unu tanıma olanağını bulmuştu.<br />

Ama tıpkı romanının kahramanına olduğu gibi, -ona da hiÖbir şey <strong>ve</strong>rmiyordu, bu Petersbıırg.<br />

Onun yÅreği Çteki Petersbııg'daydı.<br />

"SuÖ <strong>ve</strong> Ceza "nın odak noktasını, tÅm XIX. yy. gerÖekÖi edebiyatı iÖin geÖerli olan sorun<br />

oluşturur. Bu, XVIII. yy. Fransız burjuva devriminden sonra Batı Avrupa'da <strong>ve</strong> 1861 toprak<br />

reformundan sonra Rusya'da oluşan yeni koşullar iÖinde, insan kişiliğinin olası gelişme yolları<br />

sorunudur. Yeni toplumsal yapının Öelişkilerini henÅz gÇremeyen aydınlanmacı-romancılar


mutlakıyetin yokoluşunun, insanın Öok yÇnlÅ gelişimini olanaklı kılacağına inanıyorlardı.<br />

Ama burjuvazinin zaferinden sonra, "herkesin herkese karşı" bireyci savaşma dayanan toplum<br />

koşullarında, kişiliğin ÇzgÅr <strong>ve</strong> uyumlu gelişiminin hayalden başka bir şey olmadığı Öabucak<br />

anlaşıldı. Balzac, Stendhal, Dickens, Thackeray, Flaubert <strong>ve</strong> Çteki Batı Avrupalı romancılar,<br />

burjuva toplıı-nıınun, kişiliğin uyanmasını sağlamakla birlikte, onun gelişimi iÖin ne bÅyÅk<br />

bir engel oluşturduğunu, kişiliği maddi <strong>ve</strong> manevi anlamda nasıl yok ettiğini gÇzkamaştıncı<br />

biÖimde gÇsterdiler.<br />

Pıışkin'den başlayarak XIX. yy. Rus yazar <strong>ve</strong> ozanları da, Batılı Öağdaşları gibi, kişiliğin<br />

ÇzgÅr gelişimi iÖin aÖtıkları savaşın bayrağını yÅcelere kaldırdılar. Puşkin "äingeneler"de,<br />

"Yevgeniy Onegin'de, "MaÖa Kızı"nda, bireyci hayat felsefesiyle, bireyci ahlakın insanlığa<br />

aykırı, yaşamdan kopuk bir ahlak olduğunu gÇsterebildi. Puşkin 'den başlayarak Rus<br />

edebiyatında, ilk bakışta birbiriyle Öelişir gibi gÇrÅnen, gerÖekteyse karşılıklı olarak birbiriyle<br />

ilişkili <strong>ve</strong> birbirini tamamlayan iki konu gÇrÅldÅ: kişilik haklarının savunulması konusuyla,<br />

bireyci burjuva felsefe <strong>ve</strong> ahlakının -"yalnızca kendisi iÖin serbestlik" isteyen , insanın<br />

ahlakının- eleştirilmesi konusu. "SuÖ <strong>ve</strong> Ceza"da bu iki konunun organik bileşimi, bu romanın<br />

derin insancıl heyecanını, şimdi <strong>ve</strong> gelecek iÖin hep var olacak değerini belirleyen en Çnemli<br />

Çğedir.<br />

<strong>Dostoyevski</strong> hayatının son gÅnlerinde bir insan <strong>ve</strong> bir yazar olarak en bÅyÅk emelinin, Rusya<br />

'da <strong>ve</strong> tÅm dÅnyada ezilen insanlara yardım etmek, "dÅşÅnce <strong>ve</strong> ışık Ålkesi"ne. giden yolu<br />

bulmak olduğunu yazmıştı. BÅtÅn XIX. yy. gerÖekÖi edebiyatında, bÇylesine yÅrekli,<br />

bÇylesine gÅÖlÅ bir biÖimde, geniş yığınların iÖinde bulunduğu yoksulluğu, acıları, toplumsal<br />

eşitsizliği, ezilişi "SuÖ <strong>ve</strong> Ceza " kadar başarıyla dile getirebilmiş bir başka roman daha<br />

yoktur.<br />

Ancak <strong>Dostoyevski</strong>'nin bu romanı, yalnızca ezilmişliğin <strong>ve</strong> toplumsal kÇtÅlÅklerin sÅrÅkleyici<br />

trajizmini dile getirmekle kalmaz. Bu, aynı zamanda en yÅce yargı yeri olarak insan vicdanına<br />

<strong>ve</strong> insan aklına bir başvurudur. <strong>Dostoyevski</strong> de başkahramanıyla birlikte, yoksulluğun <strong>ve</strong> acı<br />

Öekmenin her toplum iÖin kaÖınılmaz olduğunu, bunların insanlığın değişmez yazgısı<br />

olduğunu ileri sÅren dÇneminin dÅşÅnÅrlerine, bunların ileri sÅrdÅkleri -kimi dinseldÅşÅncelere<br />

şiddetle karşı Öıkmıştır. BÅyÅk yazar, bir hiÖ olarak kalmak, ses Öıkarmadan<br />

boyun eğmek, her şeye sÅrekli katlanmak istemeyen, tam tersine, bÅtÅn varlığıyla toplumsal<br />

eşitsizliklere başkaldıran, haksızlıkla uzlaşmayan insanın ahlaki yÅceliğini tutkuyla, coşkuyla<br />

savunmuştur.<br />

XIX. yy. başlarının romantik yazarları, "orta halli" hayata, hayatın "olağanlıklarına" karşı<br />

insanın giriştiği her tÅrlÅ isyanı yÅceltiyorlardı. XIX. yy .ın ikinci yansında Öok daha<br />

karmaşık tarihsel koşulların geÖerli olduğu bir dÇnemde yaşayan <strong>Dostoyevski</strong> ise, yalnızca,<br />

romanının kahramanını Öevreleyen dış dÅnya koşullarım değil, kahramanının davranışlarına<br />

yÇn <strong>ve</strong>ren Çznel koşulların da felsefi <strong>ve</strong> psikolojik ÖÇzÅmlemesini yapmıştır. Bu durum "SuÖ<br />

<strong>ve</strong> Ceza" yazarına, Çncele-rince bÇylesine Öok.yÇnlÅ <strong>ve</strong> keskin biÖimde dile getirilememiş pek<br />

Öok sorunu ilk kez dile getirenlerden biri olma Çzelliğini kazandırmıştır. <strong>Dostoyevski</strong> "SuÖ <strong>ve</strong><br />

Ceza"da kendisiyle <strong>ve</strong> Öevresiyle uyuşmayan, toplumsal eşitsizliklere karşı bÅyÅk bir nefret<br />

duyan, dÅrÅst, dÅşÅnen, aydın bir gencin Öok yÇnlÅ portresini Öizer. Ama burjuva toplumunda<br />

bireysel <strong>ve</strong> toplumsal karşı koyusun yalnızca sağlıklı biÖimleri değil, hastalıklı biÖimleri de<br />

vardır. Kişisel Öıkar gÇzetmeyen iÖten birtakım dÅşÅnceler, toplumsal eşitsizliklerin nihai<br />

nedenlerini <strong>ve</strong> bunlarla savaşım yollarını kavramaya her zaman yetmemektedir. Toplumsal<br />

baskı <strong>ve</strong> zulmÅn filizlendiği kÇkten, ezilen insanlara karşı coşkulu bir sevgi, onların acılarını<br />

paylaşma, haklarını savunma heyecanı, iÖinde yaşanılan topluma karşı bireysel, umutsuz,<br />

anarşistÖe başkaldırılar da gelişebilir. İşte <strong>Dostoyevski</strong> romanında -daha sonra tarihÖe de<br />

doğrulanan- bu dÅşÅncelerden yola Öıkmıştır.<br />

"SuÖ <strong>ve</strong> Ceza"nın Öatısını bir suÖun psikolojik ÇykÅsÅyle, onun ahlaki sonuÖlan oluşturur.<br />

Ancak romanının başkalıramam Rodiyon


9<br />

Raskolnikov sıradan bir suÅlu değildir. SuÅunu, geliştirdiği dÑşÑnce sisteminin, hem kendi<br />

gÖzÑnde, hem de başkalarının gÖzÑnde doğruluğunu kanıtlayabilmek iÅin, kendine ÖzgÑ<br />

toplumsal psikolojik bir deney olarak işler. Bu bakımdan cinayetten Önce <strong>ve</strong> sonra suÅlunun<br />

iÅinde bulunduğu durumun psikolojik ÅÖzÑmlemesi, Raskolnikov'un felsefi teorisinin<br />

analiziyle birlikte <strong>ve</strong>rilmiştir romanda. Bu durum Dosto-yevski'ye, dÖneminin dÑşÑnsel <strong>ve</strong><br />

ahlaki yalpalamalarını, Özellikle de kentlerdeki her tÑr sınıfsal kÖkenden, demokrat genÅlerin<br />

yaşadıkları kararsız, değişken, sarsıntılı durumu yansıtabÑme olanağı <strong>ve</strong>rmiştir.<br />

Raskolnikov akıllı, aydın, dÑrÑst bir genÅtir. Eski bir Petersburg evinin bir dolabı andırır<br />

kÑÅÑcÑk Åatı bÖlmesinde oturmaktadır. Üevresindeki yoksulların yaşamını gÖzlemekte,<br />

yalnızca kendisinin değil, binlerce başka insanın da bu dÑzen iÅinde yazgılarının kaÅınılmaz<br />

olarak yoksulluk, hastalık, erken ÖlÑm olduğunu gÖrmektedir. Bu durum onda yoğun dÑşÑnsel<br />

arayışlara yol aÅmıştır. Arayış peşindedir, anıtı hep yalnızdır. Kimselerle gÖrÑşmez.<br />

İnsanlardan kaÅar. Sorunu kendi başına ÅÖzmek, yalnız kendi gÑcÑne yaslanmak ister.<br />

İÅinde yaşadığı toplumsal eşitsizlikler Ñzerine dÑşÑnÑr: Tarih boyunca geniş yığınlar her tÑrlÑ<br />

eşitsizliğe, haksızlığa boyun eğerken, Muhammed, Napolyon gibi kimi insanlar her tÑrlÑ<br />

toplumsal kuralı Åiğneyerek, toplumun gidişini değiştirmişlerdir. Bunlar olağanÑstÑ<br />

insanlardır <strong>ve</strong> dÖnemlerinde suÅlu olarak gÖrÑlmÑşler, lanetlenmişlerdir. Ama sonraki<br />

kuşaklar bunları kahraman, insanlığın kurtarıcıları olarak gÖrmÑşlerdir.<br />

İÅine kapandığı yalnızlık ortamında oluşturduğu bu bireyci, toplumsal iÅeriği yÖnÑndense<br />

anarşik dÑşÑnceler, sonunda Raskolnikov'u "Ben bir bit miyim, yoksa insan mı? " ikilemine<br />

gÖtÑrÑr.<br />

Oysa Raskolnikov geÅmiş Åağlarda <strong>ve</strong> kendi yaşadığı Åağda mili/onlarca ezilen insanın<br />

toplumsal haksızlıklara neden başkaldırmadık-lan konusunu yeterince <strong>ve</strong> ciddi olarak<br />

dÑşÑnememiştir. Ezilen insanların geÅmişte <strong>ve</strong> şimdi uysalca boyun eğmeleri onda Öfke <strong>ve</strong> acı<br />

yaratmakta, kendisim yığınların, halkın, "sıradan " insanların karşısı-<br />

10<br />

na <strong>ve</strong> onlardan Åokyukarlarda bir yerlere koymaktadır. Raskolnikov'iun bulduğu kurtuluş yolu<br />

şudur, hem kendine, hem de herkese, tarihteki Öteki "olağanÑstÑ " insanlar gibi olduğunu,<br />

"sıradan " insanların, basit halkın dokunulmaz kabul ettiği temel ahlak kurallarını Åiğneme<br />

hakkına sahip olduğunu gÖstermek... Bulduğu bu Åıkış, kendisinin "olağanÑstÑler" grubuna mı<br />

girdiğini, yoksa bÑtÑn Öteki zayıf insanlar gibi boyuneğenlerden mi olduğunu anlamak iÅin bir<br />

sınama olarak nitelediği cinayete gÖtÑrÑr onu.<br />

Raskolnikov tasarladığı cinayeti işler. Ancak giriştiği trajik "deney" hiÅ de onun beklediği<br />

sonuÅları <strong>ve</strong>rmez. Hem deneyiyle, lıem de gÖzlemlediği Lııjin, Svidrigaylov, Sonya<br />

Marmeladova gibi kişilerin ortaya koyduğu Örneklerle, Raskolnikov adım adım kendisinin hiÅ<br />

de "olağanÑstÑ" insanlardan biri olmadığı sonucuna varır. Ve sorun, başlangıÅta dÑşÑndÑğÑ<br />

gibi, kendisinin Muhammed'den ya da Napolyon'dan daha zayıf olması sorunu değildir.<br />

Raskolnikov'un sevdiği kızın ağzından duyduğu gerÅek bambaşkadır: "Yanlışlık temeldedir,<br />

"olağanÑstÑ" insanlar teorisidir yanlış olan. Yaşadıkları toplumda da amaÅlarına ulaşmak iÅin<br />

bazı insanlar gÖzlerini kırpmadan başkalarının kanını dÖkmektedir. SonuÅ olarak, iÅinde<br />

yaşadıkları toplumdaki egemen sınıfların her gÑn sayısız kez yaptıklarından pek de farklı bir<br />

şey değildir onun yaptığı da. Ve Raskolnikov kendi deneyimiyle, insanlık dişi dÑzene karşı<br />

bÖylesi bir başkaldırının da insanlık dışı bir nitelik taşıdığım, bunun ilerleme <strong>ve</strong> gelişme<br />

sağlayıcı hiÅbir Özelliği bulunmadığını, tam tersine ahlaki ÅÖkÑşe, kişilik yıkılmasına yol<br />

aÅtığını gÖrmekte; Önce yÑreğinin sesiyle, sonra aklıyla, en sonra da bÑtÑn varlığıyla gerÅeği<br />

kavramaktadır. Artık Raskolnikov'un gÖzÑnde gerÅek gÑzelliğin <strong>ve</strong> ahlakın taşıyıcıları,<br />

kendilerini Öteki insanların Ñzerinde gÖrenler değil, aÅlığın, yoksulluğun en boğucu koşullan<br />

iÅinde bile, hayata <strong>ve</strong> insanlara ilişkin inanÅlarını yitirmeyen, ahlaki yapılarında en ufak bir


salınma olmayan, suÖun, zulmÅn her tÅrlÅsÅne karşı derin bir nefret duyan Sonya gibi sıradan<br />

insanlardır.<br />

Raskolnikov cinayetten Çnce her şeyi ince ince hesapladığını sanmış, ama yanılmıştır. Hayatın<br />

gerÖekliği, onun dÅşÅndÅğÅnden bambaşka Öıkmıştır. Ünce tefeci kadının kızkardeşi suÖsuz<br />

Liza<strong>ve</strong>ta'yı da ÇldÅr-<br />

11<br />

mek zorunda kalmış <strong>ve</strong> hiÖ hesapta olmayan ikinci bir cinayeti işlemiş, sonra tÅmÅyle<br />

rastlantısal bir nedenle karakola gitmesi gerekmiş <strong>ve</strong> burada cinayetle ilgili olarak<br />

kendisinden kuşkulanılmasına yol aÖmıştır. Ama onun asıl yanıldığı nokta, işleyeceği suÖla<br />

ilgili bÅtÅn ayrıntıları hesapladığım sanması değildir. SuÖtan sonra dış dÅnya ile ilişkilerinin<br />

değişmeyeceğini, daha doğrusu suÖun insanlarla ilişkilerini etkilemeyeceğini sanarak, kendi<br />

Åzerinde yanılmıştır Raskolnikov. Eyleminden dolayı ahlaken yalnızca kendi kendisine karşı<br />

sorumlu olduğu, başkalarının yargılarının hiÖ Çnemli olmadığı dÅşÅncesi iflas etmiştir.<br />

<strong>Dostoyevski</strong>'nin bÅyÅk bir ustalıkla dile getirdiği gibi, XVIII. yy. rasyonalist dÅşÅnÅrlerinin<br />

ileri sÅrdÅklerinin tersine, tek başına bir insan hiÖ de "yapayalnız" değildir. İnsan yalnızca<br />

belirli bir toplum iÖinde yaşamakla, her hareketiyle başka insanlara bağlı bulunmakla kalmaz,<br />

ama aynı zamanda toplumu kendi iÖinde, kendi yÅreğinde taşır; ilk bakışta gÇrÅlmeyen,<br />

gerÖekteyse onu Öevresiyle sımsıkı ilişkiler iÖinde tutan bir bağla bağlıdır topluma. Bu bağın<br />

kopması, kişiliğin hem maddi, hem de manevi planda parÖalanmasıyla eşdeğerdir: ya da başka<br />

bir deyişle, bu bir tÅr intihardır, işte Raskolnikov'un cinayetten sonra derin acılar iÖinde<br />

toplumdan kopmuşluk duygusunu yaşamasının nedeni budur. En yakınları olan annesiyle<br />

kızkardeşini bile kendisine sonsuz uzak, hatta yabancı bulur. Yoksulların, kanını emen, nefret<br />

ettiği bir tefeciyi ÇldÅrmek istemiş, ama "kendini" ÇldÅrmÅştÅr o. Kendini ahlaken haklı<br />

Öıkarmaya Öalıştığı onca uzun mÅcadeleden sonra. Sonya 'nın da ÇğÅdÅne uyarak polise teslim<br />

olması da bu nedenledir.<br />

<strong>Dostoyevski</strong>, romanının başkahramanı aracılığıyla, kişi- toplum ilişkileri sorununu kendine<br />

ÇzgÅ biÖimde tahlil etmektedir. Raskolni-kov'un bireyci "dÅşÅnce"si <strong>ve</strong> işlediği suÖ, onu<br />

Öevresinden ayrı dÅşÅrmÅş, bireysel suÖluyu toplumdan koparmış <strong>ve</strong> onu baskı <strong>ve</strong> sÇmÅrÅye<br />

karşı onca nefret duymasına rağmen., Lııjin'lerin, Svidrigay-lov'hırın, tefeci Alyona<br />

İvanovna'ların <strong>ve</strong> halkı ezen, sÇmÅren bÅtÅn Çteki "alÖaklar "ın dÅşÅnce arkadaşı yapmıştır.<br />

Üte yandan <strong>Dostoyevski</strong>, cinayetten sonra dayanılmaz acılar iÖinde kıvranan Raskolnikov'un<br />

vicdanını, cinayetin mey<strong>ve</strong>lerini yemesine bile izin <strong>ve</strong>rmeyen, halkın ahlaki isterlerine<br />

uyabilecek <strong>ve</strong> kendisi gibi acı Öeken, ezilen insanlarla yeniden birlikte olabilecek canlı,<br />

sağlıklı bir başlangıÖ, bir Öıkış<br />

12<br />

noktası olarak gÇstermiştir. Raskolnikov'un cinayetten sonra Öektiği acılar, yazara gÇre,<br />

kahramanım ahlaki ÖÇkÅşe <strong>ve</strong> yokoluşa gÇtÅren, onu halktan soyutlayan bireysel hayallere <strong>ve</strong><br />

ruhsal sapkınlıklara karşı, onun yapısında varolan toplumsal, halksal Çz'Ån ÅstÅn geldiğini<br />

gÇstermektedir. "SuÖ <strong>ve</strong> Ceza "yi zamanımızın toplumsal <strong>ve</strong> ahlaki idealleri uğruna Öetin bir<br />

savaşa girmiş bulunan Öağdaş okurlar gÇzÅnde de Çnemli kılan derin felsefi Çz buradadır.<br />

Romanın epilogunda yazar, Raskolnikov'un bir erken Sibirya sa-, bahında, ırmak kıyısında tek<br />

başına dÅşÅnceye dalışını anlatır. "Raskolnikov barakadan Öıkıp doğruca kıyıya indi, burada<br />

istif edilmiş kÅtÅklerin ÅstÅne oturdu, geniş <strong>ve</strong> ıssız ırmağı seyre daldı. Bu yÅksek kıyıdan,<br />

gÇzalabildiğine uzanan bozkır gÇrÅlÅyordu. Irmağın uzak karşı kıyısından belli belirsiz bir<br />

şarkı duyuluyordu. Orada, gÅneşle yıkanan uÖsuz bucaksız bozkırda, kÅÖÅk kara noktalar<br />

halinde gÇÖebe Öadırları seÖiliyordu. Orada ÇzgÅrlÅk vardı. Orada, buradakilere hiÖ<br />

benzemeyen, bambaşka insanlar yaşıyordu..."<br />

Romanının son ezgilerinin son birkaÖ notası olan bu sÇzlerde, Dos-toyevski'nin <strong>ve</strong><br />

kahramanının, ÇzgÅr insanların sakin, huzurlu yaşamlarına duydukları bÅyÅk Çzlem dile<br />

getirilmektedir. BÅyÅk Rus yazan ÇmrÅ boyunca acılar Öekerek bÇyle bir hayata uzanan yolu


aramıştı. Derinden derine <strong>ve</strong> iÖi burkularak aradığını bulamayacağını biliyordu. Kahramanını,<br />

yazgısında kesin bir ahlaki dÇnÅş yaptırarak, "yeni bir hayat "ın eşiğinde bırakmasının nedeni<br />

budur. Raskolnikov kendine <strong>ve</strong> başkalarına yalan sÇylemeyen dÅrÅst bir insandır. Cinayetten<br />

sonra bile sonuna kadar dÅrÅst kalmıştır, hem kendine karşı, hem başkalarına karşı. İşte bu<br />

nedenle <strong>Dostoyevski</strong>, kahramanının ÇykÅsÅnÅ, bir dÅşÅşÅn ÇykÅsÅ değil, ahlaki yÅkselişin<br />

ÇykÅsÅ sayar. Bir yanlış yapan <strong>ve</strong> yanlışını anlayan Raskolnikov, bu yanlışın altında ezilip<br />

yok olmaz, kendinde kendini yeniden yaratacak iÖgÅÖler bulur, insanlık dışı "dÅşÅnce"sinin<br />

başarısızlığa uğrayıp yok olması/onun kişiliğinde yepyeni bir insancıllığın başlamasına<br />

kaynak oluşturur.<br />

<strong>Dostoyevski</strong>'nin romanında Öizdiği tablo oldukÖa karanlıktır. Ama bu karanlık iÖinde yine de<br />

bir ışık vardır. Bu, Raskolnikov'un insanlara<br />

13<br />

gerÖekten hizmet etmenin yolunu <strong>ve</strong> araÖlarını bulacak ahlaki gÅce, cesarete <strong>ve</strong> kararlılığa<br />

sahip olduğuna duyduğumuz inanÖtır, ÖÅnkÅ Raskolnikov her şeye karşın "insan " olarak<br />

hamiştir. .<br />

İnsan dehasının yarattığı en yÅce yapıtlardan biri olan bu romanın son sayfasını da Öevirip<br />

kapattığımız zaman iÖimizde aydınlık bir şeyler duymamızın nedeni de bu olsa gerek.<br />

MAZLUM BEYHAN<br />

14<br />

Birinci BÇlÅm<br />

I<br />

Temmuz başlarında Öok sıcak bir gÅn, akşama doğru, genÖ bir adam "S" sokağındaki bir<br />

pansiyonda kiraladığı kÅÖÅk odasından Öıktı <strong>ve</strong> ağır, kararsız adımlarla "K" kÇprÅsÅne<br />

yÇneldi.<br />

Ev sahibiyle merdi<strong>ve</strong>nlerde karşılaşmaktan kurtulmayı başarmıştı. Kiraladığı kÅÖÅk oda, beş<br />

katlı yÅksek bir evin Öatı ka-tındaydı <strong>ve</strong> odadan Öok bir dolabı andırıyordu. Yemek <strong>ve</strong> Çteki<br />

hizmetler de iÖinde olmak Åzere kiralamıştı odayı. Ev sahibi kadın bir merdi<strong>ve</strong>n aşağıda ayrı<br />

bir dairede oturuyordu <strong>ve</strong> genÖ adam her sokağa Öıkışında, ev sahibi kadının merdi<strong>ve</strong>nlere<br />

doğru ardına dek aÖılmış olan mutfak kapısının ÇnÅnden geÖmek zorundaydı. Buradan her<br />

geÖişinde de genÖ adam korkuya benzer sayrılı bir duygu iÖinde kalır, utanÖ duyar, yÅzÅnÅ<br />

bu-ruştururdu. Ev sahibi kadına epey borcu vardı <strong>ve</strong> onunla karşılaşmaktan Öekmiyordu.<br />

Korkak <strong>ve</strong> Öekingen biri değildi aslında. Hatta tam tersine; ama bir sÅredir tedirgindi, gerilim<br />

iÖindeydi. Üylesine kendi iÖine kapanmış, Çylesine herkesten kopmuştu ki, yalnızca ev sahibi<br />

kadınla değil, kiminle olursa olsun karşılaşmaktan kaÖınıyordu. Ezici bir yoksulluk iÖindeydi,<br />

ama şu son gÅnlerde buna bile aldırdığı yoktu. Asıl işlerini tÅmÅyle bir yana bırakmıştı <strong>ve</strong><br />

bunlarla uğraşmayı hiÖ istemiyordu. Aslında o kendisine karşı neler tasarlıyor olursa olsun, ev<br />

sahibi kadına da aldırdığı yoktu. Ama merdi<strong>ve</strong>nlerde durmak, kendisini hiÖ mi hiÖ<br />

ilgilendirme-. yen gÅndelik birtakım saÖmaları dinlemek, kira borcu konusundaki<br />

sızlanmalara, korkutmalara, yakınmalara katlanmak, Åstelik yakasını kurtarabilmek iÖin sÇzde<br />

nedenler bulmak, ÇzÅrler dilemek, yalanlar sÇylemek... Hayır, merdi<strong>ve</strong>nleri bir kedi<br />

sessizliğiyle inip sıvışmak yapılacak en iyi şeydi.<br />

Ama bu kez borÖlu olduğu kişiyle karşılaşmak korkusu, sokağa Öıktığında kendisini bile<br />

şaşırttı.<br />

17<br />

"Ne denli zorlu bir işe girişmek istiyorum, ama aynı zamanda da ne denli boş şeylerden<br />

korkuyorum!" diye dÅşÅndÅ tuhaf bir gÅlÅmsemeyle. Hmm... E<strong>ve</strong>t... Hem her şey insanın<br />

kendi elinde, hem de insan yalnızca korkaklığı yÅzÅnden ne fırsatlar kaÖırıyor... Bu artık<br />

yadsınamaz bir gerÖek, bir belit. İlginÖ bir şey, acaba insanlar en Öok neden korkarlar?<br />

Atacakları yeni bir adımdan, kendi sÇyleyecekleri yeni bir sÇzden herhalde... Ben de amma<br />

ge<strong>ve</strong>zelik ediyorum ha! Ge<strong>ve</strong>zelik ettiğim iÖin de hiÖbir şey yapmıyorum. Ya da şÇyle, hiÖbir


şey yapmadığım iÖin ge<strong>ve</strong>zelik ediyorum. Ge<strong>ve</strong>zelik bana şu son ay iÖinde gÅnlerce bir<br />

kÇşede yatmaktan <strong>ve</strong> dÅşÅnmekten gelmiş bir şey. DÅşÅndÅklerim de bir şey olsa bari, ipe<br />

sapa gelmez şeyler... Peki şimdi niÖin gidiyorum? Yapabilecek miyim dÅşÅndÅğÅm şeyi?<br />

Hem ciddi bir şey mi bu? Hayır, hiÖ de değil. DÅşlerle avutup duruyorum kendimi;<br />

oyuncaklarla! E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t oyuncaklarla!"<br />

Boğucu bir hava vardı sokakta, korkunÖ sıcaktı: yapı iskeleleri, tuğlalar, kireÖ tozları, itişip<br />

kakışan kalabalık, bir yazlık kiralama olanağı bulamayan her Petersburglu'nun Öok iyi bildiği<br />

o Çzel pis yaz kokusu... tÅm bunlar genÖ adamın zaten bozuk olan sinirlerini iyice germişti.<br />

Hele kentin bu bÇlgesinde sayıları oldukÖa kabarık olan meyhanelerden yayılan dayanılmaz<br />

iÖki kokusu, henÅz is zamanı olmasına karşın adım basında rastlanan sarhoşlar tablonun<br />

iğrenÖ <strong>ve</strong> iÖ karartıcı rengini tamamlıyor gibiydi. Delikanlının ince yÅz Öizgilerinde derin bir<br />

iğrenme anlatımı belirdi bir an. Yeri gelmişken belirtelim, delikanlı gerÖekten yakışıklıydı:<br />

gÅzel kara gÇzleri, esmer teni/ortadan biraz uzunca boyu, ince <strong>ve</strong> biÖimli vÅcuduyla Öekiciydi.<br />

Ama işte bir anda yeniden derin dÅşÅncelere gÇmÅlÅr gibi olmuştu; daha doğrusu kendinden<br />

geÖmiş gibiydi. äevresinde kimseyi ayrımsamadan yÅrÅyordu, aslında kimseyi ayrımsamak<br />

istediği de yoktu. Yalnız, arada bir kendi kendisiyle konuşmak alışkanlığıyla bir şeyler<br />

mırıldanıyordu. Bu alışkanlığını kendisine bile dalıa şu anda itiraf ediyordu. Yine şu anda,<br />

zaman zaman dÅşÅncelerinin karıştığını, iyiden iyiye gÅÖten dÅştÅğÅnÅ ayrımsı-yordu. İki gÅn<br />

vardı ki, ağzına hiÖbir şey koymamıştı.<br />

18<br />

Üylesine kÇtÅ giyimliydi ki, alışık biri bile bu derece yırtık pırtık şeylerle gÅpegÅndÅz<br />

sokakta dolaşmaya utanırdı. Ancak burası insanın kılık kıyafetiyle hiÖ kimseyi<br />

saşırtamayacağı bir semtti. Samanpazarının yakınlığı, şu bilinen evlerin Öokluğu, hele<br />

Petersburg'un bu merkezi semtinin cadde <strong>ve</strong> sokaklarını dolduran işÖi, esnaf, sanatkér takımı,<br />

buranın genel gÇrÅntÅsÅnÅ Çyle tiplerle renklendirirdi ki, yabancı birinin gÇrÅlmesi kimsede<br />

şaşkınlık uyandırmaz, kimsece yadırganmazdı. Ama delikanlının ruhunda Çylesine yakıcı bir<br />

kÅÖÅmseme duygusu birikmişti ki, bazen Öocukluk derecesine varan bÅtÅn utangaÖlığına<br />

rağmen, şu anda en az utandığı şey, sırtındaki paÖavralardı. Tabii, kimi tanıdıklarına, ya da<br />

genel olarak karşılaşmaktan hiÖ hoşlanmadığı kimi eski dostlarına rastladığında iş değişirdi...<br />

Oysa bu sırada, iri bir atın Öektiği bÅyÅk bir arabayla, gÅnÅn bu saatinde nereye niÖin<br />

gÇtÅrÅldÅğÅ belli olmayan bir sarhoş, eliyle kendisini gÇstererek. "Hey, sen! Alman şapkalı!"<br />

diye gırtlağını yırtarcasına bağırınca, delikanlı durup, elini sinirli bir şekilde şapkasına<br />

gÇtÅrmÅştÅ. Zimmermann'dan* satın alınmış, yÅksek, yuvarlak bir şapkaydibu. Ama her yanı<br />

delik deşik olmuş, yırtılıp solmuş, leke iÖindeki bu kenarsız şapka Åstelik bir yanından Öok<br />

Öirkin bir kÇşe oluşturacak biÖimde yana sarkmıştı. Ancak sarhoşun bağırması delikanlıda<br />

utanma değil, korkuya benzer başka bir duygu uyandırmıştı.<br />

"Biliyordum zaten!" diye mırıldandı şaşkınlık iÖinde "Biliyordum bÇyle olacağını!<br />

Olabileceklerin en kÇtÅsÅ bu! BÇyle bir saÖmalık, bÇyle bir anlamsız ayrıntı her şeyi alt Åst<br />

edebilir! E<strong>ve</strong>t, doğrusu fazla gÇze batan bir şapka bu.. GÇze batması, gÅlÅnÖlÅğÅnden...<br />

àstÅmdeki paÖavralara uygun bir kasket bulmam gerek, eski de olsa olur, yeter ki şu lanet<br />

şeyden kurtulayım! Kimse giymiyor bÇyle bir şapkayı. Bir <strong>ve</strong>rstlik yoldan farkedilir <strong>ve</strong> kimin<br />

olsa aklında kalır... En Çnemlisi de bu: sonradan anımsarlar. İşte sana bir ipucu! Olabildiğince<br />

ayrımsanmamaya, gÇze Öarpmamaya Öalışmalıyım... Ayrıntılar Öok Çnemli! Ayrıntılar<br />

mah<strong>ve</strong>der her zaman her şeyi..."<br />

Zèmmermann - O dÇnemler Petersburg'unda, Nevskiy Bulvarı'nda gÅnÅn son moda<br />

şapkalarını satan bir şapkacı. (äev.)<br />

19<br />

Gideceği yere varmak iÖin fazla yÅrÅmesi gerekmiyordu. Hatta evinden kaÖ adım tuttuğunu<br />

bile saymıştı, tam yedi yÅz otuz adını. Hayallerine gÇmÅlÅp yÅrÅdÅğÅ bir gÅn saymıştı<br />

adımlarını. Ama o sıralar kurduğu bu hayallere kendisi de inanmıyordu, sinirleniyordu


yalnızca; Öirkin ama insanı bastan Öıkarıcı gÇzÅpeklikte hayallerdi bunlar. Simdi ise aradan bir<br />

hafta geÖtikten sonra, işi başka tÅrlÅ gÇrmeye başlamıştı. Yakasını bir tÅrlÅ bırakmayan o iÖ<br />

konuşmalarında kendisini onca gÅÖsÅz, onca kararsız gÇrmesine rağmen bu "Öirkin" hayali<br />

adeta elinde olmayarak kendi tasarısı, kendi niyeti saymaya alışmıştı. Bu konuda hélé kendi<br />

kendisine inanmamasına rağmen, attığı her adımda heyecanı daha da artarak, şu anda bu<br />

tasarısının denemesini yapmaya gidiyordu.<br />

YÅreği durarak, sinirden titreyerek, bir duvarı kanala, bir duvarı "..." sokağına bakan<br />

olağanÅstÅ bÅyÅk yapıya yaklaştı. KÅÖÅk kÅÖÅk dairelere bÇlÅnmÅş olan bu evde terziler,<br />

Öilingirler, aşÖı kadınlar gibi her tÅrden esnaf, Öeşit Öeşit Almanlar, basma buyruk yaşayan<br />

sokak kızları, kÅÖÅk memurlar <strong>ve</strong> benzerleri oturuyordu. Evin iki yanındaki avlu <strong>ve</strong><br />

kapılardan giren Öıkan belirsizdi. àÖ ya da dÇrt kapıcısı vardı evin. Delikanlı bunlardan<br />

hiÖbirine rastlamamış olduğuna sevinerek ana kapıdan sÅzÅlÅrcesine geÖip sağdaki<br />

merdi<strong>ve</strong>nlere yÇneldi. Bu merdi<strong>ve</strong>n karanlık, dar <strong>ve</strong> her zaman kullanılmayan bir tÅr servis<br />

merdi<strong>ve</strong>niydi. Ama o bÅtÅn bunları biliyordu, Çğrenmişti <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nlerin bu durumu son<br />

derece hoşuna gidiyordu: bu karanlıkta .meraklı bir bakış bile tehlikeli olamazdı. DÇrdÅncÅ<br />

kata Öıkarken elinde olmadan: "Eğer şimdi bÇyle korkarsam, fırsat Öıkıp da asıl . işe<br />

giriştiğimde ne olacak?.." diye dÅşÅndÅ. Burada asker emeklisi hamallar kesti yolunu, bir<br />

daireden mobilya Öıkarıyorlardı. Burada, memurluk yapan bir Alman'ın ailesiyle birlikte<br />

oturduğunu daha Çnceden biliyordu. "Anlaşılan Alman taşınıyor, o halde dÇrdÅncÅ katta, bu<br />

merdi<strong>ve</strong>n sahanlığında hiÖ değilse bir sÅre iÖin yalnızca kocakarının dairesi dolu olacak. Bu<br />

Öok iyi... Ne olur ne olmaz..." diye dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> kocakarının kapısını Öaldı. äıngırak, bakırdan<br />

değil de, tenekedenmiş gibi cılız bir ses Öı-kardı. Bu tÅr evlerin bÇyle kÅÖÅk dairelerinde<br />

Öıngıraklar hemen<br />

20<br />

hep bÇyledir. O, bu Öıngırak sesini unutmuştu bile... Ve şimdi bu Çzel ses ona birdenbire bir<br />

şeyler anımsatmış, apaÖık bir şeyleri gÇzÅnÅn ÇnÅne getirmişti. Tirtir titriyordu, sinirleri allak<br />

bullak olmuştu. Az sonra kapı Öizgi gibi hafifÖe aralandı. Kapıyı aÖan kadın geleni aralıktan<br />

aÖıkÖa duyulan bir gÅ<strong>ve</strong>nsizlikle sÅzÅyor, karanlıkta yalnızca ışıldayan gÇzleri gÇrÅlÅyordu.<br />

Ama sahanlıkta başkalarının da bulunduğunu gÇrÅnce yÅreklendi <strong>ve</strong> kapıyı iyice 'aÖtı.<br />

Delikanlı iÖeri girdi; tahta perdeyle kÅÖÅcÅk bir mutfaktan ayrılmış karanlık bir antreydi<br />

burası. Kocakarı hiÖbir şey sÇylemeden Çylece duruyor <strong>ve</strong> soru dolu gÇzlerle ona bakıyordu.<br />

KÅÖÅcÅk, kupkuru bir ihtiyardı bu, altmış yaşlarında vardı, bakışları temiz değildi, burnu sivri<br />

<strong>ve</strong> kÅÖÅk, başı aÖıktı. Hafif ağarmış kirli sarı saÖlarına bolca yağ sÅrmÅştÅ. Bir tavuk bacağını<br />

andıran ince uzun boynuna paÖavralaşmış bir fanila parÖası sarmıştı. Omuzlarındaysa,<br />

havanın sıcak olmasına rağmen rengi yitmiş, paramparÖa bir kÅrk pelerin sallanıyordu. İkide<br />

bir ÇksÅrÅyor, inliyordu. Anlaşılan delikanlının bakışları hiÖ de normal değildi ki, kocakarının<br />

gÇzlerinde az Çnceki gÅ<strong>ve</strong>nsizlik anlatımı yeniden belirdi.<br />

Delikanlı daha nazik davranması gerektiğini anlayarak hafifÖe eğildi <strong>ve</strong>:<br />

"Raskolnikov!" diye mırıldandı. "àni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisi. Bir ay kadar Çnce gene gelmiştim."<br />

Soru dolu gÇzlerini ondan ayırmayan kocakarı tane tane:<br />

"Anımsıyorum", dedi. "äok iyi anımsıyorum. Gelmiştiniz."<br />

Kocakarının gÅ<strong>ve</strong>nsizliği Raskolnikov'u şaşırtmıştı:<br />

"Ben... İşte yine Çyle bir iş iÖin geldim..." dedi.<br />

"Belki de kadın her zaman bÇyledir", diye dÅşÅndÅ sonra can sıkıntısı iÖinde. "Belki de ben o<br />

zaman ayrımsayamamıştım."<br />

Kocakarı bir sÅre kararsızlık iÖindeymiş gibi sustu, sonra yana Öekilerek konuğa odaya aÖılan<br />

kapıyı gÇsterdi.<br />

"Buyurun!"


KÅÖÅk, bir odaydı burası. Duvarları sarı kéğıtla kaplanmıştı. Pencerelerinde tÅl perdeler <strong>ve</strong> ıtır<br />

ÖiÖekleri gÇrÅlÅyordu. Batmakta olan gÅneşin ışıklarıyla apaydınlıktı oda. Raskolnikov'un<br />

kafasından bir anda "Demek o zaman da gÅneş bÇyle aydınla-<br />

21<br />

tacak..." dÅşÅncesi geÖti. Odanın <strong>ve</strong> iÖerdeki eşyaların durumunu unutmamak iÖin ÖarÖabuk<br />

Öevresine bir gÇz gezdirdi. Ancak odanın ayirdedici hiÖ bir Çzelliği yoktu. Mobilyalar eskiydi<br />

<strong>ve</strong> sarı ağaÖtan yapılmışlardı. Bunlar: tahta arkalığı eğilmiş bir ka-nape, bunun ÇnÅnde oval<br />

bir masa, iki pencere arasına yerleştirilmiş aynalı bir tuvalet masası, duvar boyunca dizilmiş<br />

sandalyeler <strong>ve</strong> ellerinde kuşlarla Alman kızlarını gÇsteren sarı ÖerÖe<strong>ve</strong>li ucuz bir iki tablo...<br />

İşte bÅtÅn mobilya. Odanın bir kÇşesinde kÅÖÅk bir tasvirin ÇnÅnde bir kandil yanıyordu. Her<br />

şey tertemizdi. Mobilyalar da, dÇşemeler de iyice ÇvÅlmÅştÅ, her şey pırıl pırıldı. Delikanlı<br />

"Yeliza<strong>ve</strong>ta'nın isi bu", diye geÖirdi iÖinden. BÅtÅn evde kÅÖÅcÅk bir toz taneciği bile yoktu.<br />

Raskolnikov, "Temizliğin bÇylesine ancak kÇtÅ yÅrekli yaşlı dullarda rastlanabilir", diye<br />

dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> merakla iki odayı birbirinden ayıran basma perdeye baktı. Kocakarının yatağıyla<br />

bir konsolun bulunduğu bu odayı -zaten tÅm daire bu iki odadan oluşuyordu-daha Çnceki<br />

gelişinde de gÇrememişti.<br />

Odaya girdiklerinde kadın delikanlının yÅzÅnÅ iyi gÇrebilmek iÖin yine tam onun ÇnÅne<br />

dikilerek sert bir sesle:<br />

"Neymiş, gÇster bakalım?" dedi.<br />

Cebinden eski bir gÅmÅş saat Öıkaran delikanlı:<br />

"İşte" dedi, "rehin iÖin getirdim."<br />

Saatin arka kapağında bir kÅre resmi vardı. KÇsteği de Öeliktendi.<br />

"Bundan Çnceki rehinin de gÅnÅ doldu. àÖ gÅn geÖti bir ayı." "Size bir aylık daha faiz Çderim,<br />

lÅtfen bir kaÖ gÅn daha sabredin."<br />

"Sabretmek ya da eşyanızı hemen satmak benim bileceğim bir şey artık."<br />

"Nasıl, saatime epey para <strong>ve</strong>recek misiniz, Alyona İvanovna?"<br />

"Hep bÇyle işe yaramaz, ıvır zıvır şeyler getiriyorsunuz. Beş para etmez bu saat. GeÖen<br />

getirdiğiniz yÅzÅk iÖin size tastamam iki ruble <strong>ve</strong>rmiştim, oysa yenisi kuyumculurda bir<br />

buÖuğa o yÅzÅklerin."<br />

"DÇrt ruble'<strong>ve</strong>rin, parasını Çder geri alırım, baba yadigérı bir saattir. Yakında elime para<br />

geÖecek."<br />

22<br />

"Bir buÖuk ruble <strong>ve</strong> faizi de peşin, işinize gelirse..."<br />

"Bir buÖuk ruble mi?"<br />

Kadın saati geri uzatarak:<br />

"Siz bilirsiniz" dedi.<br />

Delikanlı saati Çyle bir Çfkeyle aldı ki, hemen Öıkıp gitmeye hazırdı, ancak bir an dÅşÅnÅnce<br />

gidecek hiÖbir yeri olmadığını <strong>ve</strong> buraya asıl başka bir nedenle geldiğini anımsayarak:<br />

"Verin!" dedi kabaca.<br />

Kocakarı anahtarları Öıkarmak iÖin elini cebine sokarak perdenin arkasındaki odaya geÖti.<br />

Odanın ortasında tek basına kalan delikanlı merakla kulak kabartıp dinlemeye başladı,<br />

kocakarının Çteki odada neler yaptığını dÅşÅnmeye Öalışıyordu. Gelen seslerden kadının<br />

konsolu aÖtığı anlaşılıyordu. "Demek Åst Öekmecede... Demek anahtarları sağ cebinde<br />

taşıyor... Hepsi bir arada anahtarların, Öelik bir halkaya geÖirilmiş... Bir tanesi hepsinden<br />

bÅyÅktÅ, ÅÖ kat bÅyÅktÅ nerdeyse, ucu da dişliydi, o halde konsolun anahtarı bu olamaz,<br />

demek ki bir başka Öekmece ya da sandık daha var iÖerde... Bu Çnemli. Sandıkların anahtarları<br />

hep bÇyle olur. Ama bÅtÅn bunlar ne kadar aşağılık şeyler..."<br />

Kocakarı dÇndÅ:<br />

"İşte beyciğim! Bir ruble iÖin aylık on kÇpek faiz, bir buÖuk ruble iÖin onbeş kÇpek eder. Bir<br />

aylık peşin tabii. Bundan Çnceki iki ruble iÖin de aynı hesaba gÇre yirmi kÇpek faiz tutuyor.


Yine peşin. Hepsi otuz beş kÇpek. BÇylece saatiniz iÖin bÅtÅn alacağınız bir ruble onbeş<br />

kÇpek. Buyurun!"<br />

"Ne! Yani siz şimdi bana yalnızca bir ruble on beş kÇpek mi <strong>ve</strong>riyorsunuz?"<br />

"Tam da Çyle."<br />

Delikanlı tartışmaya girmedi, parayı aldı. Sanki sÇyleyeceği ya da yapacağı bir şeyler daha<br />

var, ama bunların ne olduğunu kendisi de bilmiyormuş gibi odadan Öıkmakta acele etmiyor,<br />

kadına bakıyordu.<br />

"BugÅnlerde size bir şey daha getireceğim Alyona İvanovna... GÅmÅşten, Öok gÅzel bir şey...<br />

Bir sigara tabakası... Bir arkadaşıma <strong>ve</strong>rmiştim, alır almaz..."<br />

23<br />

Şaşırdı <strong>ve</strong> sustu.<br />

"Bunu o zaman konuşuruz beyciğim."<br />

"HoşÖakalın... Evde hep yalnız mı oturursunuz Alyona İvanovna, kız kardeşiniz yok mu?"<br />

"Kız kardeşimden size ne?"<br />

"HiÖ. Üylece sormuştum. Demek siz şimdi ... Neyse, hoşÖakalın Alyona İvanovna!"<br />

Raskolnikov bÅyÅk bir Çfkeyle Öıktı kadının evinden. Üfkesi gitgide bÅyÅyordu.<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken bir şey karşısında ansızın şaşırmış gibi birkaÖ kez durakladı. Sonunda<br />

sokağa vardığında "Tanrım!" diye bağırdı. "Ne kadar aşağılık şeyler bÅtÅn bunlar! Olacak şey<br />

mi, ben... HiÖ olacak şey mi, ben... Hayır saÖmalık bu, aptallık!.. BÇyle korkunÖ şeyler nasıl<br />

geÖebiliyor kafamdan! YÅreğim, ne iğrenÖliklere el<strong>ve</strong>rişliymiş meğer!.. E<strong>ve</strong>t, tam da Çyle<br />

iğrenÖ, aşağılık şeylere... Ve ben bÅtÅn bir aydır..."<br />

Üfkesini ne sÇzcÅklerle, ne haykırışlarla dile getirebiliyordu. Daha kocakarının evine<br />

giderken yÅreğini sıkıştırmaya başlayan tiksinti Çyle boyutlara ulaşmıştı ki, delikanlı<br />

sıkıntısından ne yapacağını, ne edeceğini bilemiyordu. Kaldırımda, kimseyi gÇrmeden bir<br />

sarhoş gibi yÅrÅyor, gelip geÖenlere Öarpıyordu. Ancak bir başka sokağa saptığı zaman<br />

kendine gelebildi. Durup Öevresine bakındı. Bir meyhanenin ÇnÅndeydi. Bodrum kattaydı<br />

meyhane <strong>ve</strong> girişi kaldırımdan birkaÖ basamak aşağıdaydı. Tam bu sırada iki sarhoş birbirine<br />

tutunarak <strong>ve</strong> kÅfÅrler savurarak dışarı Öıkıyorlardı. Daha fazla dÅşÅnmedi <strong>ve</strong> hemen<br />

meyhaneye indi. Daha Çnce hiÖ gitmemişti meyhaneye, ama şu anda başı dÇnÅyor,<br />

susuzluktan iÖi kavruluyordu. Soğuk bir bira iÖmek istedi canı, sonra bÇylesine birdenbire<br />

halsiz dÅşÅşÅnÅ aÖlığına yÅkledi. Karanlık, pis bir kÇşede, ÅstÅ yapış yapış bir masaya geÖip<br />

oturdu, bir bira sÇyledi. İlk bardağı doymazcasına iÖti. Birden rahatladı, kafasının iÖi<br />

aydınlanı<strong>ve</strong>rmişti. "SaÖma bÅtÅn bunlar", diye sÇylendi. Umutlanmıştı. "Telaşlanacak,<br />

Çfkelenecek bir şey yok ortada. Basit bir bedensel rahatsızlık! Bir bardak bira <strong>ve</strong> birkaÖ parÖa<br />

peksimetle kendine geli<strong>ve</strong>riyor insan! DÅşÅncelerini toparlıyor, kararsızlığı yok olup gidiyor!<br />

TÅh! Bir şey olmuş gibi sanki!.." Birden ağır bir yÅkten kurtulmuş gibi rahat-<br />

24<br />

ladı, neşeyle bakmaya başladı Öevresine. Ancak o anda bile, uzaktan uzağa, bu iyimserliğinin<br />

hastalıklı bir iyimserlik olduğunu duyumsuyordu.<br />

Meyhanenin pek kalabalık olmadığı bir saatti. Merdi<strong>ve</strong>nlerde rastladığı iki sarhoşun ardından,<br />

aralarında bir de kadın bulunan armonikalı beş kişilik bir sarhoş grubu daha ayrıldı<br />

meyhaneden. Bunların gidişinden sonra ortalık iyiden iyiye sessizleşmişti. Fazla hallice<br />

olmadığı anlaşılan tÅccara benzer biriyle onun arkadaşı olduğu anlaşılan şişman, iri yarı<br />

redingotlu, kır sakallı bir adam kalmıştı meyhanede. İyice kendinden geÖmişti bu ikincisi,<br />

iskemlesinde uyukluyordu. Arada bir uyanır gibi oluyor, kollarını aÖıp, parmaklarını<br />

şakırdatıyor, sonra yerinden kalkmadan vÅcudunun belden yukarısını kıvırıp oynatarak<br />

sÇzlerini doğru dÅrÅst Öıkartamadığı saÖma bir şarkı tutturuyordu.<br />

BÅtÅn yıl karımı okşadım BÅ-tÅn yıl ka-rı-mı ok-şa-dım...<br />

Yeniden dalıyor, yeniden uyanır gibi oluyor, bu kez başka bir şarkı tutturuyordu:<br />

PodyaÖeskaya 'da dolaşırken Eski sevgilimi buldum...


Ancak onun bu mutluluğuna kimse ortak olmuyordu; bira bardağının ardında suskun<br />

oturmakta olan tÅccar kılıklı, arka-daşının bu taşkınlıklarını dÅşmanca <strong>ve</strong> kuşkulu gÇzlerle<br />

izliyordu. Bir adam daha vardı meyhanede, emekli memura benziyordu. ÜnÅnde kadehi,<br />

herkesten ayrı bir kÇşede oturuyor, arada bir Öevresindekilere gÇz gezdirerek bir yudum<br />

alıyordu. O da bir parÖa heyecanlı gibiydi.<br />

II<br />

Raskolnikov kalabalıklara alışık değildi <strong>ve</strong> daha Çnce de sÇylediğimiz gibi, Çzellikle de şu son<br />

sıralarda her tÅr topluluk-<br />

25<br />

tan kaÖar, olmuştu. Ama su anda birdenbire bir şey onu insanlara doğru itmeye başlamıştı.<br />

İÖinde yeni bir şeyler gelişiyor, insanlara karşı susuzluk duyuyordu. BÅtÅn bir aydır yoğun<br />

biÖimde yaşadığı heyecan <strong>ve</strong> ÅzÅntÅden Çylesine bitkinlesmisti ki, bir dakikacık iÖin bile olsa,<br />

nasıl olursa olsun farklı bir dÅnyada dinlenmek istiyordu. İşte bÅtÅn pisliğine rağmen bu<br />

meyhanede kalmak istemesinin nedeni de buydu.<br />

Meyhaneci başka bir odadaydı, ancak birtakım merdi<strong>ve</strong>nleri inerek ikide birde salona giriyor,<br />

gelişinde de kendinden Çnce, kocaman kırmızı kırmaları olan pırıl pırıl Öizmeler gÇrÅlÅyordu.<br />

Sırtında bir kaban <strong>ve</strong> yağdan ışıl ışıl olmuş kara atlastan bir yelek vardı, kravatsızdı, suratı bir<br />

demir kilit gibi sanki yağa bulanmıştı. Tezgéhın arkasında on dÇrt yaşlarında bir Öocukla,<br />

mÅşterilere servis yapan ondan daha kÅÖÅk bir başka Öocuk daha vardı. Tezgéhın Åzerinde<br />

ince ince doğranmış salatalıklar, kara peksimetler <strong>ve</strong> yine kÅÖÅk kÅÖÅk doğranmış balıklar<br />

duruyordu. äok pis bir koku yayılıyordu bunlardan. Bunaltıcı bir havası vardı meyhanenin,<br />

oturulacak gibi değildi. Her şeye Çylesine ağır bir şarap kokusu sinmişti ki, insan yalnızca bu<br />

kokudan bile beş dakika iÖinde sarhoş olabilirdi.<br />

Bazen hayatta Çyle karşılaşmalar olur ki, hem de hiÖ tanımadığımız insanlarla, bir tek sÇzcÅk<br />

bile konuşmadan, birdenbire, tekbir bakışla ilgilenmeye başlayı<strong>ve</strong>ririz. İşte bu ilerde oturan <strong>ve</strong><br />

emekli bir memura benzeyen kişi de Raskolnikov Åzerinde aynı etkiyi bırakmıştı. Delikanlı<br />

sonraları bu ilk izlenimi pek Öok kez anımsayacak <strong>ve</strong> bunu bir Çnsezi olarak kabul edecekti.<br />

GÇzlerini memura dikmiş bakıyordu; bu biraz da memurun da ona aynı biÖimde bakışından<br />

ileri geliyordu: memur besbelli konuşmak istiyordu onunla. Meyhanede bulunan Çtekilere ise<br />

-meyhaneci de iÖlerinde- alışkın, hatta bıkkın bakışlarla bakıyordu. Bu bakışlarda toplumsal<br />

durumları, Çğrenim dereceleri aşağı, kendileriyle konuşmaya değmez insanlara karşı takınılan<br />

bir yÅksekten bakma, karşısındakini aşağı gÇrme havası da seziliyordu. Ellisini geÖkin, orta<br />

boylu, tıknaz bir adamdı, kır saÖlı başının tepesi dazlaktı, şiş yÅzÅ sÅrekli iÖmekten sararmış,<br />

hatta yeşilimsi bir renk almıştı. Şiş gÇzkapakları arasından birer delik gibi<br />

26<br />

ufacık ama canlı, kırmızımsı gÇzleri parlıyordu. Ancak garip bir şeyler vardı adamda;<br />

bakışlarında bir heyecan, hatta galiba zeka ışıltıları vardı, ama aynı zamanda deliliğe<br />

benzeyen bir şeyler de yanıp sÇnÅyordu bu gÇzlerde. Giysileri eskiydi, dÅğmeleri kopuk, lime<br />

lime olmuş bir frak vardı Åzerinde. Frakın dÅğmelerinden yalnızca biri her nasılsa duruyordu<br />

yerinde <strong>ve</strong> adam anlaşılan incelik kurallarına aykırı davranmış olmamak iÖin bu dÅğmeyi<br />

ilikli tutuyordu. Nankin kumaşından yapılmış yeleğinin altından buruşuk, kirli bir plastron<br />

kabarıyordu. Memur biÖimi traş olmuştu, ama son traşının Åzerinden epey zaman geÖtiği<br />

anlaşılıyordu: yÅzÅ mavimsi, kır bir sakalla kaplıydı. Her halinden tam bir memur olduğu<br />

anlaşılıyordu. Ama besbelli bir sıkıntısı vardı. İkide birde parmaklarını saÖları arasında<br />

gezdiriyor, bazen dirseklerini kirli yapış yapış masaya dayayarak başını elleri arasına<br />

alıyordu. Sonunda gÇzlerini doğruca Raskolnikov'a Öevirip, kendine gÅ<strong>ve</strong>nli, gÅr bir sesle<br />

konuşmaya başladı.<br />

"äok saygıdeğer bayım, acaba sizinle kibarca konuşmak cesaretini gÇsterebilir miyim? äÅnkÅ<br />

giyim kuşamınıza dikkat etmemiş olmanıza rağmen tecrÅbelerim bana sizin okumuş <strong>ve</strong> iÖkiye<br />

alışkın olmayan biri olduğunuzu sÇylÅyor. Bendeniz, iÖtenlikle birleşmiş bilgiye her zaman


saygı duymuşumdur, zaten ben de dokuzuncu dereceden bir memurum. Soyadını Marmeladov'dur,<br />

dokuzuncu dereceden bir memur. Merakımı bağışlayın, siz de bir yerde memur<br />

musunuz?"<br />

Bu sÇzlerdeki sÅslÅ Åsluptan <strong>ve</strong> kendisine bÇylesine doğrudan doğruya seslenişinden şaşıran<br />

delikanlı:<br />

"Hayır" dedi, "okuyorum..."<br />

Delikanlı, nasıl olursa olsun insanlara yaklaşma, onlarla kaynaşma konusunda az Çnce<br />

duyduğu o bir anlık isteğe karşın, şu anda kendisine yapılan bu ilk gerÖek Öağrı karşısında<br />

kişiliğiyle ilgilenen ya da ilgilenmek isteyen her yabancıya karşı duyduğu o eski tiksintiyi<br />

duydu iÖinde.<br />

Memur:<br />

"Üğrencisiniz demek" diye mırıldandı, "ya da eski bir Çğrenci... Ben de Çyle dÅşÅnmÅştÅm!<br />

TecrÅbe efendim, sayısız tecrÅbe!" Ve aklıyla ÇvÅnmek ister gibi parmağını alnına dayadı:<br />

27<br />

"Üğrenciydiniz, ya da kurslara katılıyordunuz! izninizle..." Ayağa kalktı, sendeledi, kadehini<br />

aldı <strong>ve</strong> hafif yanlamasına delikanlının sırasına, onun yanma oturdu. Sarhoştu, ama gÅzel <strong>ve</strong><br />

dÅzgÅn konuşuyordu. Yalnız arada bir dili dolaşıyor, sÇzcÅkleri uzatıyordu. Aylarca kimseyle<br />

konuşmamış, konuşmaya susamış gibiydi.<br />

"Sayın bayım "diyerek oldukÖa ciddi bir tavırla yeniden sÇze başladı, "yoksulluk ayıp değil,<br />

bir gerÖek. Sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha bÅyÅk bir gerÖek. Ama sefillik, sayın bayım,<br />

sefillik yÅz karasıdır. Yoksullukta yaradılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz,<br />

sefillikte ise asla! Sefil bir kimseyi insanlar aralarından uzaklaştırmak iÖin sopa kullanmazlar,<br />

sÅpÅrgeyle sÅpÅrÅrler; onu daha Öok aşağılamak iÖindir bu; <strong>ve</strong> hakları da yok değildir bÇyle<br />

davranmakta, ÖÅnkÅ sefilliğe dÅştÅğÅnde kişioğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini<br />

aşağılamaya. Meyhanenin Öıkış noktası.da burasıdır işte! Sayın bayım, bundan bir ay Çnce bay<br />

Lebezyatnikov karımı dÇvdÅ. Ama karım bana benzemez! Anlatabiliyor muyum? Merakımı<br />

bağışlayın <strong>ve</strong> sormama izin <strong>ve</strong>rin: Neva ırmağı Åzerindeki saman kayıklarında gecelediğiniz<br />

oldu mu hiÖ?"<br />

Raskolnikov:<br />

"Hayır, hiÖ olmadı" dedi, "Nasıl bir şey bu?"<br />

"Bense... beş gecedir orada yatıyorum..."<br />

Kadehim doldurdu, başına dikti <strong>ve</strong> dÅşÅncşye daldı. GerÖekten de elbisesinin Åzerinde <strong>ve</strong><br />

saÖları arasında saman ÖÇpleri gÇzÅkÅyordu. BÅyÅk olasılıkla da beş gÅndÅr ne Åzerindeki<br />

elbiseyi değiştirmiş, ne de yıkanmıştı. Üzellikle de elleri Öok kirliydi.<br />

Konuşması fazla olmamakla birlikte genel bir ilgi uyandırmıştı meyhanede. Tezgéhın<br />

arkasındaki Öocuklar kikirdemeye başlamışlardı. Meyhanenin sahibi de anlaşılan sırf bu<br />

"şakacı" adamı dinlemek iÖin Åst kattan inmiş <strong>ve</strong> tembel tembel ama Çnemli bir kişi edasıyla<br />

esneyerek uzakÖa bir kÇşeye oturmuştu. Marmeladov anlaşılan oldukÖa iyi tanınıyordu bu<br />

meyhanede. SÅslÅ konuşması da meyhanede tanımadığı kişilerle sık sık yaptığı konuşmalar<br />

sonucu elde edilmiş bir alışkanlıktı. Bu alış-<br />

28<br />

kanlık bazı iÖkicilerde, Çzellikle de evlerinde hoşgÇrÅden uzak, baskı altında yaşayanlarda bir<br />

gereksinme halini alır. BÇyleleri-nin kendilerini iÖki topluluklarında haklı Öıkarmaya, dahası<br />

saygı toplamaya Öalışmaları bu yÅzdendir.<br />

Meyhaneci oturduğu yerden:<br />

"Bre maskara!" diye sÇylendi'. "Madem memursun, ne diye Öalışmıyorsun, ne diye işine<br />

gitmiyorsun?"<br />

Marmeladov, soruyu sanki Raskolnikov sormuş gibi ona dÇnerek:<br />

"NiÖin mi Öalışmıyorum, sayın bayım, niÖin mi ise gitmiyorum?" dedi. "BÇylesine alÖalmış<br />

olduğum iÖin yÅreğim yaranıyor mu sanıyorsunuz siz? Bir ay Çnce bay Lebezyatnikov karımı


kendi elleriyle dÇ<strong>ve</strong>rken <strong>ve</strong> ben de oracıkta sarhoş yatarken, acaba hiÖ mi acı Öekmedim?<br />

Sormama izin <strong>ve</strong>rin delikanlı: acaba hiÖ basınıza... yani... alabileceğiniz umudu olmadan borÖ<br />

para istemek gibi bir şey geldi mi hiÖ başınıza?"<br />

"Gelmiştir... Yalnız 'umudum olmadan'ı anlayamadım?"<br />

"Umudunuz olmadan, yani istediğiniz borÖ parayı size <strong>ve</strong>rmeyeceklerini Çnceden bilerek.<br />

Ürneğin şu pek iyi niyetli <strong>ve</strong> pek yararlı yurttaşın size borÖ para <strong>ve</strong>rmeyeceğini kesin olarak<br />

biliyorsunuz. Hem sorarım size, niÖin <strong>ve</strong>rsin ki? Bu parayı geri <strong>ve</strong>rmeyeceğimi bile bile,<br />

niÖin, <strong>ve</strong>rsin? Acıdığı iÖin mi? Ama yeni dÅşÅnce akımlarını pek yakından izleyen bay<br />

Lebezyatnikov'un geÖenlerde bana anlattıklarına bakılırsa, Öağımızda bilim acımayı<br />

yasaklamıştır, bu, ekonomi politiğin geÖerli olduğu İngiltere'de de bÇyledir. Sorarım size,<br />

neden borÖ para <strong>ve</strong>rsin bu adam şimdi? Ve siz onun <strong>ve</strong>rmeyeceğini bile bile kapısını Öalıyor<br />

<strong>ve</strong>..."<br />

Raskolnikov: "Madem Çyle, niÖin istiyorsunuz?" diye sordu.<br />

"Ya gideceğiniz başka bir yer, Öalacağınız başka hiÖbir kapı yoksa? Her insanın Öalabileceği<br />

hiÖ değilse bir kapı olmalıdır, insanın ne yapıp edip başvuracak bir yeriniri bulunması gereken<br />

zamanlar oluyor. Benim Çp Çz kızım ilk kez <strong>ve</strong>sika almaya gittiğinde ben de kendisiyle<br />

birlikte gitmiştim..." Marmeladov delikanlının yÅzÅne tedirgince bakarak, sÇz arasındaymış<br />

gibi ekledi: "äÅnkÅ kızım <strong>ve</strong>sikalı Öalışarak yaşamını sağlar..." Tezgéhın<br />

29<br />

ardındaki iki oğlanın kikirdediğini, meyhane sahibinin de gÅ-lÅmsediğini gÇrÅnce, sakin<br />

gÇrÅnmeye Öalışarak, aceleyle sÅrdÅrdÅ konuşmasını: "Ne Çnemi var efendim! Ne Çnemi var!<br />

BÇyle baş sallamalarla utanmam ben! Hele de herkes herşeyi biliyorsa <strong>ve</strong> ortada hiÖbir giz<br />

kalmamışsa... Ben her şeye hor gÇrerek değil, hoş gÇrerek bakmayı Çğrendim artık. Varsın<br />

Çyle olsun! Ne yapalım! İste insan! İzin <strong>ve</strong>rin delikanlı: sÇyleyebilir misiniz.,. Yo, yo... daha<br />

gÅÖlÅ, daha betimleyici dile getirmeliyim dÅşÅncemi: SÇyleyebilir misiniz değil, sÇylemek<br />

yÅrekliliğini gÇsterebilir misiniz? E<strong>ve</strong>t, şu anda bana bakarak benim bir domuz olmadığımı<br />

sÇylemek yÅrekliliğini gÇsterebilir misiniz?"<br />

Delikanlı bir şey sÇylemedi.<br />

Salondaki kikirdemelerin kesilmesini bekleyen konuşmacı, ağır ağır artan bir ciddilik <strong>ve</strong><br />

ağırbaşlılıkla sÅrdÅrdÅ sÇzlerini:<br />

"E<strong>ve</strong>t... Haydi ben bir domuzum, ama o bir hanımdır! Ben hayvan gibi bir şeyim, ama karım<br />

Katerina İvanovna yÅksek rÅtbeli bir subayın iyi eğitim gÇrmÅş bir kızıdır. Bırakın ben bir<br />

alÖak olayım, ama o yÅce <strong>ve</strong> soylu duygulara sahip bir kadındır. Ama... ama ah birazcık da<br />

bana acımayı bilseydi!.. Ah sayın bayım, ah, her insanın, başkalarının kendisine<br />

acıyabilecekleri bir yanı olmalı! Gelgelelim Katerina İvanovna yÅcegÇnÅllÅ bir insan<br />

olmasına karsın haktanır bir insan değildir... SaÖlarımı yolduğu zaman bunu yÅreği<br />

parÖalandığı iÖin yaptığını ben de biliyorum, ama... (meyhanedekilerin yeniden<br />

kikirdediklerini gÇrÅnce ağırbaşlılıkla ekledi: 'HiÖ utanÖ duymaksızın yineliyorum delikanlı:<br />

e<strong>ve</strong>t, karım saÖlarımı yolar) ama, Tanrım, ne olurdu, hiÖ değilse bir kezcik olsun... Ama,<br />

hayır!.. Hayır!... BÅtÅn bunlar anlatmaya değecek şeyler değil... Ama bir kezcik de benim<br />

istediğim olaydı, bir kezcik de bana acıyalardı... Ama... yapım bu benim, doğuştan bir<br />

hayvanım ben!"<br />

Meyhaneci esneyerek:<br />

"Doğru sÇze ne denir!" dedi.<br />

Marmeladov masaya esaslı bir yumruk indirdi:<br />

"Yapım bu benim! DÅşÅnebiliyor musunuz sayın bayım, onun Öoraplarını bile iÖkiye yatırdım<br />

ben... Dikkat buyurun, ayakkabılarını demiyorum, ÖÅnkÅ eşyanın dÅzenine uygun bir<br />

davranış olurdu bÇylesi, Öoraplarını yatırdım ben iÖkiye! Tiftik atkısını da yatırdım iÖkiye,<br />

kendi atkımı değil, onunkini... Armağandı kendisine. Oysa oturduğumuz yer Öok soğuk, bu<br />

kış ÅşÅttÅ karım kendisini, ÇksÅrmeye, derken kan tÅkÅrmeye başladı. àÖ kÅÖÅk Öocuğumuz


var. Katerina İvanovna sabahtan ge-ceyarılarına kadar İşten işe Öalar kendini, ortalığı<br />

temizler, Öocukları yıkar, temizler... Ondaki bu temizlik dÅşkÅnlÅğÅ ta Öocukluğundan<br />

kalmadır, oysa ciğerleri zayıf, <strong>ve</strong>reme eğinik, <strong>ve</strong> ben onun acılarını Öok iyi duyuyorum.<br />

Duymuyor muyum sanıyorsunuz yoksa? Hem de ne kadar Öok iÖersem, o kadar iyi<br />

duyuyorum. İÖmemin nedeni de bu zaten: iÖkide acıma <strong>ve</strong> duygu arıyorum ben... İÖiyorum,<br />

ÖÅnkÅ Öok acı Öekmek istiyorum!"<br />

Umutsuzluğa dÅşmÅş gibi başını masaya eğdi, sonra doğrularak konuşmasını sÅrdÅrdÅ:<br />

"Delikanlı, sizin de yÅzÅnÅzde acıya benzer bir şeyler okuyorum. Daha meyhaneden iÖeri<br />

girdiğiniz anda ayrımsadım bunu <strong>ve</strong> yine bu nedenle sizinle konuşma girişiminde bulundum.<br />

Yani size yaşam ÇykÅmÅ anlatırken amacım, ben anlatmasam da zaten her şeyi bilen şu<br />

ayaktakımı karşısında kendimi kÅÖÅk dÅşÅrmek değildir: duygulu, okumuş bir insandır benim<br />

aradığım. Şunu bilmenizi isterim ki, karım Çğrenimini soyluların devam ettiği bir enstitÅde<br />

yapmış, okulu bitirme gÅnÅnde de valinin <strong>ve</strong> Çteki birtakım Çnemli kişilerin karşısında şalla<br />

dansede-rek bir altın madalya ile ÇvgÅ belgesi kazanmıştır. Altın madalyayı sattık gerÖi, hem<br />

de epey oluyor, ama ÇvgÅ belgesi o gÅn bugÅn sandıkta Çylece durur, hatta geÖenlerde karım<br />

onu ev sahibimize gÇsteriyordu. Aslında ev sahibiyle karımın arası bir gÅn bile iyi olmamıştır,<br />

ama anlaşılan geÖmiş mutlu gÅnlerini dile getirerek birilerinin ÇnÅnde ÇvÅnmek istemiş.<br />

Kınamıyorum karımı, hem de hiÖ kınamıyorum, onda kalan son anıdır bu, geri kalan her şey<br />

yok oldu gitti! E<strong>ve</strong>t sinirli, gururlu, dediğim dedikÖi bir kadındır karım. Yerleri kendisi siler,<br />

kuru ekmek yemeğe boyun eğer, ama kendisine saygısızlık gÇsterilmesine asla izin <strong>ve</strong>rmez.<br />

Bay Lebezyatnikov'un kabalığına boyun eğmemesi de bu yÅzdendir; bay Lebezyatnikov<br />

kendisine vurduğunda vÅcudu incindiğinden değil, duyguları incindiğinden yatağa<br />

30<br />

31<br />

dÅştÅ. Birbirinden kÅÖÅk ÅÖ yetimiyle dul aldım onu. İlk kocası bir piyade subayıymış,<br />

sevişerek evlenmişler, onun uğruna baba evinden kaÖmış. äılgın gibi sevmiş kocasını, ama<br />

adam kendini kumara Öalmış, mahkemelere dÅşmÅş <strong>ve</strong> ÇlÅp gitmiş. Son zamanlarında karısını<br />

da dÇvmeye başlamış. Belgelere dayanan kesin bilgilerime gÇre, karım onun bu davranışını<br />

hiÖbir zaman, bağışlamamış, ancak bugÅn bile ilk kocasını hep gÇzyaşlarıyla anar, beni<br />

kınayan gÇzyaslarıdır bunlar. Ancak ben bu duruma seviniyorum, seviniyorum ÖÅnkÅ<br />

hayalinde de olsa, bir sÅre iÖin kendini mutlu gÇrmÅş oluyor... Kocasının ÇlÅmÅnden sonra<br />

uzak, kuş uÖmaz, kervan geÖmez bir taşra kasabasında ÅÖ kÅÖÅk yavrusuyla kalakalmış. O<br />

sıralar ben de orada bulunuyordum. äok yoksulluk Öekmiş, Öok umutsuz durumlara dÅşmÅş,<br />

başından Öok şey gelip geÖmiş bir adamım, ama yine de onların iÖinde bulundukları durumu<br />

anlatamam. Akrabalarının hiÖbirisi istemiyordu onları. Sonra Öok, Öok gururlu bir kadındı. O<br />

zamanlar, sayın bayım, ben de duldum <strong>ve</strong> ilk karımdan on dÇrt yaşlarında bir kızım vardı. Ve<br />

işte bÇyle bir acıya kayıtsız kalamadım <strong>ve</strong> ona evlenme teklif ettim. Onun gibi iyi eğitim<br />

Çğretim gÇrmÅş, tanınmış bir aile kızının, benimle evlenmeye razı olabilmesi iÖin ne korkunÖ<br />

bir sefalet iÖinde bulunması gerektiğini tahmin edebilirsiniz. Ama razı oldu! Ağladı, hıÖkırdı,<br />

ellerini oğuşturdu <strong>ve</strong> razı oldu! äÅnkÅ gidebilecek başka hiÖbir yeri yoktu. DÅşÅnebiliyor<br />

musunuz, insanın gidebilecek hiÖbir yeri bulunmamasının ne demek olduğunu dÅşÅnebiliyor<br />

musunuz sayın bayım? Hayır! Siz bunu daha anlamazsınız... Ve tam bir yıl, namusluca,<br />

doğruluktan ayrılmadan işimde Öalıştım <strong>ve</strong> suna (ÇnÅndeki şişeyi parmağıyla tıklattı) hiÖ el<br />

sÅrmedim. äÅnkÅ duyguları olan bir insanım ben. Ama hiÖbir işe yaramadı iÖkiyi bırakmam.<br />

Bu arada isimi kaybettim, benim bir suÖum yoktu bunda, yÇnetimsel birtakım değişiklikler<br />

yapıldı <strong>ve</strong> ben işimden oldum, bÇylece de yeniden iÖkiye Öaldım kendimi!.. Başımızdan geÖen<br />

tÅrlÅ serÅ<strong>ve</strong>nlerden <strong>ve</strong> uğradığımız sayısız yıkımlardan sonra, bir buÖuk yıl kadar Çnce, şu<br />

birbirinden gÅzel anıtlarla sÅslÅ başkentimize geldik. Burada da bir iş buldum kendime.<br />

Buldum <strong>ve</strong> kaybettim. Anlatabiliyor muyum?.. Bu kez ben suÖluydum işimi<br />

32


kaybetmemde, yani yapısal Çzelliklerim yeniden ortaya Öıkmıştı... Su sıralar Amalya<br />

Fyodorovna Lippe<strong>ve</strong>hzel adlı bir pansiyoncu kadının evinde bir kÇşeciğe sığındık. Nasıl<br />

geÖiniyoruz, kirayı nasıl ÇdÅyoruz, bir bilgim yok. Bizden başka daha epey insan kalıyor bu<br />

evde... İğrenÖ bir yaşam... Tam anlamıyla Sodom*... Hımm... e<strong>ve</strong>t... Bu arada ilk evliliğimden<br />

olan kızım bÅyÅdÅ; bÅyÅdÅ ama yavrucağın Å<strong>ve</strong>y ana elinden neler Öektiğini bir ben bilirim;,<br />

bu konu Åzerinde fazla durmak istemiyorum. äÅnkÅ Kat'erina İvanovna her ne kadar yÅce<br />

duygularla dolu bir kadınsa da, pek sinirlidir. E<strong>ve</strong>t! Neyse, anımsanması bile tatlı konular<br />

değil bunlar. Kolayca kestirebileceğiniz gibi Sonya herhangi bir eğitim gÇrmedi. DÇrt yıl<br />

kadar Çnce ben bir şeyler Çğreteyim dedim, coğrafya <strong>ve</strong> genel tarih Åzerinde durduk biraz,<br />

ancak benim de fazla bilgim yoktu bu konularda, Åstelik elimizdeki kitaplar da yetersizdi...<br />

hımmm... şimdi o yetersiz kitaplar bile kalmadı ya... neyse, bÇylece bizim eğitim de sona<br />

ermiş oldu. İran İmparatoru Kirus'a gelmiştik bıraktığımızda. Yaşı biraz ilerleyince kendisi<br />

roman tÅrÅnden de bazı kitaplar okudu. GeÖenlerde de bay Lebezyatnikov'dan Lev<strong>ve</strong>s'in**<br />

"Fizyolojisini almış, onu okudu. -Herhalde biliyorsunuzdur bu kitabı?- Kitabı bÅyÅk bir<br />

ilgiyle okudu Sonya, hatta bazı bÇlÅmleri yÅksek sesle okudu da, biz de dinledik. İşte onun<br />

bÅtÅn eğitimi! Şimdi Çzel bir konu Åzerine size bir soru yÇneltiyorum sayın bayım: Fakir ama<br />

namuslu bir kız, namusuyla Öalışarak Öok şeyler kazanabilir mi? Namuslu bir kız, eğer Çzel<br />

birtakım hÅnerleri yoksa, durup dinlenmeksizin Öalışarak gÅnde on beş kÇpek bile<br />

kazanamaz! Resmi bir dairede danışman olan İvan IvanoviÖ Klopştok -duymuş muydunuz<br />

adını?- diktirdiği yarım dÅzine Hollanda<br />

Sodom: İncil'de yer alan bir efsanede adı gecen Filistin kenti. Efsaneye gÇre Sodom <strong>ve</strong><br />

Gomore kentleri, halklarındaki ahlaksal bozulma, toplumsal ÖÇzÅlme <strong>ve</strong> kokuşma nedeniyle<br />

Tanrı tarafından yerle bir edilmişti. (äfev.).<br />

D.G. Lev<strong>ve</strong>s (1817-1878): Pozitivist <strong>ve</strong> Darwinist fizyolog, filozof. Darvvin <strong>ve</strong> Spencer'den<br />

sonra evrimci felsefenin en bÅyÅk temsilcilerinden biridir. Physiologie of Common Life adlı<br />

yapıtı 1861 yılında RusÖa'ya Öevrilmiş <strong>ve</strong> o yılların ilerici demokrat Rus genÖliği tarafından<br />

kilisenin otoritesine karşı doğal bilimlerin propagandası yÇnÅnde kullanılmıştı. (äev.)<br />

• . ' 33<br />

keteninden gÇmleğin parasını <strong>ve</strong>rmemekle kalmadı, Åstelik bir de gÇmleğin yaka ÇlÖÅsÅ<br />

yanlış alınmış, eğri dikilmiş gibi bahanelerle kızcağızı sille tokat kovaladı. Oysa Öocuklar<br />

evde aÖtı... Oysa Katerina İvanovna, yÅzÅnde, hastalandığı zamanlar hep olduğu gibi, kırmızı<br />

lekeler, ellerini ovuşturarak bir aşağı bir yukarı dolaşıyor, kızcağıza <strong>ve</strong>ryansın ediyordu: 'Seni<br />

gidi hazır yiyici seni! Yiyip iÖip yan gelip yatıyorsun!' äocukların boğazına ÅÖ gÅndÅr tek<br />

lokma bir şeyin girmediği bir yerde bu kızcağız ne yiyip iÖecek oysa? Ben o sırada<br />

yatıyordum. Ya da doğrusunu sÇyleyecek olursak, sızıp kalmıştım! Ancak Sonyacığımın<br />

sÇzlerini duydum -Ağzı var dili yok bir kızdır Sonya aslında, her sÇze karşılık <strong>ve</strong>rmez... Sesi<br />

de pek tatlıdır... Sarışın, yÅzÅ her zaman soluk, zayıf bir kızcağızdır- 'Ne yapayım yani<br />

Katerina İvanovna', diyordu Sonyacığım, 'sokağa dÅşÅp... o yollarda mı Öalışayım?' Zaten<br />

kÇtÅ bir kadın olan <strong>ve</strong> poliste epey sabıkası bulunan Darya Frantsovna, ev sahibi aracılığıyla<br />

iki ÅÖ kez bize gelip Sonya'nın ağzını aramıştı. Katerina İvanovna da, 'Ne var yani?' dedi.<br />

'Neyini koruyacaksın? Bir hazineydin sanki!' Ama sakın suÖlamayın onu sayın bayım! Sakın<br />

suÖlamayın! DÅşÅnÅp taşınarak, kÇtÅ niyetle sÇylemiş değildi Katerina İvanovna bunları.<br />

Hastalığın <strong>ve</strong>rdiği sinirlilikle, Öocukların ÅÖ gÅndÅr aÖ olmalarının <strong>ve</strong>rdiği Çfkeyle sÇylenmiş<br />

sÇzlerdi bunlar; onun gerÖek dÅşÅncelerini yansıtmaktan Öok, Sonya'yi aşağılamayı<br />

amaÖlıyordu. Huyu bÇyledir onun. Diyelim Öocuklar ağlamaya başladılar: hemen dÇ<strong>ve</strong>r<br />

onları; oysa aÖlıktan ağlamaktadır yavrucaklar. Neyse efendim, bir de baktım SoneÖka saat<br />

altı filandı, kalktı, başÇrtÅsÅnÅ ÇrttÅ, pelerinini giydi <strong>ve</strong> Öıktı gitti. Geri dÇndÅğÅnde saat<br />

dokuz gibiydi. İÖeri girer girmez doğruca Katerina İvanovna'ya doğru yÅrÅdÅ <strong>ve</strong> tek kelime<br />

sÇylemeden elindeki otuz rubleyi masaya, onun ÇnÅne bıraktı. Ne bir şey sÇylemiş, ne başını<br />

Öevirip bakmıştı. Evde hepimizin ortak kullandığımız Şam kumaşından bÅyÅk, yeşil bir şal


vardı, gidip onu aldı, başını, yÅzÅnÅ sımsıkı sarıp kendini yatağa attı. YÅzÅnÅ duvara Öevirdi,<br />

o kÅÖÅcÅk omuzları <strong>ve</strong> cılız vÅcudu tir tir titriyordu... Bana gelince, sızdığım yerde yatıp<br />

duruyordum Çylece. Derken Katerina èvanovna'nın kalktığını gÇrdÅm, e<strong>ve</strong>t delikanlı, kalktı <strong>ve</strong><br />

tek<br />

34<br />

kelime sÇylemeden SoneÖka'nrın yatağı dibinde diz ÖÇkÅp bÅtÅn gece Çylece kaldı, ayaklarını<br />

ÇpÅyor, kalkmak istemiyordu. Sonra birbirlerine sarılmış olarak, Çylece uyuduklarını<br />

gÇrdÅm... İkisi... ikisi... e<strong>ve</strong>t... Bense sızdığım yerde yatıyordum."<br />

Marmeladov sesi kısılmış gibi sustu, sonra aceleyle kadehini doldurup başına dikti, boğazını<br />

temizledi, bir sÅre sustuktan sonra yeniden başladı.<br />

"Ve bÇylece, sayın bayım, bir talihsizlik <strong>ve</strong> bazı kÇtÅ yÅrekli kişilerin ihbar etmeleri sonucu<br />

(bu ihbar isinde Darya Frantsov-na'ran rolÅ bÅyÅk olmuştur, gÅya kendisine saygıda kusur<br />

etmişiz) kızım Sonya Semyonovna <strong>ve</strong>sika almak zorunda kaldı, o gÅn bugÅndÅr de <strong>ve</strong>sika ile<br />

Öalışıyor. Tabii bu nedenle bizim evde de kalamaz oldu kızcağız. äÅnkÅ buna hem ev<br />

sahibemiz Amalya Fyodorovna, hem de bay Lebezyatnikov izin <strong>ve</strong>rmiyorlardı... Oysa aynı<br />

Amalya Fyodorovna daha Çnce Darya Frant-sovna'ya aracılık ediyordu... Hımm... İşte bay<br />

Lebezyatnikov'la Katerina İvanovna arasındaki kavga da Sonya yÅzÅnden Öıktı. Oysa<br />

SoneÖka'dan başlangıÖta bay Lebezyatnikov'un kendisi de yararlanıyordu, sonraları bu iş<br />

onuruna mı dokundu nedir, 'Ben okumuş bir adamım, bÇyle bir kızla aynı evde oturamam!'<br />

diye tutturdu. Katerina İvanovna bÇyle bir lafın altında kalamazdı tabii, o da Sonya'dan yana<br />

oldu, bÇylece de kavga Öıktı. Şimdi SoneÖka ancak hava karardıktan sonra gelebiliyor bize.<br />

Katerina İvanovna'yı avutuyor, eskisinden daha Öok para <strong>ve</strong>riyor. Kendisi terzi<br />

Kopernaumov'un evinde bir oda kiraladı, orada kalıyor. Kopernaumov topal <strong>ve</strong> kekemedir.<br />

Kalabalık bir ailesi vardır <strong>ve</strong> aile Åyelerinin tÅmÅ kekemedir. Karısı bile kekemedir. Ve<br />

bunlar tÅm aile bir tek odada kalırlar. Sonya onlardan tahta perde ile ayrılmış ayrı bir odada<br />

kalır. Hımm... e<strong>ve</strong>t... yoksul <strong>ve</strong> kekeme bir aile... e<strong>ve</strong>t... O sabah kalkar kalkmaz<br />

paÖavralarımı Åzerime geÖirdiğim gibi duaya durdum, sonra da doğruca ekselans İvan<br />

Afanasyevic'e gittim. Ekselans İvan AfanasyeviÖ'i tanır mısınız? Hayır mı? O zaman Tanrının<br />

bir mÅbarek kulunu tanımıyorsunuz demektir! Bir mumdur èvan AfanasyeviÖ. Tanrının<br />

ÇnÅnde damla damla eriyen bir mum!.. Beni dinlemek lÅtfunda bulunduktan sonra gÇzyaşları<br />

iÖinde: 'Daha Çnce sana olan tÅm gÅ<strong>ve</strong>-<br />

35<br />

nimi boşa Öıkarmıştın Marmeladov' dedi. 'Ama tÅm sorumluluğu yÅklenerek seni yeniden işe<br />

alacağım.-Unutma bunu <strong>ve</strong> haydi şimdi Öekil git!" İÖimden, ayağını bastığı yerlere yÅz<br />

sÅrdÅm. İÖimden yaptım bunu, ÖÅnkÅ yeni devlet anlayışına sahip, aydın dÅşÅnceli bir yÅksek<br />

memur, benim gerÖekten bÇyle bir şey yapmama izin <strong>ve</strong>remezdi. E<strong>ve</strong> dÇndÅm, yeniden<br />

memuriyete girdiğimi, maaş alacağımı sÇyleyince, aman tanrım, nasıl sevindiler,<br />

anlatamam..."<br />

Marmeladov Öok heyecanlanmıştı, bu nedenle yeniden sustu. Bu arada meyhaneye zaten<br />

epeyce sarhoş olan bir grup girdi. Kapının ağzında bu eğlence iÖin kiralanmış biri laterna<br />

Öalmaya, yedi yaşlarında bir Öocuk da Öatlak bir sesle "Hutorok"*u sÇylemeye başladı. Bir<br />

gÅrÅltÅdÅr kaplamıştı ortalığı. Meyhaneciyle garsonlar hemen yeni gelenlere doğru seğirttiler.<br />

Marmeladov hiÖ ilgilenmemişti sarhoşlarla; yeniden başlamıştı anlatmaya. Ancak iyiden iyiye<br />

gevşemiş gibiydi, yine de, sarhoşluğu arttıkÖa konuşmaya olan iştahının da arttığı<br />

gÇrÅlÅyordu. Yakın geÖ- • miste işinde gÇsterdiği başarıları anımsaması kendisini<br />

canlandırmış, hatta yÅzÅ aydınlanır gibi olmuştu. Raskolnikov masa arkadaşını dikkatle<br />

dinliyordu:<br />

"Bu anlattıklarım bundan beş hafta Çnceydi. Katerina İvanovna'yla SoneÖka yeniden<br />

memuriyete girdiğimi Çğrendiklerinde, aman tanrım, yere gÇğe konduramadılar beni. Eskiden<br />

hayvanmışım gibi davranırlardı bana, sÇ<strong>ve</strong>rler, horlarlardı. Şimdiyse parmaklarının ucuyla


asarak yÅrÅyorlar, Öocukları 'Susa, Semyon ZahariÖ işinde yoruldu, dinleniyor', diyerek<br />

susturuyorlardı. Sabahları, işe gitmeden Çnce kah<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> krema <strong>ve</strong>riyorlardı. Hem de katıksız<br />

krema burmaya başlamışlardı, duyuyor musunuz? àstÅme başıma Öeki dÅzen <strong>ve</strong>rmem iÖin<br />

gerekli olan on bir ruble elli kÇpeği nereden bulduklarını da bir tÅrlÅ anlayamadım. Son<br />

derece şık pabuÖlar, Öok gÅzel bir plastron <strong>ve</strong> yine Öok şık bir frak... hepsini on bir buÖuk<br />

rubleye almışlar. İşe başladığımın ilk gÅnÅ Çğleyin e<strong>ve</strong> geldiğimde ne gÇreyim, Ka-<br />

* Hutorok: 19 yy. ortalarında Rusya'da Öok popÅler olmuş, sÇzleri A.V. Kolt-spv'a ait bir<br />

şarkı.<br />

36<br />

terina İvanovna o gÅne değin soframızın bilmediği iki Öeşit yemek hazırlamış: Öorba <strong>ve</strong> etli<br />

turp. Doğru dÅrÅst bir elbisesi yoktu kadıncağızın. Oysa o gÅn konukluğa gider gibi<br />

giyinmişti. Ama yeni alınmış şeyler değil... Çylesine... yoktan var etmesini Öok iyi bilir zaten...<br />

SaÖlarını taramış, tertemiz bir yakalık takmış, kollarında kolluklar, genÖleşmiş, gÅzelleşmiş,<br />

apayrı bir kadın olup Öıkmış. Canım kızım SoneÖkam bize yalnızca paraca yardım ediyordu.<br />

'Şu sıralar size sık sık gelmem doğru olmaz', di- -yordu. 'Kimsenin gÇrmemesi iÖin hava<br />

karardıktan sonra gelirim.' Duyuyor musunuz, duyuyor musunuz? Üğleden sonra biraz<br />

kestirmek iÖin e<strong>ve</strong> gelmiştim, ne oldu biliyor musunuz? Katerina İvanovna dayanamadı, daha<br />

bir hafta Çnce saÖ saÖa bas başa kavga ettiği ev sahibemiz Amalya Fedorovna'yı kah<strong>ve</strong> iÖmeye<br />

Öağırdı. İki saat fısıldaşıp durdular. 'Semyon ZahariÖ işe girdi, aylık alıyor, ekselansa gitti<br />

doğruca, ekselans kendisini kapıda karşılamış <strong>ve</strong> bÅtÅn Çteki ziyaretÖilere beklemelerini<br />

sÇyleyip herkesin gÇzÅ ÇnÅnde Semyon ZahariÖ'in elinden tutarak odasına gÇtÅrmÅş.<br />

Duyuyor musunuz, duyuyor musunuz? 'GerÖi bazı zayıflıklarınız olmadı değil demiş ekselans,<br />

ama biz, Semyon ZahariÖ, sizin eski hizmetlerinizi unutmuş değiliz. Üte yandan<br />

yokluğunuzda işlerimiz tÅmden aksamıştı. -Duyuyor musunuz-, Şimdi madem ki sÇz<br />

<strong>ve</strong>riyorsunuz, bu kez sizin soylu sÇzÅnÅze gÅ<strong>ve</strong>niyorum.' HiÖ kuşkusuz bunların tÅmÅ de<br />

karımın uydurmalarıydı. Ancak hoppalığından ya da ÇvÅnmek iÖin uydurmuş değildi bunları!<br />

Hayır! SÇylediği her sÇze inanıyordu o, yarattığı hayallerle kendini avutmaya Öalışıyordu.<br />

Hey Tanrım! Ama ayıplamıyorum ben onu! E<strong>ve</strong>t, ayıplamıyorum! Altı gÅn Çnce ilk maaşımı -<br />

yirmi ÅÖ ruble kırk kÇpek- aldım <strong>ve</strong> gÇtÅrÅp hepsini kendisine <strong>ve</strong>rdim. Bunun Åzerine 'Ah,<br />

seni bızdık!' dedi bana. Ve bunu ikimiz yalnızken sÇyledi, anlarsınız ya? Oysa ben ne<br />

yakışıklı sayılırım, ne de doğru dÅrÅst bir es! Ama hayır, o yine de benim yanağımdan makas<br />

alıyor <strong>ve</strong> Ah seni bızdık!' diyor!"<br />

Marmeladov sustu, gÅlÅmsemek ister gibiydi, ama birden Öenesi titremeye başladı. Yine de<br />

kendini tuttu. Bu meyhane, bu dÅşkÅnlÅk, saman kayıklarında geÖirilen beş gece, iÖki şişeleri,<br />

37<br />

karısına <strong>ve</strong> ailesine duyduğu sevgi dolu bağlılık Raskolnikov'u mÅthiş.şaşırtmıştı. Onu<br />

dikkatle dinliyor, ancak anlattıklarından rahatsızlık duyuyordu. Meyhaneye girdiğine<br />

gireceğine de pişman olmuştu.<br />

"Sayın bayım, sayın bayım!" diye bağırarak yeniden sÇze başladı Marmeladov; kendini<br />

toparlamıştı. "O, sayın bayım! Üzel yaşamımla ilgili bu değersiz ayrıntıları belki başkaları<br />

gibi siz de gÅlÅnÖ buluyor, sıkılıyorsunuz, ama bunlar benim iÖin ne - sıkıcı, ne de gÅlÅnÖ<br />

şeyler. äÅnkÅ ben bunları duyabiliyorum... äÅnkÅ yaşamımın o cennet gÅnlerini, bÅtÅn o<br />

geceyi, ben de kanatlanmışcasına bir mutluluk iÖinde geÖirdim. Yani bozulan aile yaşamımı<br />

nasıl dÅzene koyacağımı dÅşÅndÅm: Öocuklarımı nasıl giydirip kuşatacağım, karımı nasıl<br />

rahata erdireceğim, biricik kızımı dÅştÅğÅ Öirkeften kurtarıp aile yapısına nasıl<br />

dÇndÅreceğim?.. Ve daha bir sÅrÅ başka şey.. Bu kadarı da Öok gÇrÅlmemeli, bayım. E<strong>ve</strong>t,<br />

benim sayın bayım, (Marmeladov birden irkilir gibi oldu, basını kaldırdı <strong>ve</strong> masa arkadaşının<br />

yÅzÅne dik dik baktı), e<strong>ve</strong>t efendim, ertesi gÅn, (yani bundan beş gece Çnce),bÅtÅn bu<br />

hayallerin Åzerine, bir hırsız gibi kurnaz bir dÅzenle Katerina İvanovna'dan sandığının<br />

anahtarını Öal-dım,kendisine teslim ettiğim aylığımdan arta kalan paraları - ne kadar


olduğunu anımsamıyorum- aşırdım. Şimdi şu halime bakın! beş gÅndÅr evde yokum, ailem<br />

beni arıyordur, işime son <strong>ve</strong>rilmiştir, frakım Mısır KÇprÅsÅ'nÅn ordaki meyhanede rehin kaldı,<br />

su Åzerimde gÇrdÅklerinizi de gÅya frakıma karşılık aldım... Kısacası her şey bitti!"<br />

.Marmeladov yumruğuyla alnına vurdu, dişlerini gıcırdattı, gÇzlerini yumdu <strong>ve</strong> dirseklerinin<br />

Åzerinde masaya iyice abandı.. Ama bir dakika sonra yÅzÅ tÅmÅyle değişti, yapmacıklı bir<br />

kurnazlık <strong>ve</strong> aşırı kÅstahlık okunan bakışlarını Raskolnikov'a dikerek, gÅlÅmsedi:<br />

"BugÅn de Sonya'daydım, kafayı Öekmek iÖin para istedim! Heh,heh,he!..."<br />

'<br />

Meyhaneye son gelenlerden biri:<br />

"O da <strong>ve</strong>rdi mi?" diye bağırdı <strong>ve</strong> mÅthiş bir kahkaha patlattı. Marmeladov yine Çzellikle<br />

Raskolnikov'a seslenerek:<br />

38<br />

"Şu şişeyi onun parasıyla aldım" dedi "bÅtÅn parası buydu, gÇzÅmle gÇrdÅm, son otuz<br />

kÇpeğini getirip kendi eliyle <strong>ve</strong>rdi. HiÖbir şey sÇylemedi. Üylece susup yÅzÅme baktı.<br />

İnsanları aşağılamak, kÅÖÅk gÇrmek bu dÅnyaya ÇzgÅ; ÇbÅr dÅnyada tıpkı SoneÖka'nın yaptığı<br />

gibi ÅzÅlÅr, ağlarlar... Ama bÇylesi, sessizce yÅzÅnÅze bakılması daha acı oluyor!... E<strong>ve</strong>t, otuz<br />

kÇpek. İyi ama bu para onun iÖin de gerekli değil mi? Siz ne dersiniz, canım efendim?<br />

Temizliğe Çzen gÇstermesi gerek onun. Bu Çzel temizlik iÖin gerekli para, anlarsınız ya?<br />

Anlıyor musunuz? Birtakım kremler filan olmazsa olmaz, eteği kola ister, papuÖları gÇsterişli<br />

olmalı, hani bir su birikintisinden geÖerken bacağını filan gÇsterebilmek iÖin... Bu Çzel<br />

temizliğin nasıl bir şey olduğunu anlıyor musunuz bayım? Anlıyor musunuz? Ama ben, Çz<br />

babası, kafayı Öekmek iÖin onun son otuz kÇpeğine el koyuyorum! Ve işte iÖiyorum! İÖtim<br />

bile! Peki ama, benim gibi birine acınır mı? Acınır mı, ha? Siz, Çrneğin bayım, acıyor<br />

musunuz bana? SÇyleyin bayım, acıyor musunuz, acımıyor musunuz? Heh,heh,he!"<br />

Bardağını doldurmak istedi, ama şişesi artık boşalmıştı.<br />

Yeniden yanlarında beliren meyhaneci:<br />

"Sana kim acır be?" diye bağırdı.<br />

Birden bir kahkaha, hatta sÇvgÅ sağanağı kapladı ortalığı. Meyhanecinin sÇzlerini duyanlar<br />

da, duymayanlar da, eski memurun yÅzÅne bakıp, gÅlÅyorlar, sÇvÅyorlardı.<br />

Marmeladov coşkunun doruğuna ulaşmak iÖin sanki bu sÇzleri bekliyormuşÖasına, bir elini<br />

ileri uzatarak yerinden doğruldu <strong>ve</strong>:<br />

"Acımak!" diye bağırdı. "Bana ne diye acınsın! Diyorsun ki: Sana ne diye acısınlar? E<strong>ve</strong>t!..'<br />

Bana acımak iÖin bir neden yok! Acımak ne, Öarmıha germek gerek beni!.. äarmıha ger onu<br />

ey bÅyÅk yargıÖ, Öarmıha ger <strong>ve</strong> sonra acı! O zaman Öarmıha gerilmek iÖin kendi ayaklarımla<br />

gelirim sana, ÖÅnkÅ ben sevinÖlere değil, aşağılanmalara <strong>ve</strong> gÇzyaşlarına susamış bir<br />

insanım!... Ve sen, iÖki satıcısı, senin şu şişen bana zevk mi <strong>ve</strong>riyor sanıyorsun? Ben bu<br />

şişenin dibinde aşağılanmayı aradım, aşağılanmayı <strong>ve</strong> gÇzyaşını.. Buldum da aradığımı,<br />

buldum <strong>ve</strong> tattım... Acımak!..<br />

41<br />

Bize ancak, herkese acıyan acıyabilir, herkesi <strong>ve</strong> her şeyi anlayan; O tektir <strong>ve</strong> en bÅyÅk<br />

yargıÖtır. O bÅyÅk gÅn geldiğinde soracaktır: 'Veremli <strong>ve</strong> kÇtÅ yÅrekli analığına yardım eden,<br />

bir başkasının Öocuklarını bağrına basıp ÇzÅnden bilen o kız nerde? Canavarlıklarından<br />

korkmadan o iğrenÖ sarhoşa, babasına acıyan o kız nerede?" Ve diyecektir: "Gel! Seni zaten<br />

bağışlamıştım... Daha Çnce... Şimdi de, Öok sevildiğin iÖin gÅnahların bir kez daha<br />

bağışlanıyor.."* Ve Sonyamı bağışlayacak. Bağışlayacak, biliyorum. GeÖenlerde, ona<br />

gittiğimde hissettim, bunu. Herkesi, herkesi yargılayacak <strong>ve</strong> bağışlayacak, iyileri de, kÇtÅleri<br />

de... Bilgeleri de, usluları da... Herkesin işi bitince sıra bize gelecek. Şimdi de siz gelin<br />

bakalım! diyecek. Sarhoşlar, zayıf iradeliler, reziller siz gelin! Ve biz utanmadan varıp<br />

huzurunda duracağız. Ve O diyecek: 'Domuzlar! İnsan suretindeki hayvanlar, hayvan<br />

damgasını taşıyanlar; siz de gelin bakalım!' Tanrım! diyecekler. Tanrım, bunları niÖin kabul


ediyorsun?' Ve O diyecek: "Onları kabul ediyorum, ey bilgeler, onları kabul ediyorum, ey<br />

akıllılar, ÖÅnkÅ onların hiÖbiri kendini buna değer gÇrmÅyor.." Ve bize kollarını aÖacak, <strong>ve</strong><br />

biz ÇnÅnde yerlere kapanacağız... ağlayacağız... <strong>ve</strong> her şeyi arılayacağız! O zaman her şeyi<br />

anlayacağız!.. Ve herkes anlayacak!.. Katerina İvanovna da... O da anlayacak... Tanrım! Her<br />

şeyin, herkesin Åzerinde senin o tanrısal dÅzenin egemen olacak!"<br />

Ve Marmeladov tÅkenmiş, gÅcÅnÅ yitirmiş bir halde, masanın Åzerine yığıldı kaldı. Derin bir<br />

dÅşÅnceye dalmış gibiydi, kimseye bakmıyordu. SÇzleri bir parÖa etki uyandırmışa<br />

benziyordu. Bir dakika kadar tam bir sessizlik oldu, ancak hemen sonra eskisi gibi gÅlmeler,<br />

sÇvmeler başladı:<br />

"Herkesi yargıladı!'"<br />

"Palavracı!"<br />

"Memura hele!"<br />

Vb. vb.<br />

Marmeladov birden başını kaldırdı <strong>ve</strong> Raskolnikov'a dÇnerek.<br />

İncil'de İsa'ya ait sÇzler. (äev.)<br />

42<br />

"Gidelim bayım!" dedi, "GÇtÅrÅn beni.. Kazyol'un evi hemen şuracıktaki avluda. Katerina<br />

İvanovna'ya gitmenin zamanı geldi..."<br />

Raskolnikov Öoktandır gitmek istiyordu, Çte yandan Marmeladov'a<br />

yardım etmeyi kendisi de dÅşÅnmÅştÅ. Marmeladov'un, bacakları Öenesi gibi gÅÖlÅ<br />

Öıkmamıştı; olanca ağırlığıyla delikanlının Åzerine abanmıştı. Gidecekleri yer iki ÅÖ yÅz adım<br />

uzaktaydı. E<strong>ve</strong> yaklaştıkÖa sarhoşun utanÖ <strong>ve</strong> korkusu artıyordu.<br />

"Korktuğum Katerina İvanovna değil", diyordu heyecan iÖinde. "SaÖlarımı yolmaya<br />

başlayacağından da korkmuyorum. SaÖ nedir ki! Tukur gitsin iÖine! Hatta keşke saÖlarımı<br />

yolsa, şÅkrederim buna! Benim asıl korktuğum... GÇzleri... GÇzlerinden korkuyorum...<br />

Yanaklarındaki kırmızı lekelerden de korkuyorum... bir de... solumasından korkuyorum... Bu<br />

tÅr hastaların heyecanlandıklarında nasıl soluduklarını gÇrdÅn mÅ sen hiÖ? äocukların<br />

ağlamalarından da korkuyorum... äÅnkÅ, eğer Sonya karınlarını doyurmadıysa... o zaman...<br />

bilemem artık, o zaman neler olur! Dayaktan hiÖ korktuğum yok... Bil ki bayım, dayağın<br />

bÇylesi ba-; na acı değil, zevk <strong>ve</strong>rir... äÅnkÅ ben kendim duramam dayak yemeden. İyidir<br />

dayak. Varsın dÇvsÅn, ruhum rahatlar hiÖ değilse... Dayaktan iyisi yoktur! İşte geldik.<br />

Kazyol'un evi. Zengin bir Alman... äilingirlik yapar... Yukarı Öıkar beni!" . Avludan girip<br />

dÇrdÅncÅ kata doğru Öıkmaya başladılar. Merdi<strong>ve</strong>n yÅkseldikÖe karanlıklasıyordu. Saat aşağı<br />

yukarı on-birdi. GerÖi Petersburg'da bu mevsimde gerÖek gece karanlığı yoktur ama, yine de<br />

Åst kat merdi<strong>ve</strong>nleri Öok karanlıktı.<br />

En Åst katta, merdi<strong>ve</strong>nlerin sonunda kapı aÖıktı. KÅÖÅk bir mum parÖası on adım boyundaki<br />

sefil bir odayı aydınlatıyordu. Merdi<strong>ve</strong>n sahanlığından bÅtÅn odanın iÖi gÇrÅnÅyordu. Başta<br />

Öocuk bezleri olmak Åzere her şey darmadağın, oraya buraya , atılmış durumdaydı. Dip<br />

kÇşeye yırtık bir Öarşaf gerilmişti. Besbelli arkasında bir karyola vardı. Zaten tÅm odada ola<br />

ola iki •sandalye, muşamba kaplı Öok eski bir divan <strong>ve</strong> bunun, ÇnÅnde de boyasız, ÇrtÅsÅz bir<br />

mutfak masası vardı. Masanın.bir ucunda, demir samdan iÖinde, iÖyağından yapılmış kÅÖÅk<br />

bir mum<br />

43<br />

parÖası yanıyordu. GÇrÅnÅşe gÇre Marmeladov bu odada bir kÇşede değil, ayrı bir odada<br />

kalıyordu. Ama onun odası da Çteki odalara geÖmeye yarayan antre gibi bir yerdi. Amalya<br />

Lippe-<strong>ve</strong>hzel'in evinin Çteki daire ya da bÇlmelerine aÖılan kapı aralıktı. İÖerden gÅrÅltÅler,<br />

bağrışmalar geliyordu. Kimileri de kahkaha atıyordu. Anlaşılan kéğıt oynuyor, Öay iÖiyorlardı.<br />

Arada bir aÖık saÖık sÇzler duyuluyordu.<br />

Raskolnikov, Katerina İvanovna'yı hemen tanıdı. KorkunÖ denecek zayıflıkta, ince, oldukÖa<br />

uzun boylu, endamlı bir kadındı; koyu kumral saÖları hélé Öok gÅzeldi <strong>ve</strong> yanaklarındaki


kırmızılıklar gerÖekten de birer lekeyi andırıyordu. Ellerini gÇğsÅne bastırmış, dudakları<br />

kupkuru, dÅzensiz, kesik kesik soluyarak kÅÖÅcÅk odasında bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu.<br />

GÇzleri bir humma nÇbeti geÖiriyormuşÖasına ışıldıyordu, ama bakışları sert <strong>ve</strong> hareketsizdi.<br />

TÅkenmekte olan mumun son ışın-larmın oynaştığı bu <strong>ve</strong>remli <strong>ve</strong> heyecanlı yÅz, insanın<br />

Åzerinde korkunÖ bir etki bırakıyordu. Otuz yaşlarında kadar gÇrÅnmÅştÅ kadın<br />

Raskolnikov'a, gerÖekten de Marmeladov'un dengi olamazdı...<br />

İÖeri girenleri duymamıştı; ne gÇrÅyor, ne duyuyordu sanki, kendinden geÖmiş gibiydi. Oda<br />

boğucu sıcak olmasına rağmen pencereyi aÖmamıştı; merdi<strong>ve</strong>nlerden pis bir koku geliyordu,<br />

ama oraya aÖılan kapıyı da kapatmamıştı. Evin iÖ bÇlmelerine aÖılan kapıdan yoğun bir sigara<br />

dumanı geliyor, kadın ÇksÅrÅ-yor, ama kapıyı kapamıyordu. Altı yaşında kadar gÇrÅnen en<br />

kÅÖÅk kız iki bÅklÅm oturduğu yerden başını divana dayamış, uyuyordu. Kızdan bir yaş<br />

bÅyÅk bir oğlan kÇşede titriyor <strong>ve</strong> ağlıyordu. Az Çnce dayak yediği belliydi. Dokuz yaşındaki<br />

bÅyÅk kız ise ÖÇp gibi kollarıyla, ağlayan kardeşinin boynuna sarılmıştı. Uzunca boylu <strong>ve</strong><br />

kibrit gibi incecik bir kızdı bu. Sırtında lime lime olmuş bir entari vardı, Öıplak omuzlarını da,<br />

dizka-paklarını bile aÖıkta bıraktığına bakılacak olursa kendisine en az iki yıl Çnce dikilmiş<br />

eski bir pelerinle ÇrtmÅştÅ. Kız galiba kardeşini avutuyor, kulağına bir şeyler fısıldayıp<br />

yemden ağlamaya başlaması iÖin elinden geleni yapıyordu. Bir yandan da korku dolu<br />

kocaman, kara gÇzleriyle annesini izliyordu; zayıf <strong>ve</strong> kork-<br />

44<br />

muş yÅzÅnde gÇzleri olduğundan da iri <strong>ve</strong> kara gÇrÅnÅyordu. Marmeladov oda kapısının<br />

eşiğinde diz ÖÇkÅp Raskolnikov'u hafifÖe ileri doğru itti. Kadın karşısında tanımadığı birini<br />

gÇrÅnce şaşkınlıkla durdu; dalgınlığından silkinmişti; bu yabancının odalarına niÖin girdiğini<br />

anlamak ister gibiydi. Fakat hemen, odalarının bir geÖit yeri olması yÅzÅnden bu adamın da<br />

bir başka odaya gitmekte olabileceğini dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> artık Raskolnikov'a daha fazla Çnem<br />

<strong>ve</strong>rmeyerek kapamak iÖin merdi<strong>ve</strong>nlere aÖılan kapıya doğru yÅrÅdÅ. Tam kapının ÇnÅnde diz<br />

ÖÇkmÅş kocasını gÇrÅnce bir Öığlık attı.<br />

"Yaa..." diye haykırdı bÅyÅk bir Çfkeyle. "DÇndÅn demek!.. AlÖak, canavar herif... Paralar<br />

nerde? Boşalt ceplerini, bakayım! Elbisesini de değiştirmiş! Nerde elbisen? Paralar nerde?<br />

Konuşsana!.."<br />

Aramak iÖin Åzerine atıldı. Marmeladov arama işini kolaylaştırmak iÖin uysal, uslu kollarını<br />

iki yana aÖtı. Ancak tek kÇpek bile Öıkmadı Åzerinden.<br />

"Ne yaptın paraları?" diye bağırdı kadın. "Aman Tanrım, yoksa hepsini iÖkiye mi yatırdın!<br />

Tam on iki ruble vardı sandık-. ta."<br />

Birden kudurmuşa dÇndÅ, kocasının saÖlarından yakaladığı gibi odanın iÖinde sÅrÅklemeye<br />

başladı. Marmeladov ise kendiliğinden dizÅstÅ sÅrÅnerek onun işini kolaylaştırıyordu.<br />

"Hoşuma gidiyor bu benim!" diye bağırıyordu bir yandan da; sarsıla sarsıla sÅrÅkleniyordu,<br />

hatta bir ara alnı dÇşemeye de Öarpmıştı. "HiÖ acı duymuyorum! Tam tersine, hoşuma<br />

gidiyor!.. Sa-yın ba-yım, ho-şu-ma.-."<br />

Yerde uyuyan Öocuk uyanmış, ağlamaya başlamıştı. KÇşede ağlamakta olan Öocuk da kendini<br />

tutamadı, bir Öığlık atarak ablasına doğru atıldı, durumu korkunÖtu, şok geÖiriyormuşÖasına tir<br />

tir titriyordu. BÅyÅk kız da kendinden geÖmiş gibiydi, o da titriyordu.<br />

Zavallı kadın umutsuzluk iÖinde, olanca soluğuyla haykırıyordu:<br />

"İÖtin ha! Hepsine iÖtin! Elbiselerini bile iÖkiye yatırdın!.. (Ellerini oğuşturarak Öocukları<br />

gÇsterdi) Oysa bunlar burada aÖ!<br />

45<br />

AÖ, anlıyor musun! Ah tanrım, bu nasıl hayat bÇyle!.. (Birden Raskolnikov'un Åzerine atıldı)<br />

Ya siz? Utanmıyor musunuz? Birlikteydiniz meyhanede, değil mi? Sen de onunla iÖtin, değil<br />

mi? Sen de... Defol!"


Delikanlı hiÖbir şey sÇylemedi <strong>ve</strong> hemen Öıkmaya davrandı. Bu sırada iÖ kapı ardına kadar<br />

aÖıldı, meraklı bir kaÖ kişi başlarını uzatıp iÖeri bakmaya başladı. Sigaralı, pipolu, başları<br />

bereli, arsız arsız gÅlÅşen insanlardı bunlar. Ellerinde oyun kéğıtlarıyla Çnleri aÖık<br />

robdÇşambırlı kişiler, uygunsuz denecek kadar aÖık seÖik giyinmiş birtakım gÇlgeler gÇrÅndÅ.<br />

Üzellikle Marmela-dov'un yerde sÅrÅklenirken sÇylediği "Ben bundan zevk alıyorum" sÇzleri<br />

onları neşelendirmiş, gÅldÅrmÅstÅ. Hatta kimileri yavaş yavaş odaya bile girmeye<br />

başlamışlardı. Sonunda iÖka-rartıcı bir Öığlık duyuldu: bu, kendi anlayışına gÇre dÅzeni<br />

sağlamak, sÇvÅp sayarak <strong>ve</strong>rdiği emirlerle belki yÅzÅncÅ kezdir, hemen yarın odayı<br />

boşaltması iÖin mutsuz kadıncağızı korkutmak amacıyla ileriye doğru kendisine yol aÖan ev<br />

sahibesi Amalya Lippe<strong>ve</strong>hzel'den başkası değildi. Raskolnikov odadan Öıkarken bir ara elini<br />

cebine sokup meyhanede bozdurduğu rubleden arta kalan bakır paralardan eline ne kadar<br />

geÖtiyse avuÖlayarak kimseye gÇstermeden pencerenin ÇnÅne bıraktı. Ama daha<br />

merdi<strong>ve</strong>nlerdeyken aklı başına geldi <strong>ve</strong> geri dÇnÅp parayı almak istedi.<br />

"SaÖmalık benim bu yaptığım", diye dÅşÅndÅ, ."onların Son-ya'ları var, oysa para asıl bana<br />

gerekli!" Ancak geri dÇnÅp bıraktığı yerderi parayı almak olanağı kalmadığını, olsa bile<br />

kendisinin bunu yapmayacağını dÅşÅnerek elini salladı <strong>ve</strong> evinin yolunu tuttu.<br />

Sokakta yÅrÅrken acı acı gÅlÅmseyerek, "Sonya'ya krem gerekli", diye dÅşÅndÅ, "bu temizlik<br />

de paraya bağlı! Hımm!.. Hem belki Sonya iflas da edebilir gÅnÅn birinde; ÖÅnkÅ kaplan<br />

avcılığında ya da altın arayıcılığında sÇz konusu olan risk bu iste de var... O bir kaÖ kuruşu<br />

bırakmasaydım yarını belki hepsi aÖ geÖirecekti... Hey gidi Sonyacık! Esaslı define bulmuşlar<br />

doğrusu kendilerine! Yararlanıyorlar da... Hem de iyi yararlanıyorlar!...<br />

Alışmışlar da buna... Ağlaya sızlaya da olsa alışmışlar. İnsanoğlu denen aşağılık yaratığın<br />

alışamayacağı hiÖbir şey yok galiba!"<br />

Dalıp gitmişti.<br />

"İyi ama, ya ben yamlıyorsam?.." diye haykırdı birden. "İnsanoğlu aşağılık bir yaratık değilse<br />

ya?.. Yani genel olarak tÅm insanlık, tÅm insan soyu... O zaman geri kalan her şey bir boş<br />

inanÖtan, kuruntuya dayanan bir korkudan başka bir şey değil... O zaman... hiÖbir engel yok..<br />

Zaten olmaması da gerekir!..<br />

III<br />

Tedirgin bir uykudan sonra ertesi gÅn oldukÖa geÖ uyandı. Ama dinlendirmemisti bu uyku<br />

onu. HırÖın, sinirli, Çfkeli kalkmış, tiksintiyle odasına bakmıştı. Altı adım uzunluğunda bir<br />

kafesi andırıyordu odası. Sararmış, toz iÖindeki duvar kéğıtları tÅmden kabarmıştı <strong>ve</strong> bu<br />

durum odaya pek acıklı bir gÇrÅnÅş <strong>ve</strong>riyordu. Tavanı Çylesine alÖaktı ki, biraz uzun boylu bir<br />

adam burada durmaktan korkardı; insana sÅrekli olarak kafasını Öarpacağı sanısını yeriyordu.<br />

Eşyalar da odanın kendisine uygundu: doğru dÅrÅst onarılmamış ÅÖ eski sandalye, kÇşede,<br />

Åzerinde bir kaÖ kitap <strong>ve</strong> defter bulunan boyalı bir masa. àzerini kaplayan kalın toz<br />

tabakası,,bunlara nicedir bir insan eli değmedi-ğini gÇsteriyor. Ve son olarak uzunlamasına<br />

hemen hemen bÅtÅn duvarı, genişlemesine ise odanın neredeyse yarısını kaplayan, bir<br />

zamanlar basma kaplı olduğu anlaşılan <strong>ve</strong> Raskolni-kov'a yatak Çdevi gÇren hantal, yırtık<br />

pırtık bir divan. Delikanlı Öoğunlukla kendini olduğu gibi atardı bu yatağa; Öarşafı yoktu,<br />

Åzerine eski, partal Çğrenci paltosunu Çrter, kÅÖÅcÅk yastığının altına da biraz daha yÅksek<br />

olsun diye temiz-kirli ne kadar Öamaşırı varsa tıkıstırırdı. Divanın ÇnÅnde kÅÖÅcÅk bir masa<br />

vardı.<br />

Bir insanın kendini bundan daha fazla salı<strong>ve</strong>rebileceği dÅşÅnÅlemezdi. Ama bugÅnlerde<br />

iÖinde bulunduğu ruhsal durum koşullarında Raskolnikov'un bÅtÅn bunlar hoşuna bile<br />

gidiyordu. Kabuğuna Öekilmiş bir kaplumbağa gibi yaşıyordu; herkesle her tÅr ilişkisini<br />

kesmişti. Hatta kendisine hizmetle gÇrevli hiz-<br />

46<br />

47


metÖi kız bile arada bir kapıdan başını uzattı mı dehşetli bir Çfke <strong>ve</strong> tiksinti duyuyordu. TÅm<br />

varlığıyla bir tek noktaya yoğunlaşmış kimi "monoman'larda gÇrÅlen bir durumdur bu. İki<br />

hafta vardı ki ev sahibi kadın ona yemek <strong>ve</strong>rmeyi kesmişti; aÖ oturduğu halde gidip kadınla<br />

konuşmayı aklından bile geÖirmemişti. Ev sahibi kadının aşÖısı <strong>ve</strong> tek hizmetÖisi olan<br />

Nastasya kiracının bu halinden memnundu. Delikanlının odasını hemen hiÖ sÅpÅr-mez<br />

olmuştu. Haftada bir kez, o da yarım yamalak sÅpÅrdÅğÅ oluyordu bazen.<br />

Şimdi onu uyandıran da bu kızdı. Tepesine dikilmiş:<br />

"Hey, kalksana! Ne uyuyup duruyorsun!" diyordu. "On oldu saat. äay getirdim sana. ister<br />

misin Öay? äok zayıflamışsın, hasta mısın yoksa?"<br />

Kiracı gÇzlerini aÖtı, titredi. Nastasya'yı tanımıştı. Tıpkı bir hasta gibi yatağın Åzerinde ağır<br />

ağır doğruldu <strong>ve</strong>:<br />

"Ev sahibi mi gÇnderdi Öayı?" dedi.<br />

"Onu da nerden Öıkardın?"<br />

Nastasya, iÖinde birazı iÖilmiş Öay bulunan kendi Öatlak Öay-danlığıyla sararmış iki parÖa<br />

şeker koydu delikanlının ÇnÅne.<br />

Delikanlı ceplerini karıştırmaya başladı (yine elbiseleriyle yatmıştı) <strong>ve</strong> Öıkardığı bir avuÖ<br />

bakır parayı uzatarak:<br />

"Nastasya, al şunları", dedi, "al <strong>ve</strong> lÅtfen bana bir francala <strong>ve</strong> bir de, sucukÖuya uğra, ucuz<br />

cinsinden biraz sucuk alı<strong>ve</strong>r."<br />

"Francalayı hemen alıp geleyim. Ama sucuk yerine lahana Öorbası istemez miydin? äok gÅzel<br />

bir Öorba, dÅn pişirmiştim. DÅn akşam sana da ayırmıştım, ama Öok geÖ geldin. äok gÅzel bir<br />

Öorba."<br />

äorba gelir gelmez delikanlı iÖmeye koyuldu. Nastasya da divana onun yanına oturdu.<br />

Ge<strong>ve</strong>ze bir kÇylÅ kadınıydı Nastasya.<br />

"Praskovya Pavlovna seni polise şikayet edecekmiş."<br />

Raskolnikov yÅzÅnÅ buruşturdu:<br />

"Polise mi? Niye? Ne istiyormuş?"<br />

"Ne kira <strong>ve</strong>riyor, ne de odayı boşaltıyorsun. İsteği aÖık."<br />

Delikanlı dişlerini gıcırdatarak:<br />

"Bir bu eksikti!" diye homurdandı. "Hayır,,şu sırada bu... hiÖ<br />

48<br />

işime gelmez." Sonra yÅksek sesle ekledi. "Aptal karı! BugÅn gider konuşurum kendisiyle."<br />

"Aptal kadındır. Tıpkı benim gibi. İyi ama, biz aptalız da sen sanki akıllı mısın? BÅtÅn gÅn<br />

Öuval gibi yatıp duruyorsun. Eskiden Öocuklara ders <strong>ve</strong>rmeye gittiğini sÇylerdin, şimdi neden<br />

hiÖbir şey yapmıyorsun?"<br />

Raskolnikov sert bir sesle <strong>ve</strong> isteksizce:<br />

"Yapıyorum..." dedi.<br />

"Ne yapıyorsun?" •<br />

"İş..."<br />

"Ne işi?"<br />

Delikanlı bir sÅre sustuktan sonra ciddi bir sesle:<br />

"DÅşÅnÅyorum", dedi.<br />

Nastasya az kalsın gÅlmekten katılacaktı. Zaten gÅlmeyi se-<strong>ve</strong>n kadınlardandı. GÅldÅrÅldÅğÅ<br />

zaman Çyle bÇyle değil, katıla katıla, bÅtÅn vÅcuduyla sarsıla sarsıla gÅler <strong>ve</strong> bu gÅlÅşÅ ta iÖi<br />

bulanıncaya kadar sÅrerdi.<br />

Sonunda gÅÖlÅkle konuşabildi:<br />

"Bari dolu dolu para dÅşÅneydin!"<br />

"Ayağında bir ayakkabın bile yokken Öocuklara ders mi <strong>ve</strong>rilir hiÖ! TÅkÅreyim bÇyle işin<br />

iÖine!"<br />

"Suyunu iÖeceğin kuyuya tÅkÅrme."


"Ders iÅin Åok az para <strong>ve</strong>riyorlar." Sonra kendi iÅindeki dÑ-şÑncelere karşılık <strong>ve</strong>riyormuş gibi<br />

ekledi. "Nasıl yasayabilir inan birkaÅ kÖpekle?"<br />

"Sense bir anda bÑyÑk bir para istiyorsun? "<br />

Raskolnikov şaşkınlıkla baktı hizmetÅiye. Bir sÑre sustuktan onra kesinlik okunan bir sesle:<br />

"E<strong>ve</strong>t, bÑyÑk bir para", dedi.<br />

"BÑyÑk laflar ediyorsun sen, korkutuyorsun beni. SÖyle banalım şimdi; gidip sana francala<br />

alayım mı, almayayım mı?"<br />

"Sen bilirsin."<br />

"Şimdi aklıma geldi: dÑn sen yokken bir mektup geldi sana."<br />

"Mektup? Bana mı? Kimden?"<br />

"Bilmiyorum kimden. Yalnız postacıya ÑÅ kÖpek <strong>ve</strong>rdim. Versin paramı, değil mi?"<br />

49<br />

Raskolnikov tÑmden heyecan kesilmişti: "Getir şunu, tanrı aşkına getir! Aman yarabbi!" Bir<br />

dakika geÅmeden Nastasya mektup elinde gÖrÑndÑ. Tahmin ettiği gibi annesinden. "R"<br />

ilinden geliyordu mektup. Mektubu alırken yÑzÑ kireÅ gibi olmuştu Raskolnikov'un. Ne<br />

zamandır mektup aldığı yoktu: ama su anda bir başka şey yÑreğini sıkıştırıyordu.<br />

"Nastasya, tanrı aşkına Åık, Åık git, al işte ÑÅ kÖpeğin!" Mektup elinde titriyordu; Nastasya'nın<br />

yanında aÅmak istemiyordu onu; bu mektupla başbaşa kalmak istiyordu. Nastasya Åıkar<br />

Åıkmaz mektubu hızla dudaklarına gÖtÑrdÑ, ÖptÑ. Sonra uzun uzun adresi, bir zamanlar<br />

kendisine okuma yazma Öğreten anneciğinin bildik, sevimli, Åarpık, incecik yazısını inceledi.<br />

Mektubu aÅmakta acele etmiyordu; bir şeylerden korkar gibiydi hatta. Sonunda aÅtı: kalın,<br />

ağır bir mektuptu bu, hemen hemen yirmi beş gram ağırlığında vardı; iki bÑyÑk mektup kâğıdı<br />

incecik bir yazıyla doldurulmuştu:<br />

"Sevgili Rodya'm, iki ayı aşkın bir sÑredir seninle mektup sÖyleşisinde bulunamadım. Bu<br />

durum beni Öylesine ÑzdÑ ki, kimi geceler dÑşÑnmekten uyuyamadım. Elimde olmayan<br />

nedenlerin yarattığı bu suskunluğumdan dolayı umarım beni suÅlamazsın. Seni ne Åok<br />

sevdiğimi bilirsin; sen bizim biriciğimiz-sin, benim <strong>ve</strong> Dunya'nın; bizim bÑtÑn umudumuz,<br />

bÑtÑn gÑ<strong>ve</strong>ncimiz sensin. Parasızlık nedeniyle birkaÅ aydır Ñni<strong>ve</strong>rsiteyi bıraktığını, <strong>ve</strong>rdiğin<br />

derslerin <strong>ve</strong> Öteki geÅim araÅlarının kesildiğini Öğrendiğimde ne hale geldiğimi bilemezsin!<br />

Yılda elime geÅen yÑz yirmi rublelik emekli aylığımla sana nasıl yardım edebilirim? DÖrt ay<br />

Önce gÖnderdiğim on beş rubleyi de, senin de bildiğin gibi, buralı tÑccarlardan Afanisiy<br />

İvanovic Varru-şin'den bu emekli maaşımı karşılık gÖstererek borÅ almıştım. Kendisi iyi bir<br />

adamdır, zaten babanın da dostlarındandı. Ama kendi yerime aylığımı almak hakkını ona<br />

<strong>ve</strong>rdiğim iÅin borÅ Ödenene kadar beklemek zorundaydım, bu sÑre de daha yeni doldu.<br />

BÖylece bÑtÑn bu sÑre iÅinde sana hiÅbir şey gÖnderemedim. Ama artık, tanrıya şÑkÑrler<br />

olsun, sana biraz bir şeyler gÖnderebileceğimi umuyorum. Hem biz artık aÅılmaya başlayan<br />

50<br />

talihimizle ÖvÑnebiliriz. Bunu sana hemen bildirmek iÅin sabırsızlanıyorum. İlkin şunu<br />

sÖyliyeyim: Sevgili Rodya'cığım, kız-kardeşinin birbuÅuk aydır benimle oturmakta olduğu ye<br />

bir daha da birbirimizden ayrılmayacağımız aklına gelir miydi hiÅ? Tanrıya şÑkÑrler olsun,<br />

Åektiği acılar sona erdi artık. Ama her şeyin nasıl olup bittiğini <strong>ve</strong> bugÑne kadar senden<br />

gizlediklerimizi Öğrenebilmen iÅin şimdi sana her şeyi sırasıyla anlatacağım. İki ay Önce bana<br />

yazdığın mektupta, Dunya'ya Svidrigaylov beyefendinin evinde kaba davranıldığını<br />

duyduğunu, bu durumun seni Åok ÑzdÑğÑnÑ yazmış <strong>ve</strong> benden ayrıntılı aÅıklama istemiştin.<br />

Ama o zaman nasıl cevap <strong>ve</strong>rebilirdim sana? Eğer sana bÑtÑn gerÅeği olduğu gibi yazsaydım,<br />

herhalde her şeyi yÑzÑstÑ •bırakır <strong>ve</strong> yaya bile olsa hemen yanımıza koşardın; senin yapını,<br />

huyunu iyi bilirim ben, kızkardeşinin aşağılanmasına katlanacak bir insan değilsin sen. Ben de<br />

Åok ÑzÑlÑyordum duruma, ama elimden ne gelebilirdi ki? Aslında ne olup bittiğini o sıralar<br />

ben de tam anlamıyla bilmiyordum. Meğer asıl sorun yaratan şey şuymuş: Dunyacık geÅen yıl


Svidrigaylovlar'ın yanına Öocuk bakıcısı olarak girerken her ay aylığından kesilmek Åzere tam<br />

yÅz ruble Çndelik almış. Bu durumda borcunu Çdemeden onlardan ayrılması olanaksızdı. Bu<br />

parayı almasının nedeni daha Öok (sana artık her şeyi aÖıklayabilirim, benim eşsiz Rodya'm!)<br />

o sıralar Öok gereksinimin olan altmış rubleyi sana gÇnderebil-mek iÖindi. Hani gecen yıl<br />

aldığın para... O zaman sana yalan sÇylemiş, bu paranın Dunecka'nın eskiden beri<br />

biriktirmekte olduğu para olduğunu yazmıştık. Şimdiyse sana gerÖeği olduğu gibi<br />

sÇylÅyorum. äÅnkÅ artık Tanrının yardımıyla her şey birdenbire dÅzeldi. Dunya'nın seni ne<br />

Öok sevdiğini <strong>ve</strong> onun ne gÅzel bir insan olduğunu da bilesin istiyorum. GerÖekten de bay<br />

Svidrigaylov başlangıÖta Dunya'ya karsı kaba davranıyor, yemekte onunla alay ediyor,<br />

saygısızlık yapıyordu... Ama artık gerilerde kalmış bu tatsız olayların ayrıntılarını anlatarak<br />

senin canını sıkmak istemiyorum. Kısacası, bay Svidrigaylov'un sayın esi Marfa Petrovna'nın<br />

<strong>ve</strong> Çteki ev halkının sevgi dolu, soylu davranışlarına rağmen, Dunecka, Çzellikle de bay<br />

Svidrigaylov'un, eski asker alışkanlıklarıyla şarap tanrısı BakÅs'Ån etkisi<br />

51<br />

altında kaldığı sıralar pek gÅÖ durumlara dÅşÅyordu. Ama sonunda ne oldu biliyor musun?<br />

Meğer bu kaÖık adam Dunya'ya karsı ne zamandan beri bazı duygular besliyor <strong>ve</strong> bunları<br />

kabalık, aşağılama perdesi altında gizliyormuş! Belki de yaşını basını almış, Öoluk Öocuk<br />

sahibi bir adam olduğu aklına geldikÖe, bÇylesine uÖarı <strong>ve</strong> hafif davranışları kendisine<br />

yakıştıramıyor, kendinden utanıyor <strong>ve</strong> bu nedenle de Dunya'ya elinde olmayarak kaba<br />

davranıyordu. Ya da kaba davranışları <strong>ve</strong> alaylarıyla gerÖeği başkalarından gizlemeye<br />

Öalışıyordu. Ama işte dayanamamış <strong>ve</strong> sonunda Dunya'ya binbir şey vadederek her şeyi<br />

yÅzÅstÅ bırakıp birlikte bir başka kÇye ya da galiba bir yabancı Ålkeye gitmelerini Çnererek<br />

iğrenÖ dÅşÅncesini aÖıkÖa sÇylemek cesaretini gÇstermiş. DÅnya'nın Öektiği acıları gÇzÅnÅn<br />

ÇnÅne getir artık! Evden ayrılması, yalnızca borÖ aldığı para nedeniyle değil, Marfa<br />

Petrovna'ya acıması yÅzÅnden de olanaksızdı; ÖÅnkÅ kadın kuşkulanabilir <strong>ve</strong> evde kocasıyla<br />

aralarında bir tatsızlık Öıkabilirdi. Üte yandan Dunyacık iÖin de bÅyÅk bir skandal olurdu bu;<br />

yani şimdi olduğu gibi her şey bir ÖÇzÅme kavuşmuş olmazdı. Aslında, DÅnya'nın altı<br />

haftadan Çnce bu korkunÖ evden ayrılmayı dÅşlemesini bile engelleyecek daha pek Öok neden<br />

vardı. Sen kuşkusuz Dunya'yı iyi tanırsın, onun nasıl akıllı, sağlam karakterli bir kız olduğunu<br />

bilirsin. Dunyacık pek Öok şeye katlanabilen, en kÇtÅ durumlarda bile direncini yitirmeyen<br />

soylu bir kızdır. Kendisiyle sık sık haberleşmemize rağmen, Åzmemek iÖin bana bile her şeyi<br />

yazmadı. Olay beklenmedik bir biÖimde ÖÇzÅldÅ: Marfa Petrovna bir rastlantıyla kocasını<br />

bahÖede bizim Dunya'ya yalvarırken gÇrmÅş, ancak her şeyi ters anlaya-"rak tÅm olup<br />

bitenlerden dolayı Dunya'yı suÖlamış. Hemen oracıkta, bahÖede korkunÖ bir curcunadır<br />

kopmuş: Marfa Petrovna hatta Dunya'ya bir de tokat atmış, kızcağızı dinlemek bile istememiş,<br />

bir saat kadar ağlayıp sızladıktan sonra, kızcağızı hemen kente, bana gÇndermelerini<br />

emretmiş, kendisini basit bir kÇylÅ arabasına bindirip, eşyalarını, Öamaşırlarını, giysilerini<br />

Çylece, olduğu gibi arabaya atıp yola Öıkarmışlar. Tam o sırada bardaktan boşanırcasına bir de<br />

yağmur başlamamış mı! Horlan-<br />

52<br />

mış, aşağılanmış Dunyacık da onyedi <strong>ve</strong>rstlik yolu ÅstÅ aÖık bir arabada, bir mujiğin yanında<br />

almak zorunda kalmış.<br />

Şimdi bir dÅşÅn: bana iki ay Çnce yazdığın mektuba ben ne yanıt <strong>ve</strong>rebilir, ne yazabilirdim<br />

sana? Zaten perişan bir haydey-dim; aslında, doğru, yazmaya cesaret edemedim, ÖÅnkÅ sen de<br />

kızacak, Çfkelenecek, mutsuz olacaktın. Ve elinden ne gelebilirdi ki? Kendini yiyip<br />

bitirmekten başka?.. Üte yandan DuneÖka da sana yazmamı yasaklamıştı. YÅreğimde bÇyle<br />

bir acı varken de mektubumu boş laflarla, anlamsız birtakım ıvır zıvırla doldura-mazdım. Tam<br />

bir ay bÅtÅn kasaba bizim bu olayın dedikodu-suyla Öalkandı durdu; hatta işler oraya vardı ki,<br />

aşağılayıcı bakışlardan, fısıltılardan, bunlar da bir yana, bizim yanımızda yapılan aşağılayıcı<br />

konuşmalardan dolayı Dunya'yla ben kiliseye bile gidemez olduk. BÅtÅn tanıdıklarımız


izden yÑz Åevirmişler, dostlarımız selamı sabahı kesmişlerdi; Öte yandan kasabadaki kimi<br />

tezgâhtarla bÑro kâtiplerinin evimizin kapısına katran sÑrerek bizi lekelemek istediklerini<br />

Öğrenmiştim. ãyle ki ev. sa- . hibimiz bile sonunda evini boşaltmamızı istemeye başladı.<br />

BÑtÑn bunlara neden de, kapı kapı dolaşarak Dunya'yı suÅlayıcı, lekeleyici konuşmalar yapan<br />

Marfa Petrovna'dan başkası değildi. Kendisi burada hemen herkesi tanır. Bu ay iÅinde hemen<br />

her gÑn kente indi <strong>ve</strong> zaten ge<strong>ve</strong>ze birisi olduğu <strong>ve</strong> hiÅ de hoş bir şey olmamasına rağmen<br />

ailesinden <strong>ve</strong> kocasından yakınmayı sevdiği iÅin, kısa sÑrede olay yalnızca kasabada değil,<br />

tÑm Åevre kÖylerde duyuldu. Ben hastalandım. DuneÅka benden daha da-. yanıklı Åıktı. Her<br />

şeye nasıl katlandığını, nasıl beni avutmaya <strong>ve</strong> yÑreklendirmeye Åalıştığını bir gÖrmeliydin!<br />

Melek yavrum benim! Ama Tanrıya şÑkÑrler olsun, Åilemiz bu kadarla sona erdi.<br />

Yaptıklarından pişman olan <strong>ve</strong> herhalde Dunya'ya da acıyan bay Svidrigaylov fikrini<br />

değiştirerek, DuneÅka'ran suÅsuzluğunu kanıtlayan her şeyi bir bir Marfa Petrovna'ya aÅıkladı.<br />

Bu kanıtların en gÑÅlÑsÑ de, Marfa Petrovna'nın onları bahÅede yakalamasından Önce,<br />

Svid.rigaylov'un yaptığı gizli gÖrÑşme Önerilerini geri Åevirmek amacıyla Dunya'nın yazdığı<br />

<strong>ve</strong> evden ay-nldığı sırada Svidrigaylov'da kalan mektuptu. DÑnya bu mektubunda Öfkeli,<br />

coşkulu bir dille Svidrigaylov'u karısı Marfa<br />

53<br />

Petrovna'ya karsı dÑrÑst olmayan davranışından dolayı kınıyor, evli, Åoluk Åocuk sahibi bir<br />

kişi olduğunu hatırlatarak, zaten mutsuz <strong>ve</strong> korunmasız olan bir genÅ kıza acı Åektirdiği iÅin<br />

ayıplıyordu. Kısacası sevgili Rodyacığım, bu Öylesine soylu bir dille yazılmış, Öylesine<br />

dokunaklı bir mektuptu ki, okurken ben de gÖzyaşlarımı tutamadım; bugÑn bile gÖzlerim<br />

yaşarmadan okuyamam. Bundan başka Svidrigaylov'un sandığından daha fazla şeyler bilen <strong>ve</strong><br />

gÖren hizmetÅiler -bu zaten hep bÖyle değil midir?- Dunya'yı temize Åıkaracak yÖnde tanıklık<br />

yaptılar. Mar-fa Petrovna tÑmden yıkıldı <strong>ve</strong> kendi deyimiyle "ikinci bir darbe daha" yedi.<br />

Ama Öte yandan da DÑnyamızın suÅsuzluğuna tÑmden inandı <strong>ve</strong> hemen, ertesi gÑn "pazardı"<br />

doğruca kiliseye koşarak kutsal Meryem Anamızın ÖnÑnde diz ÅÖkÑp gÖzyaşları iÅinde<br />

uğradığı bu yeni yıkıma katlanmasını <strong>ve</strong> Ödevini yapabilmesini sağlaması iÅin tanrıya yakardı.<br />

Sonra hiÅbir yere uğramadan kiliseden doğruca bize geldi, olup bitenleri bir bir anlattı, acı acı<br />

ağladı <strong>ve</strong> Dunya'yı kucaklayarak pişman olduğunu sÖyleyip kendisini bağışlaması iÅin<br />

yalvardı. Bizden ayrılır ayrılmaz, hiÅ zaman yitirmeksizin hemen o sabah kentte ne kadar<br />

tanıdığı varsa bir bir dolaşıp Dunya'nın suÅsuzluğunu, onun duygu <strong>ve</strong> davranışlarının ne denli<br />

soylu olduğunu gÖzyaşları iÅinde <strong>ve</strong> asın ÖvgÑ dolu sÖzlerle anlattı. Bununla da yetinmeyerek<br />

DuneÅka'nın Svidrigaylov'a yazdığı mektubun aslını ÖnÑne gelene gÖsterip okudu. Hatta<br />

mektubun bir kopyesini Åıkarmalarına bile izin <strong>ve</strong>rdi -ki bence bu kadarı da fazla artık-<br />

BÖylece birkaÅ gÑn boyunca kentteki bÑtÑn tanıdıklarını ÑstÑste dolaştı; hatta artık Öyle oldu<br />

ki, tanıdıklarından bazıları, başkaları onlara tercih edildi diye gÑcendikleri iÅin sıra usulÑ<br />

kondu. Sıra usulÑ konunca da her ev onu Önceden beklemeye başladı: artık herkes Marfa<br />

Petrovna'nın falan gÑn falanca yerde bu mektubu okuyacağını Önceden biliyordu. Kimileri de<br />

hem kendi evlerinde, hem de tanıdıklarının evlerinde mektubu birkaÅ kez dinledikleri halde,<br />

birkaÅ kez daha dinlemek iÅin mektubun yeni okunacağı yere gidiyorlardı. Marfa Petrovna'nın<br />

bu davranışında, bana kalırsa, Åok, hem de pek Åok aşırılıklar vardı; ama huyu bÖyleydi onun.<br />

ãte yandan bu davranışıyla Dunya'ya sÑrÑlen.<br />

54<br />

lekeyi tÑmÑyle temizledi. Bu işin tÑm iğrenÅliği de, baş suÅlu olarak <strong>ve</strong> silinmez bir leke<br />

halinde kocasına yıkılı<strong>ve</strong>rdi. ãylesine ki, adama acıdığımı bile sÖyleyebilirim. Biraz fazla sert<br />

davra-nıldı bu kaÅık herife karşı. Bu gelişmeler Ñzerine Dunya'ya kimi evlerden ders <strong>ve</strong>rme<br />

Önerileri geldi, ama o bunları geri Åevirdi. Herkes birdenbire ona Özel bir saygı gÖstermeye<br />

başladı. Şu anda yazgımızı değiştirmekte olduğunu sÖyleyebileceğim o beklenmedik olaya da,<br />

başlıca bu gelişmeler katkıda bulundu. Sevgili Rodya'ın, sana bildirmek iÅin sabırsızlandığım<br />

bir şey var: Dunya'nın kısmeti Åıktı, o da kabul etti. GerÅi bu is sana danışmadan oldu, ama


durumu Çğrenince, senden bir yanıt alana değin beklememizin <strong>ve</strong> işi ertelememizin olanaksız<br />

olduğunu anlayacağını <strong>ve</strong> bu nedenle de ne bana, ne de kızkardeşine gÅcenmeyeceğini<br />

umarım. Zaten senin de, tanımadığın, adını, sÇzÅnÅ başkalarından duyduğun bir kişi hakkında<br />

<strong>ve</strong>receğin karar sağlıklı <strong>ve</strong> tam doğru olamazdı.<br />

Olay şu: Pyotr PetroviÖ Lujin yedinci dereceden bir devlet memuru <strong>ve</strong> bu işte pek Öok<br />

yardımları olan Marfa Petrovna'nın uzaktan akrabası. Marfa Petrovna aracılığıyla bizimle<br />

tanışmak dileğini ileterek işe başladı; kendisini gerektiği gibi ağırladık, kah<strong>ve</strong> iÖtik. Ertesi gÅn<br />

bir mektup yollamış, mektubunda pek nazik bir dille Dunya'yla evlenmek istediğini bildiriyor<br />

<strong>ve</strong> i<strong>ve</strong>dilikle kesin bir yanıt <strong>ve</strong>rmemizi rica ediyordu. İş adamı <strong>ve</strong> başını kaşıyacak zamanı<br />

yok; hemen Peterburg'a gitmesi gerekiyormuş, bu nedenle de bir dakika bile yitirmek<br />

istemiyor. BÅtÅn bunlar son derece hızlı <strong>ve</strong> pek beklenmedik bir biÖimde olduğu iÖin tabii biz<br />

başlangıÖta oldukÖa şaşırdık. O gÅn, bÅtÅn gÅn, birlikte meseleyi enine boyuna dÅşÅndÅk,<br />

ÇlÖÅp biÖtik. GÅ<strong>ve</strong>nilir bir adam, hali vakti yerinde, iki yerde iş sahibi <strong>ve</strong> kendi sermayesi var.<br />

E<strong>ve</strong>t, gerÖi kırk beş yaşına filan gelmiş, ama oldukÖa yakışıklı <strong>ve</strong> hélé kadınların<br />

beğenebileceği bir tip; sonra son derece ciddi <strong>ve</strong> efendi bir adanı; yalnız biraz asık suratlı <strong>ve</strong><br />

burnu bÅyÅk gibi. Ama belki de bu bize ilk bakışta bÇyle gelmiştir. Pek yakın bir zamanda<br />

onunla Petersburg'da gÇrÅşeceksin Rod-ya'Öığım; seni şimdiden uyarmak isterim: ilk bakışta<br />

onda bazı eksik yanlar gÇrsen bile, hemen ateşlenip sert yargılarda bulunma,<br />

ÖÅnkÅ bu senin huyundur. Bunu her ihtimale karşı sÇylÅyorum, ÖÅnkÅ onun sende olumlu<br />

bir izlenim bırakacağından eminim. Kaldı ki, daha sonra dÅzeltilmesi olanaksız birtakım<br />

yanlışlara dÅşmemek iÖin, bir insanı değerlendirirken hiÖ acele etmemek <strong>ve</strong> ona karşı son<br />

derece dikkatli, temkinli davranmak gerek. Üte yandan Pyotr PetroviÖ'in hiÖ değilse<br />

saygıdeğer bir insan olduğunu gÇsteren pek Öok belirti var. Daha ilk ziyaretinde, kendisinin<br />

aslında olumlu bir insan olduğunu, ancak pek Öok konuda -kendi deyimiyle- "yeni kuşakların<br />

gÇrÅşlerini" paylaştığını <strong>ve</strong> her tÅrlÅ kÇr inanca dÅşman olduğunu sÇyledi. Biraz kibirli,<br />

kendisini beğenmiş bir adam <strong>ve</strong> sÇzlerini dinlesinler istiyor, bu nedenle daha pek Öok şeyler<br />

anlattı, ama herhalde bu da bir kusur sayılmaz. Ben tabii pek bir şey anlamadım, ama, Dunya'nın<br />

bana aÖıkladığına gÇre, Pyotr PetroviÖ Çyle fazlaca bir Çğrenimi olmamasına karşın<br />

akıllı <strong>ve</strong> galiba da iyi bir insanmış. Kız kardeşini bilirsin Rodya: benim tanıdığımcası, ateşli<br />

bir yÅreği olmasına karşın, sebatlı, aklı başında, sabırlı, gÇnlÅyÅce bir kızdır. HiÖ kuşkusuz<br />

burada ne biri, ne ÇbÅrÅ yÇnÅnden aşk sÇz konusu değil, ama DÅnya akıllı olmasından başka,<br />

melek gibi soylu bir yaratık olduğu iÖin kocasını mutlu ermeyi kendisi iÖin bir gÇrev<br />

bilecektir. Buna karşılık kocası da herhalde onun mutlu olması iÖin Öaba gÇsterecektir. E<strong>ve</strong>t,<br />

doğrusu işler biraz fazla aceleye geldi, ama bundan kuşku duymamız iÖin şimdilik Çnemli<br />

birtakım nedenler yok ortada. Üte yandan Pyotr PetroviÖ hesabını bilir, ihtiyatlı bir adam:<br />

koca olarak kendi Çz mutluluğunun, DÅnya mutlu olduğu ÇlÖÅde artacağını kendisi de<br />

gÇrecektir. Huy uyuşmazlığı, eski birtakım alışkanlıklar <strong>ve</strong> hatta bazı konularda gÇrÅş ayrılığı<br />

(kè en mutlu evliliklerde bile kaÖınılması olanaksızdır) gibi sorunlara, gelince, DuneÖka bu<br />

konuda umutlu olduğunu <strong>ve</strong> kendine gÅ<strong>ve</strong>ndiğini, merak edilecek bir şey olmadığını,<br />

aralarındaki ilişkinin dÅrÅstlÅkle <strong>ve</strong> namusluca sÅrmesi koşuluyla pek Öok şeye<br />

katlanabileceğim sÇyledi. Ürneğin Pyotr PetroviÖ Çnceleri bana da biraz sert gÇrÅnmÅştÅ, ama<br />

bu belki de onun aÖık yÅrekli bir insan olmasından kaynaklanıyordu, e<strong>ve</strong>t e<strong>ve</strong>t kesinkes bu<br />

nedenleydi sert gÇrÅnmesi bana. Yine Çrneğin ikinci ziyaretinde, Çnerisini Dunya'nın kabul<br />

etti-<br />

56<br />

ğini Çğrendikten sonra, ama daha Dunya'yı tanımadan, sÇz arasında, namuslu ama Öeyizsiz <strong>ve</strong><br />

ille de yoksulluk Öekmiş bir kız almayı, dÅşÅndÅğÅnÅ, ÖÅnkÅ -onun sÇyleyişiyle- kocanın<br />

hiÖbir zaman karısının minneti altında kalmaması gerektiğini, karının kocasını <strong>ve</strong>linimet<br />

saymasının Öok daha, iyi olacağını sÇyledi. Şunu hemen eklemeliyim ki, o, bu sÇzleri benim<br />

sana yazdığımdan daha yumuşak <strong>ve</strong> daha ince bir dille sÇylemişti. Ben onun kullandığı


sÇzcÅkleri unuttum, yalnızca ana dÅşÅncesi aklımda kaldı. Üte yandan o, bu sÇzleri bir şeyler<br />

amaÖlayarak sÇylememişti, besbelli sÇz arasında Çylesine sÇyleyi<strong>ve</strong>rmişti. Nitekim daha sonra<br />

bunları dÅzeltmeye <strong>ve</strong> yumuşatmaya Öalıştı, ama bana yine de bunlar biraz sert gÇrÅndÅ.<br />

Sonra bu dÅşÅncemi Dunya'ya sÇylediğimde kızcağız biraz da canı sıkılarak, "SÇz, eylem<br />

demek değildir", dedi <strong>ve</strong> hiÖ kuşkusuz dediği Öok doğruydu. Karar <strong>ve</strong>rmezden Çnce DÅnya<br />

bÅtÅn gece gÇzÅnÅ kırpmadı <strong>ve</strong> benim uyumuş olduğumu sanarak yatağından kalkıp sabaha<br />

kadar odanın iÖinde bir aşağı bir yukarı dolaştı durdu. Sonunda tasvir ÇnÅnde diz ÖÇkÅp<br />

coşkuyla, uzun uzun dua etti; sabahleyin de bana evlenmeye karar <strong>ve</strong>rdiğini sÇyledi.<br />

Pyotr PetroviÖ'in hemen Petersburg'a gideceğinden yukarıda sÇz etmiştim. Ünemli işleri<br />

varmış orada, bir avukatlık bÅrosu aÖmak istiyormuş. Uzunca bir zamandır Öeşitli dava<br />

takipleriyle uğraşıyormuş zaten, bugÅnlerde de Çnemli bir dava kazanmış. Petersburg'a da<br />

Yargıtay'da Çnemli bir işi olduğu iÖin gidiyormuş. BÇylece Sevgili Rodya'm, onun orada sana<br />

Öok yararı olabilir, her konuda yardım edebilir sana; hatta biz DÅnya ile senin gelecekteki<br />

mesleğine bugÅnden başlayabileceğini, geleceğinin şimdiden gÅ<strong>ve</strong>nce altına alınmış<br />

sayılabileceğini kabul ediyoruz. Ah, bir gerÖekleşebilse bu! Tanrının bize doğrudan doğruya<br />

gÇsterdiği bir lÅtuf olarak nitelendirilebilecek -ancak bÇyle nitelendirilebilecek- bir yararlı iş<br />

olurdu bu. Dunya'cığım da tÅm dÅşleri bununla ilgili. Hatta bu konuda tehlikeyi gÇze alıp<br />

Pyotr PetroviÖ'e bir iki kelime bir şeyler Öıtlatma cesaretini bile gÇsterdik. Sıkıntılı bir yanıt<br />

<strong>ve</strong>rdi: Nasıl olsa bir kétip tutması gerektiğine gÇre, yabancı birindense akrabaya para<br />

<strong>ve</strong>rmenin elbette daha doğru olacağını, ancak akrabanın da işe karşı yetenekli ol-<br />

57<br />

ması gerektiğini (daha neler! Yok bir de sen yetenekli olmayacaktın!), bunun yanı sıra<br />

Åni<strong>ve</strong>rsitedeki derslerinin yazıhanede Öalışmana zaman bırakacağından kuşkulu olduğunu<br />

sÇyledi. Bu seferlik is bu kadarla kapandı, ama Dunyacığımın aklı fikri hep bu iste. BirkaÖ<br />

gÅndÅr sanki bir humma nÇbeti iÖinde, neler tasarlıyor, neler kuruyor... Pyotr PetroviÖ'in Çnce<br />

yardımcısı, sonra ortağı oluyormuşsun, zaten hukuk fakÅltesinde okuyormus-sun!.. Ben de,<br />

Rodyacığım, bu planların tÅmÅnÅ gerÖekleşebilir şeyler olarak gÇrdÅğÅm iÖin Dunya'yla aynı<br />

fikirdeyim <strong>ve</strong> onun umutlarını paylaşıyorum; <strong>ve</strong> Pyotr PetroviÖ'in şu anki Öekingenliğine<br />

rağmen (bu tÅmÅyle anlaşılabilir bir şey, ÖÅnkÅ seni henÅz tanımıyor). DÅnya, gelecekteki<br />

kocası Åzerinde olumlu etkiler yapacağından <strong>ve</strong> tasarılarının gerÖekleşeceğinden emin. Tabii<br />

biz geleceğe ilişkin dÅşlerimizi, hele onun ortağı olabileceğini ağzımızdan kaÖırmaktan<br />

sakındık. Pyotr PetroviÖ olumlu bir insan: BÅtÅn bunlar ona yalnızca bir dÅş gibi<br />

gelebileceğinden, başlangıÖta soğuk karşılayabilirdi sÇzlerimizi. Yine aynı nedenle, ne ben, ne<br />

de DÅnya, Åni<strong>ve</strong>rsitede okurken sana para gÇndermemize yardım edeceğine olan kesin<br />

.inancımızdan da tek kelimeyle olsun sÇz etmedik; sÇz etmedik, ÖÅnkÅ, bu, birincisi, zamanla<br />

kendiliğinden olabilecek bir iştir <strong>ve</strong> herhalde kendisi gereksiz hiÖbir sÇze yer bırakmadan<br />

bunu kendiliğinden Çnerecektir (yok bir de bÇyle bir konuda Dunya'yı kıracaktı!), Çte yandan,<br />

sen, yazıhane işlerinde onun sağ kolu haline gelebilir <strong>ve</strong> bu yardımı bir hayır olarak değil,<br />

hakettiğin bir aylık olarak alabilirsin. DuneÖka işleri bÇyle yoluna koymak istiyor, onunla<br />

aynı gÇrÅşteyim. Ona tasarımızdan sÇz etmeyişimizin ikinci nedeni de, benim, onunla yakında<br />

yer alacak gÇrÅşmenizde eşit koşullar altında bulunmanı Çzellikle istememdir. DÅnya<br />

heyecanla senden sÇz ettiğinde, Pyotr PetroviÖ, bir insan hakkında yargıda bulunabilmek iÖin<br />

onu yakından tanımak gerektiğini, sana ilişkin bir fikir edinmeyi de, seninle tanıştıktan<br />

sonraya bıraktığını sÇyledi. Biliyor musun canım Rodya'cığım, bir de ne var; bazı nedenlerle<br />

(ama Pyotr PetroviÖ'le hiÖbir ilgisi bulunmayan, tÅmÅyle kişisel, Çzel, hatta yaşlılık<br />

huysuzluğu diyebileceğimiz nedenlerle) onlar evlendikten sonra da, simdi olduğu gibi ayrı<br />

oturmam daha iyi olur gibime geliyor. Aslında onun beni kendiliğinden da<strong>ve</strong>t edecek <strong>ve</strong><br />

kızımdan ayrı oturmamamı Çnerecek kadar kibar <strong>ve</strong> soylu davranacağından eminim. Eğer<br />

bunu şimdiye kadar sÇylememisse, bu sÇylenmeden de bÇyle olacağı kabul edildiği iÖindir.<br />

Ama ben kabul etmeyeceğim. Damatların kaynanalarını pek de Çyle bağırlarına


asmadıklarına hayatta pek Öok kez tanık oldum. Üte yandan ben de, yalnızca hiÖ kimseye<br />

yÅk olmak istemediğimden değil, ama yiyecek bir lokma ekmeğim <strong>ve</strong> seninle DÅnya gibi<br />

Öocuklarım olduğu sÅrece kendimi tÅmÅyle ÇzgÅr duymak isterim. Eğer olanak bulabilirsem,<br />

ikinize yakın bir yere yerleşeceğim, ÖÅnkÅ Rodya, aziz dostum, şimdi mektubun sonuna<br />

bıraktığım en iyi habere geliyorum. àÖ yıla varan bir ayrılıktan sonra, Öok yakında biraraya<br />

gelecek, birbirimize kavuşacağız! Dunya'yla benim Petersburg'a gitmemiz kesinlik kazandı.<br />

Tam olarak ne zaman, bilmiyorum, ama yine de Öok, hem de Öok yakında, hatta belki de bir<br />

haftaya kadar... Her şey Pyotr PetroviÖ'e bağlı, Petersburg'da durumu kolaÖan ettikten sonra<br />

sonucu bize bildirecek. Bazı nedenlerle evlenme tÇreninin bir an Çnce yapılmasını istiyor,<br />

hatta eğer ola-naklıysa hemen bu ay iÖinde, olmazsa hemen yortudan* sonra olsun istiyor. Ah,<br />

seni ne bÅyÅk bir mutlulukla bağrıma basacağım! DÅnya da tÅmden seni gÇrme sevinci,<br />

heyecanı iÖinde. Hatta bir keresinde şaka olarak, yalnızca bu nedenle bile Pyotr PetroviÖ'le<br />

evlenmeye değer olduğunu sÇyledi. Melek yavrum benim! Kendisi 'bu kez benim mektubuma<br />

bir şey eklemiyor, yalnız şunu yazmamı istedi benden: Seninle konuşacağı o kadar Öok şey<br />

varmış, o kadar Öok şey varmış ki, birkaÖ satırla bir şey sÇyleyemeyeceği iÖin eline kalem bile<br />

almak istemiyormuş, bos yere sinirlenmekten başka bir işe yaramazmış bu. Sana sımsıkı<br />

sarıldığını <strong>ve</strong> binlerce ÇpÅcÅk gÇnderdiğini sÇylÅyor. äok yakında bir araya gelecek<br />

olmamıza rağmen, ben yine de sana elimden gelebildiğince Öok para gÇndereceğim.<br />

DuneÖka'nın<br />

SÇzÅ edilen yortu, 15 Ağustos'ta tarladan buğdayların kaldırılması nedeniyle kutlanan bir tÅr<br />

hasat bayramıdır. Bayramdan Çnce iki hafta oruÖ tutulurdu. (äev.)<br />

59<br />

Pyotr PetroviÖ'le evleneceği duyulalı beri, benim de kredini birdenbire yÅkseldi. Bu nedenle<br />

Afanasiy İvanoviÖ'in emekli aylığıma karşılık, hatta yetmiş beş rubleye kadar kredi<br />

aÖacağından eminim; bÇylece de sana yirmi beş, hatta belki de otuz ruble gÇnderebileceğim.<br />

Daha fazla gÇndermek isterdim, ancak yol giderlerimiz beni korkutuyor. GerÖi Pyotr PetroviÖ<br />

sağolsun, başkente kadar 'yol giderlerimizin bir bÇlÅmÅnÅ Åzerine aldı, tanıdıkları mı ne<br />

varmış, onlar aracılığıyla yÅkÅmÅzÅ <strong>ve</strong> bÅyÅk sandığı gÇndermeyi .o Åstlendi, ama yine de<br />

Petersburg'a gidişimizi hesaba katmamız gerek, Çzellikle de orada ilk gÅnlerde parasız kalmak<br />

gibi bir duruma dÅşmemeliyiz. DuneÖka'yla her şeyi inceden inceye hesapladık, yol iÖin pek<br />

bir şey gitmeyecek. Buradan istasyona kadar olan yol topu topu doksan <strong>ve</strong>rst <strong>ve</strong> biz her<br />

ihtimale karşı tanıdığımız bir kÇylÅ arabacıyla anlaştık. Trende de pekélé ÅÖÅncÅ mevkide<br />

gelebiliriz. BÇylece de sana yirmi beş değil, herhalde otuz ruble gÇnderebileceğim. Eh, artık<br />

yeter! Arkalı ÇnlÅ iki yaprak doldurdum <strong>ve</strong> artık yazacak yerim kalma'dı. İşte sana koca bir<br />

hikéye, bizim hikéyemiz! Meğer ne Öok olay birikmiş yazacak! Yakında gÇrÅşme dileğiyle,<br />

sevgili Rodya'm, sımsıkı kucaklar, anne dualarımı iletirim. Kız kardeşini, Dunya'yı sev,<br />

Rodya! Onun seni sevdiği kadar sev <strong>ve</strong> bil ki onun sana karşı sevgisi sınırsızdır; seni sonsuz<br />

bir sevgiyle kendinden bile Öok se<strong>ve</strong>n bir kızkardeşin var! O bir melek! Sense, Rodya, bizim<br />

her şeyimiz, tÅm umudumuzsun! Tek ki sen mutlu ol, biz de oluruz! Eskiden olduğu gibi dua<br />

ediyor, Tanrının yaratıcılığına <strong>ve</strong> bağışlayıcılığına inanıyor musun Rodya? Dinsizlik<br />

modasının senin ruhunda da yer etmiş olmasından korkuyorum. Eğer bÇyleyse senin iÖin de<br />

ben dua ederim. äocukluğunda baban da daha sağken, nasıl dizlerime oturup dualar<br />

mırıldandığını <strong>ve</strong> o zamanlar nasıl mutlu .olduğumuzu unutma canım! HoşÖakal, ya da daha<br />

doğrusu, gÇrÅşmemize kadarl Sımsıkı kucaklar, binlerce kez Çperim.<br />

ÜlÅnceye kadar senin Pul lıeriya Raskolnikova "<br />

60<br />

Mektubu okumaya başladığından beri Raskolnikov'un yÅzÅ gÇzyaşlarıyla ıslaktı; mektubu<br />

bitirdiğindeyse, yÅzÅ sararmış, kasılmış, Öarpılmıştı; dudakları acı, Çfkeli bir gÅlÅmsemeyle<br />

kıvrılmıstı. Başım kirli, kullanılmaktan incelmiş yastığına koyup dÅşÅnmeye başladı, uzun<br />

uzun dÅşÅndÅ. YÅreği hızla Öarpıyor, dÅşÅnceler kafasında hızla uÖuşuyordu. Sonunda bir


dolabı ya da sandığı andıran bu sarı odada boğulacak gibi oldu; gÇzleri <strong>ve</strong> beyni genişlik<br />

arıyordu, şapkasını kaptığı gibi dışarı fırladı; merdi<strong>ve</strong>nlerde birilerine rastlamaktan da<br />

Öekinmiyordu bu kez, unutup gitmişti bu konuyu. "V" bulvarı boyunca Vasilyev adasına<br />

doğru bir yol tutturdu. Sanki acele bir işi varmış gibi Öevresini ayrımsamadan hızla yÅrÅyor,<br />

her zaman olduğu gibi de kendi kendine mırıldanıyor, gelip geÖenleri şaşırtacak kadar yÅksek<br />

sesle konuşuyordu. GÇrenlerin Öoğu sarhoş sanıyordu kendisini.<br />

IV<br />

Annesinin mektubu yÅreğini parÖalamıştı. Ama mektuptaki ana dÅşÅnce konusunda, hatta<br />

mektubu okurken bile bir an iÖin olsun kuşkuya kapılmamıştı. Sorunun ÇzÅnÅ Öoktan<br />

ÖÇzÅmlemişti, hem de kesinlikle: "Ben sağ oldukÖa, bu evlilik olmayacak. Senin de, Bay<br />

Lujin, canın cehenneme!"<br />

"äÅnkÅ her şey apaÖık ortada" diye mırıldandı; <strong>ve</strong>rdiği kararın başarısını Çnceden kutlar gibi<br />

haince gÅlÅmsÅyordu. "Hayır anneciğim, hayır DÅnya, beni aldatamazsınız!.. Bana<br />

danışmadan karar <strong>ve</strong>rdikleri iÖin bir de ÇzÅr diliyorlar!.. Daha neler! Ve artık kararlarından<br />

caymanın olanaksız olduğunu dÅşÅnÅyorlar -gÇrÅrÅz olanaklı mı, değil mi?- Üne sÅrdÅkleri<br />

bahane de ne Çnemli ya: 'Pyotr PetroviÖ'in işleri Çyle Öok Çyle Öok ki, posta arabasından ya da<br />

trenden başka bir yerde evlenemez!' Hayır, Dunya'cığım, ben her şeyi gÇrÅyor <strong>ve</strong> benimle o<br />

Öok, Öok konuşmak istediğin şeylerin neler olduğunu biliyorum: Odanın iÖinde dÇrt dÇnerek<br />

bÅtÅn gece neler dÅşÅndÅğÅnÅ, annemin odasındaki Kazan Meryem'i ÇnÅnde ne iÖin dua<br />

ettiğini de bili-<br />

61<br />

yorum. Ama Gulgulta'ya* tırmanmak kolay değildir. Hımm... Demek kesin olarak karar<br />

<strong>ve</strong>rildi, demek siz Avdotya Roma-novna, kendi sermayesi olan (bÇylesi daha tumturaklı, daha<br />

gÇrkemli oluyor: kendi sermayesi olan), iki yerde birden Öalışan <strong>ve</strong> (annemin yazdığına gÇre)<br />

yeni kuşağın, genÖlerin gÇrÅşlerini paylaşan, galiba iyi bir insan olan (bunu da DuneÖka<br />

belirtiyor: galiba...) aklı başında bir işadamıyla evlenmek niyetindesiniz! En gÅzeli de bu<br />

galibal Ve DÅnya bu galiba iÖin evleniyor! Bravo doğrusu, bravo!"<br />

"äok ilginÖ: acaba annem niÖin 'yeni kuşaklardan, genÖlerden' sÇzetmiş mektubunda?<br />

Yalnızca bir insanın karakterini aÖıklamak iÖin mi, yoksa daha Öapraşık bir amacı mı var:<br />

Lujin'i bana sevdirmek gibi..? Ah, kurnazlar! Sonra su da Öok ilginÖ: acaba o gÅn, o gece <strong>ve</strong><br />

tÅm ondan sonraki gÅnlerde birbirlerine karşı ne dereceye kadar iÖtendiler? Sonra, aralarında<br />

geÖen bÅtÅn sÇzler apaÖık sÇylenildi mi, yoksa, karşılıklı olarak her ikisi de birbirlerinin<br />

kafasından <strong>ve</strong> yÅreğinden aynı şeylerin geÖtiğini bildikleri iÖin her şeyi yÅksek sesle<br />

konuşmamaya <strong>ve</strong> ağzından laf kaÖırmamaya mı. Öalıştı? Bu besbelli bÇyle olmuş, zaten<br />

mektuptan da anlaşılıyor: adam anneme, biraz sert gÇrÅnmÅş, o da saflığından gidip bu<br />

izlenimini Dunya'ya aktarmış. DÅnya da buna iÖerlemiş <strong>ve</strong> 'canı sıkılarak' karşılık <strong>ve</strong>rmiş. Ya<br />

ne olacaktı! İş safÖa sorular sormaya gerek kalmayacak biÖimde Öoktan bitirilmiş, konuşacak<br />

bir şey kalmamış ortada, iÖerlemez de ne yapar insan? Ya suna ne demeli: 'Dunya'yı sev.<br />

Rodya, o seni kendinden de Öok seviyor Kızını oğluna kurban etmeye razı olmanın iÖten iÖe<br />

Öektirdiği bir vicdan azabı olmasın bu 'Sen bizim her şeyimiz, tÅm umudumuzsun!' Oh,<br />

anne!.."<br />

İÖi kabarıyor, yÅreğindeki hınÖ gitgide bÅyÅyordu, eğer şu anda Lujin karşısına Öıksa<br />

ÇldÅrebilirdi onu.<br />

Beyninin iÖindeki dÅşÅnce burgacını izlemeyi sÅrdÅrerek, "E<strong>ve</strong>t" dedi, "bu doğru: Bir insanı<br />

tam tanıyabilmek iÖin 'hiÖ acele<br />

Gulgulta: KudÅs yakınlarında, idamların yapıldığı bir tepeye <strong>ve</strong>rilen ad, İncil'de yeralan bir<br />

sÇylenceye gÇre İsa da burada Öarmıha gerilmiştir. Mezacen acı Öekilen yer, acı kaynağı<br />

anlamında kullanılır. (äev.)<br />

62


etmemek <strong>ve</strong> son derece dikkatli, temkinli yaklaşmak gerek'; ama Lujin apaÖık ortada bir<br />

adam. Bir kez "işadamı, sonra, galiba da iyi bir adam, şaka mı, bagajın taşınmasını Åzerine<br />

almış, bÅyÅk sandığın parasını o Çdeyecekmiş!.. Nasıl iyi denmez bÇyle bir adama? Onlarsa,<br />

yani gelin hanımla annesi, bir kÇylÅyle birlikte Åzeri tente ÇrtÅlÅ bir arabayla gelecekler.<br />

(Bilirim o arabaları, ben de yolculuk etmiştim) Ama ne Çnemi var canım! Hepsi hepsi doksan<br />

<strong>ve</strong>rst! Ondan sonra da 'trenle, pekélé ÅÖÅncÅ mevkide gelebiliriz', bu da hiÖbir şey değil, bin<br />

<strong>ve</strong>rstlik bir yol! Son derece mantıklıca! Ayağım yorganına gÇre uzat, demişler. Hey, bay<br />

Lujin, bu senin gelinin be... Annemin bu yolculuk iÖin emekli aylığını kırdırdığını bilmiyor<br />

olamazsın! Ama doğru, ticari bir isletme bu Çyle değil mi? Madem ki Öıkarlar karşılıklı <strong>ve</strong><br />

kazanÖlar eşit, Çyleyse harcamalar da yarı yarıya olmalı... AtasÇzÅndeki gibi yani: tuz ekmek<br />

beraber, tÅtÅn herkesin kendi kesesinden. Ama bizim işadamı, işadamlığını gÇsterip hafif<br />

tertip bir kazık atmış burada: bagajın parası onların yol parasından daha az tutar, hatta belki<br />

de bedavayadır. GÇrmÅyor mu peki bunu bizimkiler, yoksa, gÇrmek mi istemiyorlar? àstÅne<br />

ÅstlÅk bir de hoşnutlar durumdan, hoşnut! Oysa daha ÖiÖekleri bunlar bu işin, meyvalar<br />

arkadan gelecek! Ve burada Çnemli olan adamın cimriliği, eli sıkılığı değil, olup bitenlerin<br />

oluş biÖimi. Evlendikten sonra adamın karakterinin ne olacağım belirleyecek olan şey işte bu<br />

biÖimdir... Annem ne demeye bu harcamaları yapıyor? Pe-tersburg'a neyle gelecek? àÖ<br />

rubleyle mi? Geldi diyelim, Peters-burg'da neyle geÖinecek? Kaldı ki, birtakım nedenlerle,<br />

nikahtan sonra, hatta ilk gÅnlerde bile, DÅnya ile birlikte oturmasının olanaksız olduğunu<br />

sezdiğini yazmıyor muydu? Kendisi her ne kadar, 'bÇyle bir Çneriyi ben kendim geri<br />

Öeviririm' diyorsa da, saygıdeğer bayımızın bu konuda ağzından bir şeyler kaÖırdığını, bunu<br />

bÇylece sezinlettiği kesin. Peki nedir, kime gÅ<strong>ve</strong>niyor annem? Afanasiy İvanoviÖ'e olan<br />

borcunun da kesileceği yÅz yirmi ruble emekli aylığına mı? Kışlık boyun atkısı <strong>ve</strong> eldi<strong>ve</strong>n<br />

Çrmekten yorgun gÇzlerini kÇr edecek. Ama bu boyun atkılarından gelecek olan para,<br />

annemin emekli aylığına ancak yirmi rublelik bir katkıda bulunabilecek, bunu biliyorum.<br />

Demek ki, ÇnÅnde so-<br />

63<br />

nunda yine bay Lujin'in cÇmertlik duygularında umutlan: 'SÇzde kendisi Çnerecek yardımda<br />

bulunmayı', aycunuzu yalarsınız siz! Schiller'in temiz yÅrekli, iyi insanları da bÇyledir: son<br />

dakikaya dek. insanı hep tavus tÅyleriyle sÅslerler, kÇtÅlÅğÅ akıllarına bile getirmezler;<br />

madalyonun ÇbÅr yÅzÅnÅ Çnceden sezinle-seler bile, sÇylemeleri gereken gerÖek sÇzleri<br />

Çnceden hiÖbir şekilde ağızlarından kaÖırmak istemezler bunu dÅşÅnmek bile onları incitir;<br />

tavus tÅyleriyle sÅsledikleri kişi gelip de kendilerim • burunlarından yakalayana dek, elleriyle<br />

yÅzlerini ÇrtÅp gerÖeği gÇrmek istemezler. Bay Lujin'in de nisam var mı acaba? Yakasında<br />

Sainta-Anne nisanı bulunduğuna bahse girerim, resmi Öağrılara ya da tÅccar yemeklerine<br />

giderken takıyordur. Kendi dÅğÅnÅnde de takar artık! Neyse, Allah belasını <strong>ve</strong>rsin!"<br />

"...Hadi annemi anlıyorum, oldum olası bÇyledir o, ama Dunya'ya ne oluyor? Dunya'cığım,<br />

canım, ben sizi iyi tanırım! Son kez gÇrÅştÅğÅmÅzde yirmisine basmıştınız, huyunuzu iyice<br />

anlamıştım. Annem mektubunda 'Dunyacık pek Öok şeye katlanabilir' diyor. Biliyorum.<br />

İkibuÖuk yıldır biliyorum bunu, <strong>ve</strong> ikibuÖuk yıldır, hep bunu dÅşÅnÅr dururum: 'DuneÖka pek<br />

Öok şeye katlanabilir'. Doğrusu da bu, bir bay Svidrigaylov'a katlanabildiğine gÇre, hem de<br />

bÅtÅn sonuÖlarıyla katlanabildiğine gÇre, Dunya'cık gerÖekten pek Öok şeye katlanabilir.<br />

Şimdi de, annesiyle birlikte, yoksul bir aileden gelen <strong>ve</strong> kocasına minnet duyan bir kızın<br />

ÅstÅnlÅğÅ Åzerine, Åstelik de daha ilk tanışmalarında, kuramlar geliştiren bay Lujin'e<br />

katlanabileceğim dÅşlÅyor... Aklı başında bir adam olmasına karşın, diyelim bunu istemeden<br />

'ağzından kaÖırı<strong>ve</strong>rdi' (kaldı ki bunu bilerek, isteyerek de sÇylemiş olabilir: gerÖek<br />

dÅşÅncesini aÖıklamak iÖin). Ama ya DÅnya? Ne olduğu apaÖık belli bir adamla yaşamaya<br />

nasıl razı olabiliyor? O DÅnya ki, yavan ekmek yer, ama ruhunu pazara Öıkarmaz; rahatlık<br />

uğruna manevi ÇzgÅrlÅklerinden vazgeÖmez! Hem Lujin ne, Sciezvvig-Golstein* iÖin bile<br />

yapmaz bÇyle bir şe-* Sciezwig-Golstein: Prusya'nın, Sciezvvig-Golstein dukalığını


Danimarka'dan ilhak etmesi, Prusya-Danimarka (1864) <strong>ve</strong> Prusya-Avusturya (1866)<br />

savaşlarının nedeni olmuştu. Bu savaşlar o dÖnem Rusyası'nda gazete <strong>ve</strong> dergilerde ilgiyle<br />

izleniyordu. <strong>Dostoyevski</strong>'nin yayımladığı "Vremya" dergisi de olaylara geniş ÖlÅÑde yer<br />

<strong>ve</strong>riyordu.<br />

64<br />

yi! Hayır, benim bildiğim DÑnya değişmiş olamaz. Svidrigay-lov'lardaki koşulların ağır<br />

olduğu su gÖtÑrmez! Yılda ikiyÑz rubleye kent kent dolaşıp mÑrebbiyelik etmek de zordur.<br />

Ama ben yine de biliyorum ki, kızkardeşim zenci olarak bir Åiftlik sahibine* ya da Litvanyalı<br />

Baltık Almanları'na**, satılmayı yeğler de, hiÅbir zaman saygı duymayacağı bir adamla<br />

yalnızca kişisel Åıkarlarını gÖzeterek evlenip ruhunu <strong>ve</strong> manevi varlığını alÅalt-maz. Hatta şu<br />

Lujin denilen adam som altından, tertemiz bir pırlantadan bile olsa, kızkardeşim onun yasal<br />

kapatması olmayı kabul etmez! ãyleyse niÅin razı oluyor? Nedeni ne bunun? Nasıl bir<br />

bilmece bu bÖyle? Aslında durum apaÅık ortada: DÑnya kendisi iÅin, rahat bir yaşam iÅin,<br />

(hatta kendini ÖlÑmden kurtarmak bile sÖz konusu olsa) kendini satmaz, ama bir başkası iÅin<br />

satar! Sevdiği, taptığı bir insan iÅin, satar! İste bilmecenin ÅÖzÑmÑ bu: DÑnya, kardeşi <strong>ve</strong><br />

annesi iÅin kendini satıyor! Her şeyi satabilir bu iki insan iÅin o! O, biz burada gerektiği<br />

zaman tÑm ahlaki duygularımızı bastırır, ÖzgÑrlÑğÑmÑzÑ, huzurumuzu, hatta vicdanımızı, her<br />

şeyimizi, her şeyimizi bitpazarında satışa Åıkarırız! Tek ki sevdiğimiz varlık mutlu olsun.<br />

BÑtÑn bunlar yetmezmiş gibi cizvitlerden Öğrendiğimiz birtakım perendebazl'ıklar<br />

yapar, yaptığımızın doğruluğuna, yÑce amaca ulaşmak cin gerÅekten bÖyle yapılması<br />

gerektiğine kendimizi bir sÑre cin inandırırız. Biz bÖyleyiz işte, her şey gÑn gibi ortada!<br />

Burada ilk planda sÖz konusu olan kişinin de Radion RomanoviÅ Ras-' kolnikov olduğu<br />

besbelli. Başka tÑrlÑ nasıl mutlu edilebilir o, Ñni<strong>ve</strong>rsite Öğrenimini sÑrdÑrmesi nasıl<br />

sağlanabilir? Hem bÖylece Lujin'in iş ortağı olması da sağlanır, tÑm geleceği gÑ<strong>ve</strong>nce altına<br />

alınır: Dahası, bir gÑn saygıdeğer, varsıl bir insan olabilir, |^ <strong>ve</strong> kim bilir belki de ÑnlÑ bir kişi<br />

olarak bitirir yaşamını!.. Peki<br />

* Amerika'daki Kuzey GÑney Savaşı (1861-65) <strong>ve</strong> zencilerin ÖzgÑrlÑk savaşımları 60'lı yıllar<br />

Rusya'sında ilgiyle izleniyor. Rus kÖylÑsÑyle Amerikalı zenciler arasında benzerlikler<br />

kuruluyordu. <strong>Dostoyevski</strong>'nin "Vremya" dergisi de zenci hareketiyle geniş ÖlÅÑde<br />

ilgileniyordu.<br />

** Alman baronlarının acımasız sÖmÑrÑleri nedeniyle Litvanyalı kÖylÑlerin Baltık<br />

kıyılarından yığınsal kaÅışları, 60'lı yıllarda Rus gazete <strong>ve</strong> dergile-rince ilgiyle izlenen bir<br />

olaydı.<br />

65<br />

ya annem? Sevgili Rodya'dan, biricik, ilk gÖzağrısı Rodya'dan başka kimsenin sÖzÑ edilmiyor<br />

ki! BÖylesine değerli bir ilk gÖzağrısı iÅin DÑnya gibi de olsa bir kız kurban edilmez rni! Ah<br />

sevgili <strong>ve</strong> adaletsiz yÑrekler! SoneÅka'nın alınyazısına benzer bir yazgıya boyun eğen<br />

yÑrekler!.. SoneÅka, SoneÅka Marmeladova! DÑnya durdukÅa varolacak olan SoneÅka! Sonya<br />

<strong>ve</strong> DÑnya: Nasıl bir Öz<strong>ve</strong>ride bulunduğunuzu iyi dÑşÑndÑnÑz mÑ? GÑcÑnÑz yetecek mi?<br />

Üıkarlarınıza uygun mu? Akıllıca mı? DÑnya'Åığım, bay Lujin'le birlikteliği kabul ettiğinde<br />

yazgın SoneÅka'nınkin-den de kÖtÑ olmayacak mı? 'HiÅ kuşkusuz burada aşk sÖzkonu-su<br />

değil', diyor annem. Ya ne var peki? Aşk yoksa ne olabilir ki? Ya saygı da olmazsa, tersine<br />

nefret, aşağılama olursa ne olacak? O zaman kala kala 'temizliğe dikkat etmek' kalıyor. ãyle<br />

değil mi? Bir temizliğin ne demek olduğunu anlıyor musunuz siz? Anlıyor musunuz, anlıyor<br />

musunuz? Lujin iÅin sÖzkonusu olan temizliğin, SoneÅka temizliğinden hiÅbir ayrımı<br />

olmadığını, hatta belki de ondan daha aşağılık, daha bayağı bir temizlik olduğunu anlıyor<br />

musunuz? ÜÑnkÑ Dunyacığım bu sizin iÅin biraz daha rahat yaşama sorunuyken, ÖbÑr taraf<br />

iÅin yalnızca aÅlıktan Ölmeme sorunudur. 'Bu tÑr temizlikler, DuneÅka, Åok, Åok pahalıya<br />

malolur!' Ya daha sonra bu yÑkÑ gÑcÑnÑzÑn ÑstÑnde bulur da Åekemezseniz? Ne bÑyÑk bir<br />

aşağılanma olacak bu; ne acılar Åekeceksiniz, nasıl ileneceksiniz, ne Åok gÖzyaşı dÖkeceksiniz


herkesten gizleyerek, ÅÑnkÑ siz bir Marfa Pet-rovna değilsiniz Dunya'cığım. Ve anneniz ne<br />

yapacak o zaman? Şimdiden bunca ÑzÑntÑ duyuyor, bunca acı Åekiyor: her şey apaÅık ortaya<br />

Åıktığı zaman ne olacak? Sonra, ben ne olurum?.. Ne sanıyorsunuz siz beni? Sizden bÖyle bir<br />

Öz<strong>ve</strong>ri istemiyorum DuneÅka, istemiyorum, sizden de anne, anlıyor musunuz? İstemiyorum!<br />

Ben yaşadıkÅa, sizin bu tasarladıklarınız olmayacak, anlıyor musunuz, olmayacak, ben kabul<br />

etmiyorum!<br />

Birden kendine geldi, durdu.<br />

"Olmayacak mı? Ne yapabileceksin de olmayacak? Yasak mı edeceksin? Var mı bÖyle bir<br />

şeye hakkın? BÖyle bir hakkının olabilmesi iÅin, onlara ne <strong>ve</strong>rebileceğini sÖyleyebilirsin?<br />

Okulun<br />

bitip de kendine bir iş bulabildiğin zaman bÑtÑn geleceğini, . yazgını onlara adamayı mı? Üok<br />

Åiğnenmiş sÖzler bunlar, Ñstelik de geleceğe ilişkin; simdi ne yapabilirsin? Hemen simdi bir<br />

şeyler yapmak gerek, anlıyor musun? Oysa sen ne yapıyorsun? Soyuyorsun onları. Onlar bu<br />

parayı yÑz ruble aylıklarından, Svid-rigaylovlar'dan, rehinlerden sağlıyorlar. Ey onların<br />

yazgılarını elinde tutan Zeus, ey geleceğin milyoneri, Svidrigaylovlar'a, Afanasiy İvanoviÅ<br />

Vahruşinler'e karşı nasıl koruyacaksın onları? Ve ne zaman? On yıl sonra mı? Bu on yıl<br />

iÅinde atkı Örmekten <strong>ve</strong> ağlamaktan annenin gÖzleri kÖr, oruÅ tutmaktan vÑcudu bir deri bir<br />

kemik karmayacak mı? Ya kız kardeşin? Bir dÑşÑn bakalım bu on yıl kızkardeşini ne hale<br />

getirecek? DÑşÑnebildin mi?"<br />

Bu <strong>ve</strong> benzeri sorularla kendisine Öyle acı Åektiriyordu ki, bu isten tad alıyor gibiydi sanki.<br />

Oysa bunlar yeni, ansızın gÑndeme geli<strong>ve</strong>rmiş sorular değildi. Hepsi bildik, eski sorulardı.<br />

Nicedir yÑreğini buran, iÅini ezen sorulardı. Şu anki sıkıntıları Åok eskiden .doğmuştu iÅinde,<br />

doğmuş, bÑyÑmÑş, birikmiş, son zamanlarda ise olgunlaşıp yoğunlaşarak, yÑreğine <strong>ve</strong><br />

beynine acı <strong>ve</strong>ren, ÅÖzÑmÑnÑ bekleyen, korkunÅ, yabanıl, doğaÑstÑ bir niteliğe bÑrÑnmÑştÑ.<br />

Şimdiyse annesinin mektubu bir gÖkgÑrÑltÑsÑ gibi patlamıştı iÅinde. Artık apaÅık bir şey<br />

vardı: Bu sorunlar ÅÖzÑmsÑzdÑr diyerek hiÅbir şey yapmadan oturup kalmanın, salt<br />

dÑşÑnmenin <strong>ve</strong> acı Åekmenin zamanı değildi. Hemen, su anda, Åabucak bir şeyler yapması<br />

gerekirdi. Ya bunları yapacaktı, ya<br />

da...<br />

"Ya da yaşamaktan bÑsbÑtÑn vazgeÅeceksin!" diye birden Öfkeyle bağırdı." Uysallıkla<br />

yazgına boyun eğecek, onu olduğu gibi kabul edeceksin <strong>ve</strong> her tÑrlÑ yaşama, sevme, Åalışma<br />

haklarından vazgeÅip, iÅinde ne varsa boğacaksın!"<br />

Sonra birden Marmeladov'un dÑnkÑ sorusunu anımsadı.<br />

"Anlıyor musunuz, anlıyor musunuz sayın bayım, bir insanın artık gidebileceği hiÅbir yerinin<br />

olmaması ne demektir, anlıyor ' musunuz? ÜÑnkÑ her insanın gidebileceği hiÅ değilse bir<br />

yerin olması gerekmez mi?.."<br />

Birden Ñrperdi, yine dÑn dÑşÑndÑğÑ şeyler gelmişti aklına. Ama Ñrpermesi bundan değildi.<br />

ÜÑnkÑ o bunların kafasında<br />

67<br />

"canlanacağını" biliyor, "Önceden seziyordu"; hatta bekliyordu bunu: Ama bu kez kafasında<br />

canlanan şeyler dÑnkÑ dÑşÑnceleri değildi. Aradaki ayrım şuydu: Bir ay Önce, hatta dÑn bile,<br />

bu yalnızca bir dÑştÑ, şimdiyse... yeni, korkutucu, tanımadığı bir biÅimde karşısındaydı;<br />

birdenbire anlamıştı Raskolnikov bunu. Kan beynine saldırdı, gÖzleri karardı.<br />

Üabucak Åevresine gÖz gezdirip bir sıra arandı, oturmak istiyordu, K... bulvarındaydı. YÑz<br />

adım kadar Ötede bir sıra gÖrdÑ, hızla yÑrÑmeye başladı. Ama yolda bir an bÑtÑn ilgisini<br />

Ñzerine Åeken kÑÅÑk bir olaya, tanık oldu.<br />

Üevresine bakınıp sıra aranırken, yirmi adım kadar ilerisinde yÑrÑmekte olan bir kadın gÖrdÑ.<br />

Yanından gelip geÅen herkese olduğu gibi bu kadına da dikkat etmemişti Önce. Kimileyin<br />

Öyle olurdu ki, e<strong>ve</strong> dÖndÑğÑ yolu anımsayamazdı, alışkanlığı olmuştu bÖyle yÑrÑmek. Ama şu<br />

ÖnÑnden giden kadının Öyle garip bir hali vardı ki, daha ilk bakışta dikkati Åekiyordu.


RaskÖlnikov Önce isteksizce, rastgele bir merakla, sonra artan bir ilgiyle kadına dikkat ermeye<br />

başladı. Kadındaki garipliğin Özellikle ne olduğunu anlamak istiyordu. İlkin, bu herhalde bir<br />

kızdı, hem de Åok genÅ bir kız; bu sıcakta başı aÅık, şemsiyesiz, eldi<strong>ve</strong>nsiz sokağa Åıkmıştı;<br />

yÑrÑrken de kollarını gÑlÑnÅ bir biÅimde sallıyordu. åstÑnde adi cins bir ipekli elbise vardı.<br />

Ama elbisenin kızın Ñzerinde duruşu da bir tuhaftı: Bir kez gÑÅlÑkle iliklendiği anlaşılıyordu,<br />

sonra, arkada, tam bel Ñzerinde eteği aşağı doğru yırtılmıştı/buradan kocaman bir kumaş<br />

parÅası sarkmış, sallanıyordu. Üıplak boynunda kÑÅÑk bir eşarp vardı, ama bu da eğreti<br />

bağlanmıştı <strong>ve</strong> yandan sarkıyordu. BÑtÑn bunlar yetmezmiş gibi, kızın yÑrÑyÑşÑ de bir tuhaftı,<br />

gÑÅlÑkle ayakta duruyor, sendeliyor, hatta iki tarafa yalpalayarak yÑrÑyordu. Raskolni-kov'un<br />

dikkati artık tÑmÑyle kızın Ñzerine toplanmıştı. Tam sıranın yanına vardıklarında kıza yetişti.<br />

Ama kız kendini sıranın Ñzerine bırakı<strong>ve</strong>rmişti, bitkin bir halde basını sıranın arkalığına<br />

atmış, gÖzlerini de yummuştu. Kıza dikkatle bakınca RaskÖlnikov onun kÖrkÑtÑk sarhoş<br />

olduğunu anladı. GÖrÑnÑşÑ son derece tuhaf <strong>ve</strong> Åirkindi kızın. RaskÖlnikov bir an yanılıyor<br />

olabileceğini bile dÑşÑndÑ. Gencecik bir kızdı bu, ortaltı, hatta belki<br />

68<br />

de onbeş yaşında ancak vardı. KÑÅÑcÑk yÑzÑ beyaz <strong>ve</strong> sevimliydi. Ama alev alev yanan bu<br />

yÑz, biraz şişkince duruyordu. Pek bir şeyin farkında değil gibiydi kız; bacak bacak ÑstÑne<br />

atmıştı, ama bacaklarından birini biraz fazla kaldırmıştı. BÑtÑn bunlardan, kızın, sokakta<br />

bulunduğunun bilincinde olmadığı<br />

anlaşılıyordu.<br />

RaskÖlnikov ne oturuyor, ne de gitmek istiyordu, şaşkın şaşkın, Öylece kızın ÖnÑnde<br />

dikiliyordu. Kimselerin pek gelip geÅmediği bu bulvar, şu anda, bu Öğle sıcağında tÑmden<br />

ıssız gibiydi. Yalnız onbeş adım kadar Ötede, caddenin kenarında, her halinden kızın yanına<br />

gelmeyi Åok istediği belli olan bir adam duruyordu. Besbelli kızı yolda gÖrmÑş, buraya dek<br />

izlemişti. Ama işte RaskÖlnikov engel olmuştu kendisine. Sezdirmemeye Åalışarak, Öfkeli<br />

Öfkeli Raskolmkov'u izliyor, bu serseri kılıklı, can sıkıcı delikanlının Åekilip, sıranın kendisine<br />

gelmesini bekliyordu. Her şey apaÅık anlaşılıyordu. Otuz yaşlarında, tıknaz, kanlı canlı,<br />

pembe yÑzlÑ, bıyıklı, Åok şık giyinmiş bir adamdı bu. RaskÖlnikov Åileden Åıkmıştı; birden bu<br />

şişman zÑppeyi aşağılamak iÅin ÖnÑne geÅilmez bir istek duydu iÅinde. Bir an iÅin kızın<br />

yanından ayrılıp, adama yaklaştı:<br />

"Hey, sizi Svidrigaylov! Ne arıyorsunuz burada?.." diye bağırdı. Yumrukları sıkılmış,<br />

dudakları Öfkeden kÖpÑrmeye başlamıştı.<br />

Adam kaşlarını Åattı, kibirli bir şaşkınlıkla <strong>ve</strong> sert sert: "Bu da ne demek oluyor?" dedi.<br />

"Buradan Åekip gidin, demek ÖlÑyor!.."<br />

"Sen kim oluyorsun ki benimle bÖyle konuşabiliyorsun, serseri!.."<br />

Adam bunları sÖylerken kırbacını bir iki kez salladı. RaskÖlnikov bu sıkı yapılı adamın<br />

kendisi gibi iki kişiyi rahatlıkla alte-debileceğine aldırmaksızın, yumruklarını sıkıp, Ñzerine<br />

atıldı. Ama tam bu sırada, biri onu arkasından kıskıvrak yakaladı; bir polis aralarına girmişti.<br />

"Tamam, beyler, bÖyle sokak ortasında dÖvÑşmeyin!" dedi. Sonra Raskolnikov'un hırpani<br />

kılığını ayrımsayınca, sert bir tavırla ona dÖndÑ: "Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz?"<br />

69<br />

Raskolnikov polisi dikkatle sÑzdÑ. Bıyıkları <strong>ve</strong> şakakları kırlaşmış, zeki bakışlı, yiğit bir asker<br />

yÑzÑyle karşılaştı.<br />

"Benim de tam size ihtiyacım vardı" dedi polisin elinden tutup kızın bulunduğu yere doğru<br />

Åekerek. "Adım Raskolnikov, eski Ñni<strong>ve</strong>rsite Öğrencisi..."<br />

Sonra, yolun kenarında, olduğu yerde duran adama dÖnerek:<br />

"Bunu siz de Öğrenebilirsiniz" dedi. Yeniden polise, dÖndÑ: "Gelin memur bey, size bir şey<br />

gÖstereceğim..."<br />

Polisin elinden tutarak, kızın bulunduğu sıraya doğru sÑrÑkledi.


"GÇrÅyor musunuz nasıl sarhoş! Az Çnce surdan geliyordu: kim bilir kim ama meslekten<br />

birine benzemiyor. Besbelli, aldatıp bir yere gÇtÅrmÅşler <strong>ve</strong> iyice iÖirmişler... İlk akla gelen<br />

bu. Anlıyor musunuz? Sonra da sokak ortasına bir akı <strong>ve</strong>rmişler... Bakın, elbisesi nasıl<br />

yırtılmış <strong>ve</strong> nasıl giydirilmiş? Besbelli kendi giymemiş elbisesini, ona giydirmişler. àstelik de<br />

beceriksiz bir el, erkek eli... giydirmiş. AÖıkÖa anlaşılıyor bu. Şimdi de şu adama, kendisiyle<br />

az Çnce dÇvÅşmek Åzere olduğum şu zÅppeye bakın. Onu ilk kez gÇrÅyorum, kendisini hiÖ<br />

tanımam. Sanırım o da yolda gÇrdÅ kızı, baktı ki sarhoş, kendinde değil, izlemeye başladı.<br />

Onun bu durumundan yararlanıp, ele geÖirmek, bir yerlere gÇtÅrmek istediği besbelli... Bunun<br />

bÇyle olduğundan eminim. İnanın bana, yanılmıyorum. Kızı nasıl gÇzlediğini, nasıl izlediğini<br />

kendi gÇzlerimle gÇrdÅm. Ama iste ben Öıktım karşısına, engel oldum ona. Şimdi gitmemi<br />

bekliyor. Bakın şu anda biraz uzaklaştı, sÇzde sigara sarıyor... Hele bir dÅşÅnÅn bakalım, nasıl<br />

engel olabiliriz ona? Ve nasıl gÇnderebiliriz bu kızı evine?"<br />

Polis her şeyi apaÖık anlamıştı. Şişman adamın kıza askıntı olduğu beselliydi. İyi ama kızı ne<br />

yapacaklardı? Kızın Åzerine eğilip daha dikkatlice baktı. Kıza iÖtenlikle acıdığı belli oluyordu.<br />

Başını sallayarak:<br />

"Ah, yavrucak!" dedi. "äocuk daha... Aldatmışlar... HiÖ kuşku yok. Hey!.. KÅÖÅk hanım,<br />

nerede oturuyorsunuz?"<br />

Tf\<br />

70<br />

Kız yorgun gÇzlerini aÖıp kendine soru soranlara hiÖbir şey anlamazcasına baktı, sonra onları<br />

yanından uzaklaştırmak ister gibi ellerini salladı.<br />

"Bakın", dedi Raskolnikov, ceplerini karıştırarak bulabildiği yirmi kÇpeği uzatırken, "bir<br />

araba Öağırırı <strong>ve</strong> kızı adresine gÇtÅrmesini sÇyleyin. Ama adresini nasıl Çğreneceğiz..?"<br />

Parayı alan polis yeniden kıza seslenmeye başladı:<br />

"KÅÖÅk hanım, kÅÖÅk hanım! Şimdi bir araba'Öağıracağım <strong>ve</strong> sizi kendim gÇtÅreceğim. Ama<br />

nerde oturduğunuzu bilmiyorum ki... SÇyler misiniz, nerde oturuyorsunuz?"<br />

Kız yeniden ellerini sallayarak:<br />

"Defolun be!.." diye sÇylendi.<br />

"Ah, ne kadar ayıp, ne kadar ayıp, kÅÖÅk hanım!" Utanma, acıma, hoşnutsuzluk doluydu<br />

polisin sesi. Bir yandan da başını sallıyordu. Sonra Raskolnikov'a dÇnerek: "Al sana bir<br />

sorun!" dedi. GÇzucuyla da delikanlıyı tepeden tırnağa sÅzÅyordu. Besbelli o da tuhaf<br />

gÇrÅnmÅştÅ gÇzÅne: hem paÖavralar iÖindeydi, hem de Öıkarıp yirmi kÇpek <strong>ve</strong>riyordu!..<br />

"İlk nerde gÇrdÅnÅz onu? Burdan epey uzakta mı..?"<br />

"SÇyledim ya size, burada, şu caddede, ÇnÅmden, sallana sallana gidiyordu. Tam sıranın<br />

yanına gelince, yığılıp kalakaldı."<br />

"Aman yarabbi!.. Utanmazlık almış yÅrÅmÅş dÅnyada meğerse!.. Şuncacık kız... Ama nasıl da<br />

sarhoş! Besbelli şey yapmışlar onu... Baksanıza, entarisi nasıl yırtılmış! äirkeflik aldı<br />

yÅrÅdÅ..! DÅşmÅş iyi bir aile kızı belki de... BugÅnlerde pek Öoğaldı bÇyleleri. GÇrÅnÅşÅne<br />

bakarsan nazlı bÅyÅtÅlmÅş bir kız, tam bir kÅÖÅk hanım.".."<br />

Ve polis yeniden kızın Åzerine eğildi. Belki onun da bÇyle "nazlı <strong>ve</strong> tam bir kÅÖÅk hanım"<br />

izlenimi bırakan <strong>ve</strong> davranışlarında iyi terbiye almış olmanın <strong>ve</strong> Öeşitli modaların izlerini<br />

taşıyan kızları, vardı...<br />

Raskolnikov'sa, adamdan yana telaşlıydı:<br />

"En Çnemlisi, su alÖağı saf dışı bırakmak! Her an bir kÇtÅlÅk edebilir kıza! Niyetinin ne<br />

olduğunu apaÖık ortada. Baksanıza buradan bir tÅrlÅ ayrılmak bilmiyor!"<br />

71<br />

Raskolnikov bağıra bağıra konuşuyor <strong>ve</strong> eliyle doğruca adamı gÇsteriyordu. Raskolnikov'un<br />

sÇzlerini duyan adam yemden kavga edecek gibi oldu, ama sonra vazgeÖti. Raskolnikov'a<br />

aşağılayıcı bir bakış fırlatarak, on adım kadar ilerleyip yeniden durdu.


"O adamı halletmek kolay" dedi polis dÅşÅnceli dÅşÅnceli. "Ama bu, kendisini nereye<br />

gÇtÅreceğimizi sÇylemiyor ki... Yoksa..." Yeniden kızın Åzerine eğildi. "KÅÖÅk hanım, kÅÖÅk<br />

hanım!..."<br />

Kız birden gÇzlerini aÖtı, ne olup bittiğini anlıyormuş gibi dikkatle Öevresine bakındı, sonra<br />

sıradan kalkıp geldiği yÇne doğru yÅrÅmeye başladı. Yine elini genişÖe sallayarak: "Tuh,<br />

utanmazlar!" diye sÇylendi. "Nasıl da asılıyorlar!.." Hızlı ama yine yalpalayarak yÅrÅyordu.<br />

Şık giyimli adam da, gÇzlerini ondan ayırmaksızın yolun karşı tarafından onu izlemeye<br />

başladı.<br />

Polis kesin bir tavırla:<br />

"HiÖ ÅzÅlmeyin, izin <strong>ve</strong>rmeyiz ona" dedi <strong>ve</strong> onların ardı sıra yÅrÅmeye başladı. Sonra iÖini<br />

Öekerek ekledi. "Utanmazlık almış yÅrÅmÅş meğerse..!"<br />

Bu anda Raskolnikov'u birdenbire değiştiren bir şey oldu; sanki bir iğne batmış, ya da birşey<br />

ısırmıştı delikanlıyı. "Hey, baksanıza!" diye bağırdı polisin arkasından. Polis dÇnÅp baktı.<br />

"Bırakın! Size ne? Bırakın gitsin! (Eliyle şık adamı gÇsterdi) Bırakın o da neşesini bulsun!<br />

Size ne ki karışıyorsunuz?"<br />

Polis hiÖbir şey anlamamıştı, gÇzlerini ayırmış Raskolnikov'a bakıyordu. Raskolnikov ise<br />

gÅlmeye başlamıştı.<br />

"TÇvbe, tÇvbe!" diye sÇylenen polis elini salladı <strong>ve</strong> kızla şık adamın peşi sıra yÅrÅmeye<br />

devam etti. Raskolnikov'u bir kaÖık ya da bundan da kÇtÅ bir şey sanmıştı besbelli.<br />

"Yirmi kÇpeğimi de gÇtÅrdÅ", diye sÇylendi Raskolnikov Çfkeyle; orada bir başına kalmıştı.<br />

Ütekinden de alsın oldu olacak bir miktar para <strong>ve</strong> kızı da kendine teslim etsin; bÇylece is<br />

burada biter hiÖ değilse... Ne demeye yardıma kalkıştım ki? Bana mı kalmış yardım etmek!<br />

Hem yardıma hakkım var mı? Varsın Öiğ<br />

72<br />

Öiğ yesinler birbirlerini, bana ne! Ve hangi cesaretle <strong>ve</strong>rdim yirmi kÇpeğimi? Benimmiş gibi<br />

bu para sanki?"<br />

BÇyle sÇylenmesine karşın yine de iÖinde bir ağırlık duydu. Boş kalan sıraya oturdu. Kafası<br />

karmakarışıktı. Şu anda, değil bu konu, başka herhangi bir şey de dÅşÅnebilecek durumda<br />

değildi. Kendinden geÖmek, her şeyi unutmak, sonra uyanıp yeni bir yaşama başlamak<br />

istiyordu.<br />

Sırada kızın az Çnce oturmakta olduğu kÇşeye bakarak:<br />

"Zavallı kız!" diye sÇylendi. Kendine gelecek, ağlayacak, sonra annesi Çğrenecek işi... Ünce<br />

bir gÅzel dÇ<strong>ve</strong>cektir, sonra aşağılayacak, acımasızca kırbaÖlayacak, belki de evden<br />

kovacaktır... Kovmasa bile, nasıl olsa onun kokusunu alacak Darya Frantsovna'lar Öıkacak <strong>ve</strong><br />

kızcağızı bildikleri yola sokacaklardır... Sonra, Öok geÖmeden hastaneye (annelerinin yanında<br />

namuslu gÇrÅnÅp gizliden gizliye bu işi yapanlarda hep olduğu gibi), sonra... yine hastaneye,<br />

derken şarap... meyhane... <strong>ve</strong> yine rıastane... İki ÅÖ yıla kalmadan da kÇtÅrÅm olup Öıkacak;<br />

onse-kiz, bilemedin ondokuz yaşında sÇnÅp gidecek hayatı... GÇrmedim mi ben bÇylelerini?<br />

GÇrdÅm. Nasıl dÅşmÅşlerdi onlar bu duruma? Hep aynı şekilde... Tuh! Ama boş <strong>ve</strong>r! Demek<br />

ki bÇyle olması gerekiyor... Demiyorlar mı zaten, her yıl belli bir yÅzde harcanmalıymış ki,<br />

geri kalanlara engel olunmasın, rahat edebilsinler... YÅzde , ha!.. YÅzde!.. Doğrusu, gÇrkemli<br />

bir sÇzcÅk! Hem yatıştırıcı, hem bilimsel! "YÅzde" deyi<strong>ve</strong>rdin miydi, akan sular durur;<br />

korkacak bir şey yok demektir artık... "YÅzde" yerine başka bir sÇzcÅk kullanılıyor olsaydı,<br />

bÇylesine tedirginlikten uzak olunmazdı herhalde... İyi ama, ya DuneÖka da, buna değilse bile,<br />

bir başka yÅzdenin iÖine giri<strong>ve</strong>rirse?..<br />

. Raskolnikov birden durdu. "Hay Allah, ben nereye gidiyordum?" diye dÅşÅndÅ. "Besbelli,<br />

bir şey iÖin Öıktım-ben dışarı... E<strong>ve</strong>t/mektubu okur okumaz kendimi dışarı atmıştım...<br />

Vasilyev adasına gidecektim. Razumihin'e... Şimdi anımsıyorum. İyi ama, neden?<br />

Razumihin'e gitme de nerde Öıktı simdi? äok tuhaf doğ-, rusu!"


Kendine sasıyordu. Razumihin eski Åni<strong>ve</strong>rsite arkadaşlarından biriydi. GerÖekten şaşılacak<br />

şeydi. Raskolnikov'un Åni<strong>ve</strong>r-<br />

73<br />

sitedeyken hemen hiÖ arkadaşı olmamıştı. Kimseyle gÇrÅşmez, herkesten uzak dururdu. Bu<br />

bÇyle olunca da kısa sÅrede herkes kendisinden yÅz Öevirmişti. Ne toplantılara, ne<br />

konuşmalara, ne eğlencelere katılırdı, hiÖbir birliktelikte yer almazdı. Kendine acımaz,<br />

korkunÖ ders Öalışırdı. Bu nedenle onu sayarlar, ama sevmezlerdi. äok yoksuldu <strong>ve</strong> Öok<br />

gururluydu. Hep iÖinde bir şeyler gizler gibiydi, kimseyle paylaşmazdı dÅşÅnce <strong>ve</strong><br />

duygularını. Kimi arkadaşları onun, kendilerini hor gÇrdÅğÅnÅ dÅşÅnÅrlerdi; sanki<br />

Öocuklarmış gibi hepsine yÅksekten baktığını, bilgi, kavrayış, inanÖ yÇnÅnden hepsini geride<br />

bırakmışÖasına, onları kÅÖÅk gÇrdÅğÅnÅ, inanÖlarını, Öıkarlarını horladığını dÅşÅnÅrlerdi.<br />

Ama işte Razumihin'le dost olmuştu, daha doğrusu dostluk değil de, dostÖa bir ilişkiydi bu.<br />

Onunla aÖık konuşur, dÅşÅnce <strong>ve</strong> duygularını paylaşırdı. Zaten Razumihin'le başka tÅr bir<br />

ilişki kurulamazdı. Son derece neşeli, herkesle kolayca kaynaşan, saf denecek denli temiz bir<br />

delikanlıydı. Ama bu saflığın altında bir derinlik, bir erdemlilik gizliydi. Yakın arkadaşları da<br />

bunu bilirler, onu Çzellikle bu nedenle se<strong>ve</strong>rlerdi. GerÖekten de kimile-yin aptal denilecek<br />

denli saf gÇrÅnmesine karşın, hiÖ de aptal değildi. Dış gÇrÅnÅşÅ de dikkat Öekiciydi: uzun<br />

boylu, zayıf, kapkara saÖlı, kÇtÅ traşlıydı. Arada bir kavga gÅrÅltÅ Öıkarır, bÇyle durumlarda<br />

pehlivan olur Öıkardı. Bir gece arkadaşlarıyla dolaşırken Öam yarması bir polisi bir yumrukta<br />

yere oturtmuştu. Sonsuz derecede iÖki iÖebilir, ama hiÖ iÖmeden de durabilirdi; bazen aşırı<br />

denilebilecek yaramazlıklar yapar, ama son derece uslu da olabilirdi. Razumihin'in<br />

.olağanÅstÅ bir yanı da başarısızlıklar karşısında Çfkeye kapılmaması, en gÅÖ koşullar altında<br />

bile yılıp gerilememesiydi. Bir dam Åzerini ev olarak kullanıp burada yatıp kalkabilirdi;<br />

aÖlığın, soğuğun en dayanılmazına katlanabilirdi. äok yoksuldu, kimseden yardım gÇrmez,<br />

bulduğu birtakım işlerde Öalışıp kazandığı parayla geÖinirdi. Bir yıl bÅtÅn kışı odasını<br />

ısıtmadan geÖirmiş <strong>ve</strong> bunun hiÖ de fena bir şey olmadığını, soğukta daha iyi uyunduğunu<br />

ileri sÅrmÅştÅ. Şu sıralarda da parasızdı <strong>ve</strong> kısa bir sÅre iÖin Åni<strong>ve</strong>rsiteden ayrılıp, Çğrenimini<br />

sÅrdÅrebilmesini sağlayacak parayı kazanmanın<br />

74<br />

peşine dÅşmÅştÅ.Raskolnikov dÇrt aydır uğramıyordu ona, Ra-zurmhin ise onun evini<br />

bilmiyordu. İki ay kadar Çnce bir gÅn yolda karşılaşmışlar, ama Raskolnikov başını Öevirmiş,<br />

dahası gÇrÅnmemek iÖin yolun karşı yanına geÖmişti. Razumihin'se onu gÇrmÅş, ama dostunu<br />

rahatsız etmemek iÖin gÇrmezden gelmişti.<br />

Uzun uzun dÅşÅnen Raskolnikov sonunda anımsamıştı: "GerÖekten de geÖenlerde<br />

Razumihin'den ders <strong>ve</strong>receğim bir Çğrenci ya da başkaca herhangi bir iş bulmasını istemeyi<br />

dÅşÅnmÅştÅm... Ama nasıl yardım edecek ki bana? Diyelim ders buldu, diyelim, eğer varsa,<br />

elindeki parayı son kÇpeğine dek benimle paylaştı <strong>ve</strong> ben derslere gidebilecek bir kılık<br />

uydurdum bu parayla, Öizme falan satın aldım, peki ama ya sonra? àÖ beş kÇpekle ne<br />

yapabilir insan? Bu mu şimdi bana gerekli olan? Ra-zumihin'e gitmeye kalkışmam gÅlÅnÖ bir<br />

şey..."<br />

Şu anda Razumihin'e gitmekte olması sorunu, birdenbire bu sorunun boyutlarını aşmış <strong>ve</strong> onu<br />

Öok korkutmaya başlamıştı. Son derece doğal gÇrÅlebilecek bu davranışında Raskolnikov,<br />

bÅyÅk bir tedirginlikle, kendisi iÖin uğursuz birtakım anlamlar bulmaya Öalışıyordu.<br />

Şaşkınlık iÖinde, "Ne yani," diye soruyordu kendi kendine, "iÖinde bulunduğum Öıkmazdan<br />

Razumihin'e gitmekle mi kurtulacağım? Razumihin mi kurtaracak beni?"<br />

DÅşÅnÅyor, alnını buruşturuyordu, ama işte uzun dÅşÅncelerden sonra birdenbire, sanki<br />

kendiliğinden, Öok tuhaf bir dÅşÅnce geldi aklına:<br />

"Hımm... Razumihin'e... -sanki kafasındaki kargaşa son bulmuştu, Çyle sakindi.- E<strong>ve</strong>t.<br />

Razumihin'e gideceğim, buna hiÖ kuşku yok... Ama şimdi değil... Razumihin'e, o iş bittikten


sonra gideceğim, hemen ertesi gÅnÅ... O iş bitip de her şeyin yepyeni bir yola girmesinden<br />

sonra..."<br />

Birden ayıldı.<br />

75<br />

"O is mi?" diye haykırdı oturduğu sıradan hoşlanarak. "Olacak mı o iş? Olabilir mi?"<br />

Sıradan fırlayıp kalktı <strong>ve</strong> koşarcasına yÅrÅmeye başladı. Niyeti geri dÇnÅp e<strong>ve</strong> gitmekti, ama<br />

e<strong>ve</strong> dÇnmeyi birden Öok iğrenÖ buldu: ev... orada, o korkunÖ dolapta olgunlaşmamış mıydı bu<br />

dÅşÅnce kafasında? Bir aydır..? Rastgele yÅrÅmeye başladı.<br />

Sinirli titreyişi yerini sıtma titreyişine bıraktı, dahası, bÅtÅn vÅcudu titremeye başladı, bu<br />

sıcakta ÅşÅdÅğÅnÅ duydu.<br />

Bir iÖ zorlamayla, ama bilinÖsizce, rastladığı her şeyi incelemeye başladı, bÇylece kendini<br />

oyalamak istiyor gibiydi. Ama başaramıyordu, oyalanması bir an sÅrÅyor, yine eski<br />

dÅşÅncelerine gÇmÅlÅyordu. Titreyerek başını kaldırıp Öevresine bakrn-dığında, ne o anda ne<br />

dÅşÅnmekte olduğunu, ne de o sırada nereden geÖmekte olduğunu ayrımsayabiliyordu. BÅtÅn<br />

Vasilyev Adasını, KÅÖÅk Neva'yı, kÇprÅyÅ bÇyle geÖti. Ada yoluna saptı. Şehrin tozuna<br />

toprağına, birbirine girmiş, sıkışık, kocaman evlerine alışmış yorgun gÇzlerine, şu an iÖine<br />

girdiği yeşillik <strong>ve</strong> serinlik Çnce hoş gÇrÅndÅ. Burada ne boğucu hava, ne pis kokular, ne de<br />

meyhaneler vardı. Ama bu yeni <strong>ve</strong> hoş duygular Öok kısa sÅrdÅ, bir anda yemden sinirli,<br />

tedirgin buldu kendini. Arada bir yeşillikler iÖine gÇmÅlmÅş bir daÖanın ÇnÅnde duruyor,<br />

Öitler arasından uzakta, balkonlarda, teraslarda gÅzel giyimli kadınlarla, bahÖede koşuşan<br />

Öocukları seyrediyordu. äiÖekler Çzellikle ilgisini Öekiyordu, her şeyden Öok ÖiÖeklere<br />

bakıyordu. LÅks arabalara, ata binmiş kadınlara, erkeklere rastlıyordu, bunları meraklı<br />

gÇzlerle izliyor, ama daha gÇzden yitmeden hepsini unutu<strong>ve</strong>riyordu. Bir ara durdu <strong>ve</strong><br />

paralarını saydı, otuz kÇpeğe yakın parası vardı. "Yirmi polise, ÅÖ de mektup iÖin Nastasya'ya,<br />

demek ki dÅn Marmeladov iÖin kırk yedi, ya da elli kÇpek harcamışım. Paralarını saymasının<br />

herhalde bir nedeni vardı, ama o, paralarını cebinden niÖin Öıkardığını da, niÖin saydığını da<br />

Öabucak unutmuştu. Bir aşÖı dÅkkénının ÇnÅnden geÖerken anımsadı paralarını niÖin<br />

saydığını, acıkmıştı. İÖeri girdi, bir kadeh votka iÖti, bir bÇrek yedi. BÇreğini dışarda bitirdi.<br />

Epeydir votka iÖmemiş olduğu iÖin, iÖtiği bir kÅÖÅk kadeh Öabucak etkilemişti onu. Ayaklan<br />

ağırlaştı, gÅÖlÅ bir uyku isteği<br />

76<br />

duydu. DÇnÅp evine doğru yÅrÅmeye başladı, Petrovskiy Ada-sı'na vardığında iyice<br />

bitkinlestiğini duydu, yoldan sapıp Öalılar arasına daldı, Öimenler Åzerine uzandı <strong>ve</strong> derin bir<br />

uykuya daldı.<br />

Hastalıklı durumlarda gÇrÅlen dÅşlerin, belirginlik, aÖıklık,<br />

canlılık <strong>ve</strong> gerÖeğe Öok uygun oluş gibi Çzellikleri vardır. Bazan son derece korkunÖtur tablo,<br />

ama ortam <strong>ve</strong> tÅm dÅşÅnce tasarım sÅreci Çylesine gerÖeğe uygun, sanat yÇnÅnden tÅm tablo<br />

ile uyuşan Çylesine ince <strong>ve</strong> beklenmedik ayrıntılarla doludur ki, dÅşÅ gÇren kişinin, Puskin,<br />

Turgenyev gibi bir sanatÖı bile olsa, uyanıkken bÇylesine bir tabloyu uydurabilmesi<br />

olanaksızdır. Hastalıklı dÅşlerdir bÇylesi dÅşler, uzun sÅre unutulmazlar <strong>ve</strong> dÅş sahibinin<br />

zaten hastalıklı olan yapısı Åzerinde derin izler bırakırlar.<br />

Raskolnikov korkunÖ bir dÅş gÇrdÅ. äocukluğuydu dÅşÅnde gÇrdÅğÅ. Raskolnikov yedi<br />

yaşında... Bir bayram gÅnÅ, akşama doğru babasıyla birlikte kent dışında dolaşmaya Öıkıyor.<br />

Hava kapalı, boğucu bir sıcak var. GÇrÅnÅm, tam belleğinde kalan gÇrÅnÅmdÅr, hatta şu anda<br />

dÅşÅnde gÇrdÅğÅ, belleğindekin-den daha canlı. Kasaba, Çtede ÖırılÖıplak gÇrÅnÅyor, Öevrede<br />

tek bir ağaÖ bile yok; Öok uzaklarda, yerle gÇğÅn birleştiği Öizginin oralarda kÅÖÅk bir orman<br />

karartısı gÇrÅlÅyor. Kasabanın son evinden birkaÖ adım Çtede bir meyhane var, bÅyÅk bir<br />

meyhane, babasıyla yÅrÅyÅşe Öıktıklarında ÇnÅnden her geÖişinde Åzerinde tatsız duygular<br />

uyandıran, dahası onu korkutan bir meyhane bu. Her zaman kalabalık, her zaman bağırıp<br />

Öağıran, kahkahalarla gÅlen, sÇ<strong>ve</strong>n, kısık sesle aÖık saÖık şarkılar sÇyleyen, sık sık dÇvÅşen


insanlarla dolu, korkunÖ suratlı sarhoş birtakım insanlar dolaşır Öevresinde... Dolaşırken<br />

bunlara rastladılar mı, Raskolnikov babasına sımsıkı sarılır, bÅtÅn vÅcudu titrer. Meyhanenin<br />

ÇnÅnden geÖen uyduruk yol hep tozludur <strong>ve</strong> nedense siyahÖa bir tozdur bu- Yol, kıvrılarak<br />

uzanır <strong>ve</strong> ÅÖ yÅz adım kadar ilerde, sağa, kasabanın mezarlığına dÇner. Mezarlığın ortasında,<br />

yeşil kubbeli, tastan bir kilise vardır. Raskolnikov anne <strong>ve</strong> babasıyla birlikte yılda birkaÖ kez<br />

buraya gelir <strong>ve</strong> yÅzÅnÅ bile gÇrmediği bÅyÅk annesi iÖin yapılan ayine katılırdı.<br />

77<br />

Kiliseye gelişlerinde beyaz bir peÖeteye sarılı bir tabak iÖinde bir de kek getirirlerdi. PirinÖ <strong>ve</strong><br />

şekerden yapılan bu kekin Åzerinde kuru ÅzÅmlerden yapılmış bir haÖ olurdu. Raskolnikov bu<br />

kiliseyi, buradaki eski, kutsal resimleri <strong>ve</strong> titrek başlı yaşlı papazı se<strong>ve</strong>rdi. àzerine bir taş<br />

dikili olan bÅyÅk annenin mezarı yanında bir de kÅÖÅk mezar vardı. Raskolnikov'un daha altı<br />

aylıkken Çlen kÅÖÅk kardeşinin mezarıydı bu. Anımsamıyordu Raskolnikov kardeşini. Ama<br />

ona kÅÖÅk bir kardeşi olduğunu sÇylediklerinden beri, mezarlığı her ziyaretlerinde, kardeşinin<br />

mezarı basında eğilir, yattığı yeri Çper <strong>ve</strong> saygıyla haÖ Öıkarırdı. GÇrdÅğÅ dÅş suydu:<br />

babasıyla mezarlık yolunda yÅrÅyorlar. Meyhanenin ÇnÅnden geÖerken korkuyla babasının<br />

elinden tutuyor <strong>ve</strong> meyhaneden yana bakıyor. Bir tuhaflık Öekiyor dikkatini: bu kez iÖerde<br />

sanki bÅyÅk bir eğlenti var. Cicili bicili giyinmiş tÅccar karıları, kÇylÅ karıları, bunların<br />

kocaları <strong>ve</strong> aşağı tabakadan daha bir sÅrÅ insan doldurmuş meyhaneyi. Hepsi sarhoş, hepsi<br />

şarkı sÇylÅyor. Meyhanenin kapısı ÇnÅnde bir de araba var. Ama tuhaf bir araba bu. İri<br />

kadanaların kosulduğu, ağır yÅk <strong>ve</strong> şarap fıÖıları taşımaya yarayan arabalardan. Raskolnikov<br />

bu • uzun yeleli, kalın bacaklı, gÅÖlÅ atları seyretmeye bayılırdı: ÇlÖÅlÅ adımlarla sakin sakin<br />

yÅrÅrler <strong>ve</strong> yÅklÅyken, yÅksÅz olduklarından daha rahatlarmış gibi arabaya yığılmış olan dağ<br />

gibi yÅkÅ hiÖ zorlanmadan Öekerlerdi. Ama şimdi tuhaf şey, bu koca arabaya Öelimsiz, aÖması<br />

bir kÇylÅ beygiri koşulmuştu; de-mirkırı bir lagar. BÅyÅcek bir odun ya da saman yÅkÅ<br />

altında , gÅÖsÅz gÅÖsÅz ilerlemeye Öalıştıklarını Öok gÇrmÅştÅ Raskolnikov bu atların. Hele<br />

araba Öamura ya da araba tekerlerinin de-rinleştirdikleri izlere dÅştÅğÅ zaman iyice gÅÖten<br />

dÅşerler, bu nedenle de mujiklerin acımasız kamÖıları şaklardı Åzerlerinde. Bazan iyiden<br />

acımasız olurdu mujikler, kamÖıyı hayvanın yÅzÅne, hatta gÇzlerine vururlardı. äok sevdiği,<br />

Öok acıdığı hayvanların bu durumu Raskolnikov'u Çylesine Åzerdi ki, ağlayacak gibi olur,<br />

annesi de onu hemen pencereden uzaklaştırırdı. Birden meyhanede bir gÅrÅltÅ koptu; kırmızılı<br />

mavili gÇmlekler giymiş, ceketleri omuzlarında, iri yarı birtakım mujikler, iyice sarhoş,<br />

naralar atarak, şarkılar sÇyleyerek balalayka Öalarak meyhane-<br />

78 . ' .<br />

den dışarı fırladılar. HavuÖ gibi kırmızı suratlı kalın enseli, genÖten bir mujik:<br />

"Hadi herkes binsin!" diye bağırdı. "Herkes binsin, hepinizi gÇtÅreceğim!"<br />

Bir anda herkes gÅlmeye, bağrışmaya başladı:<br />

"Bu lagar mı Öekecek bizi?"<br />

"Mikolka, aklını mı kaÖırdın aslanım sen? Bu dangalak kısrak bu arabaya koşulur mu hiÖ?"<br />

"Kardeşler, bu demirkın hiÖ yoksa bir yirmi yaşında var!"<br />

Herkesten Çnce arabasına atlayan Mikolka:<br />

"Binin!" diye bağırdı. "Hepinizi gÇtÅrecek!"<br />

Dizginleri eline almış, olanca heybeliyle Çne dikilmişti.<br />

"Doruyu Mat<strong>ve</strong>y aldı. Bu namussuza gelince, canıma tak ettirdi artık! Boşuna arpa tÅketip<br />

duruyor, gebertmek en iyisi. Binin diyorum size! DÇrtnala koşturacağım! Koşacak, hem Çyle<br />

bir koşacak ki!"<br />

Kısrağı he<strong>ve</strong>sle dÇvmek iÖin kamÖısını kaldırdı. Kalabalıktan yine kahkahalar yÅkseldi.<br />

"Binin millet, ne duruyorsunuz! Baksanıza dÇrtnala koşturacağım diyor!"<br />

"Ne dÇrtnalası yahu? Bu hayvanın en aşağı on yıldır tırısa bile kalktığı yoktur!" "Koşacakmıs<br />

ya!"<br />

"Acımayın kardeşler, herkes eline bir kamÖı alıp hazırlansın!"


"Vurun anasını satayım!"<br />

GÅle şakalaşa arabaya doluştular. Altı kişi binmişti, ama arabada daha yer vardı. Aralarına<br />

şişman, al yanaklı, sırtında koyu bir sarafan, başında kenarı işlemeli bir başlık, ayaklarında da<br />

kaba kunduralar bulunan bir de kadın almışlardı. Kadın ağzında fındık Öıtlatıyor, arasıra da<br />

gÅlÅyordu. Aslında herkes gÅlÅyordu. Doğrusu, gÅlÅnmeyecek gibi de değildi durum: derisi<br />

kemiğine geÖmiş su acınası beygir, arabayı dolduran bunca insanı dÇrtnala gÇtÅrecekti! İki<br />

delikanlı da Mikolka'ya yardım etmek iÖin ellerine birer kırbaÖ almışlardı. Derken, "Deh!"<br />

diye bir ses duyuldu. Léğarcık bÅtÅn gÅcÅyle asıldı, ama dÇrtnal şurada<br />

79<br />

dursun, adè yÅrÅyÅşe bile kalkamadı. Ayak değiştirir gibi kÅÖÅk, : kısa adımlarla olduğu<br />

yerde sayıyor, sırtında ardı ardına saklayan kırbaÖlar altında inliyor, bacakları bÅkÅlÅyordu.<br />

Arabada-kilerin de, dışardan durumu seyredenlerin de gÅlÅşleri bir kat daha artmıştı. Mikolka<br />

iyice kızmıştı, kısrağının dÇrtnala koşa-. cağına gerÖekten de inamyormuş gibi bÅyÅk bir<br />

Çfkeyle ardarda indiriyordu kamÖısını.<br />

Kalabalık arasından bir delikanlı da arabadakilere imrenmis-' ti:<br />

"Bırakın, ben de bineyim kardeşler!" diye bağırıyordu.<br />

Atını habire kamÖılayan <strong>ve</strong> artık neyle dÇ<strong>ve</strong>ceğini bilemeyecek hale gelen Mikolka da<br />

bağırıyordu:<br />

"Binin! Herkes binsin! Hepinizi Öekecek! Geberteceğim onu!"<br />

."Babacığım, babacığım, ne yapıyor bunlar!" diye bağırdı Ras-kolnikov: "Nasıl da dÇvÅyorlar<br />

zavallı atı!.."<br />

"Gidelim, hadi gidelim buradan dedi babası. Sarhoş bunlar. Eğleniyorlar akıllarınca. Bakma o<br />

yana. Gidelim buradan!"<br />

Ve uzaklaştırmak istedi Raskolnikov'u oradan. Ama o babasının elinden kurtulduğu gibi,<br />

kendinden geÖmişÖesine ata doğru koşmaya başladı. Zavallı beygircik perişan durumdaydı.<br />

Soluğunu tutup bir an duraklıyor, sonra yine asılıyordu arabaya. Ama her seferinde yere<br />

kapaklanacak gibi oluyordu.<br />

"Gebertin!" diye bağırıyordu Mikolka. "Artık yeter! Geberteceğim!"<br />

Kalabalık arasından yaşlı bir adam da Mikolka'ya bağırdı.<br />

"Sen Hıristiyan değil misin, mendebur!"<br />

"BÇyle bir atcağızın, bÇyle bir yÅkÅ Öektiği nerde gÇrÅlmÅş?" diye ekledi bir başkası.<br />

Bir ÅÖÅncÅsÅ.<br />

"ÜldÅreceksin ulan!" diye bağırdı.<br />

"Sana ne! Mal benim!.. Ne istersem yaparım. Daha binin, herkes binsin! Ne pahasına olursa<br />

olsun dÇrtnala kalkmasını istiyorum!.."<br />

Birden mÅthiş bir kahkaha tufanı koptu <strong>ve</strong> bÅtÅn gÅrÅltÅleri bastırdı. àzerinde ardarda<br />

saklayan kırbaÖlara dayanamayan zavallı kısrak, o perişan haliyle Öifte atmaya başlamıştı.<br />

Mikol-<br />

80<br />

ka'ya bağıran yaşlı adam bile kendini tutamayıp gÅldÅ. Nasıl gÅlmezsin: ayakta zor duran bir<br />

beygir sağa sola Öifte atıyor!<br />

Derken kalabalık arasından iki genÖ koptu <strong>ve</strong> ellerinde birer kırbaÖ her biri atın bir yanına<br />

geÖip bÇğÅrlerine vurmaya başladılar.<br />

Mikolka bağırıyordu:<br />

"Suratına vurun! GÇzlerine gÇzlerine şÇyle!.."<br />

"Haydi bir şarkı sÇyleyelim kardeşler!" dedi arabadakilerden biri <strong>ve</strong> hep birlikte aşağılık bir<br />

şarkı tutturdular. Kimi ıslıkla eşlik ediyordu şarkıya. Bu arada bir de tef sesi duyulmaya<br />

başlamıştı. KÇylÅ karı habire fındık kırıyor, gÅlÅyordu.<br />

RaskolnikÇv atın yanına koştu, Çne geÖti. Hayvanın gÇzÅne nasıl vurduklarını gÇrdÅ.<br />

Ağlamaya başladı. YÅreği kabarıyor, gÇzlerinden yaslar bosanıyordu. Bu arada kamÖılardan


iri yÅzÅne Öarptı; ama o hiÖbir şey duymamıştı, ellerini uğuşturuyor, bağırıyordu. Başını<br />

sallayıp bÅtÅn bunları kınayan aksaÖlı, ak-sakallı yaşlı adama doğru koştu. Kalabalıktan bir<br />

kÇylÅ kadın elinden tutup onu uzaklaştırmak istedi, ama o, kadının elinden kurtulup yeniden<br />

atın yanına koştu. Hayvan son gÅcÅnÅ harcamaktaydı artık, ama birden yeniden Öifte atmaya<br />

başladı.<br />

Üfkeden Öılgına dÇnen Mikolka:<br />

"Geberteceğim seni mendebur hayvan!" diye bağırdı. KamÖısını atıp eğildi <strong>ve</strong> arabanın dibine<br />

uzatılmış olan ağır, uzun yedek araba okuna sarıldı; iki eliyle tuttuğu oku gÅÖlÅkle demirkırı<br />

kısrağın başı Åzerinde kaldırdı.<br />

äevreden bağrışıyorlardı:<br />

"Boynunu kıracak!"<br />

"ÜldÅrecek!"<br />

Mikolka da bağırıyordu:<br />

"Mal benim değil mi? İster ÇldÅrÅrÅm, ister..."<br />

Ve oku olanca gÅcÅyle hayvanın Åzerine indirdi. Boğuk bir ses duyuldu.<br />

Kalabalık arasından sesler yÅkseliyordu.<br />

"Ne duruyorsunuz millet! KamÖılasamzal."<br />

Mikolka ise koca araba okunu zavallı lagarın Åzerinde yemden kaldırmış <strong>ve</strong> yeniden olanca<br />

gÅcÅyle indirmişti. Bu vuruşla<br />

81<br />

hayvan olduğu gibi art ayakları Åzerine ÖÇkÅ<strong>ve</strong>rdi. Ama birden doğruldu <strong>ve</strong> gÇsterebileceği<br />

son Öabayla sağa sola saldırmaya başladı. Ama dÇrt yanındaki tam altı kırbaÖ gÇz aÖtırmadı<br />

hayvana. Üte yandan Mikolka da araba okunu yeniden havaya kaldırmıştı, ÅÖÅncÅ, derken<br />

dÇrdÅncÅ kez olanca ağırlığıyla indi ok beygirin sırtına. Mikolka bu işi bir vuruşta<br />

bitiremediği iÖin kudurmuş gibiydi.<br />

"Amma Öıkmaz canı varmış ha!.." diye bağırıyorlardı Öevreden.<br />

Meraklının biri de: .<br />

"Üyle ama, bu kez yÅzde yÅz yıkılacak dedi." Sonu geldi artık, kardeşler! Bir başka meraklı:<br />

"Baltayla bir vuruşta bitirilir bunun isi!" dedi.<br />

Mikolka Çfkeyle:<br />

"Şimdi hapı yuttun iste! AÖılın hele!" dèye bağırdı, sonra araba okunu elinden fırlatıp yeniden<br />

arabanın iÖine eğildi <strong>ve</strong> bu kez bir demir kÅskÅ Öıkardı.<br />

"Değmesin millet" diye bağırıp kuşkuyu var gÅcÅyle hayvanın sırtına indirdi.<br />

Boğuk bir Öatırtı Öıktı. Zavallı lagar şÇyle bir sallandı, sonra arka ayaklan ÅstÅne yığıldı.<br />

Arabayı Öekmek iÖin son bir Öaba gÇstermek istediği sırada demir kÅskÅ yemden, olanca<br />

şiddetiyle sırtına indi. Zavallı beygir, dÇrt ayağını birden kesmişler gibi olduğu yere<br />

yığılı<strong>ve</strong>rdi.<br />

"İyice bitirelim şunun işini!" diye bağıran Mikolka kendinden geÖmişÖesine arabadan atladı.<br />

İÖkiden suratları kıpkırmızı birkaÖ sarhoş delikanlı daha ellerine geÖen kamÖı, sopa, araba oku<br />

gibi şeylerle can Öekişmekte olan beygire vurmaya başladılar. Mikolka yanda duruyor <strong>ve</strong><br />

elindeki demir kuşkuyu boş yere hayvanın sırtına indiriyordu. Lagar başını uzatmış, gÅÖlÅkle<br />

soluyordu, az sonra da son nefe- , sini <strong>ve</strong>rdi.<br />

Kalabalık arasından sesler duyuluyordu:<br />

"ÜldÅrdÅ işte!"<br />

"Hani dÇrtnala koşacaktı?"<br />

82<br />

Mikolka ise, elinde kÅskÅ, gÇzleri kan Öanağına dÇnmÅş, Çylece duruyor <strong>ve</strong>:<br />

"Malbenimdi!" diye sÇyleniyordu.<br />

äevresinde ÇldÅrebileceği başka bir şey kalmamış olmasına ÅzÅlÅyor gibiydi.<br />

Kalabalıktan sesler:


"Sen gerÖekten de Hıristiyan değirmişsin!" diye bağırdılar Mikolka'ya. Bu kez bağıranlar daha<br />

Öoktu.<br />

Bu arada zavallı Öocuk kendini yitirmiş gibiydi. Bir Öığlık atıp, kalabalığı yararak bey gire<br />

doğru koştu, onun kan iÖindeki başına sarılıp, gÇzlerinden, dudaklarından... Çpmeye başladı.<br />

Sonra birden Çfkeyle yerinden fırladı, kÅÖÅcÅk yumrukları sıkılı, Mi-kolka'nrn Åzerine atıldı.<br />

Epeydir oğlunun ardından koşup duran babası onu tam bu sırada yakaladı <strong>ve</strong> Öekip<br />

kalabalıktan Öıkardı.<br />

"Gidelim artık oğlum, evimize gidelim!"<br />

"Babacığım! Zavallı... Hayvanı... niÖin... ÇldÅrdÅler?"<br />

Soluğu tutuluyor, gÇğsÅ daralıyor, sÇzcÅkler daralmış gÇğsÅnden hıÖkırık olarak Öıkıyordu.<br />

"Sarhoş bunlar oğlum" dedi babası. "Eğleniyorlar işte... Bizi ilgilendirmez. Gidelim hadi!"<br />

KÅÖÅcÅk kollarıyla babasını kucakladı, ama birden gÇğsÅ sıkıştı, soluk almak, bağırmak istedi<br />

<strong>ve</strong> uyandı.<br />

Raskolnikov terden sırsıklam uyandı. Soluk soluğaydı. Yattığı yerden korkuyla doğruldu. Bir<br />

ağacın altına oturup derin derin soluyarak:<br />

"Tanrıya şÅkÅr, yalnızca bir dÅşmÅş! diye sÇylendi. İyi ama anlamı ne bunun? Sakın bir nÇbet<br />

başlangıcı olmasın? Tanrım, ne korkunÖ bir dÅştÅ!.."<br />

DÇvÅlmÅş gibi ezik, yorgun duyumsuyordu kendini. Kafası karmakarışıktı, bir karamsarlık<br />

ÖÇkmÅştÅ iÖine. Dirseklerini dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına aldı.<br />

"Olacak şey mi bu? diye sÇyleniyordu bir yandan da. Tanrım! Yapabilir miyim ben bÇyle bir<br />

şeyi? Baltayla kadının kafasını parÖalamak, ılık, yapışkan kanlar iÖinde yÅzerek, kilitler<br />

kırmak, hırsızlık etmek, tirtir titremek, elimde balta, kanlara bulanmış<br />

83<br />

olarak gizlenmek... Tanrım! Yapabilir miyim hiÖ ben bÇyle bir şeyi?"<br />

Bunları sÇylerken tirtir titriyordu. Sonra doğruldu. Şaşkınlık iÖindeydi.<br />

"Neler sÇylÅyorum ben! BÅtÅn bunlara katlanamayacağını! zaten bilmiyor muydum? Ne diye<br />

ÅzÅp duruyorum bÇyle kendimi? Daha dÅn, deneme iÖin gittiğimde kesinlikle anlamamış<br />

mıydım dayanamayacağımı? Üyleyse su anda ne oluyor bana? Ne diye kuşkulandım bugÅne<br />

değin kendimden? Daha dÅn merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken, bunun son derece aşağılık, iğrenÖ,<br />

alÖakÖa, alÖakÖa... bir şey olduğunu sÇylemiyor muydum? DÅşÅncesi bile tiksindirmiyor<br />

muydu, dehşete dÅşÅrmÅyor muydu beni?.. Hayır, yapamam, dayanamam bÇyle bir şeye! Şu<br />

bir aydır yaptığım bÅtÅn hesaplar en kÅÖÅk ayrıntısına dek doğru olsa bile, hiÖbir şeyi<br />

unutmamış bile olsam, hayır... yapamam. Tanrım! Yapamam diyorum ama, neden hélé<br />

kararsızım? Yapamam, dayanamam diyorum ama neden hélé..."<br />

Ayağa kalktı, nasıl olup da burada bulunduğuna şaşmış gibi Öevresine bakındı <strong>ve</strong> "T..."<br />

kÇprÅsÅne doğru yÅrÅmeye başladı. YÅzÅ kireÖ gibi olmuştu, gÇzleri yanıyordu, her yeri<br />

sızlıyordu. Ama yine de daha rahat solumaya başlamıştı. Uzun sÅredir altında ezildiği<br />

korkunÖ bir yÅkten kurtulmuş gibiydi, iÖinde bir hafiflik, bir rahatlama duydu. "Tanrım!" diye<br />

yalvardı. " Sen bana yolunu gÇster! Ben o lanet olasıca hayalden vazgeÖiyorum!"<br />

KÇprÅyÅ geÖerken sessiz, dingin Neva'yi, gÅneşin kızıl ışıklar iÖinde batısını seyretti.<br />

Bitkindi, ama yorgunluk duymuyordu. YÅreği bir aydır iÖinde ezildiği bir bukağıdan<br />

kurtulmuştu sanki. ÜzgÅrlÅk! ÜzgÅrlÅk!.. Artık bÅyÅlerden, bÅyÅcÅlerden, cinlerden,<br />

zebanilerden kurtulmuştu!<br />

Sonraları Raskoinikov bu gÅnleri, bu gÅnlerde basma gelenleri dakikası dakikasına, noktası<br />

noktasına anımsadığı zaman, son derece sıradan bir olayı neredeyse bir kÇrinanÖ şeklinde,<br />

alınyazısını belirleyen şey olarak nitelendirmişti. Bu olay suydu: BÇylesine yorgun, bitkin<br />

olduğu halde, evine en kestirme yoldan değil de, Samanpazarı'ndan dolaşarak gitmişti. NiÖin<br />

bu yolu seÖtiğini bir tÅrlÅ anlayamıyor, aÖıklayamıyordu. GerÖi iki yol<br />

84


arasında Çyle fazlaca bir fark yoktu, ama yine de gerekmediği halde, şurada kestirme yol<br />

dururken kendisi uzun olan yolu seÖmişti. Aslında evine dÇnerken geÖtiği yolları Öoğu kez<br />

anımsamazdı. Ama şimdi soruyordu: GeÖmesi iÖin hiÖbir gerekliliğin, hiÖbir zorunluluğun<br />

bulunmadığı Sarnanpazarı'ndaki bu tÅmÅyle rastlantısal karşılaşma, neden bir başka zaman<br />

değil de şimdi, yaşamının bÇyle bir anında, alınyazısı Åzerinde en gÅÖlÅ, en belirleyici etkinin<br />

ancak bÇylece oluşabileceği bir ruhsal durumdayken gerÖekleşmişti? Sanki bile bileydi her<br />

şey!<br />

Samanpazarı'ndan geÖtiğinde saat dokuza geliyordu.<br />

j DÅkkénlardaki, barakalardaki, kayıklardaki satıcılar, ayakÅstÅ tezgéh kurmuş olanlar, hepsi,<br />

tıpkı mÅşterileri gibi evlerine gitmeye hazırlanıyorlar, mallarını toparlayıp, dÅkkénlarını<br />

kapatıyorlardı. Bodrum katlarındaki aşÖı dÅkkénları Öevresinde, Sa-mapazarı'nın o pislik<br />

iÖindeki dayanılmaz kokulu avluları dolaylarında, en Öok da meyhanelerin Öevresinde her<br />

tÅrden esnaf,<br />

. sanatkér, tÅccar, serseri dolaşıyordu. Raskoinikov sokağa Öıkıp amaÖsız dolaştığı gÅnlerde,<br />

buralardaki ara sokakları Öok se<strong>ve</strong>rdi. Buralarda hiÖ kimse onun o dÇkÅlen kılığına<br />

kÅÖÅmseyerek<br />

[bakmazdı, kimsenin dikkatini Öekmeden, kimsenin ayıplamasından korkmadan dilediğin gibi<br />

dolaşabilirdin buralarda. Alanı tam "K..." sokağına bağlayan yerde, kÇşede, bir karı-koca iki<br />

ayrı tezgéh Åzerinde iplik, kurdelé, mendil, basma gibi şeyler satarlardı. Onlar da evlerine<br />

gitmek Åzereydiler, ama o sırada yanlarına gelen tanış bir kadınla konuşmaya dalmışlardı. Bu<br />

kadın Liza<strong>ve</strong>ta İvanovna idi, ya da herkesin kısaca Öağırdığı gibi, Liza<strong>ve</strong>ta: Raskolnikov'un<br />

saatini rehine koymak <strong>ve</strong> deneme yapmak iÖin dÅn ziyaretine gittiği Öok kÅÖÅk dereceden bir<br />

memurun dul karısı tefeci Alyona İvanovna'nın kızkardeşi Liza<strong>ve</strong>ta İvanovna... Raskoinikov<br />

ne zamandır Liza<strong>ve</strong>ta hakkında hemen her şeyi biliyordu. Hatta kadın da onu az Öok tanırdı.<br />

Uzun boylu, hantal, Årkek, uysal, biraz aptal, otuz beş yaşlarında geÖkince bir kızdı. Ablasının<br />

kÇlesi gibiydi; gece gÅndÅz onun iÖin Öalışır, ondan Öok korkar, hatta arada bir dayak<br />

atmasına bile boyun eğerdi. Elinde bir bohÖa, karı-koca satıcının ÇnÅnde duruyor <strong>ve</strong> sessizce<br />

onları dinliyordu. Ateşli ateşli bir şeyler arila-<br />

85<br />

tıyordu karı-koca kendisine. Bu karşılaşmada şaşılacak bir yan olmamasına rağmen,<br />

Raskolnikov kadını gÇrÅnce, aşırı şaşkınlığa benzer bir duyguya kapıldı.<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta İvanovna" diyordu satıcı adam bağıra bağıra, "kendiniz karar <strong>ve</strong>rin bu işe siz!..<br />

Yarın yedi gibi gelin. Onlar da bizde olurlar..."<br />

Liza kararsız, dÅşÅnceli:<br />

"Yarın mı?" dedi uzata uzata.<br />

Satıcının karısı yaman bir kadındı. Bir Öırpıda:<br />

"Alyona İvanovna da sizi iyi korkutmuş hani!" dedi. "Bakıyorum, Öocuk gibisiniz. àstelik Çz<br />

ablanız bile değil kendisi. Ama sizi dileğince yÇnetiyor."<br />

"Bu kez Alyona İvanovna'ya hiÖbir şey sÇylemeyin" diye satıcı kadının kocası sÇze girdi.<br />

"Benim size <strong>ve</strong>receğim ÇğÅt bu. Ona haber <strong>ve</strong>rmeden, ondan izin istemeden gelin bize. Sizin<br />

Öıkarınıza olacak bir is bu. Daha sonra ablanız da bunun bÇyle olduğunu anlayacak." "Gelsem<br />

mi acaba?"<br />

"Yarın... Saat yedi gibi... Onlar da bizde olacaklar. Kendiniz karar <strong>ve</strong>rin artık bu işe!"<br />

"Sema<strong>ve</strong>ri de yaktık mıydı..." diye ekledi satıcının karısı. "Olur, gelirim" dedi Liza<strong>ve</strong>ta. Hélé<br />

dÅşÅnceli, kararsızdı. Sonra yÅrÅmeye başladı.<br />

Raskolnikov bu sırada yanlarından geÖmiş bulunuyordu <strong>ve</strong> konuşmanın gerisini duyamamıştı.<br />

Konuşmalarının bir kelimesini bile kaÖırmamaya Öaba gÇstererek, belli etmeden, ağır ağır<br />

geÖmişti Çnlerinden. İlk şaşkınlığı yerini korkuya bırakmıştı. HiÖ beklemediği bir anda,<br />

birdenbire <strong>ve</strong> tÅmÅyle rastlantısal olarak, yarın aksam saat tam yedide, kocakarının


kızkardeşi, biricik can yoldaşı Liza<strong>ve</strong>fa'nın evde olmayacağını, bÇylece de kocakarının bÅyÅk<br />

olasılıkla evde tek basına olacağım Çğrenmiş oldu.<br />

Bulunduğu yerden evine birkaÖ adımlık bir yol kalmıştı. ÜlÅme yargı giymiş biri gibi girdi<br />

odasına. HiÖbir şey dÅşÅnmÅyordu, dÅşÅnecek durumda da değildi. Ama artık ne yargılama,<br />

ne irade ÇzgÅrlÅğÅne sahip olduğunu, her şeye bÅtÅnÅyle<br />

86<br />

karar <strong>ve</strong>rilmiş bulunduğunu birdenbire <strong>ve</strong> bÅtÅn varlığıyla duydu.<br />

HiÖ kuşku yok ki, tasarısını uygulamak iÖin yıllarca el<strong>ve</strong>rişli bir fırsat kollamış olsaydı bile,<br />

aklından geÖenleri başarıyla so-. nuclandırmak bakımından, şu anda birdenbire karşısına<br />

Öıkandan daha gÅ<strong>ve</strong>nilir bir fırsat Öıkması olanaksızdı. ÜldÅrÅlmesi tasarlanan falanca kişinin,<br />

yarın filan saatte evinde yalnız olacağını, kuşku uyandırabilecek herhangi bir soruşturmayı<br />

gerektirmeden, bÅyÅk bir kesinlikle <strong>ve</strong> doğru olarak Çğrenebilmek, doğrusu az şey değildi.<br />

VI<br />

BirkaÖ gÅn sonra satıcıyla karısının Liza<strong>ve</strong>ta'yı evlerine neden Öağırdıklarını da Çğrendi.<br />

HiÖbir olağanÅstÅ yanı bulunmayan, son derece sıradan bir durum vardı ortada. Dışardan<br />

gelme, yoksul dÅşmÅş bir aile, bazı kadın eşyalarını satıyordu. Pazarda satmak hesaplı<br />

olmadığı iÖin, bunları satabilecek bir kadın arıyorlardı. Liza<strong>ve</strong>ta da bu işlerle uğraşıyordu:<br />

sattıklarından komisyon alırdı. OldukÖa deneyimliydi bu alanda. äok dÅrÅsttÅ, her zaman son<br />

fiyatı sÇyler <strong>ve</strong> mal onun sÇylediği fiyattan satılırdı. Demin de dediğimiz gibi az konuşurdu,<br />

sessiz, Årkek bir kadındı...<br />

Ama Raskolnikov son zamanlarda kÇrinanÖlı biri olup Öıkmıştı. Bunun izleri sonraları da<br />

silinmeden Çylece kaldı kendisinde. BÅtÅn bu olup bitenlerde hep gizemli birtakım etkiler,<br />

şaşılası rastlantılar gÇrmeye eğinik oldu. Daha kışın, Pokoryev adında, tanıdığı bir Çğrenci,<br />

Harkov'a giderken, sÇz arasında, eğer rehine bir şeyler bırakmak isterse, Alyona İvanovna<br />

adında bir rehinci kocakarı olduğunu sÇyleyerek, adresine <strong>ve</strong>rmişti. Raskolnikov derslerden<br />

aldığı parayla iyi kÇtÅ idare edip gittiği iÖin uzun sÅre kadına başvurmak gereğini<br />

duymamıştı. Bir buÖuk ay kadar Çnce Pokoryev1 in <strong>ve</strong>rdiği adres .aklına geldi; rehine<br />

bırakılabilecek bir iki şey vardı elinde:.bunlar, babasından kalma gÅmÅş bir saatle, evden<br />

ayrılırken kızkardesinin anı olarak kendisine armağan ettiği, Åzerinde ÅÖ kÅÖÅk kırmızı tas<br />

bulunan<br />

87<br />

altın bir yÅzÅktÅ. Ünce yÅzÅğÅ gÇtÅrmeye karar <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rilen adrese gidip kocakarıyı<br />

buldu. Rehinci kadın Åzerine doğru dÅrÅst hiÖbir ilgisi olmamasına karşın, daha ilk gÇrÅşÅnde<br />

kadına karsı Çnlenemez bir tiksindi duydu iÖinde. YÅzÅğe karşılık kadından "iki kağıt" almış,<br />

dÇnerken berbat bir meyhaneye uğramıştı. Bir Öay sÇyleyip oturmuş <strong>ve</strong> dÅşÅnmeye dalmıştı.<br />

Tıpkı bir civcivin yumurtadan baş uzatması gibi, onu fazlasıyla meşgul eden bir dÅşÅnce<br />

belirmeye başlamıştı kafasında.<br />

Hemen yanıbaşrındaki bir başka masada hiÖ tanımadığı, sonradan da anımsayacağı bir Çğrenci<br />

ile genÖ bir subay oturuyordu. Birlikte bilardo oynamışlar, şimdi de Öay iÖiyorlardı. Raskolnikov<br />

birden Çğrencinin tefeci Alyona İvanovna'dan sÇzetti-ğini <strong>ve</strong> subaya kadının adresini<br />

<strong>ve</strong>rdiğini duydu. Bu kadarı bile Raskolnikov'a şaşılacak bir şey gibi gÇrÅndÅ: kendisi şu anda<br />

oradan geliyordu <strong>ve</strong> şu işe bakın burada da tefeci kadından sÇ-zediliyordu. Kuşkusuz bu bir<br />

rastlantıydı, ama o kendini şu anda son derece olağanÅstÅ bir etkilenim iÖinde duyarken, bir<br />

başkası sanki ÇnÅn Åzerine Åzerine varıyordu: Çğrenci birdenbire arkadaşına Alyona İvanovna<br />

Åzerine ayrıntılı bilgiler <strong>ve</strong>rmeye başlamıştı:<br />

"İyi kadındır, kendisinden her zaman para alınabilir. MÅthiş zengindir, bir Öırpıda beş bin<br />

ruble <strong>ve</strong>rebilir, ama bir rublelik bir rehini de geri Öevirmez. Bizim Öocuklardan pek Öoğu<br />

kendisine rehin bırakmışlardır. Yalnız korkunÖ bir kadındır..."<br />

Ve Çğrenci, tefeci kadının nasıl kÇtÅ, Öekilmez bir kadın olduğunu, borcunu Çdemekte azıcık<br />

geciksen bile rehine bıraktığın eşyaya nasıl el koyacağını anlatmaya başladı. Rehin karşılığı


olarak eşyanın gerÖek değerinin dÇrtte birini <strong>ve</strong>rir, buna karşılık ayda yÅzde beş, hatta yÅzde<br />

yedi faiz alırdı, vb. Üğrencinin Öenesi aÖılmıştı: kocakarının bir de kızkardeşi olduğunu, ancak<br />

bÅcÅr cadalozun 1.80 boyundaki Liza<strong>ve</strong>ta'yı sÅrekli dÇvdÅğÅnÅ, bir Öocuk gibi baskı altında<br />

tuttuğunu anlattı. Sonunda: "Doğrusu şaşılacak şey!" diye bağırdı <strong>ve</strong> bir kahkaha attı.<br />

Liza<strong>ve</strong>ta'dan konuşmaya başladılar. Üğrenci sanki Çzel bir hoşnutlukla sÇzediyordu<br />

Liza<strong>ve</strong>ta'dan <strong>ve</strong> sÅrekli gÅlÅyordu, subaysa Çğrenciyi bÅyÅk bir dikkatle dinliyordu. Sonunda<br />

Öa-<br />

88<br />

rnaşırlarını yıkaması iÖin kadını kendisine gÇndermesini rica etti. Raskolnikov konuşmanın<br />

bir kelimesini bile kaÖırmamış <strong>ve</strong> bir anda her şeyi Çğrenmişti: Liza<strong>ve</strong>ta tefeci karının<br />

kÅÖÅğÅydÅ <strong>ve</strong> Å<strong>ve</strong>y kardeşiydi (anneleri ayrıydı); otuz' beş yaslarında bir kadındı. Gece<br />

gÅndÅz ablası iÖin Öalışır, evin bÅtÅn yemek, Öamaşır işlerini o yapardı. Ayrıca parayla dikiş<br />

diker, temizliğe gider <strong>ve</strong> bvtÅn kazancını ablasına <strong>ve</strong>rirdi. Kocakarı izin <strong>ve</strong>rmedi mi hiÖ<br />

kimseden ne bir sipariş, ne herhangi bir iş alabilirdi. Tefeci karı vasiyetnamesini hazırlamıştı<br />

<strong>ve</strong> Liza<strong>ve</strong>ta sandalye vb. gibi ev eşyaları dışında kendisine beş para bırakılmadığını, ablasının<br />

bÅtÅn parasını, ruhunun sonsuz dinginliği uğruna N... ilinde bir manastıra bıraktığını<br />

biliyordu. Liza<strong>ve</strong>ta kÇken olarak memur değil, esnaf bir aileden, geliyordu, boyu Öok uzun,<br />

vÅcudu bi-Öimsizdir, kocaman ayaklı, Öarpık bacaklıydı. Ayağında hep keÖi derisinden eski<br />

ayakkabılar bulunurdu, ama temiz, dÅzenli bir kızdı. Üğrenciyi en Öok şaşırtan, gÅldÅren<br />

şeyse, Liza<strong>ve</strong>ta'nın durmadan gebe kalmasıydı...<br />

"Hani Öirkindi kendisi?" dedi subay.<br />

"Üyle, O kadar esmer ki, kadın kılığına girmiş bir asker sanki. Ama umacı gibi de değil.<br />

YÅzÅnden, gÇzlerinden iyilik akar. Hem Çylesine ki... Kendisini pek Öok insanın beğenmesi<br />

de bunu kanıtlamaz mı...? Sessiz, uysal, hiÖ karşı koymaz, her şeye boyun eğer. Hele<br />

gÅlÅmseyişi.. Basbayağı gÅzel.."<br />

"Yoksa onu beğeniyor musun?" diye sordu subay gÅlerek. "Tuhaflığını..." dedi Çğrenci. Sonra<br />

ateşli ateşli ekledi. "Hayır, bak sana asıl ne diyeceğim: şu lanet kocakarı yok mu, en kÅÖÅk bir<br />

vicdan acısı duymadan ÇldÅrÅr <strong>ve</strong> soyabilirim kendisini."<br />

Subay yeniden gÅldÅ. Raskolnikov'sa titredi. Şaşılacak şey doğrusu!<br />

Üğrenci yine ateşli:<br />

"Sana ciddi bir soru" dedi: "Deminki sÇzlerim kuşkusuz sakaydı. Ama bak: bir yanda<br />

anlamsız, aptal, kÇtÅ, hiÖ değerinde, hastalıklı, kimseye beş paralık yararı olmayan, tam<br />

tersine zararlı, niÖin yaşadığını kendisi de bilmeyen, yarın nasıl olsa kendiliğinden Çlecek bir<br />

kocakarı var. Anlıyor musun? Anlıyor mu-. sun?"<br />

89<br />

İl<br />

"Anlıyorum" dedi subay, bakışlarını heyecanlanan arkadaşının Åzerine dikmişti.<br />

"Dinle: Çte yanda da destek gÇremediklerinden yok olup giden, binlerce genÖ, diri gÅÖ var.<br />

Kocakarının manastıra bağışladığı parayla binlerce gÅzel girişimin temelleri atılabilir!<br />

YÅzlerce, binlerce insanın yaşamı dÅze Öıkarılır; onlarca aile yoksulluktan, ahlaksal ÖÇkÅşten,<br />

yokoluştan, cinsel hastalıklar hastanelerine dÅşmekten kurtarılabilir... BÅtÅn bu işlerin hepsi<br />

kocakarının parasıyla yapılabilir. Kendisini ÇldÅrÅp parasını alacaksın, sonra da bu parayı tÅm<br />

insanlığın yararına, hayırlı işlere harcayacaksın... Ne dersin: bir kÅÖÅk cinayet, binlerce gÅzel<br />

işe değmez mi? Bir hayata karşılık kurtarılmış binlerce hayat... Bir ÇlÅm <strong>ve</strong> yÅzlerce hayat...<br />

Matematik bir işlem burada sÇz konusu olan! Kaldı ki toplumsal denge iÖinde bu <strong>ve</strong>remli,<br />

aptal, kÇtÅ yÅrekli kocakarının ne gibi bir yeri <strong>ve</strong> anlamı olabilir ki? Bir bitin ya da<br />

hamambÇceğinin hayatından daha değerli olmasa gerek bu kadının hayatı. Onlar kadar bile<br />

değildir, ÖÅnkÅ kocakarı zararlı. Başkalarının hayatını tÅketiyor. GeÖenlerde Çfkelenip Liza<strong>ve</strong>ta'nın<br />

parmağını ısırmış, az kalsın parmağından oluyormuş kadıncağız!"


