13.03.2013 Views

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Antimilitarizm ve Feminizm<br />

karşıtlığı sadece bu doğrultuda kurulmuyor. Şiddet karşıtlığından<br />

kastedilen makinelere ve binalara zarar vermek değil, canlılara,<br />

insanlara ve hayvanlara zarar vermektir. Ama hem akademik analizlere<br />

hem de siyasete yansımalarına baktığımızda şiddet kullanmanın<br />

faydası politik olarak da çok sorunlu bulunuyor. Burada<br />

bir sürü insan da söyledi, çok daha asimetrik ve zayıf bir yerden<br />

egemenin araçlarını kullanarak egemenle mücadele ettiğiniz zaman<br />

gerçekten bu etkin bir mücadele oluyor mu? Silahlı mücadeleyle<br />

başınıza daha fazla bomba yağmasını mı mümkün kılmış<br />

oluyorsunuz yoksa tam tersine silahsız kalarak ve egemenin tüm<br />

şiddet biçimlerini redderek onu çıplak mı bırakıyorsunuz? Mesela<br />

şiddetsiz mücadele yöntemleri tartışması, Filistin’de Birinci<br />

İntifada, İkinci İntifada üzerinden çok yapılmıştır. Hangisi daha<br />

etkili oldu? İnsanlara yönelik şiddet kullanmayan Birinci İntifada<br />

mı, yoksa canlı bombalarla kendini duyuran İkinci İntifada mı?<br />

Bence, tarihsel olarak antimilitarizm 1960’lardan sonra şiddet<br />

karşıtlığına dönüştü demek, olgusal olarak tarihe müthiş derecede<br />

kör kalmaktır. O tarihin içerisinde ne var? İlk vicdani retçiler<br />

var, Quaker’lar 16 falan var. Bunların hiçbirisinin çıkışları “Ben<br />

devletin askeri olmayacağım ama Yehova Şahitleri’nin ya da başka<br />

birilerinin askeri olurum,” şeklinde değildi, “Şiddet uygulamayı,<br />

silah kullanmayı, bir canlıyı öldürmeyi vicdanım kabul etmiyor,<br />

onun için askere gitmiyorum,” diyorlardı. Dolayısıyla vicdani reddin<br />

ilk çıkışında da böyle bir tutum var ama daha sonra aynen dediğiniz<br />

gibi tanımı çeşitlendi.<br />

Çiğdem: Tanımın çeşitlenmesi bu coğrafyanın kendi özelliklerinden<br />

de kaynaklanıyor çünkü benim bildiğim kadarıyla da<br />

Türkiye’de vicdani retler, savaş karşıtı olarak açıklanmıştı. Burada<br />

vicdani retçi arkadaşlar itibaren Amerika’daki siyahların mücadelesini<br />

unutuyoruz. Siyahların mücadelesi silahlı örgütlenmeyi<br />

reddeden bir mücadeledir. Bütün o yaşadıkları linç deneyimlerini,<br />

ırkçı saldırıları, yakılmaları düşünün, bütün bunlara rağmen<br />

silahsız örgütlenmeyi tercih ettiler.<br />

Begüm: Ama Kara Panterler de vardı.<br />

Ayşe Gül: Ama çok küçük bir gruptu onlar ve sonuç olarak farkı<br />

yaratanlar da onlar olmadılar. Siyah hareketinin ortaya çıkışında<br />

16 1650’lerde İngiltere’de ortaya çıkmış Hıristiyan köklerden beslenen Dostların<br />

Dini Topluluğu (Religious Society of Friends) hareketi üyelerine Quaker ya da<br />

