03.04.2013 Views

e-bulten_aralik-mart-2013

e-bulten_aralik-mart-2013

e-bulten_aralik-mart-2013

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ARALIK - MART <strong>2013</strong> SAYI: <strong>2013</strong> - 3<br />

ALPER AKTAN’I<br />

SONSUZLUĞA UĞURLADIK...<br />

1


İÇİNDEKİLER<br />

Açıklamlar - Etkinlikler ......................................................................................... 3 - 40<br />

Mülkiye Kitaplığı ..................................................................................................... 41 - 57<br />

Mülkiyelilerden ....................................................................................................... 58 - 65<br />

Sami Oğuz : İnek ve Atın Peşinde Kaybolan Umut .............................................. 59 - 61<br />

Haluk İl : Zeus Altarına Yolculuk ...................................................................................62 - 65<br />

Yitirdiklerimiz .......................................................................................................... 66 - 67<br />

İsmail Sancak: Portreler / Cemal Süreya ..................................................68 - 71<br />

Duyurular ................................................................................................................ 81 - 84


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Mülkiyenin 153. Yaşını Kutladık<br />

4


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Değerli Katılımcılar,<br />

Peter D. Thomas’la gerçekleştireceğimiz “Gramsci Çağı: Dün, Bugün, Yarın” konulu<br />

konferansa hoşgeldiniz.<br />

Peter Thomas Batı Londra’da Brunel Üniversitesi Siyasi Düşünceler Tarihi bölümünde<br />

öğretim üyesi. Thomas önde gelen bir Gramsci uzmanı. 2008 yılında Amsterdam<br />

Üniversitesi’nden “Gramsci Çağı: Gramsci’nin Hapishane Defterlerinde Devlet Teorisi<br />

ve Praxis Felsefesi Arasındaki İlişki Üzerine Bir İnceleme” başlıklı tezi ile doktor<br />

derecesini aldı. Marksist siyaset kuramı, Marksist felsefe, felsefe tarihi, siyasi düşünce,<br />

edebiyat teorisi ve eleştirisi, İngiliz ve Amerikan edebiyatı, kültürel çalışmalar, iletişim ve<br />

medya çalışmaları, ekonomi politik, teorik felsefe, politik felsefe Thomas’ın ilgi alanları<br />

arasında.<br />

Gramsci Konferansını Gerçekleştirdik<br />

Peter Thomas Almanya, Hollanda, ABD, Kanada, Slovenya ve Finlandiya’da çeşitli<br />

üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak dersler ve seminerler verdi. Tarihsel<br />

Materyalizm, Raymond Williams, Kozmopolitan bir Marksizme Doğru, Sermayenin<br />

Uzamları - Mücadelenin Uğrakları, Gramsci’de Din, Sivil Toplum ve Politik Toplum gibi<br />

başlıklar altında gerçekleştirilen son yılların önemli birçok uluslararası konferansının<br />

düzenleme komitesinde yer aldı. Thomas aynı zamanda Tarihsel Materyalizm Dergisinin<br />

de editörlerinden.<br />

Peter Thomas’ın, belirtilen çalışma alanlarında yaptığı pek çok yayını var; Dipnot<br />

Yayınları’nın “Gramsci Çağı: Felsefe Hegemonya Marksizm” başılığı ile dilimize<br />

kazandırdığı eseriyle, Uluslarası Giuseppe Sormani 2011 Büyük Ödülü’nü aldı. Bu ödül<br />

dört beş yılda bir Gramsci Çalışmaları alanındaki eserlere veriliyor. Konunun uzmanları,<br />

Thomas’ın eserinin, İngilizce’de Gramsci düşüncesi üzerine standart bir başvuru metni<br />

oluşturması gerektiğini, bugüne dek İngilizce’de Gramsci felsefi düşüncesi üzerine<br />

yazılmış en kapsamlı ve en aydınlatıcı metin olduğunu, siyaset kuramı ve felsefesinin<br />

çağcıl tartışmalarına önemli bir katkı sunduğunu ifade ediyor. Antonio Negri, Peter<br />

5


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Thomas’ın kitabının öneminin her şeyden önce Gramsci’nin düşüncesini İtalya’nın ötesine<br />

taşımasından ve global bir okur toplumu ve özellikle de İngilizce konuşulan dünya için<br />

erişilir kılmasından kaynaklandığını belirtiyor.<br />

20. yüzyılın en önemli Marksist düşünürlerinden bir olduğu tartışmasız kabul gören<br />

İtalyan Marksist düşünür Antonio Gramsci’nin çalışmaları, Marksın düşüncesini dogmatik<br />

ve indirgemeci olmayan bir perspektifle yeniden düşünme projesinde en fazla önem<br />

verilen ve bugün de sıklıkla yeniden dönülen çalışmalardır. 1926-1934 yılları arasında<br />

kaleme alınmış olan Hapishane Defterleri, Marksizmin sistematik bir yeniden okumasıdır.<br />

Gramsci’nin özellikle sivil toplum-devlet, aydınlar, hegemonya ve kültür konularındaki<br />

çalışmaları yalnızca Marksist düşünceyi derinden etkilemek ve Marksizm içi tartışmalara<br />

çok önemli açılımlar sağlamakla kalmadı, yaşamını sosyalist devrim mücadelesine<br />

adamış Gramsci’nin düşünceleri ve hayat pratiği sosyalist mücadele üzerinde de büyük<br />

ve süregiden bir etki yaratmıştır. Solun Gramsci tartışmalarından öğreneceği çok şey<br />

olduğu da genel kabul gören bir olgudur.<br />

Bizler de, “bugün Gramscigil bir uğrakta olduğumuzu” söyleyen Peter Thomas’la birlikte,<br />

Gramsci’yi yeniden düşünmek üzere bir aradayız. Mülkiyeliler Birliği olarak Dipnot<br />

Yayınlarının işbirliği ile Peter Thomas’ı sizlerle buluşturmaktan mutluluk duyuyoruz.<br />

Toplantının düzenlenmesine emeği geçen yönetim kurulu üyemiz Yrd. Doç. Dr. Pınar<br />

Ecevitoğlu’na ve konferansın eşzamanlı tercümesini gerçekleştirecek olan Barış Yıldırım’a<br />

çok teşekkür ediyorum.<br />

Güzel ve başarılı bir konferans olmasını diliyorum.<br />

Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Sevilay Çelenk’in açılış konuşmasıdır<br />

6


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

YÖK Yasa Taslağı Üzerine Fakültemizin Görüşü<br />

Siyasal Bilgiler Fakültesi Görüşü<br />

Kamuoyu ile paylaşılan “Yeni Bir Yüksek Öğretim Yasasına Doğru” başlıklı belgeye<br />

ilişkin olarak, fakültemizde yapılan değerlendirme çalışması sonrasında, fakülte kurulumuzca<br />

benimsenen görüşe aşağıdaki SBF web sayfası linkinden ulaşabilirsiniz.<br />

http://www.politics.ankara.edu.tr/dosyalar/YOK.pdf<br />

7


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

İletişim Fakültesi ve fakültemizle birlikte, 12 Aralık 2012’de, “Yüksek Öğretim<br />

Reformu” üzerine, geniş katılımlı oturumlar düzenledik…<br />

8


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Düzenlediğimiz oturumların, yaptığımız basın açıklamalarının ardından,<br />

“YÖK Yasa Taslağı’na Hayır!” diyen akademi emekçileriyle Ankara’da<br />

buluştuk…<br />

9


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

“Mülkiye Dergisi”nin Yeni Sayısı Çıktı...<br />

10


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Mülkiye Web Tv Hizmete Girdi…<br />

Mülkiyeliler Birliği’nin etkinliklerini izleyebileceğimiz kanal yayına başladı.<br />

http://mulkiyeliler.web.tv/<br />

11


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Şiddete Karşı ODTÜ Dayanışmasının Yanındayız!<br />

18 Aralık 2012 Salı günü, öğrenci protestolarını bastırmak gerekçesiyle ODTÜ yerleşkesinde<br />

gün boyunca sürdürülen ve yerleşkeyi savaş alanına çeviren polis şiddetinden sonra,<br />

öğrencilere ve öğrenci evlerine yönelmiş baskı artarak devam ediyor. Yaşananların,<br />

akademik özgürlükleri ve toplumsal muhalefetin önemli bileşenlerinden olan üniversite<br />

öğrencilerini hedef alan, baskıcı bir iktidar anlayışından kaynaklandığını düşünüyor ve bu<br />

anlayışı kınıyoruz. Mülkiyeliler Birliği olarak, ODTÜ’nün ve öğrencilerin yanındayız. ODTÜ<br />

Rektörlüğü’nün şiddetin her biçimini reddeden, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önemine<br />

vurgu yapan, öğrencisine sahip çıkan tavrını destekliyoruz. Kardeş örgütlerimizden olan<br />

ODTÜ Mezunları Derneği ile dayanışma içinde olacağız. Hükümet yetkililerinin ve Ankara<br />

Emniyet Müdürlüğü’nün, protestocu öğrencileri “terörist” gibi yansıtan, öğrencilere müdahale<br />

biçimini “orantılı ve yerinde” göstermeye çalışan açıklamalarını reddediyoruz. Protesto<br />

eylemlerine karşı emniyet güçlerinin gösterdiği aşırı saldırgan tutumun, muhalefete ve<br />

eleştiriye tahammülsüz bir iktidar anlayışından cesaret aldığını düşünüyoruz. Düşüncenin<br />

özgür olduğu, iktidarların eleştiriye tahammül gösterdiği bir ülkede yaşama talebimizi<br />

sürdürüyoruz.<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

12


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Uludure/Roboski Katliamını Unutmayacağız!<br />

13


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Koro Çalışmalarımız Sürüyor,<br />

Sizi de Bekliyoruz…<br />

14


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Mülkiye Türk Sanat Müziği Korosu<br />

Çalışmalarına Devam Ediyor…<br />

Mülkiye Türk Sanat Müziği Korosu, Sayın Tevfik Soyata şefliğinde çalışmalarına<br />

devam ediyor. Topluluk kadın ve erkek yeni solistlerin katılımına açıktır.<br />

Çalışmalar Cu<strong>mart</strong>esi günleri 14.00-16.00 saatleri arasındadır.<br />

Ahmet Semih Bilgin<br />

Cep: 0 505 2239485<br />

Yer: Mülkiyeliler Birliği Okuma Salonu, 1. Kat<br />

15


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Muhbirliği Şiar Edinmiş<br />

Habercilik Anlayışını Kınıyoruz!<br />

Haber Vaktim Gazetesi, fakültemizin ve üniversitemizin İletişim Fakültesi’nin<br />

değerli akademisyenlere yönelen bir asılsız, iftira dolu haber yayınlamıştı.<br />

Hocalarımıza destek veren, demokrasiye ve özgürlüklere bakışımızı belirten bir<br />

basın açıklaması yayınladık…<br />

Haber Vaktim Gazetesi’nde yer alan ve Ankara Üniversitesi’ne yönelik asılsız bilgiler içeren<br />

karalamalarla dolu haberin, gerek üniversitemizi ve İletişim Fakültesi’ni, gerekse Siyasal<br />

Bilgiler Fakültesi’nin çok değerli bir öğretim üyesini tehlikeli bir ihbar diliyle hedef gösteren,<br />

haberciliğin bütün temel normlarını ve etik ilkelerini ihlal eden, nefret söylemi içeren dilini<br />

esefle kınıyoruz.<br />

Özgür ve demokratik düşüncenin gelişimine ve barışçı bir toplum hayatına büyük zarar<br />

vermiş, ülkemize büyük kayıplar yaşatmış, muhbirliği şiar edinmiş bir habercilik anlayışının<br />

tecrit edilmesi gerektiğine inanıyor, duyarlılık ve tepki gösterilmesini diliyoruz.<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

16


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Prof. Dr. Melek Fırat ile “Tarih” Söyleşisi<br />

“Çarşamba Söyleşilerimiz”de Ocak ayının ilk konuğu, Prof. Dr. Melek Fırat’tı…<br />