"Yaşamaya değer biri olmadığı besbelli" dedi subay, "ama elden ne gelir, doğa sÇz konusu<br />

burada."<br />

"E<strong>ve</strong>t, ama kardeş, doğa dÅzeltilir, doğaya bir yÇn <strong>ve</strong>rilir. Üyle olmasaydı insanoğlu<br />

kÇrinanÖlar bataklığında yokolur giderdi. Bir tek bÅyÅk adam yetişmezdi. 'GÇrev, vicdan' gibi<br />

birtakım sÇzler ediliyor, bunlara karsı bir diyeceğim yok, ama bu kavramları nasıl anlamalıyız<br />

biz? Dur, dinle, sana bir soru daha sorayım!"<br />

"Hayır, sen dur, dinle, ben sana bir soru sorayım." "E<strong>ve</strong>t?"<br />

"Oturmuş burada bana sÇylev <strong>ve</strong>riyorsun, ama sÇyle baka- . lım: kendin bu kocakarıyı<br />

ÇldÅrebilir misin?"<br />

"Elbette ki, hayır! Eşitlik konusunu vurgulamaktı benini amacım... Yoksa benim kişiliğimi<br />

ilgilendiren bir durum sÇzko-nusu değil burada..."<br />

90<br />

"Bence sen daha bu konuda kesin bir karar <strong>ve</strong>rebilmiş değilsin... àstelik bu işin eşitlikle falan<br />

da bir ilgisi yok. Haydi bir parti daha oynayalım!"<br />

Raskolnikov heyecandan Çlecek gibiydi! HiÖ kuşkusuz bÅtÅn bunlar, genÖlerin kendi<br />

aralarında pek sık olarak konuştukları <strong>ve</strong> Raskolnikov'un başka biÖimlerde <strong>ve</strong> başka konular<br />

arasında pek sık olarak duyduğu son derece sıradan konuşmalardı. Ama neden Çzellikle simdi<br />

şu anda, kendi kafasından da tıpkısı tıpkısına benzer dÅşÅnceler geÖtiği bir sırada bÇylesi bir<br />

konuşmaya tanık olmuştu? Neden Çzellikle şu anda kafasında kocakarı ile ilgili dÅşÅncelerin<br />

oluşmaya başladığı bir sırada, onunla ilgili bir konuşmanın Åzerine gelmişti?.. Bu rastlantı<br />

Raskolnikov'a hep şaşılası bir şey gibi gÇrÅnmÅştÅr. Bu konuşmada gerÖekten de yazgısal bir<br />

buyruk, Çnceden belirleyicilik varmışÖasına, bu Çnemsiz meyhane konuşmasının, olayların<br />

sonraki gelişimi bakımından Raskolnikov Åzerindeki etkisi bÅyÅk olmuştur...<br />

Evine dÇner dÇnmez kendini divanın Åzerine attı <strong>ve</strong> bir saat hiÖ kımıldamaksızın Çylece<br />

oturdu. Hava kararmaya başlamıştı. Ne mumu vardı, ne de mum yakmak aklına geldi. Bu bir<br />

saat iÖinde herhangi bir şey dÅşÅnÅp dÅşÅnmediğini hiÖbir zaman anımsayamadı. Sonunda bir<br />

sÅre Çnceki nÇbete yakalanmak Åzere olduğunu duydu. Birden, bÅyÅk bir sevinÖle, divana<br />

yatabileceğim akıl etti; az sonra da kurşun gibi ağır bir uykuya gÇmÅldÅ.<br />

Son derece uzun, dÅşsÅz bir uyku oldu bu. Ertesi sabah onda Nastasya girdi odasına <strong>ve</strong><br />

gÅÖlÅkle, dÅrterek uyandırabildi kendisini. äayla ekmek getirmişti, Nastasya. äay yine artıktı,<br />

<strong>ve</strong> yine Nastasya'nın Öaydanlığındaydı.<br />

"Uyuyor, habire uyuyor!" diye bağırdı Nastasya Çfkeyle.<br />

Yerinden zorlukta doğratabildi. Bası ağrıyordu; ayağa kalkıp bir iki adım attı, sonra yine<br />

divanın Åzerine yıkıldı.<br />

"Yine mi. uyuyacaksın?" diye bağırdı Nastasya. "Hasta mısın. yoksa?"<br />

Karşılık <strong>ve</strong>rmedi. .<br />

"äay ister misin?"<br />

91<br />

"Sonra..." diye fısıldadı gÅÖlÅkle, gÇzlerini yemden kapayıp, duvardan yana dÇndÅ, Nastasya<br />

bası ucunda dikiliyordu.<br />

"Belki de gerÖekten hasta" dedi sonunda <strong>ve</strong> Öıkıp gitti.<br />

Üğleden sonra saat ikide, bu kez elinde Öorba késesi, yeniden geldi. Beriki Çylece yatmaya<br />

devam ediyordu. äaya dokunulmamıştı. Nastasya Çfkeyle sarsmaya başladı onu. Bakışlarında<br />

tiksinti vardı:<br />

"Ne uyuyup duruyorsun be!"<br />

Delikanlı doğrulup oturdu, ancak hiÖbir şey sÇylemedi. GÇzlerini yere dikmişti.<br />

"Hasta mısın, değil misin?" diye sordu Nastasya yemden. Ama yine hiÖbir karşılık alamadı.<br />

Biraz sustuktan sonra: .<br />

"Bari dışarı Öıkıp biraz temiz hava al!" dedi. "HiÖbir şey yemeyecek misin?" diye ekledi<br />

sonra.


"Sonra..." dedi delikanlı duyulur duyulmaz bir sesle. "Sen git..."<br />

Bunu sÇylerken elini sallamıştı.<br />

Nastasya biraz daha durdu, bakışlarında acıma vardı, sonra Öıkıp gitti.<br />

BirkaÖ dakika sonra delikanlı bakışlarını yerden kaldırdı, uzun uzun Öaya, Öorbaya baktı.<br />

Sonra ekmeğe <strong>ve</strong> kaşığa uzandı <strong>ve</strong> Öorbadan iÖmeye başladı.<br />

àÖ dÇrt kaşık aldıktan sonra durdu. İştahı yoktu. äok az yemişti. Yemek yediğinin farkında<br />

bile değildi. Başağrısı biraz hafiflemişti. Yeniden divana uzandı, ama artık uyayamadı,<br />

yÅzÅkoyun, başı yastığa gÇmÅlÅ, kımıldamadan yattı. SÅrekli olarak birtakım dÅşler<br />

gÇrÅyordu, tuhaf, şaşılası dÅşlerdi bunlar: en Öok da Afrika'da, Mısır ÖÇllerinde bir vahada<br />

gÇrÅyordu kendini. Bir kervan mola <strong>ve</strong>rmiş dinleniyor: de<strong>ve</strong>ler sessizce oldukları yere<br />

ÖÇkmÅşler: dÇrt yanda ÖepeÖevre palmiyeler var, herkes yemek yiyor. O ise durmadan su<br />

iÖiyor, hem de hemen yanıba-şından şırıldayarak akan bir ırmaktan... Renk renk Öakılların,<br />

altın gibi ışıldayan kumların Åzerinden akan buz gibi, masmavi bir su bu...<br />

Birden bir saatin vurduğunu duydu. Titredi, şaşkınlığından sıyrıldı, başını kaldırıp pencereden<br />

bakarak saatin kaÖ olduğunu<br />

92<br />

kestirmeye Öalıştı, sonra sanki birileri kendisini divandan kopa-rıyormusÖasına fırlayıp kalktı.<br />

Artık iyice kendine gelmişti. Parmaklarının ucuna basarak kapıya yaklaştı, sessizce aralayıp,<br />

aşağıyı, merdi<strong>ve</strong>nleri dinledi. YÅreği korkunÖ biÖimde Öarpıyordu. Ama merdi<strong>ve</strong>nler tÅmÅyle<br />

sessizdi, herkes uyuyordu sanki. HiÖbir hazırlık yapmadan dÅnden beri bÇyle kendinden<br />

geÖmiş uyuyabilmesi, ona hem tuhaf, hem korkunÖ gÇrÅndÅ... Belki de saat demin altıyı<br />

vurmuştu... Uy kuruluğun da, uyuşukluğun da yerini, birdenbire sıtmalı, nerdeyse şaşkınca bir<br />

telaş almıştı. Aslında yapılacak fazla bir şey yoktu. Kafasını toplamak iÖin bÅtÅn gÅcÅnÅ<br />

harcıyor, hiÖbir şey unutmamaya Öalışıyordu. YÅreği, soluk alıp <strong>ve</strong>rmesini zorlaştıracak bir<br />

hızla Öarpıyordu. Ünce bir ilmik yapıp paltosuna dikmesi gerekiyordu: bir dakikalık bir işti<br />

bu. Elini yastığın altına sokup, oraya tıkıştırılmış Öamaşırlar arasından, lime lime olmuş, eski,<br />

kirli bir gÇmlek Öekti. Beş santim genişliğinde, otuz beş santim uzunluğunda bir parÖa<br />

kopardı. Kopardığı bu parÖayı ikiye katladı. Sağlam, kalın, pamuklu bir kumaştan yapılmış<br />

geniş paltosunu (biricik paltosunu) Öıkardı <strong>ve</strong> kopardığı parÖayı iki ucundan birleştirerek sol<br />

koltuk altına paltonun iÖinden dikmeye başladı. Dikerken elleri titriyordu, ama sonuÖta Çyle<br />

gÅzel bir iş Öıkardı ki, paltosunu yeniden giydiğinde dışardan hiÖbir şey belli olmuyordu.<br />

İğneyle ipliği té ne zaman hazırlamıştı, bunlar bir kéğıda sarılı olarak masanın gÇzÅnde<br />

duruyordu. İlmik konusuna gelince, bu, kendisinin son derece ustalıklı bir buluşuydu: baltayı<br />

asmaya yarayacaktı ilmik. Sokaklarda elinde baltayla yÅrÅyemezdi. Baltayı paltosunun iÖine<br />

gizlese bile, yine eliyle tutması gerekecekti ki bu da hemen gÇze Öarpardı. Şimdiyse sapını<br />

ilmiğe geÖirdi mi, yol boyunca koltuk altında tehlikesizce durabilirdi balta. Elini yan cebine<br />

sokarak, sallanmasın diye baltanın sapını da tutabilirdi. Paltosu Öuval gibi geniş olduğu iÖin,<br />

cebinden iÖerde bir şeyleri tuttuğu hiÖ belli olmazdı. Balta sorununu ilmikle ÖÇzÅmlemeyi iki<br />

hafta kadar Çnce akıl etmişti.<br />

İlmik işini bitirdikten sonra, elini "TÅrk işi" kÅÖÅk sedirle dÇşeme arasına sokup sol kÇşeyi<br />

araştırdı <strong>ve</strong> epey Çnce hazırlayıp buraya gizlediği rehini Öıkardı. GerÖekte bu bir rehin falan<br />

93<br />

değil, boyutları gÅmÅş bir tabakayı andıran, dÅzgÅnce yontulmuş bir tahta parÖasıydı.<br />

Gezintiye Öıktığı bir gÅn bir atÇlyenin avlusunda rastlantıyla bulmuştu bu tahtayı. Daha sonra,<br />

yine yolda bulduğu dÅzgÅn <strong>ve</strong> ince bir demir levha/ı ekledi tahtaya. Tahtayla demir levhayı<br />

ÅstÅste koyup (demir, tahtadan biraz kÅÖÅktÅ) iplikle Öaprazlama olarak sımsıkı birbirine<br />

bağladı. Sonra bunu temiz, beyaz bir kéğıda Çzenle sardı, paket yaptı, paketi de ÖÇzÅlmesi son<br />

derece ustalık isteyen bir biÖimde bağlayıp dÅğÅmledi. Amacı, kadın paketi aÖabilmek iÖin<br />

dÅğÅmle uğraşırken zaman kazanmaktı. Madeni plakayı, kocakarının bu "sey"in tahta


olduğunu hiÖ değilse ilk bakışta anlamaması iÖin eklemişti. BÅtÅn bunlar ne zamandan beri<br />

sedirin altında gizli duruyordu. Tam rehini eline almıştı ki, dışardan birinin bağırdığını duydu:<br />

"Saat altıyı geÖiyor!" "GeÖiyor mu! Aman Tanrım!"<br />

Hemen kapıya atıldı, kulak kesilip Öevreyi dinledi, sonra şapkasını kaptığı gibi bir kedi<br />

sessizliğiyle on ÅÖ basamaklık merdi<strong>ve</strong>nden inmeye başladı. Yapılacak en Çnemli iş vardı<br />

şuanda ÇnÅnde: mutfaktan baltayı Öalacaktı. İşini baltayla gÇrmeye uzun zaman Çnce karar<br />

<strong>ve</strong>rmişti. Bir de sustalı bahÖıvan bıÖağı vardı, ama bıÖağa, bıÖaktan da Öok kendi gÅcÅne<br />

gÅ<strong>ve</strong>nemiyor-du; bu nedenle kesinlikle balta Åzerinde durmuştu. Yeri gelmişken, aldığı kesin<br />

kararlarla ilgili bir Çzelliği belirtelim; tuhaf bir Çzelliği vardı bu kararların: <strong>ve</strong>rdiği her karar<br />

kesinleştikÖe gÇzÅne Öirkin <strong>ve</strong> anlamsız gÇrÅnÅyordu. BÅtÅn o dayanılmaz iÖ Öekişmelerine<br />

karşın, dÅşÅncesinin gerÖekleştirilebilir bir şey olduğuna bir an bile inanmamıştı.<br />

Eğer her şeyi son ayrıntısına dek gÇzden geÖirip, hiÖbir kuşkuya yer bırakmayacak bir kesin<br />

karara varabilmiş olsaydı, bÇyle bir durumda, tasarladığı şeyi gerÖekleştirilmesi olanaksız,<br />

iğrenÖ bir şey olarak nitelendirir <strong>ve</strong> herhalde yapmaktan vazgeÖerdi. Ama daha<br />

ÖÇzÅmlenmemiş, belirsiz bir sÅrÅ şey vardı. Baltayı nereden bulabileceği sorunu onu hiÖ<br />

dÅşÅndÅrmemisti, kolayca ÖÇzÅmlenebilecek bir kÅÖÅk ayrıntıydı bu. Nastasya, Çzellikle de<br />

aksamları, evde pek bulunmazdı, ya komşu gezme-<br />

94<br />

sine Öıkar, ya bakkala giderdi; mutfak kapısını da her zaman ardına kadar aÖık bırakırdı.<br />

Pansiyon sahibi kadınla sÅrekli kavgalarının nedeni de buydu zaten. İste bÇyle bir anda<br />

sessizce mutfağa girip baltayı almak, bir saat kadar sonra da (her şey bittikten sonra yani)<br />

getirip baltayı aldığı yere koymak işten bile değildi. Ama bazı kuşkulu durumlar da yok<br />

değildi: bir saat sonra baltayı yerine koymak iÖin geldiğinde ya Nastasya mutfakta olursa? O<br />

zaman, Nastasya'nın Öıkmasını beklemek iÖin geÖip gitmesi gerekecekti. Peki ya Nastasya bu<br />

arada baltayı arar <strong>ve</strong> bulamayınca da bağırıp Öağırmaya baslarsa? Al sana kuşkulu bir durum,<br />

ya da en azından kuşkuya yol aÖabilecek bir olay!<br />

Ama bu, Åzerinde dÅşÅnmeye bile gerek gÇrmediği bir ayrıntıydı, kaldı ki bÇyle bir şeyi<br />

dÅşÅnmeye zamanı da yoktu. Ana sorunu dÅşÅnÅyordu o, bÇylesi ayrıntıları ise her şeye<br />

aklının yatmasından sonraya bırakıyordu. Ama her şeye aklının yatması olanaksız gibi bir<br />

şeydi. En azından ona bÇyle geliyordu. BirgÅn, artık dÅşÅnmeye son <strong>ve</strong>rip, doğruca oraya<br />

gidebileceğini hayalinden bile geÖiremiyordu. Dahası, geÖenlerde yaptığı deneme bile (yani<br />

yeri son bir kez daha gÇzden geÖirmek iÖin gidisi), "ne diye hayal kurup duruyorum, gidip<br />

kendi gÇzlerimle gÇrmeyi bir deneyeyim!" tÅrÅnden, gerÖeklikten uzak, yalnızca bir deneme<br />

olmaya yÇnelik bir girişimdi, ama buna bile dayanamamış <strong>ve</strong> vazgeÖip Çfkeyle kaÖmıştı. Üte<br />

yandan hiÖ değilse sorunun ahlaksal ÖÇzÅmlemesini bitirmiş, her yÇnden kendine inancı<br />

bilenmiş <strong>ve</strong> artık kendine bilinÖli olarak karşı koyabileceği bir nokta kalmamış sanılabilirdi.<br />

Ama işte şu anda kendine hiÖ de inandığı yoktu. Sanki kendi istemiyor da birileri buna onu<br />

zor-luyormuş gibi, yan Öizecek, kaytaracak boşluklar arıyordu. Her şeye bir anda karar<br />

<strong>ve</strong>rmesine yol aÖan rastlantının yer aldığı şu son gÅn, Åzerinde mekanik bir etki yapmış<br />

gibiydi: sanki biri elinden tutmuş <strong>ve</strong> karşı konulmaz bir gÅÖle <strong>ve</strong> hiÖbir karşı koymaya yer<br />

bırakmayacak bir biÖimde Öekip sÅrÅklemişti kendisini. Sanki elbisesinin eteğini bir<br />

makinanın Öarklarına kaptırmış, makina da onu kendine Öekmeye başlamıştı.<br />

BaşlangıÖta -epey Çnceleri ama- onu şu sorun dÅşÅndÅrÅyordu: hemen bÅtÅn suÖlar nasıl<br />

oluyor da bÇylesine kolaycacık<br />

95<br />

ortaya Öıkıyor <strong>ve</strong> hemen bÅtÅn suÖluların izleri bÇylesine Öabucak bulunabiliyor? DÅşÅndÅkÖe<br />

ilginÖ birtakım sonuÖlara vardı: ona gÇre bunun başlıca nedeni, suÖun gizlenmesindeki maddi<br />

olanaksızlıktan Öok, suÖlunun kendisinde aranmalıydı; hemen her suÖlu, suÖu işlediği sırada;<br />

yani aklın, iradenin, dikkatin en yoğun olması gerektiği anda, akıl <strong>ve</strong> irade yÇnÅnden<br />

gÅÖsÅzlÅğe dÅşÅyordu; akıl tutulması <strong>ve</strong> iradeyi kaybetme tıpkı bir hastalık gibi geliyordu


insana, gelişip yayılıyordu <strong>ve</strong> suÖun işlenmesinden az Çnce en yÅksek dÅzeyine ulaşıyordu,<br />

suÖun işlendiği sırada <strong>ve</strong> ondan sonra -kişiliklere bağlı olarak- bu dÅzeyini sÅrdÅrÅyor, sonra<br />

da her hastalık gibi etkisini yavaş yavaş yitirip yokoluyordu. Bu noktada ortaya Öıkan soru<br />

şuydu: hastalık mı suÖu doğuruyordu, yoksa suÖ mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer<br />

bir şeyleri geliştiriyordu? Şimdilik bu soruyu ÖÇ-zÅmleyebilecek gÅÖte bulmuyordu kendisini<br />

Raskolnikov.<br />

Bu sonuÖlara varınca, onun işinde bÇylesi hastalıklı dÇnÅşÅmler olmayacağına, tasarladığı işi<br />

gerÖekleştirirken, -yaptığı şey "suÖ olmadığı iÖin"- akıl <strong>ve</strong> iradesini hiÖbir zaman<br />

yitirmeyeceğine karar <strong>ve</strong>rdi. Onu bu sonuca vardıran dÅşÅnce sÅrecini burada ele<br />

almayacağız, bu konuda zaten oldukÖa ileri gitmiş bulunuyoruz... Yalnız şu kadarını<br />

ekleyelim ki, uygulamanın getireceği sorunlar, maddi gÅÖlÅkler, ona gÇre ikincil derecede<br />

olan şeylerdi. "Bu gÅÖlÅkler karşısında bÅtÅn irade <strong>ve</strong> aklımı koruyayım yeter," diyordu o,<br />

"zamanı gelip de, işi en ufak ayrıntılarına dek Çğrendiğimde bu gÅÖlÅklerin hepsinin<br />

Åstesinden gelirim..." Ama iş bir tÅrlÅ başlamıyordu. Kararlarının kesinliğine her<br />

zamankinden daha az inanıyordu; saati gelince de işler tÅmÅyle rastlantısal, beklenmedik bir<br />

niteliğe bÅrÅndÅ zaten.<br />

Daha merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeden, Öok kÅÖÅk bir ayrıntı kendisini Öıkmaza soktu. Ev sahibi<br />

kadının, kapısı her zaman ardına kadar aÖık duran mutfağı hizasına gelince, iÖerde Nastasya<br />

yoksa bile ev sahibi kadının olup olmadığını, eğer o da yoksa, baltayı alırken gÇrÅlebileceği<br />

olasılığına karşı oda kapısının iyice kapalı olup olmadığını anlamak iÖin sakınarak mutfağa<br />

bir gÇzattı. Ama bÅyÅk bir şaşkınlıkla Nastasya'nın mutfakta olduğunu,<br />

96<br />

Åstelik de bir işle uğraştığını gÇrdÅ; bir sepetten Öıkardığı Öamaşırları ipe seriyordu Nastasya.<br />

Delikanlıyı gÇrÅnce, Öamaşır asmayı bırakıp ona dÇndÅ, geÖip gidene kadar da arkasından<br />

baktı. Raskolnikov gÇzlerini kaÖırdı, hiÖbir şey gÇrmemiş gibi geÖip gitti- Ama bu iş burada<br />

biterdi: baltasız kalmıştı! MÅthiş bir Çfke duydu iÖinde.<br />

"Nastasya'nın şu anda Çzellikle evde bulunmayacağı sonucuna nerden vardım? Bunun<br />

kesinlikle bÇyle olacağını nasıl, nasıl dÅşÅnebildim?" Ezik, alÖalmış duyuyordu kendini. Karşı<br />

konulmaz, hayvansı bir Çfke dalgası kaplamıştı iÖini; Çfkesinden kendi kendisiyle alay edesi<br />

geliyordu.<br />

Apartman kapısı ÇnÅnde kararsızlıkla duraladı. Sırf durumu kurtarmak iÖin sokağa Öıkıp<br />

dolaşmak son derece iğrenÖ geliyordu; gerisin geri e<strong>ve</strong> dÇnmeyi ise daha da iğrenÖ buluyordu.<br />

Kapı ÇnÅnde amaÖsız, kararsız Çylece dikilirken "Bu fırsatı sonsuza dek kaÖırdım" diye<br />

mırıldandı. Sonra birden ir kildi. Karşıda, hemen iki adım Çtesinde, apartman kapıcısının,<br />

kapısı ardına kadar aÖık yarı karanlık odası vardı; sağdaki sedirin altında gÇzÅne parlak bir<br />

şey ilişmişti... äevresine bakındı, hiÖ kimse yoktu. Ayaklarının ucuna basarak, iki basamak<br />

merdi<strong>ve</strong>ni inip kapıcının odasına vardı, duyulur duyulmaz bir sesle kapıcıya seslendi. "Tam<br />

tahmin ettiğim gibi, evde yok! Ama kapısı aÖık olduğuna gÇre avluda ya da buralarda bir<br />

yerlerdedir." Hızla baltaya atıldı (baltaydı, gÇrdÅğÅ), sedirin altından, iki tahta arasından<br />

Öekip Öıkardı <strong>ve</strong> hemen oracıkta paltosunun koltuk altına diktiği ilmiğe geÖirip, elleri cebinde,<br />

dışarı Öıktı: hiÖ kimseye gÇrÅnmemişti! Tuhaf tuhaf gÅlÅmseyerek. "Akıl işi değil, tam cin işi,<br />

şeytan işi oldu bu" diye dÅşÅndÅ. MÅthiş yÅreklendirmişti bu rastlantı onu.<br />

Kuşkuyu Öekmemek iÖin yolda yavaş yavaş <strong>ve</strong> ağırbaşlılıkla yÅrÅyordu. Gelip geÖenlere Öok<br />

az bakıyor, ya da hiÖ bakmamaya, dikkat Öekmemeye Öalışıyordu. Bu sırada birden şapkası<br />

geldi aklına: "Aman Tanrım! Ünceki gÅn param olduğu halde yenilemedim şu şapkayı!"<br />

Kendine ilenmeye başladı.<br />

DÅkkanlardan birine rastgele gÇz atınca, bir duvar saati gÇrdÅ: yediyi on geÖiyordu. Elini<br />

Öabuk tutmalıydı, ama aynı za-<br />

97


manda da sapa yoldan gitmek zorundaydı; doğruca gidemezdi, dolaşıp gitmesi daha<br />

uygundu...<br />

Eskiden bÅtÅn bunları gÇzÅnde canlandırdı mı, Öok korkacağını sanırdı. Oysa şimdi pek<br />

korkmuyordu, hatta hiÖ korkmuyordu. Şu anda ilgisiz birtakım dÅşÅnceler geÖiyordu<br />

kafasından, yalnız bunların hiÖbiri uzun sÅrmÅyordu. Ürneğin Yusu-pov parkının ordan<br />

geÖerken, buraya yÅksek fiskiyeler yapılsa, bÅtÅn alanın havası serinlerdi, diye dÅşÅndÅ.<br />

OldukÖa da ilgilendi bu dÅşÅncesiyle. Sonra, Yazlık BahÖe, Mars Alanına dek uzatılsa, hatta<br />

Mihaylovski sarayı bahÖesiyle birleştirilse, kent iÖin son derece gÅzel <strong>ve</strong> yararlı bir iş<br />

yapılmış olurdu, diye dÅşÅnmeye başladı. Bu noktada birden aklına bir şey takıldı: hemen<br />

bÅtÅn bÅyÅk kentlerde insanlar neden kentin parksız, Öeş-mesiz, ağaÖsız, Öamurlu, toz toprak<br />

iÖindeki pis semtlerinde oturmaya eğiniktirler? Zorunlu olduklarından değil, Çzel bir eğilim<br />

duyarlar buralarda oturmaya?.. Birden kendisinin Sa-manpazarı'ndaki gezintilerini anımsadı<br />

<strong>ve</strong> kendine geldi: "SaÖmalıyorum! En iyisi hiÖbir şey dÅşÅnmemek!"<br />

Bir an kafasından şimşek gibi bir dÅşÅnce geÖti: "'Kurşuna dizilmeye gÇtÅrÅlen mahkãmların<br />

da kafaları herhalde bÇyle yolda gÇrdÅkleri her şeye takılıyÇrdÅr..." Sonra hemen defetti bu<br />

dÅşÅnceyi kafasından... Artık iyice yaklaşmıştı e<strong>ve</strong>, iste kapı karşısındaydı. Birden, bir<br />

yerlerden bir saat vuruşu geldi kulağına: bir kez vurmuştu saat. "Bu ne? Yedi buÖuk mu?<br />

Olamaz! Besbelli ileri gitmiş bu saat!"<br />

Avlu kapısından geÖerken bir kez daha sarisi ya<strong>ve</strong>r gitti. Bu yetmezmiş gibi bir de tam kendisi<br />

kapıdan iÖeri girerken, sanki bile bileymiş gibi, ot yÅklÅ kocaman bir araba da yanı sıra<br />

kapıdan iÖeri girmiş, bÇylece de onun iÖeri girişini bÅtÅn gÇzlerden gizlemişti. Araba kapıyı<br />

geÖip avluya girer girmez kendisi ka-yarcasına sağa sapı<strong>ve</strong>rmişti. Arabanın Çte yanından<br />

birilerinin bağrıştığı, tartıştığı duyuluyordu, ama onu kimse gÇrmemiş, kimseyle de<br />

karşılaşmamıştı. Bu kocaman, dÇrt kÇşe avluya bakan pencerelerin Öoğu bu saatte aÖık olurdu,<br />

ama o başını kaldırıp bakmamıştı bile, kendinde bu gÅcÅ bulamamıştı. Kocakarı-<br />

98<br />

nın dairesine Öıkan merdi<strong>ve</strong>nler kapıdan girer girmez hemen sağdaydı. Ve işte merdi<strong>ve</strong>nlere<br />

varmıştı bile...<br />

Hızla Öarpmakta olan yÅreğine eliyle bastırıp biraz soluk aldıktan sonra baltasını şÇyle bir<br />

yokladı, dÅzeltti, kulak kesilip •Öevreyi dinleyerek ağır ağır, dikkatle merdi<strong>ve</strong>nleri Öıkmaya<br />

başladı. Bu saatlerde merdi<strong>ve</strong>nlerde inip Öıkan kimse yoktu <strong>ve</strong> bÅtÅn kapılar kapalıydı, bu<br />

nedenle de hiÖ kimseyle karşılaşmadı. GerÖi ikinci katta boş bir daire vardı, iÖinde boyacılar<br />

Öalışıyorlardı <strong>ve</strong> kapısı ardına kadar aÖıktı, ama burada da kendisine dÇnÅp bakan Öıkmamıştı.<br />

Durup, "Bunlar da olmasaydı, kuşkusuz Öok daha iyi olurdu" diye dÅşÅndÅ, sonra tırmanmaya<br />

devam etti: "Nasıl olsa kocakarının dairesi buranın iki kat Åzerinde..."<br />

Ve işte dÇrdÅncÅ kat, işte kapı, işte karsıdaki daire. Bu daire de boş. àÖÅncÅ katta,<br />

kocakarının bir altındaki daire de bÅtÅn belirtilere gÇre boştu: kÅÖÅk Öivilerle kapıya<br />

tutturulmuş olan kartvizit Öıkarılmıştı, demek taşınmışlardı!..-Bir an soluğu tutulur gibi oldu,<br />

"VazgeÖsem mi acaba?.." diye dÅşÅndÅ, ama sorusuna karşılık bile <strong>ve</strong>rmedi: Kocakarının<br />

dairesini dinlemeye başladı: tam bir ÇlÅ sessizliği vardı iÖerde. Sonra yeniden <strong>ve</strong> uzun<br />

merdi<strong>ve</strong>nleri, aşağıları dinledi... äevresine son bir kez daha bakındı, toparlandı, ilmikteki<br />

baltayı bir kez daha yokladı. Bir yandan da dÅşÅnÅyordu: "YÅzÅm sarardı mı acaba? äok mu<br />

sarardım?.. Heyecanlı olduğum belli oluyor mu? İşkilli kadındır, kuşkulanabilir... äarpıntım<br />

geÖene kadar bekleşeni mi yoksa?.."<br />

Ama Öarpıntısı geÖmek bilmiyordu. Tam tersine, sanki bile bileymiş gibi, gitgide hızlanıyordu<br />

Öarpıntısı... Daha fazla dayanamadı, yavaşÖa elini uzattı Öıngırağın ipini Öekti. Yarım dakika<br />

kadar bekledi, cevap gelmeyince, yeniden <strong>ve</strong> daha gÅÖlÅ olarak Öekti ipi.<br />

Cevap yoktu. Zili daha fazla Öalmak gereksiz olacaktı, hem bu kendi yÇnÅnden de yanlış bir<br />

davranış olurdu. Kocakarı besbelli evdeydi, ama kuşkulu bir kadındı, Åstelik de yalnızdı.<br />

Raskol-nikov artık onun huyunu biliyordu... Bir kez daha kulağını kapıya yapıştırıp dinledi:


duyguları mı bÇylesine keskinleşmisti, yoksa gerÖekten de sesler mi iyi duyuluyordu, belli<br />

değil, ama birden kilidin koluna bir elin dokunuşunu, kapıya sÅrtÅnen bir<br />

99<br />

eteğin hışırtısını duyar gibi oldu. Birisi tıpkı kendisinin bu yanda duruşu gibi, sessizce kapının<br />

dibinde duruyor <strong>ve</strong> yine tıpkı onun gibi sakınarak kulağını kapıya dayamış dışarısını<br />

dinliyordu...<br />

Olduğu yerde bile bile kımıldadı, yÅksek sesle bir şeyler mırıldandı. Sonra ÅÖÅncÅ kez, ama<br />

Öok sakin, ağırbaşlı, zili yine Öaldı. Daha sonra bu énı anımsadığında, her şeyin olduğu gibi<br />

belleğinde yer etmiş olmasına şaştı. Aklının bÇylesine bulutlandığı, vÅcudunun duyumsuzluğa<br />

gÇmÅldÅğÅ bir sırada nasıl bu • kadar kurnaz olabilmişti?...<br />

Bir saniye sonra iÖerden sÅrgÅnÅn Öekildiği duyuldu.<br />

VII<br />

Kapı, tıpkı Çnceki gelişinde olduğu gibi, incecik bir Öizgi gibi aralandı <strong>ve</strong> yine iki keskin <strong>ve</strong><br />

kuşkulu gÇz karanlığın iÖinden ona dikildi. Raskolnikov birden şaşırdı, <strong>ve</strong> Çnemli bir yanlış<br />

yaptı. Hem kocakarının kendisiyle yalnız kalmaktan korkabileceğini, hem de kendisinin dış<br />

gÇrÅnÅşÅnÅn kadına gÅ<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong>rmeyeceğini dÅşÅnerek kapıyı tuttu <strong>ve</strong> kadın huylanır da<br />

kapatı<strong>ve</strong>rir diye kendine doğru Öekti. Kadın bunun Åzerine korkuya kapılıp kapıyı gerisin geri<br />

kendine doğru Öekmedi, ama sÅrgÅnÅn kolunu da tutmaya devam etti. BÇylece, delikanlı<br />

kapıyı kendine doğru Öekmesiyle, kadını az kalsın merdi<strong>ve</strong>ne sÅrÅkleyecekti. Kadının kapının<br />

ağzına dikilip girmesine engel olduğunu gÇrÅnce, delikanlı doğruca, kadının Åzerine yÅrÅdÅ.<br />

Kadın korkuyla sıÖradı, bir şeyler sÇylemek istedi sanki, ama hiÖbir şey sÇyleyemedi <strong>ve</strong> faltası<br />

gibi aÖılmış gÇzlerle delikanlıya bakmaya başladı.<br />

"Merhaba Alyona İvanovna!" diye başladı delikanlı, olabildiğince senli benli gÇrÅnmeye<br />

Öalışarak, ama sesi kendisine boyun eğmemişti, titreyerek sÅrdÅrdÅ: "Şey... size... şey<br />

getirmiştim.. Ama şuraya, ışığa doğru gidelim hele..." Ve kadını hafifÖe iterek Öağrılmadan<br />

iÖeri girdi. Kocakarı arkasından koştu, dili ÖÇzÅlmÅştÅ.<br />

"Tanrım! Ne istiyorsunuz benden? Kimsiniz siz?.." 100<br />

"İnsaf, Alyona İvanovna... Nasıl tanımazsınız beni? Raskol-nikov'um ben... Size bir rehin<br />

getirdim, hani geÖenlerde sÇzÅnÅ etmiştim..." Ve kadına rehini uzattı.<br />

Kocakarı rehine bakacak gibi oldu, ama hemen cayıp gÇzlerini Öağrılmadan iÖeri dalan<br />

konuğun Åzerine dikti. Bakışları dikkatli, kuşkulu <strong>ve</strong> Çfkeliydi. Aradan bir dakika geÖti;<br />

delikanlıya kadın her şeyi biliyormuş <strong>ve</strong> kendisiyle alay ediyormuş gibi geldi. Bir an kendini<br />

kaybetmekte olduğunu duydu, dehşet iÖindeydi, dehşeti Çylesine bÅyÅktÅ ki, kadın Çylece,<br />

hiÖbir şey sÇylemeden kendisine yarım dakika daha bakacak olsa, kaÖıp gidecek gibiydi.<br />

"Tanımamış gibi ne bakıyorsunuz Çyle!" dedi; kendisi de Çfkelenmişti. "İşinize gelirse<br />

alırsınız, almazsanız ben de gÇtÅrÅr bir başkasına <strong>ve</strong>ririm."<br />

SÇylemeyi hiÖ dÅşÅnmediği sÇzlerdi bunlar, kendi de anlamamıştı nasıl olup da sÇylediğim.<br />

Kocakarı ayılır gibi oldu, delikanlının kararlı sÇzleri kadını yÅreklendirmişti. Rehine bakarak<br />

sordu:<br />

"Birdenbire... Çyle şaşırttınız ki beni... nedir bu?" .<br />

"GÅmÅş tabaka. GeÖen gelişimde sÇylemiştim ya..."<br />

Kadın tabakayı almak iÖin elini uzattı:<br />

"Ne kadar da sararmışsınız? Elleriniz de titriyor! Hasta mısınız yoksa?"<br />

"Sıtma!" dedi delikanlı kesik kesik. "Yiyecek birşeyi olmazsa insan bÇyle sararır işte!." Bu<br />

son sÇzleri gÅÖlÅkle sÇylemiş, yeniden eli ayağı Öekilir gibi olmuştu. Ama <strong>ve</strong>rdiği cevabı<br />

kocakarı mantıklı bulmuştu, uzanıp rehini aldı. Raskolnikov'a bir kez daha dikkatle bakıp<br />

rehini elinde şÇyle bir tarttıktan sonra:<br />

"Neymiş bu bÇyle?" diye sordu.<br />

"Şey... Sigara tabakası... GÅmÅş... AÖın da bakın bir."


"Sanki gÅmÅş değil gibi... Nasıl da sarmışsınız bÇyle!"<br />

Paketin ipini ÖÇzebilmek iÖin pencereye, ışığa doğru dÇndÅ (bu boğucu sıcağa karsın bÅtÅn<br />

pencereleri kapalıydı) <strong>ve</strong> birkaÖ saniye delikanlıyı olduğu yerde bırakıp ona arkasını dÇndÅ.<br />

Raskolnikov paltosunun dÅğmelerini ÖÇzdÅ, baltayı ilmikten Öıkardı, ama sağ eliyle paltonun<br />

iÖinde tutmaya devam etti.<br />

101<br />

Kollarını mÅthiş gÅÖsÅz duyumsuyordu; her gecen saniye daha da uyuşup gÅÖsÅzleştiklerinin<br />

ayrımındaydı. Hatta dayanamayıp baltayı elinden dÅşÅrmekten korkuyordu... Birden bası<br />

dÇner gibi oldu.<br />

"Nasıl da sarıp sarmalamışsın!" dedi kocakarı sıkıntıyla <strong>ve</strong> Raskolnikov'un bulunduğu yana<br />

doğru kımıldadı.<br />

Tamamdı artık, bir saniye bile yitiremezdi. Baltayı paltosunun iÖinden Öıkardı, iki eliyle tutup<br />

havaya kaldırdı. Yaptığı işin bilincinde olmadan, kendini hemen hiÖ zorlamadan, bir makine<br />

gibi baltayı kadının kafasına indirdi. Sanki tÅmÅyle gÅÖten kesilmiş gibiydi, ama baltayı<br />

savurmasıyia eski gÅcÅ yerme gelmişti.<br />

Kocakarı her zamanki gibi başı aÖıktı. Kırlaşmış, seyrek saÖlarını yine her zaman olduğu gibi<br />

bolca yağlamıştı; sıÖan kuyruğu gibi ÇrÅlmÅş bu saÖlar ensesinde kırık bir kemik tarakla<br />

toplanmıştı. Kadının kısa boylu olması baltanın tam tepesine inmesini sağlamıştı. äok hafif<br />

bir Öığlık atarak yere yığılı<strong>ve</strong>rmiş, bu arada gÅÖlÅkle de olsa iki elini birden başına doğru<br />

kaldırabilmişti. Bir elinde hélé "rehin"i tutmaya devam ediyordu. Delikanlı yine baltanın<br />

tersiyle <strong>ve</strong> yine kadının tepesine iki kez daha olanca gÅcÅyle vurdu. Devrilen bir'bardaktan<br />

boşanırcasına kan şırıldadı, kadının vÅcudu sırtÅstÅ yere yuvarlandı. Delikanlı geriye sıÖrayıp<br />

bu dÅşÅşe yol <strong>ve</strong>rdi, hemen eğilip yÅzÅne baktı: kadın artık ÇlmÅştÅ. GÇzleri yuvalarından<br />

fırlamak istiyorcası-na kocaman aÖılmış, alnı <strong>ve</strong> bÅtÅn yÅzÅ buruşmuş, kasılmıştı.<br />

Baltayı yere, kadının yanına bıraktı <strong>ve</strong> Åzerine kan bulaşmamasına dikkat ederek, geÖen<br />

gelişinde kadının anahtarları Öıkardığını gÇrdÅğÅ sağ cebini yoklamaya başladı. Artık tÅmÅyle<br />

kendini toparlamıştı, ne gÇz kararmasından, ne baş dÇnmesinden eser kalmamıştı; birtek elleri<br />

titremeye devam ediyordu. Daha sonraları o anda Öok dikkatli olduğunu, Åzerine kan<br />

bulaşmamasına Çzen gÇsterdiğini anımsadı.<br />

Anahtarları Öabucak bulup Öıkardı. GeÖen-gelişinde gÇrdÅğÅ gibi hepsi bir deste halinde Öelik<br />

bir halkaya takılıydı. Elinde anahtarlar, doğruca yatak odasına koştu. İÖinde tasvirler bulunan<br />

kocaman bir dolabın yer aldığı kÅÖÅcÅk bir odaydı burası.<br />

102<br />

Üteki duvar boyunca, Åzerinde parÖalı ipek kumaşlardan yapılmış tertemiz pamuklu bir<br />

yorgan"bulunan bÅyÅk bir yatak uzanıyordu. àÖÅncÅ duvarda ise komodin yer alıyordu.<br />

Tuhaf şey: tam anahtarları komodinde denemeye'başladığı anda, anahtar şıkırtılarıyla birlikte<br />

vÅcudundan bir Årpertinin geÖtiğini duydu. Yeniden, her şeyi yÅzÅstÅ bırakıp gitsem mi, diye<br />

geÖirdi iÖinden. Ama bir anlık bir dÅşÅnceydi bu; gitmek iÖin geÖti artık. Hatta bu<br />

dÅşÅncesinden dolayı kendisiyle alay eder gibi hafifÖe gÅlÅmsedi. Derken birdenbire bir<br />

başka tedirgin edici dÅşÅnce geldi aklına: Ya kocakarı daha sağsa <strong>ve</strong> her an ayılabilirse?..<br />

Anahtarları, komodini Çylece bırakıp, gerisin geri iÖeriye, kadının yattığı yere koştu, bir kez<br />

daha vurmak iÖin baltasını kapıp kaldırdı, ama vurmadı. Kadının ÇldÅğÅne kuşku yoktu.<br />

àzerine eğilip yakından bakınca, kafatasının yarıldığmı hatta hafifÖe yana Öarpıldığını gÇrdÅ.<br />

Eliyle de yoklamak istedi, ama vazgeÖti, besbelliydi, ÇlmÅştÅ işte. Bu arada kadının<br />

Öevresinde bir kan gÇlÅ oluşmuştu. Birden kadının boynunda bir kordon olduğunu farketti,<br />

Öekip almak istedi, ama kordon sağlam olduğu iÖin kopmadı, Åstelik kan iÖindeydi.<br />

Koparmadan Öıkarmak istedi, bu kez de kordon iÖerde bir yerlere takılmış, gelmiyordu.<br />

Sabırsızlıkla baltasını kaldırdı, kadının Åzerinde, baltayla kesecekti kordonu, ama cesaret<br />

edemedi. Sonunda iki dakika kadar uğraşıp, ellerini <strong>ve</strong> baltayı kana bulayarak <strong>ve</strong> kadının<br />

vÅcuduna hiÖ dokunmamayı başararak, kordonu kesebildi: yanılmamıştı, kordonun ucunda


kÅÖÅk bir para Öantası asılıydı. Bundan başka biri tahtadan, biri bakırdan iki haÖ <strong>ve</strong> Åzeri mine<br />

işli bir ermiş tasviri takılıydı kordonda. Ve son olarak kenarları <strong>ve</strong> askı halkası madeni,<br />

gÅderiden, kÅÖÅk, kirli bir para Öantası daha vardı. Bu sonuncu Öanta tıka basa parayla<br />

doluydu. Raskolnikov hiÖ bakmadan cebine attı bu Öantayı, haÖları kocakarının Åzerine fırlattı<br />

<strong>ve</strong> bu kez baltasını da alarak, yeniden yatak odasına koştu.<br />

MÅthiş bir hızla hareket ediyordu. Yeniden anahtarlığı kaparak Öabuk Öabuk denemeye girişti.<br />

Ama nedense bir tÅrlÅ beceremiyor, uygun anahtarı bulamıyordu. Elleri titrediğinden değil;<br />

sÅrekli yanlış yaptığından. Ürneğin, anahtarın komodin.<br />

105<br />

anahtarı olmadığını, deliğe bile girmediğini gÇrdÅğÅ halde, sokmaya Öalışıyor, zorlanıp<br />

duruyordu. Sonra birden şu kÅÖÅk anahtarların yanında duran bÅyÅk, dişli anahtarın,<br />

komodinin değil de (geÖen gelişinde de aklına geldiği gibi) bir sandığın anahtarı olabileceğini<br />

<strong>ve</strong> kocakarının da her şeyini bu sandığa gizleyebileceğin! dÅşÅndÅ. Komodini bırakıp hemen<br />

karyolanın altına girdi: kocakarıların sandıklarını genellikle karyola altında gizlediklerini<br />

biliyordu. E<strong>ve</strong>t, dÅşÅndÅğÅ gibiydi: uzunluğu bir arşından fazla bÅyÅkÖe bir sandık duruyordu<br />

karyolanın altında. Kapağı kubbeli, Öelik Öivilerle kakmalı, Åzeri kırmızı maroken kaplı bir<br />

sandıktı bu. Ağzı dişli anahtar sandığa hemen uydu <strong>ve</strong> kilit aÖıldı. En Åstte, beyaz bir ÇrtÅnÅn<br />

altında, kenar sÅsleri kırmızı kumaştan beyaz bir tavsan kÅrkÅ vardı. Bunun altında ipekli bir<br />

entari, onun da altında bir şal vardı. Sandık baştan sona hep bÇyle Öul Öaputla doluya<br />

benziyordu. Kana bulanmış ellerini Çnce kÅrkÅn kırmızı kumaştan kenar sÅslerine silmeyi<br />

dÅşÅndÅ. "Kırmızı olduğu iÖin anlaşılmaz" diye dÅşÅnmÅştÅ, sonra birden aklı başına geldi:<br />

"Aman Tanrım! äıldırıyor muyum yoksa?"<br />

äaputları karıştırmaya devam ederken birden kÅrkÅn arasından altın bir saat Öıkı<strong>ve</strong>rdi. äabuk<br />

Öabuk bÅtÅn eşyayı altÅst etmeye başladı. GerÖekten de dÅrÅlÅ giysiler arasına Öeşitli altın<br />

eşya yerleştirilmişti, bilezik, kÅpe, yÅzÅk, iğne gibi karşılıkları Çdenmiş ya da Çdenmemiş<br />

rehinlerdi bunlar. Bazıları kutuları iÖindeydi, bazıları ise adi gazete kéğıdına sarılmıştı, ama<br />

bunlar kéğıt iki kat edilerek dÅzgÅnce sarılmış <strong>ve</strong> iple bağlanmıştı. HiÖ zaman yitirmeden,<br />

kutularıyla, sarıldıkları gazete kéğıtlarıyla olduğu gibi herşeyi ceplerine doldurmaya başladı:<br />

ama daha birkaÖ parÖa almıştı ki...<br />

Birden iÖerden, kocakarının bulunduğu yerden bir ses geldi. Raskolnikov durdu, hiÖ ses<br />

Öıkartmadan, soluk bile almaya korkarak Çylece kalakaldı. Anla hiÖbir ses duyulmuyordu,<br />

demek ki yanılmıştı. Birden apaÖık olarak hafif bir Öığlık duydu; ya da biri sanki kesik kesik,<br />

sessizce inlemiş <strong>ve</strong> susmuştu. Sonra yine bir ya da iki dakika kadar ÇlÅ sessizliği...<br />

Raskolnikov sandığın ÇnÅnde ÖÇmelmiş, gÅÖlÅkle soluyordu, sonra birden baltasını kaptığı<br />

gibi yatak odasından fırladı.<br />

106<br />

Odanın ortasında, elinde bÅyÅkÖe bir bohÖa, Liza<strong>ve</strong>ta duruyordu, yÅzÅ bembeyaz, bakışları<br />

kızkardeşinin cesedine mıhlanmış gibiydi. Bağıracak kadar bile gÅcÅ yoktu. Koşarak iÖeri<br />

giren Raskolnikov'u gÇrÅnce korkusundan yaprak gibi titremeye başladı. YÅzÅnden ardarda<br />

kasılmalar geÖiyordu. Elini kaldırdı, haykırmak iÖin ağzını aÖtı ama hiÖ ses Öıkaramadı,<br />

bakışlarını delikanlının Åzerine dikmiş, bağırmak iÖin yeterli hava alaınıyormuş,<br />

zorlaniyormuş gibi hep Çyle ağzı aÖık, geri geri yÅrÅyerek delikanlıdan uzaklaşmaya başladı.<br />

Raskolnikov bal-tasıyla kadının Åzerine atıldı: Liza<strong>ve</strong>ta' nın dudakları, bir şeyden korkan <strong>ve</strong><br />

bakışlarını korktukları şey Åzerine dikip bağırmıya hazırlanan bebeklerin dudakları gibi<br />

bÅzÅldÅ. Acıklı bir haldi bu. Zavallı Liza<strong>ve</strong>ta Çylesine saf, Çylesine ezilmiş, Çylesine<br />

korkutulmuş bir kadındı ki, Åzerine doğru kaldırılmış bir balta karşısında yapması gereken en<br />

doğal hareket elleriyle yÅzÅnÅ kapaması olduğu halde, bunu bile yapamadı. Yalnız serbest<br />

olan sol elini biraz kaldırdı <strong>ve</strong> elinde baltayla Åzerine gelmekte olan adamı uzaklaştırmak ister<br />

gibi ileri doğru uzattı. Balta keskin yanıyla tam kadının kafasına indi <strong>ve</strong> alnın Åst bÇlÅmÅnÅ,


hemen hemen tepeye kadar yardı. Kadın yere yıkıldı. Raskolnikov iyice kendini yitirmişti,<br />

kadının elinden bohÖayı kaptı, sonra fırlatıp attı, derken birden antreye doğru atıldı.<br />

HiÖ hesapta olmayan bu ikinci cinayet her şeyin Åzerine tuz . biber ekmişti, gitgide artmakta<br />

olan bir korku bÅtÅn varlığını kaplıyordu. Hemen kaÖmak istiyordu buradan. Eğer şu anda<br />

iÖinde bulunduğu durumun, gÅÖlÅğÅnÅ, umutsuzluğunu, Öirkinliğini doğru<br />

değerlendirebilseydi, buradan kurtulabilmek, evine ulaşabilmek iÖin ÇnÅnde daha ne<br />

gÅÖlÅkler, belki de daha ne cinayetler olduğunu kestirebilseydi, bÅyÅk olasılıkla her şeyi<br />

olduğu gibi bırakıp, doğruca polise gidip teslim olurdu; <strong>ve</strong> bu işi kendi adına duyduğu<br />

korkudan dolayı değil, islediği cinayetlerin Åzerinde uyandırdığı dehşet <strong>ve</strong> tiksintiden dolayı<br />

yapardı. Ve şu anda bu tiksinti her gecen dakika daha d.a bÅyÅyor, kaba-rıyordu. Değil<br />

sandığın yanına, yatak odasına bile gidebilmesi olanaksızdı artık.<br />

107<br />

Bir tÅr dalgınlık, hatta derin dÅşÅncelere gÇmÅlmÅşlÅğe benzer bir hal yavaş yavaş tÅm<br />

varlığını kaplıyordu; isini, daha doğrusu ana işini unutup, dakikalarca ayrıntılarla uğraşmaya<br />

başladı. Mutfağa bir gÇzatıp da tezgah Åzerinde yarısına kadar suyla dolu kovayı gÇrÅnce,<br />

ellerini <strong>ve</strong> baltayı yıkamayı akıl etti. Elleri kandan yapış yapıştı. Baltanın ağzını suya daldırdı,<br />

pencere kenarında.kırık bir tabak iÖinde bulduğu sabunla doğrudan doğruya kovanın iÖinde<br />

ellerini yıkamaya başladı. Sonra baltanın demir kısmını, sonra sapını, uzun uzun, hatta<br />

sabunla ovarak yıkadı; sonra oracıktaki bir ipe kuruması iÖin asılmış bir bezle silip kuruladı:<br />

sonra baltayı pencere kenarına gÇtÅrÅp ışıkta dikkatle inceledi. İyi temizlemişti, hiÖbir kan izi<br />

gÇrÅnmÅyordu, yalnız sapı hélé nemliydi. Baltayı paltosunun iÖindeki ilmiğe Çzenle geÖirdi:<br />

sonra loş mutfaktaki ışığın el<strong>ve</strong>rdiği ÇlÖÅde paltosunu, pantolonunu, ayakkabılarını gÇzden<br />

geÖirdi. İlk bakışta bunlarda kan lekesi yok gibiydi; yalnız ayakkabıları biraz lekelenmişti.<br />

Islak bir bezle ayakkabılarını temizledi. Yine de tam gÇrememiş olabileceğini, gÇzÅnden<br />

kaÖan lekeler bulunabileceğini biliyordu. Kararsızlık iÖinde odanın ortasında dikiliyordu. Acı<br />

<strong>ve</strong>rici, kapkara dÅşÅnceler geÖiyordu kafasından: Öıldırmak Åzere olduğunu, şu anda ne doğru<br />

yargılama, ne de kendini koruma gÅcÅnde olduğunu <strong>ve</strong> yine şu anda yapmakta olduğu<br />

şeylerin hiÖ de yapmaması gereken şeyler olduğunu... dÅşÅnÅyordu. "Aman Tanrım! KaÖmam<br />

gerek!" diye mırıldandı <strong>ve</strong> antreye doğru atıldı. Ama burada onu ÇmrÅnce duymadığı bir<br />

korku bekliyordu.<br />

Olduğu yerde Öivilenmiş gibi kalakalmıştı: bakıyor <strong>ve</strong> gÇzle--rine inanamıyordu; dış kapı,<br />

kendisinin de az Çnce Öıngırağını Öalıp iÖeri girdiği merdi<strong>ve</strong>nlere aÖılan dış kapı aÖık, hatta bir<br />

karış kadar da aralıktı, bÅtÅn bu sÅre iÖinde kapının kilidi de, sÅrgÅsÅ de aÖıktı! O iÖeri<br />

girdikten sonra kocakarı anlaşılan ne olur ne olmaz deyip kapıyı kapatmamıştı. Aman Tanrım!<br />

İyi ama daha sonra Liza<strong>ve</strong>ta'yı iÖerde gÇrÅnce hiÖin anlayamamıştı durumu? Bu kadının<br />

elbette bir yerlerden iÖeri girdiğini nasıl olmuş da, nasıl olmuş da.dÅşÅnememişti? Duvardan<br />

sÅzÅlÅp geÖmemişti ya kadın!<br />

Hemen kapıya atılıp sÅrgÅledi.<br />

"Hayır! Yine yanlış yapıyorum! Gitmem gerek benim, gitmem..."<br />

SÅrgÅyÅ Öekip kapıyı aÖtı <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nleri dinlemeye başladı. Uzun uzun dinledi. En<br />

aşağılarda,, herhalde sokak kapısının oralarda bir yerlerde, iki kişi cırlak sesle birbirine<br />

bağırıyor, sÇvÅyordu. Raskolnikov "Bunlar da kim?" diye dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> sabırla gÅrÅltÅnÅn<br />

dinmesini bekledi. Sonunda bıÖakla kesilmiş gibi bÅtÅn sesler dindi, kavga edenler gitti. Tam<br />

Öıkacaktı ki birden alt kattaki dairelerden birinin kapısı gÅrÅltÅyle aÖıldı <strong>ve</strong> birisi bir şarkı<br />

mırıldanarak aşağı inmeye başladı. "Ne de Öok gÅrÅltÅ ediyorlar!" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

Yeniden kapıyı kapayıp iÖeri girdi <strong>ve</strong> beklemeye başladı. Sonunda bÅtÅn sesler dindi, ortalıkta<br />

hiÖ kimse kalmadı. Kapıyı aÖıp tam Öıkacaktı ki, merdi<strong>ve</strong>nlerde yeniden ayak sesleri duydu.<br />

Sesler Öok uzaktan, en aşağı katta merdi<strong>ve</strong>nin başlangıcından geliyordu, yine de o, yukarı<br />

Öıkan kişinin nedense doğruca buraya, dÇrdÅncÅ kata, kocakarıya Öıkmakta olduğundan daha<br />

ilk sesleri duyduğu anda kuşkulandığını, Öok sonraları son derece aÖık <strong>ve</strong> net olarak


anımsayacaktı. NiÖin bÇyle dÅşÅnmÅştÅ? Seslerin bir olağanÅstÅlÅğÅ, bir Çzelliği mi vardı?<br />

Bunlar ağır, dÅzgÅn, aceleci olmayan adımlardı. İşte birinci kat geride kaldı bile, yÅkseliyor,<br />

yaklaşıyor <strong>ve</strong> gitgide daha duyulur oluyor... Ve işte ağır soluk alışları duyuluyor adamın.<br />

àÖÅncÅ kata tırmanmaya başladı! Buraya geliyor!.. Birden tıpkı dÅşlerde olduğu gibi taş<br />

kesildiğini sandı. Raskolnikov; sanki biri kendini ÇldÅrmek istiyor <strong>ve</strong> Öok yakından<br />

kovalıyordu <strong>ve</strong> o olduğu yere mıhlanıp kalmış, kımıldayamıyordu bile...<br />

Adam dÇrdÅncÅ kata tırmanmaya başlayınca, ancak bundan sonra, Raskolnikov birden<br />

canlandı <strong>ve</strong> Öevik bir hareketle yeniden iÖeri girip, kapıyı arkasından kapadı. Sonra sÅrgÅyÅ,<br />

tuta tuta, hiÖ ses Öıkarmadan yavaşÖa yuvasına sÅrdÅ- İÖgÅdÅsÅyle yapıyordu tÅm bunları.<br />

Sonra sessizce, soluk bile almaktan korkarak kapının ardından dinlemeye başladı. Da<strong>ve</strong>tsiz<br />

misafir de kapıya gelmişti. Tıpki az Çnce kocakarıyla kendisi arasındaki<br />

108<br />

109<br />

durum simdi bu adamla yineleniyordu, bir kapının iki yanında, kulak kesilmiş iki kişi.<br />

Adam gÅÖlÅkle birkaÖ soluk aldı. "Herhalde şişman, iriyarı bir adam" diye dÅşÅndÅ<br />

Raskolnikov, baltasını sımsıkı kavramıştı. GerÖekten de bir dÅşe benziyordu olup bitenler.<br />

Adam Öıngırağın ipini hızla Öekti.<br />

äıngırağın madeni sesi duyulur, duyulmaz, Raskolnikov'a iÖerde, odada biri kımıldamış gibi<br />

geldi. Hatta dÇnÅp ciddi ciddi iÖeriyi dinledi. Bu arada adam bir kez daha Öaldı Öıngırağı,<br />

biraz bekledi, sonra birden sabırsızlanarak kapıyı kolundan tutup olanca gÅcÅyle Öekiştirmeye<br />

başladı. Raskolnikov dehşet iÖinde yuvasında zıplamakta olan sÅrgÅye bakıyor, nerdeyse<br />

korkuyla kopup Öıkmasını bekliyordu. Adam, kapıya Çylesine gÅÖlÅ asılıyordu ki, bu hiÖ de<br />

olmayacak bir şey değildi. Bir an sÅrgÅyÅ eliyle tutmayı dÅşÅndÅ. Ama adamın<br />

anlayacağından korkarak vazgeÖti. Yeniden başı dÇnmeye başlamıştı. "Şimdi dÅşeceğim!"<br />

diye geÖirdi iÖinden, ama tam bu sırada adam konuşmaya başladı, bu da onun bir anda<br />

kendine gelmesini sağladı. Adam fıÖıdan Öıkar gibi bir sesle:<br />

"Ne halt ediyor bunlar be!" diye gÅrledi. "Yoksa biri gelip ikisini de boğazladı mı? Heeyy,<br />

Alyona İvanovna, cadı karı!.. GÅzeller gÅzeli Liza<strong>ve</strong>ta İvanovna! AÖsanıza kapıyı! Lanet<br />

kanlar! Uyuyor musunuz yoksa?"<br />

Adam Öileden Öıkmış gibiydi, ardarda belki on kez olanca gÅcÅyle Öıngırağın ipini Öekti.<br />

Evdekilerle senli benli olduğu, sÇzÅgeÖer biri olduğu anlaşılıyordu.<br />

Tam bu sırada merdi<strong>ve</strong>nlerde, dÇrdÅncÅ kata yakın bir yerlerden hafif ayak sesleri duyuldu.<br />

Biri daha geliyordu! Raskolnikov oldukÖa geÖ duymuştu bu ikinci ziyaretÖinin ayak seslerini.<br />

Yeni gelen, hélé Öıngırağın ipini Öekmekte olan birinciye, neşeli, Öınlayan bir sesle:<br />

"Merhaba Koh!" dedi "Yoklar mı evde?"<br />

"Sesine bakılırsa Öok genÖ biri" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov. Koh:<br />

"Şeytan bilir!" dedi, "Az kalsın kilidi kıracaktım. İyi ama siz beni nereden tanıyorsunuz?"<br />

110<br />

"Tanıyamadınız mı? àÖ gÅn Çnce 'Cambrinus'da bilardo oynamıştık <strong>ve</strong> sizi Åst Åste ÅÖ kez<br />

yenmiştim..."<br />

"Haaa..."<br />

"Yoklar mı? Tuhaf şey! Ama bu aptalca, yani korkunÖ bir şey! Nereye gitmiş olabilir ki<br />

kocakarı? Bir isim vardı kendisiyle." "Benim de..." "DÇnmekten başka yapacak birşey yok<br />

Çyleyse?.. Oysa biraz<br />

para alabileceğimi umuyordum."<br />

"E<strong>ve</strong>t, dÇnmekten başka yapacak bir şey yok. İyi ama ne demeye sÇz <strong>ve</strong>rdi bu kadın? àstelik<br />

bu saati de kendisi saptadı. Burası bana epey sapa dÅşÅyor. Anlamıyorum, hangi cehenneme<br />

gitmiş olabilir ki bu cadı? BÅtÅn bir yıl bacaklarım ağrıyor diye evde oturur, ondan sonra, tam<br />

bize gerektiği anda Öıkacağı tutar.."<br />

"Kapıcıya bir soralım mı?"


"Ne soracağız?"<br />

"Nereye gittiğini <strong>ve</strong> ne zaman dÇneceğini?.."<br />

"E<strong>ve</strong>t... Soralım... İyi ama bir yere gidemez ki bu kadın! "Kapının, kolunu bir kez daha<br />

Öekiştirdi." KÇr şeytan!.. Yapacak bir şey yok, gidelim..!"<br />

GenÖ olanı birden bağırdı:<br />

"Durun bir dakika! Baksanıza/Öektiğiniz zaman kapı nasıl<br />

aralanıyor..?"<br />

"N'olmuş aralanıyorsa?"<br />

"Demek ki kapı,kilitli değil, arkadan sÅrmelenmis. Yani sÅrgÅ tutuyor kapıyı. Duyuyor<br />

musunuz, sÅrgÅ nasıl tıkırdıyor?"<br />

"N'olmuş fıkırdıyorsa?"<br />

"Anlamıyor musunuz, demek ki iÖerde biri var? İkisi de dışarı Öıkmış olsaydı, kapı dışardan<br />

kilitlenmiş olurdu, oysa iÖerden sÅrgÅlendiğine gÇre, evde birisi var demektir. Sizin<br />

anlayacağınız, evdeler ama kapıyı aÖmıyorlar!"<br />

"Vay anasına!.. Üyle ya... Tabii... iÖerde bunlar! Ve kapıyı iyiden iyiye sarsmaya başladı."<br />

111<br />

"Durun!" diye yeniden bağırdı genÖ olan. "äekiştirip durmayın Çyle..! İşin iÖinde iş var...<br />

DÅşÅnÅn; kapıyı Öaldınız; Öekiştirdiniz, yine de aÖmadılar; demek ki, ya ikisi de kendilerinden<br />

geÖmişler, ya da..."<br />

"Yada?"<br />

"Bakın ne yapalım: kapıcıya gidelim, gelip o uyandırsın onları." • .<br />

"Doğru!<br />

Birlikte aşağı inmeye başladılar.<br />

"Durun!" diye bağırdı yeniden genÖ adam. Siz burada kalın, kapıcıya ben haber <strong>ve</strong>reyim.<br />

"Burda kalmak da nerden Öıktı?"<br />

"Bir de bakmışsınız..."<br />

"Haklısınız."<br />

"Boşuna sorgu yargıÖlığında Öalışmıyorum ben... Kesinlikle, kes-sin-lik-le bir iş var bu işin<br />

iÖinde..!"<br />

Koşarak merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı.<br />

Yalnız kalan Koh, Öıngırağın ipini bir kez daha Öekti <strong>ve</strong> Öıngırak bir kez daha yavaşÖa Öaldı.<br />

Sonra, kapıyı yalnızca sÅrgÅnÅn tutuyor olduğuna iyice inanÖ getirmek istercesine, bir<br />

kendine Öekerek, bir ileri iterek, dikkatle yoklaya yoklaya kapının kolunu oynatmaya başladı.<br />

Sonra gÅÖlÅkle, soluyarak eğildi <strong>ve</strong> anahtar deliğinden iÖeri baktı. Ama kilidin iÖinde anahtar<br />

bulunduğu iÖin, bir şey gÇremedi.<br />

Raskolnikov, baltasını sımsıkı kavramış, duruyordu. Kendinden geÖmiş gibiydi. İÖeri<br />

girdikleri anda onlarla dÇvÅşmeye bile hazırdı. Az Çnce kapıyı Öalarlarken <strong>ve</strong> aralarında<br />

konuşurlarken, birkaÖ kez iÖerden onlara bağırmak <strong>ve</strong> her şeye bir anda son <strong>ve</strong>rmek dÅşÅncesi<br />

gelip geÖmişti kafasından. Kapı daha aÖılmamışken, adamlara sÇvmek, onları kızdırmak isteği<br />

de duymuştu. "Bir an Çnce bitse şu iş artık!" diye dÅşÅnmÅştÅ.<br />

Zaman geÖiyor, dakikalar birbirini izliyordu, ama ne gelen vardı, ne giden. Koh olduğu yerde<br />

kımıldamaya başladı.<br />

"Hay Allah kahretsin!.." diye bağırdı birden.<br />

Sabırsızlanmıştı, nÇbetini bırakıp, gÅrÅltÅlÅ ayak sesleriyle merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı.<br />

Bir sÅre sonra ayak sesleri kesildi.<br />

112<br />

"Tanrım, ne yapsam acaba?"<br />

Raskolnikov sÅrgÅyÅ Öekip kapıyı aÖtı. Kimsecikler gÇrÅnmÅyordu. Artık daha fazla<br />

dÅşÅnmedi, kapıyı arkasından olabildiğince sıkı kapatıp, merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı.


Daha ÅÖ basamak ancak inmişti ki, birden aşağıdan kuv<strong>ve</strong>tli gÅrÅltÅler geldi... Nereye<br />

gizlenmeli şimdi? Gizlenecek hiÖbir yer yoktu. Geri dÇnÅp yeniden e<strong>ve</strong> girecekti ki...<br />

"Hay Allah belanı <strong>ve</strong>rsin e mi..! Tutun şunu!.." diye bağıran bir adam alt kattaki dairelerden<br />

birinden fırlayıp, yuvarlanırca-sına merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı. Bir yandan da gırtlağı yırtılırcasına<br />

bağırıyordu:<br />

"Mitka! Mitka! Mitka! Mitka! Mitka! • Allah belanı <strong>ve</strong>rsin e mi!.."<br />

Adamın bağırışı bir Öığlıkla sona erdi; son sesler artık avludan gelmiş, sonra her şey<br />

susmuştu. Ama aynı anda yÅksek sesle, Öabuk Öabuk konuşan birkaÖ adam gÅrÅltÅyle<br />

merdi<strong>ve</strong>nlerden Öıkmaya başladı. àÖ ya da dÇrt kişi olmalıydılar. Raskolnikov genÖ olanın<br />

Öınlamalı sesini tanıdı. "Onlar!"<br />

Tam bir umutsuzluk iÖinde doğruca adamların Åzerine doğru merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı:<br />

ne olacaksa olsun varsın! Eğer beni durdururlarsa, mahvoldum demektir; eğer durdurmazlar,<br />

geÖip giderlerse, yine mahvoldum demektir: yÅzÅmÅ kesinkes hatırlarlar. Birbirlerine iyice<br />

yaklaşmışlardı artık, bir katın merdi<strong>ve</strong>nleri kalmıştı aralarında. Ama birden kurtuluş!<br />

Bulunduğu yerden birkaÖ basamak aşağıda, sağda, ardına kadar aÖık bir kapı vardı; ikinci<br />

katta boyacıların Öalıştığı dairenin kapısıydı bu; sanki bilerek kapıyı aÖık bırakıp gitmişti<br />

boyacılar. Herhalde onlar da şimdi bÇyle bağıra Öağıra gidiyorlardı. DÇşemeler daha yeni<br />

boyanmıştı. Odanın ortasında bir teneke <strong>ve</strong> iÖi boya dolu bir kapla fırÖa vardı. SÅzÅlÅr gibi<br />

aÖık kapıdan iÖeri kaydı Raskolnikov, bir duvarın ardına gizlendi. Tam zamanıydı: adamlar da<br />

artık sahanlığa ulaşmışlardı. Sonra dÇrdÅncÅ kata kıvrılan merdi<strong>ve</strong>nlere saptılar <strong>ve</strong> yine<br />

yÅksek sesle konuşa konuşa Öıkmaya devam ettiler. GeÖip gitmişlerdi. Raskolnikov biraz<br />

bekledi, sonra ayaklarının ucuna basa basa Öıktı <strong>ve</strong> koşarak merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı.<br />

115<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerde kimseye rastlamadı. Apartman kapısında da Çyle. Kapıyı hızla geÖti, sokağa<br />

Öıkar Öıkmaz da sola saptı.<br />

Adamların su anda kocakarının dairesine girmiş olduklarını <strong>ve</strong> az Çnce kapalı olan kapının şu<br />

anda aÖık olmasına son derece şaşırdıklarını, dehşetle kadınların ÇlÅlerine bakmakta<br />

olduklarını, bir dakika geÖmeden de, katilin az Çnce burada bulunduğunu <strong>ve</strong> yanlarından<br />

geÖip bir yerlere gizlenmeyi başardığını, hatta gizlendiği yerin bos daire olduğunu, kendileri<br />

yukarı Öıkarken katilin yÅzde yÅz orada beklemekte olduğunu dÅşÅnebileceklerini Öok, ama<br />

Öok iyi biliyordu. Buna rağmen, ilk dÇnemece daha yÅz -adım kadar yolu olduğu halde, yine<br />

de adımlarını hızlandırmaya cesaret edemiyordu. "Hemen şuradaki apartmanlardan birine<br />

girip gizlensem mi acaba? Hayır, bu daha da tehlikeli olur! Baltayı bir yere atsam mı? Yoksa<br />

bir arabaya mı binsem? Hayır. Bu Öok daha tehlikeli olur!"<br />

Sonunda işte dÇnemeÖ! Kendinden geÖmişÖesine yana saptı. Yarı yarıya kurtulmuş sayılırdı<br />

artık, bunu Öok iyi biliyordu; burada daha az kuşku uyandırırdı, Åstelik Öok kalabalık bir.<br />

sokaktı burası, bir kum taneciği gibi yitip giderdi burada. Ama şu ana kadar Öektikleri onu<br />

Çylesine gÅÖten dÅşÅrmÅştÅ ki, adım atarken bile zorlanıyordu. YÅzÅ gÇzÅ ter iÖinde kalmıştı,<br />

boynu sırsıklamdı. Kanalın oraya vardığında adamın biri laf attı kendisine. "Bu nasıl iÖme<br />

bÇyle ahbap!"<br />

HiÖ iyi hissetmiyordu kendini, yol uzadıkÖa durumu daha da .kÇtÅleşiyordu. Yine de, kanalın<br />

oraya varınca, birden, kalabalığın azaldığını, farkedilebileceğini dÅşÅnÅp nasıl korktuğunu,<br />

nasıl gerisin geri o kalabalık sokağa dÇnme isteği duyduğunu hatırladı. Ayakta duramayacak<br />

bir halde olmasına rağmen, kestirme yoldan değil, sapa yollardan dolaşarak evine dÇndÅ.<br />

Apartman kapısından iÖeri girerken de kendine gelebilmiş değildi; baltanın hélé Åzerinde<br />

bulunduğunu, ancak merdi<strong>ve</strong>nleri Öıkarken hatırlayabilmişti. Oysa Çnemli bir sorundu bu;<br />

kimseye sezdirmeden yerine koymalıydı baltayı. BÇyle yap'ma-yıp da, daha sonra rastgele bir<br />

avluya fırlatıp atmasının Öok da- , ha uygun olabileceğini dÅşÅnecek durumda değildi.<br />

116


Ama işleri yolunda gitti. Kapıcının kapısı kapalı olmakla birlikte kilitli değildi: Bu duruma<br />

gÇre, bÅyÅk olasılıkla kapıcı iÖerdeydi; ama o durum yargılaması yapma yeteneğini Çylesine<br />

yitirmişti ki, hiÖbir şey dÅşÅnmeden kapıyı aÖıp iÖeri girdi. Eğer kapıcı iÖerde olsa <strong>ve</strong><br />

kendisine "Ne istiyorsun?" diye sorsaydı, belki de hiÖbir şey sÇylemeden adama baltayı<br />

uzatacaktı. Ama kapıcı yine iÖerde değildi, o da bÇylece baltayı eski yerine, sedirin altındaki<br />

tahtaların arasına sokabildi. Kendi odasına Öıkıncaya kadar da hiÖ kimseye, canlı hiÖbir<br />

varlığa rastlamadı... Ev sahibi kadının kapısı kapalıydı. Odasına girer girmez kendini olduğu<br />

gibi divanın Åzerine attı. Uyumuyordu, ama kendinde de değildi. O sırada biri odasına girse,<br />

hemen yerinden fırlar <strong>ve</strong> bağırmaya başlardı. Birtakım dÅşÅnce kırıntıları uÖuşup duruyordu<br />

kafasında, ama bÅtÅn Öabasına rağmen bunları yakalayamıyor, hiÖ birinin Åzerinde<br />

duramıyordu...<br />

117<br />

ikinci BÇlÅm<br />

Uzunca bir sÅre bÇyle yattı. Arada bir uyanır gibi oluyor <strong>ve</strong> gecenin Öok ilerlemiş olduğunu<br />

farkediyordu, ama kalkmak aklına bile gelmiyordu. Sonunda ortalığın gerÖekten ağardığını<br />

farketti*. Divanda sırtÅstÅ yatıyordu <strong>ve</strong> yarı baygın durumu hélé sÅrÅyordu. Her gece saat ÅÖ<br />

sularında penceresinin altından gelen korkunÖ Öığlıkları yeniden duydu <strong>ve</strong> bu Öığlıklara<br />

uyandı. "Sarhoşlar meyhaneden dağılıyorlar. Demek saat ikiyi geÖiyor..." diye dÅşÅndÅ. Sonra<br />

birden sanki biri kendisini divandan koparmış gibi fırladı. "Ne! Saat ikiyi mi geÖiyor?"<br />

Divana oturdu <strong>ve</strong> birden her şeyi anımsadı.<br />

İlkin Öıldırmakta olduğunu sandı. MÅthiş ÅşÅyordu. Ama ÅşÅmesi, kendisi daha uykudayken<br />

başlayan sıtmadandı. Şimdi ise zangır zangır bir titremeye tutulmuştu. Kapıyı aÖıp Öevreyi<br />

dinledi: evde herkes derin uykudaydı. àstÅnÅ başını, odasını şaşkınlıkla gÇzden geÖiriyor <strong>ve</strong><br />

dÅn gece nasıl olup da kapıyı sÅrgÅlemeden yattığını, bir tÅrlÅ anlayamıyordu. Yalnızca<br />

elbiselerini değil, şapkasını bile Öıkarmadan kendisini olduğu gibi divana alı<strong>ve</strong>rmişti, şapkası<br />

yere yuvarlanmıştı, aşağıda yastığa yakın bir yerde duruyordu. "Gece birisi iÖeri girseydi ne<br />

dÅşÅnÅrdÅ acaba? Herhalde sarhoş olduğumu sanırdı. Ama..." Fırlayıp kÅÖÅk penceresine<br />

koştu. Hava oldukÖa aydınlanmıştı. àzerinde leke kalmış olup olmadığını anlamak iÖin<br />

tepeden tırnağa ÅstÅnÅ basını kontrol etti. Ama bÇyle olmazdı bu iş. Soğuktan tir tir<br />

titremesine karşın soyundu <strong>ve</strong> bÅtÅn giysilerini dikkatle gÇzden geÖirdi. Son ipliğine varana<br />

dek her yanına dikkatle baktı giysilerinin, yine de kendine gÅ<strong>ve</strong>nemedi, bu işi ÅÖ kez yineledi.<br />

Galiba hiÖ leke yoktu. Yalnız pantolonunun paÖaları yer yer eprimiş, aşağı sarkmıştı,<br />

buralarda kurumuş birkaÖ<br />

* Mevsim gereği Petersburg'da Öok kısa bir karanlıktan sonra "beyaz gece-ler'in başladığını<br />

gÇzÇnÅnde bulundurmak gerek. (äev.)<br />

l ke gÇrdÅ. Sustalı Öakısıyla, sarkan parÖaları kesti. Galiba artık bir şey kalmamıştı. Birden<br />

kocakarının para Öantasıyla, sandıktan aldığı Çteki eşyaların hélé Åzerinde olduğunu anımsadı.<br />

Bunca sÅredir Åzerinde durmuştu bunlar <strong>ve</strong> o Öıkarıp gizlemeyi dÅşÅnmemişti! Hatta az Çnce,<br />

giysilerini gÇzden geÖirirken bile farketmemişti onların ceplerinde olduğunu! "Ne oluyor<br />

bana!" diye dÅşÅndÅ. Hemen ceplerinde ne varsa masanın Åzerine boşaltmaya başladı. Her<br />

şeyi Öıkardıktan, hatta bir şey kalmadığından emin olmak iÖin ceplerini ters yÅz ettikten sonra,<br />

bunları toparlayıp odanın en dip kÇşesine gÇtÅrdÅ. Burada, duvarın dÇşemeyle birleştiği yerde<br />

duvar kéğıdı yırtılmış <strong>ve</strong> bir delik oluşmuştu. Raskolnikov hemen ceplerinden boşaltıp<br />

biraraya topladığı şeyleri bu deliğin iÖine, duvar kéğıdının arkasına tıkıştırmaya başladı. "Bu<br />

iş de oldu! Para Öantası da iÖinde, hepsi ortadan kalktı!" Tam deliğin ÅstÅnde dışarı doğru<br />

kabaran duvar kéğıdını anlamsız bakışlarla seyrediyor <strong>ve</strong> bu işi de başardığına seviniyordu.<br />

Sonra birden korkuyla irkiidi, umutsuzluk iÖinde. "Tanrım! Ne yapıyorum ben! diye<br />

mırıldandı. Saklanmış mı oldu yani şimdi bunlar? BÇyle saklanır mı bir şey."<br />

İşin doğrusu, yalnızca para olacağını dÅşÅnmÅş, eşyayı hiÖ hesaba katmamıştı, bu nedenle de<br />

Çnceden bir yer ayarlama-mıştı. "Neye seviniyorum şimdi ben?" diye dÅşÅndÅ. "Sevinecek bir


şey var mı ortada? BÇyle mi gizlenir eşya? Akıl, sağduyu Öoktan bırakmış beni!" Kendinden<br />

geÖmişcesine divana oturdu, dayanılmaz bir titreme nÇbetine yakalanmıştı gene.<br />

Kendiliğinden bir hareketle, yanı başındaki iskemlenin Åzerinde duran, yırtık, eski, ama sıcak<br />

tutan kışlık paltosuna uzandı, paltoyu Åzerine Öeker Öekmez uyku <strong>ve</strong> nÇbetle kendinden geÖti.<br />

Beş dakika geÖmeden yerinden fırladı <strong>ve</strong> Çfkeyle Åzerinden Öıkardığı giysilerin Åzerine atıldı:<br />

"Daha hiÖbir şey yapmamışken nasıl yeniden uykuya dalabiliyorum? İşte, tam dÅşÅndÅğÅm<br />

gibi, daha ilmiği sÇkmemişim! Ne kadar Çnemli oysa! BÇyle Çnemli bir kanıt yok edilmez<br />

mi?" İlmiği kopardı, Öabucak yırtıp kÅÖÅk parÖalara ayırdı <strong>ve</strong> yastığının altındaki Öamaşırların<br />

arasına sokuşturdu. "Yırtık bez parÖaları hiÖbir zaman kuşku uyandırmaz; bu bÇyle, galiba<br />

bÇyle!" Odanın ortasında dikilmiş,<br />

119<br />

bir şey unutup unutmadığını anlamak iÖin, mÅthiş gergin/mÅthiş dikkatli Öevreyi gÇzden<br />

geÖiriyor, bir yandan da mırıldanıyordu. Her şey! Hatta belleğini, en basitinden akıl yÅrÅtme<br />

yeteneğini yitirmekte olduğuna inanmaya başlamıştı <strong>ve</strong> bu durum ona korkunÖ acı <strong>ve</strong>riyordu.<br />

"Daha şimdiden mi başlıyor? Şimdiden mi başladım pişman olmaya? E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, ta kendisi."<br />

GerÖekten de, az Çnce pantolonunun parÖalarından kestiği eprimiş, sarkmış parÖalar, odanın<br />

tam ortasında, yerde sÅrÅnÅyordu; odaya biri girecek olsa kesinkes ilk bunları gÇrÅrdÅ. "Ne<br />

oluyor bana bÇyle?" diye bağırdı yeniden: kendinden, geÖmiş gibiydi.<br />

Bu sırada tuhaf bir şey geldi aklına: ya giysilerim tÅmden kan iÖindeyse, pek Öok leke var da<br />

ben gÇremiyorsam? äÅnkÅ aklım, zihnim, kavrayışım sağlıklı değil... Birden, para Öantasının<br />

da kanlanmış olduğunu anımsadı. "Eyvah! Üyleyse cebin de kanlanmış tır, ÖÅnkÅ cÅzdanı<br />

kanlı kanlı sokmuştum cebime!" Hemen cebini ters yÅz etti; gerÖekten de astarda kan lekeleri<br />

vardı! Zafer kazanmışÖasına sevindi, derin derin iÖ geÖirip, "Demek ki, aklım başımda daha"<br />

diye dÅşÅndÅ, "Cebimin kanlanmış olabileceğini akledebildiğime gÇre, demek daha doğru<br />

dÅşÅnebiliyorum... Sıtmanın etkisiyle bir anlık bir bellek yitimiydi deminki, sayıklamaydı..."<br />

Ve pantolonunun sol cebinin astarını olduğu gibi sÇkÅp Öıkardı. Bu sırada gÅneş sol ayağının<br />

Åzerine vurmuştu: kundurasının aÖık ucundan gÇrÅlen Öorabının burnunda da kan lekesi var<br />

gibiydi. Fırlatıp attı kundurasını: "GerÖekten de kanlanmış! äorabın burnu olduğu gibi kan<br />

iÖinde!" Demek bir ara kan birikintisine basmıştı... "Ne yapayım şimdi ben bunları? Bu<br />

Öorabı, bu cep astarını, paÖalarımdan kestiğim bu kanlı kumaş parÖalarını..?"<br />

Kumaşlar avucunun iÖinde, odanın ortasında dikilmiş duruyordu. "Sobaya mı atayım? Ama<br />

Çnce sobadan başlarlar aramaya. Yakayım mı? İyi ama neyle? Bir kibritim bile yok. Hayır, en<br />

iyisi Öıkmak <strong>ve</strong> hepsini dışarda bir yerlere atmak. E<strong>ve</strong>t e<strong>ve</strong>t, atmak! Hem de şimdi, hiÖ zaman<br />

yitirmeden!.." Yeniden divana otururken aklından bunlar geÖiyordu, ama dÅşÅndÅğÅ şeyi<br />

yapacak yerde, başı yeniden yastığa dÅştÅ, yeniden karşı konulmaz titremelerle sarsıldı <strong>ve</strong><br />

yeniden paltosunu Åzerine Öekti.<br />

BirkaÖ saat gibi uzunca bir sÅre hep aynı şeyleri yineleyip durdu. "Hemen şimdi, hiÖ<br />

ertelemeden, doğruca dışarı Öıkıp defetmeli-yim bunları, gÇzlerden ırak etmeliyim! Şimdi,<br />

hemen şimdi!" BirkaÖ kez divandan fırlayıp kalkacak gibi oldu, ama kalkamadı. Uyanıp<br />

tÅmÅyle kendine gelebilmesi, ancak oda kapısının şiddetli vurulmasıyla oldu.<br />

Nastasya'ydı gelen, bir yandan kapıyı yumrukluyor, bir yandan bağırıyordu:<br />

"AÖsana kapıyı! ÜldÅn mÅ be adam! Durmadan uyuyor! BÅtÅn gÅn kÇpekler gibi uyuyor!<br />

E<strong>ve</strong>t, tam kÇpekler gibi! AÖ şu kapıyı, saat onu geÖiyor..!" Bir erkek sesi:<br />

"Belki de odasında yok" dedi. "Eyvah!.. Kapıcının sesi bu... Ne istiyor acaba?" Hemen kalktı,<br />

divana oturdu. YÅreği Çylesine Öarpıyordu ki, gÇğsÅ Öatlayacak gibiydi.<br />

"Kapıyı arkadan Öengellemiş ya..." diye itiraz etti Nastasya. "Arkadan kapı kilitlemeye de<br />

başlamış beyimiz! Sanki kaÖıracaklar kendisini! AÖsana kafasız herif şu kapıyı, aÖ <strong>ve</strong> uyan!"<br />

"Ne istiyorlar? Kapıcı neden gelmiş? Her şey anlaşılıyor. Di-rensem mi, yoksa aÖsam mı<br />

kapıyı? Mahvoldum!..."


Yerinden hafifÖe doğruldu, Çne doğru uzanıp Öengeli kaldır-dı, kapıyı aÖtı. Odası Çylesine<br />

kÅÖÅktÅ ki, işte bÇyle oturduğu yerden bile aÖabiliyordu kapıyı. Nastasya ile kapıcı girdiler<br />

iÖeri.<br />

Nastasya tuhaf bir bakışla sÅzÅyordu kendisini. Raskolnikov kışkırtıcı, ama aynı zamanda<br />

umutsuz bakışlarını kapıcıya dikti. Beriki hiÖbir şey sÇylemeden/ikiye katlanmış, mÅhÅrlÅ bir<br />

kéğıt uzattı kendisine.<br />

"Resmi bir yazı" dedi kéğıdı uzatırken, "daireden..." "Ne dairesinden?.."<br />

"Polisten yani... Oraya, merkeze Öağırıyorlar. Hangi daire olduğu belli..."<br />

"Polis mi? NiÖin?"<br />

"Nerden bileyim ben! Madem Öağırıyorlar, git..."<br />

121<br />

Kapıcı bunları sÇyledikten sonra dikkatle ona baktı, odaya bir gÇz gezdirdi, sonra Öıkmak iÖin<br />

arkasını dÇndÅ.<br />

Nastasya, bakışları hélé onun Åzerinde:<br />

"Sakın sen iyiden iyiye hastalanmış olmayasın?" dedi. Bu sÇz Åzerine kapıcı bir an başını<br />

Öevirip baktı. "DÅnden beri ateşin var..." diye ekledi Nastasya.<br />

Raskolnikov susuyor, kapıcının <strong>ve</strong>rdiği kéğıdı aÖmadan elinde tutuyordu.<br />

"İstersen kalkma" diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini Nastasya; delikanlının kalkmak iÖin divandan<br />

bacaklarını sarkıttığını gÇrmÅş, acımıştı. "Hastasın, gitme, sen gitmedin diye ÇldÅrecek<br />

değiller ya... Elinde ne var Çyle?"<br />

Delikanlının bakışları eline gitti; pantolon paÖalarından kestiği parÖalarla, Öorap <strong>ve</strong> cep astarı<br />

sağ elinde duruyordu. Elinde onlarla uyumuştu. Sonraları, bunun Åzerinde durup<br />

dÅşÅndÅğÅnde, arada bir ateşler iÖinde uyanıp, yarı uykulu, bu paÖavraları elinde sımsıkı<br />

tuttuğunu <strong>ve</strong> yeniden bunlarla uykuya daldığını anımsayacaktı.<br />

Nastasya her zamanki sinirli kahkahalarından birini patlattı: "Şuna da bakın, sanki hazineymiş<br />

gibi nasıl tutmuş paÖavraları, uykusunda bile bırakmıyor..!"<br />

Delikanlı elindeki paÖavraların hepsini Öabucak paltosunun altına sokuşturdu, bakışlarını<br />

Nastasya'ya dikti. Şu anda pek Çyle sağlıklı dÅşÅnebilecek, akıl yÅrÅtebilecek durumda<br />

değildi, ama kendisini yakalamak iÖin gelinmiş bir adama da bÇyle davranılmayacağını<br />

hissedebiliyordu.<br />

"İyi ama, ya polisten gelen şu Öağrı kéğıdı..?"<br />

"äay iÖer miydin? İstersen getirebilirim, biraz kaldı."<br />

Delikanlı ayağa, kalkarken:<br />

"Yo, hayır" diye mırıldandı. "äıkacağım, hemen şimdi Öıkıyorum..."<br />

"Peki merdi<strong>ve</strong>nlerden inebilecek misin?" "İnerim."<br />

"Nasıl istersen."<br />

Kapıcının arkasından Nastasya da Öıktı. Raskolnikov hemen ışığa gitti <strong>ve</strong> Öorabıyla pantolon<br />

paÖalarını gÇzden geÖirmeye<br />

122<br />

başladı. "Leke var ama fazla belli değil: tozlanıp kirlenmekten <strong>ve</strong> sÅrtÅnmekten belirsiz<br />

olmuş. Ünceden bilmeyen hiÖbir şey anlamaz. Nastasya da, Öok şÅkÅr, uzaktan hiÖbir şey<br />

farketmedi!" Sonra telaşla Öağrı kéğıdını aÖtı <strong>ve</strong> okumaya başladı; dikkatle, birkaÖ kez<br />

okuduktan sonra ancak anlayabildi kendisinden ne istenildiğini. Mahalle karakolundan<br />

yapılmış sıradan bir Öağrıydı bu: bugÅn saat dokuzbuÖukta karakola gidip komiseri gÇrmesi<br />

isteniyordu.<br />

Acık bir şaşkınlıkla: "Ne zaman haberleri oldu ki?" diye dÅşÅndÅ. "Yoksa polisle ne işim<br />

olacak benim! Hem niÖin bugÅn? Tanrım! Ne olacaksa varsın bir an Çnce olsun!" Az kalsın<br />

dizÖÇ-kÅp dua etmeye başlayacaktı, ama birden gÅlÅmsedi: dua etmek isteyişine değil,<br />

kendineydi gÅlmesi. äabucak giyinmeye başladı. "Mahvolurmuşum!.. Olursam olayım!<br />

äorabı da giymeli! Toz toprak iÖinde izler tÅmden yokolur gider." Ama giymesiyle Öıkarması


ir oldu: korku <strong>ve</strong> tiksinti duymuştu. Başka Öorabının olmadığı aklına gelince yeniden giydi<br />

Öıkardığı Öorabı <strong>ve</strong> yemden gÅldÅ: bir yandan tir tir titriyor, bir yandan "BÅtÅn bunlar<br />

koşullara bağlı şeyler", diye geÖiriyordu kafasından, 'gÇreli şeyler, yani bir biÖimsellik<br />

sorunu... Arna yine de giydim işte... Giyerek son <strong>ve</strong>rdim bu işe!" GÅlÅmsemesi birden<br />

umutsuzluğa dÇndÅ: "Hayır, gÅcÅm yetmeyecek..." diye dÅşÅndÅ. Ayakları titriyordu.<br />

"Korkudan!" diye mırıldandı kendi kendine. Başı dÇnÅyor, ateşten ağrıyordu. Odasından Öıkıp<br />

merdi<strong>ve</strong>nlere doğru yÅrÅrken sÇylenmeye devam etti: "Tuzak bu! Tuzağa dÅşÅrmek istiyorlar<br />

beni... Şaşırtmak istiyorlar... BÇyle sayıklamalı bir durumda bulunuşum Öok kÇtÅ... Aptalca<br />

birtakım yalanlar sÇylemesembari..."<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerde birden her şeyi duvar kéğıdının arkasındaki delikte bıraktığını hatırladı.<br />

"Yoksa arama yapmak iÖin kendisinin Öıkmasını Çzellikle mi sağlıyorlardı? Durdu. Ama<br />

Çylesine umutsuz, Çylesine ÇlÅmÅ bile umursamaz bir durumdaydı ki, elini sallayıp inmeye<br />

başladı.<br />

"Ne olacaksa bir an Çnce olsun!.."<br />

Dışarısı yine dayanılmaz derecede' sıcaktı. GÅnlerdir tek damla yağmur dÅşmemişti. Yine toz<br />

toprak iÖindeydi her yan,<br />

123<br />

yine tuğla, kireÖ yığınları/ meyhanelerden yayılan pis kokular, adım başında sarhoşlar, Finli<br />

gezgin satıcılar, gÇlgelik yerlere uzanmış arabacılar dolduruyordu sokakları. GÅneş gÇzlerini<br />

Çylesine kamaştırdı ki, bir an hiÖbir şey gÇremez oldu, başı iyiden iyiye dÇnmeye başladı. Her<br />

sıtmalının parlak gÅn ışığına Öıktığında duyacağı olağan duyumsamalardı bunlar.<br />

DÅnkÅ sokağın kÇşesine gelince, acılı, telaşlı bir bakışla o e<strong>ve</strong> bir gÇzattı... ama hemen ayırdı<br />

bakışlarını.<br />

Karakola iyice yaklaşmıştı artık. "Sorarlarsa sÇylesem mi acaba?.." diye dÅşÅndÅ bir an.<br />

Karakolla oturduğu ev arası bir Öeyrek <strong>ve</strong>rst kadardı. Bu yakınlarda yeni bir apartmanın<br />

dÇrdÅncÅ katında yeni bir daireye taşınmıştı karakol. Eski binasındayken, Raskolnikov bir<br />

ara, ama Öok eskiden, şÇyle bir uğradığını anımsadı karakola. Kapıdan girince sağdaki<br />

merdi<strong>ve</strong>nden elinde bir defterle bir mujiğin indiğini gÇrdÅ. "Herhalde kapıcı... O zaman<br />

karakol da yukarda..." diye dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nlerden rastgele Öıkmaya başladı. Kimseye bir<br />

şey sormak istemiyordu.<br />

DÇrdÅncÅ kata geldiğinde "İÖeri girer girmez diz ÖÇkÅp her-şeyi anlatacağım" diye dÅşÅndÅ.<br />

Merdi<strong>ve</strong>nler dik <strong>ve</strong> dardı, Åstelik de bulaşık suyu gibi pis birtakım stılarla ıslaktı. DÇrt kattaki<br />

bÅtÅn dairelerin mutfakları bu merdi<strong>ve</strong>ne aÖılıyor <strong>ve</strong> bÅtÅn gÅn aÖık duruyordu. Bu nedenle<br />

olacak merdi<strong>ve</strong>nler Öok da sıcaktı. Koltuklarında defterler, kapıcılar <strong>ve</strong> kadınlı erkekli pek Öok<br />

ziyaretÖi inip Öıkıyordu merdi<strong>ve</strong>nlerden. Karakolun kapısı da ardına kadar aÖıktı. Raskolnikov<br />

iÖeri girdi, aralıkta durdu. Kimi oturan, kimi ayakta duran bir sã- : rÅ mujik vardı burada.<br />

İÖerisi Öok sıcaktı, bu yetmezmiş gibi bir de, pis kokulu bir bezir Åzerine Öekilmiş yeni<br />

yağlıboyaların mide bulandırtıcı kokuları kaplamıştı ortalığı. Burada biraz bekledikten sonra<br />

Raskolnikov az ilerdeki odaya girmeye karar <strong>ve</strong>rdi. KÅÖÅk, tavanları alÖak odalardı hepsi.<br />

Karşıkonulmaz bir sabırsızlık onu hep biraz daha ilerlemeye itiyordu. Kimsenin de ona<br />

aldırdığı yoktu. İkinci odada kendisinden biraz daha iyi giyimli bir kaÖ yazıcı oturmuş yazı<br />

yazıyorlardı. Tuhaf birtakım insanlardı bunlar. Raskolnikov iÖlerinden birine yanaştı.<br />

124<br />

"Ne istiyorsun?"<br />

Raskolnikov Öağrı kéğıdını gÇsterdi.<br />

"Üğrenci misiniz?" diye sordu adam kéğıda bakıp.<br />

"E<strong>ve</strong>t, eski Çğrenci."<br />

Merak <strong>ve</strong> ilgiden yoksun gÇzlerle bakıyordu yazıcı. Bakışlarında sabit bir dÅşÅnceden başka<br />

birşey olmayan darmadağınık bir adamdı bu.


"Adam herşeye boş<strong>ve</strong>rmiş... Kendisinden bir şey Çğrenebilmem mÅmkÅn değil."<br />

"Siz şu odaya, sekretere bir başvurun..." dedi adam: parmağıyla son odayı gÇsteriyordu.<br />

Raskolnikov yazıcının gÇsterdiği odaya (bastan dÇrdÅncÅydÅ) girdi. KÅÖÅcÅk bir odaydı<br />

burası da <strong>ve</strong> Öok kalabalıktı. Yalnız buradakilerin giyim kuşamları daha dÅzgÅnceydi.<br />

ZiyaretÖiler arasında iki de kadın gÇze Öarpıyordu. Kadınlardan biri yoksul giyimliydi, yas<br />

tuttuğu anlaşılıyordu; sekreterin masasının karşısında oturmuş, onun sÇylediği bir şeyleri<br />

yazıyordu. Üteki kadınsa Öok şişman, kıpkırmızı yanaklı, lekeli yÅzlÅ, gÇsterişlice bir şeydi;<br />

son derece sÅslÅ bir giysi vardı Åzerinde, gÇğsÅne de Öay tabağı bÅyÅklÅğÅnde bir broş<br />

takmıştı. Masadan az Çtede durmuş, bir şey bekliyordu. Raskolnikov sekretere Öağrı kéğıdını<br />

uzattı. Sekreter kéğıda bir gÇzattıktan sonra, "Bekleyin" dedi <strong>ve</strong> yaslı kadına yazdırdığı yazıya<br />

devam etti.<br />

Raskolnikov rahat bir soluk aldı. "Herhalde o iş iÖin değil!" Yavaş yavaş Åzerindeki korkuyu<br />

atıyor, olanca gÅcÅyle kendine gelmeye Öalışıyordu.<br />

"SÇyleyeceğim aptalca bir sÇz, yapacağım en kÅÖÅk bir dikkatsizlikle kendimi ele<br />

<strong>ve</strong>rebilirim!,. Burası da amma havasız..! àstelik Öok sıcak... Basım daha Öok dÇnÅyor gibi...<br />

Aklım da karmakarışık..."<br />

Perişan durumda hissediyordu kendini, toparlanamayaca-ğından korkuyordu. İlgisiz bir şeyler<br />

dÅşÅnmeye, ne olursa olsun kafasını başka şeylerle uğraştırmaya zorluyor, ama başaramıyordu.<br />

Başaramıyordu, ÖÅnkÅ kafasının karmakarışıkiığma ek olarak, sekreter de fazlasıyla<br />

ilgisini Öekiyordu: yÅzÅne bakıp bir şeyler Öıkarmak istiyordu. Yirmi iki yaşlarında, genÖten<br />

bi-<br />

125<br />

"äağırmışlar..." dedi Raskolnikov. "Bir Öağrı kağıdı aldım..."<br />

Hemen kéğıtlarından başını kaldıran sekreter:<br />

"Borcunu Çdemesi iÖin getirilmiş bir Çğrenci efendim" dedi, Sonra Raskolnikov'a bir defter<br />

uzatıp parmağıyla bir yeri gÇsterdi: "İşte, şurası! Okuyun..!"<br />

"Para mı? Ne parası..? Üyleyse... O iş iÖin değil Öağırmaları!" SevinÖten titredi Raskolnikov,<br />

anlatılmaz bir hafiflik duyuyordu iÖinde, sanki omuzlarından dağ gibi bir yÅk kalkmıştı.<br />

Her neye kızdıysa, bu kızgınlığı gitgide artmakta olara teğmen:<br />

"Saygıdeğer efendimiz sÇylerler mi acaba, saat kaÖta gelmeleri yazılmış buraya?" diye<br />

bağırdı. "Sizden saat dokuzda gelmeniz istenmiş, oysa şimdi saat onbiri geÖiyor!"<br />

Nedense hiÖ beklemediği bir Çfkeye kapılan, dahası, bu Çfkesinden biraz da zevk duyan<br />

Raskolnikov, adamı kÅÖÅk gÇrdÅğÅnÅ belirtmek istercesine yÅzÅnÅ ona tam dÇnmeden <strong>ve</strong><br />

bağırarak:<br />

"Daha Öeyrek saat Çnce getirdiler Öağrıyı" dedi. "Hasta halimle buraya geldiğime şÅkredin!"<br />

"Rica ederim bağırmayın!"<br />

"Ben bağırmıyorum, kendimi bilen biri gibi konuşuyorum ben. Asıl bağıran sizsiniz! Ve ben<br />

bir Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisiyim, kendime bÇyle bağrılmasına izin <strong>ve</strong>remem!"<br />

Komiser yardımcısı Öileden Öıkmıştı, Çylesine ki, bir an ne diyeceğini şaşırdı, ağzı kÇpÅrdÅ,<br />

sonra yerinden fırlayarak:<br />

"Rica ederim, şus-sun!" diye bağırdı. "Resmi bir gÇrev yerin-desiniz. Ka-ba-lık edemezsiniz!"<br />

Raskolnikov yine bağırarak:<br />

"Siz de resmi bir gÇrev yerindesiniz!" dedi. "àstelik bağırmanız bir yana, burada bulunan<br />

herkesi hiÖe sayıyor <strong>ve</strong> sigara iÖiyorsunuz!" Bunları sÇylediği iÖin bÅyÅk bir haz duydu.<br />

Sekreter gÅlÅmseyerek onlara bakıyordu. Ateşli teğmen apışıp kalmışa benziyordu. Sonunda<br />

doğallığını yitirmiş bir sesle bağırdı:<br />

"Bu sizi hiÖ ilgilendirmez! Siz lÅften sizden istenen şeye cevap <strong>ve</strong>rin! GÇsterin ona Aleksandr<br />

GrigoryeviÖ. Şikayet var<br />

127


hakkınızda! Borcunuzu Çdememişsiniz! àstelik bir de yavuz hırsız olup ev sahibini<br />

bastırıyorsunuz!"<br />

Ama Raskolnikov'un artık onu dinlediği yoktu, bilmeceyi bir an Çnce ÖÇzmek iÖin hemen<br />

sekreterin uzattığı kéğıdı aldı, birkaÖ kez okudu, ama bir şey anlamadı.<br />

"Ne bu?" diye sordu sonunda sekretere. "Üdemek zorunda olduğunuz bir borcunuz<br />

bulunduğunu gÇsteren bir borÖ senedi... Ya faizleri <strong>ve</strong> masraflarıyla birlikte bu borcu<br />

Çdeyeceksiniz, ya da ne zaman Çdeyebileceğiniz bildireceksiniz. Ayrıca, borcunuzu Çdeyene<br />

dek başkentten ayrılma-yacağınızı, mallarınızı satmayacağınızı <strong>ve</strong> gizlemeyeceğinizi de<br />

taahhÅt edeceksiniz.. Üte yandan alacaklı, mallarınızı satmakta <strong>ve</strong> size yasa hÅkÅmlerinin<br />

uygulanması iÖin girişimde bulunmakta serbesttir."<br />

"Ben... Kimseye borÖlu değilim ki!"<br />

"Orası bizi ilgilendirmez. Dul bayan Zarnitsına'ya <strong>ve</strong>rdiğiniz . <strong>ve</strong> vadesinde Çdemediğiniz iÖin<br />

karsı tarafın yasalara uygun olarak protesto ettiği <strong>ve</strong> sonra saray mÅşaviri Cebarov'a ciro ettiği<br />

yÅz on beş rublelik bir borÖ senedi getirdiler bize; sizi buraya iste bu sorunla ilgili ifadenizi<br />

almak iÖin Öağırdık." "Ama o kadın benim ev sahibim!.." "Ev sahibinizse ne olmuş?.."<br />

Sekreter hem acıyan, hem aşağılayan bir bakışla bakıyordu; bakışlarında aynı zamanda,<br />

yaşamın Öetin yanlarıyla ilk kez karşılaşan bir acemiye, "E, şimdi nasılsın bakalım aslanım?"<br />

der gibi bir ÅstÅngelrnişlik havası da vardı.<br />

Ama şu anda borÖ senedi, para Çdemesi gerektiği umurunda olabilir miydi Raskolnikov'un?<br />

Onun iÖin şuncacık ÅzÅlmeye, hatta en kÅÖÅk bir ilgiye değer miydi bÇyle bir şey? Üylece<br />

ayakta duruyor, okuyor, dinliyor, karşılık <strong>ve</strong>riyor, dahası, kendisi birtakım sorular soruyordu:<br />

ama bunların hepsini mekanik olarak yapıyordu. Şu anda onun bÅtÅn varlığını dolduran tek<br />

duygu, her tÅrlÅ ÇngÇrÅden, ÖÇzÅmlemelerden, gelecekle ilgili fal bakarcasına yapılan<br />

tahminlerden, kuşkulardan, sorulardan... uzak bir tehlikeden kurtulmuşluk duygusu, kendini<br />

korumuş olmanın doğurduğu sevinÖti. Hayvanca bir sevinÖ... sÇzÅn<br />

tam .anlamıyla bÇyle bir sevinÖle doluydu bu an. Ama tam bu sırada mÅthiş bir gÅrÅltÅ<br />

koptu. Uğradığı aşağılanmanın <strong>ve</strong>rdiği sarsıntıdan hélé kurtulamamış olan teğmen, azalan<br />

Çzsaygısını yemden kazanmak iÖin olacak, odaya girdiği andan beri aptalca bir gÅlÅmseyişle<br />

kendisine bakıp duran zavallı "sÅslÅ kadın"ın Åzerine yÅrÅdÅ. äileden Öıkmış gibiydi.<br />

Gırtlağını yırtarcasrna:<br />

"Seni alÖak karı seni!" diye bağırdı (Yaslı kadın odadan Öıkmıştı). "Neler oldu yine geÖen<br />

gece senin orada? Ha? Yine sokak ortasında rezalet, edepsizlik?! Yine sarhoşluk, kavga! Gene<br />

kodes burnunda tÅtmeyebaşladı anlaşılan? KaÖ kez uyardım seni!.. Tam on kez, değil mi? Ve<br />

ne dedim: on birincisinde elimden kurtulamazsın... Sense her tÅrlÅ alÖaklığa devam<br />

ediyorsun!.."<br />

Raskolnikov'un bile elindeki kéğıt dÅştÅ <strong>ve</strong> kendisine bÇylesine saygısızca davranÅan kadına<br />

tuhaf tuhaf baktı; ama sorunun ne olduğunu Öabucak anladı, bÇylece de olup bitenleri<br />

birdenbire keyifle izlemeye başladı. Üylesine bÅyÅk bir zevkle dinliyordu ki konuşmaları,<br />

canı gÅlmek, kahkahalarla, katıla katıla gÅlmek istiyordu. Üylesine bozuktu sinirleri. Sekreter<br />

bir ara:<br />

"İlya PetroviÖ..." diye sÇze başlamak istediyse de, Çfkelendiği zaman teğmeni durdurmanın<br />

Öok zor olduğunu deneyleriyle bildiği iÖin, sÇyleyeceklerini daha uygun bir zamana erteledi.<br />

SÅslÅ kadına gelince, teğmenin gÅrlemesinden, şimşekler yağdırmasından Çnce Öok korkmuş,<br />

ama sonra, şaşılacak şey, sÇvgÅler ÖoğaldıkÖa <strong>ve</strong> ağırlaştıkÖa, kadının yÅzÅ sevimli bir hal<br />

almış, teğmene tatlı tatlı gÅlÅmsemeye başlamıştı. Yerinde kıpırdayıp duruyor <strong>ve</strong> sabırsızlakla<br />

sÇz sırasının kendisine gelmesini bekleyerek aralıksız re<strong>ve</strong>ranslar yapıyordu. Sonunda sÇz<br />

sırası ona geldi; su gibi bir Ruscayla, ama yere nohut dÇkÅlÅr gibi kuv<strong>ve</strong>tli bir Alman<br />

aksanıyla konuşmaya başladı:<br />

"Evimde ne gÅrÅltÅ patırtı, ne de kavga dÇvÅş oldu. Rezalet denebilecek bir olay da Öıkmadı.<br />

O adam, kendileri yani, sarhoş geldiler; size ben her şeyi anlatacağım yÅzbaşım... Benim


hiÖbir suÖum yok... Evim, soylu bir evdir yÅzbaşım, gelen herkese de soylu davranılır... Ve<br />

yÅzbaşım ben kendim hiÖbir zaman rezalet<br />

129<br />

Öıksın istemem. Kendileri zaten Öok sarhoş gelmişlerdi, tuttular ÅÖ şişe daha istediler... O<br />

adam yani... Sonra da bacaklarını kaldırıp ayaklarıyla piyano Öalmaya başladı. HiÖ hoş bir<br />

davranış değil, hele bÇyle soylu bir evde... Ve piyanomu kırdı... TÅmÅyle kırdı... äok, Öok<br />

yakışıksız bir davranıştı bu... Ben de bunu kendisine sÇyledim. Tuttu, eline bir şişe alıp<br />

herkesi gerisinden dÅrtÅklemeye başladı. Ben de ne yapayım, kapıcıyı Öağırdım, Karl geldi.<br />

Bu kez Karl'a saldırdı <strong>ve</strong> gÇzÅnÅ şişirdi. Henriette'in de gÇzÅnÅ şişirdi, bana da beş tokat attı.<br />

Soylu bir ev iÖin hiÖ yakışık almayan davranışlarda bulundu yÅzbaşım. Ben de, ne yapayım,<br />

bağırmaya başladım. O da kanala bakan pencereyi aÖıp, domuz yavrusu gibi bağırmaya<br />

başladı. Ne ayıp! Pencere aÖılır da hiÖ sokağa domuz yavrusu gibi bağırılır mı! Tuh-tuh-tuh!<br />

Kari da arkadan yanaşıp frakının eteğinden tuttu <strong>ve</strong> Öekti, ama onu pencereden uzaklaştırmak<br />

iÖin Öekmişti Kari, gelgele-lim, frakın eteği koptu. Bunun Åzerine bağırmaya, frakı iÖin<br />

kendisine on beş ruble Çdememiz gerektiğini sÇylemeye başladı. Ben de ÅÖ beşlik Öıkarıp<br />

kendisine istediğini <strong>ve</strong>rdim. Ve işte soylu bir e<strong>ve</strong> hiÖ yakışmayan bu konuk, yÅzbaşım, bÅtÅn<br />

bu rezaletleri Öıkardı! Sonra da, benim bÅtÅn gazetelerde sÇzÅm geÖer, size karşı Çyle bir<br />

yergi yazacağım ki... diye tehdit etti." "Demek, bir yazarmış kendisi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, yÅzbaşım, soylu bir e<strong>ve</strong> hiÖ yakışmayan bayağı bir konukmuş meğerse..."<br />

"Peki peki peki! Yeter artık! SÇylemiştim sana, sÇylemiştim, sÇylemiştim..."<br />

"İlya PetroviÖ!" diye anlamlı anlamlı yeniden seslendi sekreter. Komiser muavini hızla dÇnÅp<br />

sekretere baktı; beriki hafifÖe başını eğdi.<br />

"... işte bÇyle Laviza İvanovna", diye sÅrdÅrdÅ sÇzÅnÅ Komiser muavini, "son kez<br />

sÇylÅyorum size: eğer şu soylu evinizde bir kez daha rezalet Öıkacak olursa, kibarcası, sizi<br />

kendi ellerimle okşarım. Duydun mu? Demek bir edebiyatÖı, bir yazar, 'soylu bir ev'de,<br />

frakının kuyruğu iÖin on beş ruble aldı ha! BÇyledir işte bunlar!" Raskolnikov'a aşağılayıcı bir<br />

bakış fırlattı "İki ÅÖ gÅn Çnce meyhanelerden birinde de bir olay olmuştu: adam yemek<br />

130<br />

yemiş/ iş paraya gelince yan Öizmiş, 'sizin iÖin bir yergi yazayım da gÇrÅn' diye bir de gÇzdağı<br />

<strong>ve</strong>rmiş. GeÖen hafta da vapurda yine biri, devlet danışmanlarından birinin saygıdeğer ailesine,<br />

karısına <strong>ve</strong> kızına edepsizce laflar etmiş. Bir başkasını da geÖenlerde bir pastaneden sille tokat<br />

dışarı atmışlardı. Yazar, edebiyatÖı, Çğrenci, tellél takımı bÇyledir işte... Tukur gitsin hepsine!<br />

Sana gelince, Öek arabanı! Bundan bÇyle gÇzÅm Åzerinde olacak <strong>ve</strong> kendim gelip kontrol<br />

edeceğim şeni! Duydun mu?"<br />

Luiza İvanovna sağa sola hızlı re<strong>ve</strong>ranslar dağıtarak geri geri kapıya gitti, ama kapıda birden<br />

bir subaya kıÖıyla Öarptı. Karakol komiseri Nikodim FomiÖ'ti bu. Aydınlık yÅzlÅ, son derece<br />

gÇsterişli kumral favorileri olan sevimli bir adamdı. Luiza İvanovna nerdeyse yerlere kadar<br />

eğilerek bir re<strong>ve</strong>rans daha yaptı, sonra kÅÖÅk, sık adımlarla, seke seke uÖup gitti.<br />

Nikodim FomiÖ se<strong>ve</strong>cen, dostÖa gÅlÅmseyerek İlya Petro-viÖ'e.<br />

"Yine mi gÅrlemeler, yıldırımlar, şimşekler, kasırgalar?" dedi. Yine kafanın tası atmış, Öileden<br />

Öıkmışsın!.. Té merdi<strong>ve</strong>nlerden duydum sesini!.."<br />

İlya PetroviÖ, elinde birtakım kéğıtlar, bir masadan bir başka masaya geÖiyordu; yÅrÅrken ne<br />

yana adım atarsa, omuzlarını da o yana doğru oynatıyordu. Soylu bir kayıtsızlıkla <strong>ve</strong> kırıtarak:<br />

"Ah, hiÖ sormayın!" dedi. "Ürneğin şu bay yazar, yani Çğrenci daha doğrusu eski Çğrenci,<br />

hem borÖ senedi imzalamış, borcunu Çdemiyor, hem de oturduğu evi boşaltmıyor... Durmadan<br />

yakınmalar geliyor hakkında, ama o bunlarla ilgilenecek yerde, bana burada sigara<br />

iÖemeyeceğimi sÇylÅyor! Oysa asıl kabalaşan kendisi: işte şurada, bir bakın, ne şık bir<br />

gÇrÅnÅşÅ var değil mi!<br />

"Yoksulluk ayıp değil ki azizim, ne yapsın adam! BugÅn gene barut gibisin, bu aÖıkÖa belli<br />

oluyor." Nikolay FomiÖ, Raskolnikov'a se<strong>ve</strong>cenlikle bakarak sÅrdÅrdÅ sÇzlerim, "herhalde


sizi kızdırdı <strong>ve</strong> siz de dayanamayıp... Ama boşuna kızmışsınız. Ne diyorum size, son derece<br />

temiz yÅreklidir, kÇtÅlÅk nedir bilmez. Ama iste barut gibidir! Parlamasıyla sÇnmesi bir olur!<br />

SÇndÅğÅ zaman da ortada altın bir yÅrekten başka bir şey bulamazsınız! Alaydaki adı da<br />

'Barut teğmen'di zaten..."<br />

131<br />

İlya PetroviÖ pophoplanmaktan Öok sevinÖli, ama yine de somurtarak:<br />

"Ne alaydı ama!.." dedi.<br />

Raskolnikov birden orada bulunan herkese gÅzel bir şeyler sÇylemek iÖin dayanılmaz bir istek<br />

duydu iÖinde. Birden Niko-lay Fomic'e dÇndÅ <strong>ve</strong> sÇze ortadan girerek:<br />

"İnsaf, yÅzbaşım" dedi, "kendinizi benim yerime koyun... Eğer bir kabalık ettiysem<br />

kendilerinden hemen ÇzÅr dilemeye hazırım... Ben yoksul, hasta, sefaletin penÖesi altında<br />

ezilmiş (tam bu sÇzcÅğÅ kullanmıştı: "ezilmiş"...) bir Çğrenciyim. Daha doğrusu eski bir<br />

Çğrenci... Parasızlıktan bıraktım okulu. êma yakında param olacak. Annemle kızkardeşim<br />

"..." İlinde... Para gÇnderecekler bana; ben de borcumu Çdeyeceğim. Ev sahibim iyi bir<br />

kadındır, yalnız dÇrt aydır derslerimi kaybettim <strong>ve</strong> kirasını Çdeyemiyorum diye bana Çyle<br />

kızdı ki Çğle yemekleri gÇndermeyi bile kesti... Ve ben şimdi bu senedin neyin nesi olduğunu<br />

bir tÅrlÅ anlamıyorum! Ortada bir borÖ senedi var, o da benden bu senede gÇre para istiyor, iyi<br />

ama kendinizi benim yerime koyun, ne <strong>ve</strong>receğim ben ona?" Sekreter yeniden:<br />

"Orası bizi ilgilendirmez..." diyecek oldu "Size tÅmÅyle katılıyorum, ama izin <strong>ve</strong>rin<br />

aÖıklayayım..." diye sÇzlerini sÅrdÅrdÅ Raskolnikov: sekretere değil, Nikodim Fomic'e<br />

bakarak konuşuyordu, ama aynı zamanda kéğıtlarla uğraşıyormuş gibi yapan <strong>ve</strong> delikanlıyı<br />

kÅÖÅmsediği <strong>ve</strong> ona hiÖ Çnem <strong>ve</strong>rmediği izlenimi yaratmaya Öalışan İlya PetroviÖ'in de ilgisini<br />

Öekmeye Öalışıyordu. "Benim de kendi yÇnÅmden durumu aÖıklamama izin <strong>ve</strong>rin... àÖ yıldan<br />

beri, yani hemen hemen taşradan geldiğimden bu yana onun evinde otururum. Ve daha ilk<br />

gÅnden, yani evine geÖtiğim ilk gÅnden.... E<strong>ve</strong>t, ne diye aÖıklamayayım ki, daha ilk gÅnden<br />

kızıyla evlenmeye sÇz <strong>ve</strong>rdim, yani Çyle, bağlayıcı olmayan bir sÇz... GerÖi aşık falan<br />

değildim kıza, ama hoşuma da gitmiyor değildi... Tek kelimeyle, genÖlik işte... SÇylemek<br />

istediğim bu... Yani ev sahibim o zaman bana epeyce bir borÖ <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> ben, nasıl sÇylemeli,<br />

Çyle bir yaşam sÅrdÅm ki... Aklı bir karış havada biriydim o sıralar..."<br />

"Sizden gizli ilişkilerinizi soran olmadı beyefendi, hem bizim bunları dinlemeye de<br />

zamanımız yok..." İlya PetroviÖ havalı bir şekilde <strong>ve</strong> kabaca Raskolnikov'un sÇzÅnÅ kesmek<br />

istedi ama Raskolnikov coşkunlukla onu durdurdu <strong>ve</strong> birden konuşma gÅÖlÅğÅ Öekmeye<br />

başlamasına rağmen sÇzlerini sÅrdÅrdÅ:<br />

"Ama izin <strong>ve</strong>rin, izin <strong>ve</strong>rin de size her şeyin nasıl olup bittiğini anlatayım... Aslında sizinle<br />

aynı kanıdayım, belki gereksiz bunları anlatmak... Ama işte kız bir yıl Çnce tifodan ÇldÅ. Ben<br />

gene evde kiracı olarak oturmaya devam ettim. Ev sahibim şimdiki evine taşınır taşınmaz<br />

bana, hem de dostÖa bir havada sÇylÅyordu bunları, gÅ<strong>ve</strong>ninin tam olduğunu, bununla birlikte<br />

kendisine borcum olan yÅz on beş ruble iÖin bir borÖ senedi imzalayıp imzalayamayacağımı<br />

sordu. Ve kendisine bu senedi imzalar imzalamaz, bana ne zaman istersem, ne kadar istersem,<br />

yeniden borÖ <strong>ve</strong>rebileceğini <strong>ve</strong> ben borÖlarımı Çdeyinceye dek, onun sÇzleriyle sÇylÅyorum,<br />

bu senetten hiÖbir zaman, ama hiÖbir zaman yararlanmayacağını sÇyledi... Şimdiyse<br />

derslerimi . kaybettim <strong>ve</strong> yiyecek bir lokma ekmeğe muhtaÖ oldum diye senedi tahsile <strong>ve</strong>rmiş.<br />

Siz olsanız ne yaparsınız?"<br />

İlya PetroviÖ kÅstahÖa araya girdi:<br />

"Anlattığınız bu duygusal ayrıntıların bizi ilgilendiren bir yanı yok... Bir yÅkÅmlÅlÅk altına<br />

girmişsiniz, buna karşı ne diyeceksiniz, onu sÇyleyin bize, gÇzyaşartıcı aşk ÇykÅlerinizi de<br />

kendinize saklayın."<br />

Nikodim FomiÖ, o da bir masaya geÖmiş <strong>ve</strong> birtakım kéğıtları imzalamaya başlamıştı:<br />

"Sen de amma acımasızsın...!" diye mırıldandı. Utanmış gibi bir hali vardı.<br />

Bu arada sekreter:


"Yazsanıza dedi Raskolnikov'a."<br />

Raskolnikov Çzellikle kaba olmaya Öalışarak:<br />

"Ne yazayım?" dedi.<br />

"Size sÇyleyeceklerimi!."<br />

"GÅnah Öıkarmasından" sonra sekreter kendisine kÅÖÅmseyerek <strong>ve</strong> daha kaba davranıyormuş<br />

gibi geldi Raskolnikov'a. Ama, tuhaf şey, birden kimin ne dÅşÅndÅğÅnÅ hiÖ de umursa-<br />

133<br />

madiğim farketti. Bir anda gerÖekleşmiş bir değişmeydi bu. Oysa birazcık dÅşÅnebilseydi<br />

nasıl olup da polislerle bÇyle konuşabildiğine, onlara duygularını aÖabildiğine Öok şaşırırdı.<br />

Hem bu duygular da nereden Öıkmıştı? Tam tersine, yÅreği Çylesine bomboştu ki, şu anda bu<br />

karakol odası polislerle değil de, en sevdiği dostlarıyla dolu olsaydı bile, herhalde, onlara<br />

sÇyleyecek bir tek insanca sÇz bulamazdı. Yapayalnızlığın, tekbaşına kalmışlığın sonsuz acı<br />

<strong>ve</strong>rici karanlık duygularıyla dolu<strong>ve</strong>rmişti birden yÅreği. Ne İlya PetroviÖ'e iÖini boşaltması, ne<br />

de teğmenin karsısında alÖalmış olmasıydı şu anda yÅreğini altÅst eden şey. Ah! Şu anda ona<br />

neydi alÖalmış olmasından, kendine duyduğu saygıdan, birtakım teğmenlerden, Alman<br />

kadınlarından, tahsile <strong>ve</strong>rilmiş senetlerden,, karakollardan, polislerden..! Şu anda acaba diri<br />

diri yakılmaya mahkum edilse kılı kıpırdar mıydı? Bu da bir yana mahkumiyet kararını<br />

dikkatle dinleyebilir miydi? Şu ana kadar hiÖ bilmediği, ansızın bastırmış yepyeni bir<br />

duygunun etkisi altındaydı. Şu anda, değil az Çnceki gibi duygusal coşkunluğa kapılmak, her<br />

ne nedenle olursa olsun, karakola gelmemesi <strong>ve</strong> polislere -bu polisıler Çz kardeşleri bile<br />

olsalar- hiÖbir şekilde başvurmaması gerektiğini anlıyor, ya da hayır, anlamaktan Öok bÅtÅn<br />

varlığıyla duyumsuyordu: bu, şu ana kadar hiÖ bilmediği, tanımadığı, son derece tuhaf <strong>ve</strong><br />

korkunÖ birduyguydu. İsin en acı <strong>ve</strong>ren yanı da, bunun bilinÖli bir algılama, kavrama<br />

olmaktan Öok bir duygu, hem de ÇmrÅ boyunca tanıdığı en acı <strong>ve</strong>rici duygu olmasıydı.<br />

Sekreter ona bÇylesi durumlar iÖin klasikleşmiş bir metin yazdırmaya başladı, simdi<br />

Çdeyemeyeceğim, falan tarihte Çdemeye sÇz <strong>ve</strong>riyorum, kentten ayrılmayacağım, mal<br />

varlığımı kimseye satmayacağım, devretmeyeceğim vb. vb.<br />

Sekreter birden:<br />

"Yazamıyorsunuz" dedi, "kalem elinizden dÅşÅyor. Yoksa hasta mısınız?"<br />

Bir yandan da dikkatle Raskolnikov'a bakıyordu. "E<strong>ve</strong>t... Biraz başım dÇnÅyor... Siz devam<br />

edin!" "Tamam, bu kadarı imzalayın." Sekreter kéğıdı aldı, başkalarıyla meşgul olmaya<br />

başladı.<br />

Raskolnikov kalemi <strong>ve</strong>rdi/ama Öıkıp gidecek yerde, dirseklerini masaya dayadı, başını elleri<br />

arasına alıp sıkıştırmaya başladı. Sanki tepesine Öivi Öakıyorlardı. Birden Öok tuhaf bir şey<br />

geldi aklına, doğruca Nikodim FomiÖ'e gitmek <strong>ve</strong> dÅn olanları en kÅÖÅk ayrıntısına kadar<br />

anlattıktan sonra odasına gÇtÅrÅp kÇşedeki deliğin iÖinde bulunan eşyayı gÇstermek istedi.<br />

Üylesine gÅÖlÅ bir istekti ki bu, uygulamak iÖin yerinden kalktı. Bir ara, "Acaba biraz<br />

dÅşÅnsem mi?" diye aklından geÖirdi. Sonra, "Hayır, dÅşÅnmemeliyim, sırtımdan yÅkÅ hemen<br />

atmam gerek" dedi. Ama birden mıhlanmış gibi olduğu yerde kalakaldı. Nikodim FomiÖ, İlya<br />

PetroviÖ'e ateşli ateşli bir şeyler anlatıyor, sÇzleri ona kadar geliyordu.<br />

"Hayır, ikisini de bırakacaklardır. Aleyhlerine hiÖbir şey yok ortada. DÅşÅnÅn bir kez. Eğer<br />

bu is onların işi olsaydı, hiÖ kapıcıyı Öağırırlar mıydı? Kendi kendilerini ele <strong>ve</strong>rmek iÖin<br />

mi?Ama doğrusu bu kadarı da biraz fazla kurnazlık olurdu. Üte yandan Çğrenci Pestriyakov'u<br />

kapıdan iÖeri girerken hem kapıcılar, hem de satıcı kadın gÇrmÅş, Pestriyakov ÅÖ arkadaşıyla<br />

birlikteymiş, tam kapının orda onlardan ayrılmış <strong>ve</strong> kapıcılardan daireyi sormuş; kapıcılara<br />

bunu sorarken, arkadaşları henÅz yanındalar-mıs; Niyeti bu olan bir insan, tutup da<br />

kapıcılardan adres sorar mı? Koh'a gelince, yukarı Öıkmazdan Çnce, yarım saat kadar aşağıda<br />

gÅmÅşÖÅde oturmuş, ondan sonra kocakarıya Öıkmış... Şimdi artık varın siz karar <strong>ve</strong>rin..."


"Ama izin <strong>ve</strong>rin, sÇzlerinde bir Öelişki yok mu? Kendileri kapıyı Öaldıkları sırada kapı<br />

kilidiymiş, ÅÖ dakika sonra kapıcıyla birlikte geldiklerinde ise kapının aÖık olduğunu<br />

gÇrmÅşler..?"<br />

"İşin pÅf noktası da burada işte: katil besbelli iÖerdeymiş <strong>ve</strong> kapıyı da iÖerden sÅrgÅlemiş: <strong>ve</strong><br />

eğer Koh aptallık edip de kapıcıyı bulmak iÖin aşağıya inmeseymis, adamı kesinlikle iÖerde<br />

enseleyeceklermiş. O işte tam bu sırada merdi<strong>ve</strong>nlerden sıvışmak <strong>ve</strong> onlara gÇrÅnmeden şu ya<br />

da bu biÖimde bir yerlere gizlenerek kaÖmak fırsatını bulmuş olmalı. Koh yemin ÅstÅne yemin<br />

ediyor <strong>ve</strong> 'Eğer orada kalmış olsaydım, kesinlikle Åzerime atılır <strong>ve</strong> baltasıyla beni de<br />

ÇldÅrÅrdÅ' diyor. Hatta adamcağız kurtuluşu şerefine kilisede dua okutacakmış, hah-ha!"<br />

135<br />

"Yani katili hiÖ gÇren olmamış mı?"<br />

"Kim gÇrecek?" dedi oturduğu yerden konuşmaları dinlemekte olan sekreter. "Ev değil,<br />

Nuh'un Gemisi mÅbarek yer..."<br />

Nikodim FomiÖ ateşli ateşli:<br />

"Mesele gayet aÖık, apaÖık", diye yineledi<br />

"Hayır, hiÖ de Çyle değil" diye diretti İlya PetroviÖ. "äok karışık bir işbu."<br />

Raskolnikov şapkasını alıp kapıya doğru yÅrÅdÅ, ama kapıya ulaşamadı.<br />

Kendine geldiğinde bir sandalyede oturmakta olduğunu gÇrdÅ; sağından birisi kendini<br />

tutuyor, solunda da yine bir adam elinde sarı bir suyla dolu bir bardakla duruyordu; Nikodiim<br />

FomiÖ de gÇzlerini Åzerine dikmiş, tam karşısında duruyordu. Raskolnikov sandalyesinden<br />

kalktı.<br />

"Ne o, yoksa hasta mısınız?" diye sordu Nikodim FomilÖ, sesi oldukÖa sertti.<br />

Yerine oturarak yemden kéğıtlarıyla uğraşmaya başlayan sekreter:<br />

"Senedi imzalarken kalemi gÅÖlÅkle tutuyordu" dedi.<br />

İlya PetroviÖ de odanın en ucundaki masasından bağırdı.<br />

"äoktan beri mi hastasınız?"<br />

Delikanlı baygınken o da koşup bakmış, ama ayılır ayılmaz hemen masasına geÖmişti.<br />

"DÅnden beri diye mırıldandı" Raskolnikov cevap yerime.<br />

"DÅn evinizden Öıktınız mı?"<br />

"äıktım."<br />

"Hasta hasta mı?" .<br />

"E<strong>ve</strong>t, hasta hasta."<br />

"Hangi saatte?"<br />

"Akşam sekize doğru." •<br />

"Sorabilir miyim, nereye?"<br />

"Üylece, sokağa."<br />

"Daha belirgin <strong>ve</strong> aÖık sÇyleseniz..."<br />

Raskolnikov sert <strong>ve</strong> kesik cevaplar <strong>ve</strong>riyordu; yÅzÅ bembeyazdı; Öakmak Öakmak yanan<br />

simsiyah gÇzlerini İlya PetroviÖ'e dikmişti.<br />

Nikodim FomiÖ:<br />

"Delikanlı gÅÖlÅkle ayakta duruyor, sense kalkmış..." diyecek<br />

oldu.<br />

İlya PetroviÖ anlamlı anlamlı. "Yok bir şey..."dedi.<br />

Nikodim FomiÖ bir şeyler daha sÇyleyecek gibi oldu, ama sekreterin gÇzlerini kendisine<br />

dikmiş baktığını gÇrÅnce sustu. Birden herkes susmuştu. Tuhaf bir hava esiyordu odada.<br />

İlya PetroviÖ:<br />

"Gidebilirsiniz, sizi alıkoymuyoruz diyerek konuşmaya son<br />

<strong>ve</strong>rdi."<br />

Raskolnikov Öıktı. äıkar Öıkmaz da iÖerde ateşli bir konuşmanın başladığını duydu, en Öok<br />

Nikodim FomiÖ'in sorgu dolu sesi geliyordu kulağına. Sokağa Öıkınca iyice kendine geldiğini


duydu.<br />

Hızlı hızlı evine doğru yÑrÑrken, bir yandan da "Arayacaklardır, hemen şimdi bir arama<br />

yapacaklardır", diye sÖyleniyordu. "Namussuzlar, şÑphelendiler!" Deminki korku yine bir<br />

karabasan gibi ÅÖkmÑştÑ iÅine.<br />

II<br />

"Ya aramayı yapmışlarsa bile? Ya şimdi gidip de onları<br />

odamda bulursam?"<br />

Ama işte odası. Kimsecikler yok. Kimsecikler uğramamış... Nastasya bile hiÅbir şeye el<br />

sÑrmemiş. Aman Tanrım! Nasıl, nasıl bırakabilmişti her şeyi o deliğin iÅinde?<br />

Hemen kÖşeye atıldı, elini duvar kâğıdının arkasına sokup koyduğu her şeyi bir bir Åıkarmaya<br />

<strong>ve</strong> ceplerine doldurmaya başladı. Zaten hepsi sekiz parÅaydı: iÅlerinde kÑpe ya da benzeri bir<br />

şey bulunan iki kÑÅÑk kutu -doğru dÑrÑst bakmadığı iÅin tam bilmiyordu ne olduğunu- sonra<br />

yine dÖrt tane maroken kaplı kÑÅÑk kutu... Doğrudan doğruya gazete kâğıdına sarılmış bir<br />

zincir, bir de, yine gazete kâğıdına sarılmış, madalyaya benzer bir şey...<br />

Belli olmamalarına dikkat ederek hepsini paltosunun cepleriyle, pantolonunun sağlam kalan<br />

sağ cebine yerleştirdi. Para<br />

137<br />

Åantasını da alıp odadan Åıktı. Bu kez Åıkarken kapıyı ardından aÅık bıraktı.<br />

Kararlı adımlarla, hızlı hızlı yÑrÑyordu, bÑtÑn vÑcudu kırılı-yorcasına bitkindi, ama bilinci<br />

yerindeydi. İzleneceğinden korkuyordu; yarım saat, belki de Åeyrek saat sonra bir kovuşturma<br />

emri Åıkarılmasından korkuyordu. Ne pahasına olursa olsun delilleri ortadan kaldırmalı, hazır<br />

gÑcÑnÑ, bilincini tÑmÑyle yi-tirmemişken bu işin Ñstesinden gelmeliydi... Nereye gidecekti?<br />

Üoktan kararlaştırmıştı bunu: "Hepsini kanala atarım, ne delil kalır ortada, ne bir şey." Gece,<br />

sayıklamalar arasında kararlaştırmıştı bunu, hatta kararını hatırladıkÅa yekinip kalkmak istiyor<br />

<strong>ve</strong> "Üabuk, bir an Önce gidip atmalıyım" diyordu.<br />

Ama anlaşılan pek kolay olmayacaktı Ñzerindekileri kanala atması.<br />

İşte yarım saattir -belki daha bile fazla olmuştu- Katerina kanalı boyunca dolaşıp duruyordu,<br />

ama kanala inen her merdi<strong>ve</strong>ni birkaÅ kez gÖzden geÅirmesine rağmen, bir tÑrlÑ kararını<br />

uygu-layamıyordu: ÅÑnkÑ iniş merdi<strong>ve</strong>nlerine birtakım kayıklar, sallar bağlanmıştı <strong>ve</strong><br />

bunların Ñzerinde Åamaşır yıkayan kadınlar vardı. ãte yandan Åevreden gelip geÅenler de hiÅ<br />

az sayılmazdı. Her yerden gÖrebilirlerdi kendisini. Adamın birinin durup dururken<br />

merdi<strong>ve</strong>nlerden inmesi, aşağıda biraz oyalandıktan sonra da suya bir şeyler atması Åok kuşku<br />

uyandıracak bir olaydı. Hele bir de kutular batmaz da suyun ÑstÑnde kalırsa?.. Ve bu herhalde<br />

bÖyle olurdu. O zaman herkes gÖrÑrdÑ. Zaten başka işleri kalmamış gibi yoldan gelip geÅenler<br />

de kendisine bakıp durmuyorlar mıydı? "Acaba neden bakıyorlar?" diye dÑşÑndÑ. "Yoksa<br />

bana mı Öyle geliyor?"<br />

Sonunda gÖtÑrÑp Neva'ya atmasının daha uygun olabileceği dÑşÑncesi geldi aklına. Kalabalık<br />

da olmazdı orada, insanın fazla gÖze batmayacağı bir yerdi. Her bakımdan buradan daha<br />

uygun bir yerdi Neva: en Önemlisi de buralardan uzaktı. BÖylesine kederli <strong>ve</strong> korkmuş bir<br />

yÑzle, bÖylesine tehlikeli yerlerde yarım saatten fazla bir sÑredir nasıl olup da aylak aylak<br />

dolaşabildiğine<br />

<strong>ve</strong> Neva'yı daha Önce akıl edemediğine şaşıp kaldı. Uyurken, Ñstelik de sayıklamalar arasında<br />

<strong>ve</strong>rdiği aptalca bir karar yÑzÑnden yarım saatini ÅarÅur etmişti! Son derece dalgın <strong>ve</strong> unutkan<br />

olmuştu <strong>ve</strong> bunu kendisi de biliyordu. Elini Åabuk tutması gerekiyordu, hem de Åok Åabuk.<br />

Neva'ya "V" caddesini izleyerek gitti. Yolda birden "Neden Neva'ya gidiyorum ki?" diye<br />

dÑşÑndÑ. "Ve neden ille de suya atacağım? Üok uzaklara, Örneğin adalara gidip, ormanda bir<br />

ağacın altına, Åalıların arasına gÖmsem, sonra da ağacı isaretle-sem daha iyi olmaz mı?"<br />

Sağlıklı dÑşÑnebilecek bir durumda olmadığını bilmesine rağmen bu dÑşÑncesi ona oldukÅa<br />

doğru gÖrÑndÑ.


Ama adalara gitmesi de kısmet olmadı, iş başka tÅrlÅ sonuÖlandı: "V..." caddesinden meydana<br />

Öıkarken birden sol yanında bir avlu kapısı gÇrdÅ: avlu boydan boya yÅksek duvarlarla<br />

Öevriliydi. Kapıdan girince hemen sağda, yandaki dÇrt katlı apartmanın sıvasız, penceresiz<br />

yÅksekÖe duvarı avlunun derinliğine doğru uzanıyordu. Solda, kapıdan başlayarak <strong>ve</strong> sağdaki<br />

duvara paralel olarak avlunun yirmi adım kadar derinliğine uzanan, sonra yine sola kıvrılan<br />

bir tahta perde vardı. Tahta perdeyle Öevrilmiş <strong>ve</strong> iÖinde birtakım araÖ-gereÖler bulunan boş<br />

bir yerdi burası. Daha ilerde, avlunun dibine doğru, tahta perdenin ardından isten kararmış,<br />

alÖak, taş bir yapının kÇşesi gÇrÅnÅyordu. Burası bir araba yapımevine, tesviye işliğine, ya da<br />

bu tÅrden başka bir yapıya ait bir bÇlÅme benziyordu. Her yer, nerdeyse daha kapıdan<br />

başlayarak kÇmÅr tozuyla simsiyahtı. Raskolni-kov birden "İşte tam yeri, buraya atıp<br />

savuşayım" diye dÅşÅndÅ. Avluda kimsenin bulunmadığını gÇrÅnce iÖeri girdi, hemen kapının<br />

yanında, fabrika <strong>ve</strong> işlik olarak kullanılan bu tÅr yapıların hemen hepsinde sıkÖa rastlandığı<br />

gibi, Öitlere dayalı bir su oluğu vardı. Tahta perdenin oluğun hemen Åzerine gelen bÇlÅmÅnde<br />

bÇylesi yerlerde hep gÇrÅlen bilgece bir yazı gÇrdÅ. Tebeşirle yazılmıştı yazı: "Burada<br />

durmak yasaktır"*. Demek ki onun burada bulunmasından kimse kuskulanmayacaktı.<br />

"Hepsini Öabucak bir kÇşeye'atar, kaÖarım!" diye dÅşÅndÅ.<br />

138<br />

* Aslında da bozuk bir imlé <strong>ve</strong> yanlış yazılmıştır. (äev.)<br />

139<br />

äevresine bir kez daha bakınıp tam elini cebine soktuğu sı-rada, birden avlu kapısı ile oluk<br />

arasında, sokağa bakan taş duvara yaslanmış duran, aşağı yukarı yirmi beş kilo ağırlığında<br />

bÅyÅk bir taş gÇrdÅ. Duvarın Çtesinde sokak, kaldırım, sokakta yÅrÅyen insanlar vardı. Ama<br />

iÖeri girmedikÖe kimse kendisini gÇremezdi. Elini Öabuk tutmalıydı, her an biri iÖeri<br />

girebilirdi.<br />

Taşın ÅstÅne eğildi, yukardan iki eliyle sıkıca kavrayıp olanca gÅcÅyle dayanarak bir yana<br />

yıktı; tasın altında kÅÖÅk bir Öukur oluşmuştu. Ceplerinde ne varsa buraya koymaya başladı;<br />

para Öantası en Åste gelmişti. äukur, cebindeki her şeyi almış, hatta daha yer bile kalmıştı.<br />

İşini bitirdikten sonra taşa yeniden yapıştı, bir hareketle eski yerine getirdi. Tam yerine<br />

oturmuştu taş. Yalnız eskisinden biraz daha yÅksekÖe duruyordu, Ayağının ucuyla biraz<br />

toprak kazıp taşın sağına soluna bastırdı. Artık hiÖbir şey belli değildi.<br />

İşini bitirdikten sonra avludan Öıktı, alana doğru yÅrÅdÅ. Bir anda iÖini tıpkı az Çnce<br />

karakolda duyduğuna benzer bÅyÅk bir sevinÖ dalgası kaplamıştı. "BÅtÅn deliller yok oldu.<br />

Kimin, kimin aklına gelir bu taşın altını aramak? Belki binanın yapıldığı gÅnden beri burada<br />

bu taş <strong>ve</strong> belki bir o kadar zaman daha burada kalacaktır. Diyelim, buldular: kim<br />

kuşkulanabilir ki benden? Bu is burada bitti, hiÖbir ipucu kalmadı ortada." GÅlÅmsedi.<br />

Sonraları, o gÅn sinirli sinirli, kesik kesik, sessiz sessiz, uzun uzun gÅldÅğÅnÅ, gÅlÅşÅnÅn,<br />

alanı geÖene dek sÅrdÅğÅnÅ hatırlayacaktı. Ama gÅlÅşÅ, ÅÖ gÅn Çnce o kızla karşılaştığı "K..."<br />

bulvarına varınca birdenbire kesildi. Bambaşka dÅşÅnceler geÖmeye başladı kafasından. Kız<br />

gittikten sonra oturup dÅşÅnceye daldığı sıranın yanından geÖmek, kendisine yirmi kÇpek<br />

<strong>ve</strong>rdiği o palabıyıkla karşılaşmak, birden dayanılmayacak kadar ağır <strong>ve</strong> tiksindirici geldi.<br />

"Allah belésını <strong>ve</strong>rsin!" diye sÇylendi.<br />

äevresine dalgın, ama Çfkeyle bakarak yÅrÅyordu. Zihni, dÅşÅncesi bir ana nokta Öevresinde<br />

toplanmaya başlamıştı; bunun gerÖekten bir ana nokta olduğunu kendisi de duyumsuyor-du;<br />

<strong>ve</strong> bu ana noktayla ilk kez -hatta belki de iki aydan beri ilk kez- basbaşa kaldığını gÇrÅyordu.<br />

140<br />

İÖinde mÅthiş bir Çfke dalgası yÅkseliyordu. "Allah belésını <strong>ve</strong>rsin, bÅtÅn bunların, her şeyin<br />

Allah belésını <strong>ve</strong>rsin!" diye dÅşÅndÅ. "Madem ki başladık, Çyleyse yapacak bir şey yok<br />

demektir; ama bu başlayan yeni hayatın da Allah belésını <strong>ve</strong>rsin! Tanrım! Nasıl da aptalca her<br />

şey!.. Nasıl yalanlar sÇyledim, nasıl da alÖaldım bugÅn! İlya PetroviÖ denilen iğrenÖ herifin<br />

karşısında ne yaltaklıklar yaptım, ne numaralar Öektim!.. Ne saÖma! Herkesin, hatta kendi


yaptığım yaltaklıkların, dalkavuklukların... her şeyin iÖine tÅkÅrmÅşÅm! Sorun bunlar değil,<br />

hem de hiÖ değil.." .<br />

Birden durdu, yeni, hiÖ beklenmedik, son derece yalın bir soru bir arıda dÅşÅncelerini<br />

darmadağın etti, acı bir şaşkınlık <strong>ve</strong>rdi:<br />

"Eğer bÅtÅn bu işleri aptallıkla değil de bilinÖle yaptıysan, eğer gerÖekten de belirli, sarsılmaz<br />

bir amacın var idiyse, niÖin şu ana kadar daha para Öantasının iÖine bile bakmadın <strong>ve</strong> bunca<br />

acı, bunca alÖalma uğruna eline geÖenin ne olduğunu bile Çğrenmedin? BÇylesine iğrenÖ <strong>ve</strong><br />

alÖakÖa bir işi bilinÖli olarak niÖin yaptığını hélé bilmiyorsun? Daha az Çnce para Öantasını da,<br />

yÅzÅnÅ bile gÇrmediğin bÅtÅn Çteki şeyleri de suya atmak istiyordun... Nedir bÅtÅn bunların<br />

anlamı?"<br />

E<strong>ve</strong>t, bu bÇyle; bu hep bÇyle. Aslında o bunun bÇyleliğini eskiden de biliyordu <strong>ve</strong> soru onun<br />

iÖin hiÖ de yeni değildi. Geceleyin suya atma kararını <strong>ve</strong>rirken, ille de bÇyle olması<br />

gerekirmiş, başka tÅrlÅ olamazmış gibi, hiÖ ikirciklenmeden, karşı koymadan onaylamıştı<br />

kararını... O, bÅtÅn bunları biliyor <strong>ve</strong> hatırlıyordu; hatta bÅtÅn bunlar Çyle dÅn<br />

kararlaştırılı<strong>ve</strong>rmiş şeyler de değildi, daha kocakarının evinde, sandığın iÖindekileri ceplerine<br />

doldururken <strong>ve</strong>rilmiş bir karardı bu.~ E<strong>ve</strong>t, bÇyleydi!..<br />

Sonunda can sıkıntısıyla, "äok hastayım da, ondan bÇyle oluyor" diye dÅşÅndÅ. "Kendi<br />

kendimi yiyip bitiriyorum, acı Öektiriyorum kendime. àstelik ne yaptığımın da farkında<br />

değilim... DÅn de, Çnceki gÅn de, ondan Çnce de hep kendi kendime işkence ettim.<br />

İyileşeceğim... <strong>ve</strong> artık kendime acı Öektirmeyeceğim... Ama ya bir de iyilesemezsem?<br />

Tanrım! BÅtÅn bunlardan Çylesine bıktım ki!.."<br />

141<br />

Durmaksızın yÅrÅyordu. Nasıl olursa olsun aÖılmak, kendine gelmek, kendini toparlamak iÖin<br />

karşı konulmaz bir istek duyuyordu iÖinde. Ama ne yapması gerektiğini bilemiyordu. GeÖen<br />

her dakikayla birlikte, yeni, belirlenemez bir duygu sarıyordu bÅtÅn benliğini: bu,<br />

Öevresindeki her şeye, karşılaştığı herkese karşı duyduğu sonsuz bir tiksinmeydi; kinle dolu,<br />

bitmez tÅkenmez, nerdeyse fiziksel bir tiksinme... Yolda rastladığı herkes tiksinti <strong>ve</strong>riyordu<br />

ona; herkesin yÅzÅ, yÅrÅyÅşÅ, hareketleri tik-sinÖ geliyordu. Birisi kendisiyle konuşmaya<br />

kalksa, herhalde doğruca yÅzÅne tÅkÅrÅr, ya da belki de ısırırdı...<br />

Vasilyev adasında, kÇprÅnÅn yanında KÅÖÅk Neva rıhtımına gelince durdu. "İşte Ç bu evde<br />

oturuyor..." diye dÅşÅndÅ. "İyi ama nasıl geldim ben buraya? Razumihin'e kendiliğinden<br />

gelmiş olamam... Yine o gÅnkÅ hikéye... äok ilginÖ buraya kendiliğimden mi geldim, yoksa<br />

yolum Çylece buraya mı Öıkı<strong>ve</strong>rdi? Her neyse, farketmez... O zaman da niyetlenmiştim ya...<br />

àÖ gÅn Çnce, o gÅnÅn hemen ertesi gÅnÅ... Razumihin'e gitmeye kalkmıştım... Ben de şimdi<br />

uğrarım... Uğrayamaz mıyım yani şimdi?.." Razumihin'in oturduğu beşinci kata Öıktı.<br />

Odasındaydı Razumihin, yazı yazıyordu, kapıyı kendisi aÖtı. DÇrt aydır gÇrÅşmemişlerdi.<br />

Sırtında Öok eski bir robdÇsembr, Öıplak ayaklarında terlik vardı: yıkanmamış, tıraş olmamıştı,<br />

saÖları karmakarışıktı. YÅzÅnde şaşkınlık okunuyordu. İÖeri giren arkadaşını tepeden tırnağa<br />

sÅzerek:<br />

"Sen ha?" diye bağırdı, sonra sustu, bir ıslık Öaldı: Raskolni-kov'un ÅstÅndeki paÖavraları<br />

farketmişti: "Demek bu kadar kÇ-tÅledin ha? Şıklıkta beni bile geride bırakmışsın. Otursana,<br />

yo-rulmuşsundur!"<br />

Raskolnikov, kendisininkinden de kÇtÅ durumda olan muşamba kaplı sedire uzanınca,<br />

Razumihin birden arkadaşının hasta olduğunu farketti:<br />

"Sen oldukÖa hastasın yahu, biliyor muydun bunu?" Elini uzatıp Raskolnikov'un nabzını<br />

dinlemeye başladı. Raskolnikov elini Öekti:<br />

"Gerek yok... Ben buraya niÖin geldim, biliyor musun: hiÖ Çğrencim yok bu sıralar... Biraz<br />

ders <strong>ve</strong>rebilseydim... Ama hayır, benim ders falan istediğim yok..."<br />

Razumihin onu dikkatle sÅzÅyordu:<br />

"Sen sayıklıyorsun yahu!"


"Hayır, sayıkladığım falan yok..."<br />

Raskolnikov sedirden kalktı. Yukarı Öıkarken Razumihin'i evde bulacağını, onunla yÅzyÅze<br />

gelmek zorunda kalacağını hiÖ dÅşÅnmemişti. Şu anda ise, kendi deneyimiyle anlamıştı ki,<br />

dÅnyada kiminle olursa olsun yÅzyÅze gelmek, onun en son isteyebileceği bir şeydi. BÅtÅn<br />

Çfkesi kabarmıştı. Daha Razumihin'in eşiğinden adımını atarken kendine duyduğu Çfkeden<br />

boğulacak gibi olmuştu,<br />

Birden:<br />

"HoşÖakal!" dedi <strong>ve</strong> kapıya doğru yÅrÅdÅ.<br />

"Dursana yahu! Amma tuhaf adamsın be!"<br />

"Yok!" dedi Raskolnikov, yeniden elini Öekerek.<br />

"Madem gidecektin, ne halt etmeye geldin!? Deli misin, nesin? Beni aşağılıyorsun bu<br />

davranışınla, izin <strong>ve</strong>remem buna!"<br />

"Madem Çyle, dinle: Senden başka bana yardım edebilecek kimseyi tanımadığım iÖin sana<br />

geldim... äÅnkÅ sen Çtekilerin hepsinden daha iyisin, yani daha akıllısın, doğru karar<br />

<strong>ve</strong>rebilirsin... Ama şu anda hiÖ kimseye, hiÖbir şeye ihtiyacım olmadığını anlıyorum... Anlıyor<br />

musun? HiÖbir şeye..: Kimsenin, hiÖ kimsenin ne yardımına, ne ilgisine ihtiyacım var... Ben...<br />

yapayalnızım... Neyse, yeter artık! Beni rahat bırakın!"<br />

"Dursana be dilenci kılıklı, dursana be adam! İyice keÖileri kaÖırmış! Bana gÇre hava hoş,<br />

ama dur da bir dinle: benim de Çzel derslerim yok bu sıralar, zaten tÅkÅrmÅşÅm Çzel dersinin<br />

iÖine. Ama Bitpazarı'nda Heruvimov adında bir kitapÖı var, bu adam da kendine ÇzgÅ bir tÅr<br />

Çzel derstir. Ve ben onu beş Çzel derse bile değişmem. Doğal bilimlerle ilgili birtakım<br />

broşÅrler basıyor bu Heruvimov, Çyle broşÅrler ki, peynir ekmek gibi satılıyor hepsi de...<br />

Bunların adları bile bir alem! Sen hep benim aptal olduğumu sÇylerdin, ama inan azizim,<br />

.benden de ahmak olanlar varmış! Adam cahil mi cahil, ama gÅnÅn modasına iyi uyuyor, ben<br />

de bu konuda kendisini kışkırtıyorum. İşte şurada iki formayı geÖen Almanca bir metin var,<br />

bana sorarsan şarlatanlık ki o kadar olur! Üzetle, kadın insan mıdır, değil midir, onu<br />

142<br />

143<br />

inceliyor. Ve tabii gÇrkemli bir biÖimde insan olduğunu kanıtlıyor. Heruvimov bu broşÅrÅ<br />

kadın sorunu ile ilgili olarak yayınlayacak*. Ben de Öevirisini yapıyorum. Adam bu iki<br />

formayı şişire şişire altı formaya Öıkaracak. Sayfanın yarısını kaplayan gÇsterişli bir de ad<br />

bulacağız <strong>ve</strong> elli kÇpekten satacağız tanesini! İyi satacaktır! äeviri iÖin bana forma başına altı<br />

ruble <strong>ve</strong>recek, demek ki tÅmÅ on beş ruble tutacak. Altı rublesini avans olarak aldım... Bunu<br />

bitireyim balinalar Åzerine bir Öeviri yapacağım. Daha sonra da Cenfessions'un** ikinci<br />

bÇlÅmÅnden sıkıcı birtakım dedikoduları Öevirmeyi kararlaştırdık: kimden duymuşsa duymuş,<br />

Heruvimov, Russo'nun da kendine ÇzgÅ bir RadisÖev olduğunu sÇylÅyor***. Ben de tabii bir<br />

şey sÇylemedim, canları cehenneme! Ne dersin, "Kadın İnsan mıdır?" broşÅrÅnÅn ikinci<br />

formasını <strong>ve</strong>rsem Öevirir misin? Eğer kabul ediyorsan iste metin, işte kéğıt kalem -kéğıt kalem<br />

bedava- <strong>ve</strong> işte ÅÖ ruble... Ben iki forma iÖin altı ruble avans aldığıma gÇre, Öevireceğin bir<br />

forma iÖin bu altı rubleden senin payına ÅÖ ruble dÅşer. äeviriyi bitirince ÅÖ ruble daha<br />

alırsın. Bir şey daha var: lÅtfen bÅtÅn bunları benim yÇnÅmden bir yardımmış gibi niteleme.<br />

Hatta, tersine, sen daha kapıdan girerken, acaba Raskolnikov'un bana nasıl bir yardımı<br />

dokunabilir, diye dÅşÅnÅyordum. Bir kez benim imlém Öok kÇtÅ, ikincisi Almanca'da bazan<br />

Çyle tÇkezliyorum ki, kimi yerleri olduğu gibi kafadan atıyorum. Yalnız bir şey var: benim<br />

uydurmalarım aslından daha gÅzel oluyor; zaten beni avutan da bu... Ama kimbilir, belki de<br />

daha kÇtÅ oluyordur..? Her neyse, kabul ediyor musun Öeviriyi?"<br />

Raskolnikov hiÖbir şey sÇylemeden Almanca metni <strong>ve</strong> ÅÖ rubleyi aldı, Öıkıp gitti, Razumihin<br />

bakakalmıştı ardı sıra. Ama Raskolnikov sokağa Öıkar Öıkmaz birden dÇndÅ <strong>ve</strong> yemden Ra-<br />

...kadın sorunu...: O yıllar Rusyasında ateşli tartışmalara yol aÖmıştı. Üzellikle "Sovremennik"<br />

dergisine bağlı yazarlar kadın haklarını coşkuyla savunuyorlardı (Ürn., äernişevski'nin "Ne


Yapmalı" adlı romanı), (äev.) "Confessions": "İtiraflar": Jan Jak Russo'nun (1712-1778)<br />

Çzyaşam ÇykÅsel yapıtı. Russo'nun ÇlÅmÅnden sonra yayımlanmıştır. (äev.) ...Russo'nun da...<br />

RadisÖev...: Yani demokrat, aydınlanman devrimci. (äev.)<br />

zumihin'in odasına Öıkarak Almanca metni <strong>ve</strong> ÅÖ rubleyi masanın Åzerine bıraktı, yine hiÖbir<br />

şey sÇylemeden Öıkıp gitti.<br />

Sonunda Öileden Öıkan Razumihin:<br />

"Delirdin mi be adam!" diye bağırdı. "Ne bu, komedi mi oy-nuyorsun burada? Benim bile<br />

kafamın tasını attırdın! Madem bu oyunları oynayacaktın, ne diye geldin?"<br />

Raskolnikov merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken:<br />

"Bana Öeviri falan gerekli değil..." diye mırıldandı.<br />

Razumihin de yukardan:<br />

"Ne gerek sana peki? Şeytan mı?" diye bağırdı.<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi, sessizce merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye devam etti.<br />

"Baksana! Nerede oturuyorsun sen?"<br />

Bu soru da karşılıksız kaldı. . ' -<br />

"Madem Çyle, cehenneme kadar yolun var!.."<br />

Raskolnikov sokağa Öıkmıştı bile, Nikolayev kÇprÅsÅnde karşı karşıya kaldığı Öok tatsız bir<br />

olay bir kez daha <strong>ve</strong> iyice kendine gelmesine neden oldu: yolda az kalsın bir kupa arabasının<br />

atları altında kalacaktı; arabacı Öekilmesi iÖin kendisine birkaÖ kez bağırmış, sonunda kamÖıyı<br />

sırtına şaklatmak zorunda kalmıştı. Delikanlı sırtına inen kamÖıdan Çylesine Çfkeye kapıldı ki,<br />

bir anda kendisini korkulukların orada bulu<strong>ve</strong>rdi (kÇprÅnÅn neden yayalara ayrılmış<br />

bÇlÅmÅnde değil de, arabaların, işlediği bÇlÅmÅnde yÅrÅdÅğÅ de belli değildi), Çfkeyle<br />

dişlerini gıcırdattı. Gelip geÖenler gÅlÅştÅler:<br />

"Oh olsun!"<br />

"Dolandırıcının biri besbelli..."<br />

"Sarhoş numarası yapıp kendilerini arabaların altına atıyorlar, ondan sonra işin yoksa uğraş<br />

dur..."<br />

"Sanatları bu, efendim, geÖimleri bu yoldan*."<br />

Raskolnikov kÇprÅ korkuluğunun orada sırtını ovuşturup arabanın ardından Çfkeyle bakarken,<br />

birden birinin avucuna<br />

O zamanki gazetelerde sık sık, Petersburglu "sefiller"in, sakatlık tazminatı alabilmek iÖin<br />

kendilerini arabaların altına attıklarına ilişkin yazılar yeralı-yordu (äev.)<br />

145<br />

para sıkıştırdığını hissetti. Bu, başÇrtÅlÅ, ayağında keÖi derisinden ayakkabılar bulunan<br />

yaşlıca bir tÅccar karısıydı; yanında da başı şapkalı, elinde yeşil bir şemsiye bulunan bir kız<br />

vardı, besbelli kızıydı. "İsa aşkına, kabul et!" diyordu kadın. Raskolnikov parayı aldı; kadınla<br />

kızı yÅrÅyÅp gittiler. Bıraktıkları para yirmi kÇpekti. Giyim kuşamına <strong>ve</strong> haline bakıp onu bir<br />

yoksula, hatta sokaklarda Allah rızası iÖin para toplayan profesyonel bir dilenciye<br />

benzetmişlerdi; kazandığı yirmi kÇpeği ise, kadınların yÅreğini sızlatan kamÖı vuruşuna<br />

borÖluydu.<br />

Yirmi kÇpeği avucunda sıkarak on adım kadar yÅrÅdÅ, sonra saray yÇnÅnden Neva'ya doğru<br />

baktı. GÇkyÅzÅnde bir tek bulut yoktu. Neva'nın sularıysa, onda pek az gÇrÅlen bir biÖimde,<br />

neredeyse mavimsi bir renk almıştı. Katedralin kubbesi Çylesine işiyordu ki, Åzerindeki her<br />

sÅs ayrıntılarıyla gÇrÅlebiliyordu; zaten kÇprÅ Åzerinde nÇbetÖi kulÅbesine yirmi adım<br />

uzaklıktan olduğunca, başka hiÖbir yerden bÇylesine gÅzel gÇrÅnmezdi katedral. KamÖının<br />

acısı geÖmiş <strong>ve</strong> Raskolnikov olayı unutmuştu: şu anda belirgin olmayan, ama tedirgin edici<br />

birtakım dÅşÅncelerle doluydu kafası. Üylece ayakta duruyor <strong>ve</strong> gÇzlerini kırpmadan uzaklara<br />

bakıyordu; Öok iyi bildiği bir yerdi burası. àni<strong>ve</strong>rsiteye devam ettiği gÅnlerde, daha Öok da<br />

e<strong>ve</strong> dÇnÅşlerinde, hep bu noktada durur, bu gerÖekten bÅyÅleyici manzarayı seyreder <strong>ve</strong> her<br />

seferinde de pek belirgin olmayan <strong>ve</strong> neyin nesi olduğunu pek ÖÇzÅmleyemediği bir duyguya


kapılarak şaşırır kalırdı. Bu gÇrkemli manzara onda her zaman, aÖıklanması pek kolay<br />

olmayan soğuk bir etki bırakırdı; tÅmÅyle dilsiz <strong>ve</strong> sağırmış gibi gelirdi ona bu gÇzalıcı<br />

gÅzellik. Kapıldığı gizemli <strong>ve</strong> iÖ karartıcı duygular onu şaşırtır, ne kendisine, ne de geleceğine<br />

gÅ<strong>ve</strong>nmediği iÖin bu duyguların ÖÇzÅmlenmesine girişmeyi hep ertelerdi. Şu anda birdenbire<br />

o eski kuşkularını, ÖÇzÅmsÅz kalan sorularını hatırlamış <strong>ve</strong> bu durum ona pek de rastgele gibi<br />

gÇrÅnmemişti. Eskiden dÅşÅndÅğÅ konuları şu anda da dÅşÅnecekmiş gibi, eskiden ilgilendiği<br />

manzaraya şu anda da aynı ilgiyi gÇsterecekmiş gibi aynı yerde durup oyalanıyor olmasını<br />

oldukÖa tuhaf buidu. Buna hem gÅlecek gibi oluyor, hem de derin bir acı duyuyordu. Şimdi<br />

bÅtÅn bu geÖmiş, eski dÅ-<br />

146<br />

şÅnceleri, eski sorunları, eski konulan, eski izlenimleri, etkile-nimleri, tÅm bu manzara,<br />

kendisi, her şey... her şey... aşağılarda, ayağının altındaki uzak birtakım derinliklerdeymis gibi<br />

gÇrÅnÅyordu. Sanki kendisi yukarılara uÖmuş <strong>ve</strong> her şey bir anda gÇrÅnmez olmuştu...<br />

Dalgınca yaptığı bir el hareketi ona birden avucunda sımsıkı tutmakta olduğu parayı hatırlattı.<br />

Avucunu aÖıp paraya dikkatle baktı, kolunu genişÖe aÖarak yirmi kÇpeği suya fırlattı. Sonra<br />

evine doğru yÅrÅmeye başladı. Şu anda herkesle <strong>ve</strong> her şeyle ilişkisini makasla kesmiş gibi<br />

hissediyordu kendisini.<br />

Odasına dÇndÅğÅnde akşam oluyordu, demek ki altı saat gibi bir zaman geÖirmişti dışarda.<br />

E<strong>ve</strong> dÇnerken nerelerden, nasıl geÖmiş, hiÖbir şey anımsamıyordu. Hemen soyundu <strong>ve</strong> catlarcasına<br />

koşturulmuş bir beygir gibi titreyerek sedirine uzandı, paltosunu Åzerine Öekti,<br />

kendinden geÖercesine uykuya daldı...<br />

Duyduğu korkunÖ bir Öığlıkla zifiri bir karanlığa uyandı. Tanrım, bu nasıl Öığlıktı bÇyle!<br />

BÇyle anormal sesleri, bÇyle ulumaya benzer Öığlıkları, diş gıcırdatmaları, gÇzyaşlarını, dayak<br />

<strong>ve</strong> kÅfÅrleri ne gÇrmÅş, ne duymuştu. BÇylesine bir kudurmayı, hayvanlaşmayı, dÅşÅnse<br />

gÇzÅnde canlandıramazdı. Her an dehşetten irkilerek, yattığı yerden doğrulup oturdu. Ama<br />

dayak, Öığlıklar, inlemeler, sÇvgÅler gitgide artıyordu. Birden şaşkınlıktan donacak gibi oldu:<br />

ev sahibi kadının sesi gelmişti kulağına. Kadın uluyor, inliyor, bağıra bağıra anlaşılmaz bir<br />

şeyler sÇylÅyor, artık dÇvmemeleri iÖin yalvarıyordu; ÖÅnkÅ merdi<strong>ve</strong>nlerde acımasızca<br />

dÇvÅlen ev sahibi kadından başkası değildi. Dayak atan adam da Çylesine Çfkelenmiş, daha<br />

doğrusu Çfkeden kudurmuş gibiydi ki, o da Öabuk Öabuk, tıkana tıkana, anlaşılmaz bir şeyler<br />

sÇylÅyor, ama sesi hırıltı gibi Öıkıyordu. Raskolnikov birden dalda yaprak gibi titredi: sesi<br />

tanımıştı; İlya Petro-viÖ'in sesiydi bu. Buradaydı İlya PetroviÖ <strong>ve</strong> ev sahibi kadını dÇvÅyordu!<br />

Tekmeliyor, başını merdi<strong>ve</strong>nlere Öarpa Öarpa acımasızca dÇvÅyordu kadını- duyulan<br />

Öığlıklardan, gelen seslerden bu aÖıkÖa anlaşılıyordu. Ne oluyordu bÇyle, dÅnya tersine mi<br />

dÇnmÅştÅ? BÅtÅn katlarda kapıların aÖıldığı, kiracıların sahanlıklara ÅşÅştÅkleri duyuluyordu.<br />

Sesler geliyordu dÇrt yan-<br />

147<br />

dan. AÖılan kapılar, Öarpılarak kapatılan kapılar, sesler, sesler... Raskolnikov durmadan, "Ama<br />

niÖin? Neden bunlar? Ve nasıl bÇyle..?" diye yineleyip duruyordu; cinlere tutulduğunu<br />

sanmaya başlamıştı. Ama hayır, sesler son derece netti, yanılması olanaksızdı. Üyleyse şu<br />

anda kendisine de gelebilirlerdi... "Şey iÖin... dÅn olanlar hani... Aman Tanrım!" Kapıyı<br />

Öengellemeye davrandı, ama kolunu kaldırmayı bile başaramadı, zaten bunun bir yararı da<br />

yoktu. İÖine, nerdeyse tÅm varlığını uyuşturan mÅthiş bir korku ÖÇkmÅştÅ... Ama işte bitmez<br />

tÅkenmez bir on dakika sÅren bu cehennemi gÅrÅltÅ dinmeye başlamıştı. Ev sahibi kadın<br />

inleyip ağlamaya, İlya PetroviÖ ise gÇzdağı <strong>ve</strong>rmeye <strong>ve</strong> sÇvÅp saymaya devam ediyordu. Ama<br />

işte sonunda İlya PetroviÖ de susmuştu. "Aman Tanrım! GerÖekten de gitti mi acaba?" Ve iste<br />

hélé inleyip ağlayarak ev sahibi kadın da gidiyordu... İşte . kapısı da gÅrÅltÅyle kapandı... İşte<br />

merdi<strong>ve</strong>nlerdeki insanlar da, kimi bağıra bağıra tartışarak, kimi fısıl fısıl konuşarak dairelerine<br />

Öekildi. Herhalde Öok kalabalıktı dışarısı, neredeyse bÅtÅn apartman halkı dışarı


uğramıştı. "Aman Tanrım! BÅtÅn bunlar olacak şey mi? Hem onun ne işi vardı burada, ne iÖin<br />

gelmişti buraya?"<br />

Bitkin bir şekilde yatağına yığıldı, ama artık uyuyumadı. ÜmrÅnce bilmediği bir acı, sonsuz<br />

bir dehşet iÖinde yarım saat kadar dÇndÅ durdu. Sonra birden odası ışığa boğuldu: bir elinde<br />

mum, bir elinde Öorba késesi Nastasya girdi iÖeri. Dikkatle bakıp onun uyumadığ'nı gÇrÅnce<br />

getirdiklerini masanın Åzerine koydu.<br />

"DÅnden beri ağzına bir lokma bir şey koymadın <strong>ve</strong> bÅtÅn gÅn deli gibi dolaşıp durdun, hem<br />

de bu ateşle..."<br />

"Nastasya... Ev sahibini niÖin dÇvdÅler?"<br />

Nastasya ona dikkatle baktı:<br />

"Ev sahibini mi? Kim dÇvdÅ?"<br />

"Az Çnce... yarım saat Çnce yani. İlya PetroviÖ... Komiser muavini... Merdi<strong>ve</strong>nlerde... NiÖin<br />

dÇvdÅ onu bÇyle? Ve niÖin gelmiş o adam buraya?"<br />

Nastasya karşılık <strong>ve</strong>rmedi, kaşları Öatık onu uzun uzun sÅz-. dÅ. Delikanlı bu bakışlardan<br />

rahatsız olmuş, hatté korkmuştu.<br />

148<br />

"Nastasya niÖin bir şey sÇylemiyorsun?" dedi sonunda cılız bir sesle, Årkek Årkek.<br />

Nastasya duyulur duyulmaz bir sesle <strong>ve</strong> kendi kendine ko-. nuşur gibi:<br />

"Kan bunun nedeni..." dedi. "Hep kandan oluyor bunlar..."<br />

Raskolnikov bir anda .bembeyaz kesildi, duvara doğru geriledi:<br />

"Kan mı? Ne kanı?.."<br />

Nastasya hep Çyle suskun, ona bakmaya devam ediyordu. Sonunda yine sert, kararlı bir sesle:<br />

"Ev sahibini kimse dÇvmedi" dedi.<br />

Raskolnikov gÅÖlÅkle soluyordu. Nastasya'ya bakarak <strong>ve</strong> Çncekinden de Årkek bir sesle:<br />

"Ama ben duydum" dedi. "Uyumuyordum... İste şurada oturuyordum... Her şeyi duydum...<br />

Komiser muavini geldi, herkes merdi<strong>ve</strong>nlere Öıktı..."<br />

"Buraya kimse germedi. Kan bu sende bağıran. Kan akacak yer bulamayıp da karaciğerde<br />

tıkanır kalırsa, iste bÇyle hayal gÇrmeye baslar insan... SÇyle bakalım: yemek yiyecek misin?"<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi. Nastasya da Öıkmıyor, gÇzlerini ona dikmiş, Çylece duruyordu.<br />

"Nastasyacığım bana şu <strong>ve</strong>rsene..."<br />

Nastasya aşağı indi, iki dakika sonra da beyaz bir toprak maşrapayla dÇndÅ. Ama<br />

Raskolnikov'un hatırlayabildiği buraya kadardı. Sudan ancak bir yudum iÖebilmiş, geri<br />

kalanını gÇğsÅne boşaltmıştı. Sonrası karanlıktı, kendini kaybetmişti.<br />

III<br />

Ancak tÅm hastalığı sÅresince kendinde olmadığı da sÇylenemezdi; sayıklamalı, yarı bilinÖli<br />

bir humma haliydi bu. Nitekim sonraları bu gÅnlere ilişkin pek Öok şeyi hatırladığını gÇrdÅ.<br />

Bazen Öevresinde bir sÅrÅ insanın toplaştığını, kendisini bir yerlere gÇtÅrmek istediklerini, bu<br />

konuda tartışıp kavga ettiklerini gÇrÅr gibi oluyordu. Bazen de birden odasında yapayalnız<br />

kaldığını, herkesin kendisinden korkup Öekildiğini, yalnız arada bir<br />

149<br />

kapıyı aralayıp kendisine baktıklarını, aralarında bir şeyler konuşup gÅlÅştÅklerini, kendisiyle<br />

alay ettiklerini, gÇzdağı <strong>ve</strong>rdiklerini gÇrÅr gibi oluyordu. Nastasya'yı sık sık yanında<br />

gÇrdÅğÅnÅ hatırlıyordu; bir başkasını daha hatırlıyor, ama Öok iyi tanıdığını sanmasına<br />

rağmen bunun kim olduğunu tam Öıkara-mıyordu; hatté bu nedenle ÅzÅldÅğÅ, ağladığı bile<br />

olmuştu. Bazen bir aydır yatmaktaymış gibi geliyor, bazen, daha aynı gÅnÅn sÅrmekte<br />

olduğunu sanıyordu. Ama onu, o işi tÅmÅyle unutmuştu. Buna karşılık hiÖ unutmaması<br />

gereken bir şeyi unuttuğunu her an hatırlıyor, hatırladıkÖa da acıyla inliyor, mÅthiş<br />

Çfkeleniyor, ulanılmaz bir korkuya kapılıyordu. BÇyle durumlarda yatağından fırlıyor,<br />

kaÖmak istiyor, ama her seferinde de birisi onu durduruyor, o da yeniden bitkin dÅşÅp kendini<br />

kaybediyordu. Sonunda bir gÅn tÅmÅyle kendine geldi.


Sabah, saat on gibiydi. Hava eğer aÖıksa, sabahın bu saatinde gÅneş hep bir şerit halinde<br />

odasının sağ duvarını yalayarak kapının yanındaki kÇşeyi aydınlatırdı. Yatağının yanında<br />

Nastas-ya <strong>ve</strong> kendisini merakla sÅzen, hiÖ tanımadığı bir adam duruyordu. Sırtında kaftan<br />

bulunan, sakallı, genÖten biriydi bu, gÇrÅnÅşÅne bakılırsa artel Åyesiydi*. Yarı aralık kapının<br />

gerisinde ev sahibi kadın gÇrÅnÅyordu. Raskolnikov yatağında doğruldu:<br />

"Bu kim, Nastasya?"<br />

Nastasya:<br />

"äok şÅkÅr kendine geldi!" dedi.<br />

Artel Åyesi gÇrÅnÅşlÅ adam:<br />

"Kendine geldi!" diye doğruladı.<br />

Kapı aralığından bakmakta olan ev sahibi kadın Raskolni-kov'un kendine geldiğini Çğrenince<br />

hemen kapıyı kapatıp gizlendi. Son derece utangaÖ, sıkılgan bir kadındı bu; konuşmalara<br />

katılmak, aÖıklamalarda bulunmak onun katlanamayacağı şeylerdi. Kırk yaşlarındaydı,<br />

şişman, yağlı, kara kaşlı, kara gÇzlÅ bir kadındı. Şişmanlık <strong>ve</strong> tembelliğin <strong>ve</strong>rdiği se<strong>ve</strong>cen bir<br />

havası vardı; sıkılganlık konusunda ise eşi benzeri yoktu.<br />

Raskolnikov bu kez doğrudan artel Åyesi gÇrÅnÅşlÅ adama sordu:<br />

Artel: Kol gÅcÅne dayanan meslek mensuplarının oluşturdukları bir tÅr kooperatif. (äev.)<br />

150<br />

"Siz... Kimsiniz?"<br />

Ama bu sırada kapı yeniden ardına kadar aÖıldı <strong>ve</strong> Razumi-hin gÇrÅndÅ; boyu uzun olduğu<br />

iÖin hafifÖe eğilerek girmişti iÖeri:<br />

"Oda değil vapur kamarası!" diye bağırdı iÖeri girerken. "Hep kafam tavana tosluyor. Bir de<br />

sen buraya ev diyorsun! Nasıl, kendine gelebildin mi kardeş? Şimdi Paşenka'dan duydum."<br />

"Daha simdi kendine gelebildi" dedi Nastasya.<br />

Artel Åyesi gÇrÅnÅşlÅ adam da gÅlÅmseyerek doğruladı Nastasya'yı:<br />

"Daha şimdi kendilerine gelebildiler."<br />

Razumihin birden adama dÇndÅ <strong>ve</strong>:<br />

"LÅtfen kim olduğunuzu Çğrenebilir miyim?" dedi. "Benim adım Vrazumihin; herkesin<br />

sÇyleyegeldiği gibi Razumihin değil, Vrazumihin, Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisiyim, bir soylunun<br />

oğluyum, bu da benim dostum. Siz de kim olduğunu sÇyler misiniz?"<br />

"Artel Åyesiyim, buraya tÅccar Şelopayev tarafından bir is iÖin gÇnderilmiş bulunuyorum."<br />

Razumihin masanın bir yanındaki iskemleye otururken, adama da ÇbÅr iskemleyi gÇsterdi:<br />

"Buyrun, oturun." Sonra Raskolnikov'a dÇnerek devam etti. "Kendine gelmekle Öok iyi ettin,<br />

kardeş. BugÅn dÇrdÅncÅ gÅn ki, ağzına bir lokma bir şey koymadın. Yalnızca birkaÖ kasık Öay<br />

iÖirebildik. İki kez Zosimov'u getirdim buraya. Zosimov'u hatırlıyor musun? Seni sıkı bir<br />

şekilde muayene etti <strong>ve</strong> hiÖbir şeyin olmadığını sÇyledi. Sinirsel bir şeymiş... KÇtÅ beslenme<br />

sonucu sinir zayıflığı... Ama geÖermiş... Aferim su Zosimov'é! Doğrusu esaslı başladı<br />

tedaviye!" Sonra yeniden artel Åyesine dÇndÅ. "Sizi tutmayayım, buyrun, ne istiyordunuz?<br />

Ha, Rodya! Artelden bu ikinci gelişleri, yalnız ilk gelen bu arkadaş değildi, bir baskasıydı <strong>ve</strong><br />

biz kendisiyle iyi anlaşmıştık. Sizden Çnce gelen kimdi?"<br />

"Ünceki gÅn geleni kastediyorsunuz herhalde? Aleksey SemyonoviÖ'ti, o da bizim<br />

arteldendir."<br />

"O sizden daha anlayışlıydı galiba, Çyle değil mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, doğrusu kendileri benden daha gÇsterişlidirler."<br />

"Sizi kutlarım. E<strong>ve</strong>t ne diyecektiniz?"<br />

Artel Åyesi, Raskolnikov'a dÇnerek:<br />

"Sorun şu efendim" dedi: "Sizin de adını duyduğunuzu sandığım Afanasiy İvanoviÖ Vahruşin,<br />

annenizin ricası Åzerine, ku-<br />

151


uluşumuz aracılığıyla adınıza bir para havalesi Öıkarmış bulunuyor. Afanasiy İvanoviÖ, yine<br />

annenizin ricası Åzerine, kendinize geldiğinizde size otuz beş ruble <strong>ve</strong>rilmesini bildiren bir<br />

mektubu Semyon SemyonoviÖ'e <strong>ve</strong>rmiş. Bilmem haberiniz var mıydı?"<br />

Raskolnikov dÅşÅnceli dÅşÅnceli:<br />

"Vahruşin... Vahrusin.... E<strong>ve</strong>t, hatırlıyorum" diye mırıldandı.<br />

"Duyuyor musunuz, tÅccar Vahruşin'i tanıyor" diye bağırdı Razumihin. "Demek ki kendinde<br />

olmaması gibi bir durum yok. GÇrÅyorum ki, siz de anlayışlı bir adammışsınız!... Doğrusu<br />

akıllıca sÇzler dinlemek bayağı gÅzel oluyor."<br />

"E<strong>ve</strong>t efendim, Vahrusin... Afansiy İvanoviÖ Vahruşin... Anneniz kendisi aracılığıyla daha<br />

Çnce de para gÇndermişti size. İşte bu kez de anneciğinizin ricasını geri Öevirmeyerek,<br />

Semyon SemyonoviÖ'e size otuz beş ruble <strong>ve</strong>rmesi iÖin haber gÇndermişler."<br />

"Bu kez de" sÇzÅnÅ nasıl da fiyakalı sÇylediniz! "Anneciğiniz" de fena değil... SÇyler misiniz<br />

lÅtfen: sizce arkadaşım kendinde mi, değil mi?"<br />

"Bana gÇre hava hoş. Ama bir makbuz imzalaması gerekiyor."<br />

"Ondan kolay ne var! Nedir o elinizdeki, defter mi?"<br />

"Defter efendim, işte..."<br />

"Verin bana. E<strong>ve</strong>t Rodya, sen de kalk bakalım. Ben seni tutarım. Şuraya bir imza Öiziktiri<strong>ve</strong>r.<br />

Al kalemi, ÖÅnkÅ kardeş, şu anda para bize havadan bile daha gerekli."<br />

Raskolnikov kalemi iterek:<br />

"Gerekli değil" dedi. .<br />

"Ne gerekli değil?" .<br />

"İmzalamayacağım."<br />

"Yahu, etme, makbuz olmadan olur mu?"<br />

"Bana... para gerekli değil..."<br />

"Sana para gerekli değil'ha! Atıyorsun kardeş, ben tanığım! Siz hiÖ merak etmeyin, dalga<br />

geÖiyor... Hasta olmadığı zaman da bÇyledir o... Siz kafası Öalışan bir adamsınız, birlikte onu<br />

idare ederiz, daha doğrusu elini... tuttuğumuz gibi imzasını attırı<strong>ve</strong>ri-riz. Gelin, yardım edin<br />

bana..."<br />

"Bir başka gÅn geleyim isterseniz..."<br />

"Yo, yo, ne diye bir kez daha zahmete katlanacaksınız..? Kafası Öalışan bir adamsınız siz... E,<br />

Rodya, konuğu daha fazla tutmayalım... Bak, seni bekliyor" Ve Razumihin gerÖekten de Raskolnikov'un<br />

elinden tutup makbuzu imzalatmaya Öalıştı.<br />

"Bırak, ben kendim imzalarım" dedi Raskolnikov <strong>ve</strong> kalemi alıp imzasını attı. Artel Åyesi<br />

paraları <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> gitti.<br />

"äok gÅzel! Şimdi sÇyle bakalım kardeş, bir şey yemek ister miydin?"<br />

"İsterim."<br />

"äorbanız var mı?"<br />

Baştan beri odada bulunan Nastasya:<br />

"Var, yalnız dÅnkÅ" dedi.<br />

"Patatesli pirinÖ Öorbası mı?"<br />

"Patatesli pirinÖ Öorbası."<br />

"Nasıl, ezbere biliyorum değil mi? Hemen getir Öorbayı, yanında Öay da olsun."<br />

"Simdi."<br />

Raskolnikov her şeye derin bir şaşkınlık <strong>ve</strong> anlamsız bir korkuyla bakıyordu. HiÖ<br />

konuşmamaya <strong>ve</strong> daha sonra neler olacağını beklemeye karar <strong>ve</strong>rmişti. "Sanırım artık hayal<br />

gÇrmÅyorum" diye dÅşÅnÅyordu, "gerÖeğe benziyor bÅtÅn bu olanlar..."<br />

İki dakika kadar sonra Nastasya Öorbayı getirdi, Öayın da biraz sonra hazır olacağını bildirdi.<br />

äorbanın yanı sıra iki kaşık, iki tabak, tuzluk, biberlik, sığır eti iÖin hardal, tertemiz bir sofra<br />

ÇrtÅsÅ de getirmişti. BÅtÅn bunlar bu odada uzun bir sÅredir bÇylesine dÅzenlilik iÖinde<br />

gÇrÅlmemiş şeylerdi.


"Fena değil. Baksana. Nastasyacığım. Praskovya Pavlovna iki sise de bira gÇnderseydi, hiÖ<br />

fena olmazdı hani... İÖerdik..."<br />

"Sen de az aÖıkgÇzlerden değilsin!" diye mırıldanan Nastasya biraları almaya gitti.<br />

Raskolnikov vahşi bir hayvan gibi bÅyÅk bir gerginlikle Öevresini sÅzmeye devam ediyordu.<br />

Bu arada Razumihin sedire onun yanına oturdu <strong>ve</strong> Raskolnikov'un onun yardımına hiÖ de<br />

ihtiyacı olmamasına rağmen, sol kolunu uzatıp bir ayı kabalı-ğıyla arkadaşının basını<br />

kucakladı, sağ eliyle de, ağzı yanmasın diye defalarca Åflediği Öorba dolu kaşığı arkadaşının<br />

ağzına gÇtÅrdÅ. Ama Öorba zaten ılıktı. Raskolnikov Öorbayı iştahla iÖmeye başladı. Ama<br />

birkaÖ kaşıktan sonra Razumihin birden durdu<br />

153<br />

<strong>ve</strong> Öorbadan daha fazla iÖip iÖemeyeceğini Zosimov'a danışmaları gerektiğini sÇyledi.<br />

Bu sırada Nastasya elinde iki şişe birayla iÖeri girdi.<br />

"äay ister misin?"<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Nastasya, fırla, Öay getir; herhalde artık Öay iÖin de danışmamız gerekmiyor. Ama bak<br />

biracıklar burada işte!"<br />

GeÖip kendi sandalyesine oturdu, Öorbayı, sığır etini ÇnÅne Öekti <strong>ve</strong> gÅnlerdir bir şey yememiş<br />

bir insan iştahıyla yemeğe başladı. Tıkabasa sığır etiyle dolu ağzında dilini dÇndÅrebildiğince;<br />

"Rodya, kardeş" dedi, "ben artık senin burada hergÅn bÇyle yemek yer oldum. Senin ev<br />

sahibin Pasenka var ya, o gÇnderiyor bunların hepsini; doğrusu Öok candan ağırlıyor kadın<br />

beni. Bana ille de bir şeyler <strong>ve</strong>rmesi iÖin direttiğim yok, ama <strong>ve</strong>rdiğinde karşı da<br />

koymuyorum. İşte Nastasya da Öayı getirdi. Nasıl da becerikli! Nastasyacığım, bira ister<br />

miydin?"<br />

"Nasıl da alay edersin insanla!"<br />

"Peki, Öay?"<br />

"äay, olur."<br />

"Al Öaydanlığı. Ama dur, senin Öayını "ben koyayım: geÖ masanın başına."<br />

Bir anda yÇnetimi eline aldı. Bir fincan Öay doldurdu, sonra bir ikincisini doldurdu. Yemeğini<br />

bırakıp sedire Raskolnikov'un yanına oturdu <strong>ve</strong> tıpkı az Çnce yaptığı gibi sol koluyla<br />

arkadaşının basını doğrultup, sanki onun hastalıktan kurtulmasının can alıcı noktası bu Åfleme<br />

isindeymiş gibi, bÅyÅk bir gayretle <strong>ve</strong> aralıksız Åfleyerek cay .kaşığıyla hastaya Öay iÖirmeye<br />

başladı. Raskolnikov kimsenin yardımı olmaksızın yatağında doğrulup kendi başına Öay<br />

iÖmek bir yana; hatta kalkıp yÅrÅyebilecek kadar kendini iyi hissetmesine rağmen, susuyor <strong>ve</strong><br />

Razumihin'e karşı koymuyordu. Ama tuhaf, hatta belki de hayvansı denilebilecek bir<br />

kurnazlık gelmişti aklına: bir sÅre iÖin, iyileştiğini, gÅcÅnÅn yerine geldiğini gizlemek <strong>ve</strong><br />

bakalım ne olacak diye beklemek istiyordu. Ama birden iÖinde kabaran tiksintiyi tutamadı, on<br />

kasık kadar Öay iÖtikten sonra, birden kaşığı itti, hırÖın bir savurusla başım Razumihin'in<br />

kolundan kurtarıp yastığa attı. GerÖekten de tertemiz kılıflı, kuş tÅyÅnden bir yastık vardı ba-<br />

154<br />

sının altında. Bunu da farketmiş, bu da Çzellikle dikkatini Öekmişti.<br />

Yeniden masaya geÖip yemeğini yemeye <strong>ve</strong> birasını iÖmeye<br />

koyulan Razumihin:<br />

"Pasenka bugÅn bize ahududu reÖeli gÇndermeli" dedi "bu adama iÖecek bir şeyler<br />

hazırlamamız gerek."<br />

"Nerden bulsun Pasenka sana ahududu reÖelini?" diye sordu Nastasya; Öay tabağını acık<br />

avucunun beş parmağı Åzerinde tutuyor <strong>ve</strong> Öayı ağzında tuttuğu "şekerin arasından" sÅzerek<br />

iÖiyordu.<br />

"Ahududu, dostum, bakkalda satılır. Biliyor musun Rodya, senin haberin yokken burada neler<br />

oldu neler? Adresini bile bırakmadan benden bir hırsız gibi kaÖıp gittiğin gÅn, Çyle bir Çfkeye


kapıldım ki, seni arayıp bulmaya <strong>ve</strong> hakettiğin şekilde cezalandırmaya karar <strong>ve</strong>rdim. Hemen o<br />

gÅn ise giriştim. Dolaş babam dolaş, ara babam ara! Şimdiki adresini unutmuştum, daha<br />

doğrusu hiÖ bilmiyordum. Eski oturduğun e<strong>ve</strong> gelince, hatırladığım tek şey, bunun "Beş<br />

KÇse"de Harlamov'un evi olduğuydu. Haydi bakalım, bu kez de Harlamov'un evini ara!<br />

Derken, yanliş hatırladığımı, bu evin Harlamov'un değil, Buh'un olduğunu Çğrenmeyeyim mi?<br />

İnsan bazen sesleri nasıl da karıştırıyor! Neyse, bu iş daha da canımı sıktı. O Çfkeyle ertesi<br />

gÅn adres bÅrosuna başvurdum <strong>ve</strong>... şimdi sıkı dur: iki dakika iÖinde Öıkarıp bana adresini<br />

<strong>ve</strong>rdiler. Meğer oraya kayıtlıymışsın!"<br />

"Kayıtlı mıymışım?!"<br />

"Hem de nasıl... Oysa benden Çnce birisi general Kobelyov'un adresim sormuştu, ne kadar<br />

aradılarsa bir tÅrlÅ bulamadılar. Neyse uzun hikéye. Buraya gelir gelmez senin bÅtÅn islerini,<br />

her şeyini Çğrendim; hakkında bilmediğim hiÖbir şey yok. İşte Nastasya da biliyor: Nikodim<br />

FomiÖ'le tanıştım, İlya PetroviÖ'le de... Sonra,'kapıcıyla <strong>ve</strong> karakol sekreteri bay Aleksandr<br />

GrigoryeviÖ Zamyotov'la... Ve son olarak Pasenka ile tanışmak onuruna erdim; Nastasya da<br />

biliyor ya!"<br />

Nastasya anlamlı anlamlı gÅlerek:<br />

"Kadını bastan Öıkardın!" dedi.<br />

"Sekeri bardağın iÖine koysanıza Nastasya Nikiforovna!"<br />

Nastasya gÅlmekten kırılacaktı nerdeyse.<br />

"İt herif!" dedi; gÅlmesi biraz yatışınca ekledi. "Nikiforovna değil, Petrova, benim adım."<br />

155<br />

"Birbirimize saygılı olalım. Neyse kardeş, başını ağrıtmayayım, burada senin hakkında<br />

yayılmış olan birtakım saÖma Çnyargıları kÇkÅnden yok etmek iÖin sÇyle esaslı bir şekilde<br />

hava attım, ama doğrusu Paşenka benden baskın Öıktı. Bu kadının bÇylesine... Nasıl diyeyim...<br />

A<strong>ve</strong>nante* olabileceğini hiÖ sanmazdım doğrusu. Sen ne dersin, ha?"<br />

Raskolnikov ağzını aÖıp tek kelime sÇylemiyor, ama bakışlarını da Razumihin'den<br />

ayırmıyordu. Razumihin onun susuşuna hiÖ alınmamıştı, hatta kendisini onaylayan bir yanıt<br />

almışcası-na: ,<br />

"Hatta her bakımdan... Her bakımdan kusursuz bir kadın" dedi.<br />

Konuşmadan anlaşılmaz bir zevk duyduğu belli olan Nas-tasya:<br />

"Seni alÖak herif seni!" diye sÇylendi.<br />

"İşin kÇtÅ yanı su ki, kardeş, sen daha işi baştan yanlış tutmuşsun. Ona karşı davranışların<br />

bÇyle olmamalıydı. Değişik bir huyu var kadının. Neyse, bu huy meselesini daha sonra<br />

konuşuruz... Ama onu sana yemek gÇndermemeye cesaret edebilecek hale nasıl getirdin,<br />

doğrusu meraka değer. Ya da meselé şu borÖ senedi işi? Üyle bu senedi imzalayabilmesi iÖin<br />

insanın aklını kaÖırmış olması gerek! Ya da alalım kızıyla planlanan evlenme işini..? Her şeyi<br />

biliyorum! Farkındayım, eşeklik ediyorum, hassas yerlerine dokunuyorum: dangalaklığım iÖin<br />

bağışla! Dangalaklık dedim de: şu Praskovya Pavlovna, kardeş, hiÖ de ilk bakışta sanıldığı<br />

kadar budalaya benzemiyor, Çyle değil mi?"<br />

Raskolnikov başka yana bakarak, ama artık susmaktansa konuşmanın daha uygun olacağını<br />

dÅşÅnerek, dişleri arasından:<br />

"E<strong>ve</strong>t..." diye mırıldandı.<br />

Onun kendisine cevap <strong>ve</strong>rmesine sevinmişe benzeyen Razumihin:<br />

"Üyle değil mi ama!" diye bağırdı. "Ama akıllı olduğu da sÇylenemez, Çyle değil mi?<br />

GerÖekten, gerÖekten Öok tuhaf bir kadın! Doğrusu ben de ne yapacağımı şaşırdım!... Rahat<br />

rahat bir kırkında olmasına rağmen, otuz akımdayım, diyor... Vallahi, hakkı da yok değil!<br />

Sana yemin ederim ki, kardeş, daha Öok akla<br />

A<strong>ve</strong>nante: (Fr.) Hoş, cazip, sevimli, (äev.)<br />

156


dayalı yargılarım var onun iÖin, ama bunları metafizik bir biÖimde dile getiriyorum. Aramızda<br />

Çyle birtakım işaretler kuruldu ki, cebir hiÖ kalır bunların yanında! HiÖbir şey anlamıyorum!<br />

Neyse, hepsi saÖma şeyler bunların. Yalnız bir şey var: kadın baktı ki, sen Çğrenciliği bıraktın,<br />

Çzel derslerini kaybettin, ÅstÅn basın da bÇyle dÇkÅlmeye başladı, kızının da Çlmesi Åzerine<br />

seni aile halkından saymak iÖin ortada bir neden kalmadığını dÅşÅnmeye başladı, birdenbire<br />

ÅrktÅ senin anlayacağın. Üte yandan sen de kabuğuna Öekilmişsin, hiÖ kimseyle bir ilişkin<br />

kalmamış, bu durum karşısında kadın, seni kapı dışarı etmeye karar <strong>ve</strong>rdi. Aslında Öoktandır<br />

buna niyetliymis, ama elindeki senede aÖıyormuş. Bu bÇyleyken sen de, borcunu annenin<br />

Çdeyeceğine inandırmaya calısıyormuşsun onu..."<br />

"AlÖakÖa birseydi Çyle sÇylemem..;. Annemin kendisi neredeyse dilenecek durumda... Evden<br />

kovmasınlar, yemek <strong>ve</strong>rsinler diye uydurmuştum bu yalanı."<br />

"äok da akıllılık etmişsin. Yalnız, şu saray danışmanı, aynı . zamanda da işadamı olan Bay<br />

äebarov'un işin iÖine girmesi her şeyi altÅst etmiş. O olmasaydı, Paşenka bir başına hiÖbir şey<br />

yapamazdı, Öok utangaÖ bir kadındır kendisi. Ama işadamında utanma olur mu? Tahmin<br />

edebileceğin gibi ilk işi,''Senette yazılı parayı kurtarabilir miyiz? diye sormak olmuş. Kadın<br />

da, 'E<strong>ve</strong>t', demiş, 'ÖÅnkÅ onun Çyle bir annesi var ki, yÅz yirmi beş ruble è emekli aylığıyla ne<br />

yapar eder oğlunun borcunu Çder; sonra yine onun Çyle bir kızkardeşi var ki, kardeşi iÖin<br />

kÇleliğe bile razı olur'. Eh, adamın dayandığı nokta da bu olmuş. Sen ne kıpırda-I yıp<br />

duruyorsun Çyle Allah aşkına..? BÇylece, kardeş, ben senin bÅtÅn gelmişini geÖmişini<br />

Çğrenmiş bulunuyorum. Kendisine yakın olduğun gÅnlerde Pasenka'ya boşuna aÖılmamışsın.<br />

Seni sevdiğim iÖin sÇylÅyorum... Sorun şu: dÅrÅst, duygulu insanlar iÖtenlikle her bir şeylerini<br />

sÇylerler, işadamları ise kulak kesilir, r duyduklarını Öıkarları yÇnÅnde kullanırlar. Paşenka<br />

senedi sÇzde karşılığını alarak äebarov'a ciro etmiş, o da utanıp sıkılmadan bunu tahsile<br />

koymuş, èşte ben bÅtÅn bunları, bu vicdansızlıkları Çğrenince, äebarov denilen adama esaslı<br />

bir şekilde Öıkışmaya j hazırlanıyordum ki, sorunu Paşenka ile aramızda ÖÇzÅmleyi-i <strong>ve</strong>rdik.<br />

Senin parayı Çdeyeceğine kefil oldum <strong>ve</strong> Pasenka'ya se-1 netle ilgili olarak başlatılan<br />

işlemleri durdurmasını sÇyledim.<br />

157<br />

Duyuyorsun değil mi kardeş, sana kefil oldum? äebarov'u Öağırdık, aÖıktan bir on ruble <strong>ve</strong>rip<br />

senedi kendisinden geri aldık.' işte su anda bu senedi size takdimle şeref duyuyorum, artık<br />

sÇzÅnÅz senet yerine geÖmektedir, buyrun alın <strong>ve</strong> usulÅnce yırtın."<br />

Razumihin senedi masanın Åzerine bıraktı; Raskolnikov gÇz ucuyla sÇyle bir baktıktan sonra<br />

hiÖbir şey sÇylemeden başını duvardan yana dÇndÅrdÅ. Razumihin gÅcenir gibi oldu. Bir<br />

dakika kadar kimse konuşmadı, sonra Razumihin:<br />

"Anlaşılan gene bir dangalaklık yaptım kardeş" dedi. "Seni biraz eğlendirmek, ge<strong>ve</strong>zelik<br />

ederek oyalamak istemiştim. Ama anlaşılan canını sıktım."<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi, bir dakika kadar sustuktan sonra, başım Öevirmeden sordu:<br />

"Sayıkladığım sıra gÇrÅp de tanıyamadığım sen miydin?" "Bendim hatta bu yÅzden Çyle<br />

Çfkelendin ki... Hele Zamyo-tov'u getirdiğimde...!"<br />

Raskolnikov hızla başını Öevirdi, gÇzlerini Razumihin'e dikti:<br />

"Zamyotov'u mu? Karakol sekreterini? İyi ama niÖin?" "Dur yahu, ne heyecanlanıyorsun..?<br />

Seninle tanışmak istedi; kendisi istedi, ÖÅnkÅ senden epey sÇz ettik kendisiyle... Yoksa senin<br />

hakkında bunca şeyi nasıl Çğrenebilirdim? Doğrusu, kardeş, yaman adam, hatta olağanÅstÅ...<br />

Tabii, kendince... Şimdi dostuz kendisiyle, hemen her gÅn gÇrÅşÅyoruz. Ben de bu semte<br />

tasındım da... Tabii, senin haberin yoktu? Yeni taşındım daha. Kendisiyle bir iki kez<br />

Laviza'ya gittik. Laviza'yı hatırlıyor musun? Hani şu Laviza İvanovna canım..?" "Birşeyler<br />

sayıkladım mı?" "Hem de nasıl! Kendinde değildin ki!.." "Neler sayıkladım?"<br />

"Hayda..! Neler sayıklamış! Ne sayıklayacaksın yahu..! Hadi bakalım, kardeş, kaybedecek<br />

zamanımız yok, hemen isimize bakalım."<br />

Razumihin iskemlesinden kalkıp kasketini aldı. "Neler sayıkladım?"


"Amma Åsteledin ha! Yoksa bir gizini aÖmış olmaktan rnı korkuyorsun? Korkma, kontes<br />

hazretleri Åzerine hiÖbir şey sÇylemiş değilsin!.. Birtakım buldoglardan, kÅpelerden, zincirler-<br />

158<br />

den, Krestovski adasından, sonra bir kapıcıdan, Nikodim Fo-rniÖ'ten, komiser muavini İlya<br />

Petrovic'ten <strong>ve</strong> bunlara benzer daha bir sÅrÅ şeyden sÇz ettin durdun. Sonra efendim<br />

Öoraplarınızla Öok ilgilendiniz, Öok! Durmadan, Öoraplarımı isterim, Öoraplarımı <strong>ve</strong>rin deyip<br />

durdunuz. Zamyotov kÇşe bucak arayıp Öoraplarınızı buldu <strong>ve</strong> bu pis şeyleri yÅzÅklÅ, kremli<br />

elleriyle tutup kendisi size <strong>ve</strong>rdi. Ancak bÇylece yatıştınız <strong>ve</strong> bu pis paÖavraları yirmi dÇrt<br />

saat elinizden bırakmadınız. Onca Öektik de elinizden kurtaramadık. Su anda da herhalde<br />

yorganınızın altında bir yerlerdedirler. Sonra, neredeyse ağlamaklı, pantolon paÖalarınızdan<br />

sarkan birtakım ipliklerden sÇz edip, bu iplikleri istediniz. Hangi iplikler, ne pantolonu? diye<br />

sorduk, hiÖbir şey Çğrenemedik... İste bÇyle! Şimdi işimize bakalım. Şurada otuz-beş ruble<br />

var. Onunu ben alıyorum, iki saat sonra hesabını getiririm. Bu arada Zosimov'a da haber<br />

gÇnderirim, aslında kendiliğinden gelmesi gerekirdi, saat on biri geÖti ÖÅnkÅ. Siz de, Nastenka;<br />

ben yokken sık sık hastamızı yoklayın, su ya da başka bir şey isteyip istemediğini<br />

sorun... Ben de şimdi Paşenka'ya gerekenleri sÇylerim, HoşÖakalın!"<br />

Razumihin Öıkınca, Nastasya:<br />

. "Şuna bak, Paşenka diyor Praskovya-Pavlovna'ya!" diye sÇylendi. "Tilki suratlı herif!"<br />

Sonra kapıyı aÖıp aşağıları dinledi. Ama dayanamayarak kendisi de aşağı indi; Razumihin'in<br />

ev sahibi kadınla neler konuştuğunu pek merak ediyordu. Nastasya'nın Razumihin'e hayran<br />

olduğu aÖıkÖa belli oluyordu.<br />

Nastasya da Öıkıp odada yalnız kalır kalmaz, hasta, Åzerindeki yorgam fırlatıp attı <strong>ve</strong> hemen<br />

yataktan kalktı. İÖini yakıp kavuran bir sabırsızlıkla beklemişti herkesin Öıkıp gitmesini; bir an<br />

Çnce ise girişmek istiyordu. Ama yapacağı is neydi? Az Çnce yataktayken aklında olan şeyi,<br />

sanki bile bileymis gibi, kalkar kalkmaz unutmuştu. "Tanrım! Bana bir tek şeyi sÇyle: her şeyi<br />

biliyorlar mı, yoksa daha bilmiyorlar mı? Belki de her şeyi biliyorlar da, yattığım sÅrece<br />

benimle alay etmek iÖin bildiklerini gizliyorlar? Sonra birden odaya girecekler <strong>ve</strong> olup<br />

bitenleri ne zamandır bildiklerini sÇyleyi<strong>ve</strong>recekler... Ne yapayım şimdi ben? Hay aksi! Daha<br />

demin aklımdaydı yapacağım şey, şimdi, sanki kasten unuttum!.."<br />

159<br />

Odanın ortasında dikiliyor <strong>ve</strong> acılı bir.şaşkınlıkla,Öevresine bakmıyordu. Kapıya gitti, aÖıp<br />

dışarıyı dinledi. Ama yapacağı şey bu değildi. Birden duvar kéğıdının delik olduğu kÇşeye<br />

atıldı, elini delikten sokup yokladı, kéğıdı gÇzden geÖirdi. Hayır, bu da değildi yapacağı.<br />

Sobaya gitti, kapağını aÖıp kÅlleri karıştırmaya başladı; pantolon paÖalarından kestiği<br />

ipliklerle, yırtık cep astarı attığı gibi Çylece duruyordu; demek kimse sobaya bakmamıştı!<br />

Birden, Razumihin'in az Çnce sÇzÅnÅ ettiği Öoraplarım hatırladı. GerÖekten de yorganın<br />

altındaydı Öorapları; ama o gÅnden beri her ikisi de Çylesine kirlenmiş, eskimişti ki. Zamyotov'un<br />

hiÖbir şey farkedememesi son derece doğaldı.<br />

"Zamyotov mu?.. Karakoldaki polis... Acaba niÖin Öağırmışlardı beni karakola? äağın kéğıdı<br />

nerede? Galiba olayları birbirine karıştırıyorum... Beni bugÅn Öağırmadılar ki oraya... Hem<br />

giderken Öoraplarımı gÇzden geÖirmiştim ben... Şimdiyse... Şimdi hastayım... Hastaydım<br />

yani... İyi ama Zamyotov niÖin geldi buraya? Razumihin ne iÖin getirdi acaba onu?"<br />

Bitkin bir halde yatağına oturdu.<br />

"Ne oluyor? Hélé sayıklıyor muyum/yoksa bÅtÅn bu olanlar gerÖek mi? Galiba gerÖek... E<strong>ve</strong>t,<br />

hatırladım: kaÖmam gerek! Hemen, hemen kaÖmam gerek! İyi ama..! nereye? Elbiselerim<br />

nerede? Ayakkabılarım da yok! Kaldırmışlar! Saklamışlar! Anlıyorum! Ama paltom iste<br />

şurada, gÇrmemişler! äok şÅkÅr, paralar da masanın Åzerinde! İste senet de burada! Paraları<br />

alıp giderim, başka bir daire tutarım kendime, beni bulamazlar!.. İyi ama, ya adres bÅrosu?..<br />

Bulurlar! Razumihin bulur!. En iyisi tÅmden gitmek... Uzaklara... Amerika'ya... Hepsine


tÅkÅrÅp gitmek..! Senedi de almalı... Orada işime yarayabilir. Başka ne alsam acaba? Hasta<br />

olduğumu sanıyorlar benim! Kalkıp yÅrÅ-yebildiğimden haberleri yok! Hah-hah-ha! Her şeyi<br />

bildiklerini gÇzlerinden anladım! Yalnız şu merdi<strong>ve</strong>nlerden nasıl ineceğim? Ya aşağıya bir<br />

gÇzcÅ, bir polis diktilerse? Bu ne, Öay mı? A, yarım şişe de bira var burada! Hem de buz<br />

gibi!.."<br />

İÖinde bir bardak kadar bira kalmış olan şişeyi kaptı, iÖindeki ateşi sÇndÅrmek ister gibi,<br />

hepsini bir dikişte iÖti.<br />

Ama daha bir dakika geÖmeden biranın basına vurmasıyla, sırtında hafif, hatta tatlı bir<br />

Årperme duydu. Yatıp ÅstÅne yor-• anı Öekti. Zaten dağınık, kopuk dÅşÅncelerle dolu olan<br />

kafası<br />

160<br />

tÅmden bulutlandı. BÅyÅk bir zevkle başını yastığa bırakıp, yırtık paltosu yerine Åzerine<br />

ÇrtÅlmÅş bulunan yumuşacık yorgana -sarıldı, hafifÖe iÖ Öekip derin, sağlıklı bir uykuya daldı.<br />

Odasına birinin girmesiyle uyandı; gÇzlerini aÖtı, Razumi-hin'i gÇrdÅ. Razumihin kapıyı<br />

ardına kadar aÖmış, eşikte duruyordu, iÖeri girip girmemekte kararsız gibiydi. Raskolnikov<br />

hızla yatağında doğruldu, bir şeyler hazırlamak istercesine Razumi-hin'e baktı.<br />

"Demek uyumuyorsun? Üyleyse, giriyorum iÖeri!" Merdi<strong>ve</strong>nlerden aşağı bağırdı: " Nastasya,<br />

paketi getirsene!.. Simdi hesabını <strong>ve</strong>ririm!.."<br />

Raskolnikov Årkek bakışlarla Öevresini sÅzerek: "Saat kaÖ?" diye sordu.<br />

. "Esaslı uyudun kardeş. Akşam oldu, saat nerdeyse altı olacak... Altı saatten fazla uyudun."<br />

"Aman Tanrım! Ne yapmışım ben?"<br />

"Ne yapacaksın, sağlıklı bir uyku Öektin! Bir yere acelen mi vardı, yoksa bir randevuya falan<br />

mı yetişecektin? Artık bÅtÅn zamanlar bizim. àÖ saattir seni bekliyorum; iki kez yokladım,<br />

uyuyordun. İki kez Zosimov'a gittim: yoktu, bulamadım kendisini. Neyse, Çnemli değil, gelir!<br />

Sonra, ufak tefek birkaÖ işim vardı, onları yoluna koydum. BugÅn artık tÅmden taşındım.<br />

Dayımla... Dayım var simdi yanımda, onunla birlikteyiz... Neyse, bırak bunları da işimize<br />

bakalım... Nastenka, <strong>ve</strong>rsene paketi... Şimdi her şeyi yoluna koyarız... E, kardeş, kendini nasıl<br />

hissediyorsun?"<br />

"İyiyim, hasta falan da değilim... Razumihin, Öoktan beri mi buradasın?"<br />

"Dedim ya, ÅÖ saat seni bekledim diye..." "Hayır, daha Çnce?" "Ne olmuş daha Çnceye?" "Ne<br />

zamandır odama girip beni yÅklÅyorsun?" "Az Çnce anlattım ya..."<br />

Raskolnikov dÅşÅnceye daldı. Bir dÅştÅ sanki bÅtÅn bu olup bitenler, tek başına<br />

hatırlayamıyor, soran gÇzlerle Razumihin'e bakıyordu.<br />

"E<strong>ve</strong>t hatırlayamıyor" dedi Razumihin," unutmuş! Demin de anlamıştım bunu zaten... Daha<br />

tam anlamıyla kendine geleme-<br />

161<br />

eliğini... Ama bu uyku sana Öok iyi geldi, toparlandın, gÇzlerinden, bakışlarından belli.<br />

Aferin!.. E<strong>ve</strong>t, şimdi isimize bakalım! Bak nasıl her şeyi hatırlayacaksın! Şunlara bir gÇz at<br />

hele, yakışıklım!"<br />

BÅyÅk ilgi gÇsterdiği anlaşılan paketi ÖÇzmeye başladı.<br />

"Biliyor musun kardeş, en Öok da bu durum iÖime dert olmuştu. Yani seni doğru dÅrÅst Dir<br />

adam kılığına sokmak... E<strong>ve</strong>t, işe girişiyoruz. Yukardan başlayalım. Şu kasketi gÇrÅyor<br />

musun?" Paketten oldukÖa gÅzel, ama yine de ucuz <strong>ve</strong> sık rastlanan bir kasket Öıkardı. "İzin<br />

<strong>ve</strong>rir misin, bir deneyelim?"<br />

Raskolnikov aksi aksi:<br />

"Yok" dedi, sonra...<br />

"Hayır, Rodya'cığım, hiÖ karşı koyma, sonra Öok geÖ kalmış oluruz. Ve gece benim gÇzÅme<br />

uyku girmez. äÅnkÅ ÇlÖÅnÅ bilmediğimden gelişi gÅzel aldım." Kasketi giydirdi, olduğunu<br />

gÇrÅnce sevinÖle haykırdı: "ÜlÖÅ Åzerineymiş gibi oturdu! Şapka, kardeş, insanın giyim<br />

kuşamında en Çnemli parÖadır, say İÖi, bir tÅr tavsiye mektubu... Tolstyakov adlı bir


arkadaşım vardı, herkesin şapkasıyla bulunduğu genel bir yere girerken, hep şapkasını<br />

Öıkarırdı. Bu durumu herkes onun kÇlece duygulara sahip olmasıyla aÖıklardı; oysa arkadaşım<br />

zorunluluktan yapardı bunu, başında kuş yuvası gibi bir şapka taşımaktan utanırdı. Zaten Öok<br />

utangaÖ bir adamdı! Baksana Nastyonka, sen olsan şu iki şapkadan hangisini seÖerdin: şu<br />

Palmerston'u* mu (nedense Palmerston adını taktığı Raskolnikov'un biÖimini yitirmiş uzun,<br />

yuvarlak şapkasını gÇsterdi), yoksa şu kuyumcu Çzeniyle dikilmiş pırlanta gibi şapkayı mı?<br />

Bil bakalım Rodya, kaÖa aldım bu kasketi?" Raskolnikov'un cevap <strong>ve</strong>rmediğini gÇrÅnce<br />

soruyu Nastasya'ya yÇneltti: "Nastasya'cığım?"<br />

"Herhalde bir yirmi kÇpeği vardır..." dedi Nastasya.<br />

"Ahmak!" dedi Razumihin, iÖerlemiş." Değil bu şapkayı, seni bile <strong>ve</strong>rmezler yirmi kÇpeğe!<br />

Tam seksen kÇpek bayıldım! O da kullanılmış olduğu iÖin! Yalnız koşullu aldım: bunu eskit,<br />

seneye yenisini <strong>ve</strong>ririz, dediler! İster inanın, ister inanmayın! E<strong>ve</strong>t, şimdi de -lisede dediğimiz<br />

gibi hani,- gelelim Amerika Birleşik<br />

* Palmerston : XIX. yy.ın ilk yarısında yasayan İngiliz devlet adamı, ticaret <strong>ve</strong> sanayi<br />

burjuvazisiyle aristokrasinin bir kısmının Öıkarlarının savunuculuğunu yapan Whings<br />

partisinin lideri Lord Palmerston (1784-1865) (äev.)<br />

162<br />

Devletleri'ne... Hemencecik sÇyleyeyim. Rodya, pantolonla ÇvÅnebilirim..! "'Ve Razumihin,<br />

Raskolnikov'un ÇnÅne yÅnlÅ kumaştan gri bir pantolonu yaydı. " Biraz kullanılmış olmakla<br />

birlikte, şahane bir pantolon: ne bir deliği var, ne de lekesi... Ve aynı renkte bir yelek, tam<br />

modaya gÇre... Kullanılmış olma sorununa gelince, doğrusunu istersen bu bence daha bile iyi:<br />

ÖÅnkÅ kullanılmış eşya yumuşacık olur, rahat eder vÅcut iÖinde. Biliyor musun, Rodya, bana<br />

kalırsa insanların toplum iÖinde yÅkselmeleri, onlarım mevsime uymalarına bağlı bir şey.<br />

Ocak ayında kuşkonmaz istemezsen, birkaÖ rubleni cÅzdanında alıkoymuş olursun. Şu<br />

aldığım eşyalar iÖin de aynı şey sÇz konusu. Simdi yaz. mevsimindeyiz değil mi, ben de tam<br />

bir yaz alış <strong>ve</strong>rişi yaptım. äÅnkÅ gÅzÅn nasıl olsa bunları atmak <strong>ve</strong> yerlerine daha sıcak tutan<br />

giysiler bulmak gerekecek... O zamana kadar da bunlar şıklıklarını yitirmeseler bile, Çzensiz<br />

kullanılmaktan eskiyip gidecekler.. E<strong>ve</strong>t, hadi bir kestir bakalım, kaÖ para <strong>ve</strong>rmiş olabilirim<br />

bunların hepsine? Bir şey sÇylemiyor musun? İki ruble yirmi beş kÇpek! Şapka iÖin sÇz<br />

konusu olan koşul, bunlar iÖin de geÖerli: bunları eskitince, seneye yemlerini bedavaya<br />

alacaksın. Fedya<strong>ve</strong>y'lerin dÅkkanındaki alış<strong>ve</strong>rişin, esası budur: bir kez para <strong>ve</strong>rip de satın<br />

aldığın bir şey, sana hayatın boyunca dayanır <strong>ve</strong> sen de bir daha onların dÅkkénına<br />

uğramazsın. E<strong>ve</strong>t, simdi ayakkabılara gelelim! Nasıl ama? Doğru, kullanılmış oldukları belli,<br />

ama sen yine de iki ay giyebilirsin. äÅnkÅ işÖiliği de, malzemesi de Avrupa'dır. İngiliz elÖilik<br />

kétibi geÖen hafta bitpaza-rında satmış, topu topu altı gÅn giymiş adam, paraya ihtiyacı olmuş,<br />

satmış... Fiyatı bir buÖuk ruble, nasıl, iyi mi?<br />

Nastasya:<br />

"Ya ayağına uymazsa?" dedi.<br />

''Uymazsa mı! Peki bu ne?" Razumihin cebinden Raskolnikov'un her yanı .kurumuş Öamurla<br />

kaplı eski ayakkabısını Öıkardı." Yanıma bunu alıp da gittim, bu iğrenÖ şeyin ÇlÖÅsÅne<br />

uyduğunu gÇrdÅkten sonra aldım Ç ayakkabıları. äamaşır sorununa gelince... Bu konuda ev<br />

sahibi kadınla anlaştık. İste, ÅÖ gÇmlek: keten meten ama plastronları modaya uygun...<br />

BÇylece... Seksen kÇpek kasket, iki ruble yirmi beş kÇpek elbise, ÅÖ ruble beş kÇpek eder<br />

hepsi. Ayakkabılar bir buÖuk ruble (ne ya-palım, Öok iyi oldukları iÖin bu parayı <strong>ve</strong>rdim),<br />

toplam dÇrt ruble elli beş kÇpek... äamaşırları da yuvarlak hesap beş rubleye an- .<br />

163<br />

lastik. Demek ki hepsi dokuz ruble elli beş kÇpek tutuyor. Geriye kalan kırk beş kÇpek, bakır<br />

beşlikler halinde burada, buyrun alın. BÇylece, Rodya ÅstÅnÅ basını tÅmÅyle yenilemiş olduk;<br />

buna paltonu da katıyorum, ÖÅnkÅ palton hem daha giyilebilir, hem de gÇrÅnÅşÅnde Çzel bir<br />

soyluluk olan bir palto bu. Herhalde Şarmer'de diktirilmiş olmasından ileri geliyor bu Çzelliği!


äorap <strong>ve</strong> benzeri kÅÖÅk şeyleri de artık sana bırakıyorum: daha yirmibeş rublemiz var geride.<br />

Pasenka'ya Çdeyeceğin ev kirasını hiÖ dÅşÅnme, dediğim gibi, sonsuz kredimiz var. Şimdi...<br />

İzin <strong>ve</strong>r de su Öamaşırlarını bir değiştirelim, herhalde ÅstÅndekilere de sinmiştir hastalığın..."<br />

Razumihin'in deminden beri zoraki bir komiklikle anlattığı , •Åst baş alma hikéyesini<br />

tiksintiyle dinlemiş olan Raskolnikov, elini ileri uzatarak:<br />

"Hayır, istemez!" diye sÇylendi<br />

"Yo, kardeş, buna izin <strong>ve</strong>remem" diye diretti Razumihin. "Ben boşuna mı taban teptim?<br />

Nastasyacığım, lÅtfen utanmayı bırakın da yardım edin! E<strong>ve</strong>t, bÇyle işte!"<br />

Karşı koymasına aldırmadan arkadaşının Öamaşırlarını değiştirdi. Raskolnikov yatağın<br />

başucuna yığılırcasına kapandı, iki dakika kadar hiÖbir şey sÇylemeden durdu.<br />

"Daha epey bir sÅre Öekilip gitmeyecek bunlar!" diye dÅşÅndÅ. Sonunda, duvara bakmaya<br />

devam ederek sordu:<br />

"Hangi parayla alındı bÅtÅn bunlar?"<br />

"Hayda..! Hangi parayla olacak yahu, senin kendi paranla. AnneninVahruşin aracılığıyla<br />

gÇnderdiği para... Hani Artel'den biri getirmişti..? Unuttun mu yoksa?"<br />

Raskolnikov yÅzÅ asık, uzun uzun dÅşÅndÅ, sonra:<br />

"E<strong>ve</strong>t, hatırlıyorum..." dedi.<br />

Razumihin'in kasları Öatıldı, kaygıyla bakıyordu arkadaşına.<br />

Kapı aÖıldı, uzun boylu, iri yarı bir adam girdi iÖeri. Raskolnikov bir yerlerden tanıyacak<br />

gibiydi adamı.<br />

Razumihin sevinÖle bağırdı:<br />

"Zosimov! Hele şÅkÅr gelebildin!"<br />

IV<br />

Zosimov uzun boylu, şişman bir adamdı: sinekkaydı tıraşlı tombul yÅzÅ renksizdi. DÅmdÅz<br />

saÖları beyaz denilebilecek kadar<br />

aÖık sarı idi; tombul parmaklarında altın bir yÅzÅk gÇze Öarpıyordu; gÇzlÅklÅydÅ. Yaşı<br />

yirmi yedi vardı. àzerinde ince kumaştan, dokumlu, zengin bir pardÇsÅyle, aÖık renk yazlık<br />

bir pantolon vardı. GÇmleği kusursuz, saat kordonu kocamandı. Hareketlerinde uyuşukluğa<br />

varan, bir yavaşlıkla, Çzentili bir senli benlilik vardı. Gizlemek iÖin onca Öaba harcamasına<br />

karşın, kendini beğenmişliği her hareketinden belli oluyordu. Tanıdığı herkes onu Öekilmez<br />

bir kişi olarak niteler, ama işinin ehli olduğunu sÇylerdi.<br />

"İki kez uğradım sana kardeş" diye bağırdı Razumihin, "gÇrdÅğÅn gibi hasta kendine geldi!"<br />

Hastanın yatağının ayak ucuna oturan <strong>ve</strong> oturur oturmaz da, ' yatağın olanak <strong>ve</strong>rdiği ÇlÖÅde<br />

yayılı<strong>ve</strong>ren Zosimov, Raskolni-kov'u dikkatle sÅzerek:<br />

"GÇrÅyorum, gÇrÅyorum" dedi "E, şimdi nasılız bakalım?"<br />

"Hep bÇyle canı sıkkın duruyor" dedi Razumihin, "az Çnce Öamaşırlarını değiştirdik, nerdeyse<br />

ağlayacaktı."<br />

"Anlaşılıyor:.. Madem istemiyordu, daha sonra da değiştirebilirdiniz Öamaşırlarını... Nabız<br />

harika! Başın hélé ağrıyor galiba?" ' '<br />

Raskolnikov birden yerinden doğruldu, sinirli sinirli:<br />

"İyiyim ben" dedi," hem de Öok iyiyim!"<br />

Ama hemen sonra yeniden yastığının Åzerine kapanıp duvardan yana dÇndÅ. Zosimov<br />

gÇzlerini dikmiş, onu dikkatle sÅzmeye devam ediyordu.<br />

"äok gÅzel... " dedi kayıtsızlıkla. "Her şey olması gerektiği gibi... Bir şeyler yedi mi bari?"<br />

Yemesi iÖin neler <strong>ve</strong>rdiklerini anlattılar <strong>ve</strong> başka neler <strong>ve</strong>rebileceklerini sordular.<br />

"Her şey <strong>ve</strong>rebilirsiniz... äorba, Öay... Mantar, salatalık, tabii yasak... Sonra sığır eti... Canım<br />

işte ge<strong>ve</strong>zeliğe ne gerek var!.." Razumihin'le bakıştı: "Şurup falan gibi şeyler de istemez...<br />

Ben yarın gene gelir gÇrÅrÅm... Hatta bugÅn... E<strong>ve</strong>t..."<br />

"Yarın akşam kendisini biraz gezdireyim istiyordum" dedi Razumihin." Yusupov Parkı'na,<br />

sonra 'Kristal Palas'a..."


"Yerinde olsam yarın onu hiÖ kıpırdatmazdım..."<br />

"Ama yine de... Neyse, daha sonra bir bakarız..."<br />

"Ben de tam bugÅn yeni evime taşınmam şerefine arkadaşla-ra bir yemek <strong>ve</strong>recektim...<br />

Şuraya, iki adım Çteye tasındım... O<br />

165<br />

da gelebilseydi... Bir divana uzanır, aramızda bulunurdu!" Birden Zosimov'a dÇnerek sordu:<br />

"Sen geliyorsun, değil mi? Unutma bak, sÇz <strong>ve</strong>rdin!"<br />

"GeÖ bir saatte belki gelirim. Neler hazırladın bakalım yemek iÖin?"<br />

"Pek bir şey yok: Öay, votka, balık... Sonra, bÇrek... Biz bize . olacağız-.!"<br />

"Kimler yani?"<br />

"Hep bu -semtten kişiler <strong>ve</strong> ihtiyar dayımdan başka hepsi yeni tanışlar... Hoş, dayım da eski<br />

sayılmaz... Petersburg'a daha dÅn geldi. Bazı işleri varmış... Kendisiyle dÇrt beş yılda bir<br />

gÇrÅşÅrÅz."<br />

"Ne iş yapar dayın?"<br />

"ÜmrÅnÅ birtakım taşra kasabalarında posta mÅdÅrlÅğÅ yaparak, acınası bir yaşam sÅrerek<br />

geÖirdi... Şimdi altmış beş yaşında <strong>ve</strong> emekli... Üyle uzun uzadıya sÇzÅ edilecek biri değil...<br />

Ama ben se<strong>ve</strong>rim kendisini. Sonra, yine semtimizden sorgu yargıcı Porfiriy PetroviÖ<br />

gelecek... Sen de tanırsın onu..."<br />

"O da akraban falan oluyordu galiba?"<br />

"äok uzaktan... Ne o, yÅzÅn asıldı? Aranızda bir şey mi geÖmişti? Gelmeyecek misin yoksa?"<br />

"TÅkÅrmÅşÅm Porfiriy PetroviÖ'e, umurumda bile değil benim o adam!"<br />

"Eh, en iyisi de bu. Sonra, Çğrenciler, bir Çğretmen, bir memur, bir mÅzisyen, bir subay,<br />

Zamyotov..."<br />

"SÇylesene Allah aşkına" dedi Zosimov, "ne işiniz var sizin şu Zamyotov denen adamla?<br />

Senin <strong>ve</strong> -başıyla Raskolnikov'u gÇsterdi- onun..?"<br />

"Yahu ne yaman adamsın be! Ve bÅtÅn bu tersliklerin hep ilkeler, adına! Sanki ilkelerin,<br />

bÅtÅn heraketlerine yÇn <strong>ve</strong>ren bir zemberek oluşturmuş iÖinde!.. Sen <strong>ve</strong> senin gibiler kendi<br />

iradenizle kımıldamaya bile korkarsınız!.. Benim iÖinse bir adam iyiyse iyidir <strong>ve</strong> bu konudaki<br />

bÅtÅn prensibim bundan ibarettir... Başka bir şey dÅşÅnmem... Zamyotov harika bir adam!.."<br />

. "Ve rÅş<strong>ve</strong>tÖinin biri!"<br />

"Ne olmuş rÅş<strong>ve</strong>tÖiyse? Ne olmuş!" Razumihm sinirlenmiş, bağırıyordu, yalnız sinirliliği pek<br />

doğal değildi: "RÅş<strong>ve</strong>tÖi yanını ÇvÅp, kendisini bu nedenle beğendiğim.! mi sÇyledim sana?<br />

Ben<br />

166<br />

onun yalnızca kendine gÇre iyi bir adam olduğunu sÇyledim. HiÖbir eksiği bulunmasın diye<br />

bakacak olursak, dÅnyada kaÖ tane iyi insan kalır dersin? Bu aÖıdan bakacak olursak, bÅtÅn<br />

işkembemle birlikte benim iÖin <strong>ve</strong>rseler <strong>ve</strong>rseler bir baş pişmiş soğan <strong>ve</strong>rirler; onu da, seni de<br />

kendime katarsam <strong>ve</strong>rirler..."<br />

"Bu Öok az olur senin iÖin, bana gÇre sen iki bas soğan edersin..."<br />

"Bana gÇreyse sen bir baş anca edersin! Şu yaptığın esprilere bak! Zamyotov daha Öocuk;<br />

biraz saÖlarını Öekeceğim, o kadar. äÅnkÅ onu yola getirmek iÖin itip kakmak değil, okşamak<br />

gerek. İnsanlar, hele de Öocuksalar, itip kakmakla yola gelmezler... äocuklara karşı ise, bir kat<br />

daha Çzenli olmalı... Sen <strong>ve</strong> senin gibi ilerici kafasızların hiÖbir şeyden anladığınız yok!<br />

Başkalarına saygı duymazsınız, kendi kendinize kırılırsınız... Hem eğer ille de bilmek<br />

istiyorsan, sÇyleyeyim, e<strong>ve</strong>t, Zamyotov'la ortak bir sorunumuz var."<br />

"Neymiş bu ortak sorununuz?"<br />

"Su sıvacı, daha doğrusu boyacı hikéyesi... äekip kurtaracağız adamı bu işten... Zaten ortada<br />

telaşlanacak bir durum da kalmadı. Her şey apaÖık ortaya Öıkmış bulunuyor... Bizimki<br />

yalnızca katkıda bulunmak..!"<br />

"Ne boyacısı bu? Ne olmuş boyacıya?"