Friends adı verilir. Dünyada yaklaşık 210.00 Quaker bulunuyor. Quaker’lar her<br />

insan evladının özgün bir değere sahip olduğuna çünkü her insanda Tanrıdan bir<br />

parça olduğuna inanırlar. Bu yüzden herkesin eşit değere sahip olduğunu düşünürler<br />

ve insana zarar veren her şeye karşıdırlar. Tanrıyla doğrudan iletişim kur-<br />

maya inanır, dini doğrunun içsel deneyimden geldiğini savunurlar.<br />

(http://www.bbc.co.uk/religion/religions/christianity/subdivisions/quakers_1shtml)<br />

ve hareketin yaygınlaşmasında fiziksel şiddet kullanmayı reddeden<br />

bir mücadele olmasının etkisini unutmak ne demek? Ya da<br />

Gandhi deneyimi gibi bir deneyimi unutup, sadece İspanya’daki<br />

iç savaş üzerinden bütün bir tarihi okumak ne demek oluyor?<br />

Begüm: Ben öyle bir şey demedim.<br />

Ayşe Gül: Senin için söylemiyorum, bu konuyla ilgili genel düşünceden<br />

bahsediyorum. Bir de bence bizim en çok tartışmamız<br />

gereken nokta, feminist hareketin tarihini unutuyoruz. Benim<br />

de en çok üzerinde durmak istediğim bu tarih. “Haklı savaş var<br />

mı? Temiz savaş var mı? Haklı şiddet var mı?” sorularını sorarken,<br />

kadın hareketi tarihinin, dediğiniz gibi en uç örnekleriyle<br />

erkekleri dövmeyi içeren ama başkasını öldürmeyi reddeden bir<br />

tarih olduğunu hatırlamak lazım. Ve de bu hareketin fark yaratmadığını<br />

düşünmek ve “Ancak şiddet içeren örgütlenmeler tarih<br />

yazar, tarihsel bir fark yaratır, başka türlü kendimiz zaten egemen<br />

tarihin bir parçası oluruz, tarihi değiştiremeyiz,” demek bütün<br />

kadın hareketi tarihini yok saymak demek bence. Çünkü kadın<br />

hareketi tarihi şiddet içermiyor. Fark yarattı mı? Bence geçtiğimiz<br />

yüz yıl içinde en çok fark yaratmış olan harekettir. Kadınların<br />

şiddet uygulama hakkı yok mu? Yaşadıkları korkunç işkenceyi<br />

düşünelim, maruz kaldıkları korkunç deneyimleri düşünelim.<br />

Yani eğer haklı bir şiddet varsa kadınlar kesinlikle haklı olurlardı.<br />

Burada şiddet karşıtı antimilitaristlerin yaptığı önemli bir<br />

ayrım var: Hiçbirimiz birisi bize saldırdığında nasıl bir tepki vereceğimizi<br />

bilemeyiz. Kendini müdafaa için aikido öğrenebiliriz,<br />

savunma yöntemleri geliştirebiliriz ama bir dava uğruna veya bir<br />

dönüşüm yaratmak için hiyerarşik, itaate dayalı, silah kullanmayı<br />

öğreten, şiddeti meşrulaştıran, hatta yücelten bir örgüte girip,<br />

öldürmenin eğitimini almak şiddete uğradığında kendini savunmaktan<br />

çok farklı ve bu çok tartışılması gereken bir fark.<br />

En baştaki soruya dönecek olursak, feminist mücadele ile<br />

antimilitarist mücadele arasında nasıl bir ilişki kuruyoruz? Şiddet<br />

türleri ve bunlarla mücadele arasında nasıl bir ilişki kuruyoruz?<br />

Kadın hareketi tarihini şiddet ve örgütlenme üzerinden nasıl<br />

okuyoruz? Başka hareketlere nasıl bakıyoruz? Begüm’ün İsmet<br />

Akça’ya atıfla söylediği bence çok önemliydi, var olan çatlakları<br />

bulmamız lazım ve aynı zamanda da yeni çatlaklar açmamız lazım.<br />

Bunu nasıl yaratacağız? Farklı alanlarda bunu nasıl yapacağımız<br />

üzerine gerçekten kafa yormaya devam etmemiz gerekiyor.<br />

Büşra: Şiddet karşıtlığının boş gösteren olduğunu söylerken kurumsallaşmış,<br />

kimlikleşmiş şiddetin tarafında olalım demek istemedim.<br />

Örgütlü şiddete karşı durmalıyız tabii ama ben şiddeti<br />

çok geniş tanımlıyorum ve bu yüzden de şiddet karşıtlığının var<br />

180 181

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!