16 Ocak <strong>2013</strong> tarihinde fakültemiz Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim<br />

Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Melek Fırat'la buluştuk.<br />

17


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

18


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Tiyatro Etkinliklerimiz Başladı…<br />

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmeler sonucunda, Devlet Tiyatrolarınca<br />

sahnelenen oyunları sanat sezonu boyunca üyelerimize ve öğrencilerimize indirimli olarak<br />

izletebilmek ve bu uygulamayı sürekli hale getirebilmek için çalışma başlattık. Bu uygulama<br />

kapsamında, 2012 – <strong>2013</strong> sanat sezonu için, 10 TL olarak tespit edilen oyun biletleri, Birliğimizce,<br />

üyelerimize ve öğrencilerimize 6 TL’den satışa sunuluyor.<br />

Bilet satışları, hafta içi 09:30-18:30; Cu<strong>mart</strong>esi günü ise 12:30-17:30 saatleri arasında Mülkiyeliler<br />

Birliği Genel Merkezi’nde yapılmaktadır.<br />

İzlediğimiz ilk oyun, 1 Şubat’taki Cyrano de Bregerac’tı. Ardından, 1 Mart’ta,<br />

Hürrem oyununu; 10 Mart’ta ise Pal Sokağı Çocukları’nı izledik.<br />

19


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Özgür Düşüncenin ve Hukukun Yanında;<br />

ÇHD'li Avukatlara ve Savunma Hakkına Yapılan<br />

Saldırıların Karşısındayız!<br />

Basına ve Kamuoyuna<br />

İstanbul, Ankara, Antalya ve Bursa’da eşzamanlı olarak yapılan operasyonlarda, DHKP-C üyesi<br />

oldukları iddiasıyla, aralarında avukatların da bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınması<br />

ve tutuklanması, özgürlüklere, eleştiri ve savunma hakkına yönelik baskı ve saldırıların giderek<br />

daha da yoğunlaşacağının açık bir göstergesi olmuştur.<br />

Tutuklananlar arasında kamuoyunun yakından tanıdığı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)<br />

Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD İstanbul Şubesi Başkanı Taylan Tanay ve diğer birçok<br />

demokrat hukukçunun bulunması, bu tutuklamaların açıkça savunma hakkına yapılan bir<br />

saldırı olduğu hakikatiyle bizleri başbaşa bırakıyor. Sivil toplum kuruluşları olarak, bu saldırılar<br />

karşısında, artık ne endişemizi ne de tepkimizi ifade etmeye yeten kaygı ve kınama cümleleri<br />

kurmaktan yorulmuş bulunuyoruz.<br />

Biz emeğin, özgür düşüncenin ve hakların yanındaki avukatları, aydınları, gazetecileri,<br />

aktivistleri tanıyoruz. Aylar boyunca hapis yatan öğrencileri tanıyoruz. AK Parti Hükümetinin<br />

her geçen gün yeni bir icraatla işaret ettiği karanlığı tanımadığımız gibi, yaratılmak istenen<br />

baskı ve korku iklimini de tanımıyoruz; bu karanlığa da bu iklime de teslim olmayacağız.<br />

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.<br />

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu<br />

http://www.mulkiye.org.tr/index.php?page=duyuruoku&id=59<br />

20


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Adalet ve Demokrasi Haftası’nda<br />

“Muammer Aksoy ve Siyasi Cinayetler” Konferansı<br />

Suikastlar sonucu kaybettiğimiz aydınlar anısına düzenlenen "Adalet ve Demokrasi Haftası”<br />

etkinlikleri kapsamında, 30 Ocak <strong>2013</strong> Çarşamba günü, Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın konuşmacı<br />

olduğu, “Muammer Aksoy ve Siyasi Cinayetler” konulu bir konferans gerçekleştirdik.<br />

http://www.mulkiye.org.tr/index.php?page=duyuruoku&id=60<br />

21


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

2 Şubat <strong>2013</strong> tarihinde, tiyatro sahnelerimize sahip çıkmak için,<br />

birçok sivil toplum kuruluşu ve demokratik kitle örgütüyle birlikte<br />

yürüyüşe geçtik.<br />

Şinasi ve Akün Sahnelerimize Sahip Çıkıyoruz…<br />

Şinasi ve Akün Halkındır, Satılamaz!<br />

Şehirlerin kültür ve sanat mekânları son dönemde yıkımla ve kapatılmayla anılıyor. Geçtiğimiz<br />

günlerde bunlara bir yenisi daha eklendi. Şinasi ve Akün sahneleri. Bu sahneler her yıl 300’ü aşan<br />

oyunu ortalama 2 milyon seyirciyle buluşturmaktadır. Teknik donanımları dünya standartlarında<br />

olan bu sahneler birçok ulusal festivale ev sahipliği yapmaktadır. Gerçekleştirilen uluslararası<br />

festivaller aracılığıyla ülke tanıtımına katkı sağlamaktadır. Ankara’nın göbeğinde yer alan bu<br />

sahneler şimdi perdelerinin kapanmasıyla yüz yüze. Peki neden? Geçtiğimiz günlerde mülk<br />

sahibi Emek İnşaat binaların ihale yoluyla satılacağını duyurdu. Emek İnşaat, Atatürk Orman<br />

Çiftliği, THY, Türk Kızılayı, SGK gibi kurumların iştiraki olan bir kamu ortaklığı. Emek İnşaat bazı<br />

kişiler veya şirketler kârlarına kâr katsın diye değil, devlet tarafından halk yararına yatırımların<br />

artırılması amacıyla kurulmuş bir işletme. Şimdi halkın vergileriyle kurulmuş bu işletme halkın<br />

malını satacağını söylüyor. Sahibi halk olan bu binaları satacağını söyleyen Emek İnşaat bu<br />

yapıları kendisi kurmadı. Bizlerin vergileriyle kurulan bu kültür ve sanat varlıkları halkın yararı<br />

için vardır.<br />

Hükümetin kaynak yaratmak üzere uygulamaya koyduğu kentsel dönüşüm projeleriyle kamu<br />

binaları ya yıkılarak ya da satılarak rant alanına dönüştürülmek isteniyor. Bu rant politikalarının<br />

bir aşaması olan sanat ve kültür mekanlarının yok edilmesi uygulaması önümüzdeki günlerde<br />

tüm ülkemizde benzerlerini yaşayacağımız satışları da beraberinde getirecektir. Çünkü<br />

kamuda ilk gözden çıkarılan yerler kültür ve sanat mekânlarıdır. Dünyadaki örneklerin aksine<br />

bu mekânlar doğrudan kamuya ait olmadığı için elden çıkarması da oldukça kolay olmaktadır.<br />

Oysaki bu tür mekânlar toplumların ve kentlerin belleğini oluşturur, yaşam tarzına yön verir.<br />

5 Şubat’ta yapılacak ilk ihaleyle Şinasi ve Akün sahnelerinin yıkılıp yerlerine Alışveriş Merkezi,<br />

otel yapılarak bu alanların rant alanına dönüştürülmesinin yolu açılmak isteniyor. Kültür ve<br />

sanat mekânlarından yoksun olan Başkentimizde Akün ve Şinasi sahneleri, sadece satılarak<br />

kar elde edebilecek binalar değildir. O sahneler her gün yüzlerce Ankaralıyı sanatla buluşturan,<br />

22


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

birçok Ankaralının önemli hatıralar yaşadığı, onlarca sanatçının sahne tozunu yutarak<br />

yetiştiği birer sanat mekânıdır. Ankara’nın kültür ve sanat hayatının göz bebeği olan Şinasi ve<br />

Akün sahneleri yok edilerek, AVM, otel gibi gelir getirici birer ticarethaneye dönüştürülmeye<br />

çalışılıyor. Son dönemde hızla artan kamu alanlarının ranta açılması, halkın bu alanlardan<br />

uzaklaştırılması gerçeğini de karşımıza çıkarıyor. Ankara’nın bu önemli sosyolojik, tarihsel<br />

değeri olan sanat binalarının yok edilmek istenmesi kabul edilemez. Geçmişte halkın<br />

girişimleriyle var edilen, kuşaktan kuşağa geçerek bugünlere ulaşan kültür sanat mirasımız<br />

hükümetin rantçı politikalarıyla yok edilemez.<br />

Bizler tiyatroyla ilk defa bu sahnelerde tanıştık. Bu binalar sadece sizlerin kar elde<br />

edebileceği yapılar değil, Ankaralıların anılarında önemli yeri olan, birer sanat mekânıdır.<br />

Adını tarihe “tiyatro yıkan insanlar” olarak yazdırmak istemiyorsanız bu hatadan bir an önce<br />

vazgeçmelisiniz. Bu binalar sahipsiz değildir. Sahnelerimizi asla terk etmeyeceğiz.<br />

Şinasi ve Akün Halkındır Platformu<br />

KÜLTÜR SANAT-SEN<br />

MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ<br />

TOBAV<br />

DETİS<br />

TOMEB<br />

IŞIK-DER<br />

TAKSAV<br />

ANKARA SANAT TİYATROSU<br />

TİYATRO PEMBE KURBAĞA<br />

23


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Mülkiyeliler Birliği, Sanatçının Yanında<br />

Ressam Nihat Kahraman'ın Birliğimizce düzenlenen resim sergisi, 12-24 Şubat <strong>2013</strong> tarihleri<br />

arasında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu…<br />

24


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Sanata Bağlı Mülkiye Topluluğu,<br />

CSO Konseri’ndeydi…<br />

Tiyatro etkinliklerimizin haricinde, 21 Şubat’ta, Cumhurbaşkanlığı Senfoni<br />

Orkestrası Konseri’nde buluştuk.<br />

25


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Çalışanlarımızla Toplu İş Sözleşmesi İmzaladık…<br />

Vakfımızın şirketi Kazan A.Ş ile OLEYİS Sendikası arasında 15 Şubat <strong>2013</strong> tarihinde 2.<br />

dönem toplu iş sözleşmesi imzalandı. Emekleriyle Mülkiye’ye güç katan çalışanlarımızın<br />

memnuniyetini gözeterek hazırlanan ve gelecek üç yıllık dönemi kapsayan bu sözleşmenin<br />

imzalanmasından duyduğumuz sevinci Mülkiye topluluğu ile paylaşır, saygılar sunarız.<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

26


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Prof. Dr. Yavuz SABUNCU Hocamızı,<br />

aramızdan ayrılışının 6. Yılında özlemle andık…<br />

“Yavuz SABUNCU’nun Dünyası”<br />

Konuşmacılar:<br />

Prof. Dr. Erdal ONAR<br />

Dr. Tuğrul ERYILMAZ<br />

19 Şubat <strong>2013</strong><br />

Mülkiye Şeref Salonu<br />

27


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Bursa Şubemizin 38. Kuruluş<br />

Yıldönümü, Mülkiyeliler Birliği<br />

Bursa Şubesi Lokalinde 18 Şubat<br />

<strong>2013</strong> tarihinde düzenlenen geceyle<br />

kutlandı.<br />

Bursa Şubemiz 38 Yaşında…<br />

16 Şubat 1975 tarihinde Bursa’da<br />

yaşayan az sayıda Mülkiyelinin<br />

özverili çalışmalarıyla kurulan Bursa<br />

Şubemiz, bu yıl 38. kuruluş yılını<br />

kutladı. Bursa Şube Başkanı Sayın<br />

Naci Damar’ın nazik ev sahipliğinde<br />

gerçekleştirilen geceye, Mülkiyeliler<br />

Birliği Bursa Şubesi yöneticileri ile<br />

Bursa’da kamu ve özel sektörde<br />

28<br />

görev yapan yahut halen emekli<br />

bulunan Mülkiyeliler katıldı. Genel<br />

Merkez Yönetim Kurulu üyelerimiz<br />

de bu anlamlı geceye katılarak<br />

Bursa’daki Mülkiyelilerin sevinç ve<br />

gururuna ortak oldular.<br />

Konuşmaların yapıldığı gecede,<br />

anılar paylaşıldı ve Mülkiyeliler<br />

sahnede hünerlerini sergilediler.<br />

Gecenin en anlamlı bölümlerinden<br />

biri de 38. yıl pastasını Bursa’daki<br />

en eski Mülkiye Mezunumuz ile en<br />

genç Mülkiye mezunlarımız olan<br />

2006 yılı mezunu genç Mülkiyelilerin<br />

birlikte kesmesi oldu. Mülkiyelilerin<br />

gönüllerince eğlendiği gece,<br />

Mülkiye Marşımızın hep birlikte<br />

söylenmesiyle son buldu.<br />

Bizler de Mülkiyeliler Birliği Genel<br />

Merkezi olarak Şube Başkanımız<br />

Sayın Naci Damar’ın şahsında<br />

Bursa Şubemizi 38. Kuruluş<br />

yıldönümü nedeniyle kutluyor, nice<br />

yılları birlikte kutlamayı diliyoruz.<br />

Mülkiyeliler Birliği


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Sosyal Tesislerimizde Fiyat İndirimi<br />