"Nasıl, anlatmadım mı sana? GerÖekten mi? Belki de yalnız baş tarafını anlatmısımdır... Şu<br />

tefeci, dul kocakarı var ya, onun ÇldÅrÅlmesi hikéyesi... Simdi bir de boyacı karıştı bu işe..."<br />

"E<strong>ve</strong>t, daha Çnce de duymuştum bu cinayeti. Hatté epey de ilgimi Öekmişti... Bir ara...<br />

Gazetelerde okumuştum... Aslında..."<br />

Bu sırada birden Nastasya léfa karıştı:<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta'yı ÇldÅrdÅler... " dedi. Raskolnikov'a sÇylemişti bunu. Konuşmalar sÅresince odada<br />

kalmış, kapıya yaslanmış olarak konuşulanları dinlemişti.<br />

Raskolnikov duyulur duyulmaz bir sesle:<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta'yı mı..? "diye mırıldandı.<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta canım..! Hani şu satıcı kadın, aşağıya gelir giderdi... äamaşır yıkardı, senin de bir<br />

kez gÇmleğini yıkamıştı hatté..."<br />

Raskolnikov duvardan yana dÇndÅ. Beyaz ÖiÖekli, kirli sarı bir kéğıtla kaplıydı duvar.<br />

Kah<strong>ve</strong>rengi taramaları olan şeklini yitirmiş bir ÖiÖek seÖerek, kaÖ yaprağı olduğunu,<br />

yapraklarının<br />

167<br />

kenar tırtıllarının biÖimini, <strong>ve</strong> her yaprakta kaÖ tarama bulunduğunu incelemeye koyuldu. El<br />

<strong>ve</strong> ayaklarının uyuştuğunu, vÅcudundan kopmuşÖasına hissizleştiğini duyuyor, ama kımıldamaksızın,<br />

inatla ÖiÖeğe bakmaya devam ediyordu.<br />

Zosimov, Nastasya'nın ge<strong>ve</strong>zeliğine canının sıkıldığını aÖıkÖa belli ederek:<br />

"E, ne olmuş boyacıya? " diye sordu. .<br />

Nastasya iÖini Öekerek sustu.<br />

Razumihin heyecanla kaldığı yerden devam etti.<br />

"Onu da katil zanlısı olarak tutuklamışlar!"<br />

"Herhangi bir delil var mı?"<br />

"Ne delil, ne bir şey..! Ama onlara sorarsan esaslı delililer var ellerinde, tabii bunlara delil<br />

denilebilirse! Aslında kanıtlanması gereken nokta da burada! Hani başta kuşkulanıp<br />

tutukladıkları iki kişi vardı ya... Neydi adları..? Koh'la Pestriyakov... Tıpkı on-larınkinde olan<br />

durum tekrarlanıyor burada da... Allah kahretsin! Nasıl da sersemce ele alıyorlar bu işleri!<br />

Dışardan birisine bile ne kadar iğrenÖ gÇrÅnÅyor! Pestryakov belki bugÅn bana uğrayacak...<br />

Aklıma gelmişken Rodya, bu işi sen de biliyorsun. Sen hastalanmazdan Çnce olmuştu. Hani<br />

karakolda bu olaydan sÇz ederlerken, dÅşÅp bayılmıştın, işte ondan bir gÅn Çnce..."<br />

Zosimov merakla Raskolnikov'a bakıyordu. Raskolnikov'sa kımıldamamıştı bile.<br />

Zosimov:<br />

"Biliyor musun Razumihin," dedi, "durup dinlenmek nedir bilmeden, her işin peşinden<br />

koşturan bir insansın sen..."<br />

Razumihin masaya bir yumruk indirerek:<br />

"Üyle olsun! " diye bağırdı."Ama biz yine de Öekip kurtaracağız onu bu pis işten! Burada<br />

insanın en ağırına giden ne biliyor musun? Onların yalan sÇylemeleri değil; yalan her zaman<br />

bağışlanabilir; tatlı bir şeydir ÖÅnkÅ yalan <strong>ve</strong> insanı ÇnÅnde sonunda gerÖeğe gÇtÅrÅr. Burada<br />

insanın ağırına giden şey, onların yalan sÇylemeleri değil, sÇyledikleri yalana kendilerinin de<br />

inanmaları... Porfiri'ye saygı duyarım ama... Onların ilk şaşırdıkları nokta neydi? Kapı Çnce<br />

kapalıymış, az sonra kapıcıyla dÇndÅklerinde ise aÖık bulmuşlar. Demek ki cinayeti işleyenler<br />

Koh'la Pestriyakov! Onların mantığı bu işte!.."<br />

"Kızma canım, yalnızca tutukladılar onları... Hem başka tÅrlÅ de yapamazlardı... Koh deyince<br />

aklıma geldi; ben bu adamla bir<br />

168<br />

yerlerde karşılaşmıştım sanıyorum... Kocakarıdan gÅnÅ dolmuş rehinleri satın alıyormuş<br />

galiba, Çyle mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, ÅÖ kéğıtÖının biri!.. Senet de kırıyormus... Sanayiciymiş aslında. Neyse, canı<br />

cehenneme!.. Benim asıl tepemi attıran ne, biliyor musun? Onların şu kokmuş, ÖÅrÅmÅş, rutin


yÇntemleri... Oysa yalnızca şu işte bile, hiÖ denenmemiş, yepyeni bir yol bulmak mÅmkÅn.<br />

Psikolojik <strong>ve</strong>rilere dayanarak -yalnızca bunlara dayanarak- bizi asıl suÖluya gÇtÅrecek bir iz<br />

bulunabilir. Neymiş efendim, onların da bildiğr gerÖekler varmış! İyi ama, gerÖek her şey<br />

demek değildir ki... HiÖ değilse işin yarısı, bu gerÖeklere nasıl bakıldığına bağlıdır."<br />

"Peki sen biliyor musun gerÖeklere nasıl bakılması gerektiğini?"<br />

"Eğer bir insan herhangi bir işe yararı dokunabileceğini hissediyorsa, susmamalıdır... Sen bu<br />

işin ayrıntılarını biliyor musun?"<br />

sun?<br />

"Boyacıyı anlatıyordun, yarım kalmıştı..."<br />

"Ha, e<strong>ve</strong>t!... Dinle: Cinayetten tam iki gÅn sonra, Koh'la Pestriyakov attıkları her adımı<br />

kanıtlamışlarken, gerÖek kendisini haykırıp dururken <strong>ve</strong> polisler bunlarla kovalamaca oynayıp<br />

kendilerini avutmayı sÅrdÅrÅrlerken, birden hiÖ beklenilmeyen bir olay olur. Cinayetin<br />

işlendiği evin karşısında bir meyhane isleten Duskin adlı bir kÇylÅ, iÖinde bir Öift altın kÅpe<br />

bulunan bir mÅcevher kutusuyla karakola başvurur <strong>ve</strong> uzun bir hikéye anlatır: 'İki gÅn Çnce,<br />

der, akşam saat sekizi biraz geÖe -gÅne <strong>ve</strong> saate dikkat!- dÅkkénıma daha Çnce de gelip giden<br />

boyacı Mi-kolay uğradı, iÖinde bir Öift altın kÅpe bulunan bu kutuyu getirdi <strong>ve</strong> buna karşılık<br />

kendisine iki ruble <strong>ve</strong>rip <strong>ve</strong>rmeyeceğimi sordu. Ona kutuyu nerden aldığını sordum, yolda<br />

yÅrÅrken kaldırımda buldum, dedi. Başka bir şey sormadım, kendisine bir papel yani bir<br />

ruble!- <strong>ve</strong>rdim. äÅnkÅ, bana olmasa, gÇtÅrÅp bir başkasına <strong>ve</strong>recek <strong>ve</strong> nasıl olsa iÖecek, diye<br />

dÅşÅndÅm. Varsın, dedim, kÅpeler bende dursun, fazla mal gÇz mÅ Öıkarır? Eğer bunların,<br />

Öalıntı mal olduğu kulağıma gelirse, gÇtÅrÅr teslim ederim, diye dÅşÅndÅm.' Ben bu Duskin'i<br />

bilirim, insanın, gÇzÅnÅn iÖine baka baka yalan sÇyler, bu anlattığı da dÅpedÅz masal. Üte<br />

yandan kendisi de tefecilik yapar, Öalıntı malları gizleyip hırsızlara yardımcı olur. Otuz<br />

rublelik kÅpeleri Mikolay'dan bir tekliğe kapa-<br />

169<br />

Årken 'Öalıntı oldukları kulağına gelirse gÇtÅrÅp teslim etmek' aklının ucundan geÖmemiştir.<br />

Korktuğu iÖin kıvırtıyor. Neyse, canı cehenneme! Sen herifin anlattığı masalın devamını<br />

dinle: 'Ben bu Mikolay'ı Öocukluğundan tanırım, kÇylÅm olur. Rya-zanlı o da benim. gibi.<br />

Ryazan'ın Zraysk ilÖesinden... Mikolay ayyaş bir adam değildir, ama arada bir kafayı Öekmeyi<br />

se<strong>ve</strong>r. O evde, hemşerisi Mitri ile birlikte Öalıştığını, işinin boyacılık olduğunu da<br />

duymuştum. Mitri ile hemşeridir bunlar. Mikolay benden tekliği alınca hemen bozdurdu,<br />

ÅstÅste iki bardak yuvarladı, paranın ÅstÅnÅ alıp gitti. O sırada Mitri onun yanında değildi,<br />

gÇrmedim. Ertesi gÅn duyduk ki, Alyona İvanovna ile kızkardeş! Liza<strong>ve</strong>ta İvanovna balta ile<br />

ÇldÅrÅlmÅşler. Her ikisini de tanırdım. KÅpelerden dolayı iÖime bir kuşku girdi. äÅnkÅ<br />

rahmetlinin rehin karşılığı para <strong>ve</strong>rdiğini bilirdim. Kalkıp hemen rahmetlinin oturduğu<br />

apartmana gittim <strong>ve</strong> olayı kendimce şÇyle usulden sorup soruşturmaya başladım. İlk<br />

Çğrenmek istediğim şuydu: Mikolay burada mıydı? Mitri bana Mikolay'ın iÖip durduğunu, e<strong>ve</strong><br />

sabaha doğru geldiğini, on dakika kadar kalıp sonra yeniden Öıktığını sÇyledi. SÇylediğine<br />

gÇre, Mitri onu bir daha gÇrmemiş, işi de tek başına bitirmeye Öalışacakmış. BÅtÅn bunları<br />

Çğrendikten sonra o sıra hiÖ kimseye hiÖbir şey aÖmadım. Cinayet konusunda<br />

Çğrenebileceğim her şeyi Çğrenmiştim, iÖimde yine aynı kuşkularla e<strong>ve</strong> dÇndÅm. BugÅnse,<br />

sabah saat sekize doğru, yani cinayetin ÅÖÅncÅ gÅnÅ, buraya da dikkat! Bir de baktım<br />

Mikolay girdi dÅkkéndan iÖeri, ayık değildi, ama fazlaca sarhoş da denemezdi. Yani<br />

konuşulanları arılayabilecek durumdaydı. Masalardan birine ÖÇktÅ. Konuşmuyor, Çylece<br />

oturuyordu. O saatte meyhanede kendisinden başka topu topu iki kişi vardı, biri yabancı, biri<br />

de bizim devamlı mÅşterilerden. Sonra benim iki garson... 'Mitri'yi gÇrdÅn mÅ?' diye sordum.<br />

'Yok, dedi, gÇrmedim.' 'Peki buralarda değil miydin?' dedim. 'İki gÅndÅr yoktum' dedi.<br />

'Geceyi nerede geÖirdin?' diye sordum. Teski'de, dedi. Kolomenski'lerin yanında.' Teki,<br />

dedim, kÅpeleri nerde bulmuştun?' 'Kaldırımda' dedi. Yalnız bunu Öok tuhaf bir tavırla <strong>ve</strong> hiÖ


yÅzÅme bakmadan sÇylemişti. Teki o gece falan saatte, sizin boya yaptığınız dairenin iki kat<br />

ÅstÅndeki falan dairede bÇyle bÇyle bir olay olmuş, haberin var mı?' dedim. 'Hayır, haberim<br />

yok' dedi. Ama beni dinlerken gÇzleri faltaşı gibi olmuş, beti benzi uÖmuştu. Hatté bir ara<br />

baktım, şapkasını<br />

170<br />

bunlar... äok emin bir kaynaklan Çğrendim bunu. GÇrÅyor musun ise nasıl baktıklarını?"<br />

"Üyle ama, ortada da birtakım deliller var." "Deliller değil benim sÇylemek istediğim, onların<br />

işe nasıl baktıklarından, sorunun ÇzÅnÅ nasıl kavradıklarından sÇzediyorum ben. Neyse,<br />

canları cehenneme! Dinle şimdi: Mikolay'ı Çyle sıkıştırmışlar ki, sonunda itiraf etmiş:<br />

'KÅpeleri kaldırımda değil. Mitri ile boyadığımız o dairede buldum'. 'Nasıl oldu bu iş?' ,'Mitri<br />

ile aksam sekize kadar Öalışıp boya yaptık, tam gitmeye hazırlanıyorduk ki, Mitri fırÖayı<br />

kaptığı gibi yÅzÅme sÅrdÅ <strong>ve</strong> kaÖtı. Beride kendisini kovalamaya başladım. Hem kovalıyor,<br />

hem de gırtlağım yırtılırcasına bağırıyordum. Tam dış kapının orda, kapıcıya <strong>ve</strong> yanındaki<br />

birkaÖ adama Öarptım. Kapıcının yanında kaÖ kişi olduğunu hatırlayamıyorum. Kapıcı beni<br />

azarladı, Çteki kapıcıyla karısı da azarladılar. Bu sırada yanında bir bayanla iÖeri girmekte<br />

olan bir bay da bizi azarladı. äÅnkÅ Mitka ile ikimiz onların ayakları dibine yere yıkılmıştık:<br />

ben Mitka'yı saÖlarından tuttuğum gibi yere devirmiş, yumrukluyordum. Mitka da alttan beni<br />

yumrukluyordu. Ama biz bunu Çfke ile yapmıyorduk, şakalaşıyorduk arkadaşımla. Sonra<br />

Mitka elimden kurtuldu <strong>ve</strong> dışarı kaÖtı. Ben de peşine sağıldım, ama yakalayamadım. Bunun<br />

Åzerine gerisin geri apartmana dÇndÅm. äÅnkÅ Çteberimizi toplamamız gerekiyordu.<br />

Boyaları, fırÖaları toplamış Mitka'nın dÇnmesini beklerken, koridorda, kapının arkasında bir<br />

kutu takıldı ayağıma. Kéğıda sarılı bir kutuydu bu. Kéğıdı aÖtım, baktım Öengelli bir kutu...<br />

äengeli de aÖtım ki, ku- . tunun iÖinden kÅpeler Öıkı<strong>ve</strong>rdi..."<br />

Yattığı yerden tek eli Åzerinde yavaşÖa doğrulan Raskolni-kov, bulanık, korku dolu gÇzlerle<br />

Razumihin'e bakarak:<br />

"Kapının arkasında mı? Demek kapının arkasında? Kapının arkasında ha?.." diye bağırdı.<br />

"E<strong>ve</strong>t... Ne oldu, neyin var, ne oluyorsun?" Razumihin de yerinden doğrulmuştu.<br />

Raskolnikov yeniden duvardan yana dÇnÅp yastığına kapanarak, zor duyulur bir sesle: "Yok<br />

bir şey..." dedi. Bir an kimseden ses Öıkmadı. Sonunda Razumihin:<br />

"Herhalde uyukluyordu, uykusunda konuştu.." dedi, bir yandan da soran gÇzlerle Zosimov'a<br />

bakıyordu. Zosimov başıyla ona katılmadığını gÇsteren bir işaret yaptı. Sonra: . "Devam<br />

etsene" dedi, "sonra neler olmuş?"<br />

"Ne olacak, kÅpeleri gÇrÅnce, evi de, Mitka'yı da unutup şapkasını kaptığı gibi, doğru<br />

Duskin'in oraya gitmiş. Bundan sonrasını artık biliyorsunuz: Duşkin'e kÅpeleri kaldırımda<br />

bulduğu yalanını kıvırıp aldığı bir rubleyle eğlenmeye gitmiş. Cinayet konusunda ise eski<br />

sÇylediklerini tekrarlamış: 'HiÖbir şey bilmiyorum, hiÖbijfsey gÇrmedim, duymadım. Olaydan,<br />

ancak Çnceki gÅn haberim oldu', 'Kendini niÖin asmak istedin?' 'DÅşÅnceden,' 'Ne<br />

dÅşÅncesinden?' 'Beni mahkum edeceklerini dÅşÅndÅm?', İşte bÅtÅn hikéye. Senin dÅşÅncen<br />

ne, nasıl bir sonuÖ Öıkarabilir onlar bu hikéyeden?"<br />

"Benim dÅşÅncem ne olsun, ortada bir gerÖek <strong>ve</strong> şÇyle ya da bÇyle birtakım ipuÖları var...<br />

Senin bu boyacıyı serbest bırakacak halleri yoktu herhalde?"<br />

"Serbest bırakmak ne, resmen katil damgasını bastılar adama! En ufak bir kuşkuları yok bu<br />

konuda..."<br />

"Onlara kızdığın iÖin bÇyle yalan yanlış laflar ediyorsun! KÅpeler ne olacak peki? Bunlar tam<br />

kocakarının sandığından kaybolduğu gÅn <strong>ve</strong> saatte Nikolay'ın elinde gÇrÅldÅğÅne gÇre,<br />

herhangi bir şekilde onun eline geÖtiğini kabul etmek zorundasın. Bu tÅr bir soruşturma iÖin<br />

Åzerinde Çnemle durulması gereken bir nokta bu bence."<br />

"Herhangi bir şekilde eline geÖtiğini kabul etmek zorunday-mışım! Lafa bak! Yahu sen ki<br />

hekimsin, insanı incelemek, her şeyden Çnce onun ruhsal yapısını Çğrenmek zorunda olan <strong>ve</strong><br />

bu konuda elinde olanaklar bulunan bir insansın. Bu kadar ayrıntıdan sonra şu Nikolay'ın nasıl


ir insan olduğunu hélé anlayamıyor musun? Sorgusu sırasında sÇylediklerinin tÅmÅ gerÖeğin<br />

ta kendisiydi. Kutu, tam kendisinin anlattığı gibi eline geÖti: rastlantıyla Åzerine bastı, aÖıp<br />

baktı ki kÅpeler!"<br />

"E<strong>ve</strong>t, gerÖeğin ta kendisi! Ama ilk sÇylediklerinin yalan olduğunu yine kendisi itiraf etmedi<br />

mi?"<br />

"Dinle beni. Dikkatle dinle: Kapıcı, Koh, Pestryakov, Çteki kapıcı, ilk kapıcının karısı, o<br />

sırada onun yanında oturmakta olan satıcı kadın, yine o sırada arabadan inerek kolunda<br />

karısıyla<br />

173<br />

iÖeri girmekte olan saray mÅşavirlerinden KrÅkov... Yani aşağı yukarı sekiz-on tanık, ağız<br />

birliği etmişlercesine, Nikolay'ın Dmitri'yi yere yatırdığını <strong>ve</strong> yumrukladığını, Dmitri'nin de<br />

Nikolay'ın saÖlarını Öekip onu aşağıdan yumrukladığını gÇrdÅklerini sÇylÅyorlar... Bunlar<br />

boylu boyunca yere devrildikleri iÖin yolu da kapatmışlardı. Bu nedenle herkes kendilerine<br />

kızıyor, onlarsa 'kÅÖÅk Öocuklar gibi' (tanıkların kullandıkları deyim aynen bu) altalta ÅstÅste<br />

boğuşuyorlar, bağırıp Öağırıyorlar, son derece gÅlÅnÖ birtakım hareketler yapıyorlarmış. Sonra<br />

tıpkı Öocuklar gibi gÅlerek sokağa fırlamışlar <strong>ve</strong> birbirlerini kovalamaya başlamışlar. Duyuyor<br />

musun? Şimdi dikkat et: yukarda cesetler daha soğumamış bile! äÅnkÅ onları bulduklarında<br />

her iki cesedin de daha sıcak olduğunu saptamışlardı. Eğer bu cinayeti onlar işlemiş <strong>ve</strong><br />

soygunu onlar yapmış olsalardı, ya da yalnızca Nikolay'ın şu ya da bu biÖimde bu işle bir<br />

ilgisi bulunsaydı, sorarım sana: bÇylesi bir ruh hali, yani kapı Çnlerinde haykırmalar,<br />

kahkahalar, ÖocukÖa itişip kakışmalar... Balta, kan, şeytani kurnazlık, ihtiyat, soğukkanlılık,<br />

soygun gibi şeylerle bağdaşabilir mi? Beş on dakika Çnce cesetler daha soğumamış olduğuna<br />

gÇre bÇyle olması gerekiyor, e<strong>ve</strong>t, beş on dakika Çnce Öifte cinayet işlesinler, sonra her şeyi,<br />

cesetleri, evin kapısının aÖık olduğunu, Öaldıkları eşyaları unutup, Åstelik de bir sÅrÅ insanın<br />

yukarı Öıkmakta olduğunu gÇre gÇre, kapının ÇnÅnde Öocuklar gibi alt alta ÅstÅste<br />

boğuşsunlar, gÅlÅşsÅnler, herkesin dikkatini Åzerlerine Öeksinler, on tanığın gÇzleri ÇnÅnde<br />

yapsınlar bÅtÅn bunları!"<br />

"E<strong>ve</strong>t, doğrusu oldukÖa tuhaf! Tuhaf ama..."<br />

"Hayır, kardeş, aması yok bu işin. KÅpelerin, cinayet gÅnÅ <strong>ve</strong> saatinde Nikolay'ın eline<br />

geÖmiş olması eğer ona karşı Çnemli bir maddi suÖ kanıtı oluşturuyorsa -ki bu Nikolay'ın olay<br />

Åzerine yaptığı son derece akla yakın aÖıklamalarla sugÇtÅrÅr bir kanıt haline gelmiştir- o<br />

zaman onun lehine olan olayları da dikkate almamız gerekir; asıl kuşkuya yer bırakmayan<br />

gerÖekler de bence bunlar. Acaba bizim yargılama usulÅmÅz bir olayın ruhsal bakımdan<br />

olanaksızlığını, bir olayın yalnızca ruhsal aÖıklamalara dayanıyor olmasını, Çteki bÅtÅn maddi<br />

delilleri ÖÅrÅten, onlardan ÅstÅn sayan esaslı bir delil olarak kabul eder mi? Ya da<br />

mahkemenin bÇyle bir seÖimde bulunmaya yetkisi var mıdır? Ama hayır, hiÖbir zaman kabul<br />

etmezler bÇyle bir şeyi, ÖÅnkÅ<br />

kÅpeler onda bulundu, 'suÖlu olmasaydı asla yapmayacağı bir-şeyi yapmaya kalkıştı', kendini<br />

asmak istedi!.. İşte temel sorun, benim tepemi attıran sorun bu! Anlıyor musun?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, bu işin seni Öok kızdırdığını gÇrÅyorum. Bir dakika, sormayı unuttum: kÅpelerin<br />

kocakarının sandığından Öalınma olduğu kanıtlanmış mı?"<br />

Razumihin asık yÅzle <strong>ve</strong> isteksizce:<br />

"E<strong>ve</strong>t" dedi, "kanıtlandı. Koh kÅpeleri tanıdığı gibi onları kocakarıya rehine bırakan kişiyi de<br />

gÇsterdi. SÇylediği adam da kÅpelerin kendisinin olduğunu kanıtladı."<br />

"KÇtÅ bir şey daha: Koh'la Pestryakov yukarıya Öıkarlarken, Nikolay'ı gÇren olmamış mı <strong>ve</strong><br />

bu herhangi bir şekilde kanıtlanamıyor mu?"<br />

Razumihin yine canı sıkılmış olarak:<br />

"Asıl sorun da burada, hiÖ kimse gÇrmemiş" dedi, "İşin asıl pis yanı da bu. GerÖi artık Koh'la<br />

Pestryakov'un tanıklıkları fazla Çnemli sayılmıyor ama, onlar da yukarı Öıkarlarken<br />

Mikolayların iÖerde Öalıştıklarını farketmemişler. 'Kapı aÖıktı. Besbelli iÖerde Öalışanlar vardı,


ama biz geÖerken dikkat etmedik <strong>ve</strong> şu anda iÖerde işÖilerin bulunup bulunmadığını<br />

hatırlayamıyoruz' demişler."<br />

"Hmm... Bu durumda onları haklı gÇsterebilecek tek şey, yerlerde yuvarlanıp birbirlerini<br />

yumruklamaları <strong>ve</strong> gÅlÅşmeleri... Bunun Çnemli bir delil olduğunu varsay alıra, ama...<br />

SÇylesene, sen nasıl aÖıklıyorsun olayı? Yani Nikolay kÅpeleri eğer anlattığı gibi bulduysa,<br />

kÅpelerin orada bulunuşunu nasıl aÖıklıyorsun?"<br />

"Nasıl mı? äok basit! HiÖ değilse izlenilmesi gereken yol apaÖık ortada. Hareket noktamız,<br />

Nikolay'ın bulduğu kutu. Kutuyu asıl katil dÅşÅrdÅ. Koh <strong>ve</strong> Pestryakov kapıyı Öaldıklarında,<br />

katil kapıyı sÅrgÅlemiş, iÖerde duruyordu. Koh'un aptallık edip aşağı inmesiyle, katil de<br />

kapıyı aÖtı <strong>ve</strong> aşağı indi: başka bir yol yoktu onun iÖin. Merdi<strong>ve</strong>nlerde Koh <strong>ve</strong> Pestryakov'la<br />

karşılaşmaktan da, Nikolay <strong>ve</strong> Dmitri'nin Öalıştıkları <strong>ve</strong> tam o sırada boş bıraktıkları daireye<br />

gizlenerek kurtuldu; kapının arkasına saklanıp Koh, Pestryakov <strong>ve</strong> kapıcının yukarı Öıkmasını<br />

bekledi, ayak sesleri dinene değin orada durdu <strong>ve</strong> tam Nikolay'la Dmitri'nin birbirlerini<br />

kovalayarak sokağa Öıktıkları, herkesin dağıldığı <strong>ve</strong> kaprnın orda kimsenin kalmadığı bir<br />

sırada da elini kolunu sal-<br />

175<br />

laya sallaya aşağı indi. Belki bu.arada kendisini gÇren olmuştur, ama hiÖ kimsenin dikkatini<br />

Öekmemiştir; bir sÅrÅ insanın girip Öıktığı bir ev... Kutuyu da kapının arkasına gizlendiği<br />

sırada dÅşÅrdÅ <strong>ve</strong> dÅşÅrdÅğÅnÅ duymadı. äÅnkÅ bÇyle bir şeyi duyabilecek durumda değildi.<br />

Kutu, onun kapının arkasında gizlendiğinin aÖık kanıtı. İşte bÅtÅn hikéye bu!"<br />

"Pes doğrusu! Kurnazlığın bÇylesine pes! Yok, kardeş, artık bu kadar da olmaz..."<br />

"Bir dakika, niÖin olmayacakmış?"<br />

"Vallahi her şey Çylesine birbirine uyuyor, her şey Çylesine birbirini izliyor ki, tıpkı tiyatro<br />

sahnesindeki gibi..."<br />

Razumihin tam "Eehh!." diye Öıkışta bulunacaktı ki, birden kapı aÖıldı, iÖeriye hiÖbirinin<br />

tanımadığı yabancı bir adam girdi.<br />

Pek genÖ sayılamayacak, gÇsterişli bir adamdı bu; duruşunda bir kendini beğenmişlik,<br />

yalnızlık vardı; gizlemeye Öalışmadığı aşağılayıcı bir şaşkınlıkla Öevresini sÅzerek, "Ben<br />

bÇyle nereye dÅştÅm?.." der gibi bir an kapıda duraksadı. GÇzlerine inanamı-yormuşÖasına,<br />

hatta biraz da korkunun <strong>ve</strong>rdiği yapmacık bir heyecanla <strong>ve</strong> neredeyse aşağılayarak,<br />

Raskolnikov'un basık tavanlı, kÅÖÅk "vapur kamarası"nı gÇzden geÖirmeye başladı. Odanın<br />

iÖinde dolaşan bakışları, aynı şaşkınlıkla, soyunmuş bir halde <strong>ve</strong> saÖ baş karmakarışık, iÖler<br />

acısı divanında yatmakta olan Raskolnikov Åzerinde durdu. Raskolnikov da gÇzlerini<br />

kırpmadan ona bakıyordu. Sonra bakışları ağır ağır Razumihin Åzerine kaydı, taranmamış<br />

saÖlarını, tıraşsız yÅzÅnÅ incelemeye koyuldu: Razumihin de yerinden bile kımıldamaksızın ,<br />

sorgu dolu kÅstah bakışlarla onun gÇzlerinin ta iÖine bakıyordu. Bu gergin suskunluk birkaÖ<br />

dakika sÅrdÅ, sonunda, tahmin olunacağı gibi dekorda kÅÖÅk bir değişiklik oldu.<br />

Odadakilerde gÇrdÅğÅ son derece ciddi birtakım belirtiler karşısında, aşırı bÅyÅklÅk<br />

taslayarak bu "vapur kamarası"nda hiÖbir etki yapamı-yacağını anlayan yabancı, biraz<br />

yumuşadı; kibarca, ama yine de sertliği tÅmden elden bırakmadan, sorusunun her hecesinin<br />

altını Öizerek, Zosimov'a:<br />

"Rodion RomaniÖ Raskolnikov adlı bir Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisi beyi, ya da eski bir Åni<strong>ve</strong>rsite<br />

Çğrencisini arıyorum " dedi.<br />

176<br />

Zosimov hafifÖe kımıldadı, soru kendisine sorulmamış olmasına rağmen, ondan Çnce<br />

davranan Razumihin atılmasaydı, belki cevap da <strong>ve</strong>recekti:<br />

"İşte orada, divanda yatıyor" dedi Razumihin, "Bir şey mi lézımdı?"<br />

Razumihin'in "Bir şey mi lézımdı?" sÇzÅndeki senlibenlilik, kendini beğenmiş bayı Öok<br />

biÖimsiz bir duruma sokmuştu: az kalsın dÇnÅp Razumihin'e bakacaktı, ama kendini tutmasını<br />

bildi <strong>ve</strong> Zosimov'a bakmayı sÅrdÅrdÅ Zosimov başıyla hastayı gÇstererek:


"İşte Raskolnikov!" dedi. Sonra ağzını hiÖ de doğal sayılmayacak kadar genişÖe aÖarak esnedi<br />

<strong>ve</strong> yine doğal sayılmayacak kadar uzun bir sÅre bu durumda tuttu. Sonra ağır ağır<br />

parmaklarını yelek cebine sokarak, som altından, kubbeli, kocaman bir saat Öıkardı, aÖıp<br />

baktı, yine ağır ağır cebine yerleştirdi.<br />

Raskolnikov'sa, hiÖbir şey sÇylemeden Çylece yatıyor <strong>ve</strong> anlamsız ama inatÖı bakışlarla yeni<br />

gelene bakıyordu. Duvar kéğıdında merak sardığı ÖiÖekten bu yana dÇnmÅş olan yÅzÅ<br />

inanılmayacak derecede beyazdı <strong>ve</strong> sanki az Çnce ağır bir ameliyattan Öıkmış ya da<br />

işkenceden kurtulmuş gibi derin bir acıyı yansıtıyordu. Ama iÖeri giren adam onda yavaş<br />

yavaşvbir ilgi, sonra gittikÖe artan bir şaşkınlık, daha sonra da gÅ<strong>ve</strong>nsizlik, hatta korku<br />

uyandırmaya başlamıştı. Zosimov kendisini gÇstererek, "İşte Raskolnikov" der demez hızla<br />

doğrulup yatağına oturmuş, meydan okurcasına, ama zayıf bir sesle <strong>ve</strong> kesik kesik:<br />

"E<strong>ve</strong>t" demişti, "Raskolnikov benim! Ne istemiştiniz?"<br />

Konuk onu dikkatle sÅzdÅ, sonra tepeden bakan bir tavırla:<br />

"Pyotr PetroviÖ Lujin" dedi. "Kuv<strong>ve</strong>tle umarım, adım size yabancı gelmemiştir."<br />

BÅsbÅtÅn başka şeyler bekleyen Raskolnikov, bu adı gerÖekten de ilk kez duyuyormuş gibi,<br />

boş <strong>ve</strong> dalgın bakışlarla bakıyor, karşılık <strong>ve</strong>rmiyordu.<br />

Pyotr PetroviÖ bozulmuş gibiydi.<br />

"Nasıl olur? GerÖekten de şu ana kadar hiÖbir haber almadınız mı?"<br />

Raskolnikov cevap yerine yavaşÖa başını yastığa bıraktı, kolunu başının altından geÖirip<br />

tavana bakmaya başladı. Lujin'in yÅzÅnde bir an ÅzÅntÅ gÇlgeleri uÖuştu. Razumihin'le<br />

Zosimov<br />

177<br />

daha bÅyÅk ilgiyle bakmaya başladılar adama. Lujin utanmışa<br />

benziyordu.<br />

"On gÅn, hatta nerdeyse iki hafta oluyor, bir mektup gÇnderilmişti size, ben sanıyordum ki..."<br />

diye birşeyler ge<strong>ve</strong>lemeye başladı.<br />

"Baksanıza..." diye Razumihin birden onun sÇzÅnÅ kesti "ne diye Çyle kapı ağzında dikilip<br />

duruyorsunuz? Madem sÇyleyeceğiniz bir şeyler var, geÖin, oturun! Orası Nastasya ile ikinize<br />

dar gelir, Nastasyacığım, Öekil de konuğa yol <strong>ve</strong>r! GeÖin efendim, şÇyle, şu sandalyeye<br />

buyrun! GeÖsenize!"<br />

Sandalyesini masadan biraz uzaklaştırarak, masayla dizleri arasında kÅÖÅk bir aralık bıraktı <strong>ve</strong><br />

konuğun buradan geÖmesi iÖin gergin bir durumda beklemeye başladı. Üyle bir anda yapılmış<br />

bir Öağrıydı ki bu, geri Öevirmeye olanak yoktu; konuk Öabuk Öabuk <strong>ve</strong> ayakları takıla takıla<br />

aralıktan geÖti, sandalyeye oturdu ye kuşkulu bakışlarla Razumihin'i sÅzdÅ. Razumihin<br />

hemen.<br />

"Aliahaşkına sıkılmayın." dedi, "Rodya beş gÅndÅr hastaydı, ÅÖ gÅn boyunca sayıklayıp<br />

durdu. Ama şimdi iyi, iştahı da yerinde. Şu oturan onun doktorudur, az Çnce kendisini<br />

muayene etti. Ben de Rodya'nın arkadaşıyım, <strong>ve</strong> ben de eski bir Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisiyim; şu<br />

anda da kendisine dadılık ediyorum. Bize aldırmayın, ne konuşacaksanız, sıkılmadan<br />

konuşabilirsiniz."<br />

Pyotr PetroviÖ, Zosimov'a dÇnerek:<br />

"TeşekkÅr ederim" dedi," yalnız, burada oturup konuşmakla acaba hastayı rahatsız etmiş<br />

olmaz mıyım?"<br />

"Hayır" dedi Zosimov", hatta tersine eğlendirmiş olursunuz." Ve yemden esnedi.<br />

Razumihin:<br />

"Rodya kendine geleli epey oluyor " dedi," té sabahtan..."<br />

Senli benliliği Çylesine yapmacıksız, Çylesine iÖtendi ki, Pyotr PetroviÖ biraz dÅşÅndÅ <strong>ve</strong><br />

cesaretini toplamaya başladı. Bu terbiyesiz, bu hırpani delikanlının kendisini Åni<strong>ve</strong>rsite<br />

Çğrencisi olarak tanıtmasının da payı vardı belki bunda.<br />

"Anneniz... " diye tam sÇze başlamıştı ki, Razumihin gÅrÅltÅlÅ bir:


"Hjmm!..." Åekti.<br />

Lujin soran gÖzlerle Razumihin'e baktı.<br />

"Bir şey yok" dedi Razumihin, "ağzımdan kaÅtı, siz devam edin!"<br />

Lujin omuzlarını silkti.<br />

"...anneniz ben daha yanlarındayken size bir mektup yazmıştı. Buraya geldikten sonra da, her<br />

konuda iyice aydınlanmış olmanızdan emin olmak iÅin size ziyaretimi biraz geciktirdim. Ama<br />

şu anda bÑyÑk bir şaşkınlıkla gÖrÑyorum ki..."<br />

Raskolnikov sabırsızlakla <strong>ve</strong> Öfkeyle atıldı:<br />

"Biliyorum, biliyorum! Siz... Şu nişanlı değil misiniz? E<strong>ve</strong>t, biliyorum! Ve yeter artık!"<br />

Pyotr PetroviÅ mÑthiş bozulmuştu, ama sesini Åıkarmadı. Elden geldiğince Åabuk bir şekilde<br />

bÑtÑn bunların ne anlama geldiğini anlamaya Åalışıyordu. Bir dakika kadar sÑren bir sessizlik<br />

oldu.<br />

Bu arada, cevap <strong>ve</strong>rirken Pyotr Petrovic'e doğru dÖnen Raskolnikov, birden, sanki az Önce<br />

ona iyi bakamamış, ya da su anda onda yeni bir şey gÖrmÑş gibi bÑyÑk bir ilgiyle onu<br />

sÑzmeye başladı; hatta daha iyi gÖrebilmek iÅin başını da yastıktan kaldırdı. GerÅekten de<br />

Pyotr PetroviÅ'in genel gÖrÑnÑşÑnde, az Önce kendisi iÅin senlibenlice sÖyleni<strong>ve</strong>ren "nişanlı"<br />

deyimini haklı Åıkartacak Özel birtakım şeyler var gibiydi. İlk gÖrÑlen, daha doğrusu gÖze<br />

batan şey, başkentte nişanlısını bekleyerek geÅirdiği birkaÅ gÑnden Pyotr PetroviÅ'in<br />

şıklaşmak, kendine Åeki dÑzen <strong>ve</strong>rmek iÅin elinden geldiğince yararlanmaya Åalışmış<br />

olmasıydı. Bu hiÅ kuskusuz kınanacak yanı olmayan son derece masum bir davranıştı. Hatfa<br />

şıklaştığını gÖrÑp de, kendini fazlaca beğenmeye başlaması bile bÖyle durumlarda haklı<br />

gÖrÑlebilirdi; ÅÑnkÑ Pyotr PetroviÅ ÖnÑnde sonunda bir nişanlıydı. BÑtÑn giysileri terzi<br />

elinden daha yeni Åıkmıştı. åstÑndekilerin Åok yeni olması <strong>ve</strong> belli bir amacı aÅığa vurması<br />

bir yana, her şeyi yerindeydi, gÑzeldi. Son derece şık <strong>ve</strong> yepyeni melon şapkası bile bu belli<br />

amacı kanıtlıyordu: Pyotr PetroviÅ şapkasına aşırı Özen gÖsteriyor, elinde bÑyÑk bir dikkatle<br />

tutuyordu. Sonra leylak rengi şu gerÅek ju<strong>ve</strong>n eldi<strong>ve</strong>nler de giyilmemeleri <strong>ve</strong> yalnızca gÖsteriş<br />

olsun diye taşınmaları aÅısından, aynı şeye tanıklık etmiyorlar mıydı? Pyotr PetroviÅ'in<br />

giysilerinde daha Åok genÅlerin hoşlandıkları tÑrden, aÅık renkler hakimdi. åzerinde aÅık<br />

kah<strong>ve</strong>rengi bir ceket, yine aÅık renk, hafif bir pantolon, bunlara uygun bir kumaştan yelek,<br />

yepyeni, incecik bir gÖmlek <strong>ve</strong> kırmızı Åizgili bir kravat vardı. En Önemlisi de, bunların hepsi,<br />

Pyotr PetroviÅ'e Åok yakışmıştı. GenÅ <strong>ve</strong> bakımlı yÑzÑ, gerÅek<br />

179<br />

yası olan kırk beşten daha az gÖsteriyordu. Yanaklarının iki yanından zarif bir biÅimde aşağı<br />

inen koyu renk favorileri, pırıl pırıl tıraşlı Åenesinin Åevresinde daha da koyulasıyordu. Hatta<br />

pek az kırlaşmış <strong>ve</strong> berber tarafından taranıp kıvrılmış saÅları bile, - bu tÑr kıvrılmış saÅlar<br />

genellikle gÑlÑnÅ gÖrÑnmelerine <strong>ve</strong> insanı nikahianrnaya giden Alman damatlarına<br />

dÖndÑrmelerine rağmen, onda gÑlÑnÅ <strong>ve</strong> budalaca durmuyordu. Eğer bu gÑzel <strong>ve</strong> havalı yÑzde<br />

gerÅekten itici, hoşa gitmeyen bir yan varsa, nedenini başka noktalarda aramak gerekti.<br />

Raskolnikov bay Lujin'i hiÅ Åekinmeden uzun uzun sÑzdÑkten sonra, alaycı alaycı gÑlÑmsedi,<br />

başını yastığa bırakıp yeniden tavanı seyre koyuldu. .<br />

Ama bÑtÑn bu tuhaflıkları gÖrmezden gelmeye karar <strong>ve</strong>rmişe benzeyen bay Lujin kendini<br />

tuttu,<br />

"Sizi bu durumda bulduğum iÅin Åok ÑzgÑnÑm" diye yeniden başladı sÖze; sessizliği bozmak<br />

iÅin Åaba gÖsterdiği belli oluyordu. "Rahatsız olduğunuzu bilseydim daha Önce gelirdim.<br />

Ama, malum, koşturup duruyoruz işte..! Bu sıralar Yargıtay'da Önemli bir davam var. Sizin de<br />

tahmin edeceğiniz Öteki işlerimden hiÅ sÖz etmiyorum. Sizinkileri, yani annenizle<br />

kızkardeşini-zi bugÑn yarın, bekliyorum..."<br />

Raskolnikov bir şey sÖyleyecekmiş gibi olduğu yerde kımıldadı, yÑzÑnden bir heyecan<br />

dalgası geÅti. Pyotr PetroviÅ durdu, onun konuşmasını bekledi, ama bir şey sÖylemediğini<br />

gÖrÑnce, sÖzlerini sÑrdÑrdÑ:


"...bugÅn yarın bekliyorum. İlk iş olarak, geÖici bir daire tuttum onlar iÖin."<br />

Raskolnikov duyulur duyulmaz bir sesle sordu:<br />

"Nerede?"<br />

"Buraya Öok yakın... Bakalayev'in evi..."<br />

"Voznesenek sokağında" diye Razumihin atıldı, "pansiyon olarak kiraya <strong>ve</strong>rilen iki katlı bir<br />

ev, tÅccar Yuşin işletiyor, bir iki kez gitmiştim..."<br />

"Pansiyon, e<strong>ve</strong>t..."<br />

"Pis bir yerdir, kÇtÅ kÇtÅ kokar. àstelik de hafif tertip karanlık olayların dÇndÅğÅ sÇylenir.<br />

Kimbilir kimler kalıyor <strong>ve</strong> ne işler Öeviriyor? Ben de bir zaman Öıkan bir rezalet Åzerine<br />

gitmiştim... Ama bak, ucuz bir yerdir."<br />

180<br />

"Buraya yeni gelmiş bir kişi olarak kuşkusuz ben bÅtÅn bun-arı bilemezdim. Ama Öok, Öok<br />

temiz iki oda... àstelik de Öok kısa bir sÅre iÖin..." Raskolnikov'a dÇndÅ. "Asıl evimizi, yani<br />

ilerde oturacağımız evi de buldum. Dayayıp dÇşÅyorlar şu anda. Ben de şimdilik burdan iki<br />

adım Çtede, bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel'in pansiyonunda, genÖ dostlarımdan Andrey SemyoniÖ<br />

Lebezyatni-kov'un dairesinde kalıyorum. Bakalayev'in evini de o salık <strong>ve</strong>rmişti bana."<br />

Raskolnikov bir şey hatırlamış gibi ağır ağır:<br />

"Lebezyatnikov mu?.." dedi.<br />

"E<strong>ve</strong>t. Andrey SemyoniÖ Lebezyatnikov, bir bakanlıkta memurdur, tanıyor muydunuz<br />

kendisini?" . "E<strong>ve</strong>t... yo, hayır..."<br />

"Bağışlayın, sorunuz Åzerine Çyle sanmıştım. Bir zamanlar onun vasisiydim, genÖ, sevimli bir<br />

arkadaştır.... Sonra, yeni dÅşÅnce akımlarını izler. GenÖlerle birlikte olmayı se<strong>ve</strong>rim: insan<br />

genÖlerden Çğrenir yenilikleri."<br />

Pyotr PetroviÖ umutla gÇz gezdirdi odadakilere.<br />

Razumihin:<br />

"Ne gibi yenilikleri?" diye sordu.<br />

Pyotr PetroviÖ kendisine soru sorulmasına sevinmişti.<br />

"Her tÅr yenilikleri... En ciddi, en Çnemli konuları kapsayanları... Biliyor musunuz, ben on yıl<br />

var ki Petersburg'a hiÖ gelmemiştim. Şu anda iÖinde bulunduğumuz tÅm yeni hareketler,<br />

reformlar, yeni dÅşÅnceler bize, taşraya kada'' ulaşmış bulunuyor; ama her .şeyi daha acık<br />

seÖik gÇrebilmek iÖin Petersburg'da ya-pamak gerek. GenÖ kuşakların, bizim kuşağı<br />

gÇzleyerek daha Öok şey Çğrenebileceklerini, daha Öok şeyin ayrımına varabile-peklerini<br />

dÅşÅnÅyorum, ben. İtiraf ederim ki, durumu Öok sevindirici buluyorum..."<br />

"Sevindirici bulduğunuz şeyler Çzellikle neler?"<br />

"Kapsamlı bir soru... Yanılıyor olabilirim, ama sanırım, olaylara daha aÖık bir bakış, nasıl<br />

diyeyim, eleştirel bir yaklaşım, bir beceriklilik gÇrÅlÅyor..."<br />

Zosimov:<br />

"Bu doğru", diye mırıldandı.<br />

"Atma!" dedi Razumihin Zosimov'a. "Beceriklilik kolay elde edilir bir şey değildir <strong>ve</strong> gÇkten<br />

hazır inmez insanın ÇnÅne. Ne-redeyse bir iki yÅz yıl var ki, biz her isten elimizi ayağımızı<br />

cek-<br />

181<br />

miş durumdayız... DÅşÅnce konusuna gelince... -Pyotr Petro-viÖ'e dÇnerek sÇylemişti bunue<strong>ve</strong>t,<br />

sanırım dÅşÅnceler mayalanıyor... äocukÖa olmakla birlikte iyi niyet de var. Hatta<br />

sÅrÅyle namussuzun saldırısına uğramış da olsa, dÅrÅstlÅğe bile rastlanabiliyor... Ama<br />

beceriklilik... O yok işte! Bu konuda henÅz emekleme evresinde bile değiliz!"<br />

Pyotr PetroviÖ gÇrÅnÅr bir neşeyle itiraz etti:<br />

"Doğrusu size katılamayacağım. E<strong>ve</strong>t, birtakım tutkular, yanlış davranışlar yok değil, ama<br />

hoşgÇrÅlÅ olmak gerek. Tutku, işe karsı duyulan coşkuyu <strong>ve</strong> o işin iÖinde bulunduğu ama o


ise uygun olmayan koşulların varlığını kanıtlayan bir olgudur. Eğer yapılan şey azsa, zamanın<br />

da az olduğunu unutmamak gerekir. Daha araÖlar konusu var ki, ona hiÖ girmiyorum. Kişisel<br />

gÇrÅşÅme gÇre, bir şeylerin yapılmış olduğunu bile sÇyleyebiliriz. Yeni <strong>ve</strong> yararlı dÅşÅnceler<br />

yayıldı, eskinin o hayalci, romantik yapıtları yerine, yeni <strong>ve</strong> yararlı birtakım yapıtlar<br />

yayımlandı; gÅnÅmÅzde yazın, eskiye gÇre Öok daha olgun bir durumda. Birtakım zararlı<br />

Çnyargıların kÇkÅ kazındı, bunlar yerin dibine batırıldı. Kısacası, geÖmişle ilgimizi artık geri<br />

dÇnÅlmez bir biÖimde kesmiş bulunuyoruz; bence, bu da bir şeydir..."<br />

Raskolnikov birdenbire:<br />

"Ezberlemiş!" diye homurdandı ."Kendini satıyor!"<br />

Raskolnikov'un ne dediğini tam duyamayan Pyotr PetroviÖ:<br />

"Efendim?" diye sordu; ama bir karşılık alamadı.<br />

Zosimov, Pyotr PetroviÖ'! onaylayarak:<br />

"BÅtÅn bunlar hep gerÖek..." dedi<br />

Pyotr PetroviÖ, Zosimov'a se<strong>ve</strong>cen se<strong>ve</strong>cen baktı, sonra:<br />

"Üyle değil mi ama?" diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Siz de kabul edersiniz ki -bunları sÇylerken<br />

yine Razumihin'e dÇnmÅştÅ <strong>ve</strong> bu kez sesinde bir ÅstÅnlÅk, hatta bir zafer havası vardı <strong>ve</strong> azkalsın<br />

bir de "delikanlı" diye ekleyecekti,- hiÖ değilse bilimde <strong>ve</strong> birtakım ekonomik<br />

gerÖeklerde ilerleme, ya da bugÅnkÅ deyimiyle progres olduğu inkar edilemez!"<br />

"Bunlar genelgeÖer sÇzler " dedi Razumihin.<br />

"Hayır, genelgeÖer sÇzler değil!" diye yersiz bir acelecilikle sÇzÅ kaptı Pyotr PetroviÖ. "Bana<br />

bugÅne değin "insanları sev" dedilerse <strong>ve</strong> ben de sevdiysem, bundan ne sonuÖ Öıkıyordu? Ne<br />

sonucu Öıkacak, ben kaftanımı ikiye bÇlÅp yarısını komşuma <strong>ve</strong>riyordum <strong>ve</strong> bÇylece ikimiz<br />

birden, hani şu bilinen atasÇzÅmÅzde<br />

olduğu gibi, "BirkaÖ tavşanın ardından koşan hiÖbirini yakalayamaz" diyen<br />

atasÇzÅmÅzdeki gibi, yarı Öıplak kalıyorduk. Bilim ne diyor: dÅnyada herkesten Öok kendini<br />

sev, ÖÅnkÅ dÅnyada her şey kişisel Öıkara dayalıdır. Eğer bir tek kendini se<strong>ve</strong>rsen, işini<br />

gerektiğince yaparsın, kaftanın da bÇlÅnmeden, bÅtÅnÅyle senin Åzerinde kalır. Bu arada<br />

ekonomi, bu bilimsel gerÖeğe sunu ekliyor: toplumda ne kadar Öok insanın işleri yolunda<br />

olursa, diğer bir deyişle, kaftanlar ne kadar bÅtÅn kalırsa, toplumun temelleri de o kadar<br />

sağlam <strong>ve</strong> genel gidiş o kadar yolunda olur. BÇylece ne oluyor: yalnızca kendim iÖin<br />

kazanmakla, herkes iÖin de kazanmış oluyorum, komşumun ikiye bÇlÅnmÅş bir kaftan değil,<br />

bunun daha fazlasını, Åstelik de birilerinin cÇmertliğiyle değil, tÅm toplumun genel<br />

ilerleyişiyle elde etmesine olanak sağlamış oluyorum. Basit bir dÅşÅnce, ama ne yazık ki,<br />

iÖinde bulunduğumuz heyecan <strong>ve</strong> dÅşse<strong>ve</strong>rlik yÅzÅnden uzun sÅre akla gelmedi. Oysa,<br />

sanırım, fazla zekaya gerek gÇsteren bir konu değil..."<br />

"ÜzÅr dilerim, ben de fazla zeki bir adam değilim" dedi Razumihin onun sÇzÅnÅ sertÖe<br />

keserek, "onun iÖin bu konuyu burada keselim!... Aslında benim konuyu aÖarkenki amacım<br />

başkaydı; yoksa bÅtÅn bu ge<strong>ve</strong>zelikler, kendi kendimizi teselli etmeler, bu ardarda<br />

sıraladığımız genelgeÖer sÇzler, bÅtÅn bu hep ama hep aynı sÇzler ÅÖ yıldır bana Çylesine<br />

tiksinti <strong>ve</strong>rir oldu ki, ben değil, yanımda bir başkası bile bunlardan sÇzetmeye başladı mı<br />

inanın yÅzÅmÅ ateşler basıyor. Siz bir an Çnce burada hava atmaya, ne kadar bilgili<br />

olduğunuzu gÇstermeye kalkıştınız, bÇyle yaptınız diye sizi suÖluyor ya da kınıyor değilim,<br />

ben şu anda yalnızca sizin kim olduğunuzu, neyin nesi olduğunuzu anlamak istemiştim.<br />

äÅnkÅ biliyor musunuz, şu son zamanlarda, sÇzÅnÅ ettiğiniz genel işlere o kadar Öok sanayici<br />

burnunu soktu <strong>ve</strong> bunlar el attıkları her şeyi Çylesine kendi Öıkarlarına, olarak değiştirdiler ki,<br />

her şey allak bullak oldu... Neyse, kapatalım bu konuyu artık!"<br />

Lujin kabararak:<br />

"äok sayın bayım, bÇylesine senli benli bir dille konuşacaksanız eğer, ben de..." diye sÇze<br />

başlayacak oldu, ama Razumihin onun. sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Rica ederim!" dedi. "Rica ederim! HiÖ olur mu!.. E<strong>ve</strong>t, kapatalım artık bu konuyu."


183<br />

Sonra birden Zosimov'a dÖndÑ <strong>ve</strong> az Önce yarım kalan konularında konuşmaya başladı.<br />

Pyotr PetroviÅ, Razumihin'in yaptığı aÅıklamaya hemen inanacak kadar akıllı Åıktı. Aslında<br />

kendisi de bir iki dakika sonra kalkıp gitmeyi dÑşÑnÑyordu. Raskolnikov'a dÖnerek:<br />

"Umarım" dedi, "su anda başlayan tanışıklığımız, sizce bilinen nedenlerle, daha da<br />

gÑÅlenecektir... Size iÅten sağlıklar dilerim..."<br />

Raskolnikov başını dÖndÑrÑp bakmadı bile, Pyotr PetroviÅ sandalyesinden doğruldu:<br />

Bu sırada Razumihin'le konuşmakta olan Zosimov'un sesi duyuldu:<br />

"Onu muhakkak kendisine rehin bırakmaya gelen mÑşterilerinden biri ÖldÑrmÑştÑr."<br />

"Bence de Öyle" dedi Razumihin, "Porfiriy gerÅi sÖylemiyor ama, kadına rehin yatıranları<br />

sorguya Åekiyor..."<br />

Birden Raskolnikov'un sesi duyuldu:<br />

"Rehin yatıranlar sorguya mı Åekiliyor?.."<br />

"E<strong>ve</strong>t, ne olmuş?"<br />

"Yok bir şey."<br />

"Peki" dedi Zosimov," rehin yatıranları nasıl buluyorlar?"<br />

"Kimilerini Koh sÖylemiş, kimilerinin adları rehinlerin sarılı olduğu kâğıtların Ñzerinde<br />

yazılıymış, kimileri de olayı duyun- ca kendiliklerinden başvurmuşlar..."<br />

"Ama katil besbelli Åok becerikli, Åok deneyimliymiş... Ne , cesaret! Ne kararlılık!"<br />

Razumihin onun sÖzÑnÑ keserek:<br />

"İşte bu hiÅ de Öyle değil" dedi. "Hepinizi şaşırtan da bu nokta işte! Bence katil ne becerikli,<br />

ne de deneyimli, bÑyÑk olasılıkla da bu onun ilk işi! Katilin becerikli, deneyimli olduğunu<br />

kabul; edecek olursak, yanıltıcı sonuÅlara ulaşırız. Tam tersine dene-yimsiz <strong>ve</strong> ilk .işini yapan<br />

bir katil olduğunu dÑşÑnÑrsek, onu felaketten kurtaran şeyin yalnızca bir rastlantı olduğunu<br />

gÖrÑrÑz. Ve rastlantılarla neler neler olmuyor bu dÑnyada! Katil, belki de, karşılaşabileceği<br />

engellerin hiÅbirini ÖngÖrememişti! ãte yandan yaptığı şey ne: tutup on-onbeş rublelik<br />

şeylerle, ceplerini doldurmuş, kocakarının sandıklarını, bohÅalarını ka-, rıştırmış! Oysa<br />

komodinin Ñst Åekmecesindeki bir kutu iÅinde,<br />

184<br />

notlardan ayrı olarak tam bin beş yÑz altın ruble duruyor-! Bunları kaldırmayı becerememis<br />

de, ÖldÑrmeyi becermiş n! Ne diyorum sana: bu onun ilk işi! İlk işi! Hemen eli aya-dolaşmış!<br />

Yakalanmayışı da ince hesaplar yapmış olmasın-değil, rastlantılardan!"<br />

ilinde şapkası <strong>ve</strong> eldi<strong>ve</strong>nleri, ayağa kalkmış olan <strong>ve</strong> gitme-Önce birkaÅ akıllıca sÖz sÖyleyip<br />

iyi bir izlenim yaratmaya bağladığı anlaşılan Pyotr PetroviÅ -gÖsterişÅiliği mantığını basıştı<br />

anlaşılan- Zosimov'a dÖnerek:<br />

Bu sÖzÑnÑ ettiğiniz, geÅenlerde ÖldÑrÑlen dul kadın mı? " sordu.<br />

E<strong>ve</strong>t" dedi Zosimov," duymuş muydunuz?" Nasıl duymam? Hemen yanımızdaki evde..."<br />

Ayrıntılarını biliyor musunuz?"<br />

Bildiğimi sÖyleyemem ama burada beni başka bir nokta il-ndiriyor, daha doğrusu asıl <strong>ve</strong><br />

bÑyÑk sorun. SÖzÑnÑ etmek ligim, şu son beş yılda aşağı tabakalarda suÅ işleme oranının en<br />

iyiye artmış olması, sağda solda durmadan yapıldığını dÑğÑmÑz soygunlar, kundaklamalar<br />

falan değil... Beni asıl şaşırtan, cinayetlerin yÑksek tabakalar arasında da buna koşut ak<br />

artışıdır. Şurada bir Ñni<strong>ve</strong>rsite Öğrencisinin gÑpegÑndÑz ol ortasında bir posta .arabasını<br />

soyduğunu duyarız; Ötede, toplumsal konumu yÖnÑnden yÑksek bir yeri olan kimi insanlar e<br />

para basarlar. Moskova'da, iÅborÅlanma tahvillerinin sahtelerini<br />

yapan koca bir Åete yakalanır <strong>ve</strong> Åetenin elebaşısı olarak<br />

da karşımıza Ñni<strong>ve</strong>rsitede tarih Öğretim Ñyesi olan biri Åıkar.<br />

lana Ñlkelerden birinde parası iÅin <strong>ve</strong> bilinemeyen başka akım nedenlerle elÅilik sekreterimiz<br />

ÖldÑrÑlÑr... Derken di de bu faizci kocakarı... Bence onun da katili yÑksek taba-an biridir,


ÖÅnkÅ mujikler altınlarını rehine koymazlar. Oy-leyse toplumumuzun aydın kesimi arasındaki<br />

bu yaygın ahlaksızlığın<br />

nedeni ne?"<br />

Zosimov:<br />

"Ekonomik değişmelerin Öokluğu..." diye başlayacak oldu,<br />

la Razumihin sÇzÅ onun ağzından kaparak:<br />

"Nedeni ne mi?" dedi.'İyiden iyiye kÇkleşmiş olan tembellik,<br />

ka ne olacak!.."<br />

"Nasıl yani?"<br />

187<br />

"Sizin şu Moskova'daki tarih Çğretim Åyesi, niÖin sahte tahvil bastığı sorusuna ne yanıt <strong>ve</strong>rmiş<br />

biliyor musunuz? 'Herkes bir yoldan zengin oluyordu, ben de bu yoldan Öabucak zengin<br />

olacağımı dÅşÅndÅm.' SÇzlerini tıpkısı tıpkısına hatırlayamıyorum ama dÅşÅnce buydu:<br />

havadan, Öabucak zengin olmak... äalışıp Öabalamadan..! Bir kez hazır yemeye, başkasının<br />

emeğine yaslanıp asalak geÖinmeye alışılmaya gÇrsÅn, işte bÇyle saati gelince herkes hÅnerini<br />

gÇstermeye baslar...<br />

"Üyle ama ya ahlak? Sonra, nasıl diyeyim, kurallar..."<br />

Raskolnikov atılarak:<br />

"Ne diye Öırpınıp duruyorsunuz? " dedi. "Tam sizin kuramı-. nıza gÇre olmuş!"<br />

"Nasıl benim kuramıma gÇre?"<br />

"Az Çnce bize <strong>ve</strong>rdiğiniz vaazdaki dÅşÅncelerinizin sınırlarını biraz daha genişletin, nasıl<br />

insanları boğazlamak hakkına bile sahip olacağınızı gÇrÅrsÅnÅz..."<br />

"İnsaf artık!"<br />

Lujin bu sÇzleri bağırarak sÇylemişti. Bu arada Zosimov:<br />

"Hayır, Çyle değil!" diye atıldı.<br />

Raskolnikov'un yÅzÅ sapsarı kesilmişti, Åst dudağı titriyor, gÅÖlÅkle soluk alıp <strong>ve</strong>riyordu.<br />

"Her şeyin bir ÇlÖÅsÅ vardır" dedi Lujin kasıntılı bir tavırla. "Ekonomik dÅşÅnceler insanlara<br />

henÅz cinayet da<strong>ve</strong>tiyesi Öıkarmıyor, hem varsayılım ki..."<br />

Raskolnikov, karşısındakini aşağılamanın <strong>ve</strong>rdiği sevinÖ titreşimlerinin de duyulduğu Çfkeli<br />

bir sesle onun sÇzÅnÅ yeniden kesti:<br />

"Nişanlınızdan evlenme teklifinize e<strong>ve</strong>t cevabı aldığınızda, en Öok onun yoksul oluşuna<br />

sevindiğinizi, onu dilediğinizce yÇnetmek <strong>ve</strong> size borÖlu olduğunu ikidebir başına kakmak<br />

iÖin yoksul aileden kız seÖmiş olmakla uygun bir is yaptığınızı sÇylediğiniz doğru mu?.."<br />

Lujin Çfkeden tirtir titreyerek:<br />

"Sayın bayım! Sayın bayım!" dedi; dili dolanıyor, sÇzcÅkleri birbirine karıştırıyordu: "Benim<br />

dÅşÅncelerimi Öarpıtıyorsunuz!<br />

188<br />

Beni bağışlayın, ama kulağınıza Öalınan, daha doğrusu size yetiştirilen bu sÇylentilerin<br />

gerÖekle hiÖbir ilgisi bulunmadığını sÇylemek zorundayım. Ve ben... bunu sÇyleyenin kim<br />

olduğunu... kısacası bu iğneleme... tek kelimeyle anneniz...Aslında bÅtÅn ÅstÅn niteliklerine<br />

rağmen ben onun biraz heyecanlı <strong>ve</strong> romantik yapıda bir insan olduğunu zaten anlamıştım...<br />

Ama yine de sorunu bÇylesine Öarpıtabilecek bir hayalgÅcÅne sahip olduğunu dÅşÅnmekten<br />

de Öok, Öok uzaktım... Ve son olarak da son olarak da..."<br />

Yastığında hafifÖe doğrulan <strong>ve</strong> kor gibi yanan gÇzlerini Lu-jin'e diken Raskolnikov:<br />

"Son olarak da ne olur biliyor musunuz?" diye bağırdı.<br />

"Ne olurmuş?" dedi Lujin, duraksadı, aşağılanmış bir insan gÇrÅntÅsÅ iÖinde beklemeye<br />

başladı. BirkaÖ saniye sÅren bir sessizlik oldu.<br />

"Şu olur ki, eğer annem hakkında tek kelime daha sÇzetmek cesaretini gÇsterirseniz, bir<br />

vuruşta merdi<strong>ve</strong>nlerden yuvarlarım sizi!"<br />

Razumihin:


"Ne oluyorsun yahu!" diye bağırdı.<br />

Lujin sararmıştı, dudaklarını ısırarak, tane tane:<br />

"Demek Çyle!.. " dedi; olanca gÅcÅyle kendini tutmaya Öalışıyor, ama yine de tıkanır gibi<br />

oluyordu. "Aslında daha bu odaya adımımı attığım anda sizin bana karşı ne denli nefret dolu<br />

olduğunuzu anlamıştım, ama yanılmamış olduğumu iyice gÇrmek iÖin girip oturdum. Bir<br />

hastanın <strong>ve</strong> bir akrabanın pek Öok kusurlarını bağışlayabilirdim, ama şimdi... sizi ... hiÖbir<br />

zaman..."<br />

Raskolnikov:<br />

"Ben hasta değilim!" diye bağırdı.<br />

" Bu daha da kÇtÅ!"<br />

" Defolun buradan!"<br />

Lujin zaten gitmek Åzereydi, masayla sandalye arasından geÖiyordu. Razumihin ona yol<br />

<strong>ve</strong>rmek iÖin bu kez ayağa kalk-misti. HiÖ.kimseye bakmadan, hatta epeydir hastayı rahat bı-<br />

189<br />

rakması iÖin kendisine işaretler yapıp duran Zosimov'a bile selam <strong>ve</strong>rmeden Öıkıp gitti.<br />

Kapıdan Öıkarken sırtını kamburlaş-tirmış, kendini sakınmak istercesine de şapkasını omuzları<br />

hizasına kaldırmıştı. Sırtının kamburu korkunÖ bir aşağılanmayı da yanısıra gÇtÅrÅyormuş<br />

gibi bir etki bırakıyordu.<br />

Şaşıran Razumihin basını sallayarak:<br />

"Olur mu yahu, hiÖ bÇyle şey olur mu? " diye sÇylenip duruyordu.<br />

Raskolnikov Çfkeden kuduracak gibiydi:<br />

" Bırakın beni, kimseyi istemiyorum!" diye bağırdı. "Bırakın beni, işkenceciler! HiÖbirinizden<br />

korkmuyorum! Artık kimseden, kimseden korkmuyorum! Defolun başımdan! Yalnız kalmak<br />

istiyorum, yalnız, yalnız, yalnız!"<br />

" Gidelim" dedi Zosimov, Razumihin'e başıyla işaret ederek<br />

" İnsaf yahu, onu nasıl bÇyle bırakabiliriz?"<br />

" Gidelim", diye diretti Zosimov <strong>ve</strong> dışarı Öıktı. Razumihin bir an dÅşÅndÅkten sonra ona<br />

yetişmek iÖin arkasından koştu.<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken Zosimov:<br />

"SÇzÅnÅ dinlemeyip orda kalmamız daha kÇtÅ olurdu" dedi, "kesinlikle sinirlenmemeli..."<br />

"Nesi var?"<br />

"Olumlu yÇnde bir uyartı gerek ona şimdi... Az Çnce ne gÅzel toparlamıştı kendini!... Biliyor<br />

musun, bir şeyler var kafasında! HiÖ değişmeyen, sÅrekli acı <strong>ve</strong>ren bir şeyler... Ben asıl<br />

bundan korkuyorum! Bu kesinkes bÇyle!"<br />

"Sakın şu adam, bay Pyotr PetroviÖ olmasın?"<br />

"Konuşmalarından anladığıma gÇre, Pyotr PetroviÖ Rodya'nın kızkardesiyle evlenmek Åzere<br />

<strong>ve</strong> Rodya tam hastalığının ÇngÅnÅnde bu konuyla ilgili bir mektup almış.<br />

"E<strong>ve</strong>t! Tam da gelecek zamanı bulmuş adam! Belki de bÅtÅn işleri altÅst etti. Dikkat ettin mi,<br />

Rodya herşeye karşı kayıtsızdı, konuştuğumuz hiÖbir konuya katılmadı, yalnız biri dışında:<br />

cinayetten konuşulurken sanki kendini kaybediyordu."<br />

"E<strong>ve</strong>t e<strong>ve</strong>t ben de farkettim! Hem ilgilendiriyor, hem de korkutuyor bu olay onu. Tam<br />

hastalandığı gÅn, hani karakolda Öok ÅrkmÅş olsa gerek; dÅşÅp bayılmış!"<br />

190<br />

"Akşama bana bunu biraz daha ayrıntılarıyla anlatsana, benim de sana anlatacaklarım var. Bu<br />

Öocuk beni Öok ilgilendiriyor! Yarım saat kadar sonra yoklamaya gideceğim... Sanırım ateşi<br />

yÅkselmez..."<br />

"Sağolasın! Ben de bu arada Paşenka'nın yanında oturur, Nastasya aracılığıyla da hastanın<br />

durumunu izlerim..."<br />

Odasında yalnız kalan Raskolnikov, gitmekte hélé ağırdan alan Nastasya'ya sabırsızlıkla <strong>ve</strong><br />

sıkıntıyla baktı. - "Bir Öay ister misin?" diye sordu Nastasya.


"Sonra! Yatıp uyumak istiyorum! Yalnız bırak beni..."<br />

Tir tir titreyerek duvardan yana dÇndÅ; Nastasya Öıktı.<br />

VI<br />

Nastasya Öıkar Öıkmaz yerinden kalktı, kapıyı Öengelledi, az Çnce Razumihin'in gÇsterdiği<br />

ama sonra yeniden sarıp sarmaladığı paketi ÖÇzdÅ, elbiseleri Öıkardı, giyinmeye başladı.<br />

Tuhaf şey: tÅmÅyle sakinleşmiş gibiydi; az Çnceki yarı Öılgın sayıklamalarından da, şu son<br />

zamanlarda iÖini saran paniğe eğinik korkularından da eser kalmamıştı. Tuhaf <strong>ve</strong> beklenmedik<br />

bir sakinleşmenin ilk dakikalarını yaşıyordu. Hareketleri kesin <strong>ve</strong> aÖıktı, sağlam bir<br />

kararlılığın izlerini taşıyordu. "BugÅn, hemen bugÅn!..." diye mırıldanıyordu kendi kendine.<br />

Hélé gÅÖsÅz olduğunu anlamakla birlikte, dinginliğe, sabit fikre varan bir ruhsal gerginliğin<br />

<strong>ve</strong>rdiği gÅ<strong>ve</strong>n duygusunu, gÅcÅ duyuyordu. Sokakta ayakta duramayıp dÅşeceğini de<br />

sanmıyordu. Tepeden tırnağa yeni giysilerine bÅrÅndÅkten sonra, masada duran paralara bir<br />

gÇzattı, biraz dÅşÅndÅ, sonra hepsini cebine indirdi. Yirmi beş ruble kadar birşey di.<br />

Razumihin'in giysiler iÖin harcadığı paranın artanı olan bozuk beşlikleri de aldı. Sonra<br />

yavaşÖa kapının Öengelini kaldırdı, odasından Öıktı. Merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken kapısı ardına<br />

kadar aÖık olan mutfağa bir gÇzattı: Nastasya arkası kapıya dÇnÅk, eğilmiş, ev sahibi kadının<br />

sema<strong>ve</strong>rini yelliyordu. HiÖbir şey duymamıştı. Zaten kalkıp dışarı Öıkabile-<br />

191<br />

ceği kimin aklına gelebilirdi ki? Bir dakika sonra sokaktaydı.<br />

Saat sekiz sularıydı, gÅneş ha battı ha batacak. Ortalık eskisi gibi boğucu sıcaktı; ama o, şehre<br />

bulaşmış bu tozlu, pis kokulu havayı derin derin iÖine Öekti. Başı hafif dÇner gibi oldu; sapsarı<br />

yÅzÅnde yabanıl bir gÅcÅn ışıltısı dolaştı. Nereye gideceğini bilmiyordu, dÅşÅnmemişti bile<br />

bunu; bildiği bir tek şey vardı: "BÅtÅn bunlara hemen bugÅn, şu anda bir son <strong>ve</strong>rmesi gerekti,<br />

yoksa e<strong>ve</strong> dÇnmeyecekti; ÖÅnkÅ artık bÇyle yaşamak istemiyordu". Ama nasıl son <strong>ve</strong>recekti?<br />

HiÖbir dÅşÅncesi yoktu bu konuda. Aslında dÅşÅnmek de istemiyordu. DÅşÅnce denen şeyi<br />

kovmuştu kafasında; acı <strong>ve</strong>riyordu dÅşÅnceleri ona. Bildiği, hissettiği bir tek şey vardı: şÇyle<br />

ya da bÇyle, her şey değişmeliydi; umutsuzlukla, tuhaf bir inanÖla <strong>ve</strong> kararlılıkla, "değişsin<br />

de, nasıl değişirse değişsin" diye tekrarlayıp duruyordu.<br />

Eski bir alışkanlıkla, her zamanki gezinti yollarından yÅrÅyerek Samanpazarı'na yÇneldi. Ama<br />

Samanpazarı'na varmadan, kÇprÅye giden sokağın ordaki bir tuhafiye dÅkkanının ÇnÅnde, iÖli<br />

bir romans Öalmakta olan siyah saÖlı genÖ bir laternacı gÇrdÅ. Laternacı, kaldırımda, hemen<br />

ÇnÅnde duran on beş yaşlarında bir kıza eşlik ediyordu. Kızın Åzerinde sokak kadınlarında<br />

gÇrÅlen tÅrden giysiler vardı: kıl dokuma geniş bir eteklik, Åzerinde bir İspanyol salı, elinde<br />

eldi<strong>ve</strong>nler, başında da tÅyleri ateş rengi hasır bir şapka... Hepsi de eski pÅskÅ şeylerdi. Sokak<br />

kadınlarının o Öatlak, ama oldukÖa hoş <strong>ve</strong> gÅr sesiyle, Öevredeki esnafın <strong>ve</strong>receği birkaÖ<br />

kÇpeği gÇzleyerek romans okuyordu. Raskolnikov kızı dinlemekte olan birkaÖ kişinin yanına<br />

sokuldu, biraz dinledi, sonra bir beş kÇpeklik Öıkarıp kızın avucuna sıkıştırdı. Kız birden<br />

şarkıyı en tiz, en iÖli yerinde bıÖakla kesmiş gibi durdurdu, laternacıya dÇnerek sert bir sesle,<br />

"yeter!" dedi, ikisi birlikte ilerdeki dÅkkana doğru yÅrÅdÅler.<br />

Raskolnikov birden yanıbasında duran <strong>ve</strong> kendisi gibi laterna dinlemekte olan yaşlıca bir<br />

adama dÇndÅ <strong>ve</strong>:<br />

"Sokak şarkılarını se<strong>ve</strong>r misin? " diye sordu.<br />

GÇrÅnÅşÅne bakılırsa işsiz gÅÖsÅz biri olduğu anlaşılan adam yabanıl, şaşırmış gÇzlerle<br />

RaskolrÅkov'a baktı. Raskolnikov'sa,<br />

sokak şarkılarından değil de bambaşka şeylerden sÇze-diyormuş gibi:<br />

"Ben se<strong>ve</strong>rim" dedi. "Hele de soğuk, karanlık <strong>ve</strong> nemli gÅz akşamlarında, hani gelip gecen<br />

herkesin yÅzÅnÅn yeşile Öalan bir sarılıkta <strong>ve</strong> hasta gibi gÇrÅndÅğÅ ıslak gÅz aksamlarında,<br />

laterna esliğinde sÇylenen bu sokak şarkılarını Öok se<strong>ve</strong>rim. Ya da dingin, lapa lapa kar yağan<br />

rÅzgérsız kış akşamlarında, -hele bir de karların, arasından sokak lambaları ışıldıyorsa- bu<br />

şarkılar Öok daha doyumsuz olur... Biliyor musunuz?.."


Hem kendisine sorulan sorudan, hem de Raskokvikov'un gÇrÅnÅşÅnden Årken adam:<br />

"Bilmiyorum efendim, ÇzÅr dilerim!.." dedi <strong>ve</strong> yolun karşısına geÖti.<br />

Raskolnikov dÅmdÅz yÅrÅdÅ <strong>ve</strong> Samanpazarı'nda Liza<strong>ve</strong>-ta'yla konuşan karı-koca satıcının<br />

tezgahlarının bulunduğu kÇseye Öıktı. Ama ihtiyarlar yerlerinde yoktu. Raskolnikov yeri<br />

tanıyınca duraksadı, Öevresine bakındı, bir uncu dÅkkanın kapısında esneyip duran kırmızı<br />

gÇmlekli bir delikanlıya yanaşıp:<br />

"Şu kÇşede karısıyla birlikte satıcılık eden biri vardı, değil mi?" diye sordu.<br />

Delikanlı onu şÇyle bir sÅzdÅkten sonra:<br />

"Herkes satıcı olabilir" dedi.<br />

"Adı neydi o adamın?"<br />

"Vaftiz edilirken ne ad taktılarsa, o."<br />

"Yoksa sen de mi Zaraysk'lısın? Hangi ildensin?"<br />

Delikanlı onu bir kez daha sÅzdÅ:<br />

"Bizimki il değil, ilÖedir saygıdeğer efendim. Kardeşimin bir kez gitmişliği vardır, ama ben<br />

hiÖ gÇrmedim, hep evde otururdum. Bu nedenle beni bağışlamanızı dilerim, soylu efendimiz!"<br />

"Şu ilerdeki meyhane mi?"<br />

"Hayır, otel-restoran efendim, bilardosu da var; sonra... Prensesler de bulunur..."<br />

Raskolnikov meydanı geÖti. İlerde, kÇşede bÅyÅk bir mujik kalabalığı vardı. Raskolnikov<br />

mujiklerin yÅzlerine baka baka, kalabalığın en yoğun olduğu yere doğru ilerledi. Nedense,<br />

ÇnÅne gelenle konuşmak iÖin sonsuz bir istek duyuyordu. Ama<br />

193<br />

mujiklerin ona dikkét bile ettikleri yoktu, Çbek Çbek toplaşmış-lar, Öene Öalıyorlardı.<br />

Raskolnikov biraz dÅşÅndÅkten sonra, sağa sapıp, kaldırım boyunca "V'ye doğru yÅrÅdÅ.<br />

Meydanı geÖer geÖmez kÅÖÅk bir ara sokakta buldu kendini...<br />

KÅÖÅk bir dirsekle Samanpazarı meydanını Sadovaya ile birleştiren bu ara sokaktan Çnceleri<br />

de sık sık geÖerdi. Son zamanlarda, ÅzÅntÅlÅ olduğu gÅnlerde, "daha Öok acı duymak iÖin"<br />

buralarda dolaşmayı ister olmuştu. Şu anda ise hiÖbir şey dÅşÅnmeden sapmıştı sokağa. Alt<br />

katı tÅmÅyle meyhane <strong>ve</strong> meze-iÖki satan dÅkkanlarla dolu olan bÅyÅk bir apartman vardı<br />

burada. Sırtlarında yalnızca bir entari, başları aÖık, "ev kılığıyla" birtakım kadınlar<br />

apartmandan Öıkıyor, kaldırım Åzerinde Öeşitli yerlerde, Çzellikle de bir-iki basamakla<br />

inilebilen bodrum katlarındaki eğlence yerlerinin girişlerinde-kÅmeleniyorlardı. BÇyle anlarda<br />

buralardan mÅthiş bir gÅrÅltÅ yÅkseliyor, gitar sesleri, şarkılar, naralar tÅm sokağı tutuyordu.<br />

Otel-restoranın kapısı ÇnÅnde bÅyÅk bir kadın kalabalığı vardı. Kimi basamaklara, kimi de<br />

doğrudan doğruya kaldırıma oturmuştu. àÖÅncÅ bir grupsa ayakta duruyor <strong>ve</strong> ge<strong>ve</strong>zelik<br />

ediyordu. Bunların yanında, elinde sigara sarhoş bir asker dolaşıyor, sÇvÅp duruyordu;<br />

meyhanelerden birine girmek isteyen, ama hangisine gireceğini unutmuş bir hali vardı. İki<br />

serseri sÇvÅşÅp kavga ediyor, kÇrkÅtÅk sarhoşun biri ise boylu boyunca yere devrilmiş,<br />

yuvarlanıyordu. Raskolnikov kalabalık kadın kÅmesinin yanında durdu. AlÖak sesle<br />

konuşuyordu kadınlar; sırtlarında basma entari, ayaklarında terlik vardı; hepsinin başı aÖıktı.<br />

Kiminin yaşı kırkları aşmış, kimisi daha on yedisindeydi. Hemen tÅmÅnÅn gÇzleri şiş <strong>ve</strong><br />

ÖÅrÅktÅ.<br />

Aşağıdan gelen şarkı sesleri, bağırıp Öağırmalar Raskolni-kov'un nedense ilgisini Öekmişti...<br />

Birinin kahkahalar, Öığlıklar arasında, gitar esliğinde sÇylenen tiz bir şarkıya topuk vurup<br />

tempo tutuğu <strong>ve</strong> delicesine hora teptiği duyuluyordu. Raskolnikov dışardan kapı ağzına doğru<br />

uzanmış, kederli, dÅşÅnceli bir yÅzle <strong>ve</strong> dikkatle şarkıyı dinliyor, kalabalık arasından iÖeriyi<br />

gÇrebilmeye Öalışıyordu. Şarkıcı incecik sesiyle,<br />

194<br />

Şirin, tatlı sevgilim, Boşuna dÇvme beni!


diye inleyip duruyordu. Raskolnikov sanki bÅtÅn sorunu buymuş gibi, şarkıyı dinlemek iÖin<br />

dayanılmaz bir istek duydu. "Ben de girsem mi?" diye dÅşÅndÅ. "Nasıl da gÅlÅyorlar! Hepsi<br />

sarhoş! Ben de iÖip sarhoş olsam?"<br />

"Tatlı beyefendi, iÖeri girmez misiniz?"<br />

Kapı ağzında duran kadınların arasından biri henÅz bozulmamış, Öınlamalı bir sesle<br />

Raskolnikov'a sesleniyordu. Raskolnikov dÇnÅp baktı: genÖ bir kadındı bu, hatta şu kadın<br />

kalabalığı iÖinde insana tiksinti <strong>ve</strong>rmeyen belki de tek kadındı.<br />

"Şuna bak! Hem de gÅzelmiş!" diye mırıldandı.<br />

Kadın gÅlÅmsedi, iltifat Öok hoşuna gitmişti.<br />

"Siz de gÅzelsiniz!" dedi.<br />

' "Ne kadar da zayıf!" dedi kadınlardan biri. "Sanki hastaneden yeni Öıkmış!"<br />

Bu sırada kalın kumaştan ÇnÅ aÖık bir kaftan giymiş bir mujik yanaştı yanlarına; hafif<br />

sarhoştu <strong>ve</strong> kurnaz kurnaz gÅlÅmsÅyordu:<br />

"GÇren de general kızları sanır, ama hepsinin burnu kısa <strong>ve</strong> kalkık! Ama Öok neşeli şeyler<br />

doğrusu!.."<br />

"Madem ki geldin, geÖ iÖeri!"<br />

"GeÖeceğim tatlım!"<br />

Mujik iÖeri girdi. Raskolnikov yÅrÅmeye başladı.<br />

"Baksanıza, beyefendi!"<br />

Deminki kızdı, Raskolnikov'un ardından sesleniyordu.<br />

"Ne var?"<br />

Kız utandı:<br />

"Tatlı beyefendi, sizinle her zaman birkaÖ saatimi geÖirmeye hazırım... Ama nedense su anda<br />

-sizden utanıyorum. Bir kadeh bir şey iÖebilmem iÖin bana altı kopekÖik <strong>ve</strong>rir miydiniz?"<br />

Raskolnikov elini cebine atıp rastgele Öıkardığı paraları kıza uzattı. On beş kÇpekti <strong>ve</strong>rdiği.<br />

Kız:<br />

195<br />

"Ah ne iyi yÅrekli baymış!" dedi.<br />

"Adın ne senin?"<br />

"Duklida diye sorarsınız."<br />

Kalabalıktaki kadınlardan biri başıyla Duklida'yı gÇstererek:<br />

"Daha neler!.." dedi. "Nasıl bÇyle para isteyebiliyor, anlayamıyorum! Ben olsam utancımdan<br />

ÇlÅrdÅm..."<br />

Raskolnikov kadına ilgiyle baktı: otuz yaşlarında vardı, Öi-Öekbozuğu yÅzÅ yara bere iÖinde,<br />

Åst dudağı şişti. Duklida'yı kınarken gayet sakin <strong>ve</strong> ciddiydi.<br />

Raskolnikov yeniden yÅrÅmeye başladı. "Acaba nerede okumuştum?" diye dÅşÅnÅyordu bir<br />

yandan da, "İdam mahkãmunun biri ÇlÅmÅnden bir saat Çnce, yÅksek bir dağın tepesinde,<br />

ancak iki ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse; cevresindeyse<br />

uÖurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar <strong>ve</strong> sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir<br />

avuÖ yerde ÇmrÅ boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamayı, o anda Çlmeye yeğleyeceğini<br />

sÇylemiş. Tek ki yaşasın! Yalnızca yasasın! Aman tanrım, bu nasıl gerÖek bÇyle! Bu nasıl<br />

gerÖek! İnsan ne alÖak yaratıkmış!" Raskolnikov bir dakika kadar durup dÅşÅndÅ, sonra<br />

"Bunun iÖin insana alÖak diyen de alÖaktır!" diye ekledi.<br />

Bir başka caddeye Öıkmıştı. "A-a, Kristal Palas! Razumihin'in geÖenlerde sÇzÅnÅ ettiği yer!<br />

Yalnız, ben bir şey yapmak istiyordum, neydi acaba? Ha, okuyacaktım!.. Zosimov<br />

gazetelerden Çğrendiğini sÇylemişti..."<br />

"Kristal Palas"ın birkaÖ bÇlmeden oluşan Öok geniş, hatta oldukÖa temiz restoranına girerek:<br />

"Gazeteniz var mı?" diye sordu.


Restoran kalabalık değildi. İki ÅÖ mÅşteri Öay iÖiyordu. Uzaktaki bÇlmelerden birinde dÇrt<br />

kişilik bir grup şampanya iÖiyordu. Raskolnikov aralarında Zamyatov'u tanır gibi oldu. Ancak<br />

uzaktan, iyi gÇrÅlmÅyordu. "Varsın olsun!" diye dÅşÅndÅ.<br />

Garson: , "Votka mı emredersiniz?" diye sordu.<br />

196<br />

"äay <strong>ve</strong>r. Sonra gazeteleri getir, şÇyle beş gÅn kadar eskilerinden başlayarak... Votka parasını<br />

sana bahşiş olarak <strong>ve</strong>ririm..."<br />

"Emredersiniz. İşte bugÅnkÅler. Votka da emreder misiniz?"<br />

Eski gazeteler <strong>ve</strong> Öay geldi. Raskolnikov koltuğuna rahatÖa yerleşip aramaya başladı: "İzler-<br />

İzler* -Aztekler - Aztekler - İzler - Bartola - Massimo** - Aztekler - İzler... Tuh! Allah<br />

kahretsin! Ah, işte! Bir kadın merdi<strong>ve</strong>nlerden dÅşmÅş - bir tÅccar iÖmekten Öatlayıp ÇlmÅş -<br />

Peski'de yangın - Petersburgkaya'da yangın -Yine Petersburgkaya'da yangın*** - İzler - İzler<br />

- İzler - İzler - İzler - Massimo ... Hah, işte!"<br />

Sonunda aradığını bulmuştu; okumaya başladı. Satırlar gerÖi gÇzÅnÅn ÇnÅnde dansediyor<br />

gibiydi, ama yine de bÅtÅn "ha-ber"i okudu, ayrıntıları Çğrenmek iÖin hırsla sonraki gÅnlerin<br />

gazetelerine sarıldı. Telaş <strong>ve</strong> sabırsızlıkla sayfaları Öevirirken elleri titriyordu. Birden, birinin<br />

masasına oturduğunu farketti. Baktı: Zamyotov'du: yÅzÅkleri, altın zinciri, dÅzgÅn bir Öizgiyle<br />

ikiye ayrılmış biryantinli, siyah, kıvırcık sacları, sık yeleği, hafif eski redingotu <strong>ve</strong> gÇmleğiyle<br />

Zamyotov... GÇrÅnÅşÅ hiÖ değişmemişti. Neşesi yerindeydi. Ya da en azından neşeli <strong>ve</strong> iÖten<br />

bir gÅlÅşÅ vardı. Esmer yÅzÅ iÖtiği şampanyadan hafifÖe pembe-leşmişti. "Nasıl! Siz burada<br />

mısınız!" Sanki Raskolnikov'u uzun yıllardır tanıyormuş gibi şaşkınlıkla sÇylemişti bunları.<br />

"Oysa Razumihin daha dÅn hélé kendinize gelemediğinizi sÇylÅyordu. Şu işe bakın! Ben de<br />

sizin ziyaretinize gelmiştim..."<br />

İzler İvan İvanovic : 1860'larda nÅktedanlığıyla Petersburg'ta Öok Ånlenen <strong>ve</strong> yine<br />

Petersburg'ta bir eğlence bahÖesinin sahibi olan kişi. (äev.) Bartola, Massimo, Aztekler:<br />

Moris adlı bir aÖıkgÇz girişimcinin gÇsteriler yapmak Åzere Avrupa'dan Rusya'ya getirdiği iki<br />

cÅce. O zamanki gazetelerde yeraldığına gÇre, bu iki cÅce Avrupa'ya da Meksika'dan<br />

getirilmişlerdi <strong>ve</strong> Aztekler soyundan gelmekteydiler. İngiltere KraliÖesi Viktorya ile III.<br />

Napolyon'un himayesi altında bulunan biri kız, biri erkek cÅceler, sarayda gÇsteri yapmaları<br />

iÖin Petersburg'a Çzel olarak getirilmişlerdi. 1865 yılında Petersburg'da ardarda yangınlar<br />

Öıkıyor <strong>ve</strong> gazeteler bunlara<br />

geniş yer ayırıyordu. (äev.)'<br />

197<br />

Raskolnikov onun masasına geleceğini biliyordu. Gazeteleri katlayıp kaldırarak ona dÇndÅ.,<br />

sinirli bir sabırsızlığı yansıtan alaycı bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Geldiğinizi biliyorum" dedi. "SÇylediler. äorabımı arayıp bulmuşsunuz!.. Biliyor musunuz,<br />

Razumihin sizin iÖin deli diyor; birlikte Laviza İvanovna'ya gitmişsiniz, hani su, onca kaş gÇz<br />

işaretinize rağmen durumu bir tÅrlÅ anlamayan Barut teğmenin Öıkıştığı kadın... Hatırladınız<br />

mı? Oysa bunda anlaşılmayacak ne var, durum apaÖık ortada, Çyle değil mi?.."<br />

"Amma, ge<strong>ve</strong>zeymisj"<br />

"Kim, Barut mu?"<br />

"Hayır, arkadasınız Razumihin."<br />

"Doğrusu iyi yasıyorsunuz bay ZamyotovL En gÅzel yerlere para Çdemeden giriyorsunuz:<br />

Deminki şampanya kimdendi?"<br />

"Biz kendimiz... kendimiz iÖtik... Neden birinden olsun?!"<br />

"àcret olarak! Her şeyden yararlanırsınız siz!" Raskolnikov gÅlÅmsedi, Zamyotov'un<br />

omuzuna vurarak: "Ünemli değil, gÅzel Öocuk, hiÖ Çnemli değil!" diye ekledi. "Hem kÇtÅ<br />

niyetle sÇylemiyorum bunu ben, hani sizin su karakoldaki memurun, kocakarı davası<br />

dolayısıyla Mitka'yı dÇ<strong>ve</strong>rken sÇylediği gibi: "Size olan sevgimden, şakacıktan"<br />

sÇylÅyorum..."


"Bu olayı nerden biliyorsunuz?"<br />

"Belki sizin bildiklerinizden de fazla şeyler biliyorumdur?"<br />

"äok tuhafsınız!.. Daha iyileşmemis olduğunuz doğru. Dışarı Öıkmamalıydınız..."<br />

"Demek size tuhaf gÇrÅnÅyorum?"<br />

"E<strong>ve</strong>t... Gazete mi okuyordunuz?"<br />

"Gazete okuyordum."<br />

"Durmadan yangınları yazıyorlar,"<br />

"Hayır, ben yangın haberlerini okumuyordum." Raskolnikov gizemli bir bakışla baktı<br />

Zamyotov'a. Dudakları yine alaylı bir gÅlÅmsemeyle Öarpılmıştı: "Hayır, yangınlar değildi<br />

benim okuduğum" diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini, sonra Zamyotov'a gÇz kırparak: "Tatlı Öocuk"<br />

dedi, "hadi itiraf edin, ne okuduğumu mÅthiş merak ediyorsunuz, Çyle değil mi?"<br />

198<br />

"HiÖ de merak etmiyorum. Üylesine sormuştum. Sormak yasak mı yoksa? Ne diye<br />

durmadan..."<br />

"Dinleyin: siz okumuş, kÅltÅrlÅ bir insansınız, Çyle değil mi?"<br />

Zarnyotov hafiften ÇvÅnerek:<br />

"Kolej son sınıftan ayrılmıştım dedi"<br />

"Son sınıftan? Canım benim! Şu altın, zincire, şu yÅzÅklere bakın hele!.. Tabii, zengin adam!<br />

Ah, ne hoş Öocuk!.."<br />

Raskolnikov yÅzÅnÅ iyice, Zamyotov'un yÅzÅne yaklaştırmıştı, tam bu sırada sinirli bir<br />

kahkaha attı. Zarnyotov, Çfkeden Öok, şaşkınlıktan kendini geri attı.<br />

"Amma tuhaf insansınız!" dedi bÅyÅk bir ciddiyetle. "Ve bana kalırsa siz hélé<br />

sayıklıyorsunuz."<br />

"Sayıklıyor muyum? Atıyorsun, tatlı Öocuk! Demek tuhafım? Merakını gıcıklıyorum, Çyle<br />

değil mi? äok merak ediyorsun beni?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, merakımı Öekiyorsunuz."<br />

"Üyleyse gazetelerde ne aradığımı, ne okuduğumu sÇyleyeyim mi? Baksanıza, ne Öok gazete<br />

getirttim buraya?.. ŞÅpheli bir durum değil mi sizce?.."<br />

"SÇylesenize hadi ne okuduğunuzu!"<br />

"Suna bak, nasıl da kulaklarını dikti!"<br />

"Ne kulak dikmesi canım?"<br />

"Sonra sÇylerim ne kulak dikmesi olduğunu!.. Şimdiyse, tatlım benim, size şunu<br />

bildiriyorum... Hayır, "itiraf ediyorum" daha iyi... Hayır, bu da değil, "ben ifade <strong>ve</strong>riyorum <strong>ve</strong><br />

siz zapta geÖiriyorsunuz ki..." e<strong>ve</strong>t, işte bÇyle! İfademdir, sÇylÅyorum, gazetelerle<br />

ilgilenmem, onları arayıp bulmam, okumam..." Raskolnikov gÇzlerini kıstı, durdu, yÅzÅnÅ<br />

Zamyotov'un yÅzÅne iyice yaklaştırıp, fısıltıyla: "buraya gelişim, hep kocakarının ÇldÅrÅlÅşÅ<br />

Åzerine bilgi toplamak iÖindir..." diye ekledi.<br />

Zamyotov bu kez yÅzÅnÅ geri Öekmemişti, kımıldamadan onun gÇzlerinin iÖine bakıyordu.<br />

(Sonradan da en tuhafına giden şey aradaki sessizliğin tamı tamına bir dakika sÅrmesi <strong>ve</strong> bu<br />

sÅre iÖinde her ikisinin de birbirlerine bÇyle bakmaları olmuştu).<br />

199<br />

Sonunda dayanamayan Zamyotov ansızın:<br />

"Okuyorsanız ne olmuş?" diye bağırdı. "Hem bana ne bundan?" .<br />

Raskolnikov onun bağırmasına aldırmadan aynı fısıltıyla:<br />

"Canım hatırlamıyor musunuz" dedi, "hani siz karakolda kendisinden sÇz ederken ben dÅşÅp<br />

bayılmıştım... İste o kocakarı.:. Şimdi anlıyor musunuz?"<br />

Zamyotov, oldukÖa endişeli:<br />

"E, ne olmuş?" dedi. "Hem bu "anlıyor musunuz?" da ne oluyor?"<br />

Raskolnikov'un hareketsiz <strong>ve</strong> ciddi yÅzÅ bir anda değişti, birden az Çnceki gibi gÅlmeye<br />

başladı, sanki gÅlmemek iÖin kendini tutamıyordu. Bir anda bÅtÅn aÖıklığıyla, Öok yakınlarda


yaşadığı bir anın heyecanını yeniden yasamaya başladı: Elinde balta, kapının gerisinde<br />

duruyordu; kapının sÅrgÅsÅ neredeyse yerinden Öıkacaktı, dışarıdakiler kapıyı zorluyorlar,<br />

sÇvÅp duruyorlardı; o ise onlarla kavga etmek, onlara dilini Öıkararak alay etmek <strong>ve</strong> katıla<br />

katıla gÅlmek, gÅlmek, gÅlmek istiyordu!..<br />

"Siz ya delisiniz, ya da..." Zamyotov birden durdu, sanki aklına gelen yepyeni bir dÅşÅnceden<br />

şaşkına dÇnmÅş gibiydi.<br />

"Ya da? "Ya da " ne? Nedir, "ya da", sÇylesenize!"<br />

"HiÖ!" dedi Zamyotov Çfkeyle. "äok saÖma bir şey bu!"<br />

İkisi de sustular. Tutulduğu gÅlme krizinden sonra Raskolnikov birden dalgınlastı. yÅzÅ<br />

ÅzgÅn bir hal aldı. Dirseğini masaya dayayıp, başını elleri arasına aldı. Zamyotov'un orada<br />

bulunduğunu unutmuş gibiydi. Epey sÅren bir sessizlik oldu. Sonunda Zamyotov:<br />

"äayınızı iÖsenize!" dedi. "Soğuyacak..."<br />

"Ne? äay mı? Tabii!"<br />

äayından bir yudum aldı, ağzına bir lokma ekmek attı, sonra Zamyotov'a baktı <strong>ve</strong> sanki bir<br />

anda her şeyi hatırladı; kendine gelmiş, yÅzÅ yine o eski alaycı halini almıştı. äayını iÖmeyi<br />

sÅrdÅrdÅ.<br />

"BugÅnlerde de bu dolandırıcılık isleri aldı yÅrÅdÅ" dedi Zamyotov. "GeÖenlerde Moskova<br />

Haberleri'nde bir kalpazan Öetesinin<br />

yakalandığını okumuştum. Koca bir Öete... Sahte banknot basıyorlarmış."<br />

"Oho, bu eski olay! Bir ay Çnce okumuştum ben." Raskolnikov son derece sakindi;<br />

gÅlÅmseyerek ekledi. "Sizce dolandırıcı mı bu adamlar?"<br />

"Ya ne peki?"<br />

"Ne mi? Üylelerine dolandırıcı değil, blanbek* derler! BÇyle bir is iÖin kırk elli kişi bir araya<br />

geliyor! HiÖ olacak şey mi bu? BÇylesi işler iÖin ÅÖ kişi bile Öoktur. Hem de herbirinin bir<br />

Çtekine kendinden Öok inanması, gÅ<strong>ve</strong>nmesi koşuluyla! Yoksa birinin sarhoşlukla yapacağı<br />

bir ge<strong>ve</strong>zelik, her şeyi altÅst edebilir! Blanbekler! GÅ<strong>ve</strong>nilmez birtakım adamlar tutup onlar<br />

aracılığıyla gişelerden sahte para sÅrmeye kalkmışlar! ÜnÅne gelen adama aÖılabilecek iş mi<br />

bu!.. Hem, varsayalım, bu blanbekler bu isi başardılar <strong>ve</strong> varsayalım ki her biri birer<br />

milyonluk sahte parayı değiştirdi, ya sonra? Yaşadıkları sÅrece? Her biri bir başkasına bağlı<br />

olarak yaşamayacak mı? Gebermek bundan daha iyi değil mi? Onlarsa daha paraları<br />

değiştirmeyi bile başaramamışlar!.. Adam gişeden beş bin rubleyi alınca elleri titremeye<br />

başlamış! DÇrt binini saymış, son binliği, bir an Çnce sıvışıp, gitmek iÖin, -gÅ<strong>ve</strong>nmiş,saymadan<br />

cebine atmış. Bu durumu da doğallıkla kuşku uyandırmış... SonuÖ: bir ahmak<br />

yÅzÅnden her şeyin altÅst olması... HiÖ olacak şey mi bu?"<br />

Zamyotov:<br />

"Ne!" dedi, "ellerinin titremesi mi olmayacak şey? Neden olmasın, bu bence son derece doğal<br />

bir şey... İnsan kendini tuta-mayabilir..."<br />

"Tutamayabilir mi?"<br />

"Ne yani, siz olsanız eliniz titremez miydi? Doğrusu, benim de elim titrerdi. YÅz ruble iÖin<br />

bÇyle bir dehşeti yaşamak!.. Sahte paralarla bir bankaya -hem de hangi bankaya? Bu işlerde<br />

en kulağı kesik bankaya...- girmekten utanırdım doğrusu! Ya siz? Utanmaz mıydınız?"<br />

BlanÖ-bec (Aslında da Fransızca) Ağzı sÅt kokan, toy. (äev.)<br />

200<br />

201<br />

:• Raskolnikov yeniden "dilini Öıkarmak" iÖin dayanılmaz bir istek duydu. İkidebir sırtı soğuk<br />

soğuk Årperiyordu. SÇze do-lanbaÖlı bir yoldan başladı:<br />

"Ben olsam Çyle yapmazdım... Bakın ben ne yapardım: ilk binlik desteyi, her banknotu tek tek<br />

inceleye inceleye, baştan so-' na, sondan başa en aşağı dÇrt kez sayardım. Sonra ikinci binlik<br />

desteyi saymaya başlardım; ortalarına geldiğimde, destenin iÖinden rastgele bir elli rublelik<br />

banknot Öıkarıp, ışığa tutar, sahte mi değil mi diye iyice bir gÇzden geÖirip, "Doğrusu, derdim,


korkuyorum; geÖenlerde akrabamız bir kadın bu yÅzden yirmi-bes rublesinden oldu" <strong>ve</strong><br />

akraba kadına nasıl sahte para <strong>ve</strong>rdiklerim anlatırdım. àÖÅncÅ bini saymaya geÖtiğimde de,<br />

bir dakika, derdim, deminki desteyi sayarken sanırım yedi yÅzden sonra şaşırdım... Ve ikinci<br />

binlik desteyi yeniden saymaya baslardım. Bu isi her deste iÖin tekrarlardım. Saymayı<br />

bitirdim mi, bu kez de destelerden rastgele bir iki banknot Öıkarıp yeniden ışığa tutar,<br />

kuşkulanmış gibi yapardım: "LÅtfen, derdim, şunları değiştirin!" BÇylece <strong>ve</strong>znedarın<br />

anasından emdiği sÅtÅ burnundan getirir <strong>ve</strong> adamcağızı beni başından savmak iÖin ne<br />

yapacağını bilmez ederdim. BÅtÅn bunlardan sonra gitmek iÖin kapıyı aÖtığım anda, durur,<br />

geri dÇner, affedersiniz, deyip, yeni bir şeyler sorar, yeni bazı bilgiler almak isterdim... Ben<br />

olsam işte bÇyle yapardım!"<br />

"MÅthişsiniz doğrusu!.."dedi Zamyotov gÅlÅmseyerek. "Ne var ki bunların hepsi sÇzde kalan<br />

şeyler. Uygulamada siz de herhalde ne yapacağınızı şaşırırdınız. Bırakın sizi ya da beni, bÇyle<br />

bir işte en deneyimli bir adam bile Öuvallar! Hem uzağa. gitmeye ne gerek var, işte<br />

burnumuzun dibinde gerÖekleşmiş bir olay: su bizim mahallede ÇldÅrÅlen kocakarı... Katil<br />

gÅpegÅndÅz kendisini ancak bir mucizenin kurtarabileceği bÇylesine rizikolu bir işe<br />

giriştiğine gÇre, besbelli mÅthiş soğukkanlı <strong>ve</strong> deneyimli biri... Ama bakın, onun da elleri<br />

titremiş... äalmasını becerememis, dayanamamış, yaptığı ise bakınca bu aÖıkÖa gÇrÅlÅyor..."<br />

Raskolnikov bu sÇzlerden gÅcenmiş gibiydi. Sinsi bir sevinÖle:<br />

202<br />

"Demek yaptığı ise bakarsanız Öalmasını bile becerememiş..." dedi. "Madem Çyle, hadi<br />

yakalayın adamı!.." ..<br />

"Yakalanacaktır!"<br />

"Kim? Siz mi, siz mi yakalayacaksınız? Koşturup durmanız yanınıza kér kalır! Şimdi sizin<br />

iÖin en Çnemli nokta su: adam 'para harcıyor mu, harcamıyor mu? DÅn beş parası olmayan bir<br />

adam bugÅn su gibi para harcamaya başlamışsa, katil değilse nedir? Ama bu noktada eğer<br />

isterse bir Öocuk bile sizi aldatabilir!"<br />

"İşte hep bu noktada yanlış yaparlar... Kurnazca cinayet islerler, sonra da soluğu bir<br />

meyhanede alırlar... Polis de para harcamalarından kuşkulanıp onları enseler. Onlar sizin gibi<br />

kurnaz olmazlar. Siz olsanız herhalde meyhaneye gitmezdiniz, Çyle değil mi?"<br />

Raskolnikov kaşlarını Öattı, canı sıkılmıştı, Zamyotov'a dik | dik bakarak:<br />

"Benim bu işte nasıl davranacağımı mı Çğrenmek istiyorsu- nuz?" dedi.<br />

"E<strong>ve</strong>t" dedi Zamyotov kararlılıkla, bakışları, sÇzleri nedense | birden ciddileşmişti.<br />

"äok mu istiyorsunuz bunu?"<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Pekélé. Ben olsam sÇyle yapardım." Raskolnikov yine yÅzÅnÅ Zamyotov'un yÅzÅne<br />

yaklaştırdı; yine gÇzÅnÅ kırpmadan bakıyor <strong>ve</strong> fısıltıyla konuşuyordu. Zamyotov bu kez onun<br />

bu davranışından irkilmişti: "E<strong>ve</strong>t, ben olsam, hemen olay yerinden uzaklaşır, hiÖbir yere<br />

uğramadan doğruca etrafı duvarla Öevrili, kimselerin olmadığı ıssız bir avluya ya da buna<br />

benzer bir yere giderdim. Avluda, duvar dibinde bir kÇşede, binanın yapıldığı gÅnden beri<br />

durmakta olan yirmi yirmi beş kilo ağırlığında bir tas bulur, paralarla Çteki şeyleri bu taşın<br />

altında bulunması gereken Öukura yerleştirip, taşı da eski durumuna getirdikten <strong>ve</strong> sağını<br />

solunu ayağımla bastırıp dÅzelttikten sonra, bir daha iki ÅÖ yıl hiÖ oralara uğramamak Åzere<br />

Öeker giderdim. Siz isiniz yoksa katili arayın durun!"<br />

203<br />

Zamyotov da fısıltıyla <strong>ve</strong> nedense Raskolnikov'dan hafifÖe uzaklaşarak:<br />

"Delisiniz siz!.." dedi.<br />

Raskolnikov'un gÇzleri ateş gibi parlıyordu. YÅzÅ sapsarı kesilmiş, Åst dudağı seğirmeye<br />

başlamıştı. YÅzÅnÅ Zamyo-tov'un yÅzÅne olabildiğince yaklaştırmıştı: dudakları sÅrekli<br />

kımıldıyor, ancak hiÖbir şey sÇylemiyordu. Bu, bÇylece yarım dakika kadar sÅrdÅ. Ne<br />

yaptığını biliyor, ama kendine engel olamıyordu. Tıpkı o gÅn yuvasında zıplayıp duran


kapının sÅrgÅsÅ gibi dudaklarında korkunÖ birtakım sÇzcÅkler titreşip duruyordu: işte<br />

nerdeyse dÇkÅlÅ<strong>ve</strong>recekti bu sÇzcÅkler, işte nerdeyse fırlayıp Öıkacaklardı ağzından,<br />

sÇyleyi<strong>ve</strong>recekti nerdeyse!<br />

Birden:<br />

"Ya kocakarıyla Liza<strong>ve</strong>ta'yı ben ÇldÅrdÅysem?" dedi <strong>ve</strong> der demez de kendine geldi.<br />

Zamyotov'un kireÖ gibi bembeyaz olan yÅzÅ tuhaf bir gÅlÅmsemeyle Öarpıldı; bakışları da<br />

tuhaflaşmıştı:<br />

"Olacak şey mi bu?" dedi.<br />

"İnanmıştınız ama" dedi Raskolnikov hınÖla, "hadi itiraf edin, Çyle değil mi? Ha? Üyle değil<br />

mi?"<br />

Zamyotov telaşla:<br />

"Hayır," dedi, "hiÖ de inanmamıştım. Hele şu anda, her zamankinden de az inanıyorum."<br />

"Sonunda yakalandın!.. Dilinle tuzağa tutuldun! "Şu anda her zamankinden daha az<br />

inandığınıza" gÇre, demek ki bir ara inanmışsınız!"<br />

Zamyotov utanır gibi oldu.<br />

"Hayır, hiÖ de inanmamıştım!" diye bağırdı. "Beni korkutacak bunca şeyi de sırf sÇzÅ buraya<br />

getirmek iÖin anlattınız zaten!"<br />

"Demek inanmamıştınız? Peki Çyleyse o gÅn karakolda ben Öıktıktan sonra arkamdan ne<br />

konuşuyordunuz? Ve baygınlığım geÖip de kendime geldikten, sonra Barut teğmen beni<br />

neden sorguya Öekti?"<br />

Koltuğundan doğruldu, kasketini aldı.<br />

"Hey, garson!" diye seslendi. "Borcum ne kadar?"<br />

204<br />

"Hepsi otuz kÇpek efendim" dedi koşarak gelen garson.<br />

"Şu yirmi kÇpeği de votka iÖin bahşiş olarak al! Şu paralara bak, paralara!" Banknotlarla dolu<br />

elini Zamyotov'a uzatmış gÇsteriyordu. "Kırmızı, mavi banknotlar... Tam yirmibeş ruble..."<br />

Paraları tuttuğu eli titriyordu. "Nereden geldi bunlar, ha? Ya şu gıcır gıcır elbiseler?<br />

Biliyorsunuz, beş param yoktu! Ev sahibimi sorguya Öekmişsinizdir!.. Eh, artık yeter! Assez<br />

cause*\ HoşÖakalın!" .<br />

Raskolnikov, iÖinde biraz da hoşnutluk sezilen, tuhaf, sinirli, heyecanlı bir havayla Öıkıp gitti.<br />

YÅzÅ asılmıştı, dayanılmaz derecede yorgun duyuyordu kendini <strong>ve</strong> yorgunluğu giderek<br />

artıyordu. YÅzÅne, inme inen insanlarda gÇrÅlen bir Öarpılma gelip yerleşmişti.<br />

Heyecanlanmaya başlar başlamaz gÅcÅ de artıyor, yÅkseliyor, heyecan duygusu azaldıkÖa<br />

gÅcÅ de azalıyor, dÅşÅyordu.<br />

İÖerde tek basma kalan Zamyotov ise dalgın, dÅşÅnceli, kımıldamadan oturuyordu.<br />

Raskolnikov cinayet konusundaki bÅtÅn dÅşÅncelerini altÅst etmiş, kafasında yeni <strong>ve</strong> kesin<br />

birta-. kim dÅşÅnceler uyandırmıştı.<br />

"İlya PetroviÖ ahmağın tekiymiş!" diye mırıldandı sonunda.<br />

Raskolnikov kapıyı aÖıp tam sokağa Öıkarken, merdi<strong>ve</strong>nlerde, Razumihin'le burun buruna<br />

geldi. Her ikisi de bir adım kalana kadar birbirlerini gÇrmemişlerdi, nerdeyse kafa kafaya toslaşacaklardı.<br />

Bir sÅre bakışıp birbirlerini sÅzdÅler. Razumihin anlatılmaz bir şaşkınlık<br />

iÖindeydi, ama birden gÇzleri gerÖek bir Çfkenin kıvılcımlarıyla tutuştu:<br />

"Bak hele!" diye bağırdı olanca gÅcÅyle. "Demek yataktan kalkıp kaÖtın ha! Bense onu<br />

divanın altında bile aradım! äatılara baktım! Az kalsın Nastasya'yı dÇ<strong>ve</strong>cektim! Oysa beyimiz<br />

nere-lerdeymiş!.. Rodya! Bu ne demek oluyor? Bana gerÖeği sÇyle, itiraf et! Duyuyor<br />

musun?"<br />

Raskolnikov sakin sakin:<br />

"Bu şu demek oluyor ki," dedi, "hepiniz beni bıktırdınız, şurama getirdiniz <strong>ve</strong>... ben yalnız<br />

kalmak istiyorum."<br />

Assez couse (Fr.) Ge<strong>ve</strong>zelik yeter. (äev.)


205<br />

"Yalnız kalmak mı?! Ayakta duramazken, gÑÅlÑkle soluk alırken <strong>ve</strong> şu kireÅ gibi olmuş yÑzle<br />

mi? Aptal herif! "Kristal Pa-las"ta ne yapıyordun, Åabuk doğruyu sÖyle?"<br />

"Bırak beni!" dedi Raskolnikov <strong>ve</strong> gitmek iÅin davrandı. Bu davranışı Razumihin'i Åileden<br />

Åıkarmıştı, onu omuzundan yakalayarak:<br />

"Bırakmak mı? Biliyor musun simdi ne yapacağım? Bir bohÅa gibi koltuğumun altına alıp e<strong>ve</strong><br />

gÖtÑreceğim seni, Ñzerine de kapıyı kilitleyeceğim!.."<br />

Raskolnikov sakin gÖrÑnmeye Åalışarak <strong>ve</strong> tane tane:<br />

"Bak, Razumihin" dedi, "senin iyiliklerini istemediğimi gÖrmÑyor musun? Hem... bu<br />

iyiliklerini aşağılayanlara <strong>ve</strong> artık senin bu iyiliklerini cidden katlanılmaz bulanlara, ısrarla<br />

iyilik etmek isteği niye? Hastalandığım gÑn ne diye gelip beni buldun? Belki de ÖlÑm beni<br />

Åok daha sevindirecekti? Bana sıkıntı <strong>ve</strong>rdiğini, beni bıktırdığını bugÑn yeterince dile<br />

getiremedim mi? İnsanlara acı Åektirmek iÅin nasıl da isteklisin! İnan bana bÑtÑn bunlar<br />

benim sağlığımı ciddi biÅimde sarsan davranışlar, ÅÑnkÑ sÑrekli sinirlendiriyor beni. Oysa az<br />

Önce Zosimov sırf beni sinirlendirmemek iÅin Åekip gitmedi mi? Allah askına sen de yakamı<br />

bırak! Hem beni zorla alıkoymaya ne hakkın var? TÑmÑyle kendinde bir insan olarak<br />

konuştuğumu gÖrmÑyor musun? Yakamı bırakman, bana iyilik etmekten vazgeÅmen iÅin,<br />

sÖyle, sÖyle, sana nasıl yalvarayım? Varın bana nankÖr deyin, alÅak, aşağılık deyin/ama Tanrı<br />

aşkına yakamı bırakın! Bırakın! Bırakın!"<br />

İÅinde biriken zehri akıtma fırsatı doğmuş olmasının sevinciyle sakin sakin başladığı<br />

konuşmasını, az Önce Lujin'le konuşurken olduğu gibi, Öfkeden tıkanarak tamamlamıştı.<br />

Razumihin durdu, biraz dÑşÑndÑ, sonra onun kolunu bırakıp, yavaş sesle <strong>ve</strong> dalgın dalgın:<br />

"Cehenneme kadar yolun var!" dedi.<br />

Ama Raskolnikov'un gitmeye davrandığını gÖrÑnce, yeniden Öfkelendi:<br />

"Dur!" diye bağırdı. "Dinle hepiniz birer ge<strong>ve</strong>zeden <strong>ve</strong> farfaracıdan başka bir şey değilsiniz!<br />

KÑÅÑcÑk bir acınız olsa, on pa-<br />

206<br />

ralık yumurtası iÅin ortalığı birbirine katan tavuklara dÖnersiniz! åstelik burada bile başka<br />

yazarların dÑşÑncelerini Åalarsınız! "Ruhlarınızda bağımsız bir yaşamdan iz bile yok!<br />

İspermeÅetten yapılmış yaratıklar! Damarlarınızda da kan yerine serum dolaşıyor! HiÅbirinize<br />

inanmıyorum! İlk işiniz, ne pahasına olursa olsun insana benzememektir!" Raskolnikov'un<br />

yÑrÑmeye yeltendiğini gÖrÑnce, Öfkesi bir 'kat daha artarak: "D-u-u-r!" diye bağırdı. "Dur <strong>ve</strong><br />

sÖzlerimi sonuna dek dinle! Biliyorsun, bugÑn yeni e<strong>ve</strong> taşınmam onuruna konuklarım olacak,<br />

belki de şu anda gelmişlerdir bile, dayımı bıraktım • gelenleri karşılaması iÅin, kendim de bir<br />

koşu buraya geldim. Eğer bir ahmak değilsen, eğer su katılmamış bir ahmak değilsen, boşuna,<br />

pabuÅ eskiteceğine, bu akşam doğruca bize gelir, adam gibi oturursun!.. Madem Åıkmışsın,<br />

yapacak bir şey yok demektir! Sana yumuşacık bir koltuk bulurdum, ev sahiplerimin<br />

koltuğunu getirirdim... Üay iÅer, insanlarla birlikte olurdun... Oturmak istemezsen, yatırırdık<br />

seni, yine aramızda olurdun... Hem Zosimov da olacak... Gelecek misin?"<br />

"Hayır."<br />

"GerÅek değil bu sÖylediğin" dedi Razumihin sabırsızlıkla. "Sen nereden bileceksin? Daha<br />

kendini bilmiyorsun ki..! Hem bu işlerden de zerre kadar anladığın yok! Ben de senin gibi kaÅ<br />

kez bÖyle insanlardan kaÅmısımdır, ama her seferinde de geri dÖndÑm... İnsan yaptığından<br />

utanıyor <strong>ve</strong> geri dÖnÑyor! Unutma: PoÅinkov'un apartmanı, ÑÅÑncÑ kat!"<br />

"ãyleyse, bay Razumihin, siz iyilik yapma zevkini duyma uğruna kendinize dayak atılmasına<br />

bile izin <strong>ve</strong>receksiniz..?"<br />

"Dayak mı? Kime? Bana mı? Aklından geÅirenin bile ağzını burnunu dağıtırım! PoÅinkov'un<br />

apartmanı, kırk yedi numara, memur Babuskin'in dairesi..."<br />

"Gelmeyeceğim, Razumihin!"<br />

Raskolnikov arkasını dÖndÑ yÑrÑmeye başladı.


"Bahse girerim ki, geleceksin!" diye bağırdı Razumihin arkasından. "Yoksa... Yoksa...<br />

Bundan sonra Raskolnikov diye birini tanımıyorum ben! Dur! Zamyotov iÖerde mi?"<br />

207<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Seni gÇrdÅ mÅ?"<br />

"GÇrdÅ."<br />

"Konuştunuz mu?"<br />

"Konuştuk."<br />

"Ne konuştunuz? Canın cehenneme! SÇylemezsen sÇyleme! Pocinkov, kırk yedi, Babuşkin...<br />

Unutma!"<br />

Raskolnikov, Sadovaya'ya varınca, sağa saptı. Razumihin dalmış, ardından bakıyordu.<br />

Sonunda elini sallayıp iÖeri girmek iÖin yÅrÅdÅ, ama tam merdi<strong>ve</strong>nlerin ortasında durdu.<br />

"Allah kahretsin!" dedi yÅksek sesle. "E<strong>ve</strong>t, aklı başındaymış gibi konuşuyordu ama... Ah, ne<br />

aptalım ben! Yalnızca aklı başındalar ,mı akıllıca laflar ederler? Zosimov'un da asıl korktuğu<br />

buydu galiba?" Parmaklarıyla alnına vurdu: "Ya bir de... Nasıl bırakabildim onu? Kendini<br />

suya atabilir... äok yanlış bir is yaptım, Öok!" Hemen Raskolnikov'un ardından koştu, ama<br />

beriki gÇzden yitip gitmişti. Razumihin tÅkÅrdÅ <strong>ve</strong> Zamyatov'u sorguya Öekmek Åzere hızlı<br />

adımlarla "Kristal Palas"a doğru yÅrÅmeye başladı.<br />

Raskolnikov doğruca "..." kÇprÅsÅne gitti, kÇprÅnÅn ortasında korkuluklara dayanıp, uzakları<br />

seyretmeye başladı. Razumi-hin'den ayrıldıktan sonra Çylesine bitkinlesmişti ki, kÇprÅye<br />

kadar zorlukla gelebilmişti. Oracıkta bir yerlere, yolun ortasına oturmak, ya da yatmak<br />

istiyordu canı. Sulara doğru eğilip, batmakta olan gÅneşin son pembe yansılarına, giderek<br />

yoğunlaşan aksam alacasında kararan evlere, nehrin sol kıyısında, uzakta bir evin gÅneşin son<br />

ışıklarıyla tutuşmuş kÅÖÅk Öatı katı penceresine, kanalın karanlık sularına bakmaya başladı.<br />

Üzellikle de sulara bakıyor gibiydi. Sonunda gÇzlerinde birtakım kırmızı halkalar dÇnmeye,<br />

evler, insanlar, rıhtım, arabalar Öevresinde dansetmeye başladı. Sonra birden irkildi, gÇrdÅğÅ<br />

korkunÖ bir hayalle yeni bir baygınlıktan kurtulmuş gibiydi. Yanında, hemen sağında birinin<br />

durduğunu hissetti, baktı: uzun boylu, başÇrtÅlÅ, uzun sarı benizli, gÇzleri kızarmış <strong>ve</strong><br />

yuvalarına gÇmÅlmÅş bir kadındı. Kadın da doğruca kendisine bakıyordu, ama besbelli<br />

hiÖbir şey gÇrmÅyor, hiÖbir şey farketmiyordu. Birden sağ kolunu korkuluğa dayadı, sağ<br />

bacağını kaldırıp korkuluktan aşırdı, sonra sol bacağını kaldırdı, onu da asırdı <strong>ve</strong> kendini<br />

kanala bırakı<strong>ve</strong>rdi. Kirli sular bir an aÖılıp kapandılar <strong>ve</strong> kadın kayboldu. Ancak, bir dakika<br />

kadar sonra yeniden su yÅzÅne Öıktı: akıntı yÇnÅnde sÅrÅkleniyordu, başı <strong>ve</strong> bacakları suyun<br />

iÖinde,, sırtı yukardaydı; eteği suyun Åzerinde yastık gibi şişmişti.<br />

"Boğuldu!.. Boğuldu!.." sesleri duyuldu, insanlar koşuşmaya başladılar. Kanalın iki kıyısı<br />

birden bir anda seyircilerle dolmuştu. KÇprÅnÅn ÅstÅnde de Raskolnikov'a arkadan bastıran<br />

bir kalabalık toplandı.<br />

Yakından, ağlamalı bir kadın sesi duyuldu: "Tanrım! Bu bizim Afrosinyuska! Efendiler, Allah<br />

rızası iÖin kurtarın onu!"<br />

Kalabalık arasından kimileri de: "Kayık!.. Kayık!., "diye bağırıyorlardı.<br />

Ancak kayığa gerek kalmadı: bekÖinin biri iskelenin merdi<strong>ve</strong>nlerinden kanala inip, ceketini,<br />

Öizmelerini Öıkararak suya atladı. Akıntı, kadını zaten iskelenin ÇnÅne kadar getirmişti <strong>ve</strong><br />

yapılacak fazla bir şey yoktu. BekÖi sağ eliyle kadını elbisesinden yakaladı, sol eliyle de<br />

kendisine uzatılan bir sırığa tutundu <strong>ve</strong> kadını kıyıya Öekti, merdi<strong>ve</strong>nlerin Åzerine yatırdı. Az<br />

sonra kadın kendine geldi, doğrulup oturdu: ellerini anlamsız hareketlerle ıslak entarisine<br />

siliyor, aksırıp tıksırıyor, ama hiÖ konuşmuyordu.<br />

Demin ki kadın sesi bu kez Afrosinyuşka'nın yanında duyuldu:<br />

"Devrilene kadar iÖip sarhoş oldu, anam babam! Demin de az kalsın kendini asacaktı, ipten<br />

kurtardılar. Bir koşu bakkala gidecek kızımı da gÇz kulak olması iÖin kendisine bırakmıştım...


Şu olanlara bak! Şuradaki satıcı kadın anam babam, şu bizim satıcı kadın! Hemen surda<br />

otururuz, iste surda, baştan ikinci ev..."<br />

Kalabalık dağılmaya başladı, polislerse hélé kadınla uğraşıyorlardı. Kalabalıktan biri<br />

karakoldan sÇz etti. Raskolnikov olup<br />

208<br />

209<br />

bitenleri tuhaf bir kaygısızlıkla, aldırmazlıkla izlemişti. Birden iÖinde bir tiksinti duydu. "Su...<br />

Hayır, değmez... TiksinÖ bir şey bu..." diye mırıldandı. "Bir şey olacağı yok... Ne diye<br />

beklemeli?.. Bu ne? Karakol mu?.. Zamyotov niye karakolda değil? Saat dokuza geldiği<br />

halde, karakol hélé aÖık..." Sırtını korkuluklara Öevirdi, Öevresine bakındı.<br />

Kesin bir tavırla, "E<strong>ve</strong>t! Gidelim bakalım!" diye mırıldandı, karakola doğru yÅrÅmeye<br />

başladı. YÅreği sağırlaşmıs gibiydi. DÅşÅnmek istemiyordu. "Her şeye bir son <strong>ve</strong>rmek"<br />

kararıyla evden Öıktığı zamanki canlılığından eser kalmamıştı; kaygılı bile değildi, şu anda<br />

duyduğu tek şey, tam bir uyuşukluktu.<br />

Ağır, uyuşuk adımlarla kanal boyunca yÅrÅrken, "Eh, ne yapalım, bu da bir Öıkış yoludur!"<br />

diye dÅşÅndÅ. "Nasıl olursa olsun buna bir son <strong>ve</strong>receğim, ÖÅnkÅ bÇyle istiyoram... Ancak bu<br />

bir Öıkış yolu sayılır mı? Boş <strong>ve</strong>r! Bir arşınlık bir yerin olacak! Heh-he! Ancak bu nasıl bir<br />

son bÇyle? Hem son mu bu? SÇyleyecek miyim, sÇylemeyecek miyim onlara? Allah<br />

kahretsin! Yoruldum, hemen bir yer bulup oturmalı, ya da uzanmalıyım. İsin en utanÖ <strong>ve</strong>rici<br />

yanı da, son derece aptalca olması! TÅkÅrmÅşÅm aptalcalığına! Ne saÖma şeyler geliyor<br />

insanın aklına..!"<br />

Karakola gitmesi iÖin dosdoğru yÅrÅmesi, ikinci kÇşeden sola sapması gerekiyordu; hemen<br />

şuracıktaydı karakol. Ama o ilk kÇseye varınca durdu, biraz dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> ilk sokağa saptı.<br />

BÇylece iki sokak Öevreden dolaşacak biÖimde yÅrÅyecekti. Bunu belki hiÖbir amacı<br />

olmaksızın yapmıştı, belki de birkaÖ dakika olsun zamanı uzatmak istemişti. Bası Çnde<br />

yÅrÅyordu. Birden sanki kulağına birisiabirşey fısıldadı. Başını kaldırınca tam o evin kapısı<br />

ÇnÅnde bulunduğunu gÇrdÅ. O akşamdan beri buraya hiÖ gelmemiş, dolayından bile<br />

geÖmemişti.<br />

Karşı konulmaz, aÖıklanamaz bir arzuyla tutuştu iÖi, iÖeri girdi. Avludan geÖti, sağa saptı,<br />

bildik merdi<strong>ve</strong>nlerden dÇrdÅncÅ kata Öıkmaya başladı. Merdi<strong>ve</strong>nler dar, dik <strong>ve</strong> Öok karanlıktı.<br />

Her merdi<strong>ve</strong>n sahanlığında duruyor <strong>ve</strong> dikkatle Öevresine bakı-nıyordu. Birinci kat<br />

sahanlığındaki pencere ÖerÖe<strong>ve</strong>lenmişti. "O zaman bu yoktu" diye dÅşÅndÅ. İşte, ikinci katta<br />

Nikolaska ile<br />

210<br />

[Mitka'nın Öalıştıkları daire... "Kilitli... Kapı da boyanmış, demek iki kiraya <strong>ve</strong>riyorlar." İşte,<br />

ÅÖÅncÅ kat... <strong>ve</strong> iste dÇrdÅncÅ kat... "Burası!" Şaşkınlıktan kÅÖÅk dilini yutacaktı: kapı ardına<br />

kadar J aÖıktı, iÖerde birileri vardı, sesler geliyordu. Bu hiÖ beklemediği birşeydi. Bir iki<br />

saniye sÅren bir kararsızlıktan sonra, son basa-makları da Öıkıp, iÖeri girdi.<br />

Burası da oranlıyordu, iÖerde isÖiler vardı. Buna Öok sasırdı. [Nedense her şeyi bıraktığı gibi<br />

bulacağını dÅşÅnmÅştÅ, hatta [cesetleri bile, oracıkta... dÇşemenin Åzerinde... Şimdiyse duvarjlar<br />

ÖırılÖıplaktı <strong>ve</strong> evde hiÖ eşya kalmamıştı, evi bu gÇrÅnÅşÅyle tuhaf buldu. YÅrÅdÅ,<br />

pencere kenarına oturdu.<br />

İÖerde topu topu iki işÖi vardı, ikisi de genÖti, yalnız biri Çte-jkinden oldukÖa kÅÖÅktÅ. O eski,<br />

sarı, yırtık duvar kéğıtları <strong>ve</strong>-Irine, eflétun ÖiÖekli, beyaz, yeni duvar kéğıtları kaplıyorlardı.<br />

Raskolnikov'un hiÖ hoşuna gitmedi bu, değişme kendisini uz-ImÅş gibi yeni duvar kéğıtlarına<br />

dÅşmanca baktı.<br />

İşÖilerin geÖ kaldıkları anlaşılıyordu, Öabuk Öabuk kéğıtlarını [topluyorlar, e<strong>ve</strong> gitmeye<br />

hazırlanıyorlardı. Raskolnikov'u far-jketmemiş gibiydiler. Aralarında bir şey konuşuyorlardı.<br />

Ras-Ikolnikov parmaklarını Öaprazlama kenetleyip, dinlemeye ko-yuldu.


"Karı sabahın kÇrÅnde Öıkıp gelmesin mi?.." diyordu yaslısı gencine. "Ama nasıl sÅslenip<br />

pÅslenmiş..! Ne bu limonlaşmalar, portakallaşmalar.:! dedim kendisine. Ben, Tit VasilyeviÖ,<br />

dedi, artık kendimi tÅmÅyle size teslim etmek istiyorum! İşte bÇyle! Ama gÇreceksin, Çyle bir<br />

sÅslenmişti ki, model sanırsın!"<br />

"Model ne abiciğim?" diye sordu genci, anlaşılan "abici-ği'nden birşeyler Çğrenmek istiyordu.<br />

"Model, kardeşime sÇyleyeyim, renkli birtakım resimlerdir; her cumartesi bizim bura<br />

terzilerine dış Ålkelerden posta ile gÇnderilir <strong>ve</strong> kadınlarla erkeklerin nasıl giyinmeleri<br />

gerektiğini [gÇsterir... Senin anlayacağın, resim demek... Erkek modelleri daha Öok belden<br />

bÅzgÅlÅ paltolarla gÇsterilir. Kadınlara gelin-Jce... ah, bunları sana nasıl anlatsam bilmem<br />

ki!.."<br />

GenÖ olanı bÅyÅk bir heyecanla: \<br />

211<br />

"Ah be" dedi, "şu Petersburg'da yok yok, desene..?"<br />

Yaşlısı ÇğÅt <strong>ve</strong>rir gibi:<br />

"E<strong>ve</strong>t, kardeş," dedi "bu Petersburg'da yok yoktur!"<br />

Raskolnikov pencere kenarından indi, sandığın, yatağın <strong>ve</strong> komodinin bulunduğu Çteki odaya<br />

geÖti. Mobilyasız, ÖırılÖıplak oda ona Öok kÅÖÅk gÇrÅndÅ. Duvarlarda hélé eski kéğıtlar vardı.<br />

KÇşedeki duvar kéğıdı Åzerinde Meryem resmiyle, kandil <strong>ve</strong> tasvirlerin izi aÖıkÖa<br />

gÇrÅlÅyordu. Odaya şÇyle bir gÇz attıktan sonra, yeniden pencereye dÇndÅ. Yaslı isÖi<br />

kendisini gÇrmÅş, gÇz ucuyla bakıyordu:<br />

"Bir şey mi istiyorsunuz?" diye sordu birden.<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi, pencere kenarından inip, kapının dışına Öıktı <strong>ve</strong> Öıngırağın ipini<br />

Öekti. "Aynı Öıngırak, aynı madeni ses!" İkinci, ÅÖÅncÅ kez Öekti Öıngırağın ipini. Dinliyor,<br />

hatırlamaya Öalışıyordu. O dayanılmaz kokulu, heyecanlı dakikalar yeniden gÇzÅnde<br />

canlanmaya başladı. Her Öıngırak sesinde titriyor, iÖi bir hoş oluyordu.<br />

İşÖi ona doğru yÅrÅyerek, bağırdı:<br />

"Hey, kimsin, ne istiyorsun?"<br />

Raskolnikov yeniden iÖeri girdi.<br />

"Bakıyorum" dedi, "daireyi kiralamak istiyorum da..."<br />

"Daireler bÇyle gece vakti kiralanmaz! Hem, kapıcıyla gelmeniz gerekirdi..."<br />

"DÇşemeyi de yıkamışlar" diye sÅrdÅrdÅ Raskolnikov, "yoksa boyayacaklar mı? Kan yok<br />

muydu burada?"<br />

"Ne kanı?"<br />

"Kocakarıyla kızkardeşini ÇldÅrmÅşlerdi ya... Koca bir kan gÇlÅ vardı burada..."<br />

İsÖi tedirgin olmuştu, bağırdı.:<br />

"Ne biÖim adamsın sen be?"<br />

"Ben mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, sen."<br />

"Bilmek istiyor musun? Hadi karakola gidelim, orada sÇylerim."<br />

İşÖiler ona kuşkuyla baktılar. Daha yaşlısı:<br />

212<br />

"Gitme zamanımız geldi" dedi, "geÖ kaldık, hadi, Alyoşa, burayı kilitlememiz gerek."<br />

Ünden Öıkıp yavaşÖa merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başlayan Raskolnikov:<br />

"İyi, gidelim!" dedi.<br />

Aşağı inince, kapıcıya seslendi:<br />

"Hey, kapıcı!"<br />

Kapı ağzında birkaÖ kişi durmuş, dışarıyı seyrediyordu: iki kapıcı, bir kÇylÅ kadın, Åzerinde<br />

ropdÇşambra benzer bir şey bulunan bir satıcı <strong>ve</strong> daha birkaÖ kişi...Raskolnikov onlara doğru<br />

yÅrÅdÅ.<br />

"Ne istiyorsun?" diye sordu kapıcılardan biri.


"Karakola uğradın mı?"<br />

"Şimdi ordaydım, ne olmuş?"<br />

"Kimse var mıydı?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, vardı."<br />

"Komiser yardımcısı da orada mıydı?"<br />

"Bir ara o da ordaydı, isteğiniz nedir?"<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi; dalgın, dÅşÅnceli, adamların yanında dikilip duruyordu. Bu<br />

sırada işÖiler geldi, yaşlı olanı:<br />

"Daireyi gÇrmeye gelmiş" dedi.<br />

"Hangi daireyi?"<br />

"Şu bizim Öalıştığımızı... "Kanı niye yıkadılar?" diye sordu. Orda bir cinayet işlenmiş de, oda<br />

orayı tutmaya gelmiş. Sonra kapının Öıngırağını Öalmaya başladı, nerdeyse ipini koparacaktı.<br />

Bir ara da, karakola gidelim diye tutturdu. Orda herşeyi kanıt-layacakmış! Sırnaşıp kaldı."<br />

Kapıcı kaslarını Öatmış, kuşkulu bakışlarla Raskolnikov'u sÅzÅyordu.<br />

"Kimsiniz siz?" diye bağırdı gÇzdağı <strong>ve</strong>rircesine.<br />

"Rodion RomanoviÖ Raskolnikov, eski Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisi, hemen şuradaki sokakta, Şil'in<br />

apartmanında, ondÇrt numarada otururum. Kapıcıya sor, beni tanır..."<br />

Raskolnikov adamın yÅzÅne bile bakmamıştı bunları sÇylerken; dalgın dalgın, gitgide<br />

kararmakta olan caddeyi seyrediyordu.<br />

213<br />

"Peki bu e<strong>ve</strong> niÖin geldiniz?"<br />

"GÇrmek iÖin."<br />

"Ne varmış ki orda gÇrmek iÖin?"<br />

Kapıda duranlardan tÅccar kılıklı olanı:<br />

"Tut kolundan karakola gÇtÅr" dedi <strong>ve</strong> sustu.<br />

Raskoinikov omuzu Åzerinden adama gÇz ucuyla baktı, dikkatle sÅzdÅ, sonra yine Çyle<br />

dalgın, bıkkın:<br />

"Gidelim!" dedi.<br />

TÅccar kılıklı adam cesaretlenmişti:<br />

"GÇtÅr gitsin!" dedi. "Baksana, o meseleden dolayı gelmiş, kimbilir kafasından neler<br />

geÖiyor?"<br />

İsÖi;<br />

"Sarhoş olup olmadığı da belli değil" dedi.<br />

Yavaş yavaş gerÖekten kızmaya başladığı anlaşılan kapıcı:<br />

"Ne istiyorsunuz?" dedi. "Ne demeye dolanıp duruyorsunuz burada?"<br />

Raskoinikov alaycı bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Ne o," dedi, "karakola gitmekten korkuyor musun?"<br />

"Ne diye korkayım? Sen buralarda ne demeye dolanıp durduğunu sÇylesene Çnce!"<br />

KÇylÅ kadın:<br />

"Yankesicidir!" diye bağırdı.<br />

Sırtında ÇnÅ aÖık bir kÇylÅ paltosu, belinde anahtarlar asılı iri yarı bir kÇylÅ olan Çteki kapıcı:<br />

"Ne diye konuşuyorsunuz onunla?" diye bağırdı. "Defol!.. Sahiden de yankesiciye benziyor!..<br />

Defol!"<br />

Sonra Raskolnikov'u omuzundan tuttuğu gibi sokağa doğru itekledi. Raskoinikov az kalsın<br />

yere kapaklanacaktı. Toparlandı, hiÖbir şey sÇylemeden kapıdakilere şÇyle bir baktı, sonra<br />

yÅrÅyÅp gitti.<br />

"Amma tuhaf adam! "diye sÇylendi işÖi.<br />

"Herkes bi tuhaf bu sıralar!" diye mırıldandı kÇylÅ kadın.<br />

TÅccar kılıklı olan:<br />

"Karakola gÇtÅrecektik onu!" dedi.


214<br />

"Uzak duracaksın Öylelerinden!" dedi iri yarı kapıcı. "Besbelli yankesiciydi! Dolanıp duruyor<br />

işte! Elini uzatmaya kalksan, kolunu kurtaramazsın! Biliriz bÖylelerini!.."<br />

"Gideyim mi, gitmeyeyim mi?" diye dÑşÑnÑyordu Raskoinikov. Bir dÖrtyol ağzında,<br />

kaldırımın tanı ortasında durmuş, birinin sorusuna karşılık <strong>ve</strong>rip son sÖzÑ sÖylemesini<br />

bekliyormus gibi Åevresine bakmıyordu. Ama hiÅbir yerden hiÅbir karşılık germedi, her şey,<br />

şu basamaktaki taşlar gibi dilsiz <strong>ve</strong> ÖlÑydÑ; ama onun iÅin, bir tek onun iÅin ÖlÑydÑ... Birden,<br />

epey uzakta, ikiyÑz adım kadar ilerde, sokağın koyulaşan karanlıkları iÅinde bir kalabalık<br />

farketti, konuşmalar, bağrışmalar geldi kulağına... Kalabalığın ortasında bir de araba<br />

duruyordu... Birden caddenin ortasında bir ışık parladı. "Ne oluyor?" Raskoinikov sağa baktı,<br />

kalabalığa doğru yÑrÑdÑ. Rastladığı her şeye dÖrt elle sarılmak ister gibiydi. Bunu dÑşÑnÑnce<br />

soğuk soğuk gÑldÑ. ÜÑnkÑ karakol konusunda nihayet karar <strong>ve</strong>rmişe benziyordu <strong>ve</strong> su anda<br />

artık her şeyin sona erdiğini kesinlikle biliyordu.<br />

VII<br />

Bir Åift oynak kıratın koşulu olduğu gÖsterişli bir araba duruyordu yolun ortasında. Arabada<br />

kimse yoktu; sÑrÑcÑ de yerinden inmiş, arabanın yanında duruyordu. Atları dizginlerinden<br />

tutuyorlardı. Arabanın Åevresinde bÑyÑk bir kalabalık vardı; en Önde polisler duruyordu.<br />

Bunlardan biri elinde fener, eğilmiş, arabanın tekerleri arasında bir şeyi aydınlatmaya<br />

Åalışıyordu. Herkes bir şeyler sÖylÑyor, bağırıp Åağırıyor, vah vah, yazık, sÖzleri duyuluyordu.<br />

Arabacı şaşırmış gibiydi, durup durup:<br />

"Şu işe bak! Tanrım, ne felâket!" diyordu.<br />

Raskoinikov olabildiğince kalabalığı yararak ilerledi <strong>ve</strong> sonunda buraya bunca kalabalığı<br />

toplayan, bunca telaşa neden olan şeyi gÖrdÑ. Atların Åiğnediği bir adam yatıyordu arabanın<br />

altında. Baygın olduğu anlaşılıyordu, yÑzÑ gÖzÑ kan iÅindeydi, Üok kÖtÑ, ama "soyluca"<br />

giyimliydi.. Başından <strong>ve</strong> yÑzÑnden kan<br />

215<br />

akıyordu. YÑzÑ iyice ezilmiş, derileri soyulmuştu. Adamın uğradığı kaza Öyle hafife<br />

alınabilecek cinsten değildi.<br />

"Daha nasıl dikkat edecektim!" diye yakınıyordu arabacı. "Atları dÖrtnala mı kaldırmıştım?<br />

Herkes gÖrdÑ, Åok yavaş sÑrÑyordum arabayı. Eğer bunca insan yalan sÖylÑyorsa, ben de<br />

yalan sÖylÑyorum. Ayakta duramayacak kadar sarhoştu, sallana sallana karşıdan karşıya<br />

geÅiyordu. Bir kez bağırdım, sonra bir kez daha bağırdım, duymadı, bir kez daha bağırdım,<br />

atları durdurdum, ama adam kendini doğruca atların ayakları altına attı. Bile bile mi yaptı,<br />

yoksa Åok mu sarhoştu, anlayamadım. Beygirler genÅ, Ñrkek... Adam bağırınca bÑsbÑtÑn<br />

huylanıp gemi azıya aldılar... Sonra da olanlar oldu!" ' Kalabalıktan birisi arabacıyı doğruladı:<br />

"Tam anlattığı gibi oldu!"<br />

Bir başkası:<br />

"Doğru" dedi, "bağırdı, ben de duydum, tam ÑÅ kez bağırdı!"<br />

"Herkes duydu!" dedi yine bir başkası. "GerÅekten de ÑÅ kez bağırdı!"<br />

Aslında arabacı da fazlaca ÑzÑlmÑş ya da korkmuşa benze-. miyordu. Arabanın zengin <strong>ve</strong><br />

tanınmış birine ait olduğu anlaşılıyordu; şu anda o da arabasının sahibinin gelip kendisini<br />

almasını bekliyor olmalıydı. Polislere gelince, sorunu ÅÖzÑmlemek iÅin canla başla<br />

uğraştıklarına hiÅ kuşku yoktu. Ezilen adamın karakola <strong>ve</strong> hastaneye gÖtÑrÑlmesi<br />

gerekiyordu; ama adamın adını bilen yoktu.<br />

Raskolnikov kalabalığı yararak iyice sokulmuş, arabanın altında kalan adamı gÖrmeye<br />

Åalışıyordu. Birden fenerin ışığı talihsiz sarhoşun yÑzÑnÑ aydınlatı<strong>ve</strong>rdi. Raskolnikov<br />

tanımıştı.<br />

"Kim olduğunu biliyorum" dedi, iyice Öne geÅerek. "Marme-ladov'dur adı, emekli memur,<br />

danışman... Surda, Kozel apartmanında oturur. Üabuk bir doktor Åağırın, parasını ben<br />

<strong>ve</strong>ririm!"


Raskolnikov elini cebine atıp bir miktar para Öıkardı, polislere gÇsterdi. MÅthiş heyecanlıydı.<br />

Polisler adamın kim olduğunu Çğrendiklerine sevinmişlerdi. Raskolnikov kendi adını, adresini<br />

de sÇyledi. Arabanın altında<br />

kalıp ezilen sanki Çz babasıydı; Marmeladov'u kaldırıp hemen evine gÇtÅrmelerini sağlamak<br />

iÖin bÅyÅk Öaba harcıyordu. äır-pınır gibi:<br />

"İşte şurada" dedi, "ÅÖ ev Çtede, su zengin Alman'ın apartmanı, Kozel'in... Sarhoştu herhalde,<br />

evine dÇnÅyordu... Tanırım kendisini, ayyaştır... Ailesini de tanırım, karısı, Öocukları, bir kızı<br />

var. Şimdi hastaneye gÇtÅrmek uzun sÅrer, evine gÇtÅrelim, herhalde apartmanda bir doktor<br />

vardır... Parasını ben <strong>ve</strong>ririm..! Hemen mÅdahale etmek gerek, yoksa hastaneye gidinceye<br />

kadar ÇlÅr!.."<br />

Hatta polislerden birinin avucuna usulca para sıkıştırmayı bile basardı; aslında yasal olmayan<br />

bir yanı yoktu isteğinin, yaralıya evinde daha iyi bakılabileceği aÖıktı. Marmeladov'u arabanın<br />

altından Öıkardılar; yardım edenler de bulundu. Kozel apartmanı otuz adım ya var ya yoktu.<br />

Raskolnikov arkadan yÅrÅyor, yaralının basını Çzenle tutarak yol gÇsteriyordu.<br />

"Btıraya, bu taraftan! Başı yukarı gelecek şekilde Öıkarmalıyız merdi<strong>ve</strong>nlerden! äevirin... İşte<br />

bÇyle! Parasını ben <strong>ve</strong>receğim, bu iyiliğinizi hiÖ unutmayacağım!"<br />

Katerina İvanovna, bir dakika bile boş zaman bulduğunda hep yaptığı gibi, ellerini gÇğsÅnde<br />

kavuşturmuş, kendi kendine konuşup ÇksÅrerek, kÅÖÅcÅk odanın iÖinde pencereden sobaya,<br />

sobadan pencereye gidip geliyordu. Son zamanlarda yeni bir alışkanlık edinmiş, on yaşındaki<br />

bÅyÅk kızı Polya ile sık sık <strong>ve</strong> uzun uzun konuşur olmuştu. Polyanka daha her şeyi<br />

anlamaktan uzaktı, ama annesine gerekli olduğunu Öok iyi anlıyor, bu nedenle de iri, akıllı<br />

gÇzleriyle onun her hareketini izleyip her şeyi anlıyormus gibi gÇrÅnmek iÖin olanca gÅcÅnÅ<br />

harcıyordu. Şu anda da bÅtÅn gÅn hastalıktan kıvranan kardeşini yatırmak iÖin soyuyordu.<br />

Gece kardeşinin gÇmleğini yıkamaları gerekiyordu. Oğlan, Öok ciddi bir yÅzle <strong>ve</strong><br />

kıpırdamadan oturmuş gÇmleğinin Öıkarılmasını bekliyordu: bacaklarını birbirine yapıştırıp<br />

ileri doğru uzatmıştı: topukları karşıya, birbirinden hafif ayrık duran ayak burunları yukarı<br />

bakıyordu. Yatırılmak iÖin soyulan bÅtÅn uslu Öocuklar gibi dudaklarını şişirmiş, gÇzlerini<br />

devire devire annesiyle ablasının konuşmalarını dinliyordu. Kendisinden birkaÖ yas kÅÖÅk<br />

kızkardeşi, Åzerinde paÖavraya<br />

216<br />

217<br />

dÇnmÅş bir entari, paravanın yanında duruyor <strong>ve</strong> sırasını bekliyordu. Evin Çteki odalarında<br />

oturan kiracıların sigara dumanlarından korunabilmek <strong>ve</strong> bÇylece uzun <strong>ve</strong> acılı<br />

ÇksÅrÅklerinden bir an iÖin olsun kurtulabilmek iÖin Katerina İvanovna merdi<strong>ve</strong>nlere bakan<br />

kapıyı ardına kadar aÖık bırakmıştı. Zavallı <strong>ve</strong>remli kadın son bir hafta iÖinde daha da<br />

zayıflamış gibiydi. Yanaklarındaki kızıl lekeler daha bir ortaya Öıkmış, parlıyordu. , Odada bir<br />

aşağı bir yukarı dolaşırken:<br />

"Ah, Polenka" diyordu, "bir busen!.. Babamın evinde nasıl neşeli, nasıl rahat bir hayatımızın<br />

olduğunu, bu sarhoş herifin hem beni, hem sizi nasıl mah<strong>ve</strong>ttiğini bir bilsen! Babamın<br />

albaylığa denk dÅşen bir sivil gÇrevi vardı, yani nerdeyse vali gibi bir şey... Zaten vali<br />

olmasına Öok az bir şey kalmıştı. Herkes kendisine 'Biz seni şimdiden ilimizin valisi<br />

sayıyoruz, İvan Mi-hayliÖ' derdi. "Şu son... ÇhhÇ! Şu son baloda... ÜhhÇ-ÇhhÇ-ÇhhÇ.!"<br />

Katerina İvanovna boğazındaki balgamı Öıkarınca, eliyle gÇğsÅne bastırarak haykırdı. "Allah<br />

kahretsin bÇyle hayatı! Şu son baloda prenses Bezzememaya beni gÇrÅr gÇrmez... -daha sonra<br />

babanla evlenince, Polyacığım, bu kadın beni kutsamıstı-beni gÇrÅr gÇrmez. "Okul bitirme<br />

gÅnÅnde salıyla danseden sevimli kız değil mi bu?" diye sordu... "Su yırtığı dikmek gerek.<br />

Hemen bir iğne getir de, sana Çğrettiğim gibi diki<strong>ve</strong>r... Yarına kalırsa... ÇhhÇ! yarın... ÇhhÇ-<br />

ÇhhÇ-ÇhhÇ!... daha bÅyÅyebilir! Petersburg'dan yeni gelmiş olan Prens ŞÖegolskiy de bunun<br />

Åzerine Çnce benimle bir mazurka oynadı, sonra, ertesi gÅn gelip beni resmen isteyeceğini<br />

bildirdi. Kendisine en ince sÇzcÅklerle teşekkÅr edip, kalbimi Öoktan bir başkasına <strong>ve</strong>rmiş


olduğumu sÇyledim. Bu bir başkası, senin babandı Polya: Babacığım Öok kızdı bu işe... Su<br />

hazır mı? Ver şu gÇmleği, Öoraplarını Öıkarmadın mı?.. " KÅÖÅk kızına dÇndÅ: "Lida, bu gece<br />

gÇmleksiz yatacaksın artık, idare et işte... äoraplarını da Öıkar... Hepsini birden yıkayayım.<br />

Bu ayyaş hélé niye gelmedi acaba? GÇmleğini ne hale getirmiş! GÇmlek değil, paÖavra sanki,<br />

parÖa parÖa olmuş... İki gece uğraşıp durmaktansa, şimdi hepsini birden yıkayı<strong>ve</strong>ri-rim..."<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlere bakan kapının, ağzında iÖeri bir şey taşıma-<br />

218<br />

ya uğrasan kalabalığı gÇrÅnce bir Öığlık kopardı. "Aman Tanrım! ÜhhÇ-ÇhhÇ-ÇhhÇ-ÇhhÇ!<br />

Yine mi? Ne bu? Nedir bu getirdikleri? Ah, Tanrım!"<br />

Baygın <strong>ve</strong> kanlar iÖindeki Marmeladov'u odaya soktuktan sonra, polislerden biri Öevresine<br />

bakınarak:<br />

"Nereye yatıralım?" diye sordu.<br />

Raskolnikov:<br />

"Divanın Åzerine!" dedi. "Doğruca divanın Åzerine ! Başı şÇyle gelsin!"<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerden birinin:<br />

"Yolda araba Öiğnemiş... Sarhoş muymuş, neymiş!" dediği duyuldu.<br />

Katerina İvanovna, yÅzÅnÅn bÅtÅn kanı Öekilmiş, gÅÖlÅkle soluyarak Çylece duruyordu.<br />

äocuklar korkmuşlardı. KÅÖÅk Li-doÖka bir Öığlık atıp ablası Polenka'ya koştu, sarıldı;<br />

korkudan tirtir titriyordu.<br />

Marmeladov'u yatırdıktan sonra Raskolnikov, Katerina İva-novna'ya koştu:<br />

"Tanrı aşkına sakin olun <strong>ve</strong> korkmayın!" dedi; kelimeleri yu-tarcasına konuşuyordu.<br />

"Karşıdan karşıya geÖerken bir arabanın altında kalmış. àzÅlecek bir şey yok, şimdi kendine<br />

gelir... Buraya getirmelerini ben sÇyledim. Bilmem hatırlıyor musunuz, size daha Çnce de<br />

gelmiştim... Şimdi kendine gelir... Parasını ben <strong>ve</strong>receğim!"<br />

Katerina, İvanovna umutsuz bir sesle:<br />

"Olacağı buydu!" diye haykırdı <strong>ve</strong> kocasına atıldı.<br />

Raskolnikov, Katerina İvanovna'nın olur olmaz şeyler karşısında bayılıp kendinden geÖen<br />

kadınlardan olmadığını gÇrmekte gecikmedi. İlk işi, hemen yaralının bası altına bir yastık<br />

koymak oldu. Su ana kadar kimse akıl edememişti bunu; sonra, tit-reyen dudaklarını ısırıp<br />

gÇğsÅnden kopmaya hazır Öığlıklarını bastırarak, kocasını soymaya, yaralarını gÇzden<br />

geÖirmeye başladı; kendini tÅmÅyle unutmuş gibiydi. Hareketlerinde panikten eser yoktu.<br />

Raskolnikov iÖerdekilerden birini, gidip doktor Öağırmaya razı etti; hemen bitişik evde bir<br />

doktor olduğunu Çğrenmişti.<br />

219<br />

"Doktor Öağırmaları iÖin bir adam gÇnderdim", dedi Katerina İvanovna'ya, "ÅzÅlmeyin,<br />

parasını ben Çderim... Su yok mu? Bir de peÖete <strong>ve</strong>rin, havlu sonra... äabuk olun biraz!..<br />

Yaralarının ne kadar derin olduğu belli değil... E<strong>ve</strong>t, yaralı, ama Çlmedi, inanın bana...<br />

Bakalım doktor ne diyecek?.."<br />

Katerina İvanovna pencereye koştu. KÇsede, kırık dÇkÅk bir iskemlenin Åzerinde, gece<br />

kocasıyla Öocuklarının Öamaşırlarını yıkamak iÖin hazır tuttuğu su dolu toprak bir leğen vardı.<br />

Haftada iki kez, hatta bazan daha sık, Katerina İvanovna geceleri Öamaşır yıkardı; ÖÅnkÅ artık<br />

o duruma dÅşmÅşlerdi ki, değişecek yedek Öamaşırları hemen hiÖ yoktu: aile Åyelerinin her<br />

birinin ancak birer kat Öamaşırı vardı. Ve pislik, Katerina İvanov-na'nın hiÖbir zaman<br />

katlanamadığı bir şeydi. Evde pislik gÇrmektense, geceleyin herkes uyurken Öamaşır yıkamak,<br />

ıslak Öamaşırları odanın iÖine gerdiği iplerde kurutmak <strong>ve</strong> sabaha herkese temiz Öamaşır<br />

<strong>ve</strong>rmek gibi gÅcÅnÅ aşan yorgunluklara katlanmayı yeğ tutardı... Raskolnikov'a istediği suyu<br />

getirmek iÖin leğene sarıldı, ama az kalsın leğenle birlikte yere kapakla-nacaktı.-'Raskolnikov<br />

zaten bir havlu bulup ıslatmış <strong>ve</strong> Marme-ladov'un yÅzÅndeki kanları silmeye başlamıştı.<br />

Katerina İvanovna elleriyle gÇğsÅnÅ bastırarak <strong>ve</strong> gÅÖlÅkle soluyarak yanında duruyor, ona


akıyordu. Raskolnikov yaralıyı buraya ge-"tirmelerini sÇylemekle yanlış bir iş yaptığını<br />

anlıyordu. Katerina İvanovna'nın da yardıma muhtaÖ bir hali vardı ÖÅnkÅ.<br />

"Polya" diye bağırdı Katerina İvanovna, "Öabuk koş. Sonya'yı Öağır! Evde yoksa, haber bırak,<br />

babasının bir arabanın altında kaldığını sÇyle, dÇner dÇnmez buraya gelsin! äabuk ol Polya!<br />

Su başÇrtÅsÅnÅ de al, ÇrtÅn!"<br />

Bu arada sandalyenin Åzerinde oturmakta olan Öocuk:<br />

"äabuk ol, Polya!" dedi, sonra yeniden gÇzlerini kocaman kocaman aÖıp, topukları ilerde,<br />

ayak burunları yukarı doğru <strong>ve</strong> hafif aÖık, sessizce oturmaya devam etti.<br />

Bu arada oda tıklım tıklım dolmuştu. Polisler gitmişlerdi. Kalan bir tanesi de, merdi<strong>ve</strong>nlerden<br />

akın akın gelen meraklıları, gerisin geri merdi<strong>ve</strong>nlerden indirmeye uğraşıyordu. Üte yandan<br />

220<br />

iÖ odalardan da bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel'in hemen bÅtÅn kiracıları ÅşÅşÅp gelmişlerdi. Ünceleri<br />

herkes kendi kapısının ÇnÅnde dururken, az sonra Çbek Çbek iÖeri doluşmaya başladılar.<br />

Katerina İvanovna Çfkeden Öılgın gibi:<br />

"Bırakın da hiÖ değilse rahat ÇlsÅn!" diye bağırdı kalabalığa. "Ve gidin kendinize başka bir<br />

eğlence bulun! àstelik de ağızlarında birer sigara! ÜhhÇ-ÇhhÇ-ÇhhÇ! Bari zahmet edip<br />

şapkalarınızı da Öıkarmayaydınız! Aha, şapkasıyla gelen de var... Defol bakayım! HiÖ değilse<br />

ÇlÅye saygı gÇstermeyi Çğrenin!"<br />

Bir ÇksÅrÅk nÇbetiyle tıkandı, ama Öıkışması işe yaramıştı. Kiracıların ondan Öekindikleri<br />

anlaşılıyordu. Gerisin geri odadan Öıkmaya başladılar: beklenmedik bir feléket anında bu<br />

feléketin dışında kalan insanlarda hep gÇrÅlen, dile getirdikleri en iÖten acıma, acıları<br />

paylaşma duygularına rağmen hiÖ kimsenin, en yakınlarımızın bile, kapılmaktan kendilerini<br />

alamadıkları tuhaf bir sevinÖ duygusu iÖindeydiler.<br />

Bu sırada kapının Çtesinde biri de, hastaneden, hastanın <strong>ve</strong> iÖerdekilerin rahatsız edilmemesi<br />

gerektiğinden sÇz etmekteydi.<br />

"Ülmek de yasak!" diye bağırdı Katerina İvanovna, ağzına ne gelirse iÖerdekilere <strong>ve</strong>riştirmek<br />

Åzere hınÖla kapıya doğru atıldı, ama tam bu sırada ev sahibi bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel ile burun<br />

buruna geldi. Bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel olayı yeni duymuş <strong>ve</strong> ortalığı dÅzene sokmak iÖin koşup<br />

gelmişti. Son derece arsız, yırtık bir kadındı bu. Ellerini birbirine vurarak <strong>ve</strong> ağır bir Alman<br />

aksanıyla konuştuğu kırık dÇkÅk Rusca'sıyla:<br />

"Aman Tanrım!" dedi, "sizin sarhoş koca atlar Öiğnemiş! Ben bu evin sahibi! Onu hemen<br />

hastaheneye gÇtÅrmek!"<br />

Katerina İvanovna:<br />

"Ameliya Lyudvigovna", dedi, "rica ederim, ağzınızdan Öıkan sÇzÅ kulağınız duysun! (Ev<br />

sahibi kadınla biraz tepeden konuşuyordu; "kim olduğunu, ne olduğunu ona hatırlatmak iÖin"<br />

hep bu tonla konuşurdu, su anda bile kendini bu zevkten yoksun bırakmaya gÇnlÅ razı<br />

olmamıştı.) Anladınız mı, Amaliya Lyudvigovna..?"<br />

221<br />

"Bana Amaliya Lyudvigovna diyemeyeceğinizi size daha Çnce de sÇylemiştim. Ben Amaliya<br />

Lyudvigovna değil, Amal-İvan'ım."<br />

"Hayır, Amal-İvan değil, Amaliya Lyudvigovna'sınız!... Ve ben su anda kapının ardında<br />

gÅlÅp duran (gerÖekten de kapının ardından bir kikirdeme <strong>ve</strong> "iyice kapıştılar!" sÇzleri<br />

duyulmuştu) bay Lebezyatnikov gibi aşağılık bir dalkavuk olmadığım, size yaltaklık<br />

etmediğim, iÖin, bu addan niÖin hoşlanmadığınıza bir tÅrlÅ akıl erdirememe rağmen, size hep<br />

Amaliya Lyudvigovna diyeceğim!.. Semyon ZaharoviÖ'in ne durumda olduğunu<br />

gÇrÅyorsunuz; ÇlÅyor... Rica ediyorum, kapıyı kapatın <strong>ve</strong> iÖeri kimseyi bırakmayın!<br />

Adamcağızı hiÖ değilse son nefesini <strong>ve</strong>rirken rahat bırakın! Tersine davranırsanız, inanın<br />

bana, vali hazretleri durumdan hemen yarın haberdar edilmiş olacaktır. Prens beni té<br />

kızlığımdan tanır; pek Öok kez yardım elini uzatmak soyluluğunu gÇsterdiği Semyon<br />

ZaharoviÖ'i de Öok iyi hatırlar. Semyon ZaharoviÖ'in pek Öok dostu <strong>ve</strong> koruyucusu


ulunduğunu herkes bilir... Ama o, şu uğursuz dÅşkÅnlÅğÅnden dolayı, soylu bir gururla<br />

kendisi uzaklaştı dostlarından. Şimdiyse, Semyon ZaharoviÖ'in kendisini té Öocukluğundan<br />

beri tanıdığı (Raskolnikov'u gÇsterdi) bu mal mÅlk sahibi, yÅce gÇnÅllÅ delikanlı yardım<br />

ediyor bize <strong>ve</strong> şunu bilin ki Amaliya Lyudvigov-<br />

Anlatılmaz bir Öabuklukla konuşuyordu, sonlara doğru iyice hızlanmıştı ki, bastıran bir<br />

ÇksÅrÅk nÇbetiyle sÇylevini yarıda kesmek zorunda kaldı. Bu arada hasta kendine gelmiş,<br />

inlemeye başlamıştı. Katerina İvanovna hemen kocasının yanına koştu. Hasta gÇzlerini de<br />

aÖmıştı, ama daha kimseyi seÖemediği iÖin basucunda duran Raskoİnikov'a bakıp duruyordu.<br />

Seyrek aralıklarla, kesik kesik <strong>ve</strong> gÅÖlÅkle soluk alıp <strong>ve</strong>riyordu. Dudaklarının kenarında bir<br />

kan Öizgisi gÇrÅlÅyordu; alnında terler birikmişti. Yambaşında duran Raskolnikov'u da<br />

tamyamayınca, bakışlarını kaygıyla odanın iÖinde dolaştırmaya başladı. Katerina İvanovna<br />

kocasına ÅzgÅn, ama Çfkeyle bakıyordu; gÇzlerinde yaşlar vardı. Umutsuz bir haykırışla:<br />

"Aman Tanrım!" dedi. "BÅtÅn gÇğsÅ ezilmiş! Her yanı kan iÖinde! àstÅndekileri Öıkarmak<br />

gerek..." Kocasına seslendi: "Semyon ZaharoviÖ, biraz dÇnebilecek misin?.."<br />

Marmeladov onu tanımıştı, hırıltılı bir sesle:<br />

"Bir papaz!" diye mırıldandı.<br />

Katerina İvanovna pencereye gitti, alnını tahta ÖerÖe<strong>ve</strong>ye dayayıp umutsuz bir Öığlık attı:<br />

"Tanrım, bu ne biÖim hayat!"<br />

Bir anlık bir sessizlik oldu. Marmeladov yeniden:<br />

"Bir papaz!" diye mırıldandı.<br />

Katerina İvanovna:<br />

"SaÖmalama!.." diye bağırdı.<br />

äıkışma etkisini gÇstermiş, Marmeladov susmuştu. àrkek, acı dolu bakışlarla karısını<br />

arıyordu. Katerina İvanovna yeniden onun yanına dÇndÅ, basucunda dikildi. Yatışır gibi oldu<br />

Marmeladov, ama uzun sÅrmedi bu; birden, karşı kÇşede, kocaman aÖılmış Öocuk gÇzlerini<br />

Åzerine dikmiş, tirtir titremekte olan Li-doÖka'yı ("babasının gÅlÅ") gÇrdÅ; kızı gÇsterip kaygı<br />

dolu bir sesle:<br />

"A... a..." diye bir şeyler kekeledi.<br />

Katerina İvanovna ters ters:<br />

"Yine ne var?" diye bağırdı.<br />

Marmeladov yarı dalgın bakışlarıyla belli belirsiz kızının Öıplak ayaklarını gÇstererek:<br />

"Yalınayak!.. Yalınayak!.." diye mırıldandı.<br />

"Suss!..." diye bağırdı Katerina İvanovna. "NiÖin yalınayak olduğunu kendin bilirsin!.."<br />

Birden Raskolnikov'un sevinÖli sesi duyuldu:<br />

"Tanrıya şÅkÅr! İşte doktor!.;"<br />

àstÅ bası Öok dÅzgÅn, sevimli bir ihtiyar olan Alman doktor, Öevresini kuşkulu gÇzlerle<br />

sÅzerek iÖeri girdi, hastanın yanına gitti, nabzına baktı, kafasını Çzenle yokladı. Katerina<br />

İvanov-na'nrn da yardımıyla kan iÖindeki gÇmleğin dÅğmelerini ÖÇzerek hastanın gÇğsÅnÅ<br />

aÖtı. GÇğÅs diye bir şey kalmamıştı hastada, ezilmiş, lime lime olmuştu. Sağ yandaki kaburga<br />

kemikle-<br />

222<br />

223<br />

rinden kırılanlar vardı. Solda, tam yÅreğinin Åzerinde, şiddetli bir Öiftenin izi olduğu anlaşılan,<br />

sarımsı-siyah renkte ÅrkÅntÅ <strong>ve</strong>rici, kocaman bir leke vardı. Doktorun kasları Öatıldı. Bu arada<br />

polis, yaralının nasıl tekerlekler arasına girerek yerde otuz adım kadar sÅrÅklendiğini<br />

anlatıyordu.<br />

Doktor, Raskolnikov'a fısıltıyla:<br />

"Kendine gelebilmiş olması şaşılacak şey!" dedi.<br />

"äok mu ağır?" diye sordu Raskolnikov.<br />

"Şimdi Çlecek."


"HiÅ mi umut yok?"<br />

"HiÅ! Son dakikalarını yaşıyor. Basında da Åok tehlikeli bir yara var... Hmm... Belki kan<br />

alabiliriz... ama... bunun da bir yararı olacağını sanmıyorum. Beş on dakikaya karmaz, kesin<br />

ÖlÑr."<br />

"Siz yine de bir kan alın!"<br />

"Alalım... Ama sÖylediğim gibi, hiÅbir yararı olmayacak bunun."<br />

Bu sırada dışardan ayak sesleri duyuldu, koridordaki kalabalık aÅıldı, <strong>ve</strong> eşikte, elinde ekmek<br />

<strong>ve</strong> şarap, kır saÅlı yaşlı bir papazcık gÖrÑndÑ. Tâ sokaktan beri ardından bir de polis<br />

gelmekteydi. Doktor yerini hemen papaza bıraktı. İkisi anlamlı anlamlı bakıştılar.<br />

Raskolnikov doktordan biraz daha kalmasını rica etti, doktor omuzlarım silkti <strong>ve</strong> beklemeye<br />

başladı.<br />

Herkes geri Åekilmişti; ama yaralının gÑnah Åıkarması uzun sÑrmedi. Doğru dÑrÑst bir şey<br />

anlayabildiği şÑpheliydi. Kopuk kopuk bir şeyler mırıldanıyor, ancak sÖzlerinden hiÅbir şey<br />

anlaşılmıyordu. Katerina İvanovna, LidoÅka'yı aldı, kÑÅÑk oğlanı sandalyesinden kaldırdı <strong>ve</strong><br />

sobanın bulunduğu taraftaki kÖşeye giderek diz ÅÖktÑ, Åocuklarını da ÖnÑnde diz ÅÖktÑrdÑ.<br />

Kız tirtir titriyordu, oğlansa Åıplak, ufacık dizleri Ñzerine ÅÖkmÑş, kÑÅÑcÑk elini ÖlÅÑlÑ bir<br />

biÅimde kaldırarak, geniş hareketlerle haÅ Åıkarıyor, alnı nerdeyse dÖşemelere değecek kadar<br />

yere eğiliyordu. Bu hareketin Åocuğun Åok hoşuna gittiği anlaşılıyordu. Dudaklarını ısırıp<br />

gÖzyaşlarını tutmaya Åalışarak, yere eğildikÅe aÅılan sırtını Örtmek iÅin arada bir oğlunun<br />

gÖmleğini Åekiştire-<br />

224<br />

rek Katerina İvanovna da dua ediyordu; bu arada Lidocka'nın fazlaca Åıplak omuzlarına<br />

Örtmek iÅin duruşunu bozmadan, duasını kesmeden uzanıp konsoldan bir de başÖrtÑsÑ<br />

Åıkarmayı başarmıştı. İÅ odaların kapılarını yeniden aÅmaya başlayan meraklılar iÅeriyi seyre<br />

koyulmuşlardı. Apartmandaki Öteki dairelerin kiracılarından oluşan bir seyirci kalabalığı da<br />

koridorda gitgide bÑyÑyerek bekleşiyor, ama kimse eşikten iÅeri geÅmiyordu. Sahneyi<br />

yalnızca-bir mum artığı aydınlatıyordu.<br />

Bu sırada, ablasını Åağırmaya giden Polya, koridordaki kalabalığı yararak soluk soluğa iÅeri<br />

girdi, başÖrtÑsÑnÑ Åıkardı, gÖzleriyle annesini arayıp buldu, yanına yaklaşıp, "Geliyor", dedi,<br />

"yolda rastladım!" Annesi onu da diz ÅÖktÑrÑp yanına oturttu. Kalabalık arasından, geÅen bir<br />

kız Ñrkek Ñrkek, sÑzÑ-lÑrcesine iÅeri girdi. Bu yoksulluk, umutsuzluk, ÖlÑm dolu odada<br />

birdenbire gÖrÑnÑ<strong>ve</strong>rmesi, herkes Ñzerinde tuhaf bir etki yaratmıştı. Aslında onun da ÑstÑ bası<br />

dÖkÑlÑyordu; son derece ucuz giysiler vardı Ñzerinde, Özel dÑnyasının zevk <strong>ve</strong> kurallarına<br />

gÖre takıp takıştırılmış <strong>ve</strong> o bilinen amacı yÑz kızartıcı biÅimde <strong>ve</strong> apaÅık ortaya koyan bir<br />

sokak kadını şıklığı iÅindeydi. İÅeri girmemişti, koridorda, tam kapının eşiğinde duruyor,<br />

kendinden geÅmişcesine, bomboş gÖzlerle Åevresine bakmıyordu. Kimbilir kaÅıncı elden<br />

kendisine geÅme <strong>ve</strong> burası iÅin hiÅ de uygun dÑşmeyen, bÑtÑn kapıyı kaplamış kabarık etekli,<br />

upuzun, gÑlÑnÅ kuyruklu, renkli ipek robunu, aÅık renk pabuÅlarını, geceleyin hiÅ de<br />

gerekmediği halde yanma aldığı ombrelkasını*, tepesinde ateş rengi tÑyler bulunan yuvarlak,<br />

gÑlÑnÅ hasır şapkasını... her şeyi... her şeyi unutmuş gibiydi. Oğlan Åocukları gibi yana yıktığı<br />

şapkasının altından zayıf, solgun <strong>ve</strong> korkmuş yÑzÑ gÖrÑlÑyordu; ağzı aÅıktı, gÖzleri korkudan<br />

donup kalmışcasına, hareketsizdi. Onsekiz yaşında kadar gÖrÑnÑyordu, kısa boylu <strong>ve</strong> zayıftı,<br />

ama sarı saÅları, son derece gÑzel mavi gÖzleriyle oldukÅa sevimli bir kızdı. GÖzlerini<br />

yataktan <strong>ve</strong> papazdan ayırmıyordu; koşarak geldiği iÅin soluk soluğaydı. Arkasındaki ka-<br />

Şemsiye (Fr. ombrelle): Aslında da Frasızca'dan bozma olarak kullanılmıştır. (Üev.)<br />

225<br />

labalıktan sÖylenen bazı sÖzleri, fısıltıları duymuş olacak ki, iÅeri ilerlemedi, yine kapının<br />

orda durdu.


GÅnah Öıkarma <strong>ve</strong> şaraplı ekmek yedirme sona ermişti. Ka-terina İvanovna kocasının yatağına<br />

yaklaştı. Papaz geri Öekildi, gitmeden Çnce Katerina İvanovna'ya avutucu birkaÖ ÇğÅt sÇz<br />

sÇyleyecek oldu.<br />

Katerina İvanovna Öocuklarım gÇstererek sert, sinirli bir sesle susturdu papazı:<br />

"Bunlar ne olacak?"<br />

"Allah bÅyÅktÅr! Allah'tan umut kesilmez!" '.<br />

"E<strong>ve</strong>t... bÅyÅktÅr, ama nedense bizim iÖin değil!"<br />

Papaz başını iki yana sallayarak:<br />

"GÅnahtır, hanım, sus, gÅnahtır!" dedi.<br />

Katerina İvanovna can Öekişen kocasını gÇstererek: • "Ya bu gÅnah değil mi?" diye bağırdı.<br />

"İstemeden bu feléketin nedeni olanlar, belki de hiÖ değilse, kaybettiğiniz gelir kaynağınızın<br />

yerini tutacak bir zarar Çdentisinde bulunmayı kabul edeceklerdir..."<br />

Katerina İvanovna elini salladı, sinirli sinirli:<br />

"Beni anlamıyorsunuz!" diye bağırdı. "Ne zarar Çdentisinden, sÇz ediyorsunuz siz?<br />

Sarhoşmuş, kendisi atlamış atların ayakları altına! Gelir kaynağıymıs! Gelir kaynağı değil, acı<br />

kaynağıydı o! Ayyaştı, elinde avucunda ne varsa iÖkiye yatırırdı! Bizim de nemiz var, nemiz<br />

yoksa alır, meyhanelerde savururdu! Hem şu yetimlerin, hem benim hayatımızı meyhanelerde<br />

iÖkiye harÖ etti! İyi ki ÇlÅyor! Zararından kurtulacağız!"<br />

"BÇyle sÇylemeyin, hanım, gÅnahtır! Ülmekte olan bir insanı bağışlamak gerekir!"<br />

Katerina İvanovna bir yandan papazla konuşurken, bir yandan da hastanın Öevresinde dÇrt<br />

dÇnÅyordu: ağzına su damlatıyor, terini, başındaki kanları siliyor, yastığını dÅzeltiyordu.<br />

Papazın son sÇzleri Åzerine Çfkeden kendini kaybetmişcesine:<br />

"Papaz efendi, papaz efendi", dedi, "bunların hepsi kuru léf! Bağışlamaktan sÇz<br />

ediyorsunuz!.. Atların altında kalıp ezilme-seydi e<strong>ve</strong> yine kÇrkÅtÅk sarhoş gelecekti!<br />

àstÅndeki şu paÖav-<br />

226<br />

raya dÇnmÅş gÇmleğinden başka giyecek bir şeyi olmadığı iÖin, o devrilip yatar yatmaz ben<br />

gece sabaha kadar onun gÇmleğini, Öocukların kirlilerini yıkamakla, pencere kenarlarında<br />

kurutmakla uğraşacaktım. GÅnÅn ilk ışıklarıyla da, sÇkÅkleri dikmeye, yırtıkları yamamaya<br />

oturacaktım. İşte benim gecem... Hangi bağışlamadan sÇz ediyorsunuz siz? Hem ben<br />

kendisini Öoktan bağışladım!.."<br />

KorkunÖ bir ÇksÅrÅk kriziyle tıkandı. Mendiline tÅkÅrdÅ <strong>ve</strong> gÇrmesi iÖin papaza uzattı. YÅzÅ<br />

acıyla Öarpılmış, bir eliyle gÇğsÅne bastırıyordu. Mendil kan iÖindeydi...<br />

Papaz başını eğdi, bir şey sÇylemedi.<br />

Marmeladov artık son dakikalarını yasıyordu. GÇzlerini, yeniden Åzerine eğilmiş olan<br />

karısından ayırmıyor, ona bir şeyler sÇylemeye Öalışıyordu. Binbir gÅÖlÅkle dilini oynatıp tam<br />

bir-seyler mırıldanmaya başlamıştı ki, onun kendisinden af dileyeceğini anlayan Katerina<br />

İvanovna buyurgan bir sesle:<br />

"Sus!.." diye bağırdı." İstemez! Ne diyeceğini biliyorum..."<br />

Hasta sustu, ama aynı anda odanın iÖinde dolaşıp duran gÇzleri kapının orda Sonya'ya takıldı.<br />

Sonya kÇsede, gÇlgede durduğu iÖin, bu ana kadar fark edememişti onu.<br />

Birden heyecanlandı, dehşet iÖindeydi; gÇzleriyle Sony'nın bulunduğu yeri gÇstererek hırıltılı<br />

bir sesle <strong>ve</strong> tıkanırcasına:<br />

"Kim bu? Kim bu?" diye sordu <strong>ve</strong> bÅyÅk bir Öabayla doğrulmaya Öalıştı.<br />

"Yat! Yatt!.." diye bağırdı Katerina İvanovna.<br />

Ama o inanılmaz bir Öabayla, elleri ÅstÅnde doğrulmuşhı bile. Sanki tanıyamıyormuş gibi<br />

kızına uzun uzun baktı. Sortya'yı bu kılıkta hiÖ gÇrmemişti. Sonra birden tanıdı. SÅslÅ pÅslÅ<br />

giysileri iÖinde alÖalmıs, ezik, utanÖ iÖinde, babasıyla <strong>ve</strong>dalaşmak iÖin. boynu bÅkÅk sırasını<br />

bekliyordu. Marmeladov'un yÅzÅnde sonsuz bir acının gÇlgesi uÖuştu.


"Sonya! Kızım! Bağışla!" diye bağırdı, elini ona doğru uzatmak iÖin kaldırdı, ama desteksiz<br />

kalınca yÅzÅkoyun yere yuvarlandı. Koşup kaldırdılar, yeniden yatağına uzattılar, ama ar-<br />

227<br />

tık ÇlÅyordu. Sonya hafif bir Öığlık attı, koşup babasının Åzerine kapandı, kucaklaşmış<br />

durumda Çylece kalakaldılar; Marmela-dov kızının kolları arasında can <strong>ve</strong>rdi. •<br />

"Léyığını buldu!" diye bağırdı Katerina İvanovna. "Ne yapacağım simdi ben? Nasıl<br />

kaldıracağım cenazesini? Yarın bu Öocukların boğazına bir lokma ekmeği nerden bulacağım?"<br />

"Katerina İvanovna!" dedi Raskolnikov, kadına yaklaşarak. "GeÖen hafta kocanız bana bÅtÅn<br />

hayatını, her şeyi anlatmıştı... İnanın, sizden sonsuz bir saygıyla sÇz ediyordu. Hepinize nasıl<br />

bağlı olduğunu, hele size. Katerina İvanovna, o kahrolası iÖki dÅşkÅnlÅğÅne rağmen, hele size<br />

nasıl saygı <strong>ve</strong> sevgi beslediğini Çğrendiğim o geceden beri kendisiyle dost olduk... Şimdi<br />

lÅtfen, size yardım etmeme, rahmetli dostuma olan borcumu Çdememe izin <strong>ve</strong>rin... Şurada...<br />

sanırım yirmi ruble kadar bir şey olacak... eğer size bir yardımı dokunabilirse... ben inanın<br />

Öok... yine uğrarım ben... muhakkak uğrarım... hatta belki de yarın uğrarım...<br />

Allahısmarladık!"<br />

Kapıdaki kabalığı yararak, Öabucak odadan Öıktı, koridorda birden Nikodim FomiÖ'le<br />

karşılaştı: kazayı Çğrenmiş <strong>ve</strong> gerekli işlemleri yapmak iÖin gelmişti. Karakoldaki o olaydan<br />

beri birbirlerini gÇrmemişlerdi ama Nikodim FomiÖ onu hemen tanıdı:<br />

"Ooo siz misiniz?" dedi.<br />

"ÜldÅ" diye cevap <strong>ve</strong>rdi Raskolnikov. "Doktor geldi. Papaz da buradaydı. Gerekenler yapıldı.<br />

Zavallı kadın! LÅtfen onu fazla rahatsız etmeyin, zaten <strong>ve</strong>remli... Olabildiğince avutmaya<br />

Öalışın kendisini..." Sonra komiserin gÇzlerinin iÖine bakarak ' alaya bèr tonla ekledi.<br />

"Biliyorum, siz zaten Öok iyi bir insansınız..."<br />

Fener ışığında Raskolnikov'un yeleğinde taze kan lekeleri gÇren Nikodim FomiÖ:<br />

"Her yeriniz kan!.." dedi.<br />

"E<strong>ve</strong>t her yerim kan... Kan iÖindeyim!.." dedi Raskolnikov anlamlı anlamlı; sonra<br />

gÅlÅmseyerek başıyla bir selam <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nlere yÇneldi.<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken, farkında bile olmadığı bir humma nÇbeti iÖindeydi; duyumsadığı<br />

yalnızca bÅtÅn varlığını kapla-<br />

228<br />

yan yepyeni <strong>ve</strong> gÅÖlÅ bir hayata ait, yepyeni bir duyguydu. Bu duygu, birdenbire <strong>ve</strong> hiÖ<br />

ummadığı bir anda bağışlandığını Çğrenen bir idam mahkãmunun duyabileceği heyecanla<br />

karşılaştırılabilirdi ancak. Merdi<strong>ve</strong>nlerin ortasına gelince arkasından papazın gelmekte<br />

olduğunu gÇrdÅ <strong>ve</strong> Öekilip yol <strong>ve</strong>rdi. Son basamakları inmek Åzereyken, birden arkasında<br />

koşturan ayak sesleri duydu. Polya'ydı gelen. Kız, merdi<strong>ve</strong>nleri koşarak inerken bir yandan<br />

da, "bakar mısınız? Bir dakika bakar mısınız?" diye bağırıp duruyordu.<br />

Raskolnikov durdu, geri dÇndÅ. Kız son basamakları da koşarak indikten sonra, onun tam<br />

karşısında, bir basamak yukarıda durdu. Bulundukları yere avludan solgun bir ışık sızıyordu.<br />

Raskolnikov, Polya'nın gÅlÅmseyen Öocuksu gÇzlerine, zayıf ama sevimli yÅzÅne baktı. Kızın<br />

Öok hoşuna giden bir gÇrevle koşup geldiği anlaşılıyordu. Koşmaktan soluk soluğaydı; tıkana<br />

tıkana:<br />

"Bakar mısınız, sizin adınız ne? Nerede oturuyorsunuz?" diye sordu.<br />

Raskolnikov, bakışlarında mutluluk, ellerini kızın omuzlarına koydu. Nedenini kendisi de<br />

bilmiyordu, ama kıza bakmaktan bÅyÅk bir mutluluk duyuyordu.<br />

"Sizi kim gÇnderdi?"<br />

Kız da neşeyle gÅlÅmseyerek:<br />

"Sonya ablam gÇnderdi" dedi.<br />

"Ben de Çyle tahmin etmiştim zaten."<br />

"Ama annem de gÇnderdi. Tam Sonya ablam beni size gÇnderirken, annem de geldi <strong>ve</strong><br />

"Muhakkak yetiş ona Polyacığım" dedi."


"Siz Sonya ablanızı Åok mu seviyorsunuz?"<br />

Polya son derece kararlı:<br />

"Onu herkesten Åok se<strong>ve</strong>rim" dedi; gÑlÑmsemesi silinmiş, yÑzÑ ciddileşmişti.<br />

"Beni de se<strong>ve</strong>cek misiniz?"<br />

Cevap yerine kızın yaklaşan yÑzÑnÑ, Öpmek iÅin masumca uzanan şişkin dudaklarını farketti.<br />

Kibrit ÅÖpÑ gibi incecik iki kol<br />

tf<br />

k.<br />

å<br />

231<br />

boynuna sımsıkı sarıldı. Polya yÑzÑnÑ onun gÖğsÑne bastırarak ağlamaya başladı; ağladıkÅa<br />

yÑzÑnÑ daha Åok bastırıyordu. Bir dakika kadar sonra basını kaldırdı, gÖzyaşlarını silerek:<br />

"Babama acıyorum", dedi. Sonra Åocuklarda "bÑyÑkler" gibi konuşma he<strong>ve</strong>sine kapıldıkları<br />

zaman gÖrÑlen ciddiyetle: "Ne de olsa şimdi Ñzerimize bir felaket ÅÖktÑ!" diye ekledi.<br />

"Babanız da sizi se<strong>ve</strong>r miydi?"<br />

"İÅimizde en Åok LidoÅka'yı se<strong>ve</strong>rdi", diye sÑrdÑrdÑ kız; bÑsbÑtÑn ciddileşmişti <strong>ve</strong> tÑmÑyle<br />

bÑyÑkler gibi konuşuyordu. "Lidocka en kÑÅÑmÑz olduğu iÅin, bir de hasta olduğu iÅin... Ona<br />

hep oyuncaklar getirirdi, bize de okuma Öğretirdi... Bana ayrıca dilbilgisiyle din dersleri de<br />

<strong>ve</strong>rirdi (ÖvÑnerek sÖylemişti bunu). Annem bir şey demezdi, ne var ki biz onun bundan<br />

hoşlandığını bilirdik... Babam da bilirdi bize ders <strong>ve</strong>rmesinden annemin hoşlandığını. Annem<br />

bana Fransızca Öğretmek istiyor, ÅÑnkÑ ben artık Öğrenim Åağına geldim."<br />

"PoleÅka, dua etmesini bilir misiniz?"<br />

"Tabii, bilmez olur muyum? Hem de tâ ne zamandan beri... Ben artık bÑyÑk olduğum iÅin<br />

kendi basıma dua ederim. Kolya ile Lidocka ise annemle birlikte, yÑksek sesle dua ederler.<br />

ãnce "Meryem Ana" duasını okurlar, sonra "Tanrım ablamız Sonya'yı bağışla <strong>ve</strong> kutsa!"<br />

duasını okurlar.. Sonra bir de "Tanrım, Öteki babamızı da bağışla <strong>ve</strong> kutsa!" duasını okurlar.<br />

İlk babamız ÖlmÑş, bu bizim ikinci babamız. Ama biz bunun iÅin de dua ederiz."<br />

"PoleÅka, benim adım, Rodion; arada bir benim iÅin de dua eder misiniz..? 'Rodion kulunu da<br />

deyin, yeter..."<br />

Polya coşkuyla:<br />

"Bundan sonra hayatım boyunca sizin iÅin dua edeceğim!" dedi <strong>ve</strong> yeniden gÑlÑmseyerek<br />

onun boynuna atıldı, sımsıkı kucakladı.<br />

Raskolnikov adını, adresini <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> yarın kendilerine muhakkak uğrayacağını sÖyledi.<br />

PoleÅka bÑyÑk bir sevinÅle dÖnÑp gitti. Raskolnikov sokağa Åıktığında saat onu geÅiyordu.<br />

Beş dakika sonra kÖprÑ Ñzerinde, tam kadının kendini kanala attığı yerdeydi.<br />

232<br />

"Yeter artık!" dedi kararlı, coşkulu bir tavırla; sonra sanki gÖrÑnmez bir kara gÑce<br />

sesleniyormus gibi, meydan okurcasına, Åalımla ekledi:. "Sanrılar, anlamsız korkular, saÅma<br />

hayaller.:, hepiniz geri! Yaşam var <strong>ve</strong> ben simdi yasıyorum! Kocakarının Ölmesiyle benim<br />

hayatım da sona ermedi! Mevlana kavuştun <strong>ve</strong> sonsuz uykuna yattın, anacığım, artık<br />

başkalarını rahat bırak! Aklın esenliği iÅindeyim, ışığa Åıktım artık, irademi, gÑcÑmÑ<br />

kazandım. GÖreceğiz, el mi yaman bey mi yaman! Bir arşınlık alan Ñzerinde yaşamaya nasıl<br />

razı olabilirim ben!"<br />

"E<strong>ve</strong>t gerÅi şu anda kendimi halsiz hissediyorum, ama... Hastalığım geÅti. Demin sokağa Åıkar<br />

Åıkmaz anlamıştım geÅeceğini... İyi ki. aklıma geldi. PoÅinkov'un evi buraya Åok yakın,<br />

hemen Razumihin'e gideyim... Yakın olmasa ne Åıkar, yine de gitmeliyim... Varsın, bahsi o<br />

kazanmış olsun! Varsın, biraz da o benimle alay etsin! HiÅ Önemli değil... GÑÅ gerek bana,<br />

gÑÅ! GÑÅsÑz hiÅbir şey olmaz! Ve gÑÅ, ancak gÑÅle elde edilir... Onların bir tÑrlÑ<br />

anlamadıkları bu!" Gururla <strong>ve</strong> inanÅla sÖylemişti bunları. YÑrÑmeye başladı; gururu, kendine<br />

gÑ<strong>ve</strong>ni, inancı gitgide artıyordu. Bir dakika iÅinde bambaşka biri olup Åıkmıştı. . Onu


Çylesine değiştirecek ne olmuştu? Bunu kendisi de bilmiyordu, saman ÖÇpÅne sarılır gibi<br />

birden. "Yaşam vardır. Yasam bitmemiştir. Yasam kocakarıyla birlikte yok olmamıştır"<br />

dÅşÅncesine sarılmıştı. Belki acele varılmış bir yargıydı bu, ama onun .bunu dÅşÅndÅğÅ<br />

yoktu.<br />

Birden, "Benim iÖin de dua etmelerim, 'Rodion kulunu da...' demelerini rica etmiştim ama..."<br />

diye hatırladı, sonra, "Canım ne olacak... Her ihtimale karşı..." diye mırıldandı. Bu ÖocukÖa<br />

bulusuna gÅlmekten kendini alamadı. Keyfi pek yerindeydi.<br />

Razumihin'i bulması hiÖ zor olmadı; PoÖinkov'un evinde yeni kiracıyı artık tanıyorlardı.<br />

Kapıcı ÇnÅne dÅştÅ; daha merdi<strong>ve</strong>nlerin yarısında, canlı konuşmalar, gÅrÅltÅler gelmeye<br />

başladı kulağına. Merdi<strong>ve</strong>ne bakan kapı ardına kadar acıktı; bağrıştık-lan, tartıştıkları<br />

duyuluyordu iÖerdekilerin. Razumihin'in odası oldukÖa bÅyÅktÅ; onbes kişi kadar vardı<br />

iÖerdekiler. Raskolnikov antrede durakladı. Burada bir tahta bÇlmenin arkasında, ev<br />

233<br />

sahibinin iki hizmetÖisi, yine ev sahibinin mutfağından getirilmiş bÅyÅkÖe iki sema<strong>ve</strong>rin,<br />

şişelerin, meze <strong>ve</strong> bÇreklerle dolu tabakların Öevresinde koşturup duruyorlardı. Raskolnikov,<br />

Ra-zumihin'i Öağırmalarını rica etti. BÅyÅk bir sevinÖ iÖinde koşup geldi Razumihin, aşırı<br />

iÖkili olduğu daha ilk bakışta belli oluyordu; gerÖi pek Çyle sarhoş olacak kadar iÖmezdi, ama<br />

bu kez iÖkiyi oldukÖa fazla kaÖırdığı anlaşılıyordu.<br />

"Dinle", dedi Raskolnikov hemen sÇze girerek "sana, bahsi senin kazandığını sÇylemeye<br />

geldim. Bir de... Nelerle karşılaşıp, basına neler gelebileceğini insanın hiÖbir zaman<br />

bilemeyeceğini... İÖeri girmeyeceğim. Şu anda Öok halsizim, her an yıkılıp kalabilirim. Bu<br />

nedenle, merhaba <strong>ve</strong> Allahaısmarladık! Yarın bana uğra..."<br />

"Seni evine kadar geÖireyim! Madem halsizmişin..." "Ya konukların? Buraya bakan şu<br />

kıvırcık saÖlı adam kim?" "Şu mu? Şeytan bilir kim olduğunu! Dayımın tanıdıklarından biri<br />

olsa gerek... Ya da kendiliğinden gelmiş biri... Dayıma sÇylerim, o ilgilenir konuklarla. äok<br />

iyi bir insan dayım. Onunla şimdi tanısamayacak olmana ÅzÅldÅm. Neyse, hepsinin canı<br />

cehenmeme! Su anda hiÖbirinin yokluğumu farkedecek halleri yok! Benim de biraz hava<br />

almaya ihtiyacım vardı. Kardeş, Çyle zamanında geldin ki! Az kalsın iÖerde kapışacaktım!<br />

Üyle palavralar savuruyorlar ki... İnsanların palavracılıklarını nereye vardırabileceklerini<br />

anlamak Öok zor doğrusu! Ama niye zor olsun? Sanki biz hiÖ mi yalan sÇylemiyoruz? Hem<br />

varsın dilediklerince yalan sÇylesinler, bÇylece daha sonra sÇylemezler... Bir dakika bekle,<br />

Zosimov'u Öağırayım."<br />

Zosimov hemen geldi; Raskolnikov'u gÇrmek iÖin can attığı belli oluyordu; yÅzÅnde ona karşı<br />

duyduğu Çzel bir merakın izleri vardı, ama az sonra yÅzÅ aydınlandı, hastasını muayene etti<br />

<strong>ve</strong>:<br />

"Hemen gidip yatmalısınız" dedi, "geceleyin de... sizin iÖin hazırlattığım şu tozdan alın..."<br />

Raskolnikov tozu aldı, hemen oracıkta yuttu. . Zosimov, Razumihin'e:<br />

234<br />

"Onu e<strong>ve</strong> gÇtÅrÅyor olman Öok iyi", dedi, "yarına nasıl olur gÇreceğiz, ama bugÅn Öok iyi.<br />

İnsan yaşadıkÖa neler gÇrÅp Çğreniyor!"<br />

Evden Öıkar Öıkmaz Razumihin, Raskolnikov'a:<br />

"äıkarken Zosimov kulağıma eğilip ne fısıldadı biliyor musun?" dedi. "Sana bunu<br />

aÖıklayacağım kardeşim, ÖÅnkÅ onların hepsi birer ahmak. Zosimov bana yolda seninle<br />

ge<strong>ve</strong>zelik edip ağzından léf almamı, sonra da bunları kendisine anlatmamı sÇyledi. äÅnkÅ<br />

onun kafasında... Senin delirdiğine ya da buna benzer bir durumda bulunduğuna ilişkin bir<br />

dÅşÅnce var! DÅşÅnebiliyor musun? Bir kez sen ondan kat kat daha akıllısın, ikincisi, deli<br />

olmadığına gÇre onun kafasındaki bu saÖma sapan dÅşÅnceye gÅler geÖersin, ÅÖÅncÅsÅ de,<br />

uzmanlığı operatÇrlÅk olan bu et kafa, simdi nedense ruh hastalıklarına merak sarmış<br />

bulunuyor... BugÅn Zamyotov'la yaptığın konuşma, kafasındaki sana ilişkin dÅşÅnceleri altÅst<br />

etmiş."


"Zamyotov sana her şeyi anlattı mı?"<br />

"Anlattı <strong>ve</strong> Öok da iyi yaptı. Şimdi ben de, Zamyotov da işin iÖyÅzÅnÅ Öok iyi anlamış<br />

bulunuyoruz... Yani Rodyacığım.. tek kelimeyle... ben simdi hafif tertip kafayı bulmuş<br />

durumdayım... Ama bu Çnemli değil... Ünemli olan... hani o dÅşÅnce var ya... Anlıyor musun?<br />

Bir ara kafalarına iyiden iyiye takılmıştı... Anlıyor musun? GerÖi hiÖ kimse bunu aÖıkÖa dile<br />

getiremiyordu, ÖÅnkÅ son kerte saÖma bir dÅşÅnceydi bu, ama işte şu boyacının<br />

tutuklanmasından sonra, bÅtÅn bu saÖmalıklar da sonsuzcasına yok olup gitti. Ama bu<br />

adamlar neden bu kadar ahmaklık etmişlerdi? Bilmiyorum. Ben o sıralar Zamyotov'a da epey<br />

Öıkıştım bu konuda -bu, lÅtfen, kardeş, aramızda kalsın, bildiğini hiÖbir şekilde sezdirme<br />

Zamyotov'a, ÖÅnkÅ gÇrebildiğim kadar, alıngan bir adam.- Laviza'nın evinde oldu bu dediğim<br />

olay. Ama bugÅn, artık her şey aÖıklığa kavuşmuş bulunuyor. Aslında şu İlya PetroviÖ'ten<br />

başladı bÅtÅn bu yanlışlıklar. O gÅn karakolda bayılman onu kuşkulandırdı. Ama daha sonra<br />

kendisi de utandı kuskusundan dolayı. Ben zaten biliyordum bunun bÇyle olacağını..."<br />

, •<br />

235<br />

Raskolnikov can kulağıyla dinliyordu. Razumihin sarhoşlukla epey boşboğazlık etmişti.<br />

"Aşırı sıcaklarla odadaki yağlıboya kokuşuydu bayılmamın nedeni" dedi.<br />

"Şuna bak hele! Bir de aÖıklama yapıyor! Hem neden yalnızca yağlıboya kokusu mu? Bir<br />

aydır iÖin iÖin sÅrÅp gelen bir hastalığın sonucu bu! Zosimov da tanık buna! Zamyotov'un<br />

nasıl perişan olduğunu tahmin edemezsin! 'Ben onun tırnağı olamam' diyor. 'O1 dediği,<br />

sensin! Doğrusu, kardeş, zaman zaman Öok iyi duygular gÇrÅlÅyor su Zamyotov'da. Ama<br />

bugÅn "Kristal Palas" ta kendisine esaslı ders <strong>ve</strong>rmişsin! DÇrt dÇrtlÅk bir ders! Ünce<br />

korkutmuşsun, hem Çyle bÇyle değil, tirtir titremiş korkusundan! äÅnkÅ yeniden saÖma<br />

birtakım dÅşÅncelere inanmaya zorlamışsın kendisini.Sonra da dilini Öıkarıp, 'adamı işte bÇyle<br />

yaparlar!' gibilerden alay etmişsin!.. Şahane! Ezik, perişan durumda şimdi! Vallahi yaman<br />

adamsın, onlara da senin gibisi gerek. Orda olmadığıma nasıl yanıyorum! Demin Zamyotov<br />

gelmeni sabırsızlıkla bekliyordu. Porfiriy de seninle tanışmayı Öok istiyor..."<br />

"Demek Ç da... İyi ama bunlar beni neden deli sanıyorlar?"<br />

"Ne delisi canım..? Kardeş, ben galiba biraz fazla ge<strong>ve</strong>zelik ettim... Senin bir tek o noktayla<br />

ilgilenmen şaşırttı onları. Oysa şu anda bÅtÅn durum aydınlandıktan sonra... Yani seni<br />

sinirlendiren şeyin, o olayın hastalığınla aynı zamana rastlaması... NiÖin ilgilendiğin<br />

anlaşıldı... Ben, kardeş, su anda biraz kafayı bulmuş durumdayım, yalnız şeytan bilir ya, bu<br />

Zosimov'un kafasında kendine ÇzgÅ bir dÅşÅnce var... Ne diyorum sana: adam ruh<br />

hastalıklarına merak sardırdı... Aman sende, tukur gitsin iÖine!"<br />

Yarım dakika .kadar ikisi de sustular.<br />

"Dinle Razumihin", dedi Raskolnikov, "sana bir şey sÇyleyeceğim: ben az Çnce bir ÇlÅnÅn<br />

yanındaydım. Bir memur... ÇldÅ... BÅtÅn paramı onlara <strong>ve</strong>rdim... Ve az Çnce beni Çyle bir<br />

yaratık ÇptÅ ki... birini ÇldÅrmÅş olsaydım bile... Her neyse, ben orada bir başka yaratık daha<br />

gÇrdÅm... şapkasında ateş rengi tÅyler bulunan... Galiba uzattım... äok bitkinim, tut beni...<br />

Zaten mer-<br />

236<br />

di<strong>ve</strong>nlere geldik..."<br />

Razumihin telaşla<br />

"Ne oluyorsun? Neyin var?" diye sordu.<br />

"Hafif başım dÇnÅyor... Ama Çnemli değil!.. Ünemli olan su ki... äok, Öok ÅzgÅnÅm... Bir<br />

kadın gibi tıpkı... İnan bana! Baksana, şu ne? Bak! Bak!"<br />

"Ney ne?"<br />

"GÇrmÅyor musun, odamda ışık var? Bak, aralıktan sızıyor..."<br />

Son merdi<strong>ve</strong>n sahanlığında, ev sahibi kadının kapısı hizasında duruyorlardı. GerÖekten de<br />

Raskolnikov'un kapısının altından ışık sızıyordu.


"Tuhaf..!" diye sÖylendi Razumihin, "Nastasya'dır belki..."<br />

"Bu saatte Nastasya'mn ne işi var odamda? Hem o Åoktan, uyumuştur... Neyse, ne olacaksa<br />

varsın olsun! El<strong>ve</strong>da, Razumihin!"<br />

"Ne oluyorsun yahu? Seni geÅireceğim, beraber gireceğiz iÅeri!"<br />

;"Biliyorum, beraber gireceğiz, ama ben şimdi elini sıkmak <strong>ve</strong> seninle <strong>ve</strong>dalaşmak istiyorum.<br />

Hadi, <strong>ve</strong>r elini! Elvada!"<br />

"Rodya, neyin var?"<br />

"Yok bir şey, hadi girelim; sen de tanıklık edersin..."<br />

Basamakları Åıkmaya başladılar, Razumihin'in kafasından bir an, Zosimov'un haklı<br />

olabileceği dÑşÑncesi geÅti. "Ge<strong>ve</strong>zeliklerimle sinirlerini bozdum" diye sÖylendi kendi<br />

kendine. Kapıya yaklaşınca birden sesler duydular: odada birileri vardı.<br />

Razumihin.<br />

"Yahu ne oluyor burada?" diye bağırdı.<br />

Raskolnikov Önce davranıp kapıyı ardına kadar aÅtı <strong>ve</strong> olduğu yerde mıhlanmış gibi kalakaldı.<br />

Annesiyle kızkardeşi divana oturmuşlar, birbuÅuk saattir onun dÖnmesini bekliyorlardı.<br />

Onların geleceklerine, hatta belki de gelmiş olabileceklerine ilişkin daha bugÑn bile<br />

tekrarlanan haberleri duymasına karşın, nasıl olmuştu da herkesten az beklemiş, herkesten az<br />

aklına getirmişti onları? Bu birbuÅuk saat iÅinde ana kız, su anda hâlâ karşılarında durmakta<br />

olan <strong>ve</strong> ken-<br />

237<br />

dilerine her şeyi bÑtÑn ayrıntılarıyla anlatmış olan Nastasya'yı soru yağmuruna tutmuşlardı.<br />

Hele Raskolnikov'un hasta hasta "kaÅtığını", Nastasya'nın anlattıklarından Åıktığına gÖre hatta<br />

sayıklamak bir durumda bulunuyor olmasına karşın kaÅtığını Öğrenince, Öyle korkmuşlar,<br />

Öyle korkmuşlardı ki, "Tanrım, acaba başına bir şey mi geldi?" diye ağlaya ağlaya perişan<br />

olmuşlardı.<br />

Raskolnikov'un kapıda gÖrÑnÑşÑ sevinÅli, heyecanlı Åığlık-, larla karşılandı; ikisi birden<br />

Ñzerine atıldılar. Ama Raskolnikov ÖlÑ gibi duruyordu; bilinci ani <strong>ve</strong> gÑÅlÑ bir darbe yemişti<br />

sanki! Kucaklaşmak iÅin kollarını bile kaldıramamıştı. Annesiyle kız-kardesi ona sımsıkı<br />

sarılmışlar, ÖpÑyor, gÑlÑyor, ağlıyorlardı. Raskolnikov bir adım attı, yalpaladı, birden olduğu<br />

yere yığılıp kaldı: bayılmıştı.<br />

Telaşlı, korkulu bağrışlar, Åığlıklar kapladı odayı, Razumihin hemen odaya daldı, hastayı<br />

kucaklayıp kaldırdı beriki bir anda kendini havada bulmuştu. •<br />

Razumihin, Raskolnikov'un annesiyle kızkardeşine dÖnerek:<br />

"Bir şey değil, bir şey değil!" dedi. "KÑÅÑk bir baygınlık... Ciddi bir şey değil! Doktor<br />

kendisini daha demin gÖrdÑ <strong>ve</strong> tÑmÑyle sağlıklı olduğunu sÖyledi! Hah, işte kendine geliyor!..<br />

Bakın, gÖzlerini aÅtı bile!.."<br />

Ve DuneÅka'nın kolunu, onu incitecek kadar sertlikle tutup, kardeşinin "kendine geldiğini"<br />

gÖstermek iÅin eğilip bakmaya zorladı. Ana kız Razumihin'e bir kurtarıcıya bakar gibi sevgi<br />

<strong>ve</strong> minnet duygularıyla dolu olarak bakıyorlardı; gece boyunca Nastasya dan bu "becerikli<br />

delikanlı"nın -Pulheriya Aleksand-rovna Raskolnikova'nın, Nastasya'nın anlattıklarını<br />

dinledikten sonra Razumihin iÅin taktığı addı bu- Rodya'ları iÅin neler yaptığını bÑtÑn<br />

ayrıntılarıyla dinlemişlerdi.<br />

238<br />

åÅÑncÑ BÖlÑm<br />

I<br />

Raskolnikov yattığı yerden doğrulup oturdu.<br />

Razumihin annesiyle kızkardeşini yatıştırmak iÅin son derece heyecanlı, ateşli bir şeyler<br />

anlatmaktaydı... Arkadaşının bir sağanağı andıran konuşmasını kesmek iÅin elini gÑÅlÑkle,<br />

belli belirsiz kaldırdı. Sonra annesiyle kızkardeşinin ellerinden tutup, bir birinin, bir Ötekinin<br />

yÑzÑne bakarak iki dakika kadar konuşmadan Öylece durdu. Annesi onun bu bakışlarından


korkmuştu. äÅnkÅ Raskolnikov'un bakışlarında hem mÅthiş bir acı anlatımı, hem de bir<br />

kımıltısızlık <strong>ve</strong> delice pırıltılar vardı. Pulheriya Aleksandrovrıa ağlamaya başladı.<br />

Avdotya Romanovna'nın yÅzÅ sapsarıydı, ağabeyinin, avu-curtdaki eli titriyordu.<br />

Raskolnikov Razumihin'! gÇstererek:<br />

"O... sizi evinize... gÇtÅrsÅn" dedi; kesik kesik konuşuyordu. "Yarın gÇrÅşmek Åzere! Yarın<br />

herşeyi... äok oldu mu geleli?"<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Aksam geldik", dedi, "Tren Öok geÖ geldi. Ama Rodya, beni şimdi kessen buradan ayrılmam.<br />

Şuracıkta, senin yanında yatı-<strong>ve</strong>ririm ben."<br />

Raskolnikov elini sinirli sinirli salladı:<br />

"Allahaşkma beni Åzmeyin!"<br />

"Onun yanında ben kalırım!" diye bağırdı Razumihin, "bir an bile yanından ayrılmam, evdeki<br />

misafirler de ne halt ederlerse etsinler, nasıl olsa dayımı orda bıraktım."<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Size nasıl, nasıl teşekkÅr edeceğimi bilemiyorum..." diye birşeyler sÇyleyecek oldu, ama<br />

Raskolnikov annesinin sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Dayanamayacağım, dayanamayacağım artık!" dedi sinirli bir şekilde. "Yeter artık!<br />

Dayanamayacağım! Gidin!"<br />

239<br />

DÅnya Öok korkmuştu, annesine fısıldayarak:<br />

"Gidelim anneciğim", dedi, "hiÖ değilse bir an iÖin olsun odadan Öıkalım. Varlığımız ona Öok<br />

acı <strong>ve</strong>riyor."<br />

Pulheriya Aleksandrovna ağlamaya başladı.<br />

"àÖ yıllık ayrılıktan sonra nasıl olur da oğlumu doya doya seyredemem?"<br />

Raskornikov annesinin sÇzÅnÅ yeniden keserek:<br />

"Durun bir dakika!" dedi. "Boyuna sÇzÅmÅ kesiyorsunuz, aklım karışıyor. Lujin'i gÇrdÅnÅz<br />

mÅ?"<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Hayır", dedi, "ama geldiğimizi biliyor..." àrkek Årkek ekledi: "Pyotr PetroviÖ Çyle iyi bir<br />

insan ki, duyduğumuza gÇre de bugÅn seni ziyaret etmiş."<br />

"E<strong>ve</strong>t, Çyle iyi bir insan ki... DÅnya, ben bugÅn o adama, kendisini merdi<strong>ve</strong>nlerden<br />

atabileceğimi sÇyledim <strong>ve</strong> buradan kovdum."<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Ne diyorsun Rodya?" diye bağırdı korku iÖinde. "Sen herhalde..'. Yani sen demek<br />

istemiyorsun ki..." Sonra kızma bir gÇz attı <strong>ve</strong> sustu.<br />

Avdotya Romanovna, gÇzlerini ağabeysinin yÅzÅne dikmiş, sÇzlerini bitirmesini bekliyordu.<br />

Bu sabahki kavgayı anlayabildiği <strong>ve</strong> anlatabildiği kadarıyla demin. Nastasya'dan dinlemişler,,<br />

şaşırmışlar, ÅzÅlmÅşlerdi.<br />

Raskolnikov konuşmasını gÅÖlÅkle sÅrdÅrerek:<br />

"DÅnya", dedi. "Ben bu evliliğe karsıyım, bu nedenle yarın sabah ilk iş Lujin'e <strong>ve</strong>rdiğin sÇzÅ<br />

geri al, artık o adamın adım bile duymak istemiyorum."<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Aman Tanrım!" diye bağırdı.<br />

Avdotya Romanovna:<br />

"Ağabey, sen ne sÇylediğinin, farkında mısın?.." diye bir şeyler sÇyleyecek oldu, ama hemen<br />

sÇzÅ değiştirerek: "Sanırım bugÅn kendinde değilsin, yorgunsun..." dedi.<br />

"Sayıklıyor muyum yani? Hayır... Sen Lujin'le benim iÖin evleniyorsun. Ve ben bÇyle bir<br />

Çz<strong>ve</strong>riyi kabul etmiyorum. Bu ne-<br />

240


denle yarın hemen kendisine sÇzÅnÅ geri aldığını bildirir bir mektup yazacaksın. Mektubu<br />

yarın sabah bana okursun, bu iş de burada biter!"<br />

DÅnya Çfkeyle:<br />

"Hayır, bÇyle bir şey yapamam!" diye bağırdı. "Hem ne hakla..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna korkmuştu:<br />

"DÅnya!" diye atıldı. "Sen de amma Çfkelisin! Kes artık!.. Yarın... gÇrmÅyor musun? En iyisi<br />

biz şimdi buradan gidelim!"<br />

Razumihin sarhoş sarhoş:<br />

"Sayıklıyor!" diye bağırdı. "Yoksa bÇyle bir şey sÇylemeye nasıl cesaret edebilir! Yarına<br />

bÅtÅn bu saÖmalamaları geÖmiş olur... BugÅnse... onu gerÖekten kovdu. E<strong>ve</strong>t... kovdu! O da<br />

Öok kızdı tabi... Ünce bize bir sÇylev Öekti, ne kadar bilgili olduğunu gÇsterdi, sonra da<br />

kuyruğunu bacakları arasına kıstırdığı gibi gitti..!"<br />

DÅnya:<br />

"Yarın gÇrÅşÅrÅz ağabey", dedi; kardeşine acır gibiydi. "Hadi anne! HoşÖakal, Rodya!"<br />

Raskolnikov son Öabasını da harcayarak arkalarından bağırdı:<br />

"Anladın değil mi kardeşim? Ben sayıklıyor falan değilim. Bu evlenme değil, alÖaklık. Hadi<br />

ben alÖağım, bari sen olma... Bir kişinin olması yeter... Ve ben bir alÖak olabilirim, ama bÇyle<br />

bir kardeşi de kardeşliğe kabul edemem! Ya ben, ya Lujin! Gidin artık!"<br />

Razumihin:<br />

"äıldırdın mı sen be! Bu ne despotluk!" diye kÅkredi.<br />

Ama artık Raskolnikov cevap <strong>ve</strong>rmedi; belki de cevap <strong>ve</strong>recek gÅcÅ kalmamıştı. Bitkin bir<br />

şekilde divana uzandı, yÅzÅnÅ duvardan yana dÇndÅ... Avdotya Romanovna kardeşine ilgiyle<br />

bakıyordu, kara gÇzleri kıvılcımlanm.ıştı. Razumihin bile titrediğini duydu onun bu<br />

bakışlarından. Pulheriya Aleksandrov-na'nın eli ayağı buz kesmişti; umutsuzca:<br />

"Ben burdan dÅnyada ayrılmam!" diye fısıldadı Razumihin'e. "Burda... kalacak bir yer<br />

bulurum. Siz Dunya'yı gÇtÅrÅn."<br />

241<br />

Razumihin de aynı fısıltıyla:<br />

"Ve bÅtÅn isleri de altÅst edersiniz!" dedi. "HiÖ değilse şuraya, merdi<strong>ve</strong>nlere Öıkalım.<br />

Nastasya, ışık tutsana!" Merdi<strong>ve</strong>nlerde sesini biraz daha yÅkselterek, yarı fısıltılı: "Size yemin<br />

ederim" dedi, "bu sabah beni de, doktoru da nerdeyse dÇ<strong>ve</strong>cekti! Anlıyor musunuz? Doktoru!<br />

Ne yapsın, sinirlendirmemek iÖin Öekti gitti adam. Ben ona gÇzkulak olmak iÖin aşağıda<br />

kaldım. Oysa o bu arada giyinip kaÖmış. Eğer sinirlendirirseniz, simdi de kaÖar. Gece vakti<br />

kendine bir şey yapmaya falan kalkışabilir!"<br />

"Ah, siz neler sÇylÅyorsunuz!"<br />

"Hem Avdotya Romanovna'nın pansiyonda tek başına kalması doğru olmaz. Kalacağınız<br />

yerin nasıl bir yer olduğunu biliyor musunuz siz? Pyotr PetroviÖ denilen alÖak sanki size<br />

doğru dÅrÅst bir yer bulamaz mıydı? Biliyor musunuz, ben bu akşam hafif tertip sarhoşum...<br />

onun iÖin, sÇvÅyorum diye kusura bakmayın.."<br />

Pulheriya Aleksandrovna hélé ayak diriyordu:<br />

"Ev sahibi kadına gidip, DÅnya ile bana burada kalabileceğimiz bir kÇşe gÇstermesi iÖin<br />

yalvaracağım. Onu bÇyle bırakamam, yapamam!"<br />

Bunları konuştukları sırada, merdi<strong>ve</strong>nlerde, tam ev sahibi kadının kapısı ÇnÅnde<br />

bulunuyorlardı. Nastasya ise bir basamak aşağıdan onlara ışık tutuyordu. Razumihin, onda<br />

pek gÇrÅlmeyen bir coşkunluk iÖindeydi. Yarım saat Çnce Raskolni-kov'u evine geÖirirken<br />

kendisinin de itiraf ettiği gibi Öok ge<strong>ve</strong>zelik etmişti, ama bu gece iÖtiği iÖki dÅşÅnÅlecek<br />

olursa, tÅmÅyle dinÖ <strong>ve</strong> aklı başında olduğu sÇylenebilirdi. Su anda ise bÅyÅk bir coşkunluk<br />

iÖindeydi, sanki iÖtiği bÅtÅn iÖkiler iÖinde iki kat Öoğalmış <strong>ve</strong> basına vurmuştu. Kadınların<br />

ellerinden tutmuş, şaşırtıcı bir aÖıklıkla konuşarak onları ikna etmeye Öalışıyor, sÇzlerine daha<br />

Öok inanmalarını sağlamak iÖin olsa gerek, her sÇzÅnde ikisinin de elini acıtacak kadar sıkıyor


<strong>ve</strong> hiÖ Öekinmeden Avdotya Romanovna'ya gÇzleriyle yiyecekmiş gibi bakıyordu. Kadınlar<br />

arada bir acıdan ellerini onun kocaman <strong>ve</strong> kemikli avuÖları arasından kurtarıyorlar, ama o,<br />

bunu hiÖ far-ketmediği gibi, onları daha bir gÅÖle kendine doğru Öekiyordu.<br />

242<br />

Eğer şimdi bu iki kadın onlara hizmet olsun diye kendisini merdi<strong>ve</strong>nlerden tepetaklak<br />

atmasını isteselerdi, bir an bile dÅşÅnmeden isteklerini yerine getirirdi. Aklı fikri Rodya'sında<br />

olan Pulheriya Aleksandrovna, genÖ adamın oldukÖa eksantrik biri olduğunu <strong>ve</strong> ellerini<br />

gerektiğinden Öok sıktığını hissetmekle birlikte, şu anda onu bir koruyucu olarak gÇrdÅğÅ iÖin<br />

bÅtÅn bu eksantrikleri gÇrmezden .gelmeye Öalışıyordu. Annesiyle aynı kaygılar iÖinde<br />

bulunan Avdotya Romanovna, korkak bir kız olmamasına karsın, bu ağabey dostunun yabani<br />

bir ışıkla tutuşan bakışları karşısında bÅyÅk bir şaşkınlık, hatta korku duyuyordu. Onu,<br />

annesini de ardı sıra sÅrÅkleyerek bu tuhaf adamın yanından kaÖmaktan alıkoyan biricik şey,<br />

Nastasya'nın ona ilişkin anlattıklarının, iÖinde uyandırdığı sonsuz gÅ<strong>ve</strong>ndi. Şu anda belki de<br />

ondan kaÖmalarının olanaksız olduğunu da anlıyordu. Aslında on dakika kadar sonra genÖ kız<br />

kendini epey ferahlamış duydu. äÅnkÅ Razumihin, nasıl bir ruhsal durum iÖinde bulunursa<br />

bulunsun, kendini bir anda apaÖık gÇsteren bir insandı. Bu nedenle de ana kız, nasıl biriyle<br />

birlikte olduklarını Öabucak anladılar.<br />

"Ev sahibinin yanında kalmak istemeniz Öok saÖma bir şey!" diye bağırdı Razumihin. "E<strong>ve</strong>t,<br />

biliyorum, bir annesiniz, ama eğer burada kalırsanız, onu iyice Öileden Öıkarırsınız <strong>ve</strong> o zaman<br />

da neler olabileceğini artık hiÖ kimse bilemez. Bakın ne yapalım: Nastasya onun yanında<br />

kalsın, ben sizi evinize kadar gÇtÅreyim, ÖÅnkÅ sizin tek başınıza gitmeniz doğru olmaz;<br />

bizim Petersburg bu konularda... Her neyse..! Sizi bırakır bırakmaz hemen buraya dÇnerim.<br />

Ve size namus sÇzÅ <strong>ve</strong>riyorum, on beş dakika sonra size Rodya'nın durumu hakkında haber<br />

getiririm. Sonra, doğruca kendi evime koşarım, evde bir sÅrÅ misafirim var <strong>ve</strong> hepsi sarhoş...<br />

Zosimov'u alırım. Zosimov, Rodya'yabakan doktordur, şu anda benim evde bulunuyor <strong>ve</strong><br />

sarhoş da değildir. Zaten o hiÖbir zaman sarhoş değildir. Onu aldığım gibi doğruca Rodya'ya<br />

gÇtÅrÅrÅm, sonra da hemen size gelirim. BÇylece bir saat iÖinde ondan iki kez haber almış<br />

olursunuz. Hem de doktor ağzından, anlıyor musunuz, yani benim gibi birinden değil,<br />

doğrudan doğruya doktor ağzından..! Eğer Rodya'nın durumu<br />

243<br />

ağırsa, yemin ederim, sizi buraya getiririm. Yok ,eğer durumu iyiyse, sizde yatar uyursunuz.<br />

Ben de geceyi buracıkta, su koridorda geÖiririm. Rodya'nın haberi bile olmaz bundan! Zosimov'a<br />

da, elimin altında bulunması iÖin, ev sahibi kadının yanında gecelemesini sÇylerim.<br />

Şimdi ona siz mi daha gereklisiniz, yoksa doktor mu? HiÖ kuşkusuz doktor daha yararlı olur<br />

onun iÖin. Şu halde şimdi doğruca evinize! Ev sahibi kadının yanında kalmak yok! Ben<br />

kalabilirim, ama siz kalamazsınız! İzin <strong>ve</strong>rmez ÖÅnkÅ... Aptalın tekidir de ondan... Beni<br />

Avdotya Romanov-na'dan kıskanır, hatta bir şey sÇyleyeyim mi, sizden bile kıskanır... Ama<br />

Avdotya Romanovna'dan kesinkes kıskanır. Tuhaf, Öok tuhaf bir kadındır! Aslında ben de<br />

aptalın biriyim ya... Neyse! TÅkÅrÅn gitsin iÖine! Hadi gidelim! Bana inanıyor musunuz?<br />

SÇyleyin, bana inanıyor musunuz, yoksa inanmıyor musunuz?"<br />

"Gidelim anneciğim" dedi Avdotya Romanovna, "inanıyorum ki sÇz <strong>ve</strong>rdiği gibi<br />

davranacaktır. Kardeşimi dirilten o değil mi? Hem doktor burada gecelemeye razı olursa bu<br />

Öok iyi bir şey olur!" .<br />

Razumihin coşkuyla bağırdı:<br />

"Bakın siz... siz... beni anlıyorsunuz, ÖÅnkÅ siz bir meleksiniz! Gidelim! Nastasya! Sen hemen<br />

ışıkla onun yanına Öık! Ben on beş dakikaya kadar dÇnerim..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna, Razumihin'in sÇylediklerine bÅtÅnÅyle inanmadıysa da, daha fazla<br />

direnmedi. Razumihin ikisinin birden koluna girdi <strong>ve</strong> merdi<strong>ve</strong>nlerden sÅrÅklercesine indirip<br />

gÇtÅrdÅ. Pulheriya Aleksandrovna her şeye karşın kaygılıydı. "E<strong>ve</strong>t, gerÖi iyi yÅrekli,


ecerikli bir Öocuk, ama acaba <strong>ve</strong>rdiği sÇzÅ yerine getirebilecek mi? Üylesine sarhoş ki..."<br />

diye dÅşÅnmekten kendini alamıyordu.<br />

Razumihin, Pulheriya Aleksandrovna'nın aklından geÖenleri anlamıştı:<br />

"Biliyorum, beni sarhoş sanıyorsunuz!" diye kadının dÅşÅncelerini yarıda kesti; kocaman <strong>ve</strong><br />

hızlı adımlarla yÅrÅyor <strong>ve</strong> iki kadını ardı sıra koşmak zorunda bırakıyordu, ama o bunun<br />

farkında bile değildi. "SaÖma! Yani... Ben fena halde sarhoşum, ama<br />

244<br />

sorun bu değil; ben iÖkiden sarhoş değilim. Sizi gÇrÅnce iÖki başıma vurdu... Neyse,<br />

tÅkÅreyim bana! SÇzlerime kulak asmayın siz: yalan sÇylÅyorum, ÖÅnkÅ size léyık bir insan<br />

değilim... Hem. de hiÖ değilim!.. Sizi bırakır bırakmaz hemen şuracıkta, kanalda, başıma iki<br />

kova su dÇkeceğim... Sizi nasıl sevdiğimi bir bilseydiniz! LÅtfen ne gÅlÅn, ne de kızın! Kime<br />

isterseniz kızabilirsiniz, ama bana kızmayın! Ben onun dostuyum, bu duruma gÇre sizin de<br />

dostunuz sayılırım. Ben bÇyle istiyorum... Aslında ben hissediyordum bunu... GeÖen yıl, Çyle<br />

bir an geldi ki... Ama hayır, hiÖ de Çnceden bÇyle bir şey hissetmişliğim yok. äÅnkÅ siz sanki<br />

gÇkten ini<strong>ve</strong>rdiniz! Sanırım bu gece hiÖ uyayamayaca-ğım! ZosimovbugÅn onun<br />

Öıldırabileceğinden korkuyordu... Bu yÅzden onu hiÖ sinirlendirmememiz gerek..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Neler sÇylÅyorsunuz siz?" diye bağırdı. '<br />

Avdotya Romanovna da korkmuştu:<br />

"Doktor gerÖekten de bÇyle mi sÇyledi?"<br />

"SÇyledi, ama sÇylediği bu değildi. Bir ilaÖ <strong>ve</strong>rdi kendisine, bir toz, gÇzÅmle gÇrdÅm, sonra<br />

da siz geldiniz... Ah, keşke yarın gelseydiniz!.. Ama Öıktığımıza Öok iyi ettik! Bir saat sonra<br />

Zosi-nov gelip size hastanın durumu hakkında rapor <strong>ve</strong>rir. O benirn gibi sarhoş değil! Ben de<br />

bir daha sarhoş olmayacağım... Hay Allah, ben niye bu kadar iÖtim acaba? AlÖaklar! Beni<br />

tartışmaya bektiler! Oysa bir daha tartışmamaya tÇvbe etmiştim!.. Üyle cevherler<br />

yumurtluyorlardı ki, az kalsın dÇvÅşecektim! Başkan olarak dayımı bıraktım yanlarında...<br />

Kişilikten yoksunluk! İste-likleri bu! Ve bundan bÅyÅk bir haz duyuyorlar. Yani, kendileri<br />

olmamak, olabildiğince kendilerine benzememek! En bÅyÅk ilerleme, onlara gÇre, bu!<br />

Sıraladıkları saÖmalar bari kendi uy-iurmaları olsa..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna Öekine Öekine:<br />

"Dinleyin..." diyecek oldu, ama bu Razumihin'! kızıştırmaktan başka bir işe yaramadı. Sesini<br />

iyiden iyiye yÅkselterek:<br />

"Siz ne sanıyorsunuz?" diye bağırdı. Onlara palavra savur-iukları iÖin mi kızıyorum<br />

sanıyorsunuz? SaÖma! Ben yalanı se-'' <strong>ve</strong>rim! Yalan, insanların bÅtÅn Çteki yaratıklara karşı<br />

biricik Ås-<br />

245<br />

tÅnlÅğÅdÅr! Yalan sÇylersin <strong>ve</strong> bÇylece gerÖeğe ulaşırsın! Ben yalan sÇylediğim iÖin insanım.<br />

Ünceden on dÇrt kez, hatta belki de yÅz on dÇrt kez yalan sÇylemeden hiÖbir gerÖeğe<br />

ulaşılma-mıstır. Ve bu kendine gÇre onurlu bir iştir. Oysa biz yalanı bile kendimiz<br />

kıvıranlayız! Bana bir yalan sÇyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun,<br />

alnından Çpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerÖekleri tekrarlamaktan belki de<br />

daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın. İkincisinde ise bir papağan! Biz şimdi neyiz? Biz<br />

simdi, ayrıcasız hepimiz, bilimde, gelişmede, dÅşÅncede, buluşta, ÅlkÅde, istekte,<br />

liberalizmde, akılda, tecrÅbede, her şeyde, her şeyde, her şeyde daha kolej hazırlık<br />

sınıfındayız! Başkalarının aklıyla yetinmek hoşlarına gidiyor, alışmışlar bir kez!" Razumihin<br />

her iki kadının da elini sıkarak <strong>ve</strong> sarsarak. "Üyle değil mi? Üyle değil mi diyorum size? Üyle<br />

değil mi diye bağırdı."<br />

Zavallı Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Oh, aman Tanrım! Nerden bileyim ben?" dedi.


"SÇylediklerinizin hepsine katılmamakla birlikte, e<strong>ve</strong>t... E<strong>ve</strong>t" dedi Avdotya Romanovna;<br />

bunları Öok ciddi bir eda ile sÇylemişti, ama birden can acısıyla haykırdı, äÅnkÅ Razumihin<br />

kızın elini bu kez gerÖekten biraz fazla sıkmıştı.<br />

Razumihin coşkuyla:<br />

"E<strong>ve</strong>t mi? E<strong>ve</strong>t mi dediniz?" diye bağırdı. "Üyleyse siz... İyiliğin, temizliğin, akıl <strong>ve</strong>...<br />

MÅkemmelliğin kaynağısınız! Verin elinizi, uzatın, siz de <strong>ve</strong>rin elinizi, hemen şuracıkta diz<br />

ÖÇkÅp Çpmek istiyorum bu elleri!"<br />

Ve Razumihin yolun ortasına diz ÖÇktÅ, bereket <strong>ve</strong>rsin gelip geÖen kimse yoktu.<br />

Pulheriya Aleksandrovna Öok telaşlanmıştı:<br />

"Rica ederim kesin artık!" diye bağırdı. Ne yapıyorsunuz Çyle?<br />

"Kalkın, kalkın!" dedi DÅnya: o da telaşlanmıştı, ama bir yandan da gÅlÅyordu.<br />

"Elinizi <strong>ve</strong>rmezseniz dÅnyada kalkmam! Tamam, işte bÇyle, bakın şimdi kalkarım, hadi<br />

gidelim! Ben mutsuz, ahmak bir sarhoşum, size layık değilim <strong>ve</strong> sizden utanıyorum... Sizi<br />

sev-<br />

246<br />

meye layık değilim, ama ÇnÅnÅzde saygı ile eğiliyorum; <strong>ve</strong> eğer mÅkemmel bir hayvan<br />

değilse, karsınızda her insan aynı şeyi yapar! İşte ÇnÅnÅzde eğildim <strong>ve</strong> işte kalacağınız<br />

pansiyon! Ro-dion'un az Çnce sizin şu Pyotr PetroviÖ'! odasından kovması yalnızca bu<br />

nedenle bile bağışlanabilir! Nasıl olur da sizi bÇyle bir pansiyona yerleştirebilir? Rezalet bu!<br />

Kimler gelir gider buraya, biliyor musunuz? Oysa siz onun nişanlısısınız! Nişanlısınız siz,<br />

değil mi? Bu durumu gÇrdÅkten sonra, nişanlınızın bir alÖak olduğunu sÇylemek dÅşÅyor<br />

bana!"<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Bakın bay Razumihin, unutuyorsunuz ki..." diye başlayacak oldu, ama Razumihin onun<br />

sÇzÅnÅ keserek:<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, haklısınız!" dedi. "Bir an unuttum <strong>ve</strong> bu yÅzden de utanıyorum. Ama... ama...<br />

bÇyle konuştuğum iÖin bana gÅ-cenemezsiniz! äÅnkÅ iÖtenliğimden bÇyle konuşuyorum,<br />

yoksa... şeyden değil... Hım!... Zaten Öok alÖakÖa olurdu bÇylesi! Tek kelime ile ben size...<br />

Hım!.. Neyse, bunun nedenini sÇylemeyeceğim, cesaret edemem! BugÅn daha Rodya'nın<br />

odasına girdiği anda o adamın bizim dÅnyamızdan biri olmadığını hepimiz anlamıştık. Ama<br />

saÖlarını berberde maşalattığı, ya da bize ne kadar bilgili olduğunu gÇstermeye kalkıştığı iÖin<br />

değil, hayır, bir casus, bir vurguncu olduğu iÖin! Pozcunun, gÇsterişÖinin, soytarının biri<br />

olduğu iÖin! ApaÖık gÇrÅlen şeylerdi bunlar onda. Yoksa siz onu akıllı mı sanıyorsunuz?<br />

Hayır, ahmağın biri o! Ahmak! Ve siz onu denginiz mi sayıyorsunuz? Allah gÇstermesin! Ve<br />

hanımlar, biliyor musunuz ki." Pansiyonun merdi<strong>ve</strong>nlerinden Öıkarken birden duraklamıştı:<br />

"GerÖi şu anda evimde bulunan konukların hepsi sarhoş, ama hepsi de namuslu insanlardır.<br />

Sonra biz, yalan da sÇyleriz, ÖÅnkÅ ben de sÇylerim, ama bÇylece ÇnÅnde sonunda gerÖeğe<br />

ulaşacağız; ÖÅnkÅ yÅrÅdÅğÅmÅz yol, doğru bir yol. Pyotr PetroviÖ'e gelince... Onun yolunun<br />

doğru olduğunu sÇyleyemeyiz. GerÖi ben az Çnce konuklarıma sÇvÅp saydım, ama yine de<br />

onların hepsine saygı duyarım. Hatta su Zamyotov'a bile, e<strong>ve</strong>t saygı duymam ama, se<strong>ve</strong>rim,<br />

ÖÅnkÅ daha Öok toy. E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, o hayvan herifi, o Zamyotov denen hayvanı bile se<strong>ve</strong>rim,<br />

ÖÅnkÅ dÅrÅsttÅr <strong>ve</strong> işini iyi bilir... Yeter artık! Her<br />

247<br />

şeyi sÇyledim <strong>ve</strong> bağışlandım! Bağışlandım mı? Bağışlandım, Çyle değil mi? Hadi, gidelim!<br />

Ben bu koridoru bilirim, daha Çnce de gelmiştim; şurada, ÅÖ numaralı odada bir rezalet<br />

Öıkmıştı... Sizin odanız hangisi, kaÖ numara? Sekiz mi? Tamam, kapınızı kilitleyin <strong>ve</strong> kimseye<br />

aÖmayın! äeyrek saat sonra size Rodya'dan haber getireceğim, yarım saat sonra ise<br />

Zosimov'la birlikte geleceğim. GÇrÅrsÅnÅz! Haydi hoşÖakalın! Ben hemen gidiyorum."<br />

Pulheriya Aleksandrovna kızına dÇnerek telaş <strong>ve</strong> korku iÖinde:<br />

"Aman Yarabbi, DuneÖka!" dedi. "Nedir bÅtÅn bu başımıza gelenler?"


