You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Antimilitarizm ve Feminizm<br />
maya çalışacağım. Her şeyin ne yazık ki bir tanımı var ama hayat o<br />
tanıma bağlı şekilde işlemiyor, sürekli değişiyor, kendini yeniliyor<br />
ve dönüştürüyor. Tıpkı vicdani ret tanımında olduğu gibi. Vicdani<br />
reddin benim bildiğim bir tanımı var: Politik, ahlaki ve vicdani<br />
nedenlerle zorunlu askerliğin reddedilmesi. Ben de bu mücadele<br />
alanını her zaman bu tanım üzerinden kurdum ve gördüm ki askerlik<br />
yapmak zorunda olan erkekler vicdani retlerini bu şekilde<br />
açıklıyorlar. Bu tanım çerçevesinde oluşan mücadele alanlarında<br />
da tanımlanan belli konumlar olmuş. Mesela “Bir vicdani retçi illa<br />
antimilitarist olmak zorunda mıdır? Bir vicdani retçi şiddet karşıtı<br />
olmak zorunda mıdır?” gibi sorularla karşılaşıyoruz. Bu soruların<br />
açtığı tartışmalar somut bir tanım çerçevesinde ama çok<br />
muallak olduğu için daha çok tartışacağız gibi görünüyor. Tıpkı<br />
kadın vicdani retçilerin konumunun ne olduğu gibi, çünkü eğer<br />
bu tanımdan yola çıkarsak askerlik yapmak zorunda olmayan kadın<br />
vicdani retçiler neyi reddediyor?<br />
Bildiğiniz gibi son süreçteki vicdani retçiler sadece antimilitaristler<br />
değil. Aralarında sosyalist, Müslüman, Kürt vicdani retçiler<br />
de var. Hepsinden de “Vicdani retçi olur mu olmaz mı?” diye<br />
tartışıldı. Tartışılır, ama benim bu tartışmalarda eksiklik olarak<br />
gördüğüm bir yan var: Hepimiz zorunlu askerliği reddediyoruz ve<br />
bu noktada tüm yapılan tartışmaların dışında bunun üzerinden<br />
ortaklaşabilirdik ancak görebildiğim kadarı ile ortaklaşma noktasında<br />
belli sıkıntılar yaşanıyor.<br />
Ben henüz vicdani reddimi açıklamadım. Ama açıklayan<br />
kadın arkadaşlarla konuştuğumda, vicdani retçi olmaları konusunda<br />
her birinin farklı görüşleri var. Doğduğu andan itibaren<br />
militarizme maruz bırakılarak erkekleştirilen dolayısıyla askerleştirilmek<br />
istenen kadınların vicdani retçi olmaları çok anlaşılır.<br />
Ancak kadınların kendilerine dayatılan bu rolleri reddetmek<br />
için vicdani reddi eylem biçimi olarak kullanmaları da başka bir<br />
tartışma konusuna dönüşüyor. Aslında bu tartışmaların, vicdani<br />
ret kavramının bir tanımının olması ama bu tanım etrafında hep<br />
farklı farklı durumların oluşması ve herkesin de “Bu budur, doğrusu<br />
budur ve böyle olması gerekir,” demesinden kaynaklandığını<br />
düşünüyorum.<br />
Büşra: Vicdani ret açıklamanın Türkiye topraklarında çok önemli<br />
olduğunu düşünüyorum çünkü bu, devletin otoritesine karşı<br />
“Buna karşı çıkıyorum!” demektir. “Herkes farklı sebeplerle vicdani<br />
reddini açıklıyor,” diyoruz ya, Müslümanlar laik orduda bulunmak<br />
istemedikleri için, sosyalistler kapitalizmin uzantılarında<br />
olmak istemedikleri için açıklıyor vs. “Bunların her biri vicdani<br />
ret olur mu? Bu antimilitarizm olur mu?” diye sürekli tartışılma-<br />
sının buyurgan bir tavır olduğunu düşünüyorum, çünkü bu tartışma<br />
ile o insanların öznelliğini yok ediyoruz. Vicdani reddin<br />
başka kesimler tarafından sahiplenilmesini sorun ediyoruz ama<br />
bir yandan da antimilitarist tavrın yaygınlaşmamasından şikayet<br />
ediyoruz.<br />
Şiddet meselesine gelince, şiddet bizim aktif/pasif diye ayırabileceğimiz,<br />
sadece vurdu, kırdı şeklinde olan bir şey değil. Mesela<br />
benim annemle, babamla yaptıkları bir şeyden dolayı konuşmamam<br />
da bir şiddet bana göre. O yüzden insanın doğası falan<br />
demek istemiyorum ama şiddetin insana çok içkin olduğunu düşünüyorum.<br />
Kürdistan’da ya da Filistin’de devam eden savaş üzerinden<br />
düşünürsek, üstümüze bombalar yağarken “Ben şiddet karşıtıyım,<br />
şu tanka taş atmayayım,” diye düşünemezmişiz gibi geliyor.<br />
O yüzden de her türlü şiddete karşı olmak doğrudan bir tavır değil<br />
de biraz konformistçe vardığımız bir sonuç gibi geliyor bana ve<br />
bunun politikasını yapmayı da sağlıklı görmüyorum. Bu yüzden<br />
şiddet karşıtlığının bir boş gösteren, altı çok fazla oyulan, her yerde<br />
kullanılan ve bütün mücadelenin üstünü örten bir yaklaşım<br />
olduğunu konuşulabiliriz, diye düşünüyorum.<br />
Ayşe Gül: Bence herkesin katkısı çok muhteşemdi. Çok farklı<br />
deneyimlerden, çok önemli sorular soruluyor fakat hiçbirimiz<br />
militarizmden ne anladığımızı çok açmadık. “Militarizm eşittir<br />
şudur,” demek için değil ama “Militarizmi konuşurken bunları<br />
dikkate almalıyız,” diye yazıda listelediğim birtakım özellikler<br />
var, onların üstünden geçmek istiyorum. Begüm’ün de dediği gibi<br />
kavramların kendi tarihi var, deneyimleniyorlar, değişiyorlar, dönüşüyorlar.<br />
Şimdi tam da tartışmanın göbeğinde militarizm ve<br />
antimilitarizm kavramlarının deneyimlenmesi söz konusu ama<br />
birtakım değerler, örgütlenme biçimleri ve eylemlerin adını koymak<br />
istiyorum ki çoğu konuşmalarda da geçti zaten.<br />
Birincisi militarizmde itaat kültürü çok merkezidir. Yani askeri,<br />
militarist değerlerin hayatın geri kalanına yayılmasından,<br />
dolayısıyla hayatın askerileşmesinden bahsettiğimiz zaman itaat<br />
kültürü çok merkezi bir yerde duruyor. Bunun yanı sıra sayabileceğimiz<br />
diğer bazı özellikleri: Emir komuta ilişkisine dayalı hiyerarşik<br />
örgütlenme, kaba kuvvete dayalı güç anlayışının belirleyici<br />
olması, şiddetin bir araç olarak meşru kabul edilmesi (burada<br />
yine kaba şiddetten bahsediyorum), hatta yüceltilmesi, ölmek ve<br />
öldürmek üzerinden kahramanlığın yüceltilmesi, şehitlik ve gazilik<br />
gibi unvanlar üzerinden bir kutsallaştırma ve ayrıştırma olması<br />
ve tam da Nilgün’ün altını çizdiği gibi davranış, kıyafet, inanç,<br />
kimlik ve cinsel yönelim bazında tektipleştirme, şiddet ve itaatle<br />
174 175