Vakfımızın şirketi Kazan A.Ş. tarafından işletilen kafe ve restoranımızda iki yıla yaklaşan bir<br />

süre önce yapılan fiyat düzenlemesinden bu yana, yiyecek-içecek fiyatlarında hiçbir artışa<br />

gidilmediği, artan maliyetlere rağmen sadece alkollü içkilere gelen zamların fiyatlarımıza<br />

yansıtılması gibi zorunlu bir uygulama ile yetinildiği malumunuzdur. Ancak geçtiğimiz Aralık<br />

ayının sonunda kafe ve restoranımızda sunulan ürünlerin fiyatlarında düzenlemeye gidilmesi<br />

kaçınılmaz hale gelmiştir.<br />

Bildiğiniz üzere, tamamı sendikalı olan çalışanlarımızla 15 temmuz 2010 tarihinde ilk<br />

toplu sözleşme yapılmış, ikinci toplu sözleşme de 14 Şubat <strong>2013</strong> tarihinde imzalanmıştır.<br />

Çalışanlarımızın tamamının sosyal güvenlik sistemine dâhil olmaları ve ücretlerinin<br />

gerçek tutarları üzerinden sigorta primlerinin ödenmesi Birliğimizin gururla sahiplendiği bir<br />

uygulamadır. Emeğin ve emekçinin hakkını koruma, sunulan ürünlerde belirli bir kaliteyi<br />

tutturma, kaliteli ve sağlıklı gıda ürünlerini doyurucu porsiyonlar halinde sunmada ısrarlı<br />

olmamız, takdir edeceğiniz üzere maliyetleri yükseltmektedir. Öğrencilere vediğimiz bursların<br />

önemli bir bölümünün ve Mülkiyeliler Birliğinin tüm faaliyetlerinin temel gelir kaynağının<br />

şirketimiz, dolayısıyla Vakfımız olduğu, ürün fiyatlarında maliyetleri dikkate almayan her tür<br />

uygulamanın öğrenci burslarından ve kuruluş amacımız çerçevesindeki faaliyetlerimizden<br />

fedakarlık anlamına geleceği açıktır.<br />

Fiyat düzenlemesi yapılırken, üyelerimizin kafe ve restoran hizmetlerinden %20 indirimle<br />

yararlandıkları konusu da dikkate alınmış ve bu indirim sonrasında ödeyecekleri fiyatın en<br />

makul fiyat olmasına da azami özen gösterilmiştir. Yönetimimiz bu %20 indirim uygulamasını<br />

uzun bir süre önce üyelerimizin eş ve çocuklarını da kapsayacak bir biçimde genişletmiştir.<br />

Yapılan bu düzenleme, üyelerimizin yararına ve memnuniyetine verdiğimiz önemin ifadesidir.<br />

Dolayısıyla, Aralık ayında uygulanan fiyat artışı kâr saikiyle değil, artan maliyetleri karşılayacak<br />

en makul fiyatları belirleme saikiyle gerçekleştirilmiştir. Söz konusu düzenlemenin<br />

29


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

öncesinde titiz bir maliyet analizi yapılmış, kafe ve restoranımızın muadili olarak<br />

değerlendirilebilecek işletmelerin fiyatları da incelenmiştir. Bununla birlikte, yapılan<br />

düzenlemeden sonra, bazı üyelerimizin fiyatların yüksekliğinden yakınmaları ve<br />

zamları yeniden değerlendirmemizi talep etmeleri üzerine bu konu yönetimimizce<br />

yeniden ele alınmıştır.<br />

Kuşkusuz, değerli üyelerimizin talep ve eleştirileri bizler için son derece önemlidir. Bu<br />

nedenle, Birlik yönetim kurulumuz şirket yönetimine fiyat artışlarını yeniden gözden<br />

geçirmesi tavsiyesini iletmiştir.<br />

Sonuç olarak, şirket yönetiminin yaptığı çalışmada, değerli üyelerimizin eleştirileri<br />

dikkate alınmış, imkanların bir süre daha zorlanması tercihi yapılmış ve yoğun talep<br />

alan ürünler başta olmak üzere, ürünlerin fiyatlarında indirime gidilmiştir.<br />

İndirimli fiyatlar 18/02/<strong>2013</strong> tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır.<br />

Bilginize saygı ile sunarız,<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

30


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

“Saraçoğlu Mahallesini<br />

Ranta Kurban Ettirmeyeceğiz”<br />

“Bir Maniniz Yoksa Size Geliyoruz”<br />

Saraçoğlu Mahallesi kentin ortasında<br />

Cumhuriyetin ilk toplu konutu.<br />

Bakanlar Kurulunun riskli alan kararı ile tescilli olan alan,<br />

yapılar, ağaçlar şimdi risk altında…<br />

Orada akşamları ve gündüzleri süren,<br />

hepimizin özlediği bir komşuluk hayatı var.<br />

Kentte birbirimize yabancılaştığımız bir ortamda<br />

orada devam eden güçlü komşuluk ilişkileri var.<br />

çocukların toprağa basarak büyüdüğü, bahçelerde yetişen sebzeler var.<br />

Saraçoğlu mahallesindeki yaşanan komşuluk ilişkilerinin, mahalle kültürünün kentle<br />

buluşmasını önemsiyoruz.<br />

Bir maniniz yoksa size geliyoruz dedik.<br />

Manileri yokmuş bizi bekliyorlar…<br />

Saraçoğlu Mahallesine “Altın Günü değil Mahalle Günü” yapmaya<br />

gidiyoruz.<br />

31


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

10 Mart <strong>2013</strong>’te, saat 12.30’de “Başkent Dayanışması” bileşenleri ile birlikte,<br />

Mimarlar Odası önünde buluştuk…<br />

Saraçoğlu Mahallesine misafirliğe gittik…<br />

Başkent Dayanışması<br />

BEN ANKARA<br />

Katılımcı Kuruluşların Listesi:<br />

http://www.mulkiye.org.tr/index.php?page=duyuruoku&id=86<br />

32


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

“Kadınlar Nasıl Bir Ankara İstiyor?”<br />

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ertesinde anlamlı bir soruya<br />

konuşmacılarımızla birlikte yanıt aradık…<br />

33


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Başkent Dayanışması Sunumu<br />

Oturum<br />

Moderatör:<br />

Sevilay Çelenk, Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı<br />

Katılımcılar:<br />

Emel Akın, Mimar<br />

Sultan Biçerseven, Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu<br />

Kübra Ceviz, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi<br />

Gizem Girişmen, Milli Sporcu<br />

Tuğba Kaya, AÜ İletişim Fakültesi Doktora Öğrencisi<br />

Beril Türkoğlu, Fotoğrafçı, Psikolog<br />

34


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Farklı Görüşteki Mülkiyeliler,<br />

Prof. Dr. Yalçın KÜÇÜK için buluştu…<br />

35


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

36


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Nakkaştepe Protokolü İptal Edildi...<br />

İstanbul Nakkaştepe’de bulunan Birliğimize tahsisli arazi ile ilgili olarak; Birliğimizle Liber<br />

Gastronomi Turizm Eğitim İnşaat San. ve Tic. A.Ş. arasında imzalanan 15/08/2012 tarihli<br />

protokolün 2. maddesi uyarınca, yüklenicinin Sözleşme öncesi tamamlaması gereken<br />

ruhsat işlemlerini, Protokolde öngörülen 120 işgünü içerisinde tamamlayamaması<br />

nedeniyle aynı protokolün 3.2 maddesinde öngörülen cayma hakkını kullanması üzerine,<br />

anılan firma ile sözleşme imzalanmasından vazgeçilmiş olup, yeni yatırımcılarla görüşme<br />

çalışmalarına başlanmıştır.<br />

Antalya Sosyal Tesislerine İlişkin Sözleşme<br />

İmzalandı...<br />

Mülkiyeliler Birliği Vakfı ve Antalya Eczacılar Odası’na tahsisli olan Antalya Güzeloba’daki<br />

bina ile bahçe ve müştemilatı Uzun Süreli Kira Sözleşmesi Yapılmasına İlişkin Protokolle<br />

8 yıllığına kiraya verilmiştir.<br />

37


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

Cebeci Yerleşkesine Yapılan<br />

Biber Gazlı Müdahaleyi Kınıyoruz!<br />

Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesine biber gazı ile müdahale<br />

Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesinde düzenlenen Newroz kutlamaları sırasında, öğrenciler<br />

ve özel güvenlikçiler arasında yaşanan arbede sırasında polisin yerleşkeye girmesi ile olaylar<br />

tırmandı. Emniyet güçlerinin Siyasal Bilgiler Fakültesi ve İletişim Fakültesi girişlerinde attığı çok<br />

sayıda gaz bombası sonucu fakülte binalarında mahsur kalan öğrenciler, öğretim üyeleri ve<br />

idari personel gazdan çok kötü biçimde etkilendi. Nefes almakta güçlük çeken ve fenalaşanlar<br />

fakülte binaları içinde sığınabilecekleri, biber gazının yayılmadığı mekan bulmakta ciddi<br />

biçimde güçlük çektiler.<br />

Siyasal iktidarın barış, huzur ve demokratikleşme gibi kavramları her fırsatta dile getirdiği<br />

bir dönemde üniversitelerde yaşanan, öğretim hayatını ve üniversite bileşenlerinin sağlık ve<br />

güvenliğini tehdit eder hale gelen müdahaleler, ODTÜ olaylarından bugüne yoğunlaşarak<br />

sürmektedir.<br />

Polis müdahalesinin olayları tırmandıracak biçimde sürmesi, öğrenci muhalefetini tümden<br />

sindirmeye yönelik bir uygulamayla karşı karşıya olunduğu konusundaki kaygımızı artırmaktadır.<br />

Mülkiyeliler Birliği olarak, bugün yaşanan gelişmeler karşısında, üniversitelerde provokasyonun<br />

her türüne ve orantısız güç kullanımına karşı olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyor,<br />

emniyet güçlerinin olaylara ardı ardına gaz bombası atarak müdahalede bulunmasını ve<br />

olayları tırmandırmasını kınıyoruz.<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

38


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

“Çarşamba Söyleşileri”mizde konuğumuz,<br />

önceki Rektörümüz Prof. Dr. Cemal Taluğ’du…<br />

39


açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar... etkinlikler... açıklamalar...<br />

“Çarşamba Söyleşileri”nde Alev ÖZKAZANÇ Sordu:<br />

“Türkiye Toplumunu Bir Arada Tutan Nedir?”<br />

40


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

“Mülkiye Öğrencileri Anayasal Sistemi Tartışıyor”<br />

“Ülke gündemiyle, sokakla ve yurttaşla bağ kurmak, toplumsal sorunların özgürlükçü bir ifade<br />

ve düşünce ortamında tartışılmasını sağlamak toplumbilimlerinde bir ideal değil, bir sorumluluğa<br />

işaret eder. Türkiye’nin yeni bir anayasa yapım sürecine girdiği kaotik koşullar bu sorumluluğu<br />

üstlenmeyi ve taşımayı da öncelikli bir görev haline getirmiş bulunuyor. Ankara Üniversitesi Siyasal<br />