DuneÖka şapkasını <strong>ve</strong> şalını Öıkartırken:<br />

"Sakin olun anneciğim", dedi, "bu adamı bize Allah gÇnderdi. GerÖi doğruca bir iÖki<br />

sofrasından kalkıp geliyor, ama ona gÅ<strong>ve</strong>nebiliriz, inanın bana. Hele kardeşim iÖin yaptığı<br />

onca şeyden sonra..."<br />

"Ah Dunyacığım. Tanrı bilir artık gelip gelmeyeceğini! Nasıl bırakabildim Rodya'yı! Kırk yıl<br />

dÅşÅnsem aklıma gelmezdi onu bÇyle bulacağım! Nasıl da sertti? Sanki gelişimiz onu hiÖ<br />

sevindirmedi..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna'nın gÇzlerinde yaşlar parladı.<br />

"Anneciğim, yanılıyorsunuz. SÅrekli ağladığınız iÖin iyi gÇremediniz. GeÖirdiği hastalık onu<br />

iyice sarsmış, bÅtÅn neden bu."<br />

"Ah şu hastalık! Bir şeyler olacak, bir şeyler olacak!" Pulheriya Aleksandrovna kızının<br />

gÇzlerine Årkek Årkek bakıyor, onun kafasından geÖenleri okumaya Öalışıyordu. Dunya'nın<br />

ağabeysini savunmasından onu bağışladığı sonucunu Öıkarmış <strong>ve</strong> bu onu oldukÖa avutmuştu.<br />

Kızının dÅşÅncelerini okumakta devam ederek: "Ve seninle ne biÖim konuştu DÅnya!" diye<br />

ekledi. "Ama ben yarına onun bu dÅşÅncelerini değiştireceğine inanıyorum."<br />

"Bense", dedi Avdotya Romanovna annesinin sÇzÅnÅ keserek, "onun... bu konu Åzerinde<br />

yarın da aynı şeyleri sÇyleyeceğinden eminim."<br />

HiÖ kuskusuz konu oldukÖa nazikti. àstelik Pulheriya Alek-sandrovna'nm şu anda<br />

konuşmaktan Öekindiği bir nokta vardı<br />

248<br />

burada. DÅnya uzanıp annesini ÇptÅ. Pulheriya Aleksandrovna da hiÖbir şey sÇylemeden<br />

kızını sımsıkı kucakladı. Sonra oturdu <strong>ve</strong> ÅzÅntÅlÅ bir merakla Razumihin'in dÇnÅşÅnÅ<br />

beklemeye başladı. Bir yandan da Årkek Årkek kızını izliyordu. DÅnya ellerini Öaprazlama<br />

olarak gÇğsÅnde kavuşturmuş dÅşÅnerek odanın iÖinde bir aşağı bir yukarı dolaşıyor <strong>ve</strong> o da<br />

Razumihin1! bekliyordu. DÅşÅnÅrken odanın iÖinde turlamak Avdotya Ro-manovna'nın eski<br />

bir alışkanlığı idi. Annesi bÇyle anlarda onun bu dalgın halini bozmaktan Öekinirdi.<br />

Razumihin'in iÖkili kafayla Avdotya Romanovna'ya karşı birdenbire alevleni<strong>ve</strong>ren tutkuları<br />

hiÖ kuşkusuz gÅlÅnÖtÅ. Ama genÖ kızı Çzellikle de şu anda, kollarını gÇğsÅnde kavuşturmuş,<br />

dÅşÅnceli, ÅzÅntÅlÅ, odanın iÖinde dolaşırken gÇren pek Öok insan herhalde delikanlıyı<br />

sarhoşluk hali hesaba katılmasa bile hoş gÇrÅrdÅ. Son derece gÅzel bir kızdı. Avdotya<br />

Romanovna; uzun boylu, endamlı <strong>ve</strong> gÅrbÅzdÅ. Her halinden, her hareketinden kendine<br />

gÅ<strong>ve</strong>ni belli olurdu; ama onun bu kendine gÅ<strong>ve</strong>ni, davranıslarındaki yumuşaklığı <strong>ve</strong> inceliği<br />

hiÖ bozmuyordu. YÅzÅ ağabeyinin yÅzÅne benzerdi, ama bu yÅzÅn gÅzelliği Öok daha<br />

kusursuzdu. Koyu kumral saÖları ağabeyininkilerden biraz daha aÖıktı. Karaya Öalan gÇzleri<br />

ışıl ısıldı; bu gÇzlerde gurur <strong>ve</strong> zaman zaman da sonsuz iyilik pırıltıları gÇrÅlÅrdÅ. Benzi soluktu,<br />

ama hastalıklı bir solukluk değildi bu. YÅzÅnden kÇrpelik <strong>ve</strong> sağlık fışkırıyordu. Ağzı<br />

biraz kÅÖÅktÅ, kırmızı, diri alt dudağı, Öenesiyle birlikte hafifÖe Çne doğru Öıkıktı. Bu Öok<br />

gÅzel yÅzÅn belki biricik kusuru da buydu. Ama kızın yÅzÅne ilginÖ bir Çzellik, sanki bir tÅr<br />

kibirlilik katıyordu bu durum. YÅzÅnÅn anlatımı neşeli olmaktan Öok ciddi <strong>ve</strong> dÅşÅnceli idi.<br />

Oysa gÅlÅmseme bu yÅze Çyle yakışıyordu ki!.. Neşeli, genÖ, kaygısız bir gÅlÅmseme bu yÅze<br />

Çyle bir hava <strong>ve</strong>riyordu ki!.. ÜmrÅnde bÇyle bir yaratık gÇrmemiş, ateşli, iÖten, aÖık yÅrekli,<br />

biraz saf ama bir pehlivan gibi gÅÖlÅ <strong>ve</strong> sarhoş Razumihin'in onu daha ilk gÇrÅşte kendini<br />

kaybedi<strong>ve</strong>rmesi Öok doğaldı. àstelik de rastlantılar Dunya'yı, ağabeysiyle karşılaşmasının<br />

yarattığı o gÅzel sevgi <strong>ve</strong> sevinÖ anında karşısına Öıkarmıştı. Daha sonra da ağabeysinin<br />

249<br />

son derece kaba <strong>ve</strong> sert emirleri karşısında kızcağızın alt dudağının Çfkeden nasıl titrediğini<br />

gÇrmÅş <strong>ve</strong> artık dayanamamıştı.<br />

Aslında az Çnce merdi<strong>ve</strong>nlerde Raskolnikov'un eksantrik ev sahibesi Praskovya Pavlovna'nın,<br />

onu yalnızca Avdotya Roma-novna'dan değil, Pulheriya Aleksandrovna'dan bile<br />

kıskanabileceğim sÇylerken, doğru sÇylÅyordu. Pulheriya Aleksandrovna kırk ÅÖ yaşındaydı,


ama yÅzÅ hélé eski gÅzelliğinin izlerini taşıyor; iÖinin duruluğunu, izlenimlerinin tazeliğini,<br />

yÅreğinin onurlu <strong>ve</strong> temiz ateşini koruyabilmiş hemen bÅtÅn kadınlar gibi yaşından Öok daha<br />

genÖ gÇsteriyordu. Burada bir ayraÖ aÖıp sunu belirtelim ki, genÖlikteki gÅzellik iÖin<br />

gereklilikleri tartışılmaz olan bu Çzellikleri koruyabilmiş olma, yaşlıyken de gÅzel kalmanın<br />

biricik yoludur. SaÖları ağarmaya <strong>ve</strong> seyrekleşmeye başlamış, gÇzlerinin Öevresinde Öoktan<br />

ışıksı birtakım Öizgicikler halinde kırışıklıklar oluşmuştu: yanakları ÅzÅntÅden <strong>ve</strong> acıdan<br />

ÖÇkmÅştÅ. Ama yine de bu yÅz-olağanÅstÅ gÅzeldi. Alt dudak Çzelliği bir yana bırakılırsa bu<br />

yÅz Avdotya Romanovna'nın yirmi yıl sonraki portresi idi. Duygulu bir kadındı Pulheriya<br />

Aleksandrovna, ama sahteliğe varmayan bir duygululuktu bu. Belli ÇlÖÅde sıkılgan <strong>ve</strong> uysaldı:<br />

inanÖlarına ters dÅşen konularda bile uzlaşabilir, uysalca boyun eğebilirdi. Ama Çyle bir<br />

dÅrÅstlÅk Öizgisi, Çyle katı birtakım kuralları <strong>ve</strong> inanÖları vardı ki, hiÖbir zorlama onu bunların<br />

Çtesine geÖirtemezdi.<br />

Razumihin'in gidişi Åzerinden tam yirmi dakika geÖmişti ki, kapı hafifÖe ama Öabuk Öabuk iki<br />

kez vuruldu. Razumihin dÇnmÅştÅ. Hemen kapıyı aÖtılar.<br />

"Hayır, girmeyeceğim", dedi Razumihin Öabuk Öabuk, "Ras-kolnikov son derece sakin, derin<br />

bir uykuda. İnşallah bÇylece on saat falan uyur! Nastasya var şu anda yanında; ben dÇnene<br />

kadar yanından ayrılmayacak. Şimdi de gidip Zosimov'u getireceğim, o size durumu daha<br />

ayrıntılarıyla aÖıklar. Sonra siz de yatarsınız, yorgunluktan perişan durumdasınız!"<br />

Razumihin sÇzlerini bitirir bitirmez geri dÇndÅ <strong>ve</strong> koşarcasına uzaklaştı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna Öok sevinmişti:<br />

"Ne becerikli... ne sadık bir Öocuk!.." dedi.<br />

250<br />

Odada yeniden bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başlayan Avdotya Romanovna:<br />

"E<strong>ve</strong>t, iyi bir insana benziyor", dedi.<br />

Yarım saat kadar sonra koridorda yeniden ayak sesleri duyuldu, yeniden kapı Öaldı. İki kadın<br />

da bu kez Razumihin'in <strong>ve</strong>rdiği sÇzÅ yerine getireceğine inanarak bekliyorlardı. GerÖekten de<br />

Zosimov'u getirmeyi başarmıştı Razumihin. Zosimov şÇlen sofrasını bırakmayı <strong>ve</strong> gidip<br />

Raskolnikov'u gÇrmeyi ikiletmeden kabul etmişti. Ama sarhoş Razumihin'e gÅ<strong>ve</strong>nemediği<br />

iÖin kadınların yanına biraz kuşkulu, biraz istemeye istemeye gelmişti. Kadınların, kendisini<br />

bir Çnbiliciyi bekler gibi beklediklerini gÇrÅnce hemen yatışmış, hatta onuru okşanmış,<br />

Çzsaygısı artmıştı. Anneyle kızın yanında on dakika kalmış <strong>ve</strong> bu sÅre iÖinde Pulheriya<br />

Aleksandrovna'yı yatıştırmayı başarmıştı. BÅyÅk bir ilgiyle, ama kendini tutarak, hatta<br />

zorlama bir ciddilikle, Çnemli bir konsÅltasyona Öağrılmış yirmi yedi yaşındaki bir hekim gibi<br />

konuşmuş, tek kelimeyle olsun konudan ayrılmadığı gibi, kadınlardan her ikisiyle de daha<br />

kişisel ya da Çzel bir ilişkiye girmek isteği de gÇstermemişti. Daha odaya girdiği anda<br />

Avdotya Romanovna'nın gÅzelliğiyle gÇzleri kamaşmış, bÅtÅn ziyareti boyunca ona hiÖ<br />

dikkat etmemeye Öalışarak <strong>ve</strong> yalnız Pulheriya Aleksandrovna'ya bakarak konuşmuştu. BÅtÅn<br />

bunlar ona bÅyÅk bir gÇnÅl hoşnutluğu <strong>ve</strong>riyordu. Hasta konusunda sÇylediği ise, şu anda<br />

sevinÖ <strong>ve</strong>rici bir durumda bulunduğuydu. GÇzlemlerine gÇre hastalığın, delikanlının şu son<br />

aylarda geÖirdiği maddi sıkıntıların yanısıra, ruhsal bazı nedenleri de vardı; "yani maddi,<br />

manevi pek Öok karmaşık etkenlerin, birtakım dÅşÅncelerden kaynaklanan korku, kaygı <strong>ve</strong><br />

ÅzÅntÅlerin... <strong>ve</strong> daha başka bazı şeylerin ÅrÅnÅ bir hastalık"tı bu. Avdotya Romanovna'nın<br />

kendisini bÅyÅk bir dikkatle dinlediğini gÇrÅnce Zosimov konu Åzerine biraz daha ayrıntılı<br />

aÖıklamalara girişti. Pulheriya Aleksandrovna'nın Öekine Öekine sorduğu "Rodya'nın<br />

delirmesiyle ilgili kuşkuları bulunup bulunmadığı" sorusuna, iÖten bir gÅlÅmseme ile,<br />

sÇzlerinin abartıldığı karşılığını <strong>ve</strong>rdi. GerÖi hastada sabit bir fikre saplanıp kalmış olma, yani<br />

ınonomaniye benzer -ki tıp biliminin bu yeni alanı kendi-<br />

251<br />

sinin son derece ilgisini Öekiyordu,- bir durum gÇrÅlmÅyor değildi, ama hastanın kaÖ gÅndÅr<br />

sayıklamak bir durumda bulunduğunu da unutmamak gerekirdi. Üte yandan annesiyle kız-


kardeşinin gelişi hiÖ kuskusuz hastanın toparlanmasına, gÅÖlenmesine yardım edecek,<br />

iyileşmesi yÇnÅnde olumlu etkilerde bulunacaktı; ama unutmamak gerekirdi ki,'bÇyle bir şey,<br />

"ancak hastayı sarsacak yeni, olağanÅstÅ birtakım heyecanlardan kaÖınmak koşuluyla"<br />

mÅmkÅndÅ. Zosimov bu son sÇzleri oldukÖa anlamlı bir tavırla sÇylemişti. Sonra kalktı,<br />

ağırbaşlı, iÖten, hanımları selamladı; kutsamalarla, hayır dualarla, iÖten teşekkÅrlerle, hatta hiÖ<br />

ummamasına karsın sıkması iÖin uzanan Avdotya Romanovna'nın kÅÖÅcÅk eliyle uğurlanarak,<br />

ziyaretinden, ama bundan da Öok kendinden son derece hoşnut bir durumda dışarı Öıktı.<br />

Razumihin, Zosimov'un ardısıra Öıkarken:<br />

"Yarın gÇrÅşÅrÅz", dedi, "simdi ne yapıp edip yatmanız gerekiyor. Yarın olabildiğince<br />

erkenden gelip size raporumu <strong>ve</strong>ririm."<br />

.Dışarı Öıktıklarında Zosimov nerdeyse dudaklarını yalayarak:<br />

"GÇzkamaştırıcı bir kız!" dedi. "Hayran oldum şu Avdotya Romanovna'ya!..''<br />

Razumihin birden onun gırtlağına sarıldı <strong>ve</strong> ulurcasına:<br />

"GÇzkamaştırıcı mı? Hayran mı oldun?" diye bağırdı. "Eğer bÇyle bir şeye cesaret edersen...<br />

Anlıyor musun? Anlıyor musun?" Zosimov'u duvara dayamış, yakasından tutarak sarsıyordu:<br />

"Anlıyor musun?"<br />

Zosimov kendini savunmaya Öalışarak:<br />

"Bırak beni sarhoş şeytan!" diye bağırdı, sonra Razumihin kendisini bırakınca gÇzlerini dikip<br />

uzun uzun arkadaşının yÅzÅne baktı <strong>ve</strong> birden katıla katıla- gÅlmeye başladı. Razumihin<br />

kolları sarkık, ÅzgÅn, karamsar Çylece duruyordu karsısında.<br />

"Eşeğin biriyim ben" dedi sonunda yine Çyle ÅzgÅn, "ama sen... sen de Çylesin!"<br />

"Hayır dostum, ben hiÖ de Çyle değilim! äÅnkÅ ben senin gibi Çyle aptalca şeyler<br />

dÅşlemiyorum."<br />

Konuşmadan, sessizce yÅrÅdÅler. Ancak, Raskolnikov'un jevine yaklaştıklarında Razumihin<br />

daldığı derin dÅşÅncelerden sıyrılarak sessizliği bozdu:<br />

"Dinle", dedi Zosimov'a, "iyi bir Öocuksun, ama başka pek Öok J rezillikler inin yamsıra, bir<br />

de zamparasın. Bunu biliyorum, hem ède pis bir zamparasın! Sinirli, sÅnepe bir adamsın! İyice<br />

yağ-Sfandığın halde kendini hiÖbir şeyden yoksun bırakamıyorsun. Ben bÇylesi şeylere pis<br />

diyorum, ÖÅnkÅ bunlar insanı doğruca j pisliğe gÇtÅren şeylerdir. Kendini Çyle şımarttın, Çyle<br />

nazik na-jzenin bir şey yaptın ki, nasıl olup da iyi, hatta Çz<strong>ve</strong>rili bir hekim olabildiğine<br />

doğrusu bir tÅrlÅ aklım ermiyor. KuştÅyÅ yataklarda yatarsın (tabi, ne de olsa doktor!) sonra<br />

da kalkıp hastaya gi- dersin! àÖ yıla kalmaz, artık hastaların iÖin yatağından da kalkamaz<br />

olursun! Neyse, boş <strong>ve</strong>r bunları! Sorun şu: geceyi ev sahibi kadının evinde geÖireceksin<br />

(kadını gÅÖ bela kandırabildim!)., [ben de mutfakta yatacağım. İşte size kÅÖÅk bir tanışma<br />

fırsatı! j Ama iş sandığın gibi değil. Aklından geÖen şeyin gÇlgesi bile yok bu işte!"<br />

. - -<br />

"Ben de aklımdan birşey geÖirmiyorum zaten." "Burada, azizim, bir yandan utangaÖlık,<br />

suskunluk, aşırı bir l erdemlilik, bir yandan da iÖÖekmeler, mum gibi erimeler, sararıp j<br />

solmalar vardır. DÅnyadaki bÅtÅn şeytanlar adına sana yalvarıyorum: kurtar beni bu<br />

kadından! äok sevimli, hoş bir yaratıktır! Yap bana bu iyiliği ÇmrÅm boyunca kulun kÇlen<br />

olayım!" Zosimov deminkinden daha şiddetli bir kahkaha attı: "Amma korkutmuş kadın<br />

gÇzÅnÅ! İyi ama ne yapayım ben l onu?"<br />

"İnan bana 'fazla bir şey yapacak değilsin! Yanma oturup, ne j kadar saÖma olursa olsun,<br />

aklına eseni anlat; yeter! Kaldı ki bir doktorsun sen, birtakım hastalıklar bul <strong>ve</strong> tedavi et onu.<br />

Yemin ederim pişman olmayacaksın. Sonra, bir orgu var kadının; bilirsin, ben biraz şarkı<br />

mırıldanabilirim, hani bir Rus halk şarkısı vardır: "Yakıcı gÇzyaşları dÇkÅyorum..." diye. İşte<br />

bu şarkıyı sÇylemiştim kendisine... BÇyle şarkıları se<strong>ve</strong>r, aramızdaki ilişki de zaten şarkı ile<br />

başladı... Oysa sen piyanoda bir virtÅÇz, bir Åstatsın; bir Rubinstein! İnan bana, pişman<br />

olmayacaksın!"<br />

252


253<br />

"Yoksa sen kadına sÖz mÑ <strong>ve</strong>rdin? Ya da senet falan?.. Belki de evlenme konusunda bir sÖz<br />

<strong>ve</strong>rdin..."<br />

"Hayır, hayır, hiÅ Öyle bir şey yok! Sonra o Öyle bir kadın değil. Üebarov bir gÑn kendisine..."<br />

"Madem Öyle vazgeÅ gitsin kadından!"<br />

"Olur mu Öyle durup dururken?"<br />

"Neden olmasın?"<br />

"Neden mi? Olmaz da onun iÅin! Azizim, biliyor musun, bu işin Åekici bir başlangıcı var..."<br />

"Demek kadının aklını Åeldin?"<br />

"Hayır, hiÅ de aklını Åelmedim, hatta belki de tersine, aptallığım yÑzÑnden o benim aklımı<br />

Åeldi. Yanında ben olmuşum, ya da sen olmuşsun, ona gÖre hiÅ farketmez; tek ki yanında biri<br />

olsun <strong>ve</strong> icÅeksin... Burada dostum... Bilmem ki sana nasıl anlatayım, yani, Örneğin sen<br />

matematikten anlarsın, hâlâ matematikle uğraştığını biliyorum, işte, ona Örneğin integral<br />

hesaplarından sÖz et... Vallahi şaka etmiyorum, Åok ciddiyim. Onun iÅin bunun hiÅbir Önemi<br />

yok. O senin yÑzÑne bakıp iÅ Åekecektir. BÑtÑn bir yıl boyunca bÖyle yanyana oturup<br />

anlattıklarını dinler <strong>ve</strong> iÅÅe-ker. Tam iki gÑn kendisine Prusya senatosunu anlattım (ne<br />

konuşabilirdim ki onunla?), o da iki gÑn boyunca karşımda iÅ Åekti durdu. Yalnız aşktan<br />

sÖzedeyim deme, korkunÅ sıkılgandır. Ondan vazgeÅemiyormuşsun gibi gÖrÑn, yeter. Esaslı<br />

konforlu bir evi var. Kendi evindeyınişsin gibi davranabilirsin; oku, uzan, otur, yaz... Hatta<br />

dikkatli olmak koşuluyla Öpebilirsin bile..."<br />

"çyi ama, bana ne' bu kadından?"<br />

"Eh, sana da bir tÑrlÑ laf anlatılmıyor! Biliyor musun, siz ikiniz birbiriniz iÅin yaratılmışsınız!<br />

Bu konuda zaten daha Önce de aklıma gelmiştin sen... Hem nasılsa dÖnÑp dolaşıp geleceğin<br />

nokta, bu! Ha biraz daha erken olmuş, ha biraz daha geÅ, farke-der mi senin iÅin? Bu isin<br />

iÅinde kuştÑyÑ yatak ilkesi var, kardeş. Hem yalnızca kuştÑyÑ yatak mı? Seni buraya<br />

alınyazın Åekiyor; burası senin iÅin dÑnyanın sonudur, demir atacağın sakili bir liman,<br />

dÑnyanın gÖbeği, evrenin tabanıdır. Mis gibi gÖzlemeler, kaymaklı bÖrekler, fokurdayan<br />

sema<strong>ve</strong>rlerde aksam Åayları bekliyor seni burada; hemen yanıbaşında sessiz iÅ Åekmeler, sı-<br />

254<br />

cacık kÑrkler, tandırlar... Bir bakıma ÖlmÑşken yaşar gibi olacaksın, senin anlayacağın bir<br />

taşla iki kuş... Neyse, azizim, epey ge<strong>ve</strong>zelik ettim! Artık yatsak iyi olur! Dinle: ben geceleri<br />

arada bir kalkar, gidip kendisini yoklarım. ãnemli bir şey değil, her şey yolunda! Senin de<br />

telaşlanmanı gerektirecek bir şey yok! Eğer istersen sen de Åıkıp bir kez yoklayı<strong>ve</strong>r! Eğer bir<br />

şey farkedersen, ne bileyim, sayıklama, ateş ya da bunlara benzer bir şeyler, hemen bana<br />

haber <strong>ve</strong>r! GerÅi bir şey olacağı yok ya..."<br />

II<br />

Ertesi gÑn sekize doğru epey kaygılı uyandı Razumihin <strong>ve</strong> birden kendini ÖngÖremediği pek<br />

Åok kuşku <strong>ve</strong> kararsızlıkların ortasında bulu<strong>ve</strong>rdi. Bir gÑn gelip de bir sabah bu şekilde<br />

uyanabileceği kırk yıl dursa aklına gelmezdi. DÑn olup bitenleri en kÑÅÑk ayrıntılarına kadar<br />

hatırlıyor, daha Öncekilere hiÅ benzemeyen, hiÅ bilmediği, yepyeni <strong>ve</strong> olağanÑstÑ bir etkinin<br />

altında bulunduğunu anlıyordu. Anladığı bir şey daha vardı: kafasında doğan şey,<br />

gerÅekleşmesi olanaksız bir dÑştÑ; o derece gerÅekleşemez bir dÑştÑ ki bu, hatta delikanlı<br />

bÖyle bir şeyi aklından geÅirebildiği iÅin utanÅ duymaya başlamıştı. Bu nedenle hemen<br />

kendini "dÑnkÑ lanetli gÑnden" miras kalan Åok daha Önemli birtakım kaygılara, Åok daha<br />

Önemli başka konulara kaptırdı.<br />

"AlÅak <strong>ve</strong> iğrenÅ" bir insan durumuna dÑşmÑş olması, dÑnle ilgili en korkunÅ anısıydı. Ama<br />

kendini bÖyle duyumsaması yalnızca sarhoş olması nedeniyle değildi. Kızla nişanlısı<br />

arasındaki ilişkiyi doğru dÑrÑst bilmemesine, adamı hemen hiÅ tanımamasına rağmen, aptalca<br />

bir kıskanÅlık duygusuna kapılarak <strong>ve</strong> kızın durumundan yararlanarak nişanlısı hakkında ileri<br />

geri sÖzler etmesi, adama sÖvmesi onu bu duruma dÑşÑrmÑştÑ. Sonra adam hakkında


Çylesine dÅşÅncesizce <strong>ve</strong> alelacele yargılarda, bulunmaya hakkı var mıydı? Ve ondan<br />

dÅşÅncesini soran olmuş muydu? Her şey bir yana Avdotya Romanovna gibi bir yaratık<br />

kendisine léyık olmayan bir adama parası iÖin varır mıydı? Demek ki adamın birtakım<br />

erdemleri vardı? Pansiyon mu? İyi ama nerden bilsindi adam bu pansiyonun o biÖim bir yer<br />

255<br />

olduğunu? Hem onlar iÖin ayrıca bir ev de tutmamış mıydı?.. Tuh, nasıl da alÖalmıstı! Sarhoş<br />

oluşuyla mı temize Öıkaracaktı kendisini? İyi ama bu kendisini daha da alÖaltan aptalca bir<br />

me-zaret olmaz mıydı? İÖkideydi tÅm gerÖek <strong>ve</strong> olanca Öıplaklığıyla kendini gÇstermişti;<br />

"yani incelikten yoksun kıskanÖ bir yÅreğin olanca Öirkefliği ortaya Öıkmıştı!" Hem bÇylesi<br />

bir hayale kendini kaptırmaya nasıl cesaret edebilmişti? BÇyle bir kızın yanında kendisi neydi<br />

ki? Kavgacı bir sarhoş ye dÅnkÅ palavracı değil mi? "Bundan daha gÅlÅnÖ <strong>ve</strong> kÅstah bir<br />

karşılaştırma olabilir mi?" Razumihin bu dÅşÅnce ile kıpkırmızı kesildi. Tam bu sırada, sanki<br />

ulanmamış gibi, dÅn merdi<strong>ve</strong>nlerde, Raskolnikov'un evsahibesinin onu Avdotya<br />

Romanovna'dan kıskanabileceğim sÇylediğini hatırladı... Hayır, bu kadarı da fazlaydı artık!<br />

Razumihin olanca gÅcÅyle mutfaktaki ocağa bir yumruk indirdi. Üyle sert vurmuştu ki,<br />

ocağın bir tuğlası kırıldı, eli de yaralandı.<br />

Bir dakika kadar sonra, kendini aşağılarcasına, "HiÖ kuşkusuz" diye mırıldandı, "yaptığım<br />

bÅtÅn bu rezillikleri ne şimdi, ne de hiÖbir zaman onlara unutturabilirim... Üyleyse bu konu<br />

Åzeride dÅşÅnmem de gereksiz... Oraya sessizce gidip... gÇrevlerimi sessizce yerine<br />

getiririm... ÇzÅr falan da dilememeliyim... hiÖbir şey konuşmak da yok... <strong>ve</strong>... <strong>ve</strong> tabi artık her<br />

şey de mahvoldu!"<br />

Bununla birlikte giyinirken elbisesine her zamankinden daha bÅyÅk Çzen gÇsterdi. Başka<br />

elbisesi yoktu, ama olsaydı da herhalde giymezdi, "kasten giymezdi". Ama bÇyle derbeder <strong>ve</strong><br />

rezil bir durumda da kalamazdı: başkalarının, Åstelik de kendisinin yardımına gereksinim<br />

duyan, onu yanlarına Öağıran insanların duygularını hiÖe saymaya hakkı yoktu. Elbisesini<br />

Çzenle fırÖaladı. GÇmleği zaten fena sayılmazdı: titizdi gÇmlek konusunda.<br />

Yıkanırken de Öok Çzenliydi. Nastasya'da sabun varmış, saÖlarını, boynunu, Çzellikle de<br />

ellerini Çzenerek yıkadı. Tıraş olma konusuna gelince (Praskovya Pavlovna'nın rahmetli<br />

kocasından kalma Öok gÅzel usturaları vardı) aşırı katı bir tavırla olumsuz karar <strong>ve</strong>rdi:<br />

"Sakallı kalayım daha iyi! Yoksa benim... şey iÖin tıraş olduğumu sanırlar... Kesinlikle Çyle<br />

sanırlar! Yok, dÅnyada tıraş olmam!"<br />

256<br />

"Ve... en Çnemlisi de kaba, pis bir adam olduğunu, davranışlarının bayağı olduğunu<br />

sÇyleyeceklerdir. Diyelim ki... E<strong>ve</strong>t, belki namuslu bir insansın, ama namuslu bir insanım<br />

diye ÇvÅnÅlÅr mÅ hiÖ? Herkes namuslu olmak zorunda değil midir? Hatta temiz bir insan...<br />

Kaldı ki, (kendin de hatırlıyorsun bunu) senin de ufak tefek bazı numaraların olmadı değil.<br />

GerÖi bunlar alÖakÖa işler değildi, ama olsun!.. Oysa kafandan neler geÖiyordu! BÅtÅn bunları<br />

Avdotya Romanovna ile yanyana koy bakalım! Vay anasına! Eeh, ne yapayım yani! İnadıma<br />

bÇyle pis, salaş bir insan olarak kalacağım, tÅkÅrmÅşÅm! Hatta daha da beter olacağım!"<br />

Geceyi Praskovya Pavlovna'nın salonunda geÖiren Zosimov onu bÇyle kendi kendine<br />

konuşurken buldu.<br />

Doktor evine gidiyordu, yalnız daha Çnce hastaya bir gÇzat-mak istemişti. Razumihin ona<br />

hastasının bir kÇstebek gibi uyuduğunu bildirdi. Doktor da kendiliğinden uyanıncaya dek hiÖ<br />

ellememelerini sÇyledi. Saat on bire doğru uğrayıp, kendisi de ayrıca yoklayacaktı.<br />

"Tabii evde bulabilirsem" diye ekledi. "Allah kahretsin! Bir doktor hastasına sÇz geÖiremezse,<br />

onu nasıl'tedavi edebilir? Biliyor musun: o mu onlara gidecek, yoksa onlar mı buraya<br />

gelecekler?"<br />

Sorunun amacını anlayan Razumihin:<br />

"Sanırım onlar buraya gelecekler", dedi. Aile sorunlarını gÇrÅşeceklerdir herhalde... Ben Öıkar<br />

giderim. Sense doktor olarak kuşkusuz kalmak hakkına benden daha Öok sahipsin."


"Papaz değilim ben, uğrayıp hemen gideceğim, zaten işim başımdan aşkın!"<br />

Razumihin kaşlarını Öatarak:<br />

"Canımı sıkan bir şey var" diye onun sÇzÅnÅ kesti, "dÅn gece yÅrÅrken, sarhoşlukla<br />

ağzımdan, saÖma sapan birşeyler kaÖırdım sanıyorum... Bu arada... senin, onun Öıldırmaya<br />

eğinik olduğundan korktuğunu da sÇyledim..."<br />

"DÅn aynı ge<strong>ve</strong>zeliği kadınlara da yapmışsın."<br />

"Aptallık ettiğimi biliyorum! İstersen dÇv beni! Ama gerÖekten bu konudaki dÅşÅncen kesin<br />

mi?"<br />

257<br />

"SaÖma! Nerden kesin dÅşÅncem olacak? Beni ona gÇtÅrÅrken, sen kendin bir monoman gibi<br />

anlattın onu. Üte yandan biz de dÅn işi bÅsbÅtÅn kızıştırdık... Daha doğrusu sen... Şu boyacı<br />

hikayelerinle... Belki de bu yÅzden aklını kaÖıran bir adamın yanında aÖılan konuya bak! Eğer<br />

karakolda olup bitenleri, serserinin birinin şu malum şÅphe ile onu incittiğini ayrıntılarıyla<br />

biliyor olsaydım, dÅnkÅ konuşmalara kesinlikle izin <strong>ve</strong>rmezdim. Zaten, bu monomanlar<br />

damladan derya yaratırlar, kuruntularını gerÖek sanırlar. Hatırlayabildiğim kadarıyla, dÅn<br />

Zamyotov'un anlattıklarıyla benim iÖin sorunun yarısı aydınlanmış bulunuyor. İşte bÇyle! Bir<br />

olay biliyorum; kırk yaşlarında bir hipo-kondriyak, sofra başında sekiz yaşında bir Öocuğun<br />

şakalarına dayanamayarak Öocuğu boğazlamış. Burada ise, paÖavralar iÖinde bir genÖ, kÅstah<br />

bir polis, başlangıÖ halinde bir hastalık <strong>ve</strong> bir şÅphe ile karşı karşıyayız! ŞÅphe edilen kişi de<br />

kim? äıldırma kertesine varmış bir hipokondriyak!.. àstelik de mÅthiş kibirli, mÅthiş kendini<br />

beğenmiş! Hastalığın Öıkış noktası da belki buradadır! Allah kahretsin! Şu Zamyotov, e<strong>ve</strong>t,<br />

sevimli bir Öocuk ne var ki, hım.. DÅn akşam oturup bÅtÅn bunları anlatması Öok gereksizdi.<br />

Ge<strong>ve</strong>zeliğin bÇylesine pes doğrusu!"<br />

"Anlatıp da kime anlattı sanki? Seninle bana değil mi?"<br />

"Porfiri'yi de unutma." • '<br />

"E, ne olmuş Porfiri'ye?"<br />

"Aklıma gelmişken: şunlara, anneyle kıza sÇzÅn geÖerse eğer, sÇyle, Öok dikkatli davransınlar<br />

bugÅn Rodya'ya..."<br />

Razumihin isteksizce:<br />

"Anlaşırlar", dedi.<br />

"Sonra, Lujin'den ne istiyor bu oğlan allahaskına? Besbelli hali vakti yerinde bir adam, sonra<br />

kızın da ondan pek nefret eder bir hali yok... Bunlar beş parasızlar galiba, Çyle değil mi?"<br />

"Ne diye ağzımı arayıp duruyorsun?" Razumihin sinirlenmişti. "Beş parasızlar mı, değiller mi,<br />

nereden bileyim ben? Kendin sor, belki bir şeyler Çğrenebilirsin..."<br />

"Tuh! Bazen nasıl da aptal oluyorsun! Geceki sarhoşluğunu hélé atamamışsın... Hadi<br />

hoşÖakal! Konukse<strong>ve</strong>rliğinden ÇtÅrÅ Praskovya Pavlovna'ya tarafımdan teşekkÅr et. Odasına<br />

kapandı; kapısının arkasından kendisine "bonjur!" dedim, karşılık<br />

258<br />

<strong>ve</strong>rmedi; oysa saat yedide kalkmıştı, mutfaktan sema<strong>ve</strong>rini getirdiklerim gÇrdÅm, ama<br />

kendilerinin yÅzÅnÅ gÇrmek şerefine eremedim..."<br />

Razumihin saat tam dokuzda Bakalayev'in pansiyonunday-dı. Kadınların ikisi de ne zamandır<br />

sinirli bir sabırsızlıkla bekliyorlardı kendisini. Saat yedide, hatta belki de daha erken<br />

kalkmışlardı. Razumihin bir karış suratla iÖeri girdi, beceriksizce bir selam <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> hemen bu<br />

davranışından dolayı kendine iÖerledi. Ev sahibini hiÖ hesaba katmamıştı: Pulheriya<br />

Aleksandrovna ona doğru atılıp ellerini yakalamış, nerdeyse Çpecekti. Razumihin Årkek Årkek<br />

Avdotya Romanovna'ya baktı: bu gururlu yÅzde bile şu anda alaycı bakışlar, elde olmayan, iyi<br />

gizlenmemiş bir horgÇrme yerine, Çyle bir minnet <strong>ve</strong> dostluk anlatımı, Çylesine hiÖ<br />

beklemediği bir saygı anlatımı vardı ki, sÇvgÅyle karşılansa belki Razumihin iÖin daha kolay<br />

olurdu. Oysa şu anda iÖinde bulunduğu durum son derece utanÖ <strong>ve</strong>riciydi- Bereket <strong>ve</strong>rsin<br />

konuşacak hazır bir konusu vardı; o da dÇrt elle buna sarıldı.


Oğlunun "daha uyanmadığını", ama "her şeyin yolunda olduğunu" Çğrenen Pulheriya<br />

Aleksandrovna bunun daha iyi olduğunu, "ÖÅnkÅ oraya gitmeden Çnce Razumihin'le<br />

konuşmak istediğini" bildirdi. Bundan sonra kahvaltı <strong>ve</strong> Razumihin'in kahvaltıya da<strong>ve</strong>ti<br />

konusu gÇrÅşÅldÅ; hanımlar Razuhimin'i beklerken kahvaltı etmemişlerdi. Avdotya<br />

Romanovııa zili Öaldı, zil sesine hırpani kılıklı biri geldi, kendisine Öay getirmesini sÇylediler,<br />

ama servis Çylesine kÇtÅ, her şey Çylesine pisti ki, kadınlar Öok utandılar. Razumihin otel iÖin<br />

okkalı bir kÅfÅr sa-vuracaktı ki, Lujin'i hatırlayıp sustu, utanmıştı. Sonunda Pulheriya<br />

Aleksandrovna kendisini ardı arkası kesilmez bir biÖimde soru yağmuruna tutunca, buna pek<br />

sevindi.<br />

Bu sorulara cevap <strong>ve</strong>rirken, hiÖ durmadan sÇzleri yeni sorularla kesilerek tam kırk beş dakika<br />

boyunca Rodiyon Romano-viÖ'in son bir yıllık yaşamı Åzerine bilebildiği başlıca <strong>ve</strong> en gerekli<br />

olayları anlattı; sÇzlerini hastalığıyla ilgili ayrıntılı bilgilerle bitirdi. Ancak, atlanması gereken<br />

her şeyi, bu arada polis karakolunda geÖenleri bÅtÅn sonuÖlarıyla birlikte atlamıştı. Kadınlar<br />

anlattıklarını bÅyÅk bir ilgiyle dinlemişlerdi: ama o artık anla-<br />

259<br />

tacaklarını bitirdiğini <strong>ve</strong> dinleyicilerini tatmin ettiğini dÅşÅnÅrken, onlar iÖin bu hikayenin<br />

daha başlangıcına bile gerilmemiş olduğu ortaya Öıktı.<br />

Pulhireya Aleksandrovna sÇzcÅkleri yutarcasına:<br />

"SÇylesenize", dedi, "sÇylesenize, siz... ah, ÇzÅr dilerim, daha adınızı bile bilmiyorum?"<br />

"Dmitriy ProkofiÖ."<br />

"E<strong>ve</strong>t, Dmitriy ProkofiÖ, Öok, Öok bilmek isterdim... yani genel olarak... onun...'şeylere nasıl<br />

baktığını... yani... bilmem ki nasıl anlatsam size; en iyisi sÇyle diyeyim: nelerden hoşlanır,<br />

nelerden hoşlanmaz? Her zaman bÇyle sinirli midir? Sonra, eğer sÇyleyebilmeniz mÅmkÅnse,<br />

arzuları, hayalleri nelerdir? Şu anda onu Çzellikle etkileyen şey nedir? Tek kelime ile, isterdim<br />

ki..."<br />

"Ah, anneciğim!" dedi DÅnya. "BÅtÅn bu sorularınıza birdenbire nasıl cevap <strong>ve</strong>rilebilir?"<br />

"Ah, Tanrım! Onu bÇyle bulacağımı.hiÖ, ama hiÖ ummuyordum, Dmitriy ProkofiÖ."<br />

Razumihin:<br />

"Bu son derece doğal bir durum", dedi. "Benim annem yok, dayımsa her yıl ziyaretime gelir<br />

<strong>ve</strong> hemen her gelişinde de dış-gÇrÅnÅşÅm bakımından bile beni gÅÖlÅkle tanır; oysa akıllı bir<br />

adamdır. Siz ÅÖ yıldır ayrıydınız, bu sÅre iÖinde Öok sular aktı kÇprÅlerin altından. Bilmem ki<br />

size ne sÇylesem. Ben Rodya'yı birbuÖuk yıldır tanıyorum. Tanıdığım kadarıyla, somurtkan,<br />

kederli, başı havada, gururlu biri. Son zamanlarda ise (belki de daha uzunca bir sÅreden beri)<br />

kuruntulu <strong>ve</strong> hipokondriyak. GÇnlÅyÅcedir, iyiyÅreklidir. DÅşÅncelerini dile getirmeyi<br />

sevmez, yÅreğindekileri aÖığa vurmaktansa, şiddete başvurmayı yeğler. Ama bazen hiÖ de<br />

hipokondriyak değildir, sadece soğuk <strong>ve</strong> acımasız denebilecek derecede duygusuzdur.<br />

Doğrusunu isterseniz, birbirine ters iki ayrı karakter sanki nÇbetleşe yer değiştirir gibidir<br />

onda. Bazen ağzını bıÖak aÖmaz! HiÖ zamanı yoktur, herkes kendisine engel olmaktadır, oysa<br />

hiÖbir şey yapmamakta, sırtÅstÅ yatmış uzanmaktadır. Alaycı değildir, ama bu zekésının<br />

yetmezliğinden değil, bÇyle saÖmalıklara ayıracak<br />

260<br />

zamanının olmayışındandır. Anlatılanları sonuna kadar dinlemez. Herkesin ilgisini ayakta<br />

tutan bir konu onu hiÖ ilgilendir-meyebilir. Kendisine mÅthiş değer <strong>ve</strong>rir <strong>ve</strong> sanırım bu<br />

konuda pek de haksız değildir. Daha ne sÇylesem, bilmem ki?.. Sanırım gelişinizin, Åzerinde<br />

iyileştirici bir etkisi olacaktır..."<br />

"Ah, inşallah!" diye atıldı Pulheriya Aleksandrovna: Rodya'sı Åzerine Razumihin'in<br />

anlattıkları bayağı ÅzmÅştÅ onu.<br />

Razumihin ise sonunda cesaretini toplayıp Avdotya Roma-novna'ya bakabildi. Konuşması<br />

sırasında gÇz ucuyla ikide bir bakmış, ama bu bakışlar hep kaÖamak olmuştu; bakmasıyla<br />

gÇzÅnÅ kaÖırması bir olmuştu. Avdotya Romanovna bazen masaya oturup onu dikkatle


dinlemiş, bazen kalkıp ellerini gÇğsÅnde kavuşturarak, dudakları sımsıkı kenetli, alışkanlığı<br />

Åzere oda iÖinde bir aşağı bir yukarı dolaşmıştı; arada bir, yÅrÅyÅşÅnÅ kesmeden, dalgın<br />

dalgın sorular sormuştu. Onun da anlatılanları sonuna kadar dinlememe huyu vardı. İnce<br />

kumaştan koyu renk bir elbise vardı Åzerinde; boynuna da beyaz, şef f at bir eşarp bağlamıştı.<br />

Razumihin ortadaki pek Öok belirtiden kadınların her ikisinin de yoksul olduklarını hemen<br />

anlamıştı. Avdotya Romanovna bir kraliÖe gibi giyinmiş olsaydı, belki de ondan hiÖ<br />

korkmayacaktı; şimdiyse, Çzellikle kızın bÇylesine yoksul giyimli olması iÖine bir korku<br />

dÅşÅrmÅş, sÇyleyeceği her sÇzden, yapacağı en kÅÖÅk bir hareketten korkar olmuştu; zaten<br />

kendine gÅ<strong>ve</strong>ni olmayan bir insan iÖin doğrusu oldukÖa sıkıcı bir durumdu bu.<br />

Avdotya Romanovna gÅlÅmseyerek:<br />

• "Kardeşimin huyları Åzerine... Åstelik de tam bir tarafsızlıkla pek Öok ilginÖ şey anlattınız"<br />

dedi. "Bu gÅzel bir şey. Ona bÅyÅk bir hayranlık beslediğinizi sanıyordum ben." Sonra<br />

dÅşÅnceli bir tavırla ekledi: "Hayatında bir kadının bulunması gerektiği gÇrÅşÅ de yanlış değil<br />

gibi geliyor bana..."<br />

"Ben bÇyle bir şey sÇylemiş değilim. Ancak siz bu noktada haklı olabilirsiniz. Ne var ki..."<br />

"E<strong>ve</strong>t?"<br />

"Onun kimseyi sevdiği yok!.." diye kestirip attı Razumihin. "Ve hiÖbir zaman da<br />

sevmeyecektir!"<br />

261<br />

"Yani sevme yeteneği mi yok?"<br />

Razumihin birden kendisinin de hiÖ beklemediği bir şey sÇyledi:<br />

"Biliyor musunuz Avdotya Romanovna, her konuda ağabeyinize Çyle benziyorsunuz ki!.."<br />

Sonra az Çnce kızın ağabeyi iÖin sÇylediği sÇzleri hatırladı, İstakoz gibi kızardı; dehşetli<br />

utanmıştı. Avdotya Romanovna ise onun haline gÅlmekten kendini alamamıştı.<br />

"Rodya konusunda belki de ikiniz de yanılıyorsunuz" dedi Pulheriya Aleksandrovna: alınmış<br />

gibi bir hali vardı: "Ben şimdikinden, yani Pyotr PetroviÖ'in mektubunda yazdığı kızdan<br />

sÇzediyor değilim, Dunyacığım... Belki her ikimizin de tahmini yanlıştır... Ama onun nasıl<br />

fantastik, nasıl kaprisli bir Öocuk olduğunu, Dmitriy ProkofiÖ, imkanı yok tahmin<br />

edemezsiniz... On beş yasında olduğu sıralarda bile onun karakterine asla gÅ<strong>ve</strong>nemezdim.<br />

Şimdi de, durup dururken, hiÖbir insanın yapmayı aklından bile geÖirmediği birtakım şeyler<br />

yapabileceğinden eminim... Hem uzağa gitmeye ne gerek var: bilmem biliyor musunuz,<br />

birbuÖuk yıl kadar Çnce su pansiyoncu kadının... neydi canım... şu... Zarnitsına'nın kızıyla<br />

evlenmeye kalkışarak beni nasıl şaşırtmış, sarsmış, nerdeyse Çlecek hale getirmişti!.."<br />

"Bu olayın ayrıntılarını biliyor musunuz?" diye sordu Avdotya Romanovna:<br />

"Sanıyor musunuz ki", diye Pulheriya Aleksandrovna heyecanla sÇzlerine devam etti, "benim<br />

o sırada dÇktÅğÅm gÇzyaşları, ricalarım, hastalığım, hatta ÅzÅntÅden Çlmem, yoksulluğumuz,<br />

onu kararından caydırabilirdi? Hayır! Kılı bile kıpırdamadan bÅtÅn engelleri aşıp geÖecekti.<br />

Yoksa... Yoksa bizi hiÖ mi sevmiyor?" ' •<br />

"Bana bu hikéyeden kendisi hiÖbir zaman sÇzetmedi..." Razumihin sÇzcÅkleri dikkatle<br />

seÖerek konuşuyordu: "Ama ben bayan Zarnitsına'dan bir şeyler duymuştum. Aslında o da<br />

pek Çyle konuşkan takımından değildir... Zaten duyduğum şeyler de bana oldukÖa tuhaf<br />

gÇrÅnmÅştÅ...<br />

"Nelerdi, Çrneğin, duyduklarınız?" soruyu hanımların ikisi birden sormuşlardı.<br />

262<br />

"Doğrusunu isterseniz, Çyle fazlaca Çnemli şeyler değil... Yalnız, Çğrendiğime gÇre bu<br />

evlenme işine kesin karar <strong>ve</strong>rilmiş, ancak kızın ÇlÅmÅ Åzerine gerÖekleşmemiş. Üte yandan<br />

Zarnit-sına da bu evliliğe karşıymış... Ayrıca, sÇylediklerine gÇre, kız gÅzel değilmiş, hatta<br />

Öirkinmiş... Sonra hastalıklı <strong>ve</strong>... <strong>ve</strong> tuhaf bir kızmış... Bununla birlikte, sanırım birtakım<br />

erdemleri vardı. Hatta kesinlikle olması gerekiyor, yoksa bu evlenme işini aÖıklayabilmek<br />

mÅmkÅn olmaz. àstelik kızın Öeyizi de yokmuş. GerÖi Rodya Öeyize falan Çnem yerenlerden


değildir ama... BÇyle konularda bir yargıya varabilmek doğrusu pek kolay değildir." Avdotya<br />

Romanovna kısaca:<br />

"Ben bu kızın erdemli bir kız olduğuna inanıyorum dedi." "Tanrı beni bağışlasın ama, ben o<br />

zaman kızın ÇlÅmÅne sevinmiştim" dedi Pulheriya Aleksandrovna: "GerÖi evlenselerdi<br />

hangisi hangisinin başını yerdi, orasını bilemiyorum..."<br />

Sonra Rodya ile Lujin arasında dÅn olanlar Åzerine yeniden Razumihin'e sorular sormaya<br />

başladı: dura dura, dikkatle konuşuyor, sÅrekli Dunya'ya bakıyordu, bu konunun kızın hoşuna<br />

gitmediği anlaşılıyordu. Rodya ile Lujin arasında geÖenlerin Pulheriya Akksandrovna'yı Öok<br />

ÅzdÅğÅ belli oluyordu. Razumihin her şeyi yeni baştan <strong>ve</strong> ayrıntılarıyla anlattı, ama bu kez<br />

kendi gÇrÅşÅnÅ de ekledi: Rodya'yı Pyotr PetroviÖ'e kasten hakaret etmekle suÖlayarak,<br />

hastalığının Çnemli bir ÇzÅr sayılmayacağını sÇyledi.<br />

"Zaten hastalığından Çnce de niyeti vardı buna" diye ekledi. "Ben de Çyle dÅşÅnÅyorum" dedi<br />

Pulheriya Aleksandrbvna perişan bir halde. Ama Razumihin'in, Pyotr PetroviÖ'ten bu kez<br />

dikkatli bir dille, hatta saygıyla sÇz etmesi onu Öok şaşırtmıştı. Avdotya Romanovna da<br />

şaşırmıştı bu duruma. "Demek Pyotr PetroviÖ iÖin bÇyle dÅşÅnÅyorsunuz?" diye sormaktan<br />

kendini alamadı Pulheriya Aleksandrovna.<br />

"Kızınızın mÅstakbel kocası Åzerine başka bir dÅşÅncem olamaz" dedi Razumihin kararlı bir<br />

tavırla <strong>ve</strong> heyecanla, "<strong>ve</strong> bunu yalnızca kaba bir nezaket duygusuyla da sÇylÅyor değilim. Ben<br />

bunu bÇyle sÇylÅyorum, ÖÅnkÅ... ÖÅnkÅ... neyse, sırf Avdotya Romanovna'nın onu kendi<br />

gÇnlÅyle seÖmiş olmasın-<br />

263<br />

dan dolayı bÇyle sÇylÅyorum. DÅn gece ona sÇvmeme gelince, bu... dÅn gece zilzurna sarhoş<br />

oluşumdan <strong>ve</strong> bir de... Öılgın ol-mamdandır... E<strong>ve</strong>t, bir Öılgındım dÅn gece, aklım başımda<br />

değildi, Öıldırmıştım... BugÅnse o halimden utanıyorum!.."<br />

Razumihin kıpkırmızı kesildi <strong>ve</strong> sustu. Avdotya Romanov-na'nın gÇzlerinde Çfke kıvılcımları<br />

parladı, ama bir şey sÇylemedi. Zaten Lujin'den sÇzetmeye başladıklarından beri ağzını aÖıp<br />

tek kelime sÇylememişti.<br />

Pulheriya Aleksandrovna ise, kızından yardım gÇremediği iÖin olacak, kararsızlık iÖindeydi.<br />

Sonunda, gÇzlerini kızından ayırmayarak, kekeleye kekeleye, kendisini Öok kaygılandıran bir<br />

durum olduğunu sÇyledi <strong>ve</strong>:<br />

"Biliyor musunuz Dmitriy ProkofiÖ..." diye başladı. "Ben Dmitriy ProkofiÖ'e herşeyi aÖıkÖa<br />

sÇyleyeceğim Dunyacığım?"<br />

Avdotya Romanovna ciddi bir tavırla:<br />

"Tabi, anneciğim", dedi.<br />

Acısını aÖmasına izin <strong>ve</strong>rilmesinden dolayı sanki sırtından bÅyÅk bir yÅk kalkmıştı Pulheriya<br />

Aleksandrovna'nın. äabuk Öabuk konuşarak:<br />

"Mesele şu", diye sÇze başladı. "DÅn, gelişimizi bildirdiğimiz Pyotr PetroviÖ'ten bu sabah<br />

erkenden bir pusula aldık. Bizi istasyonda kendisinin karşılayacağına sÇz <strong>ve</strong>rmişti. Oysa gele<br />

gele, bize yolu gÇstermek iÖin elinde bu pansiyonun adresi olan bir uşak geldi. Pyotr PetroviÖ<br />

uşağına, bu sabah bizi burada ziyaret edeceğini bildirmesini emretmiş. Bu sabah da,<br />

kendisinin yerine işte şu pusula geldi... En iyisi, alın siz kendiniz okuyun... Beni Öok<br />

kaygılandıran bir nokta var iÖinde... Bunun ne olduğunu, okuduğunuzda siz de<br />

anlayacaksınız... <strong>ve</strong>... lÅtfen bana dÅşÅncenizi apaÖık olarak sÇyleyin Dmitriy ProkofiÖ!<br />

äÅnkÅ Rod-ya'nın karakterim iÖimizde en iyi siz biliyorsunuz, bu nedenle de en sağlıklı<br />

ÇğÅdÅ sizden alabiliriz. Size şunu da sÇyleyeyim ki, DÅnya daha işin en başından kararını<br />

<strong>ve</strong>rmiş bulunuyor... Ama ben, doğrusu nasıl davranmam gerektiğini hélé bilemiyorum... Hep<br />

sizi bekledim..."<br />

Razumihin dÅnkÅ tarihi taşıyan pusulayı aÖtı <strong>ve</strong> şunları okudu:<br />

264<br />

"Sayın Bayan Pulheriya Aleksandrovna!


"Beklenmedik birtakım engeller yÑzÑnden sizi istasyonda karşılayamadığımı, sizi karşılaması<br />

iÅin becerikli bir adamımı yolladığımı bildirmekten şeref duyarım. Aynı şekilde, hem<br />

Yargıtay'da erteleyemeyeceğim işlerim olması, hem de sizin, oğlunuzla, Avdotya<br />

Romanovna'nın ise ağabeysiyle yapacağınız aile iÅi gÖrÑşmeye engel olmamak dÑşÑncesiyle<br />

yarın sabah da kendimi sizinle gÖrÑşmek şerefinden yoksun bırakıyorum. Sizi kaldığınız<br />

yerde ziyaret etmek <strong>ve</strong> size saygılarımı sunmak şerefini ancak yarın akşam saat tam sekizde<br />

duyabileceğim. Bu arada, yapacağımız gÖrÑşmede Rodion RomanoviÅ'in bulunmamasını<br />

Özellikle <strong>ve</strong> ısrarla rica etmek cesaretini gÖstereceğim. ÜÑnkÑ dÑn hastalığı dolayısıyla<br />

kendisini ziyarete gittiğimde bana ağır hakaretlerde bulundu. ãte yandan bilinen konuda size<br />

bazı zorunlu ayrıntıları aÅıklamak <strong>ve</strong> gÖrÑşÑnÑzÑ Öğrenmek dileğindeyim. Ricalarıma rağmen<br />

orada Rodion RomanoviÅ'le karşılaşırsam, hemen Åıkıp gitmek zorunda kalacağımı da size<br />

Önceden bildirmekle şeref duyarım. Bu durumda suÅu kendinizde aramanız gerekeceği tabidir.<br />

BÖyle bir varsayımdan sÖz etmemin nedeni, ziyaretim sırasında o kadar hasta gÖrÑnen Rodion<br />

RomanoviÅ'in birdenbire iyileşip sokağa Åıkabildiğine gÖre belki size de gelebileceğini<br />

dÑşÑnmemdir. ÜÑnkÑ bu duruma, bir araba altında kalarak ezilip Ölen bir sarhoşun evinde<br />

kendi gÖzlerimle tanık oldum. Oğlunuz, nasıl sağladığınızı Åok iyi bildiğim iÅirt beni<br />

fazlasıyla şaşırtan bir davranışla Ölen adamın uygunsuz yoldaki, kızına cenaze masrafı<br />

bahanesiyle yirmi beş rubleye varan bir para <strong>ve</strong>rdi. BÖylece, saygıdeğer Avdotya Romanovna/ya<br />

Özel saygılarımı sunar, sizin de candan:bağlılık duygularımı kabul buyurmanızı<br />

rica ederim.<br />

Sadık hizmetkârınız P. Lujin"<br />

Pulheriya Aleksandrovna, ağlamaklı:<br />

"Ne yapayım simdi ben, Dmitriy ProkofiÅ?" dedi. "Rodya'ya gelmemesini nasıl<br />

sÖyleyebilirim? O Rodya ki, dÑn bu işin bitti-<br />

265<br />

ğini Pyotr PetroviÅ'e bildirmemiz iÅin onca Ñstelemişti, şimdiyse onun buraya gelmemesi<br />

isteniyor! Eğer durumu Öğrenirse, inadına gelir. O zaman da... Ne yaparız o zaman?"<br />

"Avdotya Romanovna nasıl karar <strong>ve</strong>rdiyse, Öyle yapın!" dedi Razumihin; soruya Åabucak<br />

cevap <strong>ve</strong>rmişti, sakindi.<br />

"Tanrım! O ne diyor biliyor musunuz? Ne dediğini tanrı bilir; amacının ne olduğunu da<br />

aÅıklamıyor! Ne diyor biliyor musunuz? Rodya'nın da bu aksam saat sekizde buraya gelmesi<br />

hatta iyi bile olurmuş... Daha doğrusu, muhakkak gelmesi gerekiyormuş... Karşılaşmaları<br />

gerekliymiş ÅÑnkÑ... Oysa ben mektubu bile ona gÖstermek istemiyor, sizin de yardımınızla<br />

bir kurnazlık dÑşÑnÑp, onun buraya gelmemesini sağlamak istiyordum... ÜÑnkÑ Rodya Öyle<br />

sinirli ki... Hem ben bu Ölen sarhoştan da, onun kızından da, Rodya'nın bu kıza nasıl olup da<br />

para <strong>ve</strong>rdiğinden hiÅbir şey anlamadım. Ki o paralan..."<br />

Avdotya Romanovna annesinin sÖzÑnÑ tamamladı:<br />

"... siz ne bÑyÑk gÑÅlÑklerle sağlamıştınız anneciğim!"<br />

"DÑn hiÅ kendinde değildi", dedi Razumihin dÑşÑnceli dÑşÑnceli. "DÑn bir restoranda neler<br />

yaptığını bir bilseydiniz... GerÅi akıllıca şeylerdi ama... Hımm! ãlmÑş birinden <strong>ve</strong> onun<br />

kızından dÑn e<strong>ve</strong> dÖnerken bana da sÖz etti, ama ben anlatıkla-rından bir kelime bile<br />

anlamadım... Zaten dÑn ben de..."<br />

Avdotya Romanovna:<br />

"Anneciğim, en iyisi biz şimdi oraya gidelim", dedi. "İnanın bana, ne yapacağımızı orada<br />

hemencecik kararlaştırabileceğiz..." åzerindeki giysilerle mÑthiş Åelişen, Venedik işi incecik<br />

bir kordonla boynuna asılı, mineli altın saatine .bir gÖzattı. "Aman tanrım! åstelik de saat onu<br />

geÅiyor..."<br />

Avdotya Romanovna'nın saati Åok gÑzeldi. Razumihin "Nişanlısının armağanı" diye dÑşÑndÑ.<br />

"E<strong>ve</strong>t, gidelim Dunyacığım, gidelim..." diye sÖylendi Pulheri-ya Aleksandrovna; korkulu bir<br />

telaş iÅindeydi. "DÑn olup bitenlerden sonra kendisine alındığımızı sanacaktır... Ah, Tanrım!"


Pulheriya Aleksandrovna bir yandan bunları sÇylerken, bir yandan da telaşlı telaşlı<br />

omuzlarına bir atkı atmış, şapkasını<br />

266<br />

giymişti. DÅnya da giyinmişti. Kızın eldi<strong>ve</strong>nlermdeki delikleri farketti Razumihin.<br />

àzerlerindeki yoksul kılıkları, kendilerine yakıştırmayı bilenlerde hep olduğu gibi, bu iki<br />

kadının da yoksul giysileri onlara Çzel bir soyluluk <strong>ve</strong>riyordu. Razumihin Du-neÖka'ya derin<br />

tir saygı ile bakıyor, ona yol arkadaşlığı edeceği iÖin gururlanıyordu. Bir yandan da,<br />

"Hapishanede Öoraplarını yamayan kraliÖe*", diye dÅşÅnÅyordu, "herhalde en gÇrkemli taÖ<br />

giyme tÇrenlerinde olduğunca, hatta belki de bundan da fazla kraliÖeye benziyordu".<br />

Bu sırada Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Aman Tanrım!" diye haykırdı. "Bir gÅn gelip de oğlumla, canım Rodyamla karşılaşmaktan<br />

bÇylesine korkacağım hiÖ aklıma gelir miydi?" Razumihin'e ÅrkekÖe bakarak ekledi. "Korkuyorum,<br />

Dmitriy ProkofiÖ!"<br />

DÅnya annesini Çperek:<br />

"Korkmayın anneciğim", dedi, "ona inanın. Ben inanıyorum."<br />

"Ah, Tanrım! Ben de inanmıyorum, ama işte bÅtÅn gece uyuyamadım!"<br />

Hep birlikte Öıktılar.<br />

"Biliyor musun DuneÖka", dedi Pulheriya Aleksandrovna, sokağa Öıktıklarında, "dÅn gece<br />

sabaha karşı şÇyle iÖim geÖi<strong>ve</strong>r-miş, rÅyamda rahmetli Marfa Petrovna'yı gÇrmeyeyim mi?..<br />

Baştan ayağa beyazlar iÖindeydi... Yanıma yaklaşıp elimden tuttu, bir yandan da sert sert<br />

başını sallıyordu, sanki ayıplıyor gibiydi beni... Bilmem ki iyiye mi yormalı? Ah, Dmitriy<br />

ProkofiÖ, siz tabi bilmiyorsunuz: Marfa Petrovna ÇldÅ!"<br />

"Hayır, bilmiyorum. Hangi Marfa Petrovna bu?"<br />

"Apansız olu<strong>ve</strong>rdi! Ve dÅşÅnÅn ki..."<br />

"Sonra, anneciğim", diye DÅnya girdi sÇze, "Dmitriy ProkofiÖ, Marfa Petrovna'nın kim<br />

olduğunu bile bilmiyor..."<br />

"Ah, bilmiyor musunuz? Bense sizin her şeyi bildiğinizi sanıyordum. Bağışlayın, Dmitriy<br />

ProkofiÖ, bugÅnlerde aklım karmakarışık... Ne bileyim, sizi Tanrı kayrağı gibi gÇrdÅğÅm iÖin,<br />

her şeyi bildiğinizi dÅşÅnÅyordum. Sizi bizden biri sayıyorum...<br />

Fransı? ihtilali sırasında XVI. Lui'nin karısı Marie Antoinette. (äev.)<br />

267<br />

BÇyle sÇylediğim iÖin sakın gÅ<strong>ve</strong>nmeyin. Ah, aman Tanrım! Sağ elinize ne olmuş Çyle? Bir<br />

yere mi Öarptınız?"<br />

Mutluluktan uÖan Razumihin:<br />

"E<strong>ve</strong>t", dedi, "bir yere Öarptım."<br />

"Ben bazen iÖimdekileri olduğu gibi sÇyleyi<strong>ve</strong>ririm. DÅnya dÅzeltir beni... Ama, Yarabbi,<br />

oturduğu yer ne biÖim Çyle! Acaba uyandı mı? Ve şu... ev sahibi olacak kadın, orayı odadan<br />

mı sayıyor? Bakın, siz onun yÅreğindekileri aÖığa vurmayı sevmediğini sÇylemiştiniz, o<br />

zaman ben acaba gÇsterdiğim bu zayıflıklarla onu bıktırır mıyım? Bir akıl <strong>ve</strong>rin bana Dmitriy<br />

ProkofiÖ... Nasıl davranayım ona karşı? Biliyor musunuz, sanki kendimde değil gibiyim..."<br />

"Suratını buruşturduğunu gÇrdÅğÅnÅzde artık ona fazla şey sormayın. Hele sağlığı ile ilgili<br />

sorulardan Çzellikle kaÖının: hiÖ sevmez."<br />

"Ah, Dmitriy ProkofiÖ, ne zormuş ana olmak! İşte şu birkaÖ merdi<strong>ve</strong>ni de Öıktık mı, tamam...<br />

Ah, ne kÇtÅ bir merdi<strong>ve</strong>n bu bÇyle!"<br />

DÅnya annesini okşayarak:<br />

"Anneciğim, yÅzÅnÅz sapsarı", dedi, "durup soluklanın biraz, yatışın şÇyle..." Sonra gÇzleri<br />

pırıl pırıl, ekledi: "Sizi gÇrdÅğÅ iÖin mutlu olması gerek, oysa siz oturmuş kendinize eziyet<br />

ediyorsunuz."<br />

Razumihin:<br />

"Durun da ben Çnden gidip, uyanmış mı, bir bakayım" dedi.


Kadınlar Çnden giden Razumihin'in ardı sıra merdi<strong>ve</strong>nleri Öıkmaya devam ettiler. DÇrdÅncÅ<br />

katta ev sahibi kadının kapısı hizasına geldiklerinde, kapının hafif aralık olduğunu <strong>ve</strong><br />

karanlığın iÖinden iki keskin gÇzÅn kendilerini gÇzetlediğini farketti-ler. Bakışları<br />

karşılaşınca, kapı Çyle bir gÅrÅltÅyle kapandı ki, Pulheriya Aleksandrovna korkudan az kalsın<br />

bir Öığlık atacaktı.<br />

III<br />

Gelenleri karşılayan Zosimov neşeyle bağırdı. "İyi, gayet iyi kendisi!"<br />

268<br />

On dakika Çnce gelmişti o da, divanda dÅnkÅ yerinde oturuyordu. Kendisinde nicedir<br />

gÇrÅlmeyen bir biÖimde Çzenle yıkanıp giyinmiş <strong>ve</strong> saÖlarını taramış olan Raskolnikov da<br />

karşı kÇşede oturuyordu. Oda bir anda dolu<strong>ve</strong>rmişti, ama Nastasya bir kolayını bulup<br />

ziyaretÖilerin ardısıra iÖeri girmiş <strong>ve</strong> konuşulanları dinlemeye koyulmuştu.<br />

Raskolnikov gerÖekten de, hele dÅne gÇre iyice sayılırdı. Yalnız yÅzÅ sapsarı, solgun <strong>ve</strong><br />

asıktı. Dış gÇrÅnÅşÅyle bir yaralıyı, ya da mÅthiş acı Öeken bir adamı andırıyordu: kaşları<br />

Öatılmış, dudakları bÅzÅlmÅş, bakışları ateşliydi. Az <strong>ve</strong> isteksiz konuşuyordu; konuşurken<br />

bÅyÅk caba harcıyormuş ya da bir Çdevi yerine getiriyÇrmÅş gibi bir hali vardı; arada bir<br />

hareketlerinde tedirginlik gÇze Öarpıyordu.<br />

Parmağında ağrılı bir Öıban Öıkmış, ya da kolu ağrıyor, ya da buna benzer durumda bulunan<br />

birine bÅsbÅtÅn benzemesi iÖin, kolunda sargısı, ya da parmağında yakısı eksikti.<br />

Yine de annesiyle kız kardeşi iÖeri girince, solgun <strong>ve</strong> asık yÅzÅ bir an iÖin bir ışıkla<br />

aydınlandı; ama bu, yÅzÅnÅn az Çnceki hÅzÅnlÅ dalgınlığına, yoğun bir acı anlatımı<br />

eklemekten başka bir işe yaramadı. YÅzÅnÅ aydınlatan ışık Öabucak sÇndÅ, ama acı anlatımı<br />

kaldı. Ve hastasını, mesleğe yeni başlamış genÖ bir hekim ilgisiyle inecelemekte olan<br />

Zosimov, yakınlarının gelişiyle onda sevinÖ yerine, bir iki saat kadar sÅrecek olan<br />

kaÖınamayacağı bir işkenceye dayanma kararlılığı gÇrdÅ <strong>ve</strong> buna şaştı. Zosimov yine,<br />

konuşmalar boyunca hemen her sÇzÅn, hastasının yaralarından birine dokunarak onu nasıl<br />

deştiğini de gÇrdÅ. Üte yandan bir gÅn Çnce en kÅÖÅk bir sÇzden nerdeyse cinleri tepesine<br />

Öıkan dÅnkÅ monomanın, kendini tutabilme <strong>ve</strong> duygularını gizleyebilme başarısına da şaştı.<br />

Raskolnikov annesiyle kız kardeşini gÅleryÅzle kucaklayıp<br />

Çperken:<br />

"E<strong>ve</strong>t" dedi, "hemen hemen tÅmÅyle iyileştiğimi şimdi kendim de gÇrÅyorum." Pulheriya<br />

Aleksandrovna'nın yÅzÅ hemen sevinÖle ışıdı. Raskolnikov, Razumihin'e dÇndÅ, elini dostÖa<br />

sıkarken "Ve bunu dÅnkÅ havamda sÇylemiyorum", diye ekledi.<br />

269<br />

Hastası ile aralarındaki konuşma on dakikada biti<strong>ve</strong>rdiği iÖin konukların gelişine Öok sevinen<br />

Zosimov:<br />

"BugÅn ben de Öok şaştım ona", diye sÇze başladı. "BÇyle giderse ÅÖ dÇrt gÅne kalmaz<br />

tÅmÅyle eski halini... yani bir ay Çnceki hatta iki ay... belki de ÅÖ ay Çnceki halini bulacak.<br />

Aslında, bu Öok zaman Çnce başlamış <strong>ve</strong> iÖten iÖe gelişmiş bir durum olsa gerek, Çyle değil<br />

mi?" Zosimov onu, kızdırmaktan hélé Öekini-yormuş gibi ihtiyatlı bir gÅlÅmseyişle ekledi.<br />

"Kabul edin ki bu iste kabahatli olan belki de sizsiniz?"<br />

Raskolnikov soğuk bir tavırla:<br />

"äok mÅmkÅn!" dedi.<br />

Cesareti artan Zosimov:<br />

"Bunu sÇylemekten amacım şu:" diye devam etti. "TÅmÅyle iyileşmeniz sizin kendi elinizde<br />

olan bir şey. Sizinle konuşabil-menin mÅmkÅn olduğu su anda, hastalığınızı yaratan etkenleri,<br />

yani hastalığınızın kÇkÅnÅ yok etmeniz gerektiğini kabul etmenizi isterdim. BÇyle yaparsanız,<br />

iyileşebilirsiniz, yoksa durumunuz daha da kÇtÅleşebilir. Hastalığınızı yaratan ilk etkenlerin<br />

neler olduğunu ben bilmiyorum, ama siz herhalde biliyorsunuzdur? Siz akıllı bir insansınız <strong>ve</strong><br />

sanırım kendinizi gÇzlemlemişsinizdir. Kanımca hastalığınızın başlangıcı, Åni<strong>ve</strong>rsiteden


ayrıldığınız gÅnlere denk dÅşÅyor. Boş durmanız hiÖ doğru değil/bunun iÖindir ki, Öalışmanız<br />

<strong>ve</strong> kendiniz iÖin kesin bir amaÖ belirlemeniz sizin iÖin Öok yararlı olacaktır."<br />

"äok haklısınız! Yakında okula kaydımı yeniden yaptıracağım, o zaman her şey yoluna<br />

girecektir."<br />

Biraz da kadınları etkilemek iÖin akıllıca ÇğÅtlere girişen Zosimov, sÇzleri bitip de<br />

Raskolnikov'un yÅzÅne bakınca, doğrusu biraz şaşırdı: ÖÅnkÅ delikanlının yÅzÅnde apaÖık<br />

alaycı bir anlatım vardı. Ama bu bir an sÅrdÅ. Pulheriya Aleksandrovna, Zosimov'a Çzellikle<br />

de dÅn gece otele kadar gelip kendilerini ziyaret edişinden dolayı teşekkÅre koyulmuştu.<br />

"Nasıl?" diye sordu Raskolnikov telaşlı. "Zosimov gece de mi geldi size? Demek yolculuğun<br />

Åzerine siz de uyamadınız?"<br />

"Ah, Rodya, bunların hepsi saat ikiye kadar olup bitti. Dun-ya'yla evde de ikiden Çnce<br />

yattığımız olmaz..."<br />

270<br />

Raskolnikov birden kaslarını Öatıp, başını Çne eğerek:<br />

"Ona nasıl teşekkÅr edeceğimi doğrusu ben de bilemiyorum" dedi. "Para konusunu bir yana<br />

bırakalım." Zosimov'a dÇndÅ. "Bundan sÇz ettiğim iÖin beni bağışlamanızı rica ederim.,, ama<br />

sizin Çzel ilginize nasıl hak kazandığımı da doğrusu bilmiyorum. Yani anlayamıyorum... <strong>ve</strong>...<br />

<strong>ve</strong> bu benim ağrıma da gidiyor, ÖÅnkÅ anlaşılmaz bir durum bu: size dÅşÅncelerimi aÖıkÖa<br />

sÇylÅyorum..."<br />

Zosimov zoraki bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Sinirlenmeyin canım", dedi, "varsayın ki siz benim ilk has-tamsınız; bizde mesleğe yeni<br />

başlayanlar ilk hastalarını Çz Öo-cuklarıymış gibi se<strong>ve</strong>rler, hatta kimileri bunlara aşık bile olun<br />

Bana gelince, doğrusu hasta yÇnÅnden pek zengin sayılmam."<br />

Raskolnikov, Razumihin'i gÇstererek:<br />

"Benden hakaret <strong>ve</strong> angaryadan başka hiÖbir şey gÇrmeyen şu adamdan ise hiÖ sÇz<br />

etmiyorum!"<br />

"Amma atıyor ha!" diye bağırdı Razumihin. "Bakıyorum bugÅn pek duygulusun!"<br />

Sezgisi biraz daha kuv<strong>ve</strong>tli olsaydı, Razumihin, ortada duygululuk değil, hatta tam tersi bir<br />

durum olduğunu gÇrecekti. Avdotya Romanovna'nın ise gÇzÅnden kaÖmamıştı bu durum.<br />

Kardeşini bÅyÅk bir dikkatle <strong>ve</strong> kaygıyla izliyordu.<br />

Raskolnikov sabahtan beri ezberlemeye Öalıştığı bir dersi tekrarlar gibi:<br />

"Size gelince anneciğim", dedi, "sizden sÇz etmeye hele hiÖ cesaretim yok! DÅn burada benim<br />

dÇnÅşÅmÅ beklerken Öektiği-niz acıları ancak bugÅn birazcık olsun anlayabildim."<br />

Raskolnikov bunları sÇyledikten sonra, birden gÅlÅmseyerek, ama hiÖbir şey sÇylemeden<br />

ellerini kız kardeşine uzattı. Ama bu kez gÅlÅmsemesinde sahtelikten uzak bir duygu<br />

ışıldıyordu. DÅnya, mutlu, minnettar, sevinÖ iÖinde ağabeysinin ellerini tuttu, sımsı-cak sıktı.<br />

DÅnkÅ tartışmadan yana ilk kez sesleniyordu ağabeyi kendisine. İki kardeşin bu sÇzsÅz <strong>ve</strong><br />

kesin barışmasını gÇren annenin yÅzÅ sevinÖ <strong>ve</strong> mutlulukla parladı.<br />

Her şeyi hemen bÅyÅten Razumihin, sandalyesi Åzerinde Öevik bir dÇnÅş yaparak:<br />

271<br />

"İşte ben onu bu yÅzden se<strong>ve</strong>rim", dedi, "bÇyle davranışları vardır onun!..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna da kendi kendine, "Ne gÅzel yapar bÇyle şeyleri!" diye dÅşÅndÅ.<br />

"Ne soylu coşkunlukları var! Nasıl da incelikle <strong>ve</strong> kolayca ÖÇzÅmleyi<strong>ve</strong>rdi kız kardeşi ile<br />

arasındaki anlaşmazlığı! Tam zamanında elini uzatıp iÖtenlikle bakı<strong>ve</strong>rmesi yetti... Hem<br />

gÇzleri ne gÅzel Çyle, bÅtÅn yÅzÅ ne gÅzel!.. Hatta, bir bakıma Dunya'dan bile gÅzel! Ama,<br />

Yarabbi, ÅstÅndekiler ne Çyle! Elbise diye giydiği şu şeylere bak! Afanasiy İvanoviÖ'in Öırağı<br />

Vasya'nın bile ÅstÅ bası ondan daha dÅzgÅndÅr! Ah, onu nasıl kucaklamak, sarılıp ağlamak<br />

istiyorum... Ama korkuyorum... Korkuyorum... Üyle bir hali var ki... Oysa nasıl da se<strong>ve</strong>cen<br />

konuşuyor, ama ben korkuyorum! Peki, ama niÖin korkuyorum ben bÇyle?"<br />

Pulheriya Aleksandrovna dÅşÅncelerine burada ara <strong>ve</strong>rip:


"Ah, Rodyacığım", dedi "DuneÖka ile dÅn gece ne kadar mutsuz olduğumuzu bilemezsin!<br />

Şimdi artık her şey geÖip gittiğine <strong>ve</strong> yeniden mutlu olduğumuza gÇre, anlatabilirim. DÅşÅn<br />

ki, daha trenden iner inmez seni kucaklayabilmek iÖin doğruca buraya koşup geliyoruz,<br />

derken o kadına, bak kendisi de bura-daymış! GÅnaydın Nastasya!... Demez mi ki, ateşler<br />

iÖinde yatıp dururken, doktordan habersiz kalkıp sokağa Öıkmışsın!.. Sayıklamak bir<br />

durumdaymışsın <strong>ve</strong> seni aramaya gitmişler... Ne hale geldiğimizi var dÅşÅn! Aklına hemen<br />

teğmen PotanÖikov'un o tÅyler Årpertici ÇlÅmÅ geldi. Sen onu hatırlamazsın Rodya, babanın<br />

bir arkadaşıydı. O da tıpkı senin gibi ateşler iÖinde yatarken evden kaÖmış <strong>ve</strong> bir kuyuya<br />

dÅşmÅştÅ. Ancak ertesi gÅn Öıkarabildilerdi kendisini kuyudan... Bize gelince, kuşkusuz olayı<br />

biraz bÅyÅttÅk. Hemen Pyotr PetroviÖ! bulup, hiÖ değilse onun yardımıyla... äÅnkÅ biz burada<br />

yapayalnızız Rodya, kimsemiz yok..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna bu sÇzleri acıklı bir sesle sÇylemiş, ama sonra hemen susmuştu.<br />

Susmuştu, ÖÅnkÅ "hepsi yeniden mutlu olmuşlardı" ama yine de Pyotr PetroviÖ'ten sÇz etmek<br />

hélé oldukÖa tehlikeli sayılırdı... Bunu hatırlamıştı.<br />

272<br />

"E<strong>ve</strong>t... E<strong>ve</strong>t... bÅtÅn bunlar, kuşkusuz Öok can sıkıcı şeyler..." diye mırıldandı Raskolnikov,<br />

ama Çylesine dalgın <strong>ve</strong> kendinde değil gibiydi ki bunları sÇylerken. DuneÖka şaşkın şaşkın<br />

baka-kalmıştı. Sonra gÅÖlÅkle hatırlamaya Öalışıyormuş gibi devam etti. Ve bir de şey..."<br />

lÅtfen anneciğim, <strong>ve</strong> sen DuneÖka, bu sabah size gelmek istemediğimi, sizin buraya germenizi<br />

beklediğimi<br />

sanmayın."<br />

"Ne diyorsun sen Rodya?" diye bağırdı Pulheriya Aleksandrovna; o da şaşırmıştı.<br />

"Sanki bir gÇrev yerine getirir gibi konuşuyor bizimle" diye dÅşÅndÅ DÅnya", barışması da,<br />

ÇzÅr dilemesi de, bir gÇrevi, yerine getirir gibi... ya da bir dersi tekrarlıyor sanki..."<br />

"Kalkar kalkmaz size gelmek istiyordum, ama şu gÇmlek... DÅn Nastasya'ya gÇmleğimdeki<br />

kanı yıkamasını sÇylemeyi unutmuşum... Bu yÅzden ancak şimdi giyinebildim." Pulheriya<br />

Aleksandrovna telaşlanarak: "Kan mı? Ne kanı?" diye sordu.<br />

"Telaşlanmayın, Çnemli bir şey değil. DÅn akşam sayıklayarak, kendimi bilmez bir halde<br />

dolaşırken, araba altında ezilmiş bir adama rastladım... Bir memur..."<br />

"Kendini bilmez bir halde mi..?" diye Razumihin onun sÇzÅnÅ kesti. "Ama her şeyi<br />

hatırlıyorsun..?"<br />

Raskolnikov bu soruya Çzel bir dikkatle cevap <strong>ve</strong>rdi: "Doğru... En ince ayrıntılarına kadar<br />

hatırlıyorum hem de... Ama oraya niÖin gittiğimi, bir davranışta niÖin bulunduğumu, bir sÇzÅ<br />

niÖin sÇylediğimi hatırlayamıyorum, nedenlerini aÖıklayamıyorum. .."<br />

"Bu Öok bilinen bir durumdur" diye Zosimov léfa karıştı. "Hareketlerin yerine getirilişi<br />

sayılacak ustalıkta, hatta kurnazlıktadır, ama hareketlerin yÇnetimi Öeşitli hastalıklı<br />

duygulardan kaynaklanır. DÅşe benzer bir durum yani..."<br />

"Beni deli sayması belki de benim iÖin daha iyi..." diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

DÅnya, Zosimov'a kaygıyla bakarak:<br />

"Ama sağlıklı olanların da bÇylesi davranışları yok mu?" dedi.<br />

273<br />

"Olmaz olur mu? Bu anlamda hepimiz bir parÖa deliyizdir. Şu kÅÖÅk farkla ki, "hastalar"<br />

bizden biraz daha delidirler. Burada bu kÅÖÅk noktanın altını Öizmek gerekir. Kusursuz<br />

insanlara gelince, doğrusu bunlar hemen hemen yok gibidir. Onbinde, belki de yÅzbinde bir<br />

rastlanır bÇylelerine, Åstelik de oldukÖa zayıf Çrnekler olarak..."<br />

Pek sevdiği konuda ge<strong>ve</strong>zeliğe başlayan Zosimov'un ağzından kaÖırı<strong>ve</strong>rdiği "deli" sÇzcÅğÅ<br />

herkesin yÅzÅnÅn buruşmasına yol aÖmıştı. Raskolnikov'sa dudaklarında hafif bir<br />

gÅlÅmsemeyle bÅtÅn bunlara aldırmıyormuş gibi dalgın dalgın oturuyordu. GerÖekte, bir<br />

şeyler dÅşÅnmekteydi.<br />

"Peki, şu ezilen adam ne oldu?" diye bağırdı Razumihin. "SÇzÅnÅ kestim, yarım kaldı!"


"Efendim?" dedi Raskolnikov uykudan uyanır gibi. "Ha... e<strong>ve</strong>t... Evine taşınmasına yardım<br />

ederken ÅstÅm başım kan iÖinde kaldı... Bu arada, anneciğim, dÅn akşam bağışlanmaz bir şey<br />

yaptım! GerÖekten hiÖ kendimde değildim... DÅn... bana gÇnderdiğiniz paranın hepsini... onun<br />

karısına <strong>ve</strong>rdim... Cenaze masrafları iÖin... Dul kaldı... <strong>ve</strong>remli... acınası bir durumda... ÅÖ<br />

kÅÖÅk yetim... aÖlar... ey tamtakır... Bir de kızları var... Durumlarını gÇrseydiniz, belki siz de<br />

<strong>ve</strong>rirdiniz... Yine de, Çzellikle de bu parayı nasıl sağladığınızı bildiğime gÇre, bÇyle<br />

davranmaya hiÖ hakkım olmadığını itiraf ederim. Bir insanın yardıma kalkışması iÖin ilkin<br />

buna hakkı olması gerek. Yoksa, "Cre<strong>ve</strong>z, chiens, si vous n'etes pas contets!"* GÅlÅmsedi.<br />

"Üyle değil mi, DÅnya?"<br />

"Hayır", dedi DÅnya kesin bir tavırla, "hiÖ de Çyle değil!"<br />

"Sen de mi!?.. Kasten bÇyle sÇylÅyorsun!" Kardeşinin yÅzÅne neredeyse nefretle bakıyor,<br />

alayla gÅlÅmsÅyordu. "Aklıma gelmeliydi!... Doğrusu, ÇvÅlmeye değer, hem senin iÖin belki<br />

de daha iyi... İnsan bazen Çyle bir sınıra gelir ki, onu aşamaz, mutsuz olur; aşar, bu kez belki<br />

daha mutsuz olur...! Hem bÅtÅn bunlar Öok saÖma şeyler!.." Elinde olmadan coşup biraz fazla<br />

ileri gittiğini dÅşÅnerek sinirli sinirli ekledi. "Ben, sadece, anneciğim, beni bağışlamanızı<br />

dilemek istemiştim..." Kesik kesik konuşarak <strong>ve</strong> sertÖe bitirdi sÇzlerini.<br />

* (Aslında da Fransızca) "Hoşnut değilseniz, geberin, kÇpekler!" (äev.) 274.<br />

Annesi sevinmişti:<br />

"Tamam. Rodya! Senin yaptığın her şeyin doğru <strong>ve</strong> gÅzel olduğuna inanırım ben!"<br />

Raskolnikov'un dudakları tuhaf bir gÅlÅmsemeyle Öarpıldı:<br />

"Hayır, inanmayın!"<br />

Bir sessizlik oldu. BÅtÅn bu konuşmalarda, bu sessizlikte, bu barışmada, hatta bu ÇzÅr<br />

dilemede gergin bir şeyler vardı; herkes duyuyordu bunu.<br />

GÇzucuyla annesine <strong>ve</strong> kızkardeşine bakan Raskolnikov "Sanki korkuyorlar benden" diye<br />

dÅşÅndÅ. GerÖekten de suskunluk uzadıkÖa Pulheriya Aleksandrovna'nın Årkekliği artıyordu.<br />

, "Yokluklarında sanki seviyordum onları..." diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

Pulheriya Aleksandrovna birden yerinden fırlayarak:<br />

"Biliyor musun, Rodya", dedi, "Marfa Petrovna ÇldÅ..!"<br />

"Hangi Marfa Petrovna?"<br />

"Canım, Marfa Petrovna... SvidrigaylovaL Hani yazmıştım sana mektubumda..."<br />

"Ha... e<strong>ve</strong>t... hatırlıyorum... Demek ÇldÅ? GerÖekten mi?" Uykudan uyanır gibiydi<br />

Raskolnikov, birden canlanmıştı. "Neden ÇldÅ?"<br />

Pulheriya Aleksandrovna oğlunun gÇsterdiği ilgiden cesaretlenmişti; Öabuk Öabuk:<br />

"DÅşÅnsene..." dedi. "Birdenbire olu<strong>ve</strong>rdi. Hem de tam sana mektup yazdığım gÅn... Hatta<br />

tam mektubu yazdığım sırada... DÅşÅnsene... Sanırım o korkunÖ adam neden olmuş<br />

ÇlÅmÅne... KÇtÅ dÇvmÅş kadını!"<br />

Raskolnikov, Dunya'ya dÇnerek:<br />

"Hep bÇyle miydi yaşamları?" diye sordu.<br />

"Hayır, tam tersine. Karısına karşı her zaman sabırlı, hatta se<strong>ve</strong>cendi. äoğu zaman karısının<br />

kaprislerini tam bir hoşgÇrÅyle karsılardı. Yedi yıl boyunca bu bÇyle sÅrdÅ... Derken işte<br />

birden sabrı tÅkeni<strong>ve</strong>rmis..."<br />

275<br />

"Yedi yıl dayanabildiğine gÇre demek ki pek de Çyle korkunÖ bir adam değilmiş! DuneÖka,<br />

sanırım sen adamı haksız bulmuyorsun?"<br />

DuneÖka nerdeyse titreyerek:<br />

"Hayır, hayır!" dedi. "KorkunÖ biri o. Ondan daha korkuncunu dÅşÅnemem bile... Sonra<br />

kaslarını Öattı <strong>ve</strong> dÅşÅnceye daldı." "Olay sabahleyin olmuş" diye Pulheriya Aleksandrovna<br />

yine Öabuk Öabuk sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Olaydan sonra, Çğle yemeğini yer yemez, kente gitmek<br />

iÖin arabayı koşmalarını emretmiş... äÅnkÅ bÇylesi durumlarda hep kente gitmek gibi bir<br />

alışkanlığı varmış. SÇylediklerine gÇre, yemeğini bÅyÅk bir iştahla yemiş..."


"DÇvÅlmÅş olmasına rağmen mi?"<br />

"..Hep bÇyle yaparmış... Yemeğini yer yemez, kente geÖ kalmamak iÖin doğruca yıkanmaya<br />

gitmiş... Biliyor musun, belki de, yıkanarak kendini tedavi ediyordu..? Bir su kaynağı vardır<br />

onların orda, o da her gÅn bu kaynakta yıkanırmış... Ama o gÅn daha suya girer girmez, kalp<br />

krizinden olu<strong>ve</strong>rmiş!"<br />

Zosimov: . "Elbette!" dedi.<br />

"äok mu dÇvmÅş kocası?"<br />

"Farkeder mi?" dedi DÅnya.<br />

Raskolnikov sinirli sinirli:<br />

"Hımm! Ne diye aÖtınız bu saÖma konuyu anneciğim!" diye sÇylendi.<br />

"Ama, canım, ne konuşacağımı bilmiyorum ki!" sÇzleri dÇkÅldÅ Pulheriya Aleksandrovna'nın<br />

ağzından.<br />

Raskolnikov Öarpık bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Ne o" dedi, "yoksa korkuyor musunuz benden?"<br />

DÅnya doğruca kardeşinin gÇzlerinin iÖine bakarak:<br />

"Bak işte bu doğru!" dedi. "Annem merdi<strong>ve</strong>nleri Öıkarken, korkusundan haÖ bile Öıkardı."<br />

Raskolnikov'un yÅzÅ kramp girmiş gibi Öarpıldı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna telaşla atıldı:<br />

"Ah, DÅnya, ne oluyorsun! LÅtfen gÅcenme, Rodya... DÅnya, niÖin bÇyle konuşuyorsun!<br />

E<strong>ve</strong>t, ben, gerÖekten de buraya gelirken, yol boyunca trende hep kavuşmamızı, neler konuşup<br />

sÇyleşeceğimizi dÅşledim dtırdum... Ve Çyle mutluydum ki, yol nasıl tÅkendi, farkına bile<br />

varmadım! Ah, ne yapıyorum ben! Ben şimdi de mutluyum... Hayır DÅnya, yanılıyorsun!<br />

Sana kavuştuğum, seni gÇrdÅğÅm iÖin Çylesine mutluyum ki, Rodya..."<br />

"Yeter anne!" dedi Raskolnikov heyecanla. YÅzÅne bakmadan annesinin elini sıktı. "Daha<br />

oturup konuşacak bol zaman var ÇnÅmÅzde."<br />

Bunları sÇyledikten sonra birden şaşırdı, sapsarı kesildi: yine o bir sÅre Çnceki korkunÖ duygu<br />

ÇlÅmcÅl soğukluğuyla gelip .ÖÇkmÅştÅ iÖine; şu anda korkunÖ bir yalan sÇylediğini, oturup<br />

bol bol konuşmak şÇyle dursun, hiÖ kimseyle hiÖbir zaman hiÖbir şey konuşamayacağını<br />

anlamıştı. Üylesine acı <strong>ve</strong>rici bir dÅşÅnceydi ki bu, etkisi Çylesine gÅÖlÅydÅ ki, bir an kendini,<br />

her şeyi unuttu, yerinden kalkıp kimseye bakmadan odadan dışarı Öıktı.<br />

Razumihin onu kolundan yakalayarak:<br />

"Ne oluyorsun?" diye bağırdı.<br />

Raskolnikov yeniden iÖire girdi, yerine oturdu, sessizce Öevresine bakınmaya başladı, herkes<br />

kendisini şaşkınlıkla sÅzÅyordu.<br />

Birden, hiÖ kimsenin beklemediği bir anda:<br />

"Ne can sıkıcı insanlarsınız!" diye bağırdı. "Bir şeyler sÇyle-senize! Ne diye bÇyle oturup<br />

duruyorsunuz! Hadi/sÇyleyin bir-şeyler! Bir şeyler konuşalım... Toplanıp bir araya geldik,<br />

ama susuyoruz... Hadi, bir şeyler..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna Åst Åste haÖ Öıkararak:<br />

"Tanrıya şÅkÅr!" dedi. "Yine dÅn geceki hallerine girecek sanmıştım..."<br />

Avdotya Romanovna kuşkulu kuşkulu:<br />

"Neyin var Rodya?" diye sordu.<br />

"HiÖbir şey..." Birden gÅlÅmsedi. "Aklıma birşey geldi de..."<br />

Zosimov divandan kalkarak:<br />

276<br />

277<br />

"Eh, madem hiÖbir stey, Çyleyse iyi... Ben de sanmıştım ki..." diye mırıldandı. "Neyse, benim<br />

artık gitmem gerek... Belki yine uğrarım... Tabii eğer yerinde bulabilirsem..."<br />

Odadakileri selamlayarak Öıktı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna:


"Ne iyi adam!" diye mırıldandı.<br />

Raskolnikov birden:<br />

"E<strong>ve</strong>t, Öok iyi, bilgili, akıllı, olağanÅstÅ bir adam...." dedi. O ana dek onda gÇrÅlmemiş bir<br />

canlılıkla, Öabuk Öabuk konuşuyordu. Kendisiyle hastalanmazdan Çnce de karşılaşmıştım, ama<br />

nerede olduğunu hatırlayamıyorum... Herhalde bir yerlerde... Bakın bu da iyi bir adamdır!<br />

"Başıyla Razumihin'! gÇsterdi, sonra Dunya'ya dÇnerek." Nasıl, DÅnya, hoşuna gidiyor mu<br />

Razumihin?" diye sordu <strong>ve</strong> birden gÅlmeye başladı.<br />

"E<strong>ve</strong>t, Öok", dedi DÅnya.<br />

MÅthiş utanan <strong>ve</strong> kıpkırmızı kesilen Razumihin:<br />

"Of, amma saÖma adamsın ha!" dedi <strong>ve</strong> sandalyesinden kalktı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna gÅlÅmsedi. Raskolnikov'sa gÅrÅltÅlÅ bir kahkaha, atarak:<br />

"Nereye bÇyle?" dedi.<br />

"Ben de gidiyorum... İşim var."<br />

"HiÖbir isin yok. Otur oturduğun yerde! Zosimov gitti, senin de gitmen gerekti! Hayır,<br />

gitme... Saat kaÖ? On iki oldu mu? O ne gÅzel saat Çyle DÅnya! Ne diye sustunuz yine? Hep<br />

ben konuşuyorum!.."<br />

"Marla Petrovna'nın armağanı", dedi DÅnya.<br />

"Ve Öok pahalı bir saat", diye ekledi Pulheriya Aleksandrovna.<br />

"Ne bÅyÅk Çyle! Pek kadın saatine benzemiyor!"<br />

"Ben bÇylesin! seviyorum."<br />

"Demek nişanlısının armağanı değil", diye dÅşÅndÅ Razumihin <strong>ve</strong> nedense sevindi.<br />

Raskolnikov:<br />

"Oysa ben Lujin'in armağanı sanmıştım", dedi.<br />

278<br />

"Hayır, Lujin daha DuneÖka'ya hiÖbir şey armağan etmedi." "A-a-a! Hatırlıyor musunuz,<br />

anneciğim, bir zamanlar éşık olmuştum <strong>ve</strong> ben de evlenecektim?"<br />

Annesine bakarak sÇylediği bu sÇzler Çylesine beklenmedik, ses tonu Çylesine tuhaftı ki,<br />

Pulheriya Aleksandrovna Öok şaşırdı; bir DuneÖka'ya, bir'Razumihin'e bakarak: "Ah, canım,<br />

e<strong>ve</strong>t!" dedi.<br />

"Hımm! E<strong>ve</strong>t! Size bunu nasıl anlatsam? Kendim bile Öok az hatırlayabiliyorum. Hastalıklı<br />

bir kızcağızdı..." Raskolnikov yine dalgınmış gibiydi, gÇzleri yerde sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Hem<br />

de esaslı hastaydı. Yoksullara sadaka <strong>ve</strong>rmeyi se<strong>ve</strong>r <strong>ve</strong> hep manastıra kapanmayı dÅşlerdi.<br />

Hatta bir gÅn bana bundan sÇz ederken gÇzÅnden yaşlar boşanmıştı... E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t...<br />

Hatırlıyorum... äok iyi hatırlıyorum... äirkince bir kızdı. Doğrusu, ona niÖin tutulduğumu da<br />

bilmiyorum... Belki de hep hasta olduğu iÖin... Hastalığının ÅstÅne bir de topal ya da kambur<br />

olsaydı, sanırım, onu daha da se<strong>ve</strong>rdim... (Dalgın> gÅlÅmsedi) Bir tÅr bahar sarhoşluğuydu..."<br />

DÅnya heyecanla:<br />

"Hayır, bu yalnızca bir bahar sarhoşluğu değildi", dedi. Raskolnikov gergin bir dikkatle baktı<br />

kızkardeşine, ama onu ya duymamıştı ya da duymuş ama sÇzlerini anlamamıştı. Sonra derin<br />

bir dalgınlık iÖinde kalkıp annesini ÇptÅ, yeniden yerine oturdu.<br />

Pulheriya Aleksandrovna duygulanmıştı: "Sen onu hélé seviyorsun!" dedi.<br />

"Onu mu? Simdi de mi? Ha, e<strong>ve</strong>t... Siz ondan sÇz ediyorsunuz! Hayır! Şimdi bÅtÅn bunlar bir<br />

başka dÅnyaya ait şeyler... Hem de ne zamandan beri... Aslında Öevresindeki her şey sanki<br />

buralara ait şeyler değilmiş gibi..." Odadaki herkese dikkatle baktı.<br />

"Sizler de Çyle... Binlerce <strong>ve</strong>rstlik bir uzaklıktan bakıyor gibiyim size... İyi ama ne demeye<br />

bunlardan sÇz ediyoruz şimdi? Ve siz niÖin soruşturup duruyorsunuz?"<br />

281<br />

Can sıkıntısıyla sÇylediği bu son sÇzlerden sonra sustu, tırnaklarını kemirerek yeniden<br />

dÅşÅnceye daldı. Odanın ağır sessizliğini Pulheriya Aleksandrovna bozdu. Birden:


"Ne kÖtÑ bir odan var, Rodya?" dedi. "Oda değil bir mezar sanki! Eminim, sen biraz da bu<br />

odadan dolayı bÖyle melankolik oldun..."<br />

Raskolnikov dalgın dalgın:<br />

"Oda?..." dedi. "Ha, e<strong>ve</strong>t... Odanın da Åok payı var tabii... Bunu ben de dÑşÑndÑm..." Sonra<br />

birden tuhaf tuhaf gÑlÑmseyerek ekledi. "Şu anda sÖylediğiniz şeyin ne şaşılası bir dÑşÑnce<br />

olduğunu bir bilseydiniz anneciğim!"<br />

Biraz daha geÅseydi, bu topluluk, bu ana, oğul, kardeş gÖrÑşmesi, bu iÅten aile sÖyleşisi,<br />

herhangi bir şey konuşmanın kesin olarak imkânsızlaşması yÑzÑnden Raskolnikov iÅin artık<br />

dayanılmaz bir hal alacaktı. Ancak, şu ya da bu biÅimde ÅÖzÑlmesi gereken, ama bugÑn<br />

ÅÖzÑlmesi gereken, ertelenemez bir sorun vardı. Bu sabah, daha yataktan kalktığında bÖyle<br />

karar <strong>ve</strong>rmişti Raskolnikov. İşte şu anda, bir kurtuluş gibi bu sorunun varlığına seviniyordu.<br />

Ciddi, kupkuru bir sesle:<br />

"Bak, DÑnya", dedi, "dÑn iÅin tabi senden ÖzÑr diliyorum. Ama temelde dÑşÑncelerimden,<br />

caymadığımı sana hatırlatmayı da borÅ bilirim. Ya ben, ya Lujin! Ben alÅaksam alÅağım, .ama<br />

sen olmamalısın. Birimizin olması yeter. Eğer Lujin'le evlenirsen, bir daha benim kardeşim<br />

değilsin."<br />

Pulheriya Aleksandrovna acılı bir sesle haykırdı: "Rodya, Rodya! Ama bÑtÑn bunlar yine dÑn<br />

akşamki şeyler! Ve niÅin durmadan kendine alÅak deyip duruyorsun? Dayanamıyorum buna!<br />

DÑn de aynı şeyi yapmıştın."<br />

"Ağabey", dedi DÑnya, tıpkı onunki gibi ciddi kupkuru bir sesle. "Bu konuda bir yerde<br />

yanılıyorsun. DÑn gece uzun uzadı-ya dÑşÑndÑm <strong>ve</strong> nerede yanıldığını buldum. Sorun su:<br />

sanırım sen benim birileri iÅin kendimi feda ettiğimi dÑşÑnÑyorsun. Bu hiÅ de bÖyle değil.<br />

Ben kendim iÅin evleniyorum, ÅÑnkÑ kendimde gÑÅ durumdayım: ama evlliliğimin<br />

yakınlarıma bir yararı<br />

282<br />

dokunursa, bundan hiÅ kuşkusuz hoşnut olurum. Ne var ki beni bu kararı almaya iten ana<br />

neden bu değil..."<br />

Raskolnikov Öfkesinden, tırnaklarını, kemirerek, "Yalan sÖylÑyor!" diye dÑşÑndÑ. "Ne de<br />

kibirli! Bu işi bize iyilik etmek iÅin yaptığını itiraf etmiyor! Ah sizi aşağılık insanlar! Nefret<br />

eder gibi . seviyorlar... Ah, hepsinden nasıl da tiksiniyorum!"<br />

"Kısacası", diye devam etti DÑnya, "ben Pyotr Petrovic'le evleniyorum., ÅÑnkÑ, iki kÖtÑden<br />

daha az kÖtÑ olanı seÅiyorum. Benden beklediği her şeyi dÑrÑstlÑkle yerine getirmek<br />

niyetindeyim, bÖylece de, onu aldatmış olmayacağım... İyi ama niÅin gÑlÑyorsun?"<br />

Dunya'nın gÖzlerinde Öfke kıvılcımları tutuştu. "Demek", dedi Raskolnikov zehir gibi bir<br />

gÑlÑmseyişle, "senden beklediği her şeyi yerine getireceksin?"<br />

"Belli bir ÖlÅÑye kadar, Pyotr PetroviÅ'in beni isteyiş biÅiminden, bu konuda tuttuğu yoldan,<br />

ona gerekli olan şeyleri hemen anladım. Kuskusuz kendine değer <strong>ve</strong>riyor, hatta belki biraz<br />

fazla değer <strong>ve</strong>riyor, ama Öyle umuyorum ki, bana da bir değer <strong>ve</strong>riyor. Yine niye gÑldÑn?"<br />

"Ya sen niÅin Öyle kıpkırmızı kesildin? Yalan sÖylÑyorsun kardeşciğim, bile bile yalan<br />

sÖylÑyorsun, yalnızca dÑşÑncelerim bana kabul ettirebilmek iÅin <strong>ve</strong> yalnızca o kadın inadın<br />

yÑzÑnden yalan sÖylÑyorsun!.. Sen Lujin'e saygı duyamazsın: Beıı onu gÖrdÑm, onunla<br />

konuştum. Demek oluyor ki sen kendini para iÅin satıyorsun <strong>ve</strong> demek oluyor ki, sÖyle ya da<br />

bÖyle aşağılık bir davranış iÅindesin. Ama hiÅ değilse hâlâ kızarabiliyor olmana sevindim!."<br />

BÑtÑn soğukkanlılığını yitiren DÑnya:<br />

"Hayır, yalan sÖylemiyorum!" diye bağırdı. "Bana değer <strong>ve</strong>rdiğine inanmasaydım, onunla<br />

evlenmezdim; ona saygı duyacağıma kesinlikle inanmasam yine onunla evlermıezdim.<br />

Bereket <strong>ve</strong>rsin onun bana değer <strong>ve</strong>rdiğine hem de daha bugÑnden, inanabilirim. Ve bÖyle bir<br />

evlilik hiÅ de alÅaklık değildir! BÖyle bir evlilik alÅaklık olsaydı, yani sen haklı olsaydın bile,<br />

benimle bÖyle konuşman acımasızlık değil mi? Neden, belki kendinde de


283<br />

bulunmayan bir kahramanlık bekliyorsun benden? Bu despotluktur, zorbalıktır! Benim bu<br />

davranışımdan zarar gÖren biri varsa o da benim... Daha kimseyi ÖldÑrmÑş değilim! Rodya!<br />

Bana niÅin Öyle bakıyorsun? Neden Öyle sapsarı kesildin? Rodya, neyin var? Rodya, canım!."<br />

Pulheriya AleksandrÖvna:<br />

"Aman Tanrım! Sonunda Åocuğu bayılacak hale getirdin!" diye bağırdı.<br />

"Yok... bir şeyim yok... saÅma!... Biraz başım dÖndÑ, o kadar." Bayılma falan değil... Bir<br />

bayılmadır tutturmuşsunuz!.. Han! E<strong>ve</strong>t... Ne diyecektim..? Ha... Nasıl inanabilirsin, ona saygı<br />

gÖstereceğine onun da sana değer <strong>ve</strong>rdiğine? BÖyle sÖylemiştin, değil mi? Sanırım, hem de<br />

daha bugÑnden, demiştin? Yoksa yanlış mı duydum?"<br />

"Anneciğim, Pyotr PetroviÅ'in mektubunu gÖstersenize ağabeyime."<br />

Pulheriya AleksandrÖvna titreyen ellerle mektubu uzattı. Raskolnikov merakla mektubu aldı.<br />

Ama aÅmadan Önce, birden şaşkınlık iÅinde DuneÅka'ya baktı. Aklına yeni gelen bir<br />

dÑşÑnceyle şaşırmış gibiydi; ağır ağır:<br />

"Tuhaf!" dedi. "Ne demeye bÖyle Åırpınıp duruyorum? BÑtÑn bu bağırış Åağırışlar ne iÅin?<br />

Kiminle istiyorsan, evlen!"<br />

Kendi kendine konuşur gibi sÖylemişti bu sÖzleri, ama yÑksek sesle sÖylemişti; şaşırmış gibi<br />

bir sÑre kızkardeşine bakakal-mıştı.<br />

YÑzÑnde aynı şaşkınlık anlatımıyla sonunda mektubu aÅtı; ağır ağır, dikkatle okumaya<br />

başladı. İki kez okudu. Pulheriya AleksandrÖvna son derece tedirgindi; yalnız o değil, herkes<br />

bir-şeyler bekler gibiydi.<br />

"Şaşılacak şey doğrusu..." dedi Özel olarak kimseye seslenmeden; kÑÅÑk bir duraksamadan<br />

sonra mektubu annesine <strong>ve</strong>rdi. "Davalara giriyor, avukat konuşması da... Havalı, ama nasıl da<br />

cahilce yazıyor!"<br />

Herkes oturduğu yerde kıpırdandı; bu hiÅ beklemedikleri bir şeydi.<br />

284<br />

Razumihin kesik kesik:<br />

"Hepsi bÖyle yazar onların", dedi.<br />

"Sen de okudun mu?"<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

Pulheriya AleksandrÖvna, utanmış.<br />

"Biz gÖsterdik Rodyacığım", dedi, "bu sabah danışmak istedik..."<br />

Razumihin onun sÖzÑnÑ kesti:<br />

"Mahkeme ağzı... Mahkeme kağıtları hâlâ hep bÖyle yazılır..."<br />

"Mahkeme ağzı mı? E<strong>ve</strong>t tam da Öyle... Ne pek Öyle cahilce, ne de fazla edebi... İşadamı<br />

ağzı!"<br />

Ağabeyinin takındığı bu yeni tavırdan biraz alınan Avdotya Romanovna:<br />

"Pyotr PetroviÅ de gizlemiyor iyi bir Öğrenim gÖrmediğini", dedi, "hatta kendi kendini<br />

yetiştirmiş olduğu iÅin, ÖvÑnÑyor."<br />

"Eğer ÖvÑnÑyorsa, haksız sayılmaz. Zaten ben de buna karşı Åıkıyor değilim. Ama sen,<br />

kardeşim, koca mektuptan dura dura yalnız biÅem konusu Ñzerinde durduğum <strong>ve</strong> bÖyle sudan<br />

gÖrÑşler ileri sÑrdÑğÑm iÅin sanırım bana kızdın; bÖyle ıvır zıvır şeylerden sÖz etmemi de, sırf<br />

seni kızdırmak istememle aÅıklı-yorsundur... Ama değil. BiÅem konusunda şu anda hiÅ de<br />

gereksiz sayılmayacak bir şey geldi aklıma: "SuÅu kendinizde aramanız" diye bir cÑmlesi var.<br />

ãzellikle konulmuş, aÅık, anlamlı bir cÑmle... Bir de gÖzdağı var, ben gelirsem, kalkıp<br />

gidecekmiş... Bu gÖzdağının, eğer uysallıkla sÖzlerini dinlemezseniz, Ñstelik de sizleri tâ<br />

buraya, Petersburg'a kadar Åağırmışken, ikinizi de bir başınıza bırakacağı korkutmasından bir<br />

farkı var mı? Lujin'i yazdığı bu sÖzleri, diyelim şu adam yazsaydı (başıyla Razumi-hin'i<br />

gÖsterdi), ya da Zosimov yazsaydı, ya da iÅimizden herhangi biri yazsaydı, yine bÖyle<br />

kızabilir miydik?"


DuneÅka canlanarak:<br />

Hayır", dedi, 1'bu dÑşÑncelerin son derece safÅa dile getirildiğini <strong>ve</strong> Pyotr PetroviÅ'in belki de<br />

yazma konusunda bir usta oimadığını Åok iyi anlamış bulunuyorum. DÑşÑncelerine hak<br />

<strong>ve</strong>riyorum. Oysa ben sanıyordum ki..."<br />

285<br />

"Mahkeme ağzıyla yazılmış. Mahkeme ağzıyla da başka tÑrlÑ yazmak mÑmkÑn değildir.<br />

Belki onun istediğinden biraz daha kaba olmuş... Aslında, sanırım, seni biraz hayal kırıklığına<br />

uğratacağım: bu mektupta bir şey daha var, bir karaÅalma... åstelik de epey alÅakÅa... Ben<br />

dÑn paraları <strong>ve</strong>remli bir kadına, zavallı bir dula, "cenaze masrafı bahanesiyle" değil, dÑpedÑz<br />

cenaze masrafı olarak <strong>ve</strong>rdim. Sonra, yine onun yazdığı gibi, "uygunsuz yoldaki kızma" değil,<br />

(ki kızı ÖmrÑmde ilk kez o gÑn, orada gÖrÑyordum), doğrudan doğruya dul kadının kendine<br />

<strong>ve</strong>rdim. Ben bÑtÑn bunlardan, bana karaÅalmak <strong>ve</strong> sizinle aramı aÅmak gibi fazla acelece bir<br />

istek gÖrÑyorum. Tabii yine mahkeme ağzıyla, yani amacını biraz fazlaca aÅığa vuran bir ağız<br />

<strong>ve</strong> fazla saf bir acelecilikle... Akıllı bir adam, ama akıllıca davranabilmek iÅin yalnızca akıl<br />

yetmiyor. BÑtÑn bunlar bize onun portresini Åiziyor... Ve ben... onun sana fazlaca değer<br />

<strong>ve</strong>rdiğini sanmıyorum. Bunları sana ÖğÑt olsun diye sÖylÑyorum, ÅÑnkÑ iÅtenlikle senin<br />

iyiliğini istiyorum..."<br />

DÑnya karşılık <strong>ve</strong>rmedi, kararını tâ ne zaman <strong>ve</strong>rmişti o, hele bir akşam olsundu...<br />

Oğlunun sÖzlerine birdenbire sinen bu resmi tondan tedirginliği daha da artan Pulheriya<br />

Aleksandrovna:<br />

"Peki, senin kararın ne Rodya?" diye sordu.<br />

"Ne, 'karar'ı?"<br />

"Pyotr PetroviÅ senin gelmemeni, gelirsen kendisinin gideceğini yazıyor... Bu durumda<br />

sen...nasıl davranacaksın?"<br />

"Bu konuda karar <strong>ve</strong>rmek bana dÑşmez. Eğer Pyotr Petro-viÅ'in isteğini aşağılatıcı<br />

bulmuyorsanız, ilkin size dÑşer, sonra yine bu isteği aşağılatıcı bulmuyorsa, Dunya'ya<br />

dÑşer..." Durdu, kupkuru bir sesle ekledi. "Bana gelince, sizin iÅin en uygunu nasılsa, Öyle<br />

davranırım."<br />

"DuneÅka kararını <strong>ve</strong>rdi bile", dedi Pulheriya Aleksandrovna Åabuk Åabuk. "Ben de tÑmÑyle<br />

ona katılıyorum."<br />

"Bizdeki bu gÖrÑşmede senin de ne olursa olsun bulunmanı rica etmeye karar <strong>ve</strong>rmiştim<br />

Rodya", dedi DÑnya. "Bu konuda Åok ısrarlıyım. Gelecek misin?"<br />

286<br />

"Geleceğim."<br />

DÑnya, Razumihin'e dÖnerek:<br />

"Akşam saat sekizde sizin de bizde bulunmanızı rica edeceğim" dedi. "Anne, ben onu da<br />

Åağırıyorum."<br />

"Üok gÑzel yapıyorsun DuneÅka! Nasıl karar <strong>ve</strong>rdiyseniz, Öyle olsun! Doğrusu Åok<br />

hafifledim; yalandan, yapmacıktan hiÅ hoşlanmam... GerÅeği olduğu gibi sÖylememiz Åok<br />

daha iyi olacak... Şimdi artık ister gÑcen, ister gÑcenme Pyotr PetroviÅ!"<br />

IV<br />

Bu sırada kapı usulca aÅıldı <strong>ve</strong> odaya Ñrkek Ñrkek Åevresine bakınarak genÅ bir kız girdi.<br />

Hepsi birden şaşkınlıkla <strong>ve</strong> ilgiyle ona dÖndÑler. Raskolnikov Önce tanıyamadı kızı. Sofya<br />

Semyo-novna Marmeladova idi bu. DÑn kendisini ilk kez gÖrdÑğÑnde, ortam Öyle bir ortamdı,<br />

koşullar Öyleydi ki, hatta kızın ÑstÑnde Öyle bir elbise vardı ki, belleğinde bambaşka bir yÑzÑn<br />

hayali kalmıştı. Şu anda karsısında duransa, gÖsterişsiz, hatta yoksulca giyimli, Åok genÅ,<br />

nerdeyse bir kız Åocuğunu andıran genÅ bir-kızdı. Davranışları ince, gÖsterişten uzaktı.<br />

Tertemiz yÑzÑnde hafif korku izi vardı. Üok sade, gÑndelik bir elbiseyle, modası geÅmiş, eski<br />

bir şapka giymişti. Yalnız, elinde yine o şemsiyesi vardı. Birdenbire kalabalık bir odayla


karşılaşınca, utanmanın da Çtesinde bÅsbÅtÅn şaşırdı, kÅÖÅk bir Öocuk gibi ÅrktÅ, hatta gerisin<br />

geri odadan Öıkmaya davrandı.<br />

• "Ah, siz misiniz!" dedi Raskolnikov bÅyÅk bir şaşkınlıkla, sonra kendisi de utandı.<br />

, Birden annesiyle kızkardeşinin, Lujin'in mektubundan "uygunsuz" bir kız Åzerine bir şeyler<br />

bildiklerini hatırladı. Daha Şimdi Lujin'in karaÖalmalarına karşı Öıkmış, kızı ilk kez o gÅn<br />

gÇrdÅğÅnÅ sÇylemişti, oysa su anda kız birdenbire odasına giriyordu. Üte yandan, "uygunsuz<br />

yolda" ifadesine hiÖ karşı Öıkmadığı aklına geldi. BÅtÅn bunlar bulanık bir biÖimde <strong>ve</strong> bir<br />

anda gelip geÖmişti kafasından. Ama dikkatlice bakınca kızcağızın aÖması bir durumda<br />

olduğunu gÇrdÅ, Çylesine acınasıydı ki hali,<br />

287<br />

Raskolnikov'un yÅreği sızladı. Hele kızın korkudan gerileyip odadan Öıkacak gibi olduğunu<br />

gÇrÅnce, bir anda sanki altÅst oldu.<br />

"Sizi hiÖ beklemiyordum", dedi, gÇzleriyle onu durdurmaya Öalışarak. " LÅtfen oturmaz<br />

mısınız? Herhalde Katerina İvanovna gÇnderdi sizi... Oraya değil, lÅtfen, şuraya buyrun..."<br />

Sonya iÖeri girdiği sırada odadaki ÅÖ iskemleden, kapının hemen yanındakinde oturmakta<br />

olan Razumihin, kızın iÖeri girebilmesi iÖin yerinden hafifÖe doğrulmuştu. Raskolnikov kıza<br />

Ünce divanda Zosimov'un oturduğu yeri gÇstermişti, aynı zamanda yatak olarak kullandığı<br />

divanın biraz fazla samimi olabileceğini unutmuştu, sonra hemen Razumihin'in iskemlesini<br />

gÇsterdi.<br />

"Sen de şuraya otur", dedi Razumihin'e, Zosimov'un yerini gÇstererek.<br />

Sonya korkudan titrercesine oturdu, sonra Årkek Årkek iki kadına baktı. Nasıl olup da bunlarla<br />

aynı odada oturabildiğine şaşıyor gibiydi. Bu dÅşÅnceyle birden Çylesine ÅrktÅ ki, hemen<br />

ayağa kalktı, doğruca Raskolnikov'a dÇnerek:<br />

"Ben... size... şÇyle, bir dakika iÖin uğramıştım..." diye kekeledi. "Rahatsız ettiğim iÖin,<br />

bağışlayın. Katerina İvanovna gÇnderdi beni, başka kimsesi yoktu gÇnderecek... Katerina<br />

İvanovna yarın sabah bize Çğle yemeğine... yani, yarın sabah Mitrofan kilisesinde yapılacak<br />

sabah duasına, sonra da bize... yani ona, Çğle yemeğine buyurmanızı rica etmemi istedi<br />

benden... Bu onuru bizden esirgememenizi!... size iletmemi emretti." Sonra kekeleyerek sustu.<br />

Raskolnikov hafifÖe yerinden doğruldu, o da kekeleyerek: "Muhakkak... muhakkak gelmeye<br />

Öalışacağım..." dedi; sÇzlerini tamamlayamamıştı. "LÅtfen oturur musunuz, sizinle konuşmam<br />

gerek. Bilmiyorum, belki de aceleniz var, lÅtfedip bana iki dakikanızı <strong>ve</strong>rebilir misiniz?.."<br />

Kıza sandalyesini gÇsterdi; Sonya yeniden oturdu, sonra yeniden Årkek, şaşkın bakışlarla iki<br />

kadına şÇyle bir gÇz attı, bakışlarını yere indirdi.<br />

Raskolnikov'un solgun yÅzÅ kıpkırmızı kesilmişti, altÅst olmuş gibiydi, gÇzleri alev alev<br />

yanıyordu. Sert <strong>ve</strong> karsı konulmaz bir tavırla:<br />

"Bu, anneciğim", dedi, "dÅn gece gÇzÅmÅn ÇnÅnde bir arabanın altında kalarak Çlen zavallı<br />

Marmeladov'un kızı Sonya Semyonovna Marmeladova'dır... Kendisinden size sÇz etmiştim..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna, Sonya'ya baktı, hafifÖe gÇzlerim kırpıştırdı. Rodya'nın ısrarlı <strong>ve</strong><br />

meydan okuyucu bakışlarından duyduğu şaşkınlığa rağmen, kendisim bu zevkten mahrum<br />

edememişti. DuneÖka'ya gelince, gÇzlerini zavallı kızcağızın Åzerine dikmiş, şaşkınlıkla ama<br />

bÅyÅk bir ciddiyetle ona bakıyordu. Sonya, Raskolnikov'un kendisini tanıtma sÇzleri Åzerine<br />

gÇzlerini yerden kaldırmak istediyse de, eskisinden daha Öok utandı.<br />

Raskolnikov kıza dÇnerek, Öabuk Öabuk.<br />

"BugÅnkÅ işleri soracaktım size..." dedi. "Kimse rahatsız etmedi ya sizi? Polis, Çrneğin..."<br />

• "Hayır, bir terslik olmadı... Zaten ÇlÅmÅn neden olduğu apaÖık ortada... Kimse rahatsız<br />

etmedi... Yalnız apartman komşularının biraz canları sıkıldı."<br />

"NiÖin?"<br />

"Cenaze uzun sÅre kalıyor diye... Havalar sıcak... koku... BugÅn akşam duasından sonra<br />

mezarlığa gÇtÅrÅlecek, yarına kadar da mezarlık kilisesinde kalacak. Katerina İvanovna Çnce<br />

razı olmadı, ama başka Öaresi olmadığını gÇrÅnce..."


"Demek bugÅn kaldırılıyor?"<br />

"Katerina İvanovna, yarın kilisedeki tÇreni onurlandırmanızı, sonra da e<strong>ve</strong>, yas yemeğine<br />

buyurmanızı rica ediyor."<br />

"Yas yemeği mi <strong>ve</strong>riyor Katerina İvanovna?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, kahvaltı gibi bir şey... DÅnkÅ yardımınız iÖin size teşekkÅr etmemi sÇyledi... Sakın<br />

unutma, dedi... Siz olmasaydınız, hiÖbir şey yapamazdık, cenazeyi bile gÇmdÅremezdik."<br />

Birden hem dudağı, hem Öenesi titremeye başladı, ama kendini tuttu <strong>ve</strong> yeniden gÇzlerini yere<br />

indirdi.<br />

288<br />

289<br />

Konuşurken RaskÇlnikov onu dikkatle incelemişti. Son derece zayıf, solgun bir yÅzÅ vardı;<br />

burnu kÅÖÅcÅk <strong>ve</strong> sivriydi, Öenesi de Çyle... äizgileri pek de dÅzgÅn olmayan bir yÅzdÅ bu.<br />

GÅzel bile denemezdi bu yÅze. Ama mavi gÇzleri Çylesine aydınlık, hele canlılıkla baktığı<br />

zaman yÅzÅ Çylesine gÅzel <strong>ve</strong> temizdi ki, insanı ister istemez kendine Öekiyordu. Sonra bu<br />

yÅzde, yalnız yÅzde de değil, kızın bÅtÅn gÇrÅnÅşÅnde, insanın son derece ilgisini Öeken bir<br />

Çzellik vardı: onsekiz yaşında olmasına karşın, neredeyse bir kız Öocuğu gibi gÇrÅnÅyordu;<br />

hatta bu durum onun kimi hareketlerinde gÅlÅnÖ bir biÖimde kendini gÇsteriyordu.<br />

Raskolnikov konuşmayı sÅrdÅrmekte direterek:<br />

"Ama", dedi, "Katerina İvanovna o kadarcık bir parayla bÅtÅn bu işleri nasıl halledebildi? Bir<br />

de yemek..?"<br />

"Tabut Öok sade olacak... Her şey sade olacak... Onun iÖin fazla harcama gerekmeyecek...<br />

Katerina İvanovna ile hesapladık, yas yemeği iÖin de bir şeyler kalıyor... Katerina İvanovna<br />

yemek <strong>ve</strong>rmeyi Öok istiyor... Hem bunsuz olmaz ki... Onun iÖin de bir avuntu... Nasıl bir insan<br />

olduğunu siz de biliyorsunuz..."<br />

"Anlıyorum... Anlıyorum... Elbette... Ne o, odama mı bakıyorsunuz? Annem de bir tabuta<br />

benzediğini sÇylÅyor."<br />

"DÅn elinizde avucunuzda ne varsa bize <strong>ve</strong>rdiniz", dedi Son-ya: Öabuk Öabuk <strong>ve</strong> gÅÖlÅ bir<br />

fısıltıyla sÇylemişti bunları. GÇzlerini yeniden yere indirmiş, dudağıyla Öenesi yeniden<br />

titremeye başlamıştı. Daha odaya girdiği anda şaşıp kalmıştı Raskolni-kov'un iÖinde<br />

bulunduğu yoksulluğa, <strong>ve</strong> şu anda bu sÇzler elinde olmadan ağzından dÇkÅlÅ<strong>ve</strong>rmişti.<br />

Bir sessizlik oldu. Dunya'nın gÇzleri ışıl ısıldı, Puiheriya Aleksandrovna bile Sonya'ya<br />

se<strong>ve</strong>cenlikle bakıyordu.<br />

"Rodya", dedi yerinden kalkarak, "Çğle yemeğini herhalde birlikte yiyeceğiz. Dunya'cığım,<br />

hadi gidelim... Rodya, sen de biraz Öıkıp dolaşsan, sonra da dinlensen... Akşam bize<br />

olabildiğince erken gel. Seni biraz yorduğumuzdan korkuyorum da..."<br />

Raskolnikov da yerinden kalkarak:<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t... Gelirim" dedi aceleyle. "Aslında işim de var..."<br />

290<br />

."Ne yani, ayrı ayrı mı yemek yiyeceksiniz?" diye bağırdı Razumihin; Raskolnikov'a<br />

şaşkınlıkla bakıyordu. "Ne yapıyorsun sen allahaşkına?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, gelirim... Muhakkak... Muhakkak gelirim... Razumihin, sen biraz burada<br />

kalsana... Şimdilik herhalde kendisi size gerekli değil anneciğim? Yoksa onu elinizden almış<br />

mı oluyorum?"<br />

"Yo, hayır, hayır! Dmitriy ProkofiÖ, yemeğe gelme lÅtfunu bizden esirgemeyeceksiniz, değil<br />

mi?"<br />

"LÅtfen", dedi Dunya'da, "bekliyoruz."<br />

Razumihin, yÅzÅ ısıl ışıl, saygıyla eğilip selam <strong>ve</strong>rdi. Bir an, hepsi de tuhaf bir utangaÖlık<br />

duydular.<br />

"HoşÖakal, Rodya daha doğrusu tekrar gÇrÅşÅnceye kadar; şu "hoşÖakaF'ı sevmiyorum.<br />

HoşÖakal,Nastasya, ah, yine "hoş-Öakal" dedim!.."


Puiheriya Aleksandrovna Sonya'yı da selamlamak istiyordu, ama nedense yapamadı <strong>ve</strong> telaşla<br />

odadan Öıktı.<br />

DÅnya ise, sırasını beklermiş gibi, annesinin ardı sıra Son-ya'nın ÇnÅnden geÖerken, dikkatli,<br />

se<strong>ve</strong>cen, iÖten bir selam <strong>ve</strong>rdi. SoneÖka şaşırdı; telaşlı, Årkek, selama karşılık <strong>ve</strong>rdi. Avdotya<br />

Romanovna'nın dikkat, <strong>ve</strong> inceliğinden acı duymuşÖasına yÅzÅnde hastalıklı bir duygunun<br />

gÇlgeleri dolaştı.<br />

Raskolnikov aralıktan bağırdı.<br />

"HoşÖakal, DÅnya! Elini <strong>ve</strong>rsene!"<br />

DÅnya se<strong>ve</strong>cen, biraz da utanarak dÇndÅ:<br />

"Az Çnce <strong>ve</strong>rdim ya, unuttun mu?"<br />

"Olsun, bir daha <strong>ve</strong>r!"<br />

Ve kızkardeşinin kÅÖÅcÅk parmaklarını kuv<strong>ve</strong>tle sıktı. Dıın-ya gÅlÅmsedi, yÅzÅ<br />

pembeleşmişti, Öabucak elini kurtarıp nedenini bilmediği bir sevinÖle dolu, annesinin ardı sıra<br />

seğirtti.<br />

Raskolnikov odaya dÇnÅnce Sonya'ya sevinÖle bakarak:<br />

"äok gÅzel!" dedi. "Tanrı ÇlÅleri bağışlasın, dirilere uzun<br />

ÇmÅr <strong>ve</strong>rsin! Üyle değil mi? Üyle değil mi? SÇyleyin, Çyle değil mi?"<br />

291<br />

Sonya şaşkınlıkla; onun birdenbire sevinÖle aydınlanan yÅzÅne bakıyordu; Raskolnikov hiÖbir<br />

şey sÇylemeden, ona bir sÅre dikkatle baktı; birden, rahmetli babasının onun Åzerine anlattığı<br />

şeyleri hatırlayı<strong>ve</strong>rmişti...<br />

Pulheriya Aleksahdrovna daha sokağa Öıkar Öıkmaz konuşmaya başlamıştı:<br />

"Aman Tanrım, DuneÖka, Öıkmakla ne iyi ettik! Sanki hafif-leyi<strong>ve</strong>rdim! DÅn akşam,<br />

trendeyken, oğlumun yanından Öıkınca sevineceğim aklıma gelir miydi hiÖ?"<br />

"SÇyledim ya size anneciğim, hélé hasta kendisi. GerÖekten gÇrmÅyor musunuz bunu? Belki<br />

de bizim yÅzÅmÅzden Öektiği acılarla bÇyle oldu? HoşgÇrÅlÅ olmamız <strong>ve</strong> onu bağışlamamız<br />

gerek."<br />

Pulheriya Aleksandrovna onun sÇzÅnÅ keserek, ateşli, sinirli • bir şekilde:<br />

"Ama sen hiÖ de hoşgÇrÅlÅ değildin!" dedi, "Biliyor musun DÅnya, demin ikinize şÇyle<br />

baktım da birbirinizin tıpkısısınız... Hem yalnızca yÅzÅnÅz değil, huylarınız da... İkiniz de<br />

melankoliksiniz, ikiniz de yÅzÅgÅlmez <strong>ve</strong> ateşlisiniz, ikiniz de gururlu <strong>ve</strong> ikiniz de temiz<br />

yÅreklisiniz... Onun bencil olması mÅmkÅn mÅ, DuneÖka, ha? Hele bu akşam neler<br />

olabileceğini dÅşÅndÅkÖe, yÅreğim ağzıma gelecek gibi oluyor!"<br />

"Tasalanmayın, anneciğim, olması gereken ne ise, o olacak."<br />

Zavallı Pulheriya Aleksandrovna, birden boş bulunup:<br />

"DÅşÅnsene, DuneÖka", dedi, "ya Pyotr PetroviÖ bu işten cayarsa?"<br />

DÅnya, sert, aşağılayıcı:<br />

"BÇyle bir şey yaparsa artık ne değeri kalır kendisinin!" dedi.<br />

"äıkmakla ne iyi ettik DÅnya!" dedi Pulheriya Aleksandrovna, kızının sÇzÅnÅ keserek; sonra,<br />

Öabuk Öabuk sÅrdÅrdÅ konuşmasını." Acele bir işi var gibiydi sanki... Varsın biraz dolaşıp<br />

hava alsın... İnsanı bunaltan bir odası var... Aslında her yer boğucu burada, insanın soluk<br />

alabileceği bir yer yok. Sokaklar bile penceresiz odalara benziyor. Aman yarabbi, nasıl bir<br />

kent bu<br />

292<br />

bÇyle! Dur, kenara Öekil, Öiğneneceksin! Bir şey gÇtÅrÅyorlar! Piyanoymuş!... Amma itip<br />

kakıyorlar insanı... Ben bu kızdan Öok korkuyorum DÅnya!"<br />

"Hangi kızdan, anneciğim?"<br />

"Şu deminki kızdan... Sonya Semyonovna mıdır nedir..."<br />

"Ne olmuş, Sonya Semyonovna'ya?"


"Bir Çnsezi var iÖimde DÅnya. İster inan, ister inanma, daha odaya girdiği anda, işte her şeyin<br />

sebebi bu kız, diye dÅşÅndÅm..."<br />

DÅnya can sıkıntısıyla:<br />

"O kızın hiÖbir şeyin sebebi olduğu yok!" dedi. "Hem şu sizin Çnsezileriniz de, anneciğim,<br />

artık bıktırdı! Rodya kızı ÇmrÅnde<br />

I ilk kez dÅn gÇrmÅş. Nitekim demin odaya girdiğinde onu tanıyamadı bile!"<br />

"Bak, gÇrÅrsÅn!.. Bu kızdan kuşkulanıyorum... GÇreceksin! Nasıl da korkuttu beni! Nasıl da<br />

bakıp duruyordu bana... Sonra Çyle bir gÇzleri vardı ki... Sandalyemde doğru dÅrÅst oturamadım.<br />

Kızı bize nasıl tanıttığını hatırlıyor musun? Tuhaf doğrusu: Pyotr PetroviÖ bize bu kız<br />

iÖin neler yazıyor, oysa tutup o kızı bize tanıtıyor, Åstelik de sana tanıtıyor! Besbelli, Öok<br />

değer <strong>ve</strong>riyor bu kıza!"<br />

"Pyotr PetroviÖ'in yazdığına bakma sen! Bizim iÖin de neler sÇylediler, neler yazdılar, unuttun<br />

mu? Ben onun... äok iyi bir kız <strong>ve</strong> onun iÖin sÇylenenlerin de Öok saÖma olduğuna<br />

inanıyorum."<br />

"İnşallah Çyledir!"<br />

"Pyotr PetroviÖ'e gelince, Öirkin bir dedikoducudan başka bir<br />

I Şey değil!" diye kestirip attı DuneÖka. Pulheriya Aleksandrovna da sustu. Konuşmaları da<br />

bÇylece bitti.<br />

Raskolnikov, Razumihin'! pencereye doğru gÇtÅrerek: "Baksana", dedi, "seninle bir işimiz<br />

var..." Sonya gitmek iÖin kalktı, onlara selam <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> Öabuk Öabuk: "Katerina èvanovna'ya<br />

geleceğinizi sÇyleyeceğim..." dedi. "Bir dakika Sonya Semyonovna, konuşmamız gizli değil<br />

<strong>ve</strong><br />

293<br />

siz bize hiÖ engel olmuyorsunuz... Hem size sÇylemek istediğim birkaÖ şey vardı..." Sonya'ya<br />

sÇyleyeceklerini tamamlamadan, Razumihin'e dÇndÅ. "Baksana... Sen şu... Neydi adı?<br />

Porfiriy PetroviÖ1! tanırsın, değil mi?"<br />

"Elbette! Akrabam olur." Razumihin mÅthiş meraklanmıştı. "Ne yapacaksın Porfiri'yi?"<br />

"Su davayı... Yani su cinayet işini... DÅn Çyle konuşuyordunuz, galiba o yÅrÅtÅyormuş, Çyle<br />

de.ğil mi?"<br />

Razumihin'in gÇzleri faltaşı gibi aÖıldı:<br />

"E<strong>ve</strong>t, ne olmuş?"<br />

"Kadına kimlerin rehin yatırdığını soruşturuyormuş... Benim de <strong>ve</strong>rdiğim bir iki parÖa eşya<br />

vardı... GerÖi ufak tefek şeyler... Biri, buraya gelirken kızkardeşimin armağan ettiği yÅzÅk,<br />

Çteki de, baba yadigégı gÅmÅş saat. Edecekleri beş altı ruble bir şey, ama hatıra değerleri<br />

var... Acaba ne yapmam gerekiyor? Bunların kaybolup gitmesini istemiyorum, Çzellikle de<br />

saatin... Demin DuneÖka'nın saatinden sÇzedilirken, annemin benimkini gÇrmek<br />

isteyeceğinden Öok korktum. Babamdan bize kalan tek şey. Bu saat kaybolursa, annem<br />

ÅzÅntÅden hasta olur. Kadın milleti işte! Ne yapayım, bana bir akıl Çğret! Biliyorum, karakola<br />

başvurmalıyım, ama acaba doğrudan Porfiri'ye başvurmam daha iyi olmaz mı? Ne dersin? Bu<br />

işi bir an Çnce halletmek istiyorum. GÇreceksin, yemeğe gittiğimizde annem saati soracaktır!<br />

"Kesinlikle karakola değil, Porfiri'ye 'başvuracaksın!" diye bağırdı. Razumihin, mÅthiş<br />

heyecanlanmıştı. "Hay Allah, nasıl sevindim! Hem ne diye hemen simdi gitmiyoruz, surdan<br />

şurası, şimdi evdedir!.."<br />

"Olur, gidelim..."<br />

"Ü da seninle tanıştığına Öok, ama Öok, Öok sevinecektir! Senden pek Öok kez sÇzettim<br />

kendisine... Hatta daha dÅn... Gidelim hadi!.. Demek kocakarıyı tanıyordun ha? Tabi canım,<br />

boşa değildi... Her şey Çyle yerine yerleşti, Çyle gÅzel yoluna girdi ki simdi!.. Ah, e<strong>ve</strong>t, Sonya<br />

İvanovna..."<br />

Raskolnikov dÅzeltti:


"Sonya.Semyon.ovna..." Sonra kıza dÇndÅ. "Bu,benim dostum Razumihin'dir Sonya<br />

Semyonovna... Ve Öok iyi bir Öocuktur..."<br />

Sonya Razumihin'in yÅzÅne hiÖ bakmamıştı, bu durumdan daha da Öok utanarak:<br />

"Eğer hemen gitmek zorundaysanız.." diye mırıldandı.<br />

Raskolnikov:<br />

"E<strong>ve</strong>t, gidelim" dedi, "ben size bugÅn uğrarım Sonya Semyonovna, yalnız adresinizi <strong>ve</strong>rin<br />

bana."<br />

Konuşurken şaşırdığı sÇylenemezdi, ama Öabuk Öabuk konuşuyor, kızın gÇzlerine bakmaktan<br />

kaÖınıyordu. Sonya ona adresini <strong>ve</strong>rdi, bu sırada da kıpkırmızı kesildi. Hep birlikte Öıktılar.<br />

Razumihin en son Öıktı; onların ardısıra merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken:<br />

"Kapıyı kilitlemiyor musun?" diye sordu.<br />

"HiÖbir zaman kilitlemedim ki! SÇzde iki yıldır kilit alacağım..." GÅlÅmseyerek Sonya'ya<br />

baktı: "Kilitleyecek hiÖbir şeyi olmayan insanlar mutludurlar herhalde, Çyle değil mi?"<br />

Sokak kapısının ağzında durdular.<br />

"Siz sağa mı sapıyorsunuz. Sonya Semyonovna? Aklıma geldi: oturduğum yeri nasıl<br />

buldunuz?" Kıza bambaşka birşeyler sÇylemek istiyormuş gibi bir tavırla sormuştu bu soruyu.<br />

Onun o durgun, tertemiz gÇzlerine bakmak istiyor, Öok istiyor, ama bir tÅrlÅ bakamıyordu...<br />

"DÅn PoleÖka'ya <strong>ve</strong>rmişsiniz adresinizi."<br />

"Polya? ah, e<strong>ve</strong>t... PoleÖka! Su... KÅÖÅk kız... Sizin kızkarde-şiniz, değil mi? Ona adresimi mi<br />

<strong>ve</strong>rmişim?"<br />

"Yoksa unuttunuz mu?"<br />

"Yo, hatırlıyorum..."<br />

"Sonra, rahmetli babamdan da duymuştum sizi... Ama o sıralar adınızı bilmiyordum... Babam<br />

da. bilmiyordu... Ve iste şimdi geldim... DÅn adınızı Çğrenince, bugÅn gelip, bay Raskolnikov<br />

burada mı oturuyor? diye sordum. Pansiyoner olarak yaşadığınızı bilmiyordum...<br />

HoşÖakalın... Katerina İvanov-na'ya... ileteceğim..."<br />

Sonunda onlardan ayrılabildiğine Öok sevindi; bası ÇnÅnde, hızlı adımlarla yÅrÅdÅ; onların<br />

gÇzÅnden olabildiğince Öabuk<br />

294<br />

295<br />

kaybolmak <strong>ve</strong> olabildiğince hızlı yÅrÅyÅp hemen yirmi adım Çtede, sağdaki sokağa sapmak<br />

istiyordu. Ondan sonra artık tek başına kalacaktı; tek basına kalacak <strong>ve</strong> kimsenin yÅzÅne<br />

bakmadan, hiÖbir şeyi farketmeden, hızlı hızlı yÅrÅyerek dÅşÅnecek, sÇylenen her sÇzÅ, her<br />

davranışı hatırlamaya Öalışacaktı. HiÖbir zaman, ama hiÖbir zaman bÇylesi duygular<br />

duymamıştı. Daha Çnce hiÖ bilmediği, yepyeni, koskoca bir dÅnyayı sisler iÖinde gibi,<br />

belirsizce duyumsuyordu. Sonra birden Raskolni-kov'un bugÅn kendisine uğrayacağını<br />

sÇylediğini hatırladı; belki yarın sabah, belki de hemen şimdi uğrardı. Kalbi duracak gibi oldu<br />

birden:<br />

"Ah! Bari bugÅn gelmese! LÅtfen, bugÅn gelmese!" Korkmuş bir Öocuk gibi yalvarıyordu.<br />

"Tanrım!... Bana... O odaya... GÇrecek... Ah Tanrım!"<br />

HiÖ kuşkusuz Sonya bÇyle bir anda hiÖ tanımadığı birinin kendisini adım adım izlediğini<br />

farkedemezdi. Kapıdan Öıktığı andan beri peşindeydi adam. Raskolnikov, Razumihin <strong>ve</strong><br />

Sonya dışarı Öıkıp da sokak kapısı ÇnÅnde bir iki kelime bir şeyler konuştukları sırada,<br />

tesadÅfen yanlarından geÖmekte olan yabancı, yine tesadÅfen Sonya'nın "Bay Raskolnikov<br />

burada mı oturuyor? diye sordum" sÇzlerini duyunca, titrer gibi olmuş, ÅÖÅne de Öabucak,<br />

ama dikkatle bakmış, Çzellikle de o sırada Sonya'yla konuşmakta olan Raskolnikov'a dikkat<br />

etmişti. Sonra e<strong>ve</strong> bir gÇ-zatmış <strong>ve</strong> belleğine iyice yerleştirmişti. BÅtÅn, bunlar gÇz aÖıp<br />

kapayıncaya dek geÖen bir sÅre iÖinde olmuş <strong>ve</strong> adam yanlarından geÖerken yÅrÅyÅşÅnÅ bile<br />

kesmemişti. Yalnız, kulağına gelen sÇzlerden sonra, yÅzÅnÅ gÇstermemeye Öalışarak<br />

adımlarını ağırlaştırmış, birini bekliyormus gibi bir tavır takınmıştı. Son-ya'yı bekliyordu. àÖ


arkadaşın <strong>ve</strong>dalaştığını duymuştu. Sonya'nın şimdi onlardan ayrılıp bir başına evine dÇnmesi<br />

gerekiyordu.<br />

Sonya'nın yÅzÅnÅ hatırlamaya Öalışan yabancı, "Ben bu yÅzÅ bir yerde gÇrdÅm", diye<br />

dÅşÅndÅ. "Acaba nerede oturuyor?.. "Üğrenmem gerek".<br />

296<br />

KÇşeye varınca sokağın karşı tarafına geÖti, dÇnÅp arkasına baktı <strong>ve</strong> Sonya'nın hiÖbir şeyden<br />

habersiz ardısıra gelmekte olduğunu gÇrdÅ. KÇşeye gelince Sonya da aynı sokağa saptı. Adam<br />

gÇzlerini ondan ayırmadan, karşı kaldırımda yÅrÅyordu. BÇylece elli adım kadar gittikten<br />

sonra, Sonya'nın yÅrÅmekte olduğu yana geÖti, adımlarını hızlandırıp ona yetişti <strong>ve</strong> beş adım<br />

kadar gerisinden yÅrÅmeye başladı.<br />

Bu, elli yaşlarında, ortadan biraz uzun boylu, iriyarı, geniş omuzlu bir adamdı; omuzlarının<br />

geniş olması onu hafif kamburumsu gÇsteriyordu. Sırtındaki sık <strong>ve</strong> gÅzel giysilerden, sıradan<br />

biri değil, bir beyefendi olduğu anlaşılıyordu. Elinde yepyeni eldi<strong>ve</strong>nler <strong>ve</strong> her adım atışında<br />

kaldırım taşları Åzerinde tıklattığı gÅzel bir baston vardı. BÅyÅcek <strong>ve</strong> elmacık kemikleri hafif<br />

Öıkık yÅzÅ oldukÖa hoştu. YÅzÅnde, Petersburg'lularda pek gÇrÅlmeyen bir dirilik, canlılık<br />

vardı. Tek tÅk akları olan aÖık sarı saÖları Öok gÅrdÅ; saÖlarından da aÖık renkte olan sakalı<br />

yine Öok gÅrdÅ <strong>ve</strong> dÅmdÅz aşağı iniyordu. GÇzleri mavi, bakışları soğuk <strong>ve</strong> dalgındı.<br />

Dudakları kıpkırmızıydı. Kısacası yaşını pek gÇstermeyen, daha doğrusu yaşından Öok daha<br />

genÖ gÇsteren bir adamdı bu.<br />

Sonya kanal yoluna Öıkınca ikisi kaldırımda yanyana geldiler. Adam gÇzlerini Sonya'dan hiÖ<br />

ayırmadığı iÖin kızın son derece dalgın, dÅşÅnceli olduğunu da gÇrmÅştÅ. Sonya evine<br />

gelince, dış kapıdan geÖip avluya girdi. Şaşırır gibi olan adam da ardıra-sıra yÅrÅdÅ. Sonya<br />

avluda sağa sapıp, kÇşede, dairesine Öıkan merdi<strong>ve</strong>nlere doğru yÅrÅdÅ. Adam, "Şu işe bak!"<br />

diye sÇylenip onun arkasından merdi<strong>ve</strong>nlerden Öıkmaya başladı. Sonya onu ancak burada<br />

farketti. àÖÅncÅ kata gelince koridora saptı <strong>ve</strong> kapısına tebeşirle "Terzi Kopernaumov" yazılı<br />

9 no'lu dairenin kapısını Öaldı. Yabancı da 8 nolu dairenin kapısını Öalarken, bu tuhaf<br />

rastlantıya, iyice şaşırarak bir kez daha, "Şu işe bak!" diye sÇylendi. İki kapı arasındaki<br />

uzaklık altı adım ya var ya yoktu. Yabancı, Sonya'ya bakıp gÅlÅmseyerek:<br />

"Kopernaumov'un dairesinde mi oturuyorsunuz?" diye sordu. "DÅn kendisine bir yelek<br />

diktirmiştim... Ben de burada, he-<br />

297<br />

men yanıbaşnızda, madam Gertrut Resslich Karlovna'nın dairesinde oturuyorum. Ne hoş bir<br />

rastlantı!"<br />

Sonya adama dikkatle baktı.<br />

"Komşuyuz", diye ekledi adam; pek bir neşeliydi, "ÅÖ gÅndÅr Petersburg'dayım. Neyse,<br />

şimdilik hoşÖakalın!"<br />

Sonya karşılık <strong>ve</strong>rmedi. Kapı aÖılmıştı, sÅzÅlÅrcesine iÖeri girdi. Nedense utanmış, biraz da<br />

Årker gibi olmuştu.<br />

Porfiri'ye giderlerken Razumihin coşmuş gibiydi. Yolda birkaÖ kez:<br />

"Kardeş, işte bu Öok iyi oldu! äok, Öok sevindim!" diye tekrarladı.<br />

Raskolnikov, "Neye sevindin?" diye geÖirdi iÖinden.<br />

"Kocakarıda senin de rehinin olduğunu bilmiyordum ben. Ve... Ve... äok Çnce mi oldu bu?<br />

Yani rehin iÖin ona uğraman?"<br />

"Budala, ne kadar safsın!"<br />

"Dur bakayım ne zamandı?.." Hatırlamaya Öalışarak durak-sadı. "Sanırım ÇlÅmÅnden ÅÖ gÅn<br />

Çnce ondaydım..." Rehine bıraktığı eşyaları iÖin kaygılandığını <strong>ve</strong> onlara bir an Çnce<br />

kavuşmak istediğini hissettiren bir sesle. "Aslında ben şimdi saatimle, yÅzÅğÅmÅ kurtarmaya<br />

gidiyor değilim.- GerÖi gene beş parasızım.. DÅnkÅ o hamet sayıklama yÅzÅnden cebimde bir<br />

tek gÅmÅş ruble kaldı..."<br />

Sayıklamasını hatırlatırken Çzellikle vurgulu konuşmuştu.


"E<strong>ve</strong>t, biliyorum, biliyorum", dedi Razumihin Åabuk Åabuk; neyi onayladığı belli değildi.<br />

"Demek bunun iÅindi o sıralar... Beni biraz şaşırtmıştı bu... Biliyor musun, o sıralardaki<br />

sayıklamalarında da birtakım yÑzÑklerden, kordonlardan sÖzedip durmuştun!.. E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t,<br />

şimdi artık her şey apaÅık!"<br />

"Bak hele! Demek bu dÑşÑnce onların arasında epey yayılmış! Şu adam berıim iÅin Åarmıha<br />

gerilmeye bile gider; sayıklarken yÑzÑklerden, kordonlardan niÅin sÖzettiğimin aÅıklık<br />

kazanmasına nasıl da seviniyor! E<strong>ve</strong>t, iyice yer etmiş bu dÑşÑnce kafalarında!?"<br />

"Acaba kendisini evinde bulabilecek miyiz?"<br />

298<br />

"Buluruz, buluruz", dedi Razumihin. "Bu, kardeş, şimdi sen de gÖreceksin ya, yaman<br />

oğlandır! Biraz patavatsızdır. Aslında sosyeteyi <strong>ve</strong> kurallarını bilir, ben başka anlamda<br />

sÖylÑyorum patavatsızlığını... Akıllıdır, aptal sayılmaz, hatta hiÅ de aptal sayılmaz. Yalnız<br />

biraz değişik bir dÑşÑnÑş biÅimi vardır... Kuşkucudur, kimseye gÑ<strong>ve</strong>nmez, hatta<br />

edepsizleşebilir. Kazıklamayı, daha doğrusu oyuna dÑşÑrmeyi se<strong>ve</strong>r... Hani şu eski yÖntem...<br />

Maddi delillere dayanma... Ama işini iyi bilir... GeÅen yıl hiÅbir ipucu olmayan bir cinayet<br />

işini ortaya Åıkarmıştı! Seninle tanışmak iÅin de can atıyor!"<br />

"Ne diye can atıyor ki benimle tanışmak iÅin?" "Yani şeyden dolayı değil.... Şu son sıralar,<br />

hastalığın dolayısıyla, senden sıkÅa sÖz etmem gerekti kendisine. Tabi beni dinledi... Ve senin<br />

de hukuk fakÑltesinde okuduğunu, maddi olanaksızlıklar yÑzÑnden okulu bırakmak zorunda<br />

kaldığını Öğrenince, "Åok yazık!" dedi. Beri de bundan şu sonucu Åıkardım... Yani bÑtÑn<br />

bunlar birarada dÑşÑnÑlÑnce... Hayır, yalnız bunlar da değil... DÑn Zamyotov'a sÖylediklerin...<br />

Biliyor musun Rod-ya, dÑn birlikte e<strong>ve</strong> dÖnerken ben sarhoş kafayla birtakım ge<strong>ve</strong>zelikler<br />

ettim... Bunları bÑyÑtmÑş olmandan korkuyorum..."<br />

"Neyi yani? Beni deli saymalarını mı? Belki de doğrudur bu..."<br />

YÑzÑ gergin bir gÑlÑmsemeyle Åarpıldı. "E<strong>ve</strong>t... Yani şey, tuh! Hayır!.. Yani dÑn sana<br />

sÖylediklerimin hepsi Öteki konuda sÖylediklerim de sarhoş saÅmaları idi..."<br />

"Ne diye ÖzÑr diliyorsun canım?" Abartılmış bir Öfkeyle bağırdı. "Hem bıktım bÑtÑn<br />

bunlardan artık!.." GerÅekte kızmamış, ama Åok Öfkelenmiş gibi bir tavır takınmıştı...<br />

"Biliyorum, biliyorum, anlıyorum. İnan bana, anlıyorum. Konuşması bile utanÅ <strong>ve</strong>rici..."<br />

"Madem utanÅ <strong>ve</strong>rici, sen de konuşma!" İkisi de sustular. Razumihin coşkunun da Ötesinde bir<br />

heyecan iÅindeydi <strong>ve</strong> Raskolnikov onun bu durumundan tiksinti duyuyordu. Razumihin'in az<br />

Önce Porfiriy hakkında sÖyledikleri de onu heyecanlandırmıştı.<br />

299<br />

YÑzÑ sapsarı, yÑrek vuruşları sıklaşmış. "Bir de buna ağlayıp sızlamak, mutsuz adam rolleri<br />

oynamak gerekecek şimdi", diye dÑşÑndÑ. Ve tabi olabildiğince doğal olmaya Åalışarak...<br />

"Aslında en doğal olan, hiÅ rol yapmamak <strong>ve</strong> olduğu gibi gÖrÑnmek... Kendimi hiÅ<br />

zorlamamalıyım. İstemeden, zorla yaptım mı, doğallıktan uzak olurum... Artık ordaki duruma<br />

gÖre... Bakacağız... Acaba girmekle doğru mu yapıyorum? Pervaneler kendiliklerinden<br />

atılırlar mum ışığına. YÑreğim kÖtÑ Åarpıyor, bu hiÅ iyi değil!.."<br />

"Şu gri ev", dedi Razumihin.<br />

"En Önemlisi de, Porfiriy benim dÑn bu cadının evine gittiğimi biliyor mu, bilmiyor mu..?<br />

Gittiğimi <strong>ve</strong> kan meselesini sorduğumu..? Bunu hemen Öğrenmeliyim... İlk anda... Daha<br />

adımımı iÅeri atar atmaz... YÑzÑne bakmalı <strong>ve</strong> Åıkarmalıyım... ãlmek pahasına bile<br />

Öğrenmeliyim..!" .<br />

"Biliyor musun", dedi hilekâr bir gÑlÑmsemeyle Razumihin'e dÖnerek, "bugÑn dikkat ettim<br />

de, sabahtan beri, sende hiÅ gÖrmediğim bir heyecan iÅindesin..? Doğru mu sÖylÑyorum?"<br />

"Ne heyecanı?" dedi Razumihin yÑzÑnÑ buruşturarak. "Heyecanlı filan değilim!"<br />

"Yok, kardeş apaÅık gÖrÑlÑyor bu! Demin, benim orda, iskemlenin neredeyse dÑşecekmiş<br />

kadar ucuna oturmuş, tirtir titriyordun. Ben senin iskemleye bÖyle oturduğunu hiÅ gÖrmedim.


İkide birde de hoplayıp kalkıyordun. Bazen Çfkeleniyor, bazen de badem sekeri gibi<br />

tatlılaşıyor, gevşiyordun. Hatta kızarıyor-dun, hele yemeğe Öağrıldığında kıpkırmızı kesildin."<br />

"Bende bu dediklerinin hiÖbiri olmadı, yalan sÇylÅyorsun! Hem bana baksana, sen ne demek<br />

istiyorsun?"<br />

"İlkokul Çğrencileri gibi sımarıp duruyorsun! Şuna bak, yine kıpkırmızı kesildi!"<br />

"Domuzun birisin sen!"<br />

"Utandın mı, Romeo? Dur hele, ben bugÅn bunu bir yerde anlatayım da gÇr! Hah-hah-hah.,!<br />

Annemi bir gÅldÅreyim... Annemle birlikte birisini daha gÅldÅreyim de gÇr..!"<br />

"Dinle, dinle beni!.." dedi Razumihin, iyice şaşırmış, eli ayağı buz kesmişti. "Dur, dinle, bak<br />

ciddi sÇylÅyorum... Ondan sonra<br />

300<br />

ne olur biliyor musun?.. Ne anlatacakmışsın onlara? Ben, kardeş... Tuh! Ne domuzmuşsun,<br />

ulan!"<br />

"İlkbahar gÅlÅ canım! Ama ne de yakışıyor bu durum sana! 1.90'lık Romeo! Nasıl da<br />

yıkanmış, temizlenmiş bugÅn! Tırnaklarını bile unutmamış!.. HiÖ gÇrÅlmÅş şey mi bu! Aman<br />

allahım, şuna bakın, krem de sÅrmÅş! Eğil bakayım!"<br />

"Dommuz!"<br />

Raskolnikov kendinden geÖmisÖesine gÅlÅyordu. Porfiriy PetroviÖ'in apartmanına da ortalığı<br />

Öınlatan bu kahkahalarla girdiler. Raskolnikov'a gerekli olan da buydu: e<strong>ve</strong> gÅlerek girdikleri,<br />

holde de gÅlmelerini sÅrdÅrdÅkleri iÖeriden duyulsun istiyordu.<br />

Raskolnikov'u omuzundan yakalayan Razumihin, kudurmuş gibi:<br />

"Burada tek kelime edersen... Seni gebertirim!" dedi.<br />

Ama artık iÖeri giriyorlardı. Raskolnikov'un gÇrÅnÅşÅ, kahkahalarla gÅlmemek iÖin kendini<br />

gÅÖlÅkle tutan birini andırıyordu. Onun ardından giren Razumihin ise sırık gibi boyuyla<br />

neredeyse ikibÅklÅm yere doğru eğilmişti, mÅthiş Çfkeli bir gÇrÅnÅşÅ vardı, yÅzÅ şakayık gibi<br />

kıpkırmızı, hareketleri hantal, beceriksizceydi. Gerek yÅzÅ, gerekse genel durumu gerÖekten<br />

de gÅlÅnÖtÅ <strong>ve</strong> Raskolnikov kahkahalarla gÅlmekte haklı gÇrÅlebilirdi. Raskolnikov, odanın<br />

ortasında dikilen <strong>ve</strong> soru dolu bakışlarla onlara bakmakta olan ev sahibini, henÅz<br />

tanıştırılmamış olmasına karşın eğilerek selamladı, gÅlÅşÅnÅ tutmak <strong>ve</strong> hiÖ değilse kendini<br />

tanıtmak Åzere birkaÖ kelime sÇyleyebilmek iÖin hélé bÅyÅk Öaba harcıyormuş gibi bir tavırla<br />

elini uzattı. Ama tam bu sırada -sÇzde ciddileşmiş <strong>ve</strong> birkaÖ kelime sÇyleyebilecek duruma<br />

gelmişti- gÇzÅ sanki elinde olmadan, Razumihin'e gitmiş <strong>ve</strong> artık kendini tutamamıştı. O ana<br />

kadar gÅÖlÅkle bastırdığı, bastırdığı ÇlÖÅde de gÅÖlenmiş olan bir kahkaha attı. Bu "iÖten"<br />

gÅlÅşler karşısında, Razumihin'in takındığı aşırı Çfkeli<br />

301<br />

tavır sahneye son derece iÖtenlikle bir neşe katıyor, bundan da Çnemlisi sahneyi<br />

doğallaştırıyordu. àstelik Razumihin, sanki bile bile yapıyormuş gibi her şeyi daha da<br />

kıvamlaştırari bir iş yaptı:<br />

"Ah, seni, şeytan!" diyerek Raskolnikov'a doğru savurduğu eli hemen oracıkta, Åzerinde boş<br />

bir Öay bardağı bulunan, yuvarlak, kÅÖÅk sehpaya Öarptı; sehpa da bardak da şangır şungur<br />

yere devrildi.<br />

Porfiriy PetroviÖ, neşeyle:<br />

"Mobilyaları ne kırıyorsunuz baylar?" diye bağırdı. "Hazineye zarardır bu!"<br />

Sahne şÇyleydi: Elini ev sahibinin elinde unutan Raskolni-kov, ÇlÖÅyÅ de elden kaÖırmayarak<br />

katıla katıla gÅlÅyor, bu duruma olabildiğince Öabuk <strong>ve</strong> doğal bir biÖimde son <strong>ve</strong>recek<br />

zamanın gelmesini kolluyordu. Sehpayı devirmekten <strong>ve</strong> bardağı kırmaktan iyice utanan<br />

Razumihin, yerdeki cam kırıklarına ÅzÅntÅyle baktıktan sonra tÅkÅrmÅş, odadakilere sertÖe<br />

arkasını dÇnerek, yÅzÅ bir karış, gÇrmeyen gÇzlerle pencereden bakmaya başlamıştı. Porfiriy<br />

PetroviÖ gÅlÅyor, gÅlmek de istiyordu, ama durumun kendisine aÖıklanması gerektiği de<br />

apaÖıktı. KÇsede bir iskemlede oturmakta olan Zamyotov, konukların iÖeri girdiğini gÇrÅnce


hafifÖe yerinden doğrulmuş, ağzı hafif bir gÅlÅmsemeyle yarıaÖık, beklemeye başlamıştı.<br />

Sahneyi şaşkınlıkla, hatta biraz da kuşkuyla izliyor, dahası Raskolnikov'a bozulmuş gibi<br />

bakıyordu. Zamyotov'la bu hiÖ beklemediği karşılaşma, Raskolnikov'da da dÅşkırıklığına<br />

benzer bir şaşkınlık yaratmıştı.'<br />

"Bunu da iyice bir dÅşÅnmek gerek" diye geÖirdi iÖinden. Sonra zorlama bir utangaÖlıkla:<br />

"Bağışlayın, lÅtfen", diye sÇze başladı. Raskolnikov...<br />

"Aman efendim, Öok sevindim... Sizin gelişiniz de doğrusu sevinÖ, neşe doluydu... (Porfiriy<br />

PetroviÖ başıyla Razumihin'! gÇsterdi:) Ne o, selém da mı <strong>ve</strong>rmek istemiyor?"<br />

"Ne yaptım da cinleri tepesine Öıktı, bilmiyorum. Yolda kendisine Romeo'ya benzediğini<br />

sÇyledim, hepsi bu... SÇyledim <strong>ve</strong> kanıtladım... Başka da, bildiğim kadarıyla, bir şey olmadı."<br />

302<br />

Razumihin yÅzÅnÅ Öevirmeden:<br />

"Domuz!" diye homurdandı.<br />

Porfiriy gÅlÅmseyerek:<br />

"Bir tek kelimeye bu kadar kızabilmesi iÖin Öok ciddi birtakım nedenleri olsa gerek", dedi.<br />

Razumihin birden dÇndÅ, hiÖbir şey olmamış gibi gÅlÅmsedi <strong>ve</strong> Porfiriy PetroviÖ'e doğru<br />

ilerleyerek:<br />

"Ah, seni sorgu yargıcı!" dedi. "Hepinizi şeytanlar gÇtÅrsÅn, e mi! Bu kadar şamata yeter!<br />

İşimize bakalım: iste, dostum Ro-dion RomaniÖ Raskolnikov! Birincisi, senden kendisine o<br />

kadar Öok sÇzettim ki, tanışmak istedi; ikincisi de, seninle kÅÖÅk bir işi var... A, a Zamyotov!<br />

Sen ne arıyorsun burada? Siz tanışıyor muydunuz? Eski ahbap mısınız yoksa';'<br />

Raskolnikov kaygıyla. "Bu da ne demek oluyor?" diye dÅşÅndÅ.<br />

Zamyotov bir an şaşırır gibi oldu, sonra senlibenli bir tavırla:<br />

"DÅn senin evinde tanışmıştık ya", dedi.<br />

"Desene evimdeki toplantı senin işine yaradı... Bu, Porfiriy, geÖen hafta kendisini seninle<br />

tanıştırmam iÖin yalvarıp dumuştu bana, ama bakıyorum, benim yardımım olmadan da siz<br />

muhabbeti ilerletmişsiniz... TÅtÅnÅn nerede Porfiri?"<br />

Porfiriy PetroviÖ ev kılığındaydı, Åzerinde bir ropdÇşambr vardı. äamaşırları tertemizdi.<br />

Terlikleri fazla giyilmekten Öarpılmıştı. Otuzbeş yaşlarında, ortadan biraz kısa boylu, tıknaz,<br />

hatta gÇbekli bir adamdı. Ne bıyığı, ne favorisi vardı <strong>ve</strong> yÅzÅ tıraşlıydı. SaÖları Öok kısa<br />

kesilmişti. Başı kocaman, yusyuvarlaktı <strong>ve</strong> arkada bir Öıkıntı yapıyordu. Kısa, kalkık<br />

burunluydu; şiş <strong>ve</strong> yuvarlak yÅzÅ hastalıklı sarımsı renkteydi. Ama canlı, dinÖlik akan, hatta<br />

alaycı bir yÅzdÅ bu. Birine gÇz kırpıyormuş gibi titreşen, neredeyse bembeyaz kirpiklerinin<br />

ÇrttÅğÅ duru su ışıltılı gÇzlerinin anlatımı da olmasa insan bu yÅze saf <strong>ve</strong> temiz bir yÅz<br />

diyebilirdi. Kadınsı Öizgiler taşıyan vÅcuduyla Öelişen bir anlatımı vardı gÇzlerinin. Ve bu<br />

durum, ilk bakışta kendisinden beklenebilecek olandan Öok daha ciddi bir hava <strong>ve</strong>riyordu ona:<br />

303<br />

Porfiriy PetroviÖ konuğun kendisiyle "kÅÖÅk bir iş"i olduğunu duyar duymaz, hemen divana<br />

oturmasını rica etti, kendisi de divanın Çteki ucuna yerleşti <strong>ve</strong> gÇzlerim konuğa dikip<br />

sabırsızlıkla meselenin anlatılmasını beklemeye başladı. Üzellikle de yeni tanıştığınız biri<br />

anlatacağınız şeyi dinlemek iÖin gerektiğinden daha ciddi bir ilgi gÇsterirse, hele anlatacağınız<br />

şey, sizin gÇrÅşÅnÅze gÇre, karşınızdakinin gÇsterdiği derin ilgi ile yanyana getirilemeyecek<br />

kadar basit ise, bu durum sizi fazlasıyla sıkar, tedirgin eder. Ama Raskolnikov kısa <strong>ve</strong> aÖık<br />

birkaÖ cÅmleyle ne istediğini hiÖ eksiksiz anlattı. Buna Öok sevindi, ÖÅnkÅ bÇylece Porfiri'yi<br />

inceleyecek zaman bulmuştu. O konuştuğu sÅrece Porfiriy PetroviÖ gÇzlerim Åzerinden bir an<br />

bile ayırma-mıştı; masanın tam karşısında oturan Razumihin ise, Raskolni-kov'un sorununu<br />

anlatmasını gergin bir sabırsızlıkla izliyor, gÇzleri, biraz da bu işin ÇlÖÅsÅnÅ kaÖırarak,<br />

durmadan birinden Çtekine gidip geliyordu.<br />

Raskolnikov iÖinden "Budala!" diye bir kÅfÅr savurdu. Porfiri resmi bir tonla:


"Polise bir dilekÅe <strong>ve</strong>rmeniz gerek", dedi. "Falanca olayı, yani cinayeti Öğrenmiş<br />

bulunuyorum, şu şu eşyalar benimdir, eşyalarımı geri alabilmem iÅin durumun ilgili sorgu<br />

yargıcına iletilmesini rica ederim... Gibi bir şey... Ya da... Onlar size-orada yazarlar."<br />

Raskolnikov Åok utanmış gibi gÖrÑnmeye Åalışarak: "Ne var ki... dedi, ben şu anda beş parasız<br />

durumdayım.. Hatta bunca Önemsiz bir işe yetecek kadar bile param yok... Ben şimdi yalnızca<br />

falan eşyaların benim olduğunu, param olduğunda da geri alacağımı bildirmek isterdim..."<br />

Raskolnikov'un, parasal durumuyla ilgili aÅıklamalarını oldukÅa soğuk karşılayan Porfiriy<br />

PetroviÅ:<br />

"Farketmez", dedi. "Ama yine de, isterseniz dilekÅenizi bana da <strong>ve</strong>rebilirsiniz; aynı anlamda<br />

bir dilekÅe olacak bu: falanca olayı Öğrendim, filanca eşyalar benimdir, geri alabilmem iÅin<br />

gereği..."<br />

Raskolnikov yine sorunun parasal yanıyla ilgilenerek, hemen Porfiri'nin sÖzÑnÑ kesti:<br />

304<br />

"Acaba rastgele bir kâğıda yazabilir miyim?"<br />

"Tabi", dedi Porfiriy, "nasıl kâğıda isterseniz..." Ve birden gÖzlerini kırpıştırarak <strong>ve</strong> hatta<br />

sanki Raskolnikov'a gÖz kırparak alay eder gibi baktı. Bu, belki de Raskolnikov'a bÖyle<br />

gelmişti, ÅÑnkÑ bir anlık bir şeydi bu. Ama yine de, bir anlık da olsa, bÖyle bir şey olmuştu.<br />

Raskolnikov, Porfiri'nin kendisine gÖz kırptığına yemin edebilirdi. "Ama niÅin <strong>ve</strong> hangi<br />

amaÅla?"<br />

Bir an, şimşek hızıyla "Biliyor!" dÑşÑncesi geÅti kafasından.<br />

"Sizi bÖyle saÅma şeylerle rahatsız ettiğim iÅin bağışlayın", dedi sonra; biraz şaşırmış gibiydi:<br />

"Rehindeki eşyalarımın edip edeceği beş altı ruble bir şey, ama onları bana yadigâr<br />

bırakanların anıları nedeniyle benim iÅin değerleri pek bÑyÑktÑr. Doğrusu, Öğrendiğimde Åok<br />

korktum..."<br />

Bu sırada Razumihin hiÅbir art niyeti olmaksızın:<br />

"Şimdi anladım..." dedi. "DÑn ben Zosimov'a, Porfiri'nin, kocakarıya rehin yatıranları sorguya<br />

Åektiğini sÖylediğimde, demek bunun iÅin telaşlanmıştın..!"<br />

Artık bu kadarına dayanılmazdı. Raskolnikov Öfke kıvılcım-larıyla tutuşan kapkara gÖzlerini<br />

Razumihin'e dikti. Ama hemen kendisini toparladı <strong>ve</strong> ustalıkla takındığı yapmacık bir Öfke<br />

ile:<br />

"Sen, kardeş, sanırım, benimle alay ediyorsun?" dedi. "E<strong>ve</strong>t, belki senin gÖzÑnde saÅmadır<br />

bÑtÑn bunlar <strong>ve</strong> ben bu saÅma şeyler Ñzerinde gerektiğinden Åok duruyor olabilirim. Ama bu<br />

yÑzden beni ne bencilillikle, ne de aÅgÖzlÑlÑkle suÅlamalısın. Kaldı ki bu iki değersiz şeyin<br />

benim gÖzÑmde bambaşka değerleri olabilir. Sana demin de sÖylemiştim, şu birkaÅ rubleden<br />

fazla etmeyecek gÑmÑş saat, babamdan kalan biricik şeydir. Benimle alay edebilirsin, ama",<br />

birden Porfiri'ye dÖndÑ, "annem geldi, bir Öğrenirse..." Åabucak yine Razumihin'e dÖndÑ,<br />

sesini titretmeye Åalışıyordu, "saatin elimden Åıktığım, perişan olur. Kadın milleti işte!"<br />

Razumihin ÑzÑlmÑştÑ:<br />

"Ben o anlamda sÖylemedim ki..." dedi. "Ben hatta tam tersini sÖylemek istemiştim!"<br />

305<br />

Raskolnikov heyecandan tirtir titriyordu: "GÑzel aÅıklayabildim mi? Doğal mıydım?<br />

Abartmalı değil miydim biraz? "Kadın milleti" ne hiÅ gerek yoktu!"<br />

Porfiriy PetroviÅ:<br />

"Anneniz mi geldi?" dedi.<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Ne zaman?"<br />

"DÑn akşam."<br />

Porfiri sustu. Bir şeyler dÑşÑnÑyor gibiydi.<br />

"Eşyalarınızın başına bir şey gelmesi sÖzkonusu olamaz", dedi sonunda, sesi soğuk <strong>ve</strong><br />

sakindi. "Aslında ben sizi ne zamandır bekliyorum..."


Ve sanki hiÖbir şey olmamış gibi, sakin, sigarasının kÅllerini halıya silkeleyip duran<br />

Razumihin'e bir kÅltablası uzattı. Raskolnikov titredi, ama Porfiri ona bakmıyor gibiydi, hélé<br />

Razu-mihin'rn sigarasıyla ilgiliydi.<br />

"Nee? Bekliyor muydun?" diye bağırdı Razumihin. "Üyleyse sen orada onun da rehini<br />

olduğunu biliyordun?"<br />

Porfiri PetroviÖ, Raskolnikov'a:<br />

"Sizin iki eşyanızı, yani saatinizi <strong>ve</strong> yÅzÅğÅnÅzÅ , bir kéğıda sarılmış olarak bulduk orda;<br />

Kéğıdın Åzerine kurşun kalemle okunaklı olarak adınızı <strong>ve</strong> rehinleri sizden aldığı tarihi<br />

yazmış."<br />

"Ne kadar dikkatlisiniz!" dedi Raskolnikov, Porfiri'nin gÇzlerinin iÖine bakmaya Öalışarak;<br />

gÅlÅmsemek istedi, ama sonunda dayanamayarak: "Yani demek istiyorum ki", dedi, "herhalde<br />

ona rehin yatıran pek Öok insan vardı... Yani hepsinin bir bir hatırlanması pek kolay değil,<br />

oysa siz hepsini Öok iyi hatırladığınız gibi, bir de..."<br />

"Aptalca konuşuyorum! Şu son sÇzÅ hiÖ eklememeliydim. äok zayıf kaÖtı!"<br />

Porfiriy belli belirsiz bir alayla:<br />

"BÅtÅn rehin sahipleri biliniyordu", dedi, "gelmeyen bir siz kalmıştınız-!"<br />

"Biraz rahatsızdım."<br />

"Duydum bunu. Sonra, nedense sinirleriniz de bozukmuş... Aslında şu anda da renginiz biraz<br />

soluk."<br />

306<br />

Raskolnikov birden o ana kadarki tavrını değiştirip, kaba, hırÖın bir tonla:<br />

"HiÖ de değil!" dedi. "Tam tersine Öok iyiyim!"<br />

İÖinde, bastıramadığı bir Çfke dalgası kabarıyordu, "Şimdi kızgınlıkla yanlış bir şey<br />

sÇyleyeceğim", diye dÅşÅndÅ. "Neden bÇyle eziyet ediyorlar bana?"<br />

Razumihin Çteden sÇze karıştı:<br />

"Biraz rahatsızmış! Laf mı bu? Daha dÅne kadar kendinde-değildin, sayıklayıp duruyordun!..<br />

İnanır mısın, Porfiriy, ayakta duracak hali yoktu, ama biz daha Zosimov'la kapıdan Öıkar<br />

Öıkmaz, ÅstÅnÅ giyindiği gibi soluğu dışarda almış... Ve artık nerelerde dolaştıysa, té<br />

geceyarılarına kadar sokaklarda sÅrtÅp durmuş. Ve dÅşÅn ki/ateşler iÖinde <strong>ve</strong> bÅtÅnÅyle<br />

kendini bilmez bir durumda!.. HiÖ yapılacak iş mi bu!"<br />

Porfiriy başını kadınlar gibi sallayarak:<br />

"GerÖekten de bÅtÅnÅyle kendini bilmez bir durumda mı?" diye sordu.<br />

Raskolnikov Çfke iÖinde:<br />

"SaÖma!" dedi. "İnanmayın! Aslında benim sÇylememe de gerek yok, inanılacak şey mi bu!"<br />

Ama Porfiriy PetroviÖ bu tuhaf sÇzleri duyrnamışa benziyordu.<br />

"Kendini bilmez durumda olmasaydın, hiÖ sokağa Öıkar miydin?" diye parladı Razumihin.<br />

"NiÖin Öıktın, ha? NiÖin? Ve neden gizlice? Bunları yaptığın sırada sende aklın, sağduyunun<br />

varlığından sÇzedilebilinir mi? E<strong>ve</strong>t, su anda ortada tehlike bulunmadığına gÇre bunu sana<br />

aÖıkÖa sÇylÅyorum!"<br />

Raskolnikov kÅstah, kışkırtıcı bir gÅlÅmsemeyle Porfiri'ye dÇnerek:<br />

"DÅn Çylesine bıktırdılarki beni, dayanamayıp kaÖtım... Beni bulamamaları iÖin başka bir<br />

yerde, bir oda tutmak istiyordum kendime. Giderken de ÖokÖa para almıştım yanıma. Bay<br />

Zam-yotov da gÇrdÅ bu paraları. Siz sÇyleyin, bay Zamyotov, dÅn benim aklım başımda<br />

mıydı, değil miydi?"<br />

307<br />

Şu anda Zamyotov'u boğabilircÅ: bakışları, susuşu Çylesine sinirlerine dokunuyordu.<br />

"Bence dÅn siz tÅmÅyle aklıbaşında, hatta kurnazca konuşuyordunuz", dedi Zamyotov, sesi<br />

soğuktu, "yalnız biraz fazla sinir iliydiniz." ;<br />

Porfiriy PetroviÖ:


"Nikodim FomiÅ de" dedi, "az Önce bana size dÑn gece Åok geÅ saatlerde atların altında<br />

kalarak ezilen bir memurun evinde rastladığını sÖylÑyordu..."<br />

"E<strong>ve</strong>t, alalım şu memur olayını..." diye atıldı Razumihin. "Memurun evinde aklın basında<br />

mıydı? Cebindeki olanca parayı cenaze masrafı yapsın diye memurun dul karısına <strong>ve</strong>rdin!<br />

Yardım mı etmek istiyorsun: <strong>ve</strong>r on beş ruble, <strong>ve</strong>r yirmi ruble... ama bir iki ruble de kendine<br />

bırak! Hayır, ille cepteki yirmi beş rublenin hepsi <strong>ve</strong>rilecek!"<br />

"Belki de bir yerde gÖmÑ buldum da senin haberin yok? DÑn de cÖmertliğim tuttu!.. ãrneğin<br />

bay Zamyotov biliyor benim bÖyle bir gÖmÑ bulduğumu!.." Dudakları titreyerek Porfiri'ye<br />

dÖndÑ. "BÖyle ipe sapa gelmez şeylerle yarım saattir başınızı ağrıttığımız iÅin bağışlayın!<br />

Herhalde bıktırdık sizi?"<br />

"Rica ederim, tam tersine! Ta-am tersine! BÑtÑn bunların beni ne kadar ilgilendirdiğini<br />

bilemezsiniz! Sizi izlemek, sizi dinlemek Åok ilginÅ doğrusu! Sonunda beni onurlandırmak<br />

yÑcelli-ğini gÖsterdiğiniz iÅin de, itiraf edeyim ki, Åok sevinÅliyim!"<br />

Razumihin:<br />

"HiÅ değilse bir Åay <strong>ve</strong>r yahu, boğazımız kurudu!" diye bağırdı.<br />

"GÑzel fikir! Herhalde herkes katılır buna. Üaydan Önce... daha esaslı bir şey istemez<br />

misiniz?"<br />

"Hadi bakalım!"<br />

Porfiriy PetroviÅ Åıktı.<br />

Raskolnikov'un kafasının iÅinde dÑşÑnce kasırgaları esiyordu. Son derece sinirliydi.<br />

"Gizlenmeye, asgari kuralları gÖzetmeye bile gerek gÖrmÑyorlar! Madem beni tanımıyorsun,<br />

nasıl oluyor da Nikodim Fo-<br />

308<br />

miÅ'le benden sÖz edebiliyorsun? Demek ki, it gibi peşimde dolaşıp beni izleyip durduklarını<br />

gizlemek bile istemiyorlar! Yani aÅıkÅa suratıma tÑkÑrÑyorlar!" Sinirden tirtir titriyordu."<br />

Saldırınızı aÅıktan yapsamza, ne kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorsunuz? Hem bu hiÅ de<br />

kibarca değil, bay Porfiriy PetroviÅ <strong>ve</strong> ben bÖyle bir şeye belki de izin <strong>ve</strong>rmeyebilirim!..<br />

Ayağa kalkıp da gerÅeği suratlarınıza haykırı<strong>ve</strong>ririm! O zaman anlarsınız sizlerden nasıl<br />

tiksindiğimi!.. GÑÅlÑkle soluyordu. Ama ya bana Öyle geliyorsa? Ya bÑtÑn bunlar benim<br />

kuruntumsa? Yanılıyor <strong>ve</strong> deneyimsizliğimden dolayı Öfkeye kapılıyorsam? Oynadığım bu<br />

alÅakÅa role katlanamıyorsam? Belki de hiÅbir art niyetleri yok? ãylesine, rastgele<br />

sÖylemişlerdir, ne sÖylemişlerse? Ama hayır, yine de bir şeyler var bu sÖzlerde... Porfiriy<br />

PetroviÅ kocakarıdan sÖz ederken niÅin onda dedi? Zamyotov niÅin, hatta kurnazca<br />

konuştuğumu sÖyledi? Sonra... Konuşurkenki tavırları?.. E<strong>ve</strong>t... Tavırları... Razumihin<br />

burada, bizimle oturduğu halde, neden hiÅbir şeyden kuşkulanmıyor? Ama bu odun kafalı ne<br />

zaman neyden kuşkulanmıştır ki? Yine kriz başlıyor! Porfiriy az Önce bana gÖzkırptı mı<br />

kırpmadı mı? Ama saÅma bu, ne diye gÖzkırpsın ki? Yoksa beni sinirlendirmek, kızdırmak mı<br />

istiyorlar? İki olasılık var: ya bunların hepsi kuruntu, ya da biliyorlar! Zamyotov bile kÑstah!<br />

GerÅekten de kÑstah mı Zamyotov? Anlaşılan bir gece iÅinde dÑşÑncelerini değiştirmiş. BÖyle<br />

olacağını biliyordum zaten! Kendi evinde gibi burada, oysa ilk kez geliyormuş, Porfiriy onu<br />

konuktan saymıyor bile, ona arkasını dÖnerek oturabiliyor. Muhabbetleri esaslı! Bu<br />

yakınlaşma kesinkes benim yÑzÑmden olmuştur! Ve biz gelmeden Önce de yÑzdeyÑz beni<br />

konuşuyorlardı!... Acaba oraya daha sonra gittiğimi biliyorlar mı? Bir Öğrenebilsem bunu!..<br />

DÑn bir oda bulmak iÅin dı-Şarı Åıktığımı sÖylediğimde, Ñzerinde durmadı... Bu oda işini iyi<br />

buldum ama... Daha sonra işime yarayabilir! Demek, ateşler iÅinde <strong>ve</strong> kendimi bilmez bir<br />

durumda, ha? Hah hah ha! DÑn akşam, dÑn neler olup bittiğini, bÑtÑnÑyle biliyor! Yok<br />

annemin gelişinden haberi yokmuş! Yok kocakarı paketin Ñzerine kurşunkalemle aldığı tarihi<br />

yazmış, yok bilmem neler!.. Yalan sÖy-<br />

309


lÑyorsunuz baylar, faka basmam ben! Bunların hiÅbiri daha kanıt değil, sizin kuruntularınız!..<br />

Kanıt gÖsterin bana baylar, kanıt! Oraya yeniden gitmiş olmam mı?.. O bir kanıt değil,<br />

sayıklamadır... Onlara ne sÖyleyeceğimi iyi biliyorum ben! Oraya yeniden gittiğimi biliyorlar<br />

mı? Bunu Öğrenmeden buradan gitmeyeceğim! İyi ama ben şimdi buraya niÅin gelmiştim?<br />

HiÅbir şey değilse bile, su anda sinirli olduğum bir gerÅek! Tuh, Allah kahretsin, nasıl da<br />

sinirliyim! Ama bu belki de benim iÅin daha iyi: hasta rolÑ oynarım... Porfiriy beni yokluyor.<br />

Aklısıra şaşırtmak istiyor. İyi ama ben buraya niÅin geldim?"<br />

BÑtÑn bunlar şimşek hızıyla geÅmişti kafasından.<br />

Porfiriy PetroviÅ hemen geri dÖndÑ. Neşelenmiş gibiydi sanki.<br />

."Sendeki şu dÑnkÑ toplantıdan beri", dedi Razumihin'e gÑlÑmseyerek, "basım Åatlıyor... Her<br />

yanım da kırılıyor sanki..." Konuşması, tavrı bÑtÑnÑyle değişmiş gibiydi."<br />

"Nasıl, ilginÅ miydi bari? DÑn tartışmanın en ateşli yerinde ayrılmıştım sizden. SonuÅta kim<br />

kazandı?"<br />

"Tabii, hiÅkimse. YÑzyıllık sorunlardı tartıştığımız... Havaya yumruk salladık durduk..."<br />

"DÑn tartıştıkları neydi biliyor musun, Rodya? SuÅ var mıdır, yok mudur? Bir araba laf ettiler<br />

bu konuda!"<br />

"Şaşılacak ne var bunda?" dedi Raskolnikov dalgın dalgın. "Bilinen, sıradan bir toplumsal<br />

sorun."<br />

Porfiriy:<br />

"Konu pek bÖyle konmamıştı ortaya", dedi.<br />

Her zaman olduğu gibi hemen ateşlenen Razumihin, Porfi-ri'yi onaylamakta acele ederek:<br />

"E<strong>ve</strong>t, doğru, konu pek bÖyle konmamıştı ortaya", dedi. "Şimdi Rodion, dinle <strong>ve</strong><br />

dÑşÑncelerini sÖyle bana. DÑn anamdan emdiğim sÑt burnumdan geldi bu baylara laf<br />

anlatacağım diye; seni bekledim durdum. Geleceğini onlara da sÖylemiştim... Sosyalistlerin<br />

gÖrÑşlerinin tartışılmasından başladı her şey. Bilinen gÖrÑş. SuÅ, toplumsal dÑzenin<br />

bozukluklarına karşı bir protestodur. Tamam! Bundan başka hiÅbir neden kabul edilmiyor!"<br />

310<br />

"Yalan sÖyleme!" diye bağırdı Porfiriy PetroviÅ, canlanmış gibiydi; Razumihin'e bakarak<br />

ikide bir gÑlÑyor, bÖylece de onu bÑsbÑtÑn Åileden Åıkarıyordu.<br />

Razumihin taşkın bir heyecanla Porfiri'nin sÖzÑnÑ keserek: "HiÅbir neden kabul edilmiyor!"<br />

dedi. "Yalan sÖylemiyorum!.. Sana onların kitaplarını gÖsterebilirim: onlara gÖre her aksaklık,<br />

Åevrenin bozukluğundan kaynaklanıyor, hepsi bu! En sevdikleri laf, bu! Yani eğer toplumsal<br />

dÑzen yoluna konulacak olursa, bir anda bÑtÑn suÅlar yokolu<strong>ve</strong>recek; ÅÑnkÑ ortada protesto<br />

edecek bir şey kalmayacak. Ve herkes bir anda dÑrÑst olacak... Doğa diye bir şey hiÅ hesaba<br />

katılmıyor, yok sankibÖyle bir şey! Doğa, kapıdışarı! Onlara gÖre, tarihsel olarak, canlı bir<br />

biÅimde gelişen <strong>ve</strong> ÖnÑnde sonunda dÑzenli bir toplumsal yapıyı sağlayan insanlık yoktur:<br />

tam tersine, tarihsel gelişmeden <strong>ve</strong> canlı sÑreÅlerden Önce bÑtÑn insanlığı dÑzenleyen, bÑtÑn<br />

insanlığı bir anda dÑrÑst, kusursuz bir hale getiren, matematik bir kafadan doğma bir<br />

toplumsal dÑzen vardır. Onların tarihten bu . kadar nefret etmelerinin <strong>ve</strong> onu "rezillikler <strong>ve</strong><br />

aptallıklar yığını" olarak nitelemelerinin nedeni budur. BÖylece her şeyi aynı saÅmalıkla<br />

aÅıklama olanağını elde ediyorlar! Yaşamın canlı akışından nefret etmeleri de bu yÑzden.<br />

Canlı varlığa ne gerek var! Canlı varlık iÅin yaşam gereklidir, canlı varlık makinelere boyun<br />

eğmez, canlı varlık kuşkucudur, canlı varlık gericidir! Berikinde ise, bir ÖlÑ kokusu var,<br />

istersen kauÅuktan da yapabilirsin bÖy-leşini; buna karşılık cansızdır, iradesizdir, kÖle<br />

ruhludur, baş-kaldırmaz! BÖylece sonunda her şeyi tuğla istifine, falansterde* koridor <strong>ve</strong><br />

odaların yerleştirilmesine getirip dayıyorlar! Falans-ter hazır ama siz falanster iÅin hazır<br />

mısınız? Hayır, sizin doğanız henÑz falanster iÅin hazır değil; o yaşamak istiyor, yaşam<br />

sÑrecini henÑz tamamlamamış... Mezar iÅin henÑz zaman erken! Yalnızca mantıkla doğayı<br />

aşıp geÅemezsin! Mantığın Önceden yalnız ÑÅ durumu kestirilebilir; oysa bunlar yasamda<br />

milyon-


Falanster: Fransız Åtopyacı sosyalist Fourier'nin dÅşlediği topluluk <strong>ve</strong> bu topluluk Åyelerinin<br />

Åzerinde yaşadığı dÇrtyÅz hektarlık toprak parÖası (äev.)<br />

311<br />

larcadır! Bu milyonlarca duruma boş<strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> her şeyi konfor sorununa indirgemek! Bu,<br />

sorunun en kolay ÖÇzÅm yoludur! Ve insanı baştan Öıkartacak kadar gÇzkamaştırıcı bir<br />

ÖÇzÅm! Fazlasını dÅşÅnmek bile gereksiz! E<strong>ve</strong>t, en Çnemlisi de: dÅşÅnmek gereksiz! Yaşamın<br />

onca gizi, iki kitap forması iÖine sığdırılmış!"<br />

Porfiri gÅlÅmseyerek:<br />

"Amma yırtındın yahu!" dedi. "Bağlayın şunu, yoksa susmayacak! Raskolnikov'a dÇndÅ.<br />

DÅşÅnebiliyor musunuz, dÅn gece de bÇyle... Bir odada altı kafadan ses... àstelik herkes bol<br />

bol .punÖ iÖmiş... Hayır, dostum, sÇzlerin birer palavra! "äevre", suÖ işlemede Öok Çnemlidir;<br />

bunu sana kanıtlayabilirim."<br />

"Ünemli olduğunu ben de biliyorum, ama sen bana sÇyle bakalım: kırk yasında bir herif on<br />

yaşında bir kızı kirletirse, bu işi Öevrenin zoruyla mı yapmış olur?"<br />

Porfiriy bÅyÅk bir ciddiyetle:<br />

"E<strong>ve</strong>t", dedi, "hem de tam anlamıyla Öevrenin zoruyla yapmış olur. Kıza karşı işlenen bu suÖ,<br />

Öok, ama Öok bÅyÅk ÇlÖÅde "Öev-re"yle ilişkilidir."<br />

Razumihin Çfkeden kuduracak gibiydi:<br />

"İster misin", dedi, "senin beyaz kirpikli oluşunun, "İvan Ve-likiy" Öan kulesinin seksen metre<br />

yÅksekliğinde olmasından, ama yalnız <strong>ve</strong> yalnız bundan ileri geldiğini kanıtlayayım mı sana?<br />

àstelik de bunu sana apaÖık bir şekilde, bÅyÅk bir doğrulukla, ilerici, hatta liberal bir ağızla<br />

kanıtlayı<strong>ve</strong>reyim? Nasıl, bahse var mısın?"<br />

"Varım! Dinleyelim bakalım, nasıl kanıtlayacaksın!"<br />

Razumihin yerinden fırladı, elini kolunu sallayarak:<br />

"İşin gÅcÅn rol yapmak, kendini olduğundan başka gÇstermek!" diye bağırdı. "Konuşmaya<br />

değer mi senin gibi bir adamla! Sen onu bilmezsin daha. Rodion, mahsus bÇyle yapar o! DÅn<br />

de sırf adamları maskara etmek iÖin onlardan yanaymış gibi gÇrÅndÅ. Neler sÇylemedi<br />

yarabbi! Bu bÇyle konuşuyor diye Çtekiler de nasıl seviniyorlardı!.. Hem de girdiği rolÅ bir iki<br />

hafta sÅrdÅrÅr!.. GeÖen yıl bizi papaz olacağına inandırmıştı; tam iki ay papazlık tÅrkÅsÅ<br />

sÇyledi durdu. GeÖenlerde de evleneceği<br />

312<br />

masalını uydurdu, sÇzde, nikéh iÖin bÅtÅn hazırlıklar tamam-mış... Kendine yeni bir elbise<br />

bile diktirdi. Biz de kendisini kutlamaya başladık, oysa ortada ne gelin vardı, ne bir şey!.."<br />

"Gene yalan sÇyledin! Ben elbiseyi daha Çnce diktirmiştim. Zaten yeni elbise esinledi bana<br />

sizi işletmeyi."<br />

Raskolnikov:<br />

"GerÖekten de kendinizi olmadığınız gibi gÇsterir, bÇyle şeyler yapar mısınız?" diye sordu.<br />

"Yapmam diye mi dÅşÅnÅyordunuz? Durun hele size de bir numara yapayım da gÇrÅn, hahhah-ha!<br />

Hayır, ben size şimdi gerÖeklerden sÇz edeceğim. BÅtÅn bu konuştuğumuz şeyler,<br />

suÖ, Öevre, kÅÖÅk kız... Bana sizin bir yazınızı hatırlattı aslında, her zaman ilgimi Öekmiştir o<br />

yazınız benim. "SuÖlar àzerine"... Ya da... Durun bakayım, nasıldı?.. Neyse, başlığını<br />

hatırlayamıyorum. İki ay kadar Çnce "PeriodiÖeskaya ReÖ" gazetesinde okumak zevkini<br />

tatmıştım."<br />

Raskolnikov şaşırmıştı:<br />

"Benim bir yazım mi? "PeriodiÖeskaya ReÖ"de? GerÖekten de altı ay Çnce, Åni<strong>ve</strong>rsiteden<br />

ayrıldığımda, bir kitap Åzerine bir yazı yazmıştım, ama yazımı "PeriodiÖeskaya ReÖ"e değil,<br />

"Yejenedelnaya ReÖ"e <strong>ve</strong>rmiştim."<br />

"Ama "PeriodiÖeskaya ReÖ"de Öıktı."<br />

"Yejenedelnaya ReÖ" kapandığı iÖin yazımı basamamışlar-dı..."


"Doğru, "Yejenedelnaya ReÖ" yayınına son <strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> "PeriodiÖeskaya ReÖ'le birleşti. Yazınız<br />

da bundan dolayı, iki ay Çnce "PeriodiÖeskaya ReÖ"de yayımlandı. Demek bilmiyordunuz?"<br />

Raskolnikov gerÖekten de bilmiyordu.<br />

"Gidip kendilerinden yazınızın parasını isteyebilirsiniz! Doğrusu şaşılası bir insansınız!<br />

Üylesine kabuğunuza Öekilmişsiniz ki, sizi doğrudan ilgilendiren şeylerden bile haberiniz yok.<br />

Bu bir gerÖek!"<br />

Razumihin bağırdı:<br />

"Bravo, Rodya! Bundan benim de haberim yoktu! BugÅn hemen bir okuma odasına gidip<br />

gazetenin o sayısını arayacağım!<br />

313<br />

İki ay Çnce mi dedin? Tarihini tam biliyor musun? Neyse, ara bulurum! Şu ise bak! SÇylemez<br />

de!"<br />

"Peki siz yazının benim olduğunu nasıl anladınız? İmza yeri ne adımın başharfleri vardı?"<br />

"Bir rastlantı sonucu Çğrendim: hem de bugÅnlerde... Gaz tenin yazıişleri mÅdÅrÅ<br />

arkadaşımdır... Yazı beni Öok ilgilendi:) misti..."<br />

"Yanlış hatırlamıyorsam, suÖ sÅrecinde suÖlunun psikolojik durumunu incelemiştim."<br />

"E<strong>ve</strong>t. Ve, suÖu gerÖekleştirme anında suÖlunun hasta oldu-ğunu savunuyorsunuz. Doğrusu<br />

Öok, ama Öok ÇzgÅn bir dÅ-şÅnce... Ama biliyor musunuz, beni, yazınızın bu bÇlÅmÅ değil de,<br />

sonlara doğru ileri sÅrdÅğÅnÅz, ama ne yazık ki ÅstÅ kapalı olarak, anıştırma biÖiminde ileri<br />

sÅrdÅğÅnÅz, bir dÅşÅnce daha' Öok ilgimi Öekti... Kısacası, hatırlıyorsanız, yazınızda ima yollu<br />

her tÅr suÖu, her tÅr cinayeti isleyebilecek... İşleyebilecek değil de, işlemeye hakları olan<br />

birtakım insanlardan <strong>ve</strong> bunlar iÖini yasa <strong>ve</strong> benzeri engellerin bulunmadığından<br />

sÇzediyÇrsÅnÅz..."!<br />

Raskolnikov, dÅşÅncelerinin art niyetle <strong>ve</strong> zorlamalı bir bi-| Öimde Öarpıtılmasına gÅlÅmsedi.<br />

Razumihin biraz da korkuyla:<br />

"Nasıl? Bu da ne demek?" diye sordu. "SuÖ işleme hakkı! mı?Yoksa yine 'Öevrenin<br />

bozukluğundan' mı!"<br />

"Hayır, bu kez Öevreyle hiÖbir ilgisi yok işin" dedi Porfiriy. "Sorun şu ki, Rodion<br />

RomanoviÖ'in yazısında insanlar "olağa- nÅstÅler" <strong>ve</strong> "sıradan olanlar" diye ikiye ayrılıyor.<br />

Sıradan insanlar uysal, sÇz dinler kişiler olarak yasarlar <strong>ve</strong> yasaları Öiğneme hakları yoktur,<br />

ÖÅnkÅ onlar, adları ÅstÅnde, sıradan insanlardır. Yanılmıyorsam bÇyleydi..?"<br />

Razumihin, şaşkınlık iÖinde:<br />

"Ama nasıl olur? Hayır olamaz!" diye sÇylendi.<br />

Raskolnikov yine gÅlÅmsedi. SÇzÅ nereye getireceklerini hemen anlamıştı. Yazısını<br />

hatırlıyordu. Meydan okumayı kabul etti. Sakin, alÖakgÇnÅllÅ:<br />

314<br />

"Yazımda ileri sÅrdÅklerim sizin sÇylediğiniz gibi değildi", dedi. "Yine de itiraf ederim ki,<br />

dÅşÅncelerimi doğru, hatta tÅmÅyle doğru bir biÖimde Çzetlediniz (TÅmÅyle doğru olduğunu<br />

kabul etmesi hoşuna gitti). Aramızdaki biricik fark, benim, sizin sÇylediğiniz gibi, olağanÅstÅ<br />

insanların her zaman, her tÅrlÅ rezilliği ille de yapabileceklerini, yapmak zorunda olduklarını<br />

sÇylememiş olmamdır. Sanırım, Çylesi bir yazının yayımlanmasına zaten izin <strong>ve</strong>rmezlerdi.<br />

Ben yalnızca "olağanÅstÅ" insanın ÅlkÅlerinin gerÖekleşmesi iÖin gerekiyorsa (yalnızca bu<br />

koşulla: ÅlkÅlerinin gerÖekleşmesi iÖin gerekiyorsa... Kaldı ki, bunlar tÅm insanlık iÖin de<br />

kurtarıcı birtakım ÅlkÅler olabilirler) bazı engelleri aşmaya kendinde bir hak bulabileceğini<br />

(resmi olmayan bir haktır bu) ima etmiştim. Demin yazımın pek aÖık olmadığını buyurdunuz!<br />

Elimden geldiğince onu size aÖmaya hazırım. Sizin istediğinizin de bu olduğunu sÇylersem,<br />

sanırım yanılmış olmam. Buyurun Çyleyse. Kepler ya da NeWton'un buluşlarını, Öeşitli<br />

kombinezonlar yÅzÅnden bu buluşların aÖığa Öıkmasına engel olan, bunların yolunu tıkayan<br />

bir, on, yÅz ya da daha Öok kişinin hayatları feda edilmeden insanlık Çğrenemeyecekti<br />

diyelim. Bu durumda bence, Newton'un buluşunu tÅm insanlığa iletebilmek iÖin bu on ya da


yÅz kişiyi ortadan kaldırmaya hakkı vardı, hatta bu onun iÖin bir zorunluluktu. Bundan hiÖbir<br />

zaman Newton'un ÇnÅne geleni asıp kesmeye, ya da hergÅn Öarşı pazarda hırsızlık etmeye<br />

hakkı olduğu sonucu Öıkmaz. Daha sonra, hatırımda yanlış kalmadıysa, bu gÇrÅşÅmÅ şÇyle<br />

geliştiriyordum: En eskilerden başlayıp, LikÅrg, Solon, Muhammed, İSFa-polyon <strong>ve</strong><br />

sonrakilerle sÅrÅp giden insanlığın tÅm kurucularının, yasa koyucularının, başka hiÖbir<br />

nedenle değilse bile, yalnızca yeni yasalar koydukları, bÇylece de, toplumun kutsal saydığı,<br />

babadan kalma eski yasaları Öiğnedikleri iÖin, ayrıcasız hepsi birer suÖluydular. Doğaldır ki<br />

bunların hepsi amaÖlarına yardımı olacağına inandıkları anda kan dÇkmede (hatta bazen eski<br />

yasalara bağlılık duymaktan başka hiÖbir suÖu olmayan, tÅmÅyle suÖsuz insanların kanını<br />

dÇkmede) duraksamamışlar-dır. Hatta Öok ilginÖtir: bu iyilikse<strong>ve</strong>r, bu kurucu, yasa koyucu<br />

317<br />

insanların Öoğu bÅyÅk birer kandÇkÅcÅdÅr. Kısacası ben buradan şu sonuca varıyorum:<br />

bÅyÅkler bir yana, toplum iÖinde birazcık sivrilen, yani topluma sÇyleyecek birazcık yeni bir<br />

şeyleri bulunanlar, doğaları gereği, tabii kimi az, kimi Öok birer suÖlu olmak zorundadırlar.<br />

Tersi durumda zaten sivrilmelerine olanak yoktur; Çte yandan sÅrÅnÅn iÖinde kalmayı da yine<br />

doğaları gereği kabul edemezler, ki bence de kabul etmemek zorundadırlar. Kısacası,<br />

gÇrdÅğÅnÅz gibi, buraya kadar sÇylediklerimde yeni hiÖbir şey yok. Binlerce kez<br />

tekrarlanmış, yazılıp sÇylenmiş şeyler bunlar. Benim insanları olağanÅstÅler <strong>ve</strong> sıradan<br />

olanlar diye bÇlÅmlememe gelince, bunun biraz keyfi bir bÇlÅmleme olduğunu itiraf ederim;<br />

ÖÅnkÅ ben zaten kesin sayılar Åzerinde durmuyorum. Ben Çne sÅrdÅğÅm ana dÅşÅnceme<br />

inanıyorum. Bu ana dÅşÅncenin ÇzÅ şudur: insanlar doğa yasaları gereğince, genellikle iki<br />

bÇlÅme ayrılırlar: aşağılar (sıradanlar), ki bunların biricik gÇrevleri, kendileri gibi olanların<br />

Öoğalmalarını sağlamak, bu işin aracı olmaktır; <strong>ve</strong> kendi Öevrelerine yeni bir sÇz sÇylemek<br />

yetenek <strong>ve</strong> dehasında olanlar. Doğaldır ki, bu arada sınırsız sayıda alt bÇlÅmleme yapılabilir.<br />

Ama bu iki ana bÇlÅmÅn ayırdedici Öizgileri oldukÖa keskindir. Birinciler, yani kendileri gibi<br />

olanların Öoğalmasına araÖ olanlar, doğaları gereği tutucudurlar, uysaldırlar, boyuneğerek<br />

yaşarlar <strong>ve</strong> boyuneğme-yi se<strong>ve</strong>rler. Bence de bunlar uysal <strong>ve</strong> boyuneğici olmak zorundadırlar,<br />

ÖÅnkÅ bu onların gÇrevleridir <strong>ve</strong> burada onlar iÖin aşağılatıcı bir durum sÇzkonusu değildir.<br />

İkinci bÇlÅmdekilerse, sÅrekli olarak yasaları Öiğnerler, yıkıcıdırlar, ya da yeteneklerine bağlı<br />

olarak, yıkıcılığa yatkındırlar. Bunların işledikleri suÖlar, doğaldır ki, son derece Öeşitli <strong>ve</strong><br />

gÇrelidir; ama bÅyÅk Öoğunluğu, birbirinden apayrı nedenler ileri sÅrerek, daha iyi şeyler<br />

adına şimdinin yıkılmasını isterler. Bunların ÅlkÅlerini gerÖekleştirmeleri iÖin, cesetlerin, kan<br />

gÇllerinin Åzerinden atlamaları gerekse, bence, kendilerine bu izni, vicdan rahatlığıyla<br />

<strong>ve</strong>rebilirler; tabi bu sÇz konusu ÅlkÅnÅn ne olduğuna, boyutlarının ne olduğuna bağlı olan bir<br />

şeydir, bu noktaya dikkatinizi Öekerim. Yazımdaki suÖ işleme hakkını ben bu bağlamda ele<br />

aldım. (Ha-<br />

318<br />

tırlarsanız, hukuksal bir sorunun tartışması olarak girilmiştir konuya). Aslında fazla telaş<br />

edecek bir durum yok ortada: ikinci bÇlÅmdekilerin kendilerine tanıdıkları hakkı, yığın hiÖbir<br />

zaman onlara tanımamıştır. Onları en ağır biÖimde cezalandırmış, boyunlarını vurmuştur (az<br />

ya da Öok); bunu yaparken de, tÅmÅyle haklı olarak, kendi tutucu gÇrevini yerine getirmiştir.<br />

Bununla birlikte, sonraki kuşaklarda aynı yığın, basları vurulan bu insanların heykellerini<br />

dikmiş <strong>ve</strong> onlara tapınmıştır (az ya da Öok). Birinci bÇlÅmdekiler hep bugÅnÅn, ikinci<br />

bÇlÅmdekilerse hep yarının efendileridir. Birinciler dÅnyayı korurlar <strong>ve</strong> onu sayıca Öoğaltırlar;<br />

ikinciler dÅnyayı hareket ettirirler <strong>ve</strong> onu bir amaca doğru yÇneltirler. Her iki bÇlÅmdekiler de<br />

tÅmÅyle eşit yaşama hakkına sahiptirler. Tek kelimeyle her iki yanın da hakları birbirine<br />

eşittir... Ve... Vi<strong>ve</strong> la guerre eternelle* tabii Yeni KudÅs'e kadar!"<br />

"O zaman siz Yeni KudÅs'e inanıyorsunuz?"<br />

"İnanıyorum", dedi Raskolnikov tok bir sesle. "İnanıyorum" derken de, uzun konuşması<br />

sÅresince de, halı Åzerinde bir noktaya gÇzlerini dikmiş, başını hiÖ kaldırmamıştı.


"Tanrıya... Tanrıya da inanıyor musunuz? Merakımı bağışlayın."<br />

"İnanıyorum", dedi Raskolnikov, başını kaldırıp Porfiri'ye bakarak.<br />

"Peki, ya Lazare'ın** dirilişine?"<br />

"Buna da inanıyorum. NiÖin soruyorsunuz bana bunları?"<br />

"GerÖekten inanıyor musunuz?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, gerÖekten inanıyorum."<br />

"Demek Çyle... Merakım iÖin bağışlayın. Simdi izin <strong>ve</strong>rirseniz, deminki konuya dÇnÅyorum...<br />

Her zaman da boyunları vurulmaz onların, hatta kimileri tam tersine..."<br />

"... yaşarken zafer tacını giyerler? Bu doğru, kimileri Çlmeden amaÖlarına kavuşur,, o zaman<br />

da..."<br />

(Aslında da Fransızca): "Yaşasın Çncesiz <strong>ve</strong> sonrasız savaş!" (äev.) Lazare: Tevrat'ta en<br />

yoksul insan olarak nitelenen kişi. (äev.)<br />

319<br />

"...onlar kelle kesmeye başlarlar?"<br />

"Eğer gerekiyorsa... Ve biliyor musunuz, Öoğu kez de bu gerekmiştir. Aslında oldukÖa ince bir<br />

espriye dayanıyor dÅşÅnceniz."<br />

"TeşekkÅr ederim. Yalnız bana şunu sÇyleyebilir misiniz: bu olağanÅstÅleri, olağanÅstÅ<br />

olmayanlardan nasıl ayıracağız? Doğuştan birtakım belirtileri falan mı var? Demek istediğim,<br />

biraz daha aÖıklık, yani dıştan ayırdetmeyi sağlayacak bir belirginlik gerek: pratik <strong>ve</strong> iyiniyetli<br />

bir insan olarak bu doğal endişemi bağışlayın, ama Çzel bir giysi, ne bileyim, bir Åniforma, ya<br />

da rozet gibi bir şeyler taşıyamaz mı bunlar? äÅnkÅ, eğer bir yanlışlık olur da, bu bÇlÅmden<br />

birisi, kendisinin aslında Çteki bÇlÅmden olduğunu sanır <strong>ve</strong> sizin demin gÇzkamaştırıcı<br />

biÖimde aÖıkladığınız gibi "bÅtÅn engelleri kaldırmaya" kalkarsa... Kabul edin ki, o zaman..."<br />

"Oo, bu sık sık olur! Doğrusu bu dÅşÅncenizde deminkinden de ince bir espri yar..."<br />

"TeşekkÅr ederim."<br />

"Rica ederim. Yalnız unutmamak gerekir ki, bÇylesi yanlışlıklar yalnız birinci bÇlÅmdekiler,<br />

yani benim "sıradanlar" dediklerim (sanırım pek başarılı değilim bu adlandırmada) tarafından<br />

yapılabilir... Boyuneğmeye doğuştan yatkın olmalarına rağmen, doğanın, ineklerden bile<br />

esirgemediği bazı cil<strong>ve</strong>leriyle, bunlardan birÖoğu kendilerini ÇncÅ, "yıkıcı" gibi gÇrmeyi<br />

se<strong>ve</strong>rler <strong>ve</strong> "yeni sÇz" sÇyleme he<strong>ve</strong>sine kapılırlar. àstelik bunu da bÅyÅk bir iÖtenlikle<br />

yaparlar. GerÖek yenileri Öoğu kez farkede-mezler bile, hatta onları geri <strong>ve</strong> aşağılık şeyler<br />

dÅşÅnen insanlar olarak kÅÖÅmserler. Ama burada bence ciddi bir tehlike sÇzko-nusu değildir.<br />

Sizin de, doğrusu, telaşlanmanızı gerektirecek bir neden yok. äÅnkÅ bunlar hiÖbir zaman ileri<br />

gidemezler. Kapıldıkları he<strong>ve</strong>sten dolayı <strong>ve</strong> kendilerine kim olduklarını hatırlatmak iÖin,<br />

kuskusuz bunları kırbaÖlamak da mÅmkÅndÅr, ama daha ileri gitmemek gerekir. Hatta<br />

kırbaÖlama iÖin Çzel birine de gerek yok burada, onlar kendi kendilerine yaparlar bu işi, ÖÅnkÅ<br />

son derece dÅrÅsttÅrler, hatta bu hizmeti birbirlerinden esirge-<br />

320<br />

meyenler de vardır aralarında; kimileriyse kendisine <strong>ve</strong>rilecek cezayı başkasına bırakmaz, bu<br />

işi kendi elceğiziyle yapar... Kendilerini Öeşitli biÖimlerde aÖık itiraflara zorlarlar... GÅzel <strong>ve</strong><br />

ibret <strong>ve</strong>rici bir tablodur bu... Kısacası, telaşlanmanızı gerektirecek bir durum yok... Bu işin<br />

bÇylesi yasaları var."<br />

"Doğrusu, hiÖ değilse işin bu yÇnÅnden yÅreğime su serptiniz... Gelin gÇrÅn ki telaşlanmayı<br />

gerektirecek bir başka nokta daha var: sÇyler misiniz lÅtfen, kendilerinde başkalarını<br />

boğazlamak hakkını gÇren şu "olağanÅstÅler" pek mi Öoktur? Ben, kuşkusuz, bunların ÇnÅnde<br />

saygıyla eğilmeye hazırım, ama siz de kabul edersiniz ki, eğer bunların sayıları fazlaysa, bu<br />

dehşet <strong>ve</strong>rici bir şeydir, Çyle değil mi?"<br />

"Ah, bu bakımdan da kaygılanmanızı gerektirecek bir durum yok. Genel olarak yeni<br />

dÅşÅnceleri olan, hatta yeni denebilecek bir şeyler sÇyleme yeteneğinde olan insanlar pek<br />

seyrek doğarlar, hatta şaşılacak kadar seyrek doğarlar. Bilinen bir şey varsa o da, bÅtÅn bu


farklı bÇlÅmlerdeki insanların doğum dÅzenlerinin, bir doğa yasasıyla hiÖ yanlışsız <strong>ve</strong> kesin<br />

olarak belirlenmiş olmasıdır. Kuşkusuz, sÇzÅnÅ ettiğim bu doğa yasasının nasıl bir yasa<br />

olduğunu biz şimdilik bilmiyoruz; ama ben bunun varlığına <strong>ve</strong> sonraları nasıl bir şey<br />

olduğunun anlaşılıp herkes tarafından kabul edileceğine inanıyorum. YeryÅzÅnde milyonlarca<br />

insan, bizim iÖin hélé bir giz olan birtakım sÅreÖlerle <strong>ve</strong> birtakım Öabalarla, cins <strong>ve</strong> tÅrlerin<br />

birbirleriyle Öaprazlanmasını sağlayarak, binde bir olsun ÇzgÅn <strong>ve</strong> yaratıcı bir insan dÅnyaya<br />

getirebilmek amacıyla, yalnızca bÇyle bir amacın aracı olabilmek amacıyla, yalnızca bÇyle bir<br />

amacın aracı olarak yaşıyorlar. Daha yÅksek nitelikleri taşıyan bir insan iÖin bu oran onbinde<br />

birdir. (Sayıları Çrnek olsun diye <strong>ve</strong>riyorum.) Daha da yÅkseği ise ancak yÅzbinde bir<br />

gerÖekleşebilir. Dahiler milyonda bir yetişir; insanlığın olgunlaşmasını sağlayan bÅyÅk<br />

dehalar iÖin ise yeryÅzÅnden belki de binlerce milyon insanın gelip geÖmesi gerekmektedir.<br />

Kısacası ben bÅtÅn bu sÅrecin geÖtiği imbiğe bakmadım.. Ama bu işlerin belli bir yasasının<br />

olması gerektiği hiÖ kuşkusuzdur. Burada rastlantı sÇzkonusu olamaz!"<br />

321<br />

Razumihin sonunda dayanamadı <strong>ve</strong>:<br />

"Ne yapıyorsunuz yahu? Şaka mı ediyorsunuz siz?" diye bağırdı. "Yoksa birbirinizle dalga mı<br />

geÖiyorsunuz? Oturmuşlar, birbirleriyle alay ediyorlar! Rodya, sen ciddimisin?"<br />

Raskolnikov dÇnÅp Razumihin'e baktı; yÅzÅ solgun <strong>ve</strong> ÅzÅntÅlÅ gibiydi. Bu durgun, ÅzÅntÅlÅ<br />

yÅzÅn karşısında, Por-firi'nin gizlemeye bile Öalışmadığı <strong>ve</strong> insanın sinirine dokunan<br />

terbiyesiz, alaycı yÅzÅ, Razumihin'in pek tuhafına gitti.<br />

"Kardeş, bunları sÇylerken eğer ciddi idiysen, yani, bÅtÅn bu dediklerinin hiÖ de yeni şeyler<br />

olmadıklarını, daha Çnce binlerce kez okuduğumuz <strong>ve</strong> dinlediğimiz şeylere benzediklerini<br />

sÇylerken ciddi idiysen, bunda haklısın! Ama sÇylediklerin iÖinde gerÖekten ÇzgÅn olan <strong>ve</strong><br />

gerÖekten de sana ait olan şey, bunu dehşetle sÇylÅyorum, vicdan s.esine uyularak kan<br />

dÇkÅlmesine izin <strong>ve</strong>rmendir... Hem de, beni bağışla, nasıl bir kÇrinanÖla..! Senin yazının ana<br />

dÅşÅncesi de, sanırım, bu. Hem bu vicdan sesine uyarak kan dÇkme, bence resmi yolla, yani<br />

yasal olarak kan dÇkmekten daha korkunÖ birşey!"<br />

"TÅmÅyle katılıyorum", dedi Porfiriy, "bÇylesi Öok daha korkunÖ!"<br />

"Hayır", diye devam etti Razumihin, "yazında biraz fazla coşmuş <strong>ve</strong> ileri gitmiştin! Bir<br />

yanlışlık var bu işte. Okuyacağım yazını... Fazla coşmuş <strong>ve</strong> kendi coşkunluğuna kapılıp<br />

gitmişsin! Sen bÇyle dÅşÅnÅyor olamazsın! Bulup okuyacağım yazını..."<br />

"Yazıda bunların hiÖbiri yok", dedi, Raskolnikov, "yalnızca birtakım imalar var."<br />

Porfiri yerinde duramıyordu:<br />

"E<strong>ve</strong>t... E<strong>ve</strong>t... SuÖ olayına nasıl baktığınız konusunda hemen hemen aydınlanmış<br />

bulunuyorum... Yakanıza yapışıp kaldığım iÖin beni bağışlayın, sizi rahatsız ettiğim iÖin utanÖ<br />

duyuyorum... Demin, bÇlÅmleri birbirine karıştırma yanlışı konusunda beni tÅmÅyle<br />

yatıştırdınız... Ama beni hélé kaygılandıran bazı pratik noktalar var. Diyelim, bir adam, ya da<br />

bir delikanlı, gÅnÅn birinde kendini, tabii geleceğin bir LikÅrg'Å ya da Muhammed'i gibi<br />

gÇrmeye başlarsa, yallah deyip ÇnÅndeki engelleri kaldır-<br />

322<br />

maya girişecektir... Kuşkusuz, uzun bir savaş bulunmaktadır ÇnÅnde. Savaş iÖinse paraya<br />

gerek vardır. Bu kez de, hadi bakalım, savaş iÖin para bulmaya girişecektir... Üyle değil mi?"<br />

Zamyotov kÇşesinden kikirdedi, Raskolnikov o yana bakmadı bile:<br />

"Bu tÅr olayların gerÖekten de olabileceğini kabul etmek zorundayım", dedi. "Aptallar <strong>ve</strong> Ån<br />

peşinde koşanlar bu tuzağa dÅşebilirler... Üzellikle de genÖler..."<br />

"GÇrdÅnÅz mÅ? Çyleyse..?"<br />

"Üyleyse..." dedi Raskolnikov, gÅlÅmseyerek, "bunun suÖlusu herhalde ben değilim. BugÅne<br />

dek bÇyleydi, bundan sonra da bÇyle olacak. Arkadaş (başıyla Razumihin'i gÇsterdi) az Çnce<br />

benim kan dÇkÅlmesine izin <strong>ve</strong>rdiğimi sÇylÅyordu. Veriyorsam ne olmuş? Toplum


sÅrgÅnlerle, hapishanelerle, sorgu yargıÖla-rıyla, kÅrek cezalarıyla, esaslı bir şekilde gÅ<strong>ve</strong>n<br />

altına alınmış değil midir? Ne diye kargılanıyorsunuz? Arayın hırsızı!.."<br />

"Ya bulursak?"<br />

"Pahalıya Çdetin."<br />

"Akla uygun. Peki ya vicdan?"<br />

"Size ne vicdandan?"<br />

"Üylesine, insanca bir duyguyla sordum."<br />

"Vicdanı olan, hatasının da bilinciydeyse, varsın acı Öeksin. Bu kÅrek cezasına ek olarak ona<br />

ikinci bir cezadır."<br />

Razumihin kaslarını Öatarak:<br />

"Peki ya gerÖekten dahi olanlar, dedi, hani şu kendilerine başkalarının boğazlama hakkı<br />

<strong>ve</strong>rilenler..? Onların acı Öekmemeleri gerekiyor, değil mi? Hatta dÇktÅkleri kanlar iÖin bile..?"<br />

"Gereklilik de nereden Öıktı? Burada ne buyruk, ne yasak sÇz konusu. Kurbanına acıyorsa,<br />

varsın acı Öeksin... Acı <strong>ve</strong> ÅzÅntÅ, engin bir bilinÖ <strong>ve</strong> derin bir yÅrek iÖin her zaman<br />

zorunludur. Birden, birileriyle konuşur gibi değil de, yÅksek sesle dÅşÅnÅr gibi ekledi:<br />

"Bence, gerÖekten bÅyÅk insanlar, bÅyÅk acılar Öekmek zorundadırlar."<br />

GÇzlerini kaldırdı, herkesin yÅzÅne dalgın dalgın baktı, gÅlÅmseyip şapkasını aldı. Buraya<br />

geldiği zamanki durumuna gÇ-<br />

323<br />

re, şimdi Öok sakindi; bunu kendi de duyumsuyordu. Herkes ayağa kalktı.<br />

"Vallahi ister sÇvÅn, ister kızın, ama aklıma takılan bir kÅÖÅk soruyu daha sormaktan kendimi<br />

alamayacağım (biliyorum, sizi Öok rahatsız ettim), ama aklıma gelen kÅÖÅk bir dÅşÅnce var,<br />

hani unutmamak iÖin..."<br />

Raskolnikov yÅzÅ soluk <strong>ve</strong> ciddi ayakta bekliyordu.<br />

"Buyrun, sÇyleyin bakalım kÅÖÅk dÅşÅncenizi" dedi.<br />

"Doğrusu, bunu size en aÖık biÖimde nasıl sÇyleyebileceğimi ben de bilmiyorum... Bu kÅÖÅk<br />

dÅşÅncem biraz fazla psikolojik... Yani pek ele avuca gelir bir şey değil... Sizin... Şu yazınızı<br />

yazarken... Yani kendinizi bir damlacık olsun... Heh-he! Yeni bir sÇz sÇyleyen şu<br />

"olağanÅstÅ" insanlardan biri saymamış olmanız mÅmkÅn değildi herhalde? Yani sizin<br />

anladığınız anlamda?.."<br />

Raskolnikov nefretle:<br />

"äok mÅmkÅn", dedi.<br />

Razumihin şÇyle bir kımıldandı.<br />

Porfiri devam etti:<br />

"äok mÅmkÅn olduğuna gÇre, gÅndelik bir başarısızlığınız nedeniyle, ya da herhangi bir<br />

sıkıntınızı gidermek iÖin, ya da ne bileyim, insanlığa yararlı bir hizmette bulunmak iÖin,<br />

ÇnÅnÅze Öıkan engelleri asar mısınız?"<br />

Porfiri bunları sÇyledikten sonra, tıpkı az Çnce yaptığı gibi, birden ona sanki sol gÇzÅnÅ<br />

kırparak belli belirsiz gÅldÅ.<br />

Raskolnikov meydan okurcasına <strong>ve</strong> aşağılayarak:<br />

"BÇyle bir şey yapsam, herhalde size sÇylemezdim", dedi.<br />

"Hayır, ben yalnızca... Hani yazınızı edebi bakımdan daha iyi değerlendirebilmek iÖin sordum<br />

bunu.."<br />

Raskolnikov tiksintiyle, "Tuh, bÇylesine apaÖık <strong>ve</strong> bÇylesine utanmazca!" diye dÅşÅndÅ.<br />

Sonra kupkuru bir sesle:<br />

"Belirtmeme izin <strong>ve</strong>rin", dedi, "ben kendimi ne Muhammed, ne de Napolyan sayıyorum... Ve<br />

ne de bunlara benzer biri... Bu duruma gÇre de, onların yerinde olmadan, onlar gibi olsaydım<br />

nasıl davranırdım, şeklindeki bir soruya, sizin iÖin doyurucu olabilecek bir karşılık <strong>ve</strong>remem."<br />

324<br />

Porfiriybirden aşırı bir senli benlilikle:


"GeÅin efendim", dedi, "bugÑn bizde, Rusya'da kendini Na-polyon saymayan mı var ki?"<br />

Porfiri'nin bu kez ses tonunda, sÖyleyiş biÅiminde bile apaÅık birşeyler vardı.<br />

"GeÅen, hatta bizim Alyona İvanovna'yı baltayla halleden de sakın şu geleceğin<br />

Napolyonlarından biri olmasın?.."<br />

KÖşesinde oturmakta olan Zamyotov ağzından kaÅırmıştı bu<br />

sÖzleri.<br />

Raskolnikov, bakışlarını Porfiri'ye dikmiş, hiÅbir şey sÖylemeden Öylece duruyordu.<br />

Razumihin'in yÑzÑ karardıkÅa kararmıştı. Zaten bir sÑredir bir şeyler sezinlemekteydi.<br />

Üevresine Öfkeyle bakıyordu. Bu ağır sessizlik bir dakika kadar sÑrdÑ. Raskolnikov gitmeye<br />

davrandı.<br />

Porfiriy aşırı bir incelikle elini uzattı, se<strong>ve</strong>cenlikle: "Gidiyor musunuz?" dedi, "Tanıştığıma<br />

Åok, Åok sevindim. Ricanız konusunda iÅiniz rahat olsun. Anlattığım gibi bir şeyler yazı<strong>ve</strong>rin.<br />

Ya da, daha iyisi, doğrudanbana gelin... BugÑnlerde... Hatta, isterseniz yarın... Herhalde saat<br />

onbir gibi orada olurum. Herşeyi yoluna koyarız.,. Konuşuruz da... Orada en son<br />

bulunanlardan birisiniz, belki bize birşeyler sÖyleyebilirsiniz..." Raskolnikov sert bir sesle:<br />

"Demek", dedi, "kurallara uygun bir biÅimde, <strong>ve</strong> resmen sorguya Åekmek istiyorsunuz beni?"<br />

"Bunu da nereden Åıkardınız? Şimdilik bÖyle bir şeye hiÅ gerek yok. Sanırım yanlış anladınız<br />

beni. Ben yalnızca bu fırsatı kaÅırmamak iÅin... Ve... Ve rehin sahiplerinin hepsiyle konuşmuş<br />

bulunuyorum... Bunların kiminden Åeşitli kanıtlar elde ettim... Sizse sonuncu kişisiniz..."<br />

Birden aklına gelen bir şeye sevinerek, Razumihin'e dÖndÑ. "Yeri gelmişken... Şu Nikolaşka<br />

yÑzÑnden başımın etini yemiştin! Sanki ben bilmiyor muyum, -Raskol-nikov'a dÖndÑ- bu<br />

Åocuğun hiÅbir suÅu olmadığını? Ama elden ne gelir? Mitka'yı da epey rahatsız etmemiz<br />

gerekti... Aslında sorun şu, yani bu işin can alıcı noktası: siz o gÑn merdi<strong>ve</strong>nlerden Åıkarken...<br />

Bir dakika, saat sekizde oradaydınız siz değil mi?"<br />

325<br />

"E<strong>ve</strong>t, sekizde", dedi Raskolnikov, der demez de bunu sÖyle-meyebileceğini dÑşÑnerek canı<br />

sıkıldı.<br />

"E<strong>ve</strong>t, saat sekizde aÅık bir daire vardı, hatırladınız mı? Burada Åalışan iki isÅiyi bari siz<br />

gÖrmÑş olaydınız, hiÅ değilse birini... Orada boya yapıyorlardı, hiÅ gÖzÑnÑze Åarpmadı mı?<br />

Bu onlar iÅin Åok, ama Åok Önemlidir!.."<br />

Raskolnikov belleğini yokluyormuş gibi ağır ağır:<br />

"Boyacılar mı? Hayır, gÖrmedim", dedi. MÑthiş bir gerginlik iÅindeydi; soruda gizli, tuzağın<br />

ne olduğunu bir an Önce anlayabilmek iÅin sanki ÖlÑmcÑl bir acı Åekiyordu; bir yanlışlık<br />

yapmamak iÅin tÑmden dikkat kesilmişti. "Sonra kapısı aÅık bir daire de gÖzÑme Åarpmadı...<br />

Ama dÖrdÑncÑ katta... (tuzağın ne olduğunu anlamıştı, zafer kazanmışÅasına sÑrdÑrdÑ<br />

sÖzlerini) bir memur taşınıyordu... Hatırlıyorum... Tam Alyona İvanovna'nın karşısındaki<br />

daireden... Üok iyi hatırlıyorum... Hatta hamallar divan gibi bir şey taşıyorlardı <strong>ve</strong> beni duvara<br />

sıkıştırmışlardı... Boyacılara gelince... Hayır, orada boya yapan birilerini gÖrmedim ben...<br />

Hatta... Kapısı aÅık bir daire de, sanırsam, yoktu... E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, yoktu..."<br />

Birden kendine gelen <strong>ve</strong> işin ne olduğunu anlayan Razumihin, Porfiri'ye:<br />

"Ne yapıyorsun yahu sen?" diye bağırdı. "Boyacılar cinayetin işlendiği gÑn oradaydılar.<br />

Raskolnikov'sa cinayetten ÑÅ gÑn Önce oradaydı. Sen ne soruyorsun, ha?"<br />

"Tuu, gÑnleri karıştırmışım!" dedi Porfiriy eliyle alnına vurarak. "Hay Allah, bu iş bende kafa<br />

falan bırakmadı!" Raskolnikov'a dÖndÑ <strong>ve</strong> ÖzÑr dilercesine. "Saat sekiz sularında boyacıları<br />

birilerinin orada gÖrmesi bizim iÅin Åok Önemli", dedi. "Buna sizin tanıklık edebileceğinizi<br />

sanmıştım... Oysa gÑnleri karıştırmışım!"<br />

Razumihin, yÑzÑ bir karış:<br />

"İnsan bÖyle konularda dikkatli olmalı", dedi.


Bu son sÇzler antrede sÇylenmişti. Porfiriy PetroviÖ, bÅyÅk bir incelikle onları kapıya kadar<br />

geÖirdi... İkisi karanlık, asık bir yÅzle Öıktılar sokağa <strong>ve</strong> birkaÖ adım hiÖ konuşmadan<br />

yÅrÅdÅler. Raskolnikov derin bir soluk aldı...<br />

326<br />

VI<br />

Razumihin, olanca gÅcÅyle Raskolnikov'un kanıtlarını ÖÅrÅtmeye Öabalamaktan şaşkına<br />

dÇnmÅş bir durumda:<br />

"İnanmam! İnanamam!" deyip duruyordu.<br />

Pulheriya Aleksandrovna'yla Dunya'nın nicedir kendilerini beklemekte oldukları Bakaleyev'in<br />

pansiyonuna yaklaşmışlardı. Razumihin, konuyu ilk kez aÖıkÖa konuşmanın <strong>ve</strong>rdiği heyecan<br />

<strong>ve</strong> şaşkınlıkla, yolda ikide birde duraklıyordu:<br />

Raskolnikov soğuk <strong>ve</strong> kÅÖÅmseyici bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Sen inanma!" dedi. "Her zaman olduğu gibi hiÖbir şey far-ketmedin sen, bense her sÇzcÅğÅ<br />

tartışıyordum."<br />

"Kuruntulu bir adamsın da onun iÖin tartıyorsun her sÇzcÅğÅ.... Hımm... gerÖekten de<br />

Porfiri'nin tavrının tuhafÖa olduğunu kabul ederim... Üzellikle de Zamyotov denen alÖağın!..<br />

Haklısın, bir şeyler vardı dilinin altında, ama niÖin? NiÖin?"<br />

"Bir gecede dÅşÅncesini değiştirdi de ondan."<br />

"Bence, tam tersine! Tam tersine! Eğer şu sakat dÅşÅnceye inanıyorlarsa, bÅtÅn gÅÖleriyle<br />

bunu gizlemeye, kartlarını belli etmemeye Öalışırlardı... Oysa bunlar sÇzlerine hiÖ dikkat<br />

etmeden, son derece kÅstahÖa konuşuyorlardı!"<br />

"Eğer ellerinde biraz delil, ama şÇyle gerÖek deliller... Ya da ciddi bir temele dayanan ufacık<br />

bir kuşkuları olsaydı, daha Öok kazanma umuduyla ellerini gizlerlerdi, oyunu gizli oynarlardı<br />

(bu arada, Çrneğin, Öoktan bir arama yaparlardı!). Ama ellerinde bir tek olsun delil yok.<br />

Yalnızca birtakım kuruntular, uÖuşan birtakım dÅşÅnceler var. Edepsizleşmeleri <strong>ve</strong> şaşırtma<br />

yoluna başvurmaları, bundan... Porfiri belki de bunun iÖin Çfkeleniyor, canı sıkılıyor... Belki<br />

de başka bir amacı var... Akıllı bir adama benziyor... Bilir gÇrÅnerek beni korkutmak istiyor<br />

da olabilir... Onun da kendine gÇre bir psikolojisi var... Ama keselim artık! Bu aÖıklamaları<br />

yapmak bile bana iğrenÖ geliyor!<br />

"Ve aşağılayıcı, aşağılayıcı! Seni anlıyorum! Şu anda madem seninle aÖık aÖık konuşuyoruz,<br />

(sonunda bu konuyu aÖıkÖa konuşmaya başlamamız Öok iyi oldu!) şu anda sana aÖıkÖa itiraf<br />

327<br />

ederim ki, onların kafasında bÇyle bir dÅşÅncenin bulunduğunu ben Öoktandır sezinliyordum.<br />

GerÖi bu belli belirsiz bir kuşkudan Çteye geÖen bir şey değildi, ama bÇyle de olsa, nasıl<br />

cesaret edebilirler bÇyle bir şeyi akıllarından geÖirmeye? Bu dÅşÅncenin kÇkleri nerelerde<br />

gizli. Nasıl Çfkeden kuduracak hale geldiğimi bir bilsen! Simdi şu duruma bak: yoksulluğun<br />

penÖesinde kıvranan hipokontriyak bir genÖ... Kuruntulu, kendi değerini bilen <strong>ve</strong> kendine<br />

değer <strong>ve</strong>ren bir Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisi... Altı aydır, Öekildiği kÇsesinde bir tek insan yÅzÅ<br />

gÇrmemiş... Ağır, sayıklamak bir hastalığın hemen ÇngÅnÅnde, belki de tam hastalığın<br />

başladığı gÅn (buraya dikkat!) sırtında yırtık bir gÇmlek, ayağında tabanı gitmiş kunduralar,<br />

kendini birden karakolda birtakım polislerin ortasında bulu<strong>ve</strong>riyor <strong>ve</strong> burada bunların Öeşitli<br />

aşağılamalarına katlanıyor... Derken birden burnuna bir borÖ senedi dayayı<strong>ve</strong>riyorlar: saray<br />

mÅşavirlerinden äebarov'a ait gÅnÅ geÖmiş bir senet... Ortalığı kaplayan ağır boya kokusu,<br />

otuz dereceyi bulan sıcaklık, karakolu dolduran bir yığın insan, pis, boğucu bir koku <strong>ve</strong> birkaÖ<br />

gÅn Çnce evine gittği bir kocakarının ÇldÅrÅldÅğÅ haberi... Ve bÅtÅn bunlar aÖlıktan karnı<br />

bağırsağına geÖmiş bir durumdayken oluyor! Bayılmaz da ne yapar insan? Ve bunlar bÇyle bir<br />

şeyi dayanak yapıyorlar kuşkularına! Allah belésını <strong>ve</strong>rsin! Bunun can sıkıcı birşey olduğunu<br />

biliyorum Rodya'cığım, ama senin yerinde ben olsam, hepsinin gÇzÅnÅn iÖine baka baka bir<br />

kahkaha atar, ya da daha iyisi suratlarına şÇyle okkalı bir tÅkrÅk savururdum! Hepsini bir<br />

gÅzel kalaylamayı da unutmazdım. Sen de tukur gitsin! Cesaret! Ayıp yahu!"


"Doğrusu gÅzel Çzetledi!" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov. Sonra acıyla:<br />

"Suratlarına tÅkÅrmek mi?" dedi. "Ama yarın yine sorgu var! Ve ben yarın yine binbir<br />

aÖıklama yapmak zorundayım... DÅn restoranda Zamyotov'la konuşarak kendimi alÖalttığım<br />

iÖin Çyle canım sıkılıyor ki!"<br />

"Allah kahretsin! Yarın Porfèri'ye ben giderim! Ve onu şÇyle... akrabaca sıkıştırırım... Bildiği<br />

bir şey varsa aÖıkÖa sÇylesin. Zamyotov'a gelince..."<br />

328<br />

"Sonunda akıl edebildi!" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

Razumihin birden:<br />

"Dur!" diye bağırdı. Raskolnikov'u omuzundan tutarak "dur! Sen demin saÖmaladın! E<strong>ve</strong>t,<br />

iyice dÅşÅndÅm sen demin saÖmaladın! Ne diye tuzak olsun ki bu? İşÖilerle ilgili soru bir<br />

tuzaktı, dedin. HiÖ aklın kesiyor mu: bu işi sen yapmış olsan, dai-renin boyandığını, orada<br />

işÖileri gÇrdÅğÅnÅ sÇyler misin? Tam tersine: gÇrmÅş olsan bile, gÇrmedim dersin! İnsan<br />

kendi aleyhine tanıklık eder mi?"<br />

"Eğer o işi ben yapmış olsaydım", dedi Raskolnikov isteksiz isteksiz <strong>ve</strong> gizlemeye<br />

Öalışmadığı iÖin tiksintiyle, "orada boya yapan isÖileri gÇrdÅğÅmÅ kesinkes sÇylerdim."<br />

"Kendi aleyhine... Çyle mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t. äÅnkÅ yalnızca mujikler <strong>ve</strong> Öok deneyimsiz birtakım acemiler reddederler sorgu<br />

sırasında her şeyi. Birazcık aklı başında olan, birazcık gÇrmÅş geÖirmiş bir insan, yok<br />

edilmesi elde olmayan bazı delilleri olanaklar ÇlÖÅsÅnde kabul etmeye Öalışır. Yalnız, bunları<br />

bambaşka bir ışık altında, bambaşka anlamlara • gelebilecek biÖimde değişik nedenlerle<br />

aÖıklar <strong>ve</strong> yorumlar. Porfiri'nin kafasındaki hesap da buydu: benim de bÇyle bir karşılık<br />

<strong>ve</strong>receğimi, doğruyu dile getirmiş olmak iÖin işÖileri gÇrdÅğÅmÅ sÇyleyeceğimi <strong>ve</strong> bu konuda<br />

birtakım aÖıklamalara girişeceğimi sanıyordu."<br />

"O zaman da sana cinayetten iki gÅn Çnce orada işÖi falan bulunmadığını, bÇylece de senin<br />

herhalde cinayet gÅnÅ saat sekiz sularında orada bulunduğunu sÇyleyi<strong>ve</strong>recek <strong>ve</strong> seni gafil<br />

avlayacaktı!"<br />

"E<strong>ve</strong>t, onun hesabı da buydu, yani benim kendisine bir an Çnce gerÖeğe uygun bir cevap<br />

<strong>ve</strong>rme telaşıyla, işÖilerin orada cinayetten iki gÅn Çnce değil, tam cinayet gÅnÅ bulunduklarını<br />

unutacağımı sanıyordu:"<br />

"İyi ama bÇyle bir şey unutulabilir mi?"<br />

"Hem de kolayca. Kurnaz insanlar bÇylesi basit şeylerden tuzağa dÅşerler. İnsan ne kadar<br />

kurnazsa, basit şeylerden tuzağa dÅşÅrÅleceğinden o kadar az kuşku duyar. äok, Öok kurnaz<br />

bir<br />

329<br />

insanı Çzellikle de en basit şeylerden tuzağa dÅşÅrmek gerekir. Porfiriy hiÖ de senin sandığın<br />

gibi budalanın biri değil..."<br />

"Üyleyse alÖağın biri..!"<br />

Raskolnikov gÅlmekten kendini alamadı. Ama aynı anda, su son aÖıklamaları yaparken<br />

duyduğu canlılık <strong>ve</strong> isteği tuhaf buldu. Oysa az Çnce konuşurken, ÅzÅntÅ <strong>ve</strong> tiksintiden başka<br />

birşey yoktu iÖinde.<br />

"Anlaşılan bu sorunun bazı yÇnleri hoşuma gidiyor!" diye dÅşÅndÅ.<br />

Ama sonra birden tedirgin oldu: beklenmedik, kaygı <strong>ve</strong>rici bir dÅşÅnceyle rahatsız olmuş<br />

gibiydi. Tedirginliği gitgide artmaktaydı. Bakaleyev'in pansiyonuna gelmişlerdi.<br />

Birden:<br />

"Sen yalnız gir, dedi, ben şimdi dÇnerim."<br />

"Nereye gidiyorsun? Geldik artık!"<br />

"Gitmem gerek... Gitmeliyim... Bir işim var... Yarım saate kalmaz dÇnerim... Bizimkilere<br />

sÇyle"<br />

"Üyleyse ben de seninle geliyorum!"


"Sen de mi bana işkence edeceksin!"<br />

Raskolnikov bu sÇzleri Çyle acı bir Çfke, bakışlarında Çyle derin bir umutsuzlukla sÇylemişti<br />

ki, Razumihin'in kolları yanına dÅştÅ. Bir sÅre merdi<strong>ve</strong>nlerde durup yÅzÅ bir karış, Raskolnikov'un<br />

hızlı adımlarla evinin bulunduğu yÇnde yÅrÅyÅşÅnÅ 'izledi. Sonunda, dişleri kenetli,<br />

yumrukları sıkılı, Porfiri'yi hemen o gÅn bir limon gibi sıkacağına and iÖerek, kendilerini<br />

uzun sÅredir beklemekten herhalde teléşlanmış olan Pulheriya Alek-sandrovna'yı yatıştırmak<br />

Åzere merdi<strong>ve</strong>nleri Öıkmaya başladı.<br />

Raskolnikov evine vardığında tere batmış gibiydi, gÅÖlÅkle soluyordu. Merdi<strong>ve</strong>nleri hızla<br />

Öıkıp, kapısı kilitsiz duran odasına girdi <strong>ve</strong> hemen kapıyı Öengelledi. Sonra, korkmuş, Öılgına<br />

dÇnmÅş bir halde, duvar kéğıdının arkasındaki deliğin bulunduğu kÇşeye atıldı, elini deliğe<br />

sokup birkaÖ dakika duvar kéğıdının en kÅÖÅk kıvrımlarına varana dek her yanı yokladı. Bir<br />

şey bu-<br />

330<br />

lamayınca, ayağa, kalktı, derin bir soluk aldı. Az Çnce Bakaleyev'in pansiyonunun ÇnÅnde,<br />

birden, ya delikte bir şey kaldıysa, diye dÅşÅnmÅştÅ: bir zincir parÖası, bir kol dÅğmesi, ya da<br />

bunların sarılı olduğu, Åzerinde kocakarının eh/azısı bulunan bir kéğıt parÖası..? Daha sonra<br />

reddedilmesi olanaksız bir delil olarak karşısına Öıkabilirdi bunlar.<br />

Dalgın, dÅşÅnceli, Çylece ayakta duruyor, dudaklarında aşağılayıcı, bilinÖsiz, tuhaf bir<br />

gÅlÅmseme uÖuşuyordu. Sonunda şapkasını aldı <strong>ve</strong> sessizce odadan Öıktı. Kafası<br />

karmakarışıktı. Dalgın bir halde sokak kapısına vardı.<br />

Kalın bir sesin: . "İşte kendisi!" dediğini duyunca, başını kaldırıp baktı.<br />

Kapıcıydı bu, kendisini uzunca boylu, esnaf kılıklı bir adama gÇsteriyordu. Adamın sırtında<br />

bir yelek <strong>ve</strong> ropdÇşambrı andırır bir elbise vardı. Bu haliyle, uzaktan kÇylÅ kadınlara<br />

benziyordu. Yağlı bir kasket bulunan başını Çne doğru eğmişti: aslında adamın bÅtÅn vÅcudu<br />

Çne doğru eğikti, kamburcaydı. Buruşuk, porsumuş yÅzÅ, yaşının elliden fazla olduğunu<br />

gÇsteriyordu. äukurlarına gÇmÅlmÅş kÅÖÅcÅk gÇzleri sert, hoşnutsuz bakıyordu.<br />

Raskolnikov kapıcıya yaklaşarak:<br />

"Ne var?" diye sordu.<br />

Esnaf kılıklı adam, hiÖ acele etmeden gÇzucuyla onu uzun uzun <strong>ve</strong> dikkatle sÅzdÅ; sonra<br />

yavaşÖa dÇndÅ <strong>ve</strong> hiÖbir şey sÇylemeden Öıkıp yÅrÅmeye başladı.<br />

"Ne oluyor?" diye bağırdı Ras'kolnikov.<br />

Kapıcı:<br />

"Şu adam", dedi, "gelip sizin adınızı <strong>ve</strong>rerek, burada şu adda bir Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencisi oturuyor<br />

mu, kimin dairesinde oturuyor, diye sordu. Tam o sırada siz indiniz, kendisine sizi gÇsterdim,<br />

ama gÇrdÅğÅnÅz gibi, Öekti gitti!"<br />

Kapıcının da ilgisini Öekmiş gibiydi durum, ama anlaşılan bu o kadar fazla değildi; bir an<br />

dÅşÅndÅkten sonra dÇnÅp odasına girdi.<br />

331<br />

Raskolnikov hemen adamın arkasından sokağa atıldı <strong>ve</strong> kendisini caddenin karşı yanında,<br />

yine bir şeyler dÅşÅnÅyormuş gibi gÇzleri yerde <strong>ve</strong> yine aynı ÇlÖÅlÅ, ağır adımlarla yÅrÅrken<br />

gÇrdÅ. Adımlarını hızlandırıp adama yetişti, ama iyice yanına varmayıp, bir sÅre arkasından<br />

yÅrÅdÅ. Sonunda aynı hizaya gelip yandan yÅzÅne baktı. Adam onu hemen farketmişti, bir an<br />

gÇzlerini kaldırıp baktı, sonra yeniden indirdi. BÇylece bir dakika kadar yan yana, hiÖbir şey<br />

konuşmadan yÅrÅdÅler.<br />

Sonunda Raskolnikov:<br />

"Kapıcıya... Beni soruyordunuz?" dedi, sesi nedense Öok yavaş Öıkmıştı.<br />

Adam karşılık <strong>ve</strong>rmedi, hatté dÇnÅp bakmadı bile. Yine sessizce yÅrÅyorlardı.<br />

"Bu da ne demek oluyor?.. Hem gelip soruyorsunuz, hem de hiÖbir şey sÇylemiyorsunuz..?"<br />

SÇzcÅkler sanki ağzından Öıkmak istemiyor gibiydi, sesi kesiliyordu Raskolnikov'un.<br />

Adam bu kez gÇzlerini kaldırdı, uğursuz, karanlık bakışlarla Raskolnikov'u sÅzerek:


"Katil!" diye tısladı. YavaşÖa, ama Öok aÖık <strong>ve</strong> anlaşılır bir biÖimde sÇylemişti bunu.<br />

Raskolnikov'un birden bacakları kesilir gibi oldu, sırtında bir Årperti dolaştı, bir an yÅreği bile<br />

sanki Öarpmaz oldu; sonra birden, kendisini tutan bir Öengelden kurtulmuşÖasına hızla<br />

Öarpmaya başladı. BÇylece yÅz adım kadar yanyana <strong>ve</strong> hiÖ konuşmadan yÅrÅdÅler.<br />

Adam ona hiÖ bakmıyordu.<br />

Raskolnikov duyulur duyulmaz bir sesle:<br />

"Ne diyorsunuz siz?.. Ne katili?.. Kimmiş katil olan?" diye mırıldandı.<br />

"Sen!" dedi adam, daha aÖık, anlaşılır <strong>ve</strong> etkileyici bir sesle <strong>ve</strong> Raskolnikov'un rengi gitmiş<br />

yÅzÅne, ışığı sÇnmÅş gÇzlerine bakarak, gÅlÅmsedi: nefret dolu bir zafer gÅlÅmsemesiydi<br />

sanki bu. Bu sırada bir dÇrtyol ağzına gelmişlerdi. Adam soldaki caddeye saptı, sağa sola<br />

bakmadan doğruca yÅrÅmeye başladı.<br />

332<br />

Raskolnikov adamın ardından bakakalmıştı. Elli adım kadar yÅrÅdÅkten sonra adam dÇnÅp<br />

kavşakta hélé kımıldamaksızın duran Raskolnikov'a baktı. GerÖi bu kadar uzaklıktan<br />

seÖilemezdi, ama adam yine nefret dolu bir zafer gÅlÅmseyişiyle bakıyor gibi geldi<br />

Raskolnikov'a.<br />

GÅÖlÅkle yÅrÅyerek gerisin geri odasına dÇndÅ, dizleri titriyor, mÅthiş ÅşÅyordu. Şapkasını<br />

Öıkarıp masanın Åzerine koydu <strong>ve</strong> odanın ortasında on dakika kadar hiÖ kımıldamadan Çylece<br />

ayakta durdu. Sonra bitkin dÅşÅp kendini divana attı, hafif, hastalıklı inlemelerle bacaklarını<br />

kaldırıp iyice uzandı. GÇzleri kapalıydı. Yarım saat kadar bÇylece yattı.<br />

HiÖbir şey dÅşÅnmÅyordu. Daha doğrusu dağınık, birbiriyle bağlantısız birtakım dÅşÅnceler,<br />

dÅşÅnce uÖları uÖuşuyordu kafasında, té Öocukluğunda gÇrdÅğÅ, bir daha da hiÖ<br />

karşılaşmadığı, hiÖbir zaman hatırlamayacağı birtakım insan yÅzlerini gÇrÅr gibi oluyordu:<br />

"V" kilisesinin Öan kulesi, meyhanenin birinde bir bilardo masası <strong>ve</strong> bilardo oynayan bir<br />

subay, bodrum katta bir tÅtÅncÅ dÅkkanındaki sigara kokuları, bir birahane, bulaşık suları<br />

.dÇkÅlmÅş, her yanı yumurta kabuğu kırıklarıyla dolu, karanlık, pis bir merdi<strong>ve</strong>n, bir<br />

yerlerden duyulan Öan sesleri... BÅtÅn bu gÇrÅntÅler kafasının iÖinde bir kasırga gibi dÇnÅyor,<br />

yerlerini birbirlerine bırakıyorlardı. Bunlardan bazıları hatta hoşuna bile gidiyor, onları daha<br />

uzun sÅre canlı tutmaya Öalışıyor, ama başaramıyordu: gÇrÅntÅler parladıkları gibi, Öabucak<br />

sÇnÅyor, yitiyorlardı. Aslında, Öok da fazla olmamakla birlikte, iÖinde onu ezen bir şeyler<br />

vardı. Bu, bazen hoşuna bile gidiyordu. Sırtındaki hafif Årpertiler henÅz geÖmemişti. Bu<br />

Årpertileri duymaktan da hoşlanıyor gibiydi.<br />

Birden Razumihin'in teléşlı ayak seslerini <strong>ve</strong> konuştuğunu duydu. Hemen gÇzlerini yumdu,<br />

uyur gibi yaptı. Razumihin kapıyı aÖtı, bir sÅre eşikte durdu. DÅşÅnÅyor gibiydi. Sonra usulca<br />

iÖeri girdi, yine usulca divana yaklaştı:<br />

"Bırak, uyusun! Yemeğini sonra yer!"<br />

Ses Nastasya'nındı, fısıldayarak sÇylemişti.<br />

333<br />

Razumihin:<br />

"Haklısın" dedi, ikisi birden usulca Öıkıp, kapıyı kapattılar.<br />

Yarım saat daha geÖti. Raskolnikov gÇzlerini aÖtı, sırtÅstÅ dÇnÅp, kollarını basının altına<br />

geÖirdi.<br />

"Kim bu adam? Yerin dibinden Öıkar gibi karşıma dikili<strong>ve</strong>ren bu adam kim? Neredeydi <strong>ve</strong> ne<br />

gÇrdÅ? Her şeyi gÇrmÅş, buna kuşku yok... Peki ama o sırada nerede duruyordu, nereden<br />

bakıyordu? Ve niÖin bugÅne dek durdu da, şimdi, yerin dibinden Öıkar gibi Öıkı<strong>ve</strong>riyor? Hem<br />

nasıl gÇrebildi, mÅmkÅn mÅ gÇrebilmesi?.. Hımm... Sırtında yine o soğuk Årpertileri duydu.<br />

Ni-kolay'ın kapının arkasında bulduğu kutu..? Bu mÅmkÅn mÅydÅ sanki? Deliller? Bir<br />

milimlik bir şeyi gÇzden kaÖırırsın, Mısır Piramitleri bÅyÅklÅğÅnde bir delil olarak karsına<br />

Öıkar... O sırada orda bir sinek uÖuyordu <strong>ve</strong> o gÇrdÅ! BÇyle mi yani? HiÖ olacak şey mi bu?"


