You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Antimilitarizm ve Feminizm<br />
sunduğu çok önemli alternatif bir yaklaşım ve dil var. Sevgi Soysal<br />
özellikle Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu 7 kitabını yazdıktan sonra<br />
–geçen seneki sempozyumda bunu çok tartıştık, İpek Çalışlar<br />
kendi deneyimi üzerinden de anlattı- Mamak’ta kalan kadınlar<br />
ona çok tepki duyuyorlar çünkü Sevgi Soysal hizaya girmeyi reddediyor<br />
ve hizaya girmeyi reddetmek üzerinden kadınların askeri<br />
cezaevi yöntemlerine direnişini çok güzel anlatıyor, ama aynı zamanda<br />
sol disiplin içerisindeki askerileşmeyi, tektipleşmeyi, itaat<br />
ilişkisini ve cinsiyetçiliği de sorguluyor tabii ki ve onu (<strong>feminizm</strong>i<br />
kötü bir laf olarak gördükleri için) feminist olarak yaftalıyorlar.<br />
Sonuç olarak Mamak’ta kalan kadınlar kendi muhalif duruşlarının<br />
sorgulanmasına tepki duyuyorlar. Bu kitabı yazdığı zaman da<br />
aslında çok büyük bir heyecanla karşılanmamış, okunmamış ve<br />
daha sonra da tamamen unutulmuş. Yakın zamana kadar Sevgi<br />
Soysal’ın Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda sunduğu eleştirel<br />
duruş ve ürettiği yeni dil unutulmuştu, ki ben bu kitabın antimilitarist<br />
feminist bir manifesto olarak okunması gerektiğini düşünüyorum.<br />
Bu kitabı bu kadar uzun süre unutmuş olmamız bile<br />
kendi başına üzerine çok düşünmemiz gereken bir konu bence.<br />
Militarizmle mücadele ilk önce militarizmin adını koymakla<br />
başlıyor şüphesiz. Yakın zamana kadar militarizm diye bir kavramımız<br />
yoktu, şimdi ise militarizm çok yaygınlaşan bir kavram.<br />
“Antimilitarist bir duruş neyi ifade eder? Militarist olmayan bir<br />
siyaset, dil, muhalefet üretebilir miyiz? Bunun feminist ifadeleri<br />
nasıl olur?” sorularını yeni yeni düşünüyoruz bence. Ben bu noktalarda<br />
kadın vicdani retçilerden ve Sevgi Soysal’dan çok beslendim,<br />
beslenmeye de devam ediyorum; antimilitarist dil ve duruşu<br />
geliştirirken onlardan çok şey öğrenebileceğimizi düşünüyorum.<br />
Antimilitarist feminist mücadelenin soruları<br />
Feminist harekete dair birkaç soruyu da bu bağlamda tartışmamızın<br />
iyi olacağını düşünüyorum. Şiddetle mücadele Türkiye’deki feminist<br />
hareketin çok önemli bir parçası oldu. 1987’deki dayağa karşı yürüyüş,<br />
hareketin ilk ortaya çıkması ve yaygınlaşmasının ifadesi<br />
oldu ve o zamanlardan beri feminist mücadelenin merkezinde duran<br />
mesele şiddetle mücadele oldu. Şiddetle mücadeleden erkek<br />
şiddeti ve aile içi şiddeti anlıyoruz ama bu mücadeleyi sokaklara,<br />
kışlalara, okullara ve başka pek çok alana yaydık. Ama acaba aile<br />
içindeki şiddeti, erkek şiddetini sorunsallaştırırken militarizmle<br />
7 Soysal, Sevgi, (<strong>2012</strong>), Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu, İletişim Yayınları, İstanbul<br />
ilişkisini kuruyor muyuz? Nasıl kuruyoruz? Antimilitarist bir mücadeleyi<br />
sadece egemen militarizme karşı bir mücadele olarak mı<br />
görüyoruz? Vicdani retçiler “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin<br />
askeri olmayacağız,” diyorlardı 2003’te, Irak Savaşı’na karşı<br />
yürütülen mücadelede bu slogan çok yaygınlaştı ama savaş karşıtı<br />
mitinglerde başka orduların askeri olmayı kabul eden çok fazla<br />
insan da vardı. Bizler feministler olarak burada nerede duruyoruz?<br />
Bana öyle geliyor ki eğer militarizmi hayatımızın her alanına,<br />
muhalif siyaset alanına ve feminist siyaset alanına yayarak nerelerde<br />
nasıl içselleştirdiğimizi ve bunun bizler için sonuçlarını<br />
tartışmayacaksak yürüttüğümüz militarizm tartışması ya da antimilitarizm<br />
mücadelesi değil, egemenlik tartışması ve egemenlikle<br />
mücadele oluyor. Milliyetçilik, egemen militarizm ve devlet<br />
karşıtlığı oluyor bu, ama antimilitarizm olmuyor diye düşünüyorum.<br />
Antimilitarizm olabilmesi için militarizmin çok daha yaygın<br />
bir sorgulamaya tabi tutulması gerekiyor ve bana sorarsanız bu<br />
sorgulamanın kadına yönelik şiddeti, aile içi şiddeti de mutlaka<br />
içine alması gerekiyor. Feminizm için çok merkezde yer alan<br />
kadına yönelik şiddet ile yakın zamana kadar feminist hareketin<br />
pek fazla sözünün olmadığı militarizmi nasıl ilişkilendiriyoruz ve<br />
mücadelemizi bu ilişkilendirme nasıl şekillendiriyor? Bu bence<br />
önümüzde duran önemli bir soru.<br />
Begüm: Ayşe Gül benim de üzerinde durmak istediğim pek çok<br />
konuya giriş yaptı. Antimilitarist feminist örgütlenme deneyimimin<br />
çok fazla olduğunu söyleyemeyeceğim ama konuyu deneyim<br />
üzerinden tartışmaya açmak istiyorum. 2011 yılında kurulan, yaklaşık<br />
8-10 kadından oluşan Antimilitarist Ucube diye bir grubumuz<br />
var. Çok heyecanla tartışma atölyeleri düzenleyerek bir araya<br />
gelmeye başladığımız bir gruptu ve derdimiz tabii ki antimilitarist<br />
feminist bir duruş ortaya koymaktı. Şöyle yola çıktık: “Kendi sözümüzü,<br />
kendi eylemimizi ve kendi sloganımızı yaratacağız.” Aslına<br />
bakarsanız yola çok iddialı çıktık. Bunu başarabildik mi? Çok<br />
sanmıyorum ama görebildiğim kadarıyla bu sadece Antimilitarist<br />
Ucube Grubu’nun bir sorunu değil. Daha önceki antimilitarist<br />
feminist örgütlenmelerin de benzer şekilde büyük bir heyecanla<br />
ortaya çıkıp, bir süre sonra ya dağıldığını ya da sönümlendiğini<br />
gördük.<br />
Antimilitarist Ucube Grubu’nun nasıl ve hangi bağlamda<br />
ortaya çıktığından bahsetmek lazım… İki üç yıl önce askeri vesayetten<br />
çıkma, sivilleşme, demokratikleşme tartışmaları gündemdeydi.<br />
Bu döneme ilişkin Mehmet Altan bir radyo programında<br />
şu şekilde bir değerlendirme yapıyordu: “Bu antimilitarist süreç<br />
demokratikleşme için şarttır ama yeterli değildir.” Antimilitarist<br />
158 159