Bilgiler Fakültesi 1960 ve 1980 sonrası anayasa yapım süreçlerinde üzerine düşen kamusal<br />

sorumluluğu, içinde bulunan koşullar ölçüsünde yerine getirip anayasa önerileri sunmuş köklü<br />

bir eğitim kurumudur. SBF’de düzenlenen gönüllü seminerlerde, öğrenci ve öğretim üyelerinin<br />

önemli güncel konular etrafında yaptığı Anayasa ve anayasa yapım sürecine dair tartışmalardan<br />

derlenen bu kitap, fakültemizin siyaset ve muhalefet alanının güçlenmesine katkı sunma çabasını<br />

bugün de aynı duyarlılıkla sürdürdüğünü gösteren bir belge olarak çok değerli. Bundan da öte,<br />

siyaset alanının önemli aktörlerinden olan üniversiteli gençlerin bir bütün olarak anayasal sistem<br />

konusunda çarpışan fikirlerini gözler önüne sermesi bakımından da bu tartışma metinleri bir ilk<br />

örnek oluşturuyor. Türkiye’de anayasa tartışmalarına katkı sağlayacağına inandığımız seminerlerin<br />

ilk cildini okuyucuyla buluşturmaktan kıvanç duyuyoruz.”<br />

Sevilay Çelenk<br />

Mülkiyeliler Birliği Başkanı<br />

42


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Savaş Dizdar, okul yıllarını kaleme aldı...<br />

Bu kitap, sadece "birkaç yıl"ı anlatmıyor, Türkiye'ye yön veren Mülkiye içi<br />

tartışmalara ve öğrenci hareketine ışık tutuyor...<br />

Kitabı Mülkiyeliler Birliği-Kızılay binasından edinebilirsiniz...<br />

43


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Metin Çınar'ın "Anadoluculuk ve Tek Parti CHP'de Sağ Kanat"<br />

adlı kitabı çıktı. Bilgi için;<br />

http://www.iletisim.com.tr/kitap/anadoluculuk-ve-tek-parti-chpde-sağ<br />

kanat-1937.aspx<br />

44


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Sayın Güldal Mumcu'nun anı kitabı "İçimden Geçen Zaman",<br />

okurdan yoğun ilgi görüyor...<br />

45


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Doktora öğrencimiz Ali Murat İrat’ın kitabı, yayınlandığı ay ilk baskısını tüketti…<br />

46


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Yılmaz Karakoyunlu'nun eserleri ilgi görmeye devam ediyor...<br />

http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Mor+Kaftanl%C4%B1+Selanik-1671<br />

47


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Başucunuzda yer açın;<br />

Hocamız Baskın Oran'ın editörlüğündeki "Türk Dış Politikası", hocalarımızın<br />

katkısıyla, çok beklenen 3. cildiyle geldi.<br />

48


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Handan Çağlayan'ın yeni kitabı<br />

"Kürt Kadınların Penceresinden" çıktı...<br />

http://iletisim.com.tr/kitap/kürt-kadınların-penceresinden-1942.aspx<br />

49


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Yiğit Yavuz, Nabokov çevirilerini sürdürüyor...<br />

Nabokov'u ondan okumak, ayrı bir tat...<br />

http://iletisim.com.tr/kitap/rus-edebiyatı-dersleri-1945.aspx<br />

50


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Dr. Yavuz Yıldırım'ın fakültemizde tamamladığı tezi yayınlandı.<br />

Yavuz Hoca'nın sakin üretkenliğinin devamı dileğiyle...<br />

http://iletisim.com.tr/kitap/sosyal-forumdan-%C3%B6fkelilere-1944.aspx<br />

51


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Dikran M. Zenginkuzucu'nun doktora tezi kitaplaştı...<br />

http://www.dunyakitap.com/kitap/devlet-ve-yabanci-yatirimcilar-arasindaki-<br />

uyusmazliklarin-cozumunde-uluslararasi-yatirim-uyusmazliklarinin-cozumu-<br />

merkezi-icsid-nin-kurulusu-ve-isleyisi-p697556.html<br />

52


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Fakültemizin Araştırma Görevlilerinden Armağan Öztürk'ün<br />

yüksek lisans tezi kitaplaştı.<br />

53


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz Sezai Karakoç'a 80. yaş armağanı biyografi çıktı...<br />

"Yoktur Gölgesi Türkiye'de: Sezai Karakoç"<br />

54


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz, Savur Belediye Başkanı Eşref Ayaz'ın romanı çıktı...<br />

55


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Üyemiz Alime Yalçın'ın yeni kitabı...<br />

56


mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye kitaplığı... mülkiye<br />