Birden, derin bir tiksinti ile Öok zayıfladığını, vÅcutÖa dÅştÅğÅnÅ duydu. Acı bir<br />

gÅlÅmsemeyle dÅşÅncelerini sÅrdÅrdÅ:<br />

"Bunu bilmeliydim... Kendimi tanımama, kendimi sezmeme rağmen, hangi cesaretle baltalara<br />

sarılıp da ellerimi kana bula-dım! Bunu Çnceden bilmek zorundaydım..." Umutsuzluk iÖinde<br />

mırıldandı. "Ben bunu Çnceden de biliyordum..!"<br />

Arada bir, bazı dÅşÅnceleri, onu sanki hareketsizleştiriyor-du: ,<br />

"Hayır, o adamların yapıldıkları malzeme başka... Kendisi iÖin hiÖbir yasak olmayan gerÖek<br />

hÅkmedici, Toulon'u topa tutar, Paris'te kırımlar dÅzenletir. Mısır'da ordularını unutur.<br />

Moskova'ya sefer dÅzenler, yarım milyon insanı harcar, Vilna'da bir kelime oyunuyla yakayı<br />

sıyırır, ÇlÅnce de heykelleri dikilir*.... Demek ki onun istediği her şeyi yapmasına izin var...<br />

Hayır,<br />

1. Napolyon'la ilgili gerÖekler... Toulon'un alınışı (17 Aralık 1793); Paris'te kralcıların<br />

ayaklanmasının bastırılması (Ekim 1795). Napolyon 1799'da Mısır seferine Öıktı, ancak bu<br />

serÅ<strong>ve</strong>nin Öıkmaza girdiğini anlayınca, ordularını Mısır'da bırakarak Fransa'ya kaÖtı <strong>ve</strong> burada<br />

iktidarı ele geÖirerek, diktatÇrlÅğÅnÅ ilén etti. 1812 yılında "yÅce ordu"su Rusya'da bozguna<br />

uğradı. Bozgundan sonra yaptığı sÇylenen kelime oyunu ise şÇyledir: "YÅcelikten cÅceliğe,<br />

bir adım". (äev.)<br />

334<br />

bÇyleleri etten kemikten yapılmış olamazlar, tunÖtan yapılmış bunlar!"<br />

Aklına bambaşka bir şey geldi, gÅlÅmsedi:<br />

"Napolyon, Piramitler, Waterioo <strong>ve</strong> bir memurdan dul kalmış karyolasının altında kırmızı<br />

Öekmece bulunan sıska, iğrenÖ, tefeci bir kocakarı... Porfiri PetroviÖ'e nasıl anlatmalı bÅtÅn<br />

bunları? Nasıl inandırmalı? İnanır mı hiÖ bÇyle bir şeye! Bir kez, estetik engel buna: HiÖ<br />

Napolyon bir kocakarının karyolası altına girer mi? SÅnepe sende!"<br />

Arada bir sayıkladığını sanıyordu: Çylesine ateşleniyor, Çylesine bÅyÅk bir coşkunluğa<br />

kaptırıyordu kendini.<br />

"Kocakarı meselesi Öok saÖma! -E<strong>ve</strong>t, belki bir hataydı bu, ama sorun kocakarı sorunu değil!<br />

Kocakarı yalnızca bir hastalıktı... Ben onu bir an Çnce aşıp geÖmek istedim. Ben bir insan<br />

ÇldÅrmedim, bir ilkeyi ÇldÅrdÅm! E<strong>ve</strong>t, bir ilkeyi ÇldÅrdÅm, ama ÅstÅnden aşıp Çtesine<br />

geÖemedim, bu yanda kaldım... Yalnızca adam ÇldÅrmeyi becerebildim. Hatta, anlaşılan bunu<br />

bile beceremedim... İlke mi? Şu Razumihin denilen ahmak demin sosyalistlere niÖin<br />

sÇvÅyordu ki? Sosyalistler Öalışkan adamlar... Ve tÅccar kafalı... " "Genel mutluluk" iÖin<br />

uğraşıyorlar... Hayır, ben dÅnyaya bir kez geldim <strong>ve</strong> bir daha da gelmeyeceğim: "genel<br />

mutluluk" falan bekleyemem... Ben kendim iÖin yaşamak istiyorum, yoksa hiÖ yaşamayayım,<br />

daha iyi... Ben yélnızca, cebimdeki rubleyi sımsıkı tutup, "genel mutluluk" bekleyerek aÖ bir<br />

annenin ÇnÅnden geÖmek istemedim. "Genel mutluluğu kurmak iÖin gerekli tuğlaları taşıyor<br />

<strong>ve</strong> bundan da gÇnÅl rahatlığı" duyu-yorlarmış!* Hah-hah-ha! Beni unuttunuz! Ben bir kez<br />

geldim dÅnyaya <strong>ve</strong> yaşamak istiyorum. -Birden delice bir gÅlÅşle- estetik bir bitim ben, başka<br />

bir şey değil, diye sÅrdÅrdÅ dÅşÅncesini; başkalarının feléketleri karşısında ÇÖ alırcasına<br />

sevinÖ duyanların duygularına benzer bir duyguyla bu dÅşÅncesini didikle-<br />

Fourier Çğretisini izleyenlerden Considerant <strong>ve</strong> 1831-40'ların Çteki Åtopik sosyalistlerinin<br />

yapıtlarında geÖen bir cÅmleyi Raskolnikov alay etmek iÖin Öarpıtıyor. CÅmlenin aslı şudur:<br />

"Apportez sapierre a T'edilice nou<strong>ve</strong>au" (Yeni dÅnya yapısına kendi taşımı taşıyorum. (äev.)<br />

335<br />

meye, onunla oynamaya, ondan avuntu ummaya başladı. E<strong>ve</strong>t, gerÖekten bir bitim ben, ÖÅnkÅ,<br />

ilkin, şu anda bir bit olduğumu dÅşÅndÅğÅm iÖin, bitim: ikincisi, bir ay boyunca, bu işi kendi<br />

zevk <strong>ve</strong> keyfim uğruna bir şeyler sağlamak iÖin değil, sÇzde, soylu <strong>ve</strong> gÅzel bir amaca<br />

erişmek iÖin yaptığıma, o yÅce varlığı tanık gÇsterdiğim, onu rahatsız ettiğim iÖin bir bitim.<br />

Hah-hah-ha! àÖÅncÅsÅ, işi yaparken, eşitlik ilkelerine <strong>ve</strong> aritmetik ÇlÖÅlere olanaklar<br />

ÇlÖÅsÅnde uymayı benimsemiştim; bitler iÖinde en yararsızını, en bit olanı seÖmiştim, onu


ÇldÅrÅp, ilk adımımı atmak iÖin bana gerekli olan kadarını alacaktım, ne bir fazla., ne bir<br />

eksik... (Bu durumda geri kalan da herhalde kocakarının vasiyeti gereğince manastıra<br />

gidecekti, hah-ha!)... Ben kesinlikle bir bitim. Dişlerini gıcırdatıyordu. Ben belki de<br />

ÇldÅrÅlen, bitten de iğrenÖ bir bitim. äÅnkÅ cinayeti işledikten sonra kendime bÇyle<br />

sÇyleyeceğimi sezinliyordum. Acaba dÅnyada bundan daha dehşet <strong>ve</strong>rici bir şey var mıdır?<br />

Ne alÖaklık! Ne bayağılık! Atının Åzerinde yalın kılıÖ naralanan "peygamber"! ne gÅzel<br />

anlıyorum: Allahın emri bu, ey "titreyen" yaratık,* boyun eğ! Askerlerini sokağın ağzına<br />

yerleştirip, herhangi bir aÖıklama yapmayı bile gerekli gÇrmeden <strong>ve</strong> suÖlu suÖsuz demeden<br />

ateş aÖan "peygam-ber"in Öok, ama Öok hakkı var. Boyun eğ, ey titreyen yaratık <strong>ve</strong> istek<br />

duyma, sen, isteyemezsin, bu senin işin değil!.. Ah! HiÖbir zaman, hiÖbir zaman<br />

bağışlamayacağım şu kocakarıyı!"<br />

SaÖları ter iÖinde kalmış, titreyen dudakları kurumuştu. GÇzleri tavana dikiliydi.<br />

"Annem, kızkardeşim... Nasıl da se<strong>ve</strong>rdim onları! Şimdi neden nefret ediyorum? E<strong>ve</strong>t, şimdi<br />

nefret ediyorum onlardan, fiziksel olarak nefret ediyorum, yanımda bulunmalarına<br />

katlanamıyorum. BugÅn annemi ÇpmÅştÅm... Onu kucaklamak, sonra da bÇyle bir şey<br />

yaptığımı bilseydi, diye dÅşÅnmek... Acaba o sırada sÇyleyi<strong>ve</strong>rse miydim? Ne iyi olurdu!<br />

Hımm! Onu bÅtÅnÅyle penÖesine alan sayıklama haliyle mÅcadele ediyormuş gibi, bÅyÅk bir<br />

zorlulukla dÅşÅnÅyordu: Benim gibiydi herhalde<br />

... "titreyen" yaratık: Puşkin'in "Podrajaniya Koronu" (Kuran'ı taklit) şiirinden alıntı. (äev.)<br />

336<br />

o da, bana benziyordu..? Ah! Nasıl nefret ediyorum şu kocakarıdan! Dirilse, sanki bir daha<br />

ÇldÅrÅlebilirim! Zavallı Liza<strong>ve</strong>ta! O da sanki ne diye Öıkıp geli<strong>ve</strong>rdi! Tuhaf şey, o hiÖ aklıma,<br />

gelmiyor, sanki onu ÇldÅrmedim! Liza<strong>ve</strong>ta! Sonya! Zavallı, uysal insanlar, tatlı bakışlı<br />

insanlar..! Sevimli insanlar!... Onlar niÖin ağlayıp sızlamıyorlar? Onlar her şeylerini <strong>ve</strong>ren<br />

insanlardır... Sessiz sessiz, tatlı tatlı bakarlar... Sonya! Sonya! Ağzı var, dili yok Sonya!.."<br />

Kendini kaybetmişti; bir anda kendini sokakta bulunca Öok şaşırdı. Akşam iyice ilerlemişti,<br />

karanlık gitgide yoğunlaşıyordu. Tekerlek gibi bir ay, ortalığı her an biraz daha<br />

aydınlatıyordu. Ama hava nedense gÅndÅze gÇre daha bir bunaltıcıydı. Yollar kalabalıktı.<br />

Esnaf <strong>ve</strong> Öalışanlar, evlerine dÇnÅyor, Çtekiler geziniyorlardı. Hava kireÖ, toz <strong>ve</strong> durgun su<br />

kokuyordu. Raskolni-kov ÅzÅntÅlÅ, dalgın yÅrÅyordu: evden bir amaÖla Öıktığını, bir şeyler<br />

yapması, hem de acele etmesi gerektiğini Öok iyi hatırlıyor, ama bunun ne olduğunu bir tÅrlÅ<br />

Öıkaramıyordu. Birden durdu. Caddenin karşı tarafında bir adamın kendisine eliyle işaret<br />

ettiğini gÇrmÅştÅ. Yolun o yanına geÖti, ama adam. birden arkasını dÇndÅ <strong>ve</strong> yÅrÅmeye<br />

başladı: sanki Öağıran o değildi, başını eğmiş, hiÖbir yana bakmadan yÅrÅyordu. "äağırdı mı,<br />

Öağırmadı mı?" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov, ama yine de adamın arkasından koşmaya başladı.<br />

Daha on adım bile atmamıştı ki, adamı tanıdı, korktu. Deminki adamdı bu, yine kamburdu,<br />

Åzerinde yine aynı elbise vardı. Raskolnikov uzaktan adamı izlemeye başladı; yÅreği hızla<br />

Öarpıyordu. Bir sokağa saptılar. Adam hélé dÇnÅp arkasına bakmamıştı. "Acaba arkasından<br />

geldiğimi biliyor mu?" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov. Adam bÅyÅk bir evin avlu kapısından iÖeri<br />

girdi. Raskolnikov adımlarını sıklaştırıp kapıya yaklaştı <strong>ve</strong> bakmaya başladı: dÇnÅp<br />

bakmayacak mıydı adam, Öağırmayacak mıydı kendisini? GerÖekten de adam kapıdan geÖip<br />

avluya girince, birden arkasına dÇndÅ <strong>ve</strong> tıpkı deminki gibi bir işaret yaptı. Raskolnikov<br />

hemen kapıya atıldı, avluya girdi. Ama adam yok olmuştu. Herhalde en yakındaki merdi<strong>ve</strong>ne<br />

sapmıştı. Raskolnikov arkasından koştu. GerÖekten<br />

337<br />

de, iki kat kadar yukarıdan, birinin ağır, ÇlÖÅlÅ adımlarla merdi<strong>ve</strong>nlerden Öıktığı duyuluyordu.<br />

Şaşılacak .şey! Bu merdi<strong>ve</strong>nler hiÖ yabancı değil! İşte birinci katın penceresi gizemli, kederli<br />

bir ay ışığı sÅzÅlÅyor pencereden. İşte ikinci kat. Vay anasına! Burası boyacıların Öalıştığı<br />

daire değil mi? Nasıl olmuş da hemen Öıkaramamıştı? Adamın ayak sesleri duyulmaz<br />

olmuştu: "ya durdu, ya da bir yere gizlendi bekliyor". İşte ÅÖÅncÅ kat! Devam etmeli mi


acaba? Nasıl sessizlik bu bÇyle, insanı ÅrkÅtÅyor! äıkmaya devam etti. Kendi ayak<br />

seslerinden de ÅrkÅyor, heyecanlanıyordu. Aman Tanrım, nasıl da karanlık! Adam herhalde<br />

buralarda bir kÇşeye gizlenmiş olacak! Aa! Kapı ardına kadar aÖık... Raskolnikov biraz<br />

dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> iÖeri girdi. Hol Öok karanlık <strong>ve</strong> bomboştu. Her şey gÇtÅrÅlmÅş gibiydi.<br />

Ayaklarının ucuna basarak usulca salona girdi: ay ışığıyla yıkanıyor gibiydi salon.<br />

Sandalyeler, ayna, sarı divan, duvarda asılı resimler... her şey yerli yerindeydi. Bakır rengi<br />

kocaman yusyuvarlak bir ay pencereyi dolduruyordu. "Aydan ileri geliyor bu sessizlik<br />

herhalde" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov. "Sanırım bir bilmece soruyor şimdi ay." Durmuş<br />

bekliyordu. Uzun bir sÅre bÇylece bekledi. Ayın sessizliği arttıkÖa, onun yÅreğinin vuruşları<br />

da şiddetleniyordu, hatta acı duyuyordu yÅreğinin vuruşlarından.Sessizlik olanca gÇrkemiyle<br />

sÅrÅyordu. Birden, ince bir dal kırılmış gibi hafif, kuru bir Öıtırtı duyuldu, sonra yine ortalık<br />

sessizliğe gÇmÅldÅ. Uyanan bir sinek birden uÖmaya başladı, sonra cama Öarparak<br />

yakınırcasına vızıldadı. Tam bu anda, kÇşede, komodinle pencere arasında, duvarda mantoya<br />

benzer birşey gÇrÅr gibi oldu. "Bu da nesi? Daha Çnce burada bÇyle birşey yoktu!" diye<br />

dÅşÅndÅ. Usulca mantoya yaklaştı. Sanki arkasında biri gizleniyor gibiydi. Ucundan tutup<br />

yavaşÖa kaldırdı... Ve kÇşede, bir sandalyenin Åzerine oturmuş kocakarıyı gÇrdÅ. Kadın başı<br />

Çne eğik, yumulmuş gibi oturuyordu, bu yÅzden, yÅzÅnÅ gÇrememişti, ama bu oydu. Kadının<br />

başında dikilip duruyordu. Sonra "korkuyor!" diye dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> baltayı yavaşÖa ilmikten<br />

kurtarıp kadının kafasına indirdi. Bir, bir daha vurdu. Şaşılacak şey! Bu vuruşlara rağmen<br />

kadın kımıldamamıştı bile; sanki tahtadan<br />

yapılmıştı. Raskolnikov korktu. İyice eğilip kadına yakından bakmak istedi. Ama kocakarı da<br />

başını biraz daha aşağı indirdi. Bunun Åzerine Raskolnikov yere, dÇşemelere kadar eğilip<br />

kadının yÅzÅne aşağıdan baktı <strong>ve</strong> korkudan donakaldı. Kocakarı sandalyesine oturmuş, onun<br />

duymaması iÖin bÅyÅk bir Öaba harcayarak, kıs kıs gÅlÅyordu. Birden, yatak odasının kapısı<br />

da aralanmış gibi geldi Raskolnikov'a, sanki orada da birileri gÅlÅşÅyor, fısıldaşıyordu. Kan<br />

beynine sıÖramıştı: baltasını bÅtÅn gÅcÅyle <strong>ve</strong> ardarda kocakarının kafasına indirmeye başladı.<br />

Ama baltayı her indirişinde, yatak odasından duyulan gÅlme sesleri artıyor, fısıltılar daha bir<br />

duyulur oluyordu. Kocakarı da sarsıla sarsıla gÅlÅyordu. Raskolnikov kaÖmak iÖin atıldı, ama<br />

bÅtÅn antre, kapı ağzı merdi<strong>ve</strong>n aralığı salkım saÖak insanla doluydu. Birbirlerinin başları<br />

Åzerinden bakıyorlar, ama aynı zamanda hepsi de gizlenmiş, bekliyor <strong>ve</strong> susuyorlardı...<br />

Raskol-nikov'un yÅreği sıkışır gibi oldu, bacaklarını kımıldatamıyordu, bÅyÅmÅş dev gibi<br />

olmuşlardı sanki... Bağırmak istedi... <strong>ve</strong> uyandı.<br />

GÅÖlÅkle soluyordu. Ama şaşılacak şey, dÅş gÇrmeye devam ediyordu sanki: kapısı ardına<br />

kadar aÖıktı <strong>ve</strong> kapının eşiğinde hiÖ tanımadığı bir adam, gÇzlerini dikmiş ona bakıyordu.<br />

Raskolnikov gÇzlerini daha tam aÖamadan yeniden kapadı. Kımıldamadan, sırtÅstÅ yatıyordu.<br />

"DÅş gÇrmeye devam mı ediyorum, yoksa bu gÇrdÅğÅm gerÖek mi?" diye dÅşÅndÅ <strong>ve</strong><br />

kirpiklerini hafifÖe aralayarak baktı: yabancı, aynı yerde duruyor <strong>ve</strong> ona bakmaya devam<br />

ediyordu. Birden, usulca eşiği geÖti, kapıyı arkasından Çzenle kapadı, masanın yanına kadar<br />

geldi; burada bir dakika kadar bekledi, -bu arada gÇzlerini bir an bile ondan ayırmamıştı, -<br />

sonra hiÖ gÅrÅltÅ etmeden divanın yanındaki sandalyeye oturdu. Şapkasını yanına, yere<br />

bıraktı. İki elini bastonuna, Öenesini de ellerine dayadı. Uzunca bir bekleyişe hazırlandığı<br />

gÇrÅlÅyordu. Raskolnikov'un, kırpışan kirpik yerinin arasından gÇrebildiği kadarıyla, bu<br />

tıknaz, beyazımtırak sarı sakallı, pek genÖ denemeyecek bir adamdı.<br />

338<br />

339<br />

On dakika geÖti. Ortalık hélé aydınlıktı, ama artık akşam oluyordu. Odada derin bir sessizlik<br />

vardı. Merdi<strong>ve</strong>nlerden bile tek ses gelmiyordu. Yalnız arada bir cama Öarpa Öarpa uÖan irice<br />

bir sineğin vızıltısı duyuluyordu. Sonunda bÅtÅn bunlar Ras-kolnikov iÖin dayanılmaz bir hal<br />

aldı, birden yerinden doğrularak:<br />

"Pekélé, sÇyleyin bakalım, ne istiyorsunuz?" dedi.


Yabancı, sakin sakili gÅlÅmseyerek, Raskolnikov'un sorusuna oldukÖa tuhaf bir karşılık <strong>ve</strong>rdi:<br />

"Ben zaten sizin uyumadığınızı yalnızca uyur gibi yaptığınızı anlamıştım. Kendimi tanıtmama<br />

izin <strong>ve</strong>rin: Arkadiy İvanoviÖ Svidrigaylov..."<br />

340<br />

31 EKİM l996


Bu kitap, Patates Baskı Ekibi tarafından tek kopya olarak, Beyazıt Devlet KÅtÅphanesi GÇrme<br />

Engelliler bÇlÅmÅnde kullanılmak Åzere gÇrmeyen okuyucuların yararlanabileceği hale<br />

dÇnÅştÅrÅlmÅştÅr.<br />

Bu Öalışma Patates Baskı'nın sÇz konusu kamu hizmetine destek sağlamak amacı ile gÇnÅllÅ<br />

olarak yÅrÅttÅğÅ bir faaliyettir. ÜTEKİ KLASİK<br />

Kapak Dizaynı: Üteki Ajans Kapak Resmi: Efkan Beyaz Dizgi: Üteki Ajans Baskı: Emel<br />

Matbaası, Ankara, 1996<br />

YÇnetim Yeri:<br />

Dr. Mediha Eldem Sk. No: 52/1<br />

Kızılay / ANKARA<br />

Tel.Fax: 433 96 09<br />

Üteki, AÖı Yayıncılığın Kuruluşudur.<br />

ISBN 975-7782-60-2<br />

Fyodor MihayloviÖ <strong>Dostoyevski</strong><br />

SUà VE CEZA Cilt 2<br />

RusÖa'dan àeviren<br />

Mazlum Beyhan<br />

BEYAZIT DEVLET KâTâPHANESİ<br />

Tasnif No. Demirbaş No.<br />

891-733 349936<br />

DÇrdÅncÅ BÇlÅm<br />

I<br />

Raskolnikov bir kez daha, "yoksa hälä dÅşmÅ gÇrÅyorum?" diye dÅşÅndÅ. Karşısında duran<br />

beklenmeyen konuğa gÅ<strong>ve</strong>nsizlikle, kuşkuyla baktı. Sonunda şaşkınlık iÖinde:<br />

"Svidrigaylov!? Ama bu... àok saÖma! Olacak şey değil!" diye sÇylendi.<br />

Onun bu şaşkınlığı konuğu hiÖ de şaşırtmışa benzemiyordu:<br />

"Size uğramamın iki nedeni var: İlki, sizinle tanışmak istemem. Nicedir son derece ilginÖ<br />

şeyler duyuyorum hakkınızda. İkincisi, doğrudan doğruya kız kardeşiniz Avdotya Romanovna'nın<br />

Öıkarlarının sÇzkonusu olduğu bir girişimde benden yardımınızı esirgemeyeceğinizi<br />

umuyorum. Hakkımdaki dÅşÅncelerinden dolayı kız kardeşiniz birinin tavsiyesi olmadan bana<br />

kapısından iÖeri adım bile attırmaz. Ama siz yardım ederseniz, Çyle sanıyorum ki..."<br />

Raskolnikov onun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Yanılıyorsunuz", dedi.<br />

"İzninizle sorabilir miyim: onlar daha dÅn geldiler, değil mi?"<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi.<br />

"DÅn geldiler, biliyorum. Ben de Çnceki gÅn geldim zaten. Bakın Radion RomanoviÖ,<br />

kendimi temize Öıkarmaya Öalışacak değilim, ama aÖıklamama izin <strong>ve</strong>rin: boş inanÖları bir<br />

yana bırakarak sağduyu ile dÅşÅnecek olursak, bÅtÅn bu olup bitenlerde benim yÇnÅmden<br />

Çzellikle suÖ sayılabilecek bir şey var mı?"<br />

Raskolnikov konuşmadan ona bakmaya devam ediyordu.<br />

"Yani benim suÖum, kendi evimde korunmasız bir kızı sıkıştırmam <strong>ve</strong> onu "tiksinÖ<br />

Çnerilerimle aşağılamam" dir, Çyle değil mi? (Herkesten Çnce kendim itiraf ediyorum bunu!).<br />

Yalnız, kabul ediniz ki, ben de bir insanım... et nihil humanum*... Kısacası,<br />

Et nihil humanum! (Aslında da Latince) :Ve aÖması bir insan!<br />

341<br />

ben de äşık olur, se<strong>ve</strong>bilirim (ne yaparsınız, bÇylesi şeyler bizim irademizle olmuyor). Bu<br />

durumda da her şeyin aÖıklaması son derece doğallık kazanıyor. Burada bÅtÅn sorun şu: ben<br />

bir canavar mıyım, yoksa bir kurban mı? Kurbansam, nasıl bir kurban? DÅşÅnÅn: ben<br />

sevdiğim kıza benimle birlikte Amerika'ya ya da İsviÖre'ye kaÖmasını Çnerirken, belki de ona


karşı sonsuz bir saygı besliyorum iÖimde. Yalnızca bu da değil: her ikimiz iÖin mutlu bir<br />

gelecek kurmayı dÅşÅnÅyorum. İnsan aklı, algılaması, •tutkuların tutsağı oluyor Öoğu kez.<br />

Ben belki de ondan Öok kendime kıydım..."<br />

Raskolånkov onun sÇzÅnÅ tiksintiyle keserek:<br />

"Hayır", dedi, "hiÖ de dediğiniz gibi değil! Siz ister haklı olun, ister haksız, ben sizden<br />

tiksiniyorum! Sizi tanımak, bilmek istemiyorum. Kovuyorum sizi! Defolun!"<br />

Svidrigaylov birden bir kahkaha attı:<br />

"Pes doğrusu! Sizi kandırmak olacak şey değil! Kurnazlık edeyim dedim, ama hayır, siz<br />

sorunun en canalıcı noktasına parmak bastınız!"<br />

"Ama siz su anda bile kurnazlık ediyorsunuz..."<br />

Svidrigaylov Öıngıraklı bir kahkaha daha atarak:<br />

"Ne olmuş sanki? Ne olmuş?" dedi. "Bonne Guerre* derler buna, bu kadarcık bir kurnazlığa<br />

da mı izin yok artık? Ama siz benim sÇzÅmÅ kestiniz. Üyle ya da bÇyle, ben bir kez daha<br />

tekrarlıyorum: eğer bahÖedeki o olay olmasaydı, hiÖbir tatsızlık da olmayacaktı. Marfa<br />

Petrovna..."<br />

Raskolnikov onun sÇzÅnÅ kabaca keserek:<br />

"Duyduğuma gÇre", dedi, "Marfa Petrovna'yı da ÇbÅr dÅnyaya siz gÇndermişsiniz?"<br />

"Demek bunu da duydunuz? Hoş, duymamanız olacak şey değildi ya... Sorunuza gelince, bu<br />

konuda vicdanım tÅmÅyle rahat olduğu halde, .doğrusu nasıl yanıt <strong>ve</strong>receğimi bilemiyorum.<br />

Yani korktuğumu, Öekindiğimi falan sanmayın, bu konuda gizli kapaklı hiÖbir şey yok, her<br />

şey apaÖık ortada: doktor raporları, tıka basa yemek yedikten <strong>ve</strong> bir şişeye yakın da şarap<br />

Bonne Guerre (Aslında da Fransızca): MertÖe dÇvÅş. (àev.)<br />

342<br />

iÖtikten sonra tok karnına banyoya girmenin neden olduğu beyin inmesinden sÇzediyor.<br />

Raporlarda başkaca hiÖbir şey yok. Bu kesinlikle bÇyle. Ama ben epeyce dÅşÅndÅm olay<br />

Åzerinde, Çzellikle de buraya gelirken, trende: bu acı, bu mutsuz sonda benim hiÖ mi payım<br />

yok? Onu sinirlendirdiğim iÖin, ya da başka herhangi bir nedenle benim yÅzÅmden olmasın<br />

tÅm bunlar? Ama bÇyle bir şeyin sÇzkonusu olamayacağı sonucuna vardım."<br />

Raskolnikov gÅlÅmsedi:<br />

"Keyfe keder ÅzÅntÅlerle rahatsız etmişsiniz kendinizi!"<br />

"NiÖin gÅlÅyorsunuz? DÅşÅnÅn: topu topu iki kırbaÖ vurdum ona. İzi bile kalmadı bunların.<br />

Rica ederim, beni yÅzsÅz bir adam sanmayın, ben bunun benim yÇnÅmden ne denli aşağılatıcı<br />

bir şey olduğunu Öok iyi biliyorum, hatta bunun da Çtesinde bir şey; ama şunu da Öok iyi<br />

biliyorum ki, Marfa Petrovna da, "nasıl sÇylemeli', benim bu merakımdan Öok hoşnuda<br />

benziyordu. Doğrusunu isterseniz, kız kardeşinizle ilgili o olay alabildiğine sÇmÅrÅldÅ. Marfa<br />

Petrovna'nın evden bir yere Öıkamadığının ÅÖÅncÅ gÅnÅydÅ. İlÖede de gÇrÅlmesi iÖin bir<br />

neden kalmamıştı; o ÅnlÅ mektubu ile ilÖede herkesi bıktırmıştı(mektubun okunması<br />

hikäyesini de duymuş muydunuz?) Ve derken benim şu iki kırbacı olağanÅstÅ bir olay haline<br />

getirdi. Hemen arabayı hazırlamalarını buyurdu!... HiÖ hoşlanmıyor gÇrÅnmelerine karşın,<br />

kadınların bazen aşağılanmaktan Öok, ama Öok bÅyÅk zevk aldıklarını sÇylemeye gerek bile<br />

gÇrmÅyorum. GerÖi bu herkeste bÇyledir, insanlar genellikle aşağılanmaktan Öok, ama Öok<br />

hoşlanırlar. Bilmem siz de farkettiniz mi? Ama kadınlar iÖin bu Çzellikle bÇyledir. Hatta<br />

denilebilir ki, yalnızca bununla yetinirler, bununla yaşarlar <strong>ve</strong> başka hiÖbir şeye gerek<br />

duymazlar."<br />

Raskolnikov bir ara kalkıp gitmeyi <strong>ve</strong> bu gÇrÅşmeye bir son <strong>ve</strong>rmeyi dÅşÅndÅ. Ama tuhaf bir<br />

merak, hatta hesaplılığa benzer birtakım dÅşÅnceler bir an iÖin bunu yapmasına engel oldu.<br />

Dalgın dalgın:<br />

"Kavga etmekten hoşlanır mısınız?" diye sordu.<br />

"Hayır pek sevmem," dedi Svidrigaylov. Sesi sakindi "Marfa Petrovna ile hemen hiÖ kavga<br />

etmezdik. Tam bir uyum iÖindey-


343<br />

dik. Hoşnuttu benden. Yedi yıllık evliliğimiz boyunca (eğer tÉmÉyle kuşku <strong>ve</strong>rici, anlamsız<br />

olan ÉÑÉncÉsÉnÉ saymazsak) topu topu iki kez kırbaÑ kullandım. Bunlardan ilki,<br />

evlendiğimizden iki ay sonra, Ñiftliğe yeni yerleştiğimiz sıralarda olmuştu; ikincisi ise işte şu<br />

son olaydır. Siz de beni canavar ruhlu, geri kafalı, kÖlelik yanlısı biri sanmıştınız herhalde?<br />

Heh-he!... Yeri gelmişken: bilmem hatırlıyor musunuz Rodion RomanoviÑ, birkaÑ yıl Önce,<br />

henÉz mahkemelerin aÑık gÖrÉldÉğÉ o mÉbarek zamanlarda, adını simdi Ñıkaramadığım<br />

soylunun biri, bir Alman kadınını vagonda kırbaÑlamıştı da, adamı gerek halk, gerekse basın<br />

rezil etmiş, yerin dibine batırmıştı. "Üağ"ın* Ñirkin davranışı da aynı yıl olmuştu<br />

yanılmıyorsam? ("Mısır Geceleri" toplantılarını hatırlıyor musunuz? Kara GÖzler! Ah<br />

Neredesiniz GenÑliğimizin O Altın Üağları!) Her ne ise, benim bu konudaki dÉşÉncem şu: O<br />

Alman kadınını kırbaÑlayan adama herhangi bir biÑimde se<strong>ve</strong>cenlik duymuyorum. ÜÉnkÉ<br />

aslında bÖylesibir davranış... Ne diye se<strong>ve</strong>cenlik duyacakmışım ki bÖyle bir davranışa!<br />

Bununla birlikte şunu da sÖylemekten kendimi alamayacağım: İnsanın tepesini attıran Öyle<br />

"Alman kadınları" oluyor ki bazen, hiÑbir ileri gÖrÉşlÉ insan o soylu adamın yaptığını<br />

yapmayacağına ilişkin kendinden yana gÉ<strong>ve</strong>nce <strong>ve</strong>remez. Ama o zamanlar hiÑ kimse olaya bu<br />

aÑıdan bakmamıştı, oysa asıl insanca olan bu noktadır. Asıl hak <strong>ve</strong> adalet de budur!"<br />

Svidrigaylov birden gÉlmeye başladı. Raskolnikov bir şeyi aÑıkÑa anlamıştı: Svidrigaylov<br />

kesin olarak bir şeylere karar <strong>ve</strong>rmişti <strong>ve</strong> gizli birtakım dÉşÉnceleri vardı.<br />

"BirkaÑ gÉndÉr hiÑ kimseyle konuşmamışsınız galiba?" diye sordu Raskolnikov.<br />

"Hemen hemen Öyle. Ne oldu, benim bÖylesine aklı başında biri olmam mı şaşırttı sizi?"<br />

"Üağ"ın Ñirkin davranışı; 1861 yılında "Üağ" gazetesinde, bir mÉzikli edebiyat gecesinde<br />

kadının Puşkin'in "Mısır Gecelerinden Kleopatra'nın monologunu "terbiye <strong>ve</strong> edep kurallarına<br />

aykırı olarak "kışkırtıcı" el-kol hareketleriyle okumasını kınayan bir yazı yer almış, yazı<br />

ilerici basında tepkiyle karşılanmıştı. <strong>Dostoyevski</strong> de dergisinde "Üağ'ın Ñirkin davranışı"nı<br />

kınayan iki yazı yazmıştı (Üev.)<br />

344<br />

" Hayır. Gereğinden Ñok aklı başında olmanız şaşırtıyor benı.<br />

"Sorularınızın kabalığına gÉcenmediğim iÑin mi? àyle, değil mi? Ne diye gÉceneyim ki?"<br />

Sonra, insanı şaşırtan bir saflıkla <strong>ve</strong> dalgın dalgın sÉrdÉrdÉ sÖzlerini: "Siz nasıl sorduysanız,<br />

ben de Öyle yanıt <strong>ve</strong>rdim. Beni Özellikle ilgilendiren hiÑbir şey yoktur. Hele bu sıralar... Az<br />

Önce sÖylediğim gibi, kız kardeşinize olan ilgim yÉzÉnden birtakım bayağı dÉşÉncelerle<br />

yÉzÉnÉze gÉldÉğÉmÉ dÉşÉnmekte ÖzgÉrsÉnÉz!.. Ama size aÑıkÑa sÖyleyeyim ki, canım Ñok<br />

sıkılıyor. àzellikle şu son ÉÑ gÉnden beri... Onun iÑin sizi gÖrdÉğÉme Ñok sevindim. Sakın<br />

gÉcenmeyin Rodion RomanoviÑ, ama nedense siz bana Ñok tuhaf bir insan olarak<br />

gÖrÉnÉyorsunuz. Biliyor musunuz, sizde bir şeyler var; Özellikle şimdi, yani şu .anda değil de,<br />

genel olarak su sıralarda... Peki peki, geri aldım sÖzlerimi, Ñatmayın kaşlarınızı Öyle!<br />

Sandığınız gibi yol yordam bilmez, kaba saba bir adam değilim."<br />

"Bilmiyorum, belki hiÑ kaba saba bir adam değilsiniz" dedi Raskolnikov. Bakışları kederliydi.<br />

"Hatta bana Öyle geliyor ki, siz Ñok iyi bir sosyete adamısınız, ya da hiÑ değilse, nerede nasıl<br />

davranılacağını bilen aklı başında bir insansınız."<br />

Svidrigaylov soğuk, hatta biraz kendini beğenmiş bir tavırla:<br />

"Doğrusunu isterseniz, beni kimsenin dÉşÉncesi ilgilendirmez. àte yandan, madem ki<br />

Élkemizde bayağı kişiler el ÉstÉnde tutuluyor, ben ne diye Öyle olmayayım ki?.." dedi <strong>ve</strong><br />

gÉlÉmseyerek ekledi: "Hele insanın yaratılışı da buna el<strong>ve</strong>rişli ise..."<br />

"Ne olursa olsun, ben sizin burada pek Ñok tanıdığınız olduğunu duydum. Yani siz hani su<br />

"Ñevresi olmayan" diye nitelendirilen kişilerden değilsiniz. Bu durumda, Özel bir amacınız<br />

olmasa, beni ne diye gelip arayacaksınız?"<br />

Svidrigaylov, Raskolnikov'un sorusundaki ana noktaya değinmeden, ÖvÉnÉrcesine:


"E<strong>ve</strong>t," dedi, "pek Öok tanıdığım olduğu doğrudur. BugÅn ÅÖÅncÅ gÅndÅr ki, bu kentte sÅrtÅp<br />

duruyorum. Ben Öevremi tanıyorum, Öevrem de, sanıyorum, beni tanıyor. OldukÖa şık<br />

giyiniyorum, Öevremde kimse beni yoksul bir insan olarak gÇrmÅyor. Şu yapılan kÇylÅ<br />

reformu da bize pek dokunmadı: or-<br />

345<br />

martlarım, sulak Öayırlarım olduğu iÖin gelirimde bir azalma olmadı... Ama oraya gitmem,<br />

eskiden beri sıkılırım oradan. SÅrtÅp durduğum şu ÅÖ gÅn iÖinde kimseyle bir yakınlığım<br />

olmadı... Bir de buraya kent diyorlar! Nasıl kurulmuş, niÖin kurulmuş bu kent burada,<br />

Allahaşkına? Tam anlamıyla bir memur <strong>ve</strong> her tÅrden Çğrenci kenti! Sekiz yıl Çnce bu kentte<br />

serserilik ediyor-dum ben; doğrusu ya, o sıralar pek Öok şeyin farkına varmamışım!.. BugÅn<br />

gÅ<strong>ve</strong>ndiğim tek bir şey var, o da anatomi, Allah sizi inandırsın!"<br />

"Ne anatomisi?"<br />

Svidrigaylov bu kez de sorulan sorunun farkında olmadan:<br />

" Şu sizin kulÅpleriniz, Dussot'larınız, puantlarınız,* hatta şu ilerlemeleriniz yok mu... aman<br />

benden, ırak olsunlar azizim! Artık oyunda hileye paydos!"<br />

" Demek hile yaptığınız da oldu?"<br />

" Hilesiz olur mu hiÖ? Sekiz yıl Çnce, kibarlıktan, efendilikten nasibini almış esaslı bir<br />

gruptuk biz burada, zamanımızı gÅzel geÖirdik. Hem, biliyor musunuz, hepimiz yol yordam<br />

bilen insanlardık: şairler, kapitalistler falandık... Sonra, bilmem farket-tiniz mi, bizde, Rus<br />

toplumunda oturup kalkmayı bilen insanlara hep oyunda hile yapanlar arasında rastlanır. Bu<br />

işleri bıraktığımdan beri kÇyde oturmamın nedeni de bu. Niejin'li bir Yu-nanlı'ya olan borcum<br />

yÅzÅnden az kalsın hapise dÅşÅyordum o sıralar. Derken tam bu sırada Marfa Petrovna yetişti,<br />

Yunanlıyla pazarlığa oturup otuz bin ruble karşılığı beni kurtardı (borcumun tamamı yetmiş<br />

bin rubleydi). Kendisiyle yasal olarak evlendik, beni alıp kÇye, Öiftliğine gÇtÅrdÅ. Sanki bir<br />

haziney-dim... Kendisi benden beş yaş bÅyÅktÅ. Beni Öok seviyordu. Yedi yıl kÇyden dışarı<br />

Öıkmadım. Şunu da unutmayın ki, bir başkası adına dÅzenlenmiş otuz bin rublelik borÖ<br />

senedini, hani kendisine baskaldırırsam falan diye hep bir koz olarak elinde tuttu. SÇyle bir<br />

kıpırdayacak olsam, tuzağa dÅştÅm demekti! Yapardı<br />

... kulÅpleriniz, Dussot'larmız, puantlarınız... Dussat O yıllarda Peters-burg'da ÅnlÅ bir<br />

restoranın sahibi. Puant (Fransızca, point); Gezinti yeri (àev.)<br />

346<br />

da! Zaten kadınlarda bÅtÅn bu duygular karışık olarak bir arada bulunur."<br />

"Ortada bÇyle bir senet olmasaydı, kaÖar mıydınız?"<br />

" Bilmem ki bunu size nasıl sÇylesem? Bu senetten dolayı hemen hiÖ rahatsız olmadım. Zaten<br />

canım bir yere gitmek istemiyordu. Marfa Petrovna'nın kendisi bana iki kez yurt dışına<br />

Öıkmamı Çnerdi; sıkıldığımı gÇrÅyordu. Ya..! Daha Çnce de Öıkmıştım dışarıya, her Öıkışımda<br />

da mÅthiş canım sıkılmıştı. Can sıkıntısı da değil de, ne bileyim işte... Deniz, Napoli KÇrfezi,<br />

gÅneşin, doğuşu... Bakarsın, iÖinde ÅzÅcÅ bir şeyler duyarsın!.. En Öok da bu ÅzÅntÅden nefret<br />

etmişimdir. Hayır, insanın memleketi daha iyi: burada hiÖ değilse başkalarını suÖlar, kendini<br />

haklı gÇrÅrsÅn. Hem ben belki bir araştırma grubuyla Kuzey Kutbu'na gideceğim. àÅnkÅ j'ai<br />

le vin mauvais* <strong>ve</strong> iÖkiden de tiksiniyorum. Oysa şarap bir yana, zaten hiÖbir şey sÇzkonusu<br />

değil benim iÖin... Denedim bunu. Dediklerine bakılırsa Berg pazar gÅnÅ Yusupov parkında<br />

bÅyÅk bir balonla uÖacakmıs. Yanına da, belli bir Åcret karşılığı yol arkadaşı alacakmış, aslı<br />

var mı acaba?"<br />

" Biner miydiniz bÇyle bir balona?"<br />

" Ben mi? Hayır... Üylesine sÇyledim..." Svidrigaylov gerÖekten de dalgınlaşmış gibiydi.<br />

"Bu adam ne istiyor?" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

"•Hayır, bu senet beni ÅzmÅyordu", diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini Svidrigaylov; yine Çyle dalgındı.<br />

"Ben kendim ayrılmıyordum Öiftlikten. Kaldı ki, bir yıl Çnce, doğum gÅnÅmde Marfa<br />

Petrovna bana bu senedi geri <strong>ve</strong>rmişti. Hem de Åzerine Çnemlice bir para ekleyerek... Paralı


kadındı. 'GÇrÅyor musunuz Arkadiy İvano-viÖ, size nasıl gÅ<strong>ve</strong>niyorum..?' demişti. İnanmıyor<br />

musunuz bÇyle sÇylediğine? Ama bilmelisiniz ki, kÇyde hatırı sayılır bir patron olmuştum,<br />

yÇrede herkesÖe tanınmıştım. Sonra Öeşitli kitaplar da getirttim... Marfa Petrovna başlangıÖta<br />

onaylıyordu bu kitap işini, ama sonraları okumaktan bana bir hal geleceğinden korkmaya<br />

başladı."<br />

"Marfa Petrovna'yı Öok Çzlemiş gibisiniz?"<br />

(Aslında da Fransızca) -Sarhoşluğum kÇtÅdÅr. (àev.)<br />

347<br />

"Ben mi? Olabilir... Belki de, gerÖekten Çzledim... Aklıma gelmişken: hayalete inanır<br />

mısınız?"<br />

"Ne hayaleti?"<br />

"Ne hayaleti olacak, bildiğimiz hayalet! Siz inanır mısınız?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, belki de hayır, pour vous plaire*... Yani pek o kadar değil..."<br />

"Peki hayalet gÇrdÅğÅnÅz oluyor mu?"<br />

Svidrigaylov tuhaf bir bakışla:<br />

"Marfa Petrovna arada bir ziyaret etmek lÅtfunda bulunuyor", diye mırıldandı <strong>ve</strong> ağzı tuhaf<br />

bir gÅlÅmsemeyle Öarpıldı.<br />

"Nasıl yani, ziyaret etmek lÅtfunda bulunuyor?"<br />

"âÖ kez geldi. İlki, kendisini toprağa <strong>ve</strong>rdiğimiz gÅndÅ. Mezarlıktan Öıktıktan bir saat sonra<br />

gÇrÅndÅ. Buraya hareketimin ongunuydu. İkinci kez, dÅn değil Çnceki gÅn, yoldayken,<br />

Malaya Vişera istasyonunda gÇrÅndÅ; şafak vaktiydi. âÖÅncÅsÅ de, iki saat Çnce, tek başıma<br />

odamda otururken oldu."<br />

"Uyanık mıydınız?"<br />

"TÅmÅyle. âÖÅnde de uyanıktım. Geliyor, bir dakika kadar konuşuyor, sonra kapıdan Öıkıp<br />

gidiyor. Her kapıdan girer Öıkar. Hatta ayak seslerini duyar gibi olurum."<br />

"Peki ben sizin basınıza bu tÅrden şeylerin kesinkes geldiğini niÖin dÅşÅndÅm?" Nasıl<br />

olduğunu kendi de anlamadan sÇyle-yi<strong>ve</strong>rdiği bu sÇzler Raskolnikov'u Öok şaşırtmıştı. BÅyÅk<br />

bir heyecan iÖindeydi.<br />

Svidrigaylov şaşırarak:<br />

"Demek bÇyle?" dedi. "Demek siz bunu dÅşÅndÅnÅz?.. GerÖekten mi? Aramızda ortak bir<br />

nokta bulunduğunu sÇylememiş miydim size?"<br />

Raskolnikov sertÖe:<br />

"HiÖbir zaman bÇyle birşey sÇylemediniz!" dedi. Heyecanlıydı.<br />

"SÇylemedim mi?"<br />

"Hayır!" ,<br />

* (Aslında da Fransızca): Sizi hoşnut etmek iÖin. (àev.) 348<br />

"SÇylediğimi sanıyordum. Demin iÖeri girdiğimde gÇzlerinizi kapamış kendinizi uyur gibi<br />

gÇsterdiğinizi gÇrÅr gÇrmez, kendi kendime 'İşte, tä kendisi!' demiştim."<br />

Raskolnikov:<br />

"Ne demek, tä kendisi? Bununla sÇylemek istediğiniz ne?" diye bağırdı.<br />

Svidrigaylov gerÖekten şaşırmış gibiydi, safÖa:<br />

"Ne mi?" diye kekeledi. "Doğrusu bunu ben de bilmiyorum."<br />

Bir dakika kadar sustulur. GÇzlerini birbirlerine dikmişlerdi.<br />

"Ama bÅtÅn bunlar Öok saÖma!" diye bağırdı Raskolnikov, canı sıkılmıştı. "Marfa Petrovna<br />

geldiği zaman size neler sÇylÅyor?"<br />

"Kim, o mu? İncir Öekirdiğini doldurmaz şeylerden sÇzeder... İnsanoğlu neymiş, gÇrÅn de<br />

şaşın! Zaten beni Çfkelendiren de bundan başka bir şey değil! İlk gelişinde (biliyor musunuz,<br />

Öok yorulmuştum: cenaze tÇreni, dua faslı, yas yemeği...) Sonunda Öalışma odamda yalnız<br />

kalmış, bir sigara tÅttÅrÅp karmaşık dÅşÅncelere dalmıştım. Birden kapıdan giri<strong>ve</strong>rdi:<br />

'Arkadiy İvano-viÖ, bugÅn telaştan yemek odasındaki saati kurmayı unutmuşsunuz' dedi. Bu


saati, gerÑekten de yedi yıldır hep ben kurardım. Kurmayı unuttummu da, bana hep o<br />

hatırlatırdı. Ertesi gÉn, artık buraya geliyorum, sabaha karşı istasyonda inmişim, -gece yolda<br />

biraz uyuklamıştım, her yanım dÖkÉlÉyordu, gÖzlerimden de uyku akıyordu,- bir kah<strong>ve</strong><br />

sÖylemiş oturuyorum, bir de ne gÖreyim, Marfa Petrovna, elinde bir deste oyun kâğıdı, gelip<br />

yanıma oturmamış mı? 'Falınıza bakıp yolculuğunuzun nasıl geÑeceğini sÖyleyeyim mi,<br />

Arkadiy İvanoviÑ?' dedi. Faldan Ñok iyi anlardı. Ona falıma baktırmadığım iÑin kendimi hiÑ<br />

bağışlamayacağım. Korkup kaÑmıştım... Aslında tam o sırada kampana da Ñalmıştı... Ve işte<br />

bugÉn, bir aşÑı dÉkkanından getirttiğim berbat yemekten sonra ağırlaşmış bir mideyle, bir<br />

sigara tÉttÉrmÉş oturuyordum ki, birden Marfa Petrovna iÑeri girdi. äzerinde yeşil ipekli<br />

kumaştan, uzun, Ñok şık bir elbise vardı. 'Merhaba Arkadiy İvanoviÑ', dedi, 'Elbisemi nasıl<br />

buldunuz? Aniska bÖy-lesini dikebilir mi?' (Aniska bizim kÖyde oturan bir terzi kızdı, eskiden<br />

toprak kÖlelerindendi, sonra Moskova'da terzilik kurs-<br />

349<br />

larına falan gitmiş, Ñok iyi bir kızdı). Marfa Petrovna karşımda dÖnÉp duruyordu. ànce<br />

elbisesine, sonra da yÉzÉne dikkatle bakarak: 'Marfa Petrovna', dedim, 'bÖyle Önemsiz şeyler<br />

iÑin ta buraya, bana kadar gelip rahatsız olmaya neden bÖyle isteklisiniz? 'Ah, aman Tanrım,<br />

dedi, 'demek artık seni rahatsız da etmeyeceğim!' Kendisini biraz kızdırmak iÑin, 'Ben, Marfa<br />

Petrovna, evleniyorum' dedim, 'Bu kendi bileceğiniz bir şey Arka-diy İvanoviÑ' dedi, 'yalnız<br />

karınızı toprağa <strong>ve</strong>rir <strong>ve</strong>rmez evlenmeye kalkışmanız, size fazlaca şeref kazandırmaz! Bari iyi<br />

birini seÑmiş olaydınız, yoksa ne siz mutlu olabilirsiniz, ne de o; yalnızca herkesi kendinize<br />

gÉldÉrmÉş olursunuz.' Bunları dedikten sonra Ñıkıp gitti. YÉrÉrken elbisesinin hışırtısını duyar<br />

gibi oldum. Ne saÑma şeyler ama, Öyle değil mÉ?<br />

"Belki de bÉtÉn bunları siz uyduruyorsunuz?" dedi Raskol-nikov. Svidrigaylov dalgın dalgın:<br />

"Ben Ñok az yalan sÖylerim", dedi, sorudaki kabalığın farkına varmamış gibiydi.<br />

"Bundan Önce de hayalet gÖrdÉğÉnÉz olmuş muydu?"<br />

"Ha... E<strong>ve</strong>t, gÖrdÉm, bir kez, altı yıl Önce. Filka adında bir uşağım vardı. àlmÉştÉ.<br />

GÖmÉldÉğÉ gÉn, alışkanlıkla, 'Filka, Ñubuğumu getir' diye seslendim. İÑeri girdi, doğruca<br />

Ñubuklarımın bulunduğu kÉÑÉk cam dolaba yÉrÉdÉ. 'Herhalde benden ÖÑalıyor' diye<br />

dÉşÉndÉm. ÜÉnkÉ ÖldÉğÉ gÉn kendisini esaslı paylamıştım. 'BÖyle yırtık dirseklerle nasıl<br />

yanıma gelebiliyor-sun! Üık dışarı sersem!' diye bağırmıştım. Üıktı gitti <strong>ve</strong> bir daha da<br />

dÖnmedi. O zaman bunu Marfa Petrovna'ya sÖylememiştim. Kendisi iÑin âyin yaptırıp dua<br />

falan okutmak istedim, ama sonra utanıp vazgeÑtim."<br />

"Bir doktora gÖrÉnseniz..."<br />

"Rahatsızlığımın ne olduğunu bilmemekle birlikte, hasta olduğumu ben de biliyorum. Ancak<br />

bana kalırsa ben sizden beş kat daha sağlıklıyım. Demin size hayaletlere inanıp<br />

inanmadığınızı sormuştum? İnanıyor musunuz?"<br />

"Hayır, hem de hiÑ inanmıyorum!" Raskolrtikov'un-sesi Öfkeliydi.<br />

"BÖyle durumlarda genellikle ne derler?" diye mırıldandı Svidrigaylov; kendi kendine<br />

konuşur gibiydi, basını hafifÑe yana<br />

eğmiş, bir başka yana bakıyordu. "Derler ki: 'Sen hastasın, gÖrÉndÉğÉnÉ sandığın şeyler de,<br />

gerÑekliği olmayan bir sayıklamadan başka birşey değil'. Zaten bu iste sağlam bir mantık<br />

arama! Ben hayaletlerin yalnızca hastalara gÖrÉndÉğÉne katılıyorum; ama, bu hayaletlerin,<br />

başkalarına değil de, yalnızca hastalara gÖrÉndÉğÉnÉ kanıtlar."<br />

Raskolnikov sinirli bir şekilde:<br />

"Hayalet diye bir şeyin olmadığına hiÑ kuşku yok!" dedi.<br />

Başka yana bakmakta olan Svidrigaylov gÖzlerini ağır ağır ona doğru Ñevirerek:<br />

"Demek hiÑ kuşku yok?" dedi. "Demek siz bÖyle dÉşÉnÉyorsunuz? Peki, şÖyle dÉşÉnemez<br />

miyiz acaba (siz de yardım edin bana): Hayaletler, başka dÉnyalardan parÑalar, bÖlÉmlerdir,<br />

onların başlangıcıdır. Sağlıklı bir insanın bunları gÖrmesi iÑin hiÑbir neden yok, ÑÉnkÉ sağlıklı<br />

insan, yeryÉzÉ insanı demektir, yani bu dÉnyada yaşayan insandır, yeryÉzÉnÉn dÉzeni bunun


Çyle olmasını gerektiriyor. Ama şu sağlıklı insan biraz hastala-nı<strong>ve</strong>rince, yani<br />

organizmasındaki normal yeryÅzÅ dÅzeni bo-zulu<strong>ve</strong>rince, bir başka dÅnyanın olabilirliği<br />

kendini duyurmaya başlar; hastalık arttıkÖa Çteki dÅnya ile yakınlık da artar. İnsan ÇldÅğÅnde<br />

ise, doğrudan doğruya Çteki dÅnyaya gÇÖer gider. Ne zamandır dÅşÅndÅğÅm bir konu bu<br />

benim. Eğer ÇbÅr dÅnyaya inanıyorsanız, bu dÅşÅncelere de inanabilirsiniz."<br />

"ÜbÅr dÅnyaya filan inanmıyorum ben!"<br />

Svidrigaylov dalmış, dÅşÅnÅyordu. Birden:<br />

"Peki ya orada ÇrÅmcekler ya da buna benzer yaratıklardan başka bir şey yoksa..?" dedi.<br />

"KaÖık bu adam" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

"Biz sonsuzluğu anlaşılması olanaksız bir dÅşÅnce olarak, şÇyle kocaman, Öok bÅyÅk bir şey<br />

olarak dÅşÅnÅrÅz hep. İyi ama neden ille de kocaman, Öok bÅyÅk bir şey? Oysa, bir de<br />

bakmışsınız, kÅÖÅcÅk, kÇy hamamı gibi bir yerdir: is iÖinde, kÇşeleri ÇrÅmceklerle dolu?<br />

DÅşÅnebiliyor musunuz? İşte size sonsuzluk! Sonsuzluk benim gÇzÅme bazen bÇyle<br />

gÇrÅnÅyor."<br />

"Daha iÖaÖıcı, daha insaflı bir biÖimde dÅşÅnemez miydiniz bunu?" diye bağırdı Raskolnikov;<br />

hastalıklı bir bağırıştı bu.<br />

350<br />

351<br />

Svidrigaylov belli belirsiz bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Daha insaflı mı?" dedi. "Ne biliyorsunuz, belki de en insaflısı budur. Hem, elimde olsaydı<br />

eğer, ben Çzellikle bÇyle bir dÅzenleme yapardım!"<br />

Bu Öirkin karşılık Åzerine Raskolnikov birden ÅşÅr gibi oldu. Svidrigaylov başını kaldırdı,<br />

gÇzlerini dikip ona baktı, soran bir kahkaha attı.<br />

"DÅşÅnebiliyor musunuz, yarım saat Çnce birbirimizi gÇrmemiştik bile <strong>ve</strong> dÅşman<br />

sayılıyorduk; şu andaysa, aramızda ÖÇzÅmlenmemiş bir sorun dururken, bunu bir yana<br />

bıraktık <strong>ve</strong> neler konuşmaya başladık! Hamurumuzun bir olduğunu sÇy-, lerken doğruyu<br />

sÇylÅyÇrmÅşÅm değil mi?"<br />

Raskolnikov sinirli sinirli:<br />

"Ziyaretinizle beni niÖin şereflendirdiğinizi bir an Çnce anlatmanızı rica etmeme izin <strong>ve</strong>rir<br />

misiniz?" dedi. "àÅnkÅ benim... benim... hiÖ zamanım yok... Hemen dışarı Öıkmak zorundayım...<br />

"Hay hay! Hay hay! Kız kardeşiniz Avdotya Romanovna, bay Lujin'le... Pyotr PetroviÖ<br />

Lujin'le evleniyormuş, Çyle mi?"<br />

"Kız kardeşimle ilgili her tÅrlÅ sorunu bir yana bıraksanız <strong>ve</strong> de onun adını ağzınıza<br />

almasanız... Siz gerÖekten de Svidrigaylov iseniz, benim yanımda onun adını ne cesaretle<br />

ağzınıza aldığınızı doğrusu anlayamıyorum?"<br />

"Ama ben onun hakkında konuşmaya geldim, adını nasıl anmam?"<br />

"Pekäla, sÇyleyin, ama Öabuk!"<br />

"Karım tarafından benim akrabam da olan bay Lujin'i eğer yarım saat olsun gÇrebildiyseniz,<br />

ya da onun hakkında gerÖeği yansıtan şeyler duyabildiyseniz, eminim ki, kendisi hakkında bir<br />

fikir edinmişsinizdir. O Avdotya Romanovna'ya gÇre bir insan değil. Bana kalırsa Avdotya<br />

Romanovna soylu bir davranışla <strong>ve</strong> hesapsızca kendisini feda ediyor, ailesi uğruna bÅyÅk bir<br />

Çz<strong>ve</strong>ride bulunuyor. Hakkınızda duyduklarımdan edindiğim kanıya gÇre, kız kardeşinizin<br />

Öıkarları zedelenmemek koşuluyla bu evlilik bozulursa, siz bu işe sevineceksiniz. Sizi<br />

tanıdığım şu anda ise bu inancım bÅtÅnÅyle pekişti."<br />

352<br />

"Bu sÇzleriniz, sizin yÇnÅnÅzden son derece safÖa, hatta, bağışlayın, kÅstahÖa..."<br />

"Yani kendime bir şeyler yontmaya Öalıştığımı mı sÇylemek • istiyorsunuz..? Tasalanmayın,<br />

Rodion RomanoviÖ, kendi Öıkarlarımı gÅdÅyor olsaydım, -konuyu bu denli apaÖık ortaya


koymazdım, o kadar da aptal değilim! Buradaki bir psikolojik tuhaflığı aÖıklayayım. Demin<br />

Avdotya Romanovna'ya duyduğum sevgiden dolayı kendimi haklı gÇstermeye Öalışırken,<br />

burada kurbanın belki de ben olduğumu sÇylemiştim. Bilin ki, şu anda kız kardeşinize karşı<br />

hiÖbir sevgi duymuyorum. Bu benim iÖin de şaşılacak bir durum, ÖÅnkÅ bir zamanlar onu<br />

gerÖekten sevmiştim..."<br />

"GÅnÅnÅzÅ gÅn etmek, gÇnÅl eğlendirmek istediğinizden..."<br />

"GerÖekten de eğlence dÅşkÅnÅ, gezip tozmayı se<strong>ve</strong>n bir adamım. Ama kız kardeşiniz Çyle<br />

ÅstÅn Çzellikleri olan bir insan ki, ona ben bile kapılmaktan kendimi alamadım. Ama şu anda<br />

anlıyorum ki, bÅtÅn bunlar saÖmaymış!"<br />

"àoktan anladınız bunu?"<br />

"Ünceleri de farkediyordum, ama ÅÖ gÅn Çnce, tam Peters-burg'a geldiğim gÅn, buna kesin<br />

olarak inandım. Kısacası Moskova'dayken bile hälä Avdotya Romanovna'yı elde etmeyi <strong>ve</strong> bu<br />

konuda Lujin'le rekabete girişmeyi dÅşÅnÅyordum."<br />

"SÇzÅnÅzÅ kestiğim iÖin ÇzÅr dilerim, ama lÅtfedip biraz kısa kesemez misiniz? Ziyaretinizin<br />

sebebine gelseniz... Acelem var <strong>ve</strong> dışarı Öıkmak zorundayım..."<br />

"BÅyÅk bir sevinÖle. Buraya geldikten sonra... bir... geziye Öıkmaya karar <strong>ve</strong>rince, zorunlu<br />

bazı işlerimi yoluna koymak istedim. àocuklarım teyzelerinin yanında kaldı; onlar zengin;<br />

bana hiÖ mi hiÖ ihtiyaÖları yok. Sonra, benim nasıl bir baba olduğum da ortada! Yanıma<br />

yalnızca, Marfa Petrovna'nın geÖen yıl bağışladığı parayı aldım. Bu kadarı bana yeter.<br />

Bağışlayın, şimdi konuya geliyorum. àıkmayı tasarladığım yolculuktan Çnce> Bay Lujin'le de<br />

hesaplaşmak istiyorum. Bunu kendisine hiÖ katlana-madığımdan yaptığımı sanmayın; Marfa<br />

Petrovna'yla kavgamıza Lujin neden olmuştur; ÖÅnkÅ Lujin'in evlenme işini Marfa<br />

Petrovna'nın kotardığını Çğrenmiştim. Şimdi, sizin aracılığınız-<br />

355<br />

la, hatta sizin yanınızda Avdotya Romanovna ile gÇrÅşmek <strong>ve</strong> ona; bir, Pyotr PetroviÖ'ten<br />

kendisine bÅyÅk bir yarar gelmeyeceği gibi, tam tersine <strong>ve</strong> dÅpedÅz zarar geleceğim<br />

aÖıklamak; iki, neden olduğum tatsızlıklar dolayısıyla kendisinden ÇzÅr dileyerek, ona on bin<br />

ruble <strong>ve</strong>rme Çnerisinde bulunmamı kabul etmesini rica etmek <strong>ve</strong> bÇylece de Lujin'den<br />

ayrılmasını kolaylaştırmak istiyorum, ki bir fırsat doğduğunda onun da bu ayrılığı<br />

benimseyeceğinden eminim."<br />

Raskolnikov Çfkelenmekten Öok şaşırmıştı:<br />

"Siz gerÖekten de, gerÖekten de delisiniz!" diye bağırdı. "Nasıl cesaret edebilirsiniz bÇyle<br />

konuşmaya!"<br />

"Bağıracağınızı biliyordum zaten. Ama bakın: ben her ne kadar zengin bir adam değilsem de,<br />

su on bin rubleyi kız kardeşinize rahatÖa <strong>ve</strong>rebilecek bir durumdayım, ÖÅnkÅ bu para bana hiÖ<br />

mi hiÖ gerekli değil. Eğer Avdotya Romanovna kabul etmezse, aptalca harcayıp gideceğim bu<br />

parayı. Bu bir. İkincisi: vicdanım Öok rahat; kendim iÖin hiÖbir Öıkar gÅtmÅyorum. İster<br />

inanın, ister inanmayın, ama daha sonra hem siz, hem de Avdotya Romanovna bunun bÇyle<br />

olduğunu gÇreceksiniz. Sorun şu ki, saygıdeğer kız kardeşiniz benim yÅzÅmden birtakım<br />

tatsızlıklara katlanmak zorunda kaldı; iÖten bir .pişmanlık duygusuyla yaptığım kÇtÅlÅkleri<br />

parayla kapatmaya Öalışıyor değilim, bu tÅn amacım, yalnızca kÇtÅlÅk eden, kÇtÅlÅk etme<br />

ayrıcalığı olan bir insan olmadığımı kanıtlayarak, onun yararına bir iş yapmaktır. Eğer<br />

Çnerimi yaparken milyonda bir olsun kendi Öıkarımı gÅdÅyor olsaydım, daha beş hafta Çnce<br />

bundan Öok daha fazlasını Çnermişken, şimdi tutup da yalnızca bir Çn bin ruble Çnermez-dim.<br />

Bu da bir yana, ben yakında, hem de Öok yakında, genÖ bir kızla evleniyorum; bÇylece de<br />

Avdotya Romanovna'ya karsı kÇtÅ birtakım niyetlerimin olduğu kuşkuları tÅmÅyle ortadan,<br />

kalkmış olacaktır. Son olarak da sunu sÇyleyeyim ki, bay Lujin'le evlenmekle Avdotya<br />

Romanovna, yine aynı parayı almış olacaktır, yalnız bir başka yolla... Bana hiÖ kızmayın,<br />

Rodion Roma-novic, soğukkanlılıkla, sakin sakin bir kez daha dÅşÅnÅn su işi."<br />

Bunları sÇylerken Svidrigaylov'un kendisi son derece sakin <strong>ve</strong> soğukkanlıydı.


356<br />

"Rica ederim kesin artık", dedi Raskolnikov. "Ne olursa olsun, bağışlanmaz bir kÉstahlıkta<br />

bulunuyorsunuz."<br />

"HiÑ sanmam. Bu dÉnyada insan insana ancak kÖtÉlÉk edebiliyor, anlamsız birtakım<br />

biÑimcilikler nedeniyle bir damla olsun iyilik yapabilme hakkına sahip değiliz. Üok saÑma bir<br />

şey bvı. Şimdi, diyelim ben Ökeydim <strong>ve</strong> bu parayı kız kardeşinize dinsel vasiyetle bırakmış<br />

olsaydım, o zaman da geri Ñevirebilecek miydi?"<br />

"BÉyÉk olasılıkla, e<strong>ve</strong>t."<br />

"Yo, bu olamaz. Her neyse, olur ya da olmaz. Şu var ki, on bin ruble pek de fena bir para<br />

sayılmaz. Ne olursa olsun, ben bu konuştuklarımızı Avdotya Romanovna'ya iletmenizi rica<br />

edeceğim."<br />

"Hayır, iletmeyeceğim."<br />

" O zaman, Rodion RomanoviÑ, ben onunla kendim gÖrÉşme yollarını aramak, dolayısıyla da<br />

onu rahatsız etmek zorunda kalacağım."<br />

"Peki iletirsem, kendisiyle gÖrÉşme yoluna başvurmayacak mısınız?"<br />

"Doğrusu ne diyeceğimi bilemiyorum. Bir kez olsun gÖrÉşebilmeyi Ñok isterdim."<br />

"HiÑ ummayın."<br />

"Yazık! Aslında siz beni tanımıyorsunuz. Kimbilir, ilerde belki de daha yakından tanışırız."<br />

"Yakınlaşacağımızı mı dÉşÉnÉyorsunuz?"<br />

"Neden olmasın?" Svidrigaylov gÉlÉmseyerek yerinden doğruldu <strong>ve</strong> şapkasını aldı. "Aslında<br />

sizi rahatsız etmek istemiyordum. GerÑi bu. sabah yÉzÉnÉz beni Ñok etkilemişti, ama yine de<br />

buraya gelirken fazla umutlu değildim..."<br />

"Demek sabahleyin de beni gÖrdÉnÉz? Nerede?" Raskolnikov tedirgin olmuştu.<br />

"Bir rastlantı sonucu... Nedense sizde bana benzer bir şeyler olduğunu dÉşÉnÉyorum hep.<br />

Ama telaşlanmayın, can sıkıcı bir adam değilim; kumarda hile yapanlarla tatsızlık<br />

Ñıkarmadım, uzak akrabalarımdan Prens Svirbey'i kendimden bıktırmadım,<br />

357<br />

Rafael'in Madonnası Ézerine, bayan Prilukova'nın albÉmÉne bir şeyler yazmayı becerdim <strong>ve</strong><br />

Marfa Petrovna'yla yedi yıl, yanından hiÑ ayrılmamacasına birlikte yaşadım. GeÑmişte,<br />

Samanpa-zarı'nda Vyazemski'nin evinde* yatmışlığım da vardır. Şimdi de belki Berg'in<br />

balonuna binip uÑacağım."<br />

"GÉzel! Sormama izin <strong>ve</strong>rin: sÖzÉnÉ ettiğiniz yolculuğa yakında rnı Ñıkıyorsunuz?"<br />

"Hangi yolculuğa?"<br />

"Şu demin sÖzÉnÉ ettiğiniz..."<br />

"Ha, e<strong>ve</strong>t!.. GerÑekten size bir geziden sÖzetmiştim... Bu epey geniş bir konu... Ama bana ne<br />

sorduğunuzu bir bilseydiniz!" Svidrigaylov birden kısa ama gÉrÉltÉlÉ bir kahkaha attı: "Hem<br />

bakarsınız geziye Ñıkmak yerine evleni<strong>ve</strong>rmişim! Bana Önerdikleri bir kız var da..."<br />

"Burada mı?"<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Ne zaman becerdiniz bunu?"<br />

"Ama ben yine de Avdotya Romanovna ile bir kez olsun gÖrÉşebilmeyi Ñok isterdim. Ciddi<br />

olarak rica ediyorum bunu sizden. Eh, şimdilik hoşÑakalın..! Az kalsın unutuyordum! Rodion<br />

RomanoviÑ, kız kardeşinize, Marfa Petrovna'nın kendisine ÉÑ bin ruble bıraktığını sÖyler<br />

misiniz? Bu tÉmÉyle doğrudur. Marfa Petrovna ÖlÉmÉnden bir hafta Önce yaptırdı<br />

vasiyetnamesinde bu dÉzenlemeyi <strong>ve</strong> her şey benim yanımda oldu. İki ÉÑ hafta iÑinde<br />

Avdotya Romanovna parayı alabilir."<br />

"Doğru mu bu sÖylediğiniz?"<br />

"Doğru. Kendisine iletin... Tekrar hoşÑakalın. Kaldığım yer size Ñok yakın."<br />

Tam Ñıkarken Svidrigaylov kapıda Razumihin'le Ñarpıştı.


* ... Samanpazarı'nda Vyazemski'nin evi... - "SuÖ <strong>ve</strong> Ceza"nın yazıldığı yıllarda, V.V.<br />

Krestovski'nin "Petersburg Viraneleri" adlı romanında ayrıntılı bir biÖimde anlatılmış olan,<br />

Petersburglu yoksulların dÅşÅk bir Åcret karşılığı barındıkları ev. (àev.)<br />

II<br />

Saat nerdeyse sekiz olacaktı; Bakaleyev'in pansiyonuna Lu-jin'den Çnce varabilmek iÖin ikisi<br />

de adımlarını hızlandırdılar.<br />

Sokağa Öıktıklarında Razumihin:<br />

"Kimdi deminki adam?" diye sordu.<br />

"Svidrigaylov. Evlerinde mÅrebbiye olarak Öalıştığı sırada kız kardeşime sarkıntılık eden<br />

Öiftlik sahibi. Bu olay yÅzÅnden karısı Marfa Petrovna, Dunya'yı kovmuş ama daha sonra<br />

kendisinden ÇzÅr dilemişti. GeÖenlerde de birdenbire olu<strong>ve</strong>rdi. BugÅn annem sÇzediyordu<br />

hani... Neden, bilmiyorum, ama ben bu adamdan Öok korkuyorum. Karısını toprağa <strong>ve</strong>rir<br />

<strong>ve</strong>rmez buraya gelmiş. àok tuhaf bir adam, bir şeyler yapmaya kararlı gÇrÅnÅyor... Ve sanki<br />

bildiği bir şeyler var... Dunya'yı ondan korumak gerek... Sana bunu sÇylemek istiyorum,<br />

duyuyor musun?"<br />

"Korumak mı! Avdotya Romanovna'ya ne yapabilir ki o? Ama benden bu istediğin iÖin sana<br />

teşekkÅr ederim Rodya... Koruruz Avdotya Romanovna'yı, koruruz! Nerde oturuyormuş<br />

adam?"<br />

"Bilmiyorum."<br />

"Niye sormadın? Yazık! Neyse, ben Çğrenirim!"<br />

Raskolnikov bir sÅre sustu, sonra:<br />

"Sen onu gÇrdÅn mÅ?" diye sordu.<br />

"E<strong>ve</strong>t, kendisine iyice dikkat ettim."<br />

Raskolnikov diretti:<br />

"Sen onu iyice gÇrdÅn mÅ? ApaÖık gÇrdÅn mÅ? "<br />

"E<strong>ve</strong>t, kendisini Öok iyi hatırlıyorum. Bin kişi iÖinde gÇrsem, Öıkartırım. GÇrdÅğÅm insanların<br />

yÅzlerini hiÖ unutmam."<br />

Yeniden sustular. Sonra Raskolnikov:<br />

"Hımm..." diye sÇylendi. "E<strong>ve</strong>t, Çyle bu... Biliyor musun... hep bir hayalmiş gibi geliyor bana<br />

bunlar."<br />

"Ne demek istediğini pek iyi anlayamadım?"<br />

Raskolnikov Öarpık bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Hani siz hepiniz bana deli diyorsunuz ya", dedi, "bu simdi bana da Çyle geliyor... Yani ben<br />

gerÖekten bir deliyim <strong>ve</strong> yalnızca bir hayalet gÇrdÅm..!"<br />

358<br />

359<br />

"Ne diyorsun sen?"<br />

"Kimbilir, belki de delinin biriyim ben <strong>ve</strong> şu son gÅnlerde olup bitenlerin hepsi yalnızca<br />

benim hayalimde gecen şeylerdi..."<br />

"Eh, Rodya! Yine sinirlerini bozmuşlar senin!.. Neler sÇyledi o adam sana, niÖin aramış<br />

seni?"<br />

- Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi. Razumihin bir dakika kadar dÅşÅndÅkten sonra:<br />

"Dinle", dedi, "şimdi sana raporumu <strong>ve</strong>riyorum. Sana uğradım, uyuyordun. Üğle yemeğinden<br />

sonra Porfiri'ye gittim. Zamyotov yine oradaydı. Bir şeyler sÇylemeye yeltendim, ama olmadı,<br />

bir tÅrlÅ istediğim gibi konuşamadım. HiÖbir şey anlamıyorlar, anlayamıyorlar <strong>ve</strong> utanıp<br />

sıkılmıyorlar. Porfiri'yi pencere kenarına Öekip bir şeyler sÇylemeye başladım, ama yine<br />

istediğim gibi olmadı: o bir yana bakıyor, ben başka bir yana... Sonunda yumruğumu suratına<br />

dayayıp, o suratı akrabaca dağıtacağımı sÇyledim. YÅzÅme baktı, hiÖbir şey sÇylemedi.<br />

Tukurdum <strong>ve</strong> Öıktım, hepsi bu kadar. àok aptalcaydı. Zamyotov'la tek kelime bile


konuşmadım. Her şeyi berbat ettiğimi dÅşÅnÅyordum ki, merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken aklıma<br />

gelen bir dÅşÅnce beni sevindirdi: ne diye telaşlanıp duruyoruz biz seninle? Senin iÖin bir<br />

tehlike ya da buna benzer bir şey sÇzkonusu olsa, hadi neyse! Sana ne her şeyden! Ne ilgin<br />

var senin olup bitenlerle? Tukur gitsin yÅzlerine; daha sonra biz onlara gÅleceğiz... Ben senin<br />

yerinde olsam onlara birtakım yalanlar uydururdum. Daha sonra, gÇreceksin, nasıl<br />

utanacaklar! Tukur gitsin! İlerde vuracağız kendilerine, şimdilik gÅlÅp geÖelim!"<br />

Raskolnikov:<br />

'E<strong>ve</strong>t, herhalde!' dedi. İÖinden de, 'Peki yarın ne diyeceksin adama?' diye dÅşÅndÅ. Tuhaf şey,<br />

şu ana kadar, 'Üğrendiğinde Razumihin ne dÅşÅnecek acaba?' dÅşÅncesi hiÖ aklına<br />

gelmemişti. Bunu dÅşÅnÅnce, gÇzlerini dikip arkadaşına baktı. Razu-ınihin'm, Porfiri'yi<br />

ziyaretiyle ilgili anlattıkları Öok az ilgisini Öekmişti: ne Öok şey Çnemini yitirmişti birdenbire<br />

<strong>ve</strong> ne Öok yeni <strong>ve</strong> Çnemli şey ortaya Öıkmıştı!..<br />

360<br />

Koridorda Lujin'le karşılaştılar: saat tam sekizde gelmişti, kadınların odasını arıyordu. İÖeri<br />

birlikte girdiler. Ne birbirlerine bakmışlar, ne selamlaşmışlardı. Delikanlılar Çnden<br />

yÅrÅmÅşler, Pyotr PetroviÖ incelik gereği paltosunu Öıkarmak iÖin girişte biraz oyalanmıştı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna hemen kapıya, onu karşılamaya koştu. DÅnya ağabeyisiyle<br />

selamlaştı.<br />

Pyotr PetroviÖ iÖeri girdi, kibarca ama aşırı bir ciddiyetle hanımları selamladı. Bakışlarında<br />

bir şaşkınlık <strong>ve</strong> hälä kendini to-parlayamamışlık seziliyordu. Pulheriya Aleksandrovna da<br />

şaşırmış, utanmış gibiydi. Konuklarını Öabucak Åzerinde sema<strong>ve</strong>r kaynayan yuvarlak bir<br />

masanın Öevresine aldı. DÅnya <strong>ve</strong> Lujin masanın iki ucuna karşılıklı oturmuşlardı. Razumihin<br />

<strong>ve</strong> Ras-kolnikov'sa, Pulheriya Aleksandrovna'nın karşısında yer almışlardı: Razumihin,<br />

Lujin'e, Raskolnikov'sa kız kardeşine yakındı.<br />

Bir an kimse konuşmadı. Pyotr PetroviÖ, yavaş hareketlerle cebinden patiska bir mendil<br />

Öıkardı, ortalığa bir esans kokusu yayıldı. İyiyÅrekli, ama hakkı yenmiş, bunun iÖin de<br />

karşısında-kilerden kesinlikle aÖıklama istemeye kararlı bir havayla burnunu sildi. Daha iÖeri<br />

girdiğinde paltosunu Öıkarmadan Öekip gitmek <strong>ve</strong> buyruklarını dinlemeyen şu iki kadına ağır<br />

bir ceza <strong>ve</strong>rerek bir anda akıllarını baslarına getirmek dÅşÅncesi gelmişti aklına. Ama cesaret<br />

edemedi buna. Üte yandan bilinmezlikleri sevmeyen bir adamdı, burada da aÖıklanması<br />

gerekli bir nokta vardı: Buyrukları nasıl bÇylesine aÖıkÖa Öiğnenebilmişti? Demek ki bir<br />

şeyler olmuştu. Cezayı nasıl olsa <strong>ve</strong>rirdi, bu kendi elinde olan bir şeydi. Onun iÖin şimdi neler<br />

olup bittiğini Çğrenmesi daha iyi olacaktı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna'ya dÇnerek resmi bir tavırla:<br />

"Umarım yolculuğunuz iyi geÖmiştir?" dedi.<br />

"Tanrıya şÅkÅr, Pyotr PetroviÖ."<br />

"àok sevindim, Avdotya Romanovna da yorulmadılar ya."<br />

"Ben genÖ <strong>ve</strong> gÅÖlÅyÅm" dedi DÅnya, "yorulmam... Ama annem iÖin oldukÖa ağır bir<br />

yolculuktu."<br />

"Ne yaparsınız, ulusal yollarımız Öok uzun, éRusya Anacığımızè bÅyÅk Ålke... àok istememe<br />

karşın dÅn gelip sizi karşıla-yamadım. Yine de, umarım, her şey yolunda gitmiştir? "<br />

361<br />

Pulheriya Aleksandrovna değişik bir ses tonuyla:<br />

"Ah, hayır Pyotr PetroviÖ, dÅn doğrusu tam anlamıyla şaşkına dÇndÅk" dedi. "Allahtan<br />

Dmitriy ProkofiÖ yardımımıza geldi. Yoksa perişan olurduk." Sonra Razumihin'i Lujin'e<br />

tanıttı: "İşte kendisi, Dmitriy ProkofiÖ Razumihin..."<br />

Lujin Razumihin'e yan gÇzle bakarak:<br />

"DÅn bu şerefe kavuşmuştum..." diye mırıldandı <strong>ve</strong> kaşlarını Öatıp sustu.<br />

Pyotr PetroviÖ, topluluk iÖinde nazik gÇrÅnen, Çzellikle de nazik olma iddiasında olan<br />

insanlardandı; bÇyleleri bulundukları topluluk iÖinde kendilerine uygun olmayan en ufak bir


aykırı durum karşısında ellerindeki bÅtÅn olanakları kaybederler <strong>ve</strong> bulundukları yeri<br />

şenlendiren bir insan olmaktan Öıkıp, boş bir un Öuvalına dÇnerler.<br />

Yine kimseden ses Öıkmıyordu: Raskolnikov ısrarla susuyor, Avdotya Romanovna<br />

zamanından Çnce konuşmak istemiyordu; Razumihin'inse zaten sÇyleyeceği bir şeyi yoktu.<br />

Bu yÅzden yine telaşlanan Pulheriya Aleksandrovna her zamanki yola başvurdu:<br />

"Marfa Petrovna ÇlmÅş, duydunuz mu?"<br />

"Tabi duydum. Hemen Çğrendim bunu; hatta Arkadiy İva-noviÖ Svidrigaylov'un, karısını<br />

toprağa <strong>ve</strong>rir <strong>ve</strong>rmez apar topar buraya, Petersburg'a hareket ettiğini size haber <strong>ve</strong>rmeye<br />

geldim. En azından, gÅ<strong>ve</strong>nilir kaynaklardan aldığım bilgi bÇyle."<br />

DuneÖka telaslanmıştı:<br />

"Petersburg'a mı? Buraya yani?" diye sordu, sonra annesiyle bakıştılar.<br />

"E<strong>ve</strong>t, buraya. Apar topar gelişine bakılırsa, geÖmişte olup bitenler de dikkate alındığında, bu<br />

ziyaretin amaÖsız olmadığı kendiliğinden anlaşılır."<br />

"Aman Tanrım!" diye bağırdı Pulheriya Aleksandrovna. "Dunyacığımı burada da mı rahat<br />

bırakmayacak?"<br />

"Bana kalırsa telaşlanmanızı gerektirecek bir durum yok: ne sizin, ne de Avdotya<br />

Romanovna'nın. Kuşkusuz, onunla sÇyle ya da bÇyle herhangi bir ilişki kurma konusunda<br />

sizin istekli olmamanız<br />

koşuluyla. Bana gelince, gÇzÅm Åzerinde olacaktır, su anda da nerede kaldığını<br />

araştırıyorum..."<br />

"Ah, Pyotr PetroviÖ, şu anda beni nasıl korkuttuğunuzu bilemezsiniz! Ben kendisini topu topu<br />

iki kez gÇrdÅm, ama bana korkunÖ bir adam olarak gÇrÅnmÅştÅ, korkunÖ! Rahmetli Marfa<br />

Petrovna'nın ÇlÅmÅ de onun yÅzÅnden oldu, eminim."<br />

"Bu konuda kesin bir yargıda bulunamayız. Elimde doğruluğu su gÇtÅrmez bilgiler var.<br />

àeşitli aşağılamalarıyla manevi yÇnden kadının ÇlÅmÅnÅ hızlandırmış olabilir. Hal <strong>ve</strong><br />

davranışları, huyu, karakteri konusunda sizin dÅşÅncenize katılıyorum. Şu anda zengin olup<br />

olmadığını, Marfa Petrovna'nın kendisine, herhangi bir şey bırakıp bırakmadığını bilmiyorum;<br />

en kısa zamanda bana bu konuda bilgi ulaştırılacaktır. Ama burada, Petersburg'da eğer elinde<br />

birkaÖ kuruş varsa, hemen eski yaşamına başlayacağı kuskusuzdur. Kendi gibi ayıp <strong>ve</strong><br />

ahlaksızlık Öamuruna gÇmÅlmÅş insanların en kÇtÅsÅdÅr Svidrigaylov. BÇyle bir adamı<br />

sevmek mutsuzluğunu yaşayan <strong>ve</strong> onu borÖlarından kurtaran Marfa Petrovna'nın, sekiz yıl<br />

Çnce onu bir başka beladan daha kurtardığını kabul etmek iÖin elimde Çnemli birtakım<br />

tutanaklar var: yalnızca karısının Öabaları <strong>ve</strong> Çz<strong>ve</strong>risiyle, bir cinayet davası, -canavarca,<br />

fantastik bir cinayet- daha başından Çnlenmiş, bÇylece Svidrigaylov Sibirya'ya dÅşmekten<br />

kurtulmuştur. Bilmek isterseniz, bu, işte bÇyle bir adamdır."<br />

"Aman Tanrım!" diye bağırdı Pulheriya Aleksandrovna.<br />

Raskolnikov dikkatle dinliyordu.<br />

DÅnya, sert, etkileyici bir sesle:<br />

"Bu konuda elinizde Çnemli birtakım tutamaklar olduğu doğru mu?" diye sordu.<br />

"Rahmetli Marfa Petrovna'nın bana bir giz olarak anlattığı şeylerdir bu sÇylediklerim.<br />

Belirtmem gerekir ki, bu konu hukuksal yÇnden tÅmÅyle karanlık durumdadır. Bir zamanlar<br />

burada Resslich adında yabancı bir kadın yaşıyormuş, (simdi de buralardaymıs bu kadın<br />

sanırsam), ufak tefek faiz işleri <strong>ve</strong> başka işlerle uğraşırmış. İşte bu Resslich'le bay<br />

Svidrigaylov arasında uzun sÅredir son derece yakın <strong>ve</strong> gizli bir ilişki varmış. Uzak<br />

akrabalarından birinin kızı, sanırsam yeğeni, Resslich'in yanında<br />

362<br />

363<br />

kalırmış; onbeş, hatta ondÇrt yasında, sağır bir kızcağızmış bu; Resslich bu kızdan nefret<br />

edermiş, yediği bir lokma ekmeği durmadan başına kakar <strong>ve</strong> hatta acımasızca dÇ<strong>ve</strong>rmis. Bir<br />

gÅn kızcağızı tavan arasında asılı bulmuşlar. Olayın intihar olduğuna karar <strong>ve</strong>rilmiş <strong>ve</strong> bu tÅr


islerde izlenen genel birtakım formalitelerden sonra dosya kapatılmış. Ancak daha sonra bir<br />

ihbar yapılmış. Kızın... Svidrigaylov'un tecavÅzÅne uğradığına ilişkin. GerÖi işin burası da<br />

oldukÖa karanlık, ÖÅnkÅ ihbarı yapan da bir başka Alman kadın, kÇtÅ şÇhretli, gÅ<strong>ve</strong>nilmez<br />

biri. SonuÖta Marfa Petrovna'nın Öabaları <strong>ve</strong> parası sayesinde ihbardan bir şey Öıkmadı, her<br />

şey dedikodu sınırlarında kaldı. Ancak Öok anlamlı bir dedikoduydu bu. Siz de, Avdotya<br />

Romanovna, altı yıl Çnce, toprak kÇleliği hukuku daha kaldırılmamışken, Filip adında<br />

işkenceyle ÇldÅrÅlmÅş bir adamın ÇykÅsÅnÅ duymuşsunuzdur herhalde..?"<br />

"Benim duyduğum, Filip'in kendini asarak ÇldÅğÅydÅ." "Doğru, ama onu bu istemediği ÇlÅme<br />

zorlayan daha doğrusu itekleyen şey, bay Svidrigaylov'un ardı kesilmeyen baskı <strong>ve</strong><br />

işkenceleriydi."<br />

"Benim bildiğim bÇyle değil" dedi DÅnya soğuk bir tavırla. "Benim bu Filip Åzerine<br />

duyduğum şeyler oldukÖa tuhaf: sÇylediklerine gÇre bir hipokondriyakmış bu Filip, bir tÅr ev<br />

filozofu... Herkes aşırı okumaktan beyninin sulandığını sÇyletmiş; o da zaten bay<br />

Svidrigaylov'un işkenceleri yÅzÅnden değil, daha Öok bu alaylar yÅzÅnden kendini asmış. Bay<br />

Svidrigaylov Öiftlik halkına, benim orada bulunduğum sıralarda Öok iyi davranırdı.<br />

àiftliktekiler de, onu Filip'in ÇlÅmÅnden suÖlu bulmakla birlikte, yine de se<strong>ve</strong>rlerdi."<br />

Lujin'in ağzı anlamlı bir gÅlÅmsemeyle Öarpıldı: "Bakıyorum da Svidrigaylov'u haklı<br />

Öıkarmaya Öalışıyorsunuz Avdotya Romanovna! GerÖekten de Öok kurnaz <strong>ve</strong> hele kadınların<br />

gÇnlÅnÅ Öelmede Öok usta bir adamdır; tuhaf bir biÖimde Çlen Marfa Petrovna, bu durumun<br />

iÖler acısı Çrneğidir. Ben yalnızca bu adamın ilerdeki olası birtakım girişimlerine karşı sizi <strong>ve</strong><br />

annenizi uyarmak istemiştim. Bence bu adam yine borÖ yÅ-<br />

364<br />

zÅnden hapise dÅşecektir. Buna kesinlikle inanıyorum. Marfa Petrovna Öocukları dÅşÅnerek<br />

ona bir şeyler bağışlamak niyetinde değildi, ama yine de bir şeyler bıraktıysa eğer, bu Öok<br />

kÅÖÅk bir miktardır <strong>ve</strong> onun gibi yasam sÅren birine bir yıl bile yetmez."<br />

"Pyotr PetroviÖ" dedi DÅnya, "lÅtfen şu Svidrigaylov konusunu kapayalım, canımı sıkıyor."<br />

Raskolnikov birden suskunluğunu bozdu <strong>ve</strong> ilk kez konuşarak:<br />

"Az Çnce bendeydi bu Svidrigaylov" dedi.<br />

Her yandan şaşkınlık sesleri yÅkseldi, herkes ona baktı. Pyotr PetroviÖ bile heyecanlanmıştı.<br />

"Yarım saat kadar Çnce ben uyurken odama girmiş, beni uyandırdı, kendisini tanıttı.<br />

Konuşurken epey senlibenli <strong>ve</strong> neşeliydi; kendisiyle dost olacağımı umuyormuş, kesinlikle<br />

inanı-yormus buna. Seninle gÇrÅşme konusunda Öok ısrarlı, DÅnya! Bu gÇrÅşme iÖin benim<br />

yardımcı olmamı rica etti. Sana bir Çnerisi var, bunu bana da sÇyledi. Ayrıca Marfa<br />

Petrovna'nın, ÇlÅmÅnden bir hafta Çnce vasiyetnamesiyle sana da ÅÖ bin ruble bıraktığını<br />

bildirdi. Bu parayı Öok kısa sÅre sonra alabilirmişsin." "Allah razı olsun!" diye bağırdı.<br />

Pulheriya Aleksandrovna, haÖ Öıkardı. "Dua et onun iÖin, DÅnya, dua et!"<br />

"E<strong>ve</strong>t, bu doğru!" sÇzleri dÇkÅldÅ Lujin'in ağzından.<br />

"Ee, sonra?"- diye sabırsızlandı DÅnya.<br />

"Sonra, kendisinin zengin olmadığını, bÅtÅn Öiftliğin, su anda teyzelerinin yanında kalan<br />

Öocuklara kaldığım sÇyledi. Bana yakın bir yerde oda tutmuş kendisi, ama neresi, bilmiyorum,<br />

sormadım..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna korku iÖinde: . "Peki Çnerisi neymiş Dunya'ya?" diye sordu."Sana<br />

sÇyledi<br />

mı?<br />

"E<strong>ve</strong>t, sÇyledi."<br />

"Neymiş?"<br />

"Sonra sÇylerim."<br />

Raskolnikov sustu, Öayını iÖmeye koyuldu.<br />

365<br />

Pyotr PetroviÖ saatini Öıkarıp baktı:


"Bir işim var, gitmem gerek..." Sonra bozulmuş bir yÅzle iskemlesinden kalkmaya davranarak<br />

ekledi:<br />

"BÇylece size engel de olmamış olurum..."<br />

"Kalın Pyotr PetroviÖ," dedi DÅnya. "Bu akşamı bizimle geÖirmek niyetiyle gelmiştiniz. Kaldı<br />

ki, anneme bazı aÖıklamalarda bulunmak istediğinizi yazmıştınız."<br />

Lujin gÇsterişli bir tavırla yerine otururken:<br />

"àok haklısınız Avdotya Romanovna", dedi, şapkasını hep elinde tutuyordu. "GerÖekten de<br />

hem sizinle, hem de saygıdeğer annenizle Åstelik de Öok Çnemli birtakım konularda gÇrÅşmek<br />

istiyordum. Kardeşiniz nasıl bay Svidrigaylov'a ait bazı Çnerileri benim yanımda<br />

aÖıklayamıyorsa, ben de.:, başkalarının yanında son derece Çnemli bazı konuları gÇrÅşmek<br />

istemiyorum... GÇ-rÅsemem. Üte yandan, Åzerinde ısrarla durduğum Öok Çnemli ricam da<br />

yerine getirilmemiştir..."<br />

Lujin sanki acı duyuyormus gibi yÅzÅnÅ buruşturdu <strong>ve</strong> gÇsterişli bir tavırla sustu.<br />

"Kardeşimin bu toplantıda bulunmaması ricanız, benim ayak diremem nedeniyle yerine<br />

getirilmemiştir. Mektubunuzda kardeşimin sizi aşağıladığını yazıyordunuz. Bana kalırsa bu<br />

konu hemen aÖıklığa kavuşmalı <strong>ve</strong> siz barışmalısınız. Rodya sizi gerÖekten asağıladıysa,<br />

sizden ÇzÅr dilemelidir <strong>ve</strong> dileyecektir."<br />

Bu sÇzlerden cesaretlenen Pyotr PetroviÖ:<br />

"Üyle bazı aşağılamalar vardır ki Avdotya Romanovna", dedi, "insan ne kadar isterse istesin,<br />

unutması olanaksızdır. Her şeyin, geÖilmesi tehlikeli olan bir sınırı vardır, bu sınır bir aşıldı<br />

mı, artık geriye dÇnÅş yoktur."<br />

DÅnya sabırsızlıkla onun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Size sÇylemek istediğim yalnızca bu değildi Pyotr PetroviÖ", dedi. "Beni lÅtfen iyi anlayın:<br />

bizim bÅtÅn geleceğimiz bu sorunun bir an Çnce ÖÇzÅmlenip ÖÇzÅmlenmeyeceğine bağlıdır.<br />

Size hemen sÇyleyeyim ki, ben bu soruna başka tÅrlÅ yaklaşamam. Ve.siz eğer bana bir parÖa<br />

değer <strong>ve</strong>riyorsanız, gÅÖ de olsa bu hikaye hemen bugÅn ÖÇzÅme kavuşmalıdır. Bir kez daha<br />

tekrarlıyorum: Rodya suÖlu ise sizden ÇzÅr dileyecektir."<br />

366<br />

Gitgide sinirlenmekte olan Lujin:<br />

"Sorunu bu şekilde koymanız beni şaşırttı Avdotya Romanovna", dedi. "Size değer <strong>ve</strong>rir, hatta<br />

ne bileyim, size tapabilirim, ama ailenizden birisi hoşuma gitmeyebilir. Sizinle evlenmeyi bir<br />

mutluk sayarım, ama bununla bağdaşmayacak birtakım yÅkÅmlÅlÅkleri Åstlenmeyi..."<br />

DÅnya duygulu bir sesle onun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Ah, bırakın bu alınganlıkları Pyotr PetroviÖ", dedi. "sizi hep gÇrdÅğÅm <strong>ve</strong> gÇrmek istediğim<br />

gibi akıllı <strong>ve</strong> soylu olunuz. Size yÅce bir sÇz <strong>ve</strong>rdim: nişanlınızın!. Bu işte bana gÅ<strong>ve</strong>nin <strong>ve</strong><br />

<strong>ve</strong>receğim kararda tÅmÅyle yansız olacağıma inanın. Şu anda Åstlendiğim yargıcılık rolÅ,<br />

sizin iÖin olduğu gibi, kardeşim iÖin de bir sÅrprizdir. Mektubunuzu aldıktan sonra,<br />

kendisinden ne olursa olsun buraya gelmesini istediğimde, niyetimden hiÖ haberi yoktu.<br />

Barışmamanız durumunda ikinizden birini, ya sizi, ya onu seÖmek zorunda kalacağımı<br />

anlayınız. Hem onun, hem de sizin yÇnÅnÅzden sorun bÇyle bir hal almıştır. SeÖimimde<br />

yanılmak istemiyorum <strong>ve</strong> yanılmamalıyım. Sizin iÖin kardeşimle, kardeşim iÖinse sizinle<br />

ilişkimi kesmek durumundayım. Onun yÇnÅnden, gerÖekten kardeşim olup olmadığını, sizin<br />

yÇ-nÅnÅzdense, bana değer <strong>ve</strong>rip <strong>ve</strong>rmediğinizi, bana gerÖek bir koca olup olmayacağınızı<br />

anlamak istiyorum <strong>ve</strong> bunu anlayacağım."<br />

Lujin yÅzÅnÅ buruşturarak:<br />

"Doğrusu sÇzlerinizi Öok manidar buldum Avdotya Romanovna", dedi, "hatta sizinle<br />

kurmaktan onur duyduğum ilişkimiz gÇzÇnÅne alındığında, aşağılayıcı. Beni şu,., kÅstah<br />

genÖle karşılaştırıp; aynı kefeye koymakla doğrusu aşağılamış oldunuz, ama bu bir yana,<br />

deminki sÇzlerinizle, bana <strong>ve</strong>rdiğiniz sÇzÅ Öiğneme olanağı da yaratmış oluyorsunuz.<br />

Diyorsunuz ki: 'Ya siz, ya o?' BÇylece bana ne kadar az değer <strong>ve</strong>rdiğinizi gÇsteriyorsunuz...


Aramızdaki ilişki <strong>ve</strong> Åstlendiğimiz sorumluluklar karsısında ben bÇyle bir şeye izin<br />

<strong>ve</strong>remem."<br />

"Nasıl?" diye parladı DÅnya. "Sizi, hayatımda en değer <strong>ve</strong>r-iiğim şeylerle, bugÅne kadar<br />

bÅtÅn hayatımı oluşturan şeylerle<br />

367<br />

bir tutuyorum da, siz yine de size az değer <strong>ve</strong>rdiğimi sÇyleyip alınıyorsunuz ha?"<br />

Raskolnikov sessiz, alaylı gÅlÅmsedi; Razumihin tiksintiyle yÅzÅnÅ buruşturdu; Pyotr<br />

PetroviÖ'e gelince, Dunya'run itirazına aldırış etmemiş, sanki hoşuna gidiyormuş gibi, gitgide<br />

daha katlanılmaz, daha sinirli olmaya başlamıştı. Bilgece ÇğÅt <strong>ve</strong>riyormuş gibi:<br />

"İnsanın gelecekteki yasam arkadaşına, kocasına duyduğu sevgi, kardeşine duyduğu sevgiden<br />

daha yÅce olmalıdır", dedi. "Hem ben ne olursa, olsun, onunla aynı kefeye konulmam... Her<br />

ne kadar demin kardeşinizin yanında aÖıklamalarda bulunmayacağımı ısrarla belirttiysem de,<br />

benim iÖin son derece Çnemli <strong>ve</strong> ÅzÅcÅ bir konuyu aÖıklığa kavuşturması iÖin saygıdeğer<br />

annenize seslenmek niyetindeyim. DÅn oğlunuz -Pulheriya Alek-sandrovna'ya dÇnmÅştÅ-,<br />

bay Rassudkin'in yanında (Razumi-hin'e dÇnÅp nazik bir selam, <strong>ve</strong>rdi: BÇyle miydi adınız...?<br />

ÜzÅr dilerim, unutmuşum...) benim bazı dÅşÅncelerimi aÖmış <strong>ve</strong> hayatın her urlu nimetine<br />

doymuş zengin bir kızla evlenmektense, hayatın her tÅrlÅ acısını Öekmiş yoksul bir kızla<br />

evlenmenin, hem karı-koca ilişkileri yÇnÅnden, hem de genel olarak ahlaki yÇnden daha<br />

doğru olacağını belirtmiştim. Oğlunuz, sÇzlerimin anlamını bilebile Öarpıtıp beni kÇtÅ niyetli<br />

olmakla suÖladı <strong>ve</strong> bence bunu yaparken de sizden aldığı mektuba dayanıyordu: Şimdi siz,<br />

sayın Pulheriya Aleksandrovna, beni bunun tersine inandırmak olanağını bulabilirseniz,<br />

doğrusu ÖokÖa rahatlamış olacağım. Rodion RomanoviÖ'e yazdığınız mektupta acaba benim<br />

sÇzlerimi hangi deyimlerle dile getirmiştiniz?"<br />

"Hatırlamıyorum", dedi Pulheriya Aleksandrovna; şaşırmıştı, "sÇzlerinizi nasıl anladıysam,<br />

Çyle aktarmısımdır. Rodya'nın bunlardan size nasıl sÇzettiğini bilemem, belki biraz<br />

abartmıştır."<br />

"Siz onu etkilememiş olsaydınız, o abartmazdı."<br />

Pulheriya Aleksandrovna başını dikerek:<br />

"Pyotr PetroviÖ", dedi, "şu anda burada bulunuyor olmamız, DÅnyanın da, benim de<br />

sÇzlerinizi kÇtÅ anlamda yorumlama-dığımızın en aÖık kanıtıdır."<br />

DÅnya, Pulheriya Aleksandrovna'yı destekleyerek:<br />

"àok doğru anneciğim!" dedi.<br />

Lujin alınmıştı:<br />

"Yani burada da ben mi suÖluyum?"<br />

Pulheriya Aleksandrovna cesaretlenerek:<br />

"Bakın, Pyotr PetroviÖ", dedi, "siz hep .Rodion'u suÖluyorsunuz, ama geÖen gÅnkÅ<br />

mektubunuzda onunla ilgili doğru olmayan şeyler yazmışsınız."<br />

"Doğru olmayan şeyler yazdığımı hatırlamıyorum."<br />

Raskolnikov dÇnÅp Lujin'e bakmadan sert bir sesle:<br />

"Benim", dedi, "dÅn paralarımı, arabanın altında kalarak ezilen memurun dul karısına değil de<br />

ki doğrusu budur, dÅne kadar yÅzÅnÅ bile gÇrmediğim kızına <strong>ve</strong>rdiğimi yazmışsınız. Bunu<br />

benim ailemle aramı aÖmak iÖin bÇyle yazdınız; kendisini hiÖ tanımadığınız kız hakkında<br />

iğrenÖ birtakım sÇzler etmenizin nedeni de yine bu. BÅtÅn bunlar dedikodu <strong>ve</strong> alÖaklıktır."<br />

Lujin Çfkeden titreyerek:<br />

• "Bağışlayın ama efendim", dedi, "mektubumda sizden sÇzet-mem, tÅmÅyle kız kardeşinizin<br />

<strong>ve</strong> annenizin isteği Åzerinedir: benden sizi nasıl bulduğumu, Åzerimde nasıl bir izlenim<br />

bıraktığınızı yazmamı rica etmişlerdi. Mektupta sÇzÅnÅ ettiklerime gelince, orada doğru<br />

olmayan tek satır bile bulamazsınız. Yani siz bÅtÅn paranızı o aileye <strong>ve</strong>rmediniz mi? Ve o<br />

mutsuz aile iÖinde şerefsiz kişiler de yok mu?"<br />

"Bence siz bÅtÅn ÅstÅnlÅklerinizle o mutsuz kızın serÖe parmağı bile olamazsınız."


"O zaman siz onu annenizle kız kardeşinizin Öevresine sokma cesaretini de gÇstereceksiniz?"<br />

"Bilmek istiyorsanız, sÇyleyeyim: ben bunu yaptım bile. BugÅn annemle Dunya'nın yanma<br />

oturttum onu."<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Rodya!" diye bağırdı. ,<br />

DÅnya kıpkırmızı oldu; Razumihin kaşlarını Öattı. Lujin alaylı gÅlÅmseyerek:<br />

"GÇrÅyorsunuz değil mi Avdotya Romanovna", dedi. "BÇyle bir durumda anlaşmadan,<br />

barıştan sÇzedÅebilir mi? Umarım<br />

368<br />

369<br />

artık sorun tÅmÅyle aydınlanmış <strong>ve</strong> kapanmıştır. Şimdi, sizin ailece gÇrÅşmenizin tadını<br />

kaÖırmamak <strong>ve</strong> birbirinize gizlerinizi aÖmanıza daha fazla engel olmamak iÖin gidiyorum<br />

(Sandalyesinden kalkıp şapkasını aldı). Ancak gitmeden Ünce son bir nokta olarak sunu da<br />

belirtmek cesaretini gÇstereceğim: bundan bÇyle bu tÅr buluşmalara <strong>ve</strong> uzlaşma toplantılarına<br />

beni katmayacağınızı umarım. Bunu Çzellikle sizden rica edeceğim, saygıdeğer Pulheriya<br />

Aleksandrovna, ÖÅnkÅ bu mektubumu size yazmıştım, bir başkasına değil."<br />

Lujin'in bu sÇzleri Pulheriya Aleksandrovna'nın gÅcÅne gitmişti:<br />

"Bizi bÅtÅnÅyle buyruğunuz altına almak ister gibisiniz Pyotr PetroviÖ", dedi. "DÅnya size<br />

arzunuzun yerine getirilmeyişinin nedenlerini aÖıkladı: àok iyi niyetleri vardı Dunya'nın.<br />

Sonra, siz bana buyruk <strong>ve</strong>rir gibi yazıyorsunuz. Yoksa sizin her arzunuzu buyruk saymamız<br />

mı gerekiyor? Oysa ben bunun tam tersi bir davranış iÖinde olmanız gerektiğini<br />

sÇyleyeceğim: bize karşı daha kibar, daha hoşgÇrÅlÅ olmalısınız; ÖÅnkÅ size gÅ<strong>ve</strong>nip her<br />

şeyimizi bıraktığımız gibi buraya geldik. BÇylece, demek oluyor ki, ek bir Öaba gÇstermenize<br />

gerek yok, biz zaten sizin elinizde-yiz."<br />

"Bu hiÖ de doğru değil Pulheriya Aleksandrovna! Hele de Marfa Petrovna'nın size ÅÖ bin<br />

ruble bıraktığı şu sırada... Kaldı ki, (alaylı alaylı gÅlÅmsedi) bana karşı takındığınız şu<br />

tavırlara bakılırsa, bu para tam zamanında Öıkıp geldi!"<br />

DÅnya sinirli sinirli:<br />

"Bu sÇzlerinizden Çyle anlaşılıyor ki" dedi, "siz gerÖekten de bÅtÅn hesaplarınızı bizim<br />

umarsızlığımız Åzerine yapmışsınız."<br />

"Ama hiÖ değilse şu anda bÇyle bir hesap iÖinde olamam. Üte yandan Arkadiy İvanoviÖ<br />

Svidrigaylov'un, size ulaştırılması iÖin ağabeyinizi yetkili kıldığı gizli Çnerilerinin<br />

gÇrÅşÅlmesine de engel olmak istemiyorum. Kaldı ki, gÇrebildiğini kadarıyla, bu gizli<br />

Çnerilerin sizin iÖin Öok Çnemli, belki de Öok hoş birtakım anlamlan var."<br />

Pulheriya Aleksandrovna:<br />

"Aman Tanrım!" diye bağırdı.<br />

Razumihin yerinde duramıyordu.<br />

"Şimdi de utanmıyor musun kardeşim?" dedi Raskolnikov.<br />

"Utanıyorum, Rodya", dedi DÅnya. Sonra Çfkeden yÅzÅ sapsarı, Lujin'e dÇndÅ: "Pyotr<br />

PetroviÖ, defolun!"<br />

Pyotr PetroviÖ anlaşılan bÇyle bir son beklemiyordu. Kendine, sÇzÅ geÖerliğine, kurbanlarının<br />

umarsızlığına fazla gÅ<strong>ve</strong>nmişti. Olanlara hälä inanamıyordu. Rengi gitmiş, dudakları<br />

titremeye başlamıştı:<br />

"Avdotya Romanovna" dedi. "Ben bÇyle bir uğurlamayla şu kapıdan Öıkıp gittim mi bir daha<br />

geri dÇnmem. İyi dÅşÅnÅn! SÇzÅm sÇzdÅr!"<br />

DÅnya yerinden fırlayarak: '<br />

"Bu ne kÅstahlık!" diye bağırdı. "Sizin dÇnmenizi isteyen kim!"<br />

Son ana kadar işin bÇyle bir ÖÇzÅlmeyle sonuÖlanacağına inanmayan Lujin, ipin ucunu iyice<br />

kaÖırmış gibiydi:


"Nasıl? Demek bÇyle!" diye bağırdı. "Demek bÇyle! Ama Avdotya Romanovna, sizi protesto<br />

edebileceğimi biliyor musunuz?"<br />

Pulheriya Aleksandrovna heyecanla atılarak:<br />

"Nasıl bÇyle konuşabilirsiniz onunla?" diye bağırdı. "Hem nasıl, ne hakla protesto<br />

edebilirmissiniz? DÅnya gibi bir kızı senin gibi birine <strong>ve</strong>receğim ha? àekin arabanızı, rahat<br />

bırakın bizi! BÇyle bir işe girişmekle yanılmışız, herkesten Öok da ben yanılmışım..."<br />

Üfkeden kudurmuşa dÇnen Lujin:<br />

"Ama Pulheriya Aleksandrovna", dedi, "sÇz <strong>ve</strong>rip beni bağlamıştınız, şimdiyse bu sÇzÅnÅzden<br />

cayıyorsunuz... Hem... hem ben onca harcama yaptım..."<br />

Bu son sÇzleri Lujin'in karakterine Çylesine uygundu ki, Çfkeden <strong>ve</strong> Çfkesini bastırma<br />

Öabasından sapsarı kesilen Raskolnikov, sonunda dayanamadı <strong>ve</strong> bir kahkaha attı. Pulheriya<br />

Aleksandrovna ise iyice Öileden Öıkmıştı:<br />

371<br />

"Harcama mı? Ne harcamasıymıs acaba bu? Sakın bizim sandık iÖin yaptığınız harcama<br />

olmasın! Bu sandık iÖin kondÅktÇrÅn sizden beş para almadığını biliyoruz. Aman Tanrım!<br />

Demek sizi bağladık ha? Kendinize gelin Pyotr PetroviÖ! Biz sizi değil, Åstelik de hem<br />

elimizi, hem ayağımızı olmak Åzere, asıl siz bizi bağladınız."<br />

DÅnya annesine yalvararak:<br />

"Yeter anneciğim, yeter!" dedi. Sonra Lujin'e dÇndÅ: "Pyotr PetroviÖ, lÅtfen gider misiniz?"<br />

"Gidiyorum, ama son bir sÇz daha", tÅmÅyle kendini yitirmiş gibiydi Lujin: "Sizi almaya<br />

karar <strong>ve</strong>rdiğimde hakkınızdaki dedikoduların bÅtÅn kenti sardığını anneniz unutmuşa<br />

benziyor. Kamuoyuna aldırış etmeyip şeref <strong>ve</strong> itibarınızı size geri kazandırdıktan sonra bir<br />

ÇdÅl ummak, hatta minnet duymanızı istemek hakkım değil miydi? Ancak gÇzlerim yeni<br />

aÖıldı! Kamuoyunun dÅşÅncesini kÅÖÅmsemekle, Öok ama Öok bÅyÅk gaflette bulunduğumu<br />

anlıyorum."<br />

Sandalyesinden fırlayan <strong>ve</strong> dÇvÅşe hazırlanan Razumihin:<br />

"ÜlÅmÅne mi susamış bu adam!" diye bağırdı.<br />

DÅnya:<br />

"àok kÇtÅ yÅrekli, Öok aşağılık bir insansınız!" dedi.<br />

Raskolnikov Razumihin'e engel olarak:<br />

"Ne bir sÇz, ne bir davranış!" diye bağırdı; sonra Lujin'in yanına gidip yÅzÅne yÅzÅne<br />

yaklaştırarak tane tane: "Defolup gider misiniz!" dedi. "Tek kelime daha sÇylemeye<br />

kalkışmayın, yoksa..."<br />

Pyotr PetroviÖ Çfkeden Öarpılmış, bembeyaz bir yÅzle birkaÖ saniye Raskolnikov'un yÅzÅne<br />

buktı, sonra dÇnÅp Öıktı gitti. YÅreğinde Raskolnikov'a karsı, dÅnyada pek az insanın birbirine<br />

duyabileceği bir kin <strong>ve</strong> nefret vardı. Her şeyin, ama her şeyin suÖlusu Raskolnikov'du. İşin en<br />

ilginÖ yanı da, Lujin'in merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken, belki de her şeyin daha yitirilmemiş<br />

olduğunu, hele kadınlarla ilgili durumun "pekälä" dÅzeltilebilir olduğunu dÅşÅnmesiydi.<br />

372<br />

III<br />

İşin en Çnemli yanı da, Lujin'in, son ana kadar bÇyle bir sonu beklemiyor olmasıydı. İki<br />

yoksul <strong>ve</strong> savunmasız kadının buyruklarına karsı gelebileceklerini bir olasılık olarak bile<br />

aklına getirmediğinden, son ana kadar onlara kÅstahÖa davranmaya devam etmişti. Onda<br />

bÇyle bir inancın yeretmesinin başlıca nedeni, kibirliliği <strong>ve</strong> kendini beğenmişlik derecesine<br />

varan kendine gÅ<strong>ve</strong>niydi. HiÖten varolan Pyotr PetroviÖ hastalıklı denilebilecek bir biÖimde<br />

kendine hayrandı; akıl <strong>ve</strong> yeteneklerine bÅyÅk değer <strong>ve</strong>rir, bazen, yalnızken, aynada<br />

hayranlıkla yÅzÅnÅ seyrederdi. Ancak hayatta en sevdiği şey, emeğiyle <strong>ve</strong> her tÅrlÅ yolla<br />

kazandığı paralarıydı: bu paralar kendinden yÅksek olan her şeye <strong>ve</strong> herkese erişmesini<br />

sağlıyordu.


Demin Dunya'ya, hakkında kÇtÅ dedikoduların yayıldığı bir sırada kendini almaya karar<br />

<strong>ve</strong>rdiğini hatırlatırken son derece iÖtendi, hatta onun bu "kapkara nankÇrlÅğÅ" karşısında<br />

derin bir Çfke duymuştu. GerÖekteyse, Dunya'ya evlenme teklifinde bulunduğunda, Marfa<br />

Petrovna'nın herkesin iÖinde yalanladığı bu dedikoduların saÖmalığına Öoktan inanmıştı;<br />

Marfa Petrovna'nın yalanlamalarından sonra kasaba halkı da kızın suÖsuzluğuna inanmış <strong>ve</strong><br />

olayı unutup gitmişti. O sıralar bÅtÅn bunları bildiğini şu anda kendisi de yadsıyamazdı. Ama<br />

yine de, Dun-ya'yı kendi dÅzeyine yÅkseltmiş olmasına bÅyÅk değer <strong>ve</strong>riyor, bunu bir tÅr<br />

kahramanlık niteliyordu. Şimdi de Dunya'ya bu bÅyÅk gizini aÖarken, kendisinin hayranlık<br />

duyduğu bu dÅşÅncelerine, bu yiğitÖe davranışına, başkalarının nasıl olup da hayranlık<br />

duymadıklarını bir tÅrlÅ anlayamıyordu. O gÅn Raskol-nikov'un ziyaretine geldiğinde de,<br />

odaya, yaptığı bÅyÅk iyiliğin mey<strong>ve</strong>lerini toplamaya gelmiş bir <strong>ve</strong>linimet gibi girmiş, Öok tatlı<br />

iltifatlar dinlemeye hazırlanmıştı. Şu anda merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken, doğal olarak, kendini fena<br />

halde aşağılanmış, değeri anlaşılmamış bir insan olarak gÇrÅyordu.<br />

DÅnya kendisi iÖin dÅpedÅz vazgeÖilmez bir şeydi, ondan vazgeÖmesi dÅşÅnÅlemezdi bile. Ne<br />

zamandır hep evlilik hayalleri kurardı; ama işte bunca yıldır para biriktirmiş <strong>ve</strong> beklemisti.<br />

Evleneceği kızla ilgili olarak yÅreğinin derinlerinde bulunan bÅyÅk gizine esrikliğe<br />

benzer bÅyÅk bir coşkuyla bağlanmıştı: evleneceği kız dÅrÅst, yoksul (kesinkes yoksul), Öok<br />

genÖ, Öok gÅzel, soylu, okumuş olacaktı; aynı zamanda hayatta Öok - Öekmiş, Årkek, onun<br />

karşısında hep boynu bÅkÅk olmalıydı bu kız; ona saygı gÇstermeli, yaşadığı sÅrece onu<br />

kurtarıcısı olarak gÇrÅp, ona minnet duymalı, yine ona, ama, yalnızca ona hayran olmalıydı.<br />

İşten zaman bulup da dinlenebildiği anlarda, hayalinde bu gÇnÅl ayartıcı, bu Öekici konu<br />

Åzerinde ne sahneler yaratmıştı! işte onca yılın hayali gerÖekleşmek Åzereydi. Avdotya<br />

Romanovna'nın gÅzelliği, kÅltÅrÅ bÅyÅlemişti kendisini; hele kızcağızın iÖinde bulunduğu<br />

umarsız durum bÅsbÅtÅn coşturmuştu. Hatta dÅşlediğinden de fazlası vardı Dunya'da: kız<br />

gururlu, karakterli, erdemliydi; eğitim <strong>ve</strong> Çğretim bakımından kendisinden bile ÅstÅndÅ (bunu<br />

hissediyordu). İste bÇyle bir yaratık yaptıkları iÖin ona derin bir minnet duyacak, hayatı<br />

boyunca ÇnÅnde kul kÇle olacaktı. Ona gelince, kızın Åzerinde sınırsız <strong>ve</strong> kesin bir egemenlik<br />

kuracaktı!.. Sanki bile bileymisÖe-sine, bu işten, kısa bir sÅre Çnce uzun uzadıya dÅşÅnÅp<br />

taşınmış <strong>ve</strong> sonunda yapmakta olduğu işi değiştirip, daha geniş bir iş alanına atılmaya karar<br />

<strong>ve</strong>rmişti. BÇylece, nicedir iÖin iÖin dÅşlerini kurup durduğu yÅksek sosyeteye girme olanağına<br />

da kavuşmuş olacaktı... Tek kelimeyle, Petersburg'u denemeye karar <strong>ve</strong>rmişti. Kadınlar<br />

sayesinde "Öok, ama pek Öok" şey kazanabileceğini biliyordu. GÅzel, namuslu, kÅltÅrlÅ bir<br />

kadının alımlılığı, onun. yolunu şaşılacak derecede gÅzelleştirir, onu Öekici kılar, başına bir<br />

häle Çrebilirdi... Ve işte şimdi bunların hepsi yıkılıp gidiyordu. Bu ani, bu Öok Öirkin kopuş,<br />

yıldırımla vurulmuşa dÇndÅrmÅştÅ onu. Bu kÇtÅ bir sakaydı. Anlamsız bir şeydi bu! KÅÖÅcÅk<br />

bir saygısızlıkta bulunmuştu, hatta dÅşÅncelerini bile daha doğru dÅrÅst sÇyleyememişti,<br />

kendini kaptırı<strong>ve</strong>rmiş, biraz şaka yapmıştı. Ama nasıl da ciddi olmuştu! Derken!.. Hayır!<br />

Yarın, hemen yarın bu işi dÅzeltmeli, aÖılan yaraları sarmalıydı. En Çnemlisi de su kendini<br />

beğenmiş, ağzı sÅt kokan Öocuğu ortadan: kaldırmalıydı: hersey onun başının altından<br />

Öıkmıştı. Birden, hiÖ elinde olmadan, hastalıklı bir duyguyla Razumihin'! hatırladı...<br />

374<br />

Ama ondan yana hemen yatıştı: "Yok artık, onun gibisiyle de mi bir tutacaktı kendini!" Onun<br />

en korktuğu kişi Svidrigaylov'du... Kısacası, daha epey işi vardı...<br />

DÅnya annesini kucaklayıp Çperek:<br />

"Hayır, bÅtÅn suÖ bende!" diyordu. "Paralarına tamah ettim, ama yemin ederim kardeşim,<br />

onun bÇylesine aşağılık bir insan olduğunu bilmiyordum. Daha Çnce gÇrebilseydim bunun<br />

hiÖbir şeyine tamah etmezdim. Beni suÖlama kardeşim!"<br />

Pulheriya Aleksandrovna durmadan:<br />

"Verilmiş sadakamız varmış!" diye tekrarlayıp duruyordu. Ama olup bitenlerin hälä farkında<br />

değil gibiydi, bilinÖsizce tekrarlayıp duruyordu, aynı sÇzleri.


Hepsi neşelenmiş, hatta beş dakika sonra kahkahalarla gÅlmeye başlamışlardı. Yalnız DÅnya<br />

arada bir olup bitenleri hatırlayınca sapsarı kesiliyor, kaşlarını Öatıyordu. Pulheriya<br />

Aleksandrovna bÇyle bir olaya sevinebileceğim hayal bile edemezdi; Lujin'le bozuşma, daha<br />

bu sabah bile korkunÖ bir yıkım gibi geliyordu ona. Razumihin'e gelince, sevincinden iÖi iÖine<br />

sığmıyordu. Ama sevincini tÅmÅyle aÖığa vuramıyordu daha; sıtmaya tutulmuş gibi tirtir<br />

titriyordu; sanki seksen kiloluk bir ağırlık kalkmıştı yÅreğinin Åzerinden. Artık bÅtÅn hayatını<br />

onlara <strong>ve</strong>rebilir, hayatı boyunca .onlara hizmet edebilirdi... Az şey miydi bu! Aslında kendi<br />

hayallerinden bile korkuyor, kafasından gelecekle ilgili dÅşÅnceleri uzaklaştırıyordu. Bir tek<br />

Raskolnikov, kaşlarını Öatmış, dalgın oturuyor <strong>ve</strong> hiÖ konuşmuyordu. Lujin'le ilişkilerin<br />

koparılması iÖin en Öok direten o olmasına karşın, olanlara karşı su anda en az ilgi duyan da<br />

oydu. DÅnya elinde olmadan onun hälä kendisine kızgın olduğunu dÅşÅnÅyor, Pulheriya<br />

Aleksandrovna ise ona Öekine Öekine arada bir gÇz atıyordu.<br />

DÅnya ona doğru yaklaşarak:<br />

"Svidrigaylov sana ne sÇyledi?" diye sordu.<br />

"Ya, e<strong>ve</strong>t e<strong>ve</strong>t!" diye bağırdı Pulheriya Aleksandrovna.<br />

Raskolnikov başını kaldırdı:<br />

"Sana ne olursa olsun bir on bin ruble <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> benim yanımda seni bir kez gÇrmek istiyor,"<br />

375<br />

"GÇrmek mi! DÅnyada olmaz!" diye bağırdı Pulheriya Alek-sandrovna. "Hem ne cesaretle<br />

para <strong>ve</strong>rme Çnerisinde bulunabiliyor?"<br />

Sonra Raskolnikov (oldukÖa ilgisiz bir tavırla) Svidrigay-lov'la konuşmalarını aktardı. Yalnız<br />

gereksiz birtakım ayrıntılara girmemek <strong>ve</strong> hiÖ hoşlanmadığı birtakım konuların aÖılmasını<br />

Çnlemek iÖin Marfa P.etrovna'nın hayaletinin Svidrigaylov'u ziyaretiyle ilgili bÇlÅmleri atladı.<br />

"Sen ne dedin ona peki?" diye sordu DÅnya.<br />

"Ünce isteğini sana iletmeyeceğimi sÇyledim. O zaman, her yola başvurup seni kendisinin<br />

rahatsız etmek zorunda kalacağını sÇyledi. Sana olan tutkusunun delilik olduğunu, su anda<br />

sana karsı hiÖbir şey duymadığını sÇyledi... Lujin'le evlenmene de karşı... Aslında sÇzleri<br />

oldukÖa dolambaÖlıydı."<br />

"Peki sen ne anlam <strong>ve</strong>riyorsun bu duruma Rodya? Adamın niyeti ne olabilir?"<br />

"İtiraf ederim, hiÖbir şey anlamıyorum. Hem on bin ruble Çneriyor, hem zengin olmadığını<br />

sÇylÅyor. Bir yerlere gideceğinden sÇzediyor, ardından bu sÇylediğini unutuyor. Derken<br />

birdenbire evlenmek istediğinden, kendisine hatta kız bile bulduklarından sÇzediyor...<br />

Kuşkusuz bir amacı var, kafasından bir şeyler geÖiyor <strong>ve</strong> bÅyÅk olasılıkla da bunlar iyi şeyler<br />

değil... Ancak, seninle ilgili kÇtÅ birtakım niyetleri olsa, konuya bÇylesine aptalca<br />

yaklaşmasını dÅşÅnmek de tuhaf. Doğal olarak ben senin adına bu para Çnerisini kesinlikle<br />

geri Öevirdim. Kısaca adam bana oldukÖa tuhaf gÇrÅndÅ... Hatta... biraz da deli gibi geldi.<br />

Ancak yanılıyor da olabilirim. Belki bÅtÅn bunlar aldatmacadır. Marfa Petrovna'nın ÇlÅmÅ<br />

sanırım onu epey etkilemiş."<br />

"Allah rahmet eylesin!" dedi Pulheriya Aleksandrovna. "Hayatım boyunca duacısı olacağım!<br />

DÅşÅnsene Dunyacığım, su ÅÖ bin ruble olmasaydı ne yapardık şimdi? Sanki gÇkten dÅştÅ bu<br />

para ÇnÅmÅze! Ah, Rodya sabahleyin topu topu ÅÖ ruble bir şey kalmıştı cebimizde <strong>ve</strong> kendisi<br />

akıl edip de <strong>ve</strong>rene kadar su adamdan birşey istememek iÖin Dunya'yla saatlerimizi rehine<br />

koymayı dÅşÅnmÅştÅk."<br />

Svidrigaylov'un Çnerisi Dunya'yı Öok şaşırtmışa benziyordu. SÅrekli dÅşÅnÅyor, nerdeyse<br />

titreyerek:<br />

"Besbelli korkunÖ bir şeyler tasarlıyor!" diye sÇyleniyordu. Onun bu korkusu Raskolnikov'un<br />

dikkatini Öekmişti: "Sanırım onu birkaÖ kez daha gÇrmem gerekecek" dedi Dun- ya'ya.<br />

Razumihin coşkuyla:


"İzleyeceğiz onu!" diye bağırdı. "Ben onu izleyip bulacağım! GÇzÅmÅ ayırmayacağım<br />

Åzerinden! Rodya bana izin <strong>ve</strong>rdi. De- min kendisi sÇyledi: 'Kız kardeşimi koru' dedi. Siz de<br />

izin <strong>ve</strong>ri-yor musunuz Avdotya Romanovna?"<br />

DÅnya gÅlÅmseyerek ona elini uzattı, ama yÅzÅndeki kaygı izleri yok olmamıştı. Pulheriya<br />

Aleksandrovna kızına Öekine Öe- kine bakıyordu; ÅÖ bin ruble onu yatıştırmış gibiydi.<br />

Onbeş dakika kadar sonra canlı bir konuşmanın iÖinde bul- dular kendilerini. Raskolnikov<br />

bile, konuşmaya katılmamakla birlikte, bir sÅre onları dikkatle dinledi. Kendinden geÖen<br />

Razu- mihin heyecanlı bir sÇylev tutturmuştu:'<br />

"Ne diye gidecekmissiniz, ne diye? Hem o kÅÖÅk ilÖede ne yapacaksınız? En Çnemlisi, burada<br />

hep birlikte olacaksınız; her-biriniz Çteki iÖin gereklisiniz! Hem de nasıl gereklisiniz! Anlayın<br />

sÇylediklerimi! HiÖ olmazsa bir sÅre daha kalın... Beni de dost olarak aranıza kabul edin!<br />

İnanın bana, Öok gÅzel bir iş kurabiliriz! Dinleyin, size projemi ayrıntılarıyla aÖıklayayım. Bu<br />

sabah, daha bÅtÅn bunlar olmamışken aklıma gelmişti... ŞÇyle: benim bir dayım var (sizi<br />

tanıştırırım; son derece aklı basında, saygıdeğer bir ihtiyarcıktır!), kendisinin birikmiş bin<br />

rublesi var, emekli maaşı aldığı iÖin bu paraya gereksinimi yok. İki yıldır bu parayı alıp,<br />

kendisine yÅzde altı faiz <strong>ve</strong>rmem, iÖin ısrar eder durur. İşin aslı aÖık: Niyeti bana yardım<br />

etmek. GeÖen yıl gereksinim duymamıştım, ama bu yıl dayım gelir gelmez kendisinden bu<br />

parayı almaya karar <strong>ve</strong>rdim. Siz de elinizdeki ÅÖ binden binini <strong>ve</strong>rirseniz, başlangıÖ iÖin bu<br />

bize yeter, ortak oluruz. Peki ne yapacağız bu parayla?"<br />

Razumihin projesini ayrıntılarıyla aÖıklamaya koyuldu. Bizdeki kitapÖıların <strong>ve</strong> yayıncıların,<br />

yaptıkları işten nasıl az anla-<br />

376<br />

377<br />

dıklarını, ÖÅnkÅ bunların genellikle kÇtÅ yayıncılar olduklarını, oysa iyi bir yayının pekälä iyi<br />

satıldığını, dahası Çnemlice para kazandırdığını aÖıkladı. Başkaları hesabına Öalıştığı şu son<br />

iki yıldır Razumihin hep kitapÖılık Åzerine hayaller kuruyordu. GerÖi altı gÅn Çnce, elindeki<br />

bir Öevirinin yarısıyla bunun avans tutarı olan ÅÖ rubleyi almaya kandırabilmek iÖin<br />

Raskolnikov'a Almaııcadan "şvah*" olduğunu sÇylemişti, ama bu yalandı <strong>ve</strong> bunun yalan<br />

olduğunu Raskoinikov da biliyordu. àÅnkÅ Razumihin ÅÖ Avrupa dilini, hem de fena<br />

sayımlayacak ÇlÖÅde, biliyordu.<br />

Razumihin sÇzlerini heyecanla sÅrdÅrÅyordu:<br />

"Elimize bÇyle bir olanak geÖmişken niÖin, niÖin kaÖıralım bu fırsatı? Kuşkusuz Öok<br />

Öalışmamız gerekecek. Ama Öalışırız. Siz, Avdotya Romanovna, ben <strong>ve</strong> Rodion... Bazı<br />

yayınlar şimdi Öok iyi para getiriyor! Bu işin temeli, neyi Öevireceğini bilmektir. Biz de hem<br />

Öevireceğiz, hem Öevirdiklerimizi yayınlayacağız, hem de Çğrenimimize devam edeceğiz.<br />

Benim epeyce deneyimim olduğu iÖin yararlı olabilirim. İki yıldır yayıncı yayıncı dolaşırım,<br />

isin iÖyÅzÅnÅ bÅtÅnÅyle Çğrendim, inanın bana yapılmayacak bir iş değil! Hem ayağımıza<br />

kadar gelmiş bÇyle bir fırsatı ne diye tepelim? Bildiğim Çyle birkaÖ yapıt var ki, Öevirtip<br />

yayınlamaları iÖin yalnız adlarını sÇylememe her biri iÖin yÅz ruble <strong>ve</strong>rirler... Hele bir tanesi<br />

var ki, beş yÅz ruble <strong>ve</strong>rseler adını gene <strong>ve</strong>rmem. Bunlar Çyle meşe kafalı heriflerdir ki, daha<br />

kitabın adını duyar duymaz kuşkuya dÅşerler! Basımevi, käğıt, satış gibi işleri siz bana<br />

bırakın! Bu işlerin bÅtÅn girdi Öıktısını bilirim! ŞÇyle ufaktan başlar, yavaş yavaş bÅyÅtÅrÅz.<br />

En azından ekmek paramız Öıkar, koyduğumuzu da yÅzdeyÅz alabiliriz."<br />

Dunya'nın gÇzleri parlamıştı.<br />

"Bu sÇyledikleriniz Öok hoş şeyler Dmitriy ProkofiÖ", dedi.<br />

Pulheriya Aleksandrovna da:<br />

"Ben tabii bu işlerden bir şey anlamıyorum" dedi. "Belki de iyi birtakım işlerdir, ama yine<br />

Allah bilir. Yeni başlanılan işin ne olacağı belli olmaz. Kuşkusuz, hiÖ değilse bir sÅre, burada<br />

kalmamız zorunlu..."


Aslında da Almanca (Schwach): Zayıf (àev.)<br />

378<br />

DÇnÅp Rodya'ya baktı.<br />

"Sen ne dÅşÅnÅyorsun kardeşim?" diye sordu DÅnya.<br />

"Razumihin'in dÅşÅncesi Öok gÅzel" dedi Raskoinikov. "BugÅnden bÅyÅk bir yayınevi olmak<br />

hayalleri kurmamak gerekir, ama beş altı kitabın başarıyla yayınlanabileceğine de kuşkum<br />

yok. İyi gidecek bir kitap adı da ben biliyorum. Onun bu islerin Åstesinden gelip<br />

gelemeyeceği konusunda ise hiÖ kuşkum yok: akıllı adamdır... Neyse, bu konuyu ilerde daha<br />

bol bol konuşuruz..."<br />

"Yaşa!" diye bağırdı Razumihin. "Bakın: Bu evde aynı adamın bir dairesi daha var. Bu<br />

odalarla ilişiği olmayan, ayrı, Çzel bir daire. âstelik mÇbleli... âÖ oda... Kirası da uygun... İlk<br />

iş, hemen bu daireyi kiralıyalım. Ben yarın saatlerinizi rehine kor, paralarını getiririm.<br />

BÇylece her şey yoluna girer. En Çnemlisi, ÅÖÅnÅz birlikte olacaksınız. Rodya da sizle kalır...<br />

Hey, Rodya nereye gidiyorsun?"<br />

Pulheriya Aleksadrovna biraz da korka korka:<br />

"Gidiyor musun Rodya?" diye sordu. ^<br />

"BÇyle bir anda ha!" diye bağırdı Razumihin.<br />

DÅnya şaşkınlık <strong>ve</strong> kuşku dolu bakışlarla bakıyordu kardeşine.<br />

Raskoinikov kasketini almış, gitmeye hazırlanıyordu.<br />

"Sanki mezara gÇmÅyorsunuz beni" dedi tuhaf bir sesle. "Ya da sanki sonsuzcasına<br />

ayrılıyoruz..."<br />

GÅlÅmsÅyor gibiydi, ama pek de gÅlÅmseme gibi değildi bu.<br />

"Kimbilir, belki de son kez gÇrÅşÅyoruzdur!"<br />

Elinde olmadan sÇyleyi<strong>ve</strong>rmisti bu sÇzleri. Yalnızca aklından geÖirmekte olduğu bir<br />

dÅşÅnceydi bu, oysa işte ağzından käÖı-n<strong>ve</strong>rmişti.<br />

"Neyin var senin?" diye bağırdı annesi.<br />

DÅnya da: "Nereye gidiyorsun Rodya?" diye sordu; bir tuhaftı DÅnya.<br />

"Gitmem gerek" dedi Raskoinikov; ne sÇyleyeceği konusunda kararsız gibiydi, ama sararmış<br />

yÅzÅnde kesin bir kararlılık vardı.<br />

379<br />

"Size sÇylemek istiyordum... buraya gelirken... size, anneciğim... <strong>ve</strong> sana, DÅnya.,. bir sÅre<br />

iÖin ayrılmamızın daha iyi olacağını sÇylemek istiyordum... Kendimi iyi hissetmiyorum, hiÖ<br />

sakin değilim... Sonra yine gelirim ben... kendim gelirim... Gelmem olanaklı olduğu zaman.<br />

Sizi hiÖ unutmayacağım, sizi seviyorum... Ama bırakın beni! Beni kendi halime bırakın! Tä<br />

ne zaman karar <strong>ve</strong>rmiştim ben buna... Kesin karar <strong>ve</strong>rmiştim... Basıma ne gelirse gelsin,<br />

Çlsem bile hatta, yalnız olmak istiyorum. Daha iyisi, siz beni tÅmden unutun! Kimseye<br />

sormayın, aramayın beni. Gerektiği zaman ben kendim gelirim... Sizi Öağırtırım. Belki de her<br />

şey dÅzelir!.. Ama su anda, eğer beni seviyorsanız, bırakın yakamı... Yoksa sizden nefret<br />

ederim, bunu hissediyorum... El<strong>ve</strong>da!"<br />

"Aman Tanrım!" diye bağırdı Pulheriya Aleksandrovna.<br />

Anne de kız da dehşet iÖindeydiler. Razumihin de aynı durumdaydı. Pulheriya Aleksandrovna<br />

inliyordu<br />

"Rodya, Rodyacığım! Barış bizimle, yine eskisi gibi olalım!" .<br />

Raskolnikov yavaşÖa arkasını dÇndÅ <strong>ve</strong> ağır adımlarla kapıya doğru yÅrÅdÅ. DÅnya<br />

arkasından koşup ona yetişti, Çfkeden alev alev yanan bakışlarla:<br />

"Ağabey! " dedi. "Anneme ne yapıyorsun bÇyle?" Raskolnikov basını gÅÖlÅkle Öevirip kız<br />

kardeşine baktı, ne sÇyleyeceğini tam bilmiyormuş gibi, yarım ağızla:<br />

"Bir şey yok, ben gelirim..." diye mırıldandı <strong>ve</strong> yÅrÅdÅ.<br />

"Duygusuz! Bencil!" diye bağırdı DÅnya arkasından.<br />

Razumihin kızın elini şiddetle sıkıp kulağına heyecanla fısıldadı:


"Hayır, duygusuz değil, bir deli o! Deli! GÇrmÅyor musunuz bunu? Ona bÇyle davranmaya<br />

devam ederseniz, asıl duygusuz sizsiniz!"<br />

Neredeyse yığılıp kalacak durumda olan Pulheriya Alek-sandrovna'ya dÇnerek:<br />

"Ben simdi gelirim!" dedi <strong>ve</strong> koşarak odadan Öıktı.<br />

Raskolnikov onu koridorun ucunda bekliyordu:<br />

"Biliyordum ardım sıra koşup geleceğini", dedi. "Geri dÇn <strong>ve</strong> onlarla ol... Yarın da onlarla<br />

ol... Hatta hep onlarla ol!... Ben... belki gelebilirim... Olanak bulursam... El<strong>ve</strong>da!"<br />

380<br />

Ve elini bile uzatmadan dÇnÅp yÅrÅdÅ.<br />

"Nereye gidiyorsun?" diye mırıldandı Razumihin; iyice şaşırmıştı. "Ne olursun? Neyin var?<br />

BÇyle şey olur mu hiÖ...?<br />

Raskolnikov bir kez daha durdu.<br />

"Son kez sÇylÅyorum: beni kesinlikle arayıp sorma. Sana <strong>ve</strong>recek hiÖbir cevabım yok...<br />

Evime de gelme! Ben belki buraya gelirim... beni bırak, onları ise bırakma. Ne demek<br />

istediğimi anlıyorsun, değil mi?"<br />

Koridor karanlıktı; bulundukları yerde bir lämba yanıyordu, bir dakika kadar hiÖbir şey<br />

konuşmadan birbirlerini sÅzdÅler. Razumihin hay atı boyunca unutmadı bu anı. Raskolnikov<br />

kor gibi yanan gÇzlerini Razumihin'e dikmişti, bu bakışlar her saniye sanki biraz daha<br />

gÅÖlenerek, Razumihin'in ruhuna, bilincine işliyordu. Razumihin birden Årperdi. Aralarında<br />

sanki tuhaf bir geÖiş olmuştu... İkisinin de Öok iyi anladığı korkunÖ bir dÅşÅnce, bir ima<br />

birden Çtekine geÖmişti. Razumihin birden ÇlÅ gibi sarardı.<br />

YÅzÅ allak bullak olan Raskolnikov:<br />

"Şimdi anladın mı?" dedi. "Hadi, onlara dÇn!" Ve hızla arkasını dÇnÅp Öıktı.<br />

Razumihin yanlarına dÇndÅkten sonra o gece Pulheriya Aleksandrovnalar'da neler olduğunu,<br />

Razumihin'in onları nasıl : yatıştırdığını, Rodya'nın hasta olduğunu <strong>ve</strong> kendisine dinlenme<br />

olanağı <strong>ve</strong>rmeleri gerektiğini onlara nasıl anlattığını, Rodya'nın kesinlikle geri dÇneceğine,<br />

kendisinin onları her gÅn ziyaret edeceğine, Rodya'nın sinirlerinin Öok ama Öok bozuk<br />

olduğuna <strong>ve</strong> onu daha da sinirlendirmemek gerektiğine, kendisinin onu nasıl bir an bile yalnız<br />

bırakmayacağına, nasıl en iyi doktorlar bulup . getireceğine, konsÅltasyonlar yaptıracağına...<br />

yeminler ederek onları nasıl inandırmaya Öalıştığını burada anlatmayacağım. Şu kadarını<br />

sÇyleyeyim ki, o geceden sonra Razumihin onların oğlu <strong>ve</strong> kardeşi oldu.<br />

IV<br />

Raskolnikov doğruca Sonya'nın kanaldaki evine gitti. âÖ katlı, eski, yeşil boyalı bir evdi bu.<br />

Raskolnikov kapıcıyı bulup<br />

381<br />

terzi Kapernaumov'un nerede oturduğunu sordu. Kapıcının pek de aÖık olmayan tarifine gÇre<br />

avluda, kÇşede, dar <strong>ve</strong> karanlık bir merdi<strong>ve</strong>ne aÖılan bir kapı bulup iÖeri girdi <strong>ve</strong> ikinci kata<br />

Öıktı. Avluya bakan yandaki koridor Åzerinde Kapernaumov'un dairesinin kapısını aramak<br />

iÖin gelişi gÅzel yÅrÅrken, birden ÅÖ adım Çtesinde bir kapı aralandı: Raskolnikov hiÖ<br />

dÅşÅnmeden bu kapıya doğru atıldı. ârkek bir kadın sesi:<br />

"Kim o?" diye sordu.<br />

"Benim..." dedi. Raskolnikov. "Size geldim..." Ve iÖeri girdi. KÅÖÅcÅk bir antreydi burası.<br />

Kırık bir sandalyenin Åzerinde, eğri bir şamdana dikilmiş bir mum yanıyordu.<br />

"Siz misiniz...?" diye bağırdı Sonya; donakalmış gibiydi.<br />

Raskolnikov kızın yÅzÅne bakmamaya Öalışarak:<br />

"Odanıza nereden giriliyor? Buradan mı?" diye sordu <strong>ve</strong> hızla iÖeri geÖti.<br />

Bir dakika kadar sonra elinde mumla Sonya da geldi. Mumu bıraktı, Raskolnikov'un ÇnÅnde<br />

ayakta durdu. àok şaşırmıştı, anlatılmaz bir heyecan iÖindeydi. Onun bu beklenmedik<br />

ziyaretinden mÅthiş ÅrkmÅş gibiydi. Birden solgun yÅzÅnde kırmızı lekeler uÖuştu, hatta<br />

gÇzlerinde yaşlar belirdi... Hem acı, hem haz duyuyordu... Raskolnikov hızla dÇnÅp masa


aşındaki sandalyeye oturdu. Bu arada bir anlık bir bakışla odaya da gÇzat-mak fırsatını<br />

bulmuştu.<br />

àok bÅyÅk, ama tavanı son derece alÖak bir odaydı burası; Kapernaumov'ların kiraya<br />

<strong>ve</strong>rdikleri biricik odaydı; sol yandaki duvarda bulunan kapalı kapıdan onlara giriliyordu.<br />

Karşı yandaki, sağdaki duvarda da bir kapı vardı, her zaman kapalı duran bu kapıdan da, ayrı<br />

bir numara taşıyan bitişik daireye giriliyordu. Sonya'nırı tıpkı bir ambara benzeyen odası<br />

Öarpık bir eşkenar dÇrtgen biÖimindeydi <strong>ve</strong> bu durum odaya Öirkin bir gÇrÅnÅş <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Kanala bakan ÅÖ pencereli duvar, odayı Öaprazlamasına kesiyor gibiydi. Bu nedenle<br />

kÇşelerden biri Öok sivriydi <strong>ve</strong> Çylesine derinlerde bir yerlerde yitip gitmişti ki, odayı<br />

aydınlatan cılız ışıkta orada neler bulunduğunu seÖmek bile olanaksızdı. ÜbÅr kÇseye ise kÇse<br />

bile denemezdi, o kadar aÖık <strong>ve</strong> belirsizdi. Bu kocaman odada eşya olarak hemen hiÖbir şey<br />

yoktu. Sağdaki<br />

382<br />

kÇşede bir karyola vardı, onun hemen yanında, kapıya yakın, bir iskemle duruyordu.<br />

Karyolanın bulunduğu duvarda, komşu daireye aÖılan kilitli kapının ÇnÅnde, Åzerinde mavi<br />

bir ÇrtÅ bulunan basit bir tahta masa vardı. Masanın yanında iki hasır iskemle duruyordu.<br />

Karsı duvarda, sivri kÇseye yakın bir yerde, boşlukta yitip gitmiş izlenimi <strong>ve</strong>ren bir komodin<br />

duruyordu. İsten rengini yitirmiş, yıpranmış, sarıya Öalan duvar käğıtları, kÇşelerde iyiden<br />

iyiye kararmıştı. Besbelli kışın dumanlı <strong>ve</strong> nemli oluyordu burası. GÇzle gÇrÅlÅr bir yoksulluk<br />

egemendi odaya. Karyolanın perdesi bile yoktu.<br />

Odasını bÇylesine teklifsizce, bÇylesine dikkatle sÅzen konuğuna Sonya sessizce bakıyordu.<br />

Sonunda yazgısını belirleyecek birinin, bir yargıcın karşısındaymışÖasına korkudan titremeye<br />

başladı.<br />

Raskolnikov hälä gÇzlerini kaldırıp kıza bakmadan:<br />

"Epey geÖ geldim sanırım... Onbir oldu mu saat..?" diye sordu,<br />

"Oldu", diye mırıldandı Sonya. Sonra, sanki kendisi iÖin tek kurtuluş yolu buymuş gibi, Öabuk<br />

Öabuk: "E<strong>ve</strong>t, tam onbir..." diye devam etti. "Demin ev sahibinin saati Öaldı... Kulaklarımla<br />

duydum, tam onbir..."<br />

Buraya ilk gelişi olmasına rağmen, Raskolnikov sıkıntılı bir şekilde:<br />

"Bu size son gelişim" dedi, "bir daha belki hiÖ gÇrmeyeceğim sizi..."<br />

"Bir yere mi gidiyorsunuz?"<br />

"Bilmiyorum... Her şey yarın..."<br />

"Demek yarın Katerina İvanovna'ya gelmeyeceksiniz?" Son-ya'nın sesi titremişti.<br />

"Bilmiyorum, her şey yarın sabah... Neyse, sorun bu değil. Asıl bir şey sÇylemek iÖin geldim<br />

ben."<br />

Dalgın bakışlarını kıza kaldırdı <strong>ve</strong> birden kendisinin oturmakta olduğunu, onunsa baştan beri<br />

ayakta durduğunu farket-ti-<br />

"NiÖin ayakta duruyorsunuz, otursanıza..." dedi. Sesi değişmiş, yumuşamıştı; se<strong>ve</strong>cen bir sesti<br />

bu.<br />

383<br />

Sonya oturdu. Raskolnikov aydınlık, se<strong>ve</strong>cen bakışlarla <strong>ve</strong> biraz da acır gibi bir dakika kadar<br />

sÅzdÅ Sonya'yı.<br />

"Nasıl da zayıfsınız! Şu ellerinize bakın! Sanki saydam... Parmaklarınız ÇlÅ parmağı gibi."<br />

Kızın ellerini avuÖları iÖine aldı. Sonya hafifÖe gÅlÅmsedi.<br />

"Ben hep bÇyleyim", dedi.<br />

"Evdeyken de mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Ya, kuşkusuz Çyle..!" dedi Raskolnikov kesik kesik. YÅzÅnÅn anlatımı, sesi yeniden<br />

değişi<strong>ve</strong>rmişti. àevresine bir kez daha gÇzattıktan sonra:<br />

"Burayı Kapernaumov'lardan mı kiraladınız?" dedi.


"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Su kapının arkasında mı oturuyor onlar?"<br />

"E<strong>ve</strong>t. Bu oda gibi onlarınki de."<br />

"Hepsi bir tek odada mı kalıyorlar?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, bir tek odada."<br />

"Ben olsam sizin bu odanızda geceleri korkardım" dedi Raskolnikov, yÉzÉ asılmıştı.<br />

Hâlâ kendine gelemeyen <strong>ve</strong> bu ziyaretin anlamını kestiremeyen Sonya:<br />

"Ev sahiplerim Ñok iyi, Ñok se<strong>ve</strong>cen insanlardır" dedi. "Bu eşyalar... her şey... her şey onların.<br />

Üok iyi insanlardır, Ñocukları sık sık gelirler bana."<br />

"Kekemeydiler, değil mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t... Kapernaumov hem kekeme, hem topaldır. Karısı da Öyle... Daha doğrusu tam kekeme<br />

değil de... bazı sÖzcÉkleri tam sÖyleyemez. Üok, Ñok iyi bir kadındır. Kapernaumov eski<br />

toprak kÖlelerindendir... Yedi Ñocukları var... Yalnızca en bÉyÉkleri kekemedir... àtekiler<br />

kekeme değildir... Ama hepsi hasta..." Sonra şaşkınlıkla sordu: "İyi ama siz onları nereden<br />

biliyorsunuz?"<br />

"Hepsini babanız anlatmıştı. Sizinle ilgili her şeyi de anlatmıştı... Nasıl sabahın altısında<br />

Ñıkıp, aksamın sekizlerinde dÖndÉğÉnÉzÉ, Katerina İvanovna'nın nasıl yatağınızın ucunda diz<br />

ÑÖktÉğÉnÉ..."<br />

Sonya utanmıştı.<br />

384<br />

"BugÉn onu gÖrdÉm sanki..." diye mırıldandı. "Kimi?"<br />

"Babamı. Sokakta yÉrÉyordum, aşağıda, kÖşebaşında, saat on (gibiydi. ànÉmde yÉrÉyordu<br />

sanki. Tıpkı oydu. Hemen Katerina Jİvanovna'ya haber <strong>ve</strong>rmek istedim..."<br />

"Dolaşıyor muydunuz?"<br />

"E<strong>ve</strong>t", dedi Sonya kesik kesik; yine utanmış, gÖzlerini yere J indirmişti.<br />

"Ama Katerina İvanovna babanızın yanında sizi dÖ<strong>ve</strong>rmiş galiba?"<br />

"Ah, hayır" dedi Sonya, korkuyla bakıyor gibiydi, "hayır, neler sÖylÉyorsunuz siz!"<br />

"àyleyse onu seviyorsunuz?"<br />

"Onu mu? Sevmez olur muyum hiÑ!" Sonya'nın sesi acılıydı, birden ellerini kavuşturmuştu.<br />

"Ah! Onu... Onu bir tanımış ol- saydınız! Bir Ñocuk gibidir o... Kafası Ñok karışıktır... Acıdan,<br />

Oysa Öyle akıllıydı ki... àyle yÉce gÖnÉllÉ, Öyle iyi yÉrekli bir kadındır ki... Siz hiÑ, ama<br />

hiÑbir şey bilmiyorsunuz... Ah!"<br />

Sonya umutsuzluk iÑinde, heyecanla, acıyla, ellerini oğuştu- rarak sÖylemişti bu sÖzleri.<br />

Solgun yanakları yeniden kızarmış, gÖzlerine acılı bir anlatım ÑÖkmÉştÉ. Bunun onun iÑin en<br />

duyarlı konu olduğu aÑıkÑa gÖrÉlÉyordu. Bir şeyler sÖylemek, konuşmak, Katerina<br />

İvanovna'yı savunmak istediği anlaşılıyordu. Birden, yÉzÉnÉn bÉtÉn Ñizgilerinde, deyim<br />

yerindeyse eğer, doymak bilmez bir acı belirdi.<br />

"DÖvÉyormuş! Ne diyorsunuz siz! Tanrım, dÖvÉyormuş! Hem dÖvse ne olur sanki! Ne olur!<br />

Siz hiÑ, ama hiÑbir şey bilmiyorsunuz... àyle mutsuz, Öyle mutsuz bir kadın ki o..! Ve hasta...<br />

Adalet arıyor o... Üok temiz bir kadındır. Her şeyde adalet olması gerektiğine inanır <strong>ve</strong> bunu<br />

ister... İsterseniz işkence edin ona, haksız bir şey yaptıramazsınız. İnsanlarda adalet olamaya-,<br />

cağını bir tÉrlÉ anlamaz, bu yÉzden de sinirlenir durur... Üocuk gibidir, tıpkı bir Ñocuk! Son<br />

derece dÉrÉst bir kadındır!" "Peki siz ne olacaksınız?" Sonya sorar gibi baktı.<br />

385<br />

"Hepsi sizin başınıza kaldı şimdi. GerÑi daha Önce de hepsi sizin başınızdaydı, hatta babanız<br />

iÑki parasını bile gelip sizden alırdı... Ama şimdi ne olacak?"<br />

Sonya ÉzÉntÉ iÑinde:<br />

"Bilmiyorum", dedi.<br />

"Orada mı kalacak onlar?"


"Bilmiyorum. Oraya kira <strong>ve</strong>rmeleri gerek. Yalnız sÇylediklerine gÇre ev sahibi kadın onları<br />

Öıkarmak istiyormuş. Katerina İvanovna da 'Bu evde bir dakika bile kalmam' diyormuş."<br />

"Neyine gÅ<strong>ve</strong>nerek bÇyle kabadayılık ediyor? Size mi?"<br />

"Ah, hayır, bÇyle sÇylemeyin," dedi Sonya; yeniden heyecanlanmış, hatta Çfkelenmişti.<br />

Kızdırılmış kÅÖÅk bir kuşa benziyordu. "Biz onunla bir kişi gibiyiz1 artık, birbirimizden ayrı<br />

değiliz..." Sonra birden heyecanlandı, ateşli bir şekilde: "Hem başka ne yapabilir ki? Ne<br />

yapabilir ki?" dedi. "BugÅn nasıl da ağladı! Ner-deyse aklını oynatacak... Bazen tıpkı bir<br />

Öocuk gibi, yarın her şeyin yolunda olması, sofrasında yemeğinin bulunması iÖin<br />

telaşlanıyor... bazen ellerini ovuşturuyor, kan tÅkÅrÅyor, ağlıyor... Umutsuzluk iÖinde başını<br />

duvarlara vuruyor... Sonra yine avunuyor; bÅtÅn umudunu size bağlamış durumda; sizin<br />

kendisine arka olduğunuzu sÇylÅyor. Sonra, bir yerlerden borÖ bulup, birlikte doğduğu kente<br />

gideceğimizi, orada soylu genÖ kızlar iÖin bir pansiyon aÖacağımızı, buranın yÇnetimini bana<br />

<strong>ve</strong>receğini, bÇylece bizim iÖin yepyeni, mutlu bir hayatın başlayacağını sÇyleyip boynuma<br />

sarılıyor, beni ÇpÅyor, yatıştırıyor <strong>ve</strong> bÅtÅn bu sÇylediklerine, bu hayallere inanıyor! Ona<br />

karsı konulabilir mi? BugÅn bÅtÅn gÅn ortalığı temizledi, eskileri onardı, Öamaşır yıkadı, o<br />

zayıf, gÅÖsÅz haline bakmadan, koca tekneyi odasına Öıkardı, sonra da tıkanıp yatağa dÅştÅ.<br />

PoleÖka'yla Lena'ya ayakkabı almak iÖin birlikte Öarşıya Öıkmıştık, Öocukların ikisinin de<br />

ayakkabıları parÖa parÖa olmuştu. Ama paramız Öıkışmadı, arada Öok fark vardı. àÅnkÅ<br />

Katerina İvanovna Çyle şirin iki pabuÖ seÖmişti ki... Bilemezsiniz, ne ince zevkleri vardır<br />

onun... Para Öıkışmadı diye, oracıkta, mağazada, herkesin iÖinde ağlamaya başladı. Ah, nasıl<br />

ÅzÅldÅm, nasıl!"<br />

"E<strong>ve</strong>t..." dedi Raskolnikov acı acı gÅlerek, "niÖin bÇyle yaşadığınız simdi kolayca<br />

anlaşılıyor."<br />

386<br />

"Sanki siz acımıyor musunuz ona? Daha hiÖbir şey gÇrÅp bilmeden son kuruşunuza kadar<br />

bÅtÅn paranızı ona <strong>ve</strong>rdiğinizi biliyorum. Ya bir de her şeyi gÇrseydiniz? Oh, Tanrım! Ve ben<br />

kaÖ kez, kaÖ kez onu ağlattım! Daha geÖen hafta bile... Onun... babamın ÇlÅmÅnden bir hafta<br />

Çnce... àok acımasız davrandım! Ve bunu kaÖ kez, kaÖ kez yaptım! Şimdi, bÅtÅn gÅn bunları<br />

hatırlayıp durmak ne kadar acı!"<br />

Sonya, anılarının <strong>ve</strong>rdiği acıdan, konuşurken ellerini ovuşturuyordu.<br />

"Siz mi acımasızsınız?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, ben!" Sonya ağlamaya başlamıştı. "O gÅn e<strong>ve</strong> geldiğimde rahmetli babam, 'Sonya'<br />

dedi, 'başım ağrıyor... Bana şu kitaptan bir şeyler okusana...' Elinde bir kitap vardı, Andrey<br />

SemyoniÖ'ten, Labezyatnikov'dan almıştı. Bay Lebezyatnikov da orada oturur; hep bÇyle<br />

gÅlÅnÖ birtakım kitaplar bulur. Ben de 'Gitmem gerek' dedim, okumak istemedim. Onlara da,<br />

Liza<strong>ve</strong>ta'dan aldığım yeni yakaları Katerina İvanovna'ya gÇstermek iÖin uğramıştım. Liza<strong>ve</strong>ta<br />

bana Öok ucuza yakalar, kolluklar getirmişti. âzerleri isli, Öok gÅzel, yepyeni şeylerdi.<br />

Katerina İvanovna da Öok beğendi yakaları, takıp aynanın karşısına geÖti, kendine bakmaya<br />

başladı. àok hoştına gitmişti yakalar. 'LÅtfen bunları bana armağan eder misin Sonya?' dedi-<br />

LÅtfen diyordu, o kadar hoşuna gitmişti yakalar, o kadar Öok istiyordu ki bunları. Oysa hangi<br />

elbisesinin Åzerine takacaktı bu yakaları? Üylesine... eski, mutlu gÅnlerini anımsamıstı<br />

besbelli... Aynanın karşısına geÖip hayran hayran kendini seyretti. Oysa sırtına giyecek tek j<br />

bir kat elbisesi yoktu. KaÖ yıldır bÇyleydi bu! HiÖ kimseden hiÖ-j bir şey istememiştir.<br />

Gururludur, birinden bir şey istemektense, kendi elindeki son şeyini <strong>ve</strong>rir. Ama, iste benim<br />

yakalar hoşuna gitmişti, istiyordu. Ben de <strong>ve</strong>rmeye kıyamadım, 'Ne yapacaksın bunları<br />

Katerina İvanovna?' dedim. E<strong>ve</strong>t, tam bÇyle sÇyledim: 'Ne yapacaksınız?' Bu ona hiÖ<br />

sÇylenmeyecek bir sÇzdÅ. Bana Çyle bir bakış baktı ki... İsteğini geri Öevirmem Öok, ama Öok<br />

ağırına gitmişti... YÅreğim parÖalandı! Yakaları alamayışı değildi ağırına giden, benim<br />

isteğini geri Öevirmemdi. Bunu gÇrdÅm. Ah, simdi her şeyi geri Öevirebilsem, bÅtÅn o sÇzleri<br />

hiÖ sÇylen-


387<br />

memiş yapabÉsem... Ah, ben... tutmuş neler anlatıyorum!.. BÉtÉn bunlardan size ne!"<br />

"Şu... Liza<strong>ve</strong>ta'yı tanır mıydınız?"<br />

"E<strong>ve</strong>t...".Sonya şaşırmıştı, o da sordu "Siz de tanır mıydınız?"<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi, biraz sustuktan sonra:<br />

"Katerina İvanovna <strong>ve</strong>rem", dedi. "Hem de ağır... Yakında ÖlÉr..."<br />

"Ah, hayır hayır hayır!" diye bağırdı Sonya, sonra sanki sÖylediklerini onun da doğrulamasını<br />

istercesine, bilinÑsiz bir davranışla Raskolnikov'un ellerine sarıldı.<br />

"Ama Ölmesi onun iÑin daha iyi!"<br />

"Hayır, daha iyi değil, hiÑ değil!" diye bağırdı Sonya, sesi korku doluydu.<br />

"Üocuklar ne olacak? Yanınıza alamayacağınıza gÖre...?"<br />

Sonya elleriyle basını tutarak umutsuzca:<br />

"Ah, bilmiyorum, bilmiyorum!" diye bağırdı. Bu konuyu onun da pek Ñok kez dÉşÉndÉğÉ<br />

anlaşılıyordu. Raskolnikov bu ÑÖzÉmsÉz soruyu yeniden aklına getirmişti.<br />

Raskolnikov acımasızca sÖzlerini sÉrdÉrdÉ:<br />

"Ya siz, Katerina İvanovna sağken, yani bu sıralar hastalanır da hastaneye gÖtÉrÉlÉrseniz ne<br />

olacak?"<br />

Sonya'nın yÉzÉ korkudan Ñarpıldı:<br />

"Ah, siz neler sÖylÉyorsunuz! BÖyle bir şey olamaz!"<br />

Raskolnikov acımasızca gÉlÉmseyerek:<br />

"Nasıl olmaz? Hasta olmayacağınıza ilişkin senet mi var elinizde? Hep birden sokağa<br />

dÖkÉlecekler, Katerina İvanovna ÖksÉre ÖksÉre dilenecek, şimdi olduğu gibi başını duvarlara<br />

vuracak... Üocuklar dersen, ağlasıp duracaklar... derken karakola gÖtÉrecekler kendisini,<br />

oradan da hastaneye... àlecek... Peki, Ñocuklar?..."<br />

Sonya'nın. sıkışmış gÖğÉsÉnden:<br />

"Ah, hayır! Tanrı bu kadarına razı olmaz!" sÖzleri dÖkÉldÉ. Her şey sanki Raskolnikov'a<br />

bağlıymış gibi, ellerini gÖğsÉnde kavuşturmuş, sessiz bir yalvarışla bakarak dinliyordu ÖnÉ,<br />

Raskolnikov ayağa kalktı, odada dolaşmaya başladı. BÖylece bir dakika kadar bir zaman<br />

geÑti. Sonya'nın başı ÖnÉne dÉs-<br />

388<br />

muştu, kollarını sarkıtmış, Öylece, acı iÑinde ayakta duruyordu. Raskolnikov birden Sonya'nın<br />

ÖnÉnde durdu:<br />

"Biraz para biriktirme olanağın yok mu? Kara gÉn iÑin?"<br />

"Hayır," diye mırıldandı Sonya.<br />

"Tabii, hayır!" dedi Raskolnikov alay eder gibi. "HiÑ denediniz mi?"<br />

"Denedim."<br />

"Ve olmadı! Tabii! Anlaşılıyor! Sormam bile saÑmaydı!"<br />

Yine odanın iÑinde dolaşmaya başladı. Bir dakika daha geÑti.<br />

"Her gÉn kazanmıyorsunuz, değil mi?"<br />

Sonya deminkinden Ñok utandı. YÉzÉ kıpkırmızı kesildi. Acılı bir Ñabayla:. .<br />

"Hayır", diye fısıldadı.<br />

Raskolnikov birden:<br />

"Herhalde PoleÑka nın da olacağı bu" dedi.<br />

"Hayır! Hayır! Olamaz!" diye haykırdı Sonya; sanki bir yerine bıÑak saplamıslardı, Öyle<br />

umutsuz bir Ñığlık atmıştı. "Tanrı... Tanrı bÖyle korkunÑ bir şeye izin <strong>ve</strong>rmez!..."<br />

"Başkaları iÑin <strong>ve</strong>riyor ama..."<br />

Sonya kendinden geÑmiş gibiydi:<br />

"Hayır! Hayır! Tanrı onu korur!" diye tekrarladı.<br />

Raskolnikov ÖÑ alırcasına bir sevinÑle:<br />

"Belki de Tanrı hiÑ yoktur", dedi, gÉlÉmseyerek kıza baktı.


Sonya'nın yÅzÅ birden değişti: korkunÖ bir değişmeydi bu, kramp girmişÖesine Öarpılmıştı<br />

yÅzÅ. Anlatılmaz bir serzenişle bakıyordu Raskolnikov'un yÅzÅne. Bir şeyler sÇylemek<br />

istiyor, ama ağzından hiÖbir şey Öıkmıyordu. Sonunda yÅzÅnÅ elleriyle kapatarak hıÖkıra<br />

hıÖkıra ağlamaya başladı.<br />

Raskolnikov biraz sustuktan sonra:<br />

"Katerina İvanovna'nın aklını oynattığım sÇylÅyordunuz demin", dedi, "ama siz de aklınızı<br />

oynatıyorsunuz."<br />

Beş dakika geÖti. Raskolnikov konuşmadan, Sonya'nın yÅzÅne bakmadan odada bir aşağı bir<br />

yukarı dolaşıyordu. Sonunda ona yaklaştı, gÇzleri iki kor parÖası gibiydi. İki eliyle omuzların-<br />

389<br />

dan tutarak, gÇzlerini kızın ıslak gÇzlerine dikti, uzun uzun baktı. Bakışları ateşli, deliciydi.<br />

Dudakları şiddetle titriyordu... Birden, hızla eğildi, yere kapanarak kızın ayaklarını Çpmeye<br />

başladı. Sonya bir deliden kaÖar gibi, korkuyla ondan uzaklaştı, geri Öekildi. GerÖekten de,<br />

delirmiş gibi bakıyordu Raskolnikov. "Ne yapıyorsunuz?" diye mırıldandı Sonya, yÅzÅ<br />

bembeyazdı, yÅreği sıkışıyordu. "Ne yapıyorsunuz bÇyle? Benim gibi birinin ÇnÅnde...!"<br />

Raskolnikov hemen kalktı, pencereye doğru yÅrÅdÅ, yabanıl bir sesle:<br />

"Ben senin ÇnÅnde değil, insanlığın Öektiği acıların ÇnÅnde eğildim," dedi. Sonra kızın yanına<br />

dÇnerek: "Dinle..." dedi. "Az Çnce beni aşağılayan adamın birine, senin serÖe parmağın bile<br />

olamayacağını, bugÅn, senin yanına oturmakla kız kardeşimi onurlandırdığımı... sÇyledim."<br />

Sonya korku iÖinde:<br />

"Ah, bunu nasıl sÇyleyebildiniz!" diye bağırdı. "Hem de onun, kız kardeşinizin yanında?<br />

Benim yanımda oturmak mı onur! Oysa... ben... onursuz bir kızım. BÅyÅk, Öok.bÅyÅk bir<br />

gÅnahkärım ben! Ah, bÇyle bir şeyi nasıl sÇyleyebildiniz!"<br />

"Senin onursuzluğunu ye gÅnahlarını dÅşÅnmÅyordum bunu sÇylerken. àektiğin bÅyÅk acılar<br />

sÇyletti bunu bana. BÅyÅk bir gÅnahkär olman konusuna gelince, e<strong>ve</strong>t, bÅyÅk bir<br />

gÅnahkärsın." Coşkuyla sÅrdÅrdÅ sÇzlerini: "Senin en bÅyÅk gÅnahın kendini boş yere<br />

ÇldÅrmen, kendini harcamandır. BÇyle korkunÖ bir şey olamaz! Hem nefret ettiğin bÇyle bir<br />

Öirkefin iÖinde yaşıyorsun, hem de bu davranışınla hiÖ kimselere ufak bir yardımın<br />

dokunmadığını, hiÖ kimseyi hiÖbir şeyden kurtarmadığını biliyorsun (birazcık gÇzlerini<br />

aÖarsan gÇrÅrsÅn bunu)... Bundan daha korkunÖ bir şey olabilir mi?" İyice coşmuştu,<br />

kendinden geÖmiş gibi konuşuyordu: "Hem sÇylesene sen: nasıl oluyor da bÇyle bir yÅzkarası,<br />

bÇyle bir bayağılık <strong>ve</strong> bunların tam tersi kutsal duygular bir arada bulunabiliyor sende?<br />

Kendini kanala atıp bir Öırpıda isini bitirmen bin kez daha doğru <strong>ve</strong> akıllıca bir davranış<br />

olurdu."<br />

390<br />

Sonya acıyla baktı ona, Ama kendini suya atma Çnerisine pek şaşmamış gibiydi. Duyulur<br />

duyulmaz bir sesle:<br />

"Ya onlar ne olacak?" diye sordu.<br />

Raskolnikov şaşırarak baktı ona. Kızın bir anlık bakışından her şeyi anlamıştı. Demek ki,<br />

bunu gerÖekten dÅşÅnmÅştÅ Sonya. Umutsuzluğa dÅştÅğÅ anlarda, her şeye son <strong>ve</strong>rmeyi kim<br />

bilir kaÖ kez dÅşÅnmÅştÅ!... Bunda Öok da ciddi olduğu belliydi: ÖÅnkÅ su anda<br />

Raskolnikov'un Çnerisine hiÖ şaşırmamıştı. Hatta sÇzlerindeki acımasızlığı bile farketmemişti.<br />

(Serzenişlerinin anlamını, iÖinde bulunduğu ayıba nasıl bambaşka bir gÇzle baktığını da<br />

farketmemişti Sonya, bunu aÖıkÖa gÇrÅyordu Raskolnikov). BÇyle onursuz, bÇyle yÅzkarası<br />

bir yaşam sÅrmenin ona hem de ne zamandır ne dayanılmaz acılar Öektirdiğini şu anda Öok iyi<br />

anlıyordu. Onu bunca zamandır hayatına son <strong>ve</strong>rmek kararından alıkoyan şeyin ne<br />

olabileceğini dÅşÅndÅ. Ve o zaman şu zavallı yetimciklerin <strong>ve</strong> kafasını duvarlara Öarpan şu<br />

<strong>ve</strong>remli, yarı deli kadının, Katerina İvanovna'nın onun iÖin nasıl bir anlam taşıdıklarını daha<br />

iyi anladı.


Ama yine de, Raskolnikov'un apaÖık gÇrdÅğÅ bir şey vardı: Sonya bu karakteriyle, bu eğitim<br />

<strong>ve</strong> kÅltÅr dÅzeyiyle sonuna kadar bu durumda kalamazdı. Her şeye karşın onun bir tÅrlÅ<br />

ÖÇzemediği bir sorun Öıkıyordu ortaya: Sonya kendini suya atmak cesaretini gÇstermediğine<br />

gÇre, bunca uzun bir sÅre Öıldırmadan nasıl kalabilmişti? Kuşkusuz, Sonya'nın durumunun, ne<br />

yazık ki toplumda yalnızca ona ÇzgÅ bir durum olmamakla birlikte, yine de rastlantısal<br />

nitelikte bir durum olduğunu anlıyordu. Ama bÇyle de olsa, bu rastlantı, bu iyi kÇtÅ eğitim<br />

gÇrmÅşlÅğÅ, kendini yetiştirmişliği <strong>ve</strong> bundan Çnceki yaşamı, onu bu iğrenÖ yolun daha ilk<br />

adımında da yok edebilirdi. Üyleyse onu tutan neydi? Zevk <strong>ve</strong> eğlence dÅşkÅnlÅğÅ değildi<br />

herhalde? İÖinde bulundtığu Öirkef, besbelli yalnızca tensel bir şeydi onun iÖin; gerÖek<br />

ahläksızlığın bir damlası bile onun yÅreğine değmemişti. Raskolnikov bu durumu apaÖık<br />

gÇrÅyordu: kız, işte gÇzÅnÅn ÇnÅndeydi...<br />

'âÖ yol var ÇnÅnde diye dÅşÅndÅ:' "kendini kanala atmak, tımarhaneye dÅşmek, ya da... ya da<br />

yÅreğini taş gibi duyarsız-<br />

391<br />

laştıran aşağılık zevk <strong>ve</strong> eğlence älemlerine dalmak". En Öok da bu sonuncu yolu iğrenÖ<br />

buluyordu. Artık kuşkucu olmuştu Raskolnikov; sonra genÖti, yaşamdan kopuk, soyut<br />

dÅşÅnÅyordu, bundan olacak, acımasızdı <strong>ve</strong> iste bÅtÅn bu nedenlerden dolayı da Sonya'nın,<br />

ÅÖÅncÅ yoldan başkasını seÖemeyeceğini-dÅşÅnÅyordu.<br />

'Bu gerÖekleşebilir mi?' diye sordu kendi kendine. 'Daha ruhunun tertemizliğini koruyan bu<br />

yaratık bilinÖli olarak kendini Öirkef Öukuruna atabilir mi? Yoksa Öukur onu iÖine Öekmeye<br />

başladı da, iÖinde bulunduğu yÅzkarası ona eskisi kadar iğrenÖ gÇrÅnmediği iÖin mi hälä<br />

dayanabiliyor? Hayır, hayır, olamaz-bu!' diye bağırdı iÖinden, az Çnce Sonya'nın bağırdığı<br />

gibi, 'hayır, onu kendini kanala atmaktan alıkoyan şey, gÅnah korkusu <strong>ve</strong> onlar... Eğer bugÅne<br />

kadar aklını kaÖırmadıysa... Kim sÇyledi onun aklını kaÖırmadığmı? Aklı tÅmÅyle yerinde<br />

mi? Aklıba-sında olan insan onun gibi mi konuşur? Aklı başında bir insan onun gibi mi<br />

dÅşÅnÅr? Tam onu Öeken Öirkef Öukurunun başında oturup, elini kolunu sallayarak yardım<br />

istemek, kendisine tehlikeden sÇzedilince .de kulaklarını tıkamak, aklı başında bir insanın<br />

yapacağı iş mi? Yoksa bir mucize mi bekliyor? Herhalde Çyle... iyi ama bÅtÅn bunlar delilik<br />

belirtisi değilse ne?'<br />

Bu sonuncu dÅşÅncesi Åzerinde durdu. Bu yol ona hepsinden daha hoş gÇrÅnmÅştÅ. GÇzlerini<br />

dikip kıza dikkatle baktı. Sonunda:<br />

"Tanrı'ya Öok mu dua edersin Sonya?" dedi.<br />

Sonya karşılık <strong>ve</strong>rmedi. Raskolnikov onurı cevabını bekleyerek yanı basında duruyordu.<br />

"Tanrı olmasaydı ben ne yapardım?" diye fısıldadı Sonya. Sesi canlıydı. Sonra birden<br />

kıvılcımlanan gÇzlerini kaldırıp ona baktı <strong>ve</strong> elini tutup sıktı.<br />

Tam tahmin ettiğim gibi!' diye dÅşÅndÅ Raskolnikov.<br />

Bu konuda kızın dÅşÅncelerini daha Öok Çğrenmek istediğiyle:<br />

"Peki, ne yapıyor Tanrı senin iÖin?" diye sordu.<br />

Sonya <strong>ve</strong>recek karşılık bulamıyormuş gibi bir sÅre sustu. Zayıf gÇğsÅ heyacanla inip<br />

kalkıyordu.<br />

Birden:<br />

. "Susun!" diye bağırdı. "BÇyle şeyler sÇylemeyin! Siz buna değmezsiniz!"<br />

Raskolnikov iÖinden, Tam tahmin ettiğim gibi! tam tahmin ettiğim gibi!' diye tekrarladı.<br />

"Her şeyi yapıyor!" diye fısıldadı Sonya birden, gÇzlerini yeniden yere indirmişti.<br />

' İşte Öıkış yolu! İşte Öıkış yolunun aÖıklaması!' diye dÅşÅndÅ Raskolnikov; bÅyÅk bir merakla<br />

Sonya'yı inceliyordu.<br />

Yeni, tuhaf, neredeyse hastalıklı denilebilecek bir duyguyla sÅzÅyordu Sonya'yı! Onun o<br />

solgun, kÅÖÅk, zayıf, dÅzgÅn olmayan kÇşeli yÅzÅnÅ, bÇylesine sert, canlı bir duyguyla,<br />

bÇylesine alev alev tutuşabilen sevimli, mavi gÇzlerini, hälä Çfkeden tirtir titreyen kÅÖÅk


vÅcudunu... sÅzÅyordu. BÅtÅn bunlar ona gitgide daha tuhaf, neredeyse olanaksız gibi<br />

gÇrÅnÅyordu. 'KaÖık! KaÖık!' diye sÇylendi iÖinden.<br />

Komodinin ÅstÅnde bir kitap duruyordu. Odanın iÖinde ileri jeri dolaşırken, ÇnÅnden her<br />

geÖişinde dikkat ettiği kitabı eline alıp baktı. Eski, deri ciltli bir kitaptı bu. İncil'in RusÖa<br />

Öevirişiydi.<br />

Odanın Çteki ucundan:<br />

"Nereden buldun bunu?" .diye bağırdı. • . .<br />

Sonya hep eski yerinde, masanın ÅÖ adım berisinde duruyordu. GÇzlerini kaldırmadan,<br />

isteksizce:<br />

"Biri getirdi", dedi.<br />

"Kim getirdi?"<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta. Ben istemiştim."<br />

'Liza<strong>ve</strong>ta! Tuhaf!' diye dÅşÅndÅ Raskolnikov. Sonya her ya-.ıyla ona gitgide daha tuhaf, daha<br />

olağanÅstÅ gÇrÅnmeye baş-jlamıştı. Kitabı muma yaklaştırıp sayfalarını Öevirdi. Birden:<br />

"Lazar'dan hangi bÇlÅmde sÇzediliyordu?" diye sordu.<br />

Sonya ısrarla ÇnÅne bakıyor, karşılık <strong>ve</strong>rmiyordu. Masaya lafif yanlamasına oturmuştu.<br />

"Lazar'ın ÇlÅmden sonra dirilişini anlatan bÇlÅm?... Bulur ıusun, Sonya?"<br />

Sonya ona gÇzucuyla baktı. Yerinden kalkıp ona yaklasma-Idan, sertÖe:<br />

392<br />

393<br />

"Orda değil..." dedi. "DÇrdÅncÅ İncil'de..."<br />

"Bulup okur musun bana Sonya...?" Raskolnikov oturdu, dirseklerini masaya, başını da<br />

ellerine dayadı, dinlemeye hazırlandı.<br />

'âÖ beş hafta sonra ise, buyrun bakalım şÇyle Öok uzak bir yerlere! Daha kÇtÅsÅ olmazsa eğer,<br />

sanırım ben kendim gitmiş olacağım oraya1 diye dÅşÅnÅyordu iÖinden.<br />

Sonya kararsız adımlarla masaya yaklaştı; Raskolnikov'un bu tuhaf isteğini<br />

kuşkuyla,karşılamıştı. Yine de kitabı aldı, yerine geÖti. Masanın ÇbÅr yanından gÇz ucuyla<br />

Raskolnikov'a bakarak:<br />

"GerÖekten okumadınız mı siz bunu?" diye sordu; sesi gitgide sertleşiyordu.<br />

"àok Çnceleri... Üğrenciliğimde... Okusana!."<br />

"Kilisede de dinlemediniz mi?"<br />

"Ben... kiliseye gitmem. Sen sık gider misin?"<br />

"Hayır," diye mırıldandı Sonya.<br />

Raksolnikov gÅlÅmsedi:<br />

"Anlıyorum... O zaman, yarın babanın cenaze tÇrenine de gitmeyeceksin?"<br />

"Hayır gideceğim... ben geÖen hafta da kiliseye gitmiştim... Dua ettirmiştim."<br />

"Kimin iÖin?"<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta iÖin. Baltayla ÇldÅrdÅler Liza<strong>ve</strong>ta'yı."<br />

Raskolnikov gitgide geriliyordu, başı dÇnmeye başlamıştı.<br />

"Liza<strong>ve</strong>ta'yla yakın arkadaş mıydınız?"<br />

"E<strong>ve</strong>t... àok dÅrÅst bir kadındı.. Bana uğrardı... Ama pek sık değil... Zamanı yoktu ÖÅnkÅ...<br />

Birlikte okur... konuşurduk. Şimdi Tanrı'yı gÇrÅyor o."<br />

Bu kitapsı sÇzler tuhaf Öınlamalar olarak geliyordu Raskolnikov'un kulağına. Şu iki kadın...<br />

iki kaÖık kadın arasındaki gizemli buluşmalar... ne tuhaftı!<br />

'Bu gidişle sen de kaÖıracaksın!' diye dÅşÅndÅ. 'Bulaşıcı galiba bu!'<br />

"Oku!" diye bağırdı birden; sinirliydi sesi.<br />

Sonya hälä kararsızdı. YÅreği hızla Öarpıyordu. Ona okuma-<br />

394<br />

ya cesaret edemiyor gibiydi. Raskolnikov bu 'mutsuz divane'ye acıyla bakıyordu.<br />

Sonya tıkanırcasına <strong>ve</strong> gÅÖ duyulur bir sesle:


"Size ne diye okuyayım?" dedi. "İnanmıyorsunuz ki!"<br />

"Oku!" diye diretti Raskolnikov. "Ben bÖyle istiyorum!... Li-za<strong>ve</strong>ta'ya okuyordun ya!..."<br />

Sonya kitabı aÑtı, onun istediği yeri aramaya başladı. Elleri titriyordu. İki kez okumaya girişti,<br />

ama daha ilk heceleri bile sÖyleyemedi: sesi Ñıkmıyordu. Sonunda bÉyÉk bir Ñabayla okumaya<br />

başladı:<br />

åBeytanya halkından Lazar adında bir adam hastaydı...ç Ama birden ÉÑÉncÉ sÖzcÉkte sesi<br />

titredi <strong>ve</strong> aşırı gerilmiş bir tel gibi koptu. Soluğu kesilmiş, gÖğsÉ sıkışmıştı.<br />

Raskolnikov, Sonya'nın kendisine okumaya niÑin cesaret 'edemediğini anlamaya başlamıştı.<br />

Bunu anladıkÑa da, okuması iÑin inadına daha kaba, daha sinirli bir biÑimde direniyordu.<br />

Kendini olduğu gibi ortaya koymasının, iÑ dÉnyasını aÑmasının şu anda ona ne kadar ağır<br />

geldiğini Ñok iyi anlıyordu. Bu duyguların gerÑekten de onun gerÑek gizini, eski gizini<br />

oluşturduğunu Ñok iyi anlıyordu. Bu eski giz, kızcağızın belki de, ergenlik Ñağında, mutsuz bir<br />

baba, acıdan deliye dÖnmÉş bir É<strong>ve</strong>y ana, aÑ Ñocukların Ñığlıkları, bağırış Ñağırışlar,<br />

serzenişler arasında geÑen baba evindeki dÖnemine ait bir gizdi. Bundan başka Raskolnikov,<br />

Sonya'nın eline kitabı alıp okumaya başladığı şu anda, aşırı derecede sıkılmasına <strong>ve</strong> bir<br />

şeylerden alabildiğine korkmasına karşın okumak iÑin ÖnÉne geÑilmez bir istek duyduğunu da<br />

anlıyordu. "Bana, Özellikle bana okumak istiyor <strong>ve</strong> 'ilerde bir şeyler olmaması iÑin' de hemen<br />

şu anda okumak istiyor."<br />

Bu isteği onun gÖzlerinden okumuş,iÑinde bulunduğu bÉyÉk heyecandan anlamıştı... Sonya<br />

yavaş yavaş kendini toparlıyordu, okumaya ilk başladığında sesinin Ñıkmasını engelleyen boğazındaki<br />

tıkanmayı atlatmıştı. Yahona İncili'nden onbirinci bÖlÉmdÉ okuduğu. Ondokuzuncu<br />

âyete kadar okudu:<br />

"Yahudilerden birÑoğu, kardeşlerinin kaybından ÉzÉntÉ iÑinde olan Marta'yla Meryem'i<br />

yatıştırmaya gelmişlerdi. Marta, İsa'nın geldiğini duyunca, onu karşılamaya Ñıktı. Meryem<br />

evde<br />

395<br />

kaldı. O zaman Marta İsa'ya, Efendimiz, dedi, eğer sen burada olsaydın kardeşim Ölmezdi.<br />

Ama ben şimdi de biliyorum ki, sen Tanrı'dan ne dilersen, dileğin yerine gelir."<br />

Sonya yeniden durdu. Sesinin yine titremeye başladığını, yine kesilecek gibi olduğunu<br />

hissediyordu.<br />

"İsa ona dedi ki: Kardeşin dirilecek. Marta da: E<strong>ve</strong>t, biliyorum, dedi. Diriliş gÉnÉ, son gÉn<br />

dirilecek. İsa ona: Diriliş <strong>ve</strong> hayat benim, dedi. Kim ki bana inanır, Ölse bile dirilecektir.<br />

Yasayan <strong>ve</strong> bana inanan herkes, sonsuzcasına yasar. Sen buna inanıyor musun Marta, İsa'ya<br />

dedi ki:"<br />

(Sonya, Marta'nın İsa'ya sÖylediklerini, sanki kendisi vaaz <strong>ve</strong>riyormuş gibi,acıyla iÑ Ñekip,<br />

tane tane, vurgulayarak okudu.)<br />

"E<strong>ve</strong>t, efendimiz! Ben senin, dÉnyaya gelmesi beklenen Tanrı'nın oğlu Mesih olduğuna<br />

inanıyorum".<br />

Sonya durur gibi oldu, ona Ñabucak bir gÖz atmak istedi, ama sonra kendini toparladı,<br />

okumaya devam etti. Raskolnikov dirseklerini masaya dayamış, kımıldamadan oturuyor,<br />

Sonya'ya değil, odanın iÑinde başka bir yere bakarak dinliyordu. 32.âyete gelmişlerdi.<br />

"Meryem de İsa'nın bulunduğu yere gelip onu gÖrÉnce, ayaklarına kapandı <strong>ve</strong> ona dedi ki:<br />

Efendimiz! eğer sen burada olsaydın, kardeşim Ölmezdi. İsa onun ağladığını'<strong>ve</strong> onunla birlikte<br />

gelen Yahudiler'in ağladıklarını gÖrÉnce ruh acıyla titredi, Öfkelendi <strong>ve</strong> dedi ki: Onu nereye<br />

koydunuz? Ona dediler ki: Efendimiz! Gelin de gÖrÉn. İsa'nın gÖzleri yasardı. O zaman<br />

Yahudiler: Bakın, dediler, onu nasıl da seviyormuş. Kimi de sÖyle dedi: O ki, kÖrlerin<br />

gÖzlerini aÑıyordu, bunun Ölmemesi iÑin bir şeyler yapamaz mıydı?"<br />

Raskolnikov dÖnÉp heyecanla Sonya'ya baktı: e<strong>ve</strong>t, tam tahinin ettiği gibiydi! GerÑekten de<br />

sıtmaya tutulmuşcasına tirtir titriyordu. Raskolnikov'un da beklediği buydu. YÉce mucize<br />

sahnesine yaklaşmıştı <strong>ve</strong> bÉtÉnÉyle bir zafer duygusu iÑindeydi. Sesi metalik bir Ñınlamaya


dÇnÅşmÅştÅ, zafer <strong>ve</strong> sevinÖti bu seste Öınlayan. Satırlar gÇzÅnÅn ÇnÅnde uÖuyordu: gÇzleri<br />

kararmıştı. Ama ezbere biliyordu Sonya okuduğu yeri. Son<br />

Jäyetteki, "O ki, kÇrlerin gÇzlerini aÖıyordu..." sÇzlerini okurken, jsesini alcaltmış, bir dakika<br />

sonra yıldırımla vurulmusÖasına yerlere kapanacak, ağlayıp imana gelecek Yahudiler'in<br />

gÇzleri kÇr, imansız Yahudiler'in bÅtÅn kuşkularını, serzenişlerini, kÇtÅlemelerini bÅyÅk bir<br />

tutkuyla, sıcaklıkla yansıtmıştı sesinde. O da, o da imansız, onun da gÇzleri kÇr, şimdi<br />

dinleyince o da imana gelecek. E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t! Şimdi, bÅyÅk mucizeyi duyar duymaz!' diye<br />

dÅşÅnÅyor, bu sevinÖli bekleyişten titriyordu.<br />

"İsa iÖinde derin bir acımayla mezara geldi. Bir mağaradaydı mezar, ağzına da bir taş<br />

koymuşlardı. İsa dedi ki: Taşı kaldırın! Ülenin kardeşi Marta da: Efendimiz! dedi.<br />

Kokuşmuştur artık. àÅnkÅ dÇrt gÅn oldu gÇmÅleli."<br />

Sonya dÇrt gÅn'Å Çzellikle vurgulamıştı<br />

"İsa ona dedi ki: Ben sana, iman edersen, Tanrı'nın bÅyÅklÅğÅnÅ gÇrÅrsÅn dememiş miydim?<br />

Ve ÇlÅnÅn bulunduğu rhağ-ranm ağzından taşı Öektiler. İsa gÇzlerini gÇğe kaldırdı, dedi ki:<br />

beni dinlediğin iÖin şÅkÅrler olsun sana! Dileklerimi her zaman kabul ettiğini ben zaten<br />

biliyordum. Ama bu kez, surda duran insanların beni senin gÇnderdiğine inanmaları iÖin<br />

istedim bunu senden. İsa bunları sÇyledikten sonra, yÅksek sesle: Laz ar! dedi, dışarı Öık! Ve<br />

ÇlmÅş olan dışarı Öıktı."<br />

(Sonya sanki her şeyi kendi gÇzÅyle gÇrmÅşcesine heyecandan Årpererek, yÅksek sesle<br />

okudu:)<br />

"Elleri-<strong>ve</strong> ayakları kefene sarılı, yÅzÅ mendille bağlıydı. İsa onlara dedi ki: àÇzÅn de gitsin!"<br />

"O zaman, Meryem'e gelen <strong>ve</strong> İsa'nın bu mucizesini gÇren Yahudiler'in Öoğu ona iman<br />

ettiler."<br />

Sonya bundan Çtesini okumadı, okuyamazdı da zaten. Kitabı kapadı, hızla iskemlesinden<br />

kalktı, kesik kesik <strong>ve</strong> sert bir sesle:<br />

"Lazar'ın ÇlÅmden sonra dirilişiylenlgili bÇlÅm bu kadar", dedi. Utanıyor gibiydi, gÇzlerini,<br />

kaldırıp Raskolnikov'a bakamıyordu; başını başka bir yana Öevirmiş, kımıldamadan<br />

duruyordu. Sıtma titremesi devam ediyordu. Eğri şamdanda Öoktan sÇnmeye yÅz tutan mum,<br />

bu perişan odada, bu ÇlÅmsÅz kitabı okumak iÖin Öok tuhaf bir biÖimde bir araya gelen bu<br />

katille fa-<br />

397<br />

hişeyi donuk bir biÖimde aydınlatıyordu. Aradan beş dakika ya da daha Öok bir zaman geÖti.<br />

Raskolnikov birden yerinden kalkıp Sonya'ya yaklaştı, kaşlarını Öatarak:<br />

"Seninle bir iş konuşmak iÖin gelmiştim", dedi. Sonya hiÖbir şey sÇylemeden gÇzlerini ona<br />

kaldırdı. Raskolnikov'un sert bakışlarında yabanıl bir kararlılık okunuyordu.<br />

"BugÅn ailemi terkettim. Annemle kız kardeşimi. Bir daha yanlarına dÇnmeyeceğim.<br />

Kendileriyle bÅtÅn bağımı kopardım."<br />

Sonya şaşkına dÇnmÅştÅ:<br />

"NiÖin?" diye sordu.<br />

GeÖenlerde Raskolnikov'un annesi <strong>ve</strong> kız kardeşiyle olan karşılaşma, nedenini <strong>ve</strong> nasıl<br />

olduğunu bilmediği olağanÅstÅ bir etki yapmıştı Sonya Åzerinde. Bu nedenle Raskolnikov'un<br />

onları terkettiği haberini, dehşete kapılırcasına dinlemişti.<br />

"Benim iÖin artık bir tek sen varsın", diye ekledi Raskolnikov. "Birlikte gidelim. Bunu<br />

sÇylemek iÖin geldim sana. İkimiz de lanetlenmişiz. Birlikte gidelim."<br />

GÇzleri alev alev yanıyordu sanki. Sonya da onun iÖin 'kaÖık!' diye dÅşÅndÅ, sonra elinde<br />

olmadan geri Öekilerek,korku iÖinde:<br />

"Nereye gideceğiz?" diye sordu.<br />

"Ne bileyim, nereye gideceğiz. Benim bildiğim tek şey, aynı yolun yolcusu olduğumuz, hepsi<br />

bu! Hedeflerimiz aynı!"


Sonya hiÖbir şey anlamadan bakıyordu ona. Anlayabildiği tek şey, bu adamın Öok, ama Öok<br />

mutsuz olduğuydu.<br />

"Sen kime ne anlatırsan anlat, kimse bir şey anlamaz", diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini Raskolnikov.<br />

"Ama ben seni anladım. Sen bana gereklisin. Buraya, sana gelmemin nedeni de bu."<br />

"Anlamıyorum..." diye fısıldadı Sonya. "Sonra anlarsın. Sen de aynı şeyi yapmadın mı? Sen<br />

de toplum kurallarını Öiğnedin... Öiğneyebildin. Kendi kendini ÇldÅrdÅn, kendi hayatını<br />

mah<strong>ve</strong>ttin (hepsi aynı şey!) Oysa ruh <strong>ve</strong> akıl gÅcÅnle yaşayabilecekken, Samanpazarı'nda<br />

tÅkenip gideceksin... Ama sen dayanamazsın, <strong>ve</strong> eğer tek başına kalırsan, bir gÅn sen. de<br />

benim gibi aklını kaÖırırsın. Zaten şu anda bile deli<br />

398<br />

gibisin. Üyleyse, birlikte gitmemiz gerek. Aynı yoldan. Hadi, gidelim!"<br />

Onun bu sÇzlerinden mÅthiş bir heyecana kapılan Sonya:<br />

"NiÖin? NiÖin sÇylÅyorsun bunları?" dedi.<br />

"NiÖin mi? Artık bÇyle kalamayacağın iÖin! Nedeni bu! àocuk Öığlıklarına, gÇzyaşlarına<br />

bakarak değil, 'ki bÇylesine Tanrı da izin <strong>ve</strong>rmez', ciddi, aklı başında dÅşÅnmen gerek. Yarın<br />

seni hastaneye kaldırırlarsa ne olur, sÇyler misin? Katerina İvanovna'nın aklı başında değil,<br />

Åstelik <strong>ve</strong>remli <strong>ve</strong> yakında da Çlecek. Peki, ya Öocuklar? PoleÖka da tÅkenip gitmeyecek mi?<br />

Annelerinin, dilenmeleri iÖin kÇşe başlarına yerleştiği Öocukları hiÖ gÇrmedin mi sen<br />

buralarda? Ben bu anaların nerelerde <strong>ve</strong> hangi koşullar altında yaşadıklarını biliyorum. Bu<br />

Öocuklar buralarda Öocuk olarak kalmazlar. Daha yedi yaşındayken ya fahişe, ya hırsız olurlar.<br />

Oysa Öocuklar İsa'nın birer suretidir: "İlähi saltanat onlarındır". İsa bize onları sevmemizi,<br />

saymamızı buyurdu, onlar geleceğin insanlığıdır..."<br />

Sonya ellerini oğuşturuyor, hıÖkırıklardan sarsıla sarsıla:<br />

"Ne yapmalı? Ne yapmalı peki?" diye tekrarlayıp duruyordu.<br />

"Ne mi yapmalı? Kesilmesi gereken her şeyi kesip atacaksın. Sonsuza dek. Hepsi bu. Tabii<br />

bÇylece acı Öekmeyi de peşinen kabul edeceksin. Ne? Anlamıyor musun? Sonra anlarsın...<br />

ÜzgÅrlÅk <strong>ve</strong> gÅÖ... Çzellikle de gÅÖ gerek insana! BÅtÅn titreyen yaratıkların, bÅtÅn<br />

karıncaların Åzerinde egemenlik kurmak gerek! İste amaÖ! Unutma bunu! Benden sana ÇğÅt<br />

olsun! Belki de bu seninle son gÇrÅşmemiz. Eğer yarın gelmezsen, o zaman her şeyi kendin<br />

Çğrenirsin. O zaman bu sÇzlerim aklına gelsin. Yıllar sonra bir gÅn, yaşam sana bu sÇzlerin ne<br />

demek olduğunu Çğretir belki. Eğer yarın gelirsen, sana Liza<strong>ve</strong>ta'yı kimin ÇldÅrdÅğÅnÅ<br />

sÇyleyeceğim. El<strong>ve</strong>da!"<br />

Sonya korkudan tirtir titriyordu. Dehşet iÖindeydi. BÅtÅn vÅcudu buz gibiydi. Delikanlıya<br />

yabanıl bakışlarla bakarak:<br />

"Kimin ÇldÅrdÅğÅnÅ gerÖekten biliyor musunuz?" dedi.<br />

"E<strong>ve</strong>t biliyorum, sana da sÇyleyeceğim. Ama sana, yalnız sana! Bunu sÇylemek iÖin seni<br />

seÖtim. Senden beni bağışlamanı<br />

399<br />

dilemek iÖin gelmeyeceğim, yalnızca gelip Liza<strong>ve</strong>ta'yı kimin ÇldÅrdÅğÅnÅ sÇyleyeceğim.<br />

Bunu sÇylemek iÖin seni ben tä ne zaman seÖtim... Daha baban bana senden sÇzettiği sıralar...<br />

<strong>ve</strong> daha Liza<strong>ve</strong>ta sağken. El<strong>ve</strong>da! Bana elini <strong>ve</strong>rme. Yarın!"<br />

Raskolnikov Öıktı. Sonya onun arkasından bir deliye bakar gibi baktı. Ama kendisinin de bir<br />

deliden farkı yoktu <strong>ve</strong> bunu hissediyordu. Başı dÇnÅyordu. Tanrım! Liza<strong>ve</strong>ta'yı kimin<br />

ÇldÅrdÅğÅnÅ nasıl bilebilir? BÅtÅn bu sÇzlerine demekti? KorkunÖ bir şey bu!' BÅtÅn bunları<br />

bÇylece dÅşÅnmesine karşın, asıl o dÅşÅnce Sonya'nın aklına hiÖ mi hiÖ gelmiyordu. 'Herhalde<br />

Öok mutsuz!... annesini, <strong>ve</strong> kız kardeşini terketmis. NiÖin? Ne oldu? Ve kendisinin niyeti ne?<br />

SÇylediği bÅtÅn bu sÇzler ne anlama geliyor? Onun ayağını ÇpmÅş <strong>ve</strong>... demişti ki (e<strong>ve</strong>t, bunu<br />

aÖıkÖa sÇylemişti), artık sensiz yaşayamam demişti... Ah, Tanrım!'<br />

Sonya sıtmalı gibi titreyerek <strong>ve</strong> sayıklayarak geÖirdi geceyi. Bazen yerinden fırlıyor, ağlıyor,<br />

ellerini oğuşturuyor, bazan yine Öırpınmak bir uykuya dalıyor, dÅşÅnde PoleÖka'yı, Katerina


İvanovna'yı, Liza<strong>ve</strong>ta'yı, İncil okuma sahnesini <strong>ve</strong> onu... bembeyaz yÅzÅ, alev alev yanan<br />

gÇzleriyle onu gÇrÅyordu... Ayaklarına, kapanmış, ÇpÅyor, ağlıyordu... Ah, Tanrım!<br />

Sonya'nın odasını Gertrude Karlovna Resslich'in dairesinden ayıran sağdaki kapının ardında,<br />

yine bayan Resslich'in dairesine ait olan <strong>ve</strong> ne zamandır kiralık olarak boş duran bir oda vardı.<br />

Odanın kiralık olduğunu bildirmek iÖin, evin ana kapısına <strong>ve</strong> odanın kanala bakan<br />

pencerelerine ilanlar asılmıştı. Sonya eski-denberi bu odayı boş saymaya alışmıştı. Oysa<br />

bÅtÅn bu sÅre iÖinde boş odanın kapısında duran bay Svidrigaylov, kulağını kapıya<br />

yapıştırarak onları dinlemişti. Raskolnikov Öıktıktan sonra, bir sÅre durup dÅşÅnmÅş, sonra<br />

ayaklarım ucuna basarak, bu boş odaya bitişik olan kendi odasına geÖerek, bir sandalye almış<br />

<strong>ve</strong> bunu yavaşÖa Sonya'nın odasına acılan kapının arkasına koymuştu. İÖeriki odada geÖen<br />

deminki konuşma ona Öok ilginÖ, Öok Çnemli gÇrÅnmÅş <strong>ve</strong> Öok hoşuna gitmişti. O kadar<br />

hoşuna gitmişti ki, bir başka gÅn, Çrneğin yarın, yine bÇyle bir saat ayakta durmak gibi bir<br />

zahmete katlanmamak, şÇyle rahatÖa oturup keyifle dinlenmek iÖin bir sandalye getirmişti.<br />

400<br />

Ertesi sabah saat tam onbirde sorgu yargıÖlığına başvurarak, gelişini Porfiriy PetroviÖ'e haber<br />

<strong>ve</strong>rmelerini rica ettiği zaman, Raskolnikov uzunca bir sÅre kabul edilmeyişine oldukÖa şaştı:<br />

kendisini Öağırmalarına dek aradan en aşağı on dakika geÖmişti. Oysa, kendi tahminine gÇre,<br />

daha o, oraya varır varmaz hemen Åzerine atılmaları gerekiyordu. Ama işte, bekleme<br />

salonunda oturuyor, yanından, kendisiyle hiÖ ilgilenmedikleri anlaşılan bir sÅrÅ insan gelip<br />

geÖiyordu. Bitişik odada bir kaÖ yazıcı birtakım käğıtlarla uğraşıyor, yazı yazıyordu; bunların<br />

hiÖbirinin kafasında Raskolnikov diye bir kavramın olmadığı aÖıkÖa anlaşılıyordu. Tedirgin,<br />

kuşkulu bakışlarla Öevresine bakınmaya başladı: bir yerlere sıvışmaması iÖin onu<br />

gÇzetlemekle gÇrevlendirilmiş bir Öift gizlenmiş gÇz, onu kollayan birileri olup olmadığını<br />

anlamaya Öalışıyordu. Ama bÇyle birileri yoktu ortalıkta. İşleriyle uğraşan yazıcılardan <strong>ve</strong><br />

birtakım adamlardan başka kimseler yoktu <strong>ve</strong> hiÖ kimse onunla ilgili değildi; istediği yere<br />

Öekip gidebilirdi şu anda. DÅnkÅ adama ilişkin dÅşÅncesi gitgide pekişmeye başladı: şu yerin<br />

altından Öıkmışa benzeyen gizemli adam, şu hayalet, gerÖekten de her şeyi bilmiş, gÇrmÅş<br />

olsaydı, acaba kendisine şimdi bÇyle rahat rahat bekleme olanağını <strong>ve</strong>rirler miydi? O bunu<br />

kendiliğinden dÅşÅnÅp de teşrif edinceye kadar, bÇyle onbirlere kadar beklerler miydi.?<br />

Demek oluyor ki, ya adam daha gelip bildiklerini sÇylememişti, ya da... ya da o da bir şey<br />

bilmiyordu, hiÖbir şey gÇrmemişti (zaten nasıl gÇrebilirdi ki?). Üyleyse, dÅn olup biten her<br />

şey, yine kuşkulu, hasta hayal-gÅcÅnÅn yarattığı <strong>ve</strong> bÅyÅttÅğÅ birtakım hayellerdi. Bu tahmin,<br />

kafasında hatta dÅn, en dayanılmaz heyecanlar, umutsuzluklar iÖinde kıvrandığı bir sırada<br />

yeretmeye başlamıştı. BÅtÅn bunları yeniden dÅşÅnÅp, yeni bir savaşa hazırlandığı şu anda,<br />

birden titrediğini duydu. Porfiriy PetroviÖ'in, nefret ettiği adamın, karşısına Öıkmaktan<br />

korktuğu iÖin titrediğini dÅşÅnÅnce, iÖinde mÅthiş bir Çfke dalgası kabardı. Bu adamı yeniden<br />

gÇrmek, onun iÖin korkunÖ olan şeylerin en korkuncuydu: Çylesine sınırsız bir biÖimde nefret<br />

ediyordu ki ondan, ona karsı nefreti Çyle-<br />

401<br />

sine sonsuzdu ki, nefretinin kendisini ele <strong>ve</strong>receğinden korkuyordu. Ve nefreti Çylesine<br />

gÅÖlÅydÅ ki, bir anda titremesine son <strong>ve</strong>rdi; iÖeri soğuk, kÅstah bir tavırla girmeye<br />

hazırlandı/olabildiğince susup onu dinlemek, Öevresini incelemek iÖin kendine sÇz <strong>ve</strong>rdi; hiÖ<br />

değilse bu kez şu aşırı sinirliliğini yenmeliydi; ne olursa olsun başarmalıydı bunu. Tam bu<br />

sırada kendisini Porfiriy PetroviÖ'in beklediğini sÇylediler.<br />

Porfiriy PetroviÖ odasında yalnızdı. Ne bÅyÅk, ne kÅÖÅk bir odaydı bu. Odada eşya olarak:<br />

muşamba kaplı bir kanepe, onun ÇnÅnde bÅyÅkÖe bir yazı masası, kÇşede bir Öalışma masası,<br />

dolap <strong>ve</strong> bir kaÖ sandalye vardı. Hepsi cilalı, sarı ağaÖtan, devlet malı eşyalardı. Dip duvarda,<br />

daha doğrusu arkadaki bÇlmenin Åzerinde bir kapı daha vardı. Herhalde, bÇlmenin Çtesinde<br />

başka odalar bulunuyordu. Raskolnikov iÖeri girer girmez Porfiriy PetroviÖ onun girdiği<br />

kapıyı kapattı <strong>ve</strong> bÇylece iÖerde ikisi, baş-başa kaldılar. GÇrÅnÅşe bakılırsa Porfiriy konuğunu


Öok neşeli aydınlık bir yÅzle karşılamıştı, ancak bir kaÖ dakika sonra Raskolnikov bazı<br />

belirtilerden onun epey telaşlı olduğunu farketti. Sanki birden kafasını karıştırmışlar ya da<br />

yapmakta olduğu gizli bir iş yarım kalmıştı.<br />

"Oo, muhterem! Bizim buralara da uğrar mıydınız..." diye başladı Porfiriy PetroviÖ; iki eline<br />

birden Raskolnikov'a doğru uzatmıştı. "Otur hele babam! Buyrun, şÇyle geÖin! Belki de bÇyle<br />

tout court* émuhteremè <strong>ve</strong> ébabamè diye seslenilmesinden hoşlanmamışsınızdır? LÅtfen<br />

bunu senli benlilik olarak almayın... Şuraya, şu kanepeye buyrun!"<br />

Raskolnikov gÇzlerini ondan ayırmadan gÇsterdiği yere oturdu.<br />

"Bizim buralar", senli benliliğinden ÇtÅrÅ ÇzÅr dilemeler, sÇylediği şu Fransızca "tout court"<br />

vb. vb... bÅtÅn bunlar ilginÖ belitilerdi. "İki elini birden uzattığı halde,tam zamanında geri<br />

Öekip, bir elini bile <strong>ve</strong>rmedi" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov <strong>ve</strong> kuşku <strong>ve</strong>rici buldu bunu. İkisi de<br />

birbirini izliyor, ama bakışları karşılaşır karşılaşmaz, şimşek hızıyla gÇzlerini başka yana<br />

Öeviriyorlardı.<br />

* Tout Court: (Aslında da Fransızca) - Kısaca (Öev.)<br />

"Size... şu kağıdı getirdim... Hani, saat konusunda... işte.. Doğru mu yazmışım, yoksa yeniden<br />

yazmam gerekecek mi?"<br />

"Ne? Kağıt mı? Ha, e<strong>ve</strong>t... E<strong>ve</strong>t, doğru yazmışsınız... "Porfiriy PetroviÖ sanki hemen bir yere<br />

gidiyormuş gibi aceleyle sÇylediği bu sÇzlerden sonra ancak kağıdı alıp okudu, sonra yine<br />

telaşla: "E<strong>ve</strong>t, doğru yazmışsınız... Bu kadar,başka bir şeye gerek yok" dedi <strong>ve</strong> kağıdı masaya<br />

bıraktı. Bir dakika sonra, başka bir konudan sÇz ederlerken käğıdı koyduğu yerden aldı,<br />

katlayıp kendi Öalışma masasının Åzerine bıraktı.<br />

"Sanırım dÅn beni resmen sorguya Öekmek istediğinizi sÇylemiştiniz...şu ... ÇldÅrÅlen kadınla<br />

ilişkili olarak?" diye başladı Raskolnikov, sonra şimşek hızıyla: 'İyi ama sanırım'ı ekledim<br />

diye niÖin bu kadar tedirgin oluyorum?' diye dÅşÅndÅ.<br />

Yalnızca Porfiriy'le karşılaşmış olmanın, yalnızca bir Öift sÇzÅn, iki bakışın kuşkularını<br />

bÇylesine bÅyÅtmesini, onu bÇylesine işkillendirmesini Öok tehlikeli buldu: sinirleri<br />

bozulacak, heyecanı artacaktı. 'Felaket! Felaket! Yine ağzımdan bir şeyler kaÖıracağım!'<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t! HiÖ merak etmeyin! Zamanımız var, zamanımız var!" diye mırıldındı<br />

Porfiriy PetroviÖ. Odanın iÖinde, yazı masasının ÇnÅnde bir aşağı bir yukarı amaÖsızca<br />

dolaşıyor, bazen pencereye, bazen Öalışma masasına, oradan yine yazı masasına doğru<br />

koşturuyor, bazen gÇzlerini Raskolnikov'un kuşkulu bakışlarından kaÖırıyor, bazen birdenbire<br />

durarak delikanlının gÇzlerinin ta iÖine bakıyordu. Lastik bir top gibi dÇrt bir yana<br />

yuvarlanan, duvarlara, kÇselere Öarparak hemen geri dÇnen bu kÅÖÅcÅk, toparlacık adamın<br />

pek tuhaf bir gÇrÅnÅşÅ vardı.<br />

Konuğuna sigara sunarken:<br />

"Zamanımız var, zamanımız var... Sigara iÖermişiniz?" diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Sigaranız var<br />

mı? Buyurun, burdan yakın... Biliyor musuzunuz, sizi burada kabul ediyorum, ama benim<br />

aslında, şurada, şu bÇlmenin arkasında... Devletin bana erdiği beylik oda... Burada geÖici<br />

olarak bulunuyorum... Biraz onarım yapmak gerekti benim odamda. Şu sıralar bitmek Åzere...<br />

beylik oda gÅzel bir şey, Çyle değil mi? Siz ne dersiniz?"<br />

402<br />

403<br />

Raskolnikov alaycı bir bakışla:<br />

"Ya, gÅzel bir şey", dedi.<br />

Porfiriy PetroviÖ bambaşka birtakım dÅşÅncelere dalmış gi-.bi:<br />

"GÅzel bir şey, gÅzel bir şey..." diye bir kaÖ kez tekrarladı. Sonra birden Raskolnikov'a iyice<br />

yaklaşıp gÇzlerini gÇzlerine dikerek;" E<strong>ve</strong>t, Öok gÅzel bir şey!..." diye bağırdı. Beylik odanın<br />

gÅzel bir şey olduğu gibi aptalca bir sÇzÅ tekrarlayıp durması, şu anda konuğuna dikilen<br />

gÇzlerindeki ciddi, anlamlı, gizemli bakışlarla son derece Öelişiyordu.


Onun bu durumu Raskolnikov'un Öfkesini bÉsbÉtÉn taşırdı; alay etmekten <strong>ve</strong> tedbirsizce<br />

meydan okumaktan kendini alamayarak:<br />

"Sanırım, bÉtÉn sorgu yargıÑlarınca uygulanan bir yÖntem bu", dedi. Porfiri'nin yÉzÉne<br />

kÉstahÑa bakıyor <strong>ve</strong> kÉstahlığından sanki keyifleniyordu. "Bu yÖnteme gÖre sorgu yargıÑları<br />

sÖze epey dolambaÑlı yollardan, anlamsız gÖrÉnen birtakım konulardan ya da ciddi olmakla<br />

birlikte asıl konuyla ilgisi bulunmayan başka birtakım konulardan sÖz ederek girerler.<br />

AmaÑları, deyim yerindeyse, sorguya Ñekilen kişiyi yÉreklendirmek, ya da daha doğrusu onun<br />

dikkatini dağıtmak, sonra birdenbire en amansız, en tehlikeli sorularla onu serseme<br />

Ñevirmektir, Öyle değil mi? Sizin meslekte kutsal bir seymisÑesine bağnazlıkla uygulanan bir<br />

yÖntem bu yanılmıyorsam?"<br />

" Daha neler!... Yoksa sizi şu beylik oda sÖzlerimle... şey mi yapacağımı sandınız?"<br />

Porfiriy PetroviÑ bunları sÖyledikten sonra gÖzlerini kırpıştırdı, yÉzÉnde neşeli, kurnaz bir ışık<br />

dolaştı, alnındaki incecik Ñizgiler kayboldu, gÖzleri sÉzÉldÉ, yÉzÉnÉn Ñizgileri uzadı <strong>ve</strong> birden<br />

Raskolnikov'un gÖzlerinin iÑine bakarak sarsıla sarsıla gÉlmeye başladı. Aralıksız, sinirli bir<br />

gÉlÉştÉ bu. Ras-kolnikov da gÉlÉmsemek iÑin kendini zorladı. Porfiriy PetroviÑ onun da gÉler<br />

gibi olduğunu gÖrÉnce, Öyle gÉlmeye başladı ki, nerdeyse katılacaktı, yÉzÉ kıpkırmızı kesildi.<br />

Raskolnikov'un duyduğu tiksinti bir anda her tÉrlÉ Ñabasını geride bıraktı; gÉlmesi bir anda<br />

silindi, kaslarını Ñattı <strong>ve</strong> Porfiriy PetroviÑ'in dinmek bilme-<br />

404<br />

yen <strong>ve</strong> kasıtlıymış hissi <strong>ve</strong>ren uzun kahkahaları boyunca gÖzlerini bir an bile ayırmaksızın<br />

Öfke dolu bakışlarını onun Ézerine dikti. İki taraf da ihtiyatsızlık etmişti. Porfiriy PetroviÑ<br />

konu-ğuyla alay etmiş, o bunu nefretle karşılamıştı. àte yandan yine Porfiriy PetroviÑ<br />

konuğunun nefretine hiÑ aldırış etmemişti. Raskolnikov iÑin Önemli bir noktaydı bu: Porfiriy<br />

PetroviÑ'in, kendisinin deminki sÖzlerine de hiÑ aldırış etmediğini anlıyordu. Tuzağa<br />

dÉşmÉştÉ işte, Porfiriy'nin bu davranışının onca bilinmeyen bir amacı vardı; belki de bir<br />

şeyler hazırlamıştı <strong>ve</strong> şimdi, hemen şu anda her şey aÑığa Ñıkabilir, her şey altÉst olabilirdi.<br />

Hemen konuya girdi. Ayağa kalkıp şapkasını alarak, kararlı, ama oldukÑa sinirli bir tavırla:<br />

"Porfiriy PetroviÑ", dedi, "dÉn beni sorguya Ñekmek istediğinizi sÖyleyerek buraya gelmemi<br />

istemiştiniz (sorguya Ñekmek sÖzlerini Özellikle vurgulamıştı). İste geldim, soracak bir şeyiniz<br />

varsa, buyrun sorun, yoksa, bırakın gideyim. Zamanım yok, bir sÉrÉ işim var. Şu, arabanın<br />

altında kalarak ezilen, zavallı memurun cenazesinde bulunmak zorundayım... ki kendisini siz<br />

de biliyorsunuz." Raskolnikov sÖzlerine eklediği son cÉmleden do-Jafi sinirlendi, daha da<br />

Öfkelenerek, sÉrdÉrdÉ sÖzlerini: "Ve bÉtÉn bunlardan bıktım artık, duyuyor musunuz, Ñoktan<br />

bıktım! Biraz da bu yÉzden hasta oldum..." Kısacası, hastalıkla ilgili sÖzlerinin daha da yersiz<br />

kaÑtığını dÉşÉnerek bÉsbÉtÉn bağırmaya başladı;" ya sorguya Ñekin beni, ya da bırakın<br />

gideyim.,. Sorguya Ñekecekseniz, bu ancak usulÉnce olabilir, başka tÉrlÉsÉne izin <strong>ve</strong>rmem!<br />

BÖylece, birlikte yapacağımız bir şey bulunmadığına gÖre, şimdilik hoşÑakalın!"<br />

"Aman Tanrım! Neler sÖylÉyorsunuz! Ne diye sorguya Ñekeyim sizi..?" Porfiriy PetroviÑ bir<br />

anda tavrını değiştirmiş, gÉlmesini kesmişti; gıdaklar gibi konuşuyordu: "Rica ederim,<br />

telaşlanacak bir şey yok..." Yeniden odanın iÑinde volta atmaya başlamıştı, arada bir<br />

Raskolnikov'un yanma gelerek onu yerine oturtmaya Ñalışıyordu. "Zamanımız var, zamanımız<br />

var...' Hem bÉtÉn bunlar Önemsiz şeyler! Tam tersine, sonunda buraya gelişinize nasıl<br />

sevindim, bilemezsiniz! Sizi bir konuk olarak kabul<br />

407<br />

ediyorum. Şu lanet gÉlÉşÉme gelince, rica ederim beni bağışlayın Rodion RomanoviÑ. Rodion<br />

RomanoviÑ? Doğru sÖylÉyorum değil mi adınızı? Sinirli bir adamım ben. Zekice<br />

nÉktelerinizle beni gÉldÉrdÉnÉz! Bazen bir lastik top gibi hoplaya hoplaya, yarım saat kadar<br />

gÉldÉğÉm olur. Hastalıktır bende gÉlmek. VÉcut yapımı dÉşÉnerek, bu yÉzden bir gÉn inme<br />

ineceğinden bile korkuyorum. Otursanıza, ne oluyorsunuz bÖyle! LÉtfen oturun, iki gÖzÉm,<br />

yoksa bana darıldığınızı dÉşÉneceğim..."


Raskolnikov kaşlarını daha da Öatmış, Çfkeyle susuyor, dinliyor <strong>ve</strong> onu izliyordu. Sonunda,<br />

kasketini bırakmadan oturdu. Porfiriy PetroviÖ yine odanın iÖinde koşturarak <strong>ve</strong> başlangıÖta<br />

olduğu gibi konuğuyla gÇzgÇze gelmemeye Öalışarak:<br />

"Size, huyumu anlamanız iÖin kendimle ilgili bir iki şey sÇy-liyeceğim, Rodion Romanovic",<br />

dedi. "Biliyorsunuz, ben bekärım. àevrem yoktur, kimse beni tanımaz. âstelik işi bitmiş,<br />

tohuma kaÖmış bir adamım... <strong>ve</strong>... <strong>ve</strong> bilmem dikkatinizi Öekti mi Rodion RomanoviÖ, bizde,<br />

yani Rusya'da, Çzellikle de bizim şu Petersburg'ta, yeni tanışmış ama birbirlerine saygı duyan<br />

Çrneğin bizim gibi iki aklı başında adam, bir araya geldikleri zaman konuşacak bir şey<br />

bulamazlar <strong>ve</strong> koca bir yarım saat birbirlerinden sıkılarak buz gibi Çylece dururlar. Oysa<br />

herkesin, Çrneğin kadınların, konuşacak konuları vardır... Yine, Çrneğin sosyeteden insanlar<br />

her zaman konuşacak bir şeyler bulurlar, bizim gibi orta hallilere, yani dÅşÅnen, aydın kişilere<br />

gelince, nedense hep utanırız, bir tÅrlÅ konuşamayız, oysa c'est de.rigneur* Peki bu niÖin<br />

bÇyle? Ortak ilgi alanlarımız mı yok, yoksa birbirimizi al-datamayacak kadar dÅrÅst mÅyÅz?<br />

Bilmiyorum. Siz ne dersiniz? Kasketinizi bıraksanıza, hemen kalkıp gidecek gibi bir haliniz<br />

var... Bakarken bile rahatsız oluyor insan... Oysa ben sizinle olmaktan Öok sevinÖliyim."<br />

Raskolnikov şapkasını masanın Åzerine koydu. Yine Çyle kasları Öatık, suskun, ciddi, Porfiriy<br />

PetroviÖ'in ge<strong>ve</strong>zeliklerini dinliyordu. 'Amacı ne bu adamın? Yoksa dikkatimi<br />

ge<strong>ve</strong>zeliklerinin Åzerine mi Öekmek istiyor?'<br />

Porfiriy PetroviÖ ara <strong>ve</strong>rmeden sÅrdÅrÅyordu sÇzlerini:<br />

(Aslında da Fransızca)."Bu bir zorunluluktur" anlamında (àev.)<br />

408<br />

"Size kah<strong>ve</strong> sunamayacağım, ÖÅnkÅ yeri değil! Ama insan hoşÖa zaman geÖirmek iÖin bir<br />

dostuna bir beş dakikasını da <strong>ve</strong>remezse olur mu? Ama memurluk bÇyledir iste, bilirsiniz...<br />

Sonra, bu ileri geri dolaşmalarım da kızdırmasın lÅtfen sizi... Beni bağışlayın azizim, sizi<br />

gÅcendirmekten korkuyorum, ama bu dolaşmalar benim iÖin bir zorunluluk... SÅrekli<br />

oturduğum iÖin, beş dakikalık bÇyle bir gezinti bana bÅyÅk zevk <strong>ve</strong>riyor... Hemoroidim var<br />

da... Jimnastikle geÖirmek istiyorum hep... Anlattıklarına gÇre devlet mÅşavirleri, eylemli<br />

devlet mÅşavirleri <strong>ve</strong> hatta gizli mÅşavirler bÅyÅk bir keyifle ip atlıyorlarmıs dairelerinde...<br />

YÅzyılımızda bu bile nasıl bir bilim halini almış, gÇrÅyor musunuz..! Bu işler bÇyledir iste...<br />

Buradaki zorunluluklarımıza, bÅtÅn, o sorgulara <strong>ve</strong> Çteki formalitelere gelince... Demin siz de<br />

bÇyle bir sorgu sÇzÅ etmiştiniz... Bilir misiniz, azizim Rodion Romanovic, bu sorgular,<br />

sorguya Öekilenden Öok, sorguya Öekenin aklını karıştırır..? Demin siz de son derece yerinde<br />

olarak <strong>ve</strong> zekice bu konuya işaret buyurmuştunuz (Raskolnikov bu konuda hiÖ de bir şey<br />

sÇylememişti). E<strong>ve</strong>t, aklınız karışır! İnanın aklınız karma karışık olur! Trampet sesi gibi<br />

sanki, hep aynı şey, hep aynı şey! Bakalım, simdi reform yapıyoruz... HiÖ değilse adlarımız<br />

değişecek... Hah-hah-haL Bizim kullandığımız yÇntemlere gelince... sizin o Öok zekice<br />

deyiminizi kullanıyorum doğrusu bu konuda size katılırım... Ama, sorarım size, mujikler de<br />

iÖinde olmak Åzere, hangi sanık bilmez bu yÇntemi? Yani, sÇze yine sizin deyiminizle:<br />

dolambaÖlı yollardan girildiğini, 'sonra birden en amansız, en tehlikeli sorularla kendisinin<br />

serseme Öevrileceğini hangi sanık bilmez? Hah-hah-ha! Yine sizin deyiminizi kullandım!<br />

Hah-hah-ha! Buradaki resmi odamdan sÇz edişimin gerÖekten sizi şaşırtmak iÖin mi olduğunu<br />

sandınız? Hah-ha! àok sakacısınız. HiÖ Çyle şey yaparmı-yım! Laf lafı aÖıyor, dÅşÅnce<br />

dÅşÅnceyi kovalıyor, bir de aklıma geldi, demin usulden sÇz etmiştiniz siz, hani, usulÅne<br />

uygun sorgulamadan... Nedir ki usul dediğiniz! Pek Öok durum iÖin usul saÖmalıktan başka bir<br />

şey değildir. İnsan bazen usul dışı, dostÖa konuşur <strong>ve</strong> bu Öok daha yararlı olur. Bu bÇyle diye<br />

usul kaybolmaz, hiÖ merak etmeyin. Hem isin ÇzÅne bakacak olur-<br />

409<br />

sak, nedir ki şu usul dediğimiz şey? Bir sorgu yargıcının eli kolu usulle bağlanmamalıdır.<br />

Sorgu yargıcının yaptığı iş bir tÅr sanattır, ÇzgÅr bir sanat, ya da bunun gibi bir şey... Hahhah-ha!...<br />

" .


Porfiriy PetroviÖ bir an soluk almak iÖin durdu. Üylesine aralıksız konuşuyordu ki, bazen<br />

anlamsız birtakım şeyler, bazen gizemli bir kaÖ cÅmle sÇylÅyor, durmadan konuşuyordu.<br />

Odadaki dolaşmaları nerdeyse koşturmaya dÇnÅşmÅştÅ; tombul, yağlı bacakları hızla hareket<br />

ediyordu, gÇzleri hep yerdeydi; sağ kolunu arkasına atmış, sol koluyla aralıksız birtakım<br />

hareketler yapıyordu; kolunun hareketleriyle sÇzleri arasında şaşırtıcı bir uyumsuzluk vardı.<br />

Raskolnikov birden, odada dolaşırken iki kez kapının orda duraklar gibi olduğunu <strong>ve</strong> iÖeriye<br />

kulak kabarttığını farketti... 'Yoksa beklediği bir şey mi var?'<br />

"Siz gerÖekten de haklısınız..." yeniden sÇze başlamıştı. Porfiriy PetroviÖ, neşeli, saf, temiz<br />

bakışlarla bakıyordu Raskolni-kov'a (Raskolnikov bir an bu bakışlardan dehşetli irkildi, ama<br />

hemen kendini toparladı). "E<strong>ve</strong>t, şu bizim hukuk usulleriyle alay etmekte Öok haklısınız, hahhah-ha!<br />

Psikolojik derinlikleri bÅyÅk usullerimiz! Hepsi değil ama bazıları gerÖekten Öok<br />

gÅlÅnÖtÅr, dahası tam bir katılıkla izlendikleri zaman bÅsbÅtÅn, yararsızdırlar. E<strong>ve</strong>t... yine<br />

usulden sÇz edeceğim diyelim, bana <strong>ve</strong>rilmiş bir iş var <strong>ve</strong> ben filan ya da falan adamın suÖlu<br />

olduğunu biliyorum, ya da daha doğrusu suÖlu olduğundan kuşkulanıyorum... Siz hukuk<br />

Çğrenimi yapıyorsunuz değil mi Rodion RomanoviÖ?"<br />

"Yapıyordum..."<br />

"Üyleyse size ilerde işinize yarayabilecek bir Çrnek <strong>ve</strong>reyim... Sakın size ders <strong>ve</strong>rmek<br />

cesaretinde bulunduğumu dÅşÅnmeyin: suÖlar Åzerine makaleler yayımlamış biri iÖin bÇyle<br />

bir şeye cesaret edemem! Size gerÖek bir olaydan Çrnek <strong>ve</strong>rme cesaretinde bulunacağım.<br />

Diyelim falanca ya da filanca kişi bana gÇre katildir. Elimde kanıtlar bile olsa bu adamı<br />

zamanından Ünce rahatsız etmenin bir anlamı var mı? Üte yandan bir başkasını hemen<br />

yakalatmak zorundayımdır... Ama falanca kişi bambaşka bir yaratılıştadır, Çyleyse ben de<br />

bırakırım, elini kolunu sallaya sallaya<br />

dolaşsın kentte... Hah-hah-hä! Hayır, gÇrÅyorum ki tam anlamadınız beni; Çyleyse size<br />

biraz daha aÖayım konuyu: eğer ben bu adamı zamanından Çnce yakalar <strong>ve</strong> iÖeri atarsam,<br />

bununla ona manevi bir destek sağlamış olurum, hah-hah-ha! Bakın, gÅlÅyorsunuz! (Oysa<br />

Raskolnikov gÅlmediği gibi, dudaklarını sıkmış, alev alev yanan gÇzlerim Porfiriy PetroviÖ'e<br />

dikmişti). Ama bir başkasına, başka tÅrlÅ yaklaşırım, ÖÅnkÅ insanlar binbir tÅrlÅdÅr <strong>ve</strong> herbiri<br />

iÖin Çzel bir uygulama geliştirmek gerekir. Simdi siz bana, peki delilleriniz? diyeceksiniz.<br />

E<strong>ve</strong>t, varsayalım ki, elimizde delil de var. Ama, azizim, delil denilen şey, Öoğunlukla Öift<br />

ağızlı usturaya benzer.' Bense yalnızca bir sorgu yargıcıyım, yani zayıf bir insanım:<br />

soruşturmanın sonucunu matematik bir kesinlikle gÇrmek isterim. Bulacağım deliller, iki kere<br />

iki dÇrt eder gibi, kesin olmalı! ApaÖık <strong>ve</strong> tartışılmaz şeyler olmalı! Diyelim ki onu<br />

zamanından Çnce yakalayıp iÖeri attım -katilin o olduğuna kesinlikle inanıyor olmama karşın,bÇyle<br />

bir davranışla, onun kendi kendini ele <strong>ve</strong>rmesini Çnlemiş olmaz mıyım? Neden mi?<br />

àÅnkÅ yakalayıp iÖeri atmakla onu belirli bir durum iÖine sokmuş olurum, yani ona manevi<br />

bir belirlilik sağlamış olurum. BÇylece rahatlar <strong>ve</strong> benden uzaklaşarak kendi kabuğuna Öekilir.<br />

Sonunda da bir tutuklu olduğunu anlar. Anlattıklarına gÇre, Sivastopol'da, Alman<br />

Öatışmalarından hemen sonra, bazı akıllı kişiler, dÅşmanın aÖıktan saldırıya geÖeceğinden <strong>ve</strong><br />

kentin Öabucak dÅşeceğinden korkuyorlarmış.* Oysa dÅşmanın usulÅne uygun bir kuşatma<br />

yolunu seÖtiğini <strong>ve</strong> ilk sıra kuşatma hendeklerini kazmaya başladığını gÇrÅnce sevinmişler;<br />

kentin usulÅnce bir kuşatmayla alınması demek, bu işin bir iki ay daha uzaması demekmiş<br />

ÖÅnkÅ. Yine gÅlÅyorsunuz, yine inanmıyorsunuz bana! Aslında, siz de haklısınız. E<strong>ve</strong>t e<strong>ve</strong>t,<br />

haklısınız! Bunlar Çzel birtakım olaylar. Size katılıyorum. Ama burada, aziz Rodion<br />

RomanoviÖ, canım kardeşim, bir noktayı gÇzden uzak tutmamak gerek, bÅtÅn yazıldığı<br />

biÖimde kendilerinden kaynaklandığı genel olaylar, zaten yoktur. àÅnkÅ her olay, hiÖ değilse<br />

her cinayet, işlenir işlenmez, tÅmÅyle Çzel<br />

1854-1855 Kırım Savaşı'ndart sÇz edilmektedir (àev.)<br />

411


ir olay halini alır. Hatta bazen, kendinden Öncekilere hiÑ benzemeyen, Ñok Özel olaylar halini<br />

alırlar. Bu arada Ñok komik olaylar da olur. Diyelim, ben adamı tutuklamıyor <strong>ve</strong> serbest<br />

bırakıyorum: kendisini hiÑ mi hiÑ rahatsız etmiyorum. Ama bir koşulla adanı gece gÉndÉz her<br />

saat, her dakika, kendisini izlediğimi, her şeyi bildiğimi bilecek, ya da bundan kuşkulanacak...<br />

BÖylesine bir kuşku <strong>ve</strong> korku altında yasamaya dayanamayacağına yemin ederim: ÖnÉnde<br />

sonunda kendiliğinden gelecek <strong>ve</strong> hatta bana iki kere iki dÖrt eder gibi matematik kesinlikte<br />

deliller sağlayacak birtakım davranışlarda bulunacaktır. Eh, gÉzel olan da bu değil mi? Kara<br />

cahil bir mujiğin de, Ñağdaş, aydın, hatta kimi alanlarda basarılar kazanmış bir .insanın da<br />

basına gelebilir bu. ÜÉnkÉ, bir tane kardeşim benim, insanların hangi alanlarda başarılı<br />

olduklarını bilmek Ñok Önemli bir şeydir. Hele sinirler? Siz sinirleri tÉmden unutmuşa<br />

benziyorsunuz? Bu sıralar sinirler pek zayıf, sinirler Ñok yıpranmış durumda!.. Hele Öfke?<br />

Nasıl Öfkelidir suÑlular biliyor musunuz? Bazen bÉtÉn bu işlerin kaynağı bunlardır! Benim<br />

adamım elini kolunu sallaya sallaya kentte dolaşıyorsa, ben bundan ne diye rahatsız olayım?<br />

Varsın dolaşsın! Ben nasıl olsa onun benim bir kurbancığım olduğunu, benden bir yere<br />

kaÑamayacağını biliyorum ya..! Nereye kaÑabilir ki zaten? Hah-hah-ha! Yurt dışına mı? Bir<br />

Polonyalı kaÑabilir, ama o asla! Kaldı ki, kendisini her an izliyorum, her tÉrlÉ Önlemi almış<br />

durumdayım... Rusya'nın iÑerlerine mi kaÑar diyorsunuz? Ama orada da mujiklerimiz var, şu<br />

gerÑek Ruslar! Hem gÉnÉmÉz aydını, Rusya iÑlerindeki mujikler gibi yabancılar arasında<br />

yasamaktansa, hapiste yatmayı yeğ tutar, hah~hah-ha! Neyse, bunların hepsi saÑma <strong>ve</strong><br />

konumuz dışında, kalan şeyler! Hem, kaÑmak ne demek? BiÑimsel bir şey değil midir<br />

kaÑmak? Önemli olan, onun yalnızca gidecek yeri olmadığı iÑin kaÑmayışı değil, psikolojik<br />

bakımdan kaÑamayacağıdır, hah-hah-ha! Ne gÉzel dile getirdim ama, Öyle değil mi! KaÑacak<br />

yeri olsa bile doğa yasası gereği benden kaÑamaz o! Yanan mumların Ñevresindeki<br />

pervaneleri gÖrmÉssÉnÉzdÉr..! İste o da, tıpkı pervaneler gibi Ñevremde dÖnÉp duracak,<br />

sonunda bir gÉn ÖzgÉrlÉk kendisi iÑin tatlı bir şey olmaktan Ñıkacak, şaşıracak,<br />

sersemleyecek, ağa<br />

412<br />

dÉşmÉş balık gibi ÖlÉmcÉl korkular duyacaktır. ästÉne ÉstlÉk: matematik kesinlikteki su iki<br />

kere ikilik delilleri de kendisi hazırlayacaktır bana... Yeter ki ona uzunca bir sÉre <strong>ve</strong>rmiş<br />

olayım... Dairelerini daralta daralta Ñevremde dÖnÉp duracak, sonunda da hop! ağzıma<br />

dÉşecek! Tabii ben de kendisini yutu<strong>ve</strong>receğim! Ah bu Öyle hoş bir şeydir ki, hah-hah-ha!<br />

İnanmıyor musunuz?"<br />

Raskolnikov karşılık <strong>ve</strong>rmedi. YÉzÉ bembeyazdı. Aynı gergin bakışlarla Porfiriy'e bakıyordu.<br />

"Ders, doğrusu harikaydı!" diye dÉşÉndÉ soğuk soğuk Ér-pererek. "Bu artık, dÉnkÉ gibi<br />

fareyle oynayan kedi de değil! Bana saÑma sapan bir gÉÑ gÖsterisinde bulunduğunu da<br />

sanmıyorum: bÖyle bir şey yapmayacak kadar zeki bir adam ÑÉnkÉ. Başka bir amacı var, ama<br />

ne? Yok, kardeş, bÉtÉn bunlar saÑma! Kurnazlık ediyor, beni korkutmak istiyorsun! Elinde bir<br />

tek delil yok! DÉn gÖrdÉğÉm adam da yok! Yalnızca beni şaşırtmak istiyorsun! Beni<br />

sinirlendirmek <strong>ve</strong> bundan yararlanmak iÑin yalan ÉstÉne yalan kıvırıyorsun! SÖkmez bunlar,<br />

'sÖkmez! E<strong>ve</strong>t, belki bir hazırlığın var, ama yalan sÖylÉyorsun, sÖkmez bana bunlar, hem<br />

hazırlığının ne olduğunu da gÖreceğiz...."<br />

KorkunÑ <strong>ve</strong> belirsiz bir felakete hazırlanarak bÉtÉn gÉcÉyle kendini toparladı. Bazen, birden<br />

Ézerine atılıp Porfiriy'i boğmak isteği duyuyordu. Buraya gelirken de bÖylesi duygulara<br />

kapıla-bileceğihi dÉşÉnmÉş <strong>ve</strong> korkmuştu. Dudaklarının kuruduğunu, yÉreğinin hızla<br />

Ñarptığını duydu. Ama susmak <strong>ve</strong> zamanı gelmeden konuşmamak kararındaydı. İÑinde<br />

bulunduğu durum karsısında izlenecek en iyi yolun bu olduğunu anlıyordu. ÜÉnkÉ bÖylece<br />

kendisi ağzından bir şey kaÑırmadığı gibi, sususuyla dÉşmanını sinirlendirecek, bÖylece de<br />

belki onun ağzından bir şeyler kaÑırmasını sağlayacaktı. HiÑ değilse o bÖyle olacağını<br />

umuyordu.


GittikÖe neşesi artan, sevincinden kesik kesik kahkahalar atan Porfiriy, odanın iÖinde yeniden<br />

Hırlamaya başlayarak.<br />

"Hayır" dedi, "gÇrÅyorum ki bana inanmıyor, saka yaptığımı sanıyorsunuz. Aslında<br />

haklısınız, Tanrı Çyle bir yÅz, Çyle bir vÅcut <strong>ve</strong>rmiş ki bana, başkalarında yalnızca gÅlÅnÖ<br />

birtakım<br />

413<br />

dÅşÅnceler uyandırıyorum. Buffon* gibi bir şeyim sizin anlıya-cağımz. Benim gibi yaşlı bir<br />

adamın kusuruna bakmayın, azizim Rodion RomanoviÖ, ama size bir kez daha tekrarlıyorum<br />

daha genÖsiniz, daha ilk genÖliğinizi yaşıyorsunuz, bu bakımdan da bÅtÅn genÖler gibi insan<br />

aklına her şeyden Öok değer <strong>ve</strong>riyorsunuz. Zekänın kıvrak inceliği, aklın soyut, yasamdan<br />

uzak <strong>ve</strong>rileri gÇzlerinizi kamaştırıyor! Askerlik konularından sÇz etmek ne derece yetkim<br />

iÖindedir bilmem ama, bu durum tıpkısı tıpkısına ' eski Avusturya Hofkricgsrath'ına<br />

benziyor: käğıt Åzerinde Na-polyon'u yenmiş, tutsak etmişlerdi; ama onlar Öalışma odalarında<br />

bu ince, birbirinden zekice hesaplarla uğraşırlarken, komutanları general Mack ordusuyla<br />

birlikte Napolyon'a teslim oluyordu, hah-hah-ha! GÇrÅyorum, gÇrÅyorum, azizim Rodion<br />

RomanoviÖ,' sivil bir adam olmama karşın, boyuna savaş tarihinden Çrnekler <strong>ve</strong>rmeme<br />

gÅlÅyorsunuz... Ne yaparsınız, bu da benim zayıflığım işte... Askerliği se<strong>ve</strong>rim: askeri<br />

bÅltenleri okumaya bayılırım... Mesleğimi Öok, ama Öok yanlış seÖmişim. Asker<br />

olmalıymısım ben. E<strong>ve</strong>t, belki bir Napolyon olamazdım, ama herhalde bir binbaşı olurdum,<br />

hah-hah-ha! Neyse, şimdi de size, aziz dostum, şu Çzel olaya ilişkin bÅtÅn gerÖeği<br />

ayrıntılarıyla aÖıklayayım: realite <strong>ve</strong> doğa, muhterem efendim benim, Öok Çnemli şeylerdir: o<br />

kadar ki, bazen en ince hesapları bile altÅst ederler! Siz bu ihtiyarın sÇzlerini kulak ardı<br />

etmeyin. Rodion RomanoviÖ (Ancak otuzbesinde bulunmasına rağmen Porfiriy PetroviÖ<br />

bunları sÇylerken sanki gerÖekten de yaşlanı<strong>ve</strong>rmişti: sesi bile değişmiş, kamburu Öıkmış, iki<br />

bÅklÅm olmuştu) Öok ciddi konuşuyorum... Sonra ben acık yÅrekli bir insanım... Ne dersiniz,<br />

sizce de Çyle miyim? Sanırını, aÖık yÅrekliyim: baksanıza, hiÖbir karşılık beklemeden size<br />

neler anlatıyorum... Hah-hah-ha! Neyse, devam edelim; bence zekä olağanÅstÅ bir şeydir;<br />

doğanın sÅsÅ, hayatın avuntusudur; bu arada, hep olduğu gibi, kendim hayallerine kaptırmış<br />

zavallı bir sorgu yargıcına, şaşırtıcı hÅnerleriyle iÖinden Öıkamayacağı birtakım<br />

hokkabazlıklar da yapabilir; ÖÅnkÅ ÇnÅnde sonunda sorgu yargıcı da bir insandır! Ama işte bu<br />

noktada doğa sorgu yargıcına el uzatı<strong>ve</strong>rir! Bu * (Aslında da Fransızca-Bouifon): Soytarı<br />

(àev.) 414<br />

arada (dÅn sizin Öok zekice <strong>ve</strong> kurnazca belirttiğiniz gibi), 'ÇnÅne Öıkan bÅtÅn engelleri<br />

aşmakta olan' kendi zekäsına vurgun genÖlik ise bunu aklına bile getirmez. Diyelim şu bizim<br />

Çzel olaydaki sanık, İncognito, yalan sÇylemektedir, hem de kusursuz, mÅkemmel bir yalan;<br />

kendisini zafer kazanmış saymakta, zekäsının mey<strong>ve</strong>lerini toplamaya hazırlanmaktadır, değil<br />

mi? Ne gezer! En olmayacak yerde, bu işin en skandal sayılacağı yerde pat diye dÅşer bayılır.<br />

E<strong>ve</strong>t, hastalıktan, sık sık gÇrÅldÅğÅ gibi odaların boğucu havasından olabilir bayılması, ama<br />

olsun, bu kurt dÅşer karşı tarafın iÖine! E<strong>ve</strong>t, benzersiz bir biÖimde yalan sÇyleyebilmektedir,<br />

ama doğasının kendisine neler edebileceğini hiÖ bilememiştir. İşin canalıcı noktası buradadır<br />

işte! Bir başka kez, zekäsının kıvraklığına kapılıp, kendisinden kuşkulanan adamla alay<br />

etmeye kalkışır... Oynadığı rol gereğiymiş gibi, bile bile yapıyormuş gibi, yÅzÅ sapsarı kesilir,<br />

ama bu kadarı biraz fazla doğal kaÖar, gerÖeğe fazla uygundur yÅzÅnÅn renginin gitmesi...<br />

Alın size mide bulandırıcı ikinci bir şey daha! E<strong>ve</strong>t, gerÖi bu birinci karşılaşmada onu<br />

aldatmıştır, ama bÅtÅn gece dÅşÅnÅr durur, acaba ufacık da olsa yanlış bir şey yaptım mı<br />

diye... Bu her adımda bÇyledir! Dahası da var: kendiliğinden Çne Öıkar, gerekli gereksiz, her<br />

şeye burnunu sokmaya başlar, susul-ması gereken yerlerde ge<strong>ve</strong>zelik eder, kinayeli kinayeli<br />

konuşur, hah-hah-ha! Gelir <strong>ve</strong> kendisinin neden tutuklanmadığını sorar, hah-hah-ha! Bu, en<br />

zeki insanların, psikologların, edebiyatÖıların başına da gelebilen bir durumdur! İnsanın<br />

doğası, insanın aynasıdır, hem de ne ayna! GeÖ karşısına, kendini hayran hayran seyret!


