13.03.2013 Views

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />

Başka şeyler de konuşalım.” Devlet şiddetini ve karşı-şiddeti birbirine<br />

eşitlemek ve onu bir spiral olarak görmek de bir yaklaşım<br />

tabii ki ama nasıl bir yaklaşım, kimin yaklaşımı?<br />

Güneş: İkisini eşitlemiyorum, iki tarafta da kurulan otoriter dille<br />

hareketin kendisinin şiddet spiralinden çıkamaması ve kendini<br />

şiddet üzerinden yeniden üretmesinden bahsediyorum. RAF<br />

devleti, iktidarı ve temsilcilerini idiomatik bir düzeyde “Bütün<br />

polisler domuzdur, domuzlar öldürülmelidir,” diyerek son derece<br />

otoriter bir dil kuruyor. Bence mücadeleleri iktidarı eleştirmenin<br />

dışına çıkıyor ve her şeyi birbirine eşitledikleri otoriter bir söylem<br />

üretiyorlar.<br />

Göksun: Hayır, oraya da indirgenemez. Biraz da Meinhoff konuşsun<br />

diyorum, bu duruşa en azından düşünsel olarak bakabilmeliyiz.<br />

Hep egemen söylemden bakmayalım.<br />

Güneş: Bu önemli tabii ama bu bakış açısı bürokrasinin temsilcisi<br />

olan kurumları ve içerisindeki bireyleri (bu sıradan bir güvenlikçi<br />

de olabilir), bunların hepsini iktidara özdeş olarak görülmesine<br />

neden oluyor. İktidarı parçalı olduğunu söyleyen anarşist<br />

zihniyetten ciddi anlamda farklı. Bu bence müthiş bir otokratik<br />

zihin yapısını üretti ve 1975-1985 yılları arası mücadele tamamıyla<br />

şiddeti yeniden üreten bir<br />

harekete dönüştü. Devletin ürettiği şiddetle anarşistlerin uyguladığı<br />

şiddeti özdeş görmüyorum ama bir noktadan sonra devletin<br />

şiddetini de meşrulaştırıyor bu.<br />

Göksun: Devlet açısından evet ama devlet zaten meşrulaştırılmış<br />

bir şiddettir. Bir bahane daha duydu diye, “bahane yaratanlara” mı<br />

dönmek gerekiyor, emin değilim.<br />

İsmigül: Ama şöyle bir yanı da var, yalnızlaşma bireysel ilişkilerde<br />

bile hırçınlaşma gibi bir sürü şiddet içeren davranışa yol açarken,<br />

radikal ya da marjinal sol ya da anarşistler diye adlandırılan ekibi<br />

sol hareketin ya da bütün muhalif hareketin yalnız bırakması bu<br />

grubun daha çok şiddete sıkışmasını da sağlıyor aslında.<br />

Güneş: Çünkü örneğin ünlü bir sanayi patronunu kaçırıp, hapishanelerdeki<br />

yoldaşlarını çıkarmaya çalışmak gibi eylemler yapıyorlar.<br />

Bu ise artık farklı bir düzlemdesin demektir ve yalnızlaşmak<br />

zorundasın. Çünkü sen ünlü bir sanayi patronunu kaçırmak<br />

ya da hapishanedeki arkadaşlarını kaçırmak gibi eylemlere kalkışırsan<br />

bu artık farklı bir düzlemdesin anlamına gelir ve tabii ki<br />

yalnızlaşırsın.<br />

Göksun: Anarşizmde şöyle bir şey var: Mesela Giorgio<br />

Agamben’in, kendisi anarşist olmasa bile, egemenlik kavramsallaştırmasını<br />

anarşist kavramlarla koşut bir şekilde okuyorum.<br />

Egemenlik denen şey gerçekten de tek bir merkezden değil, çok<br />

daha yaygın bir şekilde, cinayet işlemeden öldürebilmenin alanıdır.<br />

Dolayısıyla bütün paradigmaların altına yayılan bu egemenlik<br />

tehditi olmasa o pozitif iktidarlar, parçalı parçalı iktidarlar üreyemez<br />

diye düşünüyorum. Burada devlet uzaklarda bir yerlerde<br />

değil, her zaman yaşamına yönelik bir tehdittir, banka kurmak,<br />

banka soymaktan daha korkunç bir şeydir. Bu bir şeyin romantize<br />

edilmesi değil.<br />

146 147<br />

***<br />

Esen: Şiddet üzerine çok tartışabileceğimiz bir kavram ama şimdi<br />

tartışmayı tekrar <strong>feminizm</strong>e getirmek istiyorum. Okuma önerilerinden<br />

“Çiçek Kanı: Anarşist-Feminist Bildiri” metni feminist<br />

bilinç yükseltme gruplarını eleştiriliyor, bu konuda sen ne düşünüyorsun<br />

merak ediyorum.<br />

Göksun: Öncelikle şunu söyleyeyim, Foucault’nun temsil düşüncesine<br />

getirdiği eleştiri anarşistlerin hemen tanıdığı ve kabul<br />

ettiği bir eleştiridir. Bu metin sadece yazılan metinlerden bir tanesidir,<br />

ne bütün hareketi temsil edebilir, ne de beni. Dolayısıyla<br />

sizlere gönderdiğim metin, metinler arasında sadece bir metindir<br />

ve “temsil” niteliği yoktur. Bunu o metine katılmadığım yerler olduğu<br />

için söylüyorum. Bilinç yükseltme grubu her şeyden önce<br />

eşit olmayan bir ilişki biçimini tanımlar. Bu gruplara şu soruyu<br />

sormak gerekiyor: Böyle bir eşitsizliği nasıl kabul ettiniz? Böyle<br />

bir iktidar dilini nasıl yeniden üretmeyi kabul ettiniz? Emma<br />

Goldman da kürtaj ve hamilelik üzerine konuşmalar yapıyordu.<br />

Esen: Ama Emma’nın yaptığı, bilgisini kadınlarla paylaşmak, bilinç<br />

yükseltme farklı bir şey. Bilinç yükseltme grubundaki kadınlar<br />

arasında daha eşit bir ilişki var.<br />

Göksun: Evet, farklı bir şey… Birinde bilinçlendirme tepeden bir<br />

şey ama “Arkadaşlar, sevişiyoruz ama hamile kalıyoruz, gelin kendimizi<br />

koruyalım,” demek başka bir şey. Bilinçlendirme grubu denen<br />

şey o arkadaşların kendi düşünceleridir. Asla bütün hareketi<br />

temsil eden bir şey değildir.<br />

Katılımcı (a): Metinde ne diyor? Özetler misiniz?<br />

Esen: Diğer <strong>feminizm</strong>lerle biraz savunmacı bir pozisyondan konuşuyor.<br />

Diğer feminist örgütlenmeler gibi olmayacağını, ne kurumsallaşacağını,<br />

ne de STK olacağını söylüyor. Bilinç yükseltme<br />

deneyiminin aslında önemli bir deneyim olduğunu kabul ediyor<br />

ama bunları sadece deneyim aktarımına dönüşen, bir sonuca ulaşamayan<br />

gruplar olarak görüyor ve sonuçta buradan bir politika<br />

çıkmadığına dair bir eleştirisi var.<br />

İsmigül: Terapi grubu gibi kaldığını söylüyor.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!