Mezunumuz ve Vakıf Çalışanımız Mehmet Özer’in<br />

Belgesel Fotoğraf Çalışmaları Yayınlandı<br />

57


mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

Sami Oğuz<br />

İnek ve Atın Peşinde Kaybolan Umut<br />

İran ve Türkiye’de 60’ların sonu 70’lerin başında<br />

birer yıl arayla çekilen iki film, iki ülke sinemasında<br />

büyük bir dönüşümün başlangıcı oldu. Bu yıl<br />

Antalya Film Festivali’nde Narenci Puş (Turuncu<br />

Giyenler) filmi gösterilen İranlı yönetmen Daryuş<br />

Mehrcuyi’nin 1969’da çektiği Gav (İnek) filmi ve<br />

Yılmaz Güney’in hemen bir yıl sonra 1970’de<br />

çektiği Umut, ülkelerinin sinemalarında yepyeni<br />

bir dönemi başlattılar: yeni dalga ya da gerçekçi<br />

sinema. Bu gerçekçiliğe eklenecek değişik sıfatların<br />

pek bir önemi yok; bu iki filmden sonra, ne İran<br />

ne de Türk sineması artık aynı sinema oldu, her<br />

59<br />

iki sinema da bambaşka bir yöne evrildi. O tarihte<br />

33 yaşında genç bir oyuncu olan alaylı yönetmen<br />

Yılmaz Güney’in çektiği Umut, ondan sonra<br />

da bir süre devam etse bile, Türk sinemasında<br />

salon filmlerine son verirken, 1969’da, ABD’de<br />

sinema alanında yarım bırakıp felsefe alanında<br />

tamamladığı eğitiminden döneli 5 yıl olan 30<br />

yaşındaki mektepli yönetmen Mehrcuyi’nin<br />

çektiği Gav, İran sinemasında anlatılan Birbir Gece<br />

Masalları’na son verdi.<br />

İran Yeni Dalga sinemasının kurucusu olarak da<br />

kabul edilen Mehrcuyi’nin Gav’ı, Umut’un aksine<br />

bir edebiyat uyarlaması. Ünlü bir solcu yazar olan


Gulam Hüseyin Saidi’nin 1964’de yayımladığı ve<br />

sansüre uğrayan Ezadaran-ı Bayal (Bayal’ın Yasını<br />

Tutanlar) adlı romanından uyarlandı.<br />

Kitaba sadık kalan Gav, o zamana kadar İran<br />

sinemasında hiç el atılmayan bir konuya, köylerin<br />

içinde bulunduğu mutlak yoksulluk altındaki<br />

dayanılmaz yaşam koşullarına el atar. Film, İran<br />

kırsalının içinde bulunduğu neredeyse arkaik<br />

yoksulluğu, onurlu ya da masum, kahramanca<br />

yaşanan bir durum olmaktan çok, ağır, acımasız,<br />

lanet bir bela olarak, hiç romantikleştirmeden,<br />

olanca çıplaklığı ile kapkara bir manzara olarak<br />

sunar.<br />

mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

İran devriminden sonra yasaklanan, çekilişinin 30.<br />

yılı dolayasıyla 1999’da özel olarak gösterimine<br />

izin verildiğinde Tahran’da izlediğim Gav’ın çizdiği<br />

atmosfer, tiyatrovari ışık ve efektlerinin de etkisiyle,<br />

zaman zaman bir korku filmini andıracak denli ağır<br />

ve gerilimlidir. Bunda filmin, daha önceki ticari İran<br />

filmlerinde hemen hiç rol almamış, tiyatro kökenli<br />

oyuncularının da etkisi vardır. Nitekim, baş rol<br />

oyuncusu büyük aktör İzzetullah İntizami, ondan<br />

sonra İran sinemasına damgasını vuran birkaç<br />

erkek oyuncudan biri olarak tarihte yerini alacaktır.<br />

Yoksul bir köyün neredeyse tek geçim kaynağı<br />

olan ineğin sahibi olan yoksul köylü Meş Hasan*<br />

bir iş için kasabaya inerken canından çok sevdiği<br />

ve verdiği sütle neredeyse köyün tek geçim<br />

kaynağı olan ineğini köylülere emanet eder. Ama<br />

Meş Hasan gittikten sonra ineği doğal nedenlerle<br />

ölür. Bu yıkıcı kaybın doğal nedenlerle olması da<br />

60<br />

yoksulluğun sıradanlığını gösteren bir vurgudur.<br />

Çünkü köylüler, düşman komşu aşiretlerin sürekli<br />

saldırı tehditleri altında da korku dolu bir hayat<br />

sürmekte, yaşamları ürkütücü bir belirsizlikle<br />

ağırlaşmaktadır.<br />

Meş Hasan köye döndüğünde köylüler ona<br />

ineğinin öldüğünü söylemeye cesaret edemezler<br />

ve kaçtığını söylerler. Meş Hasan, ineğini arama<br />

sürecinde giderek hem fiziksel hem de ruhen<br />

ineğine benzeyerek, onun gibi ahırda yaşayıp,<br />

onun gibi sesler çıkararak, sonunda aklını yitirir.<br />

Köylüler kasabaya tedaviye götürmeye ikna<br />

edemedikleri Meş Hasan’ın elini kolunu bağlayarak,<br />

yola çıkmak zorunda kalırlar. Ağır fiziksel ve<br />

ruhsal baskılara dayanamayan zavallı Meş Hasan,<br />

kasabaya ulaşamadan yolda ölür. Önce ineğinin,<br />

ardından Meş Hasan’ın ölümüyle köylülerin de<br />

umutları tükenir.<br />

Çizdiği bu çıplak yoksulluk manzarası ile Şah<br />

yönetiminin sansürüne uğrayan ve gösterimi<br />

engellenen Gav, ancak yurt dışı festivallerde aldığı<br />

iki ödül sayesinde İranlı seyircilerin önüne çıkma<br />

imkanı bulur.<br />

Daryuş Mehrcuyi’nin Gav’ı da, tek geçim kaynağı<br />

kaybeden at arabacının hikayesini anlatan Yılmaz<br />

Güney’in Umut’u gibi, yoksulların umutsuzluğun<br />

peşinde yokoluşa sürüklenişini anlatır.<br />

Yönetmen Mehrcuyi’nin Gav’la yaptığı bu<br />

çıkış, ondan önce tamamen ticari ve toplumsal<br />

sorunlardan uzak olan İran sinemasında yeni bir<br />

dönem açar. Gav’dan sonra İranlı yönetmenler


mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

masallar anlatmaktan vazgeçip, sıradan, ezilen<br />

İranlının hayatına bakmaya başlarlar. Mehrcuyi’nin<br />

Gav’ını, Mesud Kimyayi’nin Gayser (1969), Rıza<br />

Motori (Motorcu Rıza-1970) ve Daş Akol (Kabadayı<br />

Akol, 1971) fimleri izler. Artık İran sineması<br />

Binbir Gece Masalları’ndan kurtulmuş, kirli kent<br />

sokaklarındaki anti-kahramanı keşfetmiştir.<br />

İlginçtir, özellikle Kimyayi’nin bu dönem filmlerinde<br />

büyük kentin kirli ve tehlikeli sokaklarında<br />

keşfedilen anti-kahraman, Çirkin Kral’ın Türk<br />

sinemasında ölümsüzleştirdiği jön-olmayan esas<br />

oğlana çok benzer. Özellikle Gayser ve Rıza Motori<br />

ve Daş Akol’ün baş rol oyuncusu, Kimyayi’nin favori<br />

oyuncusu Behruz Vusugi’nin oyunculuğu ile çizdiği<br />

karakter, Yılmaz Güney’in o dönem filmlerindeki<br />

kabadayı karakterinin İran sinemasındaki eşidir.<br />

Tıpkı Umut gibi, Mehrcuyi’nin Gav’ı da, en iyi İran<br />

filmleri seçmelerinde hep listelerin başındaydı.<br />

Devrimden önce ve devrimden sonra 1972,<br />

1987 ve 1997’de sinema eleştirmenleri arasında<br />

yapılan 3 ayrı Tüm Zamanların En İyi İran filmleri<br />

soruşturmada, Gav, eleştirmenler tarafından İran<br />

sinema tarihinin en iyi filmi seçildi.<br />

61<br />

Şimdikinin aksine, zamanın uluslararası sistemi ile,<br />

yani ABD ile entegrasyonu o zamanın Türkiye’sinin<br />

kat kat üstünde olan İran’dan sinema eğitimi<br />

için ABD’ye giden, Los Angeles, Californiya<br />

Üniversitesi’ndeki (UCLA) eğitimi sırasında Jean<br />

Renoir gibi bir devden ders alan, ama Hollywood<br />

atmosferini derslere getiren hocalarından bıkıp<br />

bıraktığı sinema eğitiminden sonra felsefe alanında<br />

eğitimini tamamlayan, döndüğü Tahran’da bir<br />

süre film ve edebiyat üzerine dersler de veren bir<br />

mektepli olan Daryuş Mehrcuyi’nin bir romandan<br />

uyarladığı filmi Gav ile tamamen kendini<br />

yetiştirmiş, oyunculuktan sinemaya geçmiş alaylı<br />

Yılmaz Güney’in, Çirkin Kral’ı tahtından indiren<br />

filmi Umut arasındaki benzerlik, daha yakından bir<br />

inceleme ve karşılaştırmayı hakediyor.<br />

(*) Meş Hasan, yani Meşhedi Hasan. Şiiler, 8. İmam<br />

Rıza’nın Meşhed’deki türbesini ziyaret edenlere<br />

“Meşhedi” derler, Mekke’yi ziyaret edenlere Hacı<br />

denmesi gibi.<br />

"Antalya'da yayınlanan "Son Nokta" dergisinden<br />

alınmıştır. (No:24, Kasım 2012, ss. 72.73)


mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

ZEUS ALTARINA YOLCULUK<br />

Yetkinliğin ve deliliğin sınırlarında dolaşan filozof<br />

Friedrich Nietzche, daha 20 yaşlarında yazdığı ve<br />

kendi düşünce serüveninin kilit taşlarının ipuçlarını<br />

verdiği “Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe” adlı yarım<br />

kaldığı söylenen kitabında Tragedya’nın doğuşunu,<br />

birbirini tamamlayan Apollon ve Dionysos karşıtlığı<br />

ile açıklar. Aklı temsil eden Apollon’a karşı duygu ve<br />

taşkınlığın sembolü Dionysos’un oluşturduğu sentezle<br />

Antik dönem insanı sanatı yücelterek kendine bakmak<br />

istemiş, kendi ayna görüntülerini, yarattığı Olimpos ve<br />

tanrılarına yüklemiştir. Onun sözleriyle, Yunan kültürü<br />

her türlü kültürün örneğidir, modern insan bu kültürün<br />

asil ve vakarlı sadeliğini anlamak, ona hayran olmak yetisini yitirdiğinden artık kültürlü değildir.<br />

Otomobille yolculuk başlı başına bir eylem, Körfez kıyılarında Altar’a doğru giderken bir yandan insanı<br />

gerçek hayattan koparıp alan olağanüstü bir aygıtın ve onun fiziki ortamının verdiği sanal güç hissi<br />

ile baş etmeye çalışıyor, diğer yandan sağda solda, akıp duran, iç içe geçmiş, berbat bir bina ve beton<br />

curcunasına takılmamaya çalışıyorum. Heyecanlanmak, sevimsiz ve tatsız hayatımızdan kaçıp sayısı<br />

çok ta olmayan keyifli liman mitolojinin bereketli sularına girmek bir adım ötede sanki. Yol ayırımı uzun<br />

sürmüyor, ana yolun üzerinde Zeus Altarı tabelası ile on beş yirmi dakika sürecek, biteviye dönen ve<br />

sürekli yükselen bir yolda buluyoruz kendimizi. Arabanın gidebildiği yerden sonra, yirmi dakika kadar,<br />

sessiz sakin, yaşlı çam ağaçları arasında yürüyerek Altar’a ulaşacağız.<br />

Buranın neden önemli olduğunu biliyoruz. İlyada hikayesinin ve Troya Savaşı’nın önemli uğrak<br />

yerlerinden biri, Troya kenti buralara göz mesafesinin bir hayli dışında, uzak. Peki kim nasıl bu ilişkiyi<br />

kurmuş? Hikayesi kadar kahramanı da ilginç. Azra Erhat İlyada çevirisinin girişinde değinirken, Atlas<br />

Dergisi’nin 1999 yılı Eylül sayısında Troya ile ilgili son kazılardaki bulguları da anlatan keyifli ve değerli<br />

bir yazı var. Troya var mıydı? Varsa neredeydi ve bir savaş olmuş muydu? Homeros yaşamış mıydı?<br />

İnsanoğlunun asırlardır merak ettiği bu soruların peşinden koşanlardan biri de Schiemann adında amatör<br />

bir arkeoloji aşığı. Ciddi ilk arkeoloji kazılarını yapan, bir kaç hazine bulup ülkesine kaçırma becerisini<br />

de gösteren Schiemann, yolunun düştüğü buralarda, onlarca örneği bulunan benzerlerinden biri<br />

olan bu sunağın bulunduğu yerin, İlyada’da adı geçen Gargaros Tepesi olduğu kanaatine varmış. Onu<br />

62


mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

muhtemelen bu kanaate götüren nedenlerden biri,<br />

yaşlı ormanın derin, dingin sessizliği ve sunağın<br />

bulunduğu tepenin muhteşem görüntüsü olmalı.<br />

Duyumsayabildiğimiz, derin bir uykuya dalmanın<br />

en son anındakine benzer muhteşem bir<br />

sessizlik içinde, bazıları yaşlanmış gövdelerini<br />

artık taşıyamayıp köklerinden ayrılarak kendini<br />

doğal ölüme bırakan yaşlı çam ağaçları arasında<br />

yürüyoruz. Geçmişte okuduğumuz, görüp<br />

seyrettiklerimizden bilinçaltımızın süzüp böyle<br />

zamanlarda çıkardığı anılar, hatırlatmalar, doğanın<br />

bakirliği, bu nedenle muhteşem Narayama<br />

Türküsü’ndeki yaşlı kadının gidip ölüme yatmasını<br />

anımsatıyor yaşlı çam ağaçları. Sonra Gargaros’un<br />

en uzun ve görkemli ağacını arıyor gözlerim,<br />

öyleydi ya Hera Uyku Tanrısı Hypnoz’u kandırıp<br />

buralara getirmiş, uyku tanrısı da Gargaros’un<br />

en yüksek ağacına tüneyip saklanmıştı. Zeus’un,<br />

üç güzellerin, Paris’in diğer tekmil tanrıların<br />

nefesi, ayak izleri, yanımda eşimle paylaşıyorum<br />

heyecanımı, acaba hangisi? Bana büyük gözleriye<br />

anlamsız anlamsız bakıyor. Haklı, aklıma A. Saint<br />

Exupery’nin Küçük Prens’indeki sözcükler geliyor<br />

63<br />

“Büyük insanlar yalnız başlarına hiçbir zaman bir<br />

şeyi anlayamazlar. Onlara durmadan açıklamalar<br />

yapmak çocuklar için yorucudur.”<br />

Zeus adı ile ilgili Azra Erhat Mitoloji sözlüğünde,<br />

onu yaratan dönemin insanının bu adla göğün<br />

parlaklığını, ışıltılı aydınlığını dile getirmiş<br />

olabileceğini; tanrıların tanrısı Zeus’u gerçekten de<br />

gök tanrı, gökle ilgili tüm doğal güçlerin, yıldırım,<br />

ateş, şimşek, bulut gibi tümünü kendi kişiliğinde<br />

toplayan varlık olarak tasarladığını belirtir. Zeus<br />

doğayı insan düzenine benzer bir düzene sokup,<br />

yönetimini ele alan bir tanrıdır.<br />

Ancak o insanların kaderlerini elinde bulundurma<br />

gücünü kullanmaz, mutlak bir tanrı gücü ve<br />

bilgisiyle hareket etmez. Troya Savaşı’nda bir çok<br />

farklı nedenden ötürü kararından döner ve savaşı<br />

Akhalar kazanır. Sanki bu, tarihin sonrasında<br />

yaratılacak tek tanrılı dünyanın tanrı fikrine açık<br />

bir kapı bırakmaktadır. Tanrılar tanrısı Zeus’un da<br />

boyun eğebileceği bir irade. Tanrı fikri insanlaştığı<br />

ölçüde adilleşir de. Adil bir tanrıdır Zeus ancak<br />

gene Erhat’ın sözleri ile kader hep tanrılardan<br />

üstün bir varlık olarak kulis arkasında kalmaktadır.<br />

Hazırlanmak ve yola çıkmak, gidilip görülmesi<br />

gereken ve görülenden daha heyecanlıdır; bu<br />

yolculuğa kızımı hazırlarken, bazı mitolojik öyküleri,<br />

biraz da değiştirerek, yola çıkacağımızın gecesi<br />

onunla paylaşmış ve heyecanıyla uyutmuştuk.<br />

Çam ağaçları arasında yürürken yolun keyfini<br />

çıkarmadaki heyecanı Altara vardığımızda<br />

yerini suskunluğa ve hayal kırıklığına bırakıyor.


mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

Nihayetinde tırmanılıp inilecek blok bir kaya<br />

parçası, bizi ise tebessüm ettirici bir sürpriz<br />

karşılıyor. Altarın yanındaki bazı kısa çam ağaçları,<br />

bir kısmı halen eskimemiş, rengarenk kumaş ve<br />

peçetelerle dilek ağaçlarına çevrilmiş. Kutsallık<br />

atfedilenin, yardım dilenilenin biz Zeus olduğuna<br />

inanalım inanç dünyalarının çok uzağında da<br />

olsa, halkımızın bu çok tanrılı düzenin adilliğini<br />

keşfetmiş olduğunu umalım.<br />

Sunak haline getirilmiş, blok bir kaya parçasına<br />

oyulmuş merdivenlerden tırmanıyoruz ve<br />

önümüzdeki Körfez’in muhteşem manzarası bizi<br />

buranın Gargaros olabileceği hissine kaptırıveriyor.<br />

Adak yeri bastımız yer olmalı, kayanın altında<br />

oyulmuş bir su sarnıcı var. Buranın Zeus’un<br />

mitolojik atıyla sevgililerini getirip seviştiği yer<br />

olduğu yorumlarına kulak misafiri oluyoruz,<br />

rahatsız etmiyor. Troya Savaşı’nın alanı aslında<br />

buralardan çok uzaklarda gözle görülme<br />

imkanı yok; olsun diyoruz Zeus tanrıların tanrısı<br />

seyretmiştir, güzel memeli Hera’yı görüp, İlyada’da<br />

anlatılan o görkemli dizelerdeki gibi indirdiği<br />

bulutlar içinde sevişmiştir, Akhalar Troyalılar buraya<br />

savaş boyunca adaklar taşımıştır. Uzun uzun<br />

64<br />

oturuyoruz, uzaklara bakarak, denizin bitimsiz<br />

sonsuzluğunun, aşağıdaki beton ve bina yığınıyla<br />

işgal edilmiş Körfez’in güzelim kıyılarındaki<br />

çirkinliğine aldırmadan keyfini çıkarıyoruz.<br />

Azra Erhat mitolojik metinlerin ilk Çağ Yunanında<br />

hiç bir zaman dinsel metinlere dönüşmediğini,<br />

o çağların laik olduğunu söyler. Bu metinler<br />

edebidirler. Gene Nietzche’ye dönersek, o da<br />

Yunanlıların dünyanın korkunçluğu ile başa<br />

çıkabilmek için Olympos lu tanrılar dünyasını<br />

yarattıklarını ileri sürer. Zeus 8 tanrıça, 15 ölümlü<br />

kadın olmak üzere 23 kez evlenmiştir. Sayısız<br />

ölümlü ve ölümsüz çocukları ve onların hikayesi<br />

ile mitolojinin tüm hikayesi ilişkilendirilmiştir. Hera<br />

bunlar içerisinde ana tanrıça olarak ayrıcalıklı bir<br />

yere sahiptir, Zeus’un aynı zamanda kız kardeşidir.<br />

ADATEPELİ REFİKA<br />

Artık dönüş yolundayız, bir ilkbahar gününde,<br />

yanımızda İlyada, buraya tekrar gelmek, o<br />

muhteşem sözcükleri burada tekrar okumak<br />

kararıyla aşağı iniyoruz. Altarın bulunduğu bölgede<br />

Adatepe adlı, Refika hikayesi ile de ünlü olan ve<br />

sit alanı olarak korunan eski bir Rum köyü ya da<br />

zamanında birlikte yaşanan bir köy var.


Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bu köyde güzeller<br />

güzeli, neşeli, iyi kalpli, herkesin yardımına koşan<br />

ve sesi bülbül Refika adında bir Rum kızı yaşarmış,<br />

öyle ki namı tüm yöreye yayılmış, her düğüne<br />

gider neşesi ve sesiyle neşe katarmış. Bir gün bir<br />

Müslüman Türk muhacir olan Ali’ ye gönlü düşmüş.<br />

Ali’nin de ona. Ancak köyde evli barklı varlıklı<br />

birinin daha gönlü varmış Refika’da. Bir gün Ali ile<br />

diğer sevdalı kapışmışlar, Ali diğerini öldürmüş<br />

ve sırra kadem basmış ve Ali’yi de bir daha gören<br />

olmamış.. O günden sonra Refika solmuş sararmış,<br />

bitmiş. Birinci Dünya Savaşı’nda Yunan işgali<br />

sonrası bir subay ile evlenip buraları terk etmiş.<br />

Yıllar sonra, 1940-50 yıllarında köye geldiği, bir<br />

köylünün onu gözlerinden tanıdığı, yaşlanmış,<br />

çoluk çocuğa karışmış Refika’nın birkaç gün köyde<br />

kalıp gittiği giderken de herkesle helalleştiği,<br />

rivayet o ya, Yunan memleketinde güzelliği ile<br />

yarışmalara katıldığı anlatılır. Bir resim kalmıştır,<br />

Anadolu kokar, kara kaş kara gözleriyle elden<br />

kaçırılmış ortak bir hayata zorla gülümsemek ister<br />

sanki.<br />

mülkiyelilerden... mülkiyelilerden.... mülkiyelilerden... mülkiyelilerden..<br />

65<br />

Köy, mübadelede yerli Rumlarını kaybetmiş, geri<br />

kalanlar da çok partili hayata geçildikten sonra<br />

iki parti arasında bölünüp birbirlerine düşmüşler,<br />

zeytin dışında bir gelir de olmayınca hemen<br />

hemen terkedilmiş. Binaların tamamı taş, bir kısmı<br />

yıkılmış, bir kısmı İstanbul paralılarınca alınıp<br />

restore edilmiş. Bir iki dizi filmin de seti olunca<br />

bayağı bir ünlenmiş. Daracık yollardan kısa bir<br />

gezinti yapıyoruz, evleri, duvarları, yolları küçük<br />

köy meydanı, şehir plancısı bir mimarın elinden<br />

çıkmışçasına işlevsel ve estetik. Oturduğumuz<br />

Körfez kıyılarının, talan edilip yok edilen zeytin<br />

bahçelerinin yerine bitirilen berbat ev ve bina<br />

yığınını anımsayınca Nietzche’nin sözleri düşüyor<br />

aklımıza: “ Modern insan artık kültürlü değildir”


66<br />

YİTİRDİKLERİMİZ


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

Halim Tuncer ÜNSAL<br />

E.MAİYET MEMURU)<br />

1934 yılında Samsun'da doğdu. 1954 yılında Saint Joseph Lisesinden, 1958 yılında Mülkiye’den mezun<br />

oldu. 1960 yılında Samsun Maiyet Memuru olarak göreve başladı. Sırasıyla; Mahalli İdareler Genel<br />

Müdürlüğünde, Bakanlık Evrak Müdürlüğünde Mümeyyizlik, Sivil Savunma Genel Müdürlüğünde Sivil<br />

Savunma Uzmanlığı, Teknik Danışmanlık görevlerinde bulundu. 1978 yılında Sivil Savunma Koleji Sivil<br />

Savunma Uzmanlık Eğitimi bölümünde Sivil Savunma Eğitimi Öğretmenliği eğitimini tamamladı. 1 982<br />

yılında emekli oldu. 1 8 Kasım 2012 tarihinde Ankara'da Vefat etti. Cenazesi Karşıyaka Mezarlığında<br />

toprağa verildi.<br />

Vefat ettiği tarihe kadar Tercüme bürosunda çalışan ve 8 dil bilen UNSAL bir hafta önce vefat eden yaşlı<br />

Annesi ile birlikte yaşamakta idi.<br />

Mülkiye camiasının başı sağolsun<br />

67


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

PORTRELER / CEMAL SÜREYA<br />

Sesini yaşadığı topraklardan alan bir modern zaman ozanıydı o.. Hem özgür ruhlu bir göçebeydi, hem<br />

de medeniyete kök salmış bir şehirli… Her daim tutkulu aşkların rüzgarında yeniden doğan uslanmaz<br />

bir çocuktu aynı zamanda.. Bütün bunların ötesinde satırlarındaki muzip gülümsemeyle, bin yıllık doğu<br />

geleneğinin bilge alaycılığını şiire taşımış bir ustaydı: Cemal Süreya…<br />

1930’lu yıllarda hayatın rengi griydi doğu Anadolu da. Genç cumhuriyetin heyecanı, birinci dünya savaşı<br />

ve sonrasındaki toprak paylaşımlarının getirdiği huzursuzluklarla gölgeleniyordu. Çoğu zaman dış<br />

destekle harekete geçtiğine inanılan isyanlar huzuru tehdit ediyor, devleti sert önlemler almaya itiyordu.<br />

Bu karmaşa içinde özellikle şehirlerde farklı etnik kökenden geldikleri halde, yeni devletin bütünleşme<br />

çabalarına gönüllü katılan aileler huzursuzluklara aldırmadan hayatlarına devam etmeye çalışıyorlardı.<br />

Hüseyin Seber, Erzincan’ın merkezinde ağabeyiyle ortak bir hayat kurmuştu, genç yaşta evlendiği<br />

Gülbeyaz’la kıt kanaat geçinip gidiyordu. Kürt kökenli olmalarına rağmen evlerinde Türkçe konuşulan<br />

bu ailenin hayatı 1931 yılında dünyaya gelen Cemalettin’le beraber büsbütün şenlendi. Annesinin ilk<br />