Rodion RomanoviÑ, ama siz niÑin bÖyle sapsarı kesildiniz? Yoksa odanın havası mi boğucu?<br />

Pencereyi aÑayım mı?" Raskolnikov birden bir kahkaha atarak: "O, rica ederim rahatsız<br />

olmayın", dedi, "rica ederim!" Porfiriy onun tam karşısında duruyor, bekliyordu; birden o da<br />

bir kahkaha attı, Raskolnikov kanepeden kalktı, tÉmÉyle sihirden olan kahkahasını birden<br />

kesti <strong>ve</strong> ayakta gÉÑlÉkle duruyor olmasına karşın, yÉksek sesle <strong>ve</strong> tane tane:<br />

"Porfiriy PetroviÑ!" dedi. "Kocakarıyla kız kardeşi Liza<strong>ve</strong>-ta'nın ÖlÉmlerinden aÑıkÑa beni<br />

suÑladığınızı gÖrÉyorum. Kendi<br />

415<br />

payıma, bÉtÉn bunlardan artık fazlasıyla bıktığımı aÑıklıyorum size. Hakkımda yasal bir<br />

kovuşturma yapma yetkisine sahipseniz, yapın; tutuklama hakkına sahipseniz, tutuklayın.<br />

Ama gÖzÉmÉn iÑine baka baka alay etmenize, bana acı Ñektirmenize izin <strong>ve</strong>remem."<br />

• .<br />

Birden dudakları titredi, gÖzleri delice bir ışıkla tutuştu, o ana kadar tuttuğu sesi Ñınlamaya<br />

başladı. Olanca gÉcÉyle masaya bir yumruk indirerek:<br />

"İzin <strong>ve</strong>remem!" diye bağırdı. "Anlıyor musunuz, Porfiriy PetroviÑ? İzin <strong>ve</strong>remem!"<br />

Porfiriy PetroviÑ bÉyÉk bir korku iÑinde:<br />

"Aman Tanrım, yine ne oluyor!" diye bağırdı. "Rodion Ro-manoviÑ, anam babam, neyiniz<br />

var, neyiniz var kardeşim?"<br />

"İzin <strong>ve</strong>remem!" diye bağırdı Raskolnikov bir daha,<br />

Porfiriy PetroviÑ yÉzÉnÉ Raskolnikov'un yÉzÉne yaklaştırarak, korku iÑinde:<br />

"Daha yavaş, iki gÖzÉm!" dedi. "Şimdi duyup gelecekler! O zaman onlara ne deriz,<br />

dÉşÉnsenize! "<br />

Raskolnikov bir makine gibi:<br />

"İzin <strong>ve</strong>remem! İzin <strong>ve</strong>remem!" diye tekrarladı, ama bu kez onun da sesi fısıltı halinde<br />

Ñıkmıştı.<br />

Porfiriy Ñabucak koşup pencereyi aÑtı.<br />

"Hele biraz temiz hava alın! Sonra bir yudum da su iÑmeniz gerek, yine bir nÖbet<br />

geÑiriyorsunuz!" Tam su sÖylemek iÑin kapıya atılmıştı ki, kÖşede su dolu bir sÉrahi gÖrdÉ.<br />

SÉrahiyi kapıp Raskolnikov'un yanına koştu.<br />

"İÑin, iki gÖzÉm", diye fısıldadı. "Belki iyi gelir..." Porfiriy'nin korkusu <strong>ve</strong> ilgisi o kadar<br />

doğaldı ki, Raskolnikov sustu <strong>ve</strong> dik dik ona bakmaya başladı. Suyu da iÑmemişti.<br />

"Rodion RomanoviÑ! İki gÖzÉm! BÖyle devam ederseniz, inanın bana, aklınızı oynatırsınız!<br />

İÑsenize... Bir yudumcuk hiÑ değilse!.."<br />

Bardağı zorla Raskolnikov'un eline tutuşturmaya Ñalıştı. Raskolnikov bir makine davranışıyla<br />

bardağı aldı, dudaklarına gÖtÉrdÉ, ama birden kendine geldi, bardağı tiksintiyle masanın<br />

Ézerine bıraktı.<br />

416<br />

Porfiriy PetroviÑ dostÑa bir ÉzÉntÉyle, ama hâlâ şaşkın:<br />

"Bir nÖbetÑik geÑirdiniz", dedi. Konuşması yine tavuk gıdaklaması gibiydi. "Eski hastalığınız<br />

depreşecek bÖyle giderseniz... Aman Tanrım! Kendinizi hiÑ ama hiÑ korumuyorsunuz! DÉn<br />

de Dmitriy ProkofiÑ gelmişti bana... E<strong>ve</strong>t kabul ediyorum, Ñok kÖtÉ, alaycı bir huyum var...<br />

Ama herkes de bundan ne sonuÑlar Ñıkarıyor!.. Aman Tanrım! DÉn, sizden sonra geldi, oturup<br />

yemek yedik: anlattı, anlattı, ben yalnızca ellerimi aÑtım, dÉşÉndÉm ki... Ah, Tanrım! Yoksa<br />

siz mi gÖndermiştiniz onu? Otursanıza iki gÖzÉm, oturun Allah aşkına!"<br />

"Hayır, ben gÖndermedim!" dedi Raskolnikov sert bir sesle. "Ama size geldiğini ye niÑin<br />

geldiğini biliyordum."<br />

"Biliyor muydunuz?"<br />

"Biliyordum. Ama ne olmuş biliyorsam?"<br />

"Ne mi olmuş? Rodion RomanoviÑ, iki gÖzÉm, ben sizin yalnızca birtakım kahramanlıklarınız<br />

değil, sizinle ilgili her şeyi biliyorum! Akşam vakti, ortalık karardıktan sonra nasıl daire


kiralamaya gittiğinizi, kapının Öıngırağını nasıl Öaldığınızı, yerdeki kanları sorarak kapıcıyla<br />

oradaki işÖileri nasıl şaşırttığınızı... O sırada iÖinde bulunduğunuz ruh halini de Öok iyi<br />

anlıyorum... ama yemin ederim, bÇyle giderseniz, aklınızı kaÖıracaksınız. Ünce talihinizden,<br />

sonra karakoldakilerden gÇrdÅğÅnÅz aşağılamalar iÖinizde soylu bir Çfke dalgasının kabarıp<br />

taşmasına yol aÖtı; bu nedenle herkese bildiği her şeyi hemen sÇyletebilmek iÖin oraya buraya<br />

koşturup duruyorsunuz, ÖÅnkÅ bÅtÅn bu aptalca şeylerden, bu kuşkulardan bıkıp usandınız<br />

artık, Çyle değil mi? Doğru kestirmiş miyim iÖinde bulunduğunuz ruh halini? Ama bÇyle<br />

yapmakla yalnız kendinizin değil, benim zavallı Ra-zumihin'imin de başını dÇndÅrÅyorsunuz.<br />

àÅnkÅ siz de bilirsiniz ki, bÇylesi işler iÖin o, Öok iyi bir Öocuktur. Siz hasta bir insansınız, o<br />

ise erdemli bir insan. Onun erdemliliği, sizin bu hastalığınızın kolayca ona da bulaşmasına<br />

neden olabilir. Hele biraz yatısın, iki gÇzÅm, size bunların hepsini anlatacağım... Otursa-nıza,<br />

iki gÇzÅm. Allah aşkına oturun! Oturun <strong>ve</strong> dinlenin lÅtfen, yÅzÅnÅzde renk diye bir şey<br />

kalmamış, otursanıza..!"<br />

417<br />

Raskolnikov oturdu. BÅtÅn vÅcudunu bir ateş basmıştı. Korku iÖinde olan <strong>ve</strong> kendisine dostÖa<br />

bir yakınlık gÇsteren Porfiriy PetroviÖ'! derin bir şaşkınlık <strong>ve</strong> gerilim iÖinde dinliyordu. Ona<br />

inanmak iÖin tuhaf bir eğilim duymasına karsın, sÇylediği bir tek sÇze bile inanmıyordu.<br />

Porfiriy'nin kocakarının dairesiyle ilgili .sÇzleri kendisini mÅthiş şaşırtmıştı. 'Nasıl bilebilir bu<br />

daire isini? diye dÅşÅndÅ iÖinden, Åstelik bunu bildiğini bana da sÇylÅyor!'<br />

"Adalet hizmetinde Öalıştığım yıllar iÖinde, buna benzer, yine hastalıklı, psikolojik bir olaya<br />

daha tanık olmuştum", diye yeniden sÇze başladı Porfiriy PetroviÖ, Öabuk Öabuk konuşuyordu.<br />

"Adamın birisi yine bÇyle kendisine cinayet iftirasında bulunmuştu. Hem de nasıl bir iftira:<br />

koca bir hayali olay yaratmış, kanıtlar ileri sÅrmÅş, nedenler sıralamış, bÇylece de herkesin<br />

aklını karıştırmıştı. İyi ama, neden? BÅtÅnÅyle kasıtsız olarak, bir cinayete bir parÖa da o<br />

neden olmuştu. Ama yalnızca, bir parÖa... Ve bir cinayete neden olduğunu Çğrenir Çğrenmez<br />

de, kendini bÅyÅk bir ÅzÅntÅye kaptırdı, hayaller gÇrmeye başladı <strong>ve</strong> oynattı. Kendini, katilin<br />

kendisi olduğuna inandırdı! Bereket <strong>ve</strong>rsin Yargıtay kararı bozdu, adamcağız beraat etti <strong>ve</strong><br />

gÇzetim altına alındı. Af erim su Yargıtay'a doğrusu! Ah, ah! HiÖ olur mu iki gÇzÅm? insan<br />

bÇyle gece vakitleri gidip kapı Öıngırakları Öalar, kapıcılara birtakım kanları ne yaptıklarını<br />

sorarsa, sinirleri ne hale gelir? Sayıklamaz da ne yapar bÇyle bir insan! Bu psikolojiyi ben<br />

meslek hayatımın bana kazandırdığı deneylerle Çğrendim. Bazen kendini pencereden ya da<br />

Öan kulesinden atmaya kalkanlara rastlanır, bÇylesine bastan Öıkarıcı bir duygu iÖine girerler<br />

bazen. Sizin su kapının Öıngırağını Öalmanız da bunun gibi bir .şey... Hastalık, Rodion<br />

RomanoviÖ, hastalık! Hastalığınızı biraz fazla kÅÖÅmsemeye başladınız! İyi bir doktora<br />

gÇrÅnmenizi salık <strong>ve</strong>ririm size. Su sizin şişko da kim oluyor. Sayıklama var sizde! BÅtÅn<br />

bunları da sayıklama halindeyken yapıyorsunuz!"<br />

Bir anda Raskolnikov'un Öevresindeki herşey dÇnmeye başladı.<br />

Su anda da yalan sÇylÅyor olabilir mi? diye geÖirdi kafasından. Hayır, olamaz, olamaz! Ama<br />

daha Çnce bÇyle bir dÅşÅnceye kapılmasınin kendisini nasıl deliye dÇndÅreceğini hissettiği<br />

iÖin<br />

hemen kovdu bu dÅşÅnceyi kafasından, Porfiriy PetroviÖ'in kendisine nasıl bir tuzak<br />

kurduğunu anlayabilmek iÖin bÅtÅn zekäsını toplamaya Öalışarak:<br />

"Hayır!" diye bağırdı, "sayıklama halinde değildim ben o zaman, tÅmÅyle aklım basımdaydı!<br />

Duyuyor musunuz, aklım basımdaydı, diyorum!"<br />

"Duyuyor <strong>ve</strong> anlıyorum! Siz dÅn de sayıklamadığınızı sÇylemiş, hatta bu konuda ayak<br />

diremiştiniz! SÇyleyebileceğiniz her şeyi anlıyorum! Dinleyin beni, Rodion RomanoviÖ,<br />

benim erdemli dostum, su duruma bir gÇzatalım. Siz gerÖekten, suÖlu olsaydınız, ya da su<br />

lanet olası ise su ya da bu biÖimde karışmış bulunsaydınız, rica ederim, bÅtÅn o yaptığınızda<br />

diretir miydiniz? E<strong>ve</strong>t, bÅyÅk bir inatla bu konuda bÇylesine diretir miydiniz? SÇyleyin rica<br />

ederim, hiÖ bÇyle şey olur mu? Bana kalırsa, tam tersine bir davranış iÖinde olmanız gerekirdi.


Eğer kendinizden bir parÖa kuşkulanıyor olsaydınız, bÅtÅn o-yaptıklarınızı aklınız basınızda<br />

olarak değil, sayıklama halinde yaptığınızda diretmeniz gerekirdi! Üyle değil mi?"<br />

Sinsice, şeytani bir şeyler vardı bu soruda. Raskolnikov, Åzerine doğru iyice eğilen<br />

Porfiriy'den uzaklaşmak iÖin, kanepenin arkalığına doğru geriledi. Konuşmuyor, anlamayan<br />

gÇzlerle dimdik Porfiriy'e bakıyordu.<br />

"Ya da alalım şu Razumihin olayını... Kendiliğinden mi geldi dÅn Razumihin bana, yoksa<br />

sizin kışkırtmanızla mı? Burada sizin yapacağınız şey, Razumihin'in bana kendiliğinden<br />

geldiğini sÇylemek, onu sizin kışkırttığınızı gizlemektir, değil mi? Ama siz bunu<br />

gizlemiyorsunuz! Bana gelmesi iÖin Razumihin'i kışktırttı-ğınızda ayak diriyorsunuz."<br />

Oysa Raskolnikov hiÖ de ayak dirememişti bu konuda. Sırtı soğuk soğuk Årperdi.<br />

"SÇylediklerinizin hepsi yalan!" dedi, cılız, bir sesle,dudakları hastalıklı bir gÅlÅmsemeyle<br />

kıvrılmıştı. "Bana yine bÅtÅn oyunlarımı bildiğinizi, <strong>ve</strong>receğim cevapları Çnceden bildiğinizi<br />

gÇstermek istiyorsunuz..." sÇylediği sÇzlerin sÇylenmesi gerekli sÇzler olup olmadığından<br />

kuşkuluydu, sÇzlerini bÅtÅnÅyle<br />

418<br />

419<br />

kontrol edemediğini hissediyordu. "Korkutmak istiyorsunuz beni, ya da dÅpedÅz alay<br />

ediyorsunuz benimle..."<br />

Bunları sÇylerken Porfiriy'nin yÅzÅne dimdik bakmaya devam ediyordu, birden gÇzleri<br />

sınırsız bir Çfkenin kıvılcımlarıyla tutuştu:<br />

"Yalan sÇylÅyorsunuz!" diye bağırdı. "Siz de Öok iyi bilirsiniz ki bir suÖlunun yapacağı en iyi<br />

hile, gizlenmeseler de olabilecek şeyleri, olanaklar ÇlÖÅsÅnde gizlememeye Öalışmaktır. Size<br />

inanmıyorum!"<br />

"Nasıl da dÇnÅp duruyorsunuz dÅşÅncelerinizden!" diye kıkırdadı Porfiriy. "Vallahi sizinle<br />

basa Öıkılmaz! Bir monomani yer etmiş kafanıza... Şimdi siz bana inanmıyorsunuz, değil mi? .<br />

Ama ben diyorum ki, hiÖ değilse dÇrtte birine inanıyorsunuz sÇylediklerimin. Ve size Çyle bir<br />

şey gÇstereceğim ki, ne diyorsam hepsine inanacaksınız. àÅnkÅ sizi gerÖekten seviyor <strong>ve</strong><br />

iyiliğinizi istiyorum."<br />

Raskolnikov'Ån dudakları titredi.<br />

Porfiriy PetroviÖ Raskolnikov'un kolunu dirseğinin biraz ÅstÅnden hafifÖe <strong>ve</strong> dostÖa bir tavırla<br />

tutarak:<br />

"E<strong>ve</strong>t, iyiliğinizi istiyorum", dedi, <strong>ve</strong> "size kesinlikle şunu sÇyleyeyim ki, hastalığınıza dikkat<br />

etmelisiniz! Kaldı ki şimdi artık aileniz de .burada onları dÅşÅnmeniz, kendilerine se<strong>ve</strong>cen<br />

davranmanız gerek. Oysa siz onları korkutup duruyorsunuz!.."<br />

"Size ne bundan? Hem siz bunu nerden biliyorsunuz? Ve neden ilgileniyorsunuz bu işle?<br />

Belki de beni izliyorsunuz <strong>ve</strong> bu sÇzlerinizle de bana bunu anlatmak istiyorsunuz?"<br />

"İki gÇzÅm! Bunların hepsini, hepsini sizden Çğrendim. Bana da, başkalarına da,<br />

heyecanlarınız sırasında pek Öok şey sÇylediğinizi unutuyorsunuz. Razumihin'den, Dmitriy<br />

ProkofiÖ'ten de dÅn epey ilginÖ ayrıntılar Çğrendim. Hayır, sÇzÅmÅ kestiniz, size şunu<br />

sÇylemek isterim ki, Öok zeki olmanıza rağmen kuruntularınız yÅzÅnden bÅtÅn sağ gÇrÅnÅzÅ<br />

kaybettiniz! Ürneğin, yine su kapının zilini Öalışınıza dÇnelim: bÇyle değerli bir şeyi, bÇyle<br />

bir gerÖeği (hem de ne gerÖek!), Åstelik de bir sorgu yargıcı olmama rağmen, size kendi<br />

ağzımla sÇyledim. Siz bundan hiÖbir şey anlamıyor musunuz? Sizden, bir parÖacık olsun<br />

420<br />

kuşkulanıyor olsaydım, bÇyle mi davranırdım? Tam tersine, kuşkularınızı dağıtmam, bu<br />

gerÖeği bildiğimi sizden gizlemem gerekmez miydi? BÇylece sizi tam ters yÇne sÅrÅkleyip.<br />

'E<strong>ve</strong>t, sÇyleyin bakalım, gecenin onunda, hatta nerdeyse onbirinde, cinayetin işlendiği evde ne<br />

işiniz vardı? Kapının Öıngırağını ne diye Öalıp durdunuz? Kanı ne yaptıklarını niÖin sordunuz?<br />

Kapıcıları neden şaşırttınız <strong>ve</strong> neden karakola gÇtÅrmeye kalkıştınız?' gibi sorularla, (sizin<br />

deyiminizle sÇyleyeyim:) sizi serseme Öevirirdim. Sizden bir damlacık kuşkulanıyor


olsaydım, işte bÇyle davranmam gerekirdi. UsulÅne uygun bir biÖimde sizi sorguya Öekmem,<br />

evinizde arama yapmam, hatta sizi tutuklamam gerekirdi. Demek oluyor ki, sizden<br />

kuşkulanmıyorum, yoksa başka tÅrlÅ davranırdım! Oysa siz, tekrarlıyorum, sağgÇrÅnÅzÅ<br />

yitirdiğiniz iÖin, hiÖbir şey gÇrmÅyorsunuz!"<br />

Raskolnikov'un bÅtÅn vÅcudu titredi, Çyle ki, Porfiriy PetroviÖ bile aÖıkÖa farketti bunu.<br />

"BÅtÅn sÇyledikleriniz yalan!" diye bağırdı. "Amacınızın ne olduğunu bilmiyorum, ama<br />

sÇylediklerinizin hepsi yalan! Az Çnce bÅtÅn bunları bambaşka bir anlamda sÇylÅyordunuz,<br />

yanılıyor olmam olanaksız!.. Siz, yalan sÇylÅyorsunuz!"<br />

"Ben mi yalan sÇylÅyorum?" dedi Porfiriy, sinirlenmiş gibiydi, ama eski neşesini <strong>ve</strong><br />

alaycılığını koruyordu. Raskolnikov'un kendisiyle ilgili dÅşÅncelerine de hiÖ aldırış etmiyor<br />

gibiydi. "Ben mi yalan sÇylÅyorum?.. Bir sorgu yargıcı olmama rağmen az Çnce size neler<br />

sÇyledim? Kendinizi savunabileceğiniz yanları, bÅtÅn psikolojik gerekÖeleri size Öıtlatan ben<br />

değil miyim? (SÇzÅm ona) hastalık, sayıklama hakarete uğramıştım, melankoli... polisler.!,<br />

vb. BÅtÅn bunları sÇyleyen ben değil miyim, ha? Hah-hah-ha! GerÖi bÅtÅn bunlar, yeri<br />

gelmişken sÇyleyi<strong>ve</strong>reyim bÅtÅn bu psikolojik savunma yolları, bu bahaneler, hileler...<br />

tÅmÅyle temelsiz şeylerdir. âstelik de iki yanlıdır bunlar: (SÇzÅm ona) hastalık, sayıklama,<br />

hayal, rÅya, hatırlamıyorum... peki ama, iki gÇzÅm, bu hastalıklarda, bu sayıklamalarda neden<br />

hep bÇyle birtakım hayaller, Çzellikle bÇyle birtakım rÅyalar gÇrÅlÅ- . yor da, başkası<br />

gÇrÅlmÅyor? GÇrÅlebilecek başka hayaller de vardır herhalde, Çyle değil mi? Hah-hah-ha!"<br />

421<br />

Raskolnikov gururla <strong>ve</strong> aşağılayarak bakıyordu ona.<br />

"Kısacası", diye bağırdı, Porfiriy'i hafifÖe itip ayağa kalkarken, "kısacası bilmek istediğim bir<br />

tek şey var: beni kuşkularınızdan kesinlikle uzak tutuyor musunuz, tutmuyor musunuz? E<strong>ve</strong>t<br />

mi, hayır mı sÇyleyin, Porfiriy PetroviÖ, hemen simdi, Öabucak <strong>ve</strong> aÖıkÖa sÇyleyin bunu!"<br />

"Sizinle başa Öıkılmaz azizim, doğrusu Öok zor adamsınız", dedi Porfiriy, heyecandan uzak,<br />

neşeli, kurnazdı. "Daha sizi hiÖ kimse rahatsız etmeye başlamamışken, bunca Öok şeyi Çğrenip<br />

de ne yapacaksınız? Tıpkı bir Öocuk gibisiniz: su ateşi avucuma koyun! diye tutturmuşsunuz.<br />

NiÖin bu kadar tedirginsiniz? Neden kendinizi bize hatırlatıp duruyorsunuz? Neden/ha? Hahhah-ha!"<br />

Raskolnikov Öileden ÖıkmışÖasına:<br />

"Bir kez daha sÇylÅyorum size", diye bağırdı, "artık dayanamam buna..."<br />

Porfiriy onun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Neye dayanamazsınız?" diye sordu. "Belirsizliğe mi?"<br />

"Benimle alay etmeyin! İstemiyorum!.. Size istemiyorum, diyorum!.. Dayanamıyorum <strong>ve</strong><br />

istemiyorum!.. Duyuyor musunuz! Duyuyor musunuz!"<br />

Raskolnikov masaya yeniden bir yumruk indirdi.<br />

"Yavaş olun biraz, yavaş!" diye fısıldadı Porfiriy. "Herkes duyacak! Sizi ciddi olarak<br />

uyarıyorum kendinizi koruyun. Şaka etmiyorum!"<br />

Bu kez Porfiriy'nin yÅzÅnde deminki gibi iyi yÅrekli bir kadının korkmuş hali yoktu. Hatta<br />

tam tersine, bÅtÅn o gizemli, iki anlamlı konuşmaları bir yana bırakmış, sert, dÅpedÅz<br />

emreden biri olup Öıkmıştı. Ama bu durum yalnızca bir an sÅrdÅ. Ras-kolnikov şaşkına<br />

dÇnmÅş, mÅthiş bir Çfkeye kapılmıştı; ama şaşılacak şey: dehşetli Çfke iÖinde bulunmasına<br />

rağmen, Porfiriy'nin yavaş konuşma buyruğuna ikinci kez boyun eğmişti.<br />

Porfiriy'nin buyruğuna karşı Öıkamayacağını bÅyÅk bir acı <strong>ve</strong> tiksinti ile anlıyordu<br />

Raskolnikov, ancak bu durum onu iyice Öileden Öıkarmıştı. Biraz Çnce olduğu gibi fısıltıyla:<br />

422<br />

"Bana eziyet etmenize izin <strong>ve</strong>rmeyeceğim!" dedi. "Beni tu-tuklaym, Åzerimi arayın tabii<br />

hepsini usulÅnce yapmak koşu-luyla, ama benimle oynamayın! BÇyle bir şeye kalkışmayın..."<br />

Porfiriy, dudaklarında az Çnceki sinsi gÅlÅmseme, bÅyÅk bir | zevkle seyrediyordu onu.


"Usulden yana hiÖ kaygılanmayın", dedi. "Sizi buraya cağir-I mam tÅmÅyle Çzel <strong>ve</strong> dostÖa<br />

ilişkiler ÖerÖe<strong>ve</strong>sindedir!"<br />

"Sizin dostluğunuzu isteyen kim! TÅkÅreyim sizin dostluğu-lınuza! Anlıyor musunuz! İste<br />

şapkamı alıyor <strong>ve</strong> gidiyorum! Ma-I dem beni tutuklamak niyetindesiniz, bakalım simdi ne<br />

diyeceksiniz?"<br />

Şapkasını alıp kapıya doğru yÅrÅdÅ.<br />

RaskolrÅkov'u az Çnce olduğu gibi dirseğinin biraz ÅstÅnden tutarak kapının orda durduran<br />

Porfiriy:<br />

"Acaba kÅÖÅk sÅrprizimi gÇrmek istemez miydiniz?" diye kikirdedi. GÇrÅnÅşÅnden gitgide<br />

neşelendiği <strong>ve</strong> şakacı bir hal aldığı anlaşılıyordu, Raskolnikov'u iyice Öileden Öıkarmıştı onun<br />

bu durumu. Birden durup korkuyla Porfiriy'e bakarak:<br />

"Ne sÅrprizi?" diye sordu. "SÅrpriz de nerden Öıktı?"<br />

Porfiriy dipteki bÇlmede bulunan kapalı kapıyı gÇstererek:<br />

"İşte, şurada su kapının arkasında oturuyor kÅÖÅk sÅrprizim, hah-hah-ha! Hatta kaÖmasın diye<br />

kendisini kilitledim!"<br />

"Ne 'demek bu? Nerede? Neymiş?.." Raskolnikov kapıya gitti, aÖmak istedi, ama kapı<br />

kilitliydi.<br />

"Kilitlidir. İşte anahtarı!"<br />

GerÖekten de Porfiriy cebinden, bir anahtar Öıkarıp gÇsterdi.<br />

Kendini daha fazla tutamayan Raskolnikov:<br />

"Yalan sÇylÅyorsun! Yalan sÇylÅyorsun soytarı herif!" diye uludu <strong>ve</strong> geri geri kapıya doğru<br />

Öekilen ama hiÖ de korkmuşa benzemeyen Porfiriy'nin Åzerine atıldı. "Her sevi her şeyi<br />

anlıyorum! Kendimi ele<strong>ve</strong>rmem iÖin yalan sÇyleyip beni kızdırıyorsun!"<br />

"Rodion Romanovic, iki gÇzÅm, bir insan, kendini bundan daha Öok ele<strong>ve</strong>remez ki!<br />

Baksanıza, Çfkeden nerdeyse kendinizden geÖtiniz! Bağırmayın, yoksa adam Öağırırım!"<br />

423<br />

"Yalan sÇylÅyorsun! Bir şey olacağı yok! àağır adamlarını! Hasta olduğumu biliyordun,<br />

kendimi ele <strong>ve</strong>rmem iÖin beni sinirlendirmek, Çfkeden Öılgına Öevirmek istedin, amacın<br />

buydu! Ama hayır, sen hele elindeki delilleri gÇster bakalım! Her şeyi anlıyorum! Elinde delil<br />

yok değil mi? Zamyotov'un adi tahminlerinden, beş para etmez kuşkularından başka bir şey<br />

yok elinde! Huyumu biliyordun, beni Öileden Öıkarmak, sonra da papazlarla, birtakım<br />

kurullarla beni serseme Öevirmek istiyordun... Onları bekliyorsun, değil mi? Ne bekliyorsun?<br />

Hani, nerdeler? àa-ğırsana!"<br />

Porfiriy bir yandan kapıya kulak <strong>ve</strong>rirken:<br />

"Ne kurullarından sÇz ediyorsunuz siz iki gÇzÅm?" dedi. "Adamın dÅşÅndÅğÅ şeye bak! Hem,<br />

sizin deyiminizle sÇyleyeyim, usulÅne uygun davranış bu mudur? Sizin bu işlerden hiÖ mi hiÖ<br />

anladığınız yok, iki gÇzÅm..."<br />

GerÖekten de bu sırada Porfiriy'nin kulak kabarttığı kapının Çtesinden birtakım gÅrÅltÅler<br />

duyuldu.<br />

"Geliyorlar işte!" diye bağırdı Raskolnikov. "Adam gÇnderip Öağırttın onları! Şimdi ne<br />

bekliyordun! Onlara gÅ<strong>ve</strong>niyordun... àağır hepsini buraya: kurullarını, tanıklarını, kimi<br />

istiyorsan Öağır... Hadi! Ben hazırım! Ben hazırım!"<br />

Ama tam bu sırada, olayların normal akışı aÖısından son derece beklenmedik <strong>ve</strong> tuhaf bir şey<br />

oldu; ne Raskolnikov'un, ne Porfiriy PetroviÖ'in tahmin edebileceği bir sonuÖtu bu.<br />

VI<br />

Sonraları Raskolnikov'un bu ana ilişkili hatırladıkları şunlar olmuştu:<br />

Kapının ardında duyulan gÅrÅltÅ, iyice artmış, derken kapı hafifÖe aralanmıştı. Porfiriy<br />

PetroviÖ Çfkeyle:<br />

"Ne oluyor orada?" diye bağırdı. "Ben sizi uyarmamış mıydım?.."


Bir an kimseden ses gelmedi, ama kapının ardında birilerinin olduğu <strong>ve</strong> birini iteleyerek<br />

kapıdan uzaklaştırmaya Ñalıştıkları anlaşılıyordu.<br />

Porfiriy PetroviÑ telaşla:<br />

"Ne oluyor orada?" diye yeniden bağırdı.<br />

424<br />

"Tutukluyu getirdiler", diye karşılık <strong>ve</strong>rdi dışardan bir ses, "Nikolay'ı."<br />

Porfiriy PetroviÑ kapıya doğru atılarak:<br />

"Nikolay'ın ne işi var- burada?" diye bağırdı. "Nikolay falan istemez! Defolun! Bu ne<br />

dÉzensizlik bÖyle!"<br />

Yine aynı ses:<br />

"Ama o kendisi..." diye başladıysa da, devam edemedi.<br />

Dışarda iki saniye kadar sÉren mÉthiş bir itişip kakışma oldu, sonra biri sanki bir başkasını<br />

zorla itip uzaklaştırdı, derken Porfiriy PetroviÑ'in odasına yÉzÉ sapsarı bir adam daldı.<br />

Adamın gÖrÉnÉşÉ Ñok tuhaftı. İleri doğru bakıyor, ama sanki kimseyi gÖrmÉyordu.<br />

GÖzlerinde kararlılık pırıltısı vardı, ama Öte yandan yÉzÉ, idam sehpasına<br />

gÖtÉrÉlÉyormuşÑasına sapsarıydı. Bembeyaz dudakları hafifÑe titriyordu.<br />

GenÑ, işÑi kılıklı, orta boylu, zayıfÑa bir adamdı bu. SaÑları daire biÑiminde kesilmişti. YÉz<br />

Ñizgileri ince <strong>ve</strong> sertÑeydi. İtekleyip elinden kurtulduğu adam da hemen onun ardı sıra odaya<br />

dalmış <strong>ve</strong> kendisini omuzundan yakalamıştı: bu bir jandarmaydı; ama Nikolay kolunu hızla<br />

Ñekerek onun elinden bir kez daha kurtuldu.<br />

Kapıda meraklılar toplanmıştı. Bunlardan kimi kalabalığı yarıp iÑeri girmeye Ñalışıyordu.<br />

BÉtÉn bunlar bir anda olup biti<strong>ve</strong>rmişti.<br />

Epey şaşırmışa benzeyen Porfiriy PetroviÑ'in bu işe Ñok canı sıkılmıştı. .<br />

"Defol!" diye bağırdı adama. "Daha zamanı değil! Üağrılana kadar bekle!.. Niye erken<br />

getirmişler bunu?.."<br />

Ama Nikolay birden diz ÑÖktÉ.<br />

"Ne yapıyorsun?" diye bağırdı Porfiriy şaşkınlık iÑinde.<br />

Nikolay tıkanırcasına, ama yine de gÉr bir sesle: "SuÑluyum!" dedi. "GÉnah işledim! Katilim<br />

ben!"<br />

On saniye sÉren bir sessizlik oldu odada: herkes sanki tas kesilmişti. Jandarma bile elini<br />

Nikolay'dan Ñekmiş <strong>ve</strong> gerisin geri kapıya doğru uzaklaşarak orada kımıltısız kalmıştı.<br />

Uğradığı bir anlık şaşkınlıktan sıyrılan Porfiriy PetroviÑ: "Bu da nesi?" diye bağırdı.<br />

425<br />

Nikolay bir saniyelik bir suskunluktan sonra:<br />

"Ben..-, katilim'...".diye tekrarladı.<br />

"Nasıl..? Sen... sen kimi ÖldÉrdÉn ki?"<br />

Porfiriy PetroviÑ şaşkına dÖnmÉş gibiydi.<br />

Nikolay yine bir saniye kadar sustuktan sonra:<br />

"Alyona İvanovna ile kardeşi Liza<strong>ve</strong>ta İvanovna'yı... ben ÖldÉrdÉm... baltayla..." dedi.<br />

"GÖzlerim kararmıştı..." diye ekledi <strong>ve</strong> sustu. Hep Öyle diz ÑÖkmÉş durumdaydı.<br />

Porfiriy PetroviÑ birkaÑ saniyelik bir duraklamadan sonra birden atıldı, kapıda biriken <strong>ve</strong><br />

kendilerini henÉz Ñağırmadığı tanıklara gitmeleri iÑin eliyle işaret etti. Herkes bir anda gÖzden<br />

kayboldu, kapı kapandı. Sonra kÖsede duran <strong>ve</strong> yabanıl bakışlarla Nikolay'ı sÉzen<br />

Raskolnikov'a baktı, ona doğru bir adım. attı, ama birden durakladı: gÖzleri bir Nikolay'a bir<br />

Raskolnikov'a gidip geliyordu. Sonunda sanki ÑekiliyormuşÑasına Nikolay'a doğru yÉrÉdÉ.<br />

"Sana gÖz kararmalarını soran mı oldu ki koşup geldin?" diye bağırdı. "Ben daha sana<br />

gÖzÉnÉn kararıp kararmadığım sormadım... SÖyle bakalım; sen mi ÖldÉrdÉn?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, katil benim... itiraf ediyorum..."<br />

"E-eh! Neyle ÖldÉrdÉn peki?"<br />

"Baltayla. ànceden sağlamıştım."


"Eh, acele ediyor! Tek başına mı?"<br />

Nikolay-soruyu anlamamıştı.<br />

"Tek basına mı ÇldÅrdÅn?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, tek basıma. Mitka'nın hiÖbir sucu yok, Mitka'nın bu isle hiÖbir ilgisi yok."<br />

"Mitka'ya acele etme bakalım! E-eh!.. Madem Çyle, nasıl... merdi<strong>ve</strong>nlerden nasıl Çyle koşarak<br />

iniyordun? Kapıcılar ikinizi birden gÇrmÅşler?"<br />

Nikolay Çnceden hazırlanmış gibi Öabuk Öabuk: r<br />

"Ben o zaman mahsus Çyle yaptım..." dedi. "Mitka'yia birlikte koşuyormuş gibi yaptım..."<br />

Porfiriy Çfkeyle:<br />

"Tahmin ettiğim gibi!" diye bağırdı. Sonra kendi kendine konuşuyormuş gibi: "Kendi ağzı<br />

değil bu ağız..." diye mırıldandı.<br />

Bu sırada birden gÇzÅ Raskolnikov'a ilişti.<br />

Nikolay'a. kendisim Çylesine kaptırmıştı ki, bir an Raskolni-kov'un varlığım unutmuştu.<br />

Utanarak Raskolnikov'a atıldı <strong>ve</strong>:<br />

"Rodion RomanoviÖ, iki gÇzÅm!" dedi. "Bağışlayın... BÇyle olmaz..; Siz lÅtfen...Yani sizinle<br />

bir isimiz kalmadı burada artık... Doğrusu bende... Neyse, sÅrprizi gÇrÅyor musunuz!..<br />

LÅtfen!.."<br />

Raskolnikov'un koluna girip, kapıya doğru gÇtÅrdÅ.<br />

Olup bitenlerden pek birşey anlamayan, ama yine de yÅreklenen Raskolnikov:<br />

"Galiba bunu beklemiyordunuz?" dedi.<br />

"E<strong>ve</strong>t, ama... iki gÇzÅm, siz de beklemiyordunuz. Bakın, eliniz nasıl da titriyor, hah-hah-ha!"<br />

"Siz de titriyorsunuz, Porfiriy PetroviÖ:"<br />

"E<strong>ve</strong>t, titriyorum; doğrusu hiÖ beklemiyordum..."<br />

Kapının ÇnÅnde duruyorlardı. Porfiriy, Raskolnikov'un bir an Çnce gitmesi iÖin<br />

sabırsızlanıyordu.<br />

Raskolnikov birden:<br />

"Su kÅÖÅk sÅrprizinizi gÇstermeyecek misiniz?" dedi.<br />

"Dişleri takırdarken sÇylediği şeye bakın hele şunun! Hah-hah-ha! àok şakacısınız! Neyse,<br />

yine gÇrÅşÅrÅz!"<br />

"Bana kalırsa, el<strong>ve</strong>da!"<br />

Porfiriy PetroviÖ Öarpık bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Tanrı nasıl isterse Çyle olur!" dedi.<br />

Raskolnikov bÅrodan geÖerken pek Öok kişinin kendisine dikkatle baktığım farketti. Bekleme<br />

odasındaki kalabalık arasında, o gece kendileriyle karakola gitmeyi Çnerdiği o evin iki<br />

kapıcısını da gÇrdÅ; durmuş bir şey bekliyorlardı. Tam merdi<strong>ve</strong>nlere Öıktığı sırada, birden<br />

arkasından Porfiriy PetroviÖ'in sesini duydu. DÇnÅp baktı; Porfiriy soluk soluğa ardından<br />

koşmaktaydı.<br />

"Son bir sÇz daha Rodion RomanoviÖ! HiÖ kuskusuz her şey Tanrı'nın istediği gibi olacak,<br />

ama yine de, usulen size bir şeyler sormam gerekecek... Bu nedenle, yine gÇrÅşeceğiz!." •<br />

Porfiriy gÅlÅmseyerek durdu, sonra:<br />

"E<strong>ve</strong>t..." diye ekledi.<br />

426<br />

427<br />

. Sanki bir şeyler daha sÇyleyecek gibiydi, ama sÇyleyememişti.<br />

Ünlenemez bir nezaket gÇsterisinde bulunacak kadar yÅreklendiğini hisseden Raskolnikov:<br />

"Az Çncesi iÖin bağışlayın, Porfiriy PetroviÖ", dedi, "sinirleni-<strong>ve</strong>rdim iste..." .<br />

Porfiriy PetroviÖ neşeyle:<br />

"Ünemli değil, hiÖ Çnemli değil!" dedi. "Ben doğrusu... Kabul etmem gerekir ki, Öok kÇtÅ bir<br />

huyum var, e<strong>ve</strong>t, itiraf ederim! Yine gÇrÅşeceğiz, Allah kısmet ederse hem de pek Öok kez<br />

gÇrÅşeceğiz!.."


"Ve birbirimizi daha iyi tanıyacağız?"<br />

Porfiriy PetroviÖ, Raskolnikov'un sÇzlerini yankı gibi tekrarladı:<br />

"Ve birbirimizi daha iyi tanıyacağız!" Sonra gÇzlerini kısıp ciddi ciddi bakarak: "Şimdi bir<br />

doğum gÅnÅ partisine mi gidi-, yorsunuz?"<br />

"Hayır, bir cenaze tÇrenine."<br />

"Üyle ya, cenaze tÇreniydi! Sağlığınıza... sağlığınıza dikkat ' edin!"<br />

Artık merdi<strong>ve</strong>nleri inmeye başlayan Raskolnikov birden durdu, dÇnÅp:<br />

"Ben de sizin iÖin bir dilekte bulunmak istiyorum, ama bilmem ki ne dilesem?" dedi." àok<br />

gÅlÅnÖ bir isiniz var, bu nedenle size işlerinizde başarılar dilerim!"<br />

Porfiriy PetroviÖ dÇnÅp odasına gitmek Åzereyken, birden kulaklarını dikti:<br />

"Neden gÅlÅnÖmÅş işim?"<br />

"Neden olacak, su zavallı Mikolka'ya suÖunu itiraf ettirene kadar kendi yÇntemlerinizle kim<br />

bilir ne psikolojik işkenceler ettiniz, nasıl canından bezdirdiniz adamcağızı! Herhalde<br />

kendisine gece gÅndÅz, 'Sen katilsin! Sen katilsin!' diye tekrarlaya tekrarla-ya, sonunda katil<br />

olduğunu sÇyletmissinizdir. Şimdiyse kendisi bunu itiraf etmiş bulunuyor. Bu kez de, 'Sen<br />

katil değilsin! Yalan sÇylÅyorsun! Kendi ağzınla konuşmuyÇrsÅn!' diyerek canından<br />

bezdireceksiniz. Eh, bÇyle bir işe gÅlÅnÖ denmez de ne denir?"<br />

428<br />

"Hah-hah-ha! Demek demin Nikolay'a, 'Kendi ağzı değil bu ağız' dediğimi fark ettiniz?"<br />

"Farketmez olur muyum?"<br />

"Ha, ha! àok zekisiniz! Her şeyi farkediyorsunuz! àok kıvrak bir zekänız var! Her zaman en<br />

komik tellere dokunabiliyorsunuz, ha-ha! SÇylediklerine gÇre, yazarlar iÖinde Gogol'Ån Öok<br />

gÅÖlÅymÅş bu yanı?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, Gogol'Ån."<br />

"E<strong>ve</strong>t, Gogol'Ån, gÇrÅşmek Åzere!"<br />

"GÇrÅşmek Åzere!"<br />

Raskolnikov doğruca evine gitti. Üylesine bitkindi, kafası Çylesine karmakarışıktı ki,<br />

dinlenmek <strong>ve</strong> dÅşÅncelerini toparlayabilmek iÖin e<strong>ve</strong> gelir gelmez kendini divana atıp, onbeş<br />

dakika kadar Çylece oturdu. Nikolay konusunu dÅşÅnmeye bile kalkışmadı: o konuda tÅmden<br />

şaşkındı; Nikolay'ın itirafında şu anda anlayamayacağı, aÖıklanamaz, şaşılası bir şeyler<br />

bulunduğunu hissediyordu. Ama Çte yandan da bu itiraf gerÖek bir olaydı. Bu olayın nasıl bir<br />

sonuÖ <strong>ve</strong>receğini kestirmek hiÖ zor değildi. Nikolay'ın yalan sÇylediği Öabucak anlaşılacak <strong>ve</strong><br />

yine onun peşine dÅşÅlecekti. Ama yine de bir sÅre iÖin serbest kalabilecekti. Bu arada hemen<br />

bir şeyler yapması gerekti, ÖÅnkÅ kaÖınılmaz bir biÖimde tehlikeyle karşı karşıyaydı.<br />

Yine de, bu tehlikenin boyutları neydi acaba? Durum, yavaş yavaş aÖıklığa kavuşmaya<br />

başlamıştı. Porfiriy'le az Çnce aralarında geÖeri sahneyi taslak halinde <strong>ve</strong> genel Öizgileriyle<br />

hatırlayınca, bir kez daha korkuyla titremekten kendini alamadı. HiÖ kuskusuz, Porfiriy'nin<br />

amaÖladığı şeylerin tÅmÅnÅ bilmiyordu, onun deminki hesaplarının ne olduğunu<br />

anlayabilmesi de olanaksızdı. Ama yine de oyununun bazı yÇnleri aÖığa Öıkmıştı <strong>ve</strong> bu<br />

oyunda Porfiriy'nin ne denli korkunÖ bir "el"e sahip olduğunu kendisinden daha iyi hiÖ kimse<br />

anlayamazdı. Biraz daha beraber, kalsalardı kendini tÅmÅyle <strong>ve</strong> gerÖekten ele <strong>ve</strong>rebilirdi.<br />

Raskolnikov'un karakterindeki hastalıklı yanları bilen, onu Öok iyi anlayan <strong>ve</strong> daha ilk ağızda<br />

durumu kavrayan Porfiriy, epeyce kararlı <strong>ve</strong> kendinden emin davranıyordu, Raskolnikov'un<br />

da deminki gÇrÅşmede ÖokÖa gaf yaptığı tartışılmazdı, ama iş daha<br />

429<br />

delillere kadar gelmiş değildi, her şey daha gÇreliydi. Yine de acaba onun su anda anladığı<br />

gibi miydi her şey? Yanılıyor olamaz mıydı? Ürrıeğin,bugÅnkÅ gÇrÅşmeden acaba Porfiriy<br />

nasıl bir sonuÖ Öıkarmıştı? BugÅn iÖin gerÖekten de bir şey hazırlamış mıydı? Neydi bu<br />

hazırladığı şey? GerÖekten beklediği bir şey var mıydı? Şu beklenmedik Nikolay felaketi<br />

olmasaydı, bugÅn birbirlerinden acaba nasıl ayrılacaklardı?


Porfiriy hemen hemen elindeki bÅtÅn kartları aÖmıştı; tehlikeyi gÇze almış <strong>ve</strong> aÖmıştı; <strong>ve</strong> eğer<br />

(tabii Raskolnikov bÇyle sanıyordu) elinde başka bir şey daha olsaydı, onu da gÇsterirdi.<br />

Neydi acaba su "sÅrpriz"? Yoksa alay mı ediyordu? Ünemli mi, Çnemsiz mi bir şeydi?<br />

SuÖlanmasını sağlayacak ciddi bir şey olabilir miydi? Yoksa dÅnkÅ adam mıydı bu? Hangi<br />

cehenneme gitmişti bu adam? BugÅn nerelerdeydi? Porfiriy'nin elinde gerÖekten de ciddi bir<br />

şey varsa, bu besbelli dÅnkÅ adamla bağıntılı bir şeydi...<br />

Başı yere eğik, dirseklerini dizlerine dayamış, yÅzÅ avuÖlarının iÖinde, divanda oturuyordu.<br />

BÅtÅn vÅcudu hälä sinirden titriyordu. Sonunda yerinden kalktı, şapkasını aldı, biraz<br />

dÅşÅndÅkten sonra kapıya doğru yÅrÅdÅ.<br />

İÖinde bir ses, hiÖ değilse bugÅn kendisini gÅ<strong>ve</strong>n iÖinde duyabileceğini sÇylÅyordu. Birden<br />

yÅreğinde sevince benzer bir şey duydu: Hemen Katerina İvanovna'ya gitmek istedi canı.<br />

Kuşkusuz cenaze tÇrenine geÖ kalmıştı, ama yas yemeğine yeti-şebi lirdi, Sonya'yı gÇrecekti<br />

orada.<br />

Durdu, dudaklarında hastalıklı bir gÅlÅmsemeyle dÅşÅndÅ:<br />

"BugÅn! BugÅn! E<strong>ve</strong>t, hemen bugÅn! BÇyle olması gerek." diye mırıldandı.<br />

Tam kapıyı aÖmak Åzereyken, kapı kendiliğinden aÖılmaya başladı. Raskolnikov irkilerek geri<br />

Öekildi. Kapı ağır ağır <strong>ve</strong> sessizce aÖılıyordu. Birden, dÅnkÅ adam, yerin dibinden Öıkan adanı<br />

belirdi kapıda.<br />

Adam eşikte durdu, hiÖbir şey sÇylemeden ona baktı, sonra iÖeri doğru bir adım attı. Tıpkı<br />

dÅnkÅ gibiydi, Åzerindeki elbiseler de aynıydı. Yalnız yÅzÅnde <strong>ve</strong> bakışlarında derin bir<br />

değişiklik vardı: Bakışları ÅzÅntÅlÅydÅ. Biraz durup derin derin iÖ-<br />

430<br />

geÖirdi. Bir de avucunu yanağına dayayıp başını hafifÖe bir yana doğru eğse, tam bir kÇylÅ<br />

karısına benzeyecekti. Raskolnikov nerdeyse bir ÇlÅye dÇnmÅştÅ: "Ne istiyorsunuz?" diye<br />

sordu.<br />

Adam susuyordu, sonra birden onun ÇnÅnde yerlere kadar eğildi; sağ elindeki yÅzÅk<br />

dÇşemeye değmişti.<br />

"Ne istiyorsunuz?" diye yeniden sordu Raskolnikov. Adam yavaşÖa: "Beni bağışlayın", dedi.<br />

"NiÖin?"<br />

"KÇtÅ dÅşÅncelerim iÖin." İkisi de durmuş birbirlerine bakıyorlardı. "O gece siz belki de<br />

iÖkiyi biraz fazla kaÖırmış olarak gelip de kapıcıları karakola Öağırdığınızda ben de<br />

oradaydım... Kanlan ne yaptıklarını sordunuz kendilerine... oysa onlar sizi sarhoş sandılar,<br />

sÇzlerinize kulak asmadılar... Buna Öok camın sıkıldı... Üylesine ki, o gece uyku bile<br />

uyuyamadım. Ertesi gÅn adresinizi hatırladım, buraya gelip soruşturdular..."<br />

Bir anda isin iÖyÅzÅnÅ anlamaya başlayan Raskolnikov ada-i mm sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Kim gelip soruşturdu?" diye sordu. "Ben yani... Sizi ÅzdÅm..." "Siz o evden misiniz?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, orada otururum. O sırada kapının orada ben de onlarla j birlikteydim, hatırlamıyor<br />

musunuz? Esnafız biz... KÅrkÖÅyÅz... E<strong>ve</strong> iş alırız..."<br />

Raskolnikov birden iki gÅn Çnce kapının orada geÖen bÅtÅn j sahneyi hatırladı. GerÖekten de<br />

b sırada kapıcılardan başka bir-J takım adamlar, hatta kadınlar da vardı kapının orada.<br />

Kendisini doğruca karakola gÇtÅrmelerini Çneren bir ses duyduğunu hatırladı. Sesin sahibini<br />

Öıkaramıyordu,. simdi bile gÇrse Öıkaramazdı, o sırada adama dÇnÅp karşılık olarak bir şeyler<br />

sÇyledi-ğini Öok iyi hatırlıyordu. ,<br />

Hay Allah, dÅnkÅ käbus nasıl sonuÖlanmıştı! İşin en korkunÖ l yanı da, bÇylesine hiÖten bir<br />

şey yÅzÅnden az kalsın kendi kendim gerÖekten mah<strong>ve</strong>tmek Åzere olduğunu dÅşÅnmesiydi.<br />

De-<br />

431<br />

mek ki, bu adam evi kiralamak istediğinden <strong>ve</strong> kanla ilgili sÇzlerinden başka bir şey<br />

sÇyleyemezdi. Demek ki Porfiriy'nin. elinde bu sayıklamadan <strong>ve</strong> iki yanlı psikolojiden başka<br />

hiÖbir ciddi delil yoktu. Demek ki ortaya başka delil Öıkmazsa (ki Öıkmaması gerekirdi,


Öıkmaması, Öıkmaması!)... kendisine bir şey yapamayacaklardı. Tutuklasalar bile onu kesin<br />

olarak neyle suÖlayabilirlerdi ki? Ve yine demek ki, Porfiriy şu daire kiralama işini şimdi, az<br />

Çnce Çğrenmişti <strong>ve</strong> şu ana kadar bundan hiÖ haberi yoktu.<br />

Aklına gelen bir dÅşÅnceyle mÅthiş heyecanlanarak:<br />

"Oraya geldiğimi bugÅn Porfiriy'e siz mi sÇylediniz?" dedi.<br />

"Hangi Porfiriy'e?"<br />

"Sorgu yargıcına."<br />

"Ben sÇyledim. O gÅn kapıcılar gitmeyince, ben gittim."<br />

"BugÅn mÅ?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, sizden bir dakika Çnce gelmiştim. Ve her şeyi duydum-.- size nasıl işkence ettiğini..."<br />

"Nerede? Nasıl? Ne zaman?"<br />

"Orada, şu bÇlmenin arkasındaydım. Hep orda oturdum."<br />

"Nasıl? Demek sÅrpriz sizdiniz? Ama, insaf, bu nasıl olabilir?"<br />

"Kapıcılar sÇzÅmÅ dinlememişlerdi, kendilerine niÖin zamanında başvurmadıklarını<br />

sorabileceklerini <strong>ve</strong> bu nedenle kızabi-. leceklerini ileri sÅrÅyorlardı. Bu duruma Öok canım<br />

sıkıldı, uykularım kaÖtı, bunun Åzerine sorup soruşturmaya başladım. DÅn Çğreneceklerimi<br />

Çğrenince de, bugÅn kalkıp gittim. İlk gidişimde kendisi yoktu. Bir saat sonra tekrar gittim, bu<br />

sefer de yanına sokmadılar. Ancak ÅÖÅncÅ gidişimde iÖeri bıraktılar. Her şeyi olduğu gibi<br />

anlattım kendisine. Odanın iÖinde hoplayıp zıplamaya, gÇğsÅnÅ yumruklamaya başladı. Bir<br />

yandan da, 'Ah sizi haydutlar, bana ne yaptığınızı biliyor musunuz?' diyordu.-'BÅtÅn bunları<br />

daha Çnce gelip sÇyleseydiniz jandarmalarla getirtirdim onu buraya!' Sonra koşup birini<br />

Öağırdı, kendisiyle kÇşede birseyler konuştu, arkasından yine benim yanıma geldi, sorguya<br />

Öekmeye, sÇvÅp saymaya başladı. Epeyce payladı beni. Kendisine ne biliyorsam anlattım: dÅn<br />

size sÇylediğim sÇzlere<br />

432<br />

karşı bana cevap <strong>ve</strong>rmeye cesaret edemediğinizi, beni tanımadığınızı... hepsini. Bunun Åzerine<br />

yeniden odada koşmaya, gÇğsÅnÅ yumruklamaya başladı; hem kızıyor, hem konuşuyordu.<br />

Sizin geldiğinizi bildirdiklerinde, bana bÇlmenin Çtesindeki odaya geÖip beklememi, ne<br />

duyarsam duyayım hiÖ kımıldamamamı, beni belki de Öağırabileceğin! sÇyledi, kendi eliyle<br />

bir iskemle getirip, ÅstÅme kapıyı kilitledi. Nikolay geldikten <strong>ve</strong> siz Öıkıp gittikten, sonra, beni<br />

de odadan Öıkardı, seni yine Öağıracağım <strong>ve</strong> sorguya Öekeceğim, dedi."<br />

"Nikolay'ı senin yanında mı sorguya Öekti?"<br />

"Siz gittikten hemen sonra beni de gÇnderdi. Nikolay'ı ondan sonra sorguya Öekmeye<br />

başladı."<br />

Adam birden durdu, sonra yeniden yÅzÅğÅ dÇşemelere değecek kadar eğildi.<br />

"Size iftirada bulunduğum <strong>ve</strong> kÇtÅlÅk ettiğim iÖin beni bağışlayın."<br />

Raskolnikov:<br />

"Tanrı bağışlasın", dedi.<br />

Adam yeniden, ama bu kez yere kadar değil, yarı beline kadar eğildi, ağır ağır dÇndÅ <strong>ve</strong> Öıkıp<br />

gitti.<br />

Raskolnikov, "Hepsi iki yanlı, artık elindeki delillerin hepsi iki yanlı" diye tekrarladı <strong>ve</strong><br />

kendini başka hiÖbir zaman olmadığı kadar dinÖ duyarak odadan Öıktı.<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken hınÖla gÅlÅmseyerek: "Seninle daha hesaplaşırız!" diye sÇylendi.<br />

Duyduğu hınÖ kendisirıeydi; nasıl "korktuğunu" tiksintiyle <strong>ve</strong> utanÖla hatırlamıştı.<br />

433<br />

Beşinci BÇlÅm<br />

I<br />

Pyotr PetroviÖ, DuneÖka <strong>ve</strong> Pulheriya Aleksandrovna ile aralarında geÖen o uğursuz<br />

konuşmanın ertesi sabahı epeyce kendine gelmiş olarak uyandı. Daha dÅn kendisine nerdeyse<br />

hayal gibi gelen, .gerÖekleşmesine rağmen hälä imkänsızmış gibi gÇrÅnen olayı, hoşlansa da,


hoşlanmasa da, olup bitmiş, geri alınması elde olmayan bir gerÖek olarak kabul etmek<br />

zorunda kaldı. Yaralı onurunun kara yılanı bÅtÅn gece yÅreğine zehrini akıtıp durmuştu.<br />

Yataktan kalkıp aynaya baktı. Bir gece iÖinde sarılığa uğramış olabileceğinden korkuyordu.<br />

Ancak bu bakımdan şimdilik iÖi rahat olabilirdi. Soylu, beyaz <strong>ve</strong> son zamanlarda hafif<br />

tombullaşmış yÅzÅnÅ seyrettikten sonra, kendisine bir başka yerde, belki de daha iyi bir kız<br />

bulabileceğine kesin olarak inanarak rahatladı, ama bu rahatlama Öok kısa sÅrdÅ, olup<br />

bitenleri hatırlayınca başını yana Öevirip okkalı bir tÅkÅrÅk savurdu. Onun bÇyle tÅkÅrmesi,<br />

genÖ dostu <strong>ve</strong> oda arkadaşı Andrey Semyonovic Lebezyatnikov'un yÅzÅnde sessiz ama alaycı<br />

bir gÅlÅmseme uyandırdı. Bu gÅlÅmseme Pyotr Petro-viÖ'in gÇzÅnden kaÖmadı <strong>ve</strong> bunu<br />

hemen genÖ arkadaşının hesabına geÖirdi. Son zamanlarda bu hesap epey kabarmıştı. DÅn<br />

aksam olup bitenleri Andrey SemyonoviÖ'e anlatmaması gerektiğini dÅşÅnÅnce, duyduğu hınÖ<br />

bir kat daha arttı. DÅn aşırı Çfke <strong>ve</strong> taşkınlık iÖinde yaptığı ikinci yanlış olmuştu bu. âstÅne<br />

ÅstlÅk, o sabah sanki inadınaymış gibi terslikler birbirini kovala-mıştı. Yargıtay'da bile,<br />

Åzerine onca dÅştÅğÅ bir davada kendisini başarısızlık bekliyordu. Ama bu arada onu en Öok<br />

sinirlendiren, yakında gerÖekleşecek evliliği iÖin kiraladığı <strong>ve</strong> kendi parasıyla onarımını<br />

yaptırdığı evin sahibi oldu. Esnaflıktan zenginleşme bir Alman olan ev sahibi, Pyotr PetroviÖ<br />

evini kendisine yeniden yapılmışÖasına teslim etmesine rağmen, daha yeni imzalanmış olan<br />

kontratı bozmaya yanaşmıyor <strong>ve</strong> kontratta ya-<br />

434<br />

zıh cayma tazminatının tÅmÅyle Çdenmesini istiyordu. Yine, satın aldığı, ancak daha e<strong>ve</strong> bile<br />

getirilmemiş olan mobilyalar iÖin <strong>ve</strong>rdiği kaparonun da bir rublesini bile geri <strong>ve</strong>rmek<br />

istememişlerdi. Pyotr PetroviÖ dişlerini gıcırdatarak, "Sırf mobilya aldım diye evlenecek<br />

değilim ya..!" diye sÇylendi. Hemen ardından da umutsuzluk iÖinde, 'GerÖekten de her şey<br />

bitti mi?' diye dÅşÅndÅ. 'Geri dÇnÅlemez biÖimde mi yok olup gitti her şey? Acaba bir<br />

denemeye daha girisilemez mi?' DuneÖka dÅşÅncesi iÖini hoş eden bir kıymık gibi battı<br />

yÅreğine. Sadece istemekle Raskolnikov'u ÇldÅrmek mÅmkÅn olsaydı eğer, Pyotr PetroviÖ bu<br />

isteği gÇstermekte bir an bile duraksamazdı.<br />

âzgÅn ÅzgÅn Lebezyatnikov'la paylaştığı odaya dÇnerken, 'Bir yanlışım da onlara para<br />

<strong>ve</strong>rmemek oldu', diye dÅşÅnÅyordu, 'Allah kahretsin, niye bÇyle cimrileştim ben! âstelik bu<br />

Çyle bir hesap işi de değil! Onları gÅÖ durumda bırakarak, beni bir nimet gibi gÇrmelerini<br />

sağlamak istemiştim, onlarsa... şu işe bak, tuh! Oysa, Öeyizlerini hazırlamaları, ne bileyim<br />

ben, tuvalet takımları, akik taşları, kumaşlar, armağanlar <strong>ve</strong> şu Knop'tan, İngiliz<br />

mağazasından başka birtakım ıvır zıvır almaları iÖin kendilerine Çrneğin bir bin beşyÅz ruble<br />

<strong>ve</strong>rseydim iş... Öok daha temiz <strong>ve</strong>... sağlam olurdu. O zaman beni bu kadar kolay<br />

reddedemezlerdi! Bunlar Çyle insanlardır ki, bÇyle bir ayrılık durumunda armağanları da,<br />

paralan da geri <strong>ve</strong>rmeyi kendilerine vazgeÖilmez bir gÇrev bilirler... Üte yandan da bunları<br />

geri <strong>ve</strong>rmek onlara zor gelecekti, kıyamayacaklardı eşyacıklarına. Hem. vicdanları da rahat<br />

olmayacaktı, bugÅne kadar bÇylesine cÇmert davranmış kibar bir adamı bÇyle birdenbire nasıl<br />

kovabiliriz? diye dÅşÅneceklerdi. Hım! Yanlış iş yaptım!' Yine dişlerini gıcırdatan Pyotr<br />

PetroviÖ kendi kendine -tabi iÖinden-, 'aptal' dedi.<br />

Bu sonuca.varınca, Öıktığından bir kat daha sinirli <strong>ve</strong> Çfkeli olarak dÇndÅ e<strong>ve</strong>. Katerina<br />

İvanovna'nın odasında yapılan yas yemeği hazırlıkları biraz ilgisini Öekti. DÅn de bir şeyler<br />

duymuştu bu yas yemeğiyle ilgili olarak, hatta, yemeğe kendisinin de Öağrıldığını<br />

hatırlıyordu, ama iÖine dÅştÅğÅ su telaş yÅzÅnden, başka hiÖbir şeye dikkat edemez olmuştu.<br />

Katerina İvanovna<br />

hälä mezarlıkta bulunduğu iÖin, hemen hemen hazırlanmış durumda olan sofranın<br />

eksikleriyle uğraşmakta olan. bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel'den bilgi almaya koştu. Kadından<br />

Çğrendiğine gÇre, yas sofrası Öok gÇrkemli olaca'ktı, aralarında rahmetlinin tanımadıkları da<br />

bulunmasına rağmen kiracıların hemen hepsi, Öağrılmıştı, hatta bir zamanlar Katerina<br />

İvanovna'yla kavga etmiş olmasına rağmen, Andrey SemyonoviÖ Lebezyatnikov bile


Öağrılmıştı, kendisine, Pyotr PetroviÖ'e gelince, yalnızca bir Öağırdı değil, bÅtÅn kiracılar <strong>ve</strong><br />

konuklar arasında en Çnemli konuk olarak sabırsızlıkla bekleniyordu. Amalya İvanovna'nın<br />

kendisi de, Katerina İvanovna'yla aralarındaki bÅtÅn o eski tatsızlıklara rağmen, bÅyÅk bir<br />

saygıyla Öağrılmıştı; şu anda, hem de nerdeyse zevk duyarak sofra iÖin koşturması, ev<br />

sahipliği yapması bundandı. Sonra, pek de şıktı; gerÖi yas elbisesiydi Åzerindeki, ama yepyeni<br />

<strong>ve</strong> ipekli bir elbiseydi bu <strong>ve</strong> bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel elbisesiyle pek ÇvÅnÅyordu. Üğrendikleri,<br />

Pyotr PetroviÖ'in kafasında bazı dÅşÅnceler uyandırmıştı. Odasına, daha doğrusu Andrey<br />

SemyonoviÖ Lebezyatnikov'un odasına giderken epey dalgındı. Pyotr PetroviÖ, Öağrılılar<br />

arasında Ras-kolnikov'un da bulunduğunu Çğrenmişti.<br />

Andrey SemyonoviÖ bu sabah nedense odasından hiÖ Öıkmamıştı. Pyotr PetroviÖ'in onunla<br />

tuhaf, ama oldukÖa da doğal bir ilişkisi vardı. Odasına yerleştiği gÅnden beri Lebezyatnikov'a<br />

karsı nefret <strong>ve</strong> kÅÖÅmseme duyuyor, ama aynı zamanda ondan Öekiniyordu. Petersburg'a gelir<br />

gelmez onun odasına yerleşmesinin başlıca nedeni cimriliği olmakla birlikte, bir tek neden<br />

değildi. Başka nedenler de vardı. Bir kez Pyotr PetroviÖ, Andrey SemyonoviÖ'in vasisiydi <strong>ve</strong><br />

onun adını daha kendisi taşrada bulunduğu sıralarda duymuştu. Kulağına Öalındığına gÇre,<br />

Lebezyatnikov aşırı ilerici genÖlerden biriydi <strong>ve</strong> hatta Öok ilginÖ <strong>ve</strong> akla hayale gelmez<br />

birtakım derneklerde oldukÖa Çnemli rolÅ vardı. Bu durum Pyotr PetroviÖ! fazlasıyla<br />

şaşırtmıştı. Her şeyi bilen, herkesi aşağılayan, herkesin foyasını aÖığa Öıkaran <strong>ve</strong> herkesi<br />

suÖlayıp kınayan bu gÅÖlÅ dernekler, Pyotr PetroviÖ'te ne zamandır kendisinin de<br />

anlayamadığı Çzel, belirsiz bir korku uyandırmaktaydı,. Kuskusuz onun, hele de taşrada<br />

yasıyor ol-<br />

436<br />

noktadan hareket ederler, ne şekilde yaparlardı bu isi? Üte yandan bu adamlar eğer gerÖeklen<br />

gÅÖlÅyseler, acaba herhangi bir şekilde onlardanmış gibi gÇrÅnmek <strong>ve</strong> kendilerini aldatmak<br />

mÅmkÅn değil miydi? BÇyle bir girişimde bulunmalı mı, yoksa hiÖ ilişmeme!! miydi?<br />

Ürneğin, onların aracılığıyla meslek hayatı yÇnÅnden tırmanışa uygun iyi bir yer kapabilir<br />

miydi? Kısacası cevapsız yÅzlerce soru vardı ÇnÅnde.<br />

Pyotr Petrovic'in oda arkadaşı Andrey SemyonoviÖ, hastalıklı denilecek kadar cılız, sıracalı,<br />

kısa boylu bir adamdı. Bir yerlerde memur olarak Öalışıyordu. SaÖları beyaza yakın aÖık sarı,<br />

dudağının kenarına kadar uzanan favorileri kalın <strong>ve</strong> gÅrdÅ. Andrey SemyonoviÖ favorileriyle<br />

Öok ovunurdu. GÇzleri hemen hep ağrırdı. Yumuşak yÅrekli bir insan olmasına karşılık<br />

sÇzlerinde kendine aşırı gÅ<strong>ve</strong>n, hatta bazen aşırı kÅstahlık sezilirdi <strong>ve</strong> bu durum onun dış<br />

gÇrÅnÅşÅyle bir Öelişki yaratırdı. İÖki iÖmediği kirasını da dÅzgÅn Çdediği iÖin Amaliya<br />

İvanovna'nın hatırlı kiracılarından sayılırdı. BÅtÅn bu niteliklerine rağmen Andfey<br />

SemyonoviÖ gerÖekten de aptal bir adamdı. Onu ilericilere <strong>ve</strong> "genÖ kuşaklarımız"a yÇnelten<br />

şey tutkuları olmuştu. YÅrÅrlÅkteki en yeni dÅşÅncelere, onları bayağılaştırmak iÖin, hemen<br />

<strong>ve</strong> ne olursa olsun burnunu sokan, bazen son derece iÖtenlikle Öalışıp Öabalamalarına karsın, el<br />

attıkları her şeyi gÅlÅnÖ bir hale getiren, her alanda bilgisi yetersiz budalalar sÅrÅsÅnden,<br />

binbir Öeşit prematÅre yaratıktan biriydi.<br />

Lebezyatnikov da, Öok iyi yÅrekli bir insan olmasına karşılık, kendi hesabına, eski vasisi <strong>ve</strong><br />

oda arkadaşı Pyotr PetroviÖ'! katlanılmaz bulmaya başlamıştı. Bu iki taraf iÖin de sanki<br />

birdenbire <strong>ve</strong> karşılıklı olmuştu. Ne. kadar saf olursa olsun, Andrey SemyonoviÖ yine de<br />

Pyotr Petrovic'in kendisini aldattığını, iÖin iÖin kÅÖÅmsediğini <strong>ve</strong> hiÖ de "gÇrÅndÅğÅ gibi bir<br />

adam olmadığını" yavaş yavaş anlamaya başlamıştı. Ona Fourier'in sisteminden <strong>ve</strong> Darvvin<br />

kuramından sÇzedecek olmuş, ama Pyotr PetroviÖ, Çzellikle de su son sıralar onu alayla<br />

dinlemeye, hele şu son birkaÖ gÅldÅr ise, resmen azarlamaya başlamıştı. Aslında durum<br />

şuydu: Pyotr PetroviÖ, Lebezyatnikov'un budalanın teki olmakla kalmadığını, ama belki de<br />

palavracının da biri olduğunu <strong>ve</strong> bağlı<br />

438


olduğu dernekte Çnemli bir yeri olmadığını, ancak ÅÖÅncÅ ağız olabilecek kişilerle ilişkisi<br />

bulunduğunu sezgileriyle de olsa anlamaya başlamıştı: ÅstÅne ÅstlÅk, Lebezyatnikov gÇrevi<br />

olan propaganda işini bile doğru dÅrÅst yapamıyor, konuşur] en sık sık şaşırıyordu, bu adam<br />

mı birinin foyasını aÖığa Öıkara' ilecekti! Bu arada, yeri gelmişken belirtelim: Pyotr PetroviÖ<br />

şu son bir iki haftadır (Çzellikle de ilk gÅnleri) Andrey SemyonoviÖ'in birbirinden tuhaf<br />

ÇvgÅlerini se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong> kabul ediyor, yani bu ÇvgÅlere hiÖ itiraz etmiyordu. Ürneğin Andrey<br />

SemyonoviÖ, Öok yakında MeşÖanskaya caddesinde kurulacak yeni bir komÅn'e Pyotr<br />

Petrovic'in de yardıma hazır olduğunu; ya da Çrneğin, evliliklerinin, daha ilk ayında Dunecka<br />

eğer kendine bir sevgili edinmek isterse, Pyotr Petrovic'in buna hiÖ karsı Öıkmayacağını; ya da<br />

doğacak Öocuklarını vaftiz ettirmeyeceğini <strong>ve</strong> hep bu tÅrden daha pek Öok şeyi, sanki daha<br />

Çnce Pyotr Petrovic'in kendisi sÇylemiş gibi, ona yÅkleyerek ileri sÅrdÅğÅ zaman, Pyotr<br />

PetroviÖ hiÖ ses Öıkarmıyor, bu tÅr ÇvgÅlerle de olsa ÇvÅlmesine izin <strong>ve</strong>riyordu; Çylesine<br />

hoşlanıyordu ÇvÅlmekten Pyotr PetroviÖ.<br />

Hangi nedenle olduğu bilinmez, bu sabah yÅzde beş faizli tahvillerinden birkaÖ tanesini satan<br />

Pyotr PetroviÖ, masasının basına geÖmiş ÇnÅnde yığılı duran, banknot destelerini sayıyordu.<br />

Hemen her zaman parasız olan Andrey SemyonoviÖ'se odada dolaşıyor <strong>ve</strong> paralara, karsı<br />

kayıtsızmış, hatta onlara kÅÖÅmseyerek bakıyormuş gibi gÇrÅnmeye Öalışıyordu. Andrey<br />

SemyonoviÖ'in bu paraları gerÖekten kayıtsızlıkla seyrettiğine Pyotr PetroviÖ dÅnyada<br />

inanmazdı; Andrey SemyonoviÖ'e gelince, o da ÅzÅntÅ iÖinde, Pyotr Petrovic'in gerÖekten, de<br />

bu şekilde dÅşÅnmeye yatkın bir insan olduğunu, hatta, masanın Åzerinde yığılı duran<br />

paralarla ona hiÖliğini <strong>ve</strong> aralarında sÇzÅm ona var olan farkı hatırlatarak onunla alay<br />

etmekten, onu kışkırtmaktan zevk duyacağını dÅşÅnÅyordu.<br />

Andrey SemyonoviÖ ona, yeni bir "komÅn"Ån kurulması gibi en sevdiği konuyu aÖtığı halde,<br />

Pyotr PetroviÖ! bu kez hemen hiÖ gÇrmediği kadar sinirli <strong>ve</strong> dikkatsiz buldu. Hesap tahtası<br />

Åzerinde bilyelerin Öıkardığı seslerin kesildiği aralarda Pyotr Petrovic'in birkaÖ kelimeyle dile<br />

getirdiği kısa itirazları, kasıtlı <strong>ve</strong><br />

439<br />

aÖıktan aÖığa kaba alayla doluydu. Ama "insanlık"tan nasipsiz olmayan Andrey SemyonoviÖ,<br />

onun bu ruh halini dÅn DuneÖka ile ayrılmalarına yÅklÅyor <strong>ve</strong> bir an Çnce bu konuyu<br />

gÇrÅşmek isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Bu konuda sÇylemek istediği bazı ilerici <strong>ve</strong><br />

propagandacı gÇrÅşleri vardı <strong>ve</strong> bunlar, sayın dostunu avutabileceği gibi "kuşkusuz" bundan<br />

sonraki gelişmesine de yardımcı olabilirdi.<br />

Pyotr PetroviÖ, Andrey SemyonoviÖ'in sÇzÅnÅ en duyarlı yerinde keserek:<br />

"Şu... dul kadın, bir yas yemeği <strong>ve</strong>riyor galiba?" diye sordu.<br />

"Sanki bilmiyorsunuz! Daha dÅn bÇylesi tÇrelerimiz Åzerine • dÅşÅncelerimi aÖıklamıştım ya<br />

size... Hem duyduğuma gÇre siz de Öağrılıymışsınız bu yemeğe... DÅn de kendisiyle<br />

konuşmuşsunuz..."<br />

"Bu dilenci kılıklı budala kadının, Çteki budaladan... Raskol-nikov'dan aldığı paraların hepsini<br />

yas sofrasına harcayacağı hiÖ aklıma gelmezdi doğrusu. Demin geÖerken gÇrdÅm de şaştım<br />

kaldım: o ne hazırlıklar Çyle!.. Şişe şişe şarap, bir yığın Öağrılı L Ne olup bitiyor, şeytan<br />

bilir!" Pyotr PetroviÖ konuşmayı bu konuda derinleştirmek istercesine sorular sorarak<br />

sÅrdÅrdÅ sÇzlerini:" Ne? Benimde mi Öağrılı olduğumu sÇylediniz? "Birden hesap tahtasından<br />

başını kaldırarak sormuştu bu soruyu. "Ne zaman Öağırmışlar? HiÖ hatırlamıyorum... Gitmem<br />

ben, ne işim var orda? DÅn geÖerken, sÇyle ayakÅstÅ, yoksul bir memur dulu olarak, bir sefere<br />

mahsus olmak Åzere, kocasının bir yıllık maaşı tutarında bir yardım alabileceğini sÇylemiştim.<br />

Sakın beni bunun iÖin Öağırıyor olmasın? Hah-hah-ha!"<br />

"Ben de gitmemek niyetindeyim", dedi Lebezyatnikov.<br />

"Daha, neler, yok bir de gidecektiniz! Kadına attığınız o kÇtekten sonra, olacak şey mi bu,<br />

hah-hah-ha!"<br />

Lebezyatnikov birden telaşlandı, kıpkırmızı kesildi:


"Kim kÇtek atmış? Ben mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, siz, Katerma İvanovna'ya... Bir ay Çnce olmuş! Ben daha dÅn duydum... Sizi gidi<br />

ilericiler sizi!.. Demek kadın sorununu bÇyle ÖÇzÅyorsunuz!.. Hah-hah-ha!"<br />

440<br />

Bu sÇzlerden sonra kendini biraz yatışmış duyan Pyotr PetroviÖ yeniden hesap tahtasının<br />

bilyelerini şıkırdatmaya başladı.<br />

"BÅtÅn bunlar saÖma bir iftiradan başka bir şey değil!" diye parladı Lebezyatnikov; bu<br />

konunun hatırlatılmasından her zaman Öekinirdi. "Ye olay hiÖ de dediğiniz gibi olmadı!<br />

Bambaşka bir şey bu... Yanlış anlatmışlar size, dedikodu etmişler! Ben o zaman yalnızca<br />

kendimi korudum. İlk o atıldı Åzerime... tırnaklarıyla... BÅtÅn favorilerimi yoldu... Sanırım,<br />

kendini savunmak, her insana tanınmış bir haktır. Kaldı ki ben hiÖ kimsenin bana-karşı kuv<strong>ve</strong>t<br />

kullanmasına izin <strong>ve</strong>rmem... Bu bir ilkedir benim iÖin. àÅnkÅ, bir bakıma despotizmdir bu.<br />

Ne yapacaktım yani: karşısında put gibi dikilip duracak mıydım? ŞÇylece bir ittim, kendisini,<br />

o kadar..."<br />

Lujin, hınÖlı <strong>ve</strong> alaycı gÅlÅşÅnÅ sÅrdÅrÅyordu:<br />

"Hah-hah-ha!"<br />

"BugÅn Çfkeli <strong>ve</strong> canınız sıkkın olduğu iÖin takılıyorsunuz bana bÇyle... Bu saÖma olayın<br />

kadın sorunuyla ne ilgisi var! HiÖ de sizin anladığınız gibi değil durum; ben şÇyle<br />

dÅşÅnÅyordum: madem ki kadın her bakımdan, erkeğe eşittir (hatta gÅÖ bakımından da, ki<br />

bunu doğruluyorlar), Çyleyse burada da eşitlik olmalıdır. Aslında, (daha sonra yine dÅşÅndÅm<br />

konu Åzerinde), temelden bÇyle bir sorunun olmaması gerek; ÖÅnkÅ kavga diye bir şeyin<br />

olmaması gerek: Yarının toplumu iÖin zaten dÅşÅnÅlemez bir şeydir kavga: bu bÇyle<br />

olduğuna gÇre kavgada eşitlik aramak da kendiliğinden saÖma bir şey olup Öıkıyor*... O kadar<br />

da aptal değilim artık... E<strong>ve</strong>t, gerÖi şimdi kavga var, yani ilerde olmayacak... ama şimdilik<br />

var... Tuh! Allah kahretsin, iyice şaşırdım! Sizinle de doğru dÅrÅst konuşulmuyor ki,<br />

şaşırtıyorsunuz insanı! Benim yas yemeğine gitmemem bu tatsız olaydan dolayı değil. Ben<br />

yalnızca ilkesel olarak yas yemeğini iğrenÖ bir kÇr inanÖ olarak gÇrdÅğÅm iÖin gitmiyorum, o<br />

kadar. Yine de gidebilirim oraya, ama yalnızca alay etmek iÖin... Ne yazık ki papazlar<br />

olmayacak... Hele onlar olsa, ite yapar eder giderdim..."<br />

* Lebezyatnikov'un bu <strong>ve</strong> sonraki sÇzleri, 1860'ların devrimcå demokrat basınında <strong>ve</strong><br />

àernisevski'nin "Nasıl Yapmalı?" adlı romanında yer alan gÇrÅşlerin "tehzil"! niteliğindedir<br />

(àev.)<br />

441<br />

"Yani birinin yemeğim yiyecek, sonra da iÖine tÅkÅreceksiniz!., åyi ama bu sizi yemeğe<br />

Öağıran insanların yÅzÅne tÅkÅrmekle aynı şey değil mi?"<br />

"TÅkÅrmek değil, protesto etmektir burada sÇz konusu olan. Yani yararlı bir amaÖ var.<br />

Dolaylı yoldan ilerleme <strong>ve</strong> propagandaya katkıda bulunmuş oluyorum. Herkes katkıda<br />

bulunmalı ilerleme <strong>ve</strong> propagandaya <strong>ve</strong> bu iş ne kadar sert yapılırsa, o kadar iyi olur. Ben bir<br />

dÅşÅnceyi, yani tohumu ekerim... Bu tohumdan, bir gerÖek filizlenir. NiÖin gÅcendirdim ben<br />

onları? Ünce gÅcenirler, ama sonra benim bu davranışımın kendilerine yarar getirdiğini<br />

anlarlar. Şu... Terebyeva'yı... (simdi komÅn Åyesidir) evinden ayrıldıktan sonra anne babasına<br />

yazdığı bir mektuptan dolayı suÖlamışlardı. Terebyeva evinden kaÖtıktan sonra, kendisini<br />

tÅmÅyle topluma <strong>ve</strong>rmiş <strong>ve</strong> evine yazdığı bir mektupta kÇr inanÖlar arasında yaşamak<br />

istemediğini, serbest bir evlilik yapacağını bildirmişti. Kıza, mektubunun Öok sert <strong>ve</strong> kaba<br />

olduğunu, ailesine acıyıp daha yumuşak yazmasının hiÖ de olanaksız olmadığını sÇyleyerek<br />

kendisini kınamışlardı. Bence bu yaptıkları saÖmalıktan başka bir şey değil; yumuşaklığın ne<br />

gereği var, tam tersine, tam tersine sert protestolarda bulunmak gerek. Ya da Varents'i alalım<br />

ele, yedi yıllık kocasını <strong>ve</strong> iki Öocuğunu bıraktığı gibi Öekip gitti. Kocasına yazdığı mektupta<br />

sÇyle diyordu: 'Sizinle mutlu olamayacağımı anlıyorum. KomÅnler seklinde ÇrgÅtlenmiş yeni<br />

bir toplumsal dÅzen bulunduğunu benden gizlediğiniz <strong>ve</strong> bÇylece beni aldattığınız iÖin sizi hiÖ


ağışlamayacağım... BÅtÅn bunları, kendimi teslim ettiğim <strong>ve</strong> birlikte bir komÅn kuracağımız<br />

yÅce gÇnÅllÅ bir erkekten Çğrenmiş, bulunuyorum. Sizi aldatmayı namussuzluk saydığım iÖin<br />

bÇyle apaÖık konuşuyorum. Siz de nasıl isterseniz Çyle yapın. Beni yolumdan geri<br />

Öevirebileceğinizi .ummayın, bu is iÖin Öok geÖ kalmış bÅkmÅyorsunuz. Mutluluklar dilerim'.<br />

Bu tÅr mektuplar nasıl yazılıyÇrmÅş, gÇrÅn!"<br />

"Bu Rebeyeva, hani şu sizin ÅÖÅncÅ kez serbest evlilik yaptığım sÇylediğiniz kadın değil mi?"<br />

"Doğru konuşmak gerekirse bu daha onun ikinci evliliğidir! Ama isterse dÇrdÅncÅ ya da ne<br />

bileyim on besinci evliliği olsun!<br />

442<br />

Ünemli olan bÅtÅn bunların saÖma olması! Annemle babamın ÇlÅmlerine herhangi bir<br />

zamanda ÅzÅldÅğÅm olmuşsa, bu herhalde ilk kez <strong>ve</strong> şu andadır. KaÖ kez, sağ olsalardı eğer,<br />

suratlarına protestoyu nasıl yapıştırırdım, diye dÅşÅnmÅşÅmdÅr! Onlara Çyle bir "ilişki<br />

kesme" gÇsterisi yapar, kendilerini Çyle bir şaşırtırdım ki!.. Ama, ah, ne yazık ki kimsem<br />

yok!"<br />

"BÇylesi numaralar Öekip şaşırtmak iÖin mi? Hah-hah-ha! Neyse, bildiğiniz, gibi davranın...<br />

Yalnız, sÇyleyebilir misiniz bana lÅtfen: şu... Çlen adamın kızını... su Öelimsiz kızı tanıyor<br />

musunuz? Onun iÖin sÇylenenlerin aslı var mı?"<br />

"Ne olmuş o kıza? Bence, yani benim kişisel inancıma gÇre, bu bir kadın iÖin en normal<br />

durumdur. Neden olmasın? Yani distinguons*. BugÅnkÅ toplumda bu hiÖ kuşkusuz pek<br />

normal değil, ÖÅnkÅ zorunlu olarak yapılıyor, ama yarının toplumunda bu son derece normal<br />

sayılacak, ÖÅnkÅ ÇzgÅrce yapılacak. Ama bu kız bugÅn de haklıdır: bir yandan yoksulluk<br />

iÖinde bulunuyordu, Çte yandan da dilediği gibi kullanabileceği bir sermayesi vardı. Yarının<br />

toplumunda bÇylesi sermayelere gerek kalmayacağı kuşkusuzdur... Onların yaptıkları işin<br />

bambaşka bir anlamı olacak <strong>ve</strong> bu iş akılcı bir biÖimde dÅzenlenip, sıkı koşullara<br />

bağlanacaktır. Sonya Semypnovna'nın kendisine gelince, şu anda ben onun yaptığı işi,<br />

toplumsal yapıya karsı yÇneltilmiş enerjik, Çrnek bir protesto olarak gÇrÅyor, kendisine bu<br />

nedenle saygı duyuyorum: hatta ona bakarak sevinÖ duyuyorum!"<br />

"Ama bana onun. ayağını kaydıranın siz olduğunuzu, bu evde kalmakta olduğu odadan sizin<br />

yÅzÅnÅzden, ayrıldığını sÇylediler!"<br />

Lebezyatnikov bÅyÅk bir Çfkeyle:<br />

"Bu da bir başka iftira!" diye bağırdı. "HiÖ de dediğiniz gibi olmadı o iş! Ne olup bittiğini<br />

anlamadığı iÖin hep Katerina İvanovna uydurdu o saÖmaları! Ben hiÖbir zaman Sonya Semyonovna'nın<br />

aklını Öelmeye Öalışmadım! Ben yalnızca onda bir protesto duygusu uyandırmaya<br />

Öalışarak, hiÖbir art niyetim olmaksızın, onu geliştirmeye Öaba gÇsterdim. Bana gerekli olan<br />

(Aslında da Fransızca) Tanımak, ayırdetmek (Cev.)<br />

445<br />

yalnızca protestoydu. Sonya Semyonovna kendiliğinden artık burada kalamayacağı sonucuna<br />

vardı."<br />

"Onu da komÅne almak istediniz herhalde?"<br />

"Alaylarınız hiÖ de başarılı değil... HiÖbir şey anlamıyorsunuz! KomÅnde bÇylesi roller<br />

yoktur. Kaldı ki komÅnler bu tÅr rollere yer kalmaması iÖin kurulmaktadır. KomÅnde bu rol<br />

şimdiki ÇzÅnÅ tÅmÅyle değiştirecektir. Burada aptalca sayılan birşey, komÅnde akıllıca<br />

davranış olarak gÇrÅlecek, burada şimdiki koşullar altında doğal olmayan bir şey, orada<br />

tÅmÅyle doğal sayılacaktır... Her şey insanın iÖinde yaşadığı ortama, koşullara bağlıdır. Her<br />

şeyi belirleyen ortamdır, insansa bir hiÖtir. Benim su anda Sonya Semyonovna ile aram iyidir<br />

<strong>ve</strong> bu durum, onun beni hiÖbir zaman kendini inciten bir adam, bir dÅşman saymadığının bir<br />

kanıtıdır. E<strong>ve</strong>t! Ben şimdi onun komÅne girmesini sağlamaya Öalışıyorum, ama bambaşka<br />

temeller Åzerinde kurulmuş bir komÅne! Alay edecek ne var bunda! Biz kendimize<br />

eskilerinden Öok başka, Öok daha geniş temeller Åzerinde, Çzel bir komÅn kurmak'istiyoruz.<br />

Biz inanÖlarımızda daha da ileri gitmiş bulunuyoruz. Daha Öok inkär ediyoruz! Eğer


Dobrolyu-bov mezarından kalksaydı, onunla tartışırdım. Belsinski'ye de yapacağımı bilirdim!<br />

Ben şimdilik Sonya Semyonovna'yı geliştirmeye devam ediyorum. Son derece gÉzel, eşsiz bir<br />

insan Sonya Semyonovna!" '<br />

"Bu gÉzel, eşsiz insandan yararlanıyor musunuz bari? Hah-hah-ha!"<br />

"Hayır, hayır! Ah, hayır! Tam tersine!" "Ne? Tam tersine mi! Hah-hah-ha! Amma laf ha!"<br />

"İnanın bÖyle bu! Hem dediğiniz gibi bir şey olsa, ne diye gizleyeyim sizden? Tersine, bu<br />

durum benim de tuhafıma gidiyor: benimleyken aşırı Érkek <strong>ve</strong> utangaÑ oluyor Sonya<br />

Semyonovna!"<br />

"Tabi siz de onu geliştiriyorsunuz! Hah-hah-ha! BÉtÉn bu utangaÑlıkların saÑma bir şey<br />

olduğunu kanıtlıyorsunuz ona?.."<br />

"HiÑ değil! HiÑ değil! Nasıl da kaba <strong>ve</strong> nasıl da -bağışlayın ama,- aptalca bir anlamda<br />

anlıyorsunuz "geliştirmek" sÖzÉnÉ! HiÑbir şey anlamıyorsunuz! Ve ne kadar uzaksınız bÖyle<br />

şeyleri<br />

anlamaktan! Biz kadın ÖzgÉrlÉğÉnÉ gerÑekleştirmeye Ñalışıyoruz, sizinse aklınızda hep aynı<br />

şey var... Genel olarak namus <strong>ve</strong> kadınca utangaÑlık konusunu bir yana bırakalım, ama bana<br />

karşı namuslu olmasını ben tÉmÉyle uygun buluyorum, ÑÉnkÉ bu onun aklına, onun iradesine<br />

bağlı olan bir şeydir. Eğer bana gelip de, 'Benim olmanı istiyorum' deseydi, hiÑ kuskusuz<br />

bundan Ñok mutlu olurdum, ÑÉnkÉ kendisini Ñok beğeniyorum; <strong>ve</strong> hiÑ değilse şu anda,<br />

herhalde hiÑ kimse ona benim kadar ince davranmamış, lâyık olduğu saygıyı gÖstermemiştir...<br />

Ben yalnızca bekliyor <strong>ve</strong> umut ediyorum, o kadar!"<br />

"Siz en iyisi ona birseyler armağan edin! Bunu hiÑ dÉşÉnmediğinize bahse girerim."<br />

"Size hiÑbir şey anlamadığınızı sÖylemiştim! Kuşkusuz onun durumu bÖyle... ama burada<br />

sÖzkonusu olan bambaşka bir şey! Siz yanlış değerlendirdiğiniz, aşağılama nedeni olarak<br />

gÖrdÉğÉnÉz bir olaya dayanarak, bu kıza insanca bakmayı reddediyorsunuz. Onun nasıl bir<br />

insan olduğunu bilmiyorsunuz! Yalnız son gÉnlerde okumayı bırakmasına, benden artık kitap<br />

almamasına canım sıkılıyor. Oysa eskiden gelir kitap isterdi. BÉtÉn enerjisine <strong>ve</strong> protestoda<br />

bulunma kararlılığına rağmen -ki bu kararlığı bir kez gÖstermişti,- bazı kÖr inanÑlardan <strong>ve</strong>...<br />

aptalca şeylerden kurtulabilmesi iÑin gerekli bağımsızlık, başına buy-rukluk, red, inkâr hâlâ<br />

yeterince yok onda <strong>ve</strong> bu ÉzÉcÉ bir şey. Buna karsın bazı sorunları Ñok iyi anlıyor. àrneğin şu<br />

el Öpme sorununu, yani kadının elini Öpmekle erkeğin eşitsiz bir davranışta bulunduğu <strong>ve</strong> bu<br />

davranışıyla da kadını aşağılamış olduğu sorununu Ñok iyi anlıyor*. Bu konuyu biz<br />

arkadaşlarla aramızda<br />

"... el Öpme sorunu...": Lebezyatnikov, Üernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" adlı romanının<br />

kahramanlarından Vera Pavlovna'nın su cÉmlesini tekrarlamaktadır: "Erkeklerin, kadınların<br />

elini Öpmesine hiÑ gerek yok. Bu... kadınlar iÑin Ñok incitici bir davranıştır... bu kadınları<br />

insandan saymama... dÉşÉncesinin bir sonucudur..." Üernişevski'nin roman kahramanlarınca<br />

ileri sÉrÉlen aile hayatına ilişkin kuralların karikatÉrize edilerek tekrarlanması, Lebezyatnik^ov'un,<br />

"geleceğin toplumunda odalara serbestÑe girilebilmesi", komÉn Éyelerinin yaptıkları<br />

tartışmaları aktaran sÖzlerinde de- gÖrÉlmektedir. (Üev.)<br />

447<br />

tartışmıştık <strong>ve</strong> ben hemen kendisine iletmiştim. Fransa'da işÑi sendikaları konusunda<br />

anlattıklarımı da dikkatle dinlemişti. Şimdi de kendisine geleceğin toplumunda odalara<br />

serbestÑe girilebileceğini anlatıyorum."<br />

"Bu da neymiş?"<br />

"Şu son sıralar tartıştığımız bir sorun bu: bir komÉn Éyesi, kadın ya da erkek bir başka komÉn<br />

Éyesinin odasına istediği zaman girebilir mi, giremez mi? Buna hakkı var mıdır, yok mudur?<br />

Her komÉn Éyesinin bu hakka sahip olduğuna karar <strong>ve</strong>rdik..."<br />

"İyi ama o sırada iÑerde bulunan kadın ya da erkek, zorunlu gereksinimlerini gidermekle<br />

meşgulseler ne olacak, hah-hah-ha?" . Andrey SemyonoviÑ bayağı Öfkelenmişti,<br />

tiksinircesine:


"Akimiz fikriniz o iste!" diye bağırdı. "Siz şu lanet olasıca "gereksinimler"den başka bir şey<br />

dÉşÉnmez misiniz! Size sistemi aÑıklarken su lanet "gereksinimler"den sÖz etmekle,<br />

zamanından Önce sÖzetmekle ne bÉyÉk aptallık etmişim! Allah kahretsin! Bu, sizin gibiler<br />

iÑin hep bir engeldir. İsin en kÖtÉ yanı da, daha sorunun ne. olduğunu anlamadan, alaya<br />

başlamanız! Sanki doğal bir hakkınız bu sizin! Sanki bir şeylerle ÖvÉnÉyorsunuz! Tuh!<br />

Acemilere, sorunun ÖzÉnÉ bilmeyenlere, bu konuların ancak en sonra, iyice gelişip yetiştikleri<br />

<strong>ve</strong> sisteme inandıkları zaman anlatılabileceğini kaÑ kez sÖylemişimdir! Hem, sÖyler misiniz<br />

lÉtfen, Ñirkef Ñukurunda bile utanılacak, aşağılanacak ne gÖrÉyorsunuz siz? Ben bu Ñirkef<br />

Ñukurlarının hangisini isterseniz temizlemeye hazırım! Burada en ufak bir Öz<strong>ve</strong>ri bile<br />

sÖzkonusu değildir! Burada yalnızca basit bir iştir sÖz konusu olan, bÉtÉn başka işlerden<br />

farksız, toplum iÑin hayırlı, yararlı bir iş <strong>ve</strong> yararlı olduğu iÑin de bir Rafael ya da Puşkin'in<br />

yaptıklarından daha yÉce bir is*!"<br />

"... Rafael ya da Puşkin'in yaptıklarından..." "Saf" bilim "Saf" sanat <strong>ve</strong> bilim <strong>ve</strong> sanattan<br />

toplum adına beklenen pratik yarar konusunda, o yıllarda D.İ.. Pisarev'le V.A. Zaytsev<br />

arasında "Russkoe Slovo" ("Rus SÖzÉ") dergisinde yapılan tartışmalar alaya alınıyor (Üev.)<br />

"Ve daha soylu bir iş, hah-hah-ha!"<br />

"Ne demek, daha soylu? İnsan etkinliklerini belirtme.anlamında ben bu deyimleri<br />

anlamıyorum. "Daha soylu", "daha gÖnlÉ yÉce"... BÉtÉn bunlar saÑma, anlamsız <strong>ve</strong> benim<br />

reddettiğim kÖr inanÑları yansıtan eski kavramlar! İnsanlığa yararlı olan her şey soyludur!<br />

Benim anladığım bir tek kavram var: yararlı! GÉlÉn istediğiniz kadar, ama bu, bÖyle!"<br />

Pyotr PetroviÑ kahkahalarla gÉlÉyordu. Paralarını saymayı bitirmiş <strong>ve</strong> kaldırıp gizlemişti:<br />

ancak nedense bir bÖlÉmÉnÉ masada bırakmıştı. Bu "Ñirkef Ñukuru sorunu", bÉtÉn<br />

bayağılığına karşın, Pyotr PetroviÑ'le genÑ dostu arasında pek Ñok kez anlaşmazlığa <strong>ve</strong><br />

bozuşmaya neden olmuştu. Ancak işin saÑma yanı, Andrey SemyonoviÑ gerÑekten kızıyor,<br />

Lujin ise iÑini dÖkÉyordu. Şu anda ise istediği tek şey, Lebezyatnikov'u kızdırmaktı.<br />

BÉtÉn "Bağımsızlığına", bÉtÉn "protestoculuğuna" rağmen, . Pyotr PetroviÑ'e itiraz etmeye<br />

pek cesaret edemeyen <strong>ve</strong> eskiden kalma bir alışkanlıkla ona hâlâ saygı besleyen<br />

Lebezyatnikov sonunda dayanamadı <strong>ve</strong>:<br />

"BugÉnkÉ bu hınÑ <strong>ve</strong> Öfkeniz herhalde dÉn uğradığınız başarısızlıktan kaynaklanıyor", diye<br />

sÖylendi.<br />

Pyotr PetroviÑ'in canı sıkılmıştı, yÉksek perdeden bir tavırla:<br />

"Siz en iyisi bana şunu sÖyleyin", dedi. "Kendisini buraya şey yapabilir misiniz..? Ya da daha<br />

doğrusu şÖyle: su yosma ile, kendisini bir dakika iÑin buraya, bu odaya Ñağıracak kadar<br />

yakınlığınız var mı? Herhalde mezarlıktan dÖndÉler... Merdi<strong>ve</strong>nlerden ayak sesleri geldi<br />

demin... Onu... şu yosmayı gÖrmem gerek."<br />

Lebezyatnikov şaşırmıştı:<br />

"Ne yapacaksınız onu?"<br />

"àyle... gÖrmem gerek. BugÉn yarın buradan ayrılıyorum, kendisine bildirmem gereken bir<br />

şey var... Konuşmamız sırasında siz de lÉtfen burada bulunun. Yoksa kimbilir neler<br />

dÉşÉnÉrsÉnÉz..!"<br />

"HiÑbir şey dÉşÉnmem... àylesine sormuştum. Madem bir işimiz var, onu buraya Ñağırmaktan<br />

kolay bir şey yok. Hemen gidiyorum. Merak etmeyin, sizi hiÑ rahatsız etmem."<br />

.448<br />

449<br />

GerÑekten de beş dakika kadar sonra Lebezyatnikov, Son-ya'yla birlikte dÖndÉ. Sonya bÉyÉk<br />

bir Baskınlık iÑindeydi <strong>ve</strong> her zaman olduğu gibi Érkekti. BÖylesi durumlarda hep Érker, yeni<br />

yÉzlerden, yeni tanışmalardan Ñok korkardı, Ñocukluğunda da bÖyleydi bu, şimdiyse daha da<br />

Ñok korkuyordu... Pyotr PetroviÑ onu "nazik <strong>ve</strong> se<strong>ve</strong>cen", ama biraz da kendi gibi ciddi,<br />

ağırbaşlı bir insanın, Sonya gibi gene <strong>ve</strong> bazı bakımlardan enteresan bir yaratığa karşı<br />

gÖstermesini uygun saydığı neşeli bir senlibenlilik havasıyla karşıladı. Hemen kızcağızı


"yÅreklendirmeye" girişerek, kendisine masada, karşısında yer gÇsterdi. Sonya oturdu,<br />

Öevresine, Lebezyatnikov'a, masanın ÅstÅnde duran paralara gÇz gezdirdi, sonra dÇnÅp birden<br />

Pyotr PetroviÖ'e baktı <strong>ve</strong> sanki Öivilemiş gibi bir daha da gÇzlerim ondan ayırmadı. Lebezyatnikov<br />

kapıya doğru yÅrÅmÅştÅ; Pyotr PetroviÖ yerinden kalkıp onun yanına gitti, bu arada<br />

Sonya'ya onun masada kalmasını işaret etmişti. Lebezyatnikov'u kapıda durdurarak, fısıltıyla:<br />

"Şu... Raskolnikov orada mı? Gelmiş mi?" diye sordu.<br />

"Raskolnikov mu? orada. Ne olacak? E<strong>ve</strong>t, orada... Az Çnce girdi, gÇrdÅm... Ne olmuş<br />

Raskolnikov'a?"<br />

"Üyleyse burada bizimle kalmanızı <strong>ve</strong> beni şu... kızla yalnız bırakmamanızı rica edeceğim.<br />

àok Çnemsiz bir şey gÇrÅşeceğimiz konu, ama Raskolnikov'un orada gereksiz bazı şeyler<br />

anlatmasını istemiyorum... Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi?"<br />

Durumu birden anlayan Lebezyatnikov:<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, anlıyorum, anlıyorum!" dedi. "Haklısınız... Bana kalırsa biraz fazla<br />

Öekmiyorsunuz, ama yine de haklısınız. Kalırım tabi burada. Surda, şu pencerenin yanında<br />

dururum <strong>ve</strong> sizi hiÖ rahatsız etmem... E<strong>ve</strong>t, bence de haklısınız..."<br />

Pyotr PetroviÖ Sonya'nın yanına dÇndÅ, geÖip divana, onun tam karşısına oturdu <strong>ve</strong> dikkatle<br />

kıza bakmaya başladı, sonra birden bakışları aşırı ciddileşti, hatta sertleşti: 'Sakın aklına,<br />

başka şeyler gelmesin kÅÖÅkhanım!' der gibi bakıyordu. Sonya mÅthiş utanmıştı.<br />

Pyotr PetroviÖ Öok ciddi, ama yine de se<strong>ve</strong>cen bir tavırla girdi sÇze:<br />

450<br />

"İlkin, Sonya Semyonovna, saygıdeğer Å<strong>ve</strong>y annenizden benim adıma ÇzÅr dilemenizi rica<br />

ederim... Yanılmıyorsam bÇyleydi değil mi, Katerina İvanovna analığınızdı?" Pyotr PetroviÖ'in<br />

dostÖa birtakım niyetleri olduğu anlaşılıyordu.<br />

Sonya Öabuk Öabuk <strong>ve</strong> ÅrkekÖe:<br />

"E<strong>ve</strong>t, doğru", dedi, "Katerina İvanovna analığımdır."<br />

"Üyleyse, nazik Öağrısına rağmen, elimde olmayan nedenlerden dolayı yemeğe... yani yas<br />

yemeğine gelemeyeceğim iÖin kendisinden benim adıma ÇzÅr dilemenizi rica ederim."<br />

Sonya iskemlesinden fırlayarak:<br />

"SÇylerim", dedi, "hemen şimdi gider sÇylerim."<br />

Pyotr PetroviÖ onun saflığına <strong>ve</strong> incelik kurallarını bilmezliğine gÅlÅmseyerek:<br />

"Durun, daha bitmedi", dedi,"Eğer bÇylesine Çnemsiz <strong>ve</strong> yalnızca kendimi ilgilendiren bir<br />

nedenden dolayı sizin gibi bir hanımı rahatsız edip buralara kadar Öağıracağımı<br />

dÅşÅndÅyseniz, beni hiÖ tanımıyorsunuz demektir. Sizi buraya Öağırmaktan amacım tÅmÅyle<br />

başkadır."<br />

Sonya Öabucak yerine oturdu. Hälä masanın Åzerinde duran gri renkli yÅz rublelik banknotlara<br />

kaydı gÇzÅ, ama hemen başını Öevirip Pyotr PetroviÖ'e bakmaya başladı: hele de kendisi gibi<br />

bir kızın başkasının paralarına bakması Öok ters bir davranış gibi gelmişti. Pyotr PetroviÖ'in<br />

sol elinde tuttuğu altın ÖerÖe<strong>ve</strong>li gÇzlÅğe <strong>ve</strong> yine sol elinin orta parmağındaki sarı taşlı<br />

kocaman, Öok gÅzel yÅzÅğe bakacak oldu, ama birden gÇzlerini kaÖırdı, nereye bakacağını bir<br />

tÅrlÅ kestiremeyerek, sonunda doğruca Pyotr PetroviÖ'in gÇzlerinin iÖine bakmaya başladı.<br />

Pyotr PetroviÖ biraz sustuktan sonra, az Çncekinden de ciddi, ağırbaşlı bir tavırla:<br />

"DÅn zavallı Katerina İvanovna'yla ayakÅstÅ bir iki kelime bir şeyler konuşma fırsatı<br />

bulmuştum", dedi. "Bu kısacık konuşma, -deyim yerindeyse eğer,- onun ne denli "gayrı tabii"<br />

bir durumda bulunduğunu anlamama yetti."<br />

Sonya onu aceleyle doğrulayarak:<br />

"E<strong>ve</strong>t, kendisi gayrı tabii durumdadır", dedi. "Ya da daha yalın <strong>ve</strong> anlaşılır anlatımıyla,<br />

hasta..."<br />

451<br />

"E<strong>ve</strong>t, aÖık <strong>ve</strong> anlaşılır anlatımıyla, hasta..."


"E<strong>ve</strong>t... E<strong>ve</strong>t, işte ben de insanlık duygularımdan <strong>ve</strong>... <strong>ve</strong>... <strong>ve</strong>... kendisini kaÖınılmaz olarak<br />

bekleyen mutsuz yazgıyı gÇz ÇnÅne alarak, onun iÖin yararlı olabilecek bir yardımda<br />

bulunmak isterdim. Bu mutsuz aile sanırım su anda yalnızca sizin elinize bakıyor."<br />

Sonya birden ayağa kalkarak:<br />

"Bir şey sormama izin <strong>ve</strong>rir misiniz?" dedi. "Emekli maaşı bağlanabileceği konusunda dÅn siz<br />

mi bir şeyler sÇylediniz kendisine? àÅnkÅ, bana sÇylediğine gÇre, siz ona emekli maaşı<br />

bağlatmak iÖin uğraşıyormuşsunuz... Doğru mu bu?"<br />

"Hayır, hiÖ değil! Hatta son derece saÖma bir şey bu. Ben yalnızca, gÇrev sırasında ÇlmÅş bir<br />

memurun dul karısına, -o da arkası varsa,- bir yardımda bulunulabileceğine ilişkin bir şeyler<br />

sÇylemiştim. Oysa rahmetli babanız yeterli hizmet sÅresini doldurmamış olduğu gibi, ÇldÅğÅ<br />

sırada devlet hizmetinde de bu-lunmuyormuş. Kısacası, belki bir umut olabilirdi ama, tÅmÅyle<br />

geÖici bir umut... àÅnkÅ yardımda bulunulması iÖin herhangi bir sebep yok ortada... hatta<br />

tersine... Kendisine maaş bağlanabileceğini dÅşÅnmÅş! Hah-hah-ha! Doğrusu, aÖıkgÇz bir<br />

hanım!"<br />

"E<strong>ve</strong>t... bir emekli maaşı... àÅnkÅ Öok saf, Öok iyi yÅrekli bir kadındır kendisi... İyi yÅrekli<br />

olduğu iÖin de her şeye kolayca inanır. Yaradılışı bÇyle onun... E<strong>ve</strong>t... ÇzÅr dilerim efendim...<br />

" Sonya kalktı <strong>ve</strong> gitmeye davrandı.<br />

"LÅtfen kalır mısınız, sÇzlerim daha bitmedi." "E<strong>ve</strong>t efendim, sÇzleriniz daha bitmedi..." diye<br />

mırıldandı Sonya<br />

"LÅtfen oturur musunuz!"<br />

Sonya mÅthiş bir utanÖ iÖinde, yeniden <strong>ve</strong> ÅÖÅncÅ kez oturdu.<br />

"Zavallı yavrularıyla birlikte iÖinde bulunduğu durumu gÇ-zÇnÅne alarak, -demin de dediğim<br />

gibi,- gÅcÅmÅn yettiğince, e<strong>ve</strong>t, bÇyle diyorlar değil mi, gÅcÅmÅn yettiğince, kendisine bir<br />

yardımda bulunmak isterdim, daha fazla değil. BÇylesi durumlarda hep olduğu gibi, onun iÖin<br />

bir yardım defteri aÖılabilir, ya<br />

452<br />

da, ne bileyim piyango gibi bir şey dÅzenlenebilir... yakınları, ya da genel olarak ona yardım<br />

etme isteğinde bulunan kişilerce... Size sÇylemek istediğim buydu, bÇyle şeyler yapılabilir."<br />

Sonya, gÇzleri Pyotr PetroviÖ'in gÇzlerinde:<br />

"E<strong>ve</strong>t, Öok iyi olur..." diye mırıldandı. "Bu Çneriniz iÖin Allah sizden razı olsun..!"<br />

"E<strong>ve</strong>t, bu yapılabilir... ancak... bu sonraki iş... Aslında, bugÅn de başlanabilir buna. Akşama<br />

gÇrÅşÅr, işin ilkelerini belirleriz. Saat yedi gibi falan bana gelin... Umarım... Andrey<br />

SemyonoviÖ de katılır bize... Ama... burada Åzerinde Çnceden <strong>ve</strong> titizlikle durmamız gereken<br />

bir nokta var. Sizi buraya kadar Öağırıp rahatsız etmemin nedeni de bu, Sonya Semyonovna.<br />

Bence, paraları Katerina İvanovna'nın eline <strong>ve</strong>rmeyelim, bu tehlikeli bir şey olur. Bunun<br />

kanıtı da, bugÅnkÅ şu yas sofrası... Ne bileyim, yarına ne yiyeceğini, ne giyeceğini bilemez<br />

durumda olan bir insan, tutuyor bugÅn Jamayka romu, Madera şarabı <strong>ve</strong>... <strong>ve</strong>... kah<strong>ve</strong> satın<br />

alıyor... Demin, geÖerken gÇrdÅm. Yarın bir lokma ekmek iÖin yine size el aÖacaklar... Artık<br />

bu kadarı da saÖmalık. Ben, iste bu nedenden dolayı, paralar, mutsuz dulun kendisinin haberi<br />

olmadan toplanmalıdır diyorum. Ne bileyim, bunu Çrneğin, yalnızca siz bilmelisiniz. Üyle<br />

değil mi?"<br />

"Bilmem ki... O yalnızca bugÅn iÖin... Ve bu hayatta yalnızca bir kez olacak bir şey...<br />

Rahmetliyi anmak, ona saygıda bulunmak istemişti... àok akıllı bir kadındır aslında... Ama...<br />

yine de, siz nasıl uygun gÇrÅyorsanız, Çyle olsun. Ben size Öok... ben değil, hepimiz size Öok...<br />

Allah sizden razı olsun... ÇksÅzler de..."<br />

Sonya sÇzlerini tamamlayamadı, ağlamaya başladı.<br />

"E<strong>ve</strong>t, bu konuyu aklınızda tutun. Şimdi de, ailenizi dÅşÅnerek, bu konuda başlangıÖ olmak<br />

Åzere, benim şu gÅcÅm ÇlÖÅsÅnde gÇsterdiğim yardımımı kabul ediniz. Yardım konusunda<br />

adımın aÖıklanmaması en Çnemli ricamdır. Buyrun alın... Benim de başımda bir sÅrÅ dert<br />

olduğu,iÖin, daha fazlasını <strong>ve</strong>rmek durumunda değilim..."


Ve Pyotr PetroviÖ elinde dikkatle dÅzeltip aÖarak, Sonya'ya on rublelik bir banknot uzattı.<br />

Sonya kıpkırmızı kesilerek parayı aldı, bir şeyler mırıldanarak aceleyle <strong>ve</strong>da etti. Pyotr<br />

PetroviÖ<br />

453<br />

gÇsterişli bir şekilde onu kapıya kadar geÖirdi. Sonya heyecanlı, perişan, kendini odadan<br />

dışarı attı, şaşkınlık iÖinde doğruca Katerina İvanovna'ya gitti.<br />

BÅtÅn bu zaman iÖinde konuşmaları kesmekten Öekinen Andrey SemyonoviÖ bazen pencere<br />

ÇnÅnde durmuş, bazen odada bir aşağı bir yukarı dolaşmıştı. Sonya Öıktıktan sonra Pyotr<br />

PetroviÖ'e yaklaşıp coşkuyla elini uzatarak:<br />

"Her şeyi duydum, her şeyi gÇrdÅm", dedi; gÇrdÅm sÇzcÅğÅnÅ Çzellikle vurgulamıştı. "Son<br />

derece soylu... yani, insanca bir davranışta bulundunuz! Size minnet duymalarına da fırsat<br />

yaratmadınız, gÇrdÅm! GerÖi, kişisel yardımlara, iyilikte bulunmalara ilkesel olarak<br />

karşıyımdır, ÖÅnkÅ kÇtÅlÅğÅ kÇkÅnden kaldırmaz bu tÅr davranışlar, hatta tam tersine besleyip<br />

bÅyÅtÅrler. Ama yine de sizin bu davranışınızı sevinÖle karşıladığımı sÇylemekten kendimi<br />

alamayacağım. E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, Öok hoşuma gitti." Lebezyatnikov'u dikkatle sÅzen Pyotr PetroviÖ:<br />

"Bunların hepsi saÖma!" dedi heyecanlı bir sesle. "Hayır, saÖma değil! DÅnkÅ olaydan dolayı<br />

sizin gibi hakarete uğrayan, ÅzgÅn durumda bulunan bir adam, aynı zamanda başkalarının<br />

mutsuzluğunu paylaşabiliyorsa, -bu davranışıyla toplumsal bir yanlış yapıyor da olsa,- yine de<br />

saygıya değerdir. DÅşÅncelerinizi bilen bir kimse olarak doğrusu sizden bÇyle bir davranışı<br />

hiÖ beklemezdim Pyotr PetroviÖ! Ah, anlayışınız size nasıl da engel oluyor! "İyi yÅrekli,<br />

Andrey SemyonoviÖ, Pyotr PetroviÖ'e yeniden yakınlık duymaya başlamıştı." Ürneğin şu<br />

dÅnkÅ başarısızlığınız sizi nasıl da heyecanlandırdı! Hem bu evlenmeye, bu yasal evliliğe<br />

karşı duyduğunuz bu aşırı istek de niÖin, soylu, sevgili Pyotr PetroviÖ? Neden ille de yasal bir<br />

evlilik? İsterseniz beni dÇvÅn, ama bu evlenmenin gerÖekleşmeyişi-ne, sizin ÇzgÅr kalışınıza,<br />

insanlık iÖin tÅmden yok olup gitmemiş olmanıza ben Öok sevindim... GÇrÅyor musunuz:<br />

sÇyleyi-<strong>ve</strong>rdim iste dÅşÅncelerimi..!"<br />

Lujin sırf bir cevap <strong>ve</strong>rmiş olmak iÖin: "Boynuz takmamak <strong>ve</strong> başkalarının Öocuklarına<br />

babalık etmemek iÖin, sizin serbest evliliğinizi değil, yasal evliliği yeğliyorum, " dedi. Kafası<br />

bir şeylerle aşırı meşgul gibiydi: Saldırı<br />

454<br />

borusunu duymuş bir savaş atı gibi irkilen Andrey SemyonoviÖ:<br />

"àocuklar mı dediniz?" dedi. "àocuklara mı değindiniz? Bunun toplumsal bir sorun Åstelik<br />

birinci derecede toplumsal bir sorun olduğuna ben de katılırım. Ama Öocuk sorunu bÅsbÅtÅn<br />

başka bir biÖimde ÖÇzÅmlenecektir. Aileyle ilgili her şeyi olduğu gibi Öocukları da tÅmÅyle<br />

reddedenler var... ama biz bu konuyu daha sonra konuşuruz, şimdi şu boynuz konusunu bir<br />

ÖÇzÅmleydim. Bunun benim zayıf bir noktam olduğunu itiraf ederim. Bu iğrenÖ, bu saÖma<br />

deyimin, bu Puşkin deyiminin geleceğin sÇzlÅklerinde yer alması dÅşÅnÅlemez. Hem nedir bu<br />

boynuz? Hangi boynuz? NiÖin boynuz? Bu ne saÖma şey bÇyle! Asıl serbest evliliklerde yer<br />

olmayacaktır boynuza! Boynuz, ancak her tÅr yasal evlenmenin doğal sonucu, bir başka<br />

deyişle yasal evliliğin dÅzeltilmesidir; bir protestodur, bu anlamda da kadın ya da erkek iÖin<br />

hiÖ de kÅÖÅltÅcÅ bir şey değildir... Olacak şey değil ya, eğer gÅnÅn birinde yasal bir evlilik<br />

yapacak olursam, şu sizin lanet boynuzlarınızı taşımaktan zevk duyacağım <strong>ve</strong> karıma şÇyle<br />

diyeceğim: 'Dostum! BugÅne kadar seni yalnızca seviyordum, şimdiyse sana saygı<br />

duyuyorum, ÖÅnkÅ sen protesto etmeyi basardın!' GÅlÅyorsunuz? àÅnkÅ kÇr inanÖlarınızdan<br />

kurtulabilecek gÅcÅnÅz yok! Allah kahretsin, yasal evlilikte eşlerin birbirini aldatmasında<br />

tatsızlığın nerden kaynaklandığını anlıyorum: bu, hem kadını, hem erkeği alÖaltan aşağılık bir<br />

olayın, aşağılık bir sonucudur. Oysa boynuz ap aÖık oldu muydu, yok olur; serbest evliliklerde<br />

olduğu gibi... Anlamsız bir şey olur o zaman, hatta taşıdığı boynuz adını bile yitirir. Bu da bir<br />

yana, karınız, onun mutluluğuna engel olmak gÅÖ <strong>ve</strong> yeteneğinde olmadığınızı, yeni<br />

kocasından dolayı ondan ÇÖ almaya kalkışmayacak kadar ileri gÇrÅşlÅ olduğunuzu kabul


etmekle, yalnızca size saygı duyduğunu kanıtlamış olacaktır. Allah kahretsin, bazen<br />

dÅşÅnÅrÅm de... eğer bir gÅn beni e<strong>ve</strong>rirlerse, tÅh! Yani evlenirsem, (ister yasal evlilik, ister<br />

serbest, farketmez) <strong>ve</strong> karım da bir tÅrlÅ kendine bir sevgili bulamazsa, Çyle sanıyorum ki,<br />

kendi elimle ona bir sevgili bulur <strong>ve</strong>, 'Aziz dostum', derim oha, 'seni<br />

455<br />

seviyorum, ama ayrıca bana saygı duymanı da istiyorum, alsana bir sevgili!' Doğru değil mi<br />

ama?"<br />

Pyotr PetroviÖ fazla bir ilgi gÇstermeden <strong>ve</strong> kıs kıs gÅlerek dinlemişti Lebezyatnikov'u. Hatta<br />

yer yer dinlemediği bile olmuştu. GerÖekten de bambaşka şeylerle meşguldÅ kafası, Lebezyatnikov<br />

da sonunda farkına varmıştı bunun. Hatta heyecanlıydı. Pyort PetroviÖ, ellerini<br />

oğuşturuyor, bir şeyler dÅşÅnÅyordu. BÅtÅn bunları Andrey SemyonoviÖ daha sonra anlamlandırabildi.<br />

II<br />

Bu anlamsız yas yemeği fikrinin Katerina İvanovna'nın kafasında hangi nedenlerle<br />

doğduğunu sÇyleyebilmek kolay değildi. GerÖekten de, Marmeladov'un cenaze masrafları iÖin<br />

Raskolni-kov'un <strong>ve</strong>rdiği yirmi kÅsur rublenin yaklaşık yarısı harcanmıştı bu sofraya. Belki de<br />

Katerina İvanovna bÅtÅn kiracıların, Çzellikle de Amaliya İvanovna'nın, rahmetli<br />

Marmeladov'un onlardan hiÖ de aşağı olmadığını, belki de onlardan Öok daha ÅstÅn olduğunu,<br />

hiÖ kimsenin rahmetliye karşı "burnu bÅyÅklÅk" taslamaya hakkı olmadığını bilmeleri iÖin <strong>ve</strong><br />

bÇylece rahmetli kocasının anısına "gereken" saygıyı gÇsterebilmek iÖin, bu yemeği bir borÖ<br />

gibi gÇrmÅştÅ. Belki de onun bu davranışında en bÅyÅk etken, gÅnlÅk yaşayışımızda her<br />

birimiz iÖin zorunlu sayılabilecek birtakım toplumsal tÇrelerde, pek Öok yoksulu ellerindeki<br />

son meteliğe varıncaya kadar bÅtÅn biriktirdiklerini sırf "başkalarından daha kÇtÅ durumda<br />

olmadıklarını" kanıtlamak, "başkalarınca ayıplanmamak" iÖin harcamaya zorlayan yoksulluk<br />

gururuydu..<br />

Katerina İvanovna belki bu fırsattan yararlanarak, kendisinin dÅnyada herkes tarafından<br />

terkedildiğini sanan bÅtÅn bu "değersiz <strong>ve</strong> aşağılık" kiracılara, "yalnızca gÇrgÅ kurallarını <strong>ve</strong><br />

yiyip iÖmesini bildiği"ni değil, bÇyle kÇtÅ bir kadere boyun eğmek iÖin yaratılmış biri<br />

olmadığını, "soylu, hatta aristokrat bir albay evinde" eğitilmiş olduğunu; tahta silmek,<br />

geceleri Öocuk bezleri yıkamak iÖin yetiştirilmemiş olduğunu gÇstermek de istemiş<br />

456<br />

olabilirdi. BÇylesi gurur <strong>ve</strong> şÇhret dÅşkÅnlÅğÅ nÇbetleri bazen yoksul <strong>ve</strong> ezilmiş insanlara da<br />

bulaşmakta <strong>ve</strong> bu durum onlarda zaman zaman sinirli, ÇnÅne geÖilemez bir gereksinim halini<br />

almaktadır. Kaldı ki Katerina İvanovna ezilmiş, sindirilmiş insanlardan da değildi: bazı<br />

durumlarda onu tÅmden mah<strong>ve</strong>tmek mÅmkÅndÅ, ama onu manevi olarak sindirmek, yani<br />

korkutup iradesine gem vurmak, ona boyun eğdirmek kimsenin yapabileceği bir şey değildi.<br />

Ayrıca Sonya'nın, onun gitgide aklını oynattığına ilişkin sÇzleri, hiÖ de Çylesine sÇylenmiş,<br />

temelsiz sÇzler değildi. GerÖi bunun şu son sıralarda, hatta son bir yıldır, gerÖekten de Çyle<br />

olsa bundan zarara uğramamış olması mÅmkÅn değildi. Hem doktorların sÇylediği gibi,<br />

ilerlemiş <strong>ve</strong>rem durumu da insanda akıl dengesinin bozulmasına neden olabiliyordu.<br />

Şaraplar ne Öoktu, ne de Öeşitliydi. Madem şarabı da yoktu: bÅtÅn bunlar biraz fazla<br />

abartılmıştı. Ama şarap vardı. Votka, rom <strong>ve</strong> porto da vardı, hepsi de kÇtÅ cinstendi, ama<br />

herkese yetecek kadar vardı. Yemekler, kutya* dışında daha ÅÖ dÇrt Öeşit kadardı, sonra<br />

gÇzleme de vardı <strong>ve</strong> hepsi de Amaliya İvanov-na'nrn mutfağında hazırlanmıştı. Ayrıca,<br />

yemekten sonra iÖilmesi ÇngÇrÅlen Öay <strong>ve</strong> punÖ iÖin de iki sema<strong>ve</strong>r birden hazırlanmıştı. Satın<br />

alma işleriyle Katerina İvanovna'nın kendisi uğraşmıştı. Bu işte kendisine, yoksul bir<br />

Polonyalı yardım etmişti; bu adamın bayan Lippe<strong>ve</strong>hzel'in evinde ne aradığını Tanrı bilirdi,<br />

ama işte hemen Katerina İvanovna'nın emrine <strong>ve</strong>rilmişti <strong>ve</strong> dÅn, bÅtÅn gÅn <strong>ve</strong> bu sabah dili<br />

bir karış dışarda, Katerina İvanovna'nın ardı sıra kendini parÖalarcasına koşturup durmuştu.<br />

Ama galiba bu durumunun farkedilmesi iÖin de Çzel bir Öaba gÇstermişti. Olur olmaz


nedenlerle Katerina İvanovna'ya başvuruyor, hatta onu Gostinnıy Dvor'da bile arayıp<br />

buluyordu. Bir de durmadan "Pani Harunjina"** deyip duruyordu ki, başlangıÖta "bu lÅtufkär,<br />

bu yÅce gÇnÅllÅ" adam olmasa mahvolacağı-<br />

Kutya :Yas sofraları iÖin bal ya da ÅzÅmle yapılan pirinÖ lapası (àev.) "Pani Harunjina":<br />

(LehÖe) Hanımefendi (àev.)<br />

457<br />

nı sÇyleyen Katerina İvanovna bile sonunda ondan bıkmıştı. Aslında Katerina İvanovna'nın<br />

huyuydu bu daha ilk kez gÇrdÅğÅ birini allayıp pullamak, utandıracak kadar gÇklere<br />

Öıkarmak, onda ÇvÅlecek binbir erdem bulmak, biraz sonra da bu erdemlerin varlığına bÅyÅk<br />

bir iÖtenlikle <strong>ve</strong> gerÖekten inanmak, ama sonra birdenbire dÅş kırıklığına uğrayarak, her şeye<br />

tÅkÅrmek, ÇvÅp gÇklere Öıkardığı, nerdeyse tapacak gibi olduğu adamı yerden yere Öalmak<br />

onda huy halini almıştı. Şakacı, neşeli, barışÖıl bir yaratılışı vardı, ama aralıksız uğradığı<br />

başarısızlıklar, mutsuzluklar <strong>ve</strong> Öektiği acılar yÅzÅnden, herkesin barış <strong>ve</strong> neşe iÖinde<br />

yaşaması, başka bir biÖimde yaşamaya cesaret edememesi iÖin Çylesine taşkın bir istek<br />

duymaya başlamıştı ki, hayatta karşılaştığı kÅÖÅcÅk bir uyumsuzluk, uğradığı kÅÖÅcÅk bir<br />

başarısızlık onu bir anda Öileden Öıkarıyor, onca parlak umutlardan <strong>ve</strong> gÅzel dÅşlerden sonra,<br />

kaderine lanet okumaya, eline geÖeni yerlere Öalmaya, başını duvarlara vurmaya başlıyordu.<br />

Amaliya İvanovna da nedense birdenbire bÅyÅk bir Çnem <strong>ve</strong> saygı kazanmıştı Katerina<br />

İvanovna'nın gÇzÅnde. Bunun belki de tek nedeni, şu yas sofrası, Amaliya İvanovna'nın<br />

sofranın kurulmasıyla ilgili her tÅrlÅ işe iÖtenlikle koşturmasıydı: sofrayı o hazırlamış,<br />

peÖeteleri, yemek takımlarını o sağlamış, yemekleri kendi mutfağında o pişirmişti. Katerina<br />

İvanovna mezarlığa giderken ona her alanda yetki <strong>ve</strong>rmiş, onu kendi yerine bırakmıştı.<br />

GerÖekten de mezarlıktan dÇndÅklerinde her şeyi pek iyi hazırlanmış bulmuşlardı: masanın<br />

Åzerine oldukÖa temiz bir ÇrtÅ ÇrtÅlmÅştÅ, tabaklar, Öatallar, bıÖaklar, kadehler, hepsi değişik<br />

kiracılardan alındıkları iÖin, değişik cins, boy <strong>ve</strong> tÅrlerde olmakla birlikte, tam belirlenen<br />

saatte hiÖ eksiksiz hazırlanmış bulunuyorlardı. âstlendiği işi başarıyla gerÖekleştirdiğini<br />

gÇren Amaliya İvanovna, Åzerinde siyah bir elbise, sÅslenmiş, hotozuna yeni siyah kurdeleler<br />

takmış olarak, mezarlıktan dÇnenleri biraz da gururla karşılamıştı. Hak edilmiş olmasına<br />

rağmen bu gurur Katerina İvanovna'nın nedense hoşuna gitmemişti: 'O olmasa sanki bu<br />

sofrayı kuramayacaktık sanacak herkes!' Yeni kurdelelerle sÅslÅ hotozu da hoşuna gitmemişti:<br />

'Yoksa su ahmak Alman karısı ev sahibi olduğu iÖin, yoksul kiracılarına acıyıp yar-<br />

458<br />

dım etmeyi kabul ettiği iÖin mi bÇyle gururlanıyor? Acayip! Demek Çyle ha! Bir albay,<br />

nerdeyse vali olmak Åzere olan bir albay olan Katerina åvanovna'nın babacığının evinde kırk<br />

kişilik ziyafet sofraları kurulurdu <strong>ve</strong> orada Amaliya İvanovna, daha doğrusu Lyudvigovna<br />

gibilerini mutfağa bile sokmazlardı...' Katerina İvanovna hemen bugÅn Amaliya İvanovna'ya<br />

haddini bildirmeye karar <strong>ve</strong>rmekle birlikte -yoksa kim bilir ne sanacaktı bu kadın kendini!şimdilik<br />

duygularını aÖığa vurmaktan caydı. Şimdilik ona karşı soğuk davranmakla<br />

yetinecekti. Bir başka tatsızlığın daha payı olmuştu Katerina İvanovna'nın sinirlenmesinde:<br />

mezarlıktaki tÇrene, ne yapıp edip buraya da gelen Polonyalı'dan başka, kiracılardan hiÖ<br />

kimse gelmemişti. Ama yas sofrasına, yani yemeğe, en yoksuluna, en Çnemsizine varana<br />

kadar herkes gelmişti. âstelik bunlardan Öoğu her zamanki kılıklarında bile değillerdi, Åstleri<br />

basları dÇkÅlÅyordu. Ünemli, hatırı sayılır Öağrılılara gelince, sanki aralarında anlaşmışlarcasına<br />

hiÖbiri gelmemişti. Ürneğin bÅtÅn kiracılar arasında en Çnemli kişi olan Pyotr PetroviÖ<br />

Lujin gelmemişti. Oysa Katerina İvanovna daha dÅn ÇnÅne gelen herkese, yani Amaliya<br />

İvanovna'ya PoleÖka'ya, Sonya'ya, Polonyah'ya... Pyotr PetroviÖ'in soylu, yÅce gÇnÅllÅ,<br />

zengin bir insan olduğunu, geniş bir Öevresi bulunduğunu, ilk kocasından daha eski bir dostu<br />

olduğunu, babasının evine de kabul olunduğunu <strong>ve</strong> kendisine Çnemli bir emekli maaşı<br />

bağlatmak iÖin olanca gÅcÅyle uğraşacağına sÇz <strong>ve</strong>rdiğini anlatıp durmuştu. Burada şunu da<br />

belirtelim ki, Katerina İvanovna birinin zenginliğiyle, geniş Öevresiyle ÇvÅnÅrken, bunu her


tÅrlÅ kişisel Öıkar <strong>ve</strong> hesaptan uzak, iÖten bir duyguyla, yalnız Çvme <strong>ve</strong> ÇvÅlene daha bÅyÅk<br />

bir değer <strong>ve</strong>rme zevkiyle yapardı.<br />

Lujin'den sonra <strong>ve</strong> herhalde "onu Çrnek alarak" "Lebezyatni-kov denilen şu alÖak, aşağılık<br />

adam" da gelmemişti. "Ne sanıyordu yani bu adam kendini? Onu sırf bir lÅtufta bulunmuş<br />

olmak iÖin Öağırmışlardı. àÅnkÅ Pyort PetroviÖ'in dostuydu, onunla aynı odada kalıyordu <strong>ve</strong><br />

birini Öağırıp Çtekini Öağırmamak biraz tuhaf olurdu." "Evde kalmış kızıyla birlikte gÇrgÅ<br />

budalası bir kadın da gelmemişti. Bunlar, Amaliya İvanovna'nın<br />

459<br />

evine taşınalı daha iki hafta olmasına rağmen, Marmeladov'un dairesinden Çzellikle de<br />

rahmetli sarhoş geldiği zaman, yÅkselen bağırış Öağırışlardan rahatsız olmuşlar <strong>ve</strong> birkaÖ kez<br />

şikäyette bulunmuşlardı. Katerina İvanovna bir kavgaları sırasında Amaliya İvanovna'dan<br />

Çğrenmişti bu şikäyetleri, Amaliya İvanovna bu kavga sırasında Katerina İvanovna'ya,<br />

"ayaklarının tırnağı bile olamayacakları kibar kiracıları" rahatsız ettiklerini haykırarak, bÅtÅn<br />

aileyi kapı dışarı etmekle tehdit etmişti. Katerina İvanovna "Ayağının tırnağı bile<br />

olamayacağı" sÇylenen bu kadınla kızını yas yemeğine Öağırmaya kesin olarak karar <strong>ve</strong>rmişti.<br />

Sağda solda rastlaştıklarında Öalımla yÅzÅnÅ başka yana Öeviren bu kadına, kendisini yas<br />

yemeğine Öağırmakla "bu evde soylu dÅşÅnceler taşıyan soylu insanların yaşadığını <strong>ve</strong><br />

yapılan kÇtÅlÅkleri hatırlamayıp, bu kÇtÅlÅkleri yapanları evlerine Öağırdıklarını" <strong>ve</strong> Katerina<br />

İvanovna'nın bÇylesi gÅÖ bir yaşama alışık olmadığını gÇsterecekti. BÅtÅn bunları sofrada<br />

rahmetli babacığının valiliğiyle birlikte aÖıklamayı tasarlamıştı. Ayrıca, karşılaştıklarında<br />

yÅzÅnÅ başka yana Öevirmenin hiÖ de gerekli olmadığını, bunun aptalca bir davranış<br />

olduğunu, şÇyle dolaylı yoldan dokunduru<strong>ve</strong>recekti. Şişko yarbay (aslında emekli Åsteğmen)<br />

de gelmemişti. Ama onun dÅn sabahtan beri "kımılda-yamayacak kadar yorgun" olduğu<br />

anlaşılmıştı. Kısacası gelenler yalnızca şu zavallı Polonyalı'yla, kirli fraklı, sivilceli yÅzlÅ, pis<br />

pis kokan, miskin, sessiz bir memurdu; bir de Öok eskiden beri Amaliya İvanovna'nın evinde<br />

oturan <strong>ve</strong> buradaki odasının kirasını kimin <strong>ve</strong>rdiği belli olmayan, bir zamanlar bilmem hangi<br />

postanede Öalışmış sağır <strong>ve</strong> nerdeyse iyice kÇr bir ihtiyarla, terbiyesizce kahkahalar atıp duran<br />

sarhoş bir emekli teğmen, daha doğrusu iaşe memuru (hem de "aman Allah'ım!" yeleksiz<br />

olarak!) Adamın birisi ise Katerina İvanovna'ya selam bile <strong>ve</strong>rmeden geÖip masaya<br />

kurulmuştu; hele birisi, elbisesi olmadığı iÖin robdÇsambrla gelmişti ki, artık terbiyesizliğin<br />

bu kadarına da-yanılamazdı: bu adam hemen Amaliya İvanovna <strong>ve</strong> Polonyalı' nın Öabalarıyla<br />

odadan uzaklaştırıldı. Polonyalı da, Amaliya İvanovna'nın evinde hiÖ oturmamış, bu evde<br />

bugÅne kadar hiÖ gÇrÅlmemiş başka iki Polonyalı'yı getirmişti. BÅtÅn bunlar Ka-<br />

460<br />

terina İvanovna'yı mÅthiş sinirlendirmişti. "Madem bÇyle olacaktı, bu hazırlıklar kimin iÖin<br />

yapılmıştı?" Hatta sırf yer aÖılsın diye, Öocukları, zaten bÅtÅn odayı kaplamış olan masaya<br />

oturtmamışlar, onlara arka kÇşede, sandık Åzerinde bir sofra kurmuşlardı. İki kÅÖÅk bir sırada<br />

oturuyor, PoleÖka ise, bÅyÅk kardeş olarak, onların karınlarını doyuruyordu. Bu arada yine<br />

PoleÖka bÅtÅn "iyi Öocuklara yapıldığı gibi", kardeşlerinin burunlarını silmek zorundaydı.<br />

Kısacası, Katerina İvanovna, ister istemez bÅtÅn konukları iki kat bÅyÅklenerek, hatta kibirle<br />

karşılamak zorunda kalmıştı. Kimilerine hele, Çzellikle sert bakıyor, sofraya buyur derken pes<br />

perdeden bir tavır takınıyordu. BÅtÅn gelmeyenlerin sorumluluğunu nedense Amaliya<br />

İvanovna'ya yÅkleyi <strong>ve</strong>rmiş <strong>ve</strong> hemen ona karşı son derece saygısızca davranmaya başlamıştı.<br />

Amaliya İvanovna da ondaki bu değişikliği f arketmis <strong>ve</strong> buna bayağı canı sıkılmıştı. Pek de<br />

iyi bir sonuÖ va-adeden bir başlangıÖ değildi bu. Sonunda herkes sofrada yerini<br />

aldı.<br />

Raskolnikov tam mezarlıktan dÇnÅldÅğÅ sırada gelmişti. Katerina İvanovna onun gelişine Öok<br />

sevinmişti. àÅnkÅ, birincisi, Raskolnikov bÅtÅn konuklar iÖinde tek "kÅltÅrlÅ konuk"tu <strong>ve</strong><br />

"bilindiği gibi iki yıl sonra bura Åni<strong>ve</strong>rsitelerinde bir kÅrsÅ sahibi olmaya hazırlanıyordu";<br />

ikincisi, Öok istemesine rağmen mezarlığa gelemediği iÖin son derece saygılı bir tavırla ÇzÅr


dilemişti. Katerina İvanovna ona dÇrt elle sarıldı, sofrada yanına, sol tarafına oturttu (sağında<br />

Amaliya İvanovna oturuyordu) <strong>ve</strong> yemeklerin dÅzenli dağıtılması <strong>ve</strong> herkese yetmesi gibi<br />

telaşları <strong>ve</strong> koşuşturmaları arasında, Åstelik de ikide bir konuşmasına engel olan <strong>ve</strong> kendisini<br />

nerdeyse boğulacak hale getiren <strong>ve</strong> galiba şu son iki gÅn iÖinde iyice azıtan, son derece acı<br />

<strong>ve</strong>rici ÇksÅrÅk nÇbetlerine rağmen durmadan Raskolnikov'a bir şeyler sÇylÅyor, yas<br />

yemeğinin uğradığı başarısızlıktan duyduğu haklı Çfkeyi, iÖinde birikenleri ona bir an Çnce<br />

fısıldamaya Öalışıyor, ama yine de bu Çfkesi sık sık, konuklara, Çzellikle de ev sahibi kadına<br />

karsı tutamadığı, son derece neşeli kahkahalara bırakıyordu yerini.<br />

"BÅtÅn suÖ şu baykuş suratlıda! Kimden sÇz ettiğimi anlıyorsunuz tabii: ondan, ondan!"<br />

Başıyla ev sahibi kadını gÇsteri-<br />

461<br />

yordu. "Baksanıza bir şuna: gÇzlerini nasıl da belertmiş! Kendisinden sÇzettiğimizi<br />

hissediyor, ama neler konuştuğumuzu anlayamıyor, gÇzlerini devirip duruyor. Tuh, baykuş<br />

karı! Hah-hah-ha! ÜhÅ-ÇhÇ-ÇhÇ! Ya şu hotozuyla ne demek istiyor ki! ÜhÇ-ÇhÇ-ÇhÇ!<br />

Farkında mısınız, herkes onun beni koruduğunu, buraya gelmiş olmakla beni onurlandırdığını<br />

sansın istiyor... Kendisinden doğru dÅrÅst adamlar Öağırmasını, Çzellikle de rahmetlinin<br />

tanıdıklarını Öağırmasını rica etmiştim, ama baksanıza o kimleri Öağırmış: bir alay soytarı!<br />

İpsiz, sapsız! Şu kirli suratlı adama bakın : adam değil, iki ayaklı sÅmÅklÅbÇcek! Hele şu<br />

Polonyalılar... hah-hah-ha! HiÖ kimse, ama hiÖ kimse gÇrmemiştir onları burada, ben de<br />

gÇrmedim, Çyleyse sorarım size, niÖin gelmişler buraya? Yanyana nasıl da uslu uslu<br />

duruyorlar!" Katerina İvanovna birden bu Polonyalılardan birine seslenerek: "Pan, hey pan",<br />

dedi, "gÇzleme aldınız mı gÇzleme? Biraz daha alın... Bira iÖin, bira! Votka istemiyor<br />

musunuz?.. Bakın hele, nasıl da yerinden fırlayıp selam <strong>ve</strong>rdi! Bakın bakın! Zavallılar, Öok<br />

aÖlar herhalde! Zararı yok varsın yesinler. HiÖ değilse gÅrÅltÅ etmiyorlar... yalnız... yalnız,<br />

doğrusu ev sahibinin gÅmÅş kaşıkları korkutuyor beni!.. "Birden yanında duran ev sahibi<br />

kadına dÇndÅ, herkesin duyabileceği bir sesle, "Amaliya İvanovna!" dedi. "Bakın, sÇylemedi<br />

demeyin, gÅmÅş kaşıkları korkutuyor beni!.." Birden yanında duran ev sahibi kadına dÇndÅ,<br />

herkesin duyabileceği bir sesle: "Amaliya İvanovna!" dedi. "Bakın, sÇylemedi demeyin,<br />

gÅmÅş kaşıklarınızı yÅrÅtÅrlerse karışmam! Hah-hah-ha!" Kendi sÇzÅne kahkahalarla<br />

gÅlmeye başladı, sonra yine Raskolnikov'a dÇnÅp yine başıyla kadını gÇsterdi: "Anlamadı,<br />

yine anlamadı! Ağzı bir karış aÖık, oturuyor... Bakın hele şuna: baykuş, tam bir baykuş! Yeni<br />

kurdeleli kukumav! Hah-hah-ha!"<br />

Ama burada kahkahaları beş dakika kadar sÅren dayanılmaz bir ÇksÅrÅk nÇbetine dÇnÅştÅ.<br />

Mendili kana bulandı, alnında ter damlacıkları belirdi. Kanlanan mendilini sessizce<br />

Raskolnikov'a gÇsterdi. Yanakları al al olmuştu. Heyecan iÖinde, gÅÖlÅkle soluyarak<br />

Raskolnikov'un kulağına eğildi <strong>ve</strong>:<br />

462<br />

"Baksanıza", diye fısıldadı, "ona ince bir iş <strong>ve</strong>rmiştim ben, yani o bayanla kızını da<br />

Öağırmasını istemiştim... Kimden sÇ-zettiğimi anlıyor musunuz? BÅyÅk nezaket gÇstermek <strong>ve</strong><br />

Öok hÅnerli olmak gerekir bÇyle konularda, oysa Amaliya İvanovna kim bilir nasıl davrandı<br />

ki, kadın bu gibi hallerde başvurulması gereken en basit nezaket kurallarını bile yerine<br />

getirmedi, ne kendisi geldi, ne birini gÇnderip ÇzÅr diledi... Sersem karı! Kendini beğenmiş<br />

şey! Taşralı n'olacak! Kendine emekli maaşı bağlatabilmek iÖin devlet dairelerinin eşiklerini<br />

aşındırmaya germiş ÇlÅ bir binbaşı dulu! Ellibeşinde olduğu halde allık sÅrÅyor, boyanıyor<br />

(herkes biliyor bunu)... Pyotr Petrovic'in niÖin gelmediğini de bir tÅrlÅ anlayamıyorum! Sonya<br />

nerde peki? Nereye gitti? Hah, işte geldi! Nereye kayboldun Sonya? Babanın gÇmÅldÅğÅ i bir<br />

gÅnde bu dÅzensizliğin Öok tuhaf doğrusu! Rodion Romano-viÖ, izin <strong>ve</strong>rin de yanınıza<br />

otursun. İşte senin yerin. SoneÖka... Ne istersen al tabağına! SÇğÅş al, en iyisi o. Şimdi<br />

gÇzlemeler de gelir. àocuklara da <strong>ve</strong>rdiler mi? PoleÖka, bÅtÅn yemeklerden aldınız mı? ÜhÇ-


ÖhÖ-ÖhÖ! İyi iyi! Lyonya, uslu Ñocuk ol... Sen de Kolya, bacaklarım sallayıp durma Öyle... Sen<br />

ne diyorsun SoneÑka?"<br />

Sonya, herkesin duyabileceği bir sesle konuşmaya Özen gÖstererek, Pyotr Petrovic'in nasıl<br />

ÖzÉr dilediğini, onun kullandığı en kibar, en saygı belirten sÖzcÉkleri seÑerek <strong>ve</strong> bunları bir<br />

kez de kendi sÉsleyerek anlatmaya başladı. Ayrıca, Pyotr Petrovic'in iş konusunda başbaşa<br />

gÖrÉşmek <strong>ve</strong> ilerisi iÑin neler yapabileceklerini kararlaştırmak iÑin fırsat bulur bulmaz<br />

geleceğini sÖylediğini ekledi.<br />

Sonya bu sÖzlerin Katerina İvanovna'yı yatıştıracağını, en Önemlisi de bunlardan<br />

hoşlanacağını, gururlanacağını biliyordu. Raskolnikov'un yanına oturmuştu. Onu hafifÑe<br />

selamlamış, sonra bir an meraklı gÖzlerle bakmıştı. Aslında yemek boyunca gÖzlerini<br />

durmadan ondan kaÑırmaya Ñalışmıştı. Kendisini memnun etmek iÑin yemek sÉresince<br />

Katerina İvanovna 'ya bakıp durmuştu, ama dalgın olduğu anlaşılıyordu. Ne onun, ne de<br />

Katerina İvanovna'nın Ézerlerinde yas elbisesi vardı. Sonya koyu kah<strong>ve</strong>rengi bir elbise<br />

giymişti. Katerina İvanovna'nın sırtında ise biricik elbisesi olan Ñizgili, koyu renkli entarisi<br />

vardı.<br />

463<br />

Pyotr PetroviÑ'le ilgili haberi hoşnutlukla karşıladı Katerina İvanovna: Sonya'nın<br />

sÖylediklerini ciddi ciddi dinledi, yine aynı ciddilikle Pyotr PetroviÑ'in sağlığını sordu, sonra<br />

Raskolni-kov'un kulağına eğilerek, Ñevreden de duyulabilecek bir fısıltıyla Pyotr PetroviÑ gibi<br />

saygın, seÑkin bir kişinin, ailesine olan bağlılığını <strong>ve</strong> babacığıyla olan eski dostluğuna<br />

rağmen, -bÖyle tuhaf bir topluluğun- arasına katılmasının gerÑekten de doğru kaÑmayacağını,<br />

sÖyledi.<br />

"Size Özellikle bunun iÑin minnettarım Rodion RomanoviÑ," diye sÉrdÉrdÉ sÖzlerini: yine<br />

fazlaca duyulabilecek bir fısıltıyla konuşuyordu, "bÖyle bir topluluk iÑinde dahi bizimle tuz<br />

ekmek paylaşmaktan kaÑınmadınız. Bununla birlikte rahmetli kocamla aranızdaki Özel<br />

dostluğun da sÖzÉnÉzÉ tutmakta bÉyÉk payı olduğuna eminim."<br />

Katerina İvanovna bunları sÖyledikten sonra, gururla, ağır başlılıkla konuklarını gÖzden<br />

geÑirdi, birden masanın ÖbÉr ucunda oturan sağır ihtiyara Özenle "Kızarmış et isteyip<br />

istemediğini, kendisine porto <strong>ve</strong>rip <strong>ve</strong>rmediklerini" sordu. İhtiyar karşılık <strong>ve</strong>rmedi,<br />

yanındakiler kendisini dÉrtÉp alay ettikleri halde, uzun sÉre kendisine ne sorulduğunu<br />

anlayamadı. Ağzını aÑmış, aptal aptal etrafına bakınıp duruyordu. Onun bu durumu masanın<br />

genel neşesini daha da artırmıştı.<br />

Katerina İvanovna yeniden Raskolnikov'a dÖnerek: "Şuna da bakın hele," dedi, "ne salak şey!<br />

Ne diye getirmişler ki onu buraya? Pyotr PetroviÑ'e gelince, ben ona her zaman gÉ<strong>ve</strong>nmişimdir<br />

<strong>ve</strong>... "Katerina İvanovna sÖzÉnÉn burasında Ama-liya İvanovna'ya dÖndÉ, kadını<br />

ÉrkÉtecek kadar sert bir sesle, "Pyotr PetroviÑ, sizin o, babacığımın mutfağına aşÑı olarak bile<br />

giremeyecek, takıp takıştırmış yosmalarınıza benzemez... Rahmetli kocam ise, sonsuz<br />

iyiliğiyle onları kabul ederek, kendilerine şeref <strong>ve</strong>rirdi."<br />

Bu arada on ikinci kadeh votkayı yuvarlamakta olan emekli iaşe memuru:<br />

"E<strong>ve</strong>t efendim", diye bağırdı, "iÑkiyi Ñok se<strong>ve</strong>rdi... İyi iÑerdi!.."<br />

Katerina İvanovna adama dÖnerek: 464<br />

"Kocamın bÖyle bir zayıflığı vardı", dedi, "bu herkesin bildiği bir şey. Ama o iyi yÉrekli,<br />

ailesini se<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong> ona saygı duyan bir insandı; tek kusuru, kendi iyiliği yÉzÉnden her tÉrlÉ<br />

ahlâksıza karşı asın dostluk gÖstermesiydi. Tanrı bilir kimlerle, hatta belki de pabucunun<br />

tabanı etmeyecek adamlarla oturur iÑerdi. DÉşÉnebiliyor musunuz, Rodion RomanoviÑ?<br />

Cebinde bir gÉn bir horoz şekeri bulmuştuk, ayakta duramayacak kadar sarhoştu, ama yine de<br />

Ñocuklarını dÉşÉnmÉştÉ."<br />

Emekli iaşe memuru.<br />

"Horoz mu?" diye bağırdı. "Horoz mu dediniz?"


Katerina İvanovna ona cevap <strong>ve</strong>rmeye tenezzÅl etmedi. Dalmıştı, derin derin gÇğÅs geÖirdi,<br />

sonra Raskolnikov'a dÇnerek:<br />

"Herhalde siz de benim ona sert davrandığımı dÅşÅnÅyor-Sunuzdur", dedi. "Oysa bu hiÖ de<br />

bÇyle değil! O, bana saygı duyardı, bana bÅyÅk saygısı vardı! àok iyi yÅrekli bir insandı!<br />

Bazen ona Çyle acırdım ki..! Bazen bir kÇşeye oturur, oradan bana ÅzgÅn ÅzgÅn bakardı!<br />

Dayanamaz, kalkıp okşamak isterdim kendisini. Ama sonra, 'BÇyle yaparsam yine iÖkiye<br />

başlar' diye dÅşÅnÅrdÅm. àÅnkÅ onu ancak sertlikle bir parÖa olsun tutabiliyordum."<br />

Emekli iaşe memuru:<br />

"E<strong>ve</strong>t, saÖlarının yolunduğunu, hem de bunun pek Öok kez olduğunu biliriz!" diye bağırdı <strong>ve</strong><br />

bir kadeh votka daha yuvarladı.<br />

Katerina İvanovna emekli iaşe memurunun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Bazı ahmakların yalnızca saÖlarını yolmak değil, sÅpÅrge sopasıyla okşanmalarında da<br />

bÅyÅk yarar vardır..." dedi. "Bu kez rahmetli kocamdan sÇz etmiyorum!"<br />

Yanaklarındaki kırınızı lekeler gitgide koyulaşıyor, gÇğsÅ hızla kalkıp iniyordu. Az daha<br />

Åzerine varılırsa, bir olay Öıkarmaya hazırdı. Masa başındakilerin Öoğunun hoşuna gidiyor<br />

gibiydi bu durum, kıs kıs gÅlÅyorlar, iaşe memurunu kışkırtıyorlar, kulağına bir şeyler<br />

fısıldıyorlardı.<br />

Emekli iaşe memuru:<br />

"İzninizle sormak isterim... Siz kimden... yani siz kimi... buyurdunuz ki... Aman, boş<strong>ve</strong>r!<br />

Değmez! SaÖma! Dul bir kadın!<br />

465<br />

Onu bağışlıyorum... Benden pas!" diye sÇylendi <strong>ve</strong> bir kadeh daha votka yuvarladı.<br />

Raskolnikov oturuyor <strong>ve</strong> konuşulanları tiksintiyle dinliyordu. Katerina İvanovna'nın aralıksız<br />

tabağına doldurduğu şeyleri incelik gereği <strong>ve</strong> sırf kadını incitmemiş olmak iÖin, Öatalının<br />

ucuyla sÇyle bir dokunarak yiyordu. Bakışları hep Sonya'nın Åzerindeydi. Sonya'nın da<br />

gitgide kaygılanmakta olduğu gÇrÅlÅyordu; yas yemeğinin tatlılıkla sona ermeyeceğini<br />

hissediyor, Çfkesi gitgide artmakta olan Katerina İvanovna'yı korkuyla izliyordu. Sonya bu<br />

arada, iki taşralı kadının Katerina İvanovna'nın Öağrısını bÇylesine kaba bir biÖimde geri<br />

Öevirmelerinin tek nedeninin kendisi olduğunu da biliyordu. Amaliya İvanovna'dan<br />

Çğrendiğine gÇre, kızın annesi hatta kendilerine bÇyle bir Öağrıda bulunulmasına kızmış <strong>ve</strong>,<br />

'Kızımı bÇyle bir kızla nasıl yanyana oturtabilirim?' diye sormuştu. Sonya, Katerina<br />

İvanovna'nın bu durumu şu ya da bu şekilde Çğrenmiş olduğunu da hissediyordu; Sonya'nın<br />

aşağılanması, Katerina İvanovna iÖin kendisinin, Öocuklarının, babacığının aşağılanmasından<br />

farksızdı, tek kelimeyle bu onun iÖin ÇldÅrÅcÅ bir aşağılanmaydı <strong>ve</strong> Sonya onun "bu şıllıklara<br />

gereken dersi <strong>ve</strong>rmeden" kolay kolay yatışmayacağını biliyordu. Aksi gibi tam bu sırada,<br />

masanın ÇbÅr ucundan biri Sonya'ya, bir tabak gÇnderdi: tabakta ekmek • iÖinden yapılmış <strong>ve</strong><br />

bu okla delinmiş iki kalp vardı. Katerina İvanovna Öileden Öıktı <strong>ve</strong> bulunduğu yerden masanın<br />

ÇbÅr ucuna bu tabağı gÇnderenin sarhoş bir eşek olduğunu haykırdı. Havanın gitgide<br />

gerginleşmesinden tedirgin olan <strong>ve</strong> Katerina İvanovna'nrn kendisine karşı takındığı kibirli<br />

tavırdan rahatsız olan Amaliya İvanovna sofranın tatsız havasını dağıtmak <strong>ve</strong> bu arada<br />

herkesin gÇzÅnde kendini yÅceltmek iÖin, damdan dÅ-şercesine, hiÖ ilgisiz bir fıkra anlatmaya<br />

başladı. "Tanıdığı Kari adında bir eczacı kalfası bir gece arabayla gidiyormuş, arabacı Karl'ı<br />

ÇldÅrmek istemiş. Kari da kendisini ÇldÅrmemesi iÖin Öok, Öok yalvarmış, ağlamış, kollarını<br />

ÇnÅnde kavuşturmuş, Öok korkmuş <strong>ve</strong> korkudan yÅrek inmiş". Katerina İvanovna hafifÖe<br />

gÅlÅmseyerek, Amaliya İvanovna'nın. RusÖa fıkra anlatmaması gerektiğini sÇyledi. Amaliya<br />

İvanovna bu sÇzlere daha da alındı<br />

466<br />

<strong>ve</strong> "fater aus Berlin'in* Öok, Öok Çnemli bir kişi olduğunu <strong>ve</strong> hep eli ceplerde dolaştığını"<br />

sÇyledi. Katerina İvanovna dayanamayıp Çylesine gÅlmeye başladı ki, nerdeyse Öileden


Öıkmak Åzere olan Amaliya İvanovna, son bir dayanma gÅcÅyle kendini tutabildi.<br />

Katerina İvanovna neşe iÖinde:<br />

"Şu kukumava da bak hele!" dedi Raskolnikov'a. "Elleri cebinde dolaşırdı" demek istedi, oysa<br />

sÇylediği sÇzden başkalarının ceplerini karıştırdığı anlamı Öıktı, ÇhÇ-ÇhÇ-ÇhÇ! Bilmem siz de<br />

farkettiniz mi, Rodion RomanoviÖ, Petersburg'taki bÅtÅn yabancılar, Çzellikle de surdan<br />

burdan bizim buralara gelip duran Almanlar, bizden Öok daha aptallar! Fıkra bÇyle mi anlatılır<br />

al-lahaşkına! "Eczacı kalfası Kari korkudan yÅrek inmiş!" Ahmak herif, arabacının elini<br />

kolunu bağlayacak yerde, kendisi "ellerini ÇnÅnde kavuşturmuş <strong>ve</strong> ağlamış, Öok yalvarmış"<br />

Salak karı!.. Fıkrasının da Öok dokunaklı olduğunu sanıyor, bunun ne denli ahmakÖa bir şey<br />

olduğundan en ufak bir kuşkusu yok! Bana kalırsa şu sarhoş iaşe memuru bile bu karıdan Öok<br />

daha akıllı; hiÖ değilse bu ayyaş son akıl kırıntısını da votkasına meze edip iÖmiş, oysa şu<br />

karının tafra satışına, kurumlanışına bakın! Nasıl da gÇzlerini devire devire oturuyor! Kızıyor!<br />

Kızıyor bir de! Hah-hah-ha! ÜhÇ-ÇhÇ-ÇhÇ!"<br />

Neşesini bulan Katerina İvanovna hemen birtakım ayrıntılı aÖıklamalara girişti <strong>ve</strong> birden,<br />

kendisine bağlanacak maaşla Çz kenti olan T... de soylu kızlar iÖin bir pansiyon aÖacağını<br />

anlatmaya başladı. Bu konudan daha Çnce Raskolnikov'a hiÖ sÇzet-memiş olduğu halde,<br />

birden en ince ayrıntıları anlatmaya girişti. Tam bu sırada, nerden Öıktıysa bir de "diploma"<br />

Öıkı<strong>ve</strong>rdi ortaya; bu, Marmeladov'un bir meyhane kÇşesinde Raskolnikov'a karısının,<br />

enstitÅyÅ bitirme gÅnÅnde "valinin <strong>ve</strong> Çteki bazı kişilerin ÇnÅnde" omuzunda bir şalla<br />

dansettiğini anlattığı sırada sÇzÅnÅ ettiği şu ÅnlÅ diplomaydı. Diploma anlaşılan bu kez de<br />

Katerina İvanovna'ya bir pansiyon aÖma <strong>ve</strong> yÇnetme hakkı <strong>ve</strong>ren bir belge Çdevi gÇrecekti!<br />

Ama diplomanın şu anda Katerina İvanov-<br />

.(Aslında da Almanca) "Berlin'i! babası" (àev.)<br />

467<br />

na'nın Åzerinde bulunmasının asıl nedeni, yas yemeğine gelmiş olsalardı "Şu iki rÅkÅş şıllığı"<br />

canevinden vurmak <strong>ve</strong> Katerina İvanovna"nın soylu, "hatta aristokrat bir ailenin, bir albayın<br />

kızı olarak, şu son sıralarda ortalarda sıkÖa gÇrÅlmeye başlayan birtakım maceracı tÅredilerle<br />

karşılaştırılamayacak kadar ÅstÅn olduğunu" kanıtlamaktı.<br />

Diploma hemen sarhoş konuklar arasında elden ele dolaştı; Katerina İvanovna da buna engel<br />

olmadı, ÖÅnkÅ gerÖekten de diplomada kendisinin albay rÅtbesine eşit bir danışman <strong>ve</strong> bir<br />

sÅvari kızı olduğu en toutes lettres* yazılıydı. İyice coşan Katerina İvanovna, gelecekte T... de<br />

sÅreceği gÅzel <strong>ve</strong> sakin hayatı; pansiyonunda ders <strong>ve</strong>rmeleri iÖin Öağıracağı lise<br />

Çğretmenlerini, enstitÅsÅndeyken Katerina İvanovna'nın da Fransızca Çğretmeni olan <strong>ve</strong><br />

ÇmrÅnÅn kalan gÅnlerini T... de geÖirmekte olan ihtiyar . Fransız Mangot'nun nasıl az bir<br />

Åcretle onun pansiyonuna geleceğini ayrıntılarıyla anlatmaya başladı. SÇzÅ sonunda Sonya'ya<br />

getirdi; "Sonya da kendisiyle birlikte T... ye gelecek <strong>ve</strong> orada her konuda kendisine yardımcı<br />

olacaktı". Bu sırada masanın Çteki ucundan birinin kikirdediği duyuldu. Katerina İvanovna bu<br />

gÅlÅşÅ farketmemiş gibi kÅÖÅmser bir tavır takınmaya Öalıştıysa da, birden sesini yÅkseltip<br />

bÅyÅk bir coşkuyla, Sonya Semyonov-na'nın kendisine yardımcı olmaya layık, yetenekleri<br />

kuşku gÇtÅrmez bir kız olduğunu, "gÅzel, sabırlı, Çz<strong>ve</strong>rili, soylu <strong>ve</strong> kÅltÅrlÅ" bir kız olduğunu<br />

anlatmaya başladı. Bu arada Sonya'nın yanağını okşadı, yerinden kalkıp iki kez candan bir<br />

biÖimde kucaklayıp Sonya'yı ÇptÅ. Sonya kıpkırmızı kesildi, Katerina İvanovna da ağlamaya<br />

başladı, ama aynı anda kendisinin "sinirleri zayıf bir budala plduğunu, aşırı duygulandığını,<br />

artık yemek bittiğine gÇre Öay <strong>ve</strong>rilmesine başlanabileceğini" sÇyledi. Tam bu sırada, bÅtÅn<br />

bu konuşmalar boyunca kendisinin tek sÇz sÇylememiş olmasına <strong>ve</strong> kimsenin kendisini<br />

dinlememesine mÅthiş iÖerleyen Amaliya İvanovna birden son bir denemede bulunmak gibi<br />

bir tehlikeyi gÇze aldı <strong>ve</strong> Katerina İvanovna'ya, aÖacağı pansiyonda kızların Öamaşırlarının<br />

(die Wasche) temiz olmasına Çzel<br />

(Aslında da Fransızca): TÅmÅyle (àev.)


468<br />

bir dikkat gÖstermesi gerektiğine, "bu Ñamaşırlarla Ñok iyi ilgilenecek iyi bir kadın (die Dame)<br />

bulundurması gerektiğine", sonra "genÑ kızların geceleri gizlice roman okumalarının da<br />

Önlenmesi gerektiğine" ilişkin işletmecilikle ilgili <strong>ve</strong> derin anlamlı birkaÑ noktayı işaret etmek<br />

cesaretinde bulundu. GerÑekten de iyice sinirlenen <strong>ve</strong> yorulan, Éstelik de bu yas yemeğinden<br />

bıkmaya başlayan Katerina İvanovna, Amaliya èvanovna'yı "tersleyerek" "iyice<br />

saÑmaladığını", hiÑbir şeyden anlamadığını, die Wasche konusunun, soylu bir pansiyon<br />

mÉdiresini değil, Ñamaşır gÖrevlisini ilgilendiren bir sorun olduğunu, roman konusuna<br />

gelince, bÖyle bir istekte bulunmanın terbiyesizlikten başka bir şey olmayacağını, kendisinin<br />

artık lÉtfen susmasını rica ettiğini, sÖyledi. Üileden Ñıkan Amaliya İvanovna, bunları<br />

kendisine "iyilik olsun" diye sÖylediğini, "Ñok, Ñok iyilik olsun" istediğini, kendisinin "ne<br />

zamandır ev kirasını Ödemediğini" sÖyledi. Katerina İvanovna, Amaliya İvanovna'nın "iyilik<br />

olsun" sÖzÉnÉn yalan olduğunu, ÑÉnkÉ daha dÉn rahmetli kocası masada yatarken gelip kira<br />

sÖzleriyle kendisini canından bezdirdiğini sÖyleyerek "lafı ağzına tıkadı". Bunun Ézerine de<br />

Amaliya İvanovna "o kadınları da<strong>ve</strong>t ettiğini, ancak o kadınların gelmediğini, ÑÉnkÉ o<br />

kadınların soylu olduklarını <strong>ve</strong> soylu olmayan kadınların evlerine gelemeyeceklerini" sÖyledi.<br />

Katerina İvanovna da hemen/bir bulaşıkÑı olduğuna gÖre onun gerÑek soyluluk konusunda<br />

yargıda bulunamayacağını "belirtti". Bu sÖzlere dayanamayan Amaliya İvanovna, "fateraus<br />

Berlin'in Ñok, Ñok Önemli bir kişi olduğunu, hep elleri ceplerinde dolaşarak puf! puf!<br />

yaptığını" aÑıkladı <strong>ve</strong> babasının bu işi nasıl yaptığını tam canlandırabilmek iÑin de<br />

iskemlesinden kalkıp ellerini ceplerine soktu, yanaklarını şisirerek, ağ--zindan puf-puf gibi<br />

anlaşılmaz birtakım sesler Ñıkarmaya başladı. İki kadın arasında bir kavga Ñıkacağını anlayan<br />

<strong>ve</strong> kendisini onayladıklarını belli ederek Amaliya èvanovna'yı kışkırtan konukların gÉrÉltÉlÉ<br />

kahkahaları sarmıştı ortalığı. Katerina İvanovna artık bu kadarına dayanamazdı, hemen,<br />

Amaliya İvanovna'nın belki de hiÑ fater'i olmadığım, Petersburg'da doğmuş ayyaş bir yabancı<br />

olduğunu, daha Önceleri de herhalde orda burda aşÑılık ettiğini, hatta belki de daha aşağılık<br />

işlerde Ñalıştığını her-<br />

469<br />

kesin duyabileceği bir biÑimde "aÑıkÑa dile getirdi". Amaliya İvanovna İstakoz gibi kızardı <strong>ve</strong><br />

ıslıksı bir sesle, "asıl Katerina İvanovna'nın fater'i olmadığını; kendisininse uzun redingotlar<br />

giyen <strong>ve</strong> puf! puf! diye sesler Ñıkararak dolaşan bir fater aus Berlin'i olduğunu" sÖyledi.<br />

Katerina İvanovna aşağılayıcı bir tavırla kendisinin soyunun herkesÑe bilindiğini, işte su<br />

diplomada da, babasının albay olduğunun basılı olarak belirtildiğini, Amaliya İvanovna'nın<br />

babasına gelince (eğer ille de bir babası varsa) bunun olsa olsa, Petersburg'lu bir yabancı<br />

olduğunu <strong>ve</strong> mesleğinin de sÉtÑÉlÉk olabileceğini, ama babasının hiÑ olmamasının daha akla<br />

yakın olduğunu, ÑÉnkÉ baba adının İvanovna mı, Lyudvig-novna mı olduğunun hâlâ belli<br />

olmadığını sÖyledi. İyice kendinden geÑen <strong>ve</strong> masaya bir yumruk indiren Amaliya İvanovna,<br />

Ñığlık Ñığlığa adının Lyudvigovna değil, Amal-İvan olduğunu, "babasının adının Yohan<br />

olduğunu, kendisinin belediye başkanlığında bulunduğunu", Katerina İvanovna'nın<br />

babasınınsa "hiÑbir zaman belediye başkanlığı etmediğini" haykırdı. Katerina İvanovna<br />

sandalyesinden kalktı, (yÉzÉ bembeyaz olmasına <strong>ve</strong> gÖğsÉ hızla inip kalkmasına rağmen)<br />

sakin bir sesle <strong>ve</strong> sertÑe, "eğer Amaliya İvanovna aşağılık faterini bir kez daha onun babacılığıyla<br />

yanyana getirmeye kalkışırsa başındaki hotozu kapıp yere Ñalacağını <strong>ve</strong> ayakları<br />

altında Ñiğneyeceğini" sÖyledi. Bu sÖzleri duyan Amaliya İvanovna odada dÖrt dÖnerek<br />

olanca gÉcÉyle, bu evin sahibinin kendisi olduğunu <strong>ve</strong> Katerina İvanovna'nın "hemen şu anda<br />

evini terketmesi" gerektiğini haykırdı; sonra da nedense masadan gÉmÉş kaşıkları toplamaya<br />

girişti. MÉthiş bir curcuna kopmuştu odada; bağırış Ñağırışlara Ñocuk ağlamaları da karıştı.<br />

Sonya, Katerina İvanovna'yı tutmaya hazırlanıyordu; ama Amaliya İvanovna bağırarak sarı<br />

kart* Ézerine bir şeyler sÖyleyince, Katerina İvanovna, Sonya'yı itti <strong>ve</strong> az Önce hotoz Ézerine<br />

savurduğu tehdidi yerine getirmek iÑin Amaliya İvanovna'nın Ézerine atıldı. Tam bu sırada


kapı aÖıldı <strong>ve</strong> eşikte birden Pyotr PetroviÖ Lujin gÇrÅndÅ. Olduğu yerde Çylece duruyor <strong>ve</strong><br />

sert, dikkatli bakışlarla kalabalığı sÅzÅyordu. Katerina İvanovna fırlayıp ona doğru atıldı.<br />

* Fahişelere <strong>ve</strong>rilen <strong>ve</strong>sika (Cev.) 470<br />

III<br />

"Pyotr PetroviÖ", diye bağırdı, "hiÖ olmazsa siz koruyun bizi! .iutsuz bir soylu kadına karşı<br />

bÇyle davranamayacağını, işin ucunun mahkemeye varacağını su budala yaratığa bari siz<br />

anlatın!.. Doğruca vali hazretlerine ileteceğim durumu... Hesabını sorarlar ondan bu<br />

yaptıklarının... Babamla paylaştığınız tuz ekmeğin hatırı iÖin olsun, şu yetimleri koruyun!"<br />

"İzin <strong>ve</strong>rin hanımefendi, izin <strong>ve</strong>rin" dedi Pyotr PetroviÖ, ellerini uzatıp Katerina İvanovna'yı<br />

durdurmaya Öalışarak." àok iyi biliyorsunuz ki, babanızla tanışmak şerefine erişmedim... İzin<br />

perin hanımefendi! (Birisinin bir kahkaha attığı duyuldu). Üte yandan sizin Amaliya İvanovna<br />

ile şu bitip tÅkenmek bilmez kavgalarınıza karışmak niyetinde de değilim... Ben buraya...<br />

kendimle ilgili bir iş iÖin geldim... <strong>ve</strong> hemen Å<strong>ve</strong>y kızınız Sonya... İvanovna... BÇyleydi<br />

galiba? E<strong>ve</strong>t, Sonya İvanovna'yla gÇrÅşmek istiyorum. İzin <strong>ve</strong>rin de geÖeyim..."<br />

Ve Pyotr PetroviÖ, Katerina İvanovna'nın yan tarafından dolaşarak, Sonya'nın bulunduğu karşı<br />

kÇşeye doğru yÅrÅdÅ.<br />

Katerina İvanovna yıldırımla vurulmuşÖasına olduğu yerde kalakaldı. Pyotr PetroviÖ'in,<br />

babasıyla tuz ekmek paylaştığını nasıl inkär edebildiğini anlayamıyordu. Uydurduğu bu tuzekmek<br />

hikäyesine kendisi tÅmÅyle inanıyordu. Pyotr PetroviÖ'in resmi, kuru, hatta aşağılayıcı<br />

tavrı da onu şaşırtmıştı. Sonra onun gÇrÅnmesiyle birlikte bÅtÅn sesler yavaş yavaş kesilmiş,<br />

ortalığa bir sessizlik ÖÇkmÅştÅ. Üte yandan, odadaki kalabalığa hiÖ uymayan, bu "ciddi<br />

işadamının" buraya Öok ciddi bir nedenle geldiği <strong>ve</strong> onu buraya ancak olağanÅstÅ bir olay<br />

getirebileceğine gÇre herhalde az sonra bir şeyler olacağı belliydi. Sonya'nın yanında<br />

durmakta olan Raskolnikov, Pyotr PetroviÖ'in geÖebilmesi iÖin yana Öekildi; Pyotr PetroviÖ<br />

onu hiÖ farketmemiş gibiydi. Bir dakika kadar sonra odanın kapısında Lebezyatnikov da<br />

gÇrÅndÅ, ama o iÖeri girmemiş, merakla, hatta şaşkınlıkla eşikte durup konuşulanları<br />

dinlemeye başlamıştı; ancak uzunca bir sÅre, olup bitenlerden o da bir şey anlayamamıştı.<br />

Pyotr PetroviÖ Çzellikle belli bir kişiye seslenmeden:<br />

471<br />

"Toplantınızı kestiğim iÖin ÇzÅr dilerim", dedi, "ama oldukÖa Çnemli bir durum var <strong>ve</strong> ben bu<br />

işin kalabalık ÇnÅnde konuşulacak olmasından memnunum. Amaliya İvanovna, ev sahibi<br />

olarak, benimle Sonya İvanovna arasında şu anda geÖecek konuşmaya dikkat etmenizi<br />

Çzellikle rica ederim." àok şaşıran <strong>ve</strong> daha şimdiden korkmaya başlayan Sonya'ya dÇnerek<br />

sÅrdÅrdÅ sÇzlerini: "Sonya İvanovna, sizin ziyaretinizden hemen sonra, arkadaşım Andrey<br />

SemyonoviÖ Lebezyatnikov'un odasındaki masanın Åzerinden, bana ait yÅz rublelik bir<br />

banknot kayboldu. Şu ya da bu şekilde, bu paranın şu anda nerede bulunduğunu biliyorsanız<br />

<strong>ve</strong> bize sÇylerseniz, bu kadar insanın ÇnÅnde size namus sÇzÅ <strong>ve</strong>ririm ki, bu iş burada<br />

bitecektir. Aksi halde Öok ciddi Çnlemlere.başvurmak zorunda kalacağım... ki o zaman artık<br />

suÖu kendinizde arayın!"<br />

Odaya tam anlamıyla sessizlik egemendi. Ağlayan Öocuklar bile susmuşlardı. Sonya ÇlÅ gibi<br />

sararmış, Lujin'e bakıyor, hiÖbir şey sÇylemiyordu. HenÅz hiÖbir şey anlamamış gibiydi.<br />

BÇylece birkaÖ saniye geÖti.<br />

Lujin gÇzlerini ona dikerek:<br />

"E<strong>ve</strong>t?" dedi. "Ne diyorsunuz?"<br />

Sonunda duyulur duyulmaz bir ses Öıktı Sonya'dan:<br />

"Bilmiyorum... Ben hiÖbir şey bilmiyorum..."<br />

"Bilmiyor musunuz?" dedi Lujin: birkaÖ saniye sustu, sonra yine sert ama ÇğÅt <strong>ve</strong>rir gibi bir<br />

tavırla: "DÅşÅnÅn Matmazel, enine boyuna, iyice bir dÅşÅnÅn durumu, istediğiniz kadar sÅre<br />

<strong>ve</strong>rmeye hazırım size dÅşÅnmeniz iÖin. Dikkat buyrun: eğer bu kadar emin olmasaydım,<br />

bunca tecrÅbemin Åzerine sizi aÖıkÖa suÖlamak tehlikesini gÇze alamazdım. àÅnkÅ bÇyle


herkesin gÇzÅ ÇnÅnde yapılan suÖlamalar, bile bile yapılan sahte suÖlamalar, ya da yanılgıya<br />

dÅşerek yapılan suÖlamalar, bir bakıma o suÖlamayı yapan kişiyi suÖlu duruma dÅşÅrÅr. Bunu<br />

biliyorum. Bu sabah, ihtiyacım olduğu iÖin yÅzde beşlik tahvillerimden birkaÖ tanesini paraya<br />

Öevirmiştim, nominal değerleri'ÅÖ bin rubleydi tahvillerin. Hesabı cep defterimde yazılıdır.<br />

E<strong>ve</strong> gelip paraları saydım -Andrey SemyonoviÖ de buna tanıktır,- iki bin ÅÖ yÅz rublesini<br />

cÅzdanıma yerleştirdim, cÅzdanımı da ceketi-<br />

472<br />

min yan cebine koydum. Masada beş yÅz ruble kadar bir para kalmıştı, bu paralar arasında ÅÖ<br />

tane yÅzlÅk banknot vardı. Bu sırada (benim Öağırmam Åzerine) siz geldiniz odaya. Yanımda<br />

kaldığınız sÅrece Öok heyecanlıydınız, o kadar ki, konuşmamız daha bitmediği halde, ÅÖ kez<br />

kalkıp gitmeye davrandınız. Andrey SemyonoviÖ bunların hepsine tanıklık edebilir. Herhalde,<br />

Matmazel, sizi Andrey SemyonoviÖ aracılığıyla Öağırtmamın biricik nedeninin, ÇksÅzlerin <strong>ve</strong><br />

Katerina İvanovna'mn acınası durumları Åzerine sizinle konuşmak (ÖÅnkÅ ben yas yemeğine<br />

gelemeyecektim), bir yardım defteri aÖmanın ya da piyango dÅzenlemenin yararlı olup<br />

olmayacağını gÇrÅşmek iÖin olduğunu inkär etmeyeceksinizdir? Siz bana teşekkÅr ettiniz,<br />

hatta , gÇzleriniz yaşardı (size her şeyi bir bir anlatıyorum, ÖÅnkÅ, birincisi, olup bitenleri size<br />

hatırlatmak istiyorum, ikincisi de, en ufak bir ayrıntıyı bile gÇzden kacırmadığımı gÇstermek<br />

istiyorum). Sonra, aileniz iÖin ilk yardım olmak Åzere, masadan on rublelik bir banknot alıp<br />

size <strong>ve</strong>rdim. Bunların hepsini Andrey SemyonoviÖ de gÇrdÅ. Daha sonra sizi kapıya kadar<br />

geÖirdim. Siz hep aynı heyecan iÖindeydiniz. Siz Öıktıktan sonra Andrey Semyonovic'le on<br />

dakika kadar konuştuk, daha sonra Andrey SemyonoviÖ de Öıktı. Bunun Åzerine, bir kez daha<br />

sayıp' kaldırmak iÖin masadaki paraların basma dÇndÅğÅmde, bÅyÅk bir şaşkınlıkla, yÅz<br />

rublelik bir banknotun eksik olduğunu gÇrdÅm. Şimdi dÅşÅnelim.: Andrey SemyonoviÖ'ten<br />

kuşkulanamazdım; bunu dÅşÅnmek bile utandırır beni. Hesaplarımda yanılmış olamazdım,<br />

ÖÅnkÅ sizin odaya gelmenizden bir dakika Çnce paraları hesaplamış <strong>ve</strong> toplamı doğru<br />

bulmuştum. Sizin heyecanlı halinizi gitmek iÖin o acelenizi, bir an elinizin masada durduğunu<br />

hatırlayınca, Çte yandan toplumsal .durumunuzu gÇz ÇnÅne alınca, dehşet iÖinde, hatta hiÖ<br />

istemememe rağmen, kuşkusuz zalimce, ama haklı bir kuşkuya dÅşmek zorunda kaldığımı siz<br />

de kabul edersiniz! Şunu bir kez daha tekrarlayayım ki, kendime kesinlikle gÅ<strong>ve</strong>nmeme<br />

rağmen, yine de bÇylesi bir suÖlamayla kendimi tehlikeye attığımı biliyorum. Ama<br />

gÇrdÅğÅnÅz gibi bir an bile duraksamadım, isyan ettim, niÖin olduğunu da size sÇyleyeyim:<br />

bunun biricik nedeni, hanımefendi,<br />

473<br />

bunun biricik nedeni, sizin kapkara nankÇrlÅğÅnÅzdÅr! Şu ise bakın! Ben sizi bir felaketle<br />

karşı karşıya bulunan ailenizin Öıkarları iÖin Öağırayım, gÅcÅm oranında size on rublelik<br />

yardımda bulunayım, siz bana bÅtÅn bunların Åzerine, hem de hemen o anda, bÇyle bir<br />

davranışta bulunun! Hayır, bu hiÖ iyi bir şey değil! Size bir ders <strong>ve</strong>rmek gerekiyor. .DÅşÅnÅn<br />

bir kez... Ayrıca sizden gerÖek bir dostunuz sıfatıyla (şu anda daha iyi bir dostunuz olamaz<br />

ÖÅnkÅ!) rica ediyorum, aklınızı başınıza toplayın! Yoksa acımasız davranacağım! E<strong>ve</strong>t, ne<br />

diyorsunuz?"<br />

Sonya dehşet iÖinde:<br />

"Ben sizden bir şey almadım", dedi," Siz kendiniz bana bir on ruble <strong>ve</strong>rdiniz, iste, alın onu<br />

da..." Sonya cebinden mendilini Öıkardı, dÅğÅmlediği yeri bulup on rubleyi Öıkardı <strong>ve</strong> parayı<br />

Lu-jin'e uzattı."<br />

Pyotr PetroviÖ parayı almadı, Öıkışarak:<br />

"Demek yÅz rubleyi aldığınızı kabul etmiyorsunuz?" dedi.<br />

Sonya Öevresine bakındı. Herkes ona korkunÖ, sert, alaycı, nefret dolu bakışlarla bakıyordu.<br />

Raskolnikov'a bir gÇz attı... Delikanlı kollarını kavuşturmuş, sırtı duvara dayalı, alev alev<br />

yanan gÇzlerle kendisine bakıyordu.<br />

"Ah, Tanrım!" diye haykırdı Sonya.


Lujin usulca, hatta se<strong>ve</strong>cenlik dolu bir sesle.<br />

"Amaliya İvanovna", dedi, "durumu polise bildirmemiz gerekiyor, bunun iÑin Ñok rica<br />

ediyorum, şimdilik kapıcıyı Ñağırtınız!"<br />

"Gott der Barmherzige*! Ben onun hırsız olduğunu zaten biliyordum!" dedi Amaliya<br />

İvanovna:<br />

"Biliyor muydunuz?" dedi Lujin. "àyleyse bÖyle bir sonuca varmış olmak iÑin birtakım<br />

nedenleriniz olsa gerek? Tanıklar ÖnÉnde sÖylemiş de olsanız, bu sÖzlerinizi unutmamanızı<br />

rica edeceğim sizden, saygı değer Amaliya İvanovna."<br />

Birden, her yandan gÉrÉltÉlÉ konuşmalar duyuldu, herkes kımıldadı.<br />

Kendine gelen Katerina İvanovna, bulunduğu yerden ko-parcasma Lujin'in Ézerine atıldı:<br />

* Aslında da Almanca: Merhametli Tanrım! (Üev.)<br />

474<br />

"Nasıl! Siz onu hırsızlıkla mı suÑluyorsunuz? Sonya'yı, Öyle mi? Ah, alÑaklar, alÑaklar!<br />

"Sonra Sonya'ya atıldı, kupkuru kollarıyla bir mengene gibi sıkarak kucakladı." Sonya! Nasıl<br />

alırsın en bu adamın <strong>ve</strong>rdiği on rubleyi! Ah, aptal! Ver Ñabuk! Ver şu-lun on rublesini! E<strong>ve</strong>t,<br />

işte!"<br />

Sonya'nın elinden parayı alıp avucunda buruşturdu <strong>ve</strong> olan-:a gÉcÉyle Lujin'in suratına fırlattı.<br />

Buruşturulmuş para Lujin'in ÑÖzÉne Ñarptı <strong>ve</strong> oradan yere sekti. Amaliya İvanovna parayı<br />

almak iÑin fırladı. Pyotr PetroviÑ mÉthiş Öfkelenmişti:<br />

"Tutun su deli karıyı!" diye bağırdı.<br />

Bu arada kapıda, Lebezyatnikov'un yanında, aralarında o iki paşralı kadının da bulunduğu,<br />

birkaÑ kişi daha belirdi.<br />

Katerina İvanovna •<br />

"Nasıl! Deli mi? Ben mi deliyim?" diye bağırdı. "Aptal! Seni<br />

aptal seni! Seni hilebaz dava <strong>ve</strong>kili seni! Aşağılık herif! Sonya enden para Ñalacak ha! Değil<br />

Ñalmak, Sonya sana Éste para <strong>ve</strong>rir be!" Sinirli bir kahkaha atan Katerina İvanovna,<br />

parmağıyla herkese Lujin'i gÖstererek: "Şu aptalı gÖrÉyor musunuz?" diye odanın dÖrt bir<br />

yanına atılmaya başladı; bu sırada ev sahibi Amaliya İvanovna gÖzÉne ilişti: "Nasıl! Sen de<br />

mi?.. Sen de mi onun hırsız olduğunu sÖylÉyorsun, yağ tulumu! Seni Prusyalı tavuk seni! Ah<br />

sizi! Ah sizi! Sonyacığım senin yanından geldikten sonra, alÑak herif, odadan dışarı bile<br />

Ñıkmadı, şuracıkta, Ro-dion RomanoviÑ'in yanında oturdu! Arayın ÉstÉnÉ! Dışarı Ñıkmadığına<br />

gÖre, paranın Ézerinde olması gerekir! Ara, hadi ara ÉstÉnÉ! Arasana! Ama eğer bir şey<br />

bulamazsan, kusura bakına halin dumandır! Doğruca efendimize Üar hazretlerine, merhametli<br />

Ñarımıza başvuracağım, ayaklarına kapanacağım! BugÉn, hemen simdi! Ben garibim, beni<br />

bırakırlar yanına! Bırakmazlar mı sanıyorsun? Yalan sÖylÉyorsun, bırakırlar! Bırakırlar iste!<br />

Sonyamın mazlum bir kız olduğunu bildiğim iÑin bÖyle yaptın değil mi? Buna gÉ<strong>ve</strong>niyordun,<br />

Öyle değil mi? Ama, kardeş ben yaman kadınımdır! SÖkmez bana bu numaralar! Ara hadi!<br />

Arasana! Arasana! Arasana!.."<br />

Katerina İvanovna bunları sÖylerken, bir yandan da Lujin'i Öfkeyle Ñekiştirerek Sonya'ya<br />

yaklaştırmaya Ñalışıyordu.<br />

475<br />

"Ben hazırım... SÖylediklerimin hesabını da <strong>ve</strong>rebilirim..." diye mırıldandı Lujin. "Ama... siz<br />

lÉtfen kendinize gelin hanımefendi! Ne yaman bir kadın olduğunuz fazlasıyla gÖrÉlÉyor...<br />

Ama bu... bu nasıl olabilir? E<strong>ve</strong>t, yeterince tanık var, ama yine de bu isin polis ÖnÉnde<br />

yapılması gerekir. Ben hazırım... Ama yine de zor bir durum... cinsiyet meselesi var ortada...<br />

Amaliya İvanovna da yardım ederse eğer... Ama bu isler yine de bÖyle yapılmaz... Nasıl<br />

yapsak acaba?"<br />

"Kimi isterseniz Ñağırın!" diye bağırdı Katerina İvanovna.<br />

"Kimi isterseniz Ñağırın, arasın! Sonya, Ñevir ceplerini tersine,<br />

gÖrsÉnler! İşte! İste! Bak bakalım canavar herif! Bak işte, bom-


. bos! Burda mendili vardı, gÇrÅyor musun, bomboş cebi! İşte<br />

Çteki cebi! İşte, gÇrÅyor musun!"<br />

Katerina İvanovna, Sonya'nın ceplerini tersine Öevirmeye, daha doğrusu yırtarcasına<br />

Öekiştirmeye başlamıştı. Ama birden ikinci olarak Öektiği sağ cepten bir käğıt parÖası fırladı,<br />

havada bir yay Öizip tam Pyotr PetroviÖ'in ÇnÅne dÅştÅ. Bunu herkes gÇrmÅştÅ, bağrışanlar<br />

oldu. Pyotr PetroviÖ eğildi, käğıdı iki parmağıyla yerden aldı, kaldırıp herkese gÇstererek aÖtı.<br />

Bu, sekize katlanmış yÅz rublelik bir banknottu. Pyotr PetroviÖ elini havada dolaştırarak<br />

banknotu herkese gÇsterdi.<br />

"Hırsız! Defol evimden!,Polis! Polis!" diye bağırdı Amaliya İvanovna. Sibirya'ya sÅrmek<br />

gerek bunları! Defol!<br />

Her kafadan bir ses Öıkıyordu. Raskolnikov susuyor, gÇzlerini kırpmadan Sonya'ya bakıyordu.<br />

Arada bir, hızla, bakışlarını Lujin'e kaydırdığı oluyordu. Sonya olup bitenlerden hiÖbir şey<br />

anlamıyormuşÖasına, hatta şaşkınlık belirtisi bile gÇstermeden olduğu yerde duruyordu.<br />

Birden yÅzÅ kıpkırmızı oldu, bir Öığlık atarak elleriyle yÅzÅnÅ kapadı. YÅrek parÖalayıcı bir<br />

sesle:<br />

"Hayır, ben almadım, ben hiÖbir şey bilmiyorum!" diye hay-kırarak Katerina İvanovna'ya<br />

atıldı. Katerina İvanovna da onu herkesten korumak istiyorcasına sımsıkı kucaklayıp gÇğsÅne<br />

bastırdı.<br />

Her şey apaÖık ortadaydı, ama yine de Katerina İvanovna: "Sonya! Sonya! Ben inanmıyorum!<br />

GÇrÅyorsun ya, ben inanmıyorum!", diye mırıldanarak bir Öocuk gibi Sonya'yı kolların-<br />

476<br />

dan sarsıyor, ellerini yakalayıp dudaklarına gÇtÅrerek ÇpÅyordu. "Sen alacaksın ha! Ne aptal<br />

insanlar bunlar! Ah, Tanrım!" Odadakilere dÇndÅ. "Aptallar! Hepiniz aptalsınız! Onun nasıl<br />

bir yÅrek taşıdığını, onun nasıl bir kız olduğunu bilmiyorsunuz daha! O para Öalacak ha!<br />

âstÅndeki son gÇmleğini satar, kendisi yalınayak, ÖırılÖıplak kalır da, ihtiyacı olanlara <strong>ve</strong>rir o,<br />

bÇyle bir kızdır Sonya! àocuklarım aÖlıktan Çlmesinler diye <strong>ve</strong>sikalı oldu, bizim iÖin kendini<br />

sattı!.. Ah, rahmetlim ah! Ah rahmetlim, ah! Kalk da gÇr su olup bitenleri, kalk da gÇr! İşte<br />

senin yas yemeğin! Efendiler, korusanıza onu, ne diye dikilip duruyorsunuz Çyle!' Rodion<br />

RomanoviÖ! Siz neden karşı Öıkmıyorsunuz? Yoksa siz de mi inanıyorsunuz? Hepiniz,<br />

hepiniz, hepiniz bir tek serÖe parmağı bile olamazsınız onun! Tanrım! Korusanıza onu!"<br />

Bu zavallı, bu <strong>ve</strong>remli, kimsesiz kadının ağlayışı odada bulunanlar Åzerinde derin bir etki<br />

yapmış gibiydi. Veremin tÅkettiği bu acılı yÅzde, yer yer kan pıhtılarının bulaştığı bu kurumuş<br />

dudaklarda, bu hırıltılı, boğuk haykırışta, bu Öocuk ağlamasına benzer hıÖkırıklarda, bu saf,<br />

Öocuksu, umutsuz yalvarışla Çylesine acı, Çylesine insanın yÅreğine işleyen bir şeyler vardı ki,<br />

zavallı kadına herkes acımış gibiydi. En azından Pyotr PetroviÖ hemen acımıştı.<br />

"Hanımefendi! Hanımefendi!" dedi etkileyici bir sesle, "bu işin sizi ilgilendirir bir yanı yok!<br />

HiÖ kimse sizi kÇtÅ niyetlilikle ya da bu işe rıza gÇstermiş olmakla suÖlamaya cesaret<br />

edemez! Kaldı ki, cepleri tersine Öevirerek isi ortaya Öıkaran sizsiniz: demek ki bu konuda<br />

hiÖbir şey bilmiyordunuz... Sonya Samyo-novna bu işi eğer yoksulluğunun etkisiyle yaptıysa,<br />

kendisini hemen bağışlamaya hazırım, ama Matmazel, bunu niÖin itiraf etmekten kaÖındınız?<br />

YÅzkarası bir duruma dÅşmekten mi korktunuz? Belki de bu daha ilk deneyiminiz? Ya da,<br />

kendinizi kaybedi<strong>ve</strong>rdiniz? E<strong>ve</strong>t, anlaşılmayan bir yanı yok işin, son derece aÖık her şey! Ama<br />

yine de bÇylesine bayağılaşmamalıydı-nız!" Odada bulunanlara dÇndÅ." Baylar! KÅÖÅk<br />

hanıma acıdığım iÖin uğradığım onca hakarete rağmen kendisini hemen şu anda bağışlamaya<br />

hazırım." Sonya'ya dÇndÅ. "Matmazel, şu an-.<br />

477<br />

da duyduğunuz utanÖ, gelecek iÖin size ders olsun. Bu işi daha ileri gÇtÅrmeyeceğim, burada<br />

kapatıyorum. Yeter!"<br />

Pyotr PetroviÖ, yan gÇzle Raskolnikov'a baktı. Bakışları karşılaştı. Raskolnikov'un ateşli<br />

bakışları Lujin'i yakıp kÅl etmeye hazırdı. Katerina İvanovna ise artık hiÖbir şey duymuyordu:


Sonya'yı kucaklamış, Öılgın gibi ÇpÅp duruyordu. àocuklar da minicik kollarıyla dÇrt<br />

yanından sarmışlardı Sonya'yı. Ne olup bittiğini pek de anlayamayan PoleÖka, hıÖkırıklardan<br />

sarsılıyor, ağlamaktan şişmiş, ıslak, gÅzel yÅzÅnÅ, Sonya'nm omuzuna dayayarak gizlemeye<br />

Öalışıyordu.<br />

Tam bu sırada kapı tarafından gÅr bir ses yÅkseldi:<br />

"Bu ne alÖaklık!"<br />

Pyotr PetroviÖ hızla Öevresine bakındı.<br />

"Bu ne alÖaklık!" diye tekrarladı Lebezyatnikov, gÇzlerini Lujin'in gÇzlerine dikerek:<br />

Pyotr PetroviÖ, hafifÖe irkilir gibi oldu. Herkes farketmişti bunu. (O sırada Pyotr PetroviÖ'in<br />

irkildiğini farkettiklerini daha sonra hatırladılar). Lebezyatnikov odanın iÖine doğru bir adım<br />

attı, Pyotr PetroviÖ'e yaklaşarak:<br />

"Bir de beni tanık gÇstermeye cesaret ediyorsunuz ha!" dedi.<br />

"Ne diyorsunuz siz Andrey SemyonoviÖ? Neden sÇz ediyorsunuz?" diye mırıldandı Lujin.<br />

"Şundan sÇz ediyorum ki, siz bir iftiracısınız! SÇylemek istediğim bu!" dedi Lebezyatnikov.<br />

MÅthiş Çfkeliydi. Aşırı miyop gÇzleriyle Lujin'e sert sert bakıyordu. Raskolnikov onun her<br />

sÇzÅnÅ yakalayıp tartmak istercesine gÇzlerini Lebezyatnikov'a dikmişti. Yeniden sessizlik<br />

egemen olmuştu odaya. Pyotr PetroviÖ Çzellikle de ilk anlarda kendinden geÖer gibi olmuştu.<br />

Kekeleyerek:<br />

"Eğer bu sÇzler banaysa..." diye başladı. "Ne oluyor size alla-haskına? Aklınız basınızda mı?"<br />

"Benim aklım başımda, ama siz bir sahtekarsınız! Ah, ne bayağılık! Her şeyi sonuna kadar<br />

dinlemek iÖin mahsus bekledim, anlamak istiyordum ÖÅnkÅ... İtiraf ederim ki, şu anda bile<br />

mantığıma aykırı geliyor bu yaptıklarınız. Neden yaptınız bÅtÅn bunları, hiÖ anlamıyorum."<br />

478<br />

"Ne yapmışım ben? Nedir bu saÖmalar, bu bilmece gibi sÇzler! Yoksa sarhoş musunuz?"<br />

"Ben iÖki iÖmem, aşağılık herif!. Ama sen iÖebilirsin... İnanÖlarıma aykırı olduğu iÖin ben<br />

ağzıma iÖki koymam! DÅşÅnÅnÅz ki baylar, şu yÅz rublelik banknotu kendi elleriyle Sonya<br />

Sem-yonovna'ya <strong>ve</strong>rdi bu adam, ben bunu gÇzlerimle gÇrdÅm, tanığım... YargıÖ huzurunda<br />

yemin edebilirim... O, o <strong>ve</strong>rdi parayı!"<br />

Lujin ıslıksı bir sesle:<br />

"Yoksa sen keÖileri mi kaÖırdın, sÅt kuzusu?" dedi. "Kendisi daha demin herkesin gÇzÅ<br />

ÇnÅnde <strong>ve</strong> aÖıkÖa benden on rubleden başka bir para almadığını sÇyledi. Bu duruma gÇre ben<br />

ona nasıl başka para <strong>ve</strong>rmiş olabilirim?"<br />

"Ben gÇrdÅm, gÇzlerimle gÇrdÅm!" diye bağırdı Lebezyatnikov. "İnanÖlarıma aykırı olmasına<br />

rağmen, hemen şu anda, yargıÖ ÇnÅnde istedikleri yemini etmeye hazırım; ÖÅnkÅ parayı kaşla<br />

gÇz arasında kızın cebine nasıl sokuşturduğunuzu gÇzlerimle gÇrdÅm! Kapının orda,<br />

<strong>ve</strong>dalaşırken, o bir ara başını Öevirdiğinde, sağ elinizle onun elini sıkarken, sol elinizle parayı<br />

cebine bırakı<strong>ve</strong>rdiniz. Ama ben, aptal, bunu iyi yÅrekliliğinizden bÇyle gizlice, yaptığınızı<br />

sanmıştım... Her şeyi kendi gÇzlerimle gÇrdÅm! GÇrdÅm!"<br />

Lujin'in yÅzÅ kireÖ gibi oldu.<br />

"Yalan sÇylÅyorsunuz!" diye bağırdı. "Tä pencerenin ordan parayı nasıl seÖebilirdiniz ki?<br />

Miyop gÇzlerinizle hayal gÇrmÅşsÅnÅz siz! Sayıklıyorsunuz!"<br />

"Hayır, hayal gÇrmedim ben! E<strong>ve</strong>t, uzakta duruyordum, ama yine de her şeyi gÇrdÅm.<br />

Dediğiniz doğru, pencerenin ordan paranın kaÖ rublelik olduğunu seÖebilmek zordur, ama ben<br />

bir başka nedenle bunun Çzellikle yÅz rublelik bir banknot olduğunu Öok iyi biliyorum. àÅnkÅ<br />

siz Sonya Semyonovna'ya on rubleliği <strong>ve</strong>rirken, masadan bir de yÅz rublelik banknot aldınız<br />

(bunu kendi gÇzlerimle gÇrdÅm, ÖÅnkÅ o sırada yanınızdaydım <strong>ve</strong> aklıma gelen bir dÅşÅnce<br />

nedeniyle de elinizde bir yÅz rublelik bulunduğunu unutmadım). Parayı katladınız <strong>ve</strong><br />

konuşmanız sÅresince hep avucunuzda tuttunuz. Sonra ben bunu unuttum. Ama ayağa<br />

kalktığınızda parayı sağ elinizden sol elinize<br />

479


geÖirirken az kalsın yere dÅşÅrecektiniz, o zaman yeniden hatırladım. àÅnkÅ yine aynı şeyi,<br />

yani Sonya Semyonovna'ya ben-. den gizli bir yardımda bulunmak istediğinizi dÅşÅndÅm.<br />

Bunun Åzerine hareketlerinizi ne bÅyÅk bir dikkatle izlemeye başladığımı tahmin<br />

edebilirsiniz... Sonra da parayı farkına varmadan kızın cebine sokmayı basardınız. Bunu kendi<br />

gÇzlerimle gÇrdÅm, gÇrdÅm! YargıÖ ÇnÅnde yemin edebilirim!"<br />

Lebezyatnikov nerdeyse tıkanacaktı. Odanın her yanından, Öoğu şaşkınlık dile getiren sesler<br />

yÅkselmeye başladı; ama Çfkeli, tehdit karakteri giderek artan sesler de duyuluyordu, Pyotr<br />

Pet-roviÖ'i Öember iÖine almışlardı. Katerina İvanovna, Lebezyami-kov'a atılarak:<br />

"Andrey SemyonoviÖ!" dedi, "Sizin hakkınızda yanılmışım! Koruyun onu! Bir siz ondan<br />

yanaşınız! Kimsesi yok onun! Sizi Tanrı gÇnderdi! Andrey SemyonoviÖ, iki gÇzÅm, canım<br />

kardeşim!"<br />

Ve Katerina İvanovna, ne yaptığının farkında olmadan, Andrey SemyonoviÖ'in ÇnÅnde diz<br />

ÖÇktÅ.<br />

Pyotr PetroviÖ Çfkeden deliye dÇnmÅştÅ.<br />

"SaÖma!" diye bağırdı. "SÇyledikleriniz baştan aşağı saÖma! Bunu unutmuştum, sonra<br />

hatırladım, sonra yine unuttum. Nedir bÅtÅn bunlar! Yani ben mahsus mu sokuşturdum parayı<br />

onun cebine? NiÖin? Ne amaÖla? Ne alıp <strong>ve</strong>remediğim olacak benim bu... bu kızla?"<br />

. "NiÖin? İşte benim anlayamadığım da bu! Ama sÇzlerim bÅtÅnÅyle gerÖeği yansıtıyor! Bu<br />

konuda o kadar y anılmıyorum ki, ah, ne kadar aşağılık bir adamsınız! Bu davranışınızdan<br />

dolayı elinizi sıkıp size teşekkÅr ettiğim sırada, Çzellikle aklıma gelen bir soruyu Öok iyi<br />

hatırlıyorum. Bu parayı neden Çzellikle gizlice koymuştunuz kızın cebine? Üzellikle gizlice?<br />

Acaba benim, kişisel yardımların kÇktenci bir ÖÇzÅm olmadığı iÖin bunlara karşı olduğumu<br />

biliyordunuz da yalnızca benden gizlemek iÖin mi bÇyle davranmıştınız? Daha sonra, benim<br />

yanımda bu kadar bÅyÅk bir parayı <strong>ve</strong>rmekten utanmış olabileceğinize karar <strong>ve</strong>rdim. Sonra,<br />

ona sÅrpriz yapmak istemiş de olabilirdiniz... cebinde yÅz rublelik bir banknot bulacak <strong>ve</strong><br />

şaşıracaktı... (àÅnkÅ bazı<br />

yardımse<strong>ve</strong>r kişilerin yaptıkları yardımın gizli kalmasını istediklerini; bundan Öok<br />

hoşlandıklarını biliyorum). Yine dÅşÅndÅm ki, belki de, cebinde parayı bulunca size teşekkÅr<br />

etmeye gelip gelmeyeceğini denemek istiyordunuz! Sonra, hani, sağ elin <strong>ve</strong>rdiğini sol el<br />

bilmemeli sÇzÅ uyarınca, size minnet duymasından kaÖınmak istiyor da olabilirdiniz!..<br />

Kısacası daha neler neler geldi aklıma... Ama ben. bÅtÅn bunlar Åzerinde daha sonra<br />

dÅşÅnmeye karar <strong>ve</strong>rdim. Üte yandan sırrınızı bildiğimi belli etmenin de kabalık olacağını<br />

dÅşÅndÅm. Ancak aklıma yine bir şey takılmıştı: kendisine yapılan iyilikten habersiz olan<br />

Sonya Semyonovna, parayı yitirebilirdi. Bu bakımdan buraya gelip cebine yÅz ruble<br />

bıraktığınızı kendisine sÇylemeye karar <strong>ve</strong>rdim. Ama "Pozitivist Metodun Genel SonuÖlan<br />

"*nı bırakmak, Çzellikle de kitapta Piderit'le Vagner'in makalelerini okumalarını salık <strong>ve</strong>rmek<br />

iÖin geÖerken Bayan Kobilyamikov'lara uğradım, sonra doğruca buraya geldim. Geldim ki,<br />

meğer burada neler oluyormuş! Şimdi sorarım size: eğer Sonya Semyonovna'nın cebine yÅz<br />

rublelik banknotu koyduğunuzu gÇrmeseydim, bÅtÅn bu ayrıntılı dÅşÅnceler, varsayımlar,<br />

nasıl, nasıl aklıma gelebilirdi?"<br />

Andrey SemyonoviÖ uzun sÇylevini bÇyle bir mantıki sonuÖla bitirdiğinde artık iyice<br />

yorulmuş/hatta yÅzÅ ter iÖinde kalmıştı. Ama ne yazık ki, meramını anlatacak kadar RusÖa<br />

bilmediği iÖin (başka dil de bilmezdi), bu avukatlık başarısından sonra sanki bir anda eriyip<br />

tÅkenmiş, hatta sanki zayıflayı<strong>ve</strong>r-misti. Ama konuşması herkes Åzerinde bÅyÅk bir etki<br />

yapmıştı. Üylesine coşkuyla, Çylesine inanÖla konuşmuştu ki, sÇzlerine herkesi inandırmış<br />

gibiydi. Pyotr PetroviÖ islerin kÇtÅye gitmekte olduğunu anlıyordu.<br />

"Kafanıza takılan bu saÖma sapan sorulardan bana ne!" diye bağırdı. "Bunlar kanıt değildir!<br />

BÅtÅn bunları rÅyanızda gÇrmÅş olabilirsiniz! Ben de size diyorum ki, yalan sÇylÅyorsunuz<br />

bayım, kim bilir hangi kızgınlığınızdan dolayı yalan sÇylÅyor <strong>ve</strong>


"Pozitivist Metodun Genel SonuÖları"... Batıda doğal bilimlerle toplum bilimleri alanındaki en<br />

yeni gelişmelerin popÅler sonuÖlarını aktarmak amacıyla 1866 yılında Petersburg'da,<br />

pozitivist bazı filozofların, bu arada T.Piderit <strong>ve</strong> A. Vagner'in makaleleri bu başlık altında<br />

toplanmıştı (àev.)<br />

480<br />

481<br />

bana kara Öalıyorsunuz! Üzellikle de sizin serbest <strong>ve</strong> tanrıtanımaz dÅşÅncelerinize<br />

katılmadığım iÖin bana kızmış olabilirsiniz, hepsi bu!"<br />

Ama yaptığı bu manevra Pyotr PetroviÖ'e bir yarar sağlamadığı gibi, tam tersine her yandan<br />

homurtuların yÅkselmesine neden oldu.<br />

"Suna bakın, isi nerelere gÇtÅrdÅ!" diye bağırdı Lebezyatni-kov. "Yalan, sÇylÅyorsun! Polis<br />

Öağır, ben yargıÖ ÇnÅnde yemin etmeye hazırım! Yalnız, niÖin, hangi nedenle bÇyle aşağılık<br />

bir davranışta bulunduğunu hälä anlayabilmiş değilim! Ah, ne al-Öakmışsın meğer!"<br />

"BÇyle aşağılık bir davranışta bulunmasının nedenini ben aÖıklayabilirim... Gerekirse yargıÖ<br />

ÇnÅnde yemin edebilirim..." Sonunda Raskolnikov sÇze girmişti, bir adım Çne Öıkmış, sakin,<br />

kendinden emin bir sesle konuşuyordu. Odadaki herkes, daha ilk ağızda, onun gerÖekten de<br />

işin iÖ yÅzÅnÅ bildiğini <strong>ve</strong> bilmecenin ÖÇzÅmÅne yaklaşıldığını anlamıştı. Raskolnikov Lebezyatnikov'a<br />

dÇnerek: "Artık her şeyi anlamış bulunuyorum... "diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Aslında<br />

tä işin başından beri bunun iğrenÖ bir tuzak olduğundan kuşkulanıyordum. Yalnızca benim<br />

bildiğim, biraz sonra da hepinize anlatacağım Çzel birtakım nedenlerden dolayı bÇyle bir<br />

kuşkuya kapılmıştım. İşin can alıcı noktası buradadır. Size gelince, Andrey SemyonoviÖ,<br />

değerli sÇzlerinizle her şeyi kesin olarak anlamamı sağladınız! Herkesin, herkesin beni<br />

dikkatle dinlemesini rica ederim: bu bay (Lu-jin'i gÇsterdi) birkaÖ gÅn Çnce bir kızla, daha<br />

doğrusu benim kız kardeşim Avdotya Romanovna Raskolnikova ile evlenmek Åzereydi. Ama<br />

ÅÖ gÅn Çnce Petersburg'a geldiğinin ilk gÅnÅ, daha ilk gÇrÅşmemizde benimle kavga etti, ben<br />

de kendisini evimden kovdum; bu olayın iki tanığı vardır. àok kÇtÅ yÅrekli bir adamdır bu...<br />

DÅn değil Çnceki gÅn, yani kendisiyle kavga ettiğimiz gÅn, ben daha onun burada, yani sizin<br />

odanızda, Andrey SemyonoviÖ, oturduğunu bilmiyordum. Aynı gÅn, yani kavga ettiğimiz<br />

gÅn, kendisi, rahmetli Marmeladov'un dostu olarak karısı Katerina İvanovna'ya cenaze<br />

harcamalarına kullanması iÖin birkaÖ kuruş <strong>ve</strong>rdiğimi gÇrmÅş. Hemen oturup anneme bir<br />

mektup<br />

482<br />

yazarak, bÅtÅn paramı Katerinä İvanovna'ya değil de, Sonya Semyonovna'ya <strong>ve</strong>rdiğimi<br />

bildirmiş, bu arada da Sonya Semyo-novna Åzerine, daha doğrusu benim Sonya<br />

Semyonovna'yla olan ilişkimin niteliği Åzerine en aşağılık sÇzlerle Öeşitli imalarda bulunmuş.<br />

Hemen anlayacağınız gibi bÅtÅn bunlardan amacı, annemle kız kardeşimi, bana binbir<br />

gÅÖlÅkle gÇnderdikleri paraları kÇtÅ yollarda harcadığıma inandırarak, ailemle aramı aÖmaktı.<br />

DÅn akşam, annemle kız kardeşimin <strong>ve</strong> onun bulunduğu bir aile toplantısında, paraları Sonya<br />

Semyonovna'ya değil, cenaze harcamaları iÖin Katerinä İvanovna'ya <strong>ve</strong>rdiğimi, o sırada daha<br />

Sonya Semyonovna'yı hiÖ tanımadığımı, hatta yÅzÅnÅ bile gÇrmediğimi kanıtlayarak gerÖeği<br />

ortaya Öıkardım. Bu arada onun, yani Pyotr PetroviÖ Lujin'in, sahip olduğu bÅtÅn ÅstÅnlÅkleriyle<br />

birlikte, kendisi iÖin onca kÇtÅ sÇzler sÇylediği Sonya Semyonovna'nın serÖe<br />

parmağı bile olamayacağını ekledim. Kendisinin, Sonya Semyonovna'yı kız kardeşimle<br />

yanyana oturtup oturtamayacağım sorusuna karşılık da, daha o gÅn bu işi yapmış bile<br />

olduğumu sÇyledim. Ettiği onca iftiraya rağmen, annemle kız kardeşimin benimle bozuşmak<br />

istememeleri Åzerine kendisi iyice Öileden Öıktı <strong>ve</strong> sÇylediği her sÇzle, annemle kız kardeşime<br />

karşı bağışlanmaz kabalıklarda bulundu. Sonunda kesin kopuş oldu <strong>ve</strong> kendisini evden<br />

kovduk. BÅtÅn bu anlattıklarım dÅn akşam oldu. Şimdi şu noktaya dikkat etmenizi rica<br />

ederim: eğer az Çnce Sonya Semyonovna'nuı hırsız olduğunu kanıtlayabilseydi, kız<br />

kardeşimle anneme, kuşkularında <strong>ve</strong> Sonya Semyonovna'yla kız kardeşimi bir tuttuğum iÖin


ana gÉ-cenmekte Ñok haklı olduğunu, bana Ñıkışmakla, kız kardeşimin, yani nişanlısının<br />

şerefini koruduğunu kanıtlamış olacaktı. Kısacası, bÖylece, benim yeniden ailemle aramı<br />

aÑmayı <strong>ve</strong> onların gÖzÉne girmeyi umuyordu. Sonya Semyonovna'nın şeref <strong>ve</strong> mutluluğunun<br />

benim iÑin ne kadar değerli olduğunu doğru tahmin ederek, benden kişisel olarak ÖÑalmak<br />

istemesinden hiÑ sÖzetmiyorum. İşte onun hesapları bunlardı! BÉtÉn bu olup bitenleri ben bu<br />

şekilde anlıyorum! Bu aşağılık davranışının başka hiÑbir nedeni olamaz!"<br />

483<br />

Raskoinikov sÖzlerini bÖyle, ya da buna yakın bir şekilde bitirdi. Kalabalık, şaşkınlık dile<br />

getiren seslerle sık sık sÖzlerini kesmiş, ama yine de herkes konuşmasını bÉyÉk bir dikkatle<br />

dinlemişti. Sakin, kendinden emin, dolambaÑsız, kesin bir dille konuşmuştu. Sesindeki<br />

kararlılık <strong>ve</strong> inanÑ, yÉzÉnÉn seri anlatımı, herkesin Ézerinde derin bir etki bırakmıştı.<br />

Lebezyatnikov heyecanla:<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, bu bÖyle!" diye doğruladı. "Yani bÖyle olması gerek. ÜÉnkÉ Sonya Semyonovna<br />

iÑeri girer girmez, bana Özellikle sizin burada olup olmadığınızı, Katerina İvanovna'nın<br />

konukları arasında sizi de gÖrÉp gÖrmediğimi sordu. Beni pencerenin oraya gÖtÉrerek, orada<br />

sessizce sordu bunu. Demek ki onun iÑin sizin muhakkak burada bulunmanız gerekiyordu!<br />

E<strong>ve</strong>t, bu bÖyle, bu kesinlikle bÖyle!"<br />

Lujin, dudaklarında kÉÑÉmseyici bir gÉlÉmseme, susuyordu. Ama yÉzÉ bembeyazdı. İşin<br />

iÑinden nasıl sıyrılacağım dÉşÉnÉyor gibiydi. Her şeyi olduğu gibi bırakıp gitmek fazlasıyla<br />

işine gelirdi, ama şu anda bÖyle bir şey olanaksız gibiydi: bu, Sonya Semyonovna'ya iftira<br />

ettiği yolunda kendisine yÖneltilen suÑlamaların doğruluğunu kabul etmesi anlamına gelirdi.<br />

Üoğu kafayı bulmuş olan konuklar zaten fazlasıyla heyecanlanmış durumdaydılar. İaşe<br />

memuru, konuşulanların Ñoğunu anlamamış olmakla birlikte, herkesten Ñok bağırıyor, Lujin'in<br />

hiÑ de hoşuna gitmeyecek birtakım yollara başvurulmasını Öneriyordu. Ama odada sarhoş<br />

olmayanlar da vardı: bÉtÉn kiracılar iÑeri ÉşÉs-mÉşlerdi. Polonyalıların ÉÑÉ de mÉthiş<br />

Öfkelenmişti. "Pane ay-dak!" diye bağırıp duruyorlar, -bu arada kendi dillerinde başka bazı<br />

tehditler de savuruyorlardı. Sonya da bÉyÉk bir gerilim iÑinde dinliyordu, ama bir baygınlık<br />

geÑirmiş de yeni ayırmış gibi her şeyi anlamış gÖrÉnmÉyordu. BÉtÉn savunmasının<br />

Raskoinikov'a bağlı olduğunu hissederek gÖzlerini ayırmadan ona bakıyordu. Katerina<br />

İvanovna hırıldayarak, gÉÑlÉkle soluyordu, bitip tÉkenmiş bir hali vardı. Ama en aptalca<br />

gÖrÉnÉşÉ olan Amaliya İvanovna'y di; ağzını ayırmış, hiÑbir şey anlamadan Ñevresine<br />

bakmıyordu. Anladığı tek şey, Pyotr PetroviÑ'in kÖse-ye sıkışmış olduğuydu. Raskoinikov bir<br />

şeyler daha sÖylemek iÑin. izin isteyecek oldu, ama fırsat <strong>ve</strong>rmediler: Lujin'in etrafını<br />

484<br />

sarmışlar, sÖvÉyorlar, tehditler savuruyorlar, bağırıyorlardı. Ama Pyotr PetroviÑ Ödlek<br />

takımından değildi, planının başarısızlığa uğradığını gÖrÉnce, işi yÉzsÉzlÉğe dÖktÉ. Kalabalığı<br />

yarmaya Ñalışarak:<br />

"İzin <strong>ve</strong>rin baylar, izin <strong>ve</strong>rin", dedi. "AÑılın da .geÑelim! Hem bana gÖzdağı <strong>ve</strong>rmekten de<br />

vazgeÑin! İnanın bana, bundan birşey Ñıkmaz, hiÑbir şey yapamazsınız, Ödlek takımından<br />

değilim ben! Tam tersine, bir suÑu zorla Örtbas ettiğiniz iÑin sorumlu duruma dÉşersiniz!<br />

Hırsız aÑıkÑa ortaya Ñıkmıştır, bu işin peşini bırakmayacağım...YargıÑlarımız ne kÖr, ne de<br />

sarhoş... Kişisel ÖÑ duygularıyla beni suÑlayan, e<strong>ve</strong>t, az Önce aptallıklarından bunu kendi<br />

ağızlarıyla itiraf ettiler, bu iki dinsize, dinsizlikleri herkesÑe bilinen serbest dÉşÉnceli bu iki<br />

haytaya inanmazlar... E<strong>ve</strong>t, izin <strong>ve</strong>rin baylar!"<br />

Lebezyatnikov Öfkeyle:<br />

"Artık odamdaki varlığınıza katlanamam!" diye bağırdı. "Hemen terkedin odamı! İki haftadır,<br />

onu ağırlayabilmek iÑin neler Ñektiğimi dÉşÉnÉyorum da..."<br />

"GeÑen gÉn ben kendim odanızdan Ñıkıyordum Andrey Semyonovic, ama beni siz<br />

alıkoymuştunuz, şimdiyse, o gÉnkÉ sÖzlerime tek bir şey ekleyeceğim: siz aptalın birisiniz!<br />

Kafanızdaki kontaklığı <strong>ve</strong> kÖr gÖzlerinizi tedavi ettirmenizi dilerim. İzin Verin, baylar!"


Lujin kalabalığı yararak kendine bir yol aÖtı: ama onun yalnızca bir iki kÅfÅrle savuşup<br />

gitmesine gÇnlÅ razı olmayan iaşe memuru, masadan bir bardak kaptı <strong>ve</strong> gerilip Pyotr<br />

PetroviÖ'e fırlattı. Ama bardak Pyotr PetroviÖ yerine Amaliya İvanovna'ya geldi. Amaliya bir<br />

Öığlık attı, iaşe memuru ise, bardağı atarken fazla gerilediği iÖin hızını alamadı, dengesini<br />

yitirip olanca ağırlığıyla masanın altına yuvarladı. Pyotr PetroviÖ odasına dÇndÅ, yarım saat<br />

kadar sonra da evden ayrıldı.<br />

Sonya yaradılıştan Årkek bir kızdı: kendisine, başka bÅtÅn insanlardan Öok daha kolay kÇtÅlÅk<br />

yapılabileceğini, aşağılamak, gÇnlÅnÅ kırmak gibi şeylerinse, herkesin, hemen hiÖbir ceza<br />

gÇrmeden kolayca yapabileceği şeyler olduğunu Çteden beri bilirdi. Ama yine de şu son olaya<br />

kadar, herkese karsı takındığı<br />

485<br />

ÇlÖÅlÅ, uysal boyun eğer tavrıyla, felaketlerden kaÖınabileceğim sanıyordu. MÅthiş bir<br />

dÅşkırıklığına uğramıştı. Her şeyi, hatta bu son olayı bile te<strong>ve</strong>kkÅlle karşılayabilir,<br />

katlanabilirdi. Ama bu son olay, Çzellikle de ilk anlarda ona Öok ağır gelmişti. Kazandığı<br />

zafere, temize Öıkmasına rağmen ilk korku <strong>ve</strong> şaşkınlık anı geÖip de olup bitenleri bÅtÅnÅyle<br />

kavrayınca, umarsızlığın <strong>ve</strong> aşağı-İanmışlığın dayanılmaz acısını duydu yÅreğinde. Sinirleri<br />

allak bullak olmuştu, sonunda dayanamadı <strong>ve</strong> kendini odadan dışarı atıp koşa koşa evine gitti.<br />

Lujin'in Öıkıp gitmesinden hemen sonra olmuştu bu.<br />

Odadakilerin kahkahaları arasında bardağı yiyen Amaliya İvanovna, bir başkasının yanlışı<br />

yÅzÅnden bÇylesine bir cezaya uğramaya katlanamazdı: bir Öığlık atarak, kudurmuşÖasına,<br />

bÅtÅn olup bitenlerin sorumlusu olarak gÇrdÅğÅ Katerina åvanov-na'nın Åzerine atıldı.<br />

"Defol evimden! Hemen, şimdi! Mars!" Ve Katerina İvanovna'nın eşyalarından eline<br />

geÖenleri kaldırıp yere Öalmaya başladı. Bitkin bir şekilde kendini attığı yataktan fırlayan<br />

Katerina İvanovna, Amaliya İvanovna'nın Åzerine atıldı. Ama eşitsiz bir kavgaydı bu.<br />

Amaliya İvanovna onu bir tÅy gibi fırlatıp attı. Zavallı kadın hıÖkırıklardan tıkanarak:<br />

"Ne!.." diye haykırdı. "Allahtan korkmadan Sonya'ya iftira ettikleri yetmezmiş gibi simdi de<br />

bu hayvan bana saldırıyor, ha! Kocamı toprağa <strong>ve</strong>rdiğim gÅn, soframda tuzumu ekmeğimi<br />

yediği gÅn, şu yetimlerle beni sokağa atmaya kalkıyor ha! Nereye gideceğim ben..?" GÇzleri<br />

alev alev, birden bir Öığlık attı; "Tanrım! Adaletin yok mu? Bizi, bizim gibi yetimleri<br />

korumayacaksın da kimi koruyacaksın? Ama gÇreceğim! Mahkeme de, adalet de var bu<br />

dÅnyada! Ben bulacağım! Bekle sen allahsız kadın! Po-lecka, sen Öocuklarla kal, ben şimdi<br />

dÇnerim! Sokakta bile olsa, bekleyin beni! Adalet var mı, yok mu, gÇreceğim!"<br />

Katerina İvanovna, rahmetli kocasının sÇzÅnÅ ettiği yeşil drap şalını basına ÇrttÅ, hälä odayı<br />

doldurmakta olan apartman halkının meydana getirdiği karmakarışık sarhoş kalabalığını<br />

yararak kendine yol aÖtı, gÇzyaşları iÖinde, hıÖkıra hıÖkıra, ne olursa olsun, hemen şu anda bir<br />

yerlerde adaleti burmak kararıyla<br />

sokağa fırladı. PoleÖka, kÅÖÅklerle birlikte korku iÖinde kÇşedeki sandığın Åzerine<br />

bÅzÅldÅ, iki kardeşini kucakladı, tir-tir titreyerek annesinin dÇnmesini beklemeye başladı.<br />

Amaliya İvanovna odanın iÖinde dÇrt dÇnÅyor, ulur gibi ağlıyor, bağırıyor, eline geÖen her<br />

şeyi kudurmusÖasına yerlere atıyordu. Kiracılar da mÅthiş gÅrÅltÅ ediyor, her kafadan bir ses<br />

Öıkıyordu; kimileri olup bitenler Åzerine akıllan erdiğince bir şeyler sÇylÅyor, kimileri<br />

tartışıyor, kÅfÅrler savuruyor, kimileriyse şarkı sÇylÅyordu.<br />

Raskolnikov, "Artık ben de gideyim," diye dÅşÅndÅ. "E<strong>ve</strong>t, Sonya Semyonovna, bakalım<br />

şimdi ne diyeceksiniz?"<br />

Ve Sonya'nın evine gitmek Åzere Öıktı.<br />

IV<br />

Raskolnikov, ruhunda bunca dehşet <strong>ve</strong> acı duymasına rağmen, Lujin'e karşı Sonya'nın<br />

Öalışkan, yavuz bir avukatı olmuştu. Bu sabah Öektiği bunca işkenceden sonra, iyiden iyiye<br />

katlanılmaz bir hal almaya başlayan izlenimlerini değiştirmesine neden olan bu rastlantıya<br />

sevinmiş gibiydi; bu sevince kaynak olan bir başka nedenden, onu Sonya'yı savunmaya


zorlayan kişisel <strong>ve</strong> candan duygulardan hiÖ sÇzetmiyoruz. Üte yandan, kendisini-hele bazenmÅthiş<br />

heyecanlandıran bir randevusu vardı Son-ya'yla: Liza<strong>ve</strong>ta'yı kimin ÇldÅrdÅğÅnÅ<br />

sÇylemek zorundaydı ona; bunun acısını şimdiden duyuyor, bu dÅşÅnceyi kafasından<br />

uzaklaştırmak istiyor gibiydi. Katerina İvanovna'nın evinden Öı-karken, 'Bakalım şimdi ne<br />

diyeceksiniz, Sonya Semyonovna?' derken de, herhalde, az Çnce Lujin'e karşı kazandığı<br />

zaferin coşkusu iÖinde bulunuyordu. Ama şu anda tuhaf bir şeyler oluyordu kendisine.<br />

Kapernaumov'ların evine gelince, birden elinin ayağının Öekilir gibi olduğunu, korktuğunu<br />

hissetti. Kapının ÇnÅnde tuhaf bir soruyla, dalgın, duraksadı: 'Liza<strong>ve</strong>ta'yı kimin ÇldÅrdÅğÅnÅ<br />

ille de sÇylemeli miyim?' Soru tuhaftı, ÖÅnkÅ daha bunu aklından geÖirir geÖirmez,<br />

sÇylememesinin olanaksız olması bir yana, bu işi bir an geciktirmenin dahi elinde olmadığını<br />

anladı. Bunun niÖin olanaksız olduğunu henÅz bilmiyordu, ama<br />

486<br />

487<br />

hissediyordu bunu; <strong>ve</strong> bÇylesi birtakım zorunluluklar karsısında gÅÖsÅz olduğunu hissetmek<br />

ona dehşetli acı <strong>ve</strong>riyor, yÅreğini eziyordu. Daha fazla dÅşÅnmemek <strong>ve</strong> acı Öekmemek iÖin<br />

hızla kapıyı aÖtı <strong>ve</strong> eşikte durup Sonya'ya baktı. Sonya dirsekleri masaya dayalı, elleriyle<br />

yÅzÅnÅ ÇrtmÅş, oturuyordu, ama Raskol-nikov'u gÇrÅr gÇrmez, sanki onu bekliyormuş gibi<br />

yerinden kalktı, karşılamaya koştu. Odanın ortasında karşılaştılar. SÇnya Öabuk Öabuk:<br />

"Siz olmasaydınız, halim ne olurdu!" dedi, ilk ağızda sÇylemek iÖin hazırladığı sÇzlerdi<br />

bunlar. Sonra sustu <strong>ve</strong> bekledi.<br />

Raskolnikov masaya yaklaştı, az Çnce onun kalktığı iskemleye oturdu. Tıpkı dÅnkÅ gibi,<br />

Sonya onun iki adım Çtesinde ayakta durdu.<br />

"E<strong>ve</strong>t, Sonya..?" diye başladı Raskolnikov, ama birden sesinin titrediğini hissetti. "BÅtÅn<br />

sorun, 'toplumsal durum <strong>ve</strong> ona bağlı gelenekler'den kaynaklanıyordu. Anladınız mı az Çnce<br />

bunu?"<br />

Sonya'nın yÅzÅnde acı gÇlgeleri uÖuştu.<br />

"Nolur benimle dÅnkÅ gibi konuşmayın", dedi. "LÅtfen yine başlamayın! àektiğim acılar bana<br />

yeter.."<br />

Bu sitemine Raskolnikov'un alınabileceğinden korkarak, hemen gÅlÅmsedi:<br />

"Aptalca bir şeydi ordan ayrılmam. Kim bilir neler oluyor şimdi orda? Demin gidecektim,<br />

ama hep... sizin gelebileceğinizi dÅşÅndÅm."<br />

Raskolnikov ona Amaliya İvanovna'nın Katerina İvanovna'yı <strong>ve</strong> Öocuklarını evden<br />

kovduğunu <strong>ve</strong> Katerina İvanovna'nın bir yerlere "adalet aramaya" gittiğini anlattı.<br />

"Aman Tanrım!" diye bağırdı Sonya, "hemen gidelim..."<br />

Ve mantosunu kaptı.<br />

"Yine aynı şey!..." dedi Raskolnikov sinirli sinirli. "Aklınız fikriniz onlarda! Biraz da benimle<br />

olun."<br />

"Ya... Katerina İvanovna?"<br />

Raskolnikov ters ters:<br />

"Merak etmeyin, Katerina İvanovna sizden vazgeÖmez" dedi. "Evden Öıktığına gÇre, az sonra<br />

kendisi buraya gelir. Sizi burada bulamazsa pişman olursunuz sonra..."<br />

488<br />

Sonya acılı bir kararsızlıkla iskemleye ilişti. Raskolnikov basını ÇnÅne eğmiş bir şeyler<br />

dÅşÅnÅyor, konuşmuyordu.<br />

"Diyelim Lujin şimdi istemedi" diye başladı, Sonya'ya bakmadan konuşuyordu, "ama ya<br />

isteseydi, ya da hesabına Çylesi uygun gelseydi. Lebezyatnikov <strong>ve</strong> ben olmasaydık, sizi hapse<br />

artırabilirdi, Çyle değil mi?"<br />

Sonya duyulur duyulmaz bir sesle:<br />

"E<strong>ve</strong>t" dedi, sonra dalgın, korkulu: "E<strong>ve</strong>t!" diye tekrarladı.


"Ve ben gerÑekten de orada bulunmayabilirdim! Lebezyatni-kov'sa tÉmÉyle bir rastlantı<br />

sonucu oradaydı."<br />

Sonya susuyordu.<br />

"Hapse dÉsseniz ne olacaktı? DÉn size sÖylediklerimi hatırlıyor musunuz?"<br />

Sonya yine bir şey sÖylemedi. Raskolnikov biraz bekledi, sonra zorlama bir gÉlÉmsemeyle:<br />

"Yeniden, "Ah, yeter artık, bunlardan sÖzetmeyin!" diyeceğinizi sanmıştım ben de..." dedi.<br />

Bir dakika kadar sustu, sonra: "Ne o, yine susuyorsunuz?" dedi. "Ama bir şeyler konuşmamız<br />

gerek. Lebezyatnikov'un dediği gibi, bir "sorun"u nasıl ÑÖzeceğinizi Öğrenmek, doğrusu<br />

benim iÑin Ñok ilginÑ olacak. (SaÑmalamaya başlamıştı). Hayır, ciddi sÖylÉyorum; gerÑekten<br />

ciddiyim. DÉşÉnÉn ki Sonya, Lujin'in bÉtÉn niyetlerini Önceden biliyordunuz, bÖylece<br />

Katerina İvanovna'nın, onun Ñocuklarının, ek olarak da (kendinizi bir hiÑ olarak gÖrdÉğÉnÉz<br />

iÑin ek olarak diyorum) kendinizin tÉmÉyle mahvolacağınızı (hem de kesinlikle)<br />

biliyorsunuz! Polecka'nın da Öyle... ÑÉnkÉ o da aynı yolun yolcusu... E<strong>ve</strong>t, bÖyle bir durumda,<br />

eğer her şey sizin elinizde olsaydı, yani birilerinin yaşaması, ya da Ölmesi, diyelim Lujin'in<br />

yaşaması <strong>ve</strong> alÑaklıklarına devam etmesi ya da Katerina İvanovna'nın Ölmesi size bırakılmış<br />

olsaydı, nasıl bir karar <strong>ve</strong>rirdiniz? Bunlardan hangisi Ölmeli size gÖre? E<strong>ve</strong>t, soruyorum."<br />

Sonya kaygılı gÖzlerle bakıyordu ona: bu dolambaÑlı, bu uzaktan uzağa bir şeyler hatırlatan<br />

sÖzlerde Özel bir şeyler sezer gibi olmuştu.<br />

"BÖyle bir şey soracağınız iÑime doğmuştu", dedi; dikkatle, merakla bakıyordu Raskolnikov'a.<br />

489<br />

"İyi, Öyle olsun; ama siz sÖyleyin bana: kararınız ne olurdu?" Sonya yÉzÉnde bir tiksinti<br />

anlatımıyla: "Olmayacak şeyler Ézerine neden soru soruyorsunuz bana?" dedi.<br />

"àyleyse, Lujin'in yaşaması <strong>ve</strong> alÑaklıklarına devam etmesi daha iyi? Buna da mı karar<br />

<strong>ve</strong>recek cesaretiniz yok?"<br />

"Bu Tanrı'nın işi, ben nereden bilebilirim..? Hem ne diye bana bÖyle hiÑ sorulmayacak şeyleri<br />

sorup duruyorsunuz? BÖyle anlamsız, boş şeyleri? HiÑ bÖyle bir şey benim kararıma kalabilir<br />

mi? Filancanın yaşamasına, filancanın yaşamamasına karar <strong>ve</strong>rmek hakkını bana kim <strong>ve</strong>rdi?"<br />

Raskolnikov somurtarak:<br />

"Tanrı'nın işi, dediniz miydi, artık konuşacak bir şey kalmıyor demektir," diye homurdandı.<br />

Sonya acıyla:<br />

"Benden ne istediğinizi aÑıkÑa sÖylerseniz, daha iyi edersiniz!" diye bağırdı. "Yine dilinizin<br />

altında bir şeyler var... Yoksa buraya, bana işkence etmeye mi geldiniz?"<br />

Ve kendini tutamadı birden acı acı ağlamaya başladı. Raskolnikov kederli gÖzlerle bakıyordu<br />

ona. Aradan beş dakika geÑti.<br />

"Haklısınız, Sonya..." dedi Raskolnikov yavaşÑa. Birden değişmişti sanki. Az Önceki<br />

yapmacık kÉstahlığından <strong>ve</strong> kışkırtıcı tavrından eser kalmamıştı. Sesi bile cılızlasmıştı: "DÉn<br />

sana, beni bağışlamanı dilemeye gelmeyeceğimi sÖylemiştim, ama işte sÖzlerime nerdeyse<br />

beni bağışlamanı dilemekle başladım... Lujin <strong>ve</strong> Tanrı konusunda sÖylediklerim iÑin... E<strong>ve</strong>t<br />

Sonya, bağışlanmamı diledim..."<br />

GÉlÉmsemek istedi, ama yorgunluğu, bezginliği dile getiren zayıf bir gÉlÉmseyişti bu. Başını<br />

eğdi, yÉzÉnÉ elleriyle kapadı.<br />

Birden yÉreğinde Sonya'ya karşı yakıcı bir nefret duydu; beklenmedik, tuhaf bir duyguydu<br />

bu;Raskolnikov şaşırdı, ÉrktÉ, başını kaldırıp Sonya'ya baktı, ama kaygı dolu, ilgi dolu acılı<br />

bakışlarla karşılaştı gÖzleri. Bu bakışlarda sevgiden başka bir şey yoktu; Raskolnikov'un<br />

iÑindeki nefret bir hayal gibi yok oldu. Hayır, bu o değildi; şaşırmış, iki duyguyu birbirine<br />

karıştırmıştı. Bu yalnızca o anın geldiğini gÖsteriyordu.<br />

490<br />

Yeniden elleriyle yÉzÉnÉ kapadı <strong>ve</strong> basını yere eğdi. Birden yÉzÉ sapsarı oldu, iskemlesinden<br />

kalktı. Sonya'ya baktı, hiÑbir şey sÖylemeden bir makine gibi gidip kızın yatağına oturdu.


Su anla, baltayı ilmiğinden Öıkardıktan sonra kocakarının arkasında dururken, artık<br />

kaybedecek bir saniyesi bile olmadığını dÅşÅndÅğÅ an arasında Çyle korkunÖ bir benzerlik<br />

vardı ki...<br />

"Neyiniz var?" diye sordu Sonya, ÅrkmÅştÅ onun bu halinden.<br />

HiÖbir şey sÇyleyemedi Raskolnikov. AÖıklamanın bu şekilde olacağını hiÖ dÅşÅnmemişti, su<br />

anda kendisine neler olduğunu o da bilmiyordu. Sonya usulca yatağa, onun yanına oturdu,<br />

gÇzlerini dikip beklemeye başladı. YÅreği nerdeyse duracaktı. Dayanılmaz bir durumdu bu:<br />

Raskolnikov ÇlÅ gibi sararan yÅzÅnÅ Sonya'ya Öevirdi; dudakları bir şeyler sÇyleyebilmek<br />

Öabasıyla Öırpınıyor gibiydi. Sonya'nın yÅreğini bir korku kapladı. Ondan hafifÖe uzaklaşarak<br />

yeniden: "Neyiniz var?" diye sordu.<br />

"Bir şey yok Sonya! Korkma... SaÖma! GerÖekten de, saÖma!..." Kendinden geÖmiş,<br />

sayıklıyor gibiydi. Birden, başını kaldırıp Sonya'ya baktı. "Yalnız, niÖin sana bÇyle eziyet<br />

ediyorum. Sonya? GerÖekten de, niÖin? Kendime hep bunu soruyorum..."<br />

Belki onbeş dakika Çnce yine sormuştu bu soruyu kendine, ama bu kez, nerdeyse kendinden<br />

geÖmişcesine, bÅtÅn vÅcudu tir tir titreyerek soruyordu.<br />

Sonya ona gÇzlerinde derin bir acıyla bakarak: "Ah, nasıl da acı Öekiyorsunuz!.." dedi.<br />

"Hepsi saÖma!.. Baksana, Sonya (nedense gÅlÅmsedi, iki saniye kadar sÅren uÖuk, belli<br />

belirsiz bir gÅlÅmsemeydi bu), dÅn sana bir şeyler sÇylemek istemiştim, hatırlıyor musun?"<br />

Sonya tedirginlikle bekledi.<br />

"DÅn buradan Öıkarken, belki sonsuzcasına ayrıldığımızı ama eğer dÇnersem, sana Liza<strong>ve</strong>ta'yı<br />

kimin ÇldÅrdÅğÅnÅ aÖıklayacağımı sÇylemiştim."<br />

Sonya birden bÅtÅn vÅcudunun titrediğini duydu. "İşte şimdi sÇylemeye geldim." Sonya<br />

gÅÖlÅkle:<br />

491<br />

"E<strong>ve</strong>t, dÅn siz gerÖekten de..." diye bir şeyler mırıldandı, sonra birden kendine geldi, telaşla:<br />

"İyi ama siz bunu nerden biliyorsunuz?" diye sordu.<br />

Zorlukla soluk almaya başlamıştı Sonya, yÅzÅ gitgide sararı-yordu.<br />

"Biliyorum."<br />

Sonya bir dakika kadar sustu, sonra Årkek Årkek.<br />

"Yoksa buldular mı onu?" diye sordu.<br />

"Hayır, daha bulamadılar."<br />

Sonya yine bir dakika kadar sustu, sonra zor duyulur bir sesle:<br />

"Üyleyse siz bunu nerden biliyorsunuz?" diye sordu.<br />

Raskolnikov yÅzÅnÅ ona Öevirip, gÇzlerim gÇzlerine dikti, az Çnceki Öarpık, uÖuk<br />

gÅlÅmseyisiyle:<br />

"Tahmin et", dedi.<br />

Sonya tepeden tırnağa titrediğini duydu. Bir Öocuk gibi gÅlÅmseyerek:<br />

"Ama siz... niÖin beni bÇyle korkutuyorsunuz?" diye mırıldandı.<br />

Raskolnikov, gÇzlerini ondan ayırmak elinde değilmiş gibi dik dik bakmayı sÅrdÅrerek:<br />

"Madem bunu biliyorum, Çyleyse onun Öok yakın dostuyum..." dedi. "O... Liza<strong>ve</strong>tayı<br />

ÇldÅrmek istemiyordu... İstemeden ÇldÅrdÅ onu... Kocakarıyı ÇldÅrmek istiyordu o...<br />

Kocakarı yalnızdı Çnce...Tam o sırada Liza<strong>ve</strong>ta girdi iÖeri... BÇylece... onu da ÇldÅrmÅş<br />

oldu..."<br />

Aradan korkunÖ bir dakika daha geÖti. İkisi de gÇzlerini ayırmadan birbirlerine bakıyorlardı.<br />

Kendini Öan kulesinden aşağı bırakıyormuşÖasma bir duyguyla:<br />

"Tahmin edemiyor musun?" diye sordu Raskolnikov.<br />

Sonya zor duyulur bir sesle:<br />

"Ha-hayır" diye kekeledi.<br />

"İyice bir bak bakalım..."


Bunu sÇyler sÇylemez o. eski, bildik duygu bÅtÅn ruhunu dondurdu, birden Sonya'nın<br />

yÅzÅnde Liza<strong>ve</strong>ta'nın yÅzÅnÅ gÇr-<br />

492<br />

dÅ.Birden elinde baltayla Liza<strong>ve</strong>ta'nın Åzerine yÅrÅrken kadının yÅzÅnde beliren anlatımı<br />

hatırladı: Liza<strong>ve</strong>ta bir yandan duvara doğru gerilirken, bir yandan da Öocuksu bir korkuyla<br />

ellerini ileri doğru uzatmıştı; ansızın bir şeyden korkmaya başlayan <strong>ve</strong> gÇzlerini kendisini<br />

korkutan şeye dikip minicik ellerini ileri doğru uzatarak her an ağlamaya hazır geri geri<br />

Öekilen bir Öocuk gibiydi... Şu anda Sonya'nın yÅzÅnde de aynı anlatım vardı: aynı korku, aynı<br />

umarsızlıkla bakıyordu ona. Birden sol elini ona doğru uzatarak parmağının ucuyla hafifÖe<br />

gÇğsÅne dokundu. Bir yandan da usul usul ondan uzaklaşarak yataktan, oturduğu yerden<br />

kalkmaya başlamıştı; ancak gÇzlerini bir an olsun onun gÇzlerinden ayırmıyordu, Sonya'nın<br />

duyduğu korku birden ona da bulaştı: yÅzÅnde aynı dehşet anlatımı, hatta dudaklarında aynı<br />

Öocuksu gÅlÅmseme, o da Sonya'ya bakmaya başladı Sonunda:<br />

"Anladın mı?" diye fısıldadı.<br />

"Tanrım!" diye bir Öığlık koptu Sonya'nın gÇğsÅnden. Yatağa yığılıp yÅzÅnÅ yastığa gÇmdÅ.<br />

Ama Öok kısa sÅrdÅ bu. àabucak, doğruldu, hızla Raskolnikov'a yaklaştı, iki elini birden tutup<br />

incecik parmakları arasında bir mengene gibi sıkarak, gÇzlerini onun gÇzlerine dikti <strong>ve</strong><br />

yeniden dikkatle bakmaya başladı. Bu bakışlarla son bir umut ışığı bulmak istiyor gibiydi,<br />

ama hayır, hiÖbir umut yoktu. HiÖ kuşkusu kalmamıştı, dediği gibi olmuştu her şey!'Sonya<br />

Öok sonraları bu anı hatırladığında, hiÖ kuşkusu kalmayışını, bu karara bÇylesine birdenbire<br />

varışını Öok tuhaf <strong>ve</strong> yadırgatıcı bulmuştu. Yoksa bu onun iÖine mi doğmuştu? Hayır, bÇyle<br />

bir şey sÇyleyemezdi. Ama şu anda, Raskolnikov ona bunu sÇyler sÇylemez bÅtÅn bunlar<br />

gerÖekten de kendisinin iÖine doğmuş gibi geldi.<br />

Raskolnikov acıyla:<br />

"Yeter, Sonya!" dedi. "Yeter! Acı Öektiriyorsun bana!"<br />

Ona bu işi bÇyle aÖacağını bu işin bÇyle olacağını hiÖ ama hiÖ dÅşÅnmemişti, ama bÇyle<br />

olmuştu işte.<br />

Sonya birden kendinde değilmiş gibi yerinden fırladı, ellerini oğuşturarak odanın ortasına<br />

kadar gitti, sonra hızla dÇndÅ, yeniden yatağa, onun yanına oturdu; o kadar yakınma<br />

oturmuştu<br />

495<br />

ki, nerdeyse omuzları birbirine değiyordu. Sonra birden, sanki bir yerine bir şey saplanmış<br />

gibi irkildi, bir Öığlık attı, kendinde değilmiscesine <strong>ve</strong> niÖifı yaptığını kendi de bilmeden<br />

Raskolni-kov'un ÇnÅnde diz ÖÇktÅ.<br />

"Ne yaptınız, ne yaptınız bÇyle kendinize!" diye mırıldandı, sesi umutsuzlukla doluydu. Sonra<br />

birden doğruldu, Raskolni-kov'un boynuna atıldı, kollarıyla sımsıkı sarıldı.<br />

Raskolnikov kendini hafifÖe geri Öekti, ÅzgÅn bir gÅlÅmsemeyle:<br />

"Ne tuhafsın, Sonya" dedi, "sana ondan sÇzettiğim sırada beni kucaklayıp ÇpÅyorsun! Ne<br />

yaptığının farkında mısın?"<br />

Sonya onun ne dediğini duymamıştı bile, mÅthiş bir heyecan iÖinde:<br />

"Şu anda bÅtÅn dÅnyada sizden daha mutsuz hiÖ kimse yok-tur!" diye haykırdı <strong>ve</strong> bir ağlama<br />

nÇbetine tutulmuşÖasına hıÖkırmaya başladı. '<br />

Raskolnikov ne zamandır yabancısı olduğu bir duygunun bir sel gibi iÖine boşandığını <strong>ve</strong><br />

kendisini hafiflettiğini hissetti. Bu duyguya karşı koymadı, gÇzlerinden yuvarlanan iki damla<br />

yaş kirpiklerine asılıp kalmıştı.<br />

"Yani beni bırakmıyor musun Sonya?" dedi: belli belirsiz bir urnut titreşimi vardı sorusunda.<br />

"Hayır, hayır!" diye bağırdı Sonya, "HiÖbir zaman, hiÖbir yerde! Nereye gidersen peşinden<br />

geleceğim!.. Ah, Tanrım! Ah, ne kadar mutsuzum! Ah, niÖin, niÖin seni daha Çnce tanımadım!<br />

NiÖin bana daha Çnce gelmedin! Ah, Tanrım!"<br />

"Geldim ya iste!"