68


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

göz ağrısı, amcası Memo’nun canı bu küçük çocuk<br />

ilerde Türk şirinin en büyük ustalarından biri<br />

olacaktı: Cemalettin Seber; sonradan herkesçe<br />

bilinecek ismiyle Cemal Süreya.<br />

Seber ailesinin huzurlu Erzincan günleri uzun<br />

sürmedi. Gülbeyaz ve Hüseyin’in mutlulukları iki<br />

kız çocuğunun Ayten ve Perihan’ın doğumuyla<br />

perçinlenirken çevrelerindeki huzursuzluk da<br />

büyüdü.. Dersim isyanlarının ardından başlayan<br />

zorunlu göç uygulamaları olaylarla ilişkileri<br />

olmadığı halde Cemalettin’in ailesini de vurdu..<br />

Ellerinde değerli olan ne varsa satıp, askerler<br />

nezaretinde trenle yola çıktılar. Uzun ve meşakkatli<br />

bir yolculuktan sonra Bilecik’e vardılar.. Burası 20 yıl<br />

boyunca zorunlu olarak ikamet edecekleri şehirdi.<br />

Sürgünün hüznüne ayrılığın matemi karıştı; anne<br />

Gülbeyaz yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak<br />

üç çocuğunu öksüz bıraktı. “Küçük kalbimdeki<br />

kuş ölmüştü” diyecekti; Cemal Süreya’nın şiirinde<br />

geride bir resmi bile kalmayan annesinin varlığı<br />

kendini her zaman hissettirdi.<br />

kan görüyorum taş görüyorum<br />

bütün heykeller arasında<br />

karabasan ılık acemi<br />

- uykusuzluğun sütlü inciri -<br />

kovanlara sızmıyor.<br />

annem çok küçükken öldü<br />

beni öp, sonra doğur beni.<br />

69<br />

İlkokul yıllarında kısa bir dönem İstanbul’da<br />

halasının yanında kaldı Cemalettin.. Boğaziçi’ni,<br />

Beyoğlu’nu çocuk gözlerle keşfetti.. Bir süre sonra<br />

sürgünlerin başka bir şehre gidişinin yasak olduğu<br />

gerekçesiyle Bilecik’e dönmek zorunda kaldı..<br />

Babası Hüseyin Bey yeniden evlendi. Ama üvey<br />

annenin çocuklar üzerinde uyguladığı şiddet o ve<br />

kardeşleri için hayatı çekilmez kıldı. Cemalettin<br />

parasız yatılı sınavlarını kazanarak evden uzaklaştı..<br />

Yatılı okulda, kardeşlerinden uzakta onu teselli<br />

eden tek şey kitaplardı. Ortaokulun ilk senesinde<br />

Dostoyevski’yle tanıştı. Karamazov Kardeşler<br />

romanı üzerinde öyle bir etki bıraktı ki içindeki<br />

huzursuzluğu yazarak dışa vurmaya o zaman<br />

karar verdi. İyi bir okur olduğu kadar başarılı bir<br />

yazar-şair olacağı, okuldaki duvar gazetesine<br />

karaladıklarında, güzel kızlara yazdığı aşk<br />

mektuplarında kendini belli etti. Günlük hayatta içe<br />

kapanık biriydi ama yazdıklarındaki yaşam coşkusu<br />

ve nevi şahsına münhasır alaycılık ilk dönem<br />

ürünlerinden itibaren Cemal Süreya’nın alameti<br />

farikası oldu.<br />

Şanssızım diyemem ben kendi payıma<br />

Oluyor böyle şeyler ara sıra<br />

Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim<br />

Bütün çocuklar anlar da<br />

Ortaokuldan sonra İstanbul’da Haydarpaşa<br />

lisesinde tahsiline devam etti .. Edebiyat tutkusuna<br />

futbol heyecanı eklendi lise yıllarında. En büyük


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

coşkusu arkadaşlarıyla futbol oynamak ve<br />

Mithatpaşa stadında Lefter’i seyretmekti..<br />

“Lefter, attığı golleri bir de İstanbul’un burçları<br />

arasından geçirirdi. Metin Oktay jimnastikçi, o<br />

sanatçı.. Metin’de destan, Lefter’de roman..”<br />

1950 yılında liseyi başarıyla bitirdi ve Ankara’ya<br />

geldi. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Maliye ve<br />

iktisat bölümüne kaydoldu.. Üniversite yıllarında<br />

lisede olduğunun aksine çalışkan öğrenci<br />

olmaktan vazgeçti; daha çok kantinde vakit<br />

geçiren, dostlarıyla edebiyat tartışan uzaklardaki<br />

sevgiliye aşk mektupları yazan bir çılgın olarak<br />

tanındı çevresinde.. Türkiye’nin yönetiminde ve<br />

edebiyat dünyasında söz sahibi olacak bir kuşağın<br />

içindeydi.. Bu geleceği parlak gençler arasında<br />

hemen her görüşten insan vardı.. Cemal Süreya’nın<br />

Hasan Basri ve Emin Bayar’la birlikte en yakın<br />

arkadaşlarından biri de Sezai Karakoç’tu.. Dünya<br />

görüşleri farklı uçlarda olan bu iki genç ilerleyen<br />

yıllarda Türk şiirine yeni soluklar getirecek şairler<br />

kuşağının öncüleri olacaktı.. Onlar, farklıklara<br />

aldırmadan birbirlerine destek verdiler, bilgi<br />

birikimlerini paylaşarak çoğalttılar. Sezai Karakoç<br />

yıllar sonra bu dostluk hakkında şunları yazacaktı :<br />

“Cemal’in zekası, gece gündüz şiirle yoğruluşumuz<br />

ve dünyama büsbütün kapalı olmaması<br />

arkadaşlığımızın temel taşlarındandı diyebilirim.<br />

Ara sora tartışsak bile bu dostluğumuzun büsbütün<br />

kopmasına sebep olmazdı.. Bir nevi, yan yana akan<br />

ve birbirine karışmayan iki su gibiydik..”<br />

1950’li yıllarda edebiyat dergileri genç şairler<br />

70<br />

için adeta bir okuldu. XX.Asır, Yeditepe, Yenilik,<br />

Mülkiye’de Süreya ve arkadaşlarının çıkardıkları<br />

Kazgan gibi yayımlar hem yeni kuşak şairlerin<br />

eserlerine sayfalarında yer veriyor hem de dinamik<br />

bir tartışma ortamı yaratıyordu. Hemen herkes<br />

Garip akımından ve onun getirdiği şiir anlayışından<br />

şikâyetçiydi. Garip akımı 40’lı yılların başında bir<br />

manifestoyla ortaya çıkmış şiirde sadeleşmenin,<br />

yeni bir ses ve yaşayan bir Türkçeyle yazmanın<br />

önünü açmıştı.. Başlangıçta taze bir soluk olarak<br />

heyecanla karşılanan bu yeni akım bir süre sonra<br />

şiirde dilin ve söylemin basitleşmesi, içeriğin de<br />

boşalması sonucunu doğurmuştu.. İşte bir çok<br />

genç şair bu açmazdan nasıl kurtulabileceğinin<br />

yolarını araştırıyordu. Bu sorunun cevabını kuvvetle<br />

veren bir şiir 1954’de Yeditepe dergisinde Cemal<br />

Süreya imzasıyla yayınlandı.<br />

Gülün tam ortasında ağlıyorum<br />

Her akşam sokak ortasında öldükçe<br />

Önümü arkamı bilmiyorum<br />

Azaldığını duyup duyup karanlıkta<br />

Beni ayakta tutan gözlerinin<br />

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum<br />

Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz<br />

Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum<br />

İstasyonda tiren oluyor biraz<br />

Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum<br />

Her nasılsa sokağa düşmüş<br />

Kolumu kanadımı kırıyorum<br />

Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı<br />

Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene..<br />

1953 yazında daha okulundan mezun olmadan<br />

orta okul yıllarından beri sevdiği ve geçen yıllar<br />

boyunca sürekli mektuplaştığı Seniha ile evlendi..<br />

Bir yıl sonra Mükiye’yi bitirdi ve Eskişehir’de stajyer<br />

memur olarak göreve başladı. Ardından 1955<br />

yılında Maliye Müfettiş muavini olarak İstanbul’a<br />

geldi. Seniha ile evliliği hayal ettikleri gibi gitmedi,<br />

kızları Ayçe’nin doğumu da evliliğin yürümesini<br />

sağlayamadı.. Sancılı bir süreçten sonra boşanmaya<br />

karar verdiler. O, yiten bir evliliğin gölgesinde<br />

edebiyatçı arkadaşlarına sığındı. Özellikle Baylan<br />

pastanesi o dönem İstanbul’unun sanatçılar<br />

için en gözde mekanıydı. Cemal Süreya, burada<br />

Ankara’da başlayan dostluklarını perçinledi, yeni<br />

arkadaşlıklara yelken açtı. ..<br />

Onlara İkinci yeni şairleri deniyordu. Ece Ayhan,<br />

İlhan Berk, Metin Eloğlu, Ülkü Tamer, Edip Cansever,<br />

Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Cemal Süreya..<br />

Birbirlerinden çok farklı söyleyişleri olsa da Garip<br />

akımının ardından şiire yeniden imgeyi getirmeleri,<br />

yalınkat basit mısralardan uzaklaşmaları, bir<br />

yandan yeni bir dil yaratırken diğer yandan tarihten<br />

ve gelenekten beslenmekten kaçınmamaları onları<br />

aynı düzlemde buluşturuyordu. Bu genç şairlerin<br />

ardı ardına ürünler verdikleri bir dönemde Cemal<br />

71<br />

Süreya, İkinci Yeni’nin sembolü olacak bir kitapla<br />

okurun karşısına çıktı: Üvercinka.<br />

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası<br />

Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki<br />

Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok<br />

Aklıma kadeh tutuşların geliyor<br />

Çiçek Pasajında akşamüstleri<br />

Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor<br />

Bütün kara parçalarında<br />

Afrika hariç değil.<br />

Şiir kadar vazgeçilmez bir tutkusu da dergicilikti..<br />

İlk kez 1960’da askerliği sırasında Ankara’da<br />

çıkardığı Papirüs’ü imkansızlıklarla boğuşarak 3 ayrı<br />

zamanda yayımladı..<br />

Her seferinde koşullara yenik düşüp dergiyi<br />

kapatmak zorunda kaldığında bu durumu kendi<br />

alaycı üslubuyla değerlendirirdi: "bir dergi gibidir<br />

benim yaşamım, bu yüzden ben ölmem, batarım."<br />

Türk edebiyat tarihinde kendine çok önemli bir<br />

yer edinilen Papirüs, gerek araştırma dosyaları ve<br />

gerekse sayfalarında yer verdiği sayısız genç yazarla<br />

yeni bir edebiyatçı kuşağın yetişmesine imkan<br />

sağladı..<br />

1965’de Papirüs’ü Ülkü Tamer ve Tomris Uyar’la<br />

birlikte ikici defa çıkardığında o zaman hayat<br />

arkadaşı da olan Tomris Hanım’ın da telkinleriyle<br />

memuriyetten istifa etti. Aynı yıl ikinci şiir kitabı<br />

Göçebe’yi yayımladı..<br />

Göçebe 1966’da Türk Dil Kurumu şiir ödülünü


aldı. Bu arada Zuhal Tekkanat’la evlendi 1969’da<br />

çok sevdiği amcasının adını verdiği oğlu Memo<br />

dünyaya geldi. Oğlunun büyümesini bir mucizenin<br />

geçekleşmesine tanıklık edercesine coşkuyla<br />

izledi. Fransızcadan çeviriler yaparak hayatını<br />

kazanmaya, bir yandan ailesini geçindirmeye diğer<br />

yandan dergisini ayakta tutmaya çalıştı. 1970<br />

yılına gelindiğinde varını yoğunu Papirüs için<br />

harcamış, ciddi bir ekonomik sıkıntı içine girmişti.<br />

Dergiyi kapatıp memuriyete dönmekten başka<br />

çaresi kalmayınca yeniden takım elbiselerini giydi.<br />

Teamüller gereği ayrılanın aynı göreve bir daha<br />

dönemediği bakanlıkta ikinci kez Maliye Müfettişi<br />

oldu. Darphane Müdürlüğü yaptığı kısa bir dönem<br />

dışında hep bu kadroda çalıştı. 1982’de emekli<br />

oldu. Cemal Süreya, Maliye çevrelerinde işinde<br />

hassas, suiistimallere karşı dikkatli ve adaletli bir<br />

bürokrat olarak tanındı..<br />

“Çoğu zaman maliyecilikle edebiyat çalışmalarını<br />

nasıl bağdaştırdığım soruluyor.. (.) Şiir para<br />

getirmediği için her şair ikinci bir uğraş arayacaktır.<br />

İkinci uğraşın şiirden uzak olması şair için daha iyi<br />

galiba.. Çünkü uğraştan derin bir soluk alırcasına<br />

kopabilir..(..) Ama aynı zamanda düşünceye<br />

yönelmemde mesleğimin etkisi olmuştur.. Çünkü<br />

Maliye müfettişi kusur bulmaya değil, ıslah etmeye<br />

çalışır”<br />

yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

Cemal Süreya, Türk şirinde devrim yaratan bir<br />

üslubun, bir anlayışın sembolüydü ama edebiyatla<br />

72<br />

ilgisi şiirle sınırlı kalmadı. Fransızcadan yaptığı<br />

başarılı çevirilerin yanı sıra deneme ve eleştiri<br />

yazıları da dikkatle takip edilen bir ustaydı<br />

o. Şiir ve reel politika üzerine yazdıklarını ilk<br />

kez 1976’da Şapkam Dolu Çiçekle adı altında<br />

kitaplaştırdı. İlerleyen zamanlarda da dergilerde<br />

yazmayı sürdürdü.1980’li yıllarda kaleme aldığı<br />

günlükleri Milliyet Sanat ve Hürriyet Gösteri<br />

dergilerinde yayınlandı... 1986’da yakın arkadaşı<br />

Doğu Perinçek’le birlikte yayına hazırladığı<br />

2000’e Doğru dergisi onun başka bir ustalığını<br />

ortaya çıkardı: Portre yazarlığı.. 2000’e Doğru için<br />

edebiyat çevresinden, siyaset ve iş dünyasından<br />

onlarca ismin portesini yazdı. Bu yazılar geniş bir<br />

kesim tarafından takip edilen, gündem belirleyen<br />

çalışmalardı..<br />

Çocukluğundan itibaren tutkunun, şiddetin,<br />

gönüllü ya da gönülsüz sürgünlüğün gölgesinde<br />

yaşadı Cemal Süreya.. Güvenli bir liman arayışı<br />

hayatı boyunca sürdü.. Belki bu nedenle büyük<br />

tutkuyla başlayan ilişkiler, gelgitler ve şiddetli<br />

kavgalarla sona erdi. Beş kez evlendi. Her seferinde<br />

hayatındaki kadın “bayan nihayet”ti.. “iki şey: aşk<br />

ve şiir: mutsuzlukla beslenir biri, biri ona dönüşür<br />

“ demişti bir şiirinde. Hayatı boyunca aşk ve şiirle<br />

beslenerek yaşadı. Sonunda “bayan en nihayet”<br />

karşısına çıktı Süreya’nın; Birsen Sağnak ölümüne<br />

kadar onu yalnız bırakmadı. Varlığı bu huzursuz<br />

ruha bir nebze güven verebildi.. Ama onun<br />

için dostlukların sığınağı her şeyden değerliydi..