"Şimdi geldin ama! Ne yapılabilir şimdi!. Birlikte, birlikte... gideriz kÅreğe de..."<br />

Raskolnikov'a yeniden sarılmıştı. Bu sÇzler Åzerine Raskolinkov'un bÅtÅn vÅcudu kasıldı,<br />

dudaklarında az Çnceki kÅÖÅmseyici gÅlÅmseme.<br />

"Ben belki de daha kÅreğe gitmek niyetinde değilim, Sonya" dedi.<br />

Sonya ona hızla bir gÇzattı.<br />

Mutsuz bir insana karşı duyduğu o heyecanlı ilk acıma duygusundan sonra, yeniden korkunÖ<br />

cinayet dÅşÅncesiyle sarsıldı.<br />

496<br />

Raskolnikov'un konuşma tonundaki değişme, ona bir anda cinayeti <strong>ve</strong> katili hatırlatmıştı.<br />

Şaşkınlıkla bakıyordu ona. Bu iş niÖin olmuştu, nasıl olmuştu, daha hiÖbir şey bilmiyordu. Bu<br />

sorular şu anda birdenbire bilincinde Öakı<strong>ve</strong>rmişti. Ama hemen sonra yeniden kuşkulanmaya<br />

başladı, inanamıyordu bir tÅrlÅ: 'O mu katil! Olacak şey mi bu!..'<br />

"Ne oluyor? Nerdeyim ben?" diye bağırdı birden; hälä kendine gelememiş gibi bÅyÅk bir<br />

şaşkınlık iÖindeydi. "Hem..,, sizin gibi birisi nasıl bÇyle bir şey yapabilir..? NiÖin yaptınız<br />

bunu?"<br />

Raskolnikov can sıkıntısıyla <strong>ve</strong> bitkin bir şekilde:<br />

"NiÖin olacak, soymak iÖin. Yeter artık, Sonya" dedi.<br />

Sonya sersemlemiş gibiydi, ama birden:<br />

"AÖ mı kalmıştın!" diye bağırdı. "Sen... sen bunu annene yardım etmek iÖin yaptın, Çyle değil<br />

mi?"<br />

Raskolnikov yÅzÅnÅ Çte yana Öevirdi, başını ÇnÅne eğdi:<br />

"Hayır, Sonya, hayır," diye mırıldandı. "AÖ olduğum sÇylenemez... E<strong>ve</strong>t, gerÖekten de<br />

anneme yardım etmek istemiştim, ama... tam bu da değil... Bana acı Öektirme, Sonya!"<br />

Sonya'nın elleri yanına dÅştÅ.<br />

' "BÅtÅn bunlar gerÖek olabilir mi? Tanrım/ bu nasıl gerÖek bÇyle! BÇyle bir gerÖeğe kim<br />

inanır? Hem Öıkarıp cebinizdeki parayı son kuruşuna kadar başkalarına <strong>ve</strong>rin, hem de para<br />

iÖin birini ÇldÅrÅn!" Bir an sustu, sonra "Ah, yoksa... yoksa Katerina İvanovna'ya <strong>ve</strong>rdiğiniz o<br />

paralar da... Tanrım, yoksa o paralar da..." diye bağırdı.<br />

Raskolnikov onun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"Hayır, Sonya..." dedi. "o paralar, o paralar değil. İÖin rahat olsun! Bir tÅccar aracılığıyla<br />

annemin gÇnderdiği paralar onlar. Hastalandığım gÅn elime geÖmiş, aynı gÅn de Katerina<br />

İvanovna'ya <strong>ve</strong>rmiştim. Razumihin tanıktır... Paraları da benim adıma o almıştı tÅccardan...<br />

Benimdi o paralar, benim, kendi paralarım..."<br />

Sonya gÇzlerini dÇrt aÖmış onu dinliyor, olanca Öabasıyla bir şeyler anlamaya Öalışıyordu.<br />

Raskolnikov dalgın dalgın:<br />

497<br />

"O paralara gelince..."diye ekledi, "aslında para olup olmadığını da bilmiyorum ya, ÖÅnkÅ o<br />

sırada kocakarının boynundan iÖi tıka basa dolu bir para kesesi almıştım, ama iÖine<br />

bakmamıştım, fırsat olmamıştı... sonra, zincir, koldÅğmesi gibi bazı şeyler de vardı... para<br />

kesesiyle birlikte bunların hepsini ertesi sabah, V caddesinde daha Çnce hiÖ bilmediğim bir<br />

avluda, bir taşın altına gizledim... Şimdi de orda duruyorlar..."<br />

Sonya kulak kesilmiş dinliyordu. Raskolnikov'un son sÇzlerinde bir umut ışığı gÇrerek:<br />

"Bu işi... soymak iÖin yaptığınızı sÇylÅyorsunuz, ama hiÖbir şey almamışsınız..!" dedi.<br />

Raskolnikov yine dalgın dalgın.<br />

"Bilmiyorum... Daha bu paraları alıp almamaya karar <strong>ve</strong>rmedim", diye mırıldandı, sonra<br />

birden kendine geldi, hafifÖe gÅlÅmseyerek: "Amma aptalca şeyler sÇylÅyorum, Çyle değil<br />

mi?" dedi.<br />

Sonya'nın aklından, 'Sakın deli olmasın?' dÅşÅncesi geÖti, ama hemen kovdu bu dÅşÅnceyi<br />

kafasından: hayır, burada başka bir şey vardı. Kendisi hiÖbir şey anlamıyordu.<br />

Raskolnikov birden coşarak:


"Biliyor musun, Sonya" dedi, "eğer aÖ olduğum iÖin Öalsay-drm bu paralan..." sÇzcÅklerin<br />

Åzerine basarak devam etti: "şu anda mutlu olurdum! Bunu bilmiş ol!"<br />

Biraz sonra umutsuzluk iÖinde:<br />

"Ama bÅtÅn bunlardan sana ne!" diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Şu anda yaptığım şeyin aptalca<br />

olduğunu sÇylÅyorsun, bundan sana ne? Bana karşı elde ettiğin bu aptalca zaferden sana ne?<br />

Ah, Sonya, ben sana bunları sÇylemek iÖin mi geldim?"<br />

Sonya yine bir şeyler sÇylemek istedi, ama konuşmaktan vazgeÖti.<br />

"DÅn seni, benimle birlikte gelmen iÖin Öağırmamın tek nedeni, senden başka kimsemin<br />

olmayışıydı."<br />

Sonya Årkek Årkek:<br />

"Nereye Öağırmıştın?" diye sordu.<br />

Raskolnikov acı acı gÅlÅmseyerek:<br />

"Korkma, hırsızlığa, cinayet işlemeye değil," dedi. "Farklı insanlarız biz... Biliyor musun.<br />

Sonya, dÅn seni nereye Öağırdığımı<br />

498<br />

daha şimdi, şu anda anladım..? DÅn bilmiyordum bunu, nereye gideceğimizi ben de<br />

bilmiyordum. Bir tek şey iÖin Öağırdım seni <strong>ve</strong> bir tek şey iÖin geldim buraya, beni<br />

bırakmaman iÖin. Bırakmayacaksın, değil mi Sonya?"<br />

Sonya onun elini sıktı:<br />

Raskolnikov bir dakika kadar sonra, Sonya'ya sonsuz bir acıyla bakarak:<br />

"NiÖin sÇyledim bunu ona, niÖin?" diye bağırdı." NiÖin aÖtım? İşte benden aÖıklama<br />

bekliyorsun, Sonya... Oturuyor <strong>ve</strong> bekliyorsun... Oysa ne sÇyleyebilirim sana? HiÖbir şey<br />

anlamayacak, yalnızca acı Öekeceksin... benim yÅzÅmden..! Bak işte ağlıyor <strong>ve</strong> beni<br />

kucaklıyorsun... NiÖin kucaklıyorsun beni Sonya? Bu acıyı tek başıma Öekemediğim <strong>ve</strong> 'sen<br />

de acı Öek ki, ben biraz hafifli-yeyim' dediğim iÖin mi? BÇyle bir alÖağı se<strong>ve</strong>bilir misin sen?"<br />

"Sanki sen acı Öekmiyor musun?" diye bağırdı Sonya.<br />

Yine aynı duygu bir sel gibi boşandı Raskolnikov'un yÅreğine <strong>ve</strong> yine yÅreğini bir an iÖin<br />

yumuşattı.<br />

"Sonya ben kÇtÅ yÅrekli bir adamım, bunu unutma, pek àok şeyin aÖıklaması burada. Sana da<br />

kÇtÅ yÅrekli olduğum iÖin geldim. Her şeye karşın buraya gelmeyebilecek insanlar da vardır.<br />

Bense... Çdleğin <strong>ve</strong> alÖağın biriyim! Ama... ne yapalım, Çyle olayım! Bu değil sorun...<br />

Konuşmamız gerek, ama ben sÇze nasıl başlayacağımı bilemiyorum..."<br />

Durdu, uzun uzun dÅşÅndÅ, sonra:<br />

"Dedim ya, farklı insanlarız biz!" diye bağırdı. "Birbirimizin dengi değiliz! Buraya geldiğim<br />

iÖin de kendimi hiÖ ama hiÖ bağışlamayacağım!"<br />

"Hayır, hayır!" diye bağırdı Sonya. "Buraya gelmen, benim Çğrenmem iyi oldu! Hem de Öok<br />

iyi oldu!"<br />

Raskolnikov ona acıyla baktı.<br />

"GerÖekten de ne olmuş sanki!" dedi, dÅşÅnÅp taşınıp bir karar <strong>ve</strong>rmiş gibiydi. "BÇyle oldu bu<br />

iş! Sorun şu: bir Napolyon olmak istedim, onun iÖin de ÇldÅrdÅm... Nasıl, anladın mı?"<br />

Sonya safÖa <strong>ve</strong> Öekinerek:<br />

"Hayır" dedi, sonra yalvarırcasına ekledi: "Yalnız... sen anlat! Ben ahlarım... ben kendi<br />

kendime hepsini anlarım!"<br />

499<br />

"Anlar mısın? Pekälä, gÇrÅrÅz!"<br />

Sustu, uzunca bir sÅre dÅşÅndÅ.<br />

"Sorun şu" dedi. "Bir gÅn kendime şÇyle bir soru sordum: eğer benim yerimde Napolyon<br />

olsaydı <strong>ve</strong> mesleki tırmanışına başlamak iÖin ÇnÅnde ne Toulon, ne Mısır, ne Mont Blanc'tan<br />

geÖiş gibi gÅzel <strong>ve</strong> anıtsal şeyler değil de, gÅlÅnÖ, zavallı bir kocakarı, Åstelik de sandığındaki<br />

paraları Öalmak iÖin (mesleki tırmanış iÖin, anlıyorsun ya?) ÇldÅrÅlmesi gereken bir tefeci


kocakarı bulunsaydı <strong>ve</strong> başkaca da hiÖbir Öıkış yolu olmasaydı, acaba ne.yapardı? BÇylesine<br />

anıtsal olmaktan uzak, Åstelik de... gÅnah olan bir şey yaptığı iÖin acı duyar mıydı? Şunu<br />

hemen sÇyleyeyim ki, bu "sorun" Åzerine Öok, ama Öok kafa yordum, Çyle ki, sonunda<br />

Napolyon'un bu işten acı duymak şÇyle dursun, bu işin anıtsal bir iş olup olmadığı gibi bir<br />

konunun aklının kÇşesinden bile geÖmeyeceğini hatta... bu işin insana acı <strong>ve</strong>rebileceğinin<br />

farkında bile olmayacağını anladım (nasılsa birdenbire anladım bunu) <strong>ve</strong> bÇyle dÅşÅndÅğÅm<br />

iÖin mÅthiş utanÖ duydum... ÜnÅnde başka bir yol yoksa, hiÖ duraksamadan kadının işini<br />

bitiri<strong>ve</strong>rirdi Napolyon!.. Ben de... bunun Åzerine dÅşÅnmekten vazgeÖip... bu otoritenin<br />

Çrneğine uygun olarak... cinayeti işledim... TÅmÅyle anlattığım gibi oldu bu iş! GÅlÅnÖ mÅ<br />

buluyorsun? E<strong>ve</strong>t, Sonya, burada asıl gÅlÅnÖ olan, bu işin tam anlattığım gibi olmasıdır..."<br />

Sonya anlattıklarını hiÖ de gÅlÅnÖ bulmamıştı. Daha da ÅrkmÅş olarak <strong>ve</strong> zor duyulan bir<br />

sesle:<br />

"Siz" dedi, "bana doğruca hiÖ Çrnek <strong>ve</strong>rmeden anlatın, daha iyi..."<br />

Raskolnikov onun ellerini tuttu, yÅzÅne ÅzÅntÅyle bakarak:<br />

"Yine haklısın, Sonya" dedi. "BÅtÅn bunlar saÖma, nerdeyse boş bir ge<strong>ve</strong>zelik! Biliyorsun,<br />

annemin hiÖbir şeyi yok... Bir rastlantı sonucu eğitim gÇren kız kardeşimin yazgısı,<br />

mÅrebbiye olarak sÅrÅnÅp durmak... ikisinin de umudu bendim. âni<strong>ve</strong>rsitede okuyordum,<br />

ama masraflarını karşılayamadığım iÖin ayrılmak zorunda kaldım. Hoş, her şey yolunda gitse<br />

<strong>ve</strong> ayrılmasam ne olacaktı? On, on iki yıl sonra, yıllık bin ruble geliri olan bir Çğretmen ya da<br />

memur olmaktan başka ne umabilirdim? (Ezberlemiş gibi konuşuyordu). Bu arada annem<br />

kaygılardan, acı-<br />

500<br />

lardan ÖÇkÅp gÅdecek <strong>ve</strong> ben onun iÖin hiÖbir şey yapamayacaktım... Kız kardeşimin başına<br />

daha da kÇtÅ şeyler gelebilirdi!..Her şeyden el etek Öekmek, annemi unutup, kız kardeşimin<br />

uğrayacağı aşağılanmalara saygıyla katlanmak iÖin sebep ne? E<strong>ve</strong>t, ne iÖin bÅtÅn bunlar?<br />

Onları toprağa <strong>ve</strong>rip, yeni dertler edinmek, evlenip Öoluk Öocuk sahibi olarak bu kez de<br />

bunları beş parasız, bir lokma ekmeğe muhtaÖ bırakmak iÖin mi? İşte... İşte ben kocakarının<br />

paralarıyla, anneme yÅk olmadan Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrenimimi sÅrdÅrmeyi, Åni<strong>ve</strong>rsiteden sonraki ilk<br />

adımlarımı atabilmeyi <strong>ve</strong> bÅtÅn bunları Öok geniş bir biÖimde <strong>ve</strong> radikal anlamda yapmayı<br />

dÅşÅnmÅştÅm; Çyle ki, yepyeni bir mesleki tırmanış gerÖekleştirmek <strong>ve</strong> yeni, bağımsız bir<br />

yolda ilerleyebilmek istiyordum... İşte.... hepsi bu... Kocakarıyı ÇldÅrmekle... hiÖ kuskusuz<br />

kÇrÅ bir iş yaptım... Eh, yeter artık!"<br />

SÇzlerini bitirdiğinde tam bir bitkinlik iÖindeydi. Başını eğdi. "Ah, ama bu o değil, bu o<br />

değil!" diye bağırdı Sonya, sesi acı doluydu. "HiÖ bÇyle şey olur mu!"<br />

"Olmadığı ortada! Ama ben sana gerÖeği sÇyledim!" "Bu nasıl gerÖek bÇyle! Ah, Tanrım!"<br />

"Ben yalnızca bir bit ÇldÅrdÅm, Sonya, yararsız, iğrenÖ, herkese zararı dokunan bir bit!"<br />

"Ama bu bit, bir insan!" Raskolnikov ona tuhaf tuhaf bakarak:<br />

"Ben de biliyorum onun bir bit olmadığını" dedi. "Aslında, Sonya ben yalan sÇylÅyorum, hem<br />

de ne zamandır yalan sÇylÅyorum... Doğru sÇylÅyorsun sen: bu, o değil. Burada başka,<br />

bambaşka nedenler var!.. Ne zamandır kimseyle konuşmadım. Sonya... Başım Öok kÇtÅ<br />

ağrıyor."<br />

GÇzleri humma ateşiyle yanıyordu. Sayıklar gibiydi; dudaklarında tedirgin gÅlÅmsemeler<br />

uÖuşuyordu. BÅtÅn varlığını kaplayan coşkunluğunun ardında, bir bitkinlik seziliyordu. Sonya<br />

onun ne denli acı Öektiğini anlıyordu. Onun da başı dÇnmeye başlamıştı. E<strong>ve</strong>t, tuhaf şeyler<br />

sÇylÅyordu, ama yine de anlaşılır bir şeyler var gibiydi bu sÇzlerde... Ama... "Ah, Tanrım!<br />

Nasıl olur! Nasıl olur!" Sonya umutsuzluk iÖinde ellerim oğuş-turuyordu.<br />

501<br />

Raskolnikov basını kaldırarak:<br />

"Hayır, Sohya, bu, o değil!" dedi, dÅşÅncelerindeki ani dÇnÅş kendisini de şaşırtmış, yemden<br />

heyecanlandırmış gibiydi. "Bu, o değil! En iyisi... (e<strong>ve</strong>t, bÇylesi gerÖekten daha iyi) Tut ki ben


kendini beğenmiş, kıskanÖ, kÇtÅ yÅrekli, aşağılık, kindar... bir adamım... hatta... belki de biraz<br />

deliliğe de yatkınım (Varsın hepsi birden olsun! Delilik sÇzÅnÅ eskiden de etmişlerdi,<br />

biliyorum!) Az Çnce sana, parasızlık yÅzÅnden Åni<strong>ve</strong>rsiteden ayrılmak zorunda kaldığımı<br />

sÇylemiştim. Biliyor musun, istesem ayrılmayäbilirdim? Okul iÖin gerekli parayı annem<br />

gÇnderebilir, Åst-baş, boğaz sorununu da kendim halledebilirdim! Üzel dersler Öıkıyordu, elli<br />

kÇpek <strong>ve</strong>riyorlardı ders başına. Razumihin <strong>ve</strong>riyor ya hani!.. Ben Çfkelenmiştim, Öalışmak<br />

istemedim. E<strong>ve</strong>t, Çfkelenmiştim (bu sÇzcÅk tam yerinde!). Ben o sıralar tam bir ÇrÅmcek gibi<br />

Öekilmiştim. Üyle ya, gÇrmÅştÅn sen benim kaldığım o rezil yeri!.. Biliyor musun, Sonya,<br />

alÖak tavanlar, daracık odalar insanın aklını <strong>ve</strong> ruhunu Çylesine boğar ki..! Ah, nasıl nefret<br />

ederdim o rezil odadan! Ama yine de oradan dışarı Öıkmak istemezdim. Üzellikle istemezdim!<br />

GÅnlerce dışarı Öıkmazdım, ne Öalışmak, ne de yemek yemek isterdim, boyuna yatardım.<br />

Nastasya bir şeyler getirirse yerdim, getirmezse, gÅnÅm Çylece geÖerdi. Hıncımdan, Çzellikle<br />

bir şey istemezdim! Geceleri yakacak mumum yoktu, karanlıkta oturur <strong>ve</strong> bir mum alacak<br />

para kazanmazdım. Okumam gerekti, oysa ben kitaplarımı satmıştım; masamın Åzerindeki not<br />

defterlerimin, käğıtlarımın Åzerinde simdi bile bir parmak toz vardır! En sevdiğim şey uzanıp<br />

yatmak <strong>ve</strong> dÅşÅnmekti. Boyuna dÅşÅnÅrdÅm... Sonra dÅş gÇrÅrdÅm, tuhaf tuhaf dÅşler...<br />

Bunların ne tÅr dÅşler olduğunu anlatmam gereksiz! Ancak, iste bu sıralarda, dÅş gibi bir<br />

şeyler kurmaya başladım... Hayır, bÇyle değil! Yine anlatamadım!.. Biliyor musun, o sıralar<br />

durmadan kendime şunu sorar-dım:_ Neden bÇyle aptalım ben? Madem başkaları aptal <strong>ve</strong> ben<br />

onların aptal olduklarını kesin olarak biliyorum, Çyleyse neden onlardan daha akıllı olmak<br />

istemiyorum? Sonra, herkesin akıllı olmasını beklemenin Öok uzun sÅreceğini anladım,<br />

Sonya. Bir de, bunun hiÖbir zaman gerÖekleşmeyeceğini... insanların de-<br />

502<br />

ğişmeyeceğini, onları değiştirebilecek kimsenin bulunmadığını <strong>ve</strong> bunun iÖin Öaba<br />

gÇstermeye değmeyeceğini! Ya, bÇyle işte! Bu bir yasa, Sonya, yasa. Akılca <strong>ve</strong> ruhÖa kim<br />

sağlam <strong>ve</strong> gÅÖlÅyse, insanlara onun buyuracağını biliyorum artık! Kim daha yÅrek-liyse, haklı<br />

olan da odur. Her şeyin iÖine tÅkÅrmekte, aldırmazlıkta en ileri gidenler, yasa koyucu olurlar.<br />

Herkesten daha gÇ-zÅpek olan, herkesten daha haklıdır! BugÅne kadar bÇyle gelmiş bu,<br />

bundan sonra da bÇyle gidecek! Bu gerÖeği ayırdedemeyen-ler, kÇrdÅr!"<br />

Raskolnikov bunları sÇylerken gerÖi Sonya'ya bakıyordu, ama artık anlayıp anlamadığını pek<br />

dÅşÅnmÅyordu. Hummaya yakalanmış gibiydi. Karamsar bir heyecan iÖindeydi (GerÖekten de<br />

uzun sÅredir hiÖ kimseyle konuşmamıştı!). Sonya, sÇylediği bu karamsar sÇzlerin onda bir<br />

din, bir inanÖ haline geldiğini anlamıştı.<br />

Heyecanla sÅrdÅrdÅ sÇzlerini:<br />

"O zaman şunu anladım, Sonya: iktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gÇsterenlere <strong>ve</strong>rilir.<br />

Bir tek şey sÇz konusuydu burada: cesaret! BÇylece, hiÖ kimsenin, hiÖbir zaman dÅşÅnmediği<br />

bir şey geldi aklıma! E<strong>ve</strong>t, hiÖ kimsenin! BÅtÅn bu saÖmalıkların yanından geÖerken, hiÖ<br />

kimse bunları kuyruğundan tuttuğu gibi, cehenneme kadar yolunuz var, deyip fırlatıp atmaya<br />

cesaret edememişti: e<strong>ve</strong>t, gÅn gibi aÖıktı bu! Ne kimse cesaret edebilmişti bÇyle bir şeye ne de<br />

şimdi eden vardı! Ben... işte bu cesareti gÇstermek istedim <strong>ve</strong>... ÇldÅrdÅm... Ben yalnızca<br />

cesaret gÇstermek istedim, Sonya, hepsi bu!"<br />

Sonya ellerini Öırparak:<br />

"Ah, susun! Susun!" diye bağırdı. "Siz Tanrı'dan uzaklaşmışsınız! Sizi Tanrı Öarpmış <strong>ve</strong><br />

şeytana teslim etmiş!.."<br />

"GerÖekten de, Sonya, karanlıkta odamda yatıp bunları dÅşÅnÅrken, yoksa şeytan mı ruhuma<br />

girdi de beni yoldan Öıkardı, na?"<br />

"Susun! Alay etmeyin! Dinsiz! HiÖ, ama hiÖbir şey anlamıyorsunuz! Ah, Tanrım! HiÖbir şey<br />

anlamıyor!"<br />

"Yeter, Sonya, alay ettiğim yok benim! Beni şeytanın sÅrÅklediğini ben kendim de<br />

biliyorum." âzgÅn ÅzgÅn tekrarladı:


503<br />

"Sus, Sonya, yeter artık! Her şeyi biliyorum ben. Odamda, karanlıkta yatıp dururken bÉtÉn<br />

bunları kaÑ kez dÉşÉndÉm, kaÑ kez kendi kendime mırıldandım! En kÉÑÉk ayrıntılarına<br />

varana dek, her şeyi kendi kendimle tartıştım! Her şeyi, her şeyi biliyorum! Ve bÉtÉn bu<br />

ge<strong>ve</strong>zeliklerden o zaman Öylesine bıkıp usanmıştım ki! Her şeyi unutmak, bÉtÉn bu<br />

ge<strong>ve</strong>zeliklere bir son <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> yeni bir hayata başlamak istiyordum, Sonya. Benim oraya<br />

hiÑbir şey dÉşÉnmeden, bir aptal gibi gittiğimi mi sanıyorsun yoksa? Aklı başında bir insan<br />

olarak gittim ben oraya, Sonya. Beni mah<strong>ve</strong>den de bu oldu zaten! Sanıyormusun ki, eğer<br />

iktidara sahip olmaya hakkım olup olmadığını kendime sormaya başlamışsam, buna hakkım<br />

olmadığını bilmiyordum! Ya da, eğer insanın bir bit olup olmadığını sormaya başlamışsam,<br />

demek ki, insan benim iÑin bir bit değildir... Kimin ki aklına bÖyle bir soru hiÑ gelmez <strong>ve</strong><br />

doğruca hedefin Ézerine yÉrÉr gider, insan, onun iÑin bir bittir. Eğer ben, Napolyon olsa gider<br />

miydi, gitmez miydi, diye kendi kendimi yiyip bitirmişsem, bir Napolyon olmadığımı aÑıkÑa<br />

hissetmiş olmalıyım... BÉtÉn bu ge<strong>ve</strong>zeliklere katlandım Sonya <strong>ve</strong> bÉtÉn bunlardan kurtulmak<br />

istedim: ahlâki, vicdani herhangi bir nedene dayanmaksızın, yalnızca kendim iÑin ÖldÉrmek<br />

istedim! Bu konuda kendime bile yalan sÖylemek istemedim! Anneme yardım etmek iÑin<br />

ÖldÉrmedim, Örneğin. Maddi olanaklara <strong>ve</strong> iktidara kavuşmak <strong>ve</strong> bÖylece insanlığa yardım<br />

etmek iÑin de ÖldÉrmedim. BÉtÉn bunlar palavra! Ben, Öylece ÖldÉrdÉm; kendim iÑin,<br />

yalnızca kendim iÑin yaptım bunu! İnsanlığa iyilik eden biri olmak, ya da, bir ÖrÉmcek gibi<br />

ağıma dÉşen kurbanlarımın Özsularını emerek ÖmÉr sÉrmek, o anda benim iÑin herhalde farklı<br />

şeyler değildi! Beni bu cinayete sÉrÉkleyen başlıca sebep, paraya duyduğum gereksinim de<br />

değildi; ÑÉnkÉ, paraya olan gereksinimim, bÉtÉn başka şeylere olan gereksinimimden daha<br />

fazla değildi. BÉtÉn bunları şimdi anlıyorum... Anla beni: bÉtÉn o yollardan yeniden geÑecek<br />

olsam, sanırım bu cinayeti tekrarlamazdım. O sıralar Öğrenmek istediğim şey bambaşkaydı,<br />

bambaşka bir şey yÖn <strong>ve</strong>rdi ellerime; bir an Önce Öğrenmek istediğim bir şey vardı: ben de<br />

herkes gibi bir bit miydim, yoksa bir insan mı? ànÉme Ñıkan engeli<br />

504 .<br />

aşabilir miydim, aşamaz mıydım? Eğilip iktidarı yerden almaya cesaret edebilecek miydim,<br />

edemeyecek miydim? Titreyen bir yaratık mıydım, yoksa hakları olan biri mi?.."<br />

Sonya ellerini Ñırparak:<br />

"Ne hakkı?" dedi. "àldÉrme hakkı mı?"<br />

"Eeh, Sonya..." dedi Raskolnikov sinirli sinirli, itiraz edecek, bir şeyler sÖyleyecek gibiydi,<br />

sonra kÉÑÉmseyen bir. susuşla vazgeÑti. "SÖzÉmÉ kesmesene! Ben sana yalnızca, beni oraya<br />

şeytanın sÉrÉklediğini, sonra da oraya gitmeye hakkımın bulunmadığını, ÑÉnkÉ benim de<br />

herkes gibi bir bitten başka bir şey olmadığımı gÖsterdiğini anlatmak istedim! Şeytan benimle<br />

alay etti, ben de bu yÉzden sana geldim! Konuğunu kabul et! Eğer bir bit olmasaydım, şimdi<br />

burada ne işim vardı! Dinle: kocakarıya giderken niyetim yalnızca bir deneme yapmaktı...<br />

Bunu bÖylece bilesin!"<br />

"Ama ÖldÉrdÉnÉz! àldÉrdÉnÉz!"<br />

"àldÉrdÉm, ama nasıl? Adam ÖldÉrme bÖyle mi olur? Benim o gÉn gittiğim gibi mi gidilir<br />

adam ÖldÉrmeye? Nasıl gittiğimi de anlatırım bir gÉn sana. Ben o gÉn kocakarıyı değil,<br />

kendimi ÖldÉrdÉm! Kendimi sonsuzcasına mah<strong>ve</strong>ttim! Kocakarıya gelince, onu ben değil<br />

şeytan ÖldÉrdÉ... Yeter, yeter artık, Sonya, yeter!" Birden mÉthiş bir ÉzÉntÉyle bağırdı:<br />

"Bırak, bırak beni"<br />

Dirseklerini dizlerine dayadı, avuÑlarıyla kafasını bir mengene gibi sıktı.<br />

"Ah, bu ne acı bÖyle!" diye inledi Sonya.<br />

Raskolnikov birden başını kaldırdı, mutsuzluğun Ñarpıttığı bir yÉzle:<br />

"Şimdi ne yapmalı, sÖyle bakalım!" dedi.<br />

Sonya yerinden fırlayarak:


"Ne mi yapmalı!" diye bağırdı; yaşlarla dolu gÇzleri ışıl ışıl parlıyordu. "Kalk! (Raskolnikov'u<br />

omuzlarından tuttu; beriki şaşkınlıkla ona bakıyordu, yerinden kalktı). Hemen şimdi, şu anda,<br />

bir dÇrtyol ağzına koş, yere kapan, Çnce kirlettiğin toprağı Çp, sonra dÇrt bir yana eğil, bÅtÅn<br />

dÅnyayı selamla <strong>ve</strong> "Ben ÇldÅrdÅm!" diye bağır. O zaman Tanrı sana yeniden hayat <strong>ve</strong>rir."<br />

Sonya, Raskolnikov'un ellerini avuÖları iÖine aldı, alev alev ya-<br />

505<br />

nan gÇzlerini yÅzÅne dikip hummaya tutulmuşÖasına titreyerek: "Gideceksin, gideceksin değil<br />

mi?" diye sordu.<br />

Raskolnikov onun bu beklenmedik heyecanı karşısında Öok şaşırmıştı.<br />

"KÅrekten mi sÇzediyorsun, Sonya?" dedi asık bir yÅzle. "Gidip kendimi ele<strong>ve</strong>rmem<br />

gerektiğini mi sÇylÅyorsun?" "Acı Öekmen, gÅnahlarının kefaretini Çdemen gerek!" "Hayır,<br />

gitmeyeceğim onlara, Sonya!"<br />

"Peki nasıl yasayacaksın?" diye bağırdı Sonya. "Kiminle yaşayacaksın? Annenin yÅzÅne nasıl<br />

bakacaksın? (Ah şimdi onların hali ne olacak, onların hali ne olacak!) Ben de neler<br />

sÇylÅyorum! Annenle kız kardeşini terketmiştin sen! E<strong>ve</strong>t, terkettin, ter-kettin! Ah, Tanrım!<br />

BÅtÅn bunları kendisi de biliyor! İnsansız nasıl yaşanır! Ne olacaksın sen!"<br />

"àocuk olma, Sonya" dedi Raskolnikov yavaşÖa. "Onlara karşı ne suÖ işledim ben? NiÖin<br />

gideyim? Gidip de ne diyeceğim ben? BÅtÅn bunlar kuruntudan başka bir şey değil... kendileri<br />

milyonlarca insanın canına okuyorlar, Åstelik de bunu erdem sayıyorlar. Hepsi alÖak <strong>ve</strong><br />

sahtekär onların, Sonya! Hayır, gitmeyeceğim! " Acı bir gÅlÅmsemeyle ekledi: "Hem gidip ne<br />

diyeceğim onlara: kadını ben ÇldÅrdÅm, ama paraları almaya cesaret edemedim, bir taşın<br />

altına gizledim mi diyeceğim? Ama alay ederler o zaman benimle, aptala bak, paralan bile<br />

alamamış derler. Korkak <strong>ve</strong> aptal! HiÖ, ama hiÖ bir şey anlamayacaklardır, Sonya; anlamaya<br />

läyık insanlar da değiller zaten! Hayır, gitmeyeceğim! àocuk olma, Sonya..." Sonya ellerini<br />

ona doğru uzatmış:<br />

"Acı Öekeceksin, Öok acı Öekeceksin..." diye tekrarlıyordu. Raskolnikov dalgın dalgın:<br />

"Hem ben belki de kendime iftira ediyorum" dedi. "Bit değil, daha bir insanım belki <strong>ve</strong><br />

kendimi mahkêm etmekte acele ediyorum... Daha savaşacağım..."<br />

Dudaklarında kibirli bir gÅlÅmseme belirdi.<br />

"BÇyle bir acıyı taşıyıp durmak! âstelik de hayat boyunca..!"<br />

Raskolnikov asık yÅzle <strong>ve</strong> dalgın dalgın:<br />

506<br />

"Alışırım..." dedi. Bir dakika kadar sustu: "Beni dinle" dedi. "Ağlattığımız yeter artık, biraz da<br />

iş konuşalım: sana buraya beni aradıklarını, izlediklerini sÇylemeye gelmiştim..."<br />

Sonya korkuyla:<br />

"Ah!" diye haykırdı,<br />

"Ne oldu? Az Çnce kÅreğe gitmemi istiyordun, şimdiyse korkuyorsun? Ne var ki, onlara<br />

yakamı kaptırmayacağım! Daha savaşacağım onlarla. HiÖbir şey yapamayacaklar bana.<br />

Ellerinde doğru dÅrÅst hiÖbir delil yok. DÅn Öok bÅyÅk bir tehlike atlattım, her şey bitti<br />

sanıyordum. BugÅn işler dÅzeldi. Ellerindeki bÅtÅn deliller iki başlı, yani onların bÅtÅn<br />

suÖlamalarını, kendimi savunabileceğim kanıtlar haline Öevirebilirim. àevireceğim de...<br />

àÅnkÅ artık her şeyi Çğrenmiş bulunuyorum. Ama herhalde beni iÖeri alacaklardır. Aslında<br />

bir olay olmasaydı, belki bugÅn de iÖeri alırlardı... hälä da alabilirler ya... Ama bunun Çnemi<br />

yok, Sonya: biraz yatarım, sonra sah <strong>ve</strong>rirler... àÅnkÅ ellerinde doğru dÅrÅst hiÖbir delil yok<br />

<strong>ve</strong> olmayacak da... sana sÇz <strong>ve</strong>riyorum. Ellerindeki deliller beni hapse atmalarına yetmez.. Eh,<br />

artık yeter... BÅtÅn bunları bilesin istedim... Annemle kız kardeşime gelince, kendilerini<br />

korkutmadan fikirlerini değiştirmeye Öalışacağım... Kız kardeşim sanırım artık gÅ<strong>ve</strong>n<br />

altında... dolayısıyla annem de... İşte bÇyle. Sen de dikkatli ol. Hapse girdiğim zaman gelip<br />

beni gÇreceksin değil mi?.."<br />

"Ah, tabii, tabii"


Fırtınanın ıssız bir kıyıya fırlatıp attığı iki insan gibi, ezik, bitkin, ÅzgÅn, Çylece yanyana<br />

oturuyorlardı. Raskolnikov, Sonya'ya bakıyor <strong>ve</strong> genÖ kızın kendisini ne kadar Öok sevdiğini<br />

hissediyordu; ama tuhaf şey, bÇylesine Öok sevilmek, ona birden acı <strong>ve</strong>rmişti. GerÖekten de<br />

Öok tuhaf, korkunÖ bir duyguydu bu! Kendisi iÖin son umut, son Öıkış yolu olduğunu<br />

dÅşÅnerek gelmişti Soııya'ya; acılarının hiÖ değilse birazını burada bırakacağını dÅşÅnmÅştÅ,<br />

ama genÖ kızın bÅtÅn kalbini kendisine <strong>ve</strong>rdiğini anladığı su anda, kendini birden, eskisinden<br />

Öok, ama Öok daha mutsuz hissetmişti.<br />

"Sonya, hapise girdiğim zaman gelip beni gÇrmesen daha iyi olur."<br />

507<br />

Sonya cevap <strong>ve</strong>rmedi, ağlıyordu. BÇylece birkaÖ dakika geÖti. Sonra, birden aklına gelmiş<br />

gibi:<br />

"âzerinde haÖ var mı?" diye sordu Sonya.<br />

Raskolnikov Çnce soruyu anlamadı.<br />

"Yok değil mi? Al bunu, servi ağacından yapılmıştır. Bende bir tane daha var, bakırdan,<br />

Liza<strong>ve</strong>ta <strong>ve</strong>rmişti... Liza<strong>ve</strong>ta ile haÖlarımızı değişmiştik, o bana kendi haÖını <strong>ve</strong>rmişti, ben de<br />

ona boynumdaki kutsal tasviri <strong>ve</strong>rmiştim. Ben şimdi Liza<strong>ve</strong>ta'nın <strong>ve</strong>rdiğini taşıyacağım, bunu<br />

da sen tak. Al, benimdir! "Yalvarırcasına tekrarladı: "Al benimdir! Değil mi ki birlikte acı<br />

Öekeceğiz, bÅtÅn acılara birlikte katlanacağız..."<br />

"Ver!" Raskolnikov, onu Åzmek istememişti. Ama hemen sonra, haÖı almak iÖin uzattığı elini<br />

geri Öekti, bir yandan da onu yatıştırmak iÖin: "Şimdi değil Sonya" dedi, "sonra <strong>ve</strong>r, daha<br />

•iyi..."<br />

Sonya onu heyecanla doğrulayarak:<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, sonra daha iyi!" dedi. "Acı Öekmeye gidersen takarsın. Bana gelirsin, ben sana<br />

kendi elimle takarım, sonra da dua eder, yola Öıkarız."<br />

Bu sırada oda kapısı ÅÖ kez vuruldu.<br />

"Sonya Semyonovna, girebilir miyim?" àok iyi bildikleri, nazik bir sesti bu.<br />

Sonya, korkuyla kapıya atıldı. Lebezyatnikov'un sarışın yÅzÅ gÇrÅndÅ kapıda.<br />

Lebezyatnikov'un telaşlı bir hali vardı.<br />

"Sizi gÇrmeye geldim, Sonya Semyonovna" dedi. Sonra birden Raskolnikov'a dÇndÅ:<br />

"Bağışlayın, sizi de burada bulacağımı dÅşÅnmÅştÅm... yani hiÖbir şey dÅşÅnmemiştim...<br />

Çzellikle dÅşÅndÅğÅm..." Birden Raskolnikov'u bıraktı, Sonya'ya dÇndÅ, kısaca: "Katerina<br />

İvanovna Öıldırdı" dedi.<br />

Sonya bir Öığlık attı.<br />

"Yani, en azından Çyle gÇrÅnÅyor. Doğrusu... biz ne yapacağımızı şaşırdık! Durum bu! Gittiği<br />

yerden sanırım kendisini<br />

508<br />

kovmuşlar... belki de... dÇvmÅşler... HiÖ değilse Çyle gÇrÅnÅyor... Semyon ZahariÖ'in ämirine<br />

gitmiş, yokmuş adam evinde, kendisi gibi bir generalle yemekteymiş... DÅşÅnebiliyor<br />

musunuz, tutup oraya, yemek yedikleri yere gitmiş, Semyon Zaha-riÖ'in ämirini Öağırmalarını<br />

istemiş, ille gÇreceğim diye tutturmuş, sanırım sonunda adamı sofradan kaldırmış... İşin nasıl<br />

sonuÖlandığını kestirebilirsiniz... Kendisini kovmuşlar.. Katerina İvanovna ise kendisinin<br />

adama sÇvdÅğÅnÅ, hatta eline geÖen bir şeyi Åzerine fırlattığını sÇylÅyor. Doğrusu, yapmış da<br />

olabilir... Kendisini tutuklamamış olmaları şaşılacak şey..! Herkese bunu anlatıyor şimdi...<br />

Amaliya İvanovna'ya da anlatıyor... Yalnız Çyle bağırıyor, Çyle dÇvÅnÅyor ki, ne dediği hiÖ<br />

anlaşılmıyor... ëh, e<strong>ve</strong>t: dediğine gÇre, madem artık herkes kendisini terketmiş, o da<br />

Öocuklarını alıp sokağa Öıkacakmış. Kendisi laterna Öalacak, Öocuklar da şarkı sÇyleyip<br />

dansedeceklermiş. Kendisi de danse-decek, para toplayacakmış... HergÅn generalin penceresi<br />

altına gidecekmiş; 'Soylu memur Öocuklarının sokaklarda nasıl dilendiklerini herkes<br />

gÇrsÅn'mÅş..! BÇyle sÇylÅyor... Durmadan Öocukları dÇvÅyor, onlar da ağlaşıp duruyorlar.<br />

Lyonya'ya "Huto-rok"u sÇylemeyi, oğlanla Polina Mihaylovna'ya da dansetmeyi Çğretiyor...


Elbiselerini yırtıyor, aktÖrlerin giydiklerine benzer birtakım şapkalar yapıyor onlara... Kendisi<br />

de eline bir leğence alıp mÉzik aletiymiş gibi Ñalmak istiyor... HiÑbir şey dinlediği yok...<br />

DÉşÉnebiliyor musunuz durumunu? Bu kadarı da olmaz artık!"<br />

Lebezyatnikov belki daha anlatacaktı, ama onu soluğu kesilerek dinleyen Sonya mantosuyla<br />

şapkasına kaptığı gibi fırladı; hem koşuyor, hem giyiniyordu. Raskolnikov da onun ardından<br />

Ñıktı. Lebezyatnikov da Raskolnikov'u izledi. Sokağa Ñıktıklarında, Lebezyatnikov:<br />

"YÉzdeyÉz aklını kaÑırdı" dedi. "Ben Sonya Semyonovna'yı ÉrkÉtmemek iÑin "sanırım"<br />

dedim ama oynattığına hiÑ kuşkum yok. Dediklerine gÖre <strong>ve</strong>rem hastalığında beyinde<br />

birtakım tÉmÖrler Ñıkıyormuş... Ne yazık ki bu tıp işlerinden hiÑ anlamam. Kendisini<br />

kandırmaya Ñalıştım, ama bir şey dinlemiyor ki..."<br />

"TÉmÖrlerden sÖzettiniz mi kendisine?"<br />

509<br />

"Yani Özel olarak tÉmÖrlerden değil de... Hem zaten sÖylesem de bir şey anlamazdı... Benim<br />

demek istediğim şu: bence bir insana ağlaması iÑin ortada bir neden bulunmadığı aÑıkÑa<br />

anlatılır <strong>ve</strong> bu durum kendisine mantık yoluyla kanıtlanırsa, artık ağlamaz... àyle değil mi?"<br />

"O zaman yaşamak Ñok kolay olurdu." "İzin <strong>ve</strong>rin, izin <strong>ve</strong>rin: Katerina İvanovna'nın bunu<br />

anlaması, hiÑ kuşkusuz epey gÉÑ... Ama bilmem biliyor musunuz, Paris'te delilerin yalnızca<br />

mantıken inandırmaya dayanılarak iyileştirilmeleri olasılığını araştıran ciddi birtakım<br />

deneyler yapılıyormuş..? Bu yakınlarda Ölen bir profesÖr de, -ki gerÑek bir bilgin-miş kendisibÖyle<br />

bir yÖntemle iyileştirmenin mÉmkÉn olduğunu dÉşÉnÉyormuş. Bu profesÖrÉn<br />

dÉşÉncesinin ÖzÉ su: delilerin bÉnyelerinde ciddi herhangi bir bozukluk yoktur; delilik,<br />

deyim yerindeyse eğer, mantık bozukluğu, yargılama bozukluğudur; eşyaya doğru<br />

bakamamadır. ProfesÖr, aşamalı olarak, hastasını yalanlamakla başlamış işe <strong>ve</strong> dÉşÉnebiliyor<br />

musunuz, sÖylediklerine gÖre bundan sonuÑ da almış! Ama bu tedavi sırasında duşlardan da<br />

yararlandığına gÖre, tabii yÖntemi biraz kuşkuyla karşılanıyor... En azından bÖyle olduğu<br />

sanılıyor..."<br />

Raskolnikov ne zamandır onu dinlemiyordu. Tam evinin ÖnÉne gelince, başıyla<br />

Lebezyatnikov'É selamladı <strong>ve</strong> apartmana girdi. Lebezyatnikov ancak o zaman kendine geldi,<br />

Ñevresine bakındı <strong>ve</strong> koşarcasına yoluna devam etti.<br />

Raskolnikov odasına girip odanın tam ortasında ayakta durdu. 'Ne diye gelmişti ki buraya?'<br />

Yer yer yırtılmış, sararmış duvar kâğıtlarına, heryeri kaplayan tozlara, yatağına bir gÖzattı...<br />

Avludan sÉrekli bir gÉrÉltÉ geliyordu: sanki birisi Ñivi Ñakıyordu... Pencereye yaklaştı,<br />

parmak uÑlarında yÉkselerek bÉyÉk bir dikkatle <strong>ve</strong> uzun uzun avluya baktı. Ama avlu boştu<br />

<strong>ve</strong> Ñivi Ñakan biri de gÖrÉnmÉyordu... Sol yanda aÑık birkaÑ pencere vardı, pencere<br />

kenarlarındaki saksılarda boyunları bÉkÉk birtakım ıtır ÑiÑekleri seÑiliyordu. Pencerelerin<br />

gerisine Ñamaşır asılmıştı... Ezbere bildiği şeylerdi bÉtÉn bunlar. DÖnÉp yatağına oturdu.<br />

Kendini hiÑbir zaman bÖylesine yalnız duymamıştı!<br />

Sonya'dan belki de gerÑekten nefret ettiğini bir kez daha dÉşÉndÉ:<br />

Özellikle de şu anda, onu bÖylesine mutsuz ettiği bir sırada... 'Neden gÖzyaşı<br />

dilenmeye gitmişti ona? İlle de kızcağızın hayatını zehirlemesi mi gerekti? Ah, bu ne<br />

alÑaklıktı!'<br />

Birden kesin bir kararla:<br />

"Hayır" diye sÖylendi, "tek başıma kalacağım... <strong>ve</strong> o beni hapishaneye gÖrmeye falan da<br />

gelmeyecek!"<br />

Beş dakika kadar sonra başını kaldırdı <strong>ve</strong> tuhaf tuhaf gÉlÉmsedi. Aklına bir şey gelmişti.<br />

'Belki de gerÑekten en iyisi kÉreğe gitmek...' diye dÉşÉndÉ.<br />

Kafasında belirsiz, bulanık dÉşÉnceler, odasında ne kadar oturdu, hatırlamıyordu. Birden kapı<br />

aÑıldı, Avdotya Romanov-na girdi iÑeri. Az Önce kendisinin de Sonya'ya yaptığı gibi, Önce<br />

eşikte durdu, bir sÉre onu sÉzdÉ, sonra ilerledi, onun tam karşısındaki iskemleye, dÉnkÉ<br />

yerine oturdu. Raskolnikov hiÑbir şey sÖylemeden, hiÑbir şey dÉşÉnmeden izliyordu onu.


"Kızma, kardeşim" dedi DÅnya, "yalnızca bir dakika iÖin uğradım..." YÅzÅnÅn dÅşÅnceli, ama<br />

sert olmayan bir anlatımı vardı. Bakışları aÖık, sakindi. Raskolnikov onu buraya getiren şeyin,<br />

yalnızca kendisine duyduğu sevgi olduğunu gÇrÅyordu.<br />

"Kardeşim, ben artık her şeyi, her şeyi biliyorum. Dmitriy ProkofiÖ bana her şeyi anlattı <strong>ve</strong><br />

aÖıkladı. Aptalca <strong>ve</strong> iğrenÖ bir kuşkuyla seni izliyorlar, sana acı ÖektiriyÇrlarmış... Dmitriy<br />

ProkoviÖ bana hiÖbir tehlike bulunmadığını <strong>ve</strong> senin boşyere ÅzÅlmekte olduğunu sÇyledi.<br />

Ama ben Çyle dÅşÅnmÅyorum <strong>ve</strong> bu durumun seni nasıl Çfkelendirdiğini, bu Çfkenin sende<br />

nasıl ÇmÅr boyu sÅrecek bir iz bırakabileceğini Öok iyi anlıyorum. Korktuğum da bu. Bizi<br />

terkettiğin iÖin seni kınamıyorum, kınamaya cesaret de edemem. Daha Çnce sana serzenişte<br />

bulunduğum iÖin de beni bağışla. Eğer benim de başıma bÇyle bÅyÅk bir felaket gelmiş<br />

olsaydı/ben de herkesten kaÖardım. Anneme bu konuda hiÖbir şey sÇylemeyeceğim, ama<br />

durmadan senden sÇ-zedeceğim <strong>ve</strong> senin adına, kendisine yakında bizi gÇrmeye geleceğini<br />

sÇyleyeceğim. Onun iÖin ÅzÅlme, ben onu avuturum... Ama sen de onu Åzme, hiÖ değilse bir<br />

kez bizi ziyaret et: onun bir anne olduğunu unutma! Buraya sana yalnızca bir tek şey sÇylel<br />

510<br />

511<br />

mek iÖin gelmiştim (DÅnya kalkmaya davrandı): herhangi bir şekilde bana ihtiyacın olursa,<br />

yarlığım sana gerekirse, bana seslen, yeter. HoşÖakal!"<br />

SertÖe dÇndÅ <strong>ve</strong> kapıya doğru yÅrÅdÅ.<br />

"DÅnya!" diye seslendi Raskolnikov <strong>ve</strong> yerinden kalkıp onun yanına gitti. "Şu Razumihin,<br />

Dimitriy ProkofiÖ, Öok iyi bir insan..."<br />

DÅnya hafifÖe kızardı. Biraz bekledikten sonra:<br />

"E<strong>ve</strong>t?" dedi.<br />

"HÅnerli, Öalışkan, dÅrÅst, kuv<strong>ve</strong>tle se<strong>ve</strong>bilen bir insan... El<strong>ve</strong>da, DÅnya."<br />

Dunya'nın yÅzÅne bir ateş ÖÇktÅ, sonra birden telaşlanarak:<br />

"Ne oluyor kardeşim?" dedi. "Yoksa birbirimizden sonsuzca-sına mı ayrılıyoruz? Ne diye<br />

bÇyle... vasiyette bulunur gibi konuşuyorsun benimle?"<br />

"Farketmez... el<strong>ve</strong>da..."<br />

Raskolnikov arkasını dÇndÅ, pencereye doğru yÅrÅdÅ. DÅnya durdu, ona kaygılı gÇzlerle<br />

baktı, sonra perişan bir durumda Öıkıp gitti.<br />

Hayır, soğuk değildi kız kardeşine karşı. Hatta bir an (tam DÅnya giderken) onu sımsıkı<br />

kucaklamak, onunla <strong>ve</strong>dalaşmak, hatta ona sÇylemek isteğine kapılmıştı; gel gÇr ki elini bile<br />

uza-tamamıştı:<br />

"Eğer kendisini kucaklayıp Çpseydim, daha sonra belki tÅyleri Årperir, ÇpÅcÅğÅnÅ Öaldığımı<br />

sÇylerdi!"<br />

BirkaÖ dakika sonra, 'DÅnya buna dayanabilir mi, dayanamaz mı?' diye dÅşÅndÅ. 'Hayır<br />

dayanamaz! BÇyleleri hiÖbir zaman dayanamaz!'<br />

Sonra Sonya'yı dÅşÅndÅ.<br />

Pencereden, serin bir esinti geliyordu. Avlunun aydınlığı gitgide canlılığını kaybediyordu.<br />

Birden şapkasını aldığı gibi sokağa fırladı.<br />

Kendi hastalığıyla hiÖ ilgilenmiyordu, aslında ilgilenmek istediği de yoktu. Ama, yaşadığı<br />

ardarda ÅzÅntÅler, iÖinde bulunduğu dehşet dolu ruh hali, hiÖbir iz bırakmadan geÖip<br />

gidemezdi. GerÖek bir humma nÇbetiyle yatağa serilip kalmıyorsa<br />

eğer, bu herhalde iÖinde bulunduğu bitmez tÅkenmez telaş <strong>ve</strong> kaygılar nedeniyle idi, bedenini<br />

<strong>ve</strong> bilincini ayakta tutan bunlardı. Ama yapay <strong>ve</strong> geÖici bir ayakta kalıştı bu.<br />

AmaÖsızca dolaşıyordu. GÅneş batmıştı. Şu son sıralar tuhaf bir hÅzÅn duymaya başlamıştı.<br />

Bu Çyle acı <strong>ve</strong>ren, yakan bir hÅzÅn değildi. Ama bir sÅreklilik, sonsuzluk, umarsızlıkla dolu<br />

yıllar, "bir metrelik alan"ın sonsuzluğu duyuluyordu bu soğuk, bu ÇlgÅnleşmiş hÅzÅnde.<br />

Bunu, Çzellikle de akşam saatlerinde daha acı <strong>ve</strong>rici bir biÖimde duyuyordu.


"Gel de bir gÅneş batısından kaynaklanı<strong>ve</strong>ren bu aptalca, bu tÅmÅyle fiziksel rahatsızlıklarla,<br />

aptalca bir şey yapmaktan kendini koru!" diye sÇylendi.<br />

Birilerinin adını seslendiğini duydu. àevresine bakındı, Le-bezyatnikov koşup geliyordu<br />

kendisine doğru.<br />

"Ben de sizden geliyordum, sizi arıyorum. DÅşÅnebiliyor musunuz, dediğini yaptı, Öocukları<br />

da alıp Öıktı! Sonya Semyo-novna'yla birlikte gÅÖ bela bulabildik onları. Kendisi bir tavaya<br />

vuruyor, Öocukları da dansetmeye zorluyor. àocuklar ağlıyorlar. Kavşaklarda, dÅkkänların<br />

ÇnÅnde duruyorlar... Ardları sıra da bir sÅrÅ dangalak koşturup duruyor. Hemen gidelim."<br />

"Ya Sonya?" diye sordu, sesinde mÅthiş bir endişe titreşimi vardı.<br />

"àıldırmış gibi sanki... Yani Sonya SemyOnovna değil Öıldıran. Katerina İvanovna, ama<br />

Sonya Semyonovna da Öıldırmış gibi. Katerina İvanovna ise tÅmden, Öıldırmış sanki. Ne<br />

diyorum size: aklını tÅmden oynatmış..! Şimdi yakalayıp karakola gÇtÅrÅrler hepsini. Bunun<br />

Åzerlerinde nasıl bir etki yapacağını dÅşÅnebiliyor musunuz?.. Şu anda X... kÇprÅsÅnÅn<br />

ordalar, Sonya Semyonovna'nın evine Öok yakın, hemen kanalın orda..."<br />

Kanalın hemen kÇprÅye yakın bir yerinde, Sonya'nın evinden iki ev Çtede Çzellikle de kÅÖÅk<br />

Öocukların oluşturduğu bir kalabalık vardı. Katerina İvanovna'nın kısık sesi tä kÇprÅnÅn ordan<br />

duyuluyordu. GerÖekten de, sokaktan gelip geÖenlerin ilgisini Öekecek, tuhaf bir gÇrÅnÅşleri<br />

vardı. âzerinde eski elbiseler, omuzunda su ÅnlÅ şalı, başında da bir yana yıkılmış, eski bir<br />

hasır şapka bulunan Katerina İvanovna gerÖekten de Öıldırmış<br />

512<br />

513<br />

gibiydi. Yorgunluktan gÅÖlÅkle soluk alıyordu. Veremin tÅkettiği yÅzÅ her zamankinden daha<br />

acı doluydu (<strong>ve</strong>remliler genel olarak sokakta, gÅneş ışığında, evde olduklarından Öok daha<br />

hasta, tÅkenmiş gÇrÅnÅrler), ama heyecanı dinmek bilmiyor, her geÖen saniye biraz daha<br />

sinirleniyordu. àocukların Åzerine atılıyor, bağırıyor, itekliyor, herkesin gÇzÅ ÇnÅnde nasıl<br />

dansetmeleri, nasıl şarkı sÇylemeleri gerektiğini Çğretiyor, bunun iÖin ne gerekli olduğunu<br />

anlatıyor, onların anlayışsızlığından umutsuzluğa kapılıyor, dÇvmeye başlıyordu... Sonra<br />

onları Çylece bırakıp kalabalığa dÇnÅyor, ÅstÅ başı dÅzgÅnce birini gÇrdÅ mÅ doğruca ona<br />

atılıyor <strong>ve</strong> "soylu, hatta aristokrat bir ailenin Öocukları olan" şu gariplerin ne hallere<br />

dÅşÅrÅldÅğÅnÅ anlatmaya koyuluyordu. Kalabalıktan biri gÅlecek ya da laf atacak oldu mu,<br />

kavga etmeye hazır, hemen Åzerine gidiyordu. Kalabalık arasında gerÖekten de gÅlenler vardı,<br />

kimileriyse başlarını sallıyordu; ancak genel olarak herkes, yanında ÅrkmÅş, Öocukları ağlaşıp<br />

duran bu deli kadını ilgiyle izliyordu. Lebezyatnikov'un sÇzÅnÅ ettiği tava ortalarda yoktu,<br />

ya da en azından Raskolnikov gÇrmemişti; ama Katerina İvanovna, PoleÖka'yı şarkı<br />

sÇylemeye, ya da Lyonya ile Kolya'yı dansetmeye zorladığı zaman, tava yerine kuru<br />

avuÖlarını birbirine vurarak tempo tutuyordu. Bu arada şarkıya kendisi de eşlik etmek istiyor,<br />

ama daha ikinci notada mÅthiş bir ÇksÅrÅkle sesi kesiliyor, umutsuzluğa kapılıyor,<br />

ÇksÅrÅğÅne lanetler savuruyor, hatta ağlamaya başlıyordu. En Öok da Kolya ile Lyonya'nın<br />

korkudan ağlamaları onu Çfkelendiriyordu. àocukları gerÖekten de sokak şarkıcılarının<br />

kılığına sokmaya Öalışmıştı. Oğlana kırmızı <strong>ve</strong> beyaz bezlerden bir sarık sararak, sÇzÅmona<br />

TÅrk'e benzetmişti, Lyonya iÖin uygun kostÅm bulamamış, basına yÅnden bir başlık (daha<br />

doğrusu rahmetli Semyon ZahariÖ'in gecelik kÅlahını) geÖirmişti; kÅlahın ucuna da, Katerina<br />

İvanovna'nın ninesine ait olan <strong>ve</strong> bugÅne dek bir aile yadigarı olarak sandıkta saklanan beyaz<br />

bir tavus tÅyÅ takılmıştı. PoleÖka'nın Åzerinde herzamanki entarisi vardı; annesini Årkek,<br />

şaşkın bakışlarla izliyor, Öıldırmış olduğunu anladığı iÖin gÇzyaşlarını ondan gizlemeye<br />

Öalışarak, arada bir Årkek bakışlarını Öevrede gezdiriyordu. Sokaktan <strong>ve</strong> kalabalıktan son<br />

514<br />

derece korkmuşa benziyordu. Sonya'ya gelince, Katerina İva-novna'nın bir an bile ardından<br />

ayrılmıyor, gÇzyaşları iÖinde e<strong>ve</strong> dÇnmesi iÖin yalvarıyordu. Ama Katerina İvanovna onu<br />

dinlemiyordu bile. Boğulurcasına ÇksÅrerek:


"Yeter Sonya, kes artık!" diye bağırıyordu. "àocuk gibisin, ne istediğini kendin de<br />

bilmiyorsun! O sarhoş Alman karının evine dÇnmem diye kaÖ kez sÇyledim sana! ÜmrÅ<br />

boyunca dÅrÅst-İÅkle, bağlılıkla hizmet etmiş, hatta, bir bakıma gÇrevi başında ÇlmÅş (kaşla<br />

gÇz arasında uydurduğu bu hikayeye kendisi hemen inanmıştı) soylu bir babanın Öocukları<br />

nasıl dileniyor, varsın bÅtÅn Petersburg gÇrsÅn! Sen de amma safsın, Sonya! Ne kalmış ki<br />

artık, sÇylesene! Yeter artık bizim yÅzÅmÅzden Öektiğin! Sana daha fazla yÅk olmak<br />

istemiyorum!" Birden Raskolnikov'u gÇrdÅ <strong>ve</strong> ona doğru atıldı. "Ah, Rodion RomanoviÖ, siz<br />

misiniz! Şu kÅÖÅk budalaya, bundan daha akıllıca bir şey yapamayacağımızı lÅtfen siz anlatır<br />

mısınız? Laternacılar bile para kazanıyor; bizi hemen farkederler <strong>ve</strong> dilenciliğe kadar dÅşmÅş<br />

soylu bir ailenin yetimleri olduğumuzu Çğrenirler... O general bozuntusuna gelince,<br />

gÇreceksiniz, yerinden olacak! HergÅn onun penceresi altına gideceğiz, àar hazretleri oradan<br />

geÖerken ÇnÅnde diz ÖÇkÅp yetimlerimi gÇstereceğim <strong>ve</strong> "Koru bizi babamız!" diyeceğim.<br />

Yetim babasıdır o, acıması boldur, bizi koruyacaktır, gÇreceksiniz! O general bozuntusuna<br />

gelince... Lyonya! tenez-vous droite!* Sen, Kolya, yine dansedeceksin! Şuna bak, yine<br />

ağlıyor! Ne var ağlayacak! Neden korkuyorsun, aptal! Hey, Tanrım! Bunlarla ne yapacağım,<br />

ben, Rodion RomanoviÖ? O kadar kafasızlar ki!.. Ne yapılır bunlarla!.."<br />

Kendisi de ağladı ağlayacak bir halde olmasına karşılık (ama bu, aralıksız konuşmasına engel<br />

olmuyordu) ağlayan Öocuklarını Raskolnikov'a gÇsteriyordu. Raskolnikov onu evine dÇnmesi<br />

iÖin kandırmaya Öalıştı, hatta Çzsaygısını etkilemek iÖin, soylu kızlar iÖin aÖılacak bir<br />

pansiyonun yÇneticisi olmaya hazırlanan bir bayanın, laternacılar gibi sokaklarda<br />

dolaşmasının hiÖ yakışık almadığını sÇyledi.<br />

(Aslında da Fransızca): Dik dur! (àev.)<br />

515<br />

"Pansiyon mu, hah-hah-ha! Davulun sesi uzaktan hoştur!" Kahkahası, bir ÇksÅrÅk nÇbetiyle<br />

kesilmişti. "Hayır, Rodion Ro manoviÖ, geÖti o hayaller! Herkes bizi terkettik. O general<br />

bozuntusuna gelince... Biliyor musunuz, Rodion RomanoviÖ, o herifin suratına bir hokka<br />

fırlattım ben: orada, uşaklar odasında, tam da masanın Åzerindeydi hokka... onu ziyarete<br />

gelenlerin imzaladıkları kağıdın, yanındaydı...<br />

Ben de imzaladım o käğıdı... Hokkayı fırlattım <strong>ve</strong> kaÖtım... Ah, alÖaklar, alÖaklar!: Ama<br />

tÅkÅrmÅşÅm hepsine! Artık bunlara kendim bakacağım, kimsenin ÇnÅnde eğilmeyeceğim!"<br />

Başıyla Sonya'yı gÇsterdi: "Yeter, bu kızcağıza Öektirdiğimiz! PoleÖka, kaÖ para oldu, gÇster<br />

bakayım? Ne? Yalnızca iki kapik mi! Ah, iğrenÖ yaratıklar! Beşi para <strong>ve</strong>rmiyorlar, yalnız<br />

ardımızdan koşup dillerini Öıkarıyorlar!" Kalabalıktan birini gÇsterdi. "Ya şu aptal niye<br />

gÅlÅyor! Hep Kolya'nın kafasızlığı yÅzÅnden bunlar! Sana ne oluyor, PoleÖka? Fransızca<br />

konuş benimle, parlez-moi franÖais. Ama sana Çğretmiştim, birkaÖ cÅmle biliyordun hani..!<br />

Yoksa sizin soylu bir ailenin iyi eğitim gÇrmÅş Öocukları olduğunuz, Çteki läternacılara<br />

benzemediğiniz nerden anlaşılacak? Kukla oynatıp şarlatanlık etmiyoruz biz sokaklarda,<br />

soylu romanslar sÇylÅyoruz... Ah, e<strong>ve</strong>t! Ne sÇylesek acaba?.. Durmadan sÇzÅmÅ<br />

kesiyorsunuz... oysa bız...Biliyor musunuz, Rodion RomanoviÖ, sÇyleyeceğimiz şarkıyı<br />

seÖmek iÖin durmuştuk biz burada... Üyle bir şarkı olmalı ki bu, Kolya da dansla eşlik<br />

edebilsin bize... àok hazırlıksız: durumdayız..: Doğru dÅrÅst prova edebilmemiz iÖin, Çnce<br />

aramızda anlaşmamız gerek... Sonra da yÅksek sosyetenin bulunduğu Nevskiy bulvarına<br />

gideceğiz, orada hemen farkederler bizi.... Lyonya "Hutorok"u biliyor... Ama bunu herkes<br />

sÇylÅyor, herkesin ağzında varsa yoksa "Hu-torok"!.. Biz Öok daha soylu bir şeyler<br />

sÇylemeliyiz... Sen bir şey bulabildin mi, Polya? HiÖ olmazsa, sen annene yardım et! Bellek...<br />

bellek diye birşey kalmadı ki bende! Yoksa hemen hatırlardım! "Kılıcına dayaman sÅvari"*yi<br />

mi okusak acaba? Ah, Fransızca "C'ng sous"u sÇyleyelim! Bunu size Çğretmiştim, Çğret-<br />

K.N. BolyuÖkov'un "Aynılık" adlı şiiri ÅstÅne bestelenmiş bir romans.<br />

516


mistim! En Çnemlisi de, bu şarkı Fransızca olduğu iÖin sizin soylu Öocukları olduğunuzu<br />

hemen anlarlar... àok daha dokunaklı olur bÇylesi! Hatta "Malborough s'en va-t-en gııerre"i<br />

sÇylesek de olur... Bu, tam bir Öocuk şarkısı <strong>ve</strong> bÅtÅn aristokrat evlerinde Öocuklara ninni<br />

olarak sÇylenir.<br />

Malborough s 'en va-t-en guerre, Ne saıt guand reviendra... "*<br />

Şarkıyı okumaya başlamışken kesti." Hayır, hayır, "Cing so-us" daha iyi! Hadi bakalım,<br />

Kolya, eller belde, Öabuk, sen de Lyonya, ters tarafa dÇn, biz de PoleÖka'yla size eşlik edip el<br />

Öırpacağız!"<br />

Cing sous, dng soııs,<br />

Pour monter nÇtre menage...**<br />

Boğulurcasına ÇksÅrmeye başlayarak şarkıyı kesti "Entarini dÅzelt, PoleÖka, omuzların<br />

kaymış", hem ÇksÅrÅyor, hem Pol-ya'yı uyarıyordu. "Sizin artık davranışlarınıza, ÅstÅnÅze<br />

başınıza Çzellikle dikkat etmeniz gerek ki, soylu bir aileden olduğunuz anlaşılsın. Ben o<br />

zaman gÇğÅs kısmını bol tutmak <strong>ve</strong> iki parÖalı biÖmek istemiştim, ama sen, Sonya, 'kısa<br />

olsun, kısa olsun' diye tutturmuştun... gÇrÅyor musun şimdi şu durumu, Öocuğun Åzerinde<br />

nasıl Öirkin duruyor entarisi?. Ah, yine mi ağlıyorsunuz siz! Ne oluyorsumız, aptal şeyler!<br />

E<strong>ve</strong>t, Kolya, başla hemen, Öabuk, Öabuk... Ah, ne Öekilmez bir Öocuk bu!.."<br />

Cing sous, cing sous...<br />

"Yine mi asker! E<strong>ve</strong>t, ne istiyorsun ahbap?" GerÖekten de bir polis kalabalığı yararak<br />

ilerliyordu. Ama tam bu sırada, Åzerinde bir kaput bulunan, resmi elbiseli, elli<br />

* Malburg savaşa gider, Bilinmez ne zaman dÇner... ** Beş mangır, beş mangır<br />

Evinizi dÅzene koymak iÖin...<br />

517<br />

yaslarında, yÅksek rÅtbeli bir memur olduğu anlaşılan (adamın boynunda bir nişan vardı <strong>ve</strong><br />

bu, Katerina İvanovna'nın Öok hoşuna gitmiş, polisi ise etkilemişti) bir bay onlara yaklaştı <strong>ve</strong><br />

hiÖbir şey sÇylemeden Katerina İvanovna'ya ÅÖ rublelik bir banknot uzattı. Adamın yÅzÅnde<br />

iÖten bir acıma duygusu vardı. Katerina İvanovna parayı aldı, kibar, hatta fazla tÇrensel bir<br />

re<strong>ve</strong>ransla adamı selamladı <strong>ve</strong> gururlu bir tavırla:<br />

"àok teşekkÅr ederim, iyilikse<strong>ve</strong>r beyefendi," dedi." Bizi bu duruma dÅşÅren nedenler...<br />

PoleÖka, al şu parayı... Felekate uğramış soylu bir kadına yardım etmeye hazır, yÅce gÇnÅllÅ,<br />

soylu insanlar hälä var, gÇrÅyorsunuz... LÅtufkar beyefendi, bu gÇrdÅğÅnÅz yetimler soylu,<br />

hatta denebilir ki, aristokrat bir aileden geliyorlar... O general bozuntusuna gelince, yemek<br />

masasına kurulmuş, bıldırcın ziftleniyordu. Kendisini rahatsız ediyorum diye ter ter tepindi<br />

olduğu yerde... 'Ekselenasları, dedim kendisine, Öok yakından tanıdığınız rahmetli Semyon<br />

ZahariÖ'in yetimlerini koruyun... àÅnkÅ, dedim, tam rahmetliyi toprağa <strong>ve</strong>rdiğimiz gÅn, Çz<br />

kızına alÖakların alÖağı bir adam hakarette bulundu...' Yine deminki asker! "Ne diye sokulup<br />

duruyor yanımıza? "Memura seslendi:" Koruyun bizi ondan! Az Çnce Meş-Öanskaya'daydık,<br />

yine bunun gibi biri yÅzÅnden buraya kaÖtık... Ne alıp <strong>ve</strong>remediğin var bizimle, ahmak!"<br />

"àÅnkÅ sokaklarda yasaklanmıştır! LÅtfen uygunsuzluk etmeyin!"<br />

"Uygunsuz sensin! Tut ki, laternayla dolaşıyorum, seni ilgilendirir mi bu?"<br />

"Laternayla dolaşmak iÖin izin käğıdı gerek, sizse bunu kendiliğinizden yapıyorsunuz,<br />

bÇylece de halkın toplanmasına sebep oluyorsunuz! Nerede oturuyorsunuz?"<br />

"Ne izin käğıdı!" diye bağırdı Katerina İvanovna "Kocamı daha bugÅn toprağa <strong>ve</strong>rdim; Ne<br />

izin kağıdı!"<br />

YÅksek rÅtbeli memur:<br />

"Hanımefendi, hanımefendi," diye sÇze başlayacak oldu, "sakin olun, buyrun gidelim, ben sizi<br />

gÇtÅrÅrÅm... Burada, sokak ortasında hiÖ yakışık almıyor... Siz rahatsızsınız..."<br />

Katerina İvanovna:<br />

518


"İyilikse<strong>ve</strong>r beyefendi, iyilikse<strong>ve</strong>r beyefendi, siz hiÖbir şey bilmiyorsunuz!" diye bağırdı.<br />

"Nevskiy bulvarına gideceğiz biz....Sonya, Sonya! Nereye kayboldu bu kız? Ah, o da ağlıyor!<br />

Ne oluyor hepinize bÇyle kuzum!.." Birden korkuyla bağırdı. "Kolya, Lyonya, nereye<br />

gidiyorsunuz? Ah, aptallar! Kolya! Lyonya! Nereye gidiyor bunlar bÇyle!.."<br />

Sokaktaki kalabalıktan, annelerinin Öılgınca davranışlarından <strong>ve</strong> son olarak da kendilerini<br />

tutup biryerlere gÇtÅrmek isteyen polisten mÅthiş korkan Kolya ile Lyonya, sanki anlaşmışlar<br />

gibi elele tutuşup kaÖmaya başlamışlardı. Zavallı Katerina İvanovna da ağlaya inleye onların<br />

ardından koşmaya başladı. Soluğu tıkanarak <strong>ve</strong> gÇzyaşları iÖinde koşuyordu: Öok acıklı bir<br />

gÇrÅnÅştÅ bu. Sonya ile PoleÖka da onun ardından koşmaya başlamışlardı.<br />

"Yakala, getir onları, Sonya!.. Ah, aptal, değerbilmez Öocuklar!.. Polya! Tut onları!.. Ben sizin<br />

iÖin bu kadar..." 1 SÇzÅnÅ tamamlayamadı, koşarken ayağı takıldı <strong>ve</strong> dÅştÅ.<br />

"Aman, Tanrım! Yaralandı, kan iÖinde kaldı!" diye bağırdı Sonya <strong>ve</strong> onun Åzerine eğildi.<br />

Herkes koşuştu. Raskolnikov'la Lebezyatnikov ilk koşup gelenler arasındaydı; yÅksek rÅtbeli<br />

memur da gelmişti, onun ardından da polis geliyordu: işin kendisini epey yoracak bir hal<br />

almaya başladığını sezerek, "Hey Yarabbim!" gibilerinden elini sallıyor, bir yandan da:<br />

"Dağılın! Dağılın bakalım!" diyerek zavallı kadının başına biriken kalabalığı dağıtmaya<br />

Öalışıyordu.<br />

Kalabalıktan birisi:<br />

"ÜlÅyor!" diye bağırdı.<br />

"Delirmiş!" dedi bir başkası.<br />

Kadının biri haÖ Öıkardı:<br />

"Tanrım, sen bizi koru! KaÖan kÅÖÅkleri yakaladılar mı bari? Hah işte, ablaları tutmuş,<br />

getiriyor... Ah sizi kÅÖÅk şeytanlar!.."<br />

Ama Katerina İvanovna'ya dikkatle bakınca, bÅtÅn kaldırımı kaplayan kanın, Sonya'nın<br />

sandığı gibi dÅşÅp de yaralanmasından değil, ağzından boşandığını anladılar.<br />

Raskolnikov'la Lebezyatnikov' a dÇnen memur:<br />

519<br />

"Ben bunu bilirim, gÇrdÅm," diye mırıldandı. "Verem bu. Kan iste bÇyle birdenbire boşanır<br />

<strong>ve</strong> boğar. GeÖenlerde bir yakınımın basına geldi, gÇzlerimle gÇrdÅm, nerdeyse birbuÖuk<br />

bardak kan boşandı ağzından... Ne yapsak acaba, şimdi Çlecek..?"<br />

"Şuraya, şuraya, benim evime gÇtÅrelim!" diye yalvardı Sonya. "Hemen şuracıkta oturuyorum<br />

ben! Şurada, hemen iki ev Çtede..." Kalabalık iÖinde bir ona bir buna doğru koşuyor, yalvarıyordu:<br />

"N'olur Öabuk! àabuk! Bir doktor Öağırın... Ah, Tanrım!.."<br />

Memurun Öabasıyla işler yoluna kondu; hatta polis bile yardım etti hastanın taşınmasına.<br />

Zavallı kadını yarı ÇlÅ durumda gÇtÅrÅp Sonya'nın yatağına yatırdılar. Ağzından hälä kan<br />

geliyordu. Odaya Sonya'dan başka Raskolnikov, Lebezyatnikov, memur <strong>ve</strong> polis de gelmişti.<br />

Polis ilk iş olarak, ardları sıra tä buraya kadar gelen kalabalığı dağıtmaya koyulmuştu. Tirtir<br />

titreşen, ağlaşan Öocukları PoleÖka ellerinden tutup, iÖeri sokmuştu. Kapernaumov'lar da<br />

gelmişlerdi: topal <strong>ve</strong> tek gÇzÅ kÇr bir adam olan Kapernaumov'a, fırÖa gibi dimdik saÖlarıyla<br />

favorileri iyice tuhaf bir gÇrÅnÅş <strong>ve</strong>riyordu; karısının sÅrekli korkan bir hali vardı, ağızları<br />

yarı aÖık, yÅzlerinde hep bir şaşkınlık anlatımı bulunan Öocukları, tahtadan yontulmuş gibiydi.<br />

BÅtÅn bu kalabalık iÖinde birden Svidrigaylov da gÇrÅndÅ. Kalabalık iÖinde onun da<br />

bulunduğunu hatırlayamayan Raskolnikov, şimdi ner-den Öıkıp geldiğini bir tÅrlÅ akıl<br />

erdiremeyerek şaşkınlıkla baktı ona:<br />

Birileri doktordan <strong>ve</strong> papazdan sÇz etti. Memur, Raskolni-kov'a, doktor Öağırmanın gereksiz<br />

olduğunu fısıldamakla birlikte, yine de gidip bir doktor getirmelerini emretti. Kapermaumov'un<br />

kendisi koştu bu is iÖin:<br />

Bu arada ağzından gelen kan bir sÅre iÖin duran Katerina İvanovna biraz kendine gelir gibi<br />

olmuştu. Titreyen ellerle alnındaki ter damlacıklarını silen Sonya'nın rengi uÖmuş yÅzÅne


hastalıklı, ama dimdik, delip geÖen bakışlarla bakıyordu; sonra kendisini kaldırmalarını rica<br />

etti. İki yanından tutup kendisini yatağında oturttular.<br />

GÅÖlÅkle konuşarak:<br />

520<br />

"àocuklar nerde?" diye sordu. "Sen mi getirdin onları, Polya? Ah, aptallar!.. Ne diye kaÖtınız<br />

sanki... Ah!"<br />

Kurumuş dudaklarına hälä kan geliyordu. GÇzlerini odanın iÖinde gezdirerek:<br />

"Demekburada yaşıyorsun, Sonya!" dedi. "Şimdiye kadar hiÖ gelmemiştim sana... BugÅne<br />

kısmetmis..."<br />

Acıyla bakıyordu Sonya'ya:<br />

"İliğini, kanını emdik senin, Sonya... Polya... Lyonya... Kolya, buraya gelin... İşte... Sonya...<br />

hepsi sana emanet!.. Bana gelince... tamam artık, balo bitti!... Bırakın beni, hiÖ değilse rahatÖa<br />

Çlebileyim!"<br />

Başını yastığa koyarak kendisini yemden yatağına uzattılar.<br />

"Ne? Papaz mı? Hayır, gerekmez... Boşa para harcamayın...<br />

I Benim hiÖbir gÅnahım yok!.. Olsa da, Tanrı bağışlar... Kendisi de biliyor nasıl acı<br />

Öektiğimi!.. Bağışlamazsa, eh, onu da kendi bilir!.."<br />

İyiden iyiye sayıklamaya başlamıştı. Arada bir irkilerek Öevresini sÅzÅyor, bir an herkesi<br />

tanıyacak gibi oluyor, ama hemen sonra bilinÖ, yerini sayıklamaya bırakıyordu. Hırıltıyla <strong>ve</strong><br />

gÅÖlÅkle soluk alıyordu, boğazında bir şey fıkırdıyor gibiydi. Her sÇzcÅğÅn sonunda durup<br />

soluklanarak: "Ekselansları!" dedim ona, diye bağırdı. "Bu Amaliya Lyud-vigovna... Ah,<br />

Lyonya, Kolya! Eller kalÖaya! àabuk, daha Öabuk Glissez-glissez! Pas de basgue!*<br />

Ayaklarını yere vur!.. Zarif, sevimli bir Öocuk olmalısın!<br />

Du hast Diamanten und Perlen... Devamı nasıldı? Ah, bir sÇyleyebilsem...<br />

Du hast diş schÇnsten Aııgen, Madchen, was willst du mehr?**<br />

Dans figÅrleri.<br />

Alman ozanı Helne'ın dizeleri:<br />

Senin elmasların var, incilerin var Senin Öok gÅzel gÇzlerin var, daha ne istiyorsun,<br />

521<br />

Hayır, bÇyle değildi! was willst du mehr, nasıl da uyduruyor aptal!.. Ah, e<strong>ve</strong>t, işte bir tane<br />

daha:<br />

Üğle sıcağında, bir koyağında Dağıstan'ın...*<br />

Ah, ne Öok se<strong>ve</strong>rdim bu romansı, ne Öok. PoleÖkaL Biliyor musun, babanla nişanlıyken... hep<br />

bunu sÇylerdi rahmetli!.. Hey gidi gÅnler!.. Ah bir sÇyleyebilsek bunu! Dur bakayım, nasıldı...<br />

GÇrÅyor musun, unutmuşum... Hatırlatsanıza bir, nasıldı?" MÅthiş bir heyecan iÖindeydi <strong>ve</strong><br />

kalkmak iÖin bÅyÅk Öaba harcıyordu. Sonunda hırıltılı, yırtılırcasına bir sesle okumaya<br />

başladı; korkunÖ bir sesti bu, her sÇzcÅkte duraksıyor, sÇyledikÖe yÅzÅndeki korku anlatımı<br />

artıyordu:<br />

Üğle sıcağında!.. Bir koyağında!.. Dağıstan'ın!.. GÇğsÅnde bir kurşunla!..<br />

Birden gÇzyaşlarına boğularak, insanın iÖini parÖalayan hıÖkırıklarla: "Ekselans!" diye<br />

haykırdı. "Koruyun şu yetimleri! Rahmetli Semyon ZahariÖ'le paylaştığınız tuz ekmek<br />

hatırına koruyun! Aristokratlık adına da diyebiliriz buna..." Birden kendine gelerek irkildi,<br />

herkesin yÅzÅne tek tek <strong>ve</strong> korkuyla baktı, birden Sonya'yı tanıdı, onu burada, karşısında<br />

gÇrmekten şaşırmış gibi yumuşak, se<strong>ve</strong>cen bir sesle: "Sonya, Sonya, Sonya!.. Sonya, canım,<br />

sen de burada mısın?" dedi.<br />

Kendisini tekrar kaldırdılar.<br />

Umutsuzluk <strong>ve</strong> Çfke dolu bir sesle:<br />

"Yeter artık! Tamam! El<strong>ve</strong>da, talihsiz kız!.. Lagar beygiri Öok yordular!.. àatladı artık!" diye<br />

bağırdı <strong>ve</strong> başı yastığa dÅştÅ.


Yeniden kendini kaybetmişti, ama bu son kendinden geÖişi oldu <strong>ve</strong> uzun sÅrmedi; beyaz<br />

denebilecek sarı, zayıf yÅzÅ geriye doğru sarktı, ağzı aÖıldı, bacakları kasılarak uzadı, derin<br />

bir soluk aldı <strong>ve</strong> ÇldÅ.<br />

Sonya fırlayıp yatağa atıldı, sımsıkı sarıldı ÇlÅye, başını kurumuş gÇğsÅne dayadı <strong>ve</strong> Çylece<br />

kaldı. Polyacık da annesinin * Lermontov'un "DÅş" şiiri ÅstÅne bestelenmiş bir romans.<br />

522<br />

ayaklarına kapanmış, hıÖkıra hıÖkıra ÇpÅyordu. Ne olup bittiğini henÅz kavrayamayan, ama<br />

korkunÖ bir şeylerin geÖmekte olduğunu anlayan Kolya ile Lyonya, karşılıklı olarak elleriyle<br />

birbirlerinin omuzlarından tutmuşlardı, derken gÇzlerini birbirinin gÇzÅne dikip ağızlarını<br />

aÖarak aynı anda bağırmaya başladılar. İkisi de hälä gÇsteri kılığındaydılar: birinin başında<br />

sarık, Çtekinin başındaysa, ucunda tavus tÅyÅ takılı kÅlah vardı.<br />

Bu arada şu ÅnlÅ "diploma" yine nasıl ortaya Öıkmıştı? Yatağın Åzerinde, Katerina<br />

İvanovna'nın hemen yanıbaşında duruyordu. Raskolnikov diplomaya bir gÇz attı, sonra<br />

pencereye doğru Öekildi. Lebezyatnikov yanına gelerek:<br />

"ÜldÅ!" dedi.<br />

Svidrigaylov geldi yanlarına:<br />

"Rodion RomanoviÖ" dedi, "size bir iki şey sÇylemek istiyo-|rum..."<br />

Lebezyatnikov hemen yerini ona bıraktı <strong>ve</strong> kibarca yanlarından uzaklaştı Svidrigaylov şaşıran<br />

Raskolnikov'u daha uzakÖa bir kÇşeye Öekerek:<br />

"BÅtÅn bu telaşı, yani cenaze <strong>ve</strong>saire işlerini ben Åzerime alıyorum" dedi. "Paraya bakan işler<br />

bunlar, bilirsiniz. Üte yandan size, elimde bana gerekli olmayan bir para bulunduğundan sÇzetmiştim.<br />

Şu iki yavruyla PoleÖka'yı bir ÇksÅzler yurduna yerleştirip, her biri iÖin de ergin<br />

yaşa geldiklerinde almaları koşuluyla bin beşer yÅz ruble yatıracağım: Sonya Semyonovna'nın<br />

iÖi rahat etsin!.: Ona, Semyonovna'ya gelince, iÖinde bulunduğu burguÖtan Öekip Öıkaracağım<br />

onu da. İyi bir kıza benziyor kendisi, Çyle değil mi? Siz de Avdotya Romanovna'ya lÅtfen on<br />

bin rublesini bu yolda harcadığımı iletin..."<br />

Raskolnikov:<br />

"Hangi amaÖlarla yapıyorsunuz bu iyiliği?" diye sordu:<br />

Svidrigaylov gÅlÅmsedi:<br />

"Amma kuşkulu adamsınız! Bu paralara gereksinim duymadığımı sÇylemiştim size. Sonra,<br />

yalnızca insanca bir duyguyla yapıyor olamaz mıyım yani bÇyle bir şeyi?" Parmağıyla<br />

Katerina İvanovna'nın yattığı kÇşeyi gÇsterdi: "Herhangi bir tefeci kocakarı gibi bir "bit"<br />

değildi o... Lujin'in yaşayıp alÖaklıklarına de-<br />

523<br />

vam etmesi mi, yoksa onun Çlmesi mi daha iyi? Eğer ben bÇyle bir yardımda bulunmazsam,<br />

PoleÖka da o yolun yolcusu değil mi?.."<br />

Svidrigaylov bunları, bakışlarını RaskokÅkov'dan ayırmadan, neşeli bir kurnazlıkla <strong>ve</strong> gÇz<br />

kırparak sÇylemişti. Sonya'ya sÇylediği sÇzleri, hem de tanı kendi deyimleriyle onun ağzından<br />

duyan Raskolnikov buz gibi oldu, sarardı. Hızla geri Öekilip yabanıl ışıklarla parlayan<br />

gÇzlerini Svidrigaylov'un Åzerine dikti; soluğunu tutarak:<br />

"Ne ne nerden... biliyorsunuz siz bunları?" diye kekeledi.<br />

"Ben hemen şuracıkta su duvarın Çtesinde, madam Resa-lich'in dairesinde oturuyorum. Surda<br />

Kapernaumov'lar, surda da benim eski <strong>ve</strong> sadık dostum madam Resslich oturur.<br />

Anlayacağınız, komşuyuz."<br />

"Siz ha?"<br />

"E<strong>ve</strong>t ben, 'katıla katıla gÅlmeye başladı Svidrigaylov', İnanın bana Rodion RomanoviÖ, siz<br />

benim Öok, ama Öok ilgimi Öekiyorsunuz. Hem ben size anlaşacağımızı sÇylememiş miydim?<br />

İşte, bakın, anlaştık, Benim, kendisiyle uyum sağlanabilir, geÖinebilir bir adam olduğumu da<br />

gÇreceksiniz. GÇreceksiniz ki, benimle yaşanılabilirmiş de..."<br />

524


Altıncı BÇlÅm<br />

I<br />

Raskolnikov iÖin tuhaf bir dÇnem başlamıştı: sanki yanını yÇresini bir sis sarmış <strong>ve</strong> onu<br />

kurtuluşu olmayan, ağır bir yalnızlığa gÇmmÅştÅ. àok sonraları, hayatının bu dÇnemini<br />

hatırladığında Öıkardığı sonuÖ, bilincinin bulanıklaşır gibi olduğu <strong>ve</strong> bu durumun aralıklarla<br />

son felaket anına kadar bÇylece sÅrÅp gittiğiydi. O sıralar pek Öok şeyde, Çrneğin bazı<br />

olayların tarihlerinde <strong>ve</strong> ne kadar sÅrdÅklerinde yanıldığından kesinlikle emindi. En azından,<br />

bazı olayları hatırladıkÖa <strong>ve</strong> hatırladıklarını anlamaya, aÖıklamaya ÖalıştıkÖa, kendisiyle ilgili<br />

Öoğu şeyi bile, ancak başkalarının bilgisine başvurarak Çğrenebilmişti. Ürneğin bir olayı bir<br />

başka olayla karıştırıyor, o bir başka olayı ise, yalnızca hayalinde var olan bambaşka bir<br />

olayın sonucu sayıyordu. Kimileyin kendini mÅthiş acı <strong>ve</strong>ren, hastalıklı bir ÅzÅntÅnÅn iÖinde<br />

buluyor, bu ÅzÅntÅ zaman zaman paniğe varan dayanılmaz bir korkuya dÇnÅşebiliyordu.<br />

Bununla birlikte, kendini bu korkunun tam tersi bir duyumsamazlık iÖinde duyduğu<br />

dakikaları, saatleri, hatta belki de gÅnleri olduğunu da hatırlıyordu: Çlmekte olan kimi<br />

insanlarda gÇrÅlen hastalıklı umursamazlığa, kayıtsızlığa benzer bir duyumsamazlıktı bu.<br />

Aslında son gÅnlerde kendi durumunu aÖıkÖa gÇrmekten kaÖınıyordu; hemen aÖıklanması<br />

gereken Öok Çnemli bazı olaylar onu Çzellikle ÅzÅyordu; oysa iÖinde bulunduğu birtakım<br />

kaygılardan kaÖıp kur-tulabilse Çyle sevinecekti ki...<br />

Üzellikle de Svidrigaylov kaygılandırıyordu onu: hatta yalnızca onun Åzerinde durduğu bile,<br />

sÇylenebilirdi. Svidrigaylov'un, Katerina İvanovna'nın ÇldÅğÅ gÅn Sonya'nın evinde<br />

sÇylediği, anlamı kendisi iÖin son derece aÖık <strong>ve</strong> bir o kadar da tehlikeli sÇzlerinden sonra,<br />

dÅşÅncelerinin olağan akışı altÅst olmuş gibiydi. Ancak bu yeni gerÖek kendisini bunca<br />

kaygılandırmasına rağmen o nedense bu işin iÖyÅzÅnÅ Çğrenmekte hiÖ<br />

525<br />

acele etmiyordu. Bazen kendini kentin ıssız bir semtinde, acınası bir meyhanede dÅşÅncelere<br />

gÇmÅlmÅş olarak tek başına bir masada oturur buluyor, buraya nasıl geldiğini bir tÅrlÅ<br />

Öıkaramıyor, derken aklına birden Svidrigaylov geliyordu: bÇyle anlarda, hemen bu adamla<br />

oturup konuşması <strong>ve</strong> onunla ilgili sorunu kÇkÅnden halletmesi gerektiğini, acı duyarak, ama<br />

apaÖık bir biÖimde anlıyordu. Hatta yine bÇyle kendini kentin dışında bulduğu bir gÅn,<br />

Svidrigaylov'u beklediğini, onunla burada buluşmak iÖin sÇzlestiğini sanmıştı. Bir başka gÅn<br />

de, sabaha karşı, yerde, Öalıların altında uyanmış, buraya nasıl geldiğini, nasıl yatıp<br />

uyuduğunu Öıkaramamıştı. Aslında, Katerina İvanov-na'nın ÇlÅmÅ Åzerinden geÖen şu iki ÅÖ<br />

gÅn iÖinde Svidrigay-lov'la iki kez karşılaşmıştı: amaÖsızca <strong>ve</strong> bir iki dakikalığına uğradığı<br />

Sonya'nın evinde olmuştu bu karşılaşmalar. Ancak, zamanı gelinceye değin aÖmamak Åzere<br />

aralarında anlaşmışlarca-sıııa bu kısa karşılaşmalarda asıl konuya hiÖ değinmemişler, yalnızca<br />

hal hatır sormakla yetinmişlerdi.<br />

Raskolnikov'un son gidişinde, cenaze, bir tabutun iÖinde olarak hälä odada duruyordu.<br />

Svidrigaylov dinsel tÇren <strong>ve</strong> gÇmÅlmeyle ilgili emirler <strong>ve</strong>riyor, telaşla koşturup duruyordu.<br />

Sonya da Öok meşguldÅ. Svidrigaylov, Raskolnikov'a, Katerina İva-novna'nın Öocuklarının<br />

sorununu ÖÇzÅmlediğini, buradaki kimi tanıdıkları aracılığıyla gerekli adamları bularak,<br />

Öocukları Åstelik de Öok iyi bir yurda yerleştirdiğini, kendileri iÖin ayırdığı paranın bu işte Öok<br />

yardımı olduğunu, ÖÅnkÅ parası olan Öocukları bir yurda yerleştirmenin, yoksul Öocukları<br />

yerleştirmekten Öok kolay olduğunu anlattı. Sonya hakkında da bir şeyler sÇyledi; bir konuda<br />

gÇrÅşmek <strong>ve</strong> kendisine danışmak iÖin' bugÅnlerde ona uğrayacağına sÇz <strong>ve</strong>rdi. Merdi<strong>ve</strong>nlerin<br />

basında, sahanlıkta konuşuyorlardı. Svidrigaylov, Raskolnikov'un gÇzlerinin tä iÖine bakarak<br />

bir sÅre sustuktan sonra, birden sesini alcalttı:<br />

"Neyiniz var, Rodion Romanovic?" dedi. "Kendinizde değil gibisiniz? E<strong>ve</strong>t, bakıyor,<br />

dinliyorsunuz, ama hiÖbir şey anladığınız yok! Cesaretinizi toplayın! Oturup 'bir konuşsak<br />

sizinle... Ama o kadar Öok işim var ki... Hem kendi işlerim, hem başkala-rının.işleri..." Bir an<br />

durdu, sonra: "Ah, Rodion Romanovic!" de-


di. "Herkesin, her şeyden Çnce havaya gereksinimi var azizim!<br />

Havaya, havaya, havaya!..."<br />

Svidrigaylov birden, merdi<strong>ve</strong>nlerden Öıkmakta olan papazla l zangoÖa yol <strong>ve</strong>rmek iÖin kenara<br />

Öekildi. İki din adamı onun em- riyle, rahmetliye dua etmek iÖin her gÅn iki kez dÅzenli olarak<br />

geliyordu. Papazla zangoÖ geÖtikten sonra Svidrigaylov da mer- dÇ<strong>ve</strong>nlerden inerek yoluna<br />

devam etti. Raskolnikov bir sÅre du-rup dÅşÅndÅkten sonra, papazla zangoÖun ardı sıra<br />

Sonya'nın j odasına girdi.<br />

Tam kapıda durdu. Duaya başlanmıştı: sakin, sessiz, hÅzÅnlÅ | bir havayla dua ediliyordu.<br />

ÜlÅm bilinci, ÇlÅmÅn varlığı duy- •<br />

gusu, Raskolnikov iÖin tä Öocukluğundan beri ağır, iÖinde mistik bir korku uyandıran bir<br />

duyguydu. Hem ne zamandır herhangi bir äyinde bulunmamıştı. âstelik burada başka bir<br />

şeyler vardı, korkunÖ, tedirgin edici bir şeyler... àocuklara baktı: hepsi tabu- tun ÇnÅnde diz<br />

ÖÇkmÅştÅ, PoleÖka ağlıyordu. Onların arkasında Sonya vardı: sessizce, Årkercesine ağlayarak<br />

dua ediyordu. 'Şu birkaÖ gÅndÅr ne yÅzÅme baktı, ne de bana bir şey sÇyledi' diye dÅşÅndÅ<br />

Raskolnikov. GÅneş odayı iyice aydınlatıyordu, bu- hurdandan kıvrık kıvrık bir duman<br />

yÅkseliyor, papaz 'ruhu şädolsun' diye dua ediyordu. Raskolnikov duanın sonuna kadar<br />

bekledi. Papaz iÖerdekileri kutsayıp <strong>ve</strong>da ederken, bir yandan da tuhaf bakışlarla Öevresini<br />

sÅzÅyor gibiydi. Duadan sonra Ras- kolnikov Sonya'ya yaklaştı. Sonya hemen onun iki elini<br />

birden tutup, başını omuzuna yasladı. Bu dostÖa yakınlık Raskolni-kov'u mÅthiş şaşırttı, hatta<br />

tuhaf buldu, Sonya'nın bu davranışı-nı. Bu nasıl işti bÇyle. Sonya'da kendisine karşı en ufak<br />

bir nefret, tiksinti yoktu, elleri bile titremiyordu. Bir insanın kendini kÅÖÅk gÇrmekte<br />

ulaşabileceği en son noktaydı bu artık. En azından Raskolnikov bunu bÇyle almıştı. Sonya<br />

hiÖbir şey sÇylemedi, Raskolnikov onun ellerini sıkıp, Öıktı. Dayanılmaz bir ağırlık<br />

duyuyordu iÖinde. Eğer şu anda, ÇmrÅ boyunca da olsa yapa- yalnız kalabileceği bir yerlere<br />

gidebilmesi mÅmkÅn olsaydı,<br />

kendini mutlu sayacaktı. Ama bir sorun vardı bu noktada: şu son<br />

sıralar hemen hep yalnız olmasına rağmen, kendini bir tÅrlÅ yalnız duyamamıştı. Kent dışına,<br />

kent dışındaki anayola kadar<br />

526<br />

527<br />

Öıktığı olmuş, hatta bir seferinde tä koruluğa kadar gitmişti, ama gittiği yerler ıssızlaştıkÖa, o<br />

da birinin rahatsız edici varlığını daha yakından daha gÅÖlÅ duyuyordu: bu duygu onu<br />

korkutmamakla birlikte, canını sıkıyor, bunun Åzerine hemen kente dÇnÅp kalabalığa<br />

karışıyor, bir meyhaneye ya da birahaneye gidiyor, TolkuÖiy, Sennaya gibi kalabalık yerlerde<br />

dolaşıyordu. Buralarda kendini daha rahat, hatta daha yalnız duyuyordu. Bir gÅn, akşama<br />

doğru uğradığı bir meyhanede şarkı sÇylÅyorlardı: tam bir saat orada kalıp şarkı dinlemiş <strong>ve</strong><br />

daha sonra hatırladığına gÇre de, bundan Öok hoslanmıştı. Ama sonunda yine aynı tedirginliği<br />

duymuştu; bir tÅr vicdan azabıydı sanki bu. 'Oturmuş şarkı dinliyorum... Bu mu benim<br />

yapmam gereken şey!' diye dÅşÅnmÅştÅ. Bununla birlikte, kendisini rahatsız eden tek şeyin bu<br />

olmadığını, hemen ÖÇzÅmlenmesi gereken, anlamanın da, sÇzcÅklerle anlatmanın da olanaksız<br />

olduğu asıl bir başka sorunu bulunduğunu farkediyordu. Her şey birbiri Åzerine yumaklanmış<br />

gibiydi. 'Hayır, savaşmak daha iyi!' diye dÅşÅndÅ. 'Porfiriy'yle, ya da Svidrigaylov'la dişe diş<br />

bir mÅcadeleye girişmek... Hemen birilerine meydan okumak... birilerinin saldırısına hedef<br />

olmak... E<strong>ve</strong>t! E<strong>ve</strong>t!' Meyhaneden kaÖar gibi fırlayıp Öıktı. Birden Dunya'yla annesini<br />

hatırladı <strong>ve</strong> nedense iÖinde paniğe varan bir korku duydu. O gece sabaha karşı Krestovskiy<br />

adasında, Öalıların arasında humma nÇbetleri iÖinde tirtir titreyerek uyandı. Hemen evine gitti.<br />

Ancak sabaha doğru ulaşabilmişti e<strong>ve</strong>. BirkaÖ saat uyuyunca nÇbeti geÖti; ama uyanması epey<br />

geÖ oldu, Çğleden sonra saat ikiydi uyandığında.<br />

Katerina İvanovna'nın cenaze tÇreninin bugÅn yapılacağını hatırladı <strong>ve</strong> tÇrende<br />

bulunmadığına sevindi. Nastasya kendisine yemek getirdi, hiÖ doymayacakmış gibi bir iştahla


yiyip iÖti. Dinlenmiş, sakinleşmişti; şu son ÅÖ gÅndÅr hiÖ bu kadar sakin duymamıştı kendini.<br />

Hatta, şu paniğe varan korkularına bile, bir an şaşmaktan kendini alamadı.<br />

Kapı aÖıldı, Razumihin girdi iÖeri.<br />

"A-a! Yemek yiyor, demek ki hasta değil!" dedi <strong>ve</strong> bir iskemle Öekip, Raskolnikov'un<br />

karsısına oturdu. Heyecanlıydı <strong>ve</strong> heyecanını gizlemeye Öalışmıyordu. GÇzle gÇrÅlÅr bir<br />

ÅzÅntÅyle,<br />

528<br />

ama hiÖ acele etmeden <strong>ve</strong> sesini yÅkseltmeden konuşuyordu. Gelişinin Çzel, hem de Öok Çzel<br />

bir amacı var gibiydi. Kararlı bir sesle: "Dinle" diye başladı. "Hepinizi şeytanlar alsın! àÅnkÅ<br />

hiÖbir şey anlamamış olduğumu apaÖık gÇrÅyorum artık. Sakın seni sorguya Öekmeye<br />

geldiğimi sanma. Umurumda değil! HiÖ mi hiÖ istemiyorum bÇyle bir şeyi! Şu anda sen<br />

kendin bÅtÅn gizlerini aÖmaya bile kalksan, belki dinlemem <strong>ve</strong> bana ne, der giderim. Buraya<br />

bir şeyi kesin olarak Çğrenmek iÖin geldim: senin bir deli olduğun doğru mu, değil mi?<br />

àÅnkÅ, senin bir deli ya da buna Öok yakın durumda bir şey olduğunu dÅşÅnenler var (birileri<br />

bÇyle dÅşÅnÅyor işte!). İtiraf ederim ki, birincisi, senin hiÖbir şeyle aÖıklanamaz aptalca,<br />

iğrenÖ davranışlarına bakarak, ikincisi de, geÖenlerde annenle kız kardeşine yaptıklarını<br />

dÅşÅnerek, bu dÅşÅnceye ben de katılmak eğilimindeydim. àÅnkÅ, bir deli değilse, ancak bir<br />

aptal, canavar yapabilir senin annenle kız kardeşine yaptıklarını; dolayısıyla da sen bir<br />

delisin..."<br />

"Ne zaman gÇrdÅn onları?"<br />

"Az Çnce. Ya sen ne zamandır gÇrmedin? Nerelerde sÅrtÅp duruyorsun sÇyler misin, tam ÅÖ<br />

kez uğradım buraya... âÖÅnde de yoktun. Annen dÅnden beri ağır hasta. İlle sana gelmek iÖin<br />

tutturdu, Avdotya Romanovna kendisine engel olmak istedi, ama sÇz dinlemiyor ki... "Eğer<br />

hastaysa, eğer aklını falan kaÖırı-yorsa, annesinden başka kim yardım edebilir ona?" diyor,<br />

başka bir şey demiyor. Kendisini yalnız bırakmayacağımıza gÇre, hep birlikte geldik buraya.<br />

Tä şu kapıya kadar kendisini yatıştırmaya Öalıştık. İÖeri girdik ki, sen yoksun. Annen işte<br />

şuraya oturdu, on dakika kadar Çylece durdu, biz de başında hiÖbir şey sÇylemeden dikildik.<br />

Sonunda kalktı, 'Dışarı Öıkabildiğine gÇre, demek ki sağlığı yerinde. Demek ki, annesini<br />

unutmuş... Oğlunun kapısına gidip ondan sevgi dilenmek bir anne iÖin utanÖ <strong>ve</strong>rici bir<br />

davranıştır' dedi. E<strong>ve</strong> dÇner dÇnmez de kendini yatağa attı. Şu anda ateşi epey yÅksek:<br />

'Bakıyorum, o kız iÖin zaman buluyor' diyor. O kız dediği Sonya Semyonovna... Onu senin<br />

nişanlın ya da sevgilin falan sanıyor herhalde, bilmiyorum artık... Bunun Åzerine doğruca<br />

Sonya Semyonovna'ya gittim. Neden dersen kardeş, durumu Çğrenmek istiyordum... Gittim<br />

ki, ortada bir<br />

529<br />

cenaze, Öocuklar ağlaşıyor, Sonya Semyonovna da onlara yas giysileri hazırlıyor. Sana<br />

gelince, yoksun... Sonya Semyonov-na'dan ÇzÅr dileyip Öıktım <strong>ve</strong> doğruca Avdotya<br />

Romanovna'ya gidip durumu bildirdim. Demek oluyor ki, o kız hikayesi falan saÖmaymış <strong>ve</strong><br />

yine demek oluyor ki sen bir deliymişsin, yani geriye kala kala bir bu kalıyor... Baksana,<br />

karşımda oturmuş, gÅnlerdir bir şey yememiş gibi dana sÇvÅş tıkmıp duruyorsun!.. E<strong>ve</strong>t, gerÖi<br />

deliler de yemek yer, ama ağzını aÖıp da bana tek kelime sÇylemiyorsun ki birader... ama<br />

sen... deli değilsin! Şerefsizim ki değilsin! Hayır, deli olamazsın! Eh, hepinizi şeytan alsın!<br />

àÅnkÅ bu işte bir giz var <strong>ve</strong> ben sizin gizinizin ne olduğunu anlamak iÖin kafa patlatmak<br />

niyetinde değilim!" Ayağa kalktı: "Buraya yalnızca sÇvÅp rahatlamak iÖin uğramıştım,<br />

şimdiyse ne yapacağımı Öok iyi biliyorum!"<br />

"Ne yapacakmışsın şimdi?"<br />

"Sana ne bundan?"<br />

"Bak sana sÇyleyeyim: kafayı Öekeceksin!"<br />

"Sen... sen bunu nerden biliyorsun?"<br />

"GÇrdÅn mÅ!"


Razumihin bir an sustu, sonra heyecanla:<br />

"Sen her zaman aklı başında bir adamdın, azizim" dedi," hiÑbir zaman da deli olmadın! E<strong>ve</strong>t,<br />

doğru: kafayı Ñekeceğim! Hadi bana eyvallah!"<br />

Razumihin kapıya doğru yÉrÉdÉ.<br />

"DÉn değil Önceki gÉndÉ sanırım, Dunya'ya senden sÖzettim, Razumihin!"<br />

Razumihin birden durdu:<br />

"Benden mi? Nerde gÖrdÉn peki onu?" diye sordu, yÉzÉ sararır gibi olmuştu. YÉreğinin hızla<br />

Ñarpmaya başladığını anlamak hiÑ zor değildi.<br />

"Buraya geldi, tek başına, işte şuraya oturdu <strong>ve</strong> benimle konuştu."<br />

"O, Öyle mi!"<br />

"E<strong>ve</strong>t, o!"<br />

"Ne dedin peki ona... yani benim hakkımda?"<br />

530<br />

"Senin Ñok iyi, dÉrÉst <strong>ve</strong> Ñalışkan bir adam olduğunu sÖyledim. Onu sevdiğini sÖylemedim,<br />

ÑÉnkÉ bunu kendisi de biliyor."<br />

"Kendisi de mi biliyor?"<br />

"Ne sandındı ya! Bak, ben nereye gidersem gideyim, başıma ne gelirse gelsin, onlardan<br />

ayrılmamalı, onlara gÖz kulak olmalısın, tamam mı? Kısacası, onları sana emanet ediyorum,<br />

Razumihin. Bunları sÖylÉyorum, ÑÉnkÉ onu sevdiğini <strong>ve</strong> temiz yÉrekli bir insan olduğunu Ñok<br />

iyi biliyorum. Yine, onun da seni se<strong>ve</strong>bileceğini, hatta, belki şimdi bile sevdiğini biliyorum.<br />

Şimdi artık iÑer misin, iÑmez misin, bu senin bileceğin iş."<br />

"Rodya, canım kardeşim... Tuh, kÖr şeytan! Şu işe bak yahu..! Peki sen nereye gidiyorsun?<br />

Baak, eğer bu bir gizse, bırak sÖyleme! Ama... ama ben bu gizi Öğrenirim... Bunun saÑma<br />

sapan bir şey olduğuna <strong>ve</strong> senin kuruntundan başka bir şey olmadığına yÉzde yÉz eminim...<br />

Her neyse... Sen harika bir insansın, kardeşim! Harika bir insan!"<br />

"Sana bir şey daha sÖyleyecektim, ama sÖzÉmÉ kestin... Demin bu gizi Öğrenmesen daha iyi<br />

olacağını sÖylemiştin, doğru bu! Zamanı gelinceye dek bu işin ÉstÉne dÉşme <strong>ve</strong> hiÑ<br />

kaygılanma. GÉnÉ geldiğinde, Öğrenmen gerektiğinde, her şeyi Öğrenirsin. DÉn adamın biri<br />

bana, insana gerekli olan şeyin hava, hava, hava olduğunu sÖylemişti! Bununla ne demek<br />

istediğini Öğrenmek iÑin şimdi ona gitmek istiyorum."<br />

, Razumihin dalmış, ayakta duruyor <strong>ve</strong> heyecanla bir şeyler dÉşÉnÉyordu: 'Kesinlikle siyasi<br />

bir suikastÑi bu! Hem de bugÉnlerde Ñok Önemli bir adım atmaya hazırlanan bir suikastÑi!<br />

Başka tÉrlÉ olamaz... <strong>ve</strong>...DÉnya da biliyor bu durumu...' Sonra her sÖzcÉğÉ Özel bir vurguyla<br />

sÖyleyerek:<br />

"Demek Avdotya Romanovna sana geliyor, sen de, insana her şeyden Ñok hava gerektiğim<br />

sÖyleyen bir adamla gÖrÉşmeye gitmek istiyorsun, Öyle mi? Demek ki o mektup da..." Kendi<br />

kendine mırıldanır gibiydi:" Demek o mektup da bu işle ilgili..."<br />

"Hangi mektup?"<br />

"Bir mektup aldı bugÉn Avdotya Romanovna. hem de kendisini, Ñok, ama Ñok telaşlandıran<br />

bir mektup... Senden sÖz<br />

531<br />

edince de, susmamı, hiÑbir şey sÖylemememi rica etti. Sonra... sonra yakında belki de<br />

birbirimizden, ayrılacağımızı sÖyleyip, bir şeyler iÑin bana uzun uzun teşekkÉr etti <strong>ve</strong> odasına<br />

kapandı."<br />

Raskolnikov dalgın dalgın:<br />

"Demek bir mektup aldı, ha?" diye mırıldandı.<br />

"E<strong>ve</strong>t... mektup... Peki sen bunu bilmiyor muydun?"<br />

İkisi de sustular.


"HoşÖakal, Rodya. Ben, kardeş... bir ara... neyse, hoşÖakal, biliyor musun, bir ara... Boş<strong>ve</strong>r,<br />

hoşÖakal... Benim de gitmem gerek. Kafayı da Öekmeyeceğim. Artık gereği kalmadı... Sen...<br />

yalan sÇylÅyorsun!"<br />

Gitmekte acele eder gibiydi. Ama tam koridora Öıkıp da kapıyı ardından kapamak Åzereyken,<br />

birden durdu, geri dÇndÅ, Raşkolnikov'a değil, odanın iÖinde bir yerlere bakarak:<br />

"Aklıma gelmişken!" dedi. "Şu cinayet işini hatırlıyorsun, değil mi? Hani canım şu Porfiriy...<br />

kocakarı, filan? Haberin olsun, katil bulundu, kendiliğinden itiraf etmiş her şeyi, bÅtÅn<br />

kanıtları sayıp dÇkmÅş... Şu aşağı katta Öalışan işÖilerden... boyacılardan biri... O sıralar onları<br />

nasıl savunduğumu hatırlıyor musun? Kapıcı <strong>ve</strong> iki tanık yukarı Öıkarken, arkadaşıyla merdi<strong>ve</strong>nlerdeki<br />

o boğuşmalar, o gÅlÅşmeler, dÅşÅnebiliyor musun, hep sahteymiş, kendisinden<br />

kuşkulanılmaması iÖin mahsus yapmış... Şu kÇpoğlu kÇpekteki kurnazlığı, soğukkanlılığı<br />

gÇrÅyor musun! İnanılır şey değil! Ama her şeyi aÖıklamış, kendiliğinden itiraf etmiş! Ben de<br />

amma yanılmışım, ha!.. Bu adam ikiyÅzlÅlÅğÅn, kurnazlığın, adaleti yanlış yola saptırmanın<br />

dahiyane bir Çrneği!.. Ama şaşacak ne var bunda!.. BÇyleleri sanki Öıkmıyor mu?..<br />

Dayanamayıp itiraf etmesi ise her şeyden daha inandırıcı <strong>ve</strong> gerÖeğe uygun! Ben bu yÅzden<br />

ona daha da Öok inanıyorum!.. Oysa o sıra onları nasıl da savunmuştum, suÖsuzluklarını<br />

gÇstermek iÖin bir dÅz duvara tırmanmadığım kalmıştı!"<br />

Raskolnikov heyecanla:<br />

"SÇylesene" dedi, "bÅtÅn bunları nereden Çğrendin <strong>ve</strong> yine bÅtÅn bunlar seni niÖin bu kadar<br />

ilgilendiriyor?"<br />

532<br />

"Daha neler! Beni niÖin ilgilendiriyÇrmÅş! Soruya bak! Daha pek Öok şeyin yanısıra<br />

Porfiriy'den Çğrendim bunları. Aslında hemen her şeyi Çğrendim Porfiriy'den."<br />

"Porfiriy'den mi?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, Porfiriy'den."<br />

Raskolnikov korku iÖindeydi.<br />

"Peki, ne dedi sana Porfiriy?"<br />

"Her şeyi Öok gÅzel aÖıkladı; kendi yÇntemince, psikolojik olarak..."<br />

"O, kendisi yaptı sana bu aÖıklamayı, ha?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, kendisi, kendisi... Haydi hoşÖakal! Sana sonra bir şeyler daha anlatacağım, ama şu<br />

anda işim var. Bir ara ben de sanmıştım ki... Her neyse, sonra!.. Ne diye gidip kafa Öekeceğim<br />

ki şimdi! İÖkisiz de sarhoş ettin sen beni. Sarhoş oldum. Rodyacı-ğım! İÖmeden sarhoş oldum!<br />

Haydi hoşÖakal, yakında yine uğrarım..."<br />

Odadan Öıktı.<br />

"E<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t, siyasi bir suikastÖi bu..." diye mırıldanıyordu merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken; buna<br />

kesinlikle karar <strong>ve</strong>rmiş gibiydi. 'Bu bÇyle, bu herhalde bÇyle... Kız kardeşini de sokmuş işin<br />

iÖine... Avdotya Romanovna'nın karakterini gÇz ÇnÅne alacak olursak, bu hiÖ de olmayacak<br />

bir şey değil... Buraya gelmiş, gÇrÅşmÅşler... Bana da dolaylı olarak sezdirmişti zaten bunu...<br />

SÇylediği sÇzlerden, konuşma biÖiminden, Çzellikle seÖtiği bazı sÇzcÅklerden aÖıkÖa<br />

anlaşılıyordu bu... Hem başka tÅrlÅ nasıl aÖıklanabilir ki bu bilmece! Hımm! Oysa ben<br />

dÅşÅnmÅştÅm ki... Aman Tanrım! E<strong>ve</strong>t, neler dÅşÅnmÅştÅm ben! Nasıl da aklım karışmıştı!<br />

Ona karsı suÖluyum! O gÅn koridorda, lambanın altında kafam allak bullak olmuştu! Tuh! Ne<br />

alÖakÖa, ne iğrenÖ şeyler dÅşÅnmÅştÅm! Aferim Mikolka, ne iyi ettin de her şeyi aÖıkladın!<br />

Simdi artık Çnceki olaylar da aÖıklığa kavuşuyor... O zamanlarki hastalığı... Tuhaf<br />

davranışları... hatta daha Çnceleri, tä Åni<strong>ve</strong>rsitedeki halleri, tasayla somurtup durmaları... İyi<br />

ama şu mektup ne olacak? Nedir bu mektubun anlamı? Bak işte bunda bir is var... Kimden<br />

geliyor bu mektup? Yoksa..? Hımm... Hayır, ben bu işin iÖyÅzÅnÅ Çğreneceğim.'<br />

533<br />

Dunya'yla ilgili her şeyi bir kez daha hatırladı, dÅşÅndÅ. YÅreği buz gibi oldu birden.<br />

Koşmaya başladı.


Razumihin Öıkar Öıkmaz Raskolnikov masadan kalktı, pencereye doğru gitti, bir an hÅcresinin<br />

ne kadar dar olduğunu unutup volta atmaya kalktı, sonra dÇnÅp yine divana oturdu. Bastan<br />

aşağı değişmiş, yenilenmişti sanki; yeniden savaş, bu-lunmustu-işte Öıkış yolu... '<br />

E<strong>ve</strong>t, demek ki bir Öıkış yolu bulunmuştu! GerÖekten de ne zamandır iyice bunalmış,<br />

tıkanacak gibi olmuştu; boğulurcasına acı duymaya başlamıştı her şeyden! Bir uyuşturucunun<br />

etkisi altındaydı sanki. Porfiriy'nin odasında Mikolka'yla gecen su sahneden beri, bir Öıkış<br />

yolu bulamamaktan, sıkışıp kalmaktan boğulur gibi olmuştu. Mikolka olayından sonra, aynı<br />

gÅn, Son-ya'nın evinde de bir sahne geÖmişti; bu sahne, onun daha Çnce tasarladığı gibi<br />

olmamış, Öok daha başka biÖimde gelişmiş <strong>ve</strong> Çylece sona ermişti. Nasıl da zayıftı Sonya'yla<br />

konuşurken! âstelik bir anda gerÖekleşmiş, tam bir dÅşÅştÅ bu! Vicdanında bÇyle bir ağırlıkla<br />

tek başına yaşayamayacağım Sonya'ya kendisi, e<strong>ve</strong>t, kendisi, hem de iÖtenlikle itiraf etmişti.<br />

Ya, Svidrigay-Ipv? Svidrigaylov bir bilmeceydi! Svidrigaylov kaygılandırıyordu onu, doğrusu<br />

bu, ama bir başka yÇnde... Svidrigaylov'la da savaşması gerekecekti belki. Svidrigaylov da<br />

başlıbaşına bir Öıkış yoluydu belki... Ama Porfiriy başkaydı...<br />

Demek, Porfiriy'nin kendisi aÖıklamış Razumihin'e, kendi, yÇntemince, psikolojik olarak!<br />

Yine o lanet olasıca psikolojik yÇntemlerini devreye soktu demek: Porfiriy, ha? Mikolka<br />

odaya girmezden Çnce Porfiriy'le arasında geÖen <strong>ve</strong> yalnızca bir tek biÖimde<br />

yorumlanabilecek olan o gÇz gÇze bakışma sahnesinden sonra, Porfiriy'nin bir an iÖin olsun<br />

Mikolka'nın suÖluluğuna inanabilmesi mÅmkÅn mÅydÅ? (Raskolnikov şu son sıralar, o gÅn<br />

Porfiriy'le aralarında gecen sahneyi birkaÖ kez gÇzÅnde parÖa parÖa canlandırmış, sahnenin<br />

tÅmÅnÅ hatırlamaya dayanamamıştı). O gÅn birbirlerine Çyle sÇzler etmiş, Çyle tavırlar takınıp<br />

bazı sÇzleri Çyle jestlerle <strong>ve</strong> Çyle tonlarla sÇylemişler, Çyle anlamlı bakışlarla gÇz gÇze<br />

gelmişler <strong>ve</strong> konuşmalarında Çyle bir sınıra ulaşmışlardı ki, bÅtÅn bunlardan sonra, (daha ilk<br />

534<br />

sÇzÅnden <strong>ve</strong> ilk davranışından iÖini okuduğu Mikolka'nın) Por-firiy'nin temel inancını<br />

değiştirmesine, bu konuda onun iÖine bir kuşku salmasına olanak yoktu.<br />

"Şu işe bak! Demek Razumihin bile kuşkulanmaya başlamış! Demek o gÅn koridorda,<br />

lambanın altında geÖen sahne boşa gitmemiş! Anlaşılan soluğu Porfiriy'de almış... İyi ama<br />

Porfiriy ona niÖin gerÖeği anlatmadı da, aldatmaya Öalıştı? Razumihin'in dikkatim<br />

Mikolka'nın Åzerine Öekmekten amacı ne olabilir? Muhakkak bir şey dÅşÅnÅyordu bunu<br />

yaparken, ama ne? Ne gibi bir amacı olabilir? O gÅnden beri bunca zaman geÖti, hem de epey<br />

uzunca bir zaman geÖti, ama Porfiriy'de ne bir ses var, ne bir nefes... Bu, hiÖ kuşkusuz iyiye<br />

yorulabilecek bir şey değil... Raskolnikov kasketini aldı, bir an dÅşÅndÅkten sonra odasından<br />

Öıktı. Nicedir kendini ilk kez -hiÖ değilse- sağduyulu hissediyordu. 'Ünce Svidrigaylov'la olan<br />

işimi bitirmeliyim...' diye dÅşÅndÅ. 'Ne pahasına olursa olsun bitirmeliyim artık o işi... Hem<br />

de olabildiğince Öabuk... àÅnkÅ, sanırım o da benim kendisine gitmemi bekliyor...'" Su anda<br />

yorgun yÅreğinde Çyle bir nefret kabarmıştı ki, Svidrigaylov ya da Porfiriy, bu ikisinden biri<br />

eline geÖse ÇldÅrebilirdi. Şu anda değilse bile, ilerde, en azından bunu yapabilecek bir duruma<br />

geleceğini hissediyordu. "GÇrÅrÅz, gÇrÅrÅz!" diye mırıldandı iÖinden.<br />

Tam kapıyı aÖıp merdi<strong>ve</strong>n sahanlığına Öıktığı sırada, Porfiriy le burun buruna geldi. O da ona<br />

geliyordu..Raskolnikov bir an iÖin donakaldı; ama tuhaf şey, Porfiriy'nin gelişi onu ne<br />

şaşırtmış, ne de fazlaca korkutmuştu. Yalnızca irkilmiş ama hemen kendini toparlamıştı.<br />

'Belki de dananın kuyruğu kopuyor!.. İyi ama nasıl bÇyle sessizce gelebildi? Bir kedi gibi?<br />

HiÖbir şey duymadım? Yoksa iÖeriyi dinledi mi?'<br />

Porfiriy PetroviÖ gÅlerek:<br />

"Galiba konuk beklemiyordunuz Rodion RomanoviÖ?" diye bağırdı. "Ne zamandır uğramak<br />

istiyordum... BugÅn evinizin ÇnÅnden geÖerken, ne diye şimdi bir beş dakikalığına uğramayayım<br />

ki, dedim. Siz de Öıkıyordunuz galiba? Merak etmeyin., zamanınızı almam. Yalnız, izin<br />

<strong>ve</strong>rirseniz bir sigaracık iÖeyim?"<br />

"Buyrun oturun, Porfiriy PetroviÖ, oturun!"


Raskolnikov Öyle hoşnut, Öyle dostÑa bir anlatımla yer gÖstermişti ki konuğuna, kendi halini<br />

gÖrebilse, buna kendi de şaşardı. Kafasında koşturup duran deminki dÉşÉncelerinden en<br />

kÉÑÉk bir iz bile kalmamıştı. Hani, haydutların eline dÉsen biri yarım saat ÖlÉm korkuları<br />

Ñeker de, sonunda bıÑak kesin olarak gırtlağına dayanınca, bÉtÉn korkuları geÑer gider ya,<br />

Öyleydi . işte. Kendisi de geÑip Porfiriy'e gÖsterdiği yerin tam karşısına oturdu <strong>ve</strong> gÖzÉnÉ<br />

kırpmadan ona bakmaya başladı. Porfiriy gÖzlerim sÉze sÉze sigarasını iÑmeye başlamıştı.<br />

'Konuşsana be adam!' diye haykırmak ister gibiydi Raskolnikov. 'Konuşsana! Ne diye susup<br />

duruyorsun, karşıma geÑmiş! Konuşsana! Konuşsana!'<br />

II<br />

Sigarasını iÑen <strong>ve</strong> dinlenen Porfiriy PetroviÑ sonunda:<br />

"Ah su sigara!" diye sÖze başladı. "Biliyorum, zararlı, Ñok zararlı ama bir tÉrlÉ<br />

bırakamıyorum iste! àksÉrÉyorum, boğazım gıcıklanıyor, tıkanıyorum, ama yine de iÑiyorum.<br />

Biliyor musunuz, ben biraz Ödleğimdir... GeÑenlerde doktor B'ye başvurdum, hastalarını<br />

minimum yarım saat muayene eden bir hekimdir bu. Beni gÖrÉnce Önce bir alay etti: sırtımı,<br />

gÖğsÉmÉ dinledi, tık tık etti, sizin, dedi, tÉtÉnÉ bırakmanız gerek... Akciğerlerim bÉyÉmÉş...<br />

èyi ama nasıl bırakacağım? Onun yerini alabilecek bir şey yok ki! Felakete bakın ki, iÑki de<br />

iÑmiyorum, hah-hah-ha! İÑki iÑmemek de felaketmiş, gÖrÉyorsunuz ya! Her şey gÖrelidir,<br />

azizim Rodion RomanoviÑ, hersey gÖrelidir!"<br />

Raskolnikov tiksintiyle, 'Gene eski numaralarına mı başlıyor?' diye dÉşÉndÉ. Son<br />

gÖrÉşmelerinde gecen sahneleri hatırladı <strong>ve</strong> birden, o zamanki, duyguları bÉyÉk bir dalga<br />

halinde yÉreğine saldırdı.<br />

Porfiriy PetroviÑ odaya bir gÖzatarak:<br />

"Bilmem haberiniz var mı" diye sÉrdÉrdÉ sÖzlerini, "Önceki gÉn yine uğramıştım size?<br />

Buraya, bu odaya girdim. Gene bugÉnkÉ gibi evinizin ÖnÉnden geÑiyordum, haydi suna bir<br />

ziya-retÑik yapayım, diye dÉşÉndÉm <strong>ve</strong> yukarı Ñıktım. Üıktım ki,<br />

538<br />

odanızın kapısı ardına kadar acık... Biraz bekledim, bakındım, sonra hizmetÑinize adımı<br />

<strong>ve</strong>rmeden Ñıkıp gittim. Kapınızı hiÑ kilitlemez misiniz?"<br />

Raskolnikov'un yÉzÉ gitgide kararıyordu. Porfiriy onun kafasından geÑenleri tahmin ediyor<br />

gibiydi.<br />

"AÑıklama yapmaya geldim, canım kardeşim Rodion RomanoviÑ, aÑıklama yapmaya geldim!<br />

Size bÖyle bir aÑıklamada bulunmak zorundaydım" diye sÉrdÉrdÉ sÖzlerini. YÉzÉnde bir<br />

gÉlÉmseme vardı, hatta avucuyla Raskolnikov'un dizine hafifÑe vurdu; ama aynı anda yÉzÉ<br />

birden ciddileşti, kaygılı bir hal aldı; .hatta Raskolnikov'u şaşırtan, kedere benzer bir şeyler<br />

bile vardı yÉzÉnde. Onu hiÑ bÖyle gÖrmemişti Raskolnikov, bÖyle gÖrebileceğini de kırk yıl<br />

geÑse dÉşÉnemezdi. "Son gÖrÉşmemizde aramızda tuhaf bir sahne geÑmişti Rodion<br />

RomanoviÑ. Aslında, ilk gÖrÉşmemizde de tuhaf şeyler olmuştu; ama o zaman... Her neyse,<br />

onlar oldu bitti! Şimdi, sorun şu: sanırım size karşı Ñok suÑluyum, bunu hissediyorum... O gÉn<br />

birbirimizden nasıl ayrıldığımızı hatırlıyor musunuz? Siz mÉthiş sinirlenmiştiniz, bacaklarınız<br />

titriyordu; ben de mÉthiş sinirlenmiştim <strong>ve</strong> benim de bacaklarım titriyordu. Ve bildiğiniz gibi,<br />

o gÉn aramızda pek de kibarca şeyler geÑmemişti. Oysa biz, ne de olsa centilmen kişileriz.<br />

Yani ne olursa olsun, Öncelikle centilmeniz; bunu hiÑ unutmamak gerek. Oysa o gÉn işi<br />

nerelere vardırmıştık... HiÑ de kibarca bir davranış değildi..."<br />

Başını kaldırıp bÉtÉn gÖzleriyle Porfiriy'e bakan Raskolnikov, 'Neler sÖylÉyor bu adam, beni<br />

ne sanıyor?' diye dÉşÉndÉ.<br />

"Şimdi aÑık davranmakla daha doğru hareket etmiş olacağımızı dÉşÉndÉm" diye sÉrdÉrdÉ<br />

sÖzlerini. Porfiriy PetroviÑ, bakışlarıyla eski kurbanını daha Ñok rahatsız etmek istemiyormuş<br />

gibi gÖzlerini yere indirmişti; eskiden kullandığı yÖntemleri, başvurduğu kurnazlıkları<br />

kÉÑÉmsÉyordu sanki. "O kuşkular, o sahneler uzayıp gidemezdi Öyle. O gÉn eğer Mikolka<br />

araya girmeseydi, iş nereye varırdı, bilemiyorum. DÉşÉnebiliyor musunuz, su esnaf kılıklı


adam o gÉn benim odamda, bÖlmenin arkasında oturuyordu... Kuşkusuz, bunu simdi<br />

biliyorsunuz, ben de sizin bildiğinizi biliyorum, ÑÉnkÉ onun daha sonra size uğ-<br />

539<br />

radığını Öğrendim. Ama o gÉn sizin dÉşÉndÉğÉnÉz birtakım şeyler olmamıştı: yani adam<br />

gÖnderip kimseyi Ñağırtmamış <strong>ve</strong> hiÑ kimseye birtakım konularda emirler <strong>ve</strong>rmemiştim. NiÑin<br />

emir <strong>ve</strong>rmediğimi mi soruyorsunuz? Bilmem ki bunu size nasıl anlatmalı? Olup bitenler<br />

sanki beni de serseme Ñevirmişti! BÖylece, ancak kapıcıları Ñağırtabilmiştim. (Üıkarken<br />

herhalde gÖr-mÉşsÉnÉzdÉr) Kafamda, şimşek gibi bir dÉşÉnce Ñakmıştı ÑÉnkÉ, o sıralar ben<br />

kesin bir inanÑ duyuyordum iÑimde Rodion RomanoviÑ. Bir şeyi bir sÉre iÑin elimden<br />

kaÑırırsam, bir başka şeyi kuyruğundan tutar <strong>ve</strong> bu kez de bunu benimserim. Benimserim <strong>ve</strong><br />

sonuna kadar elimden kaÑırmam. Yaratılıştan Ñok sinirlisiniz siz, Rodion RomanoviÑ; az Ñok<br />

Öğrenmiş olmakla ÖvÉnebileceğim karakterinizin <strong>ve</strong> yÉreğinizin, başka pek Ñok Özelliklerinin<br />

yanı sıra, Ñok sinirli bir kişiliğiniz var. HiÑ kimsenin, kalkıp da bÉtÉn gizlerini bir bir sayıp<br />

dÖkmeyeceğini, kuşkusuz ben de dÉşÉnebilirdim. E<strong>ve</strong>t, gerÑi karşınızdaki adamın sabrını<br />

iyice taşırdığınız zaman bÖyle şeyler olmuyor değil, ama doğrusu pek seyrek... Bunu ben de<br />

dÉşÉnebilirdim. Ama benim dÉşÉndÉğÉm şey, başkaydı: bir delil, diyordum ben, kÉÑÉcÉk,<br />

minnacık bir delil olsa! Ama Öyle bir delil ki, onu ellerimle tutabileyim: somut birşey olsun,<br />

psikolojik değil... ÜÉnkÉ, diyordum, eğer bir adam suÑluysa ne olursa olsun ciddi, elle tutulurbir<br />

aÑık <strong>ve</strong>rmesi beklenebilir; hatta bÖylesi durumlarda hiÑ ummadığı sonuÑlarla bile<br />

karşılaşabilir insan... Yani, o sıralar sizin karakterinize gÉ<strong>ve</strong>niyordum Rodion RomanoviÑ, her<br />

şeyden Ñok sizin karakterinize! O sıralar hemen bÉtÉn umudum sizdeydi."<br />

Raskolnikov sorduğu soruyu bile doğru dÉrÉst dÉşÉnmeden:<br />

"İyi ama... siz şimdi niÑin bÖyle konuşuyorsunuz?" diye mırıldandı. Sonra aklı iyice karışarak,<br />

"Bu adam neler sÖylÉyor bÖyle?" diye dÉşÉndÉ. "Beni gerÑekten de suÑsuz sanıyor olabilir<br />

mi?"<br />

"Bunları niÑin sÖylÉyorum?'ÜÉnkÉ size aÑıklama yapmaya geldim <strong>ve</strong> bunu kendim iÑin kutsal<br />

bir gÖrev sayıyorum. Her şeyi, bÉtÉn bu hikâyenin, nasıl geliştiğini, o zamanki acı <strong>ve</strong><br />

ÉzÉntÉleri bir bir anlatmak istiyorum. Benim yÉzÉmden Ñok acı Ñektiniz Rodion RomanoviÑ!<br />

Ama ben bir canavar değilim. BÉtÉn bu olup bitenlerin umutsuz, karamsar, ama gururlu,<br />

hÉkmetmek isteyen <strong>ve</strong> sabırsız, e<strong>ve</strong>t, Özellikle de sabırsız bir insana ne kadar ağır geleceğini<br />

Ñok iyi anlıyorum! İnanÑlarınıza bÉtÉnÉyle katılmamakla birlikte, sizi kesinlikle son derece<br />

iyi <strong>ve</strong> yÉce gÖnÉllÉ bir insan olarak gÖrÉyorum. Bunu bÉtÉn aÑıkyÉreklili-ğimle peşin peşin<br />

sÖylemeyi bir borÑ sayıyorum, ÑÉnkÉ 'her şeyden Önce' hiÑ kimseyi aldatmak istemiyorum.<br />

Size karşı daha tanıdığım ilk andan beri bir muhabbet duyuyorum. Bu sÖzlerime belki de<br />

gÉlÉyorsunuzdur. Haklısınız. Daha ilk gÖrdÉğÉnÉz andan beri beni sevmediğinizi biliyorum:<br />

ÑÉnkÉ, gerÑekten de, sevmeniz iÑin ortada bir neden yoktu. Ama ben, siz nasıl sayarsanız<br />

sayın, her yola başvurarak sizde bıraktığım kÖtÉ izlenimi gidermek <strong>ve</strong> benim de yÉreği,<br />

vicdanı olan bir insan olduğumu gÖstermek istiyorum. İÑtenlikle sÖylÉyorum bunları."<br />

Pyotr PetroviÑ sustu, Raskolnikov yeni bir korku dalgasının yÉkselişini duydu iÑinde.<br />

Porfiriy'nin kendisini suÑsuz saydığı dÉşÉncesi, birden onu korkutmaya başlamıştı.<br />

"BÉtÉn bu hikâyenin nasıl başladığını anlatmak, gereksiz, hatta baş ağrıtmak tÉrÉnden bir şey<br />

olacaktır sanırım," diye sÉrdÉrdÉ sÖzlerini Porfiriy PetroviÑ. "Hem bunu becerebileceğimi de<br />

hiÑ sanmam. ÜÉnkÉ bu durum nasıl aÑıklanabilir ki? ànce birtakım sÖylentiler dolaşmaya<br />

başladı. Bunların ne tÉr sÖylentiler olduğunu, kimden Ñıktığım, ne zaman başladığını... <strong>ve</strong> işin<br />

nasıl gelip size dayandığını konuşmayı da gereksiz buluyorum. Bana gelince... tÉmÉyle <strong>ve</strong><br />

gerÑek anlamda bir rastlantı sonucu başladı bendeki kuşkular. Bu rastlantı olabilirdi de,<br />

olmayabilirdi de... E<strong>ve</strong>t, neydi bu rastlantı? Hımm, sanırım bu da Ézerinde durmamız gereken<br />

bir konu değil. İşte bÉtÉn bu rastlantı <strong>ve</strong> sÖylentiler bende bir dÉşÉncenin doğmasına neden<br />

oldu. Her-şeyi itiraf ettiğime gÖre, yine itiraf ederim ki, size ilk ben saldırmıştım. Rastlantılara<br />

Örnek olarak, kocakarının kendisine rehin bırakılan eşyaların Ézerine koyduğu işaretleri <strong>ve</strong>


una benzer başka birtakım saÖma şeyleri sÇyleyebilirim. YÅzlercedir bunlar. Üte yandan yine<br />

bir rastlantı sonucu olarak karakolda geÖen<br />

540<br />

541<br />

sahneyi bÅtÅn ayrıntılarıyla, Çğrendim; hem de Çyle rastgele birinden değil, Öok Çzel, Öok<br />

Çnemli, kendisi de farkında olmadan bu sahneye tam hakkını <strong>ve</strong>ren birinden dinledim. Ve iste<br />

bÅtÅn bunlar gelip de birbirinin ÅstÅne binince, sevgili Rodion Roma-noviÖ, siz olsanız belli<br />

bir yÇne yÇnelmez miydiniz? E<strong>ve</strong>t, gerÖi bir İngiliz atasÇzÅ, 'yÅz tavşandan bir at<br />

oluşturulamayacağı gibi, yÅz kuşkudan da hiÖbir zaman bir delil oluşturulamaz' diyor, ama bu<br />

aklın, sağduyunun sesidir, siz gelin de insanın tutkularına anlatın bunu, ÖÅnkÅ ÇnÅnde<br />

sonunda sorgu yargıcı da bir insandır. Sonra bir dergide Öıkan makalenizi de hatırladım, hani<br />

beni ilk ziyaretinizde Åzerinde ayrıntılarıyla konuşmuştuk... Ben o zaman sizin<br />

dÅşÅncelerinizi daha etraflıca Çğrenebilmek iÖin yazınızdaki fikre karşı Öıkmış, hatta alay<br />

etmiştim. Tekrar ediyorum, Rodion RomanoviÖ, siz hem Öok sabırsız hem de hastasınız.<br />

GÇzÅpek, kibirli, ciddi <strong>ve</strong>... duygulu, Öok duygulu bir adam olduğunuzu Öoktandır biliyordum.<br />

BÅtÅn bunlar benim yakından bildiğim duygulardır, bu bakımdan yazınızı bildik birinin<br />

yazısını okur gibi okudum. YÅreğinizin gÇğsÅnÅzden fırlayacakmış gibi Öarptığı <strong>ve</strong> sizin bu<br />

coşkunluğunuzu bastırmaya Öalıştığınız uykusuz gecelerin esrikliği iÖinde doğmuş bir yazıydı<br />

bu. Ama genÖliğin bu bastırılmış, gurur dolu coşkusu Öok tehlikelidir! O gÅn alay etmiştim<br />

yazınızla, şimdiyse, bu yazıyı Öok sevdiğimi, yani genÖ bir amatÇrÅn bu ateşli kalem<br />

denemesini genel olarak Öok beğendiğimi sÇylÅyorum. Sis <strong>ve</strong> duman bulutları arasında<br />

inleyen bir tel!.. SaÖma <strong>ve</strong> fantastik bir yazı, ama iÖinde Çyle bir iÖtenlik, satın alınamayan<br />

Çyle bir genÖlik gururu, Çyle sonsuzcasına bir gÇzÅpeklik parıldıyor ki... Karamsar bir yazı,<br />

ama gÅzel... Makalenizi okuyup bir kenara koymuş 'Bu adam bu kadarla kalmayacak!' diye<br />

dÅşÅnmÅştÅm. Simdi sÇyleyin: bÇyle bir geÖmişten sonra, bunu izleyen olaylara kendimi<br />

kaptırmamam mÅkkÅn mÅydÅ? Ah! Ben sanki şu anda bir şeyler sÇylÅyor muyum? Herhangi<br />

bir dÅşÅnce ileri sÅrdÅğÅm var mı su anda? O sıra yalnızca bir gÇzlemde bulunmuştum.<br />

DÅşÅnÅyorum da, ne var sanki bunda? HiÖbir şey yok, hem de en yÅksek dÅzeyde hiÖbir şey!..<br />

Hem bir sorgu yargıcı olarak benim bu işe kendimi bÇylesine kaptırmam hiÖ de yakışık alır<br />

bir<br />

542<br />

davranış olmasa gerek: elimde, Åstelik de bÅtÅn delilleriyle birlikte bir Mikolka var; kim ne<br />

derse desin, ortadaki gerÖek bu! Bu gerÖek de kendi psikolojisini getiriyor, bununla uğraşmam<br />

gerek, ÖÅnkÅ bu benim iÖin bir ÇlÅm kalım sorunudur. Şimdi bÅtÅn bunları size niÖin<br />

aÖıklıyorum? Her şeyi bilesiniz <strong>ve</strong> o gÅnlerdeki kırıcı davranışlarımdan dolayı aklınızla <strong>ve</strong><br />

yÅreğinizle beni suÖ-lamayasınız diye. İÖtenlikle sÇylÅyorum, gerÖekten kÇtÅ bir niyetim<br />

yoktu, hah-hah-ha! Sanıyor musunuz ki, o zaman gelip evinizi aramadım? Geldim, aradım,<br />

hah-hah-ha! Şurada, yatağınızda hasta yatıyordunuz. Tabii resmen, bir sorgu yargıcı olarak<br />

germedim, ama geldim <strong>ve</strong> aradım. Daha ilk belirtiler ortaya Öıktığı anda eviniz en dip kÇşe<br />

bucağına varana kadar karış karış aranmıştır! Ama umsonst*! O zaman, bu adam<br />

kendiliğinden gelecektir, diye dÅşÅndÅm. Madem ki suÖlu, kesinlikle gelecektir, hem de Öok<br />

yakında... Bir başkası olsa gelmezdi, ama bu gelecektir... Razumihin'in bir ara yaptığı<br />

ge<strong>ve</strong>zelikleri hatırlıyor musunuz? Bunu, sizi heyecanlandırmak iÖin biz dÅzenlemiştik; ortaya<br />

bazı sÇylentiler attık, Razumihin Çfkesini iÖinde gizleye-meyen bir adam olduğu iÖin bunları<br />

gelip size iletecekti!.. Bay Zamyotov'un dikkatini ise o apaÖık pervasızlığınız <strong>ve</strong> Çfkeniz<br />

Öekmişti: bir insan bir restoranda birdenbire 'Ben ÇldÅrdÅm!' diye nasıl bağırabilir! Bunu<br />

yapan insanın son derece gÇzÅpek, son derece kÅstah <strong>ve</strong> eğer suÖluysa, son derece yılmaz,<br />

savaşkan biri olması gerekir! İşte o sıralar ben bÇyle dÅşÅndÅm <strong>ve</strong> beklemeye başladım!<br />

BÅtÅn varlığımla sizi bekliyordum! O gÅn Zamyo-tov'u perişan etmiştiniz doğrusu!.. Aslında<br />

bÅtÅn is hep su lanet olasıca iki başlı psikolojideydi! Neyse, ben sizi bÇyle gerilim iÖinde


eklerken, bir de baktım ki, Tanrı sizi bana gÇndermiş, doğruca bana, evime geliyorsunuz!<br />

YÅreğim Çyle Öarpmaya başladı ki!.. NiÖin gelmeniz gerekmişti bana, niÖin geliyordu-nuz?<br />

Ya o gÅlÅşÅnÅz! O kahkahalarınız! Hatırlıyor musunuz iÖeri girerkenki gÅlÅşÅnÅzÅ? Bir<br />

camın ardından izliyordum sanki her şeyi, bir anda sezmiştim durumu. Eğer sizi Çylesine<br />

gerilimle, Çylesine Çzel bir biÖimde bekliyor olmasaydım, gÅlÅ-<br />

Umsont: (Aslında da Almanca) Boşuna! (àev.)<br />

543<br />

sunuz dikkatimi bile Öekmeyebilirdi! İnsanın belli bir ruh hali iÖinde bulunması budur iste!..<br />

Ya Razumihin'in hali neydi Çyle!.. Hele su taş! Hele şu taş! Hani şu altına eşyaların gizlendiği<br />

taş, hatırlıyor musunuz? E<strong>ve</strong>t, bir bostanın iÖinde gÇrÅr gibi oluyorum o taşı... Bir bostanda<br />

demiştiniz, değil mi Zamyotov'a? Sonra, ikinci kez de bana..? Derken, makaleniz Åzerinde<br />

konuşmaya başlamıştık; siz, bize aÖıklamalarda bulunuyordunuz, her sÇzÅnÅz altında ikinci<br />

bir anlam daha vardı, her sÇzÅnÅz, asıl anlamının dışında bir başka anlam daha taşıyordu<br />

sanki..! İşte, Rodion RomanoviÖ, son kilometre taşına ben bu şekilde ulaştım, ama alnım taşa<br />

Öarpınca, kendime geldim. Hey, dedim kendi kendime, ne yapıyorum ben bÇyle? İnsan isterse<br />

bÅtÅn bunları en kÅÖÅk ayrıntısına kadar tam ters yÇnde de aÖıklayabilir, Åstelik bÇylesi daha<br />

da doğal olur... Elimde kÅÖÅcÅk bir delilin bulunması Öok daha iyi olurdu! Ama şu kapının<br />

Öıngırağı olayını duyunca, sevincimden nerdeyse yÅreğim duracaktı, tir tir titri-yordum. İşte<br />

delil! diye dÅşÅndÅm. İşte delil! O zaman bunun Åzerinde fazla kafa yormadım, istememiştim<br />

bunu. Şu esnaf kılıklı adam, yÅzÅnÅze karşı "Katil!" diye bağırdığı halde, kendisine hiÖbir şey<br />

sormaya cesaret edemeden onunla nasıl yÅz adım yolu birlikte yÅrÅdÅğÅnÅzÅ kendi<br />

gÇzlerimle gÇrebilmek iÖin o anda Öıkarıp bin ruble <strong>ve</strong>rebilirdim! Ya şu sırtınızdaki Årpertiler!<br />

Hastayken, yarı sayıklar durumdayken gidip de kapının Öıngırağını Öalışınız..? BÅtÅn<br />

bunlardan sonra o sıralar size yaptığım şakalara şaşılabilir mi, Rodion RomanoviÖ? Hem<br />

sonra neden bana tam o anda geldiniz sanki? Tanrı bilir birileri iteklemişti sizi bana doğru <strong>ve</strong><br />

eğer o sırada Mikolka gelip de bizi ayırmasaydı... Mikolka'nın gelişini hatırlıyorsunuz, değil<br />

mi? İyi hatırlıyor musunuz? Bir yıldırım dÅşmÅştÅ sanki aramıza! Bulutların, arasından,<br />

doğruca ortamıza dÅşmÅştÅ! Ama ben nasıl karşıladım . bu yıldırımı? Kendiniz de gÇrdÅnÅz,<br />

şu kadarcık olsun inandım mı ona? Ne gezer! Siz Öıktıktan sonra Mikolka bana hele bazı<br />

noktalarda Çylesine dÅzgÅn, tutarlı cevaplar <strong>ve</strong>rdi ki, doğrusu şaşmaktan kendimi alamadım,<br />

ama yine de sÇylediklerinin hiÖbirine inanmadım! Bir insanın doğru bildiği dÅşÅnceye sımsıkı<br />

sarılması budur işte! Hayır, diye dÅşÅndÅm, Morgen FrÅh!* Milkolka da kim oluyormuş!"<br />

Raskolnikov:<br />

"Ama Razumihin bana daha bugÅn, sizin şu anda da Niko-lay'ı suÖlu gÇrdÅğÅnÅzÅ sÇyledi"<br />

dedi. "hatta buna Razumihin! inandıran da siz olmuşsunuz..."<br />

Ama soluğu sÇzÅnÅ tamamlamasına yetmedi, tıkanıp kaldı. Onu Öok iyi tanıyan Porfiriy'nin<br />

yine de kendi kendini inkära benzeyen sÇzlerini soluk almamacasına bir heyecanla dinlemişti.<br />

Duyduklarına inanmaktan korkuyor <strong>ve</strong> inanmıyordu. Porfiriy' nin iki anlama gelebilecek<br />

sÇzlerinde daha aÖık, daha kesin bir şeyler yakalamaya Öalışıyordu.<br />

Porfiriy PetroviÖ, sÅrekli susan Raskolnikov'un bir soru sormasına sevinmiş gibiydi.<br />

"Bay Razumihin!" diye bağırdı. "Hah-hah-ha! Onu bu isten dışlamak gerekiyordu: İki kişilik<br />

oyunda ÅÖÅncÅ kişinin işi yoktur! Bay Razumihin, bu işlerle hiÖ mi hiÖ ilgisi olmayan bir<br />

adam... Bana geldiğinde yÅzÅnde renk diye bir şey kalmamıştı... Neyse, kendisine Allah<br />

selamet <strong>ve</strong>rsin, onu bu işe hiÖ karıştırmayalım! Mikolka'ya gelince, onu benim nasıl<br />

gÇrdÅğÅmÅ bilmek ister misiniz? Daha ergin yasa gelmemiş bir Öocuk bu Mikolka... Üdlek<br />

falan değil, ama... nasıl sÇyleyeyim, sanatÖı gibi bir şey... Onu bÇyle anlatışıma gÅlmeyin!<br />

Temiz yÅrekli, kolay etki-lenebilen birisi. âstelik hayalci. àok gÅzel şarkı sÇylÅyor, Öok<br />

gÅzel dans ediyor <strong>ve</strong> dediklerine gÇre Çyle gÅzel masal anlatıyormuş ki, başka yerlerden<br />

kalkıp kendisini dinlemeye geliyor-larmıs. Okula da gidiyormuş... Katılırcasına gÅlmesi iÖin<br />

parmağınızın ucunu gÇstermeniz yetermiş... İÖer, kÇrkÅtÅk sarhoş olurmuş, ama bunu


serkeşliğinden değil, Çylesine, birileri iÖirdi-ği zaman, Öocuksu denilebilecek bir şekilde<br />

yaparmış. O sırada bir şey Öaldığının da farkında değil: 'Yerde bulup aldıysam bu da hırsızlık<br />

mı sayılır?'' diyor. Bu Öocuğun bir Raskolnik,** daha<br />

Morgen frÅh: (Aslında da Almanca): Yarın sabah (àev.) Raskolniklik: XVII. yy. ortalarında<br />

Rusya'da merkezi kilisenin gÅÖlenmesine karsı Öıkan ayrılıkÖı bir din hareketi (àev.)<br />

544<br />

545<br />

doğrusu bir tarikat Åyesi olduğunu bilmem biliyor muydunuz? Soyunda gÇÖerler varmış...<br />

Kendisi de su son iki yıldır kÇyÅnde bir din Çnderine mÅritlik etmiş. BÅtÅn bunları<br />

Mikolka'nın kendisinden <strong>ve</strong> onun Zaraysklı hemşerilerinden Çğrendim. Durun, daha bitmedi!,<br />

Bir ara ÖÇllere kaÖmak istemiş! MÅthiş sofuymus, gece gÅndÅz dua eder, en eski, "gerÖek"<br />

dua kitaplarım okur, sevaba girermiş. Petersburg kendisini mÅthiş etkilemiş, Çzellikle de<br />

kadınlar <strong>ve</strong> şarap. Kolay etkilenebilen bir insan olduğu iÖin, kÇyÅndeki diri Çnderini, dua<br />

kitaplarını falan unutu<strong>ve</strong>rmis. Yine Çğrendiğime gÇre Petersburglu bir sanatÖımızın dikkatini<br />

Öekmiş, ders iÖin ona gidip gelmeye başlamış... Derken işte başına bu is geldi! àok korktu:<br />

kendini asmaya kalkıştı. Sonra, kaÖmak istedi! Elden ne gelir: halkımızda adalet sistemimiz<br />

Åzerine yerleşmiş bir inancın sonucu bu! Yalnızca "yargılanma" sÇzÅ bile kimileri iÖin<br />

baslıbasına ÅrkÅtÅcÅ bir kavram. Bu isin suÖlusu kim? Dediklerine gÇre, yeni mahkemeler<br />

kurulacakmış... İnşallah!.. Neyse, hapishanede Mikolka'nın din Çnderini hatırlayacağı tuttu,<br />

yeniden sofuluğa başladı. Bir de baktık, elinde bir İncil... Bu tÅr insanlardan kimileri iÖin "Öile<br />

Öekmek" ne demektir bilir misiniz, Rodion RomanoviÖ? Herhangi biri adına ya da herhangi<br />

bir şey iÖin değil, yalnızca "Öile Öekmek" ne demektir bilir misiniz, Rodion RomanoviÖ?<br />

Herhangi biri adına ya da herhangi birşey iÖin değil, yalnızca "Öile Öekmek gerektiği iÖin" Öile<br />

Öekerler. àile Öekmek iyi bir şeydir onlar iÖin, hele bu Öile devletten kaynaklanıyorsa,<br />

bÅsbÅtÅn iyidir. Bir zamanlar bir mahkêm tanımıştım, boyuna ocağın Åzerinde yatar <strong>ve</strong> kutsal<br />

kitap okurdu. Tam bir yıl bÇyle uslu uslu yattı. Sonunda okuya okuya Çyle bir hale geldi ki,<br />

birgÅn, ortada fol yok yumurta yokken., duvardan sÇktÅğÅ bir tuğlayı hapishane mÅdÅrÅnÅn<br />

kafasına fırlatı<strong>ve</strong>rdi. Ama nasıl bir fırlatış: Adama bir şey olmaması iÖin, tuğlayı başının bir<br />

metre Åzerine atmıştı! Hapishanede gÇrevlilerine silahla saldıran bir mahkêmun basına neler<br />

gelir, malum! O bir kez "Öile Öekmeye karar <strong>ve</strong>rmişti"! İşte ben Mikolka'nın da "Öile Öekmeye<br />

karar <strong>ve</strong>rdiğini" ya da aklından buna benzer bir şeyler geÖirdiğini sanıyorum. Bunu kesinlikle,<br />

hatta birtakım gerÖek <strong>ve</strong>rilere dayanarak bildiğimi sÇyleyebilirim. Yalnız o daha benim bunu<br />

546<br />

bildiğimi bilmiyor. Ne o, yoksa bizim halkımız gibi bir halkın iÖinden bÇyle birtakım<br />

fanatiklerin Öıkabileceğine inanmıyor musunuz?.. àıkar, hem de sık sık Öıkar. Din Çnderi,<br />

Çzellikle de kendini asmaya kalkmasından sonra Mikolka Åzerinde yeniden etkisini<br />

gÇstermeye başladı. Aslında kendisi gelip bÅtÅn bunları bana bir bir anlatacaktır. Gelmez,<br />

dayanır mı diyorsunuz? Bekleyelim, gÇrÅrÅz! Her an gelip eski ifadelerini inkär etmesini<br />

bekliyorum ben. Doğrusunu isterseniz, sevdim ben bu oğlanı <strong>ve</strong> kendisini esaslı bir şekilde<br />

inceliyorum. Hah-hah-ha! Ne dersiniz, pek Öok konuda bana Çyle tutarlı cevaplar <strong>ve</strong>rdi ki,<br />

gerekli bilgileri edindiği, ustaca hazırlandığı besbelli! Ama Çte yandan, pek Öok konuda da<br />

Çylesine saÖmaladı ki, hiÖbir şey bilmediğini aÖıkÖa ortaya koydu; Åstelik hiÖbir şey<br />

bilmediğinden en ufak bir kuşkuya kapılmadan! Hayır, azizim Rodion RomanoviÖ, Mikolka<br />

değil bizim aradığımız adam! àağımızın, iÖinde yaşadığımız zamanın fantastik, karanlık bir<br />

olayıyla karşı karşıyayız burada; Öağımız ki, insanların yÅreklerini bir şaşkınlıktır almış, kan<br />

"tazeleniyor" sÇzleri dillerden dÅşmez olmuş, bÅtÅn hayatın konfordan ibaret olduğu<br />

dÅşÅncesi propaganda edilir olmuş!... Kitabi dÅşler <strong>ve</strong> teorilerle allak bullak olmuş bir kafadır<br />

burada sÇz konusu olan! İlk adımı atabilmenin kararlılığını gÇrÅyoruz burada; ama Çylesine<br />

kendine ÇzgÅ bir kararlılık ki bu, cinayeti işlemeye karar <strong>ve</strong>rmiş, ama cinayet islemeye kendi<br />

ayaklarıyla değil de, sanki dağdan ya da can kulesinden dÅşer gibi gitmiş! Kapıyı arkasından


kilitlemeyi unutmuş, ama yine de ÇldÅrmÅş, hem de iki kişiyi birden, sırf teorisi Çyle<br />

gerektirdiği iÖin. ÜldÅrmÅş, ama paraları almayı becerememis, aldığı kadarını da gÇtÅrÅp bir<br />

taşın altına gizlemiş. Dışardan kapı sarsılır, Öıngırak durmamacasına Öalarken kapının bu<br />

tarafında Öektiği acılar yetmemiş, daha sonra bu Öıngırağı yine hatırlayarak, sırtında aynı<br />

soğuk Årpertileri bir kez daha duyabilmek iÖin yarı sayıklar bir durumda kalkıp cinayet yerine,<br />

bos daireye gitmiş... Diyelim bu davranışı hastalık halinin bir sonucu, ama bu kez de bir başka<br />

durumla karşılaşıyoruz: Bu adam bir cinayet islemiş olmasına rağmen, kendisini dÅrÅst,<br />

namuslu bir insan saymakta, herkesi kÅÖÅmsemekte <strong>ve</strong> nerdeyse kanat takıp melekliğe<br />

soyunmakta-<br />

547<br />

dir..! Yok, Rodion RomanoviÖ, yok, iki gÇzÅm, Mikolka'nın haddine mi dÅşmÅş bÅtÅn bunlar!<br />

Mikolka değil bu adam!"<br />

Porfiriy PetroviÖ'in, daha Çnce sÇylediklerini inkära benzeyen bu son sÇzleri Çylesine<br />

beklenmedikti ki, Raskolnikov tepeden tırnağa titrediğini duydu, kendini tutamadı <strong>ve</strong><br />

tıkanırcasına:<br />

"Üyleyse.., kim... ÇldÅrdÅ?" dedi.<br />

Üylesine beklenmedik bir soruydu ki.bu Porfiriy PetroviÖ iÖin, Çylesine şaşırtmıştı ki bu soru<br />

onu, kendini koltuğun arkalığına bırakı<strong>ve</strong>rdi:<br />

"Nasıl kim ÇldÅrdÅ?" dedi; kulaklarına inanamıyor gibiydi. "Siz ÇldÅrdÅnÅz. Rodion<br />

RomanoviÖ!" Fısıldayarak <strong>ve</strong> inanÖ dolu bir sesle ekledi: "Siz ÇldÅrdÅnÅz!.."<br />

Raskolnikov yerinden fırladı, birkaÖ saniye ayakta durdu, sonra hiÖbir şey sÇylemeden<br />

yeniden oturdul BÅtÅn yÅzÅ hafif hafif seğirmeye başlamıştı.<br />

Porfiriy PetroviÖ Çzenli bir ilgiyle:<br />

"Dudaklarınız yine titremeye başladı" dedi. Bir sÅre sustu, sonra. "Sanırım beni yanlış<br />

anladınız, Rodion RomanoviÖ" dedi, "onun iÖin bu kadar şaşırdınız. Ben buraya Çzellikle her<br />

şeyi sÇylemek <strong>ve</strong> işi artık aÖıklığa kavuşturmak iÖin geldim."<br />

"Ben ÇldÅrmedim" diye mırıldandı Raskolnikov; suÖÅstÅ yakalanmış Öocuklar gibiydi.<br />

Porfiriy PetroviÖ:<br />

"Hayır, Rodion RomanoviÖ, siz ÇldÅrdÅnÅz, başkası değil" dedi: sesi sert <strong>ve</strong> inanÖlıydı.<br />

ikisi de sustular, şaşılacak kadar uzun sÅren bir suskunluk oldu: Tam Çn dakika ikisi de ağzını<br />

aÖmadı. Raskolnikov dirseklerini masaya dayamış, parmaklarını saÖlarına daldırmıştı. Porfiriy<br />

PetroviÖ, sakin, oturuyor <strong>ve</strong> bekliyordu. Raskolnikov birden Porfiriy PetroviÖ'! aşağılayıcı<br />

bakışlarla sÅzerek:<br />

"Yine şu eski numaralarınıza başladınız, değil mi Porfiriy PetroviÖ?" dedi. "Yine su bilinen<br />

yÇntemleriniz! Nasıl da bıkmıyorsunuz bunlardan!"<br />

"Ne yÇnteminden sÇz ediyorsunuz siz kuzum! YÇntemlerden bana ne su anda! Yanımızda<br />

tanıklar olsaydı, hadi neyse... Şurada başbasa <strong>ve</strong>rmiş sÇyleşiyoruz. Buraya sizi bir tavşan gibi<br />

ko-<br />

548<br />

valaya kovalaya gelmediğimi kendiniz de gÇrÅyorsunuz. İtiraf edip etmemeniz umurumda<br />

bile değil şu anda! Sizin itirafınız olmasa da ben bir inanca varmış bulunuyorum!"<br />

Raskolnikov sinirli bir sesle:<br />

"Madem Çyle, buraya niÖin geldiniz?" diye sordu. "Ve size eski bir sorumu tekrarlıyorum:<br />

Eğer suÖlu olduğuma inanıyorsanız, niÖin yakalayıp hapse atmıyorsunuz beni?"<br />

"İste soru diye buna derim! Madde madde cevap <strong>ve</strong>riyorum ben de: Birincisi, sizi şıp diye<br />

alıp hapse atmak hiÖ işime gelmiyor."<br />

"Nasıl işinize gelmiyor? SuÖlu olduğuma inanıyorsanız, bunu yapmak zorundasınız..."<br />

"Ben inanmışım ne Öıkar! BÅtÅn bunlar şimdilik yalnızca benim kuruntularım! Hem ne diye<br />

hapse atayım ki sizi? Huzura kavuşmanız iÖin mi? Hapsedilmeyi bu kadar istediğinize gÇre,<br />

bunun bÇyle olacağını siz de biliyorsunuz demektir! Diyelim, yalanınızı aÖığa Öıkarmak iÖin


su esnaf kılıklı adamı getirdim, ya siz ona, 'Sarhoş musun, nesin? Beni seninle gÇren var mı?<br />

Hem ben seni sarhoşun, biri sanmıştım, ki gerÖekten de sarhoştun sen o gÅn' derseniz, ne<br />

yapacağım ben? âstelik sizin sÇzleriniz onunkinden daha gerÖeğe uygun olacak! àÅnkÅ onun<br />

bÅtÅn sÇzleri bir psikolojiye dayanıyor olacak 'hem Çyle bir psikoloji ki, herifin suratına bile<br />

uygun değil!' Sizin sÇzlerinizse, caııalıcı bir noktaya değiniyor olacak: ÖÅnkÅ, rezil herif, gece<br />

gÅndÅz kafayı Öekiyor <strong>ve</strong> bu durumunu da herkes biliyor. Hem size birkaÖ kez iÖtenlikle<br />

sÇylediğim gibi, şu iki uÖlu psikolojinin, ikinci ucu gerÖeğe daha Öok yaslanıyor... Bu da bir<br />

yana, elimde size karsı en kÅÖÅk bir delil yok... GerÖi ben sizi yine de hapse attıracağım, (hiÖ<br />

de insanca olmamakla birlikte) buraya size her şeyi Çnceden aÖıklamak iÖin gelmemin nedeni<br />

de bu; ama buna rağmen size aÖıkÖa diyorum ki (bu da insanca değil), sizi hapse atmak hiÖ mi<br />

hiÖ işime gelmiyor. Buraya gelişimin ikinci nedeniyse..."<br />

Raskolnikov tıkanırcasına:<br />

"E<strong>ve</strong>t, ikinci nedeni?" dedi, hälä soluk soluğaydı. . '<br />

"Daha Çnce de sÇylediğim gibi kendimi size aÖıklamada bulunmak zorunda, duyuyorum. Beni<br />

bir canavar bilmenizi iste-<br />

549<br />

miyorum: Bu da bir yana, ister inanın, ister inanmayın, size karsı sempati duyuyorum. Buraya<br />

gelişimin ÅÖÅncÅ nedeni de bu son noktadan kaynaklanıyor: AÖık, dolambaÖsız bir Çneride<br />

bulunmak istiyorum size, sucunuzu itiraf etmenizi... Bu, sizin iÖin sayısız yararlar<br />

sağlıyacaktır, tabii benim iÖin de... àÅnkÅ omuzlarımdan bir yÅk kalkmış olacak... Ne<br />

dersiniz, kendi yÇnÅmden aÖıkÖa koyabildim mi durumu ortaya?"<br />

Raskolnikov bir dakika kadar dÅşÅndÅ.<br />

"Dinleyin. Porfiriy PetroviÖ, demin kendiniz ortada psikolojiden başka bir şeyin<br />

bulunmadığını sÇylÅyordunuz, oysa şimdi işi getirip matematik kesinliğe dayadınız. Ya şu<br />

anda da yanılı-yorsanız?"<br />

"Hayır, Rodion Romanovic, yanılmıyorum. Elimde kÅÖÅk, minicik bir ipucu var, tä o zaman<br />

bulmuştum bunu! Tanrının gÇnderdiği bir ipucu bu!"<br />

"Neymiş bu ipucu?"<br />

"Bunun ne olduğunu sÇylemeyeceğim, Rodion Romanovic. Hem artık işi daha fazla<br />

geciktirmeye de hakkım yok, sizi hapse atacağım. Artık is size kalmış. Benim iÖin şu anda<br />

hepsi bir. Dolayısıyla bÅtÅn bunları sizin iyiliğinizi istediğim iÖin sÇyledim. Yemin ederim,<br />

bÇylesi daha iyi olacak, Rodion Romanovic!"<br />

Raskolnikov Çfkeyle gÅlÅmsedi:<br />

"Bu iş artık gÅlÅnÖ olmaktan Öıktı <strong>ve</strong> bayağılığa dÇnÅşmeye başladı. Ben suÖlu olsam bile (ki<br />

hiÖ de bÇyle bir şey sÇylediğim yok), ne diye gelip size itirafta bulunayım ki? Demin<br />

hapishanede huzura kavuşacağımı sÇyleyen sizdiniz?.."<br />

"Eh, Rodion Romanovic, sÇzcÅklere fazla inanmayın; belki de huzur falan bulmayacaksınız<br />

orada! Bu yalnızca bir teoridir, Åstelik de benim bir teorim; ben kim, sizin iÖin. otorite olmak<br />

kim! Belki de şu anda sizden bir şeyler gizliyorumdur? Oturup size her şeyi sÇyleyecek<br />

değilim herhalde, hah-hah-ha! Bu bir, ikincisi, itiraf etmenizin size ne gibi yararlar<br />

sağlayacağını, bÇyle yaparsanız cezanızdan nasıl bir indirim yapılacağını biliyor musunuz?<br />

Yalnızca şunu dÅşÅnÅn yeter: Nasıl bir anda ortaya Öıkıyorsunuz? Bir başkasının, cinayeti<br />

Åzerine aldığı <strong>ve</strong> her şeyi<br />

550<br />

karmakarışık ettiği bir anda... Ben de, size yemin ederim, "orada" işleri Çyle bir<br />

sarpasardıracağım, Çyle bir sekle sokacağım ki, itirafınız iyice beklenmedik bir şey olacak. Su<br />

psikolojilerin falan hiÖ sÇzÅ edilmeyecek; sizden en ufak bir şekilde kuşkulanılma-masını<br />

sağlayacağım; bÇylece siz cinayeti bir bilinÖ kararması sonucu işlemiş olacaksınız... ki işin<br />

doğrusu da budur. Ben namuslu bir insanım, Rodion RomanoviÖ, <strong>ve</strong>rdiğim sÇzÅ tutarım."


Raskolnikov ÅzÅnÖle başını ÇnÅne eğmiş, susuyordu; uzun sÅre bÇylece dÅşÅndÅkten sonra<br />

yeniden gÅlÅmsedi, se<strong>ve</strong>cen, ama acılı bir gÅlÅmsemeydi bu:<br />

"Yok, istemez!" dedi; artık Porfiriy'den hiÖbir şey gizlemiyor gibiydi. "Değmez! Yapacağınız<br />

indirime de hiÖ mi hiÖ ihtiyacım yok!"<br />

Porfiriy heyecanla:<br />

" "İşte ben de bundan korkuyordum!" dedi. "Yapacağımız indirimi kabul etmeyeceğinizden<br />

korkuyordum..." Raskolnikov'un acı dolu bakışları etkileyiciydi. Porfiriy sÇzlerini sÅrdÅrdÅ:<br />

"Hayatı kÅÖÅmsemeyin! ÜnÅnÅzde daha upuzun bir hayat var. Nasıl ihtiyacınız olmazmış<br />

ceza indirimine, nasıl! Ne sabırsız adamsınız siz bÇyle!"<br />

"ÜnÅmde daha upuzun ne var?"<br />

"Hayat! Hayat! Yoksa kendinizi her şeyi bilen bir peygamber mi sanıyorsunuz? Belki de<br />

Tanrı bekliyordur sizi orada? Hem bu tutsaklık ÇmrÅnÅz boyunca sÅrecek değil ya..."<br />

Raskolnikov:<br />

"Üyle ya, indirim vardı..." dedi gÅlÅmseyerek. "Yoksa burjuva utancı duymaktan mı<br />

korkuyorsunuz? Kim-bilir, belki de korkuyorsunuz da, daha kendiniz bile bunun farkında<br />

değilsiniz? àÅnkÅ, genÖsiniz! SuÖunu itiraf etmekten korkmak ya da utanmak hiÖ de size<br />

gÇre bir şey değil!"<br />

Raskolnikov konuşmak bile istemiyormuş gibi bir kÅÖÅmseme <strong>ve</strong> tiksintiyle:<br />

"TÅkÅrmÅşÅm!..." diye fısıldadı; bir yerlere gitmek istiyormuş gibi doğrulup kalkacak oldu,<br />

vazgeÖti, umutsuzlukla yeniden oturdu.<br />

551<br />

"Ne demek, tÅkÅrmÅşÅm! İnancınız kalmamış sizin... Size kabaca dalkavukluk ettiğimi<br />

sanıyorsunuz! Kendinizi Öok mu gÇrgÅlÅ, bilgili, her şeyi anlayan biri sanıyorsunuz? Bir teori<br />

uydurmuşsunuz, ama bunun hiÖbir orijinal yanı olmadığı ortaya Öıkınca da utanıyorsunuz!<br />

E<strong>ve</strong>t, bunun alÖakÖa bir teori olduğu ortaya Öıktı, bu doğru ama siz umutsuz bir alÖak<br />

değilsiniz! Hayır/hiÖ de bÇyle bir alÖak değilsiniz siz! HiÖ değilse kendinizi uzun boylu<br />

aldatmadınız <strong>ve</strong>,işi Öabucak sonuca gÇtÅrÅp, bir Öırpıda bitiri<strong>ve</strong>rdiniz. Sizi kimlere<br />

benzetiyorum biliyor musunuz? Etleri dilim dilim doğranırken, cellätlarına gÅlÅmseyerek<br />

bakan insanlara!.. Yeter ki inanacakları bir şey, bir Tanrı bulmuş olsunlar, gıkları Öıkmaz<br />

bÇylelerinin... Eh, siz de bulun Tanrınızı <strong>ve</strong> siz de yaşayın! Bir kez, hava değiştirmeye<br />

ihtiyacınız var, hem de tä ne zamandır! Üte yandan, Öile Öekmek de iyi bir şeydir. Siz de Öekin<br />

Öilenizi. àile Öekmek isterken Mikolka belki de yerinde bir şey yapıyor. Tanrı'ya<br />

inanmadığınızı biliyorum, ama her şeyi kılı kırk yararcasına didiklemekten de vazgeÖin!<br />

HiÖbir şey dÅşÅnmeden, kendinizi olduğu gibi yaşamın akışına bırakın; hiÖ kaygılanmayın,<br />

kendinizi kıyıda <strong>ve</strong> ayakta bulacaksınız. Hangi kıyıda? Bunu ben bilemem. Ben yalnız, sizin<br />

daha uzun zaman yaşayacağınıza inanıyorum. Biliyorum, siz simdi benim iÖin, vaaz <strong>ve</strong>riyor,<br />

diye dÅşÅnÅyorsunuz, ama ilerde bir gÅn belki bu sÇzlerimi hatırlar <strong>ve</strong> onlardan<br />

yararlanırsınız. Benim de bunları sÇylemekten amacım zaten bu. Yine iyi ki, yalnız şu<br />

kocakarıyı ÇldÅrdÅnÅz! Ya başka bir teori geliştirmiş olsaydınız .da, bundan yÅz milyon kez<br />

daha Öirkin bir iş yapmış olsaydınız..? Belki de bunun iÖin Tanrı'ya şÅkretmemiz gerek! Hem<br />

ne biliyorsunuz; belki de Tanrı sizi bir. şeyler iÖin koruyup kollamaktadır? Kendinizi<br />

toparlayın <strong>ve</strong> biraz daha az korkun! Yoksa atacağınız yÅce adım mı sizi korkutuyor? Hayır, bu<br />

işte korkmak ayıp olur. Madem ki bu yolda bir adım attınız, Çyleyse, dayanmanız, metin<br />

olmanız gerek. Ortada bir de adalet olduğuna gÇre, adaletin gerektirdiği şeyi yerine getirin.<br />

Biliyorum, inanÖsızsınız, ama size yemin ederim, hayat buna katlanacaktır. Daha sonra<br />

kendiniz de bunu se<strong>ve</strong>ceksiniz! Şimdilik size yalnızca hava gerek, hava, hava!"<br />

552<br />

Raskolnikov Årperdiğini duydu. Bağırarak: "Kimsiniz siz?" dedi. "Kendinizi peygamber mi<br />

sanıyorsunuz? BÇyle yÅkseklerden konuşuyor, peygamberlik taslayıp, bilgece ÇğÅtler<br />

<strong>ve</strong>riyorsunuz?"


"Ben mi kimim? İşi bitmiş bir adam, o kadar... Başkaca hiÖbir j şey değil. Belki duygulu <strong>ve</strong><br />

acıması olan, belki biraz bir şeyler bilen, ama kesinlikle işi bitmiş bir adam. Size gelince,<br />

sizin durumunuz bambaşka: Tanrı size bir hayat hazırladı (kimbilir, belki bir gÅn bÅtÅn<br />

bunlar bir sis gibi dağılıp gidecek, hiÖ olmazmış şeylere dÇnecektir!). Bir başka sınıftan<br />

insanlar arasında bulunacağınız konusuna gelince... Ne var bunda? Siz bu yÅreği-nizle<br />

konforsuzluktan mı yakınacaksınız? Uzun sÅre sizi kimsenin gÇrmeyecek olmasının da Çnemi<br />

yok. İş zamanda değil, sizin kendinizdedir. Bir gÅneş olun, herkes sizi gÇrsÅn! GÅneşin her<br />

şeyden Çnce gÅneş olması gerekir. Yine niÖin gÅlÅyorsunuz? Benim bir Schiller oluşuma mı?<br />

Bahse girerim, size yaltaklandığımı dÅşÅnÅyorsunuzdur! Kimbilir, belki de gerÖekten yaltaklanıyorumdur,<br />

hah-hah-ha! Siz bana, yalnız sÇz Åzerine inanmayın, Rodion Romanovic, hatta<br />

hiÖ inanmayın, huyum bu benim, kabul ediyorum; yalnız bir şey ekliyeceğim: ne kadar alÖak,<br />

ya da ne kadar dÅrÅst bir insan olduğuma, sanırım kendiniz karar <strong>ve</strong>rebilirsiniz!"<br />

"Beni ne zaman tutuklayacaksınız?"<br />

"Size bir buÖuk, hadi bilemediniz iki gÅn daha sÅre tanıyabilirim. İyice dÅşÅnÅn, canım<br />

kardeşim, Tanrıya dua edin. Sizin yararınıza olacak, yemin ederim sizin yararınıza olacak!"<br />

Raskolnikov dudaklarında garip bir gÅlÅmsemeyle: "Ya kaÖarsam?" dedi.<br />

"Hayır, kaÖmazsınız. Bir mujik kaÖar, yabancı bir ideolojinin uşağı olan son moda ihtilalci<br />

kaÖar, ama siz kaÖmazsınız. àÅnkÅ bÇylelerinin herhangi bir şeye 'neye isterseniz' ÇmÅrleri<br />

boyunca inanmaları iÖin parmağınızın ucunu gÇstermeniz yeter. Sizse kendi teorinize artık<br />

inanmıyorsunuz nereye kaÖacaksınız, neye dayanacaksınız? KaÖaklık ne demektir, biliyor<br />

musunuz? İğrenÖ <strong>ve</strong> zor bir hayattır bu; sizinse her şeyden Çnce belirli bir dÅzene dayanan bir<br />

hayata <strong>ve</strong> buna uygun bir havaya gereksiniminiz<br />

553<br />

var. Bu havayı kaÖaklıkta mı bulacaksınız? KaÖsanız bile kendiliğinizden dÇner gelirsiniz. Siz<br />

bizsiz yapamazsınız. Oysa sizi iÖeri atacak olursam, bir bilemediniz iki, hadi diyelim ÅÖ ay<br />

sonra benim bu sÇzlerimi hatırlayacak <strong>ve</strong> kendiniz iÖin de hiÖ beklen-, medikbir anda gelip<br />

itirafta bulunacaksınız. İtiraf ta bulunmanızı bir saat Çncesine kadar kendiniz bile<br />

bilmeyeceksiniz!.. Hatta ben sizin Öile Öekmek isteyeceğinizden bile eminim. Siz şimdi benim<br />

bu sÇzlerime inanmıyorsunuz, ama dediğime geleceksiniz! àÅnkÅ, Rodion RomanoviÖ, Öile<br />

yÅce bir şeydir! Siz benim şişman oluşuma bakmayın, hani hiÖ gerekmedi de... ama biliyorum<br />

ki, gÅlmeyin bu sÇzÅme Öile Öekmenin de dÅşÅnsel bir ÇzÅ vardır. Mikolka haklı. Hayır,<br />

Rodion RomanoviÖ, siz kaÖmazsınız!"<br />

Raskolnikov yerinden kalkıp kasketini aldı. Porfiriy PetroviÖ de kalktı:<br />

"Dolaşmaya mı Öıkıyorsunuz? GÅzel bir akşam, tabii fırtına kopmazsa... Ama belki de fırtına<br />

iyi gelir, serinler hava..."<br />

Porfiriy de şapkasını aldı.<br />

Raskolnikov sertÖe:<br />

"Porfiriy PetroviÖ" dedi, "sakın bugÅn size itirafta bulunduğumu dÅşÅnmeyin. àok tuhaf bir<br />

adamsınız <strong>ve</strong> sizi sırf merakımdan dinledim. Ve size hiÖbir itirafta bulunmadım... Bunu<br />

unutmayın!"<br />

"Biliyorum, biliyorum... HiÖ unutur muyum? Şuna bak hele, nasıl da titriyor! HiÖ<br />

kaygılanmayın, ciğerparem, buyurduğunuz gibi davranacağım. Dolaşın bakalım biraz, yalnız<br />

fazla uzakla-şayım demeyin." Sesini alÖalttı: "Ne olur ne olmaz, sizden kÅÖÅk bir ricada daha<br />

bulunacağım; fazlaca nazik, ama Çnemli bir rica: Eğer, hani ne olur ne olmaz, (gerÖi ben buna<br />

inanmıyor <strong>ve</strong> sizi bÇyle bir şeye yatkın gÇrmÅyorum ama) şu kırk elli saat iÖinde, hani ne olur<br />

rıe olmaz, isi bir başka tÅrlÅ, yani şÇyle fantastik bir biÖimde bitirmek, demek istediğim<br />

(Öirkin bir ihtimal, beni bağışlayın, ama), canınıza kıymak gibi bir isteğe kapılacak olursanız<br />

bana kÅÖÅcÅk bir pusula bırakmayı unutmayın! İki satırcıkla, 'yalnızca iki satırcık!' şu tasın<br />

yerini bildiri<strong>ve</strong>rin! BÇylesi daha soyluca bir davranış olur. Haydi, şimdilik hoşÖakalın... İyi<br />

dÅşÅnceler, hayırlı girişimler!"


554<br />

Porfiriy sanki sırtı kamburlasmış <strong>ve</strong> Raskolnikov'a bakmak-tan kaÑınıyormus gibi Ñıktı.<br />

Raskolnikov pencereye doğru gitti <strong>ve</strong> Porfiriy'nin sokağa Ñıkıp uzaklaşması iÑin gerekli sÉreyi<br />

hesaplayarak sinirli bir sabırsızlıkla bekledi; sonra kendisi de hızla odasından Ñıktı.<br />

III<br />

Svidrigaylov'a doğru koşturuyordu. Bu adamdan ne umabi-lirdi, bunu kendisi de bilmiyordu.<br />

Bu adamın gizemli bir baskısı vardı Ézerinde, bunu bir kez anlamıştı ya, artık yatışamıyordu.<br />

Kaldı ki, onu gÖrmenin zamanı da gelmişti.<br />

Svidrigaylov'un Porfiriy'e gidip gitmediği sorusu, yol bo-yunca kendisini kıvrandırdı durdu.<br />

Onun dÉşÉncesine gÖre -ki buna yemin edebilirdi- hayır, gitmemişti! Tekrar tekrar dÉşÉndÉ.<br />

Porfiriy'nin ziyaretini bÉtÉn ayrıntılarına varana dek hatırladı: Hayır, gitmemişti, buna hiÑ<br />

kuşku yoktu!<br />

Peki su ana kadar gitmediyse bile, bundan sonra da gitmez miydi?<br />

Şimdilik Raskolnikov'a gitmez gibi geliyordu. NiÑin? Bunun nedenini aÑıklayamazdı, ama<br />

aÑıklayabilseydi bile, bu konu Ézerinde Özellikle durup kafa yoracak hali yoktu. BÉtÉn bunlar<br />

ona acı <strong>ve</strong>riyor, ama aynı zamanda sanki hiÑ ilgilendirmiyordu. Tuhaf şey! Hatta buna kimse<br />

inanmaz belki, ama Raskolnikov bu yakınlarda basına gelecek şeylere karsı kayıtsızlığa varan<br />

bir ilgisizlik iÑindeydi, pek Önem <strong>ve</strong>rmiyordu bunlara. Onu bir başka şey, yine kendisi<br />

hakkında, ama Ñok daha Önemli, Ñok daha başka bir şey ilgilendiriyordu. àte yandan, bu<br />

sabah kafası bÉtÉn su son gÉnlerde olduğundan Ñok daha iyi Ñalıştığı halde, sınırsız bir ruhsal<br />

yorgunluk duyuyordu.<br />

Her şey bir yana, bÉtÉn olup bitenlerin Ézerine, karşısına Ñıkan şu Önemsiz zorluklarla<br />

uğraşmaya değer miydi? àrneğin, Svidrigaylov'un, Porfiriy'e gitmemesi iÑin birtakım dolaplar<br />

Ñevirmeye değer miydi? Ya da Svidrigaylov diye birini inceleyip anlamaya Ñalışarak zaman<br />

yitirmenin bir anlamı var mıydı?<br />

555<br />

Ah, nasıl da bıkmıştı bÉtÉn bunlardan!<br />

Ama yine de Svidrigaylov'É bir an Önce gÖrmek iÑin acele ediyordu. Yoksa ondan yeni bir<br />

şey, bir yÖnerge, bir Ñıkış yolu mu bekliyordu? İnsan boğulmamak iÑin nasıl bir saman<br />

ÑÖpÉne bile sarılabiliyor! Alınyazıları ya da herhangi bir iÑgÉdÉ mÉ onları birbirine<br />

yaklaştırıyordu yoksa? Belki de yalnızca yorgunluk <strong>ve</strong> umutsuzluğunun bir sonucuydu bu <strong>ve</strong><br />

belki de ona gerekli olan Svidrigaylov değil de, bir başkasıydı <strong>ve</strong> Svidrigaylov burada<br />

Öylesine, bir rastlantı sonucu karşısına Ñıkı<strong>ve</strong>rmisti? Yoksa Son-ya'ya mı gitmeliydi? Ama ne<br />

isi vardı şimdi Sonya'da? GÖzyaşı dilenmeye mi gidecekti? Hem Sonya onu korkutuyordu.<br />

Aman bilmez bir yargı, temyizi olmayan bir karardı sanki Sonya. Onun yanında ya onun<br />

yolundan, ya kendi yolundan gitmek zorundaydı. Hayır, Özellikle de su anda, onu gÖrebilecek<br />

bir durumda değildi. Svidrigaylov'É denemek daha iyiydi. GerÑekten de ne zamandır bu<br />

adama bir şeyler iÑin gereksinim duyduğunu kabul etmemesi elinde değildi.<br />

Ama yine de, ikisinin arasında ortak ne olabilirdi? Cinayetleri bile bir olamazdı. àte yandan<br />

tatsız bir adamdı bu: Ahlaksız olduğu besbelliydi, kurnaz <strong>ve</strong> "sahtekâr olduğu da kesindi,<br />

hatta belki de Ñok kÖtÉ yÉrekli bir adamdı. Hakkında, pek Ñok sÖylenti vardı. E<strong>ve</strong>t, Katerina<br />

İvanovna'nın Ñocukları iÑin az Ñaba gÖstermemişti ama bundan da ne gibi amaÑların peşinde<br />

olduğunu kim bilebilirdi? Bu adamın her zaman birtakım niyet <strong>ve</strong> tasarıları olurdu.<br />

Kafasından nice uzaklaştırmaya Ñalışırsa Ñalışsın, bugÉnlerde bir başka dÉşÉnce, daha<br />

Raskolnikov'u sÉrekli tedirgin ediyordu! Bu dÉşÉnce şuydu: Svidrigaylov sÉrekli Ñevresinde<br />

dolanıyordu, Svidrigaylov gizini Öğrenmişti. Ve Svidrigaylov'un Dun-ya'ya karşı gizliden<br />

gizliye bazı niyetleri vardı. Ya bu niyetlerinden hâlâ vazgeÑmemişse? (Ki bu soruya kesinlikle<br />

e<strong>ve</strong>t diyebilirdi...) O zaman, gizini Öğrenmekle Ézerinde kurduğu baskıyı Dunya'ya karşı silah<br />

olarak kullanmak isteyebilirdi?


Bazan dÅşlerinde bile ona acı <strong>ve</strong>ren bu korkulu dÅşÅnce, hiÖbir zaman, Svidrigaylov'Å<br />

gÇrmeye gittiği şu andaki kadar acık <strong>ve</strong> aydınlık olmamıştı kafasında. Yalnız bu kez mÅthiş<br />

bir<br />

556<br />

Çfke de yaratmıştı iÖinde. Kendi durumunda bile hemen her şey değişecekti. Gizini hemen<br />

DuneÖka'ya aÖması, hatta onu ihtiyatsız bir adım atmaktan alıkoymak iÖin kendini ele<strong>ve</strong>rmesi<br />

gerekecekti. Ya su mektup? DÅnya bu sabah bir mektup almıştı! Petersburg'da kimden<br />

mektup alabilirdi DÅnya? (Lujin olmasın?). E<strong>ve</strong>t, Razumihin vardı <strong>ve</strong> onu koruyordu. Ama<br />

Razumi-hin'in bir şeyden haberi yoktu. Belki Razumihin'e de aÖılması gerekecekti?<br />

Raskolnikov tiksintiyle dÅşÅndÅ bunu.<br />

. Kesin kararını <strong>ve</strong>rmişti: Ne olursa olsun hemen Svidrigaylov'Å gÇrmesi gerekiyordu. àok<br />

şÅkÅr burada ayrıntılar, işin ÇzÅ kadar Çnemli değildi. Ama eğer Svidrigaylov, DÅnya Åzerine<br />

birtakım dolaplar Öeviriyorsa, o zaman...<br />

Raskolnikov bÅtÅn şu bir aylık sÅre iÖinde Çylesine yorulmuştu ki, bÇylesi sorunlar iÖin artık<br />

bir tek ÖÇzÅmÅ vardı: 'O zaman onu ÇldÅrÅrÅm' diye dÅşÅndÅ umutsuzluk iÖinde. Ağır bir<br />

duygunun baskısı altındaydı yÅreği. Caddenin ortasında durdu <strong>ve</strong> sağına soluna bakınmaya<br />

başladı: hangi yolda yÅrÅyordu <strong>ve</strong> nereye gelmişti? Demin geÖtiği Samanpazarı'ndan otuz<br />

kırk adım Çtede, X- caddesinde bulunuyordu. Solundaki bir binanın bÅtÅn ikinci katı olduğu<br />

gibi meyhaneydi. Pencereleri ardına kadar aÖılmıştı. Pencerelerde gÇrÅlen <strong>ve</strong> oraya buraya<br />

kıpırdayıp duran kalabalığına bakılırsa, meyhane tıklım tıklım-dı. İÖerden şarkı, klarnet,<br />

keman, davul sesleri, geliyor, tiz kadın Öığlıkları duyuluyordu. Tam X- caddesine niÖin<br />

geldiğini anlamayarak dÇnmek Åzereydi ki, birden dipteki aÖık pencerelerden birinin ÇnÅnde,<br />

ağzında piposuyla bir Öay masasının başında oturan Svidrigaylov'Å fark etti. Bu onu mÅthiş<br />

şaşırttı. Svidrigaylov da bulunduğu yerden onu izliyordu. Fark edilmeden<br />

: kalkıp gitmek ister gibiydi, hatta bunun iÖin hafifÖe yerinden bile doğrulmuştu,<br />

Raskolnikov'u bu da şaşırttı. O da hemen onu gÇrmemiş gibi bir tavır takındı. Dalgın dalgın<br />

başka yana bakıyor gibiydi, ama gÇzucuyla onu gÇzetliyordu. YÅreği heyecanla Öarpıyordu.<br />

Tam dÅşÅndÅğÅ gibiydi: Svidrigaylov gÇrÅlmeyi istemiyordu. Piposunu dişlerinin arasından<br />

almış, gizlemek istemişti; ama sandalyesini geriye itip yerinden doğrulur doğrul-<br />

. maz, birden Raskolnikov'un da kendini gÇrdÅğÅnÅ <strong>ve</strong> gÇzu-<br />

557<br />

cuyla izlediğini fark etmişti. Raskolnikov'un, odasında kendisini uyur gibi gÇsterdiği ilk<br />

gÇrÅşme sahnesine benzer bir sahne geÖti aralarında. Svidrigaylov'un yÅzÅnde şeytanca bir<br />

gÅlÅmseme belirdi <strong>ve</strong> bÅtÅn yÅzÅne yayıldı. Her ikisi de, karşısındakinin kendisini gÇrdÅğÅnÅ<br />

<strong>ve</strong> belli etmemeye Öalışarak izlediğini fark etmişti. Sonunda Svidrigaylov gÅrÅltÅlÅ bir<br />

kahkaha atarak:<br />

"Hadi, hadi, istiyorsanız gelin; buradayım!" diye bağırdı.<br />

Raskolnikov meyhaneye girdi.<br />

Svidrigaylov'u bÅyÅk salona bitişik, tek pencereli, kÅÖÅk arka odalardan birinde buldu;<br />

salonda yirmi kadar masa vardı; tÅccar, memur <strong>ve</strong> her tÅrden bir sÅrÅ insan, dayanılmaz şarkı<br />

gÅrÅltÅsÅ iÖinde Öay iÖiyordu. Bir yerlerden bilardo toplarının şıkırtısı geliyordu.<br />

Svidrigaylov'un masasında aÖılmış, bir sise şampanyayla, yarısına kadar dolu bir bardak vardı.<br />

Odada Svidrigaylov'dan başka, kÅÖÅk bir el laternası Öalan bir oğlanla, bitişik salonda koro<br />

halinde şarkı sÇylenmesine rağmen, kısık, kalın bir sesle laterna mÅziğine eşlik ederek adi bir<br />

meyhane şarkısı sÇyleyen, Öizgili etekliğini sıvamış, başında kurdeleli bir Tirol şapkası<br />

bulunan, onsekiz yaşlarında, kırmızı yanaklı bir kız vardı.<br />

Raskolnikov iÖeri girince, Svidrigaylov:<br />

"Hadi bakalım, yeter artık!" diyerek kızı susturdu.<br />

Kız şarkısını hemen kesti ciddi <strong>ve</strong> saygılı bir şekilde beklemeye başladı; şarkı sÇylerken de<br />

yÅzÅnde aynı ciddi, saygılı anlatım vardı.


"Hey Flip," diye seslendi Svidrigaylov, "bir bardak!"<br />

"Ben iÑmeyeceğim" dedi Raskolnikov.<br />

"Nasıl isterseniz, ben zaten sizin iÑin istetmemiştim bardağı. Al bakalım Katya, iÑ şunu!"<br />

Bardağı ağzına kadar şampanyayla doldurdu. "BugÉnlÉk bu kadar yeter, gidebilirsin!" Katya<br />

bardağı, kadınların hep yaptıkları gibi bir dikişte boşalttı, yani ağzından hiÑ ayırmadan yirmi<br />

yudumda iÑip bitirdi, Svidrigaylov'un uzattığı banknotu aldı, eğilip elini ÖptÉ (Svidrigaylov<br />

bÉyÉk bir ciddiyetle kızın elini Öpmesine izin <strong>ve</strong>rmişti), sonra da kendisini izleyen laternacı<br />

Ñocukla birlikte odadan Ñıktı. Peters-<br />

558<br />

burg'a geleli bir hafta bile olmadığı halde burada kendi evindey-miş gibi davranan<br />

Svidrigaylov her ikisini de sokaktan Ñağırmıştı. Meyhanenin garsonu Flip de "bildik" olmuştu.<br />

Svidrigaylov'un ÖnÉnde bir yerlere kapanmadığı kalıyordu. Odanın salona aÑılan kapısı<br />

kilitleniyordu <strong>ve</strong> Svidrigaylov burada kendi evindeymiş-Ñesine, bazen bÉtÉn bir gÉn<br />

oturuyordu. Aslında ikinci sınıf bile denilemiyecek pis, berbat bir meyhaneydi burası:<br />

"Ben de size gidiyordum" diye başladı Raskolnikov, "ama nasıl oldu da Samanpazarı'ndan Xcaddesine<br />

saptım, bilmiyorum. Ben hiÑbir zaman buradan geÑmem. Samanpazarı'ndan sonra<br />

hep sağa saparım. Kaldı ki sizin e<strong>ve</strong> de buradan gidilmez.. KÖşeyi dÖner dÖnmez sizinle<br />

karşılaştım! Garip, doğrusu!"<br />

"Ne diye mucize demiyorsunuz şuna!"<br />

"ÜÉnkÉ belki de yalnızca bir rastlantıdır da ondan."<br />

Svidrigaylov bir kahkaha attı:<br />

"Ne tuhaf oluyor şu insanlar! Kimse, iÑinden mucize olduğuna inansa bile itirafa yanaşmaz!<br />

Siz bile 'belki de yalnızca bir rastlantıdır' diyorsunuz! Kendi dÉşÉncelerine karşı Öyle bÉyÉk<br />

korkuları oluyor ki insanların, Rodion RomanoviÑ, tahmin edemezsiniz! Sizden sÖz<br />

etmiyorum. Sizin kendinize ÖzgÉ dÉşÉnceleriniz var <strong>ve</strong> bÖylesi dÉşÉnceleriniz olduğu iÑin de<br />

hiÑ kork-madınız. Zaten benim ilgimi de bu yÉzden Ñekiyorsunuz ya!"<br />

"Başka hiÑbir şeyden değil mi?"<br />

"Bu kadarı da yetmez mi?"<br />

GÖrÉnÉşe bakılırsa Svidrigaylov biraz heyecanlı gibiydi, ama fazla değil; topu topu yarım<br />

bardak şampanya iÑmişti.<br />

Raskolnikov:<br />

"Yanılmıyorsam" dedi, "sizin deyiminizle, kendine ÖzgÉ dÉşÉnceleri olabilecek bir insan<br />

olduğumu Öğrenmezden Önce gelmiştiniz bana?.."<br />

"O zaman iş farklıydı. Herkesin bir bildiği var. Mucize konusuna gelince, şu son iki ÉÑ<br />

gÉnÉnÉzÉ galiba uykuda geÑirdiniz... ÜÉnkÉ bu meyhaneyi size ben sÖylemiştim <strong>ve</strong>' sizin<br />

doğruca buraya gelişinizde mucizelik hiÑbir şey yok; meyhanenin yolunu, yerini, benim<br />

burada daha Ñok hangi saatlerde bulunduğumu... Hep ben anlattım size, hatırlamıyor<br />

musunuz?"<br />

559<br />

Raskolnikov şaşırmıştı:<br />

"Unutmuşum" dedi.<br />

"İnanırım. Hem iki kez anlattım size. Adres belleğinizde mekanik olarak kalmış olacak.<br />

Buraya da yine mekanik olarak, hiÑ farkında olmadan, ama adrese harfi harfine uyarak<br />

geldiniz. Aslında o gÉn size bunları anlatırken beni anlamış olabileceğinizi hiÑ ummamıştım.<br />

Kendinizi Ñok belli ediyorsunuz, Rodion RomanoviÑ. Bakın ne var: Petersburg'da yolda<br />

yÉrÉrken kendi kendine konuşan pek Ñok insan olduğuna inanıyorum ben. Burası bir<br />

yarıdeliler kenti. Eğer bizde bilim olsaydı, hekimler, hukukÑular, felsefeciler... Petersburg<br />

Ézerine her biri kendi alanında son derece değerli incelemeler yapabilirlerdi. Petersburg kadar<br />

insan ruhu Ézerine karanlık, şiddetli <strong>ve</strong> tuhaf etkiler yapan kente pek az rastlanır. Bir tek<br />

iklimin etkisini dÉşÉnÉn, yeter! Kaldı ki burası bÉtÉn Rusya'nın yÖnetim merkezidir <strong>ve</strong>


uranın karakterinin herkese yansımış olması gerekir. Neyse, konumuz bu değil, ben sizi<br />

birkaÖ kez şÇyle yandan gÇrdÅm. Evden Öıktığınızda dimdik olan başınız, yirmi adım sonra<br />

ÇnÅnÅze dÅşÅyor. Sonra kollarınızı arkanızda bağlıyorsunuz. àevrenize bakı-'nıyorsunuz, ama<br />

hiÖbir şey gÇrmediğiniz belli oluyor. Derken hafiften dudaklarınız kıpırdıyor <strong>ve</strong> kendinizle<br />

konuşmaya başlıyorsunuz; bu arada kollarınızı indirdiğiniz <strong>ve</strong> yÅksek sesle konuştuğunuz da<br />

oluyor; sonunda yolun ortasında, hem de uzunca bir sÅre dikilip duruyorsunuz. Bunlar hiÖ<br />

gÅzel şeyler değil. Belki sizi benden başka gÇrenler de oluyordur. Bu da sizin yararınıza<br />

birşey değil. Aslında bÅtÅn bunlar beni ilgilendirmez, sizi tedavi eden bir hekim değilim;<br />

herhalde ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur?"<br />

Raskolnikov ona dikkatle bakarak:<br />

"Beni izlediklerini biliyor musunuz?" dedi.<br />

"Oldu, sizi bir yana bırakalım." .<br />

"Siz en iyisi bana şunu sÇyleyin; madem burası gelip iÖtiğiniz bir yer <strong>ve</strong> madem bana iki kez<br />

sizi burada bulabileceğimi sÇylediniz, Çyleyse neden demin ben yoldan buraya bakarken<br />

gizlenmeye <strong>ve</strong> kaÖmaya Öalıştınız? Gizlendiğinizi <strong>ve</strong> gitmeye davrandığınızı Öok iyi gÇrdÅm."<br />

560<br />

"Hah-ha! Peki, ben o gÅn kapınızın eşiğinde dururken, siz neden yattığınız yerde gÇzlerinizi<br />

kapayıp uyuyormuş gibi yaptınız? Ben de bunu Öok iyi gÇrdÅm."<br />

"Benim... nedenlerim vardı... Bunu siz de Öok iyi biliyorsunuz."<br />

"Her ne kadar siz bilmiyorsanız da, benim de nedenlerim vardı."<br />

Raskolnikov sağ dirseğini masaya, sağ elinin parmaklarını Öenesine dayayıp gÇzlerini<br />

Svidrigaylov'a dikti. Kendisini daha Çnce de şaşırtan bu yÅzÅ bir dakika kadar inceledi.<br />

Maskeyi andıran tuhaf bir yÅzdÅ bu; pembemsi beyaz bir cilt, kıpkırmızı dudaklar, aÖık<br />

kumral bir sakal <strong>ve</strong> hälä oldukÖa gÅr saÖlar... GÇzleri masmavi, bakışları son derece ağır <strong>ve</strong><br />

hareketsizdi. GÅzel <strong>ve</strong> yaşına gÇre Öok genÖ kalmış bu yÅzden sevimsizlik akıyordu. âzerinde<br />

Öok şık, hafif bir yazlık elbise vardı, hele gÇmleği Öok gÅzeldi. Taşı değerli kocaman bir<br />

yÅzÅk vardı parmağında.<br />

Raskolnikov birden:<br />

"Yoksa bir de sizinle mi uğraşmam gerekecek!" dedi; Çfkeli bir sabırsızlıkla konuya doğrudan<br />

girmişti. "KÇtÅlÅk etmek istediğinizde son derece tehlikeli olabilen birisiniz belki, ama ben de<br />

artık kendimi daha Öok perişan etmek istemiyorum. Siz belki de benim kendime Öok değer<br />

<strong>ve</strong>rdiğimi sanıyorsunuz, ama bunun hiÖ de bÇyle olmadığını gÇstereceğim size. Buraya şunu<br />

sÇylemeye geldim: Eğer kız kardeşime karşı eski niyetlerinizi beslemeye devam ediyorsanız<br />

<strong>ve</strong> son gÅnlerde Çğrendiğiniz şeylerden bu uğurda yararlanmayı dÅşÅnÅyorsanız, bilin ki sizi<br />

ÇldÅrÅrÅm; siz beni hapse attırmadan, ben sizi ÇldÅrÅrÅm. Dediğimi yapacak biri olduğumu<br />

bilirsiniz. İkincisi, eğer bana aÖıklayacağınız bir şey varsa -ÖÅnkÅ hep bir şeyler, sÇylemek<br />

istiyormÅssunuz gibi geliyor bana- bu aÖıklamayı hemen yapın, ÖÅnkÅ zamanımız Öok değerli,<br />

iş işten geÖmeden, ne diyecekseniz deyin!"<br />

Svidrigaylov onu merakla sÅzerek:<br />

"Nereye bu acele?" dedi.<br />

"Herkesin bir bildiği var" dedi Raskolnikov sabırsızlıkla, yÅzÅ asıktı.<br />

561<br />

Svidrigaylov gÅlÅmsedi:<br />

"Beni aÖık olmaya Öağırıyorsunuz, ama kendiniz daha ilk soruma cevap <strong>ve</strong>rmekten<br />

kaÖınıyorsunuz.. Sanırım, birtakım amaÖlarım olduğunu dÅşÅnÅyor <strong>ve</strong> bana kuşkuyla<br />

bakıyorsunuz... Eh, sizin durumunuzdaki bir insan iÖin tÅmÅyle anlaşılır bir şey bu. Sizinle<br />

anlaşmayı ne denli istiyor olursam olayım, yine de sizi şu inandığınız şeyin tersine<br />

inandırmak zahmetine katlanamam. BÇyle bir zahmete değer bir şey değil bu. Ayrıca sizinle<br />

Çzel bir şeyler konuşmak gibi bir niyetim de yok."


"Üyleyse bana duyduğunuz bu gereksinim nerden kaynaklanıyor? àevremde dolanıp<br />

duruyorsunuz?"<br />

"GÇzlemlenmeye değer, ilginÖ bir insansınız de ondan... Durumunuzun fantastikliği hoşuma<br />

gidiyor, hepsi bu! Sonra, beni Öok ilgilendirmiş olan bir hanımın kardeşisiniz. Son olarak da,<br />

bu hanımdan bir zamanlar sizin hakkınızda o kadar Öok şey duydum ki, sonuÖta, onun<br />

Åzerinde bÅyÅk etkiniz olduğuna karar <strong>ve</strong>rdim. Az şey mi bÅtÅn bunlar? Hah-hah-ha! Üte<br />

yandan, itiraf etmeliyim ki, sorunuz bana cevap <strong>ve</strong>rilmesi gÅÖ, zor bir soru gibi gÇrÅndÅ.<br />

Ürneğin, siz şimdi bana iş gÇrÅşmek iÖin değil, yeni bir şeyler Çğrenebilmek iÖin geldiniz,<br />

Çyle değil mi? Üyle değil mi? "Svidrigaylov şeytanca bir gÅlÅmsemeyle Åsteliyordu.<br />

"DÅşÅnebiliyor musunuz, ben de buraya gelirken trende, sizin bana yeni bir şeyler<br />

sÇyleyeceğinizi, sizden bir şeyler alabileceğimi dÅşÅnmÅştÅm! GÇrÅyor musunuz, ikimiz de<br />

meğer ne zenginmisiz!"<br />

"Benden ne alabileceğinizi dÅşÅnmÅştÅnÅz?"<br />

"Bilmem ki bunu size nasıl anlatsam? Hem ben bunu biliyor muyum sanki? Ne berbat bir<br />

meyhanede oturduğumu gÇrÅyorsunuz... Doya doya oturuyorum burada... doya doyadan<br />

amacım, zevk alarak değil, insanın bir yerlerde oturması gerekiyor... Şu zavallı Katya'yı<br />

alalım... gÇrdÅnÅz değil mi kendisini?.. Hani bari obur, damak dÅşkÅnÅ biri olsaydım... Ne<br />

gezer! İste bÅtÅn yiyebildiğim şu! (Masanın Åzerinde, kÇşede, madeni bir tabak iÖinde duran<br />

korkunÖ bir biftek kalıntısıyla patatesi gÇsterdi). Yeri gelmişken sorayım, siz yemek yemiş<br />

miydiniz? Ben bir şeyler atıştırdım, artık canım istemiyor... Ürneğin şarap hiÖ iÖ-<br />

562<br />

mem. Şampanyadan, başka bir şey iÖmem. Şampanya da, hani, koca bir gecede bir tek bardak,<br />

o bile başımı ağrıtıyor ya... Aslında su şişeyi de biraz yatışmak <strong>ve</strong> cesaret bulmak iÖin<br />

getirttim, ÖÅnkÅ birazdan bir yere gitmek zorundayım, beni bÇyle olağanÅstÅ bir ruh hali<br />

iÖinde gÇrmenizin nedeni budur; demin sizden bir ilkokul Çğrencisi gibi gizlenmemin nedeni<br />

de budur. Bana engel olabileceğinizi dÅşÅnmÅştÅm. Ama sanırım (saatini Öıkardı), sizinle bir<br />

saat daha birlikte olabilirim. Şimdi saat, dÇrt buÖuk... İnanır mısınız, bazan Çyle ÅzÅlÅyorum<br />

ki! Hani, diyorum, bir toprak sahibi, bir baba, bir sÅvari, ya da ne bileyim, bir fotoğrafÖı, bir<br />

gazeteci olsaydım... HiÖbir şey değilim, hiÖbir mesleğim yok! Üyle canımı sıkıyor ki bu<br />

bazen! Doğrusu, bana yani birşeyler sÇyleyeceğinizi sanmıştım."<br />

"Peki, siz kimsiniz <strong>ve</strong> buraya niÖin geldiniz?"<br />

"Ben mi kimim? Biliyorsunuz; bir soyluyum, iki yıl sÅvari alayında hizmet ettim, sonra<br />

burada, Petersburg'da aylaklık ettim. Daha sonra da Marfa Petrovna'yla evlenerek Öiftlikte<br />

yaşadım. İşte benim yaşam ÇykÅm!"<br />

"Sanırım kumarbazsınız?"<br />

"Ne kumarbazı! Kumarbaz değil, hilebazım ben."<br />

"GerÖekten de kumarda hile yaptınız mı?"<br />

"E<strong>ve</strong>t."<br />

"Dayak yemediniz mi?"<br />

"Yedim. Ne var bunda?"<br />

"Demek ki, sizi dÅelloya Öağırabilirlerdi... bu, genellikle insanı canlandırır da..."<br />

"Tersini savunamayacağım. Hem ben bÇylesi felsefi tartışmalarda usta da değilimdir. İtiraf<br />

etmeliyim ki, buraya daha Öok kadınlar iÖin geldim ben."<br />

"Marfa Petrovna'yı toprağa <strong>ve</strong>rir <strong>ve</strong>rmez mi?"<br />

Svidrigaylov gÅlÅmseyerek <strong>ve</strong> şaşılacak bir aÖık sÇzlÅlÅkle.<br />

"E<strong>ve</strong>t" dedi. "Ne var bunda? Sanırım, kadınlardan sÇzedis biÖimimi Öirkin buldunuz?"<br />

"Zevk <strong>ve</strong> eğlence dÅşkÅnlÅğÅnÅzÅ Öirkin bulup bulmadığımı mı soruyorsunuz?"<br />

563<br />

"Zevk <strong>ve</strong> eğlence dÅşkÅnlÅğÅ mÅ! SÇzÅ nereye gÇrÅrdÅnÅz! Yine de, kadın konusundan<br />

başlayarak sırayla cevap <strong>ve</strong>riyorum; bilirsiniz, ge<strong>ve</strong>zelikten hoşlanan bir adamım ben.


SÇylesenize, neden kendimi tutmam gerekiyor? Madem kadınlara dÅşkÅnÅm, onlardan neden<br />

uzak durayım? En azından bir uğraş oluyor bu benim iÖin."<br />

"O zaman sizin bu kentten tek beklediğiniz şey, zevk <strong>ve</strong> eğlence?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, zevk <strong>ve</strong> eğlence, ne var bunda! Bir zevk <strong>ve</strong> eğlence tutturmuş gidiyorsunuz! Ama,<br />

sorunuz iÖten bir soru olduğu iÖin, doğrusu hoşuma da gitti. Zevk <strong>ve</strong> eğlencede, en azından,<br />

ham hayallere, kuruntulara boyun eğmeyen, kanımızdaki bir korla sÅrekli tutuşan <strong>ve</strong><br />

sonsuzcasına yanan, yolların <strong>ve</strong> yaşın uzun sÅre sÇndÅremeyeceği, doğaya dayalı, sÅrekli bir<br />

şeyler var. Kabul edin ki, bu da kendine ÇzgÅ bir uğraştır..."<br />

"Bence bu bir hastalıktır, hem de tehlikeli bir hastalık <strong>ve</strong> sevinilecek hiÖbir yanı yok."<br />

"Gene sÇzÅ nerelere gÇtÅrdÅnÅz! ÜlÖÅyÅ aşan her şey gibi bunun da bir hastalık olduğunu<br />

kabul ediyorum, ama bu işte ÇlÖÅnÅn kesinlikle aşılması gerekiyor; ÖÅnkÅ, birincisi ÇlÖÅ<br />

herkese gÇre değişir; ikincisi, her şeyde ÇlÖÅlÅ olursak, bize ne yapmak kalır? Belki Öirkin bir<br />

tahmin, ama o zaman beynimize bir kurşun sıkmamız gerekecektir. Namuslu, dÅrÅst bir insan<br />

iÖin ÇlÖÅlere bağlı kalarak sıkılmanın bir zorunluluk olduğunu kabul ediyorum, ama yine<br />

de..."<br />

"Siz de beyninize bir kurşun sıkabilir miydiniz?"<br />

"Laf mı yani bu şimdi!" Svidrigaylov soruyu tiksinÖ bulmuştu. "Rica ederim bana bundan sÇz<br />

etmeyin." Baştan beri bÇbÅrlenen, cakalı konuşmasını bir yana bırakmıştı, hatta yÅzÅ bile<br />

değişmişti. "Doğrusunu sÇylemek gerekirse, bu benim bağışlanmaz zayıflığımdır. Ama ne<br />

yaparsınız: ÇlÅmden korkarım <strong>ve</strong> yanımda ÇlÅmden sÇz edilmesinden hiÖ hoşlanmam. Benim<br />

biraz mistik bir yanım olduğunu bilmem biliyor muydunuz?"<br />

"Al Marfa Petrovna'nın hayaleti! Ziyaretlerine devam ediyor mu?"<br />

Svidrigaylov sinirli sinirli:<br />

564<br />

"Bana onu hatırlatmayın!" diye bağırdı. "Petersburg'da daha hiÖ gelmedi. YÅzÅnÅ şeytan<br />

gÇrsÅn! Hayır, biz en iyisi şeyden... aslında... hımm! Zamanımız pek az kalmış. Ne yazık,<br />

uzun sÅre kalamayacağım sizinle! Bari sÇyleyecek bir şeyiniz olsaydı!"<br />

"Aceleniz... yine bir kadınla mı ilgili?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, bir kadınla ilgili... Ama tÅmÅyle rastlantısal bir olay... Hayır, benim sÇylemek<br />

istediğim bu değildi..."<br />

"Peki Öirkeflik... iÖinde bulunduğunuz durumun iğrenÖliği, sizi hiÖ etkilemiyor mu? Yoksa<br />

durma gÅcÅnÅzÅ mÅ yitirdi-niz?"<br />

"Siz mi gÅÖten sÇz ediyorsunuz? Hah-hah-ha! GerÖi bunun bÇyle olacağını Çnceden de<br />

biliyordum ama, yine de beni şaşırtıyorsunuz, Rodion RomanoviÖ. Zevk <strong>ve</strong> eğlence iÖinde<br />

gecen bayağı bir yaşam <strong>ve</strong> estetik... Bana siz sÇz ediyorsunuz bunlardan ha! Üyle ya, siz bir<br />

Sebillersiniz, bir idealistsiniz! BÅtÅn bunların elbette bÇyle olması gerek, zaten başka tÅrlÅsÅ<br />

şaşılası okurdu; ama yine de bunları gerÖeklikte gÇrmek insanın tuhafına gidiyor. Ah, ne yazık<br />

ki zamanım Öok az; oysa .siz ne ilginÖ bir insansınız! Aklıma gelmişken sorayım, Schiller!<br />

se<strong>ve</strong>r misiniz? Ben bayılırım."<br />

Raskolnikov tiksiniyormuşÖasına:<br />

"Amma bÇbÅrleniyorsunuz!" dedi.<br />

Svidrigaylov gÅlerek:<br />

"Hayır, yemin ederim bÇbÅrlenme değil!" dedi. "Ama sizinle tartışmayacağım, peki,<br />

bÇbÅrleniyorum... Ama sÇyler misiniz, kimseyi incitmedikten sonra, bÇbÅrlenmenin ne zararı<br />

var? Marfa Petrovna'nın Öiftliğinde tam yedi yıl kÇy hayatı yaşadım, şimdi sizin gibi akıllı <strong>ve</strong><br />

aşırı derecede ilginÖ bir insanla karşılaşınca, oturup ge<strong>ve</strong>zelik etmek Öok hoşuma gidiyor,<br />

kaldı ki hafiften başımı dÇndÅrmeye başlayan yarım kadeh de şampanya iÖmişliğim var. En<br />

Çnemlisi de, beni mÅthiş heyecanlandıran bir durum var ortada, ama ondan sÇz<br />

etmeyeceğim..." Svidrigaylov birden korkuyla sordu: "Nereye gidiyorsunuz?"


Raskolnikov masadan kalkmak Ézereydi. Birden buraya gel-. mis olmaktan dolayı bir sıkıntı<br />

duymuş, boğulur, bunalır gibi<br />

565<br />

olmuştu. Svidrigaylov'un dÉnyanın en alÑak, en aşağılık adamı olduğuna inanmıştı.<br />

"Oturun, Allah aşkına" dedi Svidrigaylov, "emredin, hiÑ değilse, bir Ñay getirsinler. Oturun,<br />

artık ge<strong>ve</strong>zelik etmeyeceğim, yani kendimden sÖz etmeyeceğim. Size bir şeyler anlatacağım.<br />

Beni bir kadının nasıl "sizin sÖzlerinizle" "kurtardığını" anlatsam, dinler misiniz? Hem bu<br />

sizin ilk sorunuza da bir cevap olacak, ÑÉnkÉ bu hanım., sizin kızkardesinizdir. İzin <strong>ve</strong>rir<br />

misiniz, anlatayım? Hani, zaman ÖldÉrmÉş olmak iÑin."<br />

"Anlatın, ama dilerim..."<br />

"O! HiÑ kaygılanmayın! Avdotya Romanovna, benim gibi ciğeri beş para etmez adamlarda<br />

bile derin bir saygıdan başka bir şey uyandırmamıştır."<br />

IV<br />

"Size sÖylemiştim" diye başladı Svidrigaylov, "bu yÉzden biliyorsunuzdur; Ödeyecek beş<br />

param olmadığı iÑin, burada uzunca bir sÉre borÑlular hapishanesinde yatmıştım. Marfa Petrovna'mn<br />

borÑlarımı Ödeyerek beni hapisten nasıl kurtardığının ayrıntılarına girmeyeceğim.<br />

Bilmem bilir misiniz? Kadınlar sev--dikleri zaman afyonlanmısa dÖnerler, hem de Öylesi ne<br />

ki... Neyse, Marfa Petrovna namuslu, dÉrÉst bir kadındı <strong>ve</strong> "hiÑbir Öğrenimi olmamasına<br />

rağmen" aptal değildi. DÉşÉnÉn bu son derece kıskanÑ <strong>ve</strong> dÉrÉst kadın, pek Ñok Öfkelenmeler,<br />

serzenişlerden sonra, benimle evliliğimizin sonuna kadar geÑerli olan bir sÖzleşme yapmak<br />

kÉÑÉklÉğÉnÉ gÖsterdi. Bunun nedeni, sanırım, benden epey yaşlı olması <strong>ve</strong> hep karanfil<br />

Ñiğnemesiydi. Kendisine tÉmÉyle bağlı kalamayacağımı ona aÑıkÑa sÖyleyecek kadar<br />

domuzdum <strong>ve</strong> kendimce bir namusluluk anlayışım vardı. Bu itiraf onu Ñileden Ñıkardı, ama<br />

biraz kabaca da olsa, aÑıksÖz-lÉlÉğÉm hoşuna gitmişti. 'ànceden aÑıkladığına gÖre, demek ki<br />

aldatmak istemiyor' diye dÉşÉnmÉş olsa gerek. KıskanÑ bir kadın iÑin bu son kertede Önemli<br />

bir noktadır. Uzun gÖzyaşların-dan sonra, sÖzlÉ olarak şÖyle bir anlaşmaya vardık: Bir, ben<br />

Marfa Petrovna'yı hiÑbir zaman bırakmayacak, hep kocası kala-<br />

566<br />

Ñaktım, iki, onun izni olmadan hiÑbir yere gitmeyecektim; ÉÑ, sevgililerim hiÑbir zaman<br />

sÉrekli olmayacaktı; dÖrt, Ñiftlikteki hizmetÑi .kızlarla arada bir kırıştırmama izin vardı, ama<br />

bu Marfa Petrovna'nın gizli bilgisi altında olacaktı; beş, kendi sınıfımızdan "soylu" bir kadına<br />

âşık olmaktan beni Tanrı korusun-du, bundan kesinlikle kaÑınacaktım <strong>ve</strong> altı, yine Tanrı<br />

korusun! bÉyÉk <strong>ve</strong> gerÑek bir aşka tutulacak olursam, bunu Marfa Pet-rovna'ya aÑıkÑa<br />

sÖyleyecektim. Bu, sonuncu maddeden yana iÑi hemen hep rahat olmuştu; ÑÉnkÉ akıllı bir<br />

kadındı <strong>ve</strong> benim ciddi bir aşka tutulmayacak kadar uÑarı, zevk <strong>ve</strong> eğlence dÉşkÉnÉ bir kısan<br />

olduğumu gÖrÉyordu. Ama akıllı <strong>ve</strong> kıskanÑ kadın iki ayrı şeydir <strong>ve</strong> felaket de buradadır.<br />

Kimi insanlar Ézerinde yansız bir yargıda bulunabilmek iÑin, herşeyden Önce,<br />

Önyargılarımızdan <strong>ve</strong> bizi Ñevreleyen insanlara <strong>ve</strong> nesnelere karşı edindiğimiz gÉndelik<br />

alışkanlıklarımızdan kurtulmamız gerek. Başka hiÑ kimsenin yargısına gÉ<strong>ve</strong>nemeyeceğim<br />

kadar gÉ<strong>ve</strong>nirim sizin yargınıza. Marfa Petrovna'ya ilişkin pek Ñok gÉlÉnÑ <strong>ve</strong> saÑma şey<br />

duymuş olabilirsiniz. GerÑekten de gÉlÉnÑ denebilecek bazı alışkanlıkları vardı; ama size<br />

iÑtenlikle sÖylÉyorum, ona bitmez tÉkenmez bir şekilde acı Ñektirdiğim iÑin gerÑekten Ñok<br />

pişmanım. Neyse, tatlı bir kocanın, tatlı karısı Ézerine yaktığı bu Ñok nazik oraison funebre*<br />

yeter sanırım. Tartışmalarımızda ben genellikle susar, alttan alırdım; bu centilmence<br />

davranışım hemen her zaman karımı etkilemiş, onun hoşuna gitmiş <strong>ve</strong> amacına ulaşmıştır.<br />

BÖylece, karımın benimle ÖvÉndÉğÉ zamanlar bile olmuştur. Ama yine de kız kardeşinize bir<br />

tÉrlÉ katlanamadı. BÖyle Ñok gÉzel bir kızı e<strong>ve</strong> mÉrebbiye olarak sokmak cesaretini nasıl<br />

gÖstermişti? Ben bunu, Marfa Petrovna'nın ateşli, Ñabuk etkilenebilir bir kadın olarak kız<br />

kardeşinize âşık olmasıyla e<strong>ve</strong>t, dÉpedÉz âşık olmasıyla aÑıklıyorum. Avdotya Romanovna<br />

bu! Kendisini daha ilk gÖrÉşÉmde işin sonunun hiÑ de iyi olmadığını anladım <strong>ve</strong> ne dersiniz?


GÇzucuyla bile ona bakmamaya karar <strong>ve</strong>rdim. İnanır mısınız, ilk adımı atan Avdotya<br />

Romanovna oldu. Yine inanır mısınız, kız kardeşiniz Åzerine hiÖbir şey<br />

Oraison funebre: (Aslında da Fransızca): Ağıt (àev.)<br />

567<br />

sÇylememden <strong>ve</strong> kendisinin onun hakkındaki bitmez tÅkenmez sevgi dolu sÇzlerini<br />

kayıtsızlıkla dinlememden dolayı. Marfa Petrovna bana başlangıÖta kızmıştır bile. Ne<br />

istiyordu karım, doğrusu anlamış değilim! Tabii bu arada bana ilişkin her şeyi ayrıntılarıyla<br />

Avdotya Romanovna'ya anlatmıştı. Karımın aile gizlerimizi herkese anlatmak <strong>ve</strong> ÇnÅne<br />

gelene benden yakınmak gibi kÇtÅ bir huyu vardı; bu konuda yeni arkadaşını, bu Öok gÅzel<br />

arkadaşını hiÖ ihmal edebilir miydi? BÅtÅn konuşmalarının benimle ilgili olduğu <strong>ve</strong> Avdotya<br />

Romanovna'nın, bana male-dilen birtakım karanlık <strong>ve</strong> gizemli olayları bÅtÅnÅyle Çğrendiği<br />

kuşkusuzdu... Bu tÅrden birtakım şeyleri sizin de duyduğunuza bahse girerim?"<br />

"Duydum. Hatta Lujin sizi bir Öocuğun ÇlÅmÅne sebep olmakla suÖluyor. Doğru mu bu?"<br />

Svidrigaylov yÅzÅnÅ buruşturdu, iğrenircesine:<br />

"Rica ederim" dedi, "bu bayağılıklardan sÇz etmeyin bana! Eğer bu saÖma dedikoduların<br />

aslını ille de Çğrenmek istiyorsanız, size bir gÅn ayrıca anlatırım, ama şimdi..."<br />

"Yine Öiftliğinizdeki bir uşağın başına gelenlere de siz sebep olmuşsunuz..?"<br />

Svidrigaylov gÇzle gÇrÅlÅr bir sabırsızlıkla Raskolnikov'un sÇzÅnÅ kesti:<br />

"Rica ederim, yeter!"<br />

Raskolnikov da gitgide Çfkeleniyordu:<br />

"ÜldÅkten Sonra piponuzu doldurmaya gelen uşak olmasın sakın bu?" dedi. "Hani, kendiniz<br />

anlatmıştınız..?"<br />

Svidrigaylov gÇzlerini dikip Raskolnikov'u dikkatle sÅzdÅ. Raskolnikov bu bakışlarda bir an<br />

iÖin haince bir gÅlÅmsemenin Öakar gibi olduğunu gÇrdÅ. Ama Svidrigaylov kendini tuttu <strong>ve</strong><br />

son derece nazik:<br />

"E<strong>ve</strong>t" dedi, "tä kendisi. Bakıyorum bÅtÅn bunlar sizi de Öok ilgilendiriyor. İlk uygun fırsatta<br />

merakınızı tÅmÅyle gidermeyi bir borÖ biliyorum. Hay Allah kahretsin! Kimilerine gerÖekten<br />

bir roman kişisi gibi gÇrÅnebiliyorum anlaşılan! Hakkımda kız-' kardeşinize bunca ilginÖ <strong>ve</strong><br />

gizemli hikäyeler anlattığı iÖin rahmetli Marfa Petrovna'ya nasıl teşekkÅr borÖlu olduğuma<br />

varın<br />

568<br />

siz karar <strong>ve</strong>rin... Bu hikäyelerin nasıl bir etkisi oldu, bilemiyorum; ama sonuÖ benim<br />

yaranmaydı. Bana karşı duyması son derece doğal nefretine <strong>ve</strong> benim her zamanki<br />

suratsızlığıma <strong>ve</strong> iticiliğime rağmen, Avdotya Romanovna sonunda dÅşmÅş, mahvolmuş<br />

insanlara karşı duyulan bir duygu ile bana acımaya başladı. Bir genÖ kızın yÅreği acımaya<br />

başladığı zaman, kendisi iÖin son derece tehlikeli bir durumda başlamış demektir. àÅnkÅ genÖ<br />

kız sÇz konusu mahvolmuş kişiyi "kurtarmak", akıllandırmak, diriltmek, daha soylu birtakım<br />

amaÖlara yÇneltmek, <strong>ve</strong> yeni bir hayatın, eylemin iÖine sokmak isteyecektir; bÇyle bir<br />

durumda bu tÅrden daha nelerin dÅşlenebileceği, bilinen birşey. Kuşun kendiliğinden kafese<br />

girmekte olduğunu gÇrÅnce, ben de kendime gÇre Çnlemlerimi aldım. Bakıyorum, kaslarınızı<br />

Öatıyorsunuz. Rodion RomanoviÖ. Korkmayın, sonuÖ, bildiğiniz gibi bir hiÖtir. (Hay Allah<br />

kahretsin! Amma Öok iÖmeye başladım!) Biliyor musunuz, kızkardeşenizle ikinci ya da<br />

ÅÖÅncÅ yÅzyıllarda, gÅÖlÅ bir prensin, bir hÅkÅmdarın ya da KÅÖÅk Asya hanlarından birinin<br />

kızı olarak dÅnyaya gelmemiş olmasına, hep ya-zıklanmışımdır. Kader ona bunu nasip etmiş<br />

olsaydı, gÇğsÅ kızgın şişlerle dağlanırken bile gÅlÅmseyebilen bÅyÅk Öilekeşlerden biri<br />

olurdu; buna hiÖ kuşkum yok. Hem o bÇyle bir işkenceye bilerek <strong>ve</strong> isteyerek giderdi. Eğer<br />

dÇrdÅncÅ <strong>ve</strong> beşinci yÅzyıllarda yaşamış olsaydı, kendini Mısır ÖÇllerine vurur <strong>ve</strong> orada otuz<br />

yıl kÇk yiyerek, heyecan <strong>ve</strong> hayallerle yaşardı. Bir an Çnce <strong>ve</strong> ne yapıp edip birileri iÖin acı<br />

Öekmek isteyen, acı Öekmeye susamış bir insan, kızkardeşiniz; bu acı ondan esirgenirse<br />

kendini tutup Çrneğin pencereden aşağı atabilir. Razumihin diye birinden sÇz edildiğini


duydum; akıllı bir Öocukmuş dediklerine gÇre (soyadı da bunu gÇsteriyor*, papaz okulu<br />

Çğrencisi herhalde). Kızkardeşinizi varsın o korusun. Kısacası, sanıyorum Avdotya<br />

Romanovna'yı anladım <strong>ve</strong> bundan da onur duyuyorum. Ama, siz de bilirsiniz, insan biriyle<br />

yeni tanıştığında, nedense hoppaca davranır, birtakım aptallıklar eder, yanlışlar yapar, doğru<br />

değerlendirmede bulunamaz. Ama... Allah kahretsin! O<br />

Razumihin adı (razum-akıl) kÇkÅnden tÅremektedir. (àev.)<br />

569<br />

da niye bu kadar gÅzel sanki! Bunda benim hiÖbir suÖum yok! Tek kelimeyle bu iş bende<br />

Çnlenemez bir şeh<strong>ve</strong>t duygusuyla başladı. Avdotya Romanovna bugÅne dek gÇrÅlmemiş,<br />

duyulmamış ÇlÖÅde namuslu bir kız (Bu sÇzÅme dikkat edin, kızkar-deşinizle ilgili bir gerÖek<br />

olarak belirtiyorum bunu. BÅtÅn parlak zekäsına rağmen, namus konusunda nerdeyse<br />

hastalıklı bir duyarlığı var. Bu kadar namusluluk kendisine zarar <strong>ve</strong>rir). Paraşa adında bir kız<br />

vardı Öiftlikte, başka bir kÇyden, hizmetÖi olarak getirmişlerdi. Kara gÇzlÅ Paraşa!.. Kendisini<br />

daha Çnce hiÖ gÇrmemiştim. àok gÅzel, ama inanılmayacak derecede aptaldı: Öığlık Öığlığa<br />

bağırıp ağlayı<strong>ve</strong>rdi bir gÅn <strong>ve</strong> bÅtÅn Öiftliği ayağa kaldırdı. Tabii, bu bir skandaldi! BirgÅn,<br />

Çğle yemeğinden sonra bahÖede dolaşırken, Avdotya Romanovna Çzellikle yalnız olduğum bir<br />

anı kollayarak yanıma geldi <strong>ve</strong> gÇzleri alev alev, benden Paraşa'ya ilişmememi istedi. Bu<br />

sanırım onunla ilk başbaşa ko-nuşmamızdı. Ben tabi onun isteğini yerine getirmeyi şeref<br />

saydım; şaşırmış, utanmış gÇr ÅndÅm; kısacası rolÅmÅ pek de fena oynamadım. BÇylece<br />

aramızda bir ilişki başladı: gizemli konuşmalar, ahlak dersleri, ÇğÅtler, ricalar, yalvarmalar,<br />

hatta inanır mısınız? gÇzyaşları!.. Bazı kızlarda propaganda tutkusu nerelere kadar varıyor,<br />

gÇrÅyor musunuz! Ben tabii bÅtÅn suÖu kaderime yÅklÅyor, kendimi ışığa, doğru yolu<br />

bulmaya susamış bir insan gibi gÇsteriyordum, sonunda, hiÖ tartışmasız herkes Åzerinde kesin<br />

etkisi olan, insanı hiÖ yanıltmayan, kadın kalbini yola getirmede en gÅÖlÅ, en şaşmaz yola<br />

başvurdum. Bu yol, herkesÖe bilindiği gibi, Çvmedir. DÅnyada aÖıkyÅreklilikten zor <strong>ve</strong><br />

Çvmeden kolay bir şey yoktur. AÖıkyÅreklilikte yÅzde bir değerinde bile olsa bir nota falsolu<br />

oldu mu, uyumsuzluk hemen farkedilir; Çvmede ise baştan sona bÅtÅn notalar falsolu bile<br />

olsa, yine de kulağa hoş gelir, zevkle dinlenir. ÜvgÅ ne kadar kaba olursa olsun, yine de, en<br />

azından yarısı, ÇvÅlene gerÖek gibi gelir <strong>ve</strong> bu toplumun her katmanında bÇyledir. Namus<br />

tanrıÖası ola- . rak nitelendirilen bir kızı bile Çvme ile baştan Öıkarmak mÅmkÅndÅr. Sıradan<br />

insanlarınsa sÇzÅnÅ etmeye bile değmez. Kocasına, Öocuklarına son derece bağlı, erdemlilik<br />

timsali bir hanımefendiyi nasıl bastan Öıkardığımı hatırladıkÖa gÅlmekten kendimi<br />

alamam. Üyle eğlenceli <strong>ve</strong> Çyle zahmetsizce olmuştu ki bu is! Kadın, gerÖekten<br />

erdemliydi, en azından kendine gÇre bÇyleydi bu. Ona karsı uyguladığım bÅtÅn taktik ise,<br />

erdemliliği karşısında şaşkına dÇnmÅş, hayran olmuş gÇrÅnmekten ibaretti. Üyle ÇlÖÅsÅzce<br />

ÇvÅyordum ki kendisini, diyelim elini sıkmak ya da bir bakışını elde etmek fırsatını buldum,<br />

bunu zorla elde ettiğimi, aslında onun Öok direndiğini, hatta bÇylesine aşağılık bir adam<br />

olmasaydım bunu hiÖbir zaman elde edemiyeceğimi, saflığından benim ne denli sinsi <strong>ve</strong><br />

kahpe biri olduğumu anlayamadığını <strong>ve</strong> tuzağa dÅştÅğÅnÅ, aslında bÇyle bir şeyi hiÖ<br />

istemediğini... <strong>ve</strong> daha bunlara benzer neler neler sÇyleyerek kendimi azarlayıp duruyordum.<br />

Tek kelimeyle, ben amacıma ulaşmıştım, hanımefendi ise bÅtÅn gÇrev <strong>ve</strong> sorumluluklarını<br />

yerine getirmiş, namuslu, son derece erdemli bir kadın olarak kaldığına inanmıştı.<br />

GerÖekteyse hayatı kaymıştı. En son, ayrılırken, kendisi hakkındaki asıl dÅşÅncemi, onun da<br />

benim gibi zevk peşinde koşan biri olduğunu sÇylediğimde nasıl kızıp kÇpÅrdÅğÅnÅ<br />

anlatamam! Zavallı Marfa Petrovna da ÇvgÅye karşı Öok duyarlıydı; isteseydim daha<br />

sağlığında varını yoğunu Åzerime geÖirtebilirdim (Ama ben Öok iÖiyor <strong>ve</strong> ge<strong>ve</strong>zelikte biraz<br />

ileri gidiyorum galiba?). Aynı sonucu Avdotya Romanovna Åzerinde de elde etmeye<br />

başladığımı sÇylersem bana gÅcenmezsiniz sanırım. Ama işte aptallığımdan <strong>ve</strong><br />

sabırsızlığımdan her şeyi berbat ettim. Bilmem inanır mısınız. Avdotya Romanovna daha<br />

Çnce de birkaÖ kez (hele birinde!..) bakışlarımı hiÖ beğenmemişti. Tek kelimeyle bakışlarımda


onu Çnce korkutan, sonra da benden tiksindiren <strong>ve</strong> pervasızlığı gitgide artan birtakım pırıltılar<br />

gÇrmÅştÅ. Ayrıntılara girmenin anlamı yok, sonunda bozuştuk. Ben yine bir aptallık ettim <strong>ve</strong><br />

onun propagandalarıyla, bana anlattığı şeylerle alay etmeye başladım.. Faraşa yeniden<br />

sahneye Öıktı, Åstelik bu kez tek basına da değil... Tek kelimeyle, rezil bir curcunadır başladı.<br />

Ah, Rodion RomanoviÖ, hayatta hiÖ değilse bir kez, kız kardeşinizin gÇzlerinin bazen nasıl<br />

alev alev yandığını gÇrebilseydiniz! Simdi koca bir bardak şampanya iÖtim de sarhoşum diye<br />

sÇylemiyorum bunları, hepsi doğrudur anlattıklarımın. İnanın bana bakışları dÅşlerime<br />

girmeye başlamıştı. So-<br />

570<br />

571<br />

nunda artık etek hışırtılarına bile dayanamaz oldum. Doğrusu, acaba sara illetine mi<br />

tutuluyorum diye dÅşÅndÅğÅm bile oldu, bÇylesine kendimden geÖebileceğimi hiÖ, ama hiÖ<br />

dÅşÅnemezdim. Tek kelimeyle, barışmamız gerekti, ama bu artık olanaksızdı. Bunun Åzerine,<br />

ne yaptım, biliyor musunuz? (GÇzÅ dÇnmeye gÇrsÅn, insan nasıl da alıklasıyor, hayret<br />

doğrusu! Siz siz olun, aşırı kızgınken herhangi bir girişimde bulunmayın Rodion Romanovic).<br />

Avdotya Romanovna'nın yoksul bir kız olduğunu (ah, bağışlayın, bunu demek istememiştim...<br />

ama aynı kavramı dile getirecek olduktan sonra ne fark eder sanki?), tek kelimeyle, emeğiyle<br />

geÖindiğini, annesine <strong>ve</strong> size baktığını (hay aksi, bakın yine yÅzÅnÅzÅ buruşturuyorsunuz...)<br />

dÅşÅnerek, benimle birlikte hiÖ değilse buraya, Petersburg'a gelmesi iÖin, kendisine bÅtÅn<br />

paramı <strong>ve</strong>rmeyi Çnermeye karar <strong>ve</strong>rdim, (ben o sıralar otuz bin ruble kadar para<br />

Öıkartabilirdim). Tabi bu arada ÇlÅmsÅz aşk <strong>ve</strong> mutluluk yeminleri edecek <strong>ve</strong> bu tÅrden daha<br />

bir sÅrÅ şeyler sÇyleyecektim. İnanır mısınız, o sıralar ona Çylesine kapılmıştım ki, eğer bana<br />

Marfa Petrovna'yı boğazla ya da zehirle, sonra da benimle evlen, deseydi, hemen o an<br />

dediğini yerine getirirdim! Ama, sizin de bildiğiniz gibi, bÅtÅn bunların sonucu bir felaket<br />

oldu. Marfa Petrovna'nın, Lujin denilen kähya bozuntusu aşağılık herifi bulup da Avdotya<br />

Romanovna'yla evlendirmeye Öalıştığını Çğrendiğimde nasıl kudurmuşa dÇndÅğÅmÅ, tahmin<br />

edebilirsiniz. BÇyle bir evliliğin benim Çnerimden en kÅÖÅk bir farkı olacak mıydı, ha,<br />

sorarım size, olacak mıydı? Bakıyorum beni bÅyÅk bir dikkatle dinlemeye başladınız... il-ginÖ<br />

delikanlı?.."<br />

Svidrigaylov kendinden geÖip masaya bir yumruk indirdi. YÅzÅ kıpkırmızı olmuştu, farkına<br />

varmadan yudum yudum iÖtiği bir, birbuÖuk bardak şampanyanın onu epey vurduğunu gÇren<br />

Raskolnikov bundan yararlanmaya karar <strong>ve</strong>rdi. Svidri-gaylov'u Öok kuşku <strong>ve</strong>rici buluyordu.<br />

Onu daha da kışkırtmak istediğini gizlemeye Öalışmadan: "BÅtÅn bu anlattıklarınızdan sonra"<br />

dedi, "ben artık buraya Çzel olarak kız kardeşim iÖin geldiğinize iyice inanmış bulunuyorum."<br />

572<br />

Svidrigaylov birden aydır gibi oldu:<br />

"Ama ben bÅtÅn... hem ben size sÇylemiştim... kaldı ki, kız kardeşiniz benim adımı bile<br />

duymak istemez."<br />

"Bundan eminim. Ama benim demek istediğim bu değildi."<br />

"Demek eminsiniz? (Svidrigaylov gÇz kırptı, alayla gÅlÅmsedi). Haklısınız, beni sevmez.<br />

Ama karı koca ya da iki sevgili arasında geÖen şeylerden hiÖbir zaman emin olmayınız. Bu<br />

ikili ilişkide, sÇz konusu iki kişiden başka dÅnyada hiÖkimsenin bilmediği gizli bir yan hep<br />

olagelmiştir. Avdotya Romanovna'nın benden nefret ettiğine senet <strong>ve</strong>rebilir misiniz?"<br />

"Bazı sÇzlerinizden, hele kullandığınız bazı sÇzcÅklerden kız kardeşime karşı alÖakÖa bazı<br />

niyetler taşıdığınızı, Åstelik bunların uygulamasına hemen girişeceğinizi anlıyorum."<br />

Svidrigaylov niyetleri iÖin kullanılan sıfata aldırış etmeden, saf bir korkuyla sordu:<br />

"Nasıl! Bu anlama gelebilecek sÇzler sÇyledim mi ben?"<br />

"Şu anda bile sÇylemektesiniz. Ürneğin, niye bu kadar korktunuz? Şu andaki bu ani<br />

korkunuzun nedeni ne?"


"Ben mi korkuyorum? Sizden mi? Asıl sizin benden korkmanız gerek, cher ami*. Ancak bu<br />

saÖma konuşma... Ama ben kafayı buldum galiba, yine ağzımdan bir şeyler kaÖıracaktım...<br />

Allah kahretsin bu iÖkiyi! Hey, su getirin!"<br />

Şampanya şişesini kaptığı gibi bÅyÅk bir aldırmazlıkla pencereden dışarı fırlatı<strong>ve</strong>rdi. Flip su<br />

getirdi.<br />

"Bunların hepsi saÖma!" Svidrigaylov bir peÖeteyi ıslatıp başına koydu. "Sizi bir tek<br />

kelimeyle yerinize oturtabilir <strong>ve</strong> bÅtÅn kuşkularınızı bir anda yok edebilirim. Ürneğin,<br />

evleneceğimi biliyor muydunuz?"<br />

"Bunu daha Çnce de sÇylemiştiniz."<br />

"SÇylemiş miydim? Unutmuşum. Ama o zaman şimdiki kesinlikle konuşamazdım, ÖÅnkÅ<br />

gelini bile gÇrmemiştim daha; yalnızca bir tasarıydı... Şimdiyse, artık bir nişanlım var,<br />

gerekenler yapıldı. Eğer ertelenemez birtakım islerim olmasaydı, sizi alır simdi doğruca ona<br />

gÇtÅrÅrdÅm. àÅnkÅ sizin gÇrÅşÅnÅzÅ<br />

Cher ami: (Aslında da Fransızca): Sevgili dostum.<br />

573<br />

de almak isterdim. Allah kahretsin! Yalnızca on dakikam kalmış. Bakın isterseniz saate...<br />

Neyse, sonra anlatırım artık bunu size, ÖÅnkÅ bu benim evlenme isi, kendine gÇre oldukÖa<br />

enterasan-dır... Nereye? Yine mi gidiyorsunuz?"<br />

"Hayır, artık gitmiyorum."<br />

"HiÖ mi gitmeyeceksiniz? GÇrÅrÅz. Size nişanlımı gÇstereceğim. Ama şimdi değil... àÅnkÅ<br />

birazdan sizin kalkıp gitmeniz gerekiyor. Siz sağa, ben sola... Resslich'i tanıyor musunuz? Şu<br />

anda evinde oturduğum Resslich'i? Bildiniz mi? Yok canım, o değil... hani su, bir kız Öocuğu<br />

sÇzde onun yÅzÅnden kendini kışın suya atmış ya, işte o Resslich, bildiniz mi? işte benim bu<br />

evlenme isini kotaran odur. Tek başına canın sıkılıyordur, biraz oyalanırsın, gÇzÅn gÇnlÅn<br />

aÖılır' dedi. GerÖekten de yÅzÅ gÅlmez bir adamımdır ben. Neşeli biri olduğumu mu<br />

dÅşÅnÅyorsunuz? Hayır, azizim, asık suratlının tekiyimdir. Kimseye zararım dokunmadan,<br />

kÇşemde oturur dururum, bazan ÅÖ gÅn kimselerle konuşmadığım olur. Ama ben o Resslich<br />

denen anasının gÇzÅ ÅÖkäğıtÖının aklından neler geÖirdiğini Öok iyi biliyorum; benim sıkılıp<br />

birgÅn karımı bırakacağımı, bÇylece kızın kendisine kalacağını hesaplayarak onu sermaye<br />

olarak kullanmayı, yani bizim tabakayla daha yÅksek tabakaya satmayı kuruyor. Dediğine<br />

gÇre kızın ÅÖ yıldır bacakları tutmayan, koltuğa bağlı bir babası varmış, emekli memurmuş<br />

adam. Annesine gelince, akıllı bir kadınmış. Taşrada bir yerlerde Öalışan <strong>ve</strong> bunlara hiÖ<br />

yardım etmeyen bir oğullarıyla, evli <strong>ve</strong> yine bunlara hiÖ gelip gitmeyen bir kızları varmış. İki<br />

kÅÖÅk yeğenlerini de yanlarına almışlar (kendilerininki yetmemiş anlaşılan...). Bir ay sonra<br />

onaltısını bitirecek olan en kÅÖÅk kızlarını da lisenin son sınıfındayken okuldan almışlar. Bu<br />

hesaba gÇre kızı bir ay sonra kocaya <strong>ve</strong>rmek, yani benimle evlendirmek mÅmkÅn olabilecek...<br />

BirgÅn onlara gittik; bunun onlar iÖin ne denli gÅlÅnÖ ol-. dÅğÅnÅ gÇzÅmde<br />

canlandırabiliyorum; tanınmış bir aileden, sÇyle birtakım ilişkileri olan, bÅyÅk Öiftlik sahibi,<br />

zengin bir dul olarak tanıttım kendimi. Ben ellime varmışım, o tazeyse daha onaltısına bile<br />

basmamışsa bundan ne Öıkar? Buna aldıran kim? Cazip bir aday, Çyle değil mi? Ah, hem de<br />

nasıl, hah-hah-ha!<br />

574<br />

Ünemli olan bu! Ana babayla konuşmamı gÇrmeliydiniz! GerÖekten, para Çdenip gÇrÅlmeye<br />

değer bir hali vardı! Kız da iÖeri girdi, dizlerini kırıp selam <strong>ve</strong>rdi. DÅşÅnebiliyor musunuz<br />

azizim, daha kısa etekli elbise giyiyor! AÖılmamış gonca gÅl! YÅzÅne ateş basıyor, utanıyor,<br />

kıpkırmızı kesiliyordu (besbelli sÇylemişler kendisine). Kadın yÅzleri konusunda sizin nasıl<br />

bir dÅşÅnceniz var, bilmiyorum, ama bana sorarsanız bu onaltı yaş, bu Öocuksu gÇzler, bu<br />

Årkeklik, utanÖtan kaynaklanan bu gÇzyaşları, bence gÅzellikten de Çte şeyler. Kaldı ki bu kız<br />

bir tablo gibi de gÅzel; AÖık sarı, lÅle lÅle saclar, kÅÖÅcÅk ama etli <strong>ve</strong> kıpkırmızı dudaklar,<br />

ufacık, olağanÅstÅ gÅzel ayaklar... Neyse, biz bÇylece tanıştık. Birtakım islerim dolayısıyla


acelem olduğunu sÇyledim, bunun Åzerine de ertesi gÅn, yani dÅn değil Çnceki gÅn<br />

nişanlandık. O zamandan beri onlara her gidişimde kızı kucağıma alıyor, bir daha da<br />

bırakmıyorum... Nasıl utanıyor, nasıl kıpkırmızı kesiliyor, bilemezsiniz. Bense kendisini<br />

aralıksız ÇpÅyorum. Annesi de kendisine, artık kocası sayıldığımı, bunun bÇyle olması<br />

gerektiğini anlatmaya Öalışıyor. Yeme de yanında yat! Vallahi bu nişanlılık yok mu, yani<br />

şimdiki durumumuz, belki evlilikten daha iyi. Hani şu la nature et la <strong>ve</strong>rite* dedikleri durum<br />

var nişanlılıkta. Hah-hah-ha! Kendisiyle iki kez konuştum, vallahi hiÖ de aptal bir kız değil!<br />

Hatta bazan sÇyle Öaktırmadan bana Çyle bir bakıyor ki, zangır zangır titriyorum! YÅzÅ, tıpkı<br />

Rafael'in Madonna'sının yÅzÅ! Aslında, bilmem hiÖ dikkat ettiniz mi, Sikstin Madonnası'nın<br />

yÅzÅ gerÖek değil, hayalidir, kederli bir divanenin yÅzÅnÅ kondurmuştur Rafael,<br />

Madonnasına. Neyse, nişanlandığımızın ertesi gÅnÅ, gÅmÅş bir kutu iÖinde pırlantalar, inciler<br />

<strong>ve</strong> bin beş yÅz ruble değerinde başka bir sÅrÅ ıvır zıvır gÇtÅrdÅm. Kocaman, nah sÇyle bir<br />

kutuydu bu. Bizim Madonna'nın yÅzÅnÅn nasıl ışığıdını bir gÇrmeliydiniz! DÅn kendisini<br />

kucağıma aldım, ancak bunu biraz fazla ileri giderek yapmış olmalıyım ki, belli etmemeye<br />

Öalışmakla birlikte, yÅzÅ kıpkırmızı oldu, bÅtÅn vÅcudunu ateş bastı. GÇzlerinden yaş bile<br />

geldi. Tabii bir anda herkes odadan Öıktı,<br />

La nature et la <strong>ve</strong>rite: (Aslındada Fransızca): Doğa <strong>ve</strong> gerÖek (àev.)<br />

575<br />

kendisiyle yalnız kaldık. O zaman birden boynuma atıldı (ilk kez yapıyordu bunu), kÅÖÅcÅk<br />

kollarıyla sarıldı <strong>ve</strong> beni Çpmeye başladı; bana hep bağlı kalacağına, sÇz dinleyeceğine,<br />

hayatının her anını bana adayacağına dair yeminler ediyor, bÅtÅn bunlara karşılık benden<br />

yalnız <strong>ve</strong> yalnız saygı beklediğini, başkaca 'hiÖ, ama hiÖbir hediye istemediğini' sÇylÅyordu!<br />

GenÖ kızlık utancıyla yÅzÅ kıpkırmızı kesilmiş, heyecandan gÇzleri yaşarmış onaltı yaşındaki<br />

bir melekten bÇylesi itiraflar duymak, siz de kabul edersiniz ki, son derece ayartıcı bir şey.<br />

Üyle değil mi? Siz de ayartıcı bulmuyor musunuz bunu? Herhalde bir şeylere değer bÇyle bir<br />

sahne, ha? Değer, Çyle değil mi? Dinleyin... BirgÅn birlikte gidelim nişanlıma, ha? Yalnız,<br />

şimdi değil!"<br />

"Tek kelimeyle sizin şeh<strong>ve</strong>tinizi kamÖılayan da aradaki yaş <strong>ve</strong> seviye farkı olsa gerek,.!<br />

GerÖekten evlenecek misiniz onunla?"<br />

"Ya ne sandınız? Kesinkes evleneceğim. Herkes kendisi hakkında kendisi karar <strong>ve</strong>rir <strong>ve</strong><br />

kendini en iyi aldatabilen, herkesten daha neşeli yaşar. Hah-hah-ha! Bakıyorum, birden<br />

paÖalarınızdan erdemlilik akmaya başladı! Ah, acıyın bana efendim, ben gÅnahkär bir<br />

insanım! Hah-hah-ha!.."<br />

"Oysa siz Katerina åvanovna'mn Öocuklarına yardım etmiştiniz... Ama anlıyorum, bunda da<br />

birtakım amaÖlarınız vardı... E<strong>ve</strong>t, şimdi anlıyorum..."<br />

Svidrigaylov bir kahkaha attı.<br />

"Ben genel olarak Öocukları se<strong>ve</strong>rim, hem de Öok se<strong>ve</strong>rim... Bu konuda size, su anda bile<br />

sÅrÅp giden bir ilişkinin nasıl başladığını anlatabilirim. Buraya geldiğimin ilk gÅnÅ, yedi<br />

yıllık ayrılığın biriktirdiği Çzlemle hernen batakhanelere saldırdım. Eski dostlarımı bulmak<br />

konusunda hiÖ acele etmediğimin farkında-sınızdır. Bu bir yana, olabildiğince onlardan uzak<br />

kalmaya Öalışıyorum. Biliyor musunuz, kÇyde, Marfa Petrovna'nın yanın-dayken, bÅtÅn bu<br />

gizemli yerlerin anıları beni Çylesine eziyordu ki, anlatamam. Bilenler Öok şeyler bulabilirler<br />

bu yuvalarda. Allah kahretsin! Halk ayılmamacasına kafayı Öekiyor, aydın genÖlik derseniz,<br />

işsizlikten birtakım teorilere kendini kaptırmış, dÅşler dÅnyasında yaşıyor; Ålke bir baştan bir<br />

başa Yahudi akı-<br />

576<br />

nına uğramış sanki, adamlar ortada para diye bir şey bırakmıyorlar, geri kalanlarsa kendilerini<br />

zevk <strong>ve</strong> eğlenceye <strong>ve</strong>rmişler, rezil bir hayat sÅrÅyorlar. Bu kente daha adımımı attığım anda<br />

burnum hemen o bildik kokuyu aldı. SÇzÅm ona danslı programlardan birini izlemek iÖin bir<br />

batakhaneye gittim, rezil bir yerdi (ama ben batakhaneleri Çzellikle pislikleriyle se<strong>ve</strong>rim).


Tabii kankan dansı vardı, ama eşi benzeri gÇrÅlmemiş bir kankandı bu; bizim zamanımızda<br />

bile bÇylesi yoktu. Doğrusu iyi ilerleme sağlanılmış bu alanda. Birden, onÅÖ yaşlarında, Öok<br />

zarif giyimli bir kızın bu işlerin ustası bir herifle dans ettiğini gÇrdÅm; karşı karşıya<br />

duruyorlardı adamla. Kızın annesi de, duvarın dibinde, bir sandalyede oturuyordu. Bunun<br />

nasıl bir kankan olduğunu gÇzÅnÅzde canlandırabilirsiniz! Kız kıpkırmızı kesilmişti,<br />

utanıyordu, sonunda bunu bir hakaret kabul ederek ağlamaya başladı. Adam kızı yakaladığı<br />

gibi dÇndÅrmeye <strong>ve</strong> gÇsteri yapmaya başladı. Salonda herkes gÅlÅyordu. Ben halkımızı, hatta<br />

kankana halkımızı bile, bÇyle anlarda pek se<strong>ve</strong>rim: 'Oh olsun! BÇylesi gerekti! Ne diye Öoluk<br />

Öocuğu getirirler bÇyle yerlere!' diye bağırıyorlardı. SÇyledikleri mantıklı mıydı, yoksa kendi<br />

kendilerini mi avutuyorlardı, bu benim umurumda bile değildi! Hemen ne yapmam<br />

gerektiğini tasarlayıp doğruca kızın annesinin yanına gittim. Benim de taşralı olduğumu,<br />

buraların insanlarının Öok gÇrgÅsÅz <strong>ve</strong> kaba olduğunu, gerÖek değerleri ayırdedip onlara<br />

gerekli saygıyı gÇstermesini bilmediklerini sÇyleyerek, paralı biri olduğumu sezdirmeye<br />

Öalıştım, kendilerini arabama da<strong>ve</strong>t ettim, evlerine gÇtÅrdÅm (bir oda kiralamışlardı<br />

kendilerine, Petersburg'a daha yeni, gelmişler), bÇylece tanışmış olduk. Kadın, benimle<br />

tanışmanın kendisi iÖin de, kızı iÖin de bir şeref olduğunu sÇyledi. Bu arada beş parasız<br />

olduklarını <strong>ve</strong> Petersuburg'a da bilmem hangi dairede bilmem nasıl bir işi izlemek iÖin<br />

geldiklerini Çğrendim. Kendilerine hem para olarak hem de hizmet olarak yardımda<br />

bulunabileceğimi sÇyledim; bu arada da, o batakhaneye, orada dans dersleri <strong>ve</strong>riliyor sanarak<br />

dÅştÅklerini Çğrendim. GenÖ kızın Fransızca dil dersleriyle, dans dersleri konusunda<br />

kendilerine yardımda bulunmayı Çnerdim. Ünerimi heyecanla karşıladılar, bunun kendilerine<br />

577<br />

yalnızca şeref <strong>ve</strong>receğini sÇylediler... İşte bÇylece başlayan tanışıklığımız hälä sÅrÅyor. İster<br />

misiniz, onlara da gidelim, ama şimdi değil..!"<br />

"Kes artık şu bayağı hikäyelerini aşağılık herif! AlÖak, şeh<strong>ve</strong>t dÅşkÅnÅ!"<br />

"Schiller! Bu da bizim Schiller işte! Oê va-t-elle la <strong>ve</strong>rtu se nic-her*l Biliyor musunuz,<br />

bağırışlarınızı duymak iÖin size Çzellikle bÇyle şeyler anlatacağım. BÅyÅk bir zevk bu<br />

doğrusu!"<br />

"Ona ne şÅphe!" diye homurdandı Raskolnikov. "Şu anda ben kendi gÇzÅmde de gÅlÅnÖ bir<br />

duruma dÅşmÅş bulunuyorum!"<br />

Svidrigaylov katılırcasına gÅlmeye başladı, Filip'e seslenip hesabı Çdedi, masadan kalkarken:<br />

"Bayağı sarhoş oldum, assez caııse**" dedi, "bÅyÅk bir zevk bu doğrusu!"<br />

Raskolnikov da ayağa kalktı.<br />

"E<strong>ve</strong>t, bÅyÅk bir zevk! Sizin gibi gÇzÅnÅ şeh<strong>ve</strong>t bÅrÅmÅş bir zevk <strong>ve</strong> eğlence dÅşkÅnÅ, hele<br />

anlattıklarına benzer korkunÖ birtakım niyetleri de varsa <strong>ve</strong> hele hele bunları şu iÖinde<br />

bulunduğumuz koşullar altında <strong>ve</strong> benim gibi bir adama anlatıyorsa nasıl olur da zevk almaz!<br />

Ülesiye zevk duyar!"<br />

Raskolnikov'u bir an sÅzen Svidrigaylov oldukÖa şaşırmış:<br />

"Eğer bu bÇyleyse" dedi, "o zaman sizde utanmak arlanmak diye bir şey yok! En azından<br />

esaslı malzemelere sahipsiniz bu konuda. Pek Öok şey dÅşÅnebilmeye... hatta, ne dÅşÅnmesi,<br />

yapabilmeye yeteneklisiniz demektir bu konuda... Neyse, yeter artık! Sizinle konuşmamızın<br />

bÇylesine kısa sÅrmÅş olmasından gerÖekten Öok ÅzgÅnÅm. Ama nasılsa ayrıldığımız yok,<br />

hele biraz daha bekleyin..."<br />

Svidrigaylov meyhaneden Öıktı, Raskolnikov da onun arkasından yÅrÅdÅ. Ancak<br />

Svidridgaylov'un fazlaca sarhoş olduğu sÇylenemezdi, iÖki bir an iÖin basına vurur gibi<br />

olmuştu, ama şimdi geÖen her dakikayla biraz daha kendine geliyordu. Kafa^ sının bir şeylere,<br />

hem de son derece Çnemli bir şeylere takıldığı<br />

OÅ va-t-elle la <strong>ve</strong>rtu se nicher?: (Aslında da Fransızca): Şu erdem de nerelere yuvalanmıyor?<br />

(àev.) Assez cause: (Aslında da Fransızca): Ge<strong>ve</strong>zelik yeter! (àev.)<br />

578


elliydi: yÅzÅ asılmıştı. Kaygı <strong>ve</strong>rici bir bekleyiş heyecanı iÖinde olduğu anlaşılıyordu. Demin<br />

Raskolnikov'la konuşurken de, birden ona karşı değişi<strong>ve</strong>rmiş, hatta konuşmasının sonlarına<br />

doğru bayağı kabalaşmış, alaycı bir tavır takınmıştı. Raskolnikov da farkındaydı bunun <strong>ve</strong> bu<br />

onu epey kaygılandırmıştı. Svidrigaylov'u son derece kuşku <strong>ve</strong>rici buluyordu, bu yÅzden<br />

peşinden gitmeye karar <strong>ve</strong>rmişti.<br />

Birlikte yaya kaldırımına indiler.<br />

"Siz sağa, ben sola... ya da, belki, tersine, yalnız, adivcu, mon platsir, yeniden sevinÖli bir<br />

buluşma dileğiyle!"<br />

Svidrigaylov bunları sÇyledikten sonra sağa, Samanpazarı'na doğru yÅrÅdÅ.<br />

Raskolnikov da onun ardından yÅrÅmeye başladı.<br />

Svidrigaylov arkasına dÇnerek:<br />

"Bu da ne demek!" diye bağırdı. "Ben size ne demiştim..!"<br />

"Bu su demektir ki, ben artık sizin peşinizi bırakmayacağım."<br />

"Nee?"<br />

İkisi de durmuştu. Birbirlerini tartar gibi bir dakika kadar bakıştılar, sonra Raskolnikov sertÖe:<br />

"Deminki sarhoşluk ge<strong>ve</strong>zeliklerinizden kesin olarak şunu anladım ki, kız kardeşim<br />

konusundaki alÖakÖa tasarılarınızdan vazgeÖmek şÇyle dursun, bunlarla her zamankinden Öok<br />

daha ilgilisiniz! Kız kardeşimin bu sabah bir mektup aldığından da haberim var. Demin bir<br />

tÅrlÅ yerinizde duramıyordunuz. Buraya gelirken yolda kendinize bir kadın bulup<br />

buluşturduğunuzu kabul etsek bile, bunun hiÖbir anlamı olamaz; ben kendi gÇzlerimle gÇrÅp<br />

emin olmak istiyorum..."<br />

Şu anda kendi gÇzleriyle neyi gÇrmek istediğini, neyden emin olmak istediğini<br />

Raskolnikov'un kendisinin de bildiği kuşkuluydu.<br />

"Demek bÇyle! İster misiniz simdi bir polis Öağırayım?"<br />

"àağır!"<br />

Yeniden bir dakika kadar karsı karşıya durup birbirlerini sÅzdÅler. Sonunda Svidrigaylov'un<br />

yÅzÅ değişti. Raskolni-<br />

579<br />

kov'un tehdidine aldırmadığını gÇrÅnce, birden Öok neşeli <strong>ve</strong> dostÖa bir tavırla:<br />

"Amma adamsınız!" dedi. "Meraktan iÖim iÖimi yediği halde isleriniz hakkında sizinle birşey<br />

konuşmamış <strong>ve</strong> bu gÇrÅşmeyi bir başka buluşmamıza bırakmıştım, ama doğrusu siz bir ÇlÅyÅ<br />

bile sinirlendirebilirsiniz... Madem Çyle, gidelim. Yalnız peşin peşin sÇyleyeyim: hemen<br />

simdi para almak iÖin bir dakikalığına e<strong>ve</strong> uğrayacağım, sonra kapımı kilitleyeceğim <strong>ve</strong><br />

geceyi geÖirmek iÖin bir arabaya atlayıp adalara gideceğim. Bu durumda, arkamdan<br />

gelmenizin ne anlamı var?"<br />

"Ben de şimdilik sizin apartmana geleceğim, yalnız size değil, Sonya Semyonovna'ya...<br />

Cenaze tÇreninde bulunamadığım iÖin ÇzÅr dileyeceğim."<br />

"Yine siz bilirsiniz, ama Sonya Semyonovna şu anda evde değil. Benim eski tanıdıklarımdan,<br />

bir ÇksÅzler yurdunun kurucusu soylu bir hanımla beraber şu anda, Öocukları gÇtÅrdÅ.<br />

Katerina İvanovna'nın ÇksÅzleri iÖin <strong>ve</strong>rdiğim parayla bu kadını adeta bÅyÅledim, ayrıca<br />

kadının yurduna da bağışta bulundum, son olarak da, ona Sonya Semyonovna'nın bÅtÅn<br />

hikäyesini olduğu gibi anlattım. MÅthiş etkilendi kadın. Sonya Semyonovna'mn, bizim soylu<br />

hanımefendinin yazlıktan dÇndÅkten sonra geÖici olarak karmakta olduğu X- oteline Öağrılmış<br />

olmasının nedeni budur."<br />

"Olsun, ben yine de uğrayacağım."<br />

"Siz bilirsiniz. Yalnız ben size arkadaşlık edemeyeceğim. Hem bana ne! İşte e<strong>ve</strong> geldik!<br />

Birtakım sorularla sizi rahatsız etmeyecek kadar kibar olmamdan dolayı bana bÇyle kuşkulu<br />

gÇzlerle bakıyorsunuz herhalde? E<strong>ve</strong>t, bunun bÇyle olduğundan eminim. Ne demek istediğimi<br />

sanırım anlıyorsunuz? Bahse girerim bu durumu tuhaf da buluyorsunuzdur! Gelin de kibar<br />

olun artık!"'


"Ve kapıları dinleyin!"<br />

Svidrigaylov gÅlÅmsedi:<br />

"Şu meseleden sÇz ediyorsunuz! BÅtÅn bu olup bitenlerin, Åzerine bu konuyu aÖmasaydınız<br />

şaşardım doğrusu! Hah-hah-<br />

580<br />

ha! Aslında o gÅn muzipliğiniz Åzerinizdeydi <strong>ve</strong> ben gerÖi Sonya Semyonovna'ya<br />

sÇylediklerinizden bir şeyler anlamadım değil... Ama yine de nedir bunlar? Ben belki de geri<br />

kafalı bir adamım <strong>ve</strong> hiÖbir şey anlamıyorum. Allahaşkına bana da aÖıklayın bunları iki<br />

gÇzÅm! Yeni dÅşÅnceler konusunda aydınlatın beni!"<br />

"HiÖbir şey duymuş olamazsınız, yalan sÇylÅyorsunuz!"<br />

"Ondan değil, ondan sÇz etmiyorum ben (aslında bir şeyler duydum, ama sÇzÅnÅ etmek<br />

istediğim o değil). Benim sÇzÅnÅ etmek istediğim, sizin su ardı arkası kesilmeyen<br />

ahlamalarınız! İÖinizdeki Schiller her an, her şeyden kuşkulanıyor. Ve tutup bana kapıları<br />

dinleme diyorsunuz. Eğer bÇyleyse, hemen karakola koşun <strong>ve</strong> basımdan sÇyle bir olay geÖti,<br />

teorimde kÅÖÅk bir yanlışlık ortaya Öıktı diyerek her şeyi anlatın. Eğer size gÇre kapıları<br />

dinlemek doğru değil <strong>ve</strong> fakat elinize geÖen herhangi bir şeyle bir kocakarının işini bitirmek<br />

doğruysa, durmayın hemen bir yerlere, Amerika'ya falan gidin! Hem de hiÖ zaman,<br />

yitirmeden, delikanlı!.. Belki hälä zamanınız vardır. İÖtenlikle sÇylÅyorum. Yol paranız mı<br />

yok? Ben <strong>ve</strong>ririm..."<br />

Raskolnikov onun sÇzÅnÅ keserek tiksintiyle:<br />

"BÇyle bir şeye hiÖ niyetim yok!" dedi.<br />

"Anlıyorum! Hem kendinize eziyet etmeyin. İsterseniz, fazla konuşmayın? Sorunlarınızı<br />

biliyorum: ahlak sorunları bunlar, değil mi? Yurttaş olmanın, <strong>ve</strong> insan olmanın getirdiği<br />

birtakım sorunlar... Hepsini bir yana bırakın bunların! Size ne bunlardan! Hah-hah-ha! İnsan<br />

<strong>ve</strong> yurttaş olmanın sorunları, ha? Madem Çyle, bu ise burnunuzu hiÖ sokmasaydınız!.. Bari<br />

kafanıza bir kursun sıkın olsun bitsin. Yoksa canınız istemez mi bÇyle bir şeyi?"<br />

"Hemen. şu anda peşinizi bırakayım diye beni mahsus sinirlendirmeye Öalışıyorsunuz galiba?"<br />

"àok tuhafsınız doğrusu: işte geldik bile, buyrun merdi<strong>ve</strong>nlere... Sonya Semyonovna'nın<br />

kapısı işte şurası; bakın, kimse yok! İnanmıyor musunuz? Kapernaumovlar'a sorun; anahtarını<br />

hep onlara bırakır Sonya Semyonovna.-. İste Madame de Kaper-naumov'un kendisi...<br />

Efendim? Nasıl? (Biraz sağırdır bayan Ka-pernaıımov), Gitti mi? Nereye? Nasıl, kendiniz de<br />

duydunuz değil mi? Evde değilmiş, akşam da belki gecikecekmiş... Haydi<br />

581<br />

şimdi bana gidelim. Bana gelmek istiyordunuz ya? İşte geldik bile. Madame Resslich evde<br />

değil. Hep birtakım telaşları vardır kendisinin, ama Öok iyi bir kadındır, inanın... Eğer bir<br />

parÖa daha akıllı olabilseydiniz sizin de işinize yarardı... Buyrun, siz de gÇrÅn: Öalışma<br />

masamdan yÅzde beşlik şu hisse senedini alıyorum. (gÇrÅyor musunuz, daha ne Öok var bende<br />

bu senetlerden!) BugÅn bozduracağım bu senedi. GÇrdÅnÅz mÅ? Daha fazla zaman<br />

yitiremem. Masamı kilitliyorum, oda kapımı da kilitliyorum, işte yemden merdi<strong>ve</strong>nlerdeyiz.<br />

Bir araba tutalım, ister misiniz. Ben adalara gideceğim. Siz de şÇyle bir tur atmak istemez<br />

miydiniz? İşte su arabayı beni Elagin'e gÇtÅrmesi iÖin tutuyorum. İstemiyor musunuz? Artık<br />

dayanamıyor musunuz? Gelin canım, bir tur atın! Yağmur yağacak sanırım, ama hiÖ Çnemli<br />

değil, kÇrÅğÅ var arabanın..."<br />

Svidrigaylov arabaya binmişti bile... Raskolnikov kuşkularının, en azından şu anda, yersiz<br />

olduğunu dÅşÅndÅ. Cevap <strong>ve</strong>rmeden arkasını dÇnÅp Samanpazarı'na doğru yÅrÅmeye başladı.<br />

Eğer bir kez olsun başını Öevirip baksaydı, Svidrigaylov'un daha yÅz adım kadar bile<br />

uzaklaşmadan nasıl arabacıya parasını <strong>ve</strong>rerek arabadan indiğini <strong>ve</strong> kaldırımda yÅrÅmeye<br />

başladığını gÇrecekti. Ama artık bir şey gÇremezdi, kÇşeyi dÇnmÅştÅ bile. İÖinde duyduğu<br />

bÅyÅk bir nefret onu Svidrigaylov'dan uzak-laştırıyordu. "Bu aşağılık, bu alÖak heriften, bu<br />

şeh<strong>ve</strong>t dÅşkÅnÅ, namussuzdan bir an iÖin bir şeyler bekleyebildim, ha?" diye sÇylendi.


Doğrusu, dÅşÅncesizce <strong>ve</strong> acele <strong>ve</strong>rilmiş bir karardı bu. àÅnkÅ Svidrigaylov'un genel<br />

gÇrÅnÅşÅnde ona 'hadi gi-zemlilik demiyelim ama' orjinallik <strong>ve</strong>ren bir şeyler vardı. BÅtÅn<br />

bunların kız kardeşiyle ilgisine gelince, Raskolnikov, Svidrigaylov'un Dunya'yı rahat<br />

bırakmayacağından emindi. Ama bunları tekrar tekrar dÅşÅnmek ona dayanılmayacak kadar<br />

ağır geliyordu!<br />

Yalnız kalır kalmaz, daha yirmi adım bile yÅrÅmeden, her zamanki alışkanlığıyla derin<br />

birtakım dÅşÅncelere daldı. KÇprÅye varınca korkuluklara dayanarak sulara bakmaya başladı.<br />

Oysa bu sırada Avdotya Romanovna hemen yanı başında duruyordu.<br />

582<br />

Aslında kÇprÅnÅn girişinde karşılaşmıştı kız kardeşiyle, ama gÇrmeden geÖip gitmişti. Onu<br />

sokakta bu şekilde hiÖ gÇrmemiş olan DuneÖka mÅthiş şaşırmış <strong>ve</strong> korkmuştu. Seslenip<br />

seslen-memekte kararsız Çylece dururken, birden Samanpazarı yÇnÅnden hızlı hızlı gelmekte<br />

olan Svidrigaylov'u gÇrmÅştÅ.<br />

Svidrigaylov gÇrÅnmemeye Öalışarak, sakına sakına yÅrÅyor gibiydi. Tam kÇprÅye gelince,<br />

Raskolnikov'un kendisini gÇrmemesi iÖin bÅyÅk Öaba harcayarak biraz aÖıkta bir yerde durdu.<br />

Dunya'yı onun işaretlerinden, kardeşine seslenmemesini, onu rahat bırakmasını, kendisine<br />

doğru gelmesini rica ettiğini Öıkardı.<br />

Üyle de yaptı. Kardeşinin yanından sessizce geÖip Svidrigaylov'un yanına vardı.<br />

"Hemen gidelim" diye fısıldadı Svidrigaylov. "Rodion Ro-manoviÖ'in buluştuğumuzu<br />

bilmesini istemiyorum. Bu arada sizi uyarmış olayım: kardeşinizle demin surda bir<br />

meyhanede oturuyorduk, kendisi gelip buldu beni orada; elinden gÅÖ bela kurtulabildim.<br />

Nerden Çğrenmişse, size mektup yazdığımdan da haberi var <strong>ve</strong> bir şeylerden kuşkulanıyor.<br />

Herhalde bunu ona siz sÇylememişsinizdir? Peki ama, siz sÇylemediğinize gÇre, kim sÇylemiş<br />

olabilir?"<br />

DÅnya onun sÇzÅnÅ keserek:<br />

"İşte kÇşeyi dÇndÅk" dedi, "artık kardeşim bizi gÇremez. Size şu kadarını sÇyleyeyim ki,<br />

burdan daha ileri gidemem sizinle, SÇyleyeceklerinizi burada sÇyleyin; sokakta da<br />

konuşmamız pekälä mÅmkÅn."<br />

"Birincisi bunlar sokakta konuşulacak şeyler değil, ikincisi Sonya Semyonovna'yı da<br />

dinlemeniz gerek, ÅÖÅncÅsÅ de size bazı belgeler gÇstermem gerekiyor... SonuÖ olarak, eğer<br />

evime gelmeyi kabul etmezseniz, size sÇzÅnÅ ettiğim aÖıklamaları yapmam <strong>ve</strong> Öeker giderim.<br />

Bu arada sevgili kardeşinizle ilgili son derece ilginÖ bir gizi de tÅmÅyle bilmekte olduğumu<br />

unutmamanızı rica ederim."<br />

DÅnya kararsızlıkla duraladı <strong>ve</strong> ok gibi delici bakışlarla Svidrigaylov'u sÅzdÅ.<br />

583<br />

"Korkacak ne var!" dedi. Svidrigaylov sakin bir tavırla. "Burası kÇy değil, kent. Kaldı ki<br />

kÇyde bile siz bana benim size ettiğimden daha Öok kÇtÅlÅk ettiniz, buradaysa..."<br />

"Sonya Semyonovna'nın haberi var mı?"<br />

"Hayır, ona hiÖbir şey sÇylemedim, hatta evde olup olmadığını bile kesin olarak bilmiyorum.<br />

Ama sanırım evdedir. BugÅn bir yakınını toprağa <strong>ve</strong>rdi, herhalde bÇyle bir gÅnde konukluğa<br />

gidilmez. Zamanı gelmeden bunu kimselere aÖmak istemiyorum, hatta size sÇylediğime bile<br />

biraz yazıklanıyorum. BÇylesi durumlarda kÅÖÅcÅk bir ihmal ihbar yerine geÖer. Ben işte<br />

şurada oturuyorum, şu evde, işte geldik bile. İşte şu adam bizim kapıcıdır, beni Öok iyi tanır,<br />

bakın selam <strong>ve</strong>riyor; e<strong>ve</strong> bir kadınla birlikte girdiğimi gÇrdÅ, hiÖ kuşkusuz sizin yÅzÅnÅzÅ de<br />

fark etmiştir, eğer hälä benden kuşkulanıyor <strong>ve</strong> korkuyorsanız bu durum işinize yarayabilir.<br />

BÇyle kaba konuştuğum iÖin bağışlayın. Ben burada kiracı olarak oturuyorum. Sonya<br />

Semyonovna da kiracı, aramızda bir duvar var. BÅtÅn bu kat kiracılarla doludur. àocuk gibi<br />

korkacak ne var? Yoksa ben bu kadar korkunÖ bir adam mıyım?"<br />

Svidrigaylov hosgÇrÅr bir gÅlÅmsemeyle Dunya'ya baktı, ama hiÖ de gÅlÅmseyecek durumda<br />

değildi. YÅreği hızla Öarpıyor, soluğu kesilecek gibi oluyordu. Gitgide artan heyecanını


gizleyebilmek iÖin oldukÖa yÅksek sesle konuşuyordu. Ama DÅnya ondaki bu Çzel heyecanı<br />

fark edememişti. Svidrigaylov' un, onun Öocuk gibi korktuğuna <strong>ve</strong> onun iÖin kendisinin<br />

korkunÖ bir adam olduğuna ilişkin sÇzlerine mÅthiş sinirlenmişti.<br />

"GerÖi... sizin şerefsiz bir insan olduğunuzu biliyorum, ama sizden hiÖ mi hiÖ korktuğum yok"<br />

dedi. Sakin gÇrÅnmeye Öalışıyordu, ama yÅzÅ bembeyazdı. "Ünden yÅrÅyÅn..."<br />

Svidrigaylov Sonya'nın kapısı ÇnÅnde durdu.<br />

"İzninizle bir bakalım, evde mi, değil mi? Hayır, yok. Ne şanssızlık! Ama Öabuk<br />

dÇneceğinden eminim. Sokağa Öıktıysa bile, bu olsa olsa ÇksÅzlerle ilgili olarak bir bayanla<br />

gÇrÅşmek iÖindir. Anneleri ÇldÅ ya... Ben de yerleştirilmeleri isiyle biraz ilgilenmiştim. Eğer<br />

Sonya Semyonovna on dakikaya kadar dÇnmezse, eğer isterseniz, onu hemen bugÅn size<br />

gÇnderebilirim.<br />

584<br />

İşte benim, daire... İşte benim iki odam... Şu kapının ardında da bayan Resslich oturur. Şimdi<br />

şuraya bir gÇz atın, size en Çnemli delillerimi gÇstereceğim: yatak odamdaki şu kapı, yanda<br />

kiraya <strong>ve</strong>rilmekte olan iki boş odaya aÖılır. İşte, su iki boş odaya... Biraz dikkatlice<br />

bakmalısınız buraya."<br />

Svidrigaylov oldukÖa geniş, mobilyalı iki odada oturuyordu. DÅnya kuşkulu gÇzlerle<br />

Öevresine bakındı; gerÖi Svidrigay-lov'un dairesinin boş iki daire arasında bulunması gibi<br />

dikkat Öekici bazı Çzellikler yok değildi, ama o ne odaların genel konumunda, ne de<br />

dÇşenmesinde Çnemli sayılabilecek herhangi birşey fark etmemişti. Svidrigaylov'un dairesine<br />

doğruca koridordan değil, ev sahibi kadının hemen hemen boş olan iki odasından geÖilerek<br />

giriliyordu. Yatak odasındaki kilitli kapıyı aÖan Svidrigaylov, Dunya'ya yine boş olan <strong>ve</strong><br />

kiraya <strong>ve</strong>rilen yandaki daireyi gÇsterdi. DÅnya burayı gÇrmesinin niÖin istendiğini<br />

anlamayarak eşikte duralar gibi oldu, ama Svidrigaylov hemen aÖıklamaya girişti:<br />

"Şuraya, şu ikinci <strong>ve</strong> daha bÅyÅk olan odaya bakın. Dikkat edin, bu kapı kilitlidir. Kapının<br />

ÇnÅnde bir sandalye var. Şu iki odanın tek eşyası. Bunu ben daha rahat dinleyebilmek iÖin<br />

kendi dairemden getirdim. ÜbÅr tarafta, kapının hemen arkasında Sonya Semyonovna'nın<br />

masası var. Sonya Semyonovna <strong>ve</strong> Rodion RomanoviÖ işte bu masada konuştular. Bense şu<br />

sandalyeye oturup, her seferinde iki saat olmak Åzere iki gece Åst Åste onları dinledim.<br />

Herhalde bir şeyler Çğrenebilmişimdir, Çyle değil mi?"<br />

"Demek kapı arkasında dinlediniz ha?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, kapı arkasında dinledim. Hadi iÖeri, benim daireme gidelim, burada oturacak bir şey<br />

bile yok."<br />

Svidrigaylov Avdotya Romanovna'yı, salon gÇrevi gÇren birinci odaya gÇtÅrdÅ, oturması iÖin<br />

bir iskemle gÇsterdi. Kendisi de masanın ÇbÅr ucuna, ondan en aşağı iki metre uzakta bir yere<br />

oturdu. Ama gÇzlerinde, Dunya'yı bir zamanlar korkutan aynı alev vardı. Dunyacık titredi <strong>ve</strong><br />

bir kez daha Öevresine kuşkuyla bakındı. İster istemez gÇsterdiği bir davranış olmuştu bu.<br />

Anlaşılan kuşkusunu belli etmek istemiyordu. Ama Svidrigaylov'un<br />

587<br />

Ürneğin, amaÖlanan şey iyi ise, islenecek bir cinayet uygun gÇrÅlebilir. Yani bir kÇtÅlÅğe<br />

karşı, yÅzlerce gÅzel şey! YÅksek birtakım yeteneklere sahip <strong>ve</strong> aşırı Çzsaygısı olan bir genÖ,<br />

diyelim topu topu ÅÖ bin ruble ile mesleki yÅkselişinin <strong>ve</strong> geleceğinin bambaşka bir biÖim<br />

alacağını bilse <strong>ve</strong> elinde de bu para olmasa, kuskusuz bÇyle bir durumu son derece incitici<br />

bulur. Buna bir de aÖlığın, daracık bir odada oturmanın, eski pÅskÅ elbiselerin, toplumsal<br />

durumunu algılamış olmanın <strong>ve</strong> son olarak da annesiyle kızkardeşinin durumlarının yarattığı<br />

sinir bozukluğunu ekleyin... Hepsinin ÅstÅnde de, kibir, gurur <strong>ve</strong> kimbilir belki de iyi birtakım<br />

duyguların payı vardır. Ben onu suÖlamıyorum, lÅtfen bÇyle bir şey dÅşÅnmeyin, hem zaten<br />

bu benim işim de değil. Kendine ÇzgÅ bir teoriciği 'şÇyle bÇyle bir teori işte1 var. Buna gÇre<br />

insanlar ikiye ayrılıyor. Bir, malzeme olanlar, iki, Çzel insanlar. Üzel insanlar, yÅksek


durumlarından dolayı hiÖbir yasaya bağlı değiller, hatta tam tersine, malzemeler iÖin, yani şu<br />

sÅprÅntÅler iÖin kendileri yasa yaparlar. Kendi halinde bir teoricik işte; une theoric comme<br />

ime autre*. Napolyon onu almış gÇtÅrmÅş; daha doğrusu, pek Öok dahinin tek tek birtakım<br />

kÇtÅlÅklere hiÖ aldırmadıkları, bunların Åzerinden dÅşÅnmeksizin atlayıp geÖtikleri gerÖeği<br />

onu Öok ilgilendirmiş. Sanırım kendisinin de bir dahi olduğunu dÅşÅnÅyordu, daha doğrusu<br />

buna bir sÅre inandı. Bir teori yarattığı, ama duraksamadan daha ilerisine gidemediği,<br />

dolayısıyla da dahi olmadığını anladığı iÖin Öok acı Öekti, hälä da Öekiyor. BÇylesi bir durum<br />

Çzsaygısı olan bir genÖ iÖin, hele de Öağımızda, son derece aşağılatıcı bir şeydir..."<br />

"Ya vicdan azabı? Yoksa, onda ahlak duygusu bulunmadığını mı sÇylemek istiyorsunuz?<br />

BÇyle bir insan mı o?"<br />

"Ah, Avdotya Romanovna, bugÅn her şey bir bulanıklık iÖinde, aslında tam bir dÅzenlilik<br />

hiÖbir zaman sÇz konusu olmamıştır... Rus insanının, ruhu, tıpkı Ålkesi gibi, engindir;<br />

fanteziye <strong>ve</strong> dÅzensizliğe karsı aşırı eğilimli insanlarız biz. Ama engin ruhluluk dehadan<br />

yoksunsa, bir felakettir. Hatırlıyor musunuz,<br />

(Aslında da Fransızca): Benzerleri gibi bir teori. (àev.)<br />

590<br />

her akşam yemekten sonra terasta oturup bu konuları konuşurduk sizinle? Siz bana Çzellikle<br />

bu ruh enginliğinden dolayı serzenişte bulunurdunuz. Kimbilir, tam o burada yatıp teorisini<br />

kurarken konuşuyorduk biz orada? âlkemizin kÅltÅrlÅ Öevrelerinde, kutsal denebilecek<br />

birtakım gelenekler yoktur, Avdotya Romanovna, biz o gelenekleri ya kitaplar okuyarak, ya<br />

da eski vakayinamelerden ediniriz. Ama bunu yapanlar daha Öok bilginlerdir <strong>ve</strong> onlar da Çyle<br />

derbeder adamlardır ki, bir sosyete adamı iÖin onlar gibi olmak hiÖ de kibarca birşey<br />

sayılmaz. Aslında siz benim dÅşÅncelerimi bilirsiniz; ben kimseyi kesin olarak suÖlamam.<br />

Emek, Öalışma nedir bilmediğim iÖin bÇyle bir şeyden Öekinirim. Hem biz bu konuları pek<br />

Öok kez konuşmuştuk <strong>ve</strong> ben gÇrÅşlerimle sizi ilgilendirmek şerefine bile kavuşmuştum....<br />

YÅzÅnÅz bembeyaz oldu Avdotya Romanovna!"<br />

"Ben onun bu teorisini biliyorum. Bir dergide, her şeyi yapmaları uygun olan insanlar Åzerine<br />

yazdığı bir makaleyi okumuştum... Razumihin getirmişti dergiyi..."<br />

"Bay Razumihin mi?.Kardeşinizin bir makelesi ha? Bir dergide demek? Demek bÇyle bir<br />

makalesi de var? Bakın bunu bilmiyordum. àok, Öok ilginÖ doğrusu! Ama siz nereye<br />

gidiyorsunuz, Avdotya Romanovna?"<br />

DuneÖka duyulur,duyulmaz bir sesle:<br />

"Sonya Semyonovna'yı. gÇrmek istiyorum.," dedi. "Nerden geÖiliyor onun odasına? Herhalde<br />

artık gelmiştir... Ne olursa olsun hemen şimdi gÇrmek istiyorum onu... Varsın o..."<br />

Avdotya Romanovna sÇzlerini tamamlayamadı. Soluğu tÅmden kesilmişti.<br />

"Sonya Semyonovııa geceden Çnce dÇnmez. Üyle tahmin ediyorum. Hemen dÇnmesi<br />

gerekiyordu, dÇnmediğine gÇre, gecikecek demektir..."<br />

DÅnya kendini kaybetmişcesine mÅthiş bir Çfkeyle bağırmaya başladı."<br />

"Demek Çyle! Yalan sÇylÅyorsun! GÇrÅyorum... yalan sÇyledin... Hep yalan sÇyledin sen!<br />

Sana inanmıyorum! İnanmıyorum! İnanmıyorum!"<br />

591<br />

Svidrigaylov'un yetiştirdiği bir sandalyeye yarı baygın bir halde yığıldı.<br />

"Avdotya Romanovna, neyiniz var, kendinize gelin! Alın su suyu, bir yudumcuk iÖin!"<br />

Svidrigaylov yÅzÅne biraz su serpince, DÅnya titreyerek kendine geldi.<br />

"Esaslı etkilendi!", diye sÇylendi Svidrigaylov kaşlarını Öatarak. "Avdotya Romanovna, sakin<br />

olun! Bilmelisiniz ki, onun dostları var. Biz onu kurtarırız, Öekip Öıkarırız bu işin iÖinden.<br />

İster misiniz onu yurtdışına gÇndereyim? Benim param var, ÅÖ gÅnde pasaport Öıkartabilirim.<br />

İslediği cinayetlere gelince, bundan sonra yapacağı hayırlı islerle, bu da dÅzelir. Sakin olun<br />

siz! Belki bÅyÅk bir adam bile olabilir!. Nasıl oldunuz? Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?" .<br />

"Zalim adam! Bir de alay ediyor! Bırakın beni!.."


"Nereye? Nereye gidiyorsunuz?"<br />

"Ona... kardeşime... Nerde o? Siz biliyor musunuz? Bu kapı niye kilitli? Bu kapıdan girmiştik<br />

biz buraya, şimdiyse kilitli. Ne zaman fırsat bulup kilitlediniz?"<br />

"Burada konuştuklarımızı ille de bÉtÉn odalara duyurmanız gerekmiyor. Şaka etmiyorum;<br />

yalnız bu dille konuşmaktan bıktım artık. Bu halde nereye gideceksiniz? Yoksa onu<br />

ele<strong>ve</strong>rmek mi istiyorsunuz? BÖyle yaparsanız, onun cinlerini tepesine Ñıkarıp kendi kendini<br />

ele<strong>ve</strong>rmesine sebep olursunuz. Bilmelisiniz ki, onu artık izliyorlar, peşine dÉştÉler. BÖyle<br />

yaparsanız yalnızca ele <strong>ve</strong>rmiş olursunuz onu. Bekleyin biraz. Ben daha demin onu gÖrdÉm<br />

<strong>ve</strong> kendisiyle konuştum. Hâlâ kurtarabiliriz onu. Durun, oturun şÖyle, birlikte bir Ñare<br />

dÉşÉnelim. Sizi de zaten bu konuyu basbaşa konuşalım, iyi bir ÑÖzÉm bulalım diye<br />

Ñağırmıştım. Otursanıza!"<br />

"Nasıl kurtarabilirmişsiniz onu? Kurtarılabilir mi o artık?"<br />

DÉnya oturdu, Svidrigaylov da onun yanına oturdu.<br />

Svidrigaylov gÖzleri ısıl ışıl:<br />

"Her şey size bağlı, yalnız size..." diye fısıldadı; heyecandan şaşırıyor, konuşamıyordu.<br />

DÉnya korku iÑinde ondan uzaklaştı. Svidrigaylov'un bÉtÉn bedenini bir titreme almıştı.<br />

"Siz... bir tek şey sÖyleyeceksiniz <strong>ve</strong>... o kurtulacak! Ben... ben onu kurtarırım. Benim param<br />

<strong>ve</strong> dostlarım var. Hemen yurtdışına gÖnderebilirim onu, pasaportları kendim Ñıkartırım... İki<br />

pasaport. Biri ona, Öteki bana. Dostlarım var benim, işadamlarından tanıdıklarım var... İster<br />

misiniz. Size de pasaport Ñıkartayım? Size <strong>ve</strong> annenize... Razumihin'i ne yapacaksınız? Sizi<br />

ben de seviyorum... Sizi sonsuz seviyorum. Verin, eteğinizin ucunu Öpeyim, <strong>ve</strong>rin, <strong>ve</strong>rin!<br />

Artık eteğinizin hışırtısına bile dayanıyorum. Şunu yapın, deyin, yapayım! Ne isterseniz<br />

yaparım. En olmayacak şeyleri bile yaparım. Siz neye inanıyorsanız/ ben de ona inanırım. Her<br />

şeyi, her şeyi yaparım! Bana bÖyle bakmayın, bakmayın! Beni ÖldÉrdÉğÉnÉzÉ biliyor<br />

musunuz..."<br />

Sayıklar gibiydi, sanki birden başına vurmuşlar da bir şeyler olmuştu.<br />

DÉnya yerinden fırlayıp kapıya atıldı; bir yandan kapıyı yumruklarken, bir yandan da kapının<br />

Ötesinden yardım istercesine:<br />

"AÑın! AÑın!" diye bağırmaya başladı.<br />

Svidrigaylov da ayağa kalktı; kendine gelmişti. Hâlâ titreyen dudaklarına hain <strong>ve</strong> alaycı bir<br />

gÉlÉmseme yerleşmişti. AlÑak sesle <strong>ve</strong> kesik kesik konuşarak:<br />

"Evde kimse yok" dedi. "Evsahibi kadın sokağa Ñıktı... BÖyle bağırarak boş yere kendinizi<br />

heyecanlandırıyorsunuz..."<br />

"Anahtar nerede? Üabuk aÑ şu kapıyı, hemen, şimdi, aşağılık herif!"<br />

"Anahtarı yitirdim, bulamıyorum."<br />

"àyle mi? Ama bu zorbalık!"<br />

DÉnya, yÉzÉ ÖlÉ gibi, kendini karşı kÖşeye attı <strong>ve</strong> orada eline geÑen kÉÑÉk bir masayı siper<br />

edindi. Bağırmıyordu; ama gÖzlerini celladına dikmiş, bakışlarını bir an bile ayırmadan onun<br />

her hareketini izliyordu. Svidrigaylov da odanın Öteki ucunda, onun tam karşısında<br />

kıpırdamadan Öylece duruyordu. Kendine hakim gibiydi, en azından gÖrÉnÉşte bÖyleydi bu.<br />

Ama yÉzÉ deminki gibi bembeyazdı. Dudaklarındaki alaycı gÉlÉmseme de kaybolmamıştı.<br />

592<br />

593<br />

"Demin 'zorbalık'tan sÖz ettiniz. Avdotya Romanovna; eğer zorbalık sÖz konusuysa, gerekli<br />

Önlemleri almış olacağımı siz de kestirebilirsiniz. Sonya Semyonovna evde yok:<br />

Kapernaumov-lar'la aramızda ise tam beş tane kilitli oda var. Son olarak da, sizden en az iki<br />

kat daha gÉÑlÉyÉm. Bu da bir yana, ortada korkacağım hiÑbir şey yok; ÑÉnkÉ herhangi bir<br />

şikâyette de bulanamazsı-nız; kardeşinizi ele<strong>ve</strong>rmeniz demektir bu... Kaldı ki, şikâyet etseniz<br />

bile, size kimse inanmaz bir genÑ kızın bekâr bir adamın evinde ne işi var? Kardeşinizi


gÇzden Öıkarsanız bile elde edeceğiniz bir şey yok; zorbalığı kanıtlayabilmek Öok gÅÖ,<br />

Avdotya Romanovna"<br />

DÅnya, nefret dolu:<br />

"AlÖak!" diye fısıldadı.<br />

"Nasıl isterseniz Çyle olsun. Yalnız, dikkat edin: Ben demin varsayımlar Åzerine konuştum.<br />

Benim kişisel dÅşÅnceme gÇre, siz tÅmÅyle haklısınız; zorbalık alÖaklıktır. Ben bunları<br />

yalnızca... hatta kardeşinizi size Çnerdiğim biÖimde gÇnÅl rızasıyla kurtarmayı kabul etseniz<br />

bile... yalnızca vicdanen rahat olmanız iÖin sÇyledim. Demek oluyor ki, siz şu anda iÖinde<br />

bulunduğunuz koşullara, 'ya da bu sÇzcÅğÅ kullanmadan olmuyorsa eğer', zora boyun eğmiş<br />

oluyorsunuz. DÅşÅnÅn biraz: kardeşinizin <strong>ve</strong> annenizin yazgıları sizin ellerinizde. Bana<br />

gelince, sizin kÇleniz olacağım... ÜmrÅm boyunca... İşte, şurada bekliyorum..."<br />

Svidrigaylov Dunya'dan sekiz adım kadar Çtede bir divanın Åzerine oturdu. Ne denli sarsılmaz<br />

bir kararlılık iÖinde bulunduğu apaÖıktı, iyi tanırdı onu DÅnya...<br />

GenÖ kız birden cebinden bir revol<strong>ve</strong>r Öıkardı, horozunu kaldırdı, tabancalı elini masaya<br />

dayadı. Svidrigaylov yerinden fırladı.<br />

"Demek Çyle ha!" diye bağırdı, şaşkınlık iÖindeydi, ama dudaklarında aynı hain gÅlÅmseme<br />

vardı. "Bu durum işlerin gidisini tÅmÅyle değiştirecek! Kendi ellerinizle işimi kolaylaştırıyorsuntız,<br />

Avdotya Romanovna! Nerden buldunuz bu revol<strong>ve</strong>ri? Sakın bay Razumihin <strong>ve</strong>rmiş<br />

olmasın? Dur hele! Bu revol<strong>ve</strong>r benim yahu! Hey gidi eski dost! O zaman nasıl da aramıştım<br />

onu!.. àiftlikte size <strong>ve</strong>rmekle şeref duyduğum atış dersleri, anlaşılan boşa gitmemiş!"<br />

594<br />

"Bu tabanca senin değil, ÇldÅrdÅğÅn Marfa Petrovna'nın, alÖak herif! O evde senin hiÖbir<br />

şeyin yoktu! Senin neler yapabilecek bir adam olduğunu anladığımda almıştım onu. Bir adım<br />

daha atacak olursan, yemin ederim ÇldÅrÅrÅm seni."<br />

DÅnya Öılgın gibiydi. Tabancayı ateşlemeye hazır durumda tutuyordu.<br />

"Ya kardeşin?" diye sordu Svidrigaylov, hälä yerinde duruyordu. "Merak ettiğim iÖin<br />

soruyorum..."<br />

"İhbar et istersen! Kımıldama! Bir adım atayım deme! Ateş ederim! Karını zehirledin!<br />

Biliyorum! Bir katilsin sen!"<br />

"Marfa Petrovna'yı benim zehirlediğimden emin misiniz?" "Eminim! Sezdirmiştin bunu bana!<br />

Bir zehirden sÇz etmiştin... Biliyorum... Hatta kente gitmiştin bunun iÖin... Hazırlanmıştın...<br />

Kesinlikle sensin! AlÖak!"<br />

"SÇylediklerin doğru olsa bile, bunu senin yÅzÅnden yapmı-şımdır... Yani sebep yine<br />

sensindir..."<br />

"Yalan sÇylÅyorsun! Ben senden hep, hep nefret ettim..." "Üyle demeyin, Avdotya<br />

Romanovna! Kapıldığınız propaganda ateşi iÖinde nasıl kendinizden geÖip bana yakınlık<br />

duyduğunuzu unutmuşsunuz anlaşılan... GÇzlerinizden okumuştum bunu; hatırlıyor musunuz,<br />

geceleri, ayışığı altında... bÅlbÅller şakırken... hani?"<br />

"Yalan!" Dunya'nın gÇzlerinde Öılgın pırıltılar vardı. "Yalan sÇylÅyorsun, iftiracı!"<br />

"Yalan mı? Peki, Çyle olsun, yalan sÇylÅyorum! Üyle yä, kadınlara bÇyle şeyler<br />

hatırlatılmamalı." GÅlÅmsedi. "Ateş edebileceğini biliyorum, gÅzel canavar. Ne yapalım,<br />

edersen et!"<br />

DÅnya tabancayı kaldırdı. YÅzÅ ÇlÅ gibiydi. Beyazlaşmış alt dudağı titriyor, iri, siyah gÇzleri<br />

alev alev yanıyordu. Kararlıydı. Svidrigaylov'un yapacağı ilk hareketi bekliyor, onu<br />

kolluyordu. Svidrigaylov onu hiÖbir zaman bÇyle gÅzel gÇrmemişti. Tabancayı doğrulttuğu<br />

anda gÇzlerinde tutuşan ateş, onu yakmıştı sanki, yÅreği sıkışır gibi olmuştu. Dunya'ya doğru<br />

bir adım attı, aynı anda bir patlama duyuldu. SaÖlarını yalayıp geÖen kursun, arkasındaki<br />

duvara saplandı. Svidrigaylov durdu, sessizce gÅlÅmseyerek:<br />

595<br />

"Arı soktu!" dedi. "Şuna bak, doğruca basıma nişan alıyor... Bu da ne? Kan!"


Sağ sakağından ince ince akan kanı silmek iÖin mendilini Öıkardı; kurşun, anlaşılan kafa<br />

derisini hafifÖe sıyırmıştı. DÅnya tabancayı indirdi. Korkudan Öok, tuhaf bir şaşkınlıkla<br />

bakıyordu Svidrigaylov'a. Ne yaptığını, neler olup bittiğini kendisi de anlamıyor gibiydi!<br />

Svidrigaylov hälä gÅlÅmseyerek, "ama bu kez buruk bir gÅlÅmsemeydi bu" <strong>ve</strong> yavaşÖa:<br />

"Karavana!" dedi. "Bir daha ateş edin, ben bekliyorum... Yalnız, dikkat edin, horozu<br />

kaldırmadan yakalayabilirim sizi!"<br />

DuneÖka titredi, hızla horozu kaldırdı, tabancayı doğrulttu.<br />

"Bırakın beni!" dedi umutsuzca. "Yemin ederim, yine ateş edeceğim... ÜldÅreceğim sizi!"<br />

"Ne yapalım, ÅÖ adımdan da ÇldÅremeyecek değilsiniz ya... Ama ÇldÅremezseniz... o<br />

zaman..."<br />

GÇzleri parladı, Dunya'ya doğru iki adım daha attı.<br />

DÅnya tetiği Öekti, ama tabanca ateş almadı!<br />

"İyi dolduramamışsınız! Neyse, zararı yok! Bir kapsÅl daha olacak tabancada, dÅzeltin, ben<br />

bekliyorum..."<br />

Vahşi bir kararlılık okunan tutku dolu gÇzlerini Åzerine dikmiş, DÅnyanın iki adım Çtesinde<br />

duruyordu. DÅnya onun kendisini bırakmaktansa Çlmeyi yeğleyeceğini anlamıştı. "Ve... <strong>ve</strong><br />

hiÖ kuşku yok, şu anda kendisinden iki adım Çtede duran bu •adamı ÇldÅrecekti!"<br />

Birden tabancayı fırlatıp attı.<br />

Svidrigaylov şaşırarak:<br />

"Tabancasını attı!" diye bağırdı, derin bir soluk aldı. Birden yÅreğinden bir ağırlık kalkmış<br />

gibi oldu. Ancak bu, ÇlÅm korkusunun yarattığı bir ağırlık değildi, zaten onun şu anda ÇlÅm<br />

korkusu duyduğu sÇylenemezdi. Bu, bÅtÅnÅyle kendisinin de belirleyemediği daha başka, acı<br />

<strong>ve</strong>rici, karanlık bir duygudan kurtuluştu.<br />

Dunya'ya yaklaştı, kolunu yavaşÖa beline doladı. DÅnya karşı koymadı, ama yaprak gibi<br />

titriyor, yalvaran gÇzlerle ona<br />

596<br />

bakıyordu. Svidrigaylov bir şeyler sÇylemek istedi, dudakları kıvrıldı, ama konuşamıyordu.<br />

DÅnya yalvarırcasına:<br />

"Bırak beni!" dedi.<br />

Svidrigaylov titredi, bu senli seslenişte deminkilere benzemeyen bir şeyler vardı.<br />

"Sevmiyor musun beni?" diye sordu Svidrigaylov usulca.<br />

DÅnya başını olumsuz anlamda salladı.<br />

Svidrigaylov umutsuzluk iÖinde fısıldadı:<br />

"Ve... se<strong>ve</strong>mezsin de? HiÖbir zaman?"<br />

"HiÖbir zaman..." diye fısıldadı DÅnya.<br />

Svidrigaylov'un ruhunda bir an sÅren sessiz ama korkunÖ bir Öatışma oldu. Anlatılması zor bir<br />

bakışla bakıyordu Dunya'ya. Birden elini belinden Öekti, dÇndÅ, hızla pencereye doğru<br />

yÅrÅdÅ, arkası Dunya'ya dÇnÅk orda durmaya başladı.<br />

Bir an ikisi de Çylece durdular.<br />

"İşte anahtar" dedi Svidrigaylov. Elini paltosunun sol cebine sokup Öıkardığı anahtarı, dÇnÅp<br />

geriye bakmadan arkasındaki masaya bıraktı. "Alın <strong>ve</strong> hemen gidin!.."<br />

Israrla pencereden bakıyordu.<br />

DÅnya anahtarı almak iÖin masaya yaklaştı.<br />

"àabuk! àabuk!" diye tekrarladı Svidrigayov, hälä arkası dÇnÅktÅ. Yalnız, "Öabuk"<br />

sÇzcÅğÅnde korkunÖ bir şeyler tınlıyordu.<br />

DÅnya bunu anlamıştı, anahtarı kaptığı gibi kapıya atıldı, kendini dışarı attı. Bir dakika sonra<br />

kanal boyundaydı; Öılgın gibi X- kÇprÅsÅne doğru koşmaya başladı.<br />

Svidrigaylov ÅÖ dakika kadar daha pencerenin ÇnÅnde durdu, sonra ağır ağır dÇndÅ, Öevresine<br />

bakındı <strong>ve</strong> yavaşÖa elini alnına gÇtÅrdÅ. YÅzÅ tuhaf bir gÅlÅmsemeyle Öarpılmıştı, zavallı,<br />

hÅzÅn dolu, cılız bir gÅlÅmsemeydi bu; umutsuzluğun gÅlÅmsemesi...


Alnına gÇtÅrdÅğÅ eline yavaş yavaş pıhtılaşmaya başlayan kan bulaşmıştı. Eline bulaşan kana<br />

Çfkeyle baktı, sonra havluyu ıslatıp şakağını temizledi. Birden Dunya'nın fırlatıp attığı <strong>ve</strong> tä<br />

kapının oraya yuvarlanmış olan revol<strong>ve</strong>r ilişti gÇzÅne. Gidip al-<br />

597<br />

di. âÖlÅ, eski model, kÅÖÅk bir cep tabancasıydı bu. İÖinde iki kurşunla bir kapsÅl kalmıştı.<br />

Bir kez daha ateşlenebilirdi. Biraz dÅşÅndÅ, revol<strong>ve</strong>ri cebine soktu, şapkasını alarak dışarı<br />

Öıktı.<br />

VI<br />

BÅtÅn geceyi, saat ona kadar, bir meyhaneden Çtekine, bir batakhaneden bir başka<br />

batakhaneye dolaşarak geÖirdi. Katya da bir yerlerde aranıp bulundu. Kız hemen:<br />

"Katya'yı Çpmeye başladı" .<br />

diye yine bir sokak şarkısı tutturdu. "AlÖak <strong>ve</strong> zalim" bir insandı Katya'yı Çpen. Svidrigaylov<br />

Katya'ya, laternacı oğlana, meyhanedeki Çteki şarkıcılara, garsonlara <strong>ve</strong> orada kafayı<br />

Öekmekte olan iki yazıcıya... iÖki ısmarladı. Bu iki yazıcıyla ilgilenmesinin tek nedeni, her<br />

ikisinin de burunlarının Öarpık olmasıydı; birinin burnu sağa, Çtekinin sola doğru Öarpıktı.<br />

Svidrigaylov'u Öok şaşırtmıştı bu. Sonunda yazıcılar ÇnÅne dÅşÅp onu bir eğlence bahÖesine<br />

gÇtÅrdÅler, giriş paralarını tabi Svidrigaylov Çdedi. Bu "bahÖe"de, ÅÖ yaşında, cılız bir Öam<br />

ağacıyla ÅÖ Öalıdan başka bir şey yoktu. Bir de, aslında meyhaneden başka bir şey olmayan,<br />

ama yeşil sandalyeleri <strong>ve</strong> masaları bulunan <strong>ve</strong> Öay servisi de yapılan "dans salonu" vardı. Beş<br />

para etmez şarkıcılardan oluşan bir koroyla palyaÖo rolÅ oynayan, ama nedense yÅzÅ Öok<br />

hÅzÅnlÅ, MÅnihli bir sarhoş Alman, halkı eğlendiriyordu. Bu arada Svidrigaylov'la gelen<br />

yazıcılar, burada başka birtakım yazıcılarla tartışmaya başladılar, is nerdeyse kavgaya<br />

varacaktı. Svidrigaylov'u yargıÖ seÖtiler. Ama Çylesine bağırıyorlardı ki, Svidrigaylov onları<br />

bir Öeyrek saat dinlediği halde, sorunun ne olduğunu anlayamadı. Aslında bÅtÅn hikäye,<br />

aralarından birinin bir şey Öalmış olması <strong>ve</strong> bunu da hemen yanı başında biti<strong>ve</strong>ren bir<br />

Yahudiye satmak fırsatını bulmasına rağmen, parayı arkadaşlarıyla bÇlÅşmeye razı<br />

olmamasıydı. Sonunda sÇz konusu Öalıntı eşyanın, dans salonuna ait bir Öa ykaşığı olduğu<br />

anlaşılmıştı. Dans salonunda durumun farkına varmışlar, kaşığın peşine<br />

598<br />

dÅşmÅşlerdi; iş bayağı bÅyÅmek Åzereydi ki, Svidrigaylov kaşığın parasını Çdedi <strong>ve</strong> bahÖeden<br />

Öıktı.<br />

Saat ona gelmek Åzereydi. BÅtÅn bu sÅre iÖinde ağzına bir damla iÖki koymamıştı; yalnız, o<br />

da adet yerini bulsun diye, dans salonunda bir bardak Öay istemişti. Boğucu, karanlık bir<br />

geceydi. Saat on sularında bÅtÅn gÇkyÅzÅnÅ dÇrt yandan saldıran bulutlar kapladı, gÇk<br />

gÅrledi, bardaktan boşanırcasına bir yağmur başladı. Sanki yağmur yağmıyor, sicimlerle yer<br />

kamÖılanıyordu. Ardarda şimşekler Öakıyor, her Öakış beş sayacak kadar sÅrÅyordu.<br />

Svidrigaylov evine vardığında iliklerine kadar ıslanmıştı, hemen odasına kapanıp kapıyı<br />

Åzerinden kilitledi, Öalışma masasından bÅtÅn parasını Öıkardı, birtakım käğıtları yırttı,<br />

paraları cebine soktu. Elbiselerini değiştirmek istedi, ama pencereden bakıp da aynı şiddette<br />

yağan yağmuru gÇrÅnce, elini sallayıp vazgeÖti. Şapkasını aldı, kapısını kapamadan Öıktı,<br />

doğruca Sonya'nın odasına gitti.<br />

Sonya odasındaydı, ancak yalnız değildi. Kapernaumovlar'ın dÇrt kÅÖÅğÅnÅ dizinin dibine<br />

oturtmuş, onlara Öay iÖiriyordu. Svidrigaylov'u sessiz, saygılı karşıladı, Åzerindeki sırsıklam<br />

olmuş elbiselere şaşkınlıkla baktı, ama hiÖbir şey sÇylemedi: àocukların dÇrdÅ de anlatılmaz<br />

bir korkuyla hemen kaÖıştılar.<br />

Svidrigaylov geÖip masaya oturdu, Sonya'ya da yanına oturmasını rica etti. Sonya Årkek Årkek<br />

onu dinlemeye hazırlandı.<br />

"Sonya Semyonovna, ben belki de Amerika'ya gideceğim" dedi Svidrigaylov. "BÇylece,<br />

sizinle belki de son kez gÇrÅşÅyor olduğumuz iÖin, size bazı yÇnergelerimi iletmeye geldim.<br />

BugÅn o kadını gÇrdÅnÅz mÅ? Onun size neler sÇylemiş olabileceğini tahmin ediyorum,


anlatmanıza gerek yok. (Sonya bir şey sÇylemek iÖin davranmıştı, kızardı). Onun gibilerin<br />

belli bir kafa yapıları vardır. ÜksÅzlere gelince, hepsi yerlerine yerleştirilmiş, adlarına ayrılan<br />

para da, herbiri iÖin ayrı ayrı, imza karşılığı olarak gereken yerlere, gÅ<strong>ve</strong>nilir ellere teslim<br />

edilmiştir. Ama siz bu makbuzları yine de alın. Buyrun! E<strong>ve</strong>t, bÇylece bu iş bitmiş oluyor! âÖ<br />

bin ruble tutarındaki yÅzde beşlik su ÅÖ tahvili de alın. Bunlar sizindir. Ve bu iş aramızda<br />

kalacak, hiÖ kimse hiÖbir şey bilmeyecek. Bu para size gerekecek, Sonya Semyonovna,<br />

599<br />

ÖÅnkÅ eskisi gibi yaşamanız Öok kÇtÅ bir şey, zaten Çyle yaşamanıza da gerek yok artık."<br />

"ÜksÅzlere, rahmetliye yaptıklarınız iÖin size Çyle borÖluyum ki; eğer bugÅne kadar bu gÇnÅl<br />

borcumu size yeterince belirte-mediysem, sanmayın ki..."<br />

"Bırakın bu lafları, Sonya Semyonovna..."<br />

"Bu <strong>ve</strong>rdiğiniz paralara gelince, Arkadiy İvanoviÖ, size Öok, Öok teşekkÅr ederim, ama benim<br />

bu paralara ihtiyacım yok. Ben bir başıma nasıl olsa kendime bakabilirim, nankÇrlÅk olarak<br />

nitelemeyin, ama bu kadar iyilikse<strong>ve</strong>r olduğunuza gÇre, bu paraları..."<br />

"Size, bu paralar Sonya Semyonovna, size... Ve artık bu konuyu kapatalım, ÖÅnkÅ zamanım<br />

Öok az. Hem, bu paralar size gerekecek. Rodion RomanoviÖ'in ÇnÅnde iki yol var; ya beynine<br />

bir kurşun sıkacak, ya Sibirya yollarını tutacak! (Sonya ona gÇzlerinde vahşi bir pırıltıyla<br />

baktı <strong>ve</strong> titredi). İÖiniz rahat olsun, her şeyi biliyorum, kendisinden duydum, ama ge<strong>ve</strong>ze bir<br />

adam değilimdir, kimseye bir şey sÇylemeyeceğim. O gÅn, gidip kendisinin itiraf etmesi<br />

gerektiğini sÇylemekle Öok iyi ettiniz. BÇylesi kendisi iÖin Öok daha iyi olur. Sibirya'ya<br />

gÇnderildiğinde, siz de onun ardından gideceksiniz, Çyle değil mi? Üyle değil mi? BÇyle<br />

olduğuna gÇre, demek ki bu para size gerekecek. Onun iÖin gerekecek, anlıyor musunuz? Bu<br />

parayı size <strong>ve</strong>rmekle, ona <strong>ve</strong>rmiş oluyorum. Kaldı ki, Amaliya İvanovna'ya da borÖlarınızı<br />

Üdemeye sÇz <strong>ve</strong>rdiniz, kendim, kulaklarımla duydum. Neden bÇyle gereksiz sorumlulukları<br />

Åzerinize alıyorsunuz Sonya Semyonovna? O Alman karıya borÖlu olan Katerina<br />

İvanovna'ydı, siz değil! TÅkÅrÅn gitsin o dangalak Alman'a! Size ne! İhsan bÇyle yaşayamaz<br />

ki! Yarın bir gÅn gelip birileri size benimle ilgili birşeyler sorarsa ki soracaklardır, size<br />

geldiğimi, bu paraları <strong>ve</strong>rdiğimi kesinlikle sÇylemeyin! Eh, şimdilik allahısmarladık."<br />

Svidrigaylov iskemlesinden kalktı, "Rodion RomanoviÖ'e selamlarımı sÇyleyin. Aklıma<br />

gelmişken; paraları geÖici olarak Bay Razumihin'e <strong>ve</strong>rebilirsiniz. Bay Razumihin'! tanıyor<br />

musunuz? Herhalde tanıyorsu-nuzdur... Aklıbaşındabir Öocuk. Yarın..; ya da sizce uygun<br />

olacak birgÅn paraları ona gÇtÅrÅn. O zamana kadar da iyi saklayın!"<br />

600<br />

Sonya da iskemlesinden kalktı. Svidrigaylov'a korkuyla bakıyordu. Bir şeyler sÇylemek, bir<br />

şeyler sormak iÖin mÅthiş bir istek duyuyordu, ama buna başlangıÖta cesaret edememişti, şu<br />

andaysahasıl başlayacağını bilemiyordu.<br />

"İyi ama... siz şimdi... siz şimdi bu yağmurda nasıl gideceksiniz?"<br />

"Adam hem Amerika'ya gitmeye niyetlenecek, hem de yağmurdan korkacak, ha! Hah-hah-ha!<br />

Allahısmarladık Sonya Semyonovna, canım benim, yaşayın, Öok yaşayın, ÖÅnkÅ siz<br />

başkalarına gereklisiniz... Aklıma gelmişken: bay Razumihin'e selam sÇyleyin. Muhakkak<br />

sÇyleyin ama: Arkadiy İvanoviÖ Svidrigaylov'un selamı var, deyin..."<br />

Sonya'yı şaşkınlık, korku <strong>ve</strong> kuşkuya benzer ağır bir duygu iÖinde bırakarak Öıkıp gitti.<br />

Sonradan anlaşıldığına gÇre Svidrigaylov o gece, saat onbire doğru Öok tuhaf <strong>ve</strong> beklenmedik<br />

bir ziyarette daha bulundu. Yağmur hälä yağıyordu. Svidrigaylov onbiri yirmi geÖe Vasilyevski<br />

adasında, nişanlısının ana babasının ÅÖÅncÅ hattaki Malaya caddesinde bulunan<br />

evlerine yağmurdan sırsıklam ıslanmış olarak girdi. Kapıyı ısrarlı bir Öalıştan sonra aÖtırabildi,<br />

gelişi bÅyÅk bir şaşkınlık yarattı, ama Arkadiy İvanoviÖ istediği zaman Çylesine kibar<br />

davranabilen bir insandı ki, nişanlısının sağduyulu, aklı başında ana babasının, onun buraya<br />

gelmeden Çnce bir yerlerde kendini bilmeyecek kadar kafayı Öektiğine dair ilk tahminleri (son<br />

derece zekice olmakla birlikte) kendiliğinden suya dÅştÅ. Nişanlısının yufka yÅrekli <strong>ve</strong> akıllı


annesi kÖtÉrÉm aile reisini koltuğu Ézerinde Arkadiy İvanoviÑ'in ÖnÉne sÉrdÉ <strong>ve</strong> her zamanki<br />

gibi dolaylı birtakım sorulara başladı. (Bu kadın hiÑbir şeyi doğrudan sormazdı; Önce<br />

gÉlÉmser, ellerini oğuşturur, sonra bir şeyi, diyelim Arkadiy İvanoviÑ'in dÉğÉnÉ ne zaman<br />

yapmayı dÉşÉndÉğÉnÉ Öğrenmek istiyorsa; Paris'e, Paris'in saray yaşantısı Ézerine sanki<br />

bunlar onun iÑin yaşamsal şeyler-mişÑesine bÉyÉk bir merak <strong>ve</strong> doymazlıkla sorular sorar,<br />

ancak ondan sonra dolaşa dolaşa Petersburg'a, Vasilyevski adasının ÉÑÉncÉ hattına gelirdi).<br />

Başka bir zaman olsa Arkadiy İvanoviÑ bunları bÉyÉk bir saygıyla dinlerdi, ama bu kez<br />

nedense fazlaca<br />

601<br />

sabırsızdı, geldiğinde nişanlısının uyumakta olduğunu sÖylemelerine rağmen onu gÖrmekte<br />

direndi. Tabii nişanlısı geldi, Arkadiy İvanovic de lafı ge<strong>ve</strong>lemeden, nişanlısına Ñok Önemli<br />

bir durum dolayısıyla bir sÉre iÑin Petersburg'dan ayrılmak zorunda olduğunu, bu nedenle de,<br />

dÉğÉnden Önce ona armağan etmeyi zaten tasarladığı on beş bin gÉmÉş ruble tutarındaki şu<br />

tahvilleri, kendisinin değersiz bir armağanı olarak kabul etmesini rica etti. Bu armağanla,<br />

Petersburg'dan bu acele ayrılış arasında ne gibi bir ilişki bulunduğu, hele de, geceyarısı <strong>ve</strong><br />

yağmurda bu armağanları <strong>ve</strong>rmek iÑin tâ buralara kadar gelmeyi gerektiren ne gibi<br />

ertelenemez zorunluluklar bulunduğu bu aÑıklamayla hiÑ de aydınlanmış olmuyordu, ama her<br />

şey son derece yolunda gitti. Hatta bÖylesi durumlarda kaÑınılmaz olan birtakım ahlar, oflar,<br />

şaşırmalar, sorular, cevaplar olağanÉstÉ bir ÖlÑÉlÉlÉk <strong>ve</strong> olgunluk havası iÑinde geÑiştirildi.<br />

Buna karşılık minnet duyguları en ateşli sÖzlerle dile getirildi, hatta akıllı annenin<br />

gÖzyaşlarıyla perÑinlendi. Arkadiy İvanovic kalktı, gÉlÉmsedi, nişanlısını ÖptÉ, yanaklarını<br />

okşayarak yakında dÖneceğini sÖyledi; kızın gÖzlerinde ÑocukÑa bir merakın yanı sıra Ñok<br />

ciddi <strong>ve</strong> sessiz bir soru vardı; Arkadiy İvanovic bunu fark edince, biraz dÉşÉndÉ, kızı yeniden<br />

ÖptÉ, bu arada da <strong>ve</strong>rdiği armağanın korunmak Ézere hemen akıllı annenin Ñekmecesine<br />

kilitleneceğini dÉşÉnerek bayağı canı sıkıldı. Sonunda ev halkını bÉyÉk bir heyecan iÑinde<br />

bırakarak Ñıkıp gitti. O Ñıkar Ñıkmaz yufka yÉrekli anne fısıltıyla <strong>ve</strong> Ñabuk Ñabuk konuşarak<br />

kuşkulu gÖrÉnen bazı Önemli noktaları aÑıklamaya koyuldu: Arkadiy İvanoviÑ bÉyÉk bir<br />

adamdı, Önemli işleri <strong>ve</strong> ilişkileri vardı, zengindi; kafasında ne olduğunu Allah bilirdi,<br />

gideceği tutmuş, gitmişti, nişanlısına para <strong>ve</strong>receği tutmuş, <strong>ve</strong>rmişti, demek ki bunlarda<br />

şaşılacak bir şey yoktu. Tabii bÖyle iliklerine kadar ıslanmış olması biraz tuhaftı, ama mesala<br />

İngilizler daha da tuhaf insanlardı; hem zaten bu yÉksek sosyete insanları kendileri iÑin neler<br />

sÖylendiğine aldırış etmezler, resmiyetten hoşlanmazlardı. Belki de hiÑ kimseyi takmadığını<br />

gÖstermek iÑin Özellikle bÖyle dolaşıyordu. En Önemlisi de bundan hiÑ kimseye sÖz<br />

etmemeliydiler, ÑÉnkÉ bu işin altından ne Ñıkacağını Allah bilirdi; para-<br />

602<br />

lara gelince hemen bir yere kilitlemeliydiler; bÉtÉn bu sÉre iÑinde Feodosya'nın mutfakta<br />

bulunması da Ñok, ama Ñok iyi olmuştu; en Önemlisi de, ne şu Resslich denilen sahtekâr<br />

kadına, ne de başka birisine, kimseye, hiÑ, ama hiÑ kimseye hiÑbir şey sÖyle-memeliydiler...<br />

Sabahın ikisine kadar bÖylece fısıldaştılar. Ama nişanlı kız, biraz şaşkın, biraz ÉzgÉn, Ñok<br />

daha erken gidip yattı. Burada Svidrigaylov tam geceyarısı, X-kÖprÉsÉnÉ geÑmiş, Petersburg<br />

yakasına doğru gidiyordu. Yağmur dinmişti, ama rÉzgâr uğuldamaya devam ediyordu.<br />

Titremeye başladı. Bir dakika kadar Özel bir ilgi, hatta kafasında bir soruyla KÉÑÉk Ne-va'nın<br />

karanlık sularına baktı; ama bÖyle durup suya bakınca ÉşÉdÉğÉnÉ duydu, dÖnerek Xcaddesine<br />

doğru yÉrÉmeye başladı. Bitmez tÉkenmez X- caddesi boyunca uzun sÉre, nerdeyse<br />

yarım saat kadar yÉrÉdÉ; tahta kaldırımlarda pek Ñok kez tÖkezlemesine rağmen, caddenin sağ<br />

yanında bulunması gereken bir yeri bÉyÉk bir ilgi <strong>ve</strong> dikkatle aramaya devam ediyordu.<br />

BirkaÑ gÉn Önce buradan geÑerken, caddenin sonlarına doğru biryerde, tahtadan ama bÉyÉkÑe<br />

bir otel bulunduğunu fark etmişti: Otelin adı da Adrianopol gibi bir şey olacaktı. E<strong>ve</strong>t, yanılmıyordu:<br />

Otel, bu ıssız yerde Öylesine gÖze Ñarpacak bir noktada bulunuyordu ki,<br />

karanlıkta bile bulunamaması imkânsızdı. Bu, dış yÉzÉ kararmış, uzun, tahta bir yapıydı: saat


geceyarısını geÖmiş olmasına rağmen lambaları yanıyor, iÖerde bir canlılık seziliyordu. İÖeri<br />

girip koridorda rastladığı partal kılıklı bir adamdan oda istedi. Adam onu şÇyle bir sÅzdÅkten<br />

sonra canlandı, koridorun sonunda, merdi<strong>ve</strong>n altına gelen yerde daracık, havasız bir oda<br />

gÇsterdi. Bundan başka boş oda yoktu, Çtekilerin hepsi doluydu. Partal kılıklı adam soran<br />

gÇzlerle bakıyordu.<br />

"àay var mı?" diye sordu Svidrigaylov.<br />

"Kolay, yaparız."<br />

"Başka ne var?"<br />

"Dana eti, votka, meze."<br />

"Dana etiyle cay getir."<br />

Adam, bu işe pek aklı ermemiş gibi:<br />

"Başka bir şey istemiyor musunuz?" diye sordu.<br />

"Hayır, başka hiÖbir şey istemez!"<br />

603<br />

Adam tam bir hayal kırıklığı iÖinde uzaklaştı.<br />

"GÅzel bir yer olmalı", diye dÅşÅndÅ Svidrigaylov. "Nasıl oldu da ben bunu bilemedim...<br />

Benim de geÖmiş gibi bir gÇrÅnÅşÅm var... Doğrusu Öok ilginÖ, bu otelde kimler kalıyor<br />

acaba?"<br />

Mumu yaktı ye odayı gÇzden geÖirmeye başladı. Burası, onun gibi birinin gÅÖlÅkle ayakta<br />

durabileceği, kÅÖÅcÅk, kafes gibi bir odaydı; bir pencere, Öok pis bir yatak, basit, boyalı bir<br />

masa <strong>ve</strong> bir sandalye bÅtÅn odayı kaplıyordu. Duvarlar uyduruk birkaÖ tahtayla<br />

Öırpıştırıl<strong>ve</strong>rmiş gibiydi <strong>ve</strong> Öok eski bir duvar kağıdıyla kaplıydı; duvar käğıdı Çylesine kirli,<br />

Çylesine delik deşikti ki, rengi (sarı) häla seÖilebilmekle birlikte, Åzerindeki desenleri<br />

ayırdedebilmek imkänsızdı. Duvarla tavanın bir bÇlÅmÅ, tavanarası odalarinda olduğu gibi<br />

eğimliydi. Yalnız burada yukarıdan merdi<strong>ve</strong>n geÖiyordu. Svidrigaylov mumu bırakıp yatağa<br />

oturdu <strong>ve</strong> dÅşÅnceye daldı. Ama bitişik odadan gelen <strong>ve</strong> arada bir bağırmaya dÇnÅşen sÅrekli<br />

bir fısıltı sonunda dikkatini Öekti. Odaya girdiğinden beri vardı bu fısıltı. Kulak kabarttı; biri<br />

sÇvÅyor, ağlamaklı bir sesle birine serzenişte bulunuyordu, ama yalnız bir ses duyuluyordu.<br />

Svidrigaylov yerinden kalkıp, eliyle mumun, ışığını kapattı. Duvarda hemen bir yarık<br />

aydınlandı, gÇzÅnÅ dayayıp bakmaya başladı. Kendisininkinden biraz daha bÅyÅk bir odaydı<br />

burası <strong>ve</strong> iÖerde iki kişi vardı. Bunlardan biri ceketsiz, son derece kıvırcık saÖlı, kırmızı yÅzlÅ<br />

bir adamdı, yÅzÅnÅ ateş basmış gibiydi; sÇylev <strong>ve</strong>rir gibi ayakta duruyor, dengesini<br />

yitirmemek iÖin bacaklarını ayırmış, gÇğsÅnÅ yumruklayarak karşısındakine heyecanlı bir<br />

sÇylev Öekiyordu, o bir dilenciydi, bir rÅtbesi bile yoktu, onu iÖinde bulunduğu Öamurdan<br />

kendisi Öekip Öıkarmıştı, canı ne zaman isterse onu kovabilirdi <strong>ve</strong> bÅtÅn bunları bir tek Allah<br />

gÇrÅyordu. Kendisine serzenişte bulunulan adamsa bir iskemlede oturuyordu. Duruşunda,<br />

hapşırmak isteyen ama bir tÅrlÅ hapşıramayan bir insan hali vardı. Arada bir bulanık, koyunsu<br />

gÇzlerle sÇylev <strong>ve</strong>ren arkadaşına bir gÇz atıyordu, ama onun neden sÇzettiğini bile anlamadığı<br />

apaÖıktı, hatta onu duyup duymadığı bile kuşkuluydu. Masanın Åzerinde bitmek Åzere olan bir<br />

mum, hemen hemen boşalmış bir<br />

604<br />

votka sÅrahisi, kadehler, ekmek, bardaklar, hıyar turşusu <strong>ve</strong> bir Öay takımı duruyordu; Öay<br />

Öoktan iÖilmişti. Svidrigaylov bitişik odayı bir sÅre dikkatle izledikten sonra, duvardan<br />

ilgisizce uzaklaştı <strong>ve</strong> yeniden yatağının Åzerine oturdu.<br />

Bu sırada dana eti <strong>ve</strong> Öayla gelen partal kılıklı adam, bir kez daha "başka bir şey isteyip<br />

istemediğini" sordu, yine olumsuz cevap alınca bÅsbÅtÅn Öekilip gitti. Svidrigaylov ısınmak<br />

iÖin hemen Öaya sarıldı, doldurup bir bardak iÖti, hiÖ iştahı olmadığı iÖin yemeğe el sÅrmedi.<br />

GÇrÅnÅşe bakılırsa bir nÇbet başlıyordu onda. Paltosunu, ceketini Öıkardı, yatağa yatıp<br />

yorgana sarındı. Canı sıkılmıştı, 'Şu anda sağlıklı olmam, başka her zamankinden Öok daha iyi<br />

olurdu' diye dÅşÅndÅ, gÅlÅmsedi. Odanın boğucu bir havası vardı, mum donuk bir ışık


<strong>ve</strong>riyor, dışarda rÅzgär uğulduyor, kÇşede bir fare bir şeyler kemiriyordu, zaten bÅtÅn odada<br />

fare <strong>ve</strong> deri kokusuna benzer bir koku vardı. Yatıyor <strong>ve</strong> kafasında birbirini kovalayan<br />

dÅşÅnceler, hayal kuruyordu. Bu dÅşÅncelerden yalnız birine saplanıp kalmayı istiyordu.<br />

Tencerenin altında bir bahÖe olmalı' diye dÅşÅndÅ, 'ağaÖlar uğulduyor; fırtınada, hele de<br />

geceleri, karanlıkta/ağaÖ uğultusunu hiÖ sevmem! àok kÇtÅ bir duygudur bu!' Demin<br />

Petrovski Parkı'nın ordan geÖerken iÖinde nasıl tiksintiye benzer bir şeyler duyduğunu<br />

hatırladı. Derken X- kÇprÅsÅnÅ, oradan KÅÖÅk Neva'ya bakışını hatırladı, kÇprÅden suya<br />

bakarken duyduğu soğuk Årpertiyi yemden duyar gibi oldu. 'Ben suyu hiÖ sevmemişimdir,<br />

manzara resimlerinde bile...' diye dÅşÅndÅ <strong>ve</strong> birden aklına gelen tuhaf bir dÅşÅnceye<br />

gÅlÅmsedi: Oysa şu anda konfor, estetik gibi şeyler benim iÖin Çnemli olmamalı... BÇylesi<br />

durumlarda ne yapıp edip kendine bir yer seÖen vahşi bir hayvan gibi, daha gÅÖ beğenir, daha<br />

titiz olmak da nerden Öıktı şimdi?.. Şu anda Çzellikle Petrovski'de bulunmalıydım, ama<br />

anlaşılan crayı karanlık <strong>ve</strong> soğuk bulmuş olacağım!.. Hah-hah-ha! İnsan iyi durumlar istiyor<br />

nedense!.. Su mumu ne diye sÇndÅrmÅyorum sanki? (âfleyip mumu sÇndÅrdÅ). Komşularım<br />

yatmışlar duvardaki yarıkta ışık gÇrÅnmÅyordu. 'Ah be Marfa Petrovna, İşte şimdi<br />

gelmeliydiniz, ortalık karanlık, yer uygun, yaşanılan an Öok or-jinal. Ama asıl şimdi<br />

gelmezsiniz!..'<br />

605<br />

Birden, DuneÖka iÖin tasarladıklarını uygulamaya geÖmeden bir saat Çnce, Raskolnikov'a, kız<br />

kardeşini Razumihin'e emanet ermesini ÇğÅtleyişini hatırladı. 'Aslında ben bunu galiba<br />

kendimi kışkırtmak iÖin sÇyledim. Raskolnikov da Öok iyi anladı bunu... Az hergele değil su<br />

Raskolnikov! İyi uğraştı doğrusu! Ama insan ancak zamanla bÅyÅk hergele olabilir, hiÖbir<br />

şeyi iplemeyerek... Oysa o nasıl da yaşamak istiyor! Bu noktada insanlar doğrusu Öok alÖak<br />

oluyorlar! Neyse, bana ne! Hepsinin Allah belasını <strong>ve</strong>rsin!<br />

Bir tÅrlÅ gÇzÅnÅ uyku tutmuyordu. GÇzÅnde deminki haliyle DuneÖka canlanmaya başladı <strong>ve</strong><br />

birden bÅtÅn vÅcudu bir titremeyle sarsıldı. Kendine gelerek, 'Hayır' diye dÅşÅndÅ, bu hayali<br />

bir yana bırakmalı, başka şeyler dÅşÅnmeliyim. Hem tuhaf, hem de gÅlÅnÖ, ben hiÖ kimseden<br />

Çlesiye nefret etmedim, hatta hiÖ kimseden ÇÖ almak iÖin yanıp tutuşmadım... Bu kÇtÅ bir<br />

belirti! Tartışmayı, kızıp kÇpÅrmeyi de sevmezdim... Bu da kÇtÅ bir belirti! Vay anasına!..<br />

Demin amma sÇzler <strong>ve</strong>rdim!.. Ama kim bilir, bir başka şekil <strong>ve</strong>rebilirdi belki bana..' Dişlerim<br />

sıktı. Yeniden DuneÖka'nın hayali belirdi gÇzlerinin ÇnÅnde: İlk kez ateş ettikten sonraki o<br />

bÅyÅk korkusuyla, tabancayı indirmiş, yÅzÅ -ÇlÅ gibi sarı, ona bakıyordu. Svidrigaylov<br />

isteseydi o sırada, onu iki kez yakalayabilir <strong>ve</strong> eğer kendisi hatırlatmasaydı, kız korunmak iÖin<br />

elini bile kaldıramazdı. O anda Dunya'ya nasıl acıdığını, yÅreğinin nasıl sıkışır gibi olduğunu<br />

hatırladı. 'Allah kahretsin! Yine aynı dÅşÅnceler! Kurtulmalıyım bunlardan, kurtulmalıyım!'<br />

Artık uykuya dalmak Åzereydi; nÇbet titremeleri yavaş yavaş diniyordu. Birden, yorganın<br />

altında, kollarının, bacaklarının Åzerinde bir şeyin dolaştığını duyar gibi oldu. Titredi: 'Allah<br />

kahretsin! Fare olacak ha!' diye dÅşÅndÅ. 'Dana etini masanın Åzerinde bırakmıştım...'<br />

Yataktan kalkmayı, sıcacık sarındığı yorgandan Öıkıp ÅşÅmeyi canı istemiyordu, ama birden<br />

bacağında ÅrkÅtÅcÅ bir sÅrtÅnme duydu; yorganı Åzerinden attı, mumu yaktı. Sıtma titremeleri<br />

iciråde eğilip yatağa bakmaya başladı: HiÖbir şey yoktu. Yorganı silkeledi, birden Öarşafın<br />

Åzerine bir fare dÅştÅ. Hemen yakalamak iÖin Åzerine atıldı, ama<br />

606<br />

fare şimşek hızıyla zikzaklar Öizerek, parmakları arasından kayıyor, elinden kaÖıp<br />

kurtuluyordu. Yine de yataktan kaÖmamıştı. Sonunda yastığın altına gizlendi. Svidrigaylov<br />

yastığı kaldırıp attı, ama birden koynuna bir şeyin sıÖradığını, gÇmleğinin altında, sırtında,<br />

bÅtÅn vÅcudunda gezindiğini duydu. Sinirden titreyerek uyandı. Oda karanlıktı. Yatakta,<br />

deminki gibi yorganına sıkıca sarınmış olarak yatıyordu. Pencerenin altında rÅzgär<br />

uğuldamaya devam ediyordu. Can sıkıntısı iÖinde, "KÇtÅ!" diye dÅşÅndÅ.


Kalktı, arkası pencereye dÇnÅk olarak yatağın kenarına oturdu. 'En iyisi hiÖ uyumamak' diye<br />

geÖirdi iÖinden. Ama pencereden ıslak bir soğuk geliyordu. Yerinden kalkmadan yorgana<br />

uzandı, Åzerine Öekip iyice sarındı. Mumu yakmadı. HiÖbir şey dÅşÅnmÅyor, dÅşÅnmek de<br />

istemiyordu, ama kafasının iÖinde birtakım hayaller, başsız <strong>ve</strong> sonsuz birtakım dÅşÅnce<br />

kırıntıları parlayıp sÇnÅyordu. Sanki yarı uykuda gibiydi. Soğuk, karanlık <strong>ve</strong> ıslaklıktan mı,<br />

yoksa pencerenin altında ağaÖları sallayan rÅzgärdan mı, nedense hep fantastik birtakım<br />

istekler duyuyordu iÖinde. Ama en Öok ÖiÖekler geliyordu gÇzlerinin ÇnÅne. GÇz kamaştırıcı<br />

bir manzara vardı karşısında: Aydınlık, pırıl pırıl bir gÅn; ılık, hatta sıcak denebilecek bir<br />

Paskalya gÅnÅ... DÇrt bir yanı ÖiÖek tarhlarıyla Öevrili İngiliz Åslubunda gÅzel, gÇsterişli bir<br />

villa... Merdi<strong>ve</strong>nlerine sarmaşık gÅlleri sarılmış... âzerinde gÇzalıcı bir halı serili bulunan<br />

aydınlık, serin merdi<strong>ve</strong>nlerin iki yanına, iÖlerinde nadir ÖiÖeklerle àin saksıları sıralanmış...<br />

Pencere kenarlarındaki iÖleri su dolu saksılarda, Öevreyi nefis kokulara boğan, uzun saplı,<br />

beyaz, nazenin nergisler Çzellikle dikkatini Öekiyor... Canı bunlardan hiÖ ayrılmak istemiyor,<br />

ama yine de merdi<strong>ve</strong>nlerden Öıkarak yÅksek tavanlı, geniş bir salona giriyor... Burada da,<br />

pencerelerde, terasa aÖılan kapının yanında, terasta, her yerde, her kÇşede ÖiÖekler var... Yere,<br />

yeni biÖilmiş, taze, kokulu Öimler serpilmiş... Pencereler aÖık... Tatlı, serin bir rÅzgär esiyor...<br />

Pencerelerin altından kuş cıvıltıları duyuluyor... Salonun ortasında, beyaz atlasla ÇrtÅlÅ bir<br />

masanın Åzerinde bir tabut var... Tabut, kenarlarına beyaz <strong>ve</strong> Öok sık saÖaklar dikilmiş Napoli<br />

ipeklisiyle kaplı... Her yanına ÖiÖekler serpilmiş... Tabu-<br />

607<br />

tun iÖinde, ÖiÖekler arasında, beyaz tÅller giyinmiş bir kız Öocuğu var... Mermerden yapılmışa<br />

benzeyen kollarını gÇğsÅnde kavuşturmuş... AÖık sarı, dağınık saÖları ıslak... Başını gÅllerden<br />

ÇrÅlmÅş bir taÖ sÅslÅyor... Adeta sertleşmiş, ciddi yÅzÅ de mermerden yontulmuş gibi... Ama<br />

solgun dudaklarında hiÖ de Öocuksu olmayan <strong>ve</strong> sınırsız bir acıyı, sonsuz bir yakınmayı dile<br />

getiren bir gÅlÅmseme var... Svidrigaylov bu Öocuğu tanıyor... Tabutun Öevresinde ne kutsal<br />

tasvirler, ne de yanan mumlar var... Dua da duyulmuyor... Kendini suya atarak intihar etmiş<br />

bir kız bu... OndÇrt yaşında daha... Meleklerinki kadar temiz ruhunda layık olmadığı bir<br />

utancı duymuş, Öocuk bilincini dehşete boğan bir aşağılanmayı yaşamış, yÅreği parÖa parÖa<br />

olmuş... Ve ondan yÅkselen son umutsuz Öığlığı kimseler duymamış; rÅzgärlı, karanlık,<br />

soğuk, ıslak bir gecede, kendini sulara bırakı-<strong>ve</strong>rmiş...<br />

Svidrigaylov kendine geldi, yataktan kalkıp, pencereye gitti. El yordamıyla bulduğu sÅrgÅyÅ<br />

Öekip pencereyi aÖtı. RÅzgär bir anda kÅÖÅcÅk odasını doldurdu, buzdan iğnecikler halinde<br />

yÅzÅne, bir tek gÇmlekle ÇrtÅlÅ gÇğsÅne saldırdı. Pencerenin altında gerÖekten de bahÖeye,<br />

hem de eğlence bahÖesine benzer bir yer vardı. GÅndÅzleri birtakım şarkıcılar şarkı sÇylÅyor,<br />

kÅÖÅk masalarda Öay iÖiliyor olsa gerekti. Şimdiyse ağaÖlardan <strong>ve</strong> Öalılardan pencereye su<br />

damlacıkları uÖuşuyordu. Her yer Çylesine karanlıktı ki, eşyalar bile ancak belli belirsiz<br />

lekeler halinde se-Öilebiliyordu. Svidrigaylov dirsekleri pervaza dayalı, hafif eğilmiş, beş<br />

dakikadan beri dışarısını seyrediyor, kendini bu koyu karanlıktan koparamıyordu. Birden<br />

gecenin iÖinden bir top sesi gÅrledi, bunu bir ikincisi izledi.<br />

'İşaret <strong>ve</strong>riliyor! Sular yÅkseliyor anlaşılan' diye dÅşÅndÅ. 'Sabah alÖak semtleri, yolları,<br />

mahzenleri, bodrumları sular basacak, bodrum fareleri kaÖışacak, birtakım insanlar, sulardan<br />

sırılsıklam, yağmur <strong>ve</strong> rÅzgär altında sÇ<strong>ve</strong> saya eşyalarını Åst katlara taşıyacaklar... Saat kaÖ<br />

oldu acaba?1 Tam saatin kaÖ olduğunu dÅşÅndÅğÅ sırada, yakında bir yerden bir duvar saati,<br />

sanki Öok acelesi varmış gibi telaş telaşa, olanca gÅcÅyle ÅÖÅ vurdu. 'Demek ÅÖ! Bir saat<br />

sonra hava aydınlanacak! Ne diye<br />

608<br />

bekliyorum ki! Hemen simdi Öıkıp doğruca Petrovski'ye gideyim, yağmurla yÅklÅ koca bir<br />

Öalı bulayım orada... Üyle bir Öalı ki, omuzumla şÇyle hafifÖe dokunu<strong>ve</strong>rince, başıma<br />

milyonlarca su damlacığı dÇkÅlsÅn!..' Pencereyi kapadı, mumu yaktı, yeleğini, paltosunu<br />

giydi, şapkasını alıp elinde mumla koridora Öıktı; odalardan birinde, bir sÅrÅ dÇkÅntÅnÅn <strong>ve</strong>


mum artıklarının arasında uyumakta olan partal kılıklı adamı bulup odanın parasını <strong>ve</strong>rerek<br />

otelden ayrılmak istiyordu. 'En uygun zaman, bundan daha iyisi olamaz!'<br />

Uzun <strong>ve</strong> dar koridor boyunca epeyce bir sÅre dolaşmasına rağmen hiÖ kimseye rastlamadı;<br />

tam bağırarak adamı Öağırmaya niyetlenmişti ki, birden eski bir dolapla kapının arasında<br />

kalan karanlık bir kÇşede tuhaf bir şey gÇrdÅ. Bir canlıya benziyordu bu. Mumu yaklaştırarak<br />

baktı; sırılsıklam olmuş entarisi iÖinde titreyerek ağlamakta olan beş yaşında bir kız Öocuğu<br />

gÇrdÅ. Kız Svidrigaylov'dan korkmamış gibiydi, ama iri, kara gÇzlerinde şaşkınlık vardı; uzun<br />

sÅre ağlamış, ama artık susmuş, hatta yatışmaya başlamış, ama yine de hemen ağlamaya hazır<br />

Öocuklar gibi, arada bir kesik kesik hıÖkırıyordu. Sapsarı <strong>ve</strong> bitkin bir yÅzÅ vardı. Soğuktan<br />

donmuştu. 'İyi ama nasıl gelmiş bu buraya? Anlaşılan gelip gizlenmiş <strong>ve</strong> bÅtÅn gece de<br />

uyumamış..' Soru sorunca kız canlandı Öocuk dilinde cevaplar <strong>ve</strong>rmeye başladı: "anne onu<br />

dÇ<strong>ve</strong>cek"ti, ÖÅnkÅ bir "fimcan" (fincan) "kıymıştı" Dur-mamacasına anlatıyordu;<br />

sÇylediklerinden anlaşıldığına gÇre, evde sevilmiyordu, annesi durmadan, kafayı Öeken <strong>ve</strong><br />

herhalde bu otelde aşÖılık eden bir kadındı, onu dÇvÅyor <strong>ve</strong> korkutuyordu; kızcağız annesinin<br />

fincanını kırdığı iÖin o kadar korkmuştu ki, akşam evden kaÖmış, dışarda, yağmur altında<br />

kalmış, en sonra da bir yolunu bulup buraya girerek, karanlıktan, ÅşÅmekten <strong>ve</strong> yiyeceği<br />

dayağın korkusundan ağlayarak, bÅtÅn geceyi bu dolabın arkasında geÖirmişti. Svidrigaylov<br />

kızı kollarına alarak odasına gÇtÅrdÅ, yatağının Åzerine oturttu <strong>ve</strong> soymaya başladı. àıplak<br />

ayaklarındaki delik pabuÖlar bÅtÅn gece suyun iÖinde kalmışÖasına ıslanmıştı. Svidrigaylov<br />

kızı soyduktan sonra yatağına yatırdı, yorganla sımsıkı sardı; yavrucak hemen uyudu.<br />

Svidrigaylov da, yÅzÅ bir karış, yeniden dÅşÅnceye daldı.<br />

609<br />

'Gene başıma iş aldım!' diye dÅşÅndÅ Çfkeyle. 'Ne saÖma bir durum!' Partal kılıklı adamı ne<br />

olursa olsun bulup otelden Öıkmak iÖin yeniden mumu aldı, tam kapıyı aÖıp Öıkacağı sırada bir<br />

kÅfÅr savurup, 'Eh, be kızcağız!' diye dÅşÅndÅ; uyuyup uyumadığını anlamak iÖin geri dÇndÅ.<br />

Yorganı dikkatle kaldırıp baktı: kızcağız derin, rahat, bir uykudaydı. Yorgan onu ısıtmış,<br />

solgun yanaklarını bir kızıllık kaplamıştı. Ama tuhaf şey Öocuk yanaklarında genel olarak<br />

gÇrÅlene pek benzemeyen, daha parlak, daha gÅÖlÅ bir kızıllıktı bu. "NÇbet kızıllığı" diye<br />

dÅşÅndÅ Svidrigaylov. Şarap kızıllığı gibi bir şeydi bu; sanki koca bir bardak şarap<br />

iÖirmişlerdi ona. Kıpkırmızı dudakları sanki alev alev yanıyordu... Ama bu da nesi? Birden<br />

kızın uzun, kara kirpiklerinin kımıldar gibi olduğunu, gÇzkapaklarının hafifÖe kalkarak<br />

kurnaz, Öapkın <strong>ve</strong> hiÖ de Öocuksu olmayan bir Öift gÇzÅn kırpılır gibi olduğunu farketti, kız<br />

uyumuyor da, uyur gibi yapıyordu sanki. GerÖekten de bÇyleydi bu; dudaklarına bir<br />

gÅlÅmseme yayılıyor, gÅlmemek iÖin kendini tutuyormuşÖasına dudak uÖları titriyordu. Ama<br />

işte kendini tutmayı falan bıraktı: aÖıkÖa gÅlÅyordu artık; Öocuklukla hiÖ ilgisi olmayan bu<br />

yÅzde, kışkırtıcı, kÅstah bir ışık tutuşuyordu. Bu bir fahişe yÅzÅydÅ. Fransız fahişe<br />

Kamelya'nın kÅstah yÅzÅ... İşte, gizlenmeye iyice boş<strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> iki gÇzÅnÅ birden aÖtı: yakıcı,<br />

utanmaz bakışları onu kendine Öağırıyor, gÅlÅyordu... Bu gÅlÅşte, bu gÇzlerde, Öocuğun<br />

yÅzÅndeki bÅtÅn bu iğrenÖliklerde sınırsız bir Öirkinlik vardı. Svidrigaylov gerÖek bir dehşet<br />

duygusuyla. "Bu... ama bu nasıl olur?" diye mırıldandı. "Daha beş yaşında bu Öocuk!.." Bu<br />

arada kız alev alev yanan yÅzÅnÅ ona Öevirmiş, kollarını aÖmıştı... Svidrigaylov dehşet iÖinde,<br />

"Seni lanet!" diye bağırarak elini kıza doğru kaldırmıştı ki... uyandı.<br />

Yatağında, yorganına sımsıkı sarınmış, yatıyordu. Mum yanmıyordu, ama pencereler artık<br />

gÅn ışığıyla aydınlıktı.<br />

Gece değil, bir karabasandı! diye dÅşÅndÅ. BÅtÅn vÅcudu kırılmış gibiydi; Çfkeyle yatağından<br />

doğruldu; kemikleri sızlıyordu. Dışarda yoğun bir sis vardı, hiÖbir şey seÖilmiyordu. Beşe<br />

gelmek Åzereydi saat. Uyuyakalmıştı! Kalkıp, hälä ıslak yeleğini, paltosunu giydi. Cebindeki<br />

tabancayı yokladı, Öıkarıp kapsÅlÅ-<br />

610


nÅ dÅzeltti, sonra oturdu, not defterini Öakarıp, ilk sayfasına koca koca harflerle bir şeyler<br />

karaladı. Yazdıklarını okuduktan sonra, dirseğini masaya dayayarak dÅşÅnceye daldı.<br />

Tabanca <strong>ve</strong> not defteri masanın Åzerinde, dirseğinin dibinde duruyordu. Uyanan sinekler,<br />

masada el sÅrÅlmeden duran dana etine konmaya başlamışlardı. Uzun uzun baktı sineklere,<br />

sonra serbest olan sağ eliyle sinek avlamaya başladı. Epeyce uğraşmasına rağmen bir tane bile<br />

sinek yakalayamadı. Sonunda nasıl bir işle uğraştığım fark ederek kendine geldi, titredi,<br />

yerinden kalkarak kararlı adımlarla odasından Öıktı. Bir dakika sonra sokaktaydı.<br />

Kentin Åzerine yoğun, sÅt gibi beyaz bir sis ÖÇkmÅştÅ. Svidrigaylov, Öamurlu, kaygan tahta<br />

kaldırımlar, Åzerinden kÅÖÅk Neva'ya doğru yÅrÅdÅ. Bir an KÅÖÅk Neva'nın gece yÅkselen<br />

suları, Petrovski adası, ıslak yollar, ıslak ağaÖlar <strong>ve</strong> Öalılar, son olarak da, o Öalı canlandı<br />

gÇzÅnÅn ÇnÅnde. Başka bir şeyler dÅşÅnebilmek iÖin cansıkıntısıyla evlere bakmaya başladı.<br />

Ne gelip geÖen birisi, ne bir arabacı, kimseler yoktu yollarda. Pancurları kapalı, aÖık sarı<br />

ahşap evlerin kirli <strong>ve</strong> sıkıntılı bir gÇrÅnÅşÅ vardı. Soğuk <strong>ve</strong> rutubetten titremeye başlamıştı.<br />

Arada bir rastladığı bakkal <strong>ve</strong> manav tabelalarını bÅyÅk bir dikkatle okuyordu. İşte tahta<br />

kaldırımlı yol bitmişti. Kocaman, taş bir yapının ÇnÅndeydi. Soğuktan tir tir titreyen pis bir<br />

kÇpek, kuyruğunu bacakları arasına sıkıştırmış, koşarak yanından geÖti. Leş gibi sarhoş bir<br />

adam, kaputuna sarınmış, yÅzÅkoyun kaldırımın Åzerinde yatıyordu. Svidrigaylov ona şÇylece<br />

bir bakıp yoluna devam etti. Birden solunda yangın kulesini gÇrdÅ. İşte burası Öok iyi! diye<br />

dÅşÅndÅ. Ne diye Petrovski'ye gideceğim ki? HiÖ değilse resmi bir tanık ÇnÅnde' olur...<br />

Nerdeyse gÅlecekti bu dÅşÅncesine... X-caddesine saptı. Yangın kulesi buradaydı. İtfaiye<br />

binasının kocaman kapısı ÇnÅnde, Åzerinde gri bir asker kaputu, basında Achilles miğferi,<br />

sırtını kapıya dayamış ufak tefek bir adam duruyordu. Uykulu gÇzlerle yan yan kendine doğru<br />

gelen Svidrigaylov'a baktı. YÅzÅnde, bÅtÅn Yahudi ırkında buruk bir iz bırakan yÅz yıllık<br />

hırÖınca bir keder vardı. Svidrigaylov <strong>ve</strong> Achilles, konuşmadan, bir sÅre birbirlerini sÅzdÅler.<br />

Sarhoş da olmadığ: halde, bir adamın kendinden ÅÖ adım Çtede<br />

611<br />

durup hiÖ konuşmadan yÅzÅne bakıp durması, sonunda Achil-les'e aykırı geldi. Yerinden<br />

kıpırdamadan:<br />

"Hey, siz" diye seslendi, "ne arıyor burada?"*<br />

"Bir şey aramıyorum, kardeş! Merhaba!"<br />

"Burada olmaz."<br />

"Ben, kardeş, yabancı bir diyara gidiyorum."<br />

"Yabancı diyar?"<br />

"Yabancı diyar ya.:. Amerika."<br />

"Amerika?"<br />

Svidrigaylov cebinden revol<strong>ve</strong>ri Öıkardı, horozunu kaldırdı.<br />

Achilles kaşlarını kaldırarak:<br />

"Ama bu saka (şaka) burda olmas!"<br />

"Neden olmaz?"<br />

"Olmas da ondan."<br />

"HiÖ farketmez be kardeş! İyi bir yer burası. Sorarlarsa, Amerika'ya gitti dersin."<br />

Namluyu sağ şakağına dayadı.<br />

GÇzbebekleri gitgide bÅyÅyen Achilles yerinden kımıldadı.<br />

"Burda olmaz! Burda olmaz!" ,<br />

Svidrigaylov tetiği Öekti.<br />

VII<br />

Aynı gÅn, akşam saat yediye doğru Raskolnikov, annesiyle kız kardeşinin oturduğu<br />

Bakaleyev apartmanına doğru yÅrÅyordu: Razumihin yerleştirmişti onları buraya. Oturdukları<br />

dairenin, merdi<strong>ve</strong>nleri sokağa aÖılıyordu. Raskolnikov e<strong>ve</strong> yaklaştıkÖa, girip girmemekte<br />

kararsızlık geÖiriyormusÖasına adımlarını yavaşlatıyordu. Ama artık dÇnemezdi, kararını


<strong>ve</strong>rmişti. 'Ne fark eder ki?..' diye dÅşÅndÅ. 'Onların hem hiÖbir şeyden haberleri yok, hem de<br />

benim tuhaf davranışlarıma alıştılar...' Elbiseleri berbat durumdaydı. BÅtÅn geceyi yağmur<br />

altında geÖirdiği iÖin Åzerindekiler Öamurlanmış, buruş buruş olmuştu. Yirmi dÇrt saattir kendi<br />

kendine <strong>ve</strong>rdiği savaştan, fizik yorgunluk-<br />

Achilles bozuk bir RusÖayla konuşmaktadır (àev.)<br />

612<br />

tan, kÇtÅ havadan yÅzÅ tanınmayacak hale gelmişti. Geceyi Tanrı bilir nerelerde geÖirmişti.<br />

Ama işte hiÖ olmazsa bir karara varmıştı.<br />

Kapıyı Öaldı; annesi aÖtı, DuneÖka evde değildi. HizmetÖi de bulunmuyordu bu saatte evde.<br />

Pulheriya Aleksandrovna sevinÖ şaşkınlığından Çnce hiÖbir şey sÇyleyemedi, sonra onun<br />

koluna girip iÖeri gÇtÅrdÅ.<br />

"Geldin ha!" diye başladı, sevinÖten kekeliyordu. "Seni bÇyle aptal gibi gÇzyaşlarıyla<br />

karşıladığım iÖin kızma bana Rodya, aslında gÅlÅyorum ben, ağlamıyorum. Yoksa sen<br />

ağladığımı mı sanmıştın? Hayır, canım, sevinÖ iÖindeyim! KÇtÅ bir alışkanlık bu bende,<br />

nedense hep gÇzlerim sulanır. Babanın ÇlÅmÅnden beri bÇyle, bu. Otur, canım,<br />

yorgunsundur... Ah, nasıl da Öamur iÖinde ÅstÅn başın!"<br />

Raskolnikov:<br />

"DÅn yağmurda biraz ıslandım, anneciğim..." diyecek oldu.<br />

Pulheriya Aleksandrovna hemen onun sÇzÅnÅ kesti:<br />

"Hayır, hayır! Eski alışkanlığımla, şu kadınca alışkanlığımla seni sorguya Öekeceğimi sandın<br />

galiba? Telaşlanma!.. Ben artık anlıyorum, her şeyi anlıyorum... Buranın gÇreneklerini de<br />

Çğrendim, doğrusu, daha akıllı buralılar. DÅşÅnÅp taşındım <strong>ve</strong> anladım ki, ben senin ne<br />

dÅşÅncelerini anlayabilirim, ne de sana hesap sormaya hakkım var. Kafanda, kimbilir, ne gibi<br />

dÅşÅncelerin, tasarıların var <strong>ve</strong> kimbilir neler neler dÅşÅnÅyorsun? Oysa ben seni dÅrtÅyor <strong>ve</strong><br />

sÇyle bakalım, diyorum, ne dÅşÅnÅyorsun? Ben işte... Ah, Tanrım! Ne diye bÇyle ipe sapa<br />

gelmez, şeyler dÅşÅnÅyorum sanki! İşte Rodyacığım, Dmitriy ProkofiÖ'in getirdiği su<br />

dergideki yazını ÅÖÅncÅ kezdir okuyorum. GÇrÅr gÇrmez bir ah Öektim, 'Behey aptal kadın,'<br />

dedim iÖimden, "gÇrdÅn mÅ nelerle uğraşıyormuş oğlun? İste bÅtÅn bilmecenin ÖÇzÅmÅ!<br />

Onun kafasında yeni birtakım dÅşÅnceler var, onlar Åzerinde dÅşÅnÅyor, sense onu rahatsız<br />

ediyor, canını sıkıyor-sun..." Yazını okuyorum canım, kuskusuz pek Öok yerini anlamıyorum,<br />

eh, bÇyle de olması gerek zaten, nerde bende bunları anlayacak kafa?"<br />

"GÇsterir misiniz bana o dergiyi anneciğim?"<br />

613<br />

Raskolnikov dergiyi aldı, makalesine şÇyle bir gÇz attı. Su andaki durumuyla ne kadar<br />

Öelişirse Öelişsin, bir yazısını ilk kez basılmış gÇren her yazarın duyduğu o tuhaf, buruk<br />

tatlılığı duydu iÖinde; kuşkusuz, yirmiÅÖ yaşın etkisi de vardı bunda. Ama bu bir an sÅrdÅ.<br />

BirkaÖ satır okuduktan sonra, kaşları Öatıldı; yÅreğinde dayanılmaz bir keder duyuyordu.<br />

Birden, şu son birkaÖ aydır kendi kendine karşı <strong>ve</strong>rdiği savaşı hatırladı. Can sıkıntısı <strong>ve</strong><br />

tiksintiyle fırlattı dergiyi masanın Åzerine.<br />

"Yalnız, Rodyacığım, ne kadar aptal olursam olayım, yine de senin Öok yakında, bilim<br />

dÅnyamızın, en Çnde geleni değilse bile, Çnde gelenlerinden biri olacağını anlayabiliyorum.<br />

Tutup senin gibi birinin deli olabileceğini dÅşÅnmek cesaretini gÇsterdiler! Hah-hah-ha! Sen<br />

bilmiyorsun, bunu gerÖekten dÅşÅndÅler! Şu işe bak, az kalsın DÅnya bile inanacaktı!<br />

Rahmetli baban da iki kez dergilere yazı gÇndermişti; ilkinde şiirlerini (bunları defterimde<br />

saklıyorum, bir gÅn sana gÇsteririm), daha sonra da koca bir ÇykÅsÅnÅ (defterime Öekmem<br />

iÖin <strong>ve</strong>rmesini rica etmiştim); basılmaları iÖin ikimiz de nasıl dua etmiştik! Ama<br />

basmamışlardı! Altı yedi gÅn Çnce, Rodyacığım, senin giydiklerini, yiyip iÖtiklerini,<br />

yaşayışını gÇrÅnce dehşet iÖinde kalmıştım. Şimdiyse, yine bir aptal olduğumu anlıyorum;<br />

ÖÅnkÅ, eğer istersen, aklın <strong>ve</strong> yeteneğinle bunların hepsine bir anda sahip olabilirsin sen...<br />

Demek ki, şimdilik bÇyle şeyler istemiyorsun, Öok daha Çnemli işlerin var..."


"DÅnya evde değil mi, anneciğim?"<br />

"Hayır, Rodya. Onu pek evde gÇrdÅğÅm yok, beni sık sık yalnız bırakıyor. Sağolsun, Dmitriy<br />

ProkofiÖ sık sık ziyaretime geliyor, bana senden sÇz ediyor. Canım benim, seni Çyle seviyor,<br />

sayıyor ki... Beni yalnız bırakmakla, kız kardeşinin bana karşı saygısız olduğunu sÇylemek<br />

istemiyorum. Yakındığımı sanmamalısın. Onun huyu kendine gÇre, benimki kendime gÇre,<br />

benden gizlediği bir şeyler var. Benimse sizden gizli saklı hiÖbir şeyim yok. Dunya'nın Öok<br />

akıllı bir kız olduğuna <strong>ve</strong> hem seni, hem beni sevdiğine inancım tam... Ama yine de... bÅtÅn<br />

bunların sonu nereye varacak, bilemiyorum... İste, ziyaretime geldin <strong>ve</strong> beni mutlu ettin,<br />

Rodya; kız kardeşinse dışarda... Gelince kendisine,<br />

614<br />

sen yokken ağabeyin geldi, nerelerde dolaşıyordun bakalım? diyeceğim. Sen de, Rodyacığım<br />

beni fazla şımartma: uğrayabilecek gibi oldun muydu, gel, uğrayamazsan, ne yapalım,<br />

beklerim... Ben nasılsa senin beni sevdiğini bileceğim, eh, bu da bana yeter... Senin eserlerini<br />

okuyacağım, herkesin senden ÇvgÅyle sÇzettiğini duyacağım, arada bir de sen beni gÇrmeye<br />

geleceksin, daha ne isterim! İşte şimdi de geldin, anneciğini avutmak istiyorsun,<br />

gÇrÅyorum..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna birden ağlamaya başladı.<br />

"Yine ağlıyorum! Sen budala annene aldırma, yavrucuğum!" Birden yerinden sıÖrayarak<br />

bağırdı. "Ah, Tanrım! Durmuş oturuyorum bÇyle! Oysa evde kah<strong>ve</strong> var... Dur sana bir kah<strong>ve</strong><br />

yapayım! GÇrdÅn mÅ yaşlılık bencilliği neymiş! Şimdi, şimdi yaparım!" .<br />

"Bırakın anneciğim! Gidiyorum ben. Kah<strong>ve</strong> iÖmeye gelmedim buraya. LÅtfen<br />

sÇyleyeceklerimi dinleyin."<br />

Pulheriya Aleksandrovna Årkerek yaklaştı.<br />

"Anneciğim, ne olursa olsun, hakkımda ne duyarsanız duyun, benim iÖin ne sÇylerlerse<br />

sÇylesinler, beni şimdiki gibi sevmeye devam edecek misiniz?" Raskolnikov hiÖ dÅşÅnmeden,<br />

sÇzlerini tartmadan, yÅreğinden taşan bir coşkuyla sormuştu bunu:<br />

"Rodya, Rodyacığım! Neyin var? Nasıl bÇyle bir şey sorabilirsin bana? Bana kim senin<br />

hakkında kÇtÅ bir şeyler sÇyleyebi-lirmiş? Kimseye inanmam ben, kim gelirse kovarım."<br />

Raskolnikov:<br />

"Sizi her zaman sevdiğimi sÇylemeye geldim" dedi, aynı coşkunluk iÖindeydi. "Ve şu anda<br />

yalnız olmamızdan, hatta Dun-yacığımın bile evde bulunmayışından Öok sevinÖliyim. Mutsuz<br />

bile olsanız bilin ki, oğlunuz sizi kendinden Öok seviyor... Ve yine bilin ki, hakkımda<br />

dÅşÅndÅkleriniz, benim katı, acımasız bir insan olduğum, sizi sevmediğim, bÅtÅn bunlar<br />

doğru değil. Sizi hep se<strong>ve</strong>ceğim.. Bunları sÇylemek iÖin geldim size... E<strong>ve</strong>t, yeter artık! BÇyle<br />

yapmak, bÇyle başlamak gerektiğini sanıyorum..."<br />

Pulheriya Aleksandrovna hiÖbir şey sÇylemeden onu kucakladı, bağrına bastı, sessiz sessiz<br />

ağlamaya başladı. Sonunda:<br />

615<br />

"Sana ne oldu, Rodya, bilmiyorum" dedi. "BÅtÅn bu sÅre iÖinde hep seni bıktırdığımızı<br />

sanıyordum. Şimdiyse, olup bitenleri dÅşÅnÅnce, seni bÅyÅk bir acının beklediğini, bunca<br />

ÅzÅlmenin nedeninin bu olduğunu anlıyorum. Bunu tä ne zamandır biliyorum ben, Rodya. Bu<br />

konuyu aÖtığım iÖin bağışla beni; gece gÅndÅz bunları dÅşÅnÅyorum, gÇzÅme uyku girmiyor.<br />

DÅn gece de kardeşin hep seninle ilgili bir şeyler sayıkladı durdu. Duyduğum bazı şeyler<br />

oldu, ama hiÖbir şey anlamadım. Bu sabah tam bir idam mahkêmu gibiydim, hep bir şeyler<br />

olacak diye bekliyordum, hissediyordum, <strong>ve</strong> işte olanlar oldu! Rodya, Rodyacığım, nereye<br />

gidiyorsun? Gidiyorsun, değil mi?" "Gidiyorum."<br />

"Biliyordum... Bana gerek duyarsan eğer, ben de gelebilirim seninle. DÅnya da gelebilir...<br />

Seni se<strong>ve</strong>r DÅnya, Öok se<strong>ve</strong>r... Hatta, eğer istersen, Sonya Semyonovna da bizimle gelebilir...<br />

GÇrÅyor musun, onu kızım gibi bağrıma basmaya hazırım... Toparlanmamıza Dmitriy<br />

ProkofiÖ yardım eder... Ama... sen... nereye gidiyorsun?"


"El<strong>ve</strong>da, anneciğim."<br />

"Ne! Hemen bugÅn mÅ?!" diye bağırdı Pulheriya Aleksand-rovna, sanki sonsuzcasına<br />

kaybediyordu onu.<br />

"Duramam artık, gitme zamanı geldi, gitmem gerek..." "Ben de seninle gelemez miyim?"<br />

"Hayır, siz diz ÖÇkÅp benim iÖin dua edin. Belki sizin dualarınız Tanrıya ulaşır."<br />

"Gel haÖ Öıkarıp seni kutsayayım! İşte bÇyle, işte bÇyle! Ah, Tanrım, ne yapıyoruz biz bÇyle!"<br />

Raskolnikov evde kimsenin bulunmayışından <strong>ve</strong> annesiyle yalnız gÇrÅşebilmiş olmasından<br />

sevinÖliydi. BÅtÅn şu dehşet <strong>ve</strong>rici dakikalar iÖinde yÅreği sanki yumuşayı<strong>ve</strong>rmişti. AnnesiniruÇnÅnde<br />

yere kapandı, ayaklarını ÇptÅ, ana oğul kucaklaştılar, ağlaştılar. Pulheriya<br />

Aleksandrovna bu kez ne şaşırmış, ne de bir şey sormuştu. Ne zamandır oğlunun bir felaketle<br />

karşı karsıya olduğunu anlıyordu, şimdi o korkunÖ an gelip Öatmıştı işte.<br />

"Rodya, canım benim" dedi hıÖkırarak, "sen benim ilk gÇz ağrımsın. Su anda da tıpkı<br />

kÅÖÅklÅğÅnde olduğun gibisin. O<br />

616<br />

zamanlar da bana bÇyle sokulur, kucaklar, Çperdin. Babanın sağlığında, yoksulluk Öektiğimiz<br />

gÅnlerde, senin bir tek varlığın bile bizim iÖin avuntu olurdu. Babanı toprağa <strong>ve</strong>rdiğimiz gÅn<br />

de, onun mezarı başında, tıpkı bÇyle kaÖ kez kucaklaşıp ağlaşmıştık. Benim ne zamandır<br />

ağlayıp durmama gelince, bunun nedeni, ana yÅreğimin felaketi Çnceden sezmiş olmasıdır.<br />

Daha . buraya geldiğimiz ilk gÅnden, hani akşama doğruydu, seni gÇrÅr gÇrmez bakışlarından<br />

her şeyi anlamıştım, yÅreğim parÖalanır gibi olmuştu; <strong>ve</strong> nihayet bugÅn, demin sana kapıyı<br />

aÖıp da yÅzÅnÅ gÇrÅr gÇrmez, o uğursuz anın gelip Öattığını anladım. Rodya, yavrum, hemen<br />

şimdi gitmiyorsun, değil mi?"<br />

"Hayır."<br />

"Yine gelecek misin?"<br />

"Geleceğim."<br />

"Rodyacığım, sakın kızma, sormaya bile cesaret edemiyorum, cesaret edemeyeceğimi de<br />

biliyorum, ama sen bana bir iki kelimeyle sÇyleyi<strong>ve</strong>r, ne olur; uzağa mı gidiyorsun?"<br />

"àok uzağa."<br />

"Bu gidişin bir gÇrevle ya da ilerdeki mesleki yÅkselişinle mi ilgili?"<br />

"Tanrı ne iÖin gÇnderiyorsa... Tek ki siz benden duanızı eksik etmeyin..."<br />

Raskolnikov kapıya yÅrÅdÅ, ama annesi ona sarılarak umutsuzluk dolu gÇzlerini gÇzlerinin<br />

iÖine dikti. YÅzÅ duyduğu dehşetten Öarpılmış gibiydi.<br />

Raskolnikov geldiğine pişman olmuştu.<br />

"Yeter, anneciğim!" dedi.<br />

"TÅmden gitmiyorsun, değil mi? Daha ayrılmıyoruz, yarın gene geleceksin, değil mi?"<br />

"Geleceğim... El<strong>ve</strong>da!"<br />

Sonunda annesinden kopabilmişti.<br />

Ilık, pırıl pırıl, diri bir akşam vardı dışardı. Hava daha sabahtan aÖmıştı. Raskolnikov hızla<br />

evine doğru gidiyordu. GÅneş batmadan her şeyi bitirmek niyetindeydi. O zamana kadar da<br />

kimseyle karşılaşmak istemiyordu. Odasına Öıkarken, uğraş-<br />

617<br />

makta olduğu sema<strong>ve</strong>ri bırakan Nastasya'nın gÇzleriyle kendisini izlediğini farketti. "Yoksa<br />

odamda biri mi var?" diye dÅşÅndÅ. YÅzÅnÅ buruşturdu: Porfiriy gelmişti aklına. Ama<br />

odasının kapısını aÖınca iÖerde Dunya'yı gÇrdÅ. Tek başına oturmuş, derin dÅşÅnceler iÖinde<br />

onu bekliyordu: Epeydir beklediği anlaşılıyordu. Raskolnikov duraladı. DÅnya onu gÇrÅnce<br />

oturmakta olduğu divandan korka korka kalktı, gelip onun tam karşısında durdu. Kımıltısız<br />

bakışları dehşet <strong>ve</strong> acıyla doluydu, Raskolnikov onun yalnızca bakışlarından herseyi bildiğini<br />

anladı.<br />

Kuşku iÖinde:<br />

"Yanına yaklaşabilir miyim, yoksa gideyim mi?" diye sordu.


"BÉtÉn gÉn Sonya Semyonovna'da oturdum, birlikte seni bekledik. Oraya ne yapıp edip<br />

uğrayacağını dÉşÉnÉyorduk."<br />

Raskolnikov iÑeri girdi, kendini bir sandalyeye attı.<br />

"Bitkinim, DÉnya. Üok yoruldum. Oysa hiÑ değilse şu anda kendime tÉmÉyle hâkim<br />

olabilmeyi isterdim." Kuşkulu gÖzlerle kız kardeşine baktı.<br />

"BÉtÉn gece neredeydin?"<br />

"Tam hatırlayamıyorum... Biliyor musun, kardeşim, ben bÉtÉn bu isler kesin olarak hallolsun<br />

istedim <strong>ve</strong> kaÑ kez Neva'nın kıyısına gidip gidip geldim. Bunu Ñok iyi hatırlıyorum... Orada<br />

her şeye bir son <strong>ve</strong>rmek istedim, ama... olmadı..." Yeniden kuşkuyla baktı Dunya'nın yÉzÉne.<br />

"Tanrıya şÉkÉr! Biz de bundan korkmuştuk... Sonya Semyo-novria'yla ben... àyleyse hâlâ<br />

hayata inanıyorsun! ŞÉkÉrler olsun! ŞÉkÉrler olsun!"<br />

Raskolnikov acı acı gÉlÉmseyerek:<br />

"Hayır, inanmıyordum" dedi. "Demin annemle kucaklaşıp ağlaştık. Ben Tanrı'ya inanmam,<br />

ama ondan benim iÑin dua etmesini istedim. Nasıl olur artık, bilmem, Dunecka... Zaten bÉtÉn<br />

bu olup bitenlerden hiÑbir şey anlamıyorum..."<br />

DÉnya korkuyla:<br />

"Anneme mi gittin sen?" diye bağırdı. "SÖyledin mi ona herseyi? SÖyleyebildin mi?"<br />

"Hayır, sÖylemedim... yani, sÖzcÉklerle... ama o pek Ñok şeyi anladı. Gece senin<br />

sayıklamalarını duymuş. Olup bitenlerin ya-<br />

618<br />

rısından haberi olduğuna eminim. Belki de Ñok aptalca bir şey yaptım uğramakla... NiÑin<br />

uğradığımı da bilmiyorum... AlÑağın biriyim ben, DÉnya."<br />

"Acı Ñekmeye hazır bir alÑak!... Gidiyorsun, değil mi?"<br />

"Gidiyorum. Hemen şimdi. Bu utanÑtan kurtulmak iÑin kendimi sulara atmak istedim, ama<br />

kÖprÉde, suyun ÉstÉnde dururken, kendimi şu ana kadar gÉÑlÉ gÖrdÉğÉme gÖre, şimdi de<br />

utanca dayanmam gerektiğini dÉşÉndÉm. Bu, gurur değil mi, DÉnya?"<br />

"Gurur, Rodya."<br />

àlgÉn gÖzleri alevlenir gibi oldu; hâlâ gururlu olduğu iÑin sevinmişti sanki.<br />

Dudaklarında Ñarpık bir gÉlÉmseme, kız kardeşinin yÉzÉne bakarak:<br />

"Sakın sudan korkmuş olmayayım, DÉnya?" dedi.<br />

DÉnya acı acı:<br />

"Yeter, Rodya!" diye bağırdı.<br />

İki dakika kadar sÉren bir suskunluk oldu. Raskolnikov başını yere eğmişti. Dunecka masanın<br />

ÖbÉr ucunda ayakta duruyor, ona acıyla bakıyordu. Raskolnikov birden ayağa kalktı:<br />

"GeÑ oldu. Artık vakit tamam. Teslim olmaya gidiyorum. Yalnız, niÑin teslim olacağımı<br />

bilmiyorum."<br />

Dunya'nın yanaklarından iri damlalar yuvarlandı.<br />

"Ağlıyorsun, kardeşim, peki, bana da elini uzatabilir misin?"<br />

"Kuşkun mu vardı?"<br />

DÉnya ona sımsıkı sarıldı, Öpmeye başladı.<br />

"Acıyı Éstlenmekle, suÑunu yarı yarıya temizlemiş olmuyor musun?"<br />

"SuÑ mu?" diye bağırdı Raskolnikov, bir anda Öfkeden deliye dÖnmÉştÉ. "Ne suÑu? àldÉrenin<br />

kırk gÉnahından arınacağı aşağılık bir tefeciyi, hiÑ kimseye hiÑbir yararı olmayan, yoksulların<br />

kanını emen zararlı bir biti ÖldÉrmek mi suÑ! Bu suÑ benim umurumda bile değil <strong>ve</strong> onu<br />

temizlemeyi de dÉşÉrtmÉyorum. Nedir bu bÖyle? DÖrt yandan herkes "cinayet! cinayet!" diye<br />

bağırıp duruyor! Korkaklığımın ne kadar saÑma olduğunu bÉtÉn aÑıklığıyla ancak şimdi,<br />

bÖylesine gereksiz bir utancı Ñekmeye<br />

619<br />

karar <strong>ve</strong>rdiğim su anda anlayabiliyorum! Teslim olmam dÉpedÉz alÑaklığımdan <strong>ve</strong><br />

yeteneksizliğimden... bir de, belki şu... Porfiriy'nin Önerdiği indirimden..."


"Neler sÖylÉyorsun sen, ağabey!" diye bağırdı DÉnya, sesi umutsuzluk doluydu. "Kan dÖktÉn<br />

sen!"<br />

"Herkesin dÖktÉğÉ kanı!.." diye bağırdı Raskolnikov, bÉyÉk bir Öfke iÑindeydi. "GeÑmişte <strong>ve</strong><br />

gÉnÉmÉzde bir sel gibi akıtılan, kanı!.. Şampanya gibi kan dÖkenler Capitol'de taÑ giyip<br />

insanlığın kurtarıcıları olarak kutsanmışlardı! Üevrene dana bir dikkatli bak bakalım! Ben de<br />

iyilik etmek istemiştim insanlara! Hem yaptığım bu bir tek aptalca şeye karşı yÉzlerce,<br />

binlerce iyi <strong>ve</strong> gÉzel şey yapabilirdim... Aptallık da denmez benim bu yaptığıma... Doğrudan<br />

doğruya, beceriksizlik... ÜÉnkÉ, başarısızlığa uğramazdan Önce hiÑ de su anda gÖrÉndÉğÉ gibi<br />

aptalca gÖrÉnmÉyordu yaptığım iş (Başarısızlığa uğradı mı, herşey aptal-cadır!) Ben yaptığım<br />

bu aptallıkla kendime bağımsızlık kazandırmak, ilk adımımı atmak, gerekli araÑları edinmek<br />

istemiştim... SonuÑta sağlanacak yarar, bÉtÉn bu aptallıkları silip sÉpÉrecekti!.. Ama daha ilk<br />

adımda tÖkezledim, ÑÉnkÉ ben bir alÑağım! BÉtÉn sorun .burada! Ama yine de sizin<br />

gÖrÉşlerinize katılmıyorum: basarabilseydim, bana da taÑ giydireceklerdi! Şimdiyse, kapana<br />

sıkıştım!"<br />

"Sen neler sÖylÉyorsun, kardeşim? Bu farklı birşey... Bu, o değil!"<br />

"Demek bu o değil! BiÑim olarak, estetik bakımdan, demek istiyorsun herhalde?<br />

Anlamıyorum doğrusu kuşatılmış bir halk Ézerine, yolunca, yordamınca bombalar yağdırmak<br />

biÑim bakımından kimseyi rahatsız etmiyor <strong>ve</strong> saygıdeğer birşey sayılıyor. Estetik kaygısı,<br />

gÉÑsÉzlÉğÉn ilk belirtisidir! HiÑbir zaman, şu anda olduğunca apaÑık duymamıştım bunu;<br />

suÑumun anlamını <strong>ve</strong> buna niÑin cinayet denildiğini su anda olduğunca hiÑbir zaman<br />

anlamamıştım <strong>ve</strong> kendimi hiÑbir zaman şu anda olduğunca gÉÑlÉ <strong>ve</strong> inanÑlı duymamıştım!.."<br />

Solgun yÉzÉ al al olmuştu. Son cÉmlesini sÖylerken gÖzleri bir ara Dunya'nın bakışlarıyla<br />

karşılaştı <strong>ve</strong> bu bakışlarda kendisi iÑin duyulan Öyle bÉyÉk bir acıyı yakaladı ki, bir anda<br />

kendine<br />

620<br />

geldi. Annesiyle kız kardeşinin mutsuzluklarını <strong>ve</strong> bu mutsuzluğun nedeninin kendisi<br />

olduğunu dÉşÉndÉ...<br />

"DÉnya, canım! SuÑum varsa, bağışla beni (SuÑluysam bağışlanmam mÉmkÉn değil ya,<br />

neyse...) El<strong>ve</strong>da! Tartışmayalım artık! Zaman geldi, geldi de geÑiyor bile! Yalvarırım sana,<br />

arkamdan gelme, daha uğrayacak yerim var... Şimdi hemen annemizin yanına git <strong>ve</strong> ondan hiÑ<br />

ayrılma... Yalvarırım sana... Bu senden son <strong>ve</strong> en bÉyÉk isteğimdir. HiÑ ayrılma ondan. Onu<br />

Öyle kaygılı bir durumda bıraktım ki, bu acıya dayanabileceğini hiÑ sanmam! Ya ÖlÉr, ya<br />

Ñıldırır! Onunla ol! Razumihin de sizinle olacak, kendisiyle konuştum... Benim iÑin ağlama.<br />

Katil de olsam, ÖmrÉm boyunca yÉrekli <strong>ve</strong> dÉrÉst olmaya Ñalışacağım. Belki birgÉn benden<br />

sÖz edildiğini duyarsın. Sizi utandırmayacağım, gÖreceksin... Kanıtlayacağım size nasıl bir..."<br />

Bu son sÖzleri Ézerine Dunya'nın gÖzlerinde yeniden tuhaf bir anlatımla karşılaşınca, kestirip<br />

attı: "Haydi, allahısmarladık! NiÑin ağlıyorsun? Ağlama, ağlama! Sonsuza dek ayrılmıyoruz<br />

ya! Ah, az kalsın unutuyordum!.."<br />

Masanın Ézerinden ÉstÉ bir parmak toz, kalın bir kitap aldı, yaprakları arasından fildişi<br />

Ézerine yapılmış kÉÑÉk bir suluboya portre Ñıkardı. Bu, manastıra kapanmak isteyen eski<br />

nişanlısının, evsahibi kadının kızının resmiydi. Resimdeki sayrılı, anlamlı yÉzÉ bir dakika<br />

kadar seyretti, ÖptÉ, sonra resmi Dunya'ya uzatarak, dalgın dalgın:<br />

"Bir tek onunla konuşmuştum bu konuyu," dedi. "Sonradan bu durumu alan, bÖylesine<br />

Ñirkinleşen tasarılarımı yalnız ona aÑmıştım. Merak etme: senin gibi o da doğru bulmamıştı<br />

dÉşÉncelerimi... İyi ki yasamıyor..." Birden iÑindeki o bÉyÉk acıya dÖndÉ, kendi kendine<br />

konuşur gibi: "En Önemlisi de", dedi, "en Önemlisi de şimdi her şey yeni bir biÑim alacak, her<br />

şey ikiye bÖlÉnecek... Her şey, her şey! Ama acaba ben buna hazır mıyım? Bunu istiyor<br />

muyum? Bunun benim sınanmam iÑin gerekli olduğunu sÖylÉyorlar! èyi ama bÉtÉn bu<br />

anlamsız sınavların ne gereği var? Yirmi yıllık bir kÉrek cezasından sonra yaslanmış,


aptallaşmış, gÅÖten dÅşmÅş, acılarla ezilmiş bir insan olarak Öıktığımda şimdi olduğumdan<br />

daha mı iyi dÅşÅneceğim? Ne<br />

621<br />

yapayım ben Çyle yaşamayı? Ve beni bekleyen bu yaşama ben şu anda niÖin rıza<br />

gÇsteriyorum? Ah, bu sabah durup Neva'ya bakarken bir alÖak olduğumu, aşağılık bir yaratık<br />

olduğumu anlamıştım!"<br />

Sonunda ikisi de Öıktılar. àok zor bir şeydi bu DÅnya iÖin, ama onu yine de seviyordu!<br />

Ayrılmışlardı, ama elli adım kadar yÅrÅdÅkten sonra DÅnya onu bir kez daha gÇrmek iÖin<br />

dÇnÅp baktı. Raskolnikov daha gÇzden kaybolmamıştı. Sokağın kÇşesine gelince o da dÇnÅp<br />

baktı. Son kez karşılaştı bakışları. Ama kız kardeşinin de durup kendisine baktığını gÇrÅnce<br />

Raskolnikov sabırsız, hatta Çfkeli bir işaretle gitmesini istedi, kendisi de sert <strong>ve</strong> hızlı bir<br />

dÇnÅşle yan sokağa saptı.<br />

"KÇtÅ bir insanım, bu apaÖık bir şey" diye dÅşÅndÅ, kız kardeşine yaptığı Çfkeli el işaretinden<br />

utanmıştı. "Ama onlar da, sevgilerinin kırıntısına bile değmediğim halde beni niÖin bu kadar<br />

Öok seviyorlar? Ah, tek başıma olsaydım, kimseler sevme-seydi beni, ben de kimseleri<br />

sevmezdim! BÅtÅn bunlar da olmazdı! àok ilginÖ, ÇnÅmdeki onbeş, yirmi yıllık sÅrgÅn<br />

yaşayışım sırasında, her kelimede kendime haydut diyerek ağlama gÇsterilerinde bulunacak<br />

kadar alÖalacak mıyım? E<strong>ve</strong>t e<strong>ve</strong>t, tam da bÇyle! Üzellikle bunun iÖin gÇnderecekler sÅrgÅne<br />

beni, onlara gerekli olan bu!.. İşte, yollarda nasıl da kımıl kımıl, nasıl da bir aşağı bir yukarı<br />

gidip geliyorlar! Oysa hepsi haydut yaradılışlı, hepsi alÖak! Hatta bundan da beter, budala,<br />

hepsi! Ama benim sÅrgÅne gÇnderilmeyeceğimi sÇyle bakalım, soylu bir Çfkeyle nasıl<br />

kudurmuşa dÇnerler!.. Ah, nefret ediyorum, hepsinden nefret ediyorum!"<br />

Aklına esaslı bir şekilde takılan bir konu vardı: "Onlara nasıl, nasıl boyun eğebilirim! Hem de<br />

inanÖ duyarak... Ama neden olmasın? âstelik de tam bÇyle olması gerekir. Yirmi yıl sÅrecek<br />

bir zulÅm bunu onlara hem de kesin olarak sağlar. Su tası aşındırır... İyi ama, bÅtÅn bunlardan<br />

sonra yaşayıp da ne olacak? Bunun Çzellikle bÇyle bir sonuÖ <strong>ve</strong>receğini bile bile niÖin<br />

gidiyorum?"<br />

DÅn aksamdan beri belki yÅzÅncÅ kez soruyordu bu soruyu kendine, ama yine de gidiyordu.<br />

622<br />

VIII<br />

Raskolnikov Sonya'nın odasına girdiğinde hava artık kararmaya başlamıştı. GÅn boyunca<br />

Sonya onu dayanılmaz bir heyecanla bekleyip durmuştu. Duııya'yla birlikte beklemişlerdi.<br />

DÅnya, Svidrigaylov'un, "Bu işi Sonya da biliyor" şeklindeki dÅnkÅ sÇzleri Åzerine, daha<br />

sabahtan germişti. İkisinin konuşmalarını, gÇzyaşlarını, birbirleriyle nasıl anlaştıklarını<br />

anlatmayacağız. Yalnız şu kadarını sÇyleyelim ki, DÅnya bu gÇrÅşmeden hiÖ değilse bir<br />

avuntu elde etmişti: Ağabeyi yalnız kalmayacaktı. àÅnkÅ ilk kez Sonya'ya aÖılmış, en bÅyÅk<br />

gizini ona sÇylemişti; kendisine insan gerektiğinde Sonya'ya koşmuştu. Yazgısı onu nereye<br />

atarsa, Sonya da peşinden gidecekti. DÅnya bunu Sonya'ya sormuş değildi, ama bÇyle<br />

olacağını biliyordu. Sonya'ya bÅyÅk bir saygıyla bakıyordu; onun bu saygılılığı Sonya'yı<br />

başlangıÖta utandırmıştı, nerdeyse ağlayacaktı, ÖÅnkÅ, o kendisini saygı duyulmak surda<br />

dursun, Dunya'nın yÅzÅne bakabilecek değerde bile gÇrmÅyordu. Raskolnikov'un odasındaki<br />

o ilk gÇrÅşmelerinde, kendisine dikkatle <strong>ve</strong> saygıyla selam <strong>ve</strong>ren Dunya'nın o gÅzel yÅzÅ,<br />

onda hayatı boyunca erişilebilecek en gÅzel hayal olarak kalmıştı.<br />

DÅnya sonunda dayanamamış <strong>ve</strong> ağabeyini gidip odasında beklemek iÖin Sonya'yı yalnız<br />

bırakmıştı; nedense Rodya Çnce kendi evine uğrar gibi geliyordu. Sonya yalnız kalınca<br />

Raskolnikov'un gerÖekten de intihar etmiş olabileceği dÅşÅncesiyle kıvranmaya başladı.<br />

DÅnya da korkuyordu bundan. Ama ikisi birlikteyken birbirlerini yatıştırmışlar, binbir<br />

gerekÖe sıralayarak bunun mÅmkÅn olmadığına birbirlerini inandırmışlardı. Şimdiyse,<br />

birbirlerinden ayrılır ayrılmaz, her ikisi de yalnızca bunu dÅşÅnmeye başlamıştı. Üte yandan<br />

Sonya, Svidrigaylov'un, Raskolnikov'un ÇnÅnde iki yol bulunduğuna ilişkin sÇzlerini


hatırlıyordu: Ya Sibirya, ya da... Raskolnikov'un nasıl kibirli, Çzsaygılı olduğunu <strong>ve</strong> Tanrı'ya<br />

inanmadığını da biliyordu... Sonunda, umutsuzluk iÖinde: "Yalnızca ÇlÅmden korktuğu iÖin<br />

yasayabilir mi bir insan? Onu şu anda hayata bağlayan tek şey bu korku" diye dÅşÅndÅ. GÅneş<br />

artık batıyordu. Sonya pence-<br />

623<br />

renin ÇnÅnde durmuş, ÅzgÅn ÅzgÅn dışarıyı seyrediyordu. Ama penceresinden bitişik evin<br />

badanasız duvarından başka bir şey gÇrÅnmÅyordu. Tam mutsuz delikanlının intihar ettiğine<br />

kesinlikle inanÖ getirdiği sırada, kapı aÖıldı <strong>ve</strong> iÖeri Raskolnikov girdi.<br />

Sonya'nın gÇğsÅnden sevinÖli bir Öığlık koptu. Ama Raskolnikov'un yÅzÅne dikkatle bakınca<br />

birden sapsarı kesildi.<br />

"İşte bÇyle" dedi Raskolnikov gÅlÅmseyerek, "haÖlar iÖin geldim. Sonya! Kendin sÇylemiştin<br />

bir dÇrtyol ağzına gitmemi, ne oldu, şimdi iş ciddiye binince korktun mu?"<br />

Sonya ona şaşkınlıkla bakıyordu. Raskolnikov'un sÇzleri, sesinin tonu ona bir tuhaf gelmişti.<br />

BÅtÅn vÅcudundan soğuk bir Årperme geÖer gibi oldu. Ama az sonra sÇzlerinin de, sesinin<br />

tonunun da yapmacık olduğunu anladı. Raskolnikov doğrudan onun gÇzlerine bakmaktan<br />

kaÖınıyormuş gibi, karşıda, kÇşede bir yerlere bakarak konuşuyordu:<br />

"DÅşÅnÅp taşındım, Sonya, <strong>ve</strong> bÇylesinin daha uygun olacağına karar <strong>ve</strong>rdim. Yalnız bir<br />

durum var burada... Ama neyse, anlatması uzun sÅrer, zaten Çnemli de değil.' Biliyor musun,<br />

canımı sıkan ne: BÅtÅn bir ahmaklar sÅrÅsÅ, aşağılık birtakım insanlar, gÇzlerini devire devire<br />

bana birtakım sorular soracaklar <strong>ve</strong> ben de bu sorulara cevap <strong>ve</strong>rmek zorunda kalacağım...<br />

Beni parmaklarıyla gÇsterecekler... Tuh! Biliyor musun, Porfiriy'e girmeyeceğim, bıktım<br />

ondan. En iyisi dostum Poroh'a gitmek... Kimbilir nasıl şaşıracaklar, ne bÅyÅk bir etki<br />

bırakacağım Åzerlerinde! Ama soğukkanlı olmam gerek; şu son sıralar aşırı sinirli oldum.<br />

İnanır mısın, az Çnce kızkardesime, beni son bir kez gÇrmek iÖin dÇnÅp baktı diye, nerdeyse<br />

yumruk salladım. Nasıl hayvanlaştığımı anla artık! Nerden nereye geldim! Neyse, haÖlar<br />

nerde?"<br />

Kendinde değil gibiydi. Durduğu yerde duramıyor, dikkatini bir şey Åzerinde toplayamıyordu.<br />

SÇzleri birbirini tutmuyor, or-dan oraya atlıyordu. Elleri de hafifÖe titriyordu.<br />

Sonya sessizce bir kutudan haÖları Öıkardı: Biri serviden, biri bakırdandı haÖların, kendi<br />

Åzerinde <strong>ve</strong> Raskolnikov Åzerinde sessizce haÖ Öıkardı, servi ağacından olan haÖı<br />

Raskolnikov'un boynuna taktı.<br />

624<br />

"Benim iÖin de Öarmıha gerilişin simgesi olacak bu haÖ, hah-hah-ha! Şimdiye dek Öektiğim<br />

acılar azdı sanki! Servi ağacından olanı halk iÖin, bakırdan olanıysa Liza<strong>ve</strong>tagibiler iÖin...<br />

Demek kendine onu alıyorsun? GÇster bakayım! Demek... o sırada da bu vardı Åzerinde...<br />

Buna benzer iki şey daha gÇrmÅştÅm sanırım, gÅmÅş bir haÖla bir tasvir... Kocakarının<br />

gÇğsÅne fırlatıp atmıştım. Oysa şimdi... oysa şimdi benim asıl onları, taşımam gerek... Neler<br />

sÇyleyip duruyorum ben bÇyle? Asıl isimi unutuyorum... Nedense Öok dalgınım!.. Buraya<br />

gelmemin nedeni, Sonya, sana haber <strong>ve</strong>rmek iÖin... bilesin diye... Eh, hepsi bu kadar... Yalnız<br />

bunun iÖin gelmiştim. (Hımm! Hay Allah, ben daha fazla bir-şeyler sÇyleyeceğimi<br />

sanıyordum.) Gitmemi sen istemiştin. İşte ben de gidiyorum... Ben hapiste yatacağım, senin<br />

de isteğin yerine gelecek... Ne ağlıyorsun? Sen de mi? Yeter artık. Sonya, kes! Ah, nasıl da<br />

ağır geliyor bÅtÅn bunlar bana!"<br />

Ama yine de iÖinde bir şeyler kımıldadığını duydu: Sonya'ya baktıkÖa yÅreği sızlıyordu. "Ne<br />

bu?" diye dÅşÅndÅ kendi kendine. "Ne oluyor bu kıza? Ben nesi oluyorum ki onun? Ne diye<br />

ağlıyor? Annem mi, DÅnya mı ki, bana kol kanat geriyor?"<br />

Sonya Årkek Årkek:<br />

"HaÖ Öıkar, hiÖ olmazsa bir kez dua et!" diye yalvardı, sesi titriyordu.<br />

"O, tabii, hem de ne kadar istersen, Sonya! YÅreğimin derinlerinden koparak Åstelik!.."<br />

Oysa bambaşka bir şey sÇylemek niyetindeydi.


ästÉste birkaÑ kez haÑ Ñıkardı. Sonya şalını alıp basını ÖrttÉ. Bu, besbelli, Marmeladov'un<br />

"aile yedigarı" diye sÖzÉnÉ ettiği şu yeşil drap saldı. Raskolnikov'un aklından bunlar geÑti,<br />

ama bir şey sormadı. GerÑekten de Ñok dalgın <strong>ve</strong> oldukÑa telaşlı olduğunu kendisi de fark<br />

etmeye başlamıştı. Bu durum onu korkuttu. Sonya'nın da kendisiyle birlikte gelmeye<br />

hazırlandığını gÖrÉnce ise iyice şaşırdı.<br />

"Ne oluyorsun?" diye bağırdı Öfkeyle. "Nereye bÖyle? Sen burada kalacaksın! Ben tek başıma<br />

gideceğim!" ärkek adımlarla kapıya doğru yÉrÉdÉ, tam Ñıkarken: "Maiyetiyle birlikte gelmiş<br />

mi dedirteceksin?" diye homurdandı.<br />

625<br />

Sonya odanın ortasında kalakaldı. Bir tek ayrılık sÖzÉ bile sÖylemeden Ñıkıp gitti<br />

Raskolnikov, sanki Sonya'yı unutmuştu; yakıcı bir kuşku kabarıyordu ruhunda.<br />

"BÉtÉn bunlar bÖyle mi olacaktı?" diye dÉşÉndÉ merdi<strong>ve</strong>nlerden inerken. "Her şeyi<br />

değiştirmek... dÉzeltmek <strong>ve</strong>... gitmemek mÉmkÉn değil mi?"<br />

Ama yine de gidiyordu. Birden, kendi kendisine sorular sorup durmasının artık hiÑbir Önemi<br />

olmadığını hissetmişti. Sokağa Ñıkınca Sonya'yla <strong>ve</strong>dalaşmadığını, bağırışından kızcağızın<br />

kımıldamaya bile cesaret edemeyerek, odanın ortasında yeşil salıyla kalakaldığını hatırladı, <strong>ve</strong><br />

bir an duraladı. Tam bu sırada, sanki onu kesin olarak yıkmak iÑin bu anı bekliyormuşcasına<br />

kafasına bir dÉşÉncenin saldırdığını hissetti.<br />

"Şimdi niÑin, niÑin uğradım ben bu kıza? Kendisine, iş iÑin, dedim. İyi ama, ne işi iÑin?İş<br />

falan yok ki ortada! Gidiyorum demek iÑin mi geldim yoksa? Pek gerekiyordu sanki! Yoksa<br />

seviyor muyum onu? Hayır! Hayır, değil mi? Daha demin bir kÖpek gibi kovmadım mı<br />

kendisini? Yoksa onun haÑları mı gerekti bana? Ah, nasıl alÑalmısım ben! Ama, hayır! Onun<br />

gÖzyaşları' gerekti bana, nasıl korktuğunu, yÉreğinin nasıl parÑa parÑa olduğunu gÖrmem<br />

gerekti! Bir şeylere tutunmam, gidişimi biraz olsun geciktirmem, bir insana bakmam gerekti!<br />

Kendi Ézerime bunca umutlar beslemeye, bunca hayaller kurmaya cesaret ettim bir de! Oysa<br />

sefil, beş para etmez, aşağılık, aşağılık bir adamım ben!"<br />

Kanal boyunca yÉrÉyordu <strong>ve</strong> gideceği yer buradan uzak değildi. Ama kÖprÉye varınca<br />

durakladı... <strong>ve</strong> birden kÖprÉye sapıp Samanpazarı'na doğru yÉrÉmeye başladı.<br />

GÖzlerini dÖrt bir yana Ñeviriyor, tutkuyla, doymamacasına bakmıyordu Ñevresine; ama her<br />

şey sanki gÖzleri ÖnÉnden kayıp gidiyordu, dikkatini bir şey Ézerinde toplayamıyordu. "Bir<br />

hafta sonra, bir ay sonra beni bir hapishane, arabası iÑinde bu kÖprÉden geÑirip gÖtÉrecekler"<br />

diye dÉşÉndÉ. "Acaba bu kanala nasıl bakacağım o zaman? Simdi bÖyle dÉşÉndÉğÉmÉ<br />

hatırlayacak mıyım? àrneğin şu tabelayı... o zaman nasıl okuyacağım? "Or-<br />

626<br />

taklık" yazıyor burada... Şu a'yı, a harfini unutmamalı... bir ay sonra yine bakmalıyım bu<br />

a'ya... Acaba o zaman, da şimdi gÖrdÉğÉm gibi mi gÖreceğim? Ve neler dÉşÉneceğim, neler<br />

duyacağım?.. Aman Tanrım, şu dÉşÉndÉğÉm, kaygılandığım şeye bak: Ne bayağı şeyler<br />

dÉşÉnÉyorum bÖyle! Ama bunların da kendine ÖzgÉ .ilginÑ bir yanı yok değil doğrusu!..<br />

(Hah-hah-ha! Neler dÉşÉnÉyorum!) Üocuklaşıyorum... Kendi kendime yalancı pehlivanlık<br />

yapıyorum! İyi ama kendimden utanacak ne var sanki! Tuh! Nasıl da itişip kakışıyorlar! İşte,<br />

şu şişko beni iten... Herhalde bir Alman? Kimi ittiğini biliyor mu acaba? Şu kadın da<br />

kucağında Ñocukla dileniyor... Beni kendisinden daha mutlu . sayması Ñok ilginÑ doğrusu...<br />

Sırf komiklik olsun diye bir sadaka <strong>ve</strong>rmeli şuna... Aa, bir beş kapiklik!.. Nerden girmiş bu<br />

cebime? Al, al bakalım analık!.."<br />

Dilenci kadın ağlamaklı bir sesle:<br />

"Tanrı seni korusun!" dedi.<br />

Artık Samanpazarı'ndaydı. Kalabalık, itişip kakışma hiÑ hoşuna gitmediği halde, Özellikle en<br />

kalabalık yerlere doğru yÉrÉyordu. Yalnız kalabilmek iÑin varını yoğunu <strong>ve</strong>rebilirdi, ama bir<br />

dakika bile yalnız kalamayacağını hissediyordu. Kalabalık iÑinde bir sarhoş gÖrdÉ: Adam<br />

boyuna dansetmeye Ñalışıyor, ama bir tÉrlÉ ayakta duramıyor <strong>ve</strong> ayağa her kalkışında yeniden


yere yıkılıyordu. Etrafını sarmışlardı. Raskolnikov kalabalığı yararak halkanın ÇnÅne geÖti,<br />

sarhoşu birkaÖ dakika seyretti, sonra kısa, kesik kahkahalarla gÅlmeye başladı. Bir dakika<br />

sonra sarhoşu unutmuştu bile: bakıyor, ama gÇrmÅyordu. Sonunda oradan ayrıldı. Az Çnce<br />

nerede bulunduğunu sorsalar, sÇyleyemezdi. Ama tam Samanpazarı alanının ortasına<br />

geldiğinde birden iÖinde bir şeyler duydu: Ruhuyla, bedeniyle tÅm varlığım bir duygu<br />

sarmıştı.<br />

Birden Sonya'nın sÇzlerini hatırladı: "Bir dÇrtyol ağzına git, insanları selamla, yere kapan,<br />

toprağı Çp, ÖÅnkÅ sen ona karşı da suÖ işledin... <strong>ve</strong> bÅtÅn dÅnyaya karşı 'Ben kabilim!' diye<br />

bağır". Birden bÅtÅn vÅcudunun tir tir titrediğini duydu. Şu son gÅnlerde, Çzellikle de son<br />

birkaÖ saattir Çylesine umarsızdı, Çylesine<br />

627<br />

derin acılarla sarsılmıştı ki, iÖinde duyduğu bu yepyeni, katışıksız, dolu dolu duyguya dÇrt<br />

elle sarıldı. Bir nÇbet gelir gibi birdenbire duymuştu iÖinde bu duyguyu. Ünce ruhunda bir<br />

kıvılcım gibi Öakmış, sonra bÅtÅn varlığını sarmıştı. Birden iÖinde bir yumuşama, bir<br />

hafifleme duydu... GÇzlerinden yaşlar boşanı-yordu... Olduğu yere ÖÇktÅ. Alanın tam<br />

ortasındaydı. Yere kapanıp Öamurlu toprağı bÅyÅk bir tadla, mutlulukla ÇptÅ. Doğruldu, ikinci<br />

kez yere kapandı.<br />

"Of, amma kafayı Öekmiş, ha!" diye sÇylendi hemen yanı başında duran bir delikanlı.<br />

GÅlÅşmeler oldu. àakırkeyf bir adam:<br />

. "KudÅs'e gidiyor bu, kardeşler" dedi, "Öoluk Öocuğuyla, yurduyla <strong>ve</strong>dalaşıyor, bÅtÅn dÅnyayı<br />

selamlıyor, başkent Sen Pe-tersburg'un topraklarını ÇpÅyor!"<br />

"àok da genÖmiş!"<br />

"Ve soylu bir aileden!"<br />

"Bu zamanda kim soylu, kim değil, belli mi ki!"<br />

BÅtÅn bu sesler, konuşmalar Raskolnikov'u sÇylemeye hazırlandığı sÇzleri sÇylemekten<br />

alıkoyuyordu; "Ben ÇldÅrdÅm!" sÇzleri dÇnÅp kalmış gibiydi dudakları arasında. Ama yine de<br />

bÅtÅn bu Öığlıklara sessizce katlandı, hiÖbir yere bakmaksızın doğruca karakola giden yola<br />

saptı. Yolda bir ara hayal gibi bir şeyin gÇzÅnÅn ÇnÅnden kayar gibi olduğunu gÇrdÅ, ama<br />

buna şaşmadı: o da bunun bÇyle olması gerektiğini seziyordu. Sa-manpazarı'nda, yere ikinci<br />

kapanışı sırasında, sol yanında, kendisinden' elli adım kadar Çtede Sonya'yı gÇrmÅştÅ. Tahta<br />

barakalardan birinin ardına gizlenmiş, ona bakıyordu. Demek ki, acılı yÅrÅyÅşÅ boyunca hep<br />

peşinden gelmişti! Raskolnikov birden, yazgısı kendisini nereye sÅrÅklerse sÅlÅklesin,<br />

Sonya'nın hiÖ ayrılmamacasına peşinden, geleceğini anladı. DÅnyanın Çteki ucuna da gitse,<br />

ardından gelecekti! İÖi bir tuhaf oldu... Ama işte o uğursuz yere gelmişti artık.<br />

OldukÖa kararlı, kendine gÅ<strong>ve</strong>nen adımlarla girdi avluya. âÖÅncÅ kata Öıkması gerekiyordu.<br />

"Hele bir Öıkalım bakalım"<br />

628<br />

diye dÅşÅndÅ. O uğursuz anın henÅz gelmediğini, buna daha Öok zaman olduğunu, bu arada<br />

pek Öok şeyi yeniden dÅşÅnebileceğini sanıyordu.<br />

Merdi<strong>ve</strong>nlerde yine aynı yumurta kabukları, aynı ÖÇpler vardı, evlerin kapıları yine ardına<br />

kadar aÖıktı <strong>ve</strong> mutfaklardan yine kÇmÅr kokusuna karışmış pis birtakım kokular geliyordu.<br />

Raskolnikov o zamandan beri hiÖ gelmemişti buraya; bacakları uyuşmuş gibiydi, bÅkÅlÅ<br />

bÅkÅlÅ<strong>ve</strong>riyordu; ama o yine de Öıkmaya devam ediyordu. Bir ara soluk almak, kendine bir<br />

Öeki dÅzen <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> iÖeri insan gibi girmek iÖin durdu. Sonra bu davranışına bir anlam<br />

<strong>ve</strong>remeyerek. "Ama niÖin?" diye dÅşÅndÅ. "Neden? Madem ki bu acı ilacı iÖmem gerekiyor,<br />

Çyleyse ne fark eder? Ne kadar iğrenÖ olursa, o kadar iyi! "Bu sırada İlya PetroviÖ Poroh'un<br />

yÅzÅ canlanmıştı gÇzÅnÅn ÇnÅnde, "iyi ama neden ille de ona gitmeliyim? Bir başkası olmaz<br />

mı? Nikodim, FomiÖ, Çrneğin? DÇnsem <strong>ve</strong> doğruca Nikodim FomiÖ'in evine gitsem? HiÖ<br />

değilse bir ev havası iÖinde teslim olmuş olurdum? Ama, hayır, hayır! Poroh'a Poroh'a!<br />

Madem iÖeceğim bu acı ilacı, bari bir dikişte iÖip bitireyim!"


BÅronun kapısını acarken kendinde değil gibiydi, bÅtÅn vÅcudu buz gibi olmuştu. Bu kez<br />

kalabalık değildi iÖerisi, halktan bir adamla, bir kapıcıdan başka kimseler yoktu. Orada, bir<br />

bÇlmenin ardında duran nÇbetÖi gÇzlerini kaldırıp kendisine bakmamıştı bile... Raskolnikov<br />

bitişik odaya geÖti. "Belki de... hälä konuşmayabilirim" diye bir dÅşÅnce parlayıp sÇndÅ<br />

kafasında. âzerinde sivil bir Öekel bulunan yazıcılardan biri masa başında bir şeyler yazmaya<br />

hazırlanıyordu. KÇsede bir başka yazıcı daha vardı. Zamyotov gÇrÅnÅrlerde yoktu. Tabi<br />

Nikodim FomiÖ de yoktu.<br />

Raskolnikov masa başındaki yazıcıya dÇnerek:<br />

"Kimse yok mu?" diye sordu.<br />

"Kimi istemiştiniz?"<br />

Raskolnikov birden bildik bir sesle irkildi:<br />

629<br />

"Vay, vay, vay! Hani su masalda denildiği gibi: Ne duydum, ne de gÇrdÅm, ama onu Rus<br />

ruhundan bildim... Nasıldı, unutmuşum! Saygılar sunarım, efendim!"<br />

Raskolnikov titredi. Karsısında Poroh duruyordu. Birden yandaki, ÅÖÅncÅ odadan<br />

Öıkı<strong>ve</strong>rmişti. "Kaderin tä kendisi!" diye dÅşÅndÅ Raskolnikov. "Neden burada bu?"<br />

"Bize mi geldiniz? Nasıl bir iş iÖin?" diye sordu İlya PetroviÖ. Son derece keyifli, hatta hafifÖe<br />

de heyecanlı gibiydi: "Eğer iş iÖin geldiyseniz, erken teşrif etmişsiniz. Ben de bir rastlantı<br />

sonucu burdayım... Ama yine de yardım edebileceğim bir şey varsa... İtiraf ederim ki, size...<br />

Bağışlayın, adınız nasıldı?"<br />

"Raskolnikov."<br />

"Ha, e<strong>ve</strong>t Raskolnikov! Sakın unutmuş olduğumu sanmayın! Beni o tÅr kişilerden bilmenizi<br />

istemem... Rodion Ro... Ro... Ro-dioniÖ... BÇyleydi galiba?"<br />

"Rodion RomanoviÖ:<br />

"Ah, e<strong>ve</strong>t, e<strong>ve</strong>t! Rodion RomanoviÖ! Ben de aslında bÇyle diyecektim, ağzımdan yanlış Öıktı.<br />

Hatta sizi kaÖ kez sordum... İtiraf ederim ki, size o gÅn Çyle davrandığım iÖin... davrandığımız<br />

iÖin Öok, Öok ÅzgÅnÅm... Daha sonra sÇylediler, Çğrendim ki, bir edebiyatÖı, hatta bir<br />

bilginmişsiniz... Yani, bu alanda ilk adımlarınızı atıyormussunuz... Tanrım!.. Meslek<br />

hayatının ilk adımlarını atarken orjinal birseyler yapmayan edebiyatÖı <strong>ve</strong> bilgin olur mu hiÖ!<br />

Ben de, karım da edebiyata bayılırız. Hele karım!.. Bir tutkudur onda edebiyat! Edebiyat <strong>ve</strong><br />

sanat! İnsan soylu olmaya gÇrsÅn, gerisi yetenekle, bilgiyle, akılla, dehayla kendiliğinden<br />

geliyor! Şapka, Çrneğin... Ne demektir şapka? Ben gidip şapkayı Zimmerman'dan satın<br />

alabilirim, değil mi? Ama, ya şapkanın altında duran şeyi? İste onu hiÖbir yerden satın<br />

alamam! Ne yalan sÇyleyeyim, gelip size aÖıklamada bulunmak bile istemiştim, ama sonra<br />

dÅşÅndÅm ki, siz belki de... Hay Allah, hälä ziyaretinizin nedenini sormuş değilim: gerÖekten,<br />

bir yardımım dokunursa, sÇyleyin! Duyduğuma gÇre, yakınlarınız gelmiş?"<br />

"E<strong>ve</strong>t, annemle kızkardesim."<br />

630<br />

"Kızkardeşinizi gÇrmek şeref <strong>ve</strong> mutluluğuna erdim: GÅzel, kÅltÅrlÅ bir hanımefendi.<br />

Doğrusu, sizinle o gÅn sinirli konuştuğumuza Öok yazıklandım. Tuhaf bir olaydı! O gÅn<br />

bayıldığınız iÖin sizden kuşkulanmıştık, ama daha sonra olay Öok parlak bir biÖimde<br />

ÖÇzÅmlendi! Yobazlık <strong>ve</strong> fanatizm! Üfkenizi anlıyorum... Yoksa, ailenizin gelişiyle ilgili<br />

olarak evinizi mi değiştiriyorsunuz?"<br />

"Hayır, ben Çylece... şey iÖin... Zamyotov'u burada bulacağımı sanıyordum."<br />

"Ah e<strong>ve</strong>t! Üyle ya, onunla dost olduğunuzu sÇylemişlerdi... Yok, Zamyotov... GeÖ kaldınız.:.<br />

Aleksandr GrigoryeviÖ bizi kendisinden yoksun bıraktı: DÅnden beri kadromuzda değil, başka<br />

bir yere geÖti... Hatta giderken de herkesle -hem de pek kaba bir biÖimde- kavga etti. Aklı<br />

havada bir Öocuk, oysa bir ara epey umut <strong>ve</strong>rmişti! Hadi bakalım, şimdi siz gelin de bizim<br />

parlak bir genÖliğimiz olduğundan sÇz edin! SÇzde bir sınav <strong>ve</strong>recekmiş, ama sanıyorum bize<br />

hava atmak iÖin sÇylÅyor bunu, sınav falan <strong>ve</strong>receği yok! Size ya da arkadaşınız Razumihin'e


enzeyen birisi değil o!.. Sizin işiniz bilim, hiÖbir başarısızlık sizi yıldıramaz! Sizin iÖin<br />

hayatın bÅtÅn gÅzellikleri bir nihil est*dir. Siz bir Öilekeş hayatı yaşıyorsunuz, tıpkı bir keşiş<br />

gibi... kabuğunuza Öekilmişsiniz! Elinizde kitap, kulağınızın arkasında kalem, bilimsel<br />

araştırmalar yapıyorsunuz; sizin ruhunuza dinginlik <strong>ve</strong>ren şey bu! Ben de bir parÖa sizin<br />

gibiyimdir... Living-ston'un** kitabını okudunuz mu?<br />

"Hayır."<br />

"Ben okudum. Bu sıralar nihilistler iyice Öoğaldı; ama bunda anlaşılmaz bir yan yok! Hangi<br />

zamanda yaşıyoruz! Üte yandan, size sormak isterdim... herhalde bir nihilist değilsiniz? AÖık,<br />

apaÖık sÇyleyin bana!"<br />

Nihil est (Aslında da Latince) : HiÖ (àev.)<br />

David Livingston (1813-1873): İngiliz gezgin, Afrika araştırmacısı, misyoner, Afrika Åzerine<br />

yazdığı bir kitap 1867 yılında RusÖaya Öevrilmiş <strong>ve</strong> geniş yankı uyandırmıştı.<br />

631<br />

"Hayır."<br />

"Biliyor musunuz, benimle aÖıkÖa, hiÖ sıkılmadan, sanki kendi kendinizeymisÖesine<br />

konuşabilirsiniz. İş başka... dostluk başka diyeceğim sandınız, değil mi? Ama, bilemediniz!<br />

Dostluk değil, yurttaşlık <strong>ve</strong> insanlık duygusu, insan <strong>ve</strong> Tanrı sevgisi başka... Ben gÇrevi<br />

başında, resmi bir insan olabilirim, ama kendimi her zaman bir insan, bir yurttaş olarak<br />

duymak <strong>ve</strong> bu konuda kendime hesap <strong>ve</strong>rmek zorundayım... Demin Zamyo-tov'dan sÇz<br />

etmiştiniz, değil mi?.. Uygunsuz yerlerde bir kadeh şampanya ya da Don şarabı iÖip Fransız<br />

usulÅ skandallar Öıkaran bir adamdır o, bÇyle bir adamdır iste sizin Zamyotov'unuz! Bana<br />

gelince, ne bileyim, yurduna bağlılık <strong>ve</strong> yÅce birtakım duygularla yanıp tutuşan bir insan<br />

olabilirim, Åstelik bir Çnemim, yÅksek bir mevkim, toplum iÖinde bir yerim var! Evliyim,<br />

Öocuklarım var. Bir insanın, bir yurttaşın yapmak zorunda olduğu şeyleri yapıyorum!<br />

Sormama izin <strong>ve</strong>rin, ya Zamyotov kimdir? Sizi eğitimin soylulaştırdığı bir insan olarak<br />

gÇrÅyor <strong>ve</strong> Çyle davranıyorum. Bilmem farkında mısınız, şu ebanımlar* da iyice Öoğalmaya<br />

başladılar..."<br />

Raskolnikov sorar gibi kaşlarını kaldırdı. Az Çnce yemek masasından kalktığı anlaşılan İlya<br />

PetroviÖ'in sÇzleri, kulağına anlamsız, bomboş sesler olarak geliyordu. Ama yine de adamın<br />

sÇylediklerinden bir kısmını az da olsa anlamıştı, soran gÇzlerle Poroh'a bakıyor <strong>ve</strong> bÅtÅn<br />

bunların nasıl sona ereceğini merak ediyordu.<br />

İlya PetroviÖ konuşmayı Öok seviyordu.<br />

"Şu kesik saÖlı kızlar var ya, onlardan sÇz ediyorum" diye sÅrdÅrdÅ sÇzlerini. "Ben ebanım<br />

adını taktım onlara <strong>ve</strong> bu ya-<br />

Poroh'un sÇzlerinde, 1860'larda kızların da yÅksek Çğrenim yapabilme hakları iÖin mÅcadele<br />

eden ilerici kızları kÅÖÅmseme var. "Ebammlar" diyerek onlarla alay ediyor Poroh, 60'lı<br />

yıllarda Rusya'da kızlar iÖin yÅksek Çğrenim, ebelik <strong>ve</strong> Çğretmenlikle sınırlıydı. Kızlar<br />

mÅcadeleleri sonucu ilk kez Petersburg Tıp FakÅltesi'ne de girme hakkını elde etmişlerdi<br />

(àev.)<br />

632<br />

kıstırmamı da, doğrusu, Öok uygun buluyorum. Hah-hah-ha! Tıp fakÅltesine gidiyor <strong>ve</strong><br />

anatomi Üğreniyorlar! SÇyleyin Allah aşkına; hastalanacak olsam hiÖ bu kızları Öağırır mıyım<br />

kendime baktırmak iÖin? Hah-ha!"<br />

Esprisi Öok hoşuna giden İlya PetroviÖ kahkahalarla gÅlmeye başladı.<br />

"Hadi diyelim bu durum bilgiye olan sonsuz susuzluklarından kaynaklanıyor... Bilgilendin,<br />

dursana orada! NiÖin bu bilgiyi kÇtÅye kullanıyorsun? NiÖin soylu kişileri aşağılıyorsun?<br />

Tıpkı su alÖak Zamyotov'un yaptığı gibi... Sorarım, size: NiÖin, niÖin hakaret etti bu adam<br />

bana?.. Bu sıralarda da kendini ÇldÅren ÇldÅrene... Üyle yaygınlaştı ki intiharlar, aklınız<br />

durur! Paralarını son kuruşlarına kadar yiyip bitiriyorlar, sonra da kendi işlerini bitiriyorlar!<br />

GenÖ kızlar , Öocuklar, yaşlılar... Bu sabah da yeni bir olay bildirdiler: Petersburg'a yeni


gelmiş bir beyefendi... Nil PavliÖ! Hey, Nil PavliÖ! Az Çnce bildirdikleri, hani şu Petersburgskaya'da<br />

kafasına bir kursun sıkan centilmenin adı neydi?"<br />

Üteki odadan kısık, ilgisiz bir ses duyuldu:<br />

"Svidrigaylov!,"<br />

Raskolnikov titredi.<br />

"Svidrigaylov mu!" diye bağırdı. "Svidrigaylov kendini mi vurmuş!"<br />

"Tanıyor musunuz yoksa onu?"<br />

"E<strong>ve</strong>t... tanırım... Yeni gelmişti Petersburg'a..."<br />

"E<strong>ve</strong>t, yeni gelmiş, karısını kaybetmiş, dolu dizgin eğlence hayatı yaşayan, uÖarı bir<br />

adammış... Ve iste, beynine bir kursun sıkı<strong>ve</strong>rmiş... âstelik bunu Çyle rezilce yapmış ki,<br />

akimiz durur! Bu işi aklı basında olarak yaptığını, ÇlÅmÅnden kimsenin sorumlu olmadığını<br />

bildiren kısa bir de not bırakmış. Dediklerine gÇre para pul da varmış adamda... Siz nerden<br />

tanırdınız kendisini?"<br />

"Benim tanımam... kız kardeşim evlerinde mÅrebbiye olarak Öalışmıştı..." .<br />

633<br />

"Demeyin! O zaman onun hakkında bize bir şeyler sÇyleyebilir misiniz? BÇyle bir şey<br />

yapacağından kuşkulanmış mıydınız?"<br />

"Kendisini dÅn gÇrdÅm... şampanya iÖiyordu... BÇyle bir şey yapacak gibi değildi."<br />

Ağır bir şeyin altında ezilmiş gibiydi Raskolnikov.<br />

"Yine sararır gibi oldunuz. àok ağır bir havası var buranın."<br />

"E<strong>ve</strong>t..." diye kekeledi Raskolnikov. Gitmem gerek benim... ÜzÅr dilerim, rahatsız ettim..."<br />

"O, rica ederim, nasıl isterseniz! àok sevindirdiniz bizi..."<br />

İlya PetroviÖ bunları sÇylerken Raskolnikov'a elini de uzattı.<br />

"Ben yalnızca... Zamyotov'u gÇrmek..."<br />

"Anlıyorum, anlıyorum... Bizi Öok sevindirdiniz."<br />

Raskolnikov gÅlÅmsedi:<br />

"Ben de Öok sevindim... HoşÖakalın..."<br />

Dışarı Öıktı. Sallanıyordu. Ayakta ÇlÅp olmadığının bile farkında değildi; başı dÇnÅyordu. Sağ<br />

eliyle duvara dayanarak merdi<strong>ve</strong>nlerden inmeye başladı. Elinde dosya, yukarı Öıkmakta olan<br />

bir kapıcının kendisini ittiğini; aşağı katta bir kÇpeğin ağlar gibi havladığını, kadının birinin<br />

bağırarak kÇpeğe bir oklava fırlattığını belli belirsiz fark etti. Aşağı indi. Avluda, kapıya<br />

yakın bir yerde Sonya duruyordu; ÇlÅ gibiydi, yÅzÅ bembeyaz, yabanıl bakışlarla onu<br />

sÅzÅyordu. Raskolnikov gidip tam onun ÇnÅnde durdu. Kızın yÅzÅnde hastalıklı, umutsuz,<br />

acılı bir şeyler belirdi. Elllerini Öırptı. Raskolnikov'un dudakları şaşkın, umutsuz bir<br />

gÅlÅmsemeyle kıvrıldı. Bir an Çylece durdu, gÅlÅmsedi, sonra dÇnÅp yeniden bÅroya Öıkan<br />

merdi<strong>ve</strong>nleri tırmanmaya başladı.<br />

İlya PetroviÖ oturmuş, birtakım käğıtları karıştırıyordu. Karşısında, az Çnce merdi<strong>ve</strong>nlerde<br />

Raskolnikov'a Öarpan adam vardı,<br />

"Aa ! Siz misiniz! Ne oldu, bir şey mi unuttunuz? Ama, neyiniz var sizin?"<br />

634<br />

Raskolnikov dudakları bembeyaz, bakışları hareketsiz, donuk, hiÖbir şey sÇylemeden ona<br />

yaklaştı, masanın ÇnÅne gelince, bir eliyle masaya dayandı, bir şeyler sÇylemek istiyor, ama<br />

sÇyleyemiyordu; anlaşılmaz, kopuk kopuk birtakım sesler Öıkıyordu ağzından.<br />

"İyi değilsiniz siz... Bir sandalye getirin!.. Oturun, oturun şu sandalyeye! Su getirin!"<br />

Raskolnikov kendini sandalyeye bıraktı, ama gÇzlerini mÅthiş bir şaşkınlık iÖinde olan İlya<br />

PetroviÖ'ten ayırmıyordu. İkisi de bir dakika kadar birbirine bakıp Çylece durdular.<br />

Su getirdiler. "<br />

"Ben..." diye başladı Raskolnikov.<br />

"Suyunuzu iÖin."


Raskolnikov eliyle bardağı itti <strong>ve</strong> ağır ağır, dura dura, ama aÖık <strong>ve</strong> anlaşılır bir sesle:<br />

"Kocakarıyla kızkardeşi Liza<strong>ve</strong>ta'yı baltayla ÇldÅren <strong>ve</strong> soyan benim" dedi.<br />

İlya PetroviÖ ağzını aÖtı <strong>ve</strong> Çylece kaldı. DÇrt yandan koşuşup geldiler.<br />

Raskolnikov sÇzlerini tekrarladı.<br />

Sibirya, geniş <strong>ve</strong> ıssız bir ırmağın kıyısında, Rusya'nın il merkezlerinden bir kent. Kentte bir<br />

kale, kalede bir zindan var. Rodion Raskolnikov, ikinci dereceden kÅrek mahkêmu olarak<br />

dokuz aydır bu zindanda. Cinayetinin Åzerinden bir buÖuk yıla yakın bir zaman geÖti.<br />

Yargılanması sırasında fazla gÅÖlÅk Öıkmadı. SuÖlu, olayları karıştırmadan, bunları kendi<br />

yararına değiştirmeye kalkışmadan, gerÖekleri Öarpıtmadan <strong>ve</strong> en kÅÖÅk bir ayrıntıyı bile<br />

unutmadan, kararlı bir tutumla <strong>ve</strong> aÖık, anlaşılır bir şekilde tek tek anlattı. Cinayeti nasıl<br />

işlediğini en kÅÖÅk noktasına varana dek<br />

635<br />

aÖıkladı. Cinayetten sonra kocakarının elinde bulunan rehinin (Åzerinde madeni bir levha<br />

bulunan käğıda sarılı tahta parÖası) gizini aÖıkladı; maktulden anahtarları nasıl aldığını anlattı,<br />

anahtarları tarif etti, Öekmeceyi, hatta Öekmecenin iÖinde nelerin bulunduğunu anlattı:<br />

Liza<strong>ve</strong>ta'nın ÇldÅrÅlmesi bilmecesini aÖıkladı: Koh'un onun ardından da Åni<strong>ve</strong>rsite<br />

Çğrencisinin gelip nasıl kapıyı Öaldıklarını, hatta bunların aralarındaki konuşmaları anlattı.<br />

Cinayetten sonra merdi<strong>ve</strong>nlerden inişini, bu sırada Mikolka'yla Mitka'nın bağrışmalarını<br />

duyarak boş daireye gizlenişini, evine dÇnÅşÅnÅ anlattı, en sonra da Voznesenski Caddesi'nde<br />

bir avluda, hemen kapıya yakın bir yerde bulunan taşı gÇsterdi. àaldığı şeylerle para<br />

Öantası gerÖekten de tasın altında bulundu. Kısacası, olay tÅmÅyle aydınlandı. Yalnız, savcıyla<br />

yargıÖlar, katilin Öaldığı şeyleri bir taşın altına gizleyip bunlardan yararlanmayışına, bundan<br />

da Çnemlisi Öaldıklarını ayrıntılı olarak hatırlayamaması bir yana, bunların sayısında bile<br />

yanılmasına Öok şaşırdılar. Üzellikle de, para Öantasını bir kez olsun aÖmamış olması, iÖinde<br />

kaÖ para bulunduğunu bilmemesi onlara pek inandırıcı gÇrÅnmedi (Öantadan ÅÖyÅz onyedi<br />

gÅmÅş rubleyle, ÅÖ tane yirmi kapiklik Öıktı; en Åstteki birkaÖ banknot, uzun sÅre toprak<br />

altında kalmaktan bozulmuştu). Sanığın bÅtÅn Çteki konularda, hem de kendiliğinden, gerÖeği<br />

olduğu gibi aÖıklamasına karşılık, bu konuda neden ısrarla yalan sÇylediğini anlayabilmek<br />

iÖin Öok uğraştılar. Sonunda yargıÖlardan bazısı (Çzellikle de ruhbilimci olanlar) sanığın<br />

Öantayı aÖmadan, dolayısıyla da iÖinde ne bulunduğunu bilmeden taşın altına gizlenmesinin<br />

mÅmkÅn, olabileceğini kabul ettiler. Buradan yola Öıkarak da, cinayetin geÖici bir delilik<br />

nÇbetiyle, yani, başkaca hiÖbir amaÖ taşımaksızın, hiÖbir yarar gÇzetmeksizin, yalnızca<br />

ÇldÅrme <strong>ve</strong> soyma monomanisiyle islendiği sonucuna vardılar. GÅnÅmÅzde kimi suÖlar iÖin<br />

sık sık uygulanılmasına Öalışılan yeni moda "geÖici delilik nÇbeti teorisi" tam zamanında<br />

yetişmişti. Üte yandan, Raskolnikov'un cinayetten Çnce de hipokondrik bir durum gÇsterdiği,<br />

doktor Zosimov, eski arkadaşları, ev sahibesi<br />

636<br />

<strong>ve</strong> hizmetÖi kız gibi pek Öok tanıkÖa doğrulandı. BÅtÅn bunların, Raskolnikov'un sıradan bir<br />

katil, bir haydut, bir soyguncu değil, daha değişik bir şey olduğu sonucuna varılmasında<br />

bÅyÅk payı oldu. Bu gÇrÅşÅ savunanlar, katilin kendini hemen hemen hiÖ savunmaya<br />

Öalışmadığını ÅzÅlerek izlediler; onu cinayete <strong>ve</strong> soyguna yÇnelten şeyin ne olduğu şeklindeki<br />

sorulara, aÖıkÖa <strong>ve</strong> gerÖeğe kaba bir bağlılıkla, bÅtÅn bunların nedeninin, iÖinde bulunduğu,<br />

iğrenÖ koşullar, yoksulluk, umarsızlık, maktulden almayı umduğu ÅÖ bin rubleyle hayat<br />

yolunda hiÖ değilse ilk adımlarını atabilmek arzusu olduğunu sÇyledi. Korkak <strong>ve</strong> alÖak bir<br />

insan olması <strong>ve</strong> iÖinde bulunduğu yoksullukla, uğradığı başarısızlıkların da bu durumunu<br />

kışkırtmasıyla karar <strong>ve</strong>rmişti cinayete. Gelip suÖunu itiraf etmesinin Çzellikle hangi etkilerle<br />

olduğu sorusuna da, duyduğu iÖten pişmanlık, olarak cevap <strong>ve</strong>rdi. Ne~deyse kaba denebilecek<br />

cevaplardı bÅtÅn bunlar.,.<br />

Ancak işlenen SuÖa gÇre, <strong>ve</strong>rilen ceza, beklenenden Öok hafif oldu. Katilin kendini haklı<br />

Öıkarmaya Öalışmaması bir yana, adeta kendini suÖlamak isteğinde olmasının bir payı


olabilirdi bunda. Olayın bÅtÅn Çzel yanları, cinayetin islenişindeki tuhaflık, dikkatlerden uzak<br />

tutulmamıştı. Katilin cinayetten Çnceki hastalıklı durumu, iÖinde bulunduğu yoksulluk, en<br />

kÅÖÅk bir kuşkuya yer bırakmaksızın ortadaydı. àaldığı şeylerden yararlanmamış olması,<br />

kısmen iÖinde uyanan pişmanlık duygusuna, kısmen de, cinayet sırasında akli dengesinin<br />

yerinde olmayışına <strong>ve</strong>rildi. Talihsiz Liza<strong>ve</strong>ta'nın ÇldÅrÅlÅşÅ, bu son varsayımı gÅÖlendiren bir<br />

olguydu, åki kişiyi ÇldÅrÅrken kapıyı aÖık unutan bir adam vardı ortada! Son olarak da, ruhsal<br />

bir ÖÇkÅntÅ iÖinde bulunan bir fanatiğin (Nikolay) suÖu Åzerine alarak olayı tam anlamıyla<br />

Arap saÖına dÇndÅrdÅğÅ bir sırada, Åstelik ortada kendisi aleyhinde hiÖbir delil, en ufak bir<br />

şÅphe yokken (Porfiriy PetroviÖ sÇzÅnÅ tÅmÅyle tutmuştu) kendiliğinden gelip itirafta<br />

bulunması cezanın hafifletilmesinde belirleyici etkenler oldu.<br />

Ayrıca, sanığın durumunu hafifletici hiÖ beklenmedik başka bazı aÖıklamalar daha yapıldı.<br />

Eski Åni<strong>ve</strong>rsite Çğrencilerinden<br />

637<br />

Razumihin, sanık Raskolnikov'un, Åni<strong>ve</strong>rsitede Çğrencilik ettiği yıllarda, cebinde kalmış son<br />

parayla yoksul <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>remli bir arkadaşına yardım ettiğine <strong>ve</strong> bu yardımın altı ay sÅrdÅğÅne<br />

ilişkin bir yerlerden topladığı bilgileri mahkemeye kanıt olarak sundu. Sanık, <strong>ve</strong>remli<br />

arkadaşının Çlmesinden sonra, arkadaşının gÅÖlÅk iÖindeki sakat <strong>ve</strong> yaşlı babasıyla ilgilenmiş<br />

(ÖÅnkÅ onÅÖ yaşından beri Öalışarak arkadaşı bakmaktaymış sakat babasına), adamcağızı<br />

hastaheneye yatırmış, sonunda oğlunun ardından o da ÇlÅnce, kendi parasıyla gÇmmÅştÅ.<br />

BÅtÅn bu bilgilerin, Raskolnikov'un yazgısının belirlenmesinde olumlu etkileri oldu. Sanığın<br />

eski ev sahibesi (Çlen nişanlısının annesi) dul Zarnitsına da Pyati Uglov'da, eski<br />

evlerindeyken, sanığın geceleyin Öıkan bir yangında, alevler iÖindeki bir daireden iki kÅÖÅk<br />

Öocuğu kurtardığına, bu sırada kendisinin yanarak yaralandığına ilişkin tanıklık etti. Bu olay<br />

titizlikle araştırıldı <strong>ve</strong> pek Öok tanık tarafından daha doğrulandı. Kısacası, kendiliğinden gelip<br />

itirafta bulunması <strong>ve</strong> başka birtakım hafifletici nedenler dikkate alınarak, suÖlu topu topu<br />

ikinci dereceden sekiz yıl kÅrek cezasına Öarptırıldı.<br />

Davanın başladığı sıralarda hastalanan Pulheriya Aleksand-rovna'yı, Razumihin hem davayla<br />

ilgili bÅtÅn gelişmeleri dÅzenli olarak izleyebilmek, hem de Avdotya Romanovna'yla sıkÖa<br />

gÇrÅşebilmek iÖin, demiryolu Åzerinde <strong>ve</strong> Petersburg'a yakın bir ilÖede bir ev tutmuştu.<br />

Pulheriya Aleksandrovna'nın hastalığı oldukÖa tuhaf, sinirsel bir hastalıktı; belki tÅmÅyle bir<br />

Öıldırma -değildi, ama buna benzer bir şeydi. DÅnya kardeşiyle son gÇrÅşmesinden dÇnÅşÅnde<br />

annesini ateşler iÖinde <strong>ve</strong> sayıklar durumda bulmuştu. Hemen o akşam Razumihin'le oturup,<br />

annesinin kardeşiyle ilgili sorularına nasıl cevap <strong>ve</strong>receklerini dÅşÅnmÅşler <strong>ve</strong><br />

Raskolnikov'un, sonunda kendisine para <strong>ve</strong> Ån sağlayacak bir gÇrevle, sınırda, uzak bir<br />

yerlere gÇnderileceği hikäyesini uydurmuşlardı. Ama Pulheriya Aleksandrovna'nm ne o<br />

akşam, ne de daha sonra bu konuda hiÖbir şey sormaması, tam tersine, oğlunun ani gidişiyle<br />

ilgili olarak onun da kendince<br />

638 .<br />

bir hikäyesinin bulunması onları Öok şaşırtmıştı. Oğlunun nasıl gelip kendisiyle <strong>ve</strong>dalaştığını<br />

gÇzyaşları iÖinde anlatıyor, bu arada son derece Çnemli <strong>ve</strong> gizemli birtakım, noktaları yalnızca<br />

kendisinin bildiğini ima ediyor, Rodya'nın Öok gÅÖlÅ dÅşmanları olduğunu, bu yÅzden hatta<br />

gizlenmesi bile gerektiğini sÇylÅyordu. Ortadaki bazı engeller kalkınca oğlunun son derece<br />

parlak bir geleceği olacağından hiÖ kuşkusu yoktu. Onun zamanla bir devlet adamı bile<br />

olacağına, yazdığı makalenin <strong>ve</strong> edebiyat alanındaki parlak yeteneğinin bunun kanıtı<br />

olduğuna .Razumihin! inandırmaya Öalışıyordu. Bu makaleyi elinden hiÖ dÅşÅrmÅyor, bazan<br />

yÅksek sesle okuyor, bir onunla uyumadığı kalıyordu. Ama, berikilerin de bundan ısrarla<br />

kaÖınmalarına <strong>ve</strong> yalnızca bu durumun bile onu kuşkulandırmaya yetecek bir şey olmasına<br />

rağmen, Rodya'nın şu anda nerede bulunduğunu hemen hiÖ sormuyordu. Sonunda onun bazı<br />

noktalardaki tuhaf susuşundan korkmaya başladılar. Ürneğin, eskiden, Petersburg'a<br />

gelmezden Çnce, yalnızca sevgili Rodyası'ndan gelecek mektupların umuduyla yaşarken,


şimdi ondan birtek bile mektup gelmeyisinden nerdeyse hiÖ yakınmıyordu. DÅnya iÖin<br />

anlaşılmaz bir şeydi bu durum <strong>ve</strong> onu son derece kaygılandırıyordu. Annesinin, Rodya'nın<br />

yazgısıyla ilgili olarak korkunÖ bir éşeyler sezinlediğinden <strong>ve</strong> Öok daha korkunÖ bir şeyler<br />

duyma korkusuyla soru sormaktan kaÖındığından kuşkulanıyordu. Üyle ya da bÇyle, DÅnya<br />

annesinin tam anlamıyla aklı başında denebilecek bir durumda olmadığını aÖıkÖa, gÇrÅyordu.<br />

Bununla birlikte Pulheriya Aleksandrovna iki kez konuşmayı Çyle bir noktaya getirip<br />

dayandırdı ki, Rodya'nın şu anda bulunduğu yeri anmadan kendisine bir cevap <strong>ve</strong>rebilmek<br />

olanaksızdı. Sorusuna, doyurucu olmaktan uzak, kuşkulu birtakım cevaplar alınca, yÅzÅ<br />

asıldı, uzun sÅre ÅzÅntÅlÅ bir sessizliğe gÇmÅldÅ. Sonunda DÅnya durmadan yalan<br />

sÇylemenin <strong>ve</strong> bir şeyler uydurmak zorunda kalmanın gÅÖlÅğÅnÅ gÇrerek, belli noktalarda hiÖ<br />

konuşmamaya karar <strong>ve</strong>rdi. Ancak zavallı annenin korkunÖ bir şeylerden kuşkulanmakta<br />

olduğu her geÖen gÅn<br />

639<br />

biraz daha belirginleşiyordu. Kuskusu neredeyse gÅzle gÇrÅlÅr bir hal almaya başlamıştı. Bu<br />

arada DÅnya, Svidrigaylov'la aralarında geÖen sahneden sonra, yani şu son, uğursuz gÅnden<br />

.bir gÅn Çnce, geceki sayıklamalarını annesinin duymuş olduğuna ilişkin kardeşinin<br />

sÇylediklerini hatırladı, gerÖekten de o gece sakın bir şeyler duymuş elmasındı? GÅnlerce,<br />

hatta bazan haftalarca sÅren ÅzÅntÅlÅ bir suskunluktan, sessiz gÇzyaşlarından sonra,<br />

kadıncağız histeriye tutulmusÖasına canlanıyor, oğlundan, ona ilişkin umutlarından,<br />

gelecekten sÇz etmeye başlıyor, susmak bilmiyordu... Hayalleri Öok tuhaf oluyordu... Ne derse<br />

e<strong>ve</strong>t diyorlar, kendisini avutuyorlardı, sÇzlerini e<strong>ve</strong>tleyip durmalarının kendisini avutmak iÖin<br />

olduğunu belki o da fark ediyordu, ama yine de konuşmaktan geri durmuyordu.<br />

SuÖlunun, teslim olup suÖunu itiraf etmesinden beş ay sonra mahkeme sonuÖlandı.<br />

Razumihin, gÇrÅşme imkänı doğar doğmaz gidip hapishanede Raskolnikov'u gÇrdÅ. Sonya da<br />

Çyle. Sonunda ayrılık saati gelip Öattı: DÅnya kardeşine bu ayrılığın Öok uzun sÅrmeyeceğine<br />

yemin etti. Razumihin de Çyle. GenÖ <strong>ve</strong> ateşli Razumihin coşkun hayalgÅcÅyle gelecek<br />

Åzerine planlarını yapmıştı bile; ilerdeki ÅÖ dÇrt yıl iÖinde, olanaklar el<strong>ve</strong>rdiği ÇlÖÅde,<br />

gelecekteki zenginliklerinin hiÖ değilse temelini atacaklardı, biraz para biriktirip, her<br />

bakımdan, toprağı zengin, isÖisi, insanı <strong>ve</strong> sermayesi az Sibirya'ya gÇÖecekler, Rodya'nın<br />

bulunduğu kente yerleşecekler <strong>ve</strong>... hep birlikte yepyeni bir hayata başlayacaklardı. Ayrılırken<br />

hepsi ağladılar. Raskolnikov son birkaÖ gÅndÅr Öok dÅşÅnceliydi, durmadan annesini soruyor,<br />

onun iÖin kaygılanıyordu. Kaygısı dÅpedÅz bir ÅzÅntÅ halini alınca, DÅnya .telaşlanmaya<br />

başladı. Annesinin 'hastalığını ayrıntılarıyla Çğrenince, Raskolnikov'un yÅzÅ iyice karardı.<br />

BÅtÅn bu sÅre iÖinde Sonya'ya karşı nedense hiÖ konuşkan değildi. Sonya, Svidrigaylov'un<br />

kendisine bıraktığı parayla, Raskolni-.kov'un da iÖinde bulunacağı mahkêm kafilesini izlemek<br />

Åzere Öoktan hazırlıklarını tamamlamıştı. Bu konuda aralarında hiÖbir konuşma geÖmemişti,<br />

ama ikisi de bunun bÇyle olacağını bili-<br />

640<br />

yordu. Son <strong>ve</strong>dalaşmalarında, Dunya'yla Razumihin'in, onun cezasının bitmesinden sonra<br />

hepsini bekleyen mutlu hayat Åzerine <strong>ve</strong>rdikleri tutkulu gÅ<strong>ve</strong>nceyi dudaklarının ucunda tuhaf<br />

bir gÅlÅmsemeyle dinledi; iÖinden bir ses ona annesinin hastalığının Öok yakında bir felaketle<br />

sona ereceğini fısıldıyordu. Sonunda o <strong>ve</strong> Sonya yola koyuldular.<br />

İki ay sonra DuneÖka Razumihin'le evlendi. Buruk, sessiz bir dÅğÅn oldu. àağrılılar arasında<br />

Porfiriy PetroviÖ'le Zosimov da vardı. Son zamanlarda Razumihin'in yÅzÅne bir ciddiyet, bir<br />

kesin kararlılık anlatımı gelip yerleşmişti. DÅnya onun bÅtÅn tasarılarını gerÖekleştireceğine<br />

kÇrÅ kÇrÅne inanıyordu. Nasıl inanmasın? Razumihin'in her davranışı Öelikten bir iradenin<br />

yansısı gibiydi. Bu arada fakÅlteyi bitirmek iÖin yeniden derslere devam etmeye başlamıştı.<br />

Durmadan geleceğe ilişkin planlar yapıyorlardı; ikisinin da beş yıl iÖinde Sibirya 'ya<br />

yerleşeceklerine inanÖları tamdı. O zamana kadar da Sonya'ya gÅ<strong>ve</strong>niyorlardı.


PÅlheriya Aleksandrovna, kızının Razumihin'le evlenmesini sevinÖle karşıladı; ancak<br />

nikähtan sonra daha bir tasalı, daha bir kaygılı olduğu gÇrÅldÅ. Razumihin ona gÅzel anlar<br />

yaşatabilmek Öabasıyla Åni<strong>ve</strong>rsiteli genÖle hasta babasını, Rodya'nın geÖen yıl iki Öocuğu<br />

nasıl ÇlÅmden kurtardığını, bu arada kendisinin yanarak yaralandığım anlattı. Bu iki haber,<br />

akli dengesi zaten yerinde olmayan PÅlheriya Aleksandrovna'yı iyice coşturdu. Her yerde<br />

bunlardan sÇz ediyor, gerÖi DÅnya onu hiÖ yalnız bırakmıyordu ama, sokakta bile bunları<br />

konuşuyordu. İÖinde başkalarının da bulunduğu arabalarda, dÅkkänlarda, kendini dinleyecek<br />

birini buldu mu, hemen sÇzÅ oğluna, oğlunun makalesine getiriyor, Åni<strong>ve</strong>rsiteden bir<br />

arkadaşına nasıl yardım ettiğini, iki kÅÖÅğÅ yangından kurtarırken nasıl yaralandığını<br />

anlatıyordu. DuneÖka onu nasıl susturacağını bilemiyordu. Hasta haliyle bÇylesine<br />

heyecanlanmasının sakıncası bir yana bu yakınlarda gÇrÅlen dava dolayısıyla Raskolnikov'un<br />

soyadını hatırlayan birinin ona cinayetten sÇz etmesi tehlikesi de vardı. PÅlheriya<br />

Aleksandrovna oğlunun yangından kurtardığı iki Öocuğun an-<br />

641<br />

nesinin adresini de Çğrenmiş, ısrarla gidip onu gÇrmeyi de istiyordu. Sonunda tedirginliği,<br />

kaygıları son kertesini buldu. Durup dururken ağlamaya başlıyor, sık sık hastalanıyor, ateşler<br />

iÖinde sayıklıyordu. BirgÅn, yaptığı hesaplara gÇre Rodya'mn yakında gelmesi gerektiğini<br />

bildirdi. àÅnkÅ oğlu kendisiyle <strong>ve</strong>dalaşırken, dokuz ay sonra dÇneceğini sÇylemişti, bunu Öok<br />

iyr hatırlıyordu. Evi dÅzenlemeye, oğlunu karşılamak iÖin hazırlıklar yapmaya başladı. Ona<br />

bir oda ayırmıştı (kendi odasını), mobilyaları, temizliyor, perdeleri yıkıyor, yeni perdeler<br />

asıyordu. DÅnya onun bu durumundan kaygılanmakla birlikte, hiÖbir şey sÇylemiyor, hatta<br />

odanın dÅzenlenmesinde, kardeşinin karşılanması işlerinde ona yardım ediyordu. SevinÖli<br />

dÅşler, gÇzyaşları, delice kuruntular iÖinde geÖen o gerilimli hazırlık gÅnÅnÅn gecesi<br />

hastalandı, sabahleyin ateşi yÅkseldi, sayıklamaya başladı. Humma olduğu anlaşıldı. İki hafta<br />

sonra da ÇldÅ. Sayıklamaları sırasında oğlunun korkunÖ yazgısı Åzerine sandıklarından Öok<br />

daha fazla kuşkuları olduğu sonucu Öıkarılabilecek sÇzler kaÖırmıştı ağzından.<br />

Raskolnikov'un daha Sibirya'ya varır varmaz Petersburg'la dÅzenli bir mektuplaşma sağlamış<br />

olmasına rağmen, annesinin ÇlÅmÅnden uzunca bir sÅre haberi olmadı. Mektuplaşma, her ay<br />

Petersburg'a, Razumihin'in adına dÅzenli olarak bir mektup yollayan <strong>ve</strong> yine her ay<br />

Petersburg'tan bir mektup alan Son-ya'nın aracılığıyla sağlanıyordu. DÅnya ile Razumihin,<br />

Son-ya'nın mektuplarını başlangıÖta kuru <strong>ve</strong> doyurucu olmaktan uzak buluyorlardı; ama daha<br />

sonra her ikisi de bunların daha iyi yazılamayacağını kabul ettiler; ÖÅnkÅ sonuÖ olarak,<br />

mutsuz kardeşlerinin yazgısı Åzerine en doğru, en geniş bilgiyi bu mektuplardan ediniyorlardı.<br />

Sonya'nın mektupları gÅndelik yaşayışla ilgili gerÖeklerle doluydu; Raskolnikov'un kÅrek<br />

yaşayışını en yalın, en aÖık sÇzlerle dile getiren mektuplardı .bunlar. Bu mektuplarda Sonya<br />

ne kişisel umutlarından, duygularından sÇz ediyor, ne de geleceğe ilişkin birtakım<br />

ÇngÇrÅlerde bulunuyordu. Raskolnikov'un ruhsal durumunu aÖıklamaya Öalışan satırlar da yer<br />

almıyordu mektuplarında, bunun yerine Sonya yal-<br />

642<br />

nızca gerÖekleri, yani onun kendi sÇzlerini aktarıyor, sağlığıyla ilgili ayrıntılı bilgiler <strong>ve</strong>riyor,<br />

falan gÅnkÅ gÇrÅşlerinde kendisinden neler istediğini, ne gibi ricaları olduğunu, neler sipariş<br />

ettiğini yazıyordu. Sonya bÅtÅn bu bilgileri son derece zengin bir ayrıntıyla yÅklÅ olarak<br />

<strong>ve</strong>rdiği iÖin, sonuÖta Sibirya'daki mutsuz kardeşin hayali alabildiğine aÖık <strong>ve</strong> net bir tablo<br />

olarak kendiliğinden ortaya Öıkıyordu. Hem bunda bir yanlışlık da olamazdı, ÖÅnkÅ gerÖek<br />

olaylardı sÇz konusu olan.<br />

Ancak DÅnya <strong>ve</strong> kocası bu haberlerde, Çzellikle de başlangıÖta, gÇnÅllerine su serpici bir yan<br />

bulamıyorlardı. àÅnkÅ Sonya'nın onlara yazdığı aşağı yukarı hep sÇyle şeyler oluyordu.<br />

Raskolnikov'un yÅzÅ hep asıktı, konuşmuyordu, hatta Sonya'nın Petersburg'dan aldığı<br />

mektuplardan ilettiği haberlerle bile hiÖ ilgilenmiyordu; zaman zaman annesini soruyordu;<br />

onun gerÖeği tahmin etmeye başladığını gÇrerek Sonya sonunda annesinin ÇldÅğÅnÅ sÇylemiş,


ama bÅyÅk bir şaşkınlıkla bu haberin bile onu fazlaca etkilemediğini gÇrmÅştÅ, en azından,<br />

dış gÇrÅnÅşÅnden bu izlenimi edinmişti. Sonya bu arada, kendi iÖine kapanmış gÇrÅnmesine<br />

rağmen, yeni hayatını sakince kabul ettiğini, durumunu Öok iyi anladığını, yakında her şeyin<br />

yoluna gireceği gibi onun durumundakilere ÇzgÅ boş birtakım umutlara kapılmadığını, daha<br />

Çnceki hayatıyla pek az benzer yanı olmasına rağmen yeni Öevresinde hemen hiÖbir şeyi<br />

yadırgamadığını yazıyor, sağlığının Öok iyi olduğunu bildiriyordu. Kaytarmadan, gÇnderildiği<br />

her işe gidiyordu. Yemek konusunda kayıtsızdı, ama pazar <strong>ve</strong> bayram gÅnleri <strong>ve</strong>rilenler<br />

dışında bu yemekler o kadar kÇtÅydÅ ki, sonunda kendisine her gÅn Öay yapabilmek iÖin,<br />

onun, Sonya'nın teklif ettiği bir miktar parayı se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong> kabul etmişti. Geri kalan şeyler iÖin<br />

ise hiÖ ÅzÅlmemesini, ÖÅnkÅ onun vara yoğa koşuşturup durmasının kendisim yalnızca<br />

rahatsız ettiğini sÇylemişti. Sonya daha sonra, onun hapishanede herkesle birlikte genel bir<br />

koğuşta kaldığını, bu koğuşun iÖini gÇrmemiş olmakla birlikte, dar, pis <strong>ve</strong> sağlığa aykırı bir<br />

yer olduğunu tahmin ettiğini yazıyordu. Yine Sonya'nın yazdığına gÇre Raskolnikov tahta bir<br />

ranzada, bir keÖe parÖası-<br />

643<br />

nın Åzerinde yatıyordu <strong>ve</strong> başkaca hiÖbir şey istemiyordu. Onun bÇyle kaba <strong>ve</strong> yoksul<br />

yaşaması, Çnceden <strong>ve</strong>rilmiş bir karar uyarınca değildi, hayatının maddi yanına duyduğu<br />

kayıtsızlıktan aldırmazlıktan ileri geliyordu bu. Sonya Raskolnikov'un, onun. ziyaretleriyle<br />

hiÖ ilgilenmediğini de aÖıkÖa yazmıştı; Üzellikle de ilk zamanlarda Raskolnikov onun<br />

gelişlerine ilgi duymak surda dursun, hatta onunla konuşmuyor, ona kızıyor, kaba<br />

davranıyordu. Ama gitgide bu ziyaretler onun iÖin bir alışkanlık, dahası bir gereksinim halini<br />

almıştı. Hatta bir seferinde Sonya hastalanıp da birkaÖ gÅn ziyaretine gidemeyince, Öok<br />

ÅzÅlmÅştÅ. Bayram gÅnleri, Raskolnikov'un birkaÖ dakikalığına Öağrıldığı hapishane<br />

kapısında ya da hapishane iÖindeki karakolda gÇrÅşÅyorlardı; diğer gÅnlerdeyse, Sonya onun<br />

Öalıştığı yerlere gidiyordu: Burası ya bir işlik, ya tuğla harmanı, ya da İrtis ırmağı kıyısındaki<br />

odun depolan olabiliyordu. Sonya kendisiyle ilgili olarak <strong>ve</strong>rdiği haberlerdeyse, kent<br />

halkından tanıdıklar edindiğim, hatta kendisini gÇzetip koruyanların bile bulunduğunu,<br />

terziliğe başladığını, kentte kendisinden başka hemen hemen hiÖ kadın terzisi bulunmadığı<br />

iÖin pek Öok evce aranan bir insan haline geldiğini bildiriyordu. (Bu sayede Raskolnikov da<br />

hapishane yÇneticilerince korunup kollanmaya başlanmış, kendisine daha hafif işler<br />

gÇrdÅrÅlÅr olmuştu, ama Sonya onlara bundan sÇz etmemişti). Derken Sonya'nın<br />

Raskolnikov'un herkesten kaÖtığından, hapishanedeki Çteki mahkêmların onu<br />

sevmediklerinden, sÇz eden bir mektubu geldi, bazen gÅnlerce konuşmuyordu <strong>ve</strong> rengi iyice<br />

solmuştu (DÅnya zaten Sonya'nın son mektuplarında Çzel bir heyecan, bir telaş sezmekteydi).<br />

Ve son mektubunda Sonya, onun ağır hastalandığını, hastahanenin mahkêmlar koğuşunda<br />

yatmakta olduğunu bildirdi.<br />

II<br />

Uzunca bir sÅredir hastaydı Raskolnikov; ama onu yıkan ne kÅrek hayatının korkunÖluğu, ne<br />

ağır işlerdi. Yediği kÇtÅ yemekler, saÖlarının usturayla kazınmış olması, ÅstÅndeki paÖav-<br />

644<br />

ralar da değildi bunun nedeni. Bunlar onun umurunda bile değildi! Tam tersine Öalışmak onun<br />

hoşuna gidiyordu; bÇylece bedensel olarak yoruluyor <strong>ve</strong> hiÖ değilse birkaÖ saat rahat bir uyku<br />

uyuyabiliyordu. âzerinde hamam bÇcekleri yÅzÅyor diye, sade suya lahana Öorbası diye,<br />

yemek mi sorun olacaktı onun iÖin! âni<strong>ve</strong>rsite Çğrenciliği yıllarında bunu bile bulamadığı Öok<br />

gÅnler olmuştu. âzerindeki giysiler, hem kendisini sıcak tutuyor, hem de yaşayış biÖimine<br />

Öok uyuyordu. Taşıdığı prangalara gelince... bunları hiÖ duymuyordu bile. Yoksa... usturayla<br />

kazınmış başından, Åzerindeki mahkêm Åniformasından mı utanacaktı. Hem kimden<br />

utanacaktı, kimden? Sonya'dan mı? Sonya kendisinden korkup duruyordu, hiÖ utanılır mıydı<br />

ondan?<br />

Üyleyse?..


Ama o Sonya'dan bile utanıyor, utandığı iÖin de kaba davranıyor, kızcağıza acı Öektiriyordu.<br />

Usturalı başından taşıdığı prangalardan hiÖ utandığı yoktu. Gururu onulmaz bir yara almıştı,<br />

bu yaraydı onu yere seren. Ah bir kendini suÖlayabilse, nasıl, nasıl mutlu olurdu! O zaman<br />

dÅnyanın bÅtÅn utanÖlarına katlanabilirdi. Ama kendini son derece katı ÇlÖÅtlerle yargıladığı<br />

halde, acımasız vicdanı, herkes iÖin sÇz konusu olabilecek basit bir ıskalamadan başka<br />

korkunÖ bir suÖ bulamadı geÖmişinde. Üzellikle utanÖ duyduğu şey, kÇr talihin salakÖa bir<br />

hÅkmÅyle, bÇylesine umutsuzca, bÇylesine sağır, bÇylesine budala, bÇylesine pisipisine<br />

mahvolup gitmesi, eğer bir parÖacık huzura kavuşmak istiyorsa, bÇylesine "saÖma",<br />

"anlamsız" bir karara boyun eğmesi, onunla uzlaşması gerektiğiydi.<br />

BugÅn, hiÖbir temeli olmayan, soyut, amaÖsız bir tedirginlik, yarın, sonucunda hiÖbir şey elde<br />

edilmeyecek bitmez tÅkenmez Çz<strong>ve</strong>rileri. Hayatta onu bekleyen şey buydu! Sekiz yıl sonra<br />

ancak otuziki yaşında olacağı, demek ki ÇnÅnde koskoca bir hayat bulunduğu... Çnemli<br />

miydi? Hem ne diye yaşayacaktı? Erişmek istediği şey ne olacak, neye doğru koşacaktı?<br />

Yalnızca var olmuş olmak iÖin yasamak!? Ama o eskiden de bir dÅşÅnce, bir umut hatta bir<br />

hayal uğruna bÅtÅn varlığını binlerce kez feda etmeye<br />

645<br />

hazır bir insan değil miydi? Yalnızca varolmak ona her zaman az gelmiş, o hep daha fazlasını<br />

istemişti. Kendisini, başkaları iÖin sÇz konusu olmayacak birtakım haklara sahip bir insan gibi<br />

gÇrmesinin nedeni de, belki yalnızca isteklerindeki bu gÅÖlÅlÅktÅ. .<br />

HiÖ değilse... hiÖ değilse pişmanlık duyabilseydi! Üyle bir pişmanlık ki, yÅreğini yakıp<br />

kavursun, uykularını kaÖırsın, Çyle bir pişmanlık ki, dÅşlerini darağaÖları, suda boğulmalar<br />

doldursun! Ah! BÇyle bir pişmanlık nasıl, nasıl sevindirirdi onu! Acı <strong>ve</strong> gÇzyaşı da bir<br />

hayattır! Ama o islediği cinayetten dolayı en kÅÖÅk bir pişmanlık duymuyordu.<br />

Daha Çnce olduğu gibi aptallıklarına kızabilseydi bari! Kendisini bu hallere dÅşÅren,<br />

zindanlara sÅrÅkleyen budalalıklarına..! Zindanda, ÇzgÅrlÅkte bÅtÅn olup bitenleri yeniden<br />

dÅşÅnmÅş, davranışlarını tek tek gÇzden geÖirmiş, ama bunlar o uğursuz, o gerilimli gÅnlerde<br />

olduğu gibi kendisine hiÖ de aptalca <strong>ve</strong> saÖma şeyler olarak gÇrÅnmemişti.<br />

"Benim dÅşÅncem", diye dÅşÅnÅyordu, "dÅnya kuruldu kurulalı birbiriyle Öarpışmakta olan<br />

Çteki dÅşÅnce <strong>ve</strong> teorilerden hangi bakımdan, hangi bakımdan daha aptalca, daha budalaca?<br />

Olaya gÅndelik hayat aÖısından değil, ÇzgÅrce <strong>ve</strong> geniş bir aÖıdan bakılacak olursa, benim<br />

dÅşÅncelerimin hiÖ de o kadar... tuhaf olmadığı gÇrÅlecektir. Ey inkarcılar, ey beş paralık<br />

bilgeler, ne diye yarı yolda duruyorsunuz!<br />

"Ve benim davranışım hangi bakımdan onlara bÇylesine Öirkin gÇrÅnÅyor? Bir cinayet olduğu<br />

iÖin mi? Ne demek cinayet? Benim vicdanım rahat. HiÖ kuşkusuz ortada ağır bir suÖ var <strong>ve</strong><br />

yine hiÖ kuşkusuz yasalar Öiğnenmiş <strong>ve</strong> kan dÇkÅlmÅştÅr... Madem Çyle, Öiğnenen<br />

yasalarınıza karşılık siz de benim başımı alın, olsun bitsin! Ama o zaman, saltanat yoluyla<br />

değil de, iktidarı zorla ele geÖirerek insanlığa iyilikte bulunanların da, hem de daha ilk<br />

adımlarında, kafalarını kesmek gerekmez miydi?"<br />

Onun kendini suÖlu bulduğu biricik nokta buydu: Sonuna kadar dayanamamış <strong>ve</strong> gidip teslim<br />

olmuştu.<br />

646<br />

Kendim niÖin ÇldÅrmediği sorusu da ona acı <strong>ve</strong>riyordu. Aşağıda akan sulara bakarak<br />

kÇprÅnÅn Åzerinde durmuş, .durmuş <strong>ve</strong> gidip teslim olmayı yeğlemişti! Yaşama isteğinin Öok<br />

gÅÖlÅ, bu isteği bastırmanınsa Öok gÅÖ olması mıydı bunun nedeni? ÜlÅmden onca korkan<br />

Svidrigaylov bu gÅÖlÅğÅn Åstesinden gelmişti ama?<br />

Raskolnikov kendisine bu acı <strong>ve</strong>rici soruyu sorarken daha kÇprÅnÅn Åzerinde durup da<br />

aşağıda akan sulara baktığı sırada hem kendinde, hem de inanÖlarında derin bir sahtelik<br />

sezmiş olabileceğini bir tÅrlÅ anlayamıyordÅ. Bu sezginin, hayatının gelecekteki<br />

parÖalanışının, kendisinin dirilişinin, hayata yeni <strong>ve</strong> değişik bir aÖıdan bakışın bir habercisi<br />

olduğunu anlayamıyordÅ.


O bu işte bir tek şey gÇrÅyordu: Zayıf olması, bir hiÖ olması nedeniyle asmak gÅcÅnÅ<br />

gÇsteremediği, kendini kurtaramadığı kÇr bir iÖgÅdÅye kapılıp, gitmiş olması... Hapishane<br />

arkadaşlarına baktıkÖa şaşıyordu; hayatı nasıl da seviyorlar, ona nasıl da değer <strong>ve</strong>riyorlardı!<br />

Hapishanedeyken, dışarda olduklarından Öok daha fazla seviyorlardı sanki hayatı, ona bÅyÅk<br />

değer <strong>ve</strong>riyorlar, Åzerine titriyorlardı! İÖlerinden pek Öoğu, Çrneğin serseriler, Çyle bÅyÅk<br />

acılara, işkencelere katlanıyorlardı ki! Ama yine de kÅÖÅcÅk bir gÅneş ışığı, uyuklayan bir<br />

orman parÖası, ormanın en sık olduğu bir yerde ÅÖ yıl Çnce yeri belirlenmiş soğuk bir pınar,<br />

onlar iÖin nasıl, nasıl da bÅyÅk bir değer taşıyordu! Bu pınarı, Öevresindeki yeşil otlan,<br />

Öalıların arasında ÇtÅşen kuşları, dÅşlerinde olsun gÇrebilmeyi, sevgilileriyle buluşmayı bekler<br />

gibi umutla bekliyorlardı. àevresini dikkatle gÇzledikÖe, Ras-kolnikov aÖıklanması daha da<br />

zor olan başka Çrnekler de gÇrÅyordu.<br />

Kendisini Öevreleyen bu yeni ortamda, hiÖ kuşkusuz pek Öok şeyin farkında değildi, aslında<br />

hiÖbir şey fark etmek istediği de yoktu. Sanki gÇzleri yerde yasıyordu, iğrenÖ buluyordu,<br />

Öevresini <strong>ve</strong> bakmaya dayanamıyordu. Ama sonunda pek Öok şeye şaşırmaya, daha Çnce hiÖ<br />

kuşku duymadığı pek Öok şeyi ister is-<br />

647<br />

temez gÇrmeye başladı. İlkin, kendisiyle Çteki mahkêmlar arasındaki o korkunÖ <strong>ve</strong> aşılmaz<br />

uÖurum şaşırttı onu, sanki ayrı ulusların insanlarıydılar. Birbirlerine kuşkuyla, hatta dÅşmanca<br />

bakıyorlardı. O, bu farklılığın bÇylesine gÅÖlÅ <strong>ve</strong> derin olabileceğini doğrusu hiÖ<br />

dÅşÅnmemişti. Hapishanede siyasal suÖlardan sÅrgÅn Polonyalılar da vardı. Bunlar, bÅtÅn bu<br />

insanları cahil, aşağılık yaratıklar olarak gÇrÅyorlar, kÅÖÅmsÅyorlar <strong>ve</strong> onlara tepeden<br />

bakıyorlardı. Ama Raskolnikov onlar gibi gÇrmÅyordu bu insanları: Bu cahillerin, pek Öok<br />

konuda, onları beğenmeyen şu Polonyalılardan Öok daha akıllı oldukları apaÖıktı. Ruslardan<br />

da kÅÖÅmseyenler vardı bu insanları: Eski bir subayla, iki papaz okulu Çğrencisi Çrneğin...<br />

Ama Raskolnikov onların da yanıldığını gÇrÅyordu.<br />

HiÖbiri onu sevmiyor <strong>ve</strong> hepsi ondan kaÖıyordu. Hatta sonunda ondan nefret etmeye<br />

başladılar. Raskolnikov bunun ne-denini bilmiyordu. Ondan daha ağır suÖlular onu<br />

kÅÖÅmsÅyorlar, kendisiyle, işlediği cinayetle alay ediyorlardı:<br />

"Sen beyefendisin!" diyorlardı. "HiÖ de beyefendilere yakışmayan bir iş yapmışsın: Baltayla<br />

adam ÇldÅrmek kim, sen kim!" Paskalya'nın ikinci haftasında kiliseye gitme sırası onların<br />

koğuşuna gelmişti. O da herkesle birlikte gidip dua etmişti. Bir-gÅn, neden olduğunu kendisi<br />

de anlamamıştı, aralarında bir kavga Öıkmış <strong>ve</strong> hepsi birden kudurmuşÖasına Åzerine<br />

saldırmışlardı.<br />

"Sen dinsizsin! Sen Tanrıya inanmıyorsun!" diye bağırıyor-lardı." Gebertmek gerek seni!"<br />

Oysa onlarla din, Tanrı Åzerine hiÖbir şey konuşmamıştı Raskolnikov, yine de dinsiz diyerek<br />

ÇldÅrmek istemişlerdi onu. Susmuş, karşı koymamıştı onlara. Mahkêmlardan biri iyice<br />

kendinden geÖerek mÅthiş bir Çfkeyle Åzerine atılmıştı. Raskolnikov durmuş <strong>ve</strong> beklemişti<br />

onu, ne kaşı kapırdamış, ne yÅzÅnÅn bir Öizgisi oynamıştı. Gardiyan tam zamanında yetişip<br />

aralarına girmeseydi kan dÇkÅlmesi isten bile değildi!<br />

648<br />

Bir tÅrlÅ cevabını bulamadığı bir soru da suydu: Nasıl oluyor da mahkêmlar Sonya'yı<br />

bÇylesine se<strong>ve</strong>biliyorlardı? Sevgilerini kazanabilmek iÖin Sonya'nın onlara gÅlmesi, yılışması<br />

gibi bir durum sÇz konusu değildi. Mahkêmlar onu pek seyrek olarak gÇrÅyorlardı, o da,<br />

Öalışma yerlerinde, Raskolnikov'u bir dakikalığına gÇrmek iÖin geldiği sıralarda. Ama yine de<br />

hepsi onu tanıyor, buralara Raskolnikov'un ardına dÅşÅp geldiğim biliyorlardı; nasıl<br />

yaşadığını, nerede yaşadığını da Çğrenmişlerdi. Sonya'nın onlara para yardımı yapması,<br />

birtakım Çzel işlerini gÇrmesi gibi bir durum da yoktu. Yalnız bir kez, Noel yortusunda bir<br />

hayır olarak bÅtÅn mahkêmlara pasta <strong>ve</strong> ÖÇrek getirmişti. Ama mahkêmlarla Sonya arasında<br />

gitgide daha da sıkılaşan bir ilişki kuruldu. Sonya onların mektuplarını yazıyor, postaya<br />

<strong>ve</strong>riyordu. Mahkêmların kente gelen yakınları, onlar iÖin getirdikleri eşyaları, hatta paraları


yine onların tavsiyeleriyle Sonya'ya bırakıyorlardı. Mahkêmların karıları, sevgilileri onu<br />

tanıyorlar, ziyaretine gidiyorlardı. Sonya, Raskolnikov'u gÇrmek iÖin işyerlerine geldiğinde ya<br />

da işe giden bir mahkêm kafile-siyle karşılaştığında, bu kaba saba adamlar, bu damgalı, kÅrek<br />

mahkêmları şapkalarını Öıkarıp onu saygıyla selamlar. "MatÅşka Sonya Semyonovna, sen<br />

bizim sevimli anacığımızsın!" derlerdi; bu kÅÖÅcÅk, bu Öelimsiz kızı bÇylesine se<strong>ve</strong>rlerdi.<br />

Sonya da onlara gÅlÅmser, selam <strong>ve</strong>rirdi. GÅlÅmsemesine bayılırlardı. YÅrÅyÅşÅnÅ bile<br />

se<strong>ve</strong>rler, dÇnÅp dÇnÅp arkalarına bakarlardı. Hepsi onu Ç<strong>ve</strong>rdi, ufak tefek olusunu bile<br />

Ç<strong>ve</strong>rler, artık nesini Ç<strong>ve</strong>ceklerini bilemezlerdi. Ona tedavi iÖin gidenler bile olurdu.<br />

Raskolnikov bÅyÅk perhizin son gÅnleriyle paskalya sÅresince hastahanede yattı. İyileşmeye<br />

başlayınca hastayken gÇrdÅğÅ dÅşleri hatırladı. Ateşler iÖinde yatarken, sayıklamalar arasında<br />

korkunÖ dÅşler gÇrmÅştÅ. Asya'nın derinlerinden Avrupa'ya doğru bugÅne dek gÇrÅlÅp<br />

duyulmamış bir kıran geliyordu. DÅnyanın sonuydu bu. SeÖkin birkaÖ kişi dışında herkes<br />

ÇlÅyordu. İnsanların bedenlerinde yeni birtakım kurtÖuklar, gÇzle gÇrÅlmeyen yaratıklar<br />

tÅrÅyordu. Ama akıl <strong>ve</strong> iradesi olan<br />

649<br />

yaratıklardı bunlar. Bunları bedenlerine alanlar cin tutmuşa dÇnÅyor, deliriyordu. Üte yandan,<br />

insanlar kendilerini hiÖ, ama hiÖbir zaman, bu yaratıkların penÖesine dÅşenler denli akıllı,<br />

gerÖeği bulduklarından emin hissetmemişlerdi. Verdikleri kararları, yaptıkları bilimsel<br />

araştırmaların sonuÖlarını, ahlaki <strong>ve</strong> dini inanÖlarını hiÖbir zaman bÇylesine şaşmaz<br />

doğrulukta bulmamışlardı. BÅtÅn kÇyler, bÅtÅn kentler, tÅm dÅnya, tÅm insanlar bu hastalığın<br />

penÖesindeydi, herkes deliriyordu. Kimse kimseyi anlamıyor, herkes telaş iÖinde<br />

koşturuyordu. Herkes gerÖeği kendisinin bildiğini dÅşÅnÅyor, karşısındakilerin bunu<br />

anlamıyor olmasından acı Öekiyor, gÇğsÅnÅ yumrukluyor, ağlıyor, kıvranıyor, ellerini<br />

oğuşturuyordu. Kimi yargılayacaklarını, nasıl yargılayacaklarını bilmiyorlardı. Neyin iyi,<br />

neyin kÇtÅ olduğunda anlaşamıyorlardı. Kim suÖlanacak, kim aklanacak, kimsenin bildiği<br />

yoktu, insanlar anlamsız bir hınÖ <strong>ve</strong> Çfkeyle birbirlerini ÇldÅrÅyorlardı. Birbirlerine karşı koca<br />

koca ordular topluyorlar, ama bu ordular daha yoldayken birdenbire kendi kendilerini kırmaya<br />

başlıyordu; saflar dağılıyor, savaşÖılar birbirlerinin Åzerine atılıyor, birbirlerini kesiyor,<br />

doğruyor, ısırıyor, yiyordu. Kentlerde bÅtÅn gÅn tehlike Öanları Öalıyordu. Herkesi<br />

Öağırıyorlardı, ama kim Öağırıyor, niÖin Öağırıyordu, bilen yoktu, herkes telaş iÖinde<br />

koşturuyordu. En sıradan işler bile bırakılmıştı; ÖÅnkÅ işlerin dÅzeltilmesiyle ilgili olarak<br />

herkesin bir gÇrÅşÅ vardı <strong>ve</strong> herkes kendi gÇrÅşÅnÅn şaşmazlığında ısrarlıydı, bir tÅrlÅ<br />

anlaşamıyorlardı. Tarımsal işler durmuştu. Surda bur-da Çbek Çbek toplaşan insanlar, bir<br />

konuda karar alıyor, ayrılmayacaklarına ant iÖiyorlar, ama hemen ardından, daha demin<br />

Çnerdiklerinden bambaşka şeyler yapmaya koyuluyorlar, birbirlerini suÖlamaya, boğuşmaya<br />

başlıyorlardı. Sonra yangınlar <strong>ve</strong> aÖlık başlıyordu. Herkes her şey mahvoluyor, mikrop gitgide<br />

derinlere işliyor, Öoğalıyor, bÅyÅyordu. DÅnyada ancak birkaÖ kişi kurtulabilmişti, yeni bir<br />

insan soyu <strong>ve</strong> yeni bir hayat başlatmak, dÅnyayı temizlemek <strong>ve</strong> yenilemekle gÇrevli temiz <strong>ve</strong><br />

seÖkin insanlardı bunlar; ama hiÖ kimse hiÖ bir yerde bu insanları<br />

gÇrmemiş, hiÖ kimse bunlardan bir ses Öıktığını, bunların bir sÇz sÇylediğini duymamıştı.<br />

Bu anlamsız, sayıklamanın belleğinde bÇylesine acılı yeret-mesi, bu korkunÖ, bu ateşli dÅşÅn<br />

izlerinin bÇylesine uzun sÅre silinmeden kalmış olması Raskolnikov'a acı <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Paskalyanın Åzerinden iki hafta geÖmişti. Havalar ılımış, pırıl pırıl bir ilkbahar gelmişti.<br />

Hastanedeki mahkêmlar koğuşunun (bu koğuş demir parmaklıydı <strong>ve</strong> altında nÇbetÖiler<br />

dolaşırdı) pencereleri aÖılmıştı. Sonya, hastalığı sÅresince onu koğuşunda yalnızca iki kez<br />

ziyaret edebilmişti; her ziyaret iÖin ayrı ayrı izin almak gerekiyordu <strong>ve</strong> bu iş oldukÖa zordu.<br />

Ama Çzellikle de akşam Åzerleri, onun penceresi altında bir dakikacık olsun durabilmek,<br />

uzaktan olsun koğuşun pencerelerini seyredebilmek iÖin sık sık hastane avlusuna gidiyordu<br />

Raskolnikov, artık tÅmÅyle iyileşmiş gibiydi. Bir gÅn uykudan kalkıp da, bir rastlantıyla<br />

pencere kenarına gidince, uzakta, hastane kapısının orda Sonya'yı gÇrdÅ. Bir şey bekler gibi


Çylece duruyordu Sonya. Raskolnikov birden yÅreğine bir şeylerin saplanır gibi olduğunu<br />

duydu; titredi <strong>ve</strong> hemen pencereden Öekildi. Sonya ertesi gÅn <strong>ve</strong> daha ertesi gÅn gÇrÅnmedi.<br />

Raskolnikov onu sabırsızlıkla beklediğini fark etti. Sonunda kendisini taburcu ettiler.<br />

Cezaevine dÇnÅnce mahkêmlardan Sonya Semyonovna'nın hasta olduğunu, evinde yattığını<br />

<strong>ve</strong> bir yere Öıkmadığını Çğrendi.<br />

İyice meraklanmıştı. Ondan bir haber alabilmek iÖin evine birisini gÇnderdi. Kısa bir sÅre<br />

sonra hastalığının tehlikeli olmadığını Çğrendi. Raskolnikov'un kendisini merak ettiğini<br />

ÅzÅldÅğÅnÅ Çğrenen Sonya da, ona kurşun kalemle yazılmış bir pusula gÇndererek, eskiye<br />

gÇre daha iyi olduğunu, hastalığının basit bir soğuk algınlığı olduğunu, yakında, hem de Öok<br />

yakında kendisini Öalışma yerlerinde gÇrmeye geleceğini bildirdi. Pusulayı okuyunca<br />

Raskolnikov'un yÅreği kendisine acı <strong>ve</strong>recek kadar hızla Öarpmaya başladı.<br />

Yine ılık, pırıl pırıl bir bahar gÅnÅydÅ. Raskolnikov, sabah erkenden, saat altıda ise Öıktı.<br />

Irmağın kıyısında kaymak taşı pi-<br />

650<br />

651<br />

şirmek iÖin fırın haline dÇnÅştÅrÅlmÅş bir barakada Öalışmaya ayrılmıştı. âÖ kişi birlikte<br />

kaleye bir alet almaya gitmişti. Üteki, mahkêm odun taşıyor <strong>ve</strong> fırına istif ediyordu.<br />

Raskolnikov barakadan Öıkıp doğruca kıyıya indi, burada istif edilmiş kÅtÅklerin ÅstÅne<br />

oturdu, geniş <strong>ve</strong> ıssız ırmağı seyre daldı. Bu yÅksek kıyıdan, gÇz alabildiğine uzanan, bozkır<br />

gÇrÅlÅyordu. Irmağın karşı kıyısından belli belirsiz bir şarkı duyuluyordu. Orada, gÅneşle<br />

yıkanan uÖsuz bucaksız bozkırda, kÅÖÅk kara noktalar halinde gÇÖebe Öadırları seÖiliyordu.<br />

Orada ÇzgÅrlÅk vardı. Orada, buradakilere hiÖ benzemeyen, bambaşka insanlar yaşıyordu.<br />

Orada zaman sanki durmuştu. Orada sanki İbrahim'le sÅrÅsÅnÅn Öağı hälä geÖmemişti,<br />

Raskolnikov oturuyor, gÇzlerini ayırmadan kımıltısız bakıyordu. Bir dÅş dÅnyasıyla, kendi iÖ<br />

dÅnyası arasında gidip geliyordu. HiÖbir şey • dÅşÅndÅğÅ yoktu. Ama bir sıkıntının<br />

heyecanın, acısını duyuyordu iÖinde.<br />

Birden yanında Sonya belirdi, usulca yaklaşmış <strong>ve</strong> yanına oturmuştu. HenÅz Öok erkendi,<br />

sabah serinliği hälä kırılmamıştı. Sonya'nın Åzerinde eski yoksul paltosu <strong>ve</strong> yeşil şal vardı.<br />

Solgun, sÅzÅlmÅş yÅzÅnde geÖirdiği hastalığın izleri gÇrÅnÅyordu. YÅzÅ aydınlık bir<br />

gÅlÅmsemeyle ışıdı <strong>ve</strong> her zamanki gibi Årkek Årkek elini uzattı.<br />

Sonya ona elini hep bÇyle Årkek Årkek uzatırdı, hatta bazen onun iteceğinden korkarak hiÖ<br />

uzatmazdı. Raskolnikov kızcağızın elini iğreniyormus gibi tutar, ziyaretlerinde onu yÅzÅ bir<br />

karış karşılar, bazen ziyaret boyunca ağzını aÖıp tek kelime konuşmazdı. Kızcağız bÇyle<br />

zamanlarda onun karşısında titrer <strong>ve</strong> yanından iÖinde derin bir acı duyarak ayrılırdı. Ama bu<br />

kez elleri birbirinden ayrılmamıştı, Raskolnikov Sonya'ya hızla bir gÇz attı, hiÖbir şey<br />

sÇylemedi <strong>ve</strong> gÇzlerini yere indirdi. Yalnızdılar, onları kimsecikler gÇrmÅyordu. NÇbetÖi<br />

arkasını dÇnmÅştÅ.<br />

Nasıl olduğunu kendisi de anlamadan Raskolnikov birden kendisini Sonya'nın ayakları<br />

dibinde buldu; ağlıyor, kızın dizlerine, sarılıyordu. Sonya Çnce Öok korktu, yÅzÅ bembeyaz,<br />

yerinden fırladı <strong>ve</strong> titreyerek ona baktı. Ama bir anda her şeyi anladı<br />

652<br />

<strong>ve</strong> gÇzleri sonsuz bir mutlulukla parladı. Onun da kendisini sevdiğini, hem de sonsuz bir aşkla<br />

sevdiğini anlamıştı, hiÖ kuşkusu yoktu bundan... Demek o mutlu an gelmişti...<br />

Konuşmak istediler ama konuşamadılar. GÇzlerinde yaşlar birikmişti. İkisi de solgun, ikisi de<br />

zayıftı, ama bu solgun, bu sÅzÅlmÅş yÅzler yepyeni bir geleceğin, yepyeni bir hayata dirilisin<br />

şafak ışıklarıyla tutuşuyordu. Aşk onları diriltmiş, birinin yÅreği, Çtekinin yÅreği iÖin sonsuz<br />

bir hayat kaynağı-olmuştu.<br />

Beklemeye <strong>ve</strong> dayanmaya karar <strong>ve</strong>rdiler. Ünlerinde daha yedi yıl vardı, o zamana kadar ne<br />

dayanılmaz acılar Öekecekler, ne sonsuz mutlulukları yaşıyacaklardı kimbilir! Ama


Raskolnikov dirilmişti, bunu biliyordu, yenilenen varlığıyla bunu Ñok iyi hissediyordu;<br />

Sonya'ya gelince, o zaten yalnızca onun varlığıyla yaşıyordu!<br />

O gÉnÉn akşamı, zindanın kapıları Ézerine kapanınca Raskolnikov ranzasına uzandı ye<br />

Sonya'yı dÉşÉndÉ. Hatta o gÉn, eski dÉşmanları olan Öteki mahkêmlar bile kendisine bir<br />

başka gÖzle bakıyorlarmış gibi geldi. Kendisi onlarla konuştu, mahkêmlar da ona gÉleryÉzle,<br />

se<strong>ve</strong>cenlilikle karşılık <strong>ve</strong>rdiler. Zaten bÖyle olması gerekmez miydi? Her şeyin değişmesi<br />

gerekmiyor muydu artık?<br />

Sonya'yi dÉşÉndÉ. Onu nasıl sÉrekli ÉzdÉğÉnÉ, ona acı <strong>ve</strong>rdiğini hatırladı. Onun solgun,<br />

sÉzÉlmÉş, kÉÑÉcÉk yÉzÉnÉ hatırladı. Ama bu anılar artık onu ÉzmÉyordu; ona bÉtÉn<br />

Ñektirdiklerini sonsuz bir sevgiyle nasıl Ödeyeceğini biliyordu.<br />

Hem geÑmişe gÖmÉlÉ bÉtÉn bu acılar da ne demekti! İşlediği cinayet, mahkêmiyeti, sÉrgÉne<br />

gÖnderilişi, her şey, her şey ona şu ilk coşkunluk anında kendisiyle hiÑbir ilgisi olmayan,<br />

kendisinin dışında <strong>ve</strong> Ötesinde tuhaf gerÑekler gibi gÖrÉnÉyordu. Aslında bu akşam hiÑbir şey<br />

Ézerinde durup uzun uzun dÉşÉnecek, zihnini belli bir noktada yoğunlaştıracak halde değildi.<br />

Şu anda bilinÑli olarak herhangi bir şeyi ÑÖzebilmesi de olanaksızdı. Su anda o yalnızca<br />

duyuyordu, yalnızca duygular vardı onun<br />

653<br />

iÑin. Diyalektiğin yerini hayatın kendisi almıştı, Öyleyse bilinÑ dÉzeyinde de bambaşka şeyler<br />

edinmesi gerekti.<br />

Yastığının altında bir İncil vardı. Kendisi de farkında olmadan eli kitaba uzandı. Sonya'nındı<br />

bu İncil, "Lazar'ın Dirilişi"ni Sonya bu kitaptan okumuştu ona. KÉrek hayatının ilk gÉnlerinde<br />

Sonya'nın kendisine durmadan Tanrı'dan, dinden sÖz edeceğini, onu İncil okumaya<br />

zorlayacağını sanmıştı. Ama şaşılacak şey! Sonya ona bir kez olsun bunlardan sÖz etmediği<br />

gibi, İncil okumasını da istememişti. GeÑenlerde, hastalanmazdan hemen Önce, kendisi<br />

istemişti Sonya'dan bu İncil'i. Sonya da hiÑbir şey sÖylemeden getirip <strong>ve</strong>rmişti. Şu ana kadar<br />

aÑıp bakmamıştı bile kitaba.<br />

Şu anda da aÑıp bakmadı, ama birden şimşek gibi bir şey geÑti kafasından: "Artık onun<br />

inanÑları benim de inanÑlarım olamaz mı? HiÑ değilse onun duyguları, he<strong>ve</strong>sleri,<br />

gÖnÉlakışları?.."<br />

O gÉnÉ Sonya da heyecan iÑinde geÑirdi, hatta gece yeniden hastalandı. Ama Öylesine<br />

mutluydu ki, nerdeyse korkuyordu mutluluğundan. Yedi yıl, yalnızca yedi yıl!<br />

Mutluluklarının ilk anında, her ikisine de bu yedi yıl bazen yedi gÉn gibi geliyordu. Hatta<br />

Raskolnikov bir yeni hayatın kendisine karşılıksız <strong>ve</strong>rilmediğini, buna, gelecekte kendisini<br />

bekleyen bÉyÉk Öz<strong>ve</strong>riler karşılığı, Ñok pahalıya sahip olabileceğini de bilmiyordu.<br />

Ama burada yeni bir ÖykÉ başlıyor: Bir insanın yavaş yavaş yenilenmesinin, yeni bir hayat<br />

bulmasının, bir dÉnyadan başka bir dÉnyaya geÑmesinin, hiÑ bilmediği yepyeni bir gerÑekle<br />

tanışmasının ÖykÉsÉ... <strong>ve</strong> bu ÖykÉ yeni bir kitabın konusu olabilir. Bizim şimdiki ÖykÉmÉzse<br />

burada bitiyor.<br />

654

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!