Muzaffer Buyrukçu, Cevat Çapan, Melisa Gürpınar,<br />

Turgut Uyar, Edip Cansever.. Onun geniş arkadaş<br />

çevresinden ilk akla gelen isimlerdi.. Uyar ve<br />

Cansever’in erken yaşlarda bu dünyadan göçmeleri<br />

ondaki yalnızlık hissini ve ölüm korkusunu<br />

güçlendirdi:<br />

yeşil ipek gömleğinin yakası<br />

büyük zamana düşer.<br />

her şeyin fazlası zararlıdır ya,<br />

fazla şiirden öldü edip cansever.<br />

Cemal Süreya yaşadığı sürece 6 şiir kitabı<br />

yayımladı. Ama her kitabında yeni bir çığır<br />

açmayı, okuyucuyu farklı evrenlere taşımayı bildi.<br />

Yıllar ilerledikçe bedeni bu dizginlenmez ruhu<br />

taşımakta zorlandı.. Özellikle buhranlı bir gençlik<br />

geçiren oğlu Memo ile yaşadığı tartışmalar kalbini<br />

yordu.. “Lacivert bir çıngıraktı” ölüm.. Yaklaştığını<br />

duyumsuyordu.. İnsana dair her şey gibi ölüm de<br />

onun ince alaycılığından payına düşeni alacaktı..<br />

Ölüyorum tanrım<br />

Bu da oldu işte.<br />

Her ölüm erken ölümdür<br />

Biliyorum tanrım.<br />

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat<br />

Fena değildir...<br />

Üstü kalsın.<br />

yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

73<br />

Ondan kalan sevda sözleri oldu.. Her koşulda<br />

gülümsemekten vazgeçmeyen, her adresin tutkuya<br />

ve aşka çıktığı şiirden bir evren bıraktı geride.. Şair,<br />

dünyaya son kez baktığında takvimler 9 Ocak 1990<br />

tarihini gösteriyordu.<br />

(TRT'de yayınlanan Portreler Galerisi programı için<br />

yazılmıştır. Ağustos 2009, İstanbul - Fındıklı )<br />

İsmail SANCAK


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

ARKADAŞIMIZ HAKAN ŞENYUVA’NIN ANNESİ<br />

ANNEMİZ TUNA ŞENYUVA’YI SONSUZLUĞA<br />

UĞURLADIK<br />

10 Haziran 1979 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi ve SBF-DER başkanıyken Cebeci’de pusuya<br />

düşürülerek katledilen Hakan Şenyuva’nın güzel ve onurlu annesi Tuna Şenyuva’nın vefatından büyük<br />

üzüntü duyduk. Şenyuva ailesinin, Mülkiye topluluğunun ve tüm sevenlerinin başı sağolsun.<br />

74<br />

Mülkiyeliler Birliği


üyük bir aileyiz biz artık<br />

acılarla pekiştik<br />

kinle yoğrulduk<br />

yerden, yere savrulup<br />

onurla doğrulduk<br />

büyük bir aileyiz biz artık<br />

öldürüldü yiğitlerimiz<br />

sevgiyle dirilttik biz onları<br />

öyle örselendik ki<br />

öğrendik birbirimiz güçlendirmeyi<br />

büyük bir aileyiz biz artık<br />

mezarlar doldu<br />

yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

zindanlar doldu<br />

75<br />

üredik yeniden<br />

yeniden öğrendik yaşamayı<br />

büyük bir aileyiz biz artık<br />

çünkü yiğitlik bizde<br />

sevgi bizde<br />

güç bizde<br />

bizde son söz<br />

Sevgili oğlumuz Hakan Şenyuva 27 yıldır seni ve<br />

tüm şehitlerimizi tarifsiz bir özlemle anıyor ve<br />

gönüllerimizde yaşatıyoruz.<br />

(Hakan Şenyuva’nın anne ve babasının 10 Haziran<br />

2006 tarihinde Cumhuriyet gazetesine verdikleri<br />

ilandan...)


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

• 1949 mezunu üyemiz Süleyman Sırrı Kırcalı,<br />

• 1950 mezunumuz Ömer Haliloğlu,<br />

• 1951 mezunu üyemiz Muammer Turan,<br />

• 1952 mezunu üyemiz Sebahattin Durakoğlu,<br />

• 1952 mezunu üyemiz Şükrü Akgüngör,<br />

• 1953 mezunu üyemiz Şükrü Esirci,<br />

• 1955 İdari Şube Mezunu üyemiz İbrahim Önen,<br />

• 1961 mezunumuz Özer Aydınatay,<br />

• 1963 mezunu üyemiz Mehmet Ünal Armağan,<br />

• 1967 mezunu üyemiz Mümtaz Pehlivanlı,<br />

• 1982 mezunu M. Behsat Üvez,<br />

• 1992 mezunu üyemiz M. Bülent Çol,<br />

• Vakfımızın çalışanı Ümit Akkuş,<br />

• Hocamız Prof. Dr. Tuncer Bulutay’ın eşi Emine Bulutay’ı yitirdik.<br />

• 10 Haziran 1979 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi ve SBF-DER<br />

başkanıyken Cebeci’de pusuya düşürülerek katledilen Hakan Şenyuva’nın güzel ve<br />

onurlu annesi Tuna Şenyuva’nın vefatından büyük üzüntü duyduk. Şenyuva ailesinin,<br />

Mülkiye topluluğunun ve tüm sevenlerinin başı sağolsun.<br />

76


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

77


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

Mülkiyeliler Birliği Eski Genel Başkanlarından, sosyalist hareketimizin önemli isimlerinden,1. ve 2.<br />

Türkiye İşçi Partisi üyelerinden, SBF Fikir Kulübü başkanlarından ve Fikir Kulüpleri Federasyonu<br />

kurucularından, Alper Aktan'ı 28.03.<strong>2013</strong> Perşembe günü kaybettik. 29 Mart <strong>2013</strong> Cuma günü<br />

Mülkiyeliler Birliğinin önünde uğurlama töreni yapıldı. Mülkiye flamasının yarıya indirildiği törende<br />

Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Sevilay Çelenk, Genel Sekreter özgür Tüfekçi, Mülkiyeliler Birliği<br />

Vakfı Başkan Yardımcısı Süleyman Coşgun, Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, Mülkiyeliler<br />

Birliği eski başkanlarından Ali Çolak ve Füsun Çiçekoğlu Oralp, arkadaşları Muharrem Kılıç, Perihan<br />

Sarı, Salih Er, Neşet Kocabıyıkoğlu, Sudi Kocaimamoğlu, Mülkiyeliler Birliği eski başkanlarından<br />

Güngör Aydın, vakıf eski çalışanlarından Feyzullah Ertuğrul, damadı Ercan Taner konuşmalarıyla<br />

Alper Aktan’ sonsuzluğa uğurladılar.<br />

Kocatepe Camisindeki törene çok sayıda Mülkiyeli, arkadaşları ve dostları katıldı. SBF Dekanı<br />

Yalçın Karatepe ve Murat Karayalçın ve törene katılanlar arasındaydı.<br />

Karşıyaka Mezarlığında rüzgârlı bir tepeye defnedilen Alper Aktan Sonsuzluğa, saygı duruşu,<br />

Mehmet Özer’in okuduğu şiirler ve marşlarla uğurlandı. Karşıyaka Mezarlığındaki uğurlamaya<br />

Mülkiyeli Millet Vekillerinden Aşkın Türeli, SPK’dan İsmail Hakkı Karakelle, Oktay Etiman, Alper<br />

Aktan’ın ailesi katıldı.<br />

ALPER AKTAN’I<br />

SONSUZLUĞA UĞURLADIK<br />

78


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

79


yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz... yitirdiklerimiz...<br />

80


duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyuru<br />

ÜYELERİMİZE DUYURU<br />

Yönetim Kurulu olarak görevi devralmamızın üzerinden bir yıla yaklaşan bir zaman geçti. Bu<br />

zaman zarfında kıt kaynaklarla Birlik faaliyetlerinin sorunsuz bir şekilde yürütülmesi için büyük<br />

çaba gösterildi.<br />

Yönetim Kurulu olarak göreve geldiğimizde yaptığımız ilk tespitlerden biri, üye kayıtlarının<br />

güncel bilgileri içermemesi ve sonuçta üyelerle iletişim olanaklarının kısıtlılığı oldu. Yeni web<br />

sitesinin faaliyete geçmesi ve web sitesi üzerinden üyelerimizin bilgilerini güncellemeleri<br />

sonrasında dahi üyelerimizin %60’ının bilgileri halen güncel değildir. Sonuçta, üyelerle iletişim<br />

sorunumuz tüm ağırlığı ile devam etmektedir.<br />

Üye bilgilerinizi güncelleyin ve güncellememize yardımcı olun!<br />

Üye bilgilerini güncellemeyen üyelerimizin bilgilerini acilen güncellemelerine ihtiyaç<br />

duyulmaktadır.<br />

Üye bilgilerini güncelleyen üyelerimizin, bilgilerin güncellenmesi hususunda okul arkadaşlarını,<br />

iş arkadaşlarını uyarmaları, imkânları varsa hatırlatma yapmaları bize çok yardımcı olacaktır.<br />

Size daha iyi hizmet sunabilmemiz için üye aidatlarınızı ödemeye özen<br />

gösterin!<br />

Bunun yanında, gerek üyelerle iletişim kurulamaması ve gerekse üyelerimizin bu konuya<br />

gereken özeni göstermemesi nedeniyle üye aidatlarının tahsilâtında yerleşikleşmiş bir<br />

sorunla karşı karşıyayız. Görev süremiz içinde aidat tahsilâtında geçmişe nazaran önemli<br />

bir artış gerçekleştirilmesine rağmen, halen yıllık aidat tahsil oranımız %10 civarındadır. Bu<br />

oran diğer örgütlerle karşılaştırıldığında düşük bir orandır. Yıllık aidat tahsil oranımızın %20<br />

’ye çıkarılabilmesi halinde bile Birlik faaliyetlerinde önümüze çıkan bütçe yetersizliği sorunu<br />

82


duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyuru<br />

aşılmış olacağı gibi, bugün için tek gelir kaynağımızı oluşturan cafe ve restoran işletmemizin<br />

üyelerimize bir sosyal tesis olarak çok daha uygun fiyatlarla hizmet vermesi imkânı da<br />

yaratılabilecektir.<br />

Aidat borçları bulunan üyelerimiz, geçmiş yıllara ait ödemedikleri aidatlar hakkında ne tür bir<br />

işlem yapılacağını sormakta ve geçmiş aidat borçlarının silinmesini istemektedir.<br />

Geçmiş aidat borçlarının tahsili hususunda Birlik geleneklerimizde yasal yollara başvurmak<br />

şeklinde bir uygulama yoktur, üyelikten çıkarma uygulaması yoktur; aidat borcu bulunan<br />

üyelerimize genel kurulda oy kullandırılmaması söz konusu olmadığı gibi, mevzuatta da<br />

böyle bir hüküm yoktur. Ancak dernekler kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde aidat<br />

borçlarının silinmesi de mümkün değildir.<br />

Aidatların ödenmemesi konusunda rahatsızlık verici bir husus, aidatlarını düzenli ödeyen<br />

üyelerimize haksızlık yapılıyor olmasıdır. Aidatlarını düzenli ödeyen üyelerimizin haklarını<br />

ve Birlik hukukunu korumak Yönetim Kurulumuzun sorumluluğundadır.<br />

Aidat borcu bulunan değerli üyelerimiz! Mevcut aidat borçlarınızı<br />

düşünmeyin!<br />

Hemen bugünden itibaren, maddi olanaklarınız ölçüsünde, istediğiniz yolla (banka yoluyla,<br />

elden ödeyerek veya cep telefonu vasıtasıyla) aidatlarınızı ödemeye başlayın, başlamak<br />

bitirmenin yarısıdır.<br />

Üye aidatlarını ödemek konusunda hassasiyet gösteren üyelerimize bu vesileyle bir kez<br />

daha teşekkür ederiz.<br />

Saygılarımızla<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

83


duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyurular... duyuru<br />

Aidatlarınızı Cep Telefonunuzdan Ödeyebilirsiniz<br />

Değerli Mülkiyeliler;<br />

Bugüne kadar TURKCELL ve AVEA hat sahibi olan üyelerimiz, 8071’e ‘mulkiye’ yazarak<br />

ve gelen mesajı ‘Evet’ şeklinde cevaplayarak aidatlarının aylık 5 TL olmak üzere SMS<br />

yoluyla tahsil edilmesini sağladılar.<br />

Bugünden itibaren, VODAFONE da üyelerimizin aidatlarını SMS yoluyla tahsil etmek üzere<br />

hizmet vermeye başladı. Artık, VODAFONE hattı kullanan üyelerimiz de 8071’e ‘mulkiye’<br />

yazıp, gelen mesajı ‘Evet’ şeklinde cevapladıklarında, aidatlarının aylık 5 TL olmak üzere<br />

cep telefonu faturalarına eklenerek SMS yoluyla tahsil edilmesini sağlayabilirler.<br />

Kurumsal cep telefonu numaraları kullanılamayacaktır.<br />

Şubelerimizde kayıtlı üyelerimiz bu duyurumuzu dikkate almamalıdır. Şubelerimize kayıtlı<br />

üyelerimiz aidatlarını kendi şubelerine ödeyeceklerdir.<br />

Kontörlü hat kullananların kontörlerinin müsait olması önemlidir.<br />

Bilgi İçin: (312 ) 418 55 72<br />

Mülkiyeliler Birliği<br />